Slayt 1 - Türk Dili Bölüm Başkanlığı

advertisement
TÜRK DİLİ II
Okutman Vedat BALKAN
Hafta 10
ANLATI YAZILARI
HİKAYE VE ROMAN
Gerçek veya gerçeğe uygun olarak tasarlanmış, bir olayı anlatan yazıya hikaye, olayları
anlatan yazılara da roman denir. İki türü birbirinden ayırmak için uzunluk-kısalık, kişilerin
çokluğu-azlığı, zamanın genişliği-darlığı, mekanın genişliği- darlığı ve karakterlerin özellikleri
gibi konular dikkate alınır.
HİKAYE ve ROMAN ARASINDAKİ FARKLAR
Hikâye ve roman arasındaki farklılığı ortaya koymak isteyenler, hikâyeyi tanımlarken;
“olayları ve kişileri tek yönüyle ele alıp anlatan, romandan daha kısa, ayrıntılı sergilemelerden
kaçınan yazı” şeklinde belirtirler.
Bütün özellikleriyle romana benzeyen hikâyeyi, bu türden ayıran belli başlı noktalar
şunlardır:
• Hacim olarak romandan daha kısadır. (Romanı hatırlatacak büyüklükte hikâyelerin olduğunu
da unutmamak gerekir.)
• Anlatılan olaylar dar bir çerçevede geçer. Yani mekân sınırlıdır.
• Şahıs kadroları romanlara göre daha azdır.
• Şahıslar, hayatlarının kısa bir kesiti ile dikkatlere sunulur.
• Karakterler tek taraflı; yani anlatılan olayı ilgilendiren yönüyle ele alınır ve ayrıntıdan
kaçınılır.
• Mekânlar romanlara göre daha dardır.
• Kısaca, bir apartmanı roman olarak isimlendirirsek, hikâye, bu apartmanın ayrı bir girişi,
odaları ve pencereleri olan dairesidir.
Hikaye Örneği:
SEDEF ÇİÇEĞİ
Mahkeme salonunda, seksenlerindeki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı. Adam inatçı
bakışlarla suskun, Nine’nin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözleri ve keskin çizgileriyle
bıkkın bakışları süzüyordu etrafını…Ve hakimin tokmak sesiyle sustu uğultu ve tok sesiyle,
sözü yaşlı kadına verdi, hakim…
“Anlat teyze neden boşanmak istiyorsun?” Yaşlı kadın derin bir nefes çektikten sonra
baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı:
-“Bu herif yetti gari, 50 yıldır bezdirdi hayattan.”
Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonunda. Sessizlik bu tür haberleri her
gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu, kim bilir nasıl bir manşet
atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından. Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı, kadın neler
diyecekti. Herkes onu dinliyordu. Yaşlı kadının gözleri doldu ve devam etti: -“Bizim bir
sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim. O bilmez.
50 yıl önceydi. O çiçeği bana verdiği çiçeklerin arasından kopardığım bir yaprağı
tohumlamıştım öyle büyüttüm. Yavrumuz olmadı, onları yavrum bildim. Bir süre sonra
çiçek kurumaya başladı. O zaman adak adadım. . Her gece güneş açmadan önce bir tas
suyla suluycam onu diye. İyi gelirmiş dedilerdi. 50 yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp bir
kere de bu çiçeği ben sulayım demedi. Ta ki geçen geceye kadar. O gece takatim kesilmiş
uyuyakalmışım. Ben böyle bir adamla 50 yıl geçirdim. Hayatımı, umudumu her şeyimi
verdim. Ondan hiçbir şey göremedim. Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden
birisini yapmasını bekledim. Onsuz daha iyiyim, yemin ederim.” Hakim, yaşlı adama
dönerek :
-“Diyeceğin bir şey var mı baba?” dedi.
Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını
hissettiren yüz ifadesiyle hakime yöneldi:
-“Askerliğimi, reisicumhur köşkünde bahçevan olarak yaptım. O bahçenin görkemli
görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim. Fadimemi de orada tanıdım. Sedefleri de…
Ona en güzel çiçeklerden buketler verdim. O çiçeklerle doludur bahçesi. Kokusuna taptığım
perişan eder yüreğimi. İlk evlendiğimiz günlerin birinde boyun ağrısından onu hekime
götürdüm. Hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir
dedi. Her gece uykusunu bölüp, uyansın, gezinsin dedi. Hekimi pek dinlemedi, bizim hatun,
lafım geçmedi. O günlerde tesadüf bu çiçek kurudu. Ben ona gece sularsan geçer dedim.
Adak dilettim. Her gece onu uyandırdım ve onu seyrettim. O sevdiğim kadının yavrusu
bildiği çiçekleri sularken seyrettim. Her gece o çiçek ben oldum sanki. Ona bu yüzden
tapabilirdim.” dedi adam o yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle. Her gece O
yattıktan sonra uyandım. Saksıdaki suyu boşalttım. Sedef gece sulanmayı sevmez, hakim
bey. Geçen gece de yaşlılık ben de uyanamadım. Uyandıramadım. Çiçek susuz kalırdı amma
, kadınımın boynu yine azabilirdi. Suçlandım. Sesimi çıkartamadım.”
O an Mahkeme salonunda her şey sustu. Ertesi sabah gazeteler “Sedef susuz kaldı”
diye yine yalnızca neticeyi haber yaptılar.
DRAMATİK TÜRLER
Tiyatro: Özel bir mekanda drama sanatının imkanlarını da kullanarak seyirci ile iletişim
kurup yılların bilgi ve tecrübelerini aktarma işine tiyatro denir. Tiyatro bir olayı oluş
şeklinde gösteren eserlerdir. Üç türü vardır.
1. Trajedi: Acıma korku uyandıran tiyatro türüdür.
2. Komedi: İnsanın ve olayların gülünç yanlarını ortaya koyan
tiyatro türüdür.
3. Dram: Acıklı ve güldürücü olayları bir arada ortaya koyan
tiyatro türüdür.
Türk edebiyatında tiyatroyu iki bölümde incelemek uygun olur.
Geleneksel Türk Tiyatrosu (Sözlü Tiyatro): Kukla, Karagöz ve Ortaoyunu
9.2. DRAMATİK TÜRLER
Modern Tiyatro (Yazılı Tiyatro): Batı anlamında ilk tiyatro eseri 1859 da Şinasi
tarafından yazılan “Şair Evlenmesi” olarak kabul edilir.
Senaryo: Film konularının anlatıldığı yazılardır.
BÖLÜM (HAFTA) ÖZETİ
Gerçek veya gerçeğe uygun olarak tasarlanmış, bir olayı anlatan yazıya hikaye,
olayları anlatan yazılara da roman denir. İki türü birbirinden ayırmak için uzunlukkısalık, kişilerin çokluğu-azlığı, zamanın genişliği-darlığı, mekanın genişliği- darlığı ve
karakterlerin özellikleri gibi konular dikkate alınır.
Hikâye ve roman arasındaki farklılığı ortaya koymak isteyenler, hikâyeyi
tanımlarken; “olayları ve kişileri tek yönüyle ele alıp anlatan, romandan daha kısa,
ayrıntılı sergilemelerden kaçınan yazı” şeklinde belirtirler.
9.2. DRAMATİK TÜRLER
Bütün özellikleriyle romana benzeyen hikâyeyi, bu türden ayıran belli başlı
noktalar şunlardır:
• Hacim olarak romandan daha kısadır. (Romanı hatırlatacak büyüklükte hikâyelerin olduğunu da unutmamak gerekir.)
• Anlatılan olaylar dar bir çerçevede geçer. Yani mekân sınırlıdır.
• Şahıs kadroları romanlara göre daha azdır.
• Şahıslar, hayatlarının kısa bir kesiti ile dikkatlere sunulur.
• Karakterler tek taraflı; yani anlatılan olayı ilgilendiren yönüyle ele alınır ve
ayrıntıdan kaçınılır.
• Mekânlar romanlara göre daha dardır.
• Kısaca, bir apartmanı roman olarak isimlendirirsek, hikâye, bu apartmanın
ayrı bir girişi, odaları ve pencereleri olan dairesidir.
DRAMATİK TÜRLER
1. Tiyatro: Özel bir mekanda drama sanatının imkanlarını da kullanarak seyirci ile
iletişim kurup yılların bilgi ve tecrübelerini aktarma işine tiyatro denir. Tiyatro bir
olayı oluş şeklinde gösteren eserlerdir. Üç türü vardır.
Trajedi: Acıma korku uyandıran tiyatro türüdür.
Komedi: İnsanın ve olayların gülünç yanlarını ortaya koyan tiyatro türüdür.
Dram: Acıklı ve güldürücü olayları bir arada ortaya koyan tiyatro türüdür.
Türk edebiyatında tiyatroyu iki bölümde incelemek uygun olur.
Geleneksel Türk Tiyatrosu (Sözlü Tiyatro): Kukla, Karagöz ve Ortaoyunu
Modern Tiyatro (Yazılı Tiyatro): Batı anlamında ilk tiyatro eseri 1859 da Şinasi
tarafından yazılan “Şair Evlenmesi” olarak kabul edilir.
2. Senaryo: Film konularının anlatıldığı yazılardır.
Kaynaklar
1. SARI, Mehmet, Türk Dili I-II, Okutman Yayıncılık, Ankara 2011.
2. GÜLSEVİN, Gürer vd., Türk Dili I-II, Afyon Eğitim, Sağlık ve Bilimsel
Araştırmalar Vakfı Yayını, Afyonkarahisar, 2008.
3. Türk Dil Kurumu, Yazım Kılavuzu, Ankara,2009.
4. Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Ankara, 2011
5. Türk Dil Kurumu, Yabancı Kelimelere Karşılıklar, Ankara, 1998.
Download