Freud`un “Aşk yoktur, libido vardır.” sözünden sonra onu merak

advertisement
SIGMUND FREUD
HAYRİYE YILDIZ
1731967
OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ
SIGMUND FREUD
Freud’un “Aşk yoktur, libido vardır.” sözünden sonra onu merak etmeye başladım.
Geçen yıl birkaç dersimde onun hakkında bilgi sahibi olmaya başladım, fakat ben daha çok
onun kitaplarını okumak istedim. Aslında bu isteğim yeni oluştu ve “Düşlerin Yorumu I”
kitabını edindim. Bu ödevle birlikte de Freud’u ve onun psikoanalitik kuramını anlatmak ve
yaşantımla onun çalışmalarını birleştirmeyi denemek istedim.
Öncelikle 3 kavramdan bahsetmek istiyorum; bilinçlilik, bilinç öncesi düşünceler ve
bilinçdışı. Bilinçlilik, gerçeklerle uyumlu mantıksal düşüncelerin egemen olduğu yerdir.
Çocukluğun ilk yıllarında bu düşünceler daha ilkel bir haldedir. Zamanla olgunlaşma ve
öğrenme ile ileriki dönemlerde bilinçlilik düşünme niteliğini taşımaya başlarlar. Bilinç öncesi
düşünceler, insanında bilincinde o an var olmayan ama çağrışımlarla hatırlayabileceği
düşünceler, duygular, dürtülerdir. Bilinçdışı, Kişinin özel bir çabası ile bilince çağrılamayan,
farkına varılamayan yaşantıların saklı olduğu düşüncelerdir. Bu yaşantılar ancak özel
yöntemlerle: uyutum, serbest çağrışım, düşlerin, anormal ruhsal belirtilerin incelenmesi ile
açığa çıkarılabilir.
Bu 3 kavram zihinsel işlemlerin tümüdür ve aslında birbirlerinden ayrı düşünülemez.
Aralarında keskin çizgiler yoktur ve bu düşünceler birbirlerini etkileyebilir. Aslında bu
zihinsel süreçleri bir buzdağı olarak düşünebiliriz. Görünen kısmı bilinçlilik olarak
adlandırabiliriz. Dalgalar arasında bir kaybolup bir görünen kısmı bilinç öncesidir. Su altında
kalan kısım ise bilinçdışıdır. Gemiler hep bu kısmı görmezler, dikkate almazlar ve batarlar.
Bu kısımda ki bütün korkularımız, arzularımız tüm hayatımızı etkileyebilecek düşüncelerdir.
Ve o kısma eğer çok sert bir şekilde çarparsakta kötü sonuçlar doğurabilir.
Freud’a göre insanoğlunun davranışlarına yön veren iki temel dürtü vardır. Bunlar
cinsellik ve saldırganlıktır. Freud toplum tarafından hoş karşılanmayan ve baskı altına
alınmaya çalışılan bu iki dürtünün bilinçaltına itildiğini öne sürmektedir. Böylece birey
baskıdan kurtulmuş olur. Bilinçaltına itilen bu istekler ve dürtülerde bireyin davranışlarını ve
hayatlarını etkilemeye devam ederler.
Cinsellik ile ilgili sizinde söyşediğiniz gibi konuşmak, yorum yapmak gerçekten zor.
Saldırganlık ile ilgili ise ben birkaç anımdan bahsetmek istiyorum. Ben kandan hiç nefret
etmem, çok kanlı cinayet filmlerini çok rahatlıkla izleyebilirim ve bunları izlemeyi gerçekten
severim. Ortaokul 2. sınıftaydım, yani 11-12 yaşlarındayım. Bir Cuma günüydü, hava gayet
güzeldi. Derslerimiz bitti, İstiklal Marşı’nı söyledik artık bütün çocukar dağılıyordu. Sonra bir
çığlık koptu. Kafamı çevirdiğimde gördüğüm duvarlara sıçrayan kanlar ile birlikte et parçaları
ve duyduğum ses 7 el ateş sesiydi. Sonra tuttular kolumdan cekip götürdüler beni. Ağlamak
istedim ağlayamadım. Hiçbir şey hissetmiyormuşum gibiydi kocaman bir boşluk içimde.
Sonradan öğrendiğimize göre öldürülen kadın bizim okulda bir sınıf öğretmeniydi ve astsubay
olan kocası tarafından koca bir tüfekle 7 kurşun ile öldürülmüştü. Gördüğüm görüntüyü hiçbir
zaman unutamadım ben. Ama ne kandan tiksindim ne de filmlerde başka insanların
öldürülüşünü izlemekten. Belki saldırganlık dediğimiz dürtü o zaman çıktı benim içimden
ama toplum baskısı ve bunun yanlış olduğu bilinciyle buna yönelik hiçbir harekette
bulunmadım. Ama belki de o duyguları geriye itmemin sebebi bunu filmlerde görerek sanal
bir şekilde yaşatmamdır.
Bütün bu durumlar insanın kişilik gelişimini etkileyen şeylerdir. Freud’a göre
kişilik id, ego ve süperego olmak üzere üç temel yapıdan meydana gelmektedir. İd kişiliğin
temel taşıdır. Doğuştan getirilir ve ruhsal enerjinin kaynağıdır. Aynı zamanda id, içgüdülerin
de (libido ve saldırganlık) kaynağıdır. Ruhsal enerji içgüdüler şeklinde ortaya çıkar ve bir an
önce doyurulmak ister. Bebekler doğdukları zaman id ile doğarlar ve temel ihtiayaçlarının
hemen karşılanması gerekir. Çünkü ilk doğdukları zaman egoya sahip değillerdir. Ego
kişiliğin yürütme organıdır. İd ve süper ego arasındaki bağlantıdır. Süper ego ise; toplumsal
ahlak kurallarını içerir. Süper ego bu anlamda vicdan demektir. Kişinin değer yargıları ve
ahlak kuralları süper egosunda bulunur. Ego gerektiğinde idin isteklerini ertelemeye, hoş
yaşantıları seçmeye, hoş olmayanlardan uzak durmaya çalışır. Ego akılcıdır, mantıklıdır bir
anlamda kişiliğin karar organıdır. Her zaman kafasına estiği gibi davranan ve toplumsal
kuralları hiçe sayan kişilerde id baskındır, sürekli olarak ahlak kurallarını ve başkalarının ne
diyeceğini dikkate alan, kurallara sıkı sıkıya bağlı kalan kişide süper ego baskındır; sürekli
olarak akılcı davranmaya çalışan kişide ego baskındır.
Bana ailemden kaynaklı olarak ahlak kurallarının, toplum kurallarının çok fazla olarak
benimsetildiğine inanıyorum. Yani bu anlamda süper egom iyi doyurulmuş olabilir. Ama
bunun yanında da ailem her istediğimi yaptığı için id baskınlığımda var. Bunu bulunduğum
ortama göre sürekli değiştirdiğimi düşünüyorum. Evde ailemle birlikteyken her yerde
olduğumdan daha fazla rahatım hiç düşünmeden konuşup hiç düşünmeden davranabiliyorum.
Dışarıdaki insanlarla, toplumla bir araya geldiğimde ise kendimi sürekli kısıtlıyorum. Bir şey
söyliyeceksem kafamda on kere dolandırıp oşekilde söyleyebiliyorum. Bunun kötü yanları
çok olabiliyor. Ben bir konuda yorum yapmak isterken tam olarak ne söyleyeceğimi
düşünürken o konu hakkındaki muhabbet birden bitiveriyor. Ya da derslerde mesela sizin
dersinizde, derslerimiz çok güzel sohbet havasında geçerken ben bir şey söylemek istiyorum
ama hep yanlış bir şey söyleme korkusundan kendimi doğru anlatamama korkusundan ok
fazla düşününce söyliyeceklerime zaman kalmıyor. Sanırım benim idım ve süperegom yerine
göre baskınlığını öne çıkarıyor.
Freud, çocukluğun insan yaşamındaki önemini vurgulamıştır. Freud’un cinsel (psikoseksüel) gelişim dönemlerine bakacak olursak; oral dönem, anal dönem, fallik dönem, latent
(gizi) dönem, genital (puberte) dönemdir.
Oral dönem 0–1 yaşı kapsar. Bu dönemde haz bölgesi ağızdır. Belli başlı davranış
biçimi olarak emme, ya da içine alma gösterilebilir. Bebek bu dönemde etrafındaki uyarıcıları
almaya çalışır. Bunu hem emme biçiminde hem de diğer duyu organlarıyla yapmaya çalışır.
Örneğin, gözleriyle etrafında gördüklerini, kulaklarıyla duyduklarını içine almaya çalışır. Bu
dönemin ikinci kısmında diş çıkarma ile birlikte ısırma davranışı görülmeye başlar. Bu dönem
uygun geçirilmediği takdirde, ağızla ve içe almayla ilgili bir takım davranışlar sıklıkla
görülebilir: Sigara içme, kalem ısırma gibi. Bebek bu dönemde dünyanın güvenilir bir yer
olup olmadığını anlamaya çalışır. Eğer bu dönem iyi geçirilirse temel güven duygusu edinilir.
Anne bebeğin ihtiyaçlarını zamanında ve yeterli karşıladıkça bu güven duygusu oluşur. Bu
dönemin iyi geçirilmesi ileride insanlarla olan iletişimini ve güven duygusunuda
etkilemektedir.
Ben bir tane kız yeğene sahibim. Şuan 2 yaşında. Okul zamanlarımın dışında çoğu
zaman onun yanında bulundum. İlk olarak gözlemlediğim şey hala emdiği dönemlerde,
yaklaşık 3 ay önce emmeyi bıraktı, annesinden ayrı kalamadığı ve ayrı kaldığı her an mutsuz
olduğuydu. Oyun oynamaya çalışsamda onunla acıktığı aklına geldiğinde annesini mutlaka
arıyordu. Emme olayı onların arasında bir bağ oluşturmuştu. Ama bazen bunun aşırı olduğunu
düşünüyordum. Asla emmeyi bırakcağını düşünmemiştim ama çok kolay bırakabildi. Yani
aslında bence o bu süreci güvenli bir şekilde tamamlamıştı. Şimdi annesi olmadan daha çok
vakit geçirebiliyoruz. Bunun dışında birörnek daha verecek olursam; benim bir ablam sadece
3 ay emebilmiş ev annem diğer ablama hamile kaldığı için sütü kesilmiş o dönem ve daha
fazla emzirememiş. Şuan o ablam çok fazla eve bağlı bir insan değildir. Tatillerde çok fazla
gelmek istemez ya da her gün sürekli arayıp telefonla konuşmaz. Belki bunları tercih
etmemesi o zamana dayanan bu bağın oluşmamasından kaynaklanıyor olabilir.
Anal dönem 1–3 yaşı kapsar. Bu dönemde, haz ve ilginin dışkılama bölgesinde
yoğunlaştığı dönem anlamındadır. Bu dönemde çocuk dışkı tutma ve bırakma davranışlarını
yoğun biçimde kullanır. Bu dönem tuvalet eğitiminin ağır bastığı dönemdir. Çocuk dışkısını
ve çişini, kaslarını kontrol altına alarak tutmasını öğrenir. Çocuğa uygulanan tuvalet eğitimi,
kişilik özelliklerinin kazanılması üzerinde etkili olmaktadır. Annenin tuvalet eğitimi sırasında
gösterdiği baskıcı ve katı tutumu çocuğun dışkısını tutmasına ve ileriki yaşamında inatçı,
cimri ve yıkıcı kişilik özellikleri göstermesine neden olur. Çocuk tuvalet eğitimi ile tutma ve
bırakma davranışlarını geliştirmektedir. Aynı zamanda bu dönem inatçılık dönemidir. Bu
dönemde çocuk inatla bir şeyi ellerine alır, inatla onu savunur ve korur veya istemediklerinde
onu atarlar. Çocuk bu dönemi iyi atlatamazsa, Freud’a göre ileriki yaşlarda koleksiyon
yapabilir (tutar) veya müsrif birisi olabilir (bırakır).
Yeğenim tam olarak almadı daha tuvalet eğitimi. Ablam bu yaz bir iki denedi ama
yeğenim biraz korkuyordu bu nedenle zorlamadı çok fazla denemedi, rahat bıraktı onu. Daha
yeni 2 yaşını doldurdu ve ablam artık biraz daha bu konunun üstüne düşmek istiyor. Onu
ödül, ceza yöntemi uygulayarak yavaş yavaş yapmaya çalışıyor. Bazen kendimi düşünüyorum
ama o dönemleri hatırlayamam. Anneme sorduğumda hep gayet normal bir çocuktun
öğrendin hemen çok sıkıntı çektirmedin diyor. Şuan inatçı, cimri bir insan değilim. Biraz
inadım olsa bile gayet cömert bir insanımdır aslında. Koleksiyon olarakta kitap ayracı
koleksiyonu ve gittiğim şehirlerin magneti koleksiyonu yapıyorum. Ama o yaşlarda
yaşadığım olaylarla ne kadar ilgisi olduğunu bilmiyorum.
Fallik dönem 4–6 yaş arasıdır. Bu dönemde kişinin dikkati, ilgisi ve haz duygusu
cinsel organlara yönelmiştir. Freud kuramını bu dönemde yaşandığını düşündüğü Oedipus ve
Elektra Kompleksleri üzerine kurmuştur. Oedipus kompleksi, erkek çocuğun annesine karşı
bir istek duyması ve babasını rakip olarak algılaması demektir. Bu dönemde cinsiyeti(ni)
keşfeden çocuk, bir yandan babasına hayranlık duyar, öte yandan babadan korkar. Elektra
kompleksi ise kız çocukların babalarına karşı bir ilgi duyması ve annelerini rakip olarak
görmeleri durumudur. Buna ilaveten bu dönemde çocuklar cinsiyet farklılığını ve cinsel organ
farklılığını öğrenir.
5–6 yaşlarımda benden 9 ay büyük olan erkek kuzenim ile birlikte banyo
yaptırıldığımızı hatırlıyorum. Bazen kuzenim bizde kalırdı ve annem bizi birlikte banyoya
sokardı. O zaman birbirimizin cinsiyetlerinin farkındaydık, daha doğrusu yeni yeni farkında
oluyorduk. Vücutlarımızda ki farklılıkları çok fazla sorgulamadığımı hatırlıyorum. Belki
kabullenmiştim belki de bana öğretilmişti bu.
Latent dönem 7–11 yaşları arasını kapsar. Bu dönemde çocuk önceki cinsel
meraklarını ansızın unutur. Okula başlama, cinsel aktivitelerin azalması ve toplumsallaşma
görülür. Toplumsal kurallar benimsenir. Bu dönemde anne-baba ve aile bireylerine, öğretmen
ve akranlar eklenmiştir. Çocuk artık anne babasının yanında başka kişilerle de iletişim kurar.
Toplumsallaşma içinde kız ve erkek çocuk oyunları değişir.
İlkokulda hatırladığım kadarıyla kız ve erkek olarak gruplaşmalarımız vardı ilk
sınıflarda. Oynamak istediğimiz oyunlar çok farklı olabiliyordu. Ben ilkokulu Isparta’da
okudum. Dinar depreminden sonra oraya taşınmak durumunda kalmıştık. Isparta’dahep
sınıftaki kız arkadaşlarımla daha çok oynardım. Fakat yaz tatillerinde Dinar’a giderdik. Orada
çok fazla arkadaşım yoktu. Erkek kuzenimle ve onun arkadaşlarıyla oynardım hep. Isparta’da
bebeklerle evcilik oynarken ip atlarken Dinar’da erkeklerle futbol ya da daha farklı sokak
oyunları oynamayı tercih ederdim. Bebek elime almak istemezdim, kuzenimin silahlarıyla
veya arabalarıyla oynamayı tercih ederdim. Bu yaşlarda ki sosyalleşmem iki farklı yere göre
değişiyordu. Şuanda da erkek arkadaşlarımla daha iyi anlaşıp çok kolay iletişim
kurabiliyorum, belki bu dönemde ki öğrendiğim kazandığım sosyallikten kaynaklanıyor
olabilir.
Freud’un ergenlik dönemini genital dönem olarak adlandırdığı dönem 12–18 yaş
arasını içermektedir. Çocuğun cinselliği üreme amacına yönelik değildir daha çok haz almaya
yöneliktir. Ergenlik ile birlikte kişinin cinselliği üreme amacına yönelik hale gelir. Bu dönem
çocuklukla erişkinlik arasında yer alan, ruhsal sorunları bol olan bir dönemdir. Buna paralel
olarak çocukluğun bağımlılık döneminden, erişkinin bağımsız dönemine geçiş başlar. Genital
dönemde cinsel uyanışla birlikte, hızlı beden gelişimi gencin ruhsal dengesini bozar. Bu
dönemin amacı gencin anne-babasına olan bağımlılığından koparak, aile dışındaki karşı cinsle
olgun ilişkiler kurabilmeyi öğrenmesidir.
Ben bu dönemin 18 yaşında tam olarak bittiğine artık inanmıyorum. İnsanlar okullarını
bitirip hayata atılmadığı ve ciddi olarak bazı şeylerin sorumluluğunu almadıkça bu dönem
bence insan hayatında devam ediyor. Tam bir ergenlik dönemi şeklinde olmasa bile 18–23
yaşları insanın ergenlikten sonraki geçiş dönemi olarak adlandırılabilir. Bir bakıma bağımsız
bir döneme giriliyor bile olsa tam olarak hayata atılmadığından hala aileye bağımlılığı devam
ediyor ve insanlar karşı cinsleilişki kurabilmeyi bence bu dönemde de öğrenmeye devam
ediyorlar.
Sonuç olarak; Freud’un çalışmalarında gelişim dönemleri genellikle cinsellik
içeriyor. Freud her insanın doğuştan bu içgüdüye sahip olduğunu ve gelişim dönemleriyle
bunu şekillendirdiği daha da ileri ki yaşantılarını da bu temelin etkilediğini düşünüyor. Başta
bahsettiğimiz zihinsel süreçler bu gelişimlerin oluşmasına katkı sağlıyor aslında.
Bilinçdışımızda var olan herşey doğumumuzla bizde var. Ve biz bebeklikten başlayan bir
süreçle onları itiyoruz bilinçlilik kavramını topluma uygun bir halde ediniyoruz. Buradan da
id, ego ve superego kavramlarıyla kişiliğimizi oluşturuyoruz. Dürtülerimiz ve ilkelliğimizi
ahlaka ve topluma uyma mecburiyetimizle birleştirip yavaş yavaş egomuza uygun hale
getirmeye çalışıyoruz. Tüm yaşantımız aslında Freud’a göre bu eksenler etrafında dönüyor.
Aslında ben tam olarak Freud’u değerlendiremiyorum. Bana göre haklı olduğu noktalar var
ama bazı yönlerden de gelişim kuramı eksik olabilirmiş gibi geliyo. İd, ego, süper ego
bunların ve bilinçdışının varlığına inanıyorum. Ama insan gelişimini sadece cinsellik
üzerinden değerlendirmek yanlış geliyor. Bu nedenle eksik kalan bir şeyler oluyor.
KAYNAKÇA
Milli Eğitim Bakanlığı, (n.d.). Çocuk gelişimi ve eğitimi cinsel gelişim. Retrieved from
website: megep.meb.gov.tr
Psikanalitik kişilik kuramı. Unpublished raw data, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi,
Çanakkale.
Psikanalitik kuram. (2011, Mayıs 8). Retrieved from http://www.pdr.gen.tr
Download