BASİT KEYNESYEN MODELLER

advertisement
5
BEŞİNCİ BÖLÜM
BASİT KEYNESYEN
MODELLER
Uzun dönem kavramı, güncel meseleleri incelemede yanıltıcı
bir rehberdir. Çünkü uzun dönemde hepimiz ölmüş olacağız.
Eğer iktisatçıların fırtınalı bir dönem hakkında bütün söyleyecekleri,
fırtına sona erdiğinde denizin tekrar sakinleşeceğinden ibaretse, kendilerine
çok basit ve çok yararsız bir görev biçmişler demektir.
John Meynard Keynes
1. Makro İktisat Sisteminin Oyuncuları
Makro iktisadı bir oyun olarak kabul edersek, bu oyunda başlıca dört oyuncu
bulunduğunu görürüz. Bu oyuncular sırasıyla, tüketiciler, firmalar, devlet ve dış
alemdir. Tüketicilere hanehalkı da denir.
106
MAKRO İKTİSAT
Oyuncuların özelliklerini ve makro iktisat oyununda oynadıkları rolleri yakından tanıyacak olursak; oyunun kimlerle, hangi amaçlarla ve nasıl oynandığını daha iyi kavrayabiliriz.
Tüketiciler, belirli bir tüketici bütçesi ile faydalarını maksimum yapmaya çalışan oyunculardır. Fiyatlar düştüğünde taleplerini arttırırlar, fiyatlar arttığında taleplerini
düşürürler. Ekonomide bulunan bütün üretim faktörleri, yani işçiler, sermaye sahipleri, doğal kaynak sahipleri ve müteşebbisler aynı zamanda birer
tüketicidirler. Çünkü hepsi yaşayabilmek için beslenmek, giyinmek ve barınmak zorundadırlar.
Kendi satın alma davranışlarınızı incelerseniz tüketicinin ne anlama geldiğini
kavramanız daha da kolaylaşır. Sınırlı bir aylık geliriniz, yani bütçeniz ile bir
aylık ihtiyaçlarınızı belirli bir sıraya koyarak karşılamak zorundasınız. Çünkü
bütün ihtiyaçlarınız aynı önem derecesinde değildir. O halde sınırlı bütçenizi
en önemli ihtiyaçlarınızdan başlayarak sırasıyla daha az önemli ihtiyaçların
karşılanmasına doğru kullanırsınız. İhtiyaç duyduğunuz mal ve hizmetlerin
fiyatlarının düşmesi sizi sevindirir. Çünkü fiyatlar düşünce reel geliriniz artar,
yani aynı aylık gelirinizle daha fazla mal ve hizmet satın alabilirsiniz. İhtiyaç
duyduğunuz mal ve hizmetlerin fiyatları yükselince rahatsız olursunuz. Çünkü reel geliriniz düşer, yani aynı aylık gelirinizle satın aldığınız mal ve hizmet
miktarı azalır.
Firmalar, belirli bir sermaye ile karlarını maksimum yapmaya çalışan oyunculardır.
Fiyatlar düştüğünde üretimlerini azaltırlar, fiyatlar yükseldiğinde üretimlerini
arttırırlar. Firmaların görevi üretim yapmaktır. Başlarında müteşebbis adı
verilen üretim faktörü bulunur. Müteşebbis bir firma kurarak emek, sermaye
ve doğal kaynağı bir araya getirir. Mal ve hizmetlerin üretimi işini üstlenir.
Temel amacı mevcut sermayesi ile karını maksimum yapmaktır. Günlük
hayatınızda duyduğunuz Toyotasa, Ülker, Vakko, Koçfinans, Zorlu Holding
birer firmadır. Amaçları mal ve hizmet üreterek kar elde etmektir. Ancak kar
amacı güden her girişimin zarar etme riski de vardır. O halde üretim yapmak
riskli bir iştir. Çünkü kar elde edilebileceği gibi zarar da edilebilir, yani kar garanti
değildir. Firmaların başında müteşebbisler bulunur. Müteşebbisler risk üstlenen üretim faktörleridir. Her firmanın ürettiği malın birim fiyatı ve birim
maliyeti vardır. Malın her biriminin üretilmesinde kullanılan emek, sermaye
ve doğal kaynak bedeli o malın birim maliyetine girer. Söz konusu malın
birim fiyatından birim maliyeti çıkarılınca arada kalan fark karı veya zararı
BOCUTOĞLU
107
gösterir. Eğer üretilen malın birim fiyatı birim maliyetinden yüksekse kar
elde edilmiş demektir. Aksine malın birim maliyetinin birim fiyatından yüksek olması durumunda zarar söz konusudur. Firmaları kuran müteşebbisler,
yanlarında çalıştırdıkları emeğe ücretini aylık olarak, kullandıkları sermaye ve
doğal kaynağın faizini ve rantını da yıllık ve aylık olarak öderler. Firma, iflas
etmediği sürece, ister kar ister zarar etsin emek, sermaye ve doğal kaynaklara yapılan ücret, faiz ve rant ödemeleri sürekli ve düzenli olarak devam eder.
Müteşebbisin karı ise emek, sermaye ve doğal kaynaklara yaptığı ödemelerin
oluşturduğu maliyetten daha yüksek bir gelir elde etmesi durumunda mümkün olacaktır. Bu nedenle fiyat, müteşebbis için önemli bir göstergedir. Üretim maliyetleri sabitken fiyatlar yükseldiğinde firmanın karı artacaktır. Bu
nedenle fiyatlar yükselince firmalar üretimlerini arttıracaklardır. Üretim maliyetleri sabitken fiyatların düşmesi durumunda kar azalacak veya zarar ortaya
çıkacaktır. Bu durumda firmalar üretimlerini kısacaklardır.
Devlet, vergilerden elde ettiği gelirlerle kamu hizmetlerini gerçekleştiren ve toplumun sosyal faydasını maksimum yapmaya çalışan bir oyuncudur. Devlet kapsamı son derece
geniş bir kavramdır. TBMM, Cumhurbaşkanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı, Yüksek Öğretim Kurumu, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Kalkınma Mahallesi Muhtarlığı, Silifke’nin Uzuncaburç
Köyü Jandarma Karakolu, Belediye Zabıtası, Trafik Polisi denilince aklımıza hep devlet gelir. Bu kitaptaki analizlerde devlet kavramı ile hükümetler
kastedilmektedir. Hükümetlerin amacı kar elde etmek değil toplumun bütününün
çıkarlarını, yani sosyal faydasını maksimize etmektir. Hükümetler bunu yapabilmek için, önce bir bütçe kanun tasarısı hazırlarlar. Bu tasarı TBMM de kabul
edilince kanun haline gelir. Bütçe kanununda ne kadar vergi toplanacağı ve
bu vergilerin nerelere harcanacağı yazılıdır. Hükümet bütçe kanunu yoluyla
toplumun sosyal faydasını maksimum yapmaya çalışır. Hükümetin yeni vergiler koyması, vergi oranlarını değiştirmesi, kamu harcamalarını ve transfer
ödemelerini (sübvansiyonları) arttırıp azaltması ekonominin işleyişini, yani
tüketici ve firmaların kararlarını etkiler.
Kabul etmek gerekir ki devlet, üzerine aldığı görevi her zaman düzgün olarak yapamaz. Politik nedenlerle seçmenine şirin görünmek için çoğu zaman
topladığı vergi gelirlerinden daha fazla harcama yapar ve bütçe açık vermeye
başlar. Bütçe açığını da borç alarak kapatır. Borcunu ödemede güçlüğe düşünce de karşılıksız para basar ve enflasyona yol açar. Devletin bütçesini
108
MAKRO İKTİSAT
denk tutamayışının makro ekonomi üzerinde son derece yıkıcı etkileri vardır.
Bunları ilerdeki konularda daha yakından göreceğiz.
Dış alem, yabancı ülkelerin tüketicileri, firmaları ve devletlerinden meydana gelmekte
olup, amacı yabancı ülke tüketicilerinin faydasını, yabancı ülke firmalarının karını ve
yabancı ülke toplumlarının faydasını maksimum yapmaktır. Dış alemden kastımız
Türkiye dışındaki diğer ülkelerdir. Buna göre Rusya Federasyonu, Amerika
Birleşik Devletleri, Almanya, Kazakistan, Japonya dış alemin birer üyesidirler. Bu ülkelerin her birinde bulunan makro ekonomi oyuncularının amaçları
ile Türkiye’deki makro ekonomi oyuncularının amaçları aynıdır. Örnek vermek gerekirse, Almanya’daki tüketicinin amacı sınırlı bütçesi ile faydasını
maksimum yapmak ise Türkiye’deki, Rusya’daki veya İngiltere’deki tüketicinin amacı da sınırlı bütçesi ile faydasını maksimum yapmaktır. Firmalar ve
devlet için de durum aynıdır. Türkiye ile dış alem arasındaki bağlar, dış ticaret ve
dış alem ilişkileri ile kurulur.
Dış ticaret ilişkileri, dışarıya mal satışı yani ihracat faaliyetleri ile dışarıdan mal
alışı yani ithalat faaliyetlerini kapsar. Ülkeler birbirleriyle mal alışverişi yaparlar. Rusya’dan doğal gaz ithal ederiz, buna karşılık ona gıda ve temizlik ürünleri ihraç ederiz.
Dış alem ilişkileri ise yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın üretim faktörleri
olarak kazandıkları ve ülkemize aktardıkları dövizler ile ülkemizde bulunan
dış ülke vatandaşlarının üretim faktörü olarak ülkemizde kazandıkları ve ülkelerine aktardıkları dövizler yoluyla kurulur. Buna göre Almanya’daki vatandaşlarımız işçi, müteşebbis ve sermayedar olarak elde ettikleri döviz kazançlarının bir kısmını ülkemize gönderirler. Ülkemizde Güneydoğu Anadolu
Projesinde çalışan İtalyan mühendisler de kazandıkları dövizlerin bir kısmını
ülkelerine aktarırlar. İlişki bu şekilde sürdürülür.
2. Basit Keynesyen Modelleri İncelemede İzlenen
Yöntem
Bu bölümde inceleyeceğimiz Basit Keynesyen Modelleri kurarken, başlangıçta bu oyuncuların tamamını oyuna dahil etmeyeceğiz. Eğer bütün oyuncuları işin başında oyuna sokarsak, ilişkiler karmaşıklaşacağı için makro ekonomik sistemin işleyişini kavramakta güçlük çekeriz. Kalabalık bir oyuncu
kitlesi ilişkilerin özünü kavramamızı zorlaştıracaktır. Bu nedenle, nasıl ki
BOCUTOĞLU
109
yemek pişirirken yağı, salçayı, soğanı, eti, sebzeyi, suyu aynı anda tencereye
doldurmaz; birinci adımda yağı ve salçayı hafifçe kızartır, ikinci adımda soğanı ve eti ilave ederek pişirmeye devam eder ve üçüncü adımda sebzeyi ve
suyu eklersek, Basit Keynesyen Modelleri incelerken de tüketici, firma, devlet ve dış alem gibi bütün makro iktisat oyuncularını aynı anda oyuna sokmayız. Birinci adımda tüketici ve firmayı, ikinci adımda tüketici, firma ve
devleti, üçüncü adımda da tüketici, firma, devlet ve dış alemi modellere dahil
ederiz.
Basit Keynesyen Model I adını verdiğimiz modelde, sadece tüketiciler ve
firmalar yer almaktadır. Devlet ve dış alem modele sokulmamıştır.
Basit Keynesyen Model II de, modele devlet ilave edilmiştir. Dış alem modelin dışında tutulmuştur. Dış alemin yer almadığı Basit Keynesyen Model I ve Basit
Keynesyen Model II ye Dışa Kapalı Basit Keynesyen Modeller adı verilir.
Basit Keynesyen Model III te, bütün makro iktisat oyuncuları yer almaktadır. Bu model hem tüketicileri, hem firmaları, hem devleti hem de Dış Alemi
kapsadığı için üç model arasında en gerçekçi olanıdır. Basit Keynesyen Model
III’e, dış alemi içine aldığı için Dışa Açık Basit Keynesyen Model de denir.
Modellerin başında yer alan Keynesyen ibaresi, bu modellerin temelini atan
ünlü İngiliz iktisatçısı John Maynard Keynes’ in soyadına izafeten verilmiş
olup, “Keynes’e ait, Keynes tarafından geliştirilmiş” anlamlarına gelmektedir. Buna göre mesela Basit Keynesyen Model I, Keynes tarafından geliştirilen Basit Model I olarak anlaşılmalıdır.
3. Keynesyen Makro İktisat Teorisi’nin Bazı Özellikleri ve Klasik Makro İktisat Teorisi İle Karşılaştırılması
Bu kitapta ele alınan bütün modeller; yani Basit Keynesyen Modeller, IS-LM
Modelleri ve Toplam Talep-Toplam Arz Modeli Keynesyen Makro İktisat
Teori’sine dayanmaktadır.
Keynesyen Makro İktisat Teorisi John Maynard Keynes tarafından ortaya
atılmakla birlikte, Keynes’in düşüncelerine zaman içinde kendisini izleyen
diğer Keynesyen iktisatçılar tarafından katkılar yapılmıştır. Bu katkılara NeoKlasik Sentez adı verilir. Neo-Klasik Sentez ile birlikte Keynesyen Makro İkti-
110
MAKRO İKTİSAT
sat, hem Keynes’in orijinal düşüncelerinin hem de Keynesyen iktisatçıların
katkılarının bir bileşimi haline dönüşmüştür. Örneğin IS-LM Modeli, NeoKlasik Sentez’in Keynesyen Makro İktisat Teorisine önemli bir katkısıdır.
Bu nedenle Neo-Klasik Sentez ile ortaya çıkarılan Keynesyen birikime Ortodoks
Keynesyen Makro Teori adı verilmektedir. Neo-Klasik Sentez’in Keynes’in görüşlerini çarpıttığını ileri süren Clower ve Leijonhufvud gibi iktisatçıların yanında, Yeni Keynesyen Makro İktisat Teorisi ve Post-Keynesyen Makro İktisat Teorisi de Ortodoks Keynesyen Makro Teori’yi eleştirmektedirler. Bu
kitapta Ortodoks Keynesyen Makro Teori esas alınmaktadır.
Bu kitapta incelenen bütün Keynesyen modellerde karşılaştırmalı statik analiz
yöntemi izlenmektedir.Karşılaştırmalı statik analize göre, önce ekonominin her
hangi bir üretim ve gelir seviyesinde dengede olduğu kabul edilir. Sonra ortaya çıkan bir arz veya talep şokunun, yani arz veya talepteki bir artış veya
azalışın mevcut dengeyi nasıl bozduğu ve bozulan dengenin yeni bir dengeye
nasıl dönüştüğü incelenir. Son olarak ta eski denge seviyesi ile yeni denge
seviyesi karşılaştırılarak üretim, gelir, istihdam, faiz ve fiyatlar genel seviyesi
gibi makro ekonomik büyüklüklerde nasıl bir değişmenin ortaya çıktığı ortaya konur. Bu kitapta ele alınan bütün Keynesyen modellerde kısa dönemli karşılaştırmalı statik analiz esas alınmaktadır.
Keynes, 1776-1936 döneminde geçerli olan Klasik Makro İktisat Teorisi’ne
karşı çıktığı için, iki teori arasındaki temel farkların bilinmesinde yarar vardır.
Keynesyen Makro İktisat Teorisi’nin bazı temel özellikleri, Klasik Makro
İktisat Teorisi ile karşılaştırmalı olarak şöyle özetlenebilir.
1. Adam Smith’in öncülüğünü yaptığı Klasik Makro İktisat Teorisi uzun döneme dayanır ve iktisadi büyüme konusu üzerinde odaklanır.
Klasikler, uzun dönemde üretimi ve bölüşümü belirleyen faktörlere
ağırlık verirler. Keynesyen Makro İktisat teorisi kısa döneme dayanır
ve kısa dönemde üretim ve istihdamı belirleyen faktörler üzerinde
durur. Bu nedenle elinizdeki kitapta incelenen bütün Keynesyen
modeller kısa döneme dayanırlar. Kısa döneme dayalı modellerin ele
aldıkları konular bir yıllık bir dönem içinde yüz yüze geldiğimiz makro ekonomik sorunlardır. Örneğin ekonomide üretim ve istihdam
seviyesinde bir yıl içinde ortaya çıkan değişmelerin sebeplerinin incelenmesi Keynesyen Makro İktisat Teorisinin konusudur. 10 yıllık bir
dönem içinde ortaya çıkabilecek, iktisadi büyüme gibi, uzun dönemli
BOCUTOĞLU
111
sorunlar Keynesyen Makro İktisat Teorisinin inceleme alanı dışındadır.
2. Klasik Makro İktisat Teorisi’ne göre, işgücü, mal ve para piyasalarında tam rekabet şartlar geçerli iken, Keynesyen Makro İktisat Teorisi’ne göre işgücü, mal ve para piyasalarında eksik rekabet şartları geçerlidir.
3. Ekonominin başlıca iki denge seviyesi bulunmaktadır. Bunlardan birincisi tam istihdam denge seviyesi, ikincisi de eksik istihdam denge seviyesidir. Tam istihdam denge seviyesinde sermaye tam kapasite ile kullanılmakta ve iş arayan herkes iş bulabilmektedir. Böylece ekonomi elde edebileceği maksimum reel üretim ve reel gelir seviyesine ulaşmaktadır. Bu nedenle tam istihdam denge seviyesi, ekonominin ideal
denge seviyesidir Buna karşılık eksik istihdam denge seviyesinde,
sermaye eksik kapasite ile kullanılmakta ve iş arayan herkes iş bulamamaktadır. Ekonomide reel üretim ve reel gelir kaybı vardır. Klasik
Makro İktisat Teorisi’ne göre ekonomi kendi haline bırakıldığında, yani ekonomiye devlet müdahalesi olmadığında ekonomi kendiliğinden tam istihdam seviyesinde dengeye gelir. Bu nedenle ekonomide işsizlik ortaya çıkmaz. Ekonominin dengesi bozulsa bile, ekonomiyi süratle kendiliğinden tam istihdam denge
seviyesine ulaştıran bir otomatik dengeleme mekanizması (görünmeyen el) vardır. Bu nedenle devletin ekonomiye müdahalesi gereksizdir. Halbuki
Keynesyen Makro İktisat Teorisi’ne göre, ekonomi kendi haline bırakıldığında, yani devlet müdahale etmediğinde, ekonomi kendiliğinden tam istihdam seviyesinde dengeye gelemez, eksik istihdam seviyesinde dengeye gelir ve işsizlik ortaya çıkar. Ekonomiyi kendiliğinden tam istihdam seviyesinde dengeye getirecek bir otomatik dengeleme mekanizması (görünmeyen el) yoktur. Bu nedenle devletin maliye ve para politikalarıyla ekonomiye müdahale etmesi gerekir.
4. Klasik Makro İktisat Teorisi’ne göre, fiyatlar tam esnektir. Buna göre
toplam talep artığı zaman fiyatlar genel seviyesi yükselir ve toplam
talep azaldığı zaman fiyatlar genel seviyesi düşer. Klasik Makro İktisat Teorisi’ne göre ekonomi sürekli olarak tam istihdam seviyesinde
dengede bulunduğu için, yani bütün işgücü ve sermayeyi kullandığı
ve maksimum reel üretim ve gelir seviyesine ulaştığı için, toplam talep arttığında üretim miktarı artmaz sadece fiyatlar genel seviyesi
112
MAKRO İKTİSAT
yükselir, toplam talep azaldığında üretim miktarı azalmaz sadece fiyatlar genel seviyesi düşer. Keynesyen Makro İktisat Teorisi’nde ise
ekonomi eksik istihdam seviyesinde dengede iken fiyatlar katıdır.
Yani, ekonomi eksik istihdam seviyesinde dengede iken, toplam talep arttığında
fiyatlar genel seviyesi yükselmez ve toplam talep azaldığında fiyatlar genel seviyesi düşmez. Keynes’e göre ekonomi kural olarak eksik istihdam seviyesinde dengede bulunduğu için, bir başka ifade ile ekonomide sermaye kapasitesi ve işgücü tam kullanılmadığı, maksimum reel üretim ve
gelir seviyesine ulaşılamadığı için, toplam talep arttığında fiyatlar genel
seviyesi yükselmez fakat üretim miktarı artar. Buna karşılık, toplam talep
azaldığında fiyatlar genel seviyesi düşmez fakat üretim miktarı azalır. Ekonomi tam istihdam seviyesine ulaştığında Keynesyen Makro, İktisat
Teorisi ile Klasik Makro İktisat Teorisi ile aynı görüşleri paylaşır.
Buna göre ekonomi tam istihdam seviyesinde dengede iken, toplam
talepte meydana gelen değişmeler, üretim miktarını etkilemez fakat
fiyatlar genel seviyesini değiştirir. Örneğin, toplam talep artarsa sadece fiyatlar genel seviyesi yükselir ve üretim artmaz.
5. Klasik Makro Teori toplam arza dayanır. Ekonominin lokomotifi
toplam arz, vagonları da toplam taleptir. Bu nedenle Klasik makro
İktisat Teorisi’ne göre “Her arz kendi talebini yaratır.” Bu görüşe,
Say Yasası, Mahreçler Kanunu veya Sürüm Yerleri Yasası denir. Toplam
talebin büyüklüğünü belirleyen en önemli faktör toplam arzdır.Toplam arz artarsa toplam talep artar, toplam arz azalırsa toplam
talep azalır. Buna karşılık, Keynesyen Makro İktisat Teorisi, toplam
talebe dayanır. Ekonominin lokomotif toplam talep, vagonları ise
toplam arzdır. Kısa dönemde, toplam arzın büyüklüğünü belirleyen
en önemli faktör toplam taleptir. Örneğin toplam talep artarsa toplam arz artar, toplam talep azalırsa toplam arz azalır. Keynesyen
Makro İktisat Teorisinde “Her talep kendi arzını yaratır.” ilkesi geçerlidir.
6. Klasik Makro İktisat Teorisi’nde, parasal değişkenler reel değişkenleri etkileyemez. Buna Klasik Dikotomi denir. Örneğin, para arzı bir parasal değişkendir. İstihdam ve üretim seviyesi de birer reel değişkendir. Klasik Dikotomi ilkesi gereğince, para arzındaki artışlar sadece
fiyatlar genel seviyesini yükseltir fakat istihdam ve üretim seviyesini
etkileyemez. Bu nedenle Klasik Makro İktisat Teorisi’nde para yan-
BOCUTOĞLU
113
sızdır, yani istihdam ve üretim üzerinde etkisizdir. Bu nedenle Klasik
makro İktisat Teorisi’ne göre para politikası etkisizdir. Merkez Bankaları para arzını arttırarak istihdam ve üretimi arttıramazlar, sadece
fiyatlar genel seviyesinin yükselmesine, yani enflasyona yol açarlar.
Buna karşılık Keynesyen Makro İktisat Teorisi’ne göre, ekonomi eksik istihdam seviyesinde dengede iken, yani ekonomide eksik kapasite kullanımı ve işsizlik varken, parasal değişkenler reel değişkenleri
etkileyebilir. Örneğin, ekonomi eksik istihdam seviyesinde dengede
iken para arzı arttırılırsa, toplam talep, istihdam ve üretim miktarı artar fakat fiyatlar genel seviyesi yükselmez. Bu nedenle Keynes’e göre
ekonomi eksik istihdam seviyesinde dengede iken Klasik Dikotomi
ilkesi geçerli değildir, para yanlıdır, yani istihdam ve üretim seviyesi
üzerinde etkilidir. Keynesyen Makro İktisat Teorisi’ne göre, ekonomi eksik istihdam seviyesinde dengede iken Merkez Bankaları para
arzını arttırarak, fiyatlar genel seviyesini yükseltmeden, istihdam ve
üretim seviyesini arttırabilirler. Bu nedenle para politikası etkilidir.
Ancak ekonomi tam istihdam seviyesine ulaştığında Keynes, Klasik
Dikotomi ilkesinin geçerliliğini kabul eder. Keynesyen Makro İktisat
Teorisi’ne göre de, ekonomi tam istihdam seviyesinde iken, parasal
değişkenler reel değişkenleri etkileyemez, para yansızdır ve para politikası istihdam ve üretim üzerinde etkisizdir.
7. Faiz oranının belirlenmesi konusunda da iki teori arasında görüş ayrılığı bulunmaktadır. Klasik Makro İktisat Teorisi’ne göre faiz oranı,
tasarruf ve yatırım seviyesi tarafından belirlenirken, Keynesyen Makro İktisat Teorisi’ne göre faiz oranı, para arzı ile para talebi tarafından belirlenir.
8. Klasik Makro İktisat Teorisi’ne göre bireyler sadece işlem (muamele)
güdüsü ile para talep ederler. Buna karşılık Keynesyen Makro Teori’de bireyler, işlem güdüsü, ihtiyat güdüsü ve spekülasyon güdüsü ile
para talep ederler. Bu konular yeri geldikçe daha ayrıntılı olarak ele
alınacaktır.
114
MAKRO İKTİSAT
4.Keynesyen Makro İktisat Teorisi Nasıl İşler?
Burada Keynesyen Makro İktisat Teorisi’ne göre, ekonomide üretim ve istihdam seviyesinin nasıl belirlendiğini ve bu belirlenme sürecinde izlenen
mantıksal sırayı şematik olarak özetleyeceğiz. Böylece kitabın ilerleyen bölümlerinde karşılaşacağımız modellerde, üretim ve istihdam seviyesinin belirlenmesinde dayanılan sistematik düşünceyi, işin başında, öğrenmiş olacağız.
Önce aşağıdaki şemayı inceleyelim. Şemadaki ilişkiler maddeler halinde şöyle
açıklanabilir:
1. Şemanın sağ alt köşesinde yer alan belirsizlik, ekonomide karar birimlerinin yüz yüze geldiği en önemli kavramlarından birisidir. Ekonomik sistemde ister tüketici isterse üretici olsun karar verme durumunda olan bireyler, verecekleri kararla ilgili bütün verilere önceden sahip olamazlar.
Gelecek daima belirsizlik içerir. Bu belirsizlik insanları tedirgin eder.
Yanlış karar vermek her zaman mümkündür. Bu ise zarar demektir. Akılcı davranan birey zarardan hoşlanmaz. Şemada görüldüğü gibi belirsizlik; bir yandan bireyin para talebini, yani üzerinde ne kadar para tutacağını öte yandan beklentilerini ve sermayenin marjinal etkinliğini etkiler. Para
talebi, bireyin günlük alışverişlerini yapmak, kara günler için hazırlıklı bulunmak ve kazançlı fırsatları değerlendirmek amacıyla üzerinde bulunduracağı nakit para miktarıdır. Bireyin beklentileri, vereceği herhangi bir
ekonomik kararla ilgili olarak gelecekteki gelişmelerden umduğu şeylerdir. Parasını dolara mı yatırmalı yoksa vadeli mevduatta mı tutmalıdır?
Bu karar gelecekle ilgili beklentileri ile yakından ilgilidir. Gelecek ise belirsizliklerle doludur. Sermayenin marjinal etkinliği, sermayenin yönlendirildiği yatırımın karlılık oranıdır. 1 milyon YTLsi bir imalathane açan yatırımcı, yıllık olarak yatırdığı sermayenin %25’i kadar kar ediyorsa, sermayesinin marjinal etkinliği %25’tir deriz. Yatırımcı, sermayesini şimdi yatıracağı ve karını gelecek yıl elde edeceği için, ister istemez belirsizlikle yüz
yüze gelecektir. Özetlersek, ekonomik hayatta belirsizlik vardır ve belirsizlik bir
yandan bireyin para talebini öte yandan da geleceğe yönelik beklentilerini ve sermayenin marjinal etkinliğini etkiler.
2. Şimdi şemanın sol alt tarafına geçelim. Para piyasasında, para arzı ile para
talebi karşılaşarak faiz oranını belirler. Para talebini yukarıda görmüştük.
BOCUTOĞLU
115
Para arzı, Merkez Bankası’nın piyasaya sürdüğü para miktarıdır. Para arzı
ile para talebi para piyasasında, faiz oranını belirler. Geleceğin belirsizliğinden ürken birey daha fazla para talep ettiğinde faiz oranları yükselecektir. Geleceğe güvenle bakan birey, para talebinde değişiklik yapmayacağı için faiz oranları istikrarlı olacaktır, yani kolayca değişmeyecektir.
3. Şemayı incelemeye devam edelim. Özel sektör yatırım harcamalarına karar
verirken, kısaca yatırım kararı verirken, faiz oranı ile sermayenin marjinal
etkinliğini karşılaştırır. Bu karşılaştırmadan üç sonuç ortaya çıkabilir:
a. Faiz oranı sermayenin marjinal etkinliğinden yüksekse, yatırımcı yatırım kararından vazgeçer, parasını bankaya yatırır. Söz gelişi faiz oranı
% 25, sermayenin marjinal etkinliği % 15 ise, yatırım yapmak akıllıca
olmaz. Parasını bankaya koyması daha uygundur.
b. Faiz oranı sermayenin marjinal etkinliğine denk ise yatırımcı kararsız
kalır, muhtemelen yatırım yapmaz. Faiz oranının %25 ve sermayenin
marjinal etkinliğinin %25 olması durumunda karasızlık vardır.
c.
Faiz oranı sermayenin marjinal etkinliğinden düşük ise, yatırımcı hiç
tereddüt etmeden yatırım kararını verecektir. Faiz oranının %25 ve
sermayenin marjinal etkinliğinin %39 olması durumunda özel sektör
yatırımları canlanacaktır. Yüksek faiz, özel sektör yatırımlarını engellediği için serbest piyasa ekonomisinin en büyük düşmanıdır.
Özetlersek, yatırımcıların gelecekle ilgili kar beklentilerinin ve morallerinin yüksek ve bu nedenle sermayenin marjinal etkinliğinin faiz oranından fazla olduğu bir ekonomide özel sektör yatırım harcamaları artar.
Demek ki yatırım kararı bir yandan geleceğe dönük beklentiler ve moral gibi psikolojik faktörlere, öte yandan da faiz oranı ve sermayenin marjinal etkinliği gibi ekonomik faktörlere bağlıdır.
4. Tüketim harcamaları ile vergiler arasında yakın bir ilişki vardır. Çünkü
vergi oranı artarsa, tüketicilerin kullanılabilir geliri azalacağı için tüketim
harcamaları azalır. Vergi, gelirimizi azaltan bir etkendir. Buna karşılık
vergi oranlarında meydana gelen bir düşüş, kullanılabilir gelirimizi ve tüketim harcamalarımızı arttırır. Tüketicilerin yaptığı tüketim harcamaları ile
müteşebbislerin yaptığı yatırım harcamalarının yanında hükümetler de
kamu harcamaları yapmaktadır. Kamu harcamalarının büyüklüğü topla-
116
MAKRO İKTİSAT
nan vergilere ve hükümetin kararlarına bağlıdır. Özetlersek, tüketim harcamaları, yatırım harcamaları ve kamu harcamalarının toplamı, toplam talebin büyüklüğünü belirler.
5. Keynesyen Makro Teorinin püf noktası şudur: Ekonomideki toplam arzı,
yani üretim seviyesini ve istihdam seviyesini toplam talep belirler. Bir başka ifade
ile üretim ve istihdam seviyesini belirleyen en önemli etken; tüketim
harcamaları, yatırım harcamaları ve kamu harcamalarından oluşan toplam talebin büyüklüğüdür. Ekonomi eksik istihdam seviyesinde iken, toplam
talep artışları üretim ve istihdamı arttırır, toplam talep düşüşleri ise üretim ve istihdamı azaltır, fakat fiyatlar genel seviyesini değiştirmez. Çünkü, Keynes’e göre, eksik istihdam seviyesinde fiyatlar genel seviyesi katıdır. Ancak, ekonomi tam istihdam seviyesine ulaştığında, toplam talep artışları
üretim ve istihdamı arttıramaz, sadece fiyatlar genel seviyesini yükselterek enflasyona sebep olur. Buna karşılık, ekonomi tam istihdam seviyesinde iken ortaya çıkan toplam talep düşüşleri, üretim ve istihdamı azaltır. Ekonomide üretim ve istihdamı tam istihdam seviyesine çıkarabilmek için, tam istihdamı sağlayacak büyüklükte bir toplam talep seviyesi sağlamak gerekecektir. Tam istihdam toplam talep seviyesini aşan bir toplam
talep enflasyona yol açacağı gibi; tam istihdam toplam talep seviyesinin altındaki bir toplam talep te işsizlik doğuracaktır.
BOCUTOĞLU
117
TOPLAM ARZ
VE
İSTİHDAM
TOPLAM TALEP
TÜKETİM
HARCAMALARI
KAMU
HARCAMALARI
YATIRIM
HARCAMALARI
KULLANILABİLİR
GELİR
VERGİLER
BEKLENTİLER
VE
SERMAYENİN
MARJİNAL
ETKİNLİĞİ
FAİZ
ORANI
PARA
ARZI
PARA
TALEBİ
BELİRSİZLİK
118
MAKRO İKTİSAT
BİLGİ KUTUSU
JOHN MAYNARD KEYNES’ İN HAYATI
( 1883 – 1946 )
Çağımızın önemli iktisatçılarındandır. İktisat teorisi ve politikası konularında
getirdiği yenilikler, ekonominin bir bilim olarak yeniden şekillenmesini sağlamıştır. Düşünceleri bir bütün olarak “Keynes Devrimi” olarak nitelenir.
1883 yılında, İngiltere’nin Cambridge şehrinde doğdu. Babası ünlü bir iktisatçı olan John Neville Keynes’tir. Cambridge Üniversitesi’nde matematik
okudu. Mezun olduktan sonra Cambridge’de bir yıl daha kalarak Alfred
Marshall ve A. Cecil Pigou’dan ekonomi dersleri aldı. Daha sonra İngiliz
Hazine Bakanlığı’nda çalışmaya başladı. Görevli olarak Hindistan’a gitti.
Burada kazandığı deneyimler sayesinde 1913 yılında ilk kitabı olan “Hint
Para ve Maliyesi” sini yazdı. Bir süre sonra Cambridge Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmak üzere İngiltere’ye döndü. Olasılık teorisi
üzerinde çalışmaya başlayan Keynes, 1921 yılında “Olasılık Üzerine Deneme” adlı eserini yayınladı. Bu kitap olasılık teorisine getirdiği katkılarla dikkatleri üzerinde topladı.
Birinci Dünya Savaşı başlayınca Keynes yeniden Hazine Bakanlığı’nda çalışmaya başladı ve kısa sürede yükseldi. Paris Barış Konferansı’na Hazine’nin
temsilcisi olarak katıldı. Almanya üzerine konan aşırı savaş tazminatlarının
uluslararası ekonomik sistemin, dolayısıyla da İngiltere’nin aleyhine olacağını
düşünüyordu. Görüşlerini kabul ettiremeyince bu görevden ayrılarak
Cambridge’e döndü. Konferansta savunduğu fikirleri “Barışın Ekonomik
Sonuçları” adlı eserinde açıkladı ve 1922’de bu çalışmayı tamamlayıcı bir
BOCUTOĞLU
119
eser olan “Anlaşmanın Gözden Geçirilmesi” yayınlandı. Bunu “Para Reformu Üzerine Bir Risale” adlı eser izledi.
Savaştan sonra ailesinden sağladığı birkaç bin sterlin ile mali spekülasyonlara
girişti. İkinci Dünya Savaşı’na kadar, bütün borçlarını ödedikten sonra yarım
milyon sterlin dolaylarında bir gelir sağladı.
Bu sıralarda çeşitli firmalara mali danışmanlık yapmaya başlayan Keynes,
vakit buldukça da gazetecilik ile uğraşmaktaydı. Manchester Guardian gazetesinin ve Economic Journal dergisinin editörlüğünü, The Nation gazetesinin yöneticiliğini yaptı.
1925 yılında Lydia Lopokova adlı bir Rus balerin ile evlendi. Evlilikten sonra
zamanının büyük bir kısmını Sussex’teki çiftliğinde, küçük bir kır evinde
geçirdi. Buradayken de boş durmayıp yeni tarım usulleri geliştirmeye çalıştı.
1926 yılında, “Bırakınız Yapsınlar Bırakınız Geçsinler’in Sonu” adlı eserini
yayınladı. Bu çalışmasında, o gün karşılaşılan ekonomik sorunların kaynağı
olarak risk, belirsizlik ve ihmali gösterdi. Büyük işletmeleri, bazı bireylerin
belirsizlik ve ihmalden para kazandığı bir kumar olarak niteledi. Ona göre bu
gidişin sonu, servet eşitsizliği, işsizlik, ekonomik beklentilerde hayal kırıklığı,
üretim ile etkinliğin bir arada sağlanamayışı idi. Görüşleri ile ilgili bir alıntı
şöyledir:
“ Bu sorunların tedavisi birey eksenli faaliyetlerin dışında bulunmaktadır. Birey eksenli
davranışların ortadan kaldırılması, bireyin de çıkarına olabilir. İnanıyorum ki, bu sorunların çözümü kısmen para ve kredinin merkezi bir kurum tarafından kontrol edilmesinde, kısmen de ekonomi ile ilgili verilerin toplanmasında ve bu bilgilerin geniş ölçüde
ilgililere duyurulmasında aranmalıdır. Bu tedbirler, özel girişimin iç karmaşasının bir
kısmını düzenleyecek uygun bir eylem biriminin kurulmasını gerektirmektedir. Kendilerini kapitalizme adamış olanlar, kapitalizmden uzaklaşırız endişesiyle, lüzumundan
fazla muhafazakardırlar ve kapitalizmi gerçekten güçlendirebilecek ve muhafaza edebilecek olan kapitalizmin tekniğine yönelik bazı reformlara itiraz etmektedirler. Bana göre,
akıllıca yürütülmesi şartıyla kapitalizm, diğer sistemlerle karşılaştırıldığında, ekonomik
amaçlara ulaşmanın en etkin yolu haline getirilebilir. Kabul etmek gerekir ki kapitalizmin içinde itiraz edilecek çok sayıda husus bulunmaktadır. Bizim meselemiz, makul bir
hayat tarzına karşı çıkmaksızın, mümkün olduğu kadar etkin olabilecek bir toplumsal
örgütlenme üzerinde çalışmaktır.”
120
MAKRO İKTİSAT
1930 yılında para teorisi üzerindeki en kapsamlı eseri olan “Para Üzerine Bir
Deneme” yi, 1936 yılında ise en büyük eseri olan “İstihdam, Faiz ve Paranın
Genel Teorisi” ni yayınladı. Bu kitap bütün dünyada kısaca “Genel Teori”
olarak meşhur olmuştur. Keynes devlete; iç ve dış güvenlik, eğitim ve adalet
gibi klasik fonksiyonlarının yanında ekonominin düzenlenmesi gibi, klasik
makro iktisat geleneğinin asla kabul etmeyeceği, yeni fonksiyonlar yüklemiştir. Buna göre devlet ekonomiye müdahale ederek tam istihdam seviyesinin
sağlanmasına katkı yapmalıdır. Bu katkısı nedeniyle Keynes, Maliye Biliminin kurucuları arasında sayılmaktadır.
Keynes, İkinci Dünya Savaşı sırasında yeniden Hazine’de görev aldı. Bu kez
ilk savaşta olduğu gibi idari sorumluluk almamıştı ama, artık tavsiyelerine
kulak veriliyordu. 1940’ta savaşın finansmanı ile ilgili görüşlerini “Savaşın
Finansmanı” adlı kitapçıkta topladı.
Savaş sonrasında, dünyada nasıl bir ekonomik ve mali sistem kurulacağı
konusundaki çalışmaların devletler arasında resmi bir biçimde başlaması,
Keynes’i de bu konuda çalışmaya yöneltti. Daha sonra IMF ve Dünya Bankası’nın kurulması ile sonuçlanacak olan bu uluslararası çalışmalara “Kliring
Birliği” önerisi ile katıldı. Bu konudaki görüşlerini açıklamak amacıyla, savaştan sonra en çok söz sahibi olacağı aşikar olan ABD’de konferanslar verdi.
Bretton Woods konferansında İngiliz heyetinin başında yer alarak, ABD
tezlerine karşı İngiliz tezini savundu. ABD’nin üstünlüğü, konferansta ABD
tezlerinin kabul edilmesi sonucunu doğurdu.
Son görevlerinden biri de İngiltere’nin savaş sırasında ABD’den aldığı borçların ödenmesi konusunda ABD yetkilileri ile Washington’da yaptığı resmi
görüşmelerdi. 1946 yılında IMF’nin Georgia’daki ilk toplantısında, ABD
Hazine Sekreteri Fred Vinson ile çatıştı. Toplantıda alınan kararlar onun
geleceğe ilişkin umutlarını kıracak nitelikteydi. Büyük bir hayal kırıklığı içinde Sussex’e döndü ve 1946 yılında orada öldü.
BOCUTOĞLU
121
TEMEL KAVRAMLAR
Tüketici/ Hanehalkı / Firma / Devlet/ Dış Alem / Fayda Maksimizasyonu / Kar Maksimizasyonu / Sosyal Fayda Maksimizasyonu / Risk / Kar /
Zarar / Kısa Dönem / Uzun Dönem / Statik Analiz / Karşılaştırmalı Statik Analiz / Keynes Devrimi / Genel Teori / Neo-Klasik Sentez / Ortodoks Keynesyen Makro İktisat Teorisi / Tam Esnek Fiyatlar / Katı Fiyatlar
/ Say Yasası / Mahreçler Kanunu / Sürüm Yerleri Yasası / Klasik
Dikotomi / Paranın Yansızlığı / Paranın Yanlılığı / İşlem Güdüsü / İhtiyat
Güdüsü / Spekülasyon Güdüsü / Belirsizlik / Beklentiler / Sermayenin
Marjinal Etkinliği / Tam İstihdam Toplam Talep Seviyesi /
SORULAR
1. Makro İktisat Sisteminin oyuncuları nelerdir? Amaçları nedir? Açıklayınız.
2. Basit Keynesyen Modeller neden üçe bölünerek incelenmektedir? Açıklayınız.
3. Keynesyen Makro İktisat Teorisi ile Klasik Makro İktisat Teorisi arasında ne gibi farklar vardır.
4. Keynesyen Makro İktisat Okulunun kurucusu John Maynard
Keynes’dir. Diğer Keynesyen Makro İktisatçıların kimler olduğunu, özgeçmişlerini ve Keynesyen Teoriye katkılarını araştırınız.
5. Keynesyen Makro İktisat teorisi nasıl çalışır? Özetleyiniz.
6. Müteşebbis hangi şartın sağlanması durumunda yatırım yapar? Açıklayınız.
7. Eksik istihdam seviyesinde bulunan bir ekonomiyi ele alalım. Üretim ve
istihdam seviyesini belirleme sürecini gösteren şemaya göre;
a. Sermayenin marjinal etkinliğindeki bir artışın,
122
MAKRO İKTİSAT
b. Para talebindeki bir düşüşün,
c. Vergi oranlarındaki bir artışın,
d. Kamu harcamalarındaki bir azalışın,
e. İş dünyasının gelecekle ilgili beklentilerinde ortaya çıkacak bir
tüleşmenin ve moral bozukluğunun,
kö-
toplam arz ve istihdam seviyesi üzerindeki etkilerini ayrı ayrı açıklayınız.
Download