I.BÖLÜM 1- İKLİM NEDİR ? ÜLKEMİZDE İKLİM ÇEŞİTLERİ NELERDİR ? HAVA DURURMU NEDİR ? İKLİM ELEMANLARI NELERDİR ? İklim Nedir ? Geniş bir bölge içinde ve uzun yıllar boyunca değişmeyen ortalama Hava koşullarına iklim denir. İklim coğrafi ortamın oluşması ve şekillenmesi ile insanların yaşantı ve etkinlikleri üzerinde önemli rol oynar. Örneğin bir yerdeki doğal Bitki örtüsü, akarsuların özellikleri insanların yaşam tarzları konut tipleri ekonomik etkinliklerinin türü iklimin kontrolü altındadır. İklimi oluşturan çeşitli öğeler vardır. Bunlar sıcaklık, basınç, rüzgarlar, nemlilik ve yağıştır. İklim elemanları adı verilen ve birbirlerini etkileyen bu öğeler arasında ayrılmaz bir ilişki vardır. İklim olayları Atmosfer içinde gerçekleştiği için öncelikle Atmosfer ve özelliklerinin incelenmesi gerekir. Atmosfer: Dünya'yı çepeçevre saran Gaz örtüsüne atmosfer denir. Atmosferin alt sınırı kara ve deniz yüzeyleriyle çakışır. Üst sınırını ise yerçekiminin etkisi belirler. Ekvator'dan kutuplara doğru yerçekimi arttığı için atmosferin şekli Dünya'nın şekli gibi küreseldir. Atmosfer'in Katları: Atmosfer kendini oluşturan Gazların karışımı ve gidişindeki farklılıklar nedeniyle çeşitli katlara ayrılmıştır. Bu katlar yeryüzünden yukarılara doğru troposfer, stratosfer, şemosfer, iyonosfer ve ekzosfer şeklinde sıralanır. Troposfer: Atmosferin, yeryüzüne temas eden alt bölümüdür. Tüm gazların % 75'inin bulunduğu bu katmanda yoğunluk en fazladır. Troposfer yerden havaya yansıyan ışınlarla alttan yukarıya doğru ısınır. Bu nedenle alt kısımları daha sıcaktır. Yerden yükseldikçe Sıcaklık her 100 m'de yaklaşık 0,5°C azalır. Su buharının tamamı troposferde bulunduğu için tüm meteorolojik olaylar burada oluşur. Güçlü yatay ve dikey hava hareketleri görülür. Yerden yüksekliği 6 – 16 km arasında değişir. Stratosfer: Troposferin üstündeki katmandır. Yatay hava hareketleri görülür. Su buharı hemen hemen hiç bulunmadığı için dikey hava hareketleri oluşamaz. Bu nedenle sıcaklık dağılışı oldukça düzgündür. Sıcaklık her yerde yaklaşık -50°C'dir. Üst sınırı yerden 25 – 30 km yüksekliktedir. Şemosfer: Stratosfer ile İyonosfer arasındaki katmandır. Stratosfer ile Şemosfer arasındaki 19-45 km'ler arasında Oksijen Azot haline gelerek ultraviyole ışınlarını tutar. Üst sınırı yerden 80 – 90 km yüksekliktedir. İyonosfer: Mor ötesi (ultraviyole) ışınlarının, molekülleri parçalayarak iyonlar haline getirdiği katmandır. Yerçekimi azaldığı için iklim üzerinde belirgin bir etkisi yoktur. Radyo dalgalarını yansıtır Üst sınırı yerden 250 – 300 km yüksekliktedir. Eksosfer (Jeokronyum): En üst tabakadır. Yerçekimi çok azaldığından Gazlar çok seyrektir. Hidrojen ve helyum gibi hafif gazlar bulunur. Atmosfer ile uzay arasında geçiş alanıdır. Kesin sınırı bilinmemekle birlikte üst sınırının yerden yaklaşık 10.000 km yükseklikte olduğu kabul edilmiştir. Türkiye'de İklim Çeşitleri Türkiye’de genel olarak üç ana iklim tipi görülür.Bunlar; Karadeniz İklimi, Akdeniz İklimi ve Karasal iklimdir. a)Karadeniz İklimi:Bu iklim asıl olarak Kuzey Anadolu Dağlarının Karadeniz’e bakan yamaçlarında görülür. Genel özellikleri şunlardır: Her mevsim yağışlıdır.Doğu Karadeniz Bölümünde maksimum yağış sonbaharda, minimum yağış ilkbaharda düşer. Yıllık yağış miktarı 2000-2500 mm’dir.Batı Karadeniz Bölümünde maksimum yağış sonbaharda, minimum yağış ilkbaharda düşer. Yıllık yağış miktarı 1000-1500 mm’dir.Orta Karadeniz Bölümünde ise maksimum yağış kışın, minimum yağış yazın düşer. Yıllık yağış miktarı 700-1000 mm’dir.Karadeniz ikliminin görüldüğü alanlarda kar yağışlı günlerin ortalaması 18 gündür. Yıllık ortalama sıcaklık 13-15°C’dir. Ocak ayı ortalama sıcaklığı 6-7°C’dir. Temmuz ayı ortalama sıcaklığı 21-23°C’dir. Yıllık sıcaklık farkı 13-15°C’dir. Doğal bitki örtüsü ormandır.Yüksek alanlarda Alpin çayırlar görülür. b)Akdeniz İklimi:Bu iklim tipi ülkemizde en belirgin olarak Akdeniz kıyılarında görülmekle birlikte, Ege ve Marmara Bölgelerinde de etkili olmaktadır. Genel özellikleri şunlardır: Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır. Maksimum yağış kışın, minimum yağış yazın düşer. Yaz ve kış yağışları arasındaki fark oldukça fazladır. Yıllık yağış ortalaması, 600-1000 mm arasındadır. Yıllık sıcaklık ortalaması 18-20°C’dir. Ocak ayı ortalaması 8-10°C’dir. Temmuz ayı ortalaması 28-30°C’dir. Yıllık sıcaklık farkı 15-18°C’dir. Ege Bölgesinde dağların kıyıya dik uzanması, Akdeniz İkliminin iç kesimlere ulaşmasına olanak sağlamıştır. Marmara Bölgesinde görülen Akdeniz İkliminde, yazlar Akdeniz kıyılarına göre daha serin, kışlar ise daha soğuk ve karlıdır. Akdeniz İkliminin karakteristik bitki örtüsü zeytin, defne, mersin, kekik gibi bitkilerden oluşan makilerdir. c)Karasal İklim:Ülkemizde Karasal İklim, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ile İç Batı Anadolu Bölümünde görülür.Genel özellikleri şunlardır: Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlıdır. İç Anadolu Bölgesinde maksimum yağış ilkbaharda, minimum yağış yazın düşer. İç Anadolu da ortalama yağış 300-400 mm’dir. İç Anadolu’nun kış sıcaklık ortalaması, 1-2°C, yaz sıcaklık ortalaması, 22-23°C, yıllık sıcaklık ortalaması ise, 10-12°C’dir. Ege Bölgesinin İç batı Anadolu Bölümünde de yağışlar kıyı kesimine göre azdır. Doğu Anadolu Bölgesinin kuzeydoğu kesiminde yıllık sıcaklık ortalaması, 4-6°C’dir. Kuzeydoğu Anadolu’da kış sıcaklık ortalaması, -7, -10°C, yaz sıcaklık ortalaması, 1719°C’dir. Yıllık yağış miktarı, 500-600 mm’dir. Güneydoğu Anadolu’da ise ortalama yağış, 400-700 mm’dir. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde kış mevsimi pek donlu geçmemekle beraber, yaz mevsiminde şiddetli kuru sıcaklar egemendir. Güneydoğu Anadolu’da yıllık ortalama sıcaklık, 15-16°C, kış sıcaklığı, 3-4°C, yaz sıcaklığı ise, 30-35°C’dir. Hava Durumu Dar bir sahada, kısa süre içinde görülen meteorolojik olaylara denir. Hava durumunu inceleyen bilime meteoroloji denir. İklim Elemanları Bir yerin iklimini oluşturan sıcaklık, basınç, rüzgar, nem ve yağış gibi atmosfer olaylarının aletlerle ölçülmesi yada aletsiz olarak gözlenmesi sonucunda tutulan kayıtlara denir. Dünyada aynı anda yapılan gözlemler Sinoptik gözlemlerdir. Türkiye saati ile 7-14-21 saatlerinde yapılır. Bu saatte ölçülen değerlerden ortalama değerler elde edilir. En düşük değerler minimum,en yüksek değerler maksimum değerlerdir. Bunlara uç değerler yada ekstrem değerler denir. Rasat (Gözlem) için kullanılan aletler; Termometre: Sıcaklık , Higrometre: Nem Barometre: Basınç , Anemometre: Rüzgar Evaporimetre: Buharlaşma.. 2- KÜRESEL ISINMA Küresel ısınma Dünya atmosferi ve okyanuslarının ortalama sıcaklıklarında belirlenen artış için kullanılan bir terimdir. Bu olay son 50 yıldır iyice saptanabilir duruma gelmiş ve önem kazanmıştır. Su buharı, diğer sera gazlarından farklı olarak güneşten gelen radyasyonun şiddetine ve gezegenin ortalama ısısına göre sabit olan bağlı bir değişkendir. Dolayısıyla küresel ısınma konusunda pasif etkiye sahiptir. Ancak diğer sera gazları, yer yer bağımsız değişken olarak küresel ısınma üzerinde aktif bir etki yaratabilirler. Örneğin karbondioksit, yoğun volkanik etkinlik sonucu yada insanlar tarafından fosil yakıtların yakılmasıyla yoğun olarak atmosfere salınabilir. Bu durum, gezegenin ortalama ısısından bağımsız olarak ortaya çıkabilen ve ortalama ısının artması sonucunu doğuran bir etken olarak işlev görür. Bugün için bilim çevrelerinde küresel ısınmadan başrol atmosferdeki karbondioksit oranının artmasına bağlanmaktadır. Her ne kadar atmosferdeki karbondioksit,yeşil bitkilerin fotosentez olayında, karbondioksitin litosfer yüzeyinde suda çözünmesiyle, atmosferden çekilmekte ise de, bu mekanizmaların kapasitesinin üzerinde karbondioksit salınımı, gezegen üzerinde sera etkisi yaratmaktadır. Su buharı dışındaki sera gazları dolayısıyla gezegen yüzeyindeki ortalama ısının artması, buharlaşmanın artmasına yol açacaktır. Bu ise atmosferde daha fazla su buharı, yani bulut oluşmasına yol açar. Bulutlar, güneşten gelen radyasyonun bir bölümünü dış uzaya yansıtırken bir bölümünü soğurarak ısınırlar, bir bölümünü de yeryüzüne geçirirler. Litosfer ve hidrosfere ulaşan bu radyasyonun da bir bölümü soğurularak ısınmaya yol açarken bir bölümü dış uzaya yansır. Dış uzaya yansıyan radyasyon yeniden bulut kütlesi ile karşılaştığında, aynı olaylar yaşanır, yansıtılır, soğurulur, dış uzaya kaçar. Bu mekanizma, su buharı dışındaki sera gazlarının atmosferde artması sonucu bulutların sera etkisini artırmakta, küresel ısınmaya yeni bir katkıya yol açmaktadır.İnsanlar tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma deniyor.Daha ayrıntılı açıklamak gerekirse dünyanın yüzeyi güneş ışınları tarafından ısıtılıyor. Dünya bu ışınları tekrar atmosfere yansıtıyor ama bazı ışınlar su buharı, karbondioksit ve metan gazının dünyanın üzerinde oluşturduğu doğal bir örtü tarafından tutuluyor. Bu da yeryüzünün yeterince sıcak kalmasını sağlıyor.Ama son dönemlerde fosil yakıtların yakılması, ormansızlaşma, hızlı nüfus artışı ve toplumlardaki tüketim eğiliminin artması gibi nedenlerle karbondioksit, metan ve diazot monoksit gazların atmosferdeki yığılması artış gösterdi.Bilim adamlarına göre işte bu artış küresel ısınmaya neden oluyor. 1860’tan günümüze kadar tutulan kayıtlar, ortalama küresel sıcaklığın 0.5 ila 0.8 derece kadar artığını gösteriyor. Bilim adamları son 50 yıldaki sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde fark edilebilir etkileri olduğu görüşünde.Üstelik artık geri dönüşü olmayan bir noktaya yaklaşılıyor.Hiçbir önlem alınmazsa bu yüzyıl sonunda küresel sıcaklığın ortalama 2 derece artacağı tahmin ediliyor. 2007’nin de dünya genelinde kayıtların tutulmaya başlandığı son 150 yıllık dönem içinde en sıcak yıl olabileceği öngörüsü var. Peki bu sıcaklık artışı yani küresel ısınma nelere yol açıyor, hayatımızı nasıl etkiliyor? Dünya iklim sisteminde değişikliklere neden olan küresel ısınmanın etkileri en yüksek zirvelerden, okyanus derinliklerine, ekvatordan kutuplara kadar dünyanın her yerinde hissediliyor.Kutuplardaki buzullar eriyor, deniz suyu seviyesi yükseliyor ve kıyı kesimlerde toprak kayıpları artıyor.Örneğin 1960’ların sonlarından bu yana Kuzey Yarıküre’de kar örtüsünde yüzde 10’luk bir azalma oldu. 20’inci yüzyıl boyunca deniz seviyelerinde de 10-25 cm arasında bir artış olduğu saptandı. Küresel ısınmaya bağlı olarak dünyanın bazı bölgelerinde kasırgalar, seller ve taşkınların şiddeti ve sıklığı artarken bazı bölgelerde uzun süreli, şiddetli kuraklıklar ve çölleşme etkili oluyor. Kışın sıcaklıklar artıyor, ilk bahar erken geliyor, sonbahar gecikiyor, hayvanların göç dönemleri değişiyor. Yani iklimler değişiyor. İşte bu değişikliklere dayanamayan bitki ve hayvan türleri de ya azalıyor yada tamamen yok oluyor.Küresel ısınma insan sağlını da doğrudan etkiliyor.. Bilim adamları, iklim değişikliklerinin kalp, solunum yolu, bulaşıcı, alerjik ve bazı diğer hastalıkları tetikleyebileceği görüşünde. Küresel Isınmanın Etkileri Nelerdir ? Küresel ısınma en büyük etkisini 21. yüzyılda gösterecek.Dünyanın her yerinde küresel ısınmanın etkileri üzerine görüşmeler yapılıyor.Yıkıcı etkilerinin nasıl yavaşlatılabileceği konusunda araştırmalar yapılıyor. Küresel ısınmayla birlikte deniz seviyeleri yükselecek.10 yıl kadar sonra geri dönüş mümkün olmayabilir. Sera etkisiyle de gezegenimiz günden güne yok oluyor. Gezegenimizin çevresini saran bir kalkan var. Bu kalkan Nitrojen ve Oksijenden oluşuyor.Bu kalkan CO2 ( Karbondioksit) ve CH4 ( metan gazı) sebebiyle zarar görüyor. Leeds Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Chris Thomas tarafından Nature dergisinde yayınlanan bir yazıda “küresel ısınma 2050’ye kadar bitki ve hayvan türlerinin dörtte birini yada 1 milyondan fazlasını yok edecek” denmektedir. Otomobiller ve fabrikaların gaz yayılımında en büyük etkenler olduğunu vurgulayan Thomas, yayılan gazların, 21. yüzyılın son yıllarına doğru ortalama sıcaklıkları tarihte görülmemiş düzeylere yükselteceğini belirtmekte. Ve eğer bir çözüm üretilmezse, türlerin kitlesel tükenişlerinin tarihte görülmemiş boyutlara ulaşabileceğine dikkat çekmekte. Yerkürede 1992 verilerine göre 12,5 milyon tür yaşamaktadır. Bu türlerin insan marifetiyle yok olma hızları doğal yok olma hızlarının 100 ila 1000 katı olarak tahmin edilmektedir, bu eğilim devam ederse 50 ilâ 100 yıl içerisinde mevcut türlerin %1050’sinin yok olacağı hesaplanmaktadır. Bugün doğadaki kuş türlerinin yaklaşık %15’i (ki bu 1000 türe karşılık geliyor) tükenme tehdidi ile karşı karşıya bulunmaktadır. Doğadaki besin zincirinin bir kez kırılması inanılmaz sonuçlara yol açacağından canlı türlerinin bazılarının ortadan kalkması, diğer canlı türlerini de doğrudan etkileyecektir. Dünya besin üretimi giderek sınırlı sayıda bitki türü ve çeşidine bağımlı hale gelmektedir. Balık stoklarının %47’si tamamen tüketilmiştir; %18’i aşırı tüketildiği için yok olmaktadır, %10’u ise aşırı tüketildiği için verimliliğini yitirmiştir. Okyanuslarda birikmiş olan karbon miktarları yüzünden okyanusların asitliği artmıştır. Bu, balıkların yaşamını doğrudan etkileyecek bir durumdur. Hepsi birer karbon emme makinesi olan mercanların yavaş yavaş ortadan kalktığı görülüyor. Böyle bir durum doğadaki karbon zincirinin kırılmasına ve buna bağlı olarak karbondioksit emisyon miktarlarının inanılmaz boyutlarda artmasına sebep olabilir. Yapılan araştırmalara göre, dünya yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20. yüzyıl boyunca 0,6 ºC kadar artmış, son kırk yıldır atmosferin 8 kilometrelik alt kısmında sıcaklıklar yükselmiş, kar örtüsü ve buzlanma ise %10 civarında azalmıştır. Bilim adamlarının yaptığı araştırmalara göre, 11 bin 700 yıl önce Afrika’yı etkisi altına alan hava dalgasıyla oluşan Kilimanjaro buzulu erimeye başladı. Science dergisinde yayımlanan araştırmada, “uydu verilerine bakılırsa, 2020 yılında Kilimanjaro’nun beyaz şapkası yok olacak” deniliyor. Yok olacağından söz edilen Kilimanjaro’nun tepesinde bulunan buz tabakası, şu anda bile susuzluk çeken Tanzanya’nın nehirlerini besleyen ana kaynak. 2025 yılı itibariyle dünya nüfusunun neredeyse yarısının su kıtlığıyla karşı karşıya kalacağı tahmin edilmektedir. Küresel Isınmanın Nedenleri Nelerdir ? Isınmanın nedeni %90 insan.Birleşmiş Milletler iklim konferansı bugün, iklim değişikliği konusundaki dördüncü değerlendirme raporunu açıkladı.Raporda, dünya ısısının 2100 yılına dek 1,8 ile 4 derece arasında yükseleceği kaydedildi.Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nın başkanı Achim Steiner'in, uzun zamandır beklenen raporunda, küresel ısınmanın, yüzde doksandan da yüksek bir olasılıkla, insan faaliyetleri yüzünden meydana geldiği sonucuna varıldı.Steiner, bu bulguların, artık, son 50 yılda artan sıcaklıklara neyin yol açtığı konusundaki tartışmalara bir nokta koyması gerektiğini söyledi. 2001 yılında hazırlanan son BM raporunda insan sorumluluğu yüzde 70'ler civarında saptanmıştı.. Küresel Isınmaya Karşı Neler yapabiliriz? Pek çok ülke, çevreye son derece zararlı olmasına karşın, özellikle kömür gibi fosil yakıtları kullanmaktadır.Kyoto protokolü sera gazı emisyonlarını azaltmaları için OECD ülkelerine çağrıda bulunmaktadır. Kyoto'da 2008-12 yılları arasında toplam sera gazı emisyonlarının 1990 yılı seviyesinin %5.4 altına çekilmesi hedeflenmiştir. ürünleri seçin.WF, dünya çapında yürüttüğü Powerswitch! kampanyasıyla, hükümetler ve iş dünyasını WF, dünya çapında yürüttüğü Powerswitch! kampanyasıyla, hükümetler ve iş dünyasını yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı konusunda sorumluluk almaya davet ediyor. Kampanya kapsamında, kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil yakıtlar ve nükleer enerji yerine su, jeotermal, biyokütle ve güneş enerjisinin kullanılması teşvik ediliyor. Ulusal enerji stratejileri en az 30 yıllık bir süreyi öngörür şekilde hazırlanmalıdır. Diğer enerji kaynaklarının geliştirilmesine ve güvenli kullanımına yönelik politikalar belirlenilmelidir. Ulusal enerji politikasının oluşumuna sivil toplum kuruluşlarının ve yerel halkın katılması sağlanmalıdır.Çevresel Etki Değerlendirmesi yapılmak koşuluyla, yerel ölçekte rüzgar ve güneş gibi alternatif enerji kaynaklarından yararlanılmalıdır. Tarım, amonyak ve metan gibi değişik emisyonların atmosfere karışmasına neden olmaktadır. Avrupa amonyak emisyonunun %90'ı çiftlik hayvanları ve kimyasal gübrelerden kaynaklanmaktadır. Kimyasal gübre kullanımı, bir sera gazı olan azotdioksit emisyonunu da artırır. Azot ve fosfor içeren gübrelerin kullanımı azaltılmalıdır. Biz neler yapabiliriz? * Enerji dostu ampuller kullanılmalı. * Televizyonlar bekleme konumunda bırakılmamalı. * Doğru ışıklandırma kullanılmalı.Klima yerine vantilatör kullanılmalı. * Evler ısı kaybına karşı yalıtılmalı. * Eşyalar, radyatörleri kapatmayacak şekilde yerleştirilmeli. * Su kaynaklarının kıtlığı da bir başka önemli sorun. Ancak, alınabilecek önlemler de yok değil. * Diş fırçalama, bulaşık yıkama, traş esnasında musluk açık bırakılmamalı.Daha az su tüketen yeni teknoloji klozetler kullanılmalı. * Klozetlere asılan temizleme maddeleri kullanılmamalı. * Çamaşır suyu tüketimi en aza indirilmeli. * Akan tesisatlar onarılmalı.Hortumla sulama ve yıkama yapılmamalı. * Suyu, kireç ve bakterilerden arındıran filtreler kullanılmalı. * Çevre örgütleri, tüketicileri ulaşım sektörü konusunda da uyarıyor. * Bu sektör, yenilenemeyen enerji kaynaklarının baş tüketicisi ve sektörde kullanılan gazların emisyonları, hava kirliliğine, iklim değişikliklerine neden oluyor. * Toplu taşıma araçları tercih edilmeli.Kısa mesafelere arabayla gitmek yerine, yürümeli. * Kurşunsuz benzin tüketen araçlar tercih edilmeli. * Aracın taşıma kapasitesi aşılmamalı. * Uzun duraklamalarda aracın kontağı kapatılmalı. * Çevre örgütleri, tüketicilere geri dönüşümü bir yaşam tarzı olarak benimsemelerini, alışveriş sırasında aşırı tüketimden kaçmalarını öğütlüyor. * Tüketicilerin özenli davranması gereken en önemli konuların başındaysa ambalaj tüketimi geliyor. Zira plastik ambalajların doğada kaybolma süresi bin yılı buluyor. * Tüketiciler, uzun ömürlü ürünlere yönelmeli. * Geri dönüştürülemeyen ambalajlarda satılan ürünler alınmamalı. * Başta PVC olmak üzere, plastik ambalajlardan kaçınmalı. * Şişe ve kavanoz gibi cam ürünler tercih edilmeli. * Plastik poşet ve yiyecek kapları gibi ürünler yeniden kullanılmalı. * Alışverişlerde plastik poşet kullanılmamalı. * Cam malzemeler, organik çöplerle birlikte atılmamalı. * Gündelik hayatın ayrılmaz bir parçası haline gelen bilgisayarların yarattığı kirlilik de azımsanacak gibi değil. * Elektrik tüketimi daha düşük modeller alınmalı. * Yazıcıdan kağıt çıktısı alınması asgariye indirilmeli. * Bilgisayarlar bekleme konumunda bırakılmamalı. * Kullanılmayan bilgisayarlar atılmamalı.. AFET NEDİR ? İNSANLAR İÇİN; FİZİKSEL, EKONOMİK VE SOSYAL KAYIPLAR DOĞURAN, NORMAL YAŞAMI VE İNSAN FAALİYETLERİNİ DURDURARAK VEYA KESİNTİYE UĞRATARAK TOPLULUKLARI ETKİLEYEN DOĞAL VE TEKNOLOJİK VEYA İNSAN KÖKENLİ OLAYLARA GENEL BİR TERİM OLARAK AFET DENİLMEKTEDİR. AFET TÜRLERİ 1- DOĞAL AFETLER a) YAVAŞ GELİŞEN DOĞAL AFETLER - ŞİDDETLİ SOĞUKLAR, KURAKLIK, KITLIK b) ANİ GELİŞEN DOĞAL AFETLER - DEPREM - SELLER, SU TAŞKINLARI - TOPRAK KAYMALARI, KAYA DÜŞMESİ - ÇIĞ - FIRTINALAR, HORTUMLAR - VOLKANLAR - YANGINLAR 2- İNSAN KAYNAKLI AFETLER - NÜKLEER, BİYOLOJİK, KİMYASAL KAZALAR - TAŞIMACILIK KAZALARI - ENDÜSTRİYEL KAZALAR - AŞIRI KALABALIKTAN MEYDANA GELEN KAZALAR - GÖÇMENLER VE YERLERİNDEN EDİLENLER 5- DOĞAL AFET NEDİR? Yerleşim, Üretim, Alt yapı, Ulaşım ve Haberleşme gibi hayatın zorunlu işleyişini ve akışını bozacak şekilde aniden ve belirli bir süre içerisinde meydana gelen doğal yer ve hava hareketleridir. 6- TOPRAK KAYMASI (Heyelan) NEDİR ? Heyelan; kayalardan, döküntü örtüsünden veya topraktan oluşmuş kütlelerin, çekimin etkisi altında yerlerinden koparak yer değiştirmesine Heyelan (toprak kayması) denir. Bazı heyelanlar büyük bir hızla gerçekleştikleri halde bazı heyelanlar daha yavaş gerçekleşirler. Heyelanlar yer yüzünde çok sık meydana gelen ve çok yaygın bir kütle hareketi çeşididir ve aşınmada önemli rol oynarlar. Büyük heyelanlar aynı zamanda topografyada derin izler bırakırlar.. Heyelan aynı zamanda toprak kaymasıdır. Toprağın yer değiştirmesinden oluşur. Toprak altı fidelerinin topraktan çıkması, aynı zamanda toprağın aşağıya doğru inerek sürtünme kuvveti oluşturmasına heyelan denir.. Heyelanın nedenleri nelerdir ? Kuvvetli Eğim : Eğimlerin fazla olduğu sahalarda heyelan riski artmaktadır. Bazı sahalarda fay yamaçları dik eğimlerin oluşmasına neden olarak heyelanları kolaylaştırırlar. Yine insanlar kanallar ve yollar açarak yada yol ve maden kazılarından çıkan toprakları denge açısına erişmiş bulunan yamaçlar üzerine atarak heyelan oluşumuna neden olan koşulları hazırlarlar. Gevşek unsurların denge açısını her hangi bir nedenle aştığı durumlarda heyelan oluşur. Su İle Doygunluk : Heyelanlar yağışlı veya zeminin ıslak olduğu mevsimlerde meydana gelirler. Şiddetli veya devamlı yağmurlar yahut karların erimesi, kayaların içine bol miktarda suyun sızmasına olanak verir. Bunun sonucunda plastisite ve likidite sınırlarına erişilir ve herhangi bir nedenle oluşan sarsıntı sonucunda heyelan meydana gelir. Su, ayrıca denge açısını küçülterek, ağırlığı arttırarak ve sürtünmeyi azaltarak heyelanı kolaylaştırır. Kaya Yapısı : Plastisite, likidite sınırları malzemenin yapısına sıkı bir şekilde bağlıdır. Çeşitli kil türlerinde plastisite birbirine yakın ancak likidite değerleri birbirinden çok farklıdır. Örneğin bu bakımdan en düşük değeri gösteren kaolin kili, en az su ile likidite sınırına erişen yani heyelana en uygun olan kil türüdür. Çeşitli depolarda az yada çok kil vardır. Bunun oranı ve türü heyelan olayını arttıran yada azaltan yani heyelanların yayılış alanlarını belirleyen başlıca faktörlerden birisidir. Bu nedenle killi formasyonların, fliş, marn ve tüf gibi depoların yaygın olduğu sahalarda heyelan çok fazla görülür. Buna karşılık kalker ve bazalt gibi kayalarda heyelan seyrek görülmektedir. Tektonik Yapı : Tektonik yapı ile heyelan arasında çok sıkı bir ilişki vardır. Tabakaların yamaç eğimine paralel olarak dalmaları, heyelanları kolaylaştırır. Özellikle tabakalar arasında killi bir seviyenin varlığı önemli rol oynar. Kar veya yağmur sularının toprağa sızması sonucunda plastik veya likit hale geçen kil tabakasının üzerindeki kütleler çekim gücüne uyarak, toptan aşağıya doğru kayabilirler. Kayaların diyaklazlarla derin ve sık bir şekilde parçalanmış olması da heyelanı kolaylaştıran koşullar arasında sayılabilir. Heyelanlar, yukarıda sayılan nedenlerin birisi veya birkaçının etkisiyle oluşurlar ve bazen topografyada çok önemli değişikliklere neden olurlar. Kayan kütlenin koptuğu yerde genellikle hilale benzer bir kopma yarası oluşmaktadır. Buradan ayrılan maddeler genellikle akış hareketini andıran şekiller gösteren ve çoğu kez üzerinde kapalı çanakçıklar bulunan bir yığın halinde aşağıya doğru yer değiştirirler ve heyelan kütlesinin gövdesini oluştururlar. Bu kütle bazen bir akarsuyun yatağını tıkayarak bir Heyelan Seti Gölü oluşmasına yol açar. Örneğin Tortum Gölü, heyelanla Tortum vadisinin tıkanması sonucunda meydana gelmiştir. Ayrıca heyelanlar sonucunda, yamaçlarda taraçalara benzer basamaklar oluşabilir. 7- EROZYON NEDİR ? ÇEŞİTLERİ VE NEDENLERİ NELERDİR ? Erozyon, tabiatın normal süreci içinde meydana geliyorsa normal erozyon; insanın tabiattaki toprak, su ve bitki arasındaki dengeyi bozucu nitelikteki müdahaleleri sonucu meydana geliyorsa hızlandırılmış erozyon adını almaktadır. Normal erozyon, genellikle insan müdahalesi olmayan yerlerde görülür ve çok yavaş olarak gelişir. Meraların aşırı derecede otlatılması, ormanların tahrip edilmesi ile daha az korunan toprak, su ile kolayca taşınabilmektedir ve erozyon hızlanmaktadır. Yapıcı Unsurlara Göre Erozyonun Çeşitleri Özellikle ülkemizde tahribatı büyük boyutlara ulaşan su erozyonu, erozyon çeşitleri içerisinde en önemlisidir. Su erozyonundan sonra diğer erozyon çeşitleri önem sırasına göre; rüzgar, çığlar, heyelanlar ve buzullar olarak sıralayabiliriz. Çığ zaman zaman can ve mal kayıplarına neden oluyorsa da su erozyonu afeti karşısında ikinci planda kalmaktadır. Su Erozyonu: Su erozyonu, diğer erozyon çeşitleri içerisinde en yaygın ve en etkili olanıdır. Bunun için, toprak erozyonu denildiğinde akla su erozyonu gelmektedir. Türkiye topraklarının % 86'sında erozyon vardır. Böylece su erozyonunun etkilediği alan 66.9 milyon hektarı bulmaktadır. Yurdumuzdaki önemli can ve mal kayıpları su erozyonu sonucu meydana gelmektedir. Çığlar: Türkiye'nin aşırı derecede ormansızlaşmış, yükseltisi yurdun diğer kısımlarına oranla daha fazla ve yağışların genel olarak % 45' den sonraki meyilde kar şeklinde düştüğü Kuzey- Kuzeydoğu ve Doğu Anadolu'da çığ olaylarına sıkça rastlanmakta, can ve mal kayıplarına neden olduğu gibi yerleşim yerlerini, yolları, turistik tesisleri ve devlet yatırımlarını tehdit etmektedir. Türkiye'de yalnız 1985 yılından bugüne kadar 233 çığ olayı tespit olunmuş ve bu süre içinde 604 kişi hayatını kaybetmiştir. Çığ, pürüzsüzlüğü olmayan eğimi yüksek kayalık ve otlu satıhlara düşen aşırı kar yağışlarının kaygan satıhtan kopması ile aşağı kısımlara doğru hızını ve miktarını arttırarak meydana gelen bir kar kitlesi akımı olayıdır. Bu kar kitlesi önüne gelen insanların ölümüne neden olabildiği gibi ev, ahır, sınai tesis v.b. gibi yerlere zarar vererek kara ve demiryollarını kapatabilmekte günlerce trafiği aksatabilmekte ve sportif amaçlı gezilerde insan ölümlerine neden olmaktadır. Rüzgar Erozyonu: Rüzgar erozyonu sonucu verimli toprakların kaybı, buharlaşmanın hızlanmasıyla toprak emliliğinin azalması, bitki büyümesinin yavaşlaması, ulaşımın aksaması ve verimin düşmesi olumsuzluklarını ortaya çıkarmaktadır. Taşınan kum ve verimsiz toprak, üretken tarım topraklarını kaplayarak, tarım yapılamaz hale getirmektedir. Doğal Yapıdan Kaynaklanan Nedenler İklim: İklimin erozyon üzerine etkisi; yağış, sıcaklık ve rüzgarla olmaktadır. Bunların içerisinde en önemlisi yağış olup, yağışın da şekli, şiddeti, süresi ve rejimi erozyona farklı etkiler yapmaktadır. diğer taraftan sıcaklık, yağışların çeşidini, toprağın donmasını ve nem içeriğini etkilemek suretiyle detaylı olarak erozyonun şiddetine tesir etmektedir. Bu açıdan Doğu Anadolu Bölgemizde toprağın 50 cm. derinliğe kadar donması ve sıcak havalarda gevşemesi olayı, diğer bölgelerimizde yağmur ve rüzgar, erozyon olayları açısından önemlidir.Ülkemizin dünyadaki konumu nedeniyle özellikle İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri'nde yaz kuraklığı ve yağış azlığı/yetersizliği diğer bölgelere göre daha fazladır. Bu nedenden dolayı, bitki örtüsünün zayıf olduğu bu bölgeler ülkemizin erozyondan en fazla etkilenen bölgeleridir. Çünkü, kurak ve yarı kurak sahaların mevcut ekosistemlerinin bozulması kolay ve hızlı olmakta ve bozulan ekosistemlerinin tekrar eski haline getirilmesi de zor ve pahalı olmaktadır. Topografya: Yamacın eğim ve uzunluğu erozyonda etkili topografik etkenlerdir. Erozyonun şiddeti ve toprağın yüzeysel akışla taşınmasına neden olan faktörlerin başında eğim gelmektedir. Dünyada kara kütlesinin ortalama yüksekliği 700 m., Avrupa'nın 330 m., Afrika'nın 600 m., Asya'nın 1010 m. olmasına rağmen Türkiye'nin ortalama yüksekliği 1132 m. 'ye ulaşmaktadır. Yükselti basamakları dikkate alınarak yapılan değerlendirmede de 0-500 metre arasındaki alanlar ülkemizin %17,5'u, 500-1000 metre arasındaki sahalar % 26,6'sını kaplamakta , 1000-2000 metre arasındaki alanlar ise % 45,9' a ulaşmaktadır. Ülkemiz arazisinin eğimli ve engebeli olması, orman ve ot örtüsünün tahrip edildiği alanlarda doğal dengenin hızla bozulması sonucunu doğurmaktadır. Doğal dengenin bozulması sonucu hızla toprakların aşınması süreci başlamaktadır. Erozyonun şiddetli olarak devam ettiği alanlarda altta bulunan jeolojik yapı yer yer taşlı ve kayalık araziler halinde ortaya çıkmaktadır. Jeolojik ve Toprak Yapısı: Ülkemizin jeolojik ve toprak yapısı; genelde pekişme durumu zayıf, ayrışmaya ve değişmeye karşı fazla direnç göstermeyen taneli, tortul ve volkaniktir. Toprak ile jeolojik yapı arasında sıkı bir ilişki vardır. En fazla aşınmaya uğrayan zeminler Eosen ve Neogen zamanlara ait araziler ile volkanik kül ve tüflerdir. Genelde pekişme durumu zayıf, ayrışmaya ve erozyona karşı fazla direnç göstermeyen gevşek yapılardan oluşan topraklarımız erozyona hassas bir yapıdadır. Bu nedenle, en fazla aşınan ve sellere en fazla malzeme veren kaynaklar kumlu, şiltli, çakıllı olan pekişmemiş araziler ile bünyesine su aldığında kısa sürede eriyebilen tuzlu ve alkali maddeler bakımından zengin, milli ve killi depolar olmaktadır. Ülkemizde, toprak örtüsünün tamamen yok olduğu eğimli alanlarda erozyonun şeklini, şiddet ve seyrini; jeolojik yapıyı oluşturan ana materyalin yapısı, bünye özelliği, yağış sularını tutma ve geçirme kapasitesi gibi fiziksel ve kimyasal özellikleri belirler. Öte yandan, kurak ve sıcak iklim şartları altında Anadolu'nun kapalı havzalarında çökelmiş olan tuzlu, alkali maddeler bakımından zengin killi, marnlı ve jipsli depolarda kimyasal erozyon ön plana geçmiştir. Ülkemizde, bazı ana kayalar üzerinde oluşan toprak aşınması; kayalık-taşlık alanların ortaya çıkmasına ve dolayısıyla buraların VIII. sınıfa giren araziler haline gelmesine yol açmıştır. Bitki Örtüsü ve Ölü Örtü: Çıplak arazilere oranla bitki örtüsü ile kaplı arazilerde erozyon daha az meydana gelmektedir; çünkü, bitki örtüsü intersepsiyonla toprağa ulaşan yağışın miktarını, şiddetini ve mekanik etkisini azaltır, kökleriyle toprağı sarar ve taşınmasını önler. Orman toprakları ise, suyun akış hızını azaltır ve suyun toprağa sızmasını artırarak erozyonun şiddetini düşürür. Ayrıca; bitki örtüsü, toprak yüzeyinde biriktirdiği ölü örtü ile toprağı yağmura karşı korumaktadır. Özellikle, orman ölü örtüsü, en şiddetli yağışları yüzeysel akıma geçmeden toprak içerisine kolaylıkla geçirebilecek bir infiltrasyon kapasitesine sahiptir. Bitki Örtüsü ve Ölü Örtü: Çıplak arazilere oranla bitki örtüsü ile kaplı arazilerde erozyon daha az meydana gelmektedir; çünkü, bitki örtüsü intersepsiyonla toprağa ulaşan yağışın miktarını, şiddetini ve mekanik etkisini azaltır, kökleriyle toprağı sarar ve taşınmasını önler. Orman toprakları ise, suyun akış hızını azaltır ve suyun toprağa sızmasını artırarak erozyonun şiddetini düşürür. Ayrıca; bitki örtüsü, toprak yüzeyinde biriktirdiği ölü örtü ile toprağı yağmura karşı korumaktadır. Özellikle, orman ölü örtüsü, en şiddetli yağışları yüzeysel akıma geçmeden toprak içerisine kolaylıkla geçirebilecek bir infiltrasyon kapasitesine sahiptir. Erozyona Etkili Olan Faktörler * Arazinin çok engebeli olması, * Eğimli arazilerde arazinin eğime paralel sürülmesi, * Bitki örtüsünün tahrip edilmesi: Orman yangınları, tarla açmak amacıyla ağaçların kesilmesi, otlaklarda aşırı otlatılma yapılması, anız örtüsünün yakılması gibi, * Yağışların sağanak yağış şeklinde olması, * Tarım alanlarının amaç dışı kullanılması (Tarım alanlarına fabrika yapımı, tarım alanlarının yerleşmeye açılması gibi), * Hızlı nüfus artışı ile toprağın aşırı işlenmesi vb. 8-EREZYONUN BARAJLARIMIZ VE SULARIMIZ AÇISINDAN ÖNEMİ NEDİR ? Büyük yatırımlar yapılarak çeşitli amaçlar için tesis edilen, bir amacı da sulama olan barajlarımız, akarsu ve yüzey akışların taşıdığı toprak materyali ile planlanan ekonomik ömürlerinden daha kısa sürede dolmakta ve işlevlerini yitirmektedir. Genelde ekonomik ömürleri 50 yıl olarak belirlenen bazı barajların aşırı erozyon etkisi ile 15-20 yılda doldukları görülmüştür (Karamanlı 13 yıl, Altınapa 10 yıl, Kartalkaya 19 yıl, Kemer 22 yıl). Yapılan ölçümlere göre; *Dicle Nehri’nin 26,7 milyon ton/yıl *Fırat Nehri’nin 16,8 milyon ton/yıl *Kızılırmak Nehri’nin 15,7 milyon ton/yıl *Çoruh Nehri’nin 7,8 milyon ton/yıl sediment taşıdığı tespit edilmiştir. Fırat üzerinde tesis edilmiş olan Keban Barajı’na her yıl en az 32 milyon ton toprak taşınmış ve tesis tarihi olan 1974 yılından 2001 yılına dek yaklaşık olarak 850 milyon ton toprak baraj tabanına yığılmıştır. Dünya genelinde erozyonla kaybedilen toprak miktarı 24 milyar tondur. Ülkemizde her yıl kaybolan 500 milyon tona yakın verimli topraklarla birlikte 9 milyon ton bitki besin maddesi de yitirilmektedir. Bu özelliği ile de erozyon, ekosistemin ve suların kirletilmesinde en büyük etken olmaktadır. Çünkü yüzey akışları ile taşınan bitki besin maddeleri (gübre dahil) ve tarım ilaçları su kaynaklarının kirlenmesine neden olmaktadır. Ülkemizdeki ortalama yıllık toprak kaybı Avrupa’da oluşan kaybın 9,5 katı, Avustralya’da oluşan kaybın 2,9 katı, Amerika’da oluşanın 1,6 katıdır. Barajlar, akarsuların taşıdıkları toprak materyalini tutmak suretiyle denize kavuştukları yerlerde oluşturdukları deltaların beslenmesini engellemekte, denizlerin deltaları aşındırmasına-kıyı erozyonuna neden olmakta, denizlerin karalar üzerinde ilerlemeleri sorununu da yaratmaktadır.. II.BÖLÜM 1- SEL NEDİR ? Suyun doğal yada yapay yatağından taşarak tehlikeye neden olan doğal bir afettir. Bazı seller birkaç gün içerisinde meydana gelir. Fakat seylaplar (ani sel) birkaç dakika içerisinde suların kabarmasına neden olurlar. Hızla akan sel suları içerisinde bir çok kaya, taşlar, ağaçlar ve diğer enkazlar büyük tehlikelere neden olabilir. Hızla artan sel suları yüksek bentleri ve dik toprak kenarlarının üzerini aşarak yüksek yerlerde de tehlike oluşturabilir. Ayrıca oluşturduğu balçık ve kaygan çamurlar büyük tehlike oluşturur. Sel ister büyük nehirlerin kıyısına yerleşmiş, ister dağ yamaçlarında yaşıyor olsun, isterse çöllerde bulunsun her yerdeki insanların rastlayabileceği türde bir doğa olayıdır. Yerleşilen yerlerdeki çeşitlilik görülme sıklığını değiştirmesine rağmen özellikle sel olayını dikkate almadan kurulan altyapılar bu doğa olayının bir faciaya dönüşmesine neden olabilmektedir. Ülkemizde sadece 1995 yılında üç bölgede görülen sel olayı 160 kişinin ölümüne neden olurken her yıl can kaybına neden olmayan seller sonucu milyarlarca liralık ekonomik kayıplar yaşanmaktadır. Bu amaçla gelişmiş ülkeler sel riskini en aza indirmek için erken uyarı sistemleri geliştirerek özellikle can kaybını en aza indirmeyi başarmışlardır. Selin en sık rastlanan sebebi kuvvetli ve uzun süreli yağıştır. Seller kar erimesi sonucu oluşan kuvvetli akışlar veya drenaj kanallarının tıkanması sonucunda da meydana gelebilir. Günümüzde rastlanılan en yaygın sebep ise; kuvvetli yağmur fırtınalarında drenaj sistemlerindeki yetersizlik sonucu ana nehir kanallarının tamamen dolu olması ile meydana gelen taşmalar sonucu oluşan sellerdir. Dağlık bölgelerde ise seller kar erimesi veya yağışla birleşen kar suyundan meydana gelir. Çok nadir olarak da barajların çökmesi ve taşmasından kaynaklanan sellere rastlanılmaktadır. Akarsuların su taşıma miktarı değişkenlik gösterir. Bazen uzun süre yağış olmayan veya az yağış alan bir alanda akışlar yavaşlar bazen de aynı alanda yağışlı bir periyotta güçlü akışlar olabilir. Sellerin miktarındaki değişkenlik yağışın yoğunluğuna, yağış miktarına, kar erime oranına ve/veya diğer faktörlere bağlıdır. İki akarsu havzası arasındaki yağış toplamı veya toplama alanındaki depolama miktarı sel potansiyelinde önemli rol oynar. Deprem felaketinin aksine su baskınlarını gerek meteorolojik bulgular gerekse baskın bölgelerinden bugüne kadar elde edilen istatistikler ve gözlemler sayesinde önceden saptamak mümkün olabilir. Sellerin Ölçümünde; - Yükseklik - Su miktarı - taşkın alanı - Akış hacmi gibi özellikler dikkate alınır. Bu özellikler: - Toprağın rasyonel kullanımı - Köprü ve barajların yapımı sellerin önceden tahmin edilmesi ve önlenmesi açısından önemlidir. 2- SEL NASIL OLUŞUR ? Selin en sık karşılaşılan şekli, kuvvetli ve uzun süreli yağış sonucu oluşur. Sel, kar erimesinin ardından oluşan kuvvetli akışlar veya drenaj kanallarının tıkanması sebebiyle de meydana gelebilir. Dağlık bölgelerde ise sel, kar erimesi veya yağışla birleşen kar suyundan meydana gelir. Çok nadir de olsa barajların çökmesi ve taşmasından kaynaklanan sele de rastlanılmaktadır. Engellenemez tabiat olayı sele en çok, nehir yataklarından taşmalar sonucu rastlanır. Nehir yataklarına gelen suyun sele dönüşmesine, yatakların amacı dışında kullanılması da yol açar. Günümüzde çarpık kentleşme sonucu dere yataklarının gecekondulaşma bölgesi haline gelmesi, ağaçlandırılması, doldurulması veya nehir yataklarının değiştirilmesi sonucu oluşan seller her yıl ülkemizde büyük mal ve can kaybına sebep oluyor. 3- SELİN NİTELİĞİ Doğal olayların bir sonucu olan sel riskinin zarar verici hale gelmesindeki en önemli etken insan olgusudur. Sözü edilen insan olgusu salt biyolojik bir varlık olan insanı değil her türlü insan eylemleri ve bu eylemler sonucu insanların yüzyıllar boyunca geliştirmiş olduğu özdeksel kültür öğelerini kapsamaktadır. Bu yönüyle insan, risk faktörlerinin oluşum sürecinde farklı, bu faktörlerin meydana gelmesi ile birlikte ortaya çıkan sonuçların büyüklüğünde yani risklerin etkileme süreçlerinde farklı etkilerde bulunmaktadır. Bu bakımdan insanların her anlamda riskler üzerinde belirleyici etkileri oldukları önemli bir gerçekliktir. Bu bağlamda aşağıdaki şekil farklı risklerin insan eylemleri ile ilişkisini ortaya koymak bakımından son derece önem taşımaktadır. “Bilimsel olarak, doğanın kendi dengesini koruma işleyişi sınırları içerisinde kaldığı sürece olağan bir hidrometeorolojik bir olay olarak kabul edilen” selin niteliğini tek bir cümle ile özetlemek gerekirse, selin bir afet değil doğurduğu sonuçların afet olduğu ileri sürülebilir. Başka bir bakış açısından ise selin en önemli yönünün onun sosyal bir olgu olduğudur. Eğer insanlar dere yataklarında yerleşmezlerse, nehirlerin taşkınları için gereken sistemleri oluştururlarsa, sel sadece meteorolojik bir olay olarak kalır. Tüm aksi durumlarda sel riski çok büyük ve yıkıcı felaketlere neden olacaktır. III.BÖLÜM 1- ÜLKEMİZDE SELLER Türkiye’nin Sel Afetleri Yönünden Durumu Doğal afet olarak sel, "bir akarsuyun muhtelif nedenlerle yatağından taşarak, çevresindeki arazilere, yerleşim yerlerine, altyapı tesislerine ve canlılara zarar vermek suretiyle, etki bölgesinde normal sosyo-ekonomik faaliyeti kesintiye uğratacak ölçüde bir akış büyüklüğü oluşturması olayı" şeklinde ifade edilmektedir. Bu tanımı, deniz sahillerine mücavir bölgelerdeki dalga hareketlerinden kaynaklanan kıyı taşkınları, göllerdeki seviye değişiklikleri ile dalga etkilerinden kaynaklanan göl taşkınları ve buzul erime ve parçalanmalarından kaynaklanan buz hareketi taşkınları ile genişletmek mümkündür. Dünyanın bir çok bölgesinde aşırı yöresel yağışlardan veya toplu kar erimelerinden sonra yaşanan akarsu taşkınları sel olayının en yaygın örneğidir. Sel yaşandığı bölgenin iklim koşullarına, jeoteknik ve topoğrafik niteliklerine bağlı olarak gelişen bir doğal oluşumdur. Ancak sel problemi veya afeti tamamen insan aktivitelerinin bir sonucu olarak meydana gelmektedir. Sel riski bulunan sahalarda önceden tedbir alınmaksızın süregelen kontrolsüz kentleşme faaliyetleri dünyanın her köşesinde sel afetinin en önemli nedenidir. Ülkemizde sel yada bir diğer ifade ile taşkın afetleri, depremlerden sonra en büyük ekonomik kayıplara neden olan doğal afettir Mevcut envanter verileri itibari ile taşkınlardan kaynaklanan ekonomik kayıp her yıl için ortalama 100.000.000 ABD dolarına ulaşmaktadır. Buna karşın taşkınların kontrolü ve zararlarının azaltılmasına yönelik olarak genelde yapısal önlemler bağlamında sürdürülen projeli faaliyetler için ayrılan yatırım miktarı ise yılda ortalama 30 000 000 ABD doları civarındadır. Ekonomik kayıpların sektörel bazda dağılımı aşağıdaki tabloda gösterilmektedir. 1955-1969 döneminde genel hayatı etkileyen önemdeki taşkın olayı sayısı 1140 adet ve meydana gelen can kaybı sayısı 510 kişidir. Bir diğer ifade ile bu dönemde ülkemizde her bir yıla ortalama 76 adet taşkın olayının düştüğü ve her yıl için ortalama 35 kişinin taşkınlarda hayatını kaybettiği görülmektedir. 1970-1997 döneminde değerlendirilen toplam taşkın olayı sayısı ise 626 ve toplam can kaybı sayısı 538’dir. Aynı ifade ile bu dönemde her bir yıla ortalama 22 adet taşkın olayının düştüğü ve yılda ortalama 19 kişinin taşkınlarda hayatını kaybettiği görülmektedir. 1955-1997 döneminde en fazla can kaybına yol açan taşkın afeti 1957 yılı Eylül ayında Ankara’nın Hatip çayı vadisinde yaşanmış ve 185 kişinin ölümü ile sonuçlanmıştır. Yukarıda iki ayrı dönemi karşılaştıran mukayeselerden hareketle, akarsu havzalarında su developmanına yönelik kapsamlı projeler ve taşkın koruma projeleri hizmete girdikçe taşkınların sıklığı ve oluşturduğu can kayıplarında önemli azalmalar olduğu görülmektedir. Ancak benzer bir sonucu ekonomik kayıplar açısından ifade etmek güçtür. Zira ekonomik gelişmenin sonucu olarak taşkın riski taşıyan alanlardaki ekonomik değerlerin büyüklükleri de o ölçüde artmakta ve daha küçük frekanstaki bir taşkında yaşanan ekonomik kayıp, gelişme öncesindeki daha büyük frekanslı bir taşkında yaşanandan çok daha büyük ekonomik kayıplar oluşturabilmektedir. Nitekim, 1989 – 1998 on yıllık dönemine ilişkin aşağıdaki tabloda yer alan değerler bu yaklaşımı doğrulamaktadır. Dünyanın bir çok kesimlerinde; şiddetli fırtınaların sahil bölgelerinde oluşturduğu dalga hareketlerinden kaynaklanan kıyı taşkınları, göllerdeki seviye değişiklikleri ve dalga etkilerinden kaynaklanan göl taşkınları, buzul hareketlerinden kaynaklanan buz taşkınları ve aşırı yağışlar sonucunda veya kar erimelerinden kaynaklanan akarsu taşkınları sık yaşanmaktadır. Ülkemizde yaygın olarak yaşanan taşkınlar ise genelde akarsu taşkınlarıdır. Sel veya taşkın doğanın kendi döngüsü içinde meydana gelen doğal bir oluşumdur. Bu oluşumun bir sel afeti yada problemine dönüşmesi ise ekonomik gelişme bağlamında süregelen insan faaliyetlerinin doğal denge üzerine yaptığı müdahalelerin bir sonucu olmaktadır. Bu çerçevede, ülkemizin sel riskine hassasiyetinin mertebesini, doğal etkenler olarak nitelenebilecek coğrafi, iklimsel ve fiziksel özellikleri ile sosyo-ekonomik gelişme faaliyetlerinin (insan faaliyetlerinden kaynaklanan etkenler) belirlediğini ifade etmek gerekmektedir. Ülkemiz ve yakın civarındaki bölgenin genel coğrafi koşulları yönüyle Türkiye’nin; Fırat, Dicle, Aras ve Çoruh gibi akarsu havzalarında membada yer almanın avantajlarını, Asi ve Trakya bölgesi havzalarında ise akış aşağıda bulunmanın dezavantajlarını taşıdığı görülmektedir. İklimsel yönden ülkemiz bazı mevzi istisnalar dışında yarı-kurak iklim özelliklerine sahiptir. Ancak, bu genel özellik yağışa yönelik nitelikler de dahil olmak üzere bölgeden bölgeye önemli farklılıklar içermektedir. Nitekim yıllık ortalama yağış miktarı ülke genelinde ortalama 643 mm olmasına karşın, bu değer Güneydoğu bölgesinde 250 mm ye kadar düşmekte buna karşın Karadeniz bölgesinin doğu kesimlerinde 3000 mm ye kadar çıkmaktadır. Ülkenin fiziksel nitelikleri yönünden akarsu havzalarının; büyüklükleri, jeolojik ve topoğrafik nitelikleri, kullanım durumu ve koşulları, toprak özellikleri ile orman örtüsü ve erozyon koşulları, mecra eğim ve uzunlukları gibi parametreler de taşkın olaylarına hassasiyetin ölçüsünü belirleyen önemli doğal etkenler arasında yer almaktadır. Türkiye’de taşkınları meydana getiren yağışların sinoptik durumları ile geçmiş taşkınlara ilişkin envanter verilerinin birlikte değerlendirilmeleri sonucunda taşkınların en çok Mart, Nisan, Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında oluştuğu ve Karadeniz, Akdeniz ve Batı Anadolu coğrafi bölgelerinin taşkına en hassas bölgeler olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu sonuçlar, anılan bölgelerin topografyası, bitki örtüsü dağılımı, yerleşim şekli ve yağış rejimi ile de uyum göstermektedir. Nitekim yurdumuzda yağışlar kuzeybatı ve güney depresyonların tesirinde olup, Karadeniz ve Akdeniz'de sahillere paralel uzanan sıra dağların orografik tesiri depresyonik yağışların şiddetini arttırmaktadır. Ayrıca taşkına hassas olan ilkbahar aylarında yüksek kotlardaki karların erimeye başlaması, iç bölgelerdeki mevzii ve şiddetli konvektif yağışların katkısı ile bu bölgelerde meydana gelen taşkınların sıklığı ve büyüklüğünde etkili olmaktadır. Taşkın afetlerinin yalnızca meteorolojik oluşumlara bağlı olarak ifade edilmesi mümkün değildir. Özellikle Türkiye gibi ekonomik gelişme faaliyetinin yoğun bir biçimde devam ettiği şartlarda, sanayileşme ve sektör çeşitliliğinin beraberinde getirdiği kentleşme etkinliği, akarsu havzalarının muhtelif kesimlerindeki insan faaliyetinin çeşitliliğini ve yoğunluluğunu da büyük ölçüde arttırmaktadır. Bu durum ise havza bütünündeki hidrolojik dengeyi bozmakta ve sonuçta büyük miktarda can ve mal kaybına yol açan taşkın afetleri yaşanmaktadır. Akarsu havzaları içinde büyüyen yerleşimler, açılan yeni yollar ve kurulan yeni tesisler ile arazi yapısı değişmekte, elverişsiz tarım yöntemleri ile topraklar daha yoğun bir şekilde kullanılmakta, ormanlar ve meralar tahrip edilmekte, tüm bu koşullarda taşkın afetleri giderek daha büyük ve sık olarak görülmektedir. Bir çok durumda, daha önceden taşkın koruma önlemi gerekli olmayan alanlarda bile önlem alınması zorunlu hale gelmektedir. Yurdumuzda yakın geçmişte yaşanan; 13 Aralık 1990 tarihli Muğla İl merkezi taşkını, 1112 Aralık 1992 tarihli Marmaris İlçesi taşkını, 23 Ağustos 1992 tarihli Yozgat- Sorgun İlçesi taşkını, 2 Mayıs 1995 tarihli Bitlis İl merkezi taşkını, 4 Kasım 1995 tarihli İzmir İli taşkını, 7-8 Ağustos 1998 tarihli Trabzon-Beşköy beldesi taşkını ve son yıllarda sıkça yaşanan İstanbul İlindeki su baskını olaylarının hemen hepsinin nedenini kontrolsüz kentleşme faaliyetleri oluşturmakta, olayların meteorolojik yönünü oluşturan değerler ise genellikle küçük frekanslar içermektedir. Türkiye'de Sel Afetlerinin Yönetimi Çerçevesinde Bugüne Kadar Yapılan Çalışmalar Ülkemizde sel afetlerinin yönetimi çerçevesinde günümüze kadar muhtelif çalışmalar yapılmış olmakla birlikte, bunların büyük bir bölümünü yapısal proje faaliyetleri ile taşkın sırasındaki kurtarma ve acil yardım faaliyetleri oluşturmuştur. Ülkemizde taşkınların önlenmesi ve zararlarının azaltılmasına yönelik yapısal unsur içeren projeli faaliyetler DSİ Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. Bu projeli faaliyetleri; taşkın koruma ve kontrol ihtiyacını akarsu havzasının bütününde ve diğer su developmanı gerektiren ihtiyaçlarla birlikte ele alan çok amaçlı büyük su işleri projeleri ile ivediliği nedeniyle taşkın koruma ihtiyacını akarsu havzasının sınırlı bir bölümünde ele alan küçük su işleri projeleri oluşturmaktadır. 1999 yılı sonuna kadar, inşaatı tamamlanan yaklaşık 4390 adet küçük su işi ve 71 adet büyük su işi projesi ile toplam olarak mahalle, köy, belde, ilçe ve il gibi değişik ölçekteki 3300 adet yerleşim yerinde ve yaklaşık olarak 990 000 hektar tarım alanında belirli mertebede taşkın koruma ve kontrolü sağlanmıştır. Sel Afetlerinin Yönetiminde Bugüne Kadar Yapılan Çalışmaların Genel Değerlendirmesi Bugüne kadar edinilen tecrübeler, Türkiye akarsu havzalarında yaygın olarak yaşanan ve önemli boyutta can ve mal kayıplarına neden olan taşkınların, olayın su hareketi yönünden büyüklüğünü tayin eden hidrometeorolojik oluşumların büyüklüğünden ziyade, akarsu yatakları içinde veya mücavir taşkın riski taşıyan sahalarda herhangi bir önlem alınmaksızın sürdürülen düzensiz ve kontrolsüz kentleşme faaliyetleri sonucu oluştuğunu göstermektedir. Akarsu havzalarında; taşkın koruma ve kontrol amacını da içeren, su kaynaklarının havza bütününde developmanını öngören kapsamlı projelerin hizmete girmesi ile taşkınların sıklıkları ve yaptıkları zararlarda önemli azalmalar olmaktadır. Ancak, taşkın zararlarının azaltılması çalışmalarında en etkin ve ekonomik çözüm; taşkın yaşanmadan önce havza genelindeki insan faaliyetlerini düzenleyen ve çoğunlukla yapısal unsur içermeyen nitelikteki, halkın eğitiminden ağaçlandırma faaliyetlerine kadar birbirini tamamlar özellikli çoklu tedbirlerin, bir plan dahilinde, projeden yararlananlar da dahil olmak üzere tüm ilgili kurum ve kuruluşlarca eşgüdümlü bir program çerçevesinde, birlikte alınmasının sağlanmasıdır. Bu yaklaşım, konu ile ilgili çalışmalarda özellikle yerel yönetimlere önemli görevler yüklemektedir. 2- SEL VE SU BASKINLARININ ZARARLARI NELERDİR ? Dünyanın hemen her bölgesinde değişik sıklıkta ve boyutta görülen sel olayları, büyük can ve mal kayıplarına neden olmaktadır. Aynı zamanda doğal tehlikelerin en yaygın olanıdır. Dünyada her yıl yaklaşık ortalama 75 milyon dolayında insan bundan arklı biçimde etkilenmektedir. a. Kütle Etkisi : Hızla akan su ile taşınan malzemeler çarptığı her şeyi, canlı ve cansız çevre ile kültürel çevreyi (insan, bitki, hayvan, yol, köprü, bina, fabrika, araba vb.) tamamen yada kısmen tahrip ederek yada yok ederek büyük can ve mal kaybına neden olabilir. b. Erozyon Etkisi : Yukarı havzalardan başlamak üzere, aşağı havzalara kadar, havza boyunca her yerde yeni çatlakların ve oyukların oluşması, yatak yamaçlarında çökmelere neden olduğundan, buralarda yamaç hareketleri hızlanır, büyük miktardaki toprak başka yerlere taşınır. c. Su Basması : Tarım ürünleri, taşınabilir ve taşınamayan mallar büyük zarar görür büyük can ve mal kayıpları yaşanabilir. d. Taşıntı Etkisi : Selin verdiği en büyük zararların bir kısmı da Taşıntı baskınına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü bunlar etkili ve kalıcı zararlardır. Bunları aşağıdaki şekillerde sıralamak mümkündür. (1) Değişik yüzey malzemelerinin, bir alanı (özellikle tarım alanını) kaplaması, o alanın doğal yapısını bozar, kalitesini düşürür ve verimini azaltır. (2) Sel ve dere yataklarının taşıntıyla gittikçe tıkanması sonucu sel suları kontrolsüz hale gelir. (3) Hidroelektrik santralleri işlevlerini yerine getiremez hale geldiğinden, enerji üretiminde düşme görülebilir. (4) Taşınan ve yığılan malzemeler nedeniyle kara ve demir yollarının kapanması sonucu ulaşım aksar. (5) Su kanalları tıkanabilir, drenaj sistemlerinde tahribat olabilir. (6) Limanlar büyük zarar görebilir. (7) Çeşitli sosyo-ekonomik sorunlar ortaya çıkar. Günümüzde sel tahmini ve selden korunma konusunda önemli çalışmalar yapılmasına ve bu konuda belirli bir yol alınmış olmasına rağmen sellenme, doğal afetler arasındaki önemini korumaktadır. Sel, hala dünyanın gelişmiş ve gelişmekte olan bir çok ülkesinde, en fazla zarar veren doğal afetlerin başında gelmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkeler, selden çok daha fazla etkilenmektedir. Bunun nedeni, sele karşı daha hassas olan taşkın ovalarının, alçak kıyı alanlarının ve vadi tabanlarının insanlar tarafından yerleşim alanı olarak seçilmesi ve bazı nedenlerle sele karşı yeterli önlemlerin alınamamasıdır. Bunda bu ülkelerdeki hızlı nüfus artışı ve gerekli teknolojiyi kullanma imkanının olmaması önemli bir etkendir. Nitekim dünyada selden dolayı meydana gelen can kayıplarının %65 i Bangladeş’te olmaktadır. Yine 1860-1960 yılları arasında Çin’de selden 5 milyon kişi yaşamını yitirmiştir. Halbuki Çin’de, sel afetlerinden korunma çalışmalarının 4000 yıllık bir geçmişi olduğu bilinmektedir. Örneğin, ABD’de 1993 ilkbahar ve yaz aylarındaki Missisipi ve Missouri nehirlerinin taşmasıyla 9 eyalet sular altında kalmıştır. Bunun sonucunda 50.000 ev hasar görmüş, 54.000 kişi taşkın bölgelerini terk etmiş, 4 milyon hektar tarım arazisi sular altında kaldığından, beklenilen ürün miktarında%17 oranında azalma olmuştur.Alçak taşkın ovaları ve nehir ağızlarındaki düz alanlar; dünyanın bir çok yerinde bu özelliğe sahip alanlar vardır. Ancak Bangladeş, Hindistan, Vietnam ve Çin’de bu tip alanlar daha geniş yer kaplamaktadır. Bangladeş’te bu tip yerler genel yüzölçümünün %20 si dolayındadır. Buralarda 120 milyon insan yaşamaktadır. Muson yağışları sonucunda görülen nehir selleri ile, tropikal fırtınalara bağlı deniz kabarmasının neden olduğu sellerde çok büyük can ve mal kayıpları yaşanmaktadır. Örneğin, gelişmekte olan bir ülke Bangladeş’te yaşanan büyük sel olaylarında meydana gelen can kayıplarını gösteren aşağıdaki tablo ürkütücü boyuttadır. Afetin Tarihi : Ölü Sayısı 28-29 Mayıs 1963 22.000 11-12 Mayıs 1965 17.000 1-2 Haziran 1965 30.000 15 Aralık 1965 10.000 13 Kasım 1970 300.000 25 Mayıs 1985 10.000 30 Nisan 1991 131.000 Ani sellerin görüldüğü küçük havzalar; bu tip havzalar, daha çok ülkemizin de içinde bulunduğu kurak ve yarı kurak bölgelerde görülür. Buralarda daha çok uygun topografya zayıf bitki örtüsü, kısa sürede çok su bırakan konvektif yağışlarla ilişkili olarak ani seller (flash floods) oluşur. Bu tip seller yerleşme birimlerinin bulunduğu dar vadilerde daha etkili olmaktadır. Bunlar ani geliştikleri için, erken uyarı şansı azalmakta, bunun için de ani seller, en öldürücü atmosfer kökenli tehlikelerin başında gelmektedir. Yeterli güvenirlikte olmayan barajların çevresindeki alanlar; böyle yerlerde sel suları kontrol altında tutulamadığından, yada mevcut barajın işlevini yerine getiremeyecek duruma gelmesinden dolayı, büyük sel afetleri yaşanmaktadır. Son yıllarda ülkemizdeki Van Gölü’ndeki su seviyesinin yükselmesi sonucu etrafında bulunan bir çok evi su basmış, bazı yapılar tahrip olmuş, demir yolu ve deniz iskelesi kullanılamaz hale gelmiştir. 13 Temmuz 1965 günü ülkemizde böyle bir alanda yer alan Senirkent/ Isparta’da yaşanan sel bununla ilişkili olarak oluşan çamur akıntısından daha önce belirtildiği gibi 74 kişi yaşamını yitirmiş, yüzlerce konut yıkılmış, binlerce hayvan çamur altında telef olmuştur. IV.BÖLÜM 1- SELLERİN İNSAN HAYATINDAKİ ETKİLERİ NELERDİR ? Sel ve taşkınların neden olduğu zararlar, toplum yaşamını çok çeşitli şekillerde etkilemektedir. Temelde sel ve taşkınların etkileri, kompleks bir yapıya sahiptir. Bu afetlerin tüm dünyada yaygın olarak görülen en belirgin etkileri, insan hayatı ve ekonomi üzerinde kendini göstermektedir. Yapılan önceki çalışmalar, sel ve taşkınların insan sağlığını genel olarak 2 şekilde etkilediğini ortaya koymuştur; Direkt etkiler, Endirekt etkiler Direkt etkiler genellikle sel suyundan kaynaklanan etkiler olup, bunlar boğulmalar, yaralanmalar ve diğerleri şeklindedir. endirekt etkiler ise selden zarar gören diğer sistemlerin neden olduğu etkilerdir. Bunlara örnek olarak, sudan kaynaklanan enfeksiyonlar, taşkın suyu içinde serbest kalan kimyasal kirleticilere maruz kalmanın akut ve kronik etkileri, yiyecek yetersizliği vb. etkiler verilebilir. Tablo 1’de de görüldüğü gibi sel ve taşkınların sağlık üzerindeki etkileri, sel ve taşkın anında (ölüm ve yaralanmalar vb), sel ve taşkından sonraki yakın dönemde yada taşkını izleyen yıllarda (hastalıklar vb) ortaya çıkabilmektedir. Sel ve taşkınlarda meydana gelen ölümlerin nedenleri genellikle, sel ve taşkın suyunun hayatı tehdit eden karakteristikleri ile sel ve taşkına maruz kalanların davranışları olarak ortaya çıkmaktadır. Sel ve taşkın zararlarının kötü bir sonucu olan yaralanmalar çoğunlukla, taşkın esnasında ve sonrasında yaşadıkları alanlara dönen insanların meydana gelen hasarları ve çamuru temizleme çabaları sırasında olmaktadır. Psikolojik problemler ise, bir taşkın yada sel olayını izleyen aylar yada yıllarda oluşabilmektedir. Sel ve taşkınların sağlık üzerindeki etkileri, daha genel bir yaklaşımla ele alındığında iki kategoriye ayrılmaktadır. Fiziksel etkiler; sel ve taşkın olayı esnasında, sel ve taşkının kendisinden kaynaklanan etkiler,temizleme sürecindeki etkiler ve insanların yer değiştirmesi ve alt yapı sistemindeki zararlaşmalardan kaynaklanan etkilerdir. Psikolojik etkiler ise, direkt olarak sel ve taşkın olayını yaşamanın yarattığı etkiler olup,endirekt olarak restorasyon sürecindeki etkilerdir. Fiziksel Etkiler Bu bölümde, öldürücü etkiler ve öldürücü olmayan, direkt yada endirekt olarak suyla temas, muhtemel salgın hastalıklar ve yayılan kimyasalların zehirleyici etkilerinden kaynaklanan fiziksel etkiler tartışılmıştır. Ölüm ve Yaralanmalar: Sel ve taşkınların insan sağlığı üzerinde fiziksel olarak görülen en önemli etkisi, ölüm ve yaralanmalar şeklindedir. Bu etkilere kolayca maruz kalanlar çoğunlukla çocuklar ve yaşlılardır. Tablo 1’de de görüldüğü gibi, sel ve taşkınlar sırasında meydana gelen yaralanma ve boğulmalar, genellikle dere akış hızı, topografik arazi özellikleri, uyarı yokluğu, hızlı akan suyun taşıdığı iri kaya parçaları ve taşkın suyunun ani yükselmesi gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. Özellikle yıkıntı ve parça taşıyan yüksek hızdaki su yaralanmalara neden olabilmektedir. Ayrıca endirekt etki olarak sel ve taşkın suyu nedeniyle yıkılan binalar da yaralanma ve ölümlere yol açabilmektedir. Son yıllarda küresel iklim değişimleri nedeniyle taşkın ve sel olayları ve bu olayların insan üzerindeki etkilerinde artışlar olduğu görülmektedir. EM-DAT verilerine göre, 1900–2006 yılları arasında en fazla sel ve taşkın olayına, Asya kıtasında rastlanmış (1155 olay) olup, bu afetler sonucunda 674153 kişi hayatını kaybetmiş ve ekonomik anlamda milyonlarca dolar zarar meydana gelmiştir. Avrupa’da ise, aynı yıllar arasında 397 sel olayında 9733 kişi hayatını kaybetmiş, yaklaşık 79 milyar dolar ekonomik kayıp olmuştur (Tablo 2). Tablo 1. Sellerin İnsan Sağlığı Üzerindeki Etkileri Direkt Etkiler Nedenler Sağlık Uzantıları Dere akış hızı, topografik arazi özellikleri, uyarı yokluğu, taşkın ve sel başlangıcındaki ani hız, derin taşkın suyu, heyelanlar, risk davranışı, hızlı akan suyun taşıdığı kaya parçaları ve düşen ağaçlar Yaralanma ve boğulmalar Suyla temas Şok, solunuma ilişkin hastalıklar, kalp durması, vücut ısısının normalin altına düşmesi (hipodermi) Kirli suyla temas Yara enfeksiyonları, dermatitis, konjüktivit, kulak-burun-boğaz enfeksiyonları, suyla bulaşan hastalıklar, gastrointestinal hastalıklar Fiziksel ve duygusal stres artışı Psikolojik bozukluklara hassasiyetin ve kardiyovasküler olayların artışı Endirekt Etkiler Su sağlayan sistemlerde, kanalizasyon sistemlerinde zararlaşma, yetersiz içme suyu sağlanması,temizlik için su yetersizliği Suyla bulaşması mümkün enfeksiyonlar (Enterogenic E.coli, Shigella, Hepatit A, Leptospirosis, giardiasis, dermatitis, konjiktivit Taşıma sisteminde bozulma Yiyecek yetersizliği, acil yardımda aksama Yeraltı borularında hasar, depolama tanklarının yerinden ayrılması, toksik atık alanlarından sızma, kimyasalların serbest kalması, gaz tanklarının yangına neden olabilecek şekilde zarar görmesi Kimyasal kirliliğin akut ve potansiyel etkileri Durgun su, aşırı yağışlar, vektör habitatın artan oranı Vektör bazlı hastalıklar Kemirgenlerin istilası Kemiricilerden bulaşması muhtemel hastalıklar Sosyal bağlantılarda kopma, iş, aile ve arkadaş kaybı Psiko-sosyal bozulma Selleri izleyen temizleme faaliyetleri Elektrik çarpmaları, yaralanmalar, deri hasarları Birincil yiyecek ürünlerinin yıkımı Yiyecek yetersizliği Sağlık hizmetlerinin zarar görmesi Normal sağlık koruma hizmetlerinde azalma ve yetersiz ilgi Tablo 2. Dünya Üzerindeki Kıtalara Göre Sel ve Taşkın Afetlerinin Bilançosu Kıtalar Olay Sayısı Ölü Sayısı Yaralı Sayısı Evsiz Etkilenen Toplam Etkilenen Zarar $ (000) Afrika 489 19071 22517 4572072 34741931 39336520 3783469 Amerika 724 100480 41519 3330718 49287009 52659246 61249814 1155 674153 1198793 99189858 2663517677 2763906328 200253874 397 9733 21,873 492281 12640207 13154361 78634348 92 361 91 95400 459561 555052 2302911 Asya Avrupa Okyanusya * EM-DAT International Disaster Database veri tabanı en az 10 ölüm olayının en az 100 etkilenme olayının olduğu,uluslararası yardım desteği ve acil yardım çağrısı yapılan olaylara dayanılarak oluşturulmuştur. Amerika’da 1969–1981 yılları arasında meydana gelen taşkın ve sel olayları incelendiğinde 32 ani taşkın olayında 1185 kişinin hayatını kaybettiği belirlenmiştir. Bu ölümlerin % 93’ünün boğulma sonucu gerçekleştiği,bu boğulmaların da % 42’sinin arabada boğulma, diğerlerinin ise evde, kamp alanlarında yada köprü veya nehirler üzerinden geçerken olduğu saptanmıştır. 1999 yılında Fransa’da yaşanan taşkın olayında ise 36 kişi hayatını kaybetmiş, 2003 yılındaki taşkından ise 27000 kişi etkilenmiştir. Polonya’da 1993 yılındaki taşkında 55 kişi yaşamını kaybetmiş ve 224500 kişi etkilenmiştir. 1993 Mississippi ve Misouri nehirlerinin neden olduğu sel ve taşkınlarda, 60000 insanın etkilendiği kaydedilmiştir. 16 Temmuz- 3 Eylül tarihleri arasında 524 taşkına ilişkin gelişen olay kaydedilmiştir. Bunların 250 (% 47,7)’si yaralanma, 233 (% 44,3)’ü hastalık, 39 (% 7,4)’ü diğer ve 2 (% 0,4)’si bilinmeyen olarak listelenmiştir. 250 yaralanma olayının büyük çoğunluğu burkulma (% 86,34), yırtılma (% 61,24), sürtme (% 27,11) ve diğer yaralanmalar şeklindedir (% 28,11). Son olarak Amerika’da Ağustos 2005’te Katrina kasırgası ve neden olduğu sel taşkın olayları ilgili 1833 kişinin öldüğü kaydedilmiştir. Bu ölümlerin 1577’si Lousiana’da, 238’i Mississippi’de, 14’ü Florida’da, 2’si Georgia’da ve 2’si de Alabama’dadır. Sel ve taşkınlar dünyada olduğu gibi, ülkemizde de depremlerden sonra en büyük ekonomik kayıplara neden olan doğal afetlerden biridir. (Tablo 3). Tablo 3. Türkiye’deki Doğal Afetler İçinde Sel ve Taşkın Olaylarının Yeri (1903–2005) (EM-DAT, 2006a) Doğal Afetler Olay Sayısı Yaralı Sayısı Ölü Sayısı Evsiz Etkilenen Toplam Etkilenen Zarar $ (000) 71 88538 92866 1160880 5620850 6874596 Aşırı Sıcaklık 6 104 300 0 8000 8300 Sel ve taşkın 31 1260 211 99000 1586520 1685731 Arazi kaymaları 8 591 208 185 1905 2298 Yangınlar 4 13 0 350 500 850 Fırtına 9 100 139 0 13500 13639 Deprem 16096600 2193500 2200 Tablo 3 ‘de de görüldüğü gibi ülkemizde 1903–2006 yılları arasında gerçekleşen 31 sel ve taşkın olayında 1260 kişi ölmüş, 208 kişi yaralanmış ve 1,5 milyondan fazla kişi ise bu afetlerden etkilenmiştir. Bu afetlerin ekonomik maliyeti ise 2 milyar ABD dolarının üzerindedir. Türkiye’de sel ve taşkınları meydana getiren yağışların sinoptik durumları ile geçmiş sel ve taşkınlara ilişkin envanter verilerinin birlikte değerlendirilmeleri sonucunda, sel ve taşkınların en çok Mart, Nisan, Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında oluştuğu görülmektedir. Karadeniz, Akdeniz ve Batı Anadolu coğrafi bölgelerinin taşkına en hassas bölgeler olduğu ortaya çıkmaktadır. Türkiye’deki coğrafi bölgelerimizde değişik zamanlarda pek çok kişinin çeşitli şekillerde zarar gördüğü birçok sel ve taşkın olayına rastlamak mümkündür, örneğin; 1998 Trabzon-Beşköy selinde 60 kişi ölmüş ve 1000 kişi selden etkilenmiştir. Yine 1998 yılındaki Batı Karadeniz sel ve taşkınlarında ise 10 ölü,47 yaralı,40000 evsiz ve 1200000 etkilenen belirlenmiş ve 1 milyar dolar zarar ortaya çıkmıştır. 1995 yılında Ankara, İstanbul ve Senirkent sel ve taşkınlarında 74 kişi ölmüş, 46 kişi yaralanmış, 2000 kişi evsiz kalmış, 10 000 kişi etkilenerek 65 milyon dolar zarar meydana gelmiştir. Hastalıklar: Salgın ve bulaşıcı hastalıklara ilişkin kanıtlar, sel ve taşkınların çeşitli hastalıklara neden olduğunu ortaya koymuştur. Doğal nedenli olağandışı afetler arasında en çok bulaşıcı hastalık görüleni sel ve taşkınlardır. Çünkü sel ve taşkın olayları esnasında çoğunlukla su şebekeleri ve arıtma sistemleri hasar görmekte, kanalizasyon taşmaları oluşmakta, insan ve hayvan artıkları içme suyuna karışarak içme suyunun kirlenmesine neden olmaktadır. Bir sel veya taşkın olayından sonra farklı nedenlerle farklı hastalıklar meydana gelmesi muhtemeldir. Sel ve taşkının ardından etkilenen insanların sağlıklı suya ulaşamaması, en temel problemdir ve bunun sonucunda suyla ve gıdayla bulaşan hastalıkların artması beklenebilir. Kirli suyla direkt temas sonucunda; yara enfeksiyonları, deri ve göz enfeksiyonları, kulak, burun ve boğaz enfeksiyonları oluşabilir. Genellikle sel ve taşkın bölgesinde, taşkın öncesinde görülen hastalıkların salgın yaptığı görülmektedir. Suyla temas eden insanlara, bazı hayvan hastalıkları bulaşabilir. Sel ve taşkınlardan sonra yuvaları bozulan fare gibi kemiricilerin ve yılan, akrep gibi canlıların oluşturduğu sağlık risklerinde artış olabilmektedir. Fare gibi kemiriciler taşkın ortamında artabilmekte ve enfekte fare idrarı karışan sel suları ile yaralanmış ciltlere temas sonrası deri hastalıkları ortaya çıkabilmektedir. İzmir’de 1995 yılı Kasım ayında yaşanan ve 62 kişinin öldüğü selden sonra toplam yedi kişide deri enfeksiyonları saptanmış ve bu hastalardan bir kişi ölmüştür. Sivrisinek üreme alanlarında bir artış olması, sıtma olgularını çoğaltabilmektedir. Sel ve taşkının ev ve ev eşyalarını etkilemesi, taşkın geçtikten sonra da etkili olmakta bu etkileme, sağlık sorunlarını uzun döneme yaymaktadır. Sel ve taşkınların ardından zarar gören evlerde ve tarımsal alanlarda zehirli mantarların yayılma riski olabilmektedir. Ayrıca geçici yerleşim yerlerinde ve benzer kalabalık ortamlarda, hava yoluyla bulaşan hastalıklar hızla yayılabilmektedir. Bu koşullarda yaşayan çocuklarda, kızamık ve akut solunum yolu enfeksiyonları beklenmektedir. Hava yolu ile bulaşan hastalıklar, kendi evlerinde yaşayan insanlar için de sorun oluşturmaktadır. Örneğin, 1993 yılındaki Mississipi ve Missouri taşkınlarından sonra 233 hastalık rapor edilmiştir. Bu hastalıkların çoğu mide ve bağırsak hastalıkları (% 40,17), deri hastalıkları (% 38,16), ateşli hastalıklar (% 31,13) ve diğer hastalıklar (% 47,20)’dır. Yine 1998 yılındaki Somali selinden sonra, çocuklarda ishal vakalarında artışlar görülmüş, birçok kolera ve sıtma salgını rapor edilmiştir. Bunun yanında kirlenmiş içme suyundan içen 50’nin üstündeki insan da muhtemel şarbon salgını sonucu ölmüştür. Toksik Etkiler: Sel ve taşkın sırasında zararlı maddelerin yayılması da önemli sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Bunun nedenleri, yeraltındaki boruların ayrılması, depolama tanklarının yer değiştirmesi, zehirli atık alanlarından taşma ve zarar gören tesislerden kimyasalların yayılması şeklinde olabilmektedir. Ayrıca kimyasallarla temas, insan sağlığını direkt olarak etkileyebilmektedir. endirekt olarak bu kimyasalların neden olduğu yangın yada patlamalar insan sağlığında olumsuzluklara neden olabilmektedir (Jonkman, 2003). Doğal gaz hattı, yeraltı yada yerüstü benzin ve toksik madde depolarının hasarı sonucu önemli sağlık sorunları yaşanabilir. 1997 yılı Ocak ayında İzmir’de yaşanan sel sonrası bir Sodyum Hiposülfit deposuna su girmesi sonucu yangın ve gaz sızıntısı olmuş ve bölgede görev alan 17 itfaiyeci, ambulans personeli ve güvenlik görevlisi solunum yolu maruziyeti nedeniyle tedavi görmüştür (TTB, 2004). Bununla birlikte ilerleyen dönemlerde, sel sularının istilasına uğrayan arazi ve tarım alanları kirlenebilmekte, hayvan ve balık populasyonlarında önemli etkiler gözlenmektedir (Jonkman, 2003). Örneğin, 1993–1994 yılı kışında Meuse ırmağında yapılan bir araştırma sonucu, sel ve taşkın olayından sonra toprakta, bir ağır metal kirliliği meydana geldiğini ve sel ve taşkın düzlüğü topraklarındaki ağır metal taşınmasının ve kadmiyum kirliliğinin, ırmak kenarındaki insanları etkileme riskinin olduğunu ortaya koymuştur Psikolojik Etkiler: Sel ve taşkınların insan sağlığı üzerindeki etkileri hemen olaydan sonra yada izleyen yıllarda başlayıp uzun yıllar devam edebildiği için, psikolojik etkiler, sel ve taşkın zararlarının önemli bir sonucu olarak görülmektedir. Sel ve taşkınlardan direkt olarak etkilenen insanlarda, taşkını izleyen dönemlerde muhtemel olarak fiziksel ve duygusal stres meydana gelmekte, psiko-sosyal bozukluk ve kalp-damar hastalıklarına hassasiyet görülebilmektedir. Sel ve taşkınların başlıca psikolojik etkileri; duygusal travma, stres, depresyon, toplumdan soyutlanma, davranış değişimleridir. Örneğin, İngiltere’de Uphill taşkınını izleyen beş yıl içinde taşkını yaşamış olan insanlarda psikolojik problemlerin arttığı rapor edilmiştir 1994–1995 Hollanda taşkınından sonra yapılan araştırmalarda, taşkından 6 hafta sonra çocukların % 15-20’sinin orta ve aşırı derecede, yetişkinlerin ise çok aşırı stres belirtileri gösterdiği kaydedilmiştir. Yine İngiltere’de 1998 ve 2000 yılındaki sel olaylarından sonra, aşırı yağış esnasında korku, panik atak, stres, uyku problemleri, alkol ve diğer madde bağımlılığı artışları, sinirlilik, çeşitli düzeylerde depresyon, kabus görme vb. psikolojik problemler görülmüştür Sel ve Taşkın Etkilerinin Azaltılması Sel ve taşkınlar en yaygın doğal afetlerden birisi olmasına karşın, bu afetlerin neden olduğu sağlık riskleri yetersiz bir şekilde tanımlanmıştır. Ülkemizde sel ve taşkın zararına maruz kalmanın değerlendirilebilmesi için gerekli bilgiyi sağlamakta kullanılacak gelişmiş bir veri sistemine ihtiyaç vardır. Sağlıkla ilgili veri yetersizlikleri, taşkın ve sel zararlarına maruz kalmanın ortaya konulmasını güçleştirmektedir. Doğal afetlerden kaynaklanan zararları ortaya koyabilmek için istatistiksel göstergelere gereksinim bulunmaktadır. Bu göstergelerden elde edilen bilgiler, muhtemel zararları azaltıcı ve risk altındaki toplumları belirlemede yardımcı olacaktır. İnsan sağlığı bakımından değerlendirildiğinde, sel ve taşkınların neden olabileceği zararları azaltmak için denetlenmesi gereken öğeler şunlar olarak sıralanabilir. - İçme ve kullanma suyunun arıtılması, - Kuyuların dezenfeksiyonu, - Gıda güvenliği, - Sağlık hizmetleri ve kişisel hijyen, - Selden zarar gören yerleşim birimlerinin temizlenmesi sırasında meydana gelebilecek yaralanmalara karşı önlemler, - Hastalıklar ve aşılama, - Sivrisinek kontrolü, - Hayvanlar, kimyasallar ve hızlı akan suyun neden olabileceği diğer zararlar. Genel olarak sel ve taşkın afetlerinin yol açtığı zararların azaltılması çalışmalarında; sel ve taşkın yaşanmadan önce, sel ve taşkın sırasında ve sel ve taşkından sonraki süreçlerde alınması gereken bir dizi tedbir bulunmakta olup, bunlar her su havzasının kendine özgü koşullarına göre çeşitlilik göstermesine karşın, 5 temel strateji içinde gruplandırılabilir 1. Önleyici Tedbirler: - Akarsu havzası içinde çeşitli alan kullanımlarını öngören fiziki planlar ve bunların hazırlanmasına ilişkin düzenleme ve yönetmelikler, - Sel ve taşkın riski taşıyan alanların önceden belirlenmesi ve afet planlarının hazırlanması, - Havza içerisinde yer alan açık alanların korunması ve kullanılması ile ilgili düzenleme ve yönetmelikler, - Sel ve taşkın riski taşıyan alanlardaki altyapı standartlarını ve inşaat koşullarını düzenleyen yasa ve yönetmelikler, - Havza yönetiminin koşullarını düzenleyen yönetmelikler, - Sulak alanların korunma ve kullanılmasına ilişkin yönetmelikler, - İmar planı bulunan yerleşim yerlerinde şehir yağmur suyu projelerinin bakım ve işletme çalışmaları, - Ormancılık, tarım ve mera yönetiminin esasını oluşturan yasa ve yönetmelikler. 2. Mülk Korunması İle İlgili Önlemler: - Kamulaştırma, - Rölekasyon ve yeniden iskan etme, - Afet (sel ve taşkın) sigortası 3. Sel ve Taşkın Afeti Sırasında Yapılması Gereken Acil Hizmetler: - Sel ve taşkın tahmini ve erken uyarı sisteminin devreye sokulması, - Müdahale, kurtarma ve yardım hizmetleri, - Hastane, fabrika ve benzeri kritik tesislerin faaliyetinin durdurulması ve geçici olarak boşaltılması, - Barajların işletme koşulları ve güvenliği ile ilgili hizmetler. 4. Yapısal Projeler: Yapısal projeleri; sel ve taşkın sularını, taşkın riski taşıyan alandan uzakta tutmaya yönelik akarsu yatağı düzeltme ve düzenlemeleri, sel ve taşkın duvarı, sedde, derivasyon kanalı ve şehir yağmursuyu boşaltım sistemleri gibi koruma amaçlı tesisleri içerenler ile sel kapanları ve barajlar gibi, suyun akış rejimini düzenleyen tesisleri içeren kontrol yapılarını kapsayan iki grup içinde değerlendirmek mümkündür. 5. Eğitim ve Bilgilendirme Çalışmaları: - Sel ve taşkın yönetiminin her aşamasında görev alan ilgili personelin eğitimi, - Yaşanmış sel ve taşkınlarla ilgili harita ve zarar bilgisi oluşturulması (Sel ve taşkın Envanteri), - Sel ve taşkınların kontrolünde amacına ulaşmış projeler konusunda halkı bilgilendirerek, konuya özen gösterilmesi, - Sel ve taşkın riski yüksek olan sahalardaki mülk sahiplerine, teknik yardım yapılması. Yukarıda söz edilen stratejilerin yalnızca birinde yapısal unsur içeren önlemler yer almakta olup, diğerlerinde yapısal önlem bulunmamaktadır. Bu durum, sürdürülebilir bir sel ve taşkın yönetimi için, akarsu havzası bazında yapılacak, çoklu tedbirler içeren çalışmaların, koordinatif bir plan ve program mantığı ile entegre bir yaklaşım içinde ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Türkiye akarsu havzalarında yaygın olarak yaşanan ve önemli boyutta can ve mal kayıplarına neden olan sel ve taşkınlar, bu olayların hidro-meteorolojik oluşumların büyüklüğünden ziyade, akarsu yatakları içinde veya mücavir sel ve taşkın riski taşıyan sahalarda herhangi bir önlem alınmaksızın sürdürülen düzensiz ve kontrolsüz kentleşme faaliyetleri sonucu oluştuğunu göstermektedir. Göç ettirme önlemleri ana zararları önlemede etkili olabilmektedir. Ancak, gelişmiş ülkelerin afet yönetim programlarının bir parçası olan meteorolojik tahmin ve erken uyarı, planlama ve eğitim ile can kayıplarında önemli azalmalar ve ekonomik zararlarda da önemli düşüşler sağlamıştır. Bu nedenle, gelişmiş ülkelerde doğru arazi kullanım politikaları, hidro-meteorolojik gözlem ağları, meteoroloji radarı, otomatik akım ve yağış istasyonları ve hidrometeorolojik modeller ile doğru ve erken nehir/göl/deniz su seviye tahminleri ve uyarıları ile can ve mal kayıpları en aza indirgenmiştir. Türkiye’de 21 Mayıs 1998’de Batı Karadeniz Bölgesi’nde meydana gelen sel ve taşkın afetinden sonra, bu afetin zararlarının giderilmesi ve benzeri afetlere karşı erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi amacıyla bir proje başlatılmış ve projenin finansmanı için Dünya Bankası ile bir kredi anlaşması imzalanmıştır. Kısa adı TEFER olan, Türkiye Sel ve Deprem Acil Yardım Projesi (Turkey Emergency Flood and Earthquake Recovery Project) kapsamında, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ortak çalışması sonucu, Sinop- Antalya hattının batısına, 3 adet Doppler Meteoroloji radarı, 206 adet Otomatik Meteoroloji Gözlem İstasyonuve 224 adet uydu tabanlı haberleşme terminali kurulmuş ve modern bir gözlem ağı oluşturulmuştur. Aynı proje kapsamında yüksek kapasiteli bilgisayarlar alınarak, sayısal hava tahmin modellerinin kullanılmasına yönelik olarak çalışmaya başlanmıştır. V.BÖLÜM 1- SEL VE KORUNMA Genel Önlemler: 1. DMİ tarafından her tip meteorolojik afet için bir erken uyarı birimi ivedilikle oluşturulmalıdır. 2. Günümüzde yağış alanları ve yağış yoğunluklarının belirlenmesinde oldukça etkili bir biçimde kullanılan Doppler Radar sistemleri ve uydu dataları ile çalışan erken uyarı birimleri teşkil edilmelidir. 3. Bu uyarı birimi ile koordineli olarak çalışacak il ve ilçelerde kurtarma birimleri oluşturulmalıdır. 4. Bölgesel radyolar herhangi bir tehlike anında halkı bilgilendirerek uygulayacakları yöntemler konusunda uyarıda bulunmalıdırlar. 5. Sel öngörüsü için özenli istatistik çalışmalar yapılmalıdır. 6. Yerel belediyelerce dere ve nehir yataklarına yerleşim konusunda titizlik gösterilmeli buralarda yerleşimin önlenmesinin yanı sıra oluşacak engeller düzenli olarak temizlenmelidir. 7. Dere ve nehirlerin denizle birleştiği kanallar düzenli olarak temizlenerek açık olmaları sağlanmalıdır. Pratik Önlemler Ani bir sel sırasında; 1. Evin dışında bulunuyorsanız, hemen yüksek bir yere çıkmalısınız. 2. Su yatağı veya çukur bölgeleri hemen terk etmelisiniz. 3. Sel bölgesini hemen terk etmelisiniz fakat asla suda karşıdan karşıya geçmeye çalışmamalısınız. 4. Sel sırasında arabanızdaysanız asla su ile kaplı yoldan gitmeye çalışmamalısınız. (Ani sellerin meydana getirdiği ölümlerin yarısı araba ile ilişkili olduğundan asla sel sularının bulunduğu bölgelerde araba kullanılmamalıdır.) 5. Arabanızda herhangi bir arıza oluştuysa hemen terk ederek yüksek bir yere çıkmalısınız. ( Yollar akan sular tarafından doldurulacağı için eğer arabanız 60 cm yükseklikteki hareket eden suda kalmışsa su onu kaldırıp sürükleyebilecektir.) 6. Özellikle geceleri, selin tehlikelerini görmek güçleşeceğinden daha dikkatli olmalısınız. Sel Ve Su Baskınında Alınması Gereken Önlemler Sel Baskınından Önce Yapılması Gerekenler: - Yaşadığınız bölgenin sel tehlikesi içinde olup olmadığını Afet İşleri Genel Müdürlüğü'nden öğrenin. - Bulunduğunuz binanın su seviyesi altında kalıp kalmadığını ve o bölgenin sel ile ilgili geçmişini öğrenin. - Eğer sık, sık sel baskınlarının gerçekleştiği bir bölgede yaşıyorsanız kontra plak,plastik levhalar,el arabası,çivi,çekiç,testere,kürek,kum torbaları gibi acil durumlarda kullanabileceğiniz malzemeler bulundurun. - Ev içinde ki atık su borularından suların geri tepmesi söz konusu olabilir.Bunu önlemek için gerekli tedbirleri alın. - Evde bulunan lavabo , küvet ve duş alınan yerlerdeki atık su deliklerini su sızdırmayacak şekilde tıpalarla kapatın .Bir çok sel baskınında bu konu üzerinde hassasiyetle durulmadığı görülmüştür. - Kaçış planı yapın ve bunu deneyin. - - Yerel sığınakları ve su seviyesinden yüksek yerleri tespit edin. - Sel felaketi sırasında sığınaklara gidilebilecek en güvenli yolu bulun. - Eğer sel felaketinin sıkça yaşandığı yerlerde yaşıyorsanız bu yerlere ulaşabileceğiniz alternatif yollar bulun. Acil Durum İletişim Planı: - Sel sırasında birbirinden ayrılan aile fertleri için tekrar bir araya nasıl geleceği konusunda plan yapın - Sel felaketinin gerçekleşmesi anında aile üyelerinin birbirlerine kolayca ulaşabilmeleri için , bu felaketten etkilenmeyecek bir tanıdığınızı belirleyin Bu kişi ailenin diğer fertlerine sizin nerede olduğunuzu bildirebilir. - Ailenin diğer üyelerinin bu kişinin ismini , telefonunu ve adresini bildiğinden emin olun . - Bütün aile üyelerinin sel veya su baskınından sonra ne yapacaklarını bildiklerinden emin olun . - Aile üyelerine elektriği ,suyu , doğalgazı nasıl ve ne zaman kapatacaklarını öğretin. - Çocuklarınızın bu görevi üstlenebilecek olgunluğa sahip olmaları gerekir.Bunu unutmayın. - Çocuklarınıza ve ailenin diğer üyelerine itfaiye,polis ve acil durumlarda aranabilecek diğer yerleri nasıl ve ne zaman aramaları gerektiğini öğretin. Sel Felaketinde İhtiyaç Duyulabilecek Malzemeler: * El feneri ve ekstra piller * Taşınabilir ve pille çalışan radyo ve ekstra piller * İlk yardım malzemeleri ve kullanım kılavuzu * Acil durumlar için yiyecek ve içecekler * Elektrikle çalışmayan konserve açacağı * Gerekli ilaçlar * Nakit para ve kredi kartı * Sağlam su geçirmez ayakkabılar Sel Sırasında: * Pille çalışan radyonuzdan sel baskını hakkında en son bilgileri dinleyin. * Evinizdeki küvet ,lavabo ve bidonları şebeke suyunun kirlenme ihtimaline karşı temiz su ile doldurunuz. * Evinizin dışındaki eşyaları evin içine alın.Sel anında çevreye zarar verebilirler. * Evinizdeki değerli eşyaları vaktiniz varsa evinizin üst katlarına veya selden etkilenmeyecek bölümlere taşıyın. * Yetkili organlar tarafından bildirildiğinde gaz ve elektriği ana valflerden kapatın. Evde iseniz: * Televizyonu veya pille çalışan radyonuzu açarak en son durum hakkında bilgi alınız. * Acil durum materyallerini yanınıza alınız. * Evlerin terk edilmesi haberi verildiğinde , daha önceden yapmış olduğunuz kaçış planını uygulayınız. Dışarıda iseniz: * Su seviyesinden yüksek bir yere çıkıp yardım gelene kadar bekleyiniz. * Sel suları içinde yürümekten kaçınınız.Hızlı hareket ettiği zaman derin olmayan sel suları bile tehlikeli olabilmektedir. Arabada iseniz: * Sel basmış bir alana geldiğinizde başka bir rotadan yolunuza devam edin. * Eğer araba stop ederse hemen arabayı terk edin ve yüksek bir zemine çıkın. Bir çok ölüm stop eden arabayı hareket ettirmeye çalışırken gerçekleşmiştir. Kaçış Sırasında: * Pille çalışan radyonuzun kaçışla ilgili bilgilerini dinleyiniz. * Tavsiye edilen kaçış rotalarını takip edin kestirme yollar tamamen kapanmış olabilir. * Yollar kapanmadan olabildiğince erken tehlike altında ki yerlerden kaçınmalı.Unutmamalıdır ki erkenden tehlikesiz bölgelerden kaçmak , vasıtalarla zarar gören yerlerden kaçmaktan daha kolaydır. * Evinizden ayrılmadan önce yakın illerdeki tanıdıklarınızı arayarak durumdan haberdar edin ve gittiğiniz yeri kendilerine bildirin * Vaktiniz olursa değerli eşyalarınızı evinizin zarar görmeyecek yerlerine (çatı katı ve üst katlar olabilir) taşıyın. Sel Sonrasında * Sel felaketi suların geri çekilmesi ile sona ermeyebilir.Dolayısı ile otoritelerin geri dönün uyarısını almadan kesinlikle evlerinize dönmeyin. * Özel ilgiye ihtiyacı olan komşularınıza-yaşlılar ,bebekler ve özürlüler- yardımcı olmayı unutmayın. * Binalarınızın herhangi bir hasarı olup olmadığını kontrol edin. * Binalarınızı kontrol ederken su geçirmez ayakkabı ve pille çalışan el fenerleri kullanın. * Eğer sel suları evinizin etrafında hala mevcut ise eve girmeyin. * Duvarların ,katlardaki zeminlerin ve pencerelerin herhangi bir zararının olmadığını kontrol edin. * Evinize sel sırasında yılan ve benzeri zararlı hayvanlar girebilir.Bu konuda da inceleme yapmak faydalı olabilir. * Tavanı sıva ve benzeri şeylerin dökülmesi riskine karşı kontrol edin. * Sigorta işlemleri için zarar gören yerlerin resmini çekin. * Sel felaketinin nedeni ile yangın çıkabilir.Bu nedenle evinizde gaz sızıntısı suyun altında kalmış elektrik aksamı ,fırın ,ocak ve elektrikle çalışan eşyaların olmadığına emin olun. * Sel sırasında evinizde kalmış yiyecekler varsa bunları kesinlikle kullanmayın. (Konservelerde dahil) * Evinizdeki suları binanın daha fazla zarar görmemesi için yavaş, yavaş boşaltın. (her gün suyun üçte birlik kısmı gibi) * Lağım çukuru ve çukurlar , mikroplu tanklar ve atık su sistemlerinin sel sonrası insan sağlığına zarar vermemeleri için mutlaka yetkililere kontrol ettirin. 2- SEL BÖLGESİ ÇALIŞMALARI Boğulmalara Müdahale Selde ve suda boğulmakta olan kişilerin kurtarılmasında; Yüzme bilen ve bu konuda eğitim görmüş kişilerin görev alması doğru olanıdır. Aksi halde kurtarıcının da boğulabileceği unutulmamalıdır. Su da boğulmakta olan kişiye sopa, ip ya da ipe bağlı "Can simidi" veya arabaların yedek lâstiği atılarak ulaşılmaya çalışılmalıdır. Suda boğulmakta olan kişinin bu şekilde kolayca ve emin olarak karaya çıkması sağlanabilir. Kıyıdan 15- 20 m. kadar uzakta boğulmakta olan kişinin kurtarılması için uzun bir çamaşır ipinin ucuna bir torba bağlanmalı, içine suda batmayan bir cisim (mantar vb.) ve torbanın uzağa atılmasını sağlamak amacı ile de bir ağırlık (taş, kurşun vb.) konmalıdır. Ağzı bağlanan torba fırlatılmalı boğulmakta olan kişi bunu tutmalıdır. Kurtarıcı, ipi çekerek kişinin kıyıya doğru gelmesini sağlamalıdır. Bu uygulamaya "Hayat ipi ile çekerek kurtarma" denir. Boğulmakta olan kişinin bulunduğu yer karaya uzak ise, kurtarıcı yanına "Can simidi" alarak yüzmeli, boğulmakta olan kişinin tutunmasını ve yüzerek karaya çıkmasını sağlamalıdır. Yalnız olarak kayıkta bulunan ve suya düşen kişi kayık küreğini yakalamalı, koltuk altına alarak kıyıya doğru yüzmeye çalışmalıdır. İyi yüzme bilen kurtarıcının, boğulmakta olan kişiyi kurtarması halinde, suda boğulan kişiyi yüzü yukarı gelecek şekilde döndürmeli, bileğinden ya da saçından tutarak çekmelidir. Selde ve suda boğulanların yuttuğu suyun bir kısmı hava yollarını, akciğeri ve hava keseciklerini doldurur ve kişi nefes alamaz. Aynı zamanda akciğerlere giren su kanı eritir. Bu nedenle sudan çıkarılan kişinin öncelikle yuttuğu su çıkarılmalıdır. Bunu sağlamak için iyi yüzme biliniyorsa su içinden çıkarılırken, yoksa çıkarıldıktan sonra sun'i solunum uygulanmalıdır. Mahsur Kalmış Kişilere Müdahale Sel ve Su taşkınlarından kaynaklanan mahsur kalmalarda, mahsur kalınan kişinin konumu öğrenildikten sonra en uygun müdahale yöntemi seçilir. Bunlar aşağıda belirtilmiştir. Selde yüzerek kurtarmak oldukça risklidir. İş Makinalarıyla Müdahale Helikopterle Müdahale Hat Çekerek Müdahale Kurtarma Botları İle Müdahale İş Makinalarıyla Müdahale: Mahsur kalmış kazazedeye iş makinelarıyla yaklaşarak kurtarmaya çalışılır. İş makinelarının ağırlından kaynaklanan yere tutunma özelliği ve yüksek yapılı olmalarından faydalanılarak kazazede kurtarılır. Özellikle Kepçe ve Eskavatörler kullanılır. Helikopterle Müdahale : Sel baskınından dolayı mahsur kalan kazazedenin konumu belirlenerek havadan müdahaleyle kurtarma yapılır. Bunun için yerden helikopterle telsiz bağlantılarının kurulması gerekmektedir. Ayrıca Kurtarmacının bu konuda eğitim alması gerekmektedir. Hat Çekerek Müdahale : Sele maruz kalmış afetzede bulunduğu nokta ile sel suyunun bulunmadığı alan arasında çelik tellerle hat çekilir. Kazazede Emniyet kemerine alındıktan sonra kurtarma personeli tarafından karaya nakil edilir. Kurtarma Botları İle Müdahale : Sel alanındaki mahsur kalan kişiler kurtarma botları ile baskın alanından uzaklaştırılır. Bu kurtarma operasyonunda kullanılan botlar özel yapım tabanı sağlan ve kolay devrilmeyen botlar olmalıdır. Aksi takdirde sel sularının taşıdığı materyallerin botu patlatma riski mevcuttur. Ayrıca bot kullanıcılarının özel eğitimli olmaları ve iyi derecede yüzme bilmeleri gerekmektedir. Kayıp Kişilerin Aranması : Sele kapılıp kaybolan kişilerin arama çalışmalarında öncelik tanınmalı ve vakit kaybedilmemelidir. Selin taşıma gücünden dolayı kayıp kişilerin bulunması hem zor hem de teknik bir iştir. Bu konuda özellikle Ülkemizde oluşturulan Sivil Savunma Arama ve Kurtarma Birlik Müdürlüklerinin imkan ve Tecrübelerinden faydalanmakta fayda bulunmaktadır. Sel kayıplarını arama kişinin en son görüldüğü noktadan başlanılarak suyun akış yönünde taramalar yapılmalıdır. Bu konuda iş makineleri kullanılacağı gibi teknik malzemelerde kullanılabilir. Ülkemizde yanlış bilinen en büyük saplantı kayıplarda arama köpeklerinin kullanılmasıdır. Sel sularının bir çok yere girip çıktığı düşünülecek olursa koku karmaşası olacaktır ayrıca suyun kokuyu iletmeme gibi durumu söz konusu olduğundan Arama Köpekleri yanlış yönlendirip çalışmaların uzamasına sebebiyet verecektir. Sel Bölgesi Yerleşim Alanlarında Çalışmalar : Selin yaratmış olduğu taşkın sonucu afet bölgesindeki yerleşim alanları evler dükkanlar depolar v.b. yerler selin etkisine maruz kalacaktır. Bölgedeki yaşamı ve afet zedelerin gündelik hayata biran evvel dönebilmeleri için bu bölgede çalışmaların başlaması gerekmektedir.çalışmaları aşağıda belirtilen başlıklar altında toplayabiliriz. - Binalarda biriken sel sularının tahliyesi - Hanelerin oturulabilir hale dönüştürülmesi - Afetzedelerin Gündelik İaşe ve barınma hizmetlerinin sağlanması - Eğitimin sağlanması - Selin yarattığı sağlık sorunlarının çözümü - Altyapı tahribatının onarımı (elektrik ,yol, su, kanalizasyon, haberleşme,iletişim v.b) - Hasar Tespiti Binalarda biriken sel sularının tahliyesi için motopomplar ve vidanjörler kullanılarak tahliyeler yapılır. Bunun için bol miktarda motopomp ve vidanjörün sağlanması gerekmektedir. Suyu ve mucuru boşaltılan hanelerin temizliği ve dezenfektanı sağlandıktan sonra oturulmalıdır. Çünkü Sel sularında bol miktarda mikrop bulunmaktadır.Bu süre içersinde mahsur kalan afetzedeler için geçici barınma ve iaşe hizmetleri sağlanmalıdır.Eğitimin aksamaması için çalışmaların uzun sürmesi durumunda sele mazur kalmamış okullar kamu ve özel binalar kullanılabileceği gibi çadır okullar oluşturulabilir. Sel sularının taşıdığı mikroplara karşı acil sağlık önlemleri alınmalı dezenfektasyon ve aşı ve ilaç sağlanmalıdır ayrıca psikolojik destek sağlanmalıdır.. Alt yapının düzenlenmesi için çalışmalar hemen başlatılmalıdır. Özellikle alt yapı çözümünün uzaması durumunda afet bölgesinde bulunan kişilerde sosyo-psikolojik sorunlar baş gösterecektir. Gerek Fiziksel kayıplar gerek yaralanma ve ölümler iş gücü kaybı ve ekonomik kayıplara sebebiyet vereceğinden bölgede üretim gücünü artırıcı çalışmalar başlatılmalıdır. Bölgede hasar tespitleri acil ve ehil kişiler tarafından yapılmalıdır. 3- SEL BÖLGESİ ÇALIŞANLARI Çalışacak Personelin Özellikleri : Sel Afetinde Çalışacak olan kurtarma personelinde aşağıda belirtilen özelliklerin bulunması gerekmektedir. Teknik Bilgi : -Teknik Branş -Kurtarma Malzemelerini Kullanabilme -İş makinesi Bilgisi Muhakeme Yeterliliği : -Kendine Güven -Karar Verebilme -Tecrübe -Risk tespiti Fiziki Yapı: -Dirençli olma -Sağlıklı Olma Sosyal Yapı: -İnsanlarla Dialog -Her Bölgede Çalışabilme -Güçlü Ruh Sağlığı -Toplumla Barışık Olma -Sağlam Aile Yapısı Psikolojik Yapı: -Fobi -Etkilenme -Duygusallık -Adaptasyon Teknik Malzeme : -Şahsi Malzeme -Ekip Malzemesi Afet Bölgesinin Afet Çalışanlar üzerindeki etkileri : Sosyal Etkileri Psikolojik Etkileri Fiziksel Etkileri Diğer Etkileri Sosyal Etkiler : - Bireysel / Toplumsal/ Ulusal boyutta olumsuzluklara yol açan - İnsanlar arası iletişimi etkileyen - Etkileri aylarca yıllarca kaybolmayan - Devletin , Yerel yönetimlerin , uluslararası yardımını gerektiren - Eğitim , Sağlık , Kültürel etkinlikler gibi faaliyetlerini etkileyen - Yoğun biçimde iyileşme , yeniden yapılanma ve onarma gerektiren felaketler Fiziksel Etkiler: - Sakatlanmalar - Salgın Hastalıklar - Ölümcül Etkiler Psikolojik Etkiler : - Toplumsal stres - Bireysel stres - Travma Diğer Etkiler : - Afetzedeler - Yangın - Mekanik(Demir Cam vs.) - Mikrobik - Hazmat (Gaz Kaçağı, Tehlikeli Maddeler)