Kalsiyum ve Anestezi

advertisement
Kalsiyum ve Anestezi
Dr Volkan Hancı
Kalsiyum ve Anestezi
• Anestezi sırasında, bazı faktörler serum iyonize kalsiyum düzeyini değiştirebilir,
• Bu nedenle duyarlı hastalarda hipo- ve hiper-kalseminin olumsuz etkilerinin
yoğunluğunu arttırabilir.
• Bu faktörler şunlardır:
•
•
•
•
•
malnütrisyon olması ve düşük albumin;
anormal asid-baz durumu ve elektrolitler;
perioperatif dönemde kullanılan ilaçlar;
büyük hacimlerde sitratlı kan transfüzyonu; ve
kardiyopulmoner bypas kullanımı.
• Anestezi uzmanı plazma kalsiyum konsantrasyonunda daha fazla değişikliklerin
olmasını önlemeyi ve hipo- ve hiper-kalsemiyi tanımlayıp ve bunların olumsuz
etkilerini, özellikle kalp üzerindekileri tedavi etmeyi hedeflemelidir.
• Ayrıca, mevcut araştırma anestezi sırasında kullanılan birçok ilacın etki
mekanizmasının, en azından kısmen, kalsiyum iyonuna bağlı olduğunu göstermektedir.
Premedikasyon
• Benzodiazepinler premedikasyon veya indüksiyon ajanı olarak anestezi
uygulamasında yaygın olarak kullanılmaktadır.
• Hayvan çalışmaları, benzodiazepinlerin tetiklediği hemodinamik değişikliklerde,
kısmen, sempatik sinir sistemi üzerindeki inhibitör etkileri yoluyla ve vasküler
düz kas hücrelerine Ca2+ girişini engelleyerek, voltaja bağımlı Ca2+ akımlarıyla
aracılık ettiğini göstermiştir.
• Benzodiazepinler aynı zamanda havayolu düz kaslarında doğrudan gevşeme
yapabilir.
• Bu fenomenin altında yatan mekanizmaları belirlemek için midazolam ile yapılan
çalışmalar, midazolamın depolamış Ca2+'un salınımı üzerinde hiçbir etki
göstermeden, ekstrasellüler Ca2+'un içe akımının engellenmesi yoluyla sitozolik
Ca2+'u azaltarak hava yolu düz kaslarını doğrudan gevşettiğini göstermiştir.
• Benzodiazepinlerin düz kas üzerindeki etkilerini gösterme mekanizmaları
tanımlanmış olmasına rağmen, kalsiyum düzeyi düşük veya yüksek olan
hastalardaki klinik önemi ortaya konmamıştır.
İntravenöz anestezi ajanları
• İntravenöz anestezi indüksiyonu çoğunlukla kardiyovasküler fonksiyon
değişiklikleri ile ilişkilidir.
• İntravenöz anestezi ajanlarının kardiyodepresan etkilerinde aracılık
yapan hücresel mekanizmalar belirsizliğini korumaktadır.
• İnvitro çalışmalar, bu tür etkilerin intrasellüler Ca2+'daki azalmaya bağlı
olduğunu göstermiştir.
• Ancak, bu etkiler esas olarak supraklinik konsantrasyonlarda
belirgindir.
İntravenöz anestezi ajanları
• Öte yandan, hayvan çalışmaları oksibarbitüratların intrasellüler Ca2+
konsantrasyonunda bir azalmayla vazodilatasyon yapıcı etkisini
gösterirken, tiobarbitüratların intrasellüler Ca2+ konsantrasyonundan
bağımsız olarak, vasküler düz kaslarda gevşeme yaptığını göstermiştir
• Bu sonuçlar, tiobarbitüratlar vasküler düz kaslarda hücre içi
kalsiyumun düzenlendiği yerin distalinde etkili görüldüğünden,
kalsiyum değişikliklerine duyarlı hastalarda tiobarbitüratların
vazodilatasyon yapıcı etkisinin üzerinde durulmayabileceğini
düşündürmektedir.
İntravenöz anestezi ajanları
• Trombosit agregasyonunda intrasellüler kalsiyumun fizyolojik rolü
belirlenmiştir.
• Trombosit agregasyonu üzerinde propofol'ün inhibe edici etkileri
yakınlarda çalışılmıştır ve intrasellüler Ca2+ konsantrasyonunda bir
azalmayla ilişkili bulunmuştur.
• Propofol'ün kalsiyum iyonlarının içe akımını ve atılımını inhibe ettiği,
dolayısıyla propofol'ün trombositler üzerindeki inhibe edici etkisini
desteklediği bulunmuştur.
• Bununla birlikte, kanama zamanında hiçbir değişiklik olmadığından,
bu inhibitör etkinin klinik olarak hemostazı bozmadığını öne
sürmektedir.
İnhalasyonel anestezik ajanlar
• İnhalasyonel anestezik ajanların kendilerini nonspesifik kalsiyum
antagonistleri olarak kabul edilebilir.
• Artık gayet iyi belirlenmiştir ki, tüm modern volatil anestetik ajanların
değişen oranda neden olduğu miyokardiyal depresyonu ve vasküler
dilatasyon, en azından kısmen, kalsiyum iyon değişimindeki değişikliklerle
ilgilidir.
• Kalsiyum uygulamasıyla tersine çevrilebilir volatil ajanların non-spesifik
kalsiyum antagonizması nedeniyle, inhale anestetiklerle oluşan miyokard
depresyonunun, kalsiyum kanal blokeri ajanlar tarafından
güçlendirilebileceği gösterilmiştir.
• Genel anestezi altında verapamil ve diltiazem alan hastalarda
atriyoventriküler iletim bozukluğu, bradikardi ve asistol ile ilgili yayınlar
vardır.
İnhalasyonel anestezik ajanlar
• Enfluran ve halotan ile izoflurana göre bu etkileşimler daha fazladır ve en
çok mevcut ventriküler bozulması olan hastalarda ve muhtemelen açık
göğüs cerrahisi sırasında görülür.
• Malsch ve ark. miyokard kasının hazırlanmasında halotanın neden olduğu
izometrik kasılma gücündeki daralmayı incelemişler ve yıkama sıvısında
kalsiyum eksik olduğunda abartılı yanı elde etmişlerdir
• Bu inhalasyonel anestezik maddelerin neden olduğu negatif inotropik
etkinin hipokalsemi varlığında güçlenebileceğini düşündürebilir.
• Bradiaritmiler ortaya çıkar ve derin hipokalsemi ortaya konursa, tedavi
volatil ajanın kesilmesini ve düşük dozda kalsiyum tuzunun dikkatlice
verilmesini içermelidir.
Nöromusküler blokan ajanlar
• Nöromusküler blokan ilaçlar sıklıkla anestezi tekniğinin en önemli
kısımlarından biridir
• Kalsiyum membrandan geçen kalsiyum akışındaki değişiklikler yoluyla
sinaptik ve nöromüsküler iletimde önemli bir rol oynar.
• Ancak, kalsiyum kardiyovasküler fonksiyon üzerindeki etkisine kıyasla
nöromüsküler iletim üzerinde daha acil ve dramatik bir etkiye sahiptir.
• Sinaptik iletimde kalsiyumun rolünün anlaşılması yine de önemlidir.
Kalsiyumun nöromüsküler iletim sürecinde iki karşıt etkisi vardır.
Nöromusküler blokan ajanlar
• Presinaptik olarak, bir nondepolarizan kas bloğunu antagonize
edebilecek olan depolarizasyon derecesini azaltır.
• Postsinaptik olarak, bir nondepolarizan bloğu artırabilecek olan,
asetilkolin ile oluşturulan depolarizasyon derecesini azaltır.
• Nöromüsküler kavşakta kalsiyumun genel etkisi bu nedenle önceden
kestirilemez.
Nöromusküler blokan ajanlar
• Genel anlamda, nondepolarizan kas gevşeticilerine verilen yanıtlar
hem hipo- hem de hiper-kalsemide kuvvetlenmektedit
• Ama kas zayıflığı ve atrofi varlığında bunlar daha da aşikardır.
• Serum kalsiyum düzeyi hiperparatiroidizme sekonder yükselmiş bir
hastada atrakuryum'un etki süresindeki bir azalma olduğu
bildirilmiştir
• Bu da kalsiyum bozukluğu olan hastalarda nöromüsküler
fonksiyonunun izlenmesinin kuvvetle önerildiğine işaret eder.
Nöromusküler blokan ajanlar
• İntravenöz süksinilkolin verilmesinden sonra, bazı araştırmacılar
çocuklarda halotan anestezisi sırasında, total kalsiyum düzeyi
değişmeden kalmış olsa da iyonize kalsiyum konsantrasyonunda bir
düşme saptamışlardır.
• pH ve iyonize kalsiyum arasında ters ilişki olduğundan, bu sonuçlar pH
değişikliklerinden bir oranda etkilenmiş olabilir.
• Başka araştırmacılar, muhtemelen süksinilkolin tarafından uyarılan
fasikülasyonlar sırasında kalsiyum iyonlarının kas hücreleri içinde
göçmesi ve bikarbonat, fosfat, sitrat ve laktat gibi anyonlarla kalsiyum
kompleksleri oluşması nedeniyle total kalsiyum konsantrasyonunda
bir düşüş bildirmişlerdir.
Opioidler
• Klasik olarak, opioidler voltaja duyarlı Ca2+ kanalları aracılığıyla Ca2+
girişini inhibe ederler.
• Bu genel olarak analjezinin hücresel temelinin parçası olarak kabul
edilir
• Bununla birlikte, bazı yeni yayınlar opioidlerin aynı zamanda Ca2+
akışını arttırdığını göstermiştir
• Gerçekten de, bu hücre içi Ca2+ konsantrasyonunda opioide bağlı
artışların analjezinin temelindeki biyokimyasal olaylara dahil
edilebileceği ileri sürülmüştür.
• Alternatif olarak ise, hücre içi Ca2+ konsantrasyonunda opioide bağlı
artışları tolerans gelişimine bağlayan bulgular vardır
Opioidler
• Halen, opioidlerin serum Ca2+ konsantrasyonu üzerindeki etkileriyle
ilgili hiçbir yayınlanmış bilgi olmadığı görünüyor.
• Ancak, opioidler spontan solunum yapan hastalarda kullanıldığında
solunum depresyonu görülürse, pH değişiklikleri ortaya çıkabilir.
• Bu, kalsiyumun plazma proteinlerine bağlamasını etkileyebilir.
• Asidemi, sonrasında iyonize kalsiyumda görülen artışla, protein
bağlanmasını azaltacaktır
Lokal anestezik ajanlar
• Yanlışlıkla dolaşıma enjekte edildiğinde, bupivakain'in
kardiyotoksisiteye neden olabildiği mekanizma, hücre içi Ca2+
konsantrasyonundaki değişiklikler ile ilişkili olduğu bulunmuştur
• Bupivakain'in kardiyodepresan etkileri invitro kalp dokusunun kasılma
kuvvetinde bir azalma olarak görülmektedir
• Kardiyodepresyonun bir belirleyicisi L-tipi Ca2+ kanalları yoluyla
kalsiyum akımının inhibisyon olabilir
Lokal anestezik ajanlar
• Bupivakain ile kardiyak L-tipi Ca2+ kanallarının inhibisyonunun
kalsiyum antagonistlerinin varlığında daha güçlü olduğu bulunmuştur,
• Bu hipokalsemi varlığında bupivakain'in kardiyotoksisitesinin artmış
olabileceğini düşündürmektedir.
Lokal anestezik ajanlar
• Lokal anesteziklerin L-tipi Ca2+ kanalları üzerindeki inhibitör etkilerini
karşılaştıran hayvan çalışmaları güçleri şu şekilde sıralamışlardır:
• Dibukain > tetrakain > bupivakain >> prokain = lidokain,
• sıranın lipid çözünürlüğüne uyan bir sıralama olduğu görünmektedir.
• Ayrıca, tetrakain'in N- ve T-tipi Ca2+ kanallarını inhibe ettiği de
saptanmıştır
Anestezi idamesi
• İndüksiyon sırasında uygulanan aynı ilkeler anestezinin idamesi
sırasında da devam etmelidir.
• Mekanik ventilasyon nedeniyle asit-baz durumunda önemli
değişikliklerden kaçınmak başarılı yaklaşım olur.
• Aynı zamanda hassas hastalarda masif kan transfüzyonundan da
kaçınmak akıllıca olacaktır
• Otolog kan kullanımı daha yararlı olur.
• Kan kaybı, bir hipotansif anestezi tekniği kullanılarak da azaltılabilir.
• Son olarak, kardiyopulmoner bypass sırasında kalsiyum bozukluğu
olan hastalarda iyonize kalsiyum konsantrasyonunun ölçümü ve
düzeltilmesi kuvvetle önerilir.
Asid-baz durumu
• Genel olarak iyonize kalsiyum düzeyinin pH değişikliklerinden
etkilendiği kabul edilmektedir.
• İzole edilmiş kalp preparasyonları pH'nın 7.4'den 6.9'a düşürülmesi
iyonize kalsiyumda 0.2 - 0.4 mmol/l artışa yol açtığını göstermiştir, ki
kasılma kuvvetinin yaklaşık % 30 arttırılması için yeterince büyüktür
• Asidoz kalsiyumun albumine bağlanmasını azaltır dolayısıyla iyonize
kalsiyumu artırır, oysa alkaloz bağlanmayı arttırır (kalsiyum albumin
molekülüne kayar), sonrasında iyonize kalsiyumda bir azalma
oluşturur.
Asid-baz durumu
• Akut hiperventilasyon ile solunumsal alkaloz ortaya çıkabilir, böylece
iyonize kalsiyumu düşürür.
• Asit-baz durumunda bu değişiklikler, toplam kalsiyum seviyelerini
değiştirmeden iyonize kalsiyum konsantrasyonunu (biyolojik olarak
önemli olan fraksiyon) etkileme eğilimindedir.
• Bu nedenle, sonraki tedaviyi yönlendirmek üzere mümkün olduğu
zaman iyonize kalsiyum ölçülmelidir.
Masif kan transfüzyonu
• Kan transfüzyonu yaklaşık 30 ml/kg/saat verildiğinde ve hemodinamik
stabilite korunduğunda, kompanzatuvar mekanizmalar serum Ca2+
konsantrasyonlarının normal sınırlar içinde kalmasını sağlar
• Transfüzyonun daha hızlı verilmesi Ca2+ konsantrasyonunu geçici
olarak düşürür, infüzyon hızı azaltılır ise 10 dakika içinde düzelir.
• Bununla birlikte, karaciğer fonksiyonu bozulmuş ise kandan sitratın
temizlenmesi hipotermi sırasında azalır ve bu nedenle sitrat içeren
kan ürünlerinin nispeten küçük hacimlerde hızla verilmesi, serum Ca2+
konsantrasyonlarında bir azalmaya neden olur.
Masif kan transfüzyonu
• Bu, klinik olarak kalsiyum tuzunun intravenöz enjeksiyonuna geçici bir
yanıt şeklindeki arter basıncındaki ani düşüş olarak kabul edilebilir.
• Arteriyel basınçtaki bu azalmanın, altta yatan kardiyak hastalıkları olan
hastalarda daha ciddi olduğu saptanmıştır
• Kandan sitratın temizlenmesi, hipoterminin düzeltmesiyle, sistemik ve
hepatik kan akımının arttırılması ve sitratın yaklaşık % 20'si idrarda
atılabildiğinden, idrar çıkışının arttırılmasıyla desteklenebilir
Kardiyopulmoner bypass
• Kardiyopulmoner bypass'ın başlatılması hemodilüsyon sonucu
oluşturabilecek büyük priming sıvı miktarlarına ve biyokimyasal
değişikliklere maruz kalmayı ifade eder.
• Bypass priming sıvısı ile ilgili protein içeriği ve asidite gibi diğer
hususların iyonize kalsiyuma etki ettiği gösterilmiştir.
• Hipokalsemi büyük miktarlarda sitratlı kan verilen küçük hastalarda
yaygındır.
• Sitratlı kan alan hastalarda iyonize kalsiyumda ani bir düşüş olduğu
bildirilmiştir ve bu düşüşün heparinize kan alan hastalarda görülenden
daha fazla olduğu bulunmuştur.
Kardiyopulmoner bypass
• Ayrıca büyük dozlarda verilen heparin de doğrudan iyonize kalsiyumu
ve kardiyovasküler stabiliteyi etkileyebilir
• Bypass sırasındaki kardiyovasküler etkileri ölçmek veya yorumlamak
zordur, ve kalsiyum tedavisinin etkileriyle ilgili çalışmalar kesin tedavi
kurallarını verir
• Bununla birlikte, iyonize kalsiyum seviyeleri izlenmelidir ve özellikle
iyonize kalsiyum ile miyokardial kontraktilite arasındaki temel
fizyolojik ilişki göz önüne alınarak, buna göre düzeltilmelidir
Postoperatif dönem
• İyonize kalsiyum düzeylerinin değişmesinden sorumlu olan faktörler
postoperatif dönemde de varlığını sürdürür.
• Hipokalsemi, özellikle boyun cerrahisi sonrasında erken postoperatif
dönemde laringospazm olarak ortaya çıkabilir ve trakeanın yeniden
entübasyonunu gerektirebilir.
• Hipokalsemi ile ilişkili laringospazmın kalsiyum replasmanı ile
çözülebilmektedir.
Postoperatif dönem
• Kardiyak cerrahiden sonra, kalsiyum ve katekolaminlerin eşzamanlı
verilmesi sadece miyokard kontraktilitesini arttırmak amacıyla
kullanılır.
• Aslında, katekolaminlerle birlikte kalsiyum verilmesinin
katekolaminlerin etkisini artıracağı beklenebilir.
• Paradoksal olarak, hayvanlarda kalsiyumun epinefrinin (adrenalin)
vazopresör etkisini ve insanlarda inotropik etkisini azalttığı
saptanmıştır.
Postoperatif dönem
• Başka çalışmalarda kalsiyumun dobutaminin kardiyak uyarıcı
özelliklerini inhibe ettiği gösterilmiştir
• Kalsiyumun adenilat siklaz fonksiyonu ile etkileşerek epinefrinin
(adrenalin) beta-adrenerjik etkisini inhibe ettiği düşünülmektedir.
Postoperatif dönem
• Bunun aksine, aortokoroner bypass ameliyatı sonrasında iyileşme
sürecindeki hastalarda kalsiyum ile birlikte amrinon (bir fosfodiesteraz
inhibitörü) ve fenilefrin (bir a-adrenerjik agonist) gibi b-adrenerjik
reseptör aktivasyonunu içermeyen mekanizmalar yoluyla etkisini
gösteren ilaçlar kullanılmıştır.
• Bu hastalarda, kalsiyumun amrinonun kardiyotonik etkilerini ya da
fenilefrinin hipertansif etkilerin arttırmadığı ya da inhibe etmediği
saptanmıştır.
• Başka çalışmalarda kalsiyumun norepinefrinin (noradrenalin)
vazokonstriksiyon etkilerini kestiği/körelttiği bulunmuştur
Kalsiyum ve iskemik hasar
• İskemi ve reperfüzyon sırasında hücresel hasar/yaralanma
mekanizmaları yoğun araştırma altındadır.
• Hasarla ilgili hipotezlerin çoğu hücresel kalsiyumda homeostaz
değişikliklerini içermektedir.
• Halihazırda kardiyopulmoner bypass sırasındaki ve sonrasındaki
ekzojen kalsiyum kullanımı göz önüne alındığında, özellikle kalsiyum
kanal blokerlerleri dikkate alındığında, iskemik hücre hasarında
kalsiyumun rolü önemlidir.
Kalsiyum ve iskemik hasar
• Erken çalışmalar kalsiyumun doku hasarı alanlarında biriktiğini
göstermiştir
• Kalsiyumun hücresel hasara katkıda bulunduğu ileri sürülmüştür.
• Kalsiyum sıvı banyosundaki kalp hücrelerinden uzaklaştırıldığında,
hücre zarlarının geçirgenliği artar.
• Banyo çözeltisine kalsiyumun verilmesiyle, kalsiyum hızlandırılmış
şekilde hücreye girer, kontraktür ve ölüm gelişir.
• Bu fenomen Kalsiyum Paradoksu olarak tanımlanmıştır.
Kalsiyum ve iskemik hasar
• Daha sonra, reperfüzyon sırasında iskemik miyokardın kalsiyum
biriktirdiği gösterilmiştir.
• İskeminin 40. dakikasından sonra (sol koroner arterin sirkumfleks
dalının tıkanması) ve arteriyel reperfüzyonun 10. dakikasından sonra,
miyokardiyal kalsiyum içeriğinde 18-kat bir artış bulunmuştur.
• Ayrıca, 10 dakika iskemide miyokard geri dönüşümlü olarak zarar
görür ve 20 dakika reperfüzyonda kalsiyum birikmi olmaz
Kalsiyum ve iskemik hasar
• Sitozolik kalsiyumdaki artışlar kalsiyuma bağımlı fosfolipazı aktive
ederek hücrelere zararlı olabilir
• Hücre zarlarının parçalanması ve serbest radikallerin oluşması ile
sonuçlanır.
• Kalsiyum serbest radikallerin zararlı etkilerini güçlendirerek zararlı
olabilir.
• Kalsiyum aynı zamanda yıkıcı proteazları ve nükleazları aktif hale
getirebilir ve adenilat siklazı, sodyum potasyum ATPaz aktivitesini ve
diğer önemli kalsiyum-düzenlenmiş hücresel enzimleri parçalayabilir
Kalsiyum ve iskemik hasar
• Eğer kalsiyum iskemik hasardan sorumlu ise, hücre içindeki serbest
kalsiyum konsantrasyonları iskemi ve reperfüzyon sırasında
yükselmelidir.
• Sitosolik kalsiyum flüoresan teknikleri ve nükleer manyetik rezonans
görüntüleme kullanılarak ölçülebilir.
• Çoğu yazar iskemi ve reperfüzyon sırasında sitozolik kalsiyumda
artışlar saptamıştır.
• Ancak, hipoksi, iskemi ve yeniden oksijenlenme sırasında kalsiyumdaki
artışların nedenleri belirsizliğini korumaktadır.
• Membran potansiyellerindeki değişiklikler, sarkoplazmik retikulumun
kalsiyum alımı ve artmış kalsiyum akımı değişiklikleri açıklayabilir
Kalsiyum ve iskemik hasar
• Özet olarak, kalsiyum
• iskeminin oluşturduğu hücresel hasarda sorumlu tutulur
• kalsiyum girişini arttıran ajanların iskemi, reperfüzyon, hipoksi ve
yeniden oksijenasyon sırasında ve sonrasında zararlı olduğu
görünmektedir.
• Buna karşılık, kalsiyum girişini azaltan ajanlar hasarı düzeltebilir
Miyokardiyal sersemleme / stunning
• İskemik bir dönemi takip eden ve nekroz ile ilişkili olmayan kontraktil
disfonksiyon miyokard stunning olarak bilinir.
• Bu durum genellikle saatler boyu sürebilen operasyon sırasında kalp
iskemik-reperfüzyon hasara maruz kaldığı kalp ameliyatından sonra
ortaya çıkabilir
• Bulgular reperfüzyon sırasında kalsiyum girişinin
stunning/sersemlemeye neden olabileceğini düşündürmektedir.
Miyokardiyal sersemleme / stunning
• Eğer bu doğruysa, reperfüzyon sırasında hücre dışı kalsiyumdaki
azalma miyokard fonksiyonunu arttırmalıdır, yani stunning azalmalıdır.
• Gerçekten de, iskemik kalplerde düşük kalsiyum reperfüzyonunun
stunning'i önlediği gösterilmiştir
• Düşük kalsiyum reperfüzyonunun koruyucu etkisi stunning
patogenezinde hücresel kalsiyum aşırı yüklemesi için önemli bir role
işaret eder.
• Bu aynı zamanda iskemiden sonra, örn. kardiyopulmoner bypass
sonrası intravenöz kalsiyum verilmesi şeklindeki yaygın uygulama
hakkında şüphe oluşturur.
Miyokardiyal sersemleme / stunning
• Başlangıçta, miyokardiyal stunning'in sadece iskemi-reperfüzyon
sonrasında meydana geldiği düşünülmüştü
• Ama şimdi hipoksi-reoksijenasyonun da stunning'e neden olabildiği
açıktır.
• Yenidoğanlar bu gibi problemlere duyarsız değildir ve konjenital kalp
lezyonlarının ameliyatları artık yaygın olarak yapıldığından pediatrik
kardiyak anestezi uzmanı için miyokardiyal stunning'in önlenmesi ve
tedavisinin önemi artmaktadır.
Miyokardiyal sersemleme / stunning
• Yetişkinlerle karşılaştırıldığında, iskemi yokluğunda yenidoğanda
miyokardiyal stunning gelişebilir, ve bu nedenle siyanotik
yenidoğanlar özellikle `reoksijenasyon hasarı ' riski altındadır.
• Miyokard disfonksiyon, erişkinlerde olduğu gibi iskeminin tersine
döndürülmesi sırasından ziyade, kardiyopulmoner bypass veya
ekstrakorporeal membran oksijenasyon başlatıldığında ortaya çıkması,
yenidoğanda miyokardiyal stunning'i önlemek için kullanılan
yöntemlerin erişkinlerde kullanılanlardan farklı olmasının
gerekebileceğini düşündürmektedir
Miyokardiyal sersemleme / stunning
• İntrasellüler kalsiyum homeostazının bozulmasıyla birlikte, hücresel
proteinlerin ve fosfolipidlerin hasarıyla sonuçlanan serbest radikal
oluşumu, hasar sonrası fonksiyon bozukluğundan sorumlu olan
karşılıklı olmayan (non-mutual) iki özel mekanizmadır
• Deneysel çalışmalar hipoksi-reoksijenizasyonun benzer bir iskemireperfüzyon döneminden daha zararlı olabilir göstermiştir
• Bu da bir siyanotik kalp hastalığı nedeniyle ameliyat geçiren
yenidoğanların hasar sonrası disfonksiyonun etkilerine karşı daha
hassas olabileceğini düşündürmektedir.
Hiperkalsemi
• Hiperkalsemi asemptomatik biyokimyasal anormalliklerden hayatı
tehdit eden bozukluğa kadar değişen klinik spektrumu olan bir
metabolizma hastalığıdır.
• Bazen, hiperkalsemisi olan bir hasta anestezi için gelebilir ve serum
kalsiyumunda bir artış bir dizi değişikliklere neden olabilse de,
anestezist özellikle kalp, dolaşım, kas gücü ve kan pıhtılaşması
üzerindeki etkileriyle ilgilidir.
• Eğer hasta semptomatik ise, yeterli bir preoperatif değerlendirme ve
uygun tedavi elektif cerrahi öncesi başlanmalıdır.
Hiperkalsemi
• Hiperkalsemisi varken anestezi verilmesi gerekiyorsa, özellikle kas
gevşeticilere dikkat gösterilmelidir.
• Nondepolarizan gevşeticilerin etki süresinin, özellikle kas zayıflığıyla
birlikteyse, uzun olması muhtemeldir.
• Tersine, hiperkalsemi sırasında atrakuryumun etki süresinin
düşmesiyle ilgili bir yayın vardır.
• Bununla birlikte, ilk başta her zamankinden daha küçük bir doz
verilmesi önerilir
• Nöromüsküler izleme sonuçlarına göre küçük doz artışlarlarıyla
optimal doz titre edilmelidir
Hiperkalsemi
• Hiperkalsemili hastalar hiperventilasyondaN ve solunumsal alkalozdan
yarar görebilir
• Bununla birlikte, iyonize kalsiyum azaltmak için diğer önlemler
uygulanırken bu sadece yaşamı tehdit eden hiperkalsemi oluşursa
önerilebilir.
• Kardiyovasküler ve hemodinamik değişiklikler, potansiyel olarak letal
olmasına rağmen, anestezi altında yaygın olarak görülmez
• Fakat, eğer gerekliyse, iyonize kalsiyumu azaltıcı tedaviler
uygulanmalıdır.
Hipokalsemi
• Anestezist hipokalseminin kalp, dolaşım, kas gücü ve kan
pıhtılaşmasının üzerindeki etkileri ile ilgilenmektedir.
• Elektif cerrahi öncesinde, eğer gerekliyse, ameliyat öncesi yeterli
değerlendirme ve uygun tedavi yapılması önemlidir.
• Eğer hipokalsemi varken anestezi verilmesi gerekiyorsa, genel
anestezide yaygın olarak kullanılan ilaçların, özellikle volatil ajanların
kalp ve dolaşım üzerindeki potansiyel aditif etkilerine özellikle dikkat
edilmelidir.
Hipokalsemi
• Daha fazla miyokard depresyonu ve hipotansiyonun oluşabileceğini
unutmamak gerekir.
• Kas gevşeticilerin etkisi uzun süreli olabilir ve nöromüsküler izleme
sonuçlarına göre ilave artışlarla uygulanan daha küçük dozlar gerekli
olabilir.
• Hiperventilasyondan kaçınılması gerekir ve iyonize serum
kalsiyumundaki düşüşleri önlemek için işlem boyunca normokapni
korunur.
Hipokalsemi
• Anestezi sırasında hipokalsemi oluşursa, bunun ilk göstergesi EKG'deki
tanısal değişiklikler olabilir.
• Doğrulamak için bir kan örneği alınabilir fakat, olası kardiyak
komplikasyonlar açısından, anestezistin farmakolojik ilkeler temelinde
müdahale etmesi gerekli olabilir.
SONUÇ
• Kalsiyum iyonunun homeostazda çok önemli bir rolü vardır.
• Bu, anestezinin uygulanması sırasında ilgili fizyolojik süreçler için
özellikle geçerlidir.
• Aynı zamanda kardiyopulmoner by-pass uygulaması ve anestezi
sırasında kritik hastaların yönetimi sırasında çok önemli bir unsur
haline gelmiştir.
• Mevcut araştırmalar kalsiyum iyonunun hem analjezi hem de anestezi
sağlayan süreçlerin bir parçası olduğunu da göstermektedir.
• Anormal kalsiyum metabolizması olan hastaların yönetiminde
anestezistin rolü ile ilgili temel öneri iyonize serum kalsiyumunu eski
haline getirmek ve normal sınırlarda tutmaya çalışmaktır.
Download