Electrooculogram(EOG) ve Electroretinogram(ERG) Gözün elektrofizyolojisi incelendiğinde ışık stimulasyonuyla tam anlamıyla ilişkili elektriksel potansiyeller elde edilmediği görülmektedir. Kısaca örneklemek gerekirse gözler tam karanlık ortamdayken bile bazı elektriksel potansiyeller gözden alınabilmektedir. Bu gerilim tanımlanırken biri kornea biri retina olacak şekilde iki nokta arasındaki fark gerilimi dikkate alınmaktadır. Bu potansiyel fark 0,4 ila 1mV aralığında değişmektedir. Bu potansiyel fark tam olarak bir dokuya ait demek yanlış olsa da retinaya atfedilmektedir. Söz konusu gerilim ve gözün hareketlerine bağlı gerilimler de bir çift periorbital (göz dış katmanı) yüzey elektrodu ile ölçülmektedir. Bu işaretler gözün hareketlerinden kaynaklanan potansiyellerdir ve elektrookulogram (EOG) olarak bilinmektedir ve gözün küçük hareketlerini bile ölçümlemeyi sağlayan nystagmogram olarak da bilinmektedir. Göz küresi bir lenstir ve dış ortamdaki görüntüyü toplayarak retina üzerine düşürmektedir. Retinanın yapısındaki hücreler diğer sinir hücrelerinden farklı olarak ışık enerjisine duyarlıdır ve birer reseptör olarak davranırlar. Kısacası retina toplam olarak düşünüldüğünde biyoelektrik jeneratör olarak düşünülebilir. Bu potansiyeller kontak lens seklindeki bir elektrot ve başın dışına yerleştirilmiş bir referans elektrodu ile ölçülmektedir ve sistemin adı electroretinogram(ERG)’dir. Göz ve Yapısı Işık kornea üzerinden gözün iç kısmına girer. Korneanın altında gözün iç kısmında transparan aqueous humor (akıskan salgı) adlı bir madde bulunmaktadır. Bu maddenin asli görevi kornea ile lens arasını doldurarak ışık geçişini sağlamaktır. Böylelikle retina üzerine düsen ışık sinir iletileri olarak beyne aktarılarak görüntünün oluşmasını sağlar. Retina Retina ya da ağkatman, görmeyi sağlayan ışığa ve renge duyarlı hücrelerin bulunduğu göz tabakasıdır. Retina, göz küremizin iç yüzeyini kaplar, ince yarı saydam ve hafif pembekırmızı renkli bir zardır. Göz küresi boşluğuna bakan iç kısımda duyusal (nörosensoriyel) tabaka ve dışa doğru kısımda pigmentli tabakadan olusan iki katmanlı bir yapıdır. Retina, latince ağ anlamına gelen "rete" kelimesinden türemiştir, Türkçe karşılığı da ağ tabakadır, içerisindeki kan damarlarının görülebilir ağsı yapısı nedeni ile bu ismi almıştır. Işık hüzmesinin elektriksel yayılıma dönüşmesi işlemine literatürde transduction adı verilmektedir. Işık hüzmesinin üzerine düşmesi cromatophore hücrelerinin membrane potansiyellerinde değişimlere neden olmaktadır. Bu fotoreseptorler aslında ışığı oldukca verimli olarak elektriksel potansiyellere dönüştürdükleri için fotoçoğaltıcı (photomultiplier) olarak davrandıkları söylenebilir. Işığı 105 kadar kazanç ile elektriksel potansiyellere dönüştürürler. Electrooculogram(EOG) Emil du Bois-Reymond (1848) göz korneasının gözün arka kısmına oranla pozitif olduğunu gözlemlemistir. Bu potansiyeli ısığın varlığı ya da yokluğu ile iliskisi yoktur, dinlenim potansiyeli olduğu söylenebilir. Bu potansiyel tek yönlü bir dipol seklindedir ve corneoretinal potansiyel olarak adlandırılmaktadır ve 0,4 ile 1mV aralığında değismektedir. Gözün kornea ve retina potansiyeli sabit olsa da göz hareket ettikçe ölçüm esnasında dipolün hareketlerinden kaynaklanan sebepler ile potansiyellerde değisiklikler ortaya çıkar. Şunu söyleyebiliriz ki EOG göz küresinin hareketlerine bağlı olarak değişen potansiyellerdir. Asağıdaki şekilde eog ölçümlerine ait bir sema görülmektedir. EOG’nin başarısı irdelenirse göz açısının ±2° oranında tespit edilebildiği söylenebilir. Tipik olarak elde edilen gerilim 5-20µV/° kadardır. EOG sistemleri gözün hareketlerinin ölçülmesi noktasında avantaj ve dezavantajları birlikte içermektedir. Kornearetinal potansiyel sabit olarak kabul edilse bile günden güne farklılıklar ortaya çıkmaktadır, ayrıca ışık, ısı gibi çevresel etkenlerden de bir miktar etkilenmektedir. Bunun yanında metodun kaslardan kaynaklanan artefaktları ve yapısal nonlineerlikleri bulunmaktadır. Sistemin avantajları olarak ise görece az interfere ile karşılasmak ve ölçüm konforunun iyi olması sayılabilir. EOG ölçmeleri tam karanlık ortamda veya gözler kapalı olarak ölçülmelidir. Günümüzde bu ölçme tekniği oculomotor sistemin yapısının anlaşılması noktasında özellikle göz hastanelerinde sıklıkla kullanılmaktadır. Son dönemde bilgisayar algoritmalarının girişiyle EOG sistemlerinin başarımlarında da bir artış gözlenmektedir. EOG sistemleri iki temel sınıfa ayrılabilir. Saccadic Response Saccadic Response ani göz küresi hareketi ile hızlı odaklanma durumlarına verilen isimdir. Bu anlık hareket 20 - 700°/s aralığında olabilmektedir. Göz kürelerindeki yavaş hareketlerde bu odaklanma sorunları dikkat çekmemektedir. Gözün ani değişen durumlara hızlı odaklara cevap vermesi gerekmektedir. Nystagmography Baş dönmesi ve/ veya denge bozuklukları sebebiyle oluşan belirtilerin değerlendirilmesini sağlar. Göz hareketleri, içinde video kamera bulunan bir gözlük vasıtasıyla (VNG) veya gözün etrafına yerleştirilen elektrotlar (ENG) vasıtasıyla kaydedilir. Denge probleminin tipi, derecesi hakkında önemli bilgiler elde edilir. Bu testler sonucunda kronik olarak baş dönmesi yaşayan vertigo hastalarında vertibular(kulak içindeki denge sistemi) ile göz hareketleri arasında ilişkiler elde edilmeye çalışılır. Nystagmografi ölçmeleri ise kendi arasında vestibular ve optokinetik olmak üzere ikiyeayrılmaktadır. Optokinetik yöntemde ise gözün odaklanmaları ile denge kayıpları arasındaki ilişkiler ele alınmaktadır. Elektroretinogram(ERG) F. Holmgren (1865) retina potansiyelinde göze gelen ışık parlamalarına karsı tekrarlanabilir değişiklikler olduğunu ortaya koydu. Bu durum deneysel olarak 1873 yılında Dewar ve McKendrick tarafından eş zamanlı olarak gerçekleştirildi. Bu potansiyeller ve işaretler klinik olarak özel bir kontak lens ve AgCl kontak lens kablolarıyla elde edilebilmektedir. Bu kontak lens bir kupa seklindedir ve teması arttırmak icin kornea üzerine yerleştirilmeden önce salin çözeltisi ile doldurulur. Referans elektrot ise sıklıkla şakak, alın veya kulak bolgesine yerleştirilmektedir. Potansiyeller stimulasyonlara bağlı olarak değişse dahi 100µV mertebesini pek geçemezler. ERG isaretinin kaynağı retinanın çesitli katmanlarıdır. Bu sebeple bu fizyolojik kaynak bir hacimsel kaynağı seklinde davranmaktadır. Göze uygulanan çesitli dalga boylarındaki ışıklar retinanın farklı katmanlarını uyararak farklı elektriksel potansiyellerin olusmasına sebep olurlar. İlk işaret ışığın etkisiyle fotopigment moleküllerinde gerçeklesen değişimden kaynaklanmaktadır. Bu ilk işaret Early receptor potential (ERP) adıyla bilinmektedir ve aşağıdaki şekilde R1 ve R2 atımları bu potansiyeli tanımlamaktadır. Bu işaretin birkaç milisaniye ardından ise Late receptor potential (LRP) işaretinin başlangıcı görülmektedir. Bu işaret “a” ile sembolize edilmiştir ve corneo-negative işaret adıyla bilinmektedir. Cone ve Rod hücrelerinin her ikisi de “a” dalgası yaymaktadır. Bu işaret üzerindeki rod ve cone hücre işaretlerinin ayrımı ancak stimulasyon ile olabilir. Örnek vermek gerekirse karanlık ortamdaki mavi ışık parlamasına rod hücreleri tepki verirken kırmızı ışık parlamasına ise cone hücreleri tepki vermektedir. İşaret üzerindeki ikinci atım ise “b” dalgasıdır ve pozitif yönlü olması sebebiyle korneo-pozitif olarak da adlandırılmaktadır. Bu işaretin orjinini tanımlamak için retina içerisinde bulunan Müller hücrelerinden mutlaka bahsetmeliyiz. Bu hücreler tek başlarınadırlar ve retinal hücreler ile sinaptik bağlantı halinde bulunmazlar. Müller hücrelerinin membran potansiyellerinin temeli bu hücrelerin membranlarında potasyum kaynaklı Nernst potansiyellerine dayanmaktadır ve potasyum yoğunluğuna bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Fotoreseptörlerin potasyumu serbest bırakması sebebiyle potasyum oranı yükselecektir. Ayrıca Ganglion hücrelerinin pulsları da potasyum yoğunluğu ile ilişkili olarak gerçekleşmektedir. Bunların sonucu olarak Müller hücreleri uyarılmış olacaktır ve “b” dalgası ortaya çıkacaktır. Söz konusu “b” dalgasına cone ve rod hücrelerinin de katkısı olmaktadır. “c” dalgası yine “b” dalgasına benzer şekilde pozitif yönlüdür fakat daha yavaş atımlıdır. Bu işaret rod hücrelerinin aktivasyonları sonucu ortaya çıkmaktadır ve retinal pigment ephitelium (RPE)’dan sayılmaktadır.