KALP YETMEZLİĞİNE BAĞLI PLEVRAL EFÜZYONUN DİĞER

advertisement
TC
Sağlık Bakanlığı
Yedikule Göğüs Hastalıkları ve
Göğüs Cerrahisi Eğitim ve
Araştırma Hastanesi
2. Göğüs Hastalıkları Kliniği
Şef: Doç. Dr. Güngör Çamsarı
KALP YETMEZLİĞİNE BAĞLI PLEVRAL EFÜZYONUN
DİĞER EFÜZYON NEDENLERİNDEN AYIRIMINDA
PLEVRAL SIVI VE SERUM NT-proBNP DÜZEYLERİNİN
TANISAL DEĞERİ
Dr. MEHMET BAYRAM
( UZMANLIK TEZİ )
İstanbul–2007
i
TEŞEKKÜR;
Asistanlığımın ilk gününden itibaren tüm çalışma sürem boyunca bizleri
destekleyen, çalışmalarımızda ve hastalara yaklaşımımızda bizlere güvendiğini daima
hissettiren, karşılıklı saygı temeline dayanan, disiplinli bir çalışma ortamı sağlayan;
eğitimimde en önemli paya sahip olan saygıdeğer hocam Sn. Şef. Doç. Dr. Güngör
Çamsarı’ya,
Birlikte çalıştığımız süre boyunca çalışmaktan zevk alınacak bir ortam oluşturan Şef
Muavinimiz Sn. Dr. Aygün Gür’e; güler yüzleriyle her zaman şevkle çalışmamızı sağlayan
ve sabırla bilgilerini aktarmaya çalışan değerli uzmanlarımız Sn. Dr. Gülcihan Özkan’a,
Sn. Dr. Dilek Bakan’a, Sn. Dr. Senem Elibol Bes’e
Hastanemizde yapılan bilimsel toplantı ve olgu sunumlarında bilgi ve en önemlisi
değeri ölçülemez deneyimlerinden yararlandığım Sn. Şef Dr. Saadettin Çıkrıkçıoğlu’na,
emekli olan Sn. Şef Dr. Arman Poluman’a, Sn. Şef Doç. Dr. Veysel Yılmaz’a, Sn. Şef Dr.
Emel Çağlar’a, Sn. Şef Doç Dr.Filiz Koşar’a, Sn. Şef Doç. Dr. Sedat Altın’a, Sn. Şef Doç
Dr. Esin Tuncay’a, Sn. Şef Doç. Dr. Pınar Yıldız’a; cerrahi konseylerde birikimlerini bizlerle
paylaşan Sn. Şef Muavini Dr. İbrahim Dinçer’e, Sn. Şef Doç. Dr. Atilla Gürses’e, Sn. Şef
Doç. Dr. Mehmet Ali Bedirhan’a
Rotasyonlarım sırasında, mesleki açıdan bana farklı yorumlar katan Sn. Şef Dr.
Nail Erhan’a, Sn. Şef Dr. Özcan Nazlıcan’a, Sn. Şef Dr. Yıldıray Savaş’a,
Tez çalışmam sırasında büyük zahmet verdiğim ancak hiç şikâyet etmeyip büyük
bir sabır ve özveri ile desteğini esirgemeyen, katkılarından dolayı minnettar olduğum Sn.
Kard Dr. Erkan Öztekin’e
ii
Onları tanımaktan büyük mutluluk duyduğum, dostluklar paylaştığımız asistan
arkadaşlarım Dr. Mesiha Babalık, Dr. Fatma Görgülü, Dr. Ayşe Yeter’e, Dr. Barış
Açıkmeşe’ye
Şu anda uzman olan arkadaşlarım Dr. Muhammet Tekeşin, Dr. Ramazan Çelik ve
Dr. Reşat Kendirlinan’a,
Rotasyoner asistan arkadaşlarıma, diğer servislerde çalışan asistan ve uzman
olmuş arkadaşlarıma,
Asistanlığım süresi boyunca eğitimime katkıda bulunan hastanemizin diğer
servislerinin şef muavini ve uzmanlarına,
Daima işlerimizi kolaylaştırmaya gayret gösteren servisimizin ve hastanemizin tüm
hemşire ve personeline,
Beni bugünlere getiren, maddi manevi desteklerini hiçbir zaman esirgemeyen
değerli anneme, babama ve kardeşlerime;
Sevgi ve desteğini, tüm sıcaklığıyla, hep yanı başımda hissettiğim sevgili eşim
Gülsemin’e
Sonsuz, teşekkür, saygı ve sevgilerimi sunarım.
Dr. Mehmet BAYRAM
iii
KISALTMALAR
A:
membran yüzey alanı
ACE:
anjiyotensin-converting enzyme
ACTH:
Adrenokortikotropik hormon
ADA:
Adenozin deaminaz
ANP:
Atrial Natriüretik Peptid
ARDS :
akut respiratuar distres sendromu
ark:
arkadaşları
AT-II:
Anjiyotensin II
BT:
Bilgisayarlı Tomografi
BNP :
B-tipi Natriüretik Peptid
Cap:
kapiller onkotik basınç,
CA 19-9:
Karbonhidrat Antijen 19-9
CA 15-3:
Karbonhidrat Antijen 15- 3
CA 125 :
Karbonhidrat Antigen 125
CEA: :
Karsinoembriyojenik Antijen
cGMP:
Siklik guanozil monofosfat
CK:
Kreatin Kinaz
CNP:
C-tip Natriüretik Peptid
CYFRA 21-1
Sitokeratin 19
D:
zarın solid süzme kat sayısını
DNP:
Dendroaspis (D-tip) Natriüretik Peptid
EAA :
Eğri altı alan
ECLIA:
Electrochemiluminescence immunassay
EDTA:
Etilendiamin tetraasetikasit
GA:
Güven aralığı
GFR:
glomerül filtrasyon hızı
HB:
hidrostatik basınç
Htc
hematokrit
KKY:
Konjestif Kalp Yetmezliği
LDH:
laktat dehidrogenaz
LVD :
sol ventrikül disfonksiyonu
Lp:
filtrasyon katsayısı
LVEF:
Sol Ventriküler Ejeksiyon Fraksiyonu
MI:
Miyokard Enfarktüsü
MRI :
Manyetik Rezonans Görüntüleme
NP:
Natriüretik Peptid
iv
NPD:
negatif prediktif değer
NSE:
Nöron Spesifik Enolaz
NT-proBNP:
BNP’ nin öncü hormonunun (proBNP) N-Terminal fragmanı
PA :
posteroanterior
PAS:
Para amino salisilik asit
Pcap:
kapiller hidrostatik basınç
PPD:
pozitif prediktif değer
Ppl:
plevral hidrostatik basınç
Pl:
plevral onkotik basınç
PNL:
Polimorf Nüveli Lökosit
P-KOL:
plevral sıvı total kolesterol değeri
P-LDH:
plevral sıvı LDH değeri
P/S LDH:
plevral sıvı serum LDH oranı
P/S PROT:
plevral sıvı serum protein oranı
QF:
sıvı hareketi
RAAS:
Renin Anjiotensin Aldosteron Sistemi
ROC :
İng.Receiver operating characteristic-türk. algılayıcı işletim eğrisi)
Sd:
Sınır değeri
SLE:
Sistemik Lupus Eritematozus
SPAG:
serum plevral sıvı albümin gradiyenti
SPPG:
serum plevral sıvı protein gradiyenti
Tbc:
Tüberküloz
TSA:
Total Sialik Asit
TPA:
Doku Polipeptid Antijen
USG:
Ultrasonografi
VCSS:
Vena Cava Süperior Sendromu
+LR:
pozitif olasılık oranı
v
İÇİNDEKİLER
1) GİRİŞ .............……………………………………………………………………..…….…1
2) GENEL BİLGİLER…………………………………………………………….…..……3-42
1. PLEVRAL EFÜZYON…………………………………………………….………..3-30
I. Plevranın anatomisi………………………………………………………………..3
II. Plevranın embriyolojisi ……………………………………………………………3
III. Plevranın histolojisi………………………………………………………………...4
IV. Plevranın kanlanması…………………………………………………………......4
V. Plevranın lenfatik drenajı……………………………………………………..…...5
VI. Plevranın innervasyonu……..………………………………………………….....5
VII. Plevral sıvının fizyolojisi……………………………………………………….….5
VIII. Plevral sıvı oluşumu……………………………………………………………...6
IX. Plevral sıvı absorbsiyonu………………………………………………………....8
X. Plevral efüzyonların patogenezi. ………………………………………………...8
XI. Plevral efüzyonlu hastalara yaklaşım …………………………………………11
XII. Radyolojik değerlendirme………………………………………………………11
XIII.Torasentez………………………………………………………...……………..13
XIV.Plevra sıvılarının değerlendirilmesi……………………………………….14-29
A).Sıvının makroskopik görünümü ve hücresel değerlendirme……………14
B) Biyokimyasal olarak değerlendirme……………………………………….16
C) Plevra sıvısının mikrobiyolojikdeğerlendirilmesi…………………….…...26
D) Plevra sıvısının sitolojik değerlendirilmesi……………………….………27
E) Tanı konulamayan eksüdatif plevral efüzyonlarda invazif tetkikler……28
vi
2.NATRİÜRETİK PEPTİDLER…………………………………………..……...30-42
I.Kardiyak natriüretik peptid sisteminin fizyolojisi…………………….31
II.Natriüretik peptidlerin renal etkileri……………………………………34
III.ANP sekresyonu……………………………………………………….34
IV.BNP sekresyonu……………………………………………………....35
V.CNP sekresyonu ……………………………………………………....37
VI.DNP sekresyonu……………………………………………………....37
VII.NP reseptörler ve natriüretik peptidlerin kandan temizlenmesi….38
VIII. Sol ventrikül disfonksiyonunda kardiyak natriüretik sistemi…….39
IX. Sol ventrikül disfonksiyonu tanısında laboratuvar yaklaşım........41
3) MATERYAL VE METOT……………………………………………………………………..42
4) BULGULAR……………………………………………………………….............................46
5) TARTIŞMA……………………………………………………………..…............................55
6) ÖZET VE SONUÇ…………………………………………..……..…….............................60
7) KAYNAKLAR………………………………………....……………………………………….62
vii
GİRİŞ
Plevral sıvı (efüzyon) plevra boşluğunda anormal sıvı birikimi olarak tanımlanır.
Birçok sistemik ve lokal hastalığın komplikasyonu olan plevral efüzyon kliniklerde sıkça
görülmektedir . İç hastalıkları kliniklerine başvuran hastaların %4’ünü plevral efüzyon
oluşturmaktadır [1-2]. Yurt dışı kaynaklı bir seride, iç hastalıkları kliniklerinde
değerlendirilmesi gereken hastalığı bulunanların %10'unda plevral efüzyon gelişeceğini,
bunların da %30-40'ında nedenin kalp yetersizliği olduğu belirtilmektedir [3-4].
Kalp yetmezliğine bağlı plevral efüzyonların diğer nedenlerden ayırımı; Light
kriterlerine göre efüzyonun transüda olduğunun gösterilmesinin de katkısı ile klinik
kriterlere göre yapılır. Eksüdatif sıvıların tespitinde çok yüksek sensitiviteye sahip olan bu
kriterlerin transüdatif efüzyonların dışlanmasındaki gücü düşüktür [5-6]. Kalp yetmezliğine
bağlı efüzyonların özellikle de diüretik tedavi alan hastalarda anlamlı derecede yanlış
olarak eksüda tespit edildiğini bildiren çalışmalar mevcuttur [7-8]. Bu hastalarda eksüdatif
efüzyonun tespit edilmesi genellikle ileri düzeyde gereksiz invaziv ve pahalı tanısal
prosedürlerin uygulanmasına neden olabilir. Diğer taraftan tek başına torasentezin de
komplikasyon riski vardır ve hasta için rahatsızlık verici bir işlemdir. Bu nedenle kalp
yetmezliğine bağlı plevral efüzyonların belki de gereksiz olabilecek torasentezlerden
ve/veya daha ileri tanısal prosedürlerden kaçınarak tanımlanması stratejisi oldukça cazip
ve düşük maliyetli bir yaklaşım olarak görülmektedir.
B-tipi natriüretik peptid (BNP) ağırlıklı olarak kalpten salgılanan bir vazoaktif
peptidtir. Bu peptidin sentezi kalp ventrikül duvarlarının gerginliğinde artış ile stimüle olur.
Prekürsör molekülü olan pro-BNP, inaktif N-terminal-pro-BNP(NT-proBNP) ve biyolojik
aktif olan BNP’ ye bölünür NT-proBNP kardiyak disfonksiyonun tespitinde sensitif bir
marker olup akut ve kronik, sistolik ve diyastolik sol ventriküler kalp yetmezliğinin
tanısında faydalı bir yöntem olduğu kanıtlanmıştır [9–12].
1
2004 yılından beri bu peptidler kalp yetmezliğine bağlı plevral efüzyonların
tanısında marker olarak araştıran bazı araştırmalar yayınlanmıştır. Bu güne kadar dört
çalışmada NT-proBNP ve bir çalışmada BNP’ nin kalp yetmezliğine bağlı efüzyonların
diğer efüzyonlardan ayırımındaki değerleri incelenmiştir [13–16]. Bunlara ek olarak
Türkiye'den bir çalışmanın ön sonuçları bildirilmiştir[17]. Bu çalışmalarda retrospektif
dizayn [12], sadece seçilmiş 28 hastanın incelenmesi [13], bu peptidlerin sadece plevral
efüzyondaki [12] veya sadece serumdaki değerlerinin bakılması [14] gibi çeşitli kısıtlılıklar
mevcuttur. Bu alanda çok az araştırmanın yapılmış olması nedeniyle NT-proBNP’ nin
tanısal doğruluğu, sensitivitesi, spesifitesi, optimal sınır değerinin belirlenmesi, Light
kriterleri ve diğer biyokimyasal parametrelerle karşılaştırılması, plevral sıvı-serum
seviyelerinin korelâsyonu gibi konuların daha net belirlenmesi için daha fazla çalışmanın
yapılması gerektiği açıktır. Biz de bu yoldan çıkarak plevral efüzyonlu hastalarda serum ve
plevral sıvı NT-proBNP değerlerinin tanısal doğruluğu, korelâsyonu ve Light kriterleri ve
diğer parametreler ile karşılaştırıldığı bir çalışma planladık.
2
GENEL BİLGİLER
1. PLEVRAL EFÜZYON
1.I. PLEVRANIN ANATOMİSİ
Plevra, göğüs kafesi, diyafragma, mediasten ve akciğer parankimini örten seröz bir
zardır. Bu yapı parietal ve visseral plevra olarak ikiye ayrılır. Visseral yaprak akciğerlerin
dış yüzü ve loblar arasındaki fissürleri sararken, parietal yaprak toraks boşluğunun iç
yüzünü örter. Onu örten iç yüzeylere göre de kostal, mediastinal ve diyafragmatik plevra
olarak alt gruplara ayrılmaktadır. İki yaprak akciğer hilusunda, pulmoner ve bronşiyal
damarlar ile sinir ve lenfatiklerin eşlik ettiği ana bronşlar tarafından penetre edilerek
devam ederler. Normalde parietal ve visseral plevralar arasında ince bir plevra sıvısı
bulunur. Sıvının bulunduğu alana plevra boşluğu-plevral kavite denir. Plevra sıvısı, plevral
boşluk içinde her iki plevra yaprağının kolayca birbiri üzerinde kaymasını sağlar ve
yaklaşık 0,1–0,2 ml/kg kadar bulunur. Berrak, renksiz görünümde olan bu sıvıda 1,5
g/dl‘den az protein, çoğu monosit, az miktarda lenfosit, plevral makrofaj, mezotel hücreleri
ile çok seyrek olarak polimorf lökositler olmak üzere yaklaşık 1500 hücre/ml mevcut olup
eritrosit yoktur[18].
1.II. PLEVRANIN EMBRİYOLOJİSİ
Plevral, perikardiyal ve peritoneal boşluklar gestasyonel dönemin üçüncü
haftasında mezodermden biçimlenmeye başlarlar. Plevral boşluk akciğerin büyümesinden
bağımsız olarak genişler ve dokuzuncu haftada perikardiyal ve peritoneal boşluktan
ayrılmış olur[18].
3
1.III. PLEVRANIN HİSTOLOJİSİ
Hem visseral, hem parietal plevra tek sıra mezotel hücreleri, bazal membran,
kollajen ve elastik doku tabakalarının yanında mikro damarlar ve lenfatiklerden oluşur.
Parietal ve visseral membranlar dış görünümleri açısından benzer olmakla birlikte,
yüzeylerin altında önemli anatomik farklılıklar vardır. Parietal yüzeyin altındaki konnektif
doku tabakası düzdür. Aksine visseral plevranın submezotelyal konnektif dokusu
akciğerlerin içine doğru ilerleyen septalar oluşturur. Bu, septalar pulmoner parankime
destek sağlarken, öte yandan gaz alışverişini kolaylaştıran alt bölmeler oluşturur. Mezotel
hücreleri bazal membran üzerinde tek sıra halinde dizilmişlerdir. Bu hücreler pleomorfik
olup yassıdan küboid veya kolumnar şekle kadar değişiklikler gösterebilirler. Yüzey çapları
yaklaşık 16–40 mikrondur. Bu hücrelerin yüzeyinde yaklaşık 3 mikron uzunluğunda
yüzeyel mikrovilluslar bulunur ve düzensiz olarak yayılmışlardır. Mikrovillilerin tam
fonksiyonları kesin bilinmemekle birlikte plevra sıvısını emerek visseral plevranın
kapasitesini arttırdığı veya özellikle toraks altı alanlarında sürtünmeyi azaltmak için göğüs
duvarı ve akciğer arasında glikoprotein ağı ördüğü sanılmaktadır [18].
1.IV. PLEVRANIN KANLANMASI
Parietal plevra kanını sistemik kapillerlerden sağlar. İnterkostal arterlerin küçük
dalları kostal plevrayı beslerken, mediastenal plevra özellikle perikardiofrenik arterden kan
alır. Diyafragmatik plevra süperior frenik ve muskulofrenik arterlerden kan alır. Parietal
plevranın venöz drenajı ise inferior vena cava veya brakiosefalik alana boşalan interkostal
venler iledir. Visseral plevranın kan temini ise bronşial arterden olup venöz drenajı ise
pulmoner venler iledir [18].
4
1.V. PLEVRANIN LENFATİK DRENAJI
Her iki plevral yüzeyin lenfatik drenajı oldukça farklıdır. Parietal lenfatik sistem,
lenfin plevral boşluktan drene edilmesi için major yol olup, parietal plevranın mezotelyal
yüzeyinde komşu submezotelyal tabakadaki lenfatik ağa lakunalar yoluyla bağlanan ve
stomata denilen, 2–12 mikron büyüklüğünde açıklıklar mevcuttur. Plevral boşluğun değişik
bölgelerindeki lenfatikler değişik lenf nodlarına drene olurlar. Kostal yüzeyden parasternal
ve paravertebral lenf nodlarına, mediastenal yüzeyden trakeobronşial lenf
nodlarına drenaj sağlanır. Parietal plevranın diyafragmatik yüzünün lenfatikleri karın içi
lenfatikleriyle ilişkilidir ve lenfatik akım karından toraks içine olduğundan, karın içindeki
infeksiyonlar kolayca toraksa yayılabilir. Parietal plevranın tersine visseral plevrada
lakunalar ve stomatalar yoktur ve alttaki lenfatik damarlarının plevral boşluktan çok,
pulmoner parankime drene olduğu düşünülmektedir [18].
1.VI. PLEVRANIN İNNERVASYONU
Parietal plevradaki konnektif dokuda visseral plevrada olmayan ağrı lifleri vardır. Bu
liflerin orjinleri, innerve ettikleri toraks alanlarına göre farklıdır. Kostal ve diyafragmatik
plevranın periferik kısmı interkostal sinirler tarafından innerve edilir. Bu bölgelerdeki ağrılı
uyaranlar komşu göğüs duvarında hissedilir. Diyafragmanın merkezi kısmı ise frenik sinir
tarafından innerve edilir ve bu alandaki uyarılar aynı taraftaki omuzda ağrı oluşturur.
Visseral plevranın innervasyonu ise N. Vagus dalları ve sempatik trunkus tarafından
sağlanır [18].
1.VII.PLEVRAL SIVININ FİZYOLOJİSİ
Plevral boşluk, mezotelyal hücrelerle kaplı olan parietal ve visseral plevra yaprakları
arasında kalan alandır. Bu iki tabaka arasında bulunan sıvı, kayganlığı sağlayarak
yaprakların birbirine sürtünmesini önlemektedir. Plevral boşluktaki negatif basınç ise
5
akciğer elastik rekoil/geri çekim gücüne karşı koyarak alveollerin sürekli açık kalmasını
sağlamakta ve solunum işinin devamlılığını gerçekleştirmekte önemli rol oynamaktadır.
Günümüzde plevral sıvı oluşumunda, sıvının geçtiği membran yüzeyine uygulanan
hidrostatik ve onkotik basınçlar, sıvının geçtiği membran kalınlığı ve sıvı kaynağını
oluşturan vasküler sistemin, plevral membrana uzaklığının rol oynadığı saptanmıştır.
Normal koşullarda plevral sistemik damarlardan plevra boşluğuna ortalama 0.6 ml/saat
hızla filtre edilen düşük protein içerikli plevral sıvı aynı hızla plevra lenfatiklerinden
absorbe edilmektedir. Sağlıklı bir bireyde 0,1-0,2 ml/kg oranında bulunan plevral sıvının
oluşumu ya da emilimi sırasında gelişecek bozukluklar plevral alanda aşırı sıvı birikimine
neden olmaktadır. Sıvı içeriğinde ortalama 1700/mm3 beyaz küre bulunup, bunun %75’ni
makrofajlar, %23’nü lenfositler oluştururken, sıvıdaki protein içeriğinin plazma protein
düzeyine oranı %15 dolayındadır.
1.VIII.PLEVRAL SIVI OLUŞUMU
1-Plevral kapillerler ve plevral sıvı oluşumundaki rolleri
Plevral kapillerler ile plevral boşluğu arasındaki sıvı hareketi Starling
Kanununa göre olur [19]. Eğer bu kanun plevraya uygulanırsa aşağıdaki denklem
ortaya çıkar.
QF:Lp. A[(Pcap-Ppl)- d(
cap- pl)]
QF=sıvı hareketi, Lp=filtrasyon katsayısı, A=membran yüzey alanı Pcap=kapiller
hidrostatik basınç, Ppl=plevral hidrostatik basınç
cap=kapiller onkotik basınç
, pl=plevral onkotik basınç ,
,d=zarın solid süzme kat sayısını ifade eder. Q sayısı sıfır
ile bir (0–1) arasında değişkendir. Bir olduğu zaman solitlerin yarıçapı zarın porlarından
daha büyüktür ve solit geçişi olmaz. Sıfır olduğunda ise porların yarıçapı solüt geçişine
izin verecek kadar geniştir. 0<Q<1 ise solit geçişinde kısmi bir kısıtlama vardır[14].
6
Parietal plevrada hidrostatik basınç(HB) 30 cm H2O iken plevral basınç —5 cm
H2O’dur,böylece net HB [30-(-5)] = 35 cmH2O olup kapillerlerden plevral boşluğa sıvı
hareketini sağlar (19). Normalde az miktardaki plevra sıvısı çok az miktarda protein içerir
ve 5 cm H2O ‘luk bir onkotik basıncı vardır. Plazma onkotik basıncı 34 cm H2O olup, net
onkotik basınç gradienti 34- 5=29cm H2O’dur. Böylece net gradient 35–29=6 cm H2O’dur.
Bu da kapillerlerden parietal plevra boşluğuna sıvı akımına neden olur. Visseral plevrada
beklenen sıvı akımı için net gradient 0’a yakındır [20].
2-İnterstisyel boşluk ve sıvı oluşumundaki rolü
Yüksek basınç veya yüksek permeabiliteli pulmoner ödem plevral sıvı birikimine
neden olabilir. Oluşan plevra sıvısı direkt olarak wedge basınç yükselmesine bağlıdır.
Plevra sıvısı birikmesi ancak pulmoner ödem geliştikten sonra ortaya çıkar. İnterstisyel
sıvı artışı ile subplevral interstisyel basınç da artar. Visseral plevra kalın olmasına rağmen
visseral plevradan sıvı hareketini engelleyecek bariyer zayıftır. Bu nedenle subplevral
interstisyel basınç artınca, sıvı visseral plevrayı geçerek plevra boşluğuna girer[20,21].
3-İntratorasik lenfatik veya kan damarları ve sıvı oluşumundaki rolü
Eğer ductus torasikus hasara uğrarsa lenf sıvısı plevral boşlukta birikerek
şilotoraksa yol açar. Toraksta büyük bir kan damarı, travma veya hastalık nedeniyle
hasara uğrarsa plevra boşluğunda kan hızla birikerek hemitoraksa neden olur [20].
4-Periton boşluğu ve sıvı oluşumuna etkisi
Periton boşluğunda serbest sıvı mevcutsa ve diyafragmatik açıklıklar varsa plevra
sıvısı oluşur. Bu durumlarda plevra boşluğundaki basınç periton boşluğundan az (daha
negatif) olduğundan, sıvı periton boşluğundan plevra boşluğuna doğru akacaktır [20].
7
1.IX.PLEVRAL SIVI ABSORBSİYONU
Plevra boşluğu parietal plevradaki stomalar aracılığı ile parietal plevradaki lenfatik
damarlarla irtibat halindedir. Bu tip stomalar visseral plevrada bulunmaz. Proteinler,
hücreler ve diğer maddeler parietal plevradaki lenfatiklerle plevral boşluktan temizlenir
[20]. Plevra lenfatikleri -10 cmH2O’luk subatmosferik bir basınç oluşturabilirler, ayrıca
plevra sıvısı hacim artışına bağlı olarak akım hızlarını 20 kat arttırabilirler [21]. Kısmen
lenfatik damarların düz kaslarının miyojenik ritmik kontraksiyonu ve kısmen de solunum
hareketleri ile ilgili doku basıncı değişikliklerine bağlı olarak lenfatik aktivite, pulsatil bir
karakter gösterir. Drenaj da kendine ait bazı özellikler gösterir. Plevra boşluğunun aşağı
kısımlarından daha fazla drenaj olur ki bunlar diyafragmatik yüzey ve mediastenal
bölgelerdir. Filtrasyon ve absorbsiyon alanlarının ayrı olması plevral sıvının plevral boşluk
içinde dolaştığını gösterir [19].
1.X.PLEVRAL EFÜZYONLARIN PATOGENEZİ
Plevra sıvı oluşumu absorbsiyon hızını geçtiği zaman, plevra sıvısı toplanmaya
başlar. Plevra sıvısı oluşumunun artmasına veya absorbsiyonun azalmasına yol açan
başlıca faktörler Tablo 1’de gösterilmiştir. Normalde devamlı olarak parietal plevra
kapillerinden küçük bir miktar sıvı(0,01ml/kg/h) plevral boşluğa akar. Bu sıvının hemen
hemen tamamı parietal plevradaki lenfatikler tarafından 0,002ml/kg/h hızla absorbe edilir
[20]. Plevral sıvı hacim ve içeriği çok stabildir ve gerçekte plevral efüzyonlar ancak sıvı ve
solüt hemeostazında büyük değişiklikler olduğunda ortaya çıkar. Bu durum plevral sıvı
hacmi ve konsantrasyonunda çok sıkı bir kontrol mekanizması olduğunu gösterir[19].
8
Tablo 1: Plevral efüzyonların nedenleri
1-Plevra sıvı oluşumunun artması
Akciğerlerde interstisyel sıvı artışı
Sol - ventrikül yetersizliği
Pn -ömoni
-Pulmoner emboli
Plevral intravasküler basınç artışı
-Sağ veya sol ventrikül yetersizliği
-Vena cava süperior sendromu
Plevrada kapiller permeabilite artışı
Plevral - inflamasyon
Vask -üler endotelyal büyüme faktörü artışı
Plevral sıvı protein seviyesi artışı
Plevral basınç azalması
-Atelektazi
Periton boşluğunda sıvı artışı
Periton Asit- - diyalizi
Toraks içindeki kan damarı hasarı
2-Plevral sıvı absorbsiyonun azalması
9
•
Parietal - plevradaki lenfatik drenajın
obstrüksiyonu
•
Sistemik - vasküler basınç artışı
(sağ ventrikül yetm, VCSS)
•
Plevradaki
hasarı
aquaporin
sistemin
Plevral sıvı hacminin kontrolü lenfatik drenajla sağlanır. Plevral sıvı hacmi artışına
cevap olarak plevra lenfatikleri akımlarını arttırabilirler. Lenfatikler, plevra sıvısı hacminin
kontrolünde negatif bir feed–back mekanizması gösterirler. Gerçekten de plevra filtrasyon
hızındaki oldukça geniş değişiklikler, plevra sıvı hacminde minör sapmalara neden olurlar.
Filtrasyon hızında 10 kat artış olduğunda plevra sıvı hacmi sadece %15–20 oranında artar
ve radyolojik olarak saptanamaz [22]. Aynı düzenleyici mekanizma lenf akımı 10 kat
azaldığında da durumu muhafaza eder. Gerçekten inflamasyon, sağ kalp yetersizliği gibi
sık ve önemli iki patolojik durumdan kaynaklanan filtrasyon oranındaki artış, maksimal
plevra lenf akımını geçen bir artış ve plevral efüzyonla sonuçlanır. Yani lenf akımı belirgin
ölçüde artsa bile lenfatikler filtrasyon hızındaki masif artışla başa çıkamazlar. Bu nedenle
lenfatik sistemin çoğunlukla ancak stabil durumlarda plevral sıvı hacmini kontrol etmede
etkin olduğu düşünülür[19]. Plevral sıvının parietal plevra seviyesindeki lenfatikler aracılığı
ile absorbe edilmesi gerçeğine dayanarak, plevra sıvı turn-over üzerine bir model
geliştirilmiştir. Normal durumlarda visseral plevra sıvı drenajında etkili değildir. Kapiller ve
mezotelyal sıvı permeabilitesinde aynı anda meydana gelen artış hipoonkotik sıvı
gelişimine neden olur; eğer filtrasyon maksimal lenf akımını geçerse o zaman transüda
niteliğinde plevral efüzyon olur. Eksüdalar sık olarak sistemik kapillerin protein
permeabilitesi arttığında ortaya çıkar. Aynı şekilde mezotelyal protein permeabilitesindeki
bir artış plevral sıvı protein konsantrasyonunda ancak hafif bir yükselmeye neden olur.
Çünkü interstisyel protein konsantrasyonu zaten düşüktür. Eksüdatif tipte plevral
efüzyonun ortaya çıkması için filtrasyon hızının maksimum lenf akımını geçmesi gerekir.
Biyofiziksel açıdan bakıldığında; solitlere karşı geçirgenliğin artışı sıvıya göre geçirgenliğin
artışı ile karşılaştırıldığında birinci durumda membranda daha ciddi bir lezyon vardır
[19,22]. Sonuç olarak; ekstra plevral interstisyum, plevral filtrasyon hızındaki artışa karşı
10
tampon görev görür. Düşük kompliyansı nedeniyle artmış bir kapiller filtrasyon, interstisyel
basınçta belirgin bir artışa yol açarak kapiller filtrasyonu engeller.
1.XI.PLEVRAL EFÜZYONLU HASTALARA YAKLAŞIM
Plevral sıvının oluşum ve absorpsiyon mekanizmalarının herhangi bir noktasını
bozan patolojilere bağlı olarak gelişen plevral efüzyonu, bir hastalıktan ziyade, birçok
hastalıkta ortaya çıkabilen bir bulgu olarak ele almak gerekir [23]. Plevral efüzyonu olan
hastalarda; öykü, belirti ve bulgular plevral efüzyona neden olan patolojiye ve sıvının
miktarına bağlıdır. Plevral efüzyonlu hastaların semptomları, esas olarak sıvı birikimine
neden olan hastalıkla ilgilidir. Pek çok hastanın efüzyona bağlı hiçbir semptomu
olmayabilir.
Semptomlar
efüzyonla
ilişkili
ise
plevranın
inflamasyonu,
pulmoner
mekaniklerin bozulması, gaz değişiminde bozulma veya nadir olarak da azalmış kardiak
output’a bağlı olabilir. Plevral efüzyonlu olgularda sık görülen semptomlar; plöretik ağrı,
nefes darlığı ve öksürüktür. Etyolojiye bağlı olarak ateş, siyanoz, çomak parmak ve diğer
semptomlar da bulunabilir [24]. Plevral efüzyonlu hastalarda fizik muayene bulguları
sıvının miktarı ile ilişkilidir. 300 ml altındaki plevral sıvılarda fizik muayene bulguları
genellikle normaldir. Sıvı miktarı 300 ml üzerinde olduğunda sıvı olan tarafta göğüs
hareketleri azalır, sıvı düzeyinde perküsyon ile matite alınır, vibrasyon Torasik ve solunum
sesleri azalmış olarak duyulur veya hiç duyulmaz. Sıvı seviyesinin üstündeki alanlarda
bronşial nitelikte solunum duyulabilir [25].
1.XII.RADYOLOJİK DEĞERLENDİRME
Plevral efüzyonların radyolojik görünümü, tetkik esnasında hastanın pozisyonuna,
sıvının serbest veya loküle olmasına ve miktarına göre değişir. Konvansiyel radyografi,
ultrasonografi ve bilgisayarlı tomografi, plevral efüzyonların saptanmasında kullanılan
görüntüleme yöntemleridir. İlk başvurulan görüntüleme yöntemi posteroanterior (PA) ve
lateral göğüs grafileridir. İlave olarak dekübitis pozisyonunda radyografiler alınabilir.
11
Özellikle az miktarda plevra sıvısı olan vakaların tanısında lateral dekübitis pozisyonunda
alınan grafiler, PA ve lateral grafilerden daha duyarlıdır[26, 27].
Plevral sıvı toraks kavitesinin en alt kısmında birikir. Yerçekimi ve akciğerlerin
elastik geri çekilme özelliği, plevral aralıktaki serbest sıvının lokalizasyonunu kontrol eden
ana etkenlerdir. Sıvı öncelikle hemitoraksın tabanına doğru hareket edip, akciğerin alt
yüzü ve diyafragma arasında lokalize olur. Miktar arttıkça sıvı sırasıyla kostofrenik açıyı
doldurup, akciğerin konkavitesi boyunca yukarıya doğru yayılır [28,29]. Plevra sıvısı
tanısında; göğüs radyografilerinden en duyarlı olan lateral dekübitis grafisinde, 5 ml gibi
çok az miktarda sıvılar bile saptanabilir. Lateral dekübitis grafilerinde sıvının derinliği
1cm’den az ise torasentez yapılması güçtür [19]. Sıvı miktarı 75 ml’yi aştığında lateral
grafide posterior kostofrenik açının dolmaya başladığı ve homojen görünüm aldığı izlenir.
Posteroanterior (PA) grafide sıvının görülebilmesi için ise en az 150- 175 ml sıvının
birikmesi gerekir. Sıvı miktarı 500 ml’yi aştığında klasik plevral efüzyon radyolojisi oluşur.
Bu görünüm açıklığı yukarı bakan homojen gölge koyuluğudur (Damoiseau Hattı) [28]. Az
miktarda sıvı komşu akciğer parankiminde kompresyon atelektazilerine yol açabilir. Plevra
sıvısı masif olduğunda ise aynı tarafta kollaps gelişir [30]. Bazen sıvı çok miktarda
olmasına rağmen kosto-frenik açıların dolmadığı, sıvının göğüs duvarı boyunca
yayılmadığı ve akciğerin inferior yüzeyi ile diyafragma arasında biriktiği görülür ki bu
subpulmoner sıvı olarak adlandırılır [31–33]. Plevral sıvı plevral yapışıklıklardan dolayı
ankapsüle olabilir ve plevra yaprakları arasında ya da fissürler arasında loküle şekilde
bulunabilir [25, 34].
Ultrasonografi
Ultrasonografinin, plevral sıvı tetkikinde önemli bir yeri vardır. Ultrasonografi; az ve
loküle sıvıların saptanması ve yerleşiminin gösterilmesi, plevral sıvının plevral
kalınlaşmadan ayırt edilebilmesi, torasentez, plevral biyopsi yapılabilecek veya toraks tüpü
12
takılabilecek en uygun lokalizasyonun belirlenmesi, subpulmoner efüzyonların ayırıcı
tanısının yapılmasında önemlidir [34,35].
Bilgisayarlı Tomografi(BT)
Bilgisayarlı tomografi günümüzde kullanılan, plevral boşluğu değerlendiren en iyi
yöntemdir [28]. Konvansiyonel göğüs radyografisi ve ultrasonografiye göre plevral sıvıyı
plevral kalınlaşmadan ayırmada ve plevral duvarı tutan fokal kitleleri saptamakta üstündür.
Ayrıca BT ile pulmoner parankim ve mediasteni araştırma avantajı da mevcuttur.
Ampiyem ile periferik akciğer apsesi ayırımında ve peritoneal sıvı koleksiyonunu, plevral
efüzyondan ayırmada da yararlıdır [31].
Manyetik Rezonans Görüntüleme(MRI)
Güvenli ve hassas bir görüntüleme tekniği olmasına rağmen, plevral efüzyonu
göstermede BT ve USG’den üstün değildir. Plevral sıvının karakterini değerlendirmek MRI
ile mümkün olabilir fakat kardiak ve solunum hareketleri bu konuda kısıtlayıcıdır [28].
1.XIII.TORASENTEZ
Plevra boşluğundaki sıvının alınması işlemine torasentez denir. Tanı ve tedavi
amaçlı olarak ikiye ayrılabilir. Tanı amaçlı torasentez sebebi bilinmeyen plevral efüzyonu
olan tüm hastalara uygulanmalıdır. Lateral dekübitis grafide sıvının kalınlığı 10 mm’den
fazla ise torasentez yapılır. Ancak az miktardaki sıvılarda da lokalizasyon ultrason ile
saptanarak sıvı elde edilebilir [36–38]. Tedavi amaçlı torasentez endikasyoları ise, plevral
efüzyona sekonder gelişen dispneyi ortadan kaldırmak ve plevral sıvıyı ortadan kaldırarak
alttaki akciğerin durumunu göstermektir. Tanısal torasentez için mutlak kontrendikasyon
yoktur. Kanama diyatezi, sistemik antikoagulan kullanımı, çok az plevral sıvı, torasentez
yapılacak bölgedeki deride piyodermi, herpes zoster gibi cilt hastalığı bulunması, hastayla
kooperasyon kurulamaması rölatif kontrendikasyonlardır [37,39].Torasentezde en sık
13
rastlanılan komplikasyon pnömotorakstır (%5). Diğer komplikasyonlar; öksürük, ağrı,
hipertansiyon, anksiyete, vasovagal reaksiyon, dispne, karaciğer rüptürü, dalak rüptürü,
hemotoraks, lokal hematom, ciltte lokal ödem, abdominal kanama, hava embolisi, iğne
yolundan tümörün yayılması, akciğer yaralanması, plevral aralığın enfeksiyonu ve nadiren
ölümdür [37, 40, 41]. Torasentez yapılırken bir seferde 1000–1500 ml’den fazla sıvı
boşaltılmamalıdır. Eğer fazla miktarda sıvı kısa zamanda boşaltılacak olursa, bazı
hastalarda pulmoner ödem ve ağır hipotansiyon gelişir. Genellikle 50–100 ml sıvı
diagnostik çalışmalar için yeterlidir [42].
1.XIV.PLEVRA SIVILARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Torasentezle alınan sıvı makroskopik, biyokimyasal ve mikrobiyolojik olarak
değerlendirilmelidir.
1.XIV.A)- sıvının makroskopik görünümü ve hücresel değerlendirme
1)-Hemorajik Sıvı: Ponksiyon sırasında iğne ile oluşan travmaya bağlı kanamada
sıvı, başlangıçta kanlı iken sonra rengi açılır veya başlangıçta kansız iken sonuna doğru
kanlı gelebilir. Sıvı gerçekten hemorajik ise ponksiyonun başından sonuna dek kanlı gelir.
Hemorajik sıvıda 5000/mm3 eritrosit bulunur. Sıvının hematokrit (Htc) değeri < % 1 ise
klinik değeri yoktur. Htc > % 1 ise akciğer infarktüsü, plevranın primer veya metastatik
tümörleri düşünülmelidir. Tbc’nin başlangıç döneminde de sıvı hemorajik olabilir.
Hemotoraks diyebilmek için plevra sıvısının Htc değeri, periferik kanın Htc değerinin
%50’den fazla olmalıdır [43].
2)-Pürülan Sıvı: Plevra yaprakları arasında irin, püy toplanmasına ampiyem denir.
Bu durumda plevra sıvısı irinli, bulanık ve donuk renklidir. Bol miktarda dejenere lökosit
içerir. Erkenden ankiste olma eğilimindedir. Pnömoni, akciğer absesi, tüberküloz plörezi,
14
karaciğer hidatik kisti veya absesi, subfrenik abselerde ampiyem oluşabilir, bu da
aneorobik mikroorganizma ile oluşmuşsa kötü kokuludur [43].
3)-Şilöz Sıvı: Plevra yaprakları arasında lenf sıvısının toplanmasına şilotoraks
denir. Ductus thorasicus’un travma ile rüptürü veya tümör ile tıkanması sonucu şilusun
(lenf sıvısı) plevral boşluğa sızması sonucu gelişir. Şilotoraksta sıvı süt renginde ve
opalesandır. Yıllarca ankiste kalan tbc, malignite veya romatoid artrite bağlı sıvılarda
içerdikleri hücrelerin dejenerasyonları sonucu şilöz görünüm kazanabilirler. Buna şiliform
veya psödoşilöz sıvı adı verilir [43].
4)-Seröz Sıvı: Açık saman sarısı renginden koyu sarıya kadar değişen, berrak veya
hafif bulanık sıvılara seröz sıvı adı verilir [43].
Hücre Sayımı
İnsanlarda plevral sıvıdaki normal hücre dağılımı konusunda yeterli veri yoktur.
Hayvan deneyleri ve insanlarda yapılan çalışmalardan derlenen bilgilere göre normalde
0.1-0.2/ml/kg volümündeki plevra sıvısının mm3’te toplam hücre sayısı 1000-5000;
eritrosit bulunmamakta, beyaz küre sayısı mm3’te 1000’in altında, yüzdelik hücre dağılımı
ise mezotel hücresi %3-70, monosit %30-75, lenfosit %2-30 olup, PNL ve eozinofil
bulunmamaktadır [44]. Patolojik durumlarda bu tablo tamamen değişir. Eritrosit miktarının
5000–10000/mm3 olduğu durumlarda plevra sıvısı kırmızı renk almaya başlar. Belirgin
hemorajik görünümde 100000/mm3’den fazla eritrosit bulunur. Torasentez sırasındaki
travmaya bağlı kan karışabilir bu durumda sıvının rengi homojen değildir ve trombosit
içerir.
Torasentez
öncesi
eritrosit
varlığı
makrofajların
hemoglobin
inklüzyonları
içermesiyle mikroskobik olarak ayrılır. Transüda niteliğindeki sıvılarda lökosit miktarı
genelde 1000/mm3’ün altında iken, 10000/mm3’ün üzerinde lökosit sayısına genelde
parapnömonik efüzyonlarda rastlanır, hâkim olan hücreler ise polimorf nüveli lökositlerdir.
Akut pankreatit, pulmoner emboli, subfrenik abseye bağlı sıvılar ve tüberküloz plörezinin
15
akut dönemi ile transüda sıvılarının %10 kadarında polimorf nüveli lökosit hâkimiyetine
rastlanabilir[20]. Tüberküloz ve malign efüzyonlarda lökosit sayısı 500- 2500/mm3
arasındadır ve lenfosit oranı genelde %90’nın üzerindedir. Plevral sıvıda eozinofil (>%10)
saptanan durumlarda sıklıkla neden saptanamayabilir. En sık rastlanan eozinofili nedeni
plevral boşlukta kan ve hava bulunmasıdır. Ayrıca parazitik hastalıkta (kist hidatik,
amebiazis, paragonimiazis ve askaris), pulmoner embolide, asbestoza bağlı efüzyonlarda
ve ilaç reaksiyonlarında da (dantrolen, nitrofurantoin, bromocriptin) rastlanmaktadır [45].
Plevra sıvısında bazofil sayısı %10’dan fazla olduğunda ise lösemiler akla gelmelidir.
Plevra sıvısında mezotel hücrelerinin %5’ten fazla olması tüberküloz dışı bir olayı gösterir.
Plevra sıvısında LE hücreleri SLE’ nin plevral tutulumu için diagnostiktir. Plevra sıvısında
çok sayıda plazma hücresi olması Multipl Myelomu akla getirmelidir [45].
1.XIV.B)-BİYOKİMYASAL OLARAK DEĞERLENDİRME
Plevral efüzyonlu bir hastada torasentez ile alınan sıvıda ilk adım transüda, eksüda
ayırımını yapmak olmalıdır. Transüdada plevral hastalık veya hastalığın plevra tutulumu
yoktur. Pulmoner veya sistemik hidrostatik basınç artışı veya plazma onkotik basınç
azalmasından kaynaklanan bir durumdur. Bir transüdanın sebebi genel bir fizik muayene
ile kolaylıkla ayırt edilebilir. Transüdatif sıvılar genelde sistemik olayların etkileşimi sonucu
ortaya çıkar. Transüda karakterinde bir sıvının saptanması durumunda ileri tetkike gerek
yoktur [20,44]. Eksüdalar inflamatuar veya malign proçesle plevral tutulumu gösterir.
Plevral damarlarda permeabilite artışı veya lenfatik obstrüksiyon sonucu oluşur. Tanı için
invazif işlemler gerekir [44–45]. Transüda eksüda ayırımında Light kriterleri kullanılır. Bu
kriterler ile yaklaşık %99 olguda transüda-eksüda ayırımı yapılabilmektedir [46]. Light
kriterleri:
1-Plevral sıvı protein/serum protein oranı > 0.5
2-Plevral sıvı LDH/serum LDH oranı > 0.6
16
3-Plevral sıvı LDH>200U(veya serum LDH üst sınırının 2/3’ünden yüksek
olmasıdır.)
Yukarıdaki kriterlerden herhangi birinin bulunması sıvının eksüda olduğunu
gösterirken, transüdalarda bu kriterlerden hiçbirisi bulunmaz [46].
TRANSÜDATİF PLEVRAL EFÜZYON NEDENLERİ
1-Konjestif kalp yetmezliği
2-Siroz
3-Nefrotik sendrom
4-Glomerulonefrit
5-Periton diyalizi
6-Böbrek yetmezliği
7-Ürinotoraks
8-Miksödem
9-Pulmoner emboli
10-Atelektazi
11-Sarkoidoz
12-Vena Cava Superior Sendromu
13-Meigs sendromu
14-Konstriktif perikardit
15-Hipoalbuminemi
16-Plevraya serebrospinal sıvı sızması
17
EKSÜDATİF PLEVRAL EFÜZYON NEDENLERİ
1-Neoplastik hastalıklar
-Metastatik hastalık(akciğer, meme)
-Mezotelyoma
-Lenfoma
2-Enfeksiyöz hastalıklar
-Bakteriyel infeksiyonlar(parapnömonik)
-Tüberküloz
-Fungal (Aspergillozis, blastomikozis, kriptokozis, histoplazmoz)
-Viral
-Paraziter (kist hidatik, amebiazis, askariazis, paragnomiyazis)
-Diğer enfeksiyonlar (aktinomikozis, nokardiyozis, abdominal abseler)
3-Kardiyovasküler hastalıklar
-Koroner arter bypass cerrahisi
-Postkardiak injuri sendromu
-Perikardial hastalık
4-Gastrointestinal hastalıklar
-Pankreas hastalıkları (pankreatit, pankreas psödokisti)
-Özofagus perforasyonu
-Abdominal cerrahi
-Diyafragma hernisi
-Karaciğer transplantasyonu
18
-İntrahepatik,intrasplenik,subfrenik apse
-Endoskopik varis skleroterapisi
5-Kollajen vasküler hastalıklar
-Romatoid plörezi
-Sistemik Lupus Plörezi
-İlaca bağlı lupus
-Sjögren Sendromu
-Churg-Strauss Sendromu
-Wegener Granulomatozu
-Ailevi Akdeniz Ateşi
-İmmunoblastik Lenfadenopati
6-Kadın Hastalıkları ve Doğum
-Overin Hiperstümülasyon Sendromu
-Postpartum plevral efüzyon
-Meigs Sendromu
-Endometriozis
-Fetal plevral efüzyon
7-Lenfatik Sistem Hastalıkları
-Şilotoraks
-Sarı tırnak Sendromu
-Lenfanjiomiyomatozis
19
8-İlaçlara Bağlı Plevra Hastalıkları
-Nitrofurantoin
-Dantrolen
-Metiserjit
-Amiodaron
-Metotreksat
-Prokarbazin
-Ergot Alkoloidleri
-Mitomisin
-Bleomisin
-Bromokriptin
-Klozapin
-İnterlökin-2
9-Diğer Hastalıklar
-Asbest maruziyeti
-Akciğer transplantasyonu
-Kemik iliği transplantasyonu
-Radyasyona maruz kalma
-ARDS
-Sarkoidoz
-Üremi
-Amiloidoz
20
-Whipple Hastalığı
-Torakotomi
-Ekstramedüller hematopoez
-Sfiliz
-İatrojenik Plevral Efüzyonlar
-Mediastinal kist rüptürü
-Elektrik yanıkları
Biyokimyasal analizde bakılan parametreler:
PROTEİN
Tüm plevral efüzyonlarda protein oranı artmıştır. Bu nedenle iyi bir ayırıcı kriter
değildir [28]. Transüdaların çoğu mutlak 3gr/dl’nin altında total protein konsantrasyonuna
sahipken, konjestif kalp yetmezliğinde tedaviye bağlı diürezin protein düzeylerini eksüdatif
seviyelere yükselttiği gösterilmiştir [47]. Eksüdatif sıvılarda 3 gr/dl üzerinde protein
değerleri olduğu bilinmekle beraber günümüzde en sık kullanılan parametre plevral
sıvı/serum protein oranıdır. Bu oran 0.5’ in üzerinde ise sıvı eksüda kabul edilir. Pek çok
çalışmada total protein ölçümünün tek başına eksüda-transüda ve eksüdatif sıvıların
ayırıcı tanısında yetersiz olduğu gösterilmiştir [48]. Bu nedenle protein ölçümünün diğer
parametrelerle birlikte kullanılması klinikte yararlılığını arttırır.
DANSİTE ÖLÇÜMÜ
Plevra sıvısı incelemesinde kullanılacak basit,hızlı fakat oldukça yararlı bir yöntem
hidrometre ile dansite ölçümüdür. Yaklaşık 3g/dl protein içeriğine karşılık gelen 1015,
transüda-eksüda ayırımı için sınır değerdir[20].
21
pH
Normal sıvı pH’ı serum plevra bikarbonat gradiyenti nedeniyle 7.60 civarındadır.
Plevra sıvı pH’nın 7.30’un altında olması, normal kan pH’ı ile birlikte ise genelde düşük
sıvı glikoz düzeyine eşlik eder. Transüdalarda pH genelde 7.40–7.50 arasında iken,
eksüdaların çoğunda 7.30–7.45 arasındadır. 7.30’un altındaki pH durumlarında özofagus
rüptürü, ampiyem, romatoid artrit, malignite ve tüberküloza bağlı plörezi düşünülmelidir
[49]. Malign sıvılarda pH’ın düşük olması genellikle kötü prognoz ve plöredezise
yanıtsızlıkla birliktedir [46]. Parapnömonik sıvılarda da pH’ın 7.0’ den düşük olması tüp
torakostomi endikasyonu iken, pH’ın 7.2’den büyük olması prognozun iyi olacağını ve
sıvının drenajına gerek olmadığını gösterir. Romatoid artrite bağlı sıvıların pH’ı genelde
7,2’ den küçük iken lupusa bağlı sıvılarda pH 7.35’in üzerindedir [50].
GLİKOZ
Transüdaların tamamında ve eksüdaların çoğunda plevral sıvı glikoz düzeyi serum
düzeyine paralellik gösterir. Plevral sıvı glikoz düzeyi ölçümü eksüdaların ayırıcı tanısında
yardımcı olabilmektedir. Parapnömonik efüzyon, malign sıvılar, romatoid artrit ve
tüberküloza bağlı sıvılarda glikoz düzeyi 60 mg/dl’nin altında saptanır [20]. En düşük
glikoz düzeyleri romatoid artrit ve ampiyemde saptanır [29].
LDH (Laktik Dehidrogenaz)
Plevral sıvı LDH düzeyi eksüda-transüda ayırımında yararlı olmasına rağmen
eksüdatif sıvıların ayrıcı tanısında yararlı bir parametre değildir. Çünkü tüm eksüdatif
sıvılarda artmış olarak bulunur. LDH aktivitesi plevral sıvının hücresel içeriği ile ilişkilidir.
Hemorajik ve nekrotik materyal içeren sıvılarda LDH düzeyi etkilenmektedir. Plevral sıvı
LDH düzeyinin seri ölçümleri, tanı konulamayan plevral sıvılarda bilgi vericidir.
Tekrarlayan torasentezlerde LDH düzeyi progresif olarak artıyorsa plevral aralıkta
22
inflamasyonun derecesi artmıştır ve tanıda agresif yaklaşım gerekmektedir, azalıyorsa
öyle bir girişime gerek yoktur [51].
LİPİDLER
Süte benzer efüzyon varlığında santrifüjden sonra mayi bulanık kalırsa hastada
şilöz veya şiliform plevral efüzyon vardır. Şilöz veya şiliform sıvıların tanısı için plevra
sıvısı lipid içeriğinin incelenmesi gerekir. Trigliserid miktarının 110 mg/dl’nin üzerinde
olması şilöz sıvılar için tanı koydurucudur. 50mg/dl’nin altındaki trigliserid düzeyi ise şilöz
sıvı tanısını ekarte ettirir. 50- 110 mg/dl arasındaki değerlerde ise lipoprotein elektroforezi
yapılmalıdır. Elektroforezde şilomikronların görülmesi şilöz sıvı için karakteristiktir, şiloform
sıvılarda görülmez. Mikroskobik incelemede kolesterol kristallerinin görülmesi ise şiliform
sıvılar için tipiktir. Şiloform sıvıların kolesterol düzeyi de 200 mg/dl’nin üzerindedir [52].
AMİLAZ
Plevral sıvı amilaz düzeyi pankreas hastalıklarında; akut pankreatit, pankreas
psödokisti, özofagus rüptürü ve malign olaylarda serum düzeyinin üzerinde ya da plevra
sıvısı/serum oranı>1 saptanabilir [53].
KREATİN KİNAZ(CK)
CK-BB izoenzimi serumda çeşitli kanser türlerinde artmış olarak tespit edilmektedir.
Adenokanserlerde ve anaplastik karsinomalı plevral sıvılı olgularda plevral sıvıda artmış
CK-BB izoenzim düzeyleri bildirilmektedir [54].
LİZOZİM
Düşük moleküler ağırlıklı bakteriyolitik bir enzimdir. Tüberküloz plörezilerinde,
plevral sıvı lizozim
aktivitesinin ve plevral sıvı/serum
lizozim
oranının malign
sıvılardakinden, konnektif doku hastalığına ve kalp yetmezliğine bağlı sıvılardakinden
yüksek olduğu bildirilmektedir [55, 56].
23
ADENOZİN DEAMİNAZ (ADA)
Adenozin deaminaz pürin yıkım yolunda bulunan adenozinin inozine, 2’deoksiadenozinin deoksinosizine irreversibl ve hidrolitik deaminasyonunu katalize eden bir
enzimdir. Vücudun tüm doku ve sıvılarında yaygın olarak bulunur. Plevral sıvı ADA
düzeyleri özellikle tüberküloz tanısı için kullanılmaktadır. Tüberküloz dışında romatoid
sıvılarda ve ampiyemde de yükselebildiği gösterilmiştir [57, 58]. Plevral sıvı lenfosit/nötrofil
oranının 0,75’den büyük olması durumunda ADA yüksekliğinin tüberküloz için spesifitesi
artmaktadır [59]. 70U/L üzerindeki plevral sıvı ADA düzeyinin romatoid artrit ve ampiyemin
olmadığı durumlarda tüberküloz için tanı koydurucu olduğu, 40U/L üzerinde olmasının ise
büyük olasılıkla tüberkülozu düşündürmesi gerektiği ileri sürülmektedir [20].
KOLİNESTERAZ
Gerçek kolinesteraz (asetilkolin esteraz), akciğerde, dalakta, eritrositlerde, sinir
uçları ve beyin gri maddesinde bulunur. Sinir uçlarından salınan asetil kolinin hidrolizinden
sorumludur. Plevra kolinesterazının, serum kolinesterazına oranına göre transüda ile
eksüda ayırımı yapıldığında, eksüdalardan tüberküloz plörezide, malign plöreziye oranla
daha yüksek bulunmuştur.
HİYALÜRONİK ASİT
Plevral sıvı hiyalüronik asit düzeyi özellikle malign mezotelyomalı hastalarda
artmaktadır. 0.2-0.8 mg/dl arasındaki plevral sıvı hiyalunorik asit düzeyleri malignite dahil
olmak üzere çeşitli tip eksüdalarda saptanırken; 0.8mg/dl’nin üzerindeki değerler sadece
malign mezotelyomada bulunur[51].
TÜMÖR BELİRTEÇLERİ
Malign plevral sıvı tanısı, sitolojik değerlendirme ya da plevral biyopsi örneğinde
malign hücrelerin görülmesi ile konmaktadır. Bu incelemelere rağmen %20 olguda plevral
24
sıvının tanısı konamamaktadır. Son yıllarda malign plevral sıvılarda tanısal duyarlılığı
arttırmak için tümör belirteçleri kullanılmaktadır.
1-Karsinoembriyojenik Antijen(CEA): Plevral sıvıların tanı ve prognozunun
belirlenmesinde en sık kullanılan belirteçlerden birisidir. Benign-malign sıvı ayırımında
CEA için sınır değerin 2.5-20 ng/ml arasında değiştiği bildirilmektedir. Malign sıvılarda
benign sıvılara göre daha yüksek değerlerde CEA saptanmaktadır. Malign mezotelyomalı
olgularda düşük CEA düzeyleri tespit edilirken, adenokanserlerde CEA artmakta olup bu
iki kanser tipinin ayırımında yol gösterici bir parametre olarak kabul edilmektedir[60–62].
2-Karbonhidrat Antijen 19-9(CA 19-9): Malign-benign sıvı ayırımında düşük
duyarlılığa sahip olduğu ancak akciğer kanserine bağlı plevral sıvılarda, malign
mezotelyomaya bağlı sıvılardan daha yüksek olduğu bildirilmektedir [60, 63].
3-Karbonhidrat Antijen 15-3(CA 15-3): Malign-benign sıvı ayırımında yararlı bir
parametre olduğu bildirilmektedir. Akciğer kanseri ve malign mezotelyoma ayırımında
CEA ve CA 19-9’un seviyeleri normalken CA15-3 değerlerinde yükseklik saptanması
halinde malign mezotelyomanın öncelikle düşünülmesi önerilmektedir [60, 64].
4- Karbonhidrat Antigen 125(CA 125): Yüksek molekül ağırlıklı bir glikoprotein
yapısında olan CA 125 embriyonik solomik epitelden köken alan bazı hücrelerin
yüzeyinden salgılanır. Malign-benign sıvı ayırımında CA 125 düzeyleri arasında fark
bulunmazken bazı çalışmalarda anlamlı fark saptanmıştır. Hakim olan görüş malignbenign sıvı ayırımında tek başına katkısı olmadığıdır [63,65].
5- Sitokeratin 19 (CYFRA 21-1): Akciğer kanserleri başta olmak üzere epitelyal
tümörlerin hücre stoplazmasından salınmaktadır. Malign-benign sıvı ayırımında yararlı bir
tümör belirteci olduğu bildirilmektedir. Squamöz hücreli akciğer kanserinde diğer
histopatolojik tiplere göre daha yüksek seviyelerde saptanırken, malign mezotelyomada
25
da yüksek değerler gösterdiği ve survi için iyi bir gösterge olduğu bildirilmektedir [60, 66,
67].
6-Nöron
Spesifik
Enolaz(NSE):Nöroendokrin
kökenli
tümörlerde
arttığı
bilinmektedir. Ancak malign-benign sıvı ayırımında tanı değeri düşüktür [60]. Küçük hücreli
akciğer kanserinde diğer histopatolojik tiplere göre daha yüksek NSE düzeyleri
saptanmaktadır [68].
7-Doku
Polipeptid
Antijen
(TPA):
Hücre
siklusunun
S
ve
M
fazında
sentezlenmekte ve kan akımına proliferasyondan sonra salgılanmaktadır. Antijenin
konsantrasyonu, hücre bölünmesinin ve tümörün agresifliğinin bir göstergesi olarak kabul
edilmektedir. Malign-benign sıvı ayırımında yararlı olup olmadığı konusunda değişik
çalışma sonuçları mevcuttur. Malign sıvılarda benign sıvılara göre daha yüksek TPA
düzeyleri tespit edilirken bazı çalışmalarda anlamlı bir fark bulunamamıştır [65,69].
8-Ferritin: Malign sıvılarda ferritin düzeyleri yüksek bulunmasına karşın bazı
çalışmalarda yararlı olmadığı saptanmıştır[69].
9-Total Sialik Asit(TSA):Plevrayı implante eden malign hücreler tarafından
salgılanan siyalik asit plevral kapillerlerden difüzyonla plevral sıvıya geçmektedir. TSA’nın
malign-benign sıvı ayırımında yararlı olabileceğini bildiren çalışmalar olduğu gibi fark
bulamayan çalışma sonuçları da mevcuttur [60, 70].
1.XIV.C) PLEVRA SIVISININ MİKROBİYOLOJİK DEĞERLENDİRİLMESİ
Eksüda karakterindeki plevral sıvılarda ayırıcı tanı açısından mikrobiyolojik
incelemeler yapılmalıdır. Plevra sıvısı normalde steril olduğundan, santrifüj edilen sıvıda
gram, asid-fast ve fungal boyalarla bakteri-mantar saptanması veya aerobik, anaerobik,
tüberküloz veya fungal kültürlerde mikroorganizmaların üretilmesi, plevral enfeksiyonun
kesin kanıtıdır. Kültür şansını attırmak için laboratuara 100-1000ml plevra sıvısının
26
gönderilmesi
ve
sıvının
santrifüj
edildikten
sonra
sedimentin
kültüre
ekilmesi
önerilmektedir. Plevra tüberkülozunda plevral sıvıda aside rezistan bakteri boyanması
%0–10 pozitifken, sıvı kültürleri % 13–65 oranında pozitiftir [71,72].
1.XIV.D) PLEVRA SIVISININ SİTOLOJİK DEĞERLENDİRİLMESİ
Plevral sıvı altta yatan nedene bağlı olarak mezotel hücresi, lenfosit, eozinofil
lökosit veya nötrofil lökosit gibi hücresel elemanlardan zengindir. Tüberküloz plevral sıvıda
nispeten karakteristik görünüm oluşturabilir. Mezotel hücre proliferasyonu olmaksızın bol
lökosit saptanması tüberküloz ile uyumlu kabul edilmektedir. Lenfositler genelde T lenfosit
niteliğindedir. Artmış T lenfositleri immün cevaba bağlı ortaya çıkar. Tüberküloz dışında
lenfoma, sarkoidoz ve romatoid hastalıkta da lenfositoz saptanır. Eozinofil lökosit
infiltrasyonu pnömotoraks, enfarktüs, hemotoraks, fungal enfeksiyonlar, paraziter
hastalıklar, ilaç kullanımı veya asbest plörezisi gibi nedenlerde görülür. Eğer efüzyon
büyük oranda plazma hücresi içeriyorsa multipl miyelom akla gelmelidir. Tümör
hücrelerinin malign sıvıda gösterilmesi malign efüzyon tanısı koydurur. Ancak alınan
negatif sonuç tümör olasılığını ekarte ettirmez. Plevral maligniteye bağlı efüzyonlarda ilk
sitolojik incelemede %60’a varan malign hücre görülebilir. Eğer üç ayrı sıvı gönderildiyse
tanı şansı %90’a kadar çıkabilir. Plevral sitolojilerde primer veya metastatik tümörler için
belirlenen sitolojik kriterler olmakla beraber, reaktif mezotel hücreleri tanıda yanılmalara
sebep olabilir. Çapları ve nükleusları büyüyen hücreler hem malign mezotelyoma hem de
metastatik tümörleri taklit edebilir. Plevra biyopsisi ayrıcı tanı da yararlıdır. Ancak yine de
tanı konulamayan durumlarda sitolojik preparatlar histokimyasal ve immünohistokimyasal
olarak PAS, müsikarmen, keratin, CEA, CD15 ile boyanarak ayırıcı tanıya gidilmelidir.
Keratin ile boyanan tümörün epitelyal kökenini, müsikarmen, CEA ve CD15 pozitifliği
adenokarsinomu kanıtlar [73].
27
1.XIV.E)TANI KONULAMAYAN EKSÜDATİF PLEVRAL EFÜZYONLARDA İNVAZİF
TETKİKLER
Tanı konulamayan plevral efüzyonu olan hastada plevral iğne biyopsisi,
bronkoskopi, torakoskopi ve açık biyopsi yapılabilecek invazif tanı tetkikleridir. Bunlara
rağmen plevral efüzyonların %20’de hiçbir tanıya varılamaz ve çoğunluğu da spontan
olarak rezorbe olur [36].
Plevra İğne Biyopsisi
Plevranın iğne biyopsisi ile mikroskobik ve mikrobiyolojik değerlendirme için Cope
veya Abram biyopsi iğneleriyle parietal plevradan küçük bir biyopsi alınması işlemidir.
Plevra biyopsisi hemen daima eksüdatif plevral efüzyonu olan ve tanısı bilinmeyen
hastalarda yapılmalıdır. Transüda vasfında sıvısı olan hastalarda çok nadiren yararlı bilgi
sağlar. Tüberküloz plörezi olgularında sıvının kültürü ile ancak %25 oranında tanı
konabilirken, iğne biyopsisinin mikrobiyolojik ve histopatolojik değerlendirilmesi ile tanı
şansı %90’a ulaşır. Malign sıvılarda sitoloji ile tanı şansı %50 iken, sıvının sitolojik
incelemesi negatif olan vakaların sadece %20’de biyopsi tanı verebilir. Bunun nedeni
malign plörezilerde daha çok visseral plevranın tutuluyor olmasıdır. Biyopsi torasentez ile
sıvı alınabilen her olguya yapılabilir; aynı zamanda birden fazla materyal alınabilir ve
gerekirse tekrarlanabilir. Plevra biyopsisinin ana kontrendikasyonu kanama diyatezi ve
antikoagülan tedavidir. Diğer kontrendikasyonlar; ampiyem varlığı, hastayla kooperasyon
kurulamaması piyodermi ve Herpes Zoster gibi lokal kutanöz lezyonlardır. Kapalı plevra
biyopsisi
sonucu
en
sık
gelişen
komplikasyon
pnömotorakstır(%3-15).
Diğer
komplikasyonlar hemotoraks, ağrı, vasovagal reaksiyon, hipotansiyon, hematom, ateş,
ampiyem, tümör yayılımı, karaciğer, dalak, böbrek yaralanmaları ve cilt altı amfizemidir
[51, 72].
28
Bronkoskopi
Düzelme izlenmeyen ve tanı konulamayan olgularda şu durumlardan biri veya
birkaçı varlığında bu tetkikin yapılması faydalıdır.
1-Akciğer grafisi veya Bilgisayarlı Tomografi’de pulmoner infiltrasyon varlığında
2-Hemoptizi varlığında(Genelde endobronşial lezyon varlığını destekler.)
3-Masif plevral efüzyon varlığında(Bir hemitoraksın 3/4’den fazlasını kaplıyorsa)
4-Mediasten sıvının olduğu tarafa yer değiştirmişse (Sıvı tarafındaki plevral
basıncın diğer tarafa kıyasla daha negatif olduğunu gösterir; muhtemelen endobronşial
lezyon mevcuttur.)
Bu dört durumdan hiçbirisi yoksa bronkoskopinin tanıya hiçbir katkısı yoktur ve
uygulanmamalıdır[20,73].
Torakoskopi (Plöroskopi)
Plevra sıvısı sitolojisi veya plevral biyopsinin iki veya daha fazla negatif kaldığı
durumlarda, hastada malignite düşündüren klinik bulgular varsa veya hastanın
semptomları giderek kötüleşiyorsa tanı sağlamak amacıyla torakoskopi uygulanmalıdır
[33, 48]. Torakoskopi, torakotominin maliyetini ve morbiditesini azaltmak ve kapalı plevra
biyopsisinin sensitivitesini arttırmak amacıyla son zamanlarda gündeme gelmiştir. Rijid ya
da fiberoptik bronkoskop ile göğüs boşluğuna girip tüm plevra görülebilir. Visseral
plevradan biyopsi olanağı verir ve frozen suction uygulanabilir [33]. Son yıllarda video
destekli torakoskopi yöntemi tercih edilmektedir. Torakoskopi ile malign plevral efüzyon
tanı oranı %92’dir. Bir avantajı da girişim esnasında plöredez uygulanmasıdır.
Torakoskopinin mutlak kontrendikasyonları ileri derecede plevral yapışıklıklar olması ve
tek
akciğerin
solunumu
tolere
edemediği
olgulardır.
Bunun
dışında
diğer
kontrendikasyonlar plevral efüzyona bağlı olmayan hipoksemi, ateş, kontrol edilemeyen
29
öksürük ve düzeltilememiş kanama diyatezidir. Bu işlemin komplikasyonları ise nadir
görülen ölümdür(%0,012). Bunun dışında işlem sonrası ateş (%10–20), işlem yerinde
lokal enfeksiyon(%2), uygun olmayan teknik ile trokarın pulmoner parankimi perfore
etmesi, geçici hipotansiyon, taşikardi, aritmi, amfizem, ampiyem, cilt altı amfizem ve
mediastinal amfizem olarak sayılabilir. Geç bir komplikasyon olarak tümör hücrelerinin
implantasyonu özellikle mezotelyomada ortaya çıkabilir[73].
Açık Plevra Biyopsisi
Kapalı plevra biyopsisi ve torakoskopik girişim ile tanı konulamadığında torakotomi
ile açık plevra biyopsisine başvurulur [36,73]. Genel anestezi altında uygulanır. Direk
gözlemle geniş görüş alanı sağlaması, en uygun yerlerden biyopsilerin alınmasına imkân
vermesi, gerektiğinde cerrahi müdahale şansı vermesinden dolayı özellikle malign
mezotelyoma şüphesi olan ve tanı konulamayan vakalarda kullanılmaktadır [36,73].
2.NATRİÜRETİK PEPTİDLER (NP)
Kalbin bir endokrin fonksiyona sahip olduğu şüpheleri yaklaşık olarak 50 yıl önce
atriyumların dilatasyonu ile natriürez olduğunun gösterilmesiyle doğmuştur[74]. Elektron
mikroskobu atriyal miyositlerde ile endokrin hücrelerdekine benzer intraselüler granüllerin
gösterilmesi kalbin endokrin bir organ olabileceği fikrini desteklemiştir [75]. 1988 yılında
Sudoh atriyal nariüretik peptid (ANP) benzeri bir natriüretik peptidin domuz beyninde
varlığını göstererek beyin natriüretik peptid (BNP) adını vermiştir [76]. Takip eden
araştırmalarda BNP nin kardiyak miyositlerde sentezlendiği ve ANP ile aynı periferik
reseptörleri paylaştığı gösterilmiştir [77]. Bilinen diğer natriüretik peptid olan C-tipi
natriüretik peptidin (CNP) kardiyak fonksiyonlara olan etkisinin ise minimal olduğu ve farklı
bir mekanizma ile etki gösterdiği düşünülmektedir. Natriüretik peptidler kan basıncını,
elektrolit dengesini ve sıvı volümünü regüle eden bir hormon sınıfıdır. Bu ailenin üyeleri
Atriyal / A tipi Natriüretik peptid (ANP), B tipi Natriüretik peptid (BNP), C tipi Natriüretik
30
peptiddir (CNP). Öncü prohormonların her biri ayrı genler tarafından kodlanır. BNP’ nin
Brain Natriüretik Peptid olarak adlandırılması yanıltıcı olabilir. Bunun nedeni, BNP’ nin ilk
olarak domuz beyin dokusundan izole edilmiş oluşudur. Oysa BNP öncelikli olarak kalp
kaynaklıdır ve yüksek konsantrasyonlarda miyokardda bulunur. ANP, BNP, CNP’ de
bulunan 17 aminoasitlik halkasal yapı yüksek bir benzerlik göstermektedir ve reseptör
etkileşimi için şarttır. Bu yapı, iki sistein aminoasidi arasında oluşmuş disülfit bağı ile
şekillenmiştir. (Şekil–1) [78].
Şekil-1: Halkasal Yapılı Natriüretik Peptitler [78]
Vazorelaksan,
diüretik
ve
natriüretik
etkileriyle
volüm
yüklenmesi
ve
hipertansiyonda vücudu koruyucu görev üstlenen natriüretik peptidler (NP), prohormon
olarak sentezlenirler. Plazmada C-terminal aktif peptit ve N-terminal prohormon
fragmanlar şeklinde bulunurlar [79].
2.I.KARDİYAK NP SİSTEMİ FİZYOLOJİSİ
ANP
ve
BNP
renin-anjiyotensin-aldosteron
sisteminin
(RAAS)
doğal
antagonistleridir. Mineralokortikoid ve tuz uyarımlı hipertansiyon ve volüm yüklenmesine
karşı vücudun savunmasında yer alarak kan basıncı, kan volümü ve sodyum dengesinin
düzenlenmesini sağlarlar. NP’ ler; aşırı su ve tuz tutulmasını, vazokonstriktör peptidlerin
sentezlenmelerini, etkilerini ve sempatik aktiviteyi inhibe ederek damar gevşemesine
31
katkıda bulunurlar. ANP sentezinin genetik yolla inhibisyonu ya da natriüretik peptid
reseptör-A’ nın (NPR-A) devre dışı edilmesi, hipertansiyon ve sol ventrikül hipertrofisine
yol açar [80,81]. RAAS’ da vazopressin ve sempatik sinir sistemi, sodyum ve su
tutulumunu arttırarak kan basıncını yükseltirler. Buna karşılık ANP ve BNP, kan basıncı
yükseldiğinde aktive olurlar. Merkezi sinir sisteminde ACTH salınımını ve sempatik sinir
sistemini inhibe ederler; periferde ise glomerül filtrasyon hızı, diürez ve natriürezi arttırıp,
sistemik vasküler direnci ve plazma volümünü düşürerek akut volüm yüklenmelerinde
kalbi korurlar (Şekil–2) [80].
32
Şekil–2: Kardiyak NP’ lerin Uyarılma Mekanizmaları ve Fizyolojik Etkileri (80)
33
2.II.NP’LERİN RENAL ETKİLERİ
NP’ler, böbrek üzerinde natriüretik ve diüretik etkilidirler. Özellikle ANP ve BNP
primer olarak glomerül ve toplayıcı kanaldan etki yaparlar. Glomerülde aferent arteriyol
dilatasyonu ve eferent arteriyol konstriksiyonu oluşturarak GFR’ yi (Glomerüler filtrasyon
hızı) arttırırken, toplayıcı kanalda sodyumun reabsorbsiyonunu azaltarak, atılımını
artırırlar. Aynı zamanda renin, AT-II ve aldosteron düzeylerini baskılarlar[81].
2.III.ATRİYAL NATRİÜRETİK PEPTİD SEKRESYONU
ANP primer olarak atriyumda sentezlenir. Sol ventrikül disfonksiyonu ve ventriküler
hipertrofide, ventriküllerden de sentezlenir [82]. Damar içi volüm artışı nedeniyle atrium
duvar geriliminin artışı ANP sentezini uyarır. Bunun yanında arjinin, vazopressin,
katekolaminler gibi maddeler de ANP salınımını direkt yoldan uyarırlar. Atriyumdaki
kardiyomyositler içindeki granüllerde depo halde bulunur. Depodaki proANP, salgılanma
sırasında membrana bağlı bulunan atriopeptidaz tarafından C terminal ve N-terminal
parçalara ayrılır. 28 aminoasitten oluşan C-terminal-ANP fizyolojik aktif formdur. Nterminal-proANP (NT-proANP), yüksek molekül ağırlığa sahiptir ve natriüretik, diüretik,
damar gevşetici etkilere sahip küçük parçalara ayrıldığı düşünülmektedir. Plazmada küçük
parçalar halindeki NT-proANP varlığını bildiren yayınlar mevcuttur. Kalp yetmezliğinde
ANP’ nin antiparalel dimeri olan beta- ANP, miyokard ve plazmada tespit edilmiştir (Şekil–
3) [83].
34
Şekil–3: ANP’ nin Sentez, Depo ve Sekresyonu [83]
2.IV. B TİPİ NATRİ ÜRETİK PEPTİD SEKRESYONU
BNP, 32 aminoasit içeren bir polipeptiddir. Plazmadaki BNP’ nin kaynağı kalp
ventrikülleridir. Miyosit içinde sentez edilen preproBNP, 134 aminoasitten oluşur. ProBNP
oluşturmak üzere 26 aminoasitlik bir sinyal peptidi ayrılır. Atriyal miyositlerde sentezlenen
ANP’ nin, granüllerde depo edilmesi ve egzersiz gibi atriyum duvar gerilimini değiştiren
herhangi bir durumda yüksek düzeylerde kana salınmasına karşılık, preproBNP geninin
nükleik asit dizilimi, mRNA yapım-yıkım hızının yüksekliğine ve peptidin sekretuar
granüller içinde depo edilmeyip direkt sentez edildiğine işaret eder. Salınım, ventrikül
genişlemesi ve basınç yükü ile doğru orantılı olarak artar[84]. Kısacası, proBNP, proANP’
nin aksine, sekretuar granüller içinde paketlenmez. proBNP, kan içine salınmadan önce
ileri derecede düzenlenmiş olmalıdır. Böylece; BNP konsantrasyonları, ANP gibi hızlı ve
düzensiz olarak değişmez. Sürekli bir ventriküler genişleme ve basınç artışı olduğunda
35
proBNP kana salınır ve fizyolojik olarak aktif hormon BNP ile inaktif bir metabolit olan N
terminal BNP’ ye parçalanır [85]. proBNP (108 aminoasit), proANP gibi granüllerde depo
edilmez (Şekil–4). Bununla beraber akut BNP sentez ve salgılanması, gen düzeyinde
düzenlenir. İnsanda BNP geni, 1. kromozomda yerleşmiştir ve bir prohormon olan 108
aminoasitlik proBNP’ yi kodlar [86]. proBNP’ nin C-terminal-BNP (32 aminoasit, biyolojik
aktif form) ve NT-proBNP parçalarına ayrılması, salgılanım sırasında mı yoksa sonradan
serumda mı gerçekleştiği kesin değildir. NT-proBNP ve BNP’ nin kardiyomiyositlerde
varlığını bildiren yayınlar vardır [79,86]. NT-proBNP’ nin işlevi kesin olarak bilinmemektedir
[79]. İn vitro deneylerde proBNP’ nin NT-proBNP ve BNP’ ye ayrılmasında furin adlı
proteolitik bir enzimden yararlanılmaktadır (Şekil 4–5). B tipi natriüretik peptid, ventriküler
volüm
genişlemesine
ve
basıncın
fazla
yüklenmesine
cevap
olarak
kardiyak
ventriküllerden salınan bir nörohormondur. Salınan BNP miktarının ventriküler volüm
genişlemesi ve basınç yüklenmesi ile doğru orantılı olduğu çeşitli araştırmalarda
gösterilmiştir [78,80–84].
Şekil–4: BNP’ nin Sentez ve Sekresyonu [85]
36
Şekil–5: proBNP’ nin Biyolojik Olarak Aktif BNP ve İnaktif NT-proBNP’ ye
Enzimatik Dönüşümü [78]
2.V. C TİPİ NATRİ ÜRETİK PEPTİD SEKRESYONU
ANP ve BNP dolaşımdaki esas kalp kökenli hormonlar iken CNP damar dokusu
üzerinde antiproliferatif ve vazorelaktan etkiye sahip parakrin bir faktördür. 22
aminoasitten oluşan CNP; plazma, böbrek epiteli ve damar endotel hücrelerinde etkin olan
şekildir ve 53 aminoasitlik CNP’ den daha etkilidir. CNP’ nin plazma konsantrasyonu
saptanamayacak kadar düşük düzeydedir. Konjestif kalp yetmezliği (KKY) hastalarında
yükselmediği saptanmıştır[79].
2.VI.DENDROASPİS NATRİÜRETİK PEPTİD SEKRESYONU
Dendroaspis natriüretik peptid (DNP) 38 aminoasitten oluşan en son bulunan
natriüretik peptittir. Yeşil Mamba (Dendroaspis angusticeps) venomundan izole edilmiştir
ve insan kardiyak natriüretik peptitleri ile yapısal benzerlikler gösterir. 17 aminoasitlik
disülfit halkası diğer 3 natriüretik peptit ile ortak, ancak N- ve C- terminal bölgeleri farklı
yapıdadır. DNP geni, gerek yılan gerekse memelilerden henüz klonlanmamıştır. Yakın
geçmişte, “ DNP benzeri peptit” insan plazma ve atriyumdan izole edilmiştir. Ancak
37
insandaki varlığı hala tartışmalıdır. Bazı araştırmacılar, DNP’ nin, ANP ve BNP’ ye
dönüşen primitif bir kardiyak natriüretik peptit prekürsörü olduğunu ileri sürmektedirler [81–
88].
Tablo–2: Natriüretik peptitlerin özellikleri (81)
2.VII. NP RESEPTÖRLER VE NATRİÜRETİK PEPTİDLERİN KANDAN
TEMİZLENMESİ
Guanilat siklaz bağlantılı reseptörler, NP işlevlerinde aracılık görevi görürler. Siklik
guanozil monofosfat (cGMP) ise NP’lerin ikincil habercisidir. Üç farklı natriüretik peptit
reseptörü (NPR-A, B ve C) tanımlanmıştır. NPR-A ve NPR-B, guanilat siklaz aktivitesine
sahiptir. NPR-A’ ya NP’lerin afiniteleri ANP > BNP, NPRB’ ye NP’lerin afiniteleri CNP >
ANP şeklindedir. NPR-A, büyük damarların endotelinde NPR-B ise damar düz kasında en
sık bulunur. BNP’ ye özgü bir reseptör henüz tanımlanmamıştır. NPR-C, NP’lerin bilinen
fizyolojik etkilerinde görev almaz, NP’lerin plazma konsantrasyonlarının düzenlenmesi,
38
dolaşımdan temizlenmesinde esansiyel rolü olduğu düşünülmektedir. ANP’ nin NPR-C’ ye
afinitesi BNP’ den daha yüksektir. Bu durum, BNP’ nin biyolojik yarı ömrünün daha uzun
olmasına yol açar. Böbrek ve damar dokularındaki reseptörlerin % 95’ inden fazlası klirens
reseptörleridir. Bağlanan NP’ler, ligand-reseptör kompleksi şeklinde hücre içine alındıktan
sonra enzimatik yıkıma uğrarlar. Reseptörler ise hücre yüzeyine geri dönerler. NP’ler
nötral endopeptidaz aracılı enzimatik yıkım yoluyla da dolaşımdan uzaklaştırılırlar. Nötral
endopeptidaz, özellikle akciğerler ve böbreklerde yüksek düzeyde bulunur. NP’lerin bu
enzime afiniteleri CNP > ANP > BNP şeklindedir. Bu da BNP’ nin yarı ömrünün uzun
olmasına yol açar. Bununla birlikte nötral endopeptidaz aracılı enzimatik yıkım, BNP’ nin
uzaklaştırılmasında esas metabolik yol alarak düşünülmektedir. ANP 3 dakika, BNP 20
dakika, N-terminal-proANP 1 saat, N-terminal-proBNP ise yaklaşık 1–2 saatlik yarı ömre
sahiptir [79]. NP sistemi, ventrikül işlev yetersizliğinde en yüksek düzeyde aktive olur.
Bununla beraber, böbrek yetmezliği ve pulmoner hipertansiyonda da kandaki düzeyleri
yükselir. NP ve prohormon fragmanlar içerisinde BNP, rutin tanıda en sık kullanılandır.
BNP, sol ventrikül işlev yetersizliğinde ve MI sonrası subakut fazda tanı ve prognoz
tayininde diğer nörohormonlardan üstündür. Yüksek riskli hastalarda negatif prediktif
değeri mükemmeldir [88].
2.VIII.SOL VENTRİKÜL DİSFONKSİYONUNDA KARDİYAK NATRİÜRETİK
SİSTEM
Kalp yetmezliği, pompalama yetersizliği sonucu azalmış kalp atım hacmi ve
sonrasında
oluşan
Nörohormonal
venöz
aktivasyon
konjesyonla
mevcuttur.
seyreden
Prognoz
hemodinamik
genellikle
kötüdür.
bir
bozukluktur.
Konjestif
kalp
yetmezliğinde (KKY) nörohormonal hipotez, hastalığın ilerleyişinde sistemik ve lokal
salgılanan
hormonların
önemli
rol
oynadığını
düşündürür.
Nöropeptidler,
kalp
yetmezliğinde görülen hemodinamik değişimlere karşı oluşan kardiyak, vasküler ve renal
39
uyum mekanizmalarında görev alırlar. Semptomsuz sol ventrikül disfonksiyonu (LVD) :
NP’ler, kalp yetmezliğinin kompansasyonunu sağlayarak KKY’ yi geciktirirler. Semptomsuz
sol ventrikül disfonksiyonunda, NP ve NT prohormonlar sıklıkla kanda yüksek düzeylerde
bulunurlar. Bu nedenle NP’ler, kalp yetmezliğinde yararlı erken belirteçler olarak
kullanılırlar. Erken evre kalp yetmezliğinde, kalp atım hacminin düşmesi ile sempatik
sistem ve RAAS, baroreseptörler aracılığıyla aktive olurlar. Atriyumların gerilmesi ve sol
ventrikül basıncının artması sonucu ANP ve BNP salınır. Sempatik aktivasyona rağmen
plazma nörepinefrin düzeyleri bu evrede referans aralık içinde seyreder. Katekolaminler
ise sadece ileri kalp yetmezliğinde artarlar ve tanıda kullanımları, özgüllüklerinin düşük
olması nedeniyle sınırlıdır. Ayrıca tedavi edilmemiş semptomsuz sol ventrikül yetmezliği
hastalarında RAAS hormonları, NP’lerin baskılaması sonucu yükselmezler. Bununla
beraber, diüretik alan semptomsuz LVD hastalarında tedaviye sekonder yükselme görülür.
Semptomlu LVD: Hastalığın ilerlemesiyle NP’ler, sempatik sistemi ve RAAS’ ı
baskılamakta yetersiz kalırlar. Vazokonstriktör etkiler ön plana geçer ve semptomlar
ortaya çıkar. Renal perfüzyon azalır ve NP’lerin böbrek üzerinden oluşturdukları fizyolojik
etkiler ortadan kalkar. Su ve tuz tutulumu gerçekleşir. İleri kalp yetmezliğinde, RAAS
hormonları ve nörepinefrin plazmada yükselir. Bununla beraber, ileri kalp yetmezliğinin
klinik tanısı, semptomsuz LVD kadar zor değildir.
KKY’ de ANP ve BNP salınımları: KKY’ de ventrikül yüklenmesinde ise ANP düzeyi
daha fazla yükselir. Kalp yetmezliği hastalarında BNP düzeyleri, ANP düzeylerini aşabilir
(Tablo-3).
40
Tablo-3: KKY’ de Altta Yatan Nedene Göre Değişen NP’ lerin Salınım Düzeyleri
Öncelikli
Yüklenme
Örnek
ANP
BNP
Atriyum
Mitral stenoz
++
+
Ventrikül
Sol ventrikül HOKMP*
+
++
++
++
Atriyum+ Ventrikül Dilate KMP**
* Hipertofik Obstrüktif Kardiyomyopati
** Kardiyomyopati
2.IX.SOL VENTRİKÜL DİSFONKSİYONU TANISINDA LABORATUVAR
YAKLAŞIM
KKY’ nin esas nedenleri; koroner arter hastalığı ve hipertansiyondur. KKY’ nin
ortalama prevalansı % 1’dir. Prevalans, yaşla beraber artar ve >70 yaş insanlarda %20’ ye
ulaşır. KKY, yaşlılarda hastaneye başvuruların önemli bir nedenidir. Prognoz kötüdür ve
mortalite hastalığın şiddeti ile artış gösterir. Orta dereceli KKY’ de 5 yıllık sağ kalım oranı
sadece % 50’dir. Zamanında tanı ve uygun tedavi, yaşam kalitesini ve prognozu iyileştirir.
ACE (anjiyotensin-converting enzyme) inhibitörleri tedavisi ile belirgin kalp yetersizliğine
ilerleyişin yavaşladığı gösterilmiştir. Bununla beraber, semptomsuz LVD hastalarının
büyük çoğunluğu tanı konmadan atlanmakta ve sadece KKY hastalarının küçük bir
yüzdesi tedavi edilmektedir (kalp yetmezliğinde buz dağı olgusu). KKY’ de dispne, anahtar
semptom olamkla beraber solunumsal hastalığı bulunan, sedanter yaşayan yaşlı ya da
obez hastalarda dispne, non spesifiktir. Sonuç olarak, kalp yetmezliğinde duyarlı ve özgül
bir erken belirteç, klinik açıdan yararlı olacaktır.
Rutin tanıda kullanılan ölçüm yöntemleri:
BNP ve NT-prohormon ölçümü yapan, tam kan örneklerinde çalışılabilen birçok
metot mevcuttur. Günümüzde bu metotların standardizasyonu gerçekleşmediğinden
41
metotlar arası sonuçlarda belirgin farklılık görülür. BNP ölçümü; KKY tanısında ve akut
koroner sendromlarda kullanılan prognostik bir belirteçtir. Hasta başı testi olarak
kullanılabilmesi, klinik kolaylık sağlar. <100 pg/ml düzeyindeki BNP, KKY’ de yüksek
negatif prediktif değere sahiptir. Bununla beraber BNP; akut dekompanse KKY’ nin kısa
süreli tedavisinin etkinliğinin ayarlanmasında kullanılır. Ani kardiyak ölüm tahmininde
bağımsız ve güvenilir bir belirteçtir. Normal böbrek fonksiyonu varlığında; NT-proBNP’ nin
de KKY’ de hastalığın ağırlığı ile ilişkili olarak tanısal, ani kalp ölümünde prediktif ve akut
koroner sendromda prognostik değer taşıdığı gösterilmiştir [84].
NP’ lerin in vitro stabilitesi:
EDTA’lı kanda oda sıcaklığında ANP, stabil değildir. Aprotinin eklenmesi, çok az
etki oluşturur. Buna karşılık, NT-proANP EDTA’ lı kanda birkaç gün dayanır. BNP ve NTproBNP, EDTA’ lı tam kanda, oda sıcaklığında en az 6 saat, bazı yayınlara göre 2–3 gün
stabil kalır [89–91]. Bu nedenle BNP, NT-proANP ve NT-proBNP’ nin in vitro stabiliteleri
rutin klinik kullanım için uygundur.
NP ölçümünde kan alma koşulları:
Katekolamin ya da RAAS hormonlarının ölçümü için kan alımında uyulması
gereken kurallar, NP’ ler için de geçerlidir. Aynı hastadan alınan ardışık kan örneklerinde
hasta hep aynı pozisyonda olmalıdır (yatar ya da oturur). Kan alımı standart sürede
istirahat sonrası alınmalıdır, çünkü ANP egzersiz sonrası yükselir. Çalışmaların çoğunda
kan alımı, yatar pozisyonda 10 dakikalık istirahat sonrasında gerçekleştirilmiştir. Gün içi
farklılıklar düşünülerek, takip hastalarında kan örnekleri günün aynı saatlerinde
alınmalıdır. İlaç etkileşimleri yeterince bilinmemektedir. Ancak ACE inhibitörleri KKY’ de
nörohormonal aktivasyonu baskılamaktadır.
42
MATERYAL VE METOD
Çalışmamıza prospektif olarak Aralık 2006 ile Ağustos 2007 tarihleri arasında
Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Klinik
poliklinik ve acil servisine başvuran tanısal veya terapötik torasentez yapılan tüm hastalar
alındı. Torasentezin tekrarlandığı hastalarda ilk torasentezde alınan örnek kabul edildi.
Plevral sıvı ve serum örnekleri eşzamanlı olarak alındı. NT-proBNP ve diğer biyokimyasal
parametreler için plevral sıvı ve serum örnekleri alındıktan 6 saat içinde biyokimyasal
analiz yapıldı. Tüm hastalara kalp yetmezliğinin varlığı şiddeti ve natürünü belirlemek
amacı ile Ekokardiyografi uygulandı. Diğer tüm ileri tanısal işlemler takip eden hekimin
insiyatifine bırakıldı.
N-terminal proBNP ve diğer biyokimyasal parametrelerin analizi için, 15 dakika
süreyle sırtüstü pozisyonda dinlenmiş olan hastanın antekübital veninden alındı. Serum ve
plevral
sıvı
NT-proBNP
düzeyi
ECLIA
(Electrochemiluminescence
immunassay)
yöntemiyle Elecsys 2010 analizatör (Roche Diagnostics, Mannheim, Almanya) kullanılarak
belirlendi. Üretici firmaya göre bu test %0,8-3 oranında analiz içi değişim katsayısı
mevcuttu.
Kalp yetmezliği tanısı anamnez, fizik muayene, göğüs radyografisi, diüretik tedaviye
yanıt alınması gibi dekompanse kalp yetmezliğinin tipik bulgularının varlığında
ekokardiyografide
sol
ventriküler
sistolik
disfonksiyonu
(sol
ventrikül
ejeksiyon
fraksiyonun≤%40 olması), ciddi kapak hastalığı, (grade II veya III), veya aşırı sol ventrikül
diyastolik disfonksiyonunun tespiti ile kanıtlandı. Malign efüzyonlar plevral sıvı sitolojik
incelemesi veya akciğer veya plevra biyopsisi ile malign hücrelerin gösterilmesi ile ve
diğer plevral efüzyon yapan nedenlerin olmaması ile konuldu. Parapnömonik efüzyonlar
klinik ve radyolojik olarak akut pnömoni bulgularının varlığı veya plevral sıvı kültüründe
43
bakteri üretilmesi ile konuldu. Torasentez ile püy aspire edildiği ve klinik ve laboratuar
testler ile ampiyem tanısı alan hastalar çalışma dışı tutuldu. Pulmoner emboli tanısı klinik
bulgularla
şüphelenilen
hastalarda
çok
detektörlü
BT
anjiyografi,
akciğer
ventilasyon/perfüzyon sintigrafisi testleri ile konuldu. Tüberküloz plörezi tanısı plevra
biyopsisinde granülomatöz iltihabın gösterilmesi veya plevral sıvı ADA testi ile konuldu.
Diğer nadir görülen eksüdatif ve transüdatif efüzyon yapan hastalıklar belirgin klinik
bulgularına veya belirtilmiş tanısal kriterlerine göre konuldu.
İstatistikî Değerlendirme
Biyokimyasal analizlerden alınan verilerin medyan değerleri (çeyrek aralık)
belirlendi. Medyan değerleri Mann-Whitney U testi kullanılarak karşılaştırıldı. Kalitatif
değişkenler Fisher Exact testi ile kıyaslandı. Plevral sıvı ve serum NT-proBNP
konsantrasyonlarının korelâsyonu Spearman’ın sıra korelâsyon testi ile test edildi.
Sensitivite, spesifisite, pozitif prediktif değerleri, negatif prediktif değerleri, doğruluk
değerleri, pozitif ve negatif olabilirlik olasılık standart formüle göre belirlendi. Alıcı işlemci
karakteristik (İng. Receiver operating characteristic-ROC) eğrisi analizi NT-proBNP’nin
çeşitli sınır değer seviyelerinin tanımlayıcı özelliklerinin belirlenmesi ve biyokimyasal
parametrelerin eğri altı alanlarının (Area Under Curve=AUC) belirlenmesi için kullanıldı.*
ROC Eğri altı alanların karşılaştırılması MedCalc®9.2.0.1(Mariakerke, Belçika) istatistik
paket programı kullanıldı. Tüm istatistikî değerlendirmelerde %95 güven aralığı belirlendi
ve p<0.05 (iki yönlü) değeri istatistikî olarak anlamlı kabul edildi.
Dipnot*:ROC eğrisi yöntemi; 1) Testin ayırt etme gücünün belirlenmesine, 2) Çeşitli testlerin etkinliklerinin kıyaslanmasına, 3)
Uygun sınır değerinbelirlenmesine, 4) Laboratuar sonuçlarının kalitesinin izlenmesine, 5) Uygulayıcının gelişiminin izlenmesine ve 6)
Farklı uygulayıcıların etkinliklerinin kıyaslanmasına olanak sağlar.
ROC eğrisinin oluşturulacağı koordinat sisteminin ordinatında tanı testinin gerçek pozitif değeri (duyarlılık), apsisinde ise
yanlış pozitif değeri (1-özgüllük) yer alır. Tanı testi ne kadar iyi ise eğri o kadar yukarıya (yüksek duyarlılık bölgesi) ve sola (düşük
44
yanlış pozitif oranı bölgesi) doğru kayar. Yanlış değerlere sahip olmayan ideal bir testte ROC eğrisi (0,0)-(0,1)-(1,1) noktalarını
birleştirmektedir. Buna karşın ROC çizimi y=x fonksiyonuna yaklaştıkça başarısız bir test ortaya çıkar. Çünkü bu testte yanlış değerlerin
oranı en yükselmektedir. Bu fonksiyonun altındaki ROC eğrisine sahip test başarısızdır.
Böylece, bir tanı testi için ROC altında kalan alan (eğri altı alan) etkinlik düzeyine bağlı olarak 0.50 ile 1.00 arasında değerler
alabilecektir. Bu alan ne kadar büyükse, tanı testi o denli ayrım yeteneğine sahip olacaktır. Bu alan 0.975 ve daha üzerinde ise
mükemmel sayılmaktadır.
ROC çözümlemesi kantitatif verilerin elde edildiği testlerin tanımlanabilmesi için matematiksel yaklaşımları belirleyerek farklı
klinik durumlarda uygulanan tanı testlerini bütünüyle değerlendiren bir yöntemdir. Başarılı tanı testinin performansının tanımlayarak yeni
bir tanı testinin gelişimini de açıklar.
Uygulamada karışık (hasta/sağlam) olgular ele alınarak, tanıları belirlenir ve iki ayrı grup meydana getirirler. Mümkün
olabilecek tüm sınır değer düzeyleri için hesaplanan duyarlılık ve 1-özgüllük çakışım noktaları yani, DUYARLILIK= f (1-ÖZGÜLLÜK)
fonksiyonu "ROC EĞRİSİNİ" meydana getirir.
Testin performansı ve tanı sonucunun doğruluğu, testinin özgün oranları ve hastalığın prevalansına bağlıdır. Tarama
konumlarında özellikle sağlamların belirlenmesi söz konusu olduğunda testin "NPD"önem kazanır. NPD'-nin büyümesi için yanlış
negatiflerin oranı azalmalı yani testin duyarlılığı büyümelidir. Buna karşılık tanıda, hastalığın varlığının doğrulanması gerekir, dolayısıyla
PPD önem kazanır. Bu yanlış pozitiflerin oranı azaltılarak sağlanabilir.
Uygun bir tedavisi olan ve hasta olmayanlara (YP) boşuna uygulandığında ağır sonuçlar getirmeyen hastalık tanısına yönelik
testlerde DUYARLILIK YÜKSEK tutulmalıdır. Buna karşın, daha az ağır sonuçlara sahip hastalıklarda hele yanlış pozitiflerin boşuna
tedavisi ağır yan etkilere sahip ise ÖZGÜLLÜK YÜKSEK tutulmalıdır.
Pozitiflik eşiğinin düşük olduğu durumlarda, testin duyarlılığı çok yüksek olacak, ancak çok sayıda yanlış pozitif elde
edilecektir. Eşik yükseldikçe özgüllük yükselecek yanlış pozitifler azalacak, buna karşılık yanlış negatifler artacak ve böylece tedaviye
alınmamış hastalar ortaya çıkacaktır.
45
BULGULAR
Kliniğimiz poliklinik, servis ve acil servisine Aralık 2006-Ağustos 2007 tarihleri
arasında başvuran ve plevral efüzyon tespit edilen ardışık 161 hastaya torasentez
uygulandı. 11 (%6) hastaya yapılan ileri incelemelere rağmen kesin tanı konulamaması, 7
(%4) hastanın mikst tanısının olması (3 hasta akciğer kanseri+KKY, 1 hasta post kardiyak
hasar sendromu+KKY, 1 hasta parapnömonik efüzyon+KKY,1 hasta tüberküloz
plörezi+KKY,1 hasta diyalize sekonder efüzyon+KKY), 7 (%4) hasta ampiyem tanısı
alması, 4 (%2) hastanın da laboratuar verilerinin eksik olması nedeniyle çalışma dışı
bırakıldı. Kalan 133 hastanın verileri değerlendirildi.
Transüdatif plevral sıvı tespit edilen 54 hastanın 51’ine kalp yetmezliği, 2’sine
karaciğer sirozu, 1’ine nefrotik sendrom tanısı konuldu. Eksüdatif sıvı tespit edilen 79
hastanın 31’ine malignite, 31’ine tüberküloz, 10’una parapnömonik effüzyon, 4’üne
pulmoner emboli,1’ine sarkoidoz, 1’ine Dressler sendromu, 1’ine diyalize sekonder plevral
efüzyon tanısı konuldu(Tablo–4). Hastalar kardiyak nedenli transüdatif efüzyon, nonkardiyak transüdatif efüzyon yapan nedenler ve eksüdatif efüzyon yapan nedenler olarak
gruplandırıldı (Tablo-5).
Tablo–4 Hastaların tanılarına göre dağılımı
Transüda
Kalp yetmezliği
Siroz
Hipoalbüminemi
Eksüda
Malignite
Parapnömonik
Tüberküloz plörezi
Pulmoner Emboli
Diğer*
n
54
51
2
1
79
31
10
31
4
3
*1 hastada Diyalize sekonder, 1 hastada sarkoidoz, 1 hastada postkardiyak hasar
46
(%)
(40)
(38)
(1)
(1)
(60)
(24)
(7)
(24)
(3)
(2)
Hastaların özellikleri değerledirildiğinde; kalp yetmezliğine bağlı efüzyonlu hastalar
daha ileri yaşta olup, hastalarda daha yüksek oranda diyabet hastalığı ve miyokard
enfarktüsü öyküsü ve bilateral efüzyon mevcuttu(Tablo-5).
Tablo-5 Hastaların karakteristik özellikleri
P*
Kardiyak effüzyon
Non kadiyak efüzyon
51
82
Yaş
69(±10)
47( ± 18)
<0.001
Erkek(%)
35(68)
55(67)
0.85
Bilateral
27(52.9)
6(7,3)
<0.001
Miyokard enfarktüs öyküsü
7(14,3)
3(3,7)
0.04
Diabet
17(33.3)
6(7,3)
<0.001
Diüretik kullanımı
22(43,1)
5(6)
<0.001
Periferik ödem
35(68.6)
4(5)
<0.001
Sol ventrikül Ejeksiyon
Fraksiyonu %
44(±15)
64(± 6)
<0.001
hasta
Transüdatif sıvı tespit edilen hastaların plevral sıvı protein, LDH, kolesterol seviyesi
ve plevra-serum protein, LDH ve kolesterol oranları istatistiksel olarak anlamlı derecede
düşüktü. Serum plevral sıvı protein ve albümin gradiyenti ve plevral sıvı pH düzeyleri
anlamlı derecede yüksekti (Tablo–6).
Kalp yetmezliğine bağlı efüzyonlu hastaların plevral sıvı ve serum NT-proBNP
medyan değeri hem diğer transüda niteliğinde efüzyonlu hastalarınkinden hem de eksüda
niteliğinde efüzyonlu hastalarınkinden (anlamlı derecede yüksek saptandı (p<0.001)
(Tablo–6).
47
Tablo-6 Hasta gruplarına göre biyokimyasal sonuçların karşılaştırılması
Transüda yapan
nedenler
Eksüda yapan nedenler
p
Plevral protein g/dl
2.0 (1.57–3.42)
4.9(4.5–5.3)
<0.001
Plevral/serum protein
oranı
0.32 (0.24–0.46)
0.67(0.60–0.73)
<0.001
109 (69–158)
401(217–698)
<0.001
0.41 (0.32–0.63)
1.98(1.14–3.25)
<0.001
21(14–43.5)
76(59–101)
<0.001
Plevral/serum kolesterol
oranı
0.17 (0.08–0.30)
0.54(0.47–0.64)
<0.001
Plevra pH
7.44 (7.40–7.50)
7.37(7.31–7.43)
<0.001
2.1 (1.9–2.4)
0.9(0.7–1.1)
<0.001
4.4 (3.7–4.8)
2.3 (1.9–2.7)
<0.001
0.19 (0.13–0.26)
0.20(0.13–0.31)
0.57
Plevra sıvı bilirubin
0.70 (0.50–0.90)
0.7(0.50–1.0)
0.65
NT-proBNP
Kalp yetmezliği
Non kardiyak
Transüda
Eksüdatif yapan
nedenler
Plevra sıvı
4468(1802–11489)
148(92–549)
189(76–378)
<0.001
Serum
4687 (2006–11974)
139(88–573)
117(64–228)
<0.001
Biyokimyasal Veriler
Plevral sıvı LDH
Plevral/serum LDH oranı
Plevral sıvı kolesterol
Serum-plevral sıvı albümin
gradiyenti
Serum-plevral sıvı protein
gradiyenti
Plevra/serum bilirubin
oranı
Veriler medyan (çeyrek aralıklar) n (%) olarak verilmiştir, LDH; laktat dehidrogenaz, NT-proBNP; N terminal B tipi natriüretik peptid
Kalp yetmezliğine bağlı plevral efüzyon tanısı konulan hastaların ekokardiyografik
incelemesinde, 27(%55) hastada sol ventrikül sistolik disfonksiyonu (Ejeksiyon fraksiyonu
median değeri 35(25- 43), 16 (%32.7)) hastada kapak hastalığı (grade II veya III), 4 (%8)
hastada
sol
ventrikül
diyastolik
disfonksiyonu
tespit
edildi.
2(%4)
hastanın
ekokardiyografisi normal tespit edilirken bu hastaların plevra sıvısının transüda olması, PA
akciğer grafisinde kardiyomegali bulgusu olması, diüretik tedavi ile efüzyonun gerilemesi,
fizik muayenede periferik ödem, venöz dolgunluk ve S3 Gallop ritmi gibi parametreler
doğrultusunda kalp yetmezliği tanısı konuldu. Bu iki hastanın plevral sıvı NT-proBNP
düzeyleri; 2517 ve 6663 ng/L, serum NT-proBNP düzeyleri; 4973 ve 4687 ng/L olarak
ölçüldü.
48
Tüm hastaların plevral sıvı ve serum NT-proBNP seviyeleri oldukça yüksek oranda
korelâsyon gösterdi (Spearman’ın sıralama korelâsyonu:0.91; Şekil–6).
ROC eğrisinde de görüldüğü gibi plevral sıvı ve serum NT-proBNP ölçümleri
yüksek tanısal doğruluk oranında saptandı. (Eğri altı alan serum değeri için; 0.98 plevral
sıvı değeri için; 0.97; Şekil–7). ROC eğrisi analizinden plevral sıvı ve serum değerleri için
bazı sınır değerlerinde sensitivite, spesifite, negatif prediktif değerleri, pozitif prediktif
değerleri ve doğruluk değerleri tanımlandı. Plevral sıvı NT-proBNP optimal sınır değeri
olarak hesaplanan 925 ng/L için sensitivite % 94 (%95GA%87–97); spesifisite %95
(%95GA%88–99); serum NT-proBNP optimal sınır değeri olarak hesaplanan 1040 ng/L
için sensitivite %94 (%95GA%88–96), spesifisite %97(%95GA%88–99) olarak hesaplandı
(Tablo–7).
Şekil- 6 Serum ve plevral sıvı NT-proBNP değerlerinin korelâsyonu
Spearman’s sıralama korelâsyonu:0.91(%95 GA 0,868 - 0,931) ölçüldü.(p<0.001)al (CI) 0.944–0.975;
hazırlanmıştır
49
p,0.001).Skala logaritmik
Tablo–7 Çeşitli serum ve plevral sıvı NT-proBNP sınır değerlerinin kalp yetmezliğine bağlı
efüzyonların tespitinde tanısal bilgileri
Serum
Plevral
sıvı
Sensitivite
Spesifisite
Doğruluk
NPD
PPV
+LR
Kardiyak
efüzyon
(n=51)
Non kardiyak
Efüzyon
(n=82)
<614
94 (86–97)
91 (87–94)
93 (87–95)
96 (91–98)
87(81–91)
11 (6–16)
3
75
<1040*
94 (88–96)
98 (94–99)
96 (91–98)
96 (92–98)
96 (90–99)
38 (14–117)
3
80
<1503
84 (78–86)
99 (95–99)
93 (88–94)
91 (87–92)
98 (90–99)
67 (15–381)
8
81
<642
96 (89–99)
87 (81–88)
89 (84–91)
97(92–99)
80 (74–82)
6 (4–7)
2
71
<925*
94 (87–97)
95 (88–99)
95 (90–97)
96 (92–98)
92 (86–96)
19 (9–34)
3
78
<1457
84 (77–87)
92 (87–94)
96 (86–99)
91 (87–92)
34 (11–120)
8
80
98 (93–99)
* Optimal sınır değeri
Kısaltmalar NPD: negatif prediftif değer, PPD: pozitif prediktif değer, +LR: pozitif olasılık oranı
Kalp yetmezliğine bağlı efüzyonu olan hastalıkların plevral sıvı ve serum NTproBNP medyan değerleri (çeyrek aralıklar) diğer transüdatif sıvı yapan hastalıklar ve
eksüdatif efüzyon yapan hastalıkların tümünden istatistiksel olarak daha yüksek bulundu
(Şekil– 8).
Tablo–8 Serum ve plevral sıvı NT-proBNP seviyelerinin kalp yetmezliğine bağlı
efüzyonların tespitinde ve diğer biyokimyasal parametrelerin transüda-eksüda ayırımında
ve sensitivite, spesifite, doğruluk, negatif prediktif değeri (NPD), pozitif prediktif değeri
(PPD), pozitif olasılık oranını (+LR) göstermektedir.
50
Şekil–7 Biyokimyasal testlerin ROC eğrileri
Serum ve plevral sıvı NT-proBNP, serum plevral sıvı albümin gradiyentinin(SPAG), serum plevral sıvı protein gradiyentinin
(SPPG);plevral sıvı serum LDH oranı (P/S LDH),protein oranı(P/S PROT), plevral sıvı LDH(P-LDH) ve Plevral sıvı total kolesterol(PKOL) seviyelerinin kalp yetmezliğine bağlı efüzyonun tanısında ROC eğrilerini göstermektedir.
51
Şekil–8 Serum ve plevral sıvı NT-proBNP seviyelerinin klinik tanılara göre box-plots grafiği
Kutular medyan ve çeyrek aralıkları göstermektedir. Plevral ve serum proBNP seviyeleri logaritmik skalada çizilmiştir. Yuvarlaklar (○)
ekstrem değerleri göstermektedir.
52
Biyokimyasal testlerin kalp yetmezliğine bağlı efüzyonların tespitindeki ROC eğrileri
Resim–2, eğri altı alan (EEA) sonuçlarının karşılaştırılması Tablo–9’da verilmiştir. Bu
sonuçlara göre P proBNP EAA değeri P LDH, P/S LDH ve P KOL EAA değerlerinden, S
proBNP EAA değeri P LDH, P/S LDH, P KOL ve SPAG EAA değerlerinden istatistiksel
olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur.
Tablo–8 Biyokimyasal verilerin tanısal değerleri*
Sensitivite
(%)
Spesifisite
(%)
Doğruluk
(%)
NPD
(%)
PPD
(%)
+LR
Light Kriterleri
61
(54–62)
99
(94–99)
83
(78–85)
79
(75–80)
97
(86–99)
2,5
(2–2,6)
P/S Total protein
(sd: 0,5)
95
(90–98)
81
(74–86)
89
(83–93)
92
(83–96)
88
(83–91)
5,1
(3,8–6,8)
Plevral LDH
(sd: 200)
78
(72–83)
81
(72–88)
80
(72–85)
72
(64–78)
86
(79–91)
4,2
(2,6–7,1)
P/S LDH
(sd: 0,6)
97
(92–99)
68
(61–71)
85
(80–88)
95
(85–99)
81
(77–83)
3,1
(2,4–3,4)
Plevra kolesterol
(sd: 45mg/dl)
90
(83–95)
76
(67–81)
83
(76–89)
86
(76–93)
82
(76–87)
3,7
(2,5–5,1)
Plevra kolesterol
(sd:60mg/dl)
74
(67–79)
88
(79–94)
80
(72–85)
73
(65–78)
88
(80–94)
6,1
(3–12,6)
SPAG
(sd: 1,2)
84
(77–89)
92
(86–95)
89
(82–93)
89
(83–92)
89
(81–94)
10
(5–20)
SPPG
(sd: 3,1)
78
(70–83)
90
(84–95)
85
(78–90)
83
(77–87)
87
(79–93)
8,1
(4–15)
P/S Kolesterol oranı
(sd: 0,3)
95
(88–98)
75
(66–79)
85
(78–89)
92
(82–97)
82
(77–85)
3,7
(2,6–4,5)
P/S Bilirubin oranı
(sd: 0,6)
91
(84–96)
48
(39–55)
74
(65–79)
80
(63–90)
71
(66–75)
1,7
(1,3–2,1)
Serum NT-proBNP
(sd: 1040ng/L)
94
(88-96)
98
(94–99)
96
(91–98)
96
(92–98)
96
(90–99)
38
(14–117)
Plevra NT-ProBNP
(sd: 925ng/L)
94
(87–97)
95
(88–99)
95
(90–97)
96
(92–98)
92
(86–96)
19
(9–34)
Kısaltmalar; NPD: negatif prediktif değer, PPV: pozitif prediktif değer, +LR: pozitif olasılık oranı, sd: sınır değeri, LDH: laktat
dehidrogenaz, NT-proBNP: N terminal B tipi natriüretik peptid, P/S: plevral sıvı serum oranı, SPAG: serum-plevral sıvı albümin gradienti,
SPPG: serum-plevral sıvı protein gradienti %95 güven aralığı parantez içinde verilmiştir.
* NT-proBNP seviyelerinin tanı değerleri kalp yetmezliğinin diğer efüzyonlardan ayırımı için, diğer biyokimyasal testlerin tanı değerleri
ise transüdatif sıvı eksüdatif sıvı ayırımı için verilmiştir.
Kalp yetmezliğine bağlı olmasına rağmen, Light kriterlerine göre eksüda olarak
sınıflanan 19 plevral sıvının tamamı plevral NT-proBNP ve 18’i serum NT-proBNP ile
doğru olarak sınıflandırıldı. Bu hastaların 5’inin albümin gradiyenti 1,2 g/dl’ nin, 6’sının
protein gradiyenti 3.1 g/dl’nin altında bulundu (Tablo–10).
53
Tablo–9
Biyokimyasal
testlerin
kalp
yetmezliğine
bağlı
plevral
efüzyonun
tanısındaki değerlerinin ROC eğri altı alanlarının karşılaştırılması
EAA
P proBNP
0.971
P
proBNP
S proBNP
0.980
0,425
S
proBNP
SPAG
0.915
0,078
0,03
SPAG
SPPG
0,937
0,210
0,09
0,390
SPPG
P/S P
0,948
0,301
0,115
0,17
0,44
P/S P
P LDH
0,872
0,002
0,001
0,25
0,06
0,01
P LDH
P/S LDH
0,924
0,004
0,007
0,74
0,681
0,32
0,04
P/S LDH
P KOL
0,896
0,006
0,005
0,29
0,18
0,05
0,36
0,38
P KOL
Kısaltmalar EAA: Eğri altı alan, P proBNP: plevral sıvı N terminal B tipi natriüretik peptid, S proBNP: serum N terminal B tipi natriüretik
peptid SPAG: serum-plevral sıvı albümin gradienti, SPPG: serum-plevral sıvı protein gradienti P/S P: plevral sıvı-serum total protein
oranı, P LDH: plevral sıvı laktat dehidrogenaz değeri, P/S LDH plevral sıvı- serum laktat dehidrogenaz oranı, P KOL: plevral sıvı total
kolesterol değeri.
Tablo–10 Light kriterlerine göre eksüda olarak sınıflanan 19 kalp yetmezliğine bağlı
efüzyonu olan hastanın serum ve plevral sıvı NT-proBNP değerleri ile serum-plevral
sıvı albümin ve protein gradiyentlerinin karşılaştırılması
SPAG
P proBNP
S proBNP
SPPG
>1.2
≤1.2
>3.1
≤3.1
>925
14
5
13
6
<925
0
0
0
0
>1040
13
5
12
6
<1040
1
0
1
0
SPAG: serum-plevral sıvı albümin gradiyenti,SPPG:serum-plevral sıvı protein gradiyenti,P proBNP: plevral sıvı NT-proBNP,
S proBNP:serum NT-proBNP
54
TARTIŞMA
Kalp yetmezliğine bağlı plevral efüzyonun tanısı genellikle transüda vasfında plevral
sıvının gösterilmesiyle klinik olarak konulur. Light kriterlerinin transüda eksüda ayırımında
halen referans yöntem olduğu görüşü kabul edilmekte ise de özellikle diüretik tedavi
almakta olan hastalarda plevral sıvıda laktat dehidrogenaz ve protein konsantrasyonun
arttığı bilinmektedir [92,93]. Bu problemin çözümü için farklı parametreler araştırılmıştır;
serum ile plevral sıvı arasındaki protein veya albümin gradiyenti diüretik tedavinin plevral
sıvı biyokimyasında kafa karıştırıcı etkisini en aza indirmede en düşük maliyetli yöntem
olarak görülmektedir. Eğer serum-efüzyon protein gradiyenti 3,1 g/dl’den, albümin
gradiyenti 1,2 g/dl’den yüksekse Light kriterince eksüdatif sınıflama yok sayılabilir. Ancak
serum plevral sıvı albümin ve protein gradiyentinin de tek başına kullanımının da eksüdatif
sıvıların bazılarını transüda olarak değerlendirdiği gösterilmiştir [4]. Özetle hiçbir çalışma
[93-97] ve klinik değerlendirme [98] transüdatif sıvıları eksüdatif sıvırlardan ayırımında
standart Light kriterlerine üstün değildir.
Natriüretik peptid (NP) ailesinden BNP; basınç artışına cevap olarak ventriküllerden
salınır. Bu nedenle uzun zamandır kardiyovasküler hastalıklarda çeşitli kullanım alanları
mevcuttur [99–104]: (1) BNP için standart endikasyonu olan kardiyak dispne; (2) yüksek
riskli popülâsyonda asemptomatik sol ventrikül disfonksiyonunu tespit etmek; (3) kalp
yetmezliği tedavisinin etkinliğini izlemek; (4) kalp yetmezliği ve koroner arter hastalığında
prognozu belirlemek için kullanılmaktadır [105]. Literatürde BNP ve NT-proBNP’nin kalp
yetmezliğinin tespitinde yüksek tanı oranına sahip olduğuna dair birçok çalışma mevcuttur
[106-108]. Akut nefes darlığı şikâyeti olan 1586 hastanın incelendiği çok uluslu bir
çalışmada; BNP’ nin kalp yetmezliğini, pulmoner nedenlerden yüksek doğruluk oranında
ayırdığı (ROC eğri altı alan 0, 91) ve aynı zamanda yüksek negatif prediktif değere sahip
olduğu
gösterilmiştir
[106].
Başka
çalışmalarda
55
da
NP’lerin
kalp
yetmezliğinin
dışlanmasında yüksek NPD değerine sahip oldukları gösterilmiştir; 3051 hastanın
incelendiği çok merkezli bir çalışmada NT-proBNP’ nin kalp yetmezliği tanısında %75
sensitiviteye ve %99 NPD’e sahip olduğu saptanmıştır[107]. Son zamanlarda yayınlanmış
bir çalışmada, acil servise akut nefes darlığı nedeniyle başvuran hastalarda hızlı BNP
ölçümünü içeren stratejinin hastaneye ve yoğun bakıma yatış ihtiyacını %10, hastanede
kalış süresini 3 gün ve toplam maliyeti 1800$ azalttığı gösterilmiştir [108]. Son yıllarda
kalp yetmezliğine bağlı efüzyonların non kardiyak efüzyonlardan ayırımında natriüretik
peptidlerin özellikle Light kriterlerinin yetersiz olduğu grupta tanıya katkısı olabileceği fikri
ortaya atılmıştır [12].
İlk kez Porcel ve ark. tarafından 117 hastanın incelendiği araştırmada kalp
yetmezliğine bağlı effüzyonlu hastaların plevral sıvı NT-proBNP seviyeleri diğer gruba
göre anlamlı derecede yüksek bulunmuştur[12] (medyan değeri: 6931’e karşı 292 ng/L)
ROC eğri altı alan 0.97 hesaplanmıştır. Bu çalışmada plevra sıvı NT-proBNP’nin optimal
sınır değeri 1500 ng/L olarak hesaplanmıştır. Sensitivite, spesifite ve pozitif olasılık
oranları sırasıyla % 91, %93 ve 13 olarak hesaplanmıştır. Tomcsányi ve ark. 28 seçilmiş
hastada yapmış oldukları çalışmada plevral sıvı NT-proBNP değerlerinin kalp yetmezliğine
bağlı efüzyonlu hastaları, diğer nedenlere bağlı efüzyonlu hastalardan 599 ng/L ile 1457
ng/L aralığındaki tüm değerlerde %100 sensitivite ve %100 spesifite ile ayırdığını
bildirmişlerdir[13]. Kolditz ve ark. çalışmasında kalp yetmezliğine bağlı efüzyonun non
kardiyak efüzyonlardan ayırımında sensitivite, spesifisite, PPD, NPD ve doğruluk oranları
plevral sıvı için sırasıyla %92, %93, %82, 97 ve %92, serum için sırasıyla %88, %93,
%81, %95 ve %91 bulunmuştur[15]. Bu çalışmada da kalp yetmezliğine bağlı efüzyonlu
hastaların tanısında plevral sıvı ve serum NT-proBNP değerleri yüksek bulunmuştur (ROC
eğri altı alan her ikisi içinde 0.98). Optimal sınır değeri olarak hem serum hem de plevral
sıvı için 4000 ng/L bildirmişlerdir. Gegenhuber ve ark. plevral BNP değerlerinin, kalp
56
yetmezliğine bağlı efüzyonları non kardiyak efüzyonlardan başarı ile ayırdığını tespit
etmişlerdir (ROC eğri altı alan:0.97)[14]. Yaman ve arkadaşları 9 hastanın incelendiği ön
sonuçlarında plevral sıvı ve serum NT-proBNP ölçümünün kalp yetmezliğinin tespitinde
oldukça duyarlı olduğunu bildirmişlerdir [17]. Bizim çalışmamızda da serum ve plevral sıvı
NT-proBNP değerlerinin kalp yetmezliğine bağlı efüzyonları diğer efüzyon nedenlerinden
ayırmada sensitivite, spesifite, NPD, PPD, doğruluk ve olasılık oranları yüksek
bulunmuştur. Plevral sıvı NT-proBNP sınır değeri olan 925 ng/L değeri, Porcel ve
arkadaşlarının bildirdiği 1500 ng/L değeri ile kıyaslanabilir bir değerdir. Bizim
çalışmamızda sınır değeri olarak plevral sıvı için 925 ng/L ve serum için 1040 ng/L
saptanmakla birlikte her ikisi için de 610 ile 1500 ng/L arasındaki değerlerde sensitivite,
spesifite, NPD, PPD, doğruluk değerleri yüksek bulundu. (Tablo–3). Bu geniş sınır değeri
aralığı Tomcsányi ve ark. plevral sıvı NT-proBNP için belirtmiş olduğu sınır değeri olarak
599 ng/L ve 1457 ng/L aralığı ile benzer görünmektedir. Ancak Kolditz ve arkadaşlarının
hem plevral sıvı hem de serum için önerdikleri 4000 ng/L sınır değeri gerek bizim
çalışmamız gerekse Porcel ve ark. ve Tomcsányi ve ark. bulduğu değerden yüksektir.
Kolditz ve arkadaşları non kardiyak efüzyonlu hastalarda NT-proBNP medyan değeri
plevral sıvı için 947 ng/L, serum için 989 ng/L saptamışlardır. Bizim çalışmamızdan farklı
olarak Kolditz ve ark. sadece kalp yetmezliği şüphelenilen hastalara ekokardiyografi
uygulamışlardır. Bizim çalışmamızda ise tüm hastalara ekokardiyografi uygulandı ve
eksüdatif sıvısı olduğu düşünülen 7 hasta ( 3 pnömoni+KKY 4 malignite +KKY)
ekokardiyografisi kalp yetmezliği ile uyumlu bulunduğu için çalışma dışı bırakıldı. Oysa
Kolditz ve ark. çalışmasında mikst tanısı olan hasta belirtilmemektedir. Buna ek olarak non
kardiyak efüzyonlu hastaların ileri yaşta olması (yaş medyan değeri 67 (bizde 47)),
bilateral efüzyonun yüzdesi 22% (bizde %7,3), kalp yetmezliği öyküsünün % 40 olması,
57
aslında non kardiyak efüzyonlu hastaların bir kısmının eşlik eden kalp yetmezliğinin
olduğunu düşündürmektedir.
Çalışmamızda bir başka nokta da plevral sıvı ile serum NT-proBNP seviyelerinin
yakın korelâsyonu ve kalp yetmezliğine bağlı efüzyonlarının tanımlanmasında tanı
değerlerinin neredeyse eşit olmasıdır. Bu Tomcsányi ve ark. ile Kolditz ve ark. bulduğu
sonuçlar ile hemen hemen aynıdır. Plevral efüzyondaki NT-proBNP’nin serumdan köken
aldığı ve düşük molekül boyutu nedeniyle plevral boşluğa kolaylıkla geçtiği öne sürülse de
halen orijini net değildir [109]. Plevral NT-proBNP ölçümünün serum ölçümüne ekstra
katkısı olmadığı görülmektedir.
Porcel ve arkadaşlarının çalışmasında kalp yetmezliğine bağlı efüzyonu olan 35
hastanın 10’u Light kriterlerine göre eksüda olarak sınıflandırılmıştır. Bu 10 hastanın
hepsinin de plevra NT-proBNP değerleri 1500 ng/L ‘nin üzerinde saptanmıştır. Kolditz ve
arkadaşlarının çalışmasında kalp yetmezliğine bağlı efüzyonu olan 25 hastanın Light
kriterlerince yanlış olarak eksüda saptanan 9 ‘unda hem plevral sıvı hem de serum NTproBNP değerleri sınır değerin üzerinde saptanmıştır. Bizim çalışmamızda da Light
kriterlerine göre eksüda olarak sınıflanan 19 kalp yetmezliğine bağlı efüzyonun 18’inin
serum NT-proBNP değerinin sınır değer olan 1040 ng/L’ den ve tümünün plevral NTproBNP değerlerinin sınır değer olan 925 ng/L’den yüksek tespit edilmesi bu grup
hastalarda daha invaziv girişimlerden önce serum veya plevral sıvı NT-proBNP’nin
ölçümünün faydalı olabileceğini göstermektedir.
Çok yakın zamanda Porcel ve ark. başka bir çalışmalarında 40 kalp yetmezliğine
bağlı efüzyonu olan hastanın 8 ‘i Light kriterlerince yanlış olarak eksüda saptanmıştır. Bu
hastaların
6’sının albümin gradiyenti >1.2 g/dl (bu hastalardan birinin NT-proBNP
değerleri sınır değerin altında) ve yine 6’sının plevral sıvı ve serum NT-proBNP değerleri
sınır değerin üzerinde (bu hastalardan birinin albümin gradiyenti <1.2 g/dl) saptanmıştır
58
[16]. Serum ve plevral sıvı NT-proBNP ölçümünün serum-plevra albümin gradiyentine
üstün olmadığını belirtmişlerdir. Bizim çalışmamızda gerek plevral sıvı gerekse serum NTproBNP değerlerinin kalp yetmezliği tanısına katkısı Light kriterlerinden plevral LDH ve
plevral sıvı-serum LDH oranından anlamlı derecede üstün bulunmuştur. Ancak plevral
sıvı/serum protein oranından üstünlükleri saptanmamıştır. Ayrıca serum NT-proBNP
değeri ROC eğri altı alanı serum plevral sıvı albümin gradiyentinden istatistiksel olarak
yüksek bulunmasına rağmen serum ve plevral sıvı NT-proBNP değerleri serum-plevral
sıvı protein gradiyentinden üstün bulunmamıştır (Tablo-9). Ayrıca Light kriterlerine göre
yanlış eksüda olarak sınıflanan 19 kalp yetmezliğine bağlı plevral efüzyonu olan hastanın
4’ünün serum plevral sıvı albümin gradiyenti<1.2 g/l 3’ünün de serum plevral sıvı protein
gradiyenti 3.1g/dl altında saptanırken bu hastaların sadece 1’inin serum NT-proBNP
değeri sınır değer olan 1040 ng/L ‘den düşük saptanmıştır (Tablo-10).
Bizim çalışmamızda sadece 3 hastada diğer nedenlere bağlı transüdatif efüzyonlu
hasta olmasına rağmen, bu hastaların plevral sıvı ve serum NT-proBNP değerleri kalp
yetmezliğine bağlı efüzyonlara göre belirgin olarak düşüktür (Resim–3). Porcel ve ark
çalışmasında 10 hepatik nedenli plevral efüzyonlu hastanın plevral NT-proBNP
değerlerinin medyan değeri 551 ng/L hesaplanmıştır. Bu sonuç bizim kardiyak olmayan 3
hastamızın NT-proBNP değerleri ile uyumludur. Ancak kalp yetmezliğine bağlı
efüzyonların diğer transüdatif efüzyonlardan ayırımında NT-proBNP’nin tanı değeri için
daha çok sayıda hasta grubunun incelendiği çalışmalara ihtiyaç olduğu açıktır.
59
ÖZET VE SONUÇ
Kalp yetmezliğine bağlı plevral efüzyonun tanısında serum ve plevral efüzyon NTproBNP düzeylerinin tanısal değerlerini belirlemek amacıyla yaptığımız çalışmaya ardışık
131 hasta dahil edildi. Bu hastaların tümüne torasentez yapıldı ve ekokardiyografi
uygulandı. Serum ve plevral efüzyonda ölçülen NT-proBNP ve diğer biyokimyasal
ölçümler kaydedildi.
Hastalar bu parametrelerden bağımsız olarak konulan nihai
tanılarına göre; kalp yetmezliğine bağlı efüzyon ve kalp yetmezliği dışında nedenlere
bağlı efüzyon olarak iki gruba ayrıldı. NT-proBNP’nin çeşitli sınır değer seviyelerinin
tanımlayıcı özelliklerinin belirlenmesi ve biyokimyasal parametrelerle tanı değerlerinin
karşılaştırılması amacıyla ROC eğrisi analizi kullanıldı.
51 hastaya (%38) kalp
yetmezliğine bağlı plevral efüzyon, 78 hastaya eksüdatif nedenlere bağlı plevral efüzyon
ve 3 hastaya diğer nedenlere bağlı transüdatif plevral efüzyon tanısı konuldu. Kalp
yetmezliğine bağlı efüzyonu olan hastaların serum ve plevral sıvı NT-proBNP medyan
değerleri sırasıyla; 4687 ve 4468 ng/L, eksüdatif efüzyonu olan hastaların serum ve
plevral sıvı NT-proBNP medyan değerleri sırasıyla 139 ve 148 ng/L; diğer nedenlere bağlı
transüdatif sıvısı olan hastaların serum ve plevral sıvı NT-proBNP medyan değerleri
sırasıyla;117 ve 189 ng/L bulundu. Gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı idi
(p<0,0001). Plevral sıvı NT-proBNP değerleri ile serum NT-proBNP değerleri arasında
oldukça yüksek korelasyon saptandı (Spearman'ın sıra korelasyonu: 0.91). ROC eğrisi
serum NT-proBNP EAA: 0.98 plevral sıvı EAA: 0.97 ölçüldü. ROC eğrisi analizine göre
kalp yetmezliği tanısı için serum ve plevral sıvı NT-proBNP sınır değerleri sırasıyla 1040
ng/L ve 925 ng/L ölçüldü. Bu değerlerde kalp yetmezliği tanısında sensitivite, spesifite,
negatif prediktif değer, pozitif prediktif değer, doğruluk ve pozitif olasılık oranları serum
NT-proBNP için sırasıyla;%94, %98, %96, %96, %96 ve 38; plevral sıvı NT-proBNP için
sırasıyla; %94, %95, %96, %92, %95 ve 19 olarak hesaplandı. Diğer biyokimyasal
60
analizler ile plevral sıvı NT-proBNP ve serum NT-proBNP ROC EAA değerleri
karşılaştırıldığında plevral sıvı NT-proBNP EAA değeri P LDH, P/S LDH ve P KOL EAA
değerlerinden, serum NT-proBNP EAA değeri P LDH, P/S LDH, P KOL ve SPAG EAA
değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu. Light kriterlerine göre
eksüda olarak sınıflanan kalp yetmezliğine bağlı efüzyonu olan 19 hastanın tamamının
NT-proBNP değeri ve 18' inin serum NT-proBNP değeri sınır değerlerinden yüksek
saptandı. Bu hastaların 4’ünün SPAG’i 1.2 g/dl’ den ve 3’ünün SPPG’i 3.1 g/dl’ den düşük
saptandı.
Sonuç olarak kalp yetmezliğine bağlı plevral efüzyonun tanısında hem plevral NTproBNP'nin hem de serum NT-proBNP'nin yüksek tanı değerine sahip olduğu tespit edildi.
Ayrıca plevral sıvı ile serum NT-proBNP değerleri arasında oldukça yüksek korelasyon
saptandı. Bu bulgular ışığında klinik olarak kalp yetmezliğine bağlı efüzyonu olduğu
düşünülen hastalarda serum NT-proBNP ölçümü torasentezden önce uygulanabilir.
Torasentez uygulanan ve Light kriterlerine göre eksüda saptanmış hastalarda tanı değeri
oldukça yüksektir. Yine de klinik olarak kalp yetmezliği düşünülenve Light kriterlerince
eksüda saptanan hastalarda albümin ve protein gradiyenti hesaplanması halen düşük
maliyetli yöntem olarak görülmekte olup bu grup hastalarda NT-proBNP ile albümin ve
protein gradiyentinin tanı ve maliyet hesaplarının karşılaştırıldığı çalışmalara ihtiyaç
bulunmaktadır.
61
KAYNAKLAR
1. Fraser RS, Müller NL, Colman N, Pare PD. Fraser and Pare's Diagnosis of the Diseases of the Chest. 4th ed. Philadelphia; Saunders Compan, 1999: 2739‐68. 2. Light RW, Broaddus VC. Pleural effusion. In Murray JF, Nadel JA (Eds). Textbook
of Respiratory Medicine. 3rd ed. Philadelphia: WB Company, 2000:2013-41
3. Light RW. Pleural effusion. N Engl J Med 2002;346:1971–1977. 4. Romero S, Candela A, Martin C, Hernandez L, Trigo C, Gil J. Evaluation of different
criteria for the separation of pleural transudates from exudates. Chest. 1993;
104:399-404.
5. Chakko SC, Caldwell SH, Sforza PP. Treatment of congestive heart failure. Its
effect on pleural fluid chemistry. Chest 1989;95:798-802.
6. Gotsman I, Fridlender Z, Meirowitz A, Dratva D, Muszkat M. The evaluation of
pleural effusions in patients with heart failure. Am J Med 2001; 111: 375–378.
7. Heffner JE, Sahn SA, Brown LK. Multilevel likelihood ratios for identifying exudative
pleural effusions. Chest 2002; 121: 1916–1920.
8. Januzzi JL Jr, Camargo CA, Anwaruddin S, et al. The N terminal Pro-BNP
Investigation of Dyspnea in the Emergency department (PRIDE) study. Am J
Cardiol 2005; 95: 948–954.
9. Hobbs FD, Davis RC, Roalfe AK, Hare R, Davies MK, Kenkre JE. Reliability of Nterminal pro-brain natriuretic peptide assay in diagnosis of heart failure: cohort
study in representative and high risk community populations. BMJ 2002; 324:
1498–1502.
10. McDonagh TA, Holmer S, Raymond I, Luchner A, Hildebrandt P, Dargie HJ. NTproBNP and the diagnosis of heart failure: a pooled analysis of three European
epidemiological studies. Eur J Heart Fail 2004; 6: 269–273.
11. Tschope C, Kasner M, Westermann D, Gaub R, Poller WC, Schultheiss HP. The
role of NT-proBNP in the diagnosis of isolated diastolic dysfunction: correlation with
echocardiographic and invasive measurements. Eur Heart J 2005; 26: 2277–2284.
12. Porcel JM, Vives M, Cao G, Esquerda A, Rubio M, Rivas MC. Measurement of probrain natriuretic peptidein pleural fluid for the diagnosis of pleural effusions due to
heart failure. Am J Med 2004; 116: 417–420.
62
13. Tomcsanyi J, Nagy E, Somloi M, et al. NT-brain natriuretic peptide levels in pleural
fluid distinguish between pleural transudates and exudates. Eur J Heart Fail 2004;
6: 753–756.
14. Gegenhuber A, Mueller T, Dieplinger B, Lenz K, Poelz W, Haltmayers M. Plasma
B-type
natriuretic
peptide
in
patients
with
pleural
effusions:
preliminary
observations. Chest 2005; 128: 1003–1009.
15. Kolditz M, Halank M, Schiemanck CS, Schmeisser A, Höffken G. High diagnostic
accuracy of NT-proBNP for cardiac origin of pleural effusions. Eur Respir J 2006;
28: 144–150.
16. Porcel JM, Chorda J, Cao G, Esquerda A, Ruiz-Gonzalez A, Vives M. Comparing
serum and pleural fluid pro-brain natriuretic peptide (NT-proBNP)levels with pleuralto-serum albumin gradient for the identification of cardiaceffusions misclassified by
Light's criteria. Respirology. 2007; 12: 654–9.
17. Yaman N, Gülcü A, Taneli F, Bayturan Ö, Sarıoğlu N, Özyurt BC, Coşkun AŞ ,
Çelik P, Yorgancıoğlu A. Plevral Sıvıların Ayırıcı Tanısında Plazma N-TerminalPro-B-Tip Natriüretik Peptidin Yeri – Ön Sonuçlar-.Toraks Derneği 10. Yıllık
Kongresi Özet Kitabı.
18. Yılmaz N. Plevranın Anatomi ve Histolojisi Solunum 2002 Plevra hastalıkları özel
sayı Cilt 4 Ek 1 sayfa 73–75.
19. Misserocchi G. Physiology and pathophysiology of pleural fluid turnover Eur Respir
J. 1997;10: 219–225.
20. Light KW. Physiology of pleural space Pleural Diseas. 4th.Ed.Philadelphia
Lippincott 8.Williams 2001.
21. Miserocchi G. Negrini D. Contribution of staring and lymphatic flows to of starling
and lymphatic flows to pleural liquid Exchange in anesthezed rabbits. J Appl
Physiol 1986:61 325-330.
22. Miserocchi G, Venturoli D, Negrini D, Del Fabbro M. Model of pleural fluid turnover
J Appl Physiol 1993;75;1798-1806.
23. Balcı K. Göğüs Hastalıkları 3.baskı Atlas kitabevi Konya 1993;3-21
24. Gözü O, Köktürk O. Plevra hastalıkları toraks yayınları, Toraks Kitapları 4, Ekim
2003 sayfa; 26-43.
25. Fishman AP, Elias JA, Fishman JA Grippi MA, Kaiser LR, Senior. RM, Approach to
the patient with respiratory symptoms.In: eds.Fishman’s pulmonary diseases and
disorders third Eds. New York Mc Graw-Hill 1998:361–393.
63
26. Desai KS, Wilson AG Armstrong P, Wilson AG, Dee Hansel DM. Pleura and pleural
disorders, In imaging of diseases of the chest. 3rd ed. London: Mosby 2000:727–
87.
27. Collins JD Burwell D. Furmanski S. et all. Minimal detectable pleural effusions
Radiology 1972;105:11.
28. Broaddus VC, Light RW, Disorders of the pleura General Principles and Diagnostic
Approach Murray JF, Nodal JA (Ed) Textbook of Respiratory Medicine,3rd Edition
W.B. Saunders Company, Philadelphia Vol 2, 2000;1995-2012.
29. Sahn AS. The Pleura. Am Rev Resp Dis 1988;138:184-234
30. Raasch BN, Carsky EW, Lane EJ, et al. Pleural effusion: Explanation of typical
appearrances. Am J. Roentgenol 1982;139:899.
31. Light RW. Radiographic Examinations in pleural diseases Williams and Wilkins
Baltimore 1995;18–34.
32. Fraser RS, Colman N, Müler NL, Pare PD Pleural Abnormalties In diagnosis of
diseases of the chest 4th ed. Philadelphia, WB Saunder 1999; 563–594.
33. Alver M. Göğüs Hastalıkları tanısında Röntgen ve Bilgisayarlı Tomografi Logos
yayıncılık İstanbul 1990: 67–71.
34. Gyriminski J, Krakovka P, Lypacewicz G. The Diagnosis of pleural effusions by
ultrasonic and radiologic tecniques. Chest 1976;70; 33–37.
35. Marks WM, Filly RA, Callen RW. Real time evaluation of pleural lesions: New
observations regarding the probability obtaining free fluid. Radiology 1982;142:163164.
36. Lipscomb DJ, Flower CDR, Hadfiels JW. Ultrasound of the plevra: an assesment of
its clinical value. Clin Radiol 1981; 32: 289–290.
37. Light RW. Thoracentesis (diagnostic and therapeutic) and pleural biopsy in pleural
diseases, Philedelphia 1995;311–327.
38. Kohan JM, et al. Value of chest ultrasonography versus decubitus roentgenography
for thoracentesis. Am Rev Respir Dis 1986;133;1124-1126.
39. Bartter T, Santarelli R, Akers SM, Pratter MR. The evalution of pleural effusion.
Chest 1994;106:1209-1214.
40. Collins TR, Sahn SA. Thoracocenthesis: Clinical value, complications, technical
problems and patient’s experience. Chest 1987;91:817-822.
64
41. Bartter T, Mayo PD, Pratter MR, et al. Minimally invasive techniques lower risk and
higher yield for thoracentesis when performed by experienced operators. Chest
1993;103:1873-1876.
42. Health and policy Committee, American College of physicians. Diagnostic
thoracentesis and pleural biopsy in pleural effusions. Ann Intern Med.
1985;103:799-802.
43. Numanoğlu N, Solunum Sistemi ve Hastalıkları 2. baskı Antıp AŞ yayınları Ankara
2001:632-650.
44. Çelikoğlu S. Solunum Sistemi ve hastalıkları tanı ve tedavi ilkeleri İstanbul 1995;81104.
45. Light RW, Pleural effusions. Med.Clin North Am 1977;61:1339-52.
46. Light RW, Mac Gregor MI, Luchsinger PC, et al, Pleural effusions: the diagnostic
seperation of transudates and exudates. Ann Intern Med 1972;77:507-513.
47. Chakko SC, Caldwell SH, Sforza PP. Treatment of congestive heart failure Its
effect on pleural fluid chemistry. Chest 1989;95:798–802.
48. Melsom RD, Diagnostic reliability of pleural fluıd protein estimation. J R Soc Med
1979;72;823–5.
49. Sahn SA, Good JT Jr. Pleural fluid Ph in malignant effusions. Ann Intern Med
1988;108:345–349.
50. Light RW, Rodriguez RM. Management of parapneumonic effusions. Clin Chest
Med.1998;19:373-82.
51. Light RW. Clinical and useful tests. In: Pleural disease Baltimore; Williams&Wilkins
1995;36–74.
52. Hillerdal G. Chyliform (Cholesterol) pleural effusion Chest 1985;88:426-8.
53. Light RW, Ball WC Glucose and amylase in pleural effusions. JAMA 1973;
225:257–260.
54. Peterson T, Weber TH, Ojala K Creatinine Kinase Isoenzyme BB as a tumor
marker in pleural effusions Clin Chem 1981;27:1147-8.
55. Klockars M, Pettersson T,Riska H.Pleural fluid lysozyme in tuberculous and
nontuberculous pleurisy. Br Med J 1976:1;1381.
56. Verea-Hernando HR, Masa Jiminez JF, Juncal LD, et al. Meaning and diagnostic
value of determining the lysozyme level of pleural fluid Chest 1987;91:342-5.
65
57. Valdes L. San jose E, Alvorez D, et al. Diagnosis of tuberculous pleurisy using the
biologic parameters Adenosine deaminase lysozyme and interferon gama. Chest
1993;103:458-65.
58. Ocana I, Ribera E, Martinez-Vazquez JM, et al. Adenosine-deaminase activity in
rheumatoid pleural effusion. Ann Rheum Dis 1988;47:394-97.
59. Burgers LJ, Maritz Fj, et al. Combined use of pleural adenosine deaminase with
lymphcyte/neutrophil ratio. Increased specifity for the diagnosis of tuberculous
pleuritis Chest 1996;109:414–19.
60. Alataş F, Alataş Ö, et al Diagnostic value of CEA, CA 19–9;Cyfra 21–1 NSE and
TSA assay in pleural effusions Lung cancer 2001;31:9–16.
61. Loncar R, Ostojic L,Tabakovıc LV, et al. Diagnostic of CEA and ferritine in
tuberculous and malignant pleural effusion. Tumori 1995;81:440–4.
62. Favarelli B, D’Amore E, Nosenzo M, et al. CEA in pleural effusions Cancer
1984;53:1194-7.
63. Mezher J, Permanetter W, Gerbes L,et al. Tumour associated antigens in
diagnosis. J Clin Pathol 1988;41:633-43.
64. Villena V, Lopez-Encuentra A, Echave-Susteate J, et al. Diagnostic value of CA
72-4 CEA, CA 15-3 and CA 19-9 assay in pleural fluıd A study of 207 patients.
Cancer 1996;78:736-40.
65. Niwa Y ,Kishimoto H et al. Carsinomatous and tuberculous pleural effusions:
Comprasion of tumor markers. Chest 1985;87:351-5.
66. Salama G, Miedaouge M, et al. Evalation of pleural CYFRA21-1 and CEA in the
diagnosis of malignant effusions Br J Cancer 1998;77:472-6.
67. Dejsamritrutai W, Senawong S, Pramkinonan B, Diagnostic utility of CYFRA21-1 in
malignant effusion. Respirology 2001;6:213-6.
68. Shimokata K, Niwa Y et al Pleural fluid neuron specific enolase: A useful diagnostic
marker for small cell lung cancer pleurisy. Chest 1989;95:602-3.
69. Tamura S, Nishigaki T, Moriwaki Y,et al. Tumor markers in pleural effusions
diagnosis. Cancer 1988;61:298-302.
70. Toumbis M, Chondros K, Ferderigos AS et al. Clinical evaluation of four tumor
markers in malignant and benign pleural effusions. Anticancer Research
1992;12:1267-70.
71. Epstein DM, Kline LR, Albelde SM et al. Tuberculosis pleural effusions. Chest
1987;91:106-109.
66
72. Bueno CE, Clemente MG, Castro BC et al. Cytologic and bacteriologic Analysis of
fluid
and
pleural
biopsy
specimens
with
Coup’s
needle.
Arc
Nit Med
1990;150:1190-94.
73. Gözü O, Köktürk O. Plevra hastalıkları Toraks yayınları, Toraks Kitapları 4, Ekim
2003 sayfa 76-137.
74. Mohr HJ, Helmreich E.ELMREICH E. Morphological effects of embryonic heart
extract (corhormon). Naunyn Schmiedebergs Arch Exp Pathol Pharmakol. 1952
Sep;216(4):327-30.
75. Jamieson JD, Palade GE. Specific granules in atrial muscle cells. J Cell Biol.
1964;23:151-72.
76. Sudoh T, Kangawa K, Minamino N, Matsuo H. A new natriuretic peptide in porcine
brain. Nature 1988;332:78-81.
77. Magga J, Marttila M, et al. Brain natriuretic peptide in plasma, atria, and ventricles
of
vasopressin-
and
phenlephrıne-infused
conscious
rats.
Endocrynology
1994;134:2505-15.
78. Friedl W, Mair J, Thomas S, Pichler M, Puschendorf B. Natriuretic peptides and
cyclic guanosine 3’,5’- monophosphate in asymptomatic and symtomatic left
ventricular dysfunction. Heart 1996; 76: 129-136.
79. Mair J, Friedl W, Thomas S, Puschendorf B. Natriuretic peptides in assessment of
left-ventricular dysfunction. Scand J Clin Lab Invest Suppl 1999; 230: 132-142.
80. Yamamoto K, Burnett JC Jr, Jougasaki M,. et al. Superiority of brain natriuretic
peptide as a hormonal marker of ventricular systolic and diastolic dysfunction and
ventricular hypertrophy. Hypertension 1996; 28: 988-994.
81. Vanderheyden M, Bartunek J, Goethals M. Brain and other natriuretic peptides:
molecular aspects. Eur J Heart Fail 2004; 6:261-268.
82. McCullough PA, Omland T, Maisel AS. B-type natriuretic peptides: a diagnostic
breakthrough for clinicians. Rev Cardiovasc Med 2003; 4: 72-80.
83. Clerico A, Del Ry S, Maffei S, Prontera C, Emdin M, Gianness. D. The circulating
levels of cardiac natriuretic hormones in healthy adults: effects of age and sex. Cli
Chem Lab Med 2002; 40: 371-7.
84. Raymond I, Groenning BA, Hildebrandt PR, Nilson JC, Baumann M, Trawinski J,
Pedersen F. The İnfluence of age, sex and other variables on the plasma level of
N- terminal pro brain natriuretic peptide in a large sample of the general population.
Heart 2003; 89: 745-51.
67
85. Levy
J,
Morgan
J,
Brown
E.,
(çev
ed:
Uslan
İ.)
SDBH
komplikasyonları:Kardiovasküler hastalık, in: Oxford Diyaliz El Kitabı. İstanbul,
Nobel Kitapevi. 2002; 474-484.
86. Leowattana
W,
Sirithunyanot
C,
Sukumalchantra
Y,
Chaisupamonkollarp
S,Watanaawaroon S, Chivatanaporn B, Kangkagate C, Mahanonda N, Bhuripanyo
K. Serum N-terminal pro-brain natriuretic peptide in normal Thai subjects. J Med
Assoc Thai 2003; 86: Suppl 1: S-46-51.
87. Vesely D. Natriuretic peptides acute renal failure. Am J Phsiol Renal Phsiol. 2003;
285: 167-177.
88. Cowie MR, Struthers AD, Wood DA, Coats AJ, Thompson SG, Poole-Wilson PA,
Sutton GC. Value of natriuretic peptides in assessment of patients with possible
new heart failure in primary care. Lancet 1997; 350: 1349-1353.
89. Omland T, Persson A, O’Brien R, Herlitz J, Hartford M, Caidahl K. N-terminal proB-type natriuretic peptide and long-term mortality in acute coronary syndromes.
Circulation 2002; 106: 2913.
90. Sabatine MS, Morrow DA, de Lemos JA, Omland T, Desai MY, Tanasijevic M, Hall
C, McCabe CH, Braunwald E. Acute changes in circulating natriuretic peptide
levels in relation to myocardial ischemia. J Am Coll Cardiol 2004; 44: 1998-1995.
91. Mueller T, Gegenhuber A, Poelz W, Haltmayer M. Biochemical diagnosis of
impaired left ventricular ejection fraction-comparsion of the diagnostic accuracy of
brain natriuretic peptide (BNP) and amino terminal proBNP (NTproBNP). Clin
Chem Lab Med 2004; 42: 159-163.
92. Romero-Candeira S, Fernandez C, Martin C, et al. Influence of diuretics on the
concentration of proteins and other components of pleural transudates in patients
with heart failure. Am J Med. 2001; 110:681–686.
93. Vives M, Porcel JM, Vicente de Vera MC, et al. A study of Light’s criteria and
possible modifications for distinguishing exudative from transudative pleural
effusions. Chest. 1996;109:1503–1507.
94. Porcel JM, Vives M, Vicente de Vera MC, et al. Useful tests on pleural fluid that
distinguishes transudates from exudates. Ann Clin Biochem. 2001;38:671–675.
95. Porcel JM, Light RW. Thoracentesis. PIER, American College of Physicians, 2004.
Available at http://pier.acponline.org.
68
96. Gázquez I, Porcel JM, Vives M, et al. Comparative analysis of Light’s criteria and
other biochemical parameters for distinguishing transudates from exudates. Respir
Med. 1998;92:762–765.
97. Porcel JM, Vives M. Classic, abbreviated, and modified Light’s criteria. The end of
the story? [letter]. Chest. 1999;116:1833–1834.
98. Romero-Candeira S, Hernández L, Romero-Brufao S, et al. Is it meaningful to use
biochemical parameters to discriminate between transudative and exudative pleural
effusions? Chest. 2002;122: 1524–1529.
99. Mair J, Hammerer-Lercher A, Puschendorf B. The impact of cardiac natriuretic
peptide determination on the diagnosis and manegement of heart failure. Clin
Chem Lab Med 2001; 39: 571-588.
100.
Rodeheffer RJ. Measuring plasma B-type natriuretic peptide in heart failure.
Good to go in 2004? J Am Coll Cardiol 2004; 44:740-749.
101.
Denus S, Pharand C,Williamson DR. Brain natriuretic peptide in the
management of heart failure: the versatile neurohormone. Chest 2004; 125:652668.
102.
Omland T, Richards AM, Wergeland R, et al. B-type natriuretic peptide and
long-term survival in patients with stable coronary artery disease. Am J Cardiol
2005; 95:24-28.
103.
Spevack DM, Schwartzbard A. B-type natriuretic peptide measurement in heart
failure. Clin Cardiol 2004; 27:489-494.
104.
Doust JA, Glasziou PP, Pietrzak E, et al. A systematic review of the diagnostic
accuracy of natriuretic peptides for heart failure. Arch Intern Med 2004; 164:19781984.
105.
Berkowitz R. B-type natriuretic peptide and the diagnosis of acute heart failure.
Rev Cardiovasc Med 2004;5 (suppl 4):S3-S16.
106.
Maisel AS, Krishnaswamy P, Nowak RM, et al. Rapid measurement of B-type
natriuretic peptide in the emergency diagnosis of heart failure. N Engl J Med 2002;
347:161-167.
107.
McDonough TA, Holmer S, Raymond I, et al. NT-proBNP and the diagnosis of
heart failure: a pooled analysis of three European epidemiological studies. Eur J
Heart Fail 2004; 6:269-273.
69
108.
Mueller C, Scholer A, Laule-Kilian K, et al. Use of B-type natriuretic peptide
inthe evaluation and management of acute dyspnea. N Engl J Med 2004; 350:647654.
109.
Zemans RL, Chatterjee K, Matthay A. Diagnostic utility of B-type natriuretic
peptide in patients with acute dyspnea or pleural effusions. Am J Med 2004; 116:
424–426.
70
Download