ESKİ YUNANDA SİYASAL VE TOPLUMSAL GELİŞMELER Siyasi Düşünceler Tarihi HOMEROS DESTANLARI Gezgin ozanlarca gittikleri yerlerde atalarının yaptığı savaşları ve kahramanlıkları sazlı ve sözlü anlatılan destanlardır. İlyada ve Odysseia en meşhur destanlardır. İlyada: Dorlardan önce topraklarda hakim olan Akhalar’ınTroya (İlyon) savaşını anlatan destandır. Odysseia: Akha soylularından Odysseus’un 10 yıl süren Troya savaşından sonra evine geri dönüş macerasını anlatıldığı bir destandır. Her iki destanda da hayal ürünü ve mitolojik unsurlar bulunmasına rağmen dönemin toplumu üzerine önemli mesajlar vardır (devlet yapısı, kadın erkek ilişkileri, ekonomik yapı, dini hayat vb.) iki eser de daha sonra yazılan birçok esere ilham kaynağı olmuştur. KENT DEVLETLERİN OLUŞUMU “Polis”lerYunan toplumunun siyasal düzenine ve düşününe damgasını vurmuş olan en önemli örgütlenme biçimidir. “Polis”ler sıradan bir şehir yapılanması değildir. Meclisiyle, yönetimiyle, vatandaşlarıyla hatta tanrılarıyla her birisi bağımsız yapılardır. Dönemin en önemli kent devletleri Sparta ve Atina Sparta birbirlerine eşit bir aristokrat sınıf ile ele geçirilen toprakların yerlileri olan helotlardan oluşan katmanlı bir sosyal yapı bulunmakta. Katman içi eşitlikçi bir düzen var tüm Spartalıların temel amacı bir savaşçı olarak yetişmeleri dolayısıyla ne düşünür ve filozof yetişti toplumda ne de dışarıdan bu nitelikte insanlar beslendi. O nedenle Yunan düşün hayatında Sparta’nın ciddi bir katkısı bulunmamakta daha çok savaşçı bir toplum olarak görülmüşlerdir., KENT DEVLETLERİN OLUŞUMU Atina Yunan düşünüşünün en önemli merkezi olmuştur. M.Ö 8 yy doğru kentin siyasal yapısında “arkhon” adı verilen ve aristokratların kendi aralarından her yıl seçtikleri üç yüksek memurdan oluşan feodal bir yönetim tarzı görülmektedir. Yaygın tarımdan yoğun tarıma geçiş (üzüm ve zeytin vb.) ancak bu tarıma geçiş için gerekli paranın borç yoluyla alınmasından dolayı topraklarını yitiren “borç köleleri” ortaya çıkmıştır. Topraklarına bu şekilde aristokratlar tarafından el konulan halkın sayısında önemli artışlar olması üzerine sınıf çatışmaları ve iç çatışmalar baş göstermiştir. Başlayan ayaklanmayı bastırmak üzere zora başvuran aristokratlar Drakon’a bir ceza yasası hazırlattılar. Aristokratların mal ve canlarını korumak amacıyla hazırlanan Oldukça ağır ve orantısız müeyyideler içeren ceza yasasında hemen tüm suçlara idam cezası öngörülmüştür. Günümüzde halen bu tür yasalara “Drakon yasaları veya Drakonca yasalar” adı verilmektedir. Ancak aristokratlar dışında yer alan varlıklı kesiminde halkın yanında yer almasıyla çıkarılan bu kanunlar çok işe yaramadı SOLON REFORMLARI Drakon yasalarının işe yaramadığını gören aristokratların imdadına Solon yetişiyor. Olağanüstü yetkilerle donatılmış bir “arkhon” olan Solon yasa koyucu olarak atanarak toplumda arabuluculuk görevi veriliyor. İlk icraat ‘borç köleliği’ olayını iptal ediyor ayrıca kentdaşların kendileri, eşleri ve çocuklarını rehin gösterme olayını yasaklıyor. Borçlar karşılığı el konulan topraklar sahiplerine geri veriliyor ve aristokratların sınırsız toprak edinimini yasaklayıp sınırlar getiriyor Toplumsal tabaka sitemini değiştiriyor aileye dayalı sistemden zenginliğe dayalı sisteme geçiliyor (500, 300, 150 kilelikler ve alttakiler) İlk üç sınıf askerlik, seçme ve seçilme hakkına sahip. Siyasal haklar sadece bu dört sınıfa tanınmış köleler ve Atina’lı olmayanlar ve kadınlara tanınmamıştı. HALKÇI TİRANLIK YÖNETİMİ Solon reformları da istenilen sonucu vermedi halkın toprakları dağıtılmadığı için işsiz ve huzursuz devrimci bir kesim oluşturdular. Bu durumu fırsata çevirmek isteyen Peisistratos bir darbeyle yönetime al koyuyor. Aristokratların topraklarına el koyup köylülere dağıttı. Geliştirdiği sistemle Atina dışından gelen işsiz halka ödeme karşılığı iş imkanları sağladı. Bir savaş filosu oluşturarak Atina emperyalizmine gidecek en önemli adımı attı. Ölümünden sonra yönetime geçen oğlu aristokratlar tarafından öldürülünce tüm aile Atina’dan sürüldü. Tarih aristokratlar tarafından yazıldığı için halkı yanına alarak darbe gerçekleştiren Peisistrator “halk düşmanı bir tiran” olarak gösterildi DEMOKRATİK REFORMLAR Tiran ailesini sürerek yönetime el koyan aristokratlardan birisi olan Kelisthenes yönetime gelince aristokratları karşısına alarak Atina siyasal hayatında ilk demokrasinin temelini atacak siyasal reformlar gerçekleştiriyor. Aristokratların yönetimde etkin olmasını sağlayan kan bağı/ aile sistemini değiştirerek daha çok temsili bir örgütlenme sağlayacak olan “adrese dayalı” “deme” sistemini kuruyor. Günümüzdeki “demokrasi” kavramının da buradan geldiği ileri sürülmektedir. Oluşturulan yeni sistemde mahalleler oluşturularak her mahallede aritokratların azınlıkta kalacakları şekilde sınırlar çizildi Atina yönetiminin en önemli kurumu olan “Beşyüzler kurultayı” oluşturulan bu mahallelerden seçilen temsilcilerden oluşuyordu DEMOKRATİK REFORMLAR Atina 10 farklı mahalleye ayrılmış ve bu mahallelerin her birisinden ellişer kişi seçilerek oluşturulan “Beşyüzler kurultayı” şehrin en önemli siyasal kurumudur. Yılın 36 günü toplanan kurultaya her toplantı günü katılımcılardan birisi kura ile başkan seçiliyordu. Başkomutan, tüm Atina halkı tarafından seçiliyordu kendisine her mahalleden bir toplam 10 komutan yardımcı seçiliyordu. Diğer siyasi kurumlardan farklı olarak başkomutan tekrar seçilme şansına sahipti. Başkomutanlar zamanla içi politikada etkili olmaya başlayınca aristokratlar kendilerini seçtirebilmek için çalışmalar başlatmışlardır. Dolayısıyla zamanla başkomutanlar hem politik hem askeri gücü elinde bulundurarak günümüzdeki devlet başkanlarına benzer bir konuma yükselmişlerdir. Ostrakismos (Çanak Çömlek Mahkemesi): Eski Yunan’ da ki en ilginç siyasi kurumlardan birisidir. Zamanla aristokratların tiranlaşmasını önlemek amacıyla yılın belli bir tarihinde tüm kentdaşların sivrilip tiranlaşmasından korktukları aristokratın ismini çömlek parçalarına yazıp küplere atmaları istenirdi. Bir kimsenin adı 6.000 kişi tarafından yazılmışsa o kişi 10 yıllığına Atina’dan sürülürdü. Zamanla bu sistem muhalifleri diskalifiye etmek için suiistimal edilmeye başlanmıştır. SAVAŞLAR Pers Savaşları: Persler İyonya ile yaptığı savaşta Yunan’lıların sembolik yapmış oldukları destek bahane edilerek Yunana karşı savaş başlatmıştır. Atina hazırlamış olduğu donanmayla Pers donanmasını yakınca Atina’nın yıldızı parlamaya başlıyor. Peloponnesos Savaşları: Atina kent devleti ile Spartalılar arasında yaklaşık 30 yıl süren savaşlardır. Sonucunda Atina’kent devletinin yıkılmasıyla sonuçlanmıştır. Savaş daha sonra gelecek Yunan düşünürlerinin fikirlerinde önemli etkiler meydana getirmiştir. Yunan iç savaşları: Bu büyük kent devletler dışında tüm Yunan coğrafyasındaki kent devletleri arasında da savaşlar çok sık görülmüştür. Çatışmalar devam ederken Makedon krallığı tarafından bütün Yunan toprakları ele geçirilmiş ve “Helen Birliği” adlı siyasal bir örgütlenme kurulmuştur. Yunanistan’da ki sosyal yapı açısından risk oluşturan topraksız, işsiz güçsüzlerde bu birlik altında oluşturulan orduya dahil edilerek doğu seferleri düzenlemiştir. Büyük İskender’in (M.Ö. 323) doğu fetihleri sonrası Yunan topraklarında yeniden iç savaşlar baş göstermiş ve sonunda da Roma İmparatorluğu tarafından işgal edilerek Atina kent devletlerinin varlığı sona erdirilmiştir. (M.Ö.86) Atina Yetişkin erkekler ve kadınlar çocuklar Köleler Özgürler Siyasal Hakkı olanlar Siyasal hakkı olmayanlar Halk –demos- Aristokratlar Zenginler Atinalıların eşleri Yoksullar işçiler köylüler Atinalı olmayanlar ve eşleri SİYASAL DÜŞÜNÜŞ Mitolojik düşünüşten felsefi düşünüşe geçiş. Mitolojik düşünce???? Felsefi düşünce???? Ortaya çıkan erken burjuvazi ve bu sınıfın ihtiyaç duyduğu düşünsel bir alt yapı. Mitolojik düşünce tarzı aristokratlara doğal yönetim şansı veriyordu yeni sınıf bunu kabullenemezdi. Mitolojik ve dinsel düşünüş terk edilip yerine yersel açıklamalar geliştirildi. İyonya kentlerinden Miletos’da (bugün ki Aydın Balat ilçesi sınırlarında) bu yeni sınıf aristokratları yenerek yönetimi ele geçiriyor tabi bu arada aristokratların çoluk çocuk komple kılıçtan geçiriliyor. Karşı devrimle aristokratlar yönetimi ele geçirince de bu sefer halk canlı canlı yakılarak intikam alınıyor. Bu büyük kaosun sonucunda doğal olarak ortada ne mitoloji ne de o düşünüşün baş aktörleri tanrılar kalıyor. Dolayısıyla mitolojiler bir tarafa bırakılarak (birazda ortamı gergin siyasal havasından dolayı) doğa olaylarının, evrenin nasıl meydana geldiği, değişimlere neyin sebep olduğu gibi konulara açıklama getirmeyi amaçlayan bir düşünce tarzı gelişiyor “İyonya doğa felsefesi”. Hemen aynı sıralarda Egenin karşı kıyısında Güney İtalya Kroton’ da da aristokratik bir düşünüş olan “din felsefesi” gelişmeye başlıyor. Bu iki felsefi akım Yunan felsefesinin temelini oluşturacaktır. İYONYA DOĞA FELSEFESİ Doğrudan toplumsal ve siyasal sorunlarla uğraşmak yerine evrendeki olayların nasıl olduğu ve evrenin aslı ana maddesi nedir sorularına yoğunlaşıldı. Ör: Bu filozofların bazısı için evrenin ana maddesi “su”, bazısı için “ateş”, “hava” olmuştur mitoslardan ziyade maddeyle açıklamalar getirilmeye çalışılmıştır. Efesli Herakleitos: Doğada her şey /toplum dahil) değişim halindedir. Bunu en önemli sebebi herşeyin aslının “ateş” olmasıdır herşey insan dahil sürekli bir yanış içerisindedir. Bir tür doğuş varoluş değişim ve yok oluş sürecini anlatmak istemiştir. “Aynı nehre iki defa giremezsiniz..” deyişi onundur. Evrendeki değişimin zıtlıkların (ör:sıcak ve soğuk) bir savaşı olduğunu ileri sürmektedir. Bu anlamda “diyalektik” düşünce tarzının ilk örneği olarak kabul edilmektedir. Diyalektik düşünüş Herakeitos’dan Hegel’e onun kanalıyla da Marx’a kadar uzanacaktır. İYONYA DOĞA FELSEFESİ Bununla birlikte Herakleitos her zıtlığın arkasında bir birlik her değişmezin arkasında da bir değişmez olduğunu dile getirerek buna “Logos” adını verir akıl söz anlamına gelmektedir. Bu nedenle Herakleitos’un diyalektiği “diyalektik materyalizm” den çok “diyalektik idealizm” olduğu söylenebilir. Herakleitos’a göre logos herşeyi idare eden güçtür. İnsan aklı da bu logostan verilmiş bir paydır. Her insana bu akıldan bir hisse verilmiştir. Kiminin hissesi fazla kiminin hissesi azdır. Buradan yola çıkarak (kendisi de bir aristokrat olduğundan) toplumu bu akıldan daha fazla hisse almış olan aristokratların yönetmesi gerektiğini söyler.. Ancak bu yönetimi gerçekleştirirken evrendeki değişime göz kapamamaları ve toplumu akıllıca yönetmeleri gerektiğini söyler. İYONYA DOĞA FELSEFESİ Demokritos (M.Ö. 460: Günümüzdeki İskece şehri sınırlarında bulunan Abdera kentinde yetişmiş bir düşünürdür). Ona göre evrenin ana maddesi “atom” (bölünemeyendir). Varlıklar atomların birleşmesinden, olaylar ise bu atomların devinimlerinden oluşur. Demokritos’a göre toplumun temeli insanların gereksinimlerini karşılamak için karşılıklı olarak kurdukları işbirliği ve iş bölümüdür “toplum ve tarih öğretisi”. İnsanda atomlardan (maddeden) oluşur. Madde dışında maddesiz (ruh vb.) diye bir şey yoktur. İnsanın duyguları, istek ve düşünceleri bedenindeki ateş atomlarının deviniminden oluşur (durgun ise mutlu, kızışık ise mutsuzdur) Toplum düşüncesi: “herşey için eşitlik doğrudur. İfrat ve tefrit yanlıştır.” Toplum açısından da ne çok zenginlerin olması iyidir ne de çok yoksulların bunların ikisinin de denge halinde bulunduğu toplumlar en iyi toplumlardır. Bu tür toplumlar daha çok demokratik toplumlardır. “bir demokrasideki yoksulluk, aristokrasideki sözde bahtlılığa özgürlüğün köleliğe üstün olduğu kadar yeğlenmelidir”. KROTON DİN FELSEFESİ İyonya’nın aksine Pythagoras’ın (pisagor) çevresinde toplanan aristokratların etkin olduğu bir felsefi düşünüş ortamı Pythagoras (M. Ö. 6 yy) şimdiki Samos adasında yaşamış bir düşünür. Evrenin ana ilkesi nedir? Sorusuna verdiği cevap İyonyalıların düşündüğü gibi herhangi bir madde değil “sayı” dır. Sayı bir madde olmayıp bir düşünce bir idea olduğuna göre “idealist” felsefenin temelini atmış sayılmaktadır. Pisagorculara göre gerçek varlıklar sayılardır. Evrende sayısal bir düzen ve düzenlilik vardır. 1 (Tanrı) den başlayarak her sayının bir karşılığı bir anlamı vardır. Toplumsal olarak değerlendirildiğinde: Evrende bir düzenlilik bir uyum vardır. Toplumda da bir düzen ve uyum olmalıdır. Toplumda uyum sağlayacak sayı “kare sayı” dedikleri şeydir. Kenarları açıları birbirine eşit olduğuna göre kare yetkin bir uyumu temsil etmektedir. KROTON DİN FELSEFESİ Kare sayı “adalettir”. Adalet toplumun temelidir. Tıpkı toplumda olduğu gibi toplumu oluşturan kesimler birbirine eşitse uyum ve adalet vardır yoksa yoktur. Ancak bu eşitlik herkesin birbirine eşit olması anlamında anlaşılmamalı. Pisagorculara göre toplumun kesinleri 1) akıl, 2) ruh 3) istek öğelerine göre oluşur. Aklın egemen olduğu insanlar bilge, ruhun egemen olduğu kimseler savaşçı (asker), isteğin egemen olduğu kimseler de üretim işiyle ilgilenen avam yaradılışlı kimselerdir. Dolayısıyla toplumda adaletin ve uyumun olabilmesi için insanların toplumda yaradılışlarına uygun olan yerlere yerleştirilmelerinin uygun olacağını ileri sürmüşlerdir.Yani toplumu yönetmesi gerekenler aklın egem olduğu bilgelerdir. Bu düşüncenin Sokrates kanalıyla Platon’a da geçtiği görülecektir. ESKİ YUNAN’DA FELSEFE OKULLARI Sofistler: Aristokratların mitoloji yaklaşımını benimsemeyeceklerine göre yeni oluşan sınıf olan demokratlara bir felsefi alt yapı lazım. Bu boşluğu doldurmaya Sofistler aday olurlar. Sofi= Bilgi, Sofist= Bilgili, bilgin ve öğretmen anlamlarında kullanılmıştır. Belirli bir felsefi okuldan bahsedilemez daha çok fikirlerin sergilendiği ve sunulduğu bir açık Pazar gibi düşünülebilir. Geçimini sofistlikten elde eden bir “serbest düşün emekçileri” gelişmiştir. Ortada birçok düşünce ve değerin tartışıldığı bir Pazar olunca hangisinin doğru ve geçerli olduğuna, kaynağının ne olduğuna dair de bir felsefi akım doğmuştur: Epistemoloji. Bilgi satılabilir dolayısıyla öğrenilebilir de. Bu nedenle konumları gereği bilginin, erdemin siyasal bilgi vb. Bilgiler aristokratların tapulu malı değil ilgi duyan herkesin öğrenebileceği bilgilerdir. ESKİ YUNAN’DA FELSEFE OKULLARI Protagoras: (M.Ö. 5 yy) Teos (İzmir Seferihisar) da doğmuş geçimini kazanmak için Atina’ya gitmiş bir sofist. İnsan (akıl) her şeyin ölçüsüdür sözü meşhurdur bu söz karşılığında aristokrat bir ozan olan Pindoras’ın “Yasalar herşeyin kralıdır” sözünü koyduğunuzda aristokratik düşünüşle sofist düşünüş arasındaki temel farkı görebiliyoruz. Protagoras Mitosu Devlet bilgisinin belirli bir sınıfta değil tüm kentdaşlarda bulunması gerektiğini belirterek demokratik bir politika anlayışını dile getirmiştir. Aralarında aristokratik düşünceleri de savunanlar olsa da sofistlerin büyük çoğunluğu demokratik ve eşitlikçi bir toplum yapısını dile getirmişlerdir. SOKRATES Düşünceleri itibariyle başlangıçta sofistlerle beraber olan Sokrates (M:Ö 449- 399) daha sonra sofistlerin birden çok gerçek olabilir ya da hiçbir gerçeğin olmadığı gibi fikriler nedeniyle onlardan ayrılmıştır. Rivayete göre Apollon kahinine “dünyanın en bilge kişisi kimdir” diye sorduklarında Sokrates’ tir dediğini kendisine ilettiklerinde kendisinden daha bilgeler olduğunu ispatlamak için Atina sokaklarında herkesle görüşüp sorular sormuş sonradan bu kişilerin çoğunun bildiğini zannettikleri şeyleri bile bilmediklerini anlayarak Kahine hak vermiş ve “ben bir şey bilmiyorum ama hiç değilse bir şey bilmediğimi biliyorum” demiştir. Oldukça sivri dilli birisi olarak Atina’nın ileri gelen aristokratları dahil herkesi mat ettiğinden epey düşman kazanmış ve sonunda “gençlerin ahlakını bozmak ve Atina tanrılarına saygısızlık etmek suçlamasıyla” idam edilmiştir. Yaşayış itibariyle halkça ve demokratça bir yaşama rağmen Sokrates’in düşünceleri aristokratçaydı. Devletin bilgeler tarafından yönetilmesi gerektiği fikri en önemli takipçisi olan Platon tarafından “filozofların yönetimine “çevrilmiştir. SOKRATES Sokrates ne Atina’nın mevcut yöneticilerinin ne de halk tarafından yönetilme düşüncesini beğenmiyordu. Ona göre herkes kendi kişisel çıkarları peşinde koşmakta ve kimse kamunun çıkarlarını düşünmüyordu. Zaten yöneticilik yapanlar bile kamu işlerini yapacak bilgi ve görüşten yoksunlardır. Toplumda eksik olan şey “erdem” dir.Yani iyiyi kötüden ayırabilme yeteneği. Bu nedenle herkesin erdemli insan olarak yetişmesini ister toplumu yönetenlerinde de herkesten daha fazla erdemli insanlar olması beklenir. Demokratik yönetime karşıydı çünkü herhangi birisini yönetime gelme şansı vardı “Atinalılar gemilerine kura ile kaptan seçmiyor bu işi en iyisine vermeye çalışıyorlar, günlük ilerini en iyilerine yaptırmaya çalışıyorlar devlet yönetimi gibi bir işinde herhangi birisine verilmesi uygun mu” demektedir. Aristokrasiden temel farkı bu yönetim hakkına sahip olması gerekenlerin bu hakkı soyluluklarından değil bilgeliklerinden dolayı sahip olması gerektiğini savunmaktadır. Aristokrat bile olsalar onların da bilgeleri yönetmeli KYNİKLER Sokrates’in eşitlikçi yönünü benimseyip geliştirenlerin kurmuş olduğu bir felsefi ekoldür. Kynik eski Yunancada köpek anlamına gelmektedir, ilkel ve paspal bir yaşam tarzını seçtiklerinden dolayı aristokratlar tarafından onara verilen bir isimdir bu (ilkel, paspal, bayağı) Mevcut düzeni yıkma değiştirmeden ziyade bu toplumu terketme şeklinde bir yaklaşımı benimsemişlerdir. Onlar için özgür ve mutlu olmanın yolu tutkusuz olmaktı (Sokrates). Bilge kişiler politikadan uzak durmalıdır. Tüm toplumsal sınıfları (kentli-yabancı, köle-özgür, zengin yoksul vb.) reddetmişlerdir. Hatta kendilerini “kozmopolit” evrenkentli saymışlardır. Bu anlayışın tüm ayrımları ortadan kaldıracağına inanmışlardır. En önemli temsilcileri: Antisthenes, Diogenes BU HAFTALIK BU KADAR 22