GELİŞİMİ ETKİLEYEN ETMENLER

advertisement
GELİŞİMİ
ETKİLEYEN
ETMENLER
Prof. Dr. Kurtman ERSANLI
GELİŞİMİ ETKİLEYEN ETMENLER
• Gelişmeye etkileyen etmenleri genel kalıtım,
çevre ve zamandır.
• Gelişim = kalıtım x çevre x zaman
Kalıtım (Soya benzeme)
Soya benzeme, canlının türüne ve soyunun
gen havuzlarına mal olmuş belirleyici ve ayırt
edici özelliklerin yine genler yoluyla döle
aktarılması olayıdır.
Bir başka söyleyişle; dölün, anne ve
babasından bazı özellikleri devralmasıdır.
Canlı deyince akla gelen ilk ve temel biyolojik
kavram hücredir.
Canlının yapı taşı olarak nitelendirdiğimiz
hücre, hücre zarı, çekirdek ve onu besleyen
sitoplazma adı verilen sıvıdan ibarettir.
Hücrenin kontrol merkezini oluşturan
çekirdeğin içindeki birimlerin (kromatin yapısı)
sayı, özellik ve yapıları canlıların türlerine göre
değişiklik göstermektedir.
İnsan vücut hücresinde 23 çift kromozom
bulunurken başka canlılarda (maymunlar 27,
fareler 20, bezelye 7 çift kromozoma sahiptir)
bu sayı az ya da çok olabilmektedir.
İnsan döl hücrelerine gelince hücredeki
kromozom sayısı yarıya düşmektedir.
Şayet, döl hücreleri mitoz bölünme yoluyla
çoğalmamış olsaydı; o zaman türlerin
devamlılığı sağlanamaz, türlerden, hatta
canlılıktan söz etmek mümkün olamazdı.
Kromozom çiftlerinde meydana gelen sapmalar,
normal dışı gelişimlere sebep olur.
Kromozom anormalliklerinin bir kısmı genetik,
diğerleri ise organizmanın gelişimi esnasında
hücre bölünmesi sırasında kromozom
sayısında ve yapısındaki düzensizlikler sonucu
oluşur.
21 numaralı kromozomdan iki yerine üç adet
bulunmasının Down Sendromu’na sebep olur
Vücut hücresinde bulunan 23 çift kromozomun
22 çifti vücut yapısının özelliklerini belirler ve
bu çiftlere somatik (otozom) kromozom çiftleri
denilir.
Sonuncu çift ise cinsiyeti belirleyen (gonozom)
kromozomlardır.
 Bu kromozomlara cinsiyet kromozomları da
denilmektedir.
 Erkek döl hücresindeki (sperm) cinsiyet
kromozomları birbirinden farklı iken, dişi döl
hücrelerindeki cinsiyet kromozomları birbirine
benzer.
 Erkeklerde X ve Y cinsiyet kromozomları bulunurken
dişilerde sadece X kromozomu bulunur.
 Dişi döl hücresi ise sadece dişilik kromozomu olan
X kromozomunu taşır.
 Döllenmenin sonunda; dölün kız ya da erkek olması
olasılığı % 50 olup, bebeğin cinsiyeti, hangi
cinsiyetteki spermin yumurtayı döllediğine bağlıdır.
 Ancak, döllenme genetik bir yardımla (tüp bebek
vb.) ya da müdahale ile yapılırsa bu istenen cinsiyete
sahip bir çocuğun dünyaya gelmesini sağlayabilir.
Soya bezemenin temel
belirleyicileri genlerdir.
 Organizmanın özelliklerini belirleyen kimyasal bilgilerin
taşıyıcıları olarak nitelendirilen genler, yaşamın özünü
oluştururlar.
 Genler, kromozomlar üzerine bir ipe dizilmiş tespih
taneleri gibi iki sıra halinde yerleşir ve karşılıklı olarak
birbirlerini etkilerler.
 Her döl hücresinde genlerin dizilişi ve bu dizilişin
yarattığı bileşimler farklıdır.
 Bu nedenle her insan, birbirinden farklı özelliklere sahip
olarak doğar.
 Bir kromozom üzerinde yaklaşık 1400 gen bulunur.
GEN
Gen, kuşaktan kuşağa aktarılan ve kalıtsal
(genetik) madde adı verilen DNA’nın belirli bir
özelliği şifreleyen bölümüdür.
Her bir hücrenin DNA merdiveni hem
anneden hem de babadan genleri içerir.
Bu genetik madde, kendisine tıpatıp
benzeyen maddeleri oluşturmak için kendi
içinde çoğalmayı sağlama ve bilgi aktarımı
gibi görevleri yerine getirir.
Organların oluşumu, diğer genlerin
düzenlenmesi, enzimlerin salgılanması gibi
organizma için yaşamsal öneme sahip olan
süreçler, DNA tarafından yönlendirilmektedir.
Bu genetik maddenin biyokimyasal yapısını,
nesilden nesile geçen genetik kodları içeren
DNA (deoksiribonükleik asit) ve genetik
kodları taşıyarak hücrelerin biçimlenmesini
sağlayan RNA (ribonükleik asit) olarak ifade
edilen organik moleküller oluşturur.
Aminoasitlerden oluşan DNA organizmanın
tüm gelişim evrelerine ve özelliklerine yön
verir.
Bu nedenle DNA’ya “yaşamın özü”
denmektedir.
Aynı görevi üstlenen genler karşılıklı olarak
dizilirler.
Biri anneden, diğeri babadan gelen bu genler
benzer özellikte ise homolog geneler olarak
adlandırılırlar.
Gen çiftlerini oluşturan genler özdeş
olmadığında yani, heterozigot olduğunda
işler karışıktır.
Böyle bir durumda canlının o konudaki
özelliği, egemen (baskın ya da başat) olan
gen tarafından belirlenir.
Bazı özellikleri taşıyan genler baskın
(dominant) bir karakter taşırken bazıları ise,
çekinik (resesif) karakter taşımaktadır.
ÇEVRE
• Organizmanın büyüme, olgunlaşma ve
gelişmesini sağlayan temel etmenlerden biri
kalıtım ise, bir diğeri de çevredir.
• Çevre, organizmayı etkileyecek güçteki
uyarıcıların geldiği iç ve dış kaynaklardır.
• Çevre, gelişimi etkileyen ve genetik olmayan
etmenlerdir.
• Kalıtımla gelen güçler, çevre tarafından
işlenmektedir.
• Çevreyi üç başlık altında toplayabiliriz.
ÇEVRE TÜRLERİ
Genler çevresi
Hücre içi çevre
Hücreler arası çevre
İç salgı bezleri
Doğumdan önceki dış çevre
Doğum çevresi
Doğumdan önceki dış çevre
 Psikososyal çevre
 Fiziksel çevre
Genotip ve Fenotip
Genotip, genlerin fizyolojik, biyokimyasal
ve fizik özelliği o organizmanın doğuştan
donanımını ortaya koyar.
Genotip, organizma ile ilgili özelliğin
toplam genetik yapısıdır.
Genotip sabittir, döllenmeyle belirlenir.
Çevrenin genotipe etkileri ile oluşan ve
izlenebilen yapıya da fenotip denir.
Fenotip değişkendir.
Genotipler edinilmiş donanımla etkileşerek
çok sayıda farklı fenotipler haline gelebilir.
Fenotip, o organizmanın açığa vurulmuş
bütün nitelik ve özelliklerini kapsar ve soya
benzeme güçlerinin ne kadar ve hangi ölçüde
işlendiğini belirtir.
Soya benzeyen her ayırt edici ve belirleyici
özellik, doğumda var olan özelliktir.
Bilindiği gibi, anne-baba çocuklarına
doğrudan doğruya saçlarını değil, saçlarının
oluşumunu sağlayan bir “şey” vermektedir.
Çocuklar anne-babalardan fenotipleri değil,
fenotiplerini oluşturan cevheri almaktadır.
Genotip, belli fenotipten sorumlu genetik
maddedir.
Çevre fenotiplerin oluşmasına katkıları olur
ama genotipi tümüyle değiştirmez.
Bir kimsenin kan grubu ne ise, her türlü çevre
koşulunda da odur.
Yani çevre koşulları kan grubunu
değiştiremez.
Uygun çevre koşullarında gelişimi belirleyen
başlıca faktör, genetik mirastır.
Her canlı, genetik donanımının ve çevresiyle
olan etkileşiminin bir ürünüdür.
Kalıtım bir canlının ne olacağını değil, ne
olabileceğini belirler.
Ne olacağını ise, kalıtımla çevrenin belli bir
zaman içindeki etkileşimi belirler.
İç salgı bezleri
Gelişimin biyolojik temellerinden biri de
iç salgı bezlerinin salgıları olan
hormonlardır.
İç salgı bezleri salgılarıyla, sinir sistemi
ve kas sistemiyle birlikte
çalıştıklarından organizma tepkilerinin
düzenli olmasını sağlamada da etkili bir
sistemdir.
Yani hormonlar, gelişimi ve davranışları
etkileyen bir kuvvettir.
Hipofiz bezi
 Beyinin orta alt kısmında yer alan, yaklaşık
10x13 mm boyutlarında nohut büyüklüğünde
pembe renkli bir bezdir.
 Etki alanı çok geniş olduğu için hipofiz bezi,
iç salgı bezlerinin orkestra şefi ya da şah bez
olarak adlandırılmaktadır.
 Hipofiz bezinin ön lobu (kısmı), bütün
bezlerin çalışmasını etkileyen trompin (TSH,
ACTH, FSH ve LTH ) ile STH hormonu
salgılar.
 TSH, tiroid bezinin çalışmasını ve tiroksin hormon
salgısını;
 ACTH, böbreküstü bezlerin kabuk kısmının hormon
salgısını;
 FSH, kadınlarda yumurtanın erkeklerde ise spermin
oluşum ve gelişimini;
 LTH, süt bezlerinin faaliyete geçmesini sağlar.
 STH ise büyümeyi sağlar.
 Hipofizin arka lobu, hipotalamusla doğrudan
bağlantılıdır.
 Bu loptan vücuttaki su dengesini düzenleyen (ADH)
hormon ile doğum sırasında döl yatağı kaslarının
hareketini, memelere süt salınmasını ve annelik
duygularının artmasını sağlayan oksitoksin hormonu
salgılanmaktadır.
Epifiz bezi
Orta beyin üzerinde bir mercimek
büyüklüğünde bulunan bir bezdir.
Melatonin adı verilen bir hormon salgılar.
Bu hormon, ergenlik çağına kadar hipofiz
(hipofizin FSH ve LH salgısını durdurur) ve
gonadlara etki ederek erken erginleşmeyi
önler.
Epifizin büyümeye etkisi dolaylıdır.
Tiroid bezi
 Toksin hormonunu salgılayan iki parçalı ve yaklaşık
25 gr ağırlığında bir bezdir.
 Tiroksin, başta oksijen kullanımı, vücut ısısı, kalp
atışı, su dengesi ve enerji üretimi olmak üzere birçok
süreci; kısacası, beden metabolizmasını etkileyen bir
hormondur.
 Tiroksin hormonunun azlığı, bedensel ve zihinsel
gelişimin yavaşlamasına, aşırı kilo almaya ve
yorgunluğa sebep olur.
 Tiroid bezi, gerekli tiroksini üretebilmek için aşırı
çalışırsa zayıflama, sürekli gerginlik, aşırı heyecan
ve uyku bozukluklarının yaşandığı guatr denilen
hastalık ortaya çıkar.
 Çok aşırı çalışması, bezdeki büyümeyi daha da
artırdığından barsedow denilen hastalığa sebep olur.
Paratiroid bezi
0.1-0.5 gr ağırlığında olan bu bez,
kandaki fosfor ve kalsiyum dengesini
sağlayarak kemiklerin gelişimini, kas ve
sinir sisteminin işleyişini düzenler.
İşlevi,
Hatta paratiroid bezinin çıkarılmasını
izleyen bir iki gün içinde yaşam sona
bulabilir.
Paratirid bozukluklar çok seyrektir.
Timüs bezi
 Büyüme ve gelişmede etkili olan bu bez, 14–
15 yaşlarından itibaren küçülür, 25 yaşlarında
ise, bir yağ dokusuna dönüşür ve daha sonra
fonksiyonunu tamamen kaybeder.
 Küçülüp kaybolmaz ise, bireyin cinsel
sapmalar göstermesine ve suça yönelmesine
neden olabilir.
 Lenfositlere antikor yapma özelliklerini
kazandırdığı için bağışıklık sisteminin işleyişi
ile yakından ilgili bir bezdir.
Pankreas bezi
 Hem kanallı, hem de kanalsız bir bezdir.
 Pankreasın iç kısmında bulunan ve
langerhans adacıkları olarak adlandırılan
bölümler, kanalsız bezler gibi çalışırlar.
 Bu adacıklar insülin ve glukagon hormonu
salgılamaktadır.
 Bu hormonlar karbonhidrat, yağ ve protein
metabolizmasında etkilidir.
 Bilindiği gibi insülin eksikliğinde, şeker
hastalığı meydana gelir.
Böbrek üstü bezler
 Adrenaller adı verilen bu bezler, böbreklerin üstünde yer almaları
nedeniyle daha çok böbreküstü bezler adıyla anılmaktadır.
 Bu bezlerin iç kısmı adrenalin, dış kısmı ise, kortizol adında bir hormon
salgılar.
 Kortizol hormonu, kandaki şeker miktarını, karbonhidrat, yağ ve protein
metabolizmasını düzenler.
 Bu hormonun fazla olduğu kimselerde, aşırı canlılık, enerjiklik ve
heyecanlılık halleri görülürken; azlığında ise, halsizlik, romatizmal ağrılar
görülür.
 Adrenalin hormonu, kan basıncını ve terlemeyi ayarlar.
 Heyecan, sinirlenme ve korku gibi yoğun duygusal yaşantı anlarında
kandaki adrenalin miktarı artar.
 Böbrek üstü bezler, androjen ve östrojen hormonları adı verilen cinsiyet
hormonlarını da üretir.
 Bu iki hormon, hem kadında hem de erkekte üretilir, ancak erkeklerde
androjen, kadınlar da ise östrojen daha baskındır.
Gonadlar (eşeysel bezler)
• Gonadlar ya da eşeysel bezler olarak adlandırılan bu
bezler, ovaryumlar ve testislerdir.
• Gonad bezleri üreme hücrelerini meydana getirmenin
yanında iç salgı bezi olarak çalışmaktadır.
• Bu bezlerin çalışması vücut yapısını, metabolizmayı ve
psikolojik yapıyı etkiler.
• Hipofiz bezinin hormonlarına bağlı olarak çalışmaktadır.
• Bu bezler, testosteron ve östrojen hormonunu
salgılamaktadır.
• Bu iki hormon, her iki cinste de bulunmaktadır.
• Hangisi baskın olursa o yönde davranışlarda bulunma
eğilimi de artar.
 Erkeklik hormonu olarak nitelendirilen testosteron,
testislerce salgılanmaktadır.
 Testosteron, büyümeyi uyarır, dış eşey organlarının
büyümesi, sakalın ve göğüs kıllarının çıkması, sesin
kalınlaşması, psikolojik olarak erkeksi davranma gibi ikincil
erkeklik özelliklerinin oluşumunu sağlar.
 Dişilik hormonu olarak nitelendirilen östrojen ve
progesteronlar, ovaryumlardan salgılanmaktadır. Bu
hormonlar, üreme organının gelişmesi, uterus duvarının
kalınlaşması, sesin değişmesi, dişiye özgü vücut yapısının
kazanılması ve aybaşlarının görülmesi ve ikincil kadınsı
özelliklerin oluşumunu etkiler.
 Gebelik esnasında ise bu hormon, plasentadan salgılanır.
 Doğumdan önce büyümenin, plasentadan salgılanan
somatotropin hormonlarının etkisiyle gerçekleştirilirken;
doğumdan sonra, ön hipofizden ve tiroid bezinden; ergenlik
döneminde ise, böbreküstü ve gonadlardan salgılanan
androjen ve östrojen hormonlarının etkisiyle olduğu
bilinmektedir.
Download