Hegel`de ve Spinoza`da Özgürlük

advertisement
Hegel’de ve Spinoza’da Özgürlük
Işık Lisesi (Feyziye Mektepleri Vakfı), 24 Nisan 2008
AZİZ YARDIMLI
Jean-Jacques Rousseau: Toplumsal Sözleşme
KİTAP BİR, BÖLÜM IV, KÖLELİK
“Özgürlüğü yadsımak insan niteliğini, insanlık haklarını, giderek ödevlerini bile yadsımak
demektir. ... Böyle bir vazgeçme insan doğası ile bağdaşmazdır; istencinden tüm özgürlüğü
kaldırmak eylemlerinden tüm ahlakı kaldırmaktır. “
BÖLÜM VIII, YURTTAŞLIK DURUMU
“... insanın yurttaşlık durumunda kazandıklarına ahlaksal özgürlüğü ekleyebiliriz ki, onu
gerçekten kendisinin efendisi yapan odur; çünkü yalnızca itkinin dürtüsü kölelik iken,
kendimize verdiğimiz bir yasaya boyun eğme ise Özgürlüktür.”
1. Felsefe ve Görüş
Felsefe kültürel bir görüş sorunu değildir; öznel bir bakış açısı da değildir. Ben şöyle düşünüyorum,
bu benim görüşümdür vb. gibi şeylerin felsefi bir değerleri ve felsefede yerleri yoktur. Felsefenin bu
yolda bir kültüre indirgenmesi özellikle modern felsefecilik türleri arasında yaygındır (Hermeneutik
felsefeyi bütünüyle göreli ve öznel bir bakış açısına indirger). Görüşler kültürel yaşama aittirler,
bilimsel değil. Bilgi, gerçeklik, tanıtlanmışlık karakteri felsefenin alanını doğrudan doğruya sıradan
bilinçten ayırır.
2. Tanıtlama, Bilgi, İnanç, Kuşku
Felsefe bir İnanç sorunu değil, Bilgi sorunudur. Felsefe Kuşku değildir, çünkü Kuşku Bilgi değildir.
Kuşku bilgi olmayana, Görüngüye yöneliktir ve bilgiye ulaşmanın ilk adımı, ama yalnızca ilk adımıdır.
Kuşkuda takılıp kalma kuşkuculuk dediğimiz şeydir ki, bilgi değil ama bilgisizliktir. Bilgi tanıtlama
olmaksızın Bilgi değildir (en iyisinden görüştür). İnsanlar inanabilirler (ya da inanmayabilirler), ama
inanç (ya da inançsızlık) bilgi değildir.
Bilgi ve İnanç iki ayrı şeydir. Ama İnanç da Gerçek olanı nesnesi olarak almalı, İnanç ve Bilgi
arasındaki çelişki çözülmelidir, yoksa gerçekliği kuşkulu birşeye, bilgi olmayan birşeye inanmak gibi
saçma bir durum ortaya çıkacaktır. Bu ayrıntılı olarak felsefe tarihinde çözülecek zor bir sorundur.
Burada çözmeyeceğiz.
3. Görgül Bilinç ve Felsefi Bilinç
Görgül bilinç düzleminde felsefe yapılamaz, çünkü bu bilinç tasarımlar ile işler, kavramlar ile değil.
Tasarımların ilişkisi mantıksal değil ama dışsaldır (çağrışımsal, öznel vb.). Kavramların ilişkisi Mantık
dediğimiz şeyin kendisidir.
4. Varlık ve Duyusallık (Ontoloji)
Varlık ne duyusal ne de tinseldir. Doğal bilincin felsefeye karşı en temel yanılgılarından ve
önyargılarından biri Varlığı yalnızca duyusal-özdeksel olarak almaktır. Bu özdeksel doğal bilinç
Varlığı tinsel olarak düşünemez, çünkü tinsel olan duyusal değildir, ve öyleyse bu doğal bilincin
alışkanlığına göre Varlık da değildir. Bu bakış açısı genel olarak materyalizmdir, çünkü özdekten
başka hiçbirşeyin Varlığını doğrulamaz.
5. Bilgide A Priori Yan
Genel olarak us doğuştan bir yetidir, bir yeti olarak sonradan kazanılmaz ama verilidir; dışsal
kaynaklardan üretilen bir yeti değildir. Bu görüş felsefe tarihinde rasyonalizm ya da ussalcılık olarak
bilinir (Platon, Aristoteles, Farabi, Descartes, Spinoza, Hegel ve daha başkaları). Görgücülük ise
kavramları deneyimden, algıdan, giderek duyumdan türetir (Hume, Locke; tabula rasa).
6. Görgül Bilim
Bilim nesnesinin kuramsal/kavramsal izdüşümü ya da yansımasıdır. Nesnesi ile çakışması ancak
nesnesinin de özsel olarak kavramsal olmasına ve başka birşey olmamasına bağlıdır. Görgül bilimde
deneyim öğesinin kendisi kavramlar yoluyla anlatılır ve özsel olarak kavramsaldır. Kavramsal olması
duyusalın olmaması değil, ama belirli olması demektir. Doğa bilimlerinde uzaysal-zamansal içerik ve
insan bilimlerinde tinsel içerik görgül dediğimiz, deneyimsel dediğimiz şeyin kendisidir.
Hegel’de ve Spinoza’da Özgürlük
Aziz Yardımlı —24 Nisan 2008 — Işık Lisesi
www.ideayayinevi.com
1
7. Görgül Bilimlerin Yöntemi.
Genel olarak görgül bilimlerin yöntemi aksiyomatik, tümevarımlı, tasımlıdır.
Düşüncenin deneyim sürecindeki örgütlenmesi (bilim) kendiliğinden ya da bilinçsizdir. Tanıtlama
tümevarım üzerine dayandırılır ve bu düzeye dek olasılıktan öteye, gerçekliğe ulaşamaz.
Doğrulanabilirlik ya da tam olarak onunla aynı şey olan yanlışlanabilirlik olasılığı anlatır. Bilimsel
olanın tanıtlanmış olması gerekir, ve bu ise ancak ve ancak kavramsal olarak yapılabilir.
8. Ussal Evren ve Ussal Bilim.
Ussal evren ancak ussal düşünceye yanıt verir. Evren özsel yapısında kavramsaldır, ve insan
düşüncesi aynı kavramsal doğayı taşır. Bilimin ve bilginin olanağı bu karşıtların özsel birliğine
dayanır. Kant felsefesinin önemi bu birliği tanımamasında yatar. Buna karşı ussalcılık Varlık ve
Kavramın birliğini doğrular. Hegel’in Saltık Bilgi dediği şey Kant’ın ayırdığı Kavram ve Varlığın
(kendinde-Şey) birliğinden başka birşey değildir.
10. Nedensellik; Zorunluk; Determinizm; Kaos ve Kozmoz
Özdeksel Evrende belirlenimciliğin (determinizm) işlediğini söylemek Bilimi, Doğanın Bilgisini
olanaklı saymaktır. Olumsal, belirlenimsiz, zorunluksuz bir Evren Kaostur, Kozmoz değil. Kaosun
bilgisi ve bilimi olamaz, çünkü belirli değildir; Kozmozun bilgisi ve bilimi olabilir, çünkü ussaldır.
Kaos gerçekte yalnızca insan bilgisinin eksikliğinin bir sonucudur; kendinde evren kaotik değil
kozmiktir (Rasyonalizme göre).
9. Diyalektik
Diyalektik bir belirlenimin özsel olumsuzluğunun çıkarsanmasını anlatır. Analitik moment kendinde
ancak karşıtı da olduğunu, sentetik olduğunu göstererek devime geçer (‘sentetik’ gerçekte burada
uygun değildir, çünkü dışsal birleşmeyi anlatır). Diyalektik aynı zamanda kendine Özdeşliğin kendi
ile Karşıtlık olduğunu, Birşeyin salt kendisi değil ama Başkası ile ayrılmamacasına bağlı olduğunu
anlatır. Devim bu düzeye dek yalnızca soyutlamanın geçersiz olduğunu görmekten oluşur. Belirli
olan olumsuzlama içerendir (Spinoza), genel olarak Başkalığı dışlayandır; ama Başkalığı dışlamak
onunla ilişkili olmak, onu içermek, onu olumsuz olarak kapsamaktır. Başkalık ilgisiz türlülük değil de
birşeyin kendi başkası olduğu zaman, bu bağıntı gerçek belirlenimin kaynağıdır ve aynı zamanda
olumsuzlama ya da ortadan kaldırma ve böylece devim karakterini kazanır.
Diyalektik olumlu olanın olumsuzlanması olması ölçüsünde kuşku kıpısıdır. Burada Kavramın içeriği
de kendini gösterir; Kavram Kant’ın düşündüğü gibi boş değildir ve içeriğinin her nasılsa sezgiden
alınması gereksizdir; Kavram içeriklidir, çünkü kendinde kendi karşıtıdır.
Özgürlük, İstenç
11. Özgürlük (Hegel; Tüze Felsefesi’nde)
Ben, Ben olarak alındığında, hiçbir engel, sınır, başkası vb. ile ilişkili olmadığında özgür görünür. Ya
da, dışsal herhangi bir nesne ile bağıntı Özgürlük ile bağdaşmaz görünür. (1) Bu dışsal bağıntının
dışlanması, tüm istek, itki, dürtü vb.den vazgeçme, hiçbirşey istememe Olumsuz Özgürlük
dediğimiz şeydir. Burada İstencin hiçbir belirlenimi yoktur, çünkü kendini hiçbirşeye yatırmaz,
bağlamaz. İstencin tüm belirleniminin yadsınması ya da insanın tüm isteğinden vaz geçmesi olarak
bu negatif özgürlük örneğin Hinduizmde görülür. Bu soyut “Ben = Ben” özdeşliği durumunda insan
Brahman olur. Çünkü eksiksizlik (burada “olumsuz” olsa da) Tanrıya özgü bir belirlenimdir. Ama bu
soyutlama yenilir çünkü belirlenimsizlik belirlenime geçmenin ilk evresidir: (2) İstenç birşeyi ister,
kendini olgusallaştırır, belirli istenç olur, ama böyle olarak kendinden başkası tarafından sınırlanır;
bu çelişkidir, çünkü özgürlüğün ve bağımlılığın birliğidir; ama çelişkinin gerçeği kendini çözmek,
kendini ortadan kaldırmaktır. Böylece (3) gerçek Özgürlük bu bağımlılık kıpısının ortadan
kaldırılması, istencin nesnesinin başkası olmaya son vermesi, onun kendisi olmasıdır. İstenç ancak
kendini istediği zaman, Ben Başkasında Kendini bulduğu zaman Özgürlük Kavramına uygun olarak
olgusallaşır.
12. İstenç ve İtki
İstenci bilinçli istektir. Ya da, İstenç her zaman düşüncenin eşliğindedir ve kendini belirler, özbelirlenimlidir; İtki ise doğaldır ve Doğa zorunluğu tarafından belirlenir. İstencin kendinde özgür
olduğu açıktır ve özgür olmayan bir istenç düşünemeyiz. İtki dürtü, içgüdü, istek, vb. ise
zorunludur.
Hegel’de ve Spinoza’da Özgürlük
Aziz Yardımlı —24 Nisan 2008 — Işık Lisesi
www.ideayayinevi.com
2
13. İnsanın Köleliği ve Spinoza
Örneğin Spinoza Köleliği insanın tutkularını denetlemedeki güçsüzlüğü olarak görür (Etika, IV,
Önsöz). Ama Spinoza insanı kölelikten kurtulamayacak bir varlık olarak görmez. Erdem “insanın
kendi özünü ya da doğasını gerçekleştirme gücüdür” (IV, Tanım 8), ve “kendi uğruna istenmelidir”
(IV, Ö18N).
14. Us Ve Tutkular
Örneğin, yine Spinoza Usun Tutkuları yenebileceğini kabul eder ve bunu tanıtlamaya çalışır; buna
karşı örneğin kuşkucu David Hume ise kesin olarak “Us her zaman tutkuların kölesidir” der. Spinoza
insanı itkisel değil, ussal bir varlık olarak görür. “İnsanın özü İyiyi istemek ve Kötüden kaçınmaktır”
(IV, Ö19).
Kuşkucu Jeremy Bentham ise şöyle düşünür: “Doğa insanı iki egemen efendinin yönetimi altına
koymuştur: Haz ve acı. Ne yapmamız gerektiğini göstermek olduğu gibi ne yapacağımızı belirlemek
de yalnızca onlara düşer.” Bu durumda özgürlükten söz etmenin olanağı yoktur.
:: “Nature has placed mankind under the governance of two sovereign masters, pain and pleasure. It is for them alone to
point out what we ought to do, as well as to determine what we shall do.” (Introduction to the Principles of Morals and
Legislation (1789))
15. Ahlak; İstenç, Duyunç
Ahlak alanında İstenç kendini nesne alır. ‘Niçin ahlaklı olunsun?’ Bu ‘metaetik’ denilen bakış
açısının sorularından biridir. Yalın yanıt insanın ussal olduğu için ahlaklı olduğudur. Duyunç varsa
Ahlak da vardır. Ahlaklı olmak Duyunçlu olmaktır, İyi ve Doğruyu onaylamaktır, ve Ahlak Duyuncun
kendisinden başka bir zemini gerektirmez. Duyunç kendini belirler, çünkü a priori özgürdür. İstencin
özgür olması onun istemesi demektir. İstenç İyi olanı ister, Kötü olanı saltık olarak isteyemez.
16. Özgürlük ve Duyunç
İyi ve Kötü ayrımını yapan yeti Duyunçtur, ve Duyuncun İyisi itkinin, içgüdünün İyisi ile çatışabilir.
Ama Duyunç a priori, zorunlu olarak özgürdür, herşeyi yargılayabilir; ya da hiçbir yargıyı
tanımayabilir. Duyunç dokunulamaz, baskılanamaz, engellenemez olandır. Ama zayıf, gelişmemiş,
olgunlaşmamış olabilir. İtkinin egemenliğini Doğa Durumu olarak görebiliriz (Spinoza gibi, IV, Ö
37N2) ve Usun ve Tutkuların çatışması Devletin ve Yasaların da zeminidir (IV, Ö 37N2). İtkinin gücü
Duyuncun zayıflığı ile aynı şeydir.
Duyunç kendini saltık olarak her belirlenimin, giderek törel, politik, dinsel tüm buyrukların
sorgulayıcısı olarak görme hakkını ve gücünü taşır.
17. Us ve Tutkular; Erdem; İyi ve Kötü
Ancak erdemsiz insan Tutkulara yenilir. Erdem ise, tıpkı Sokrates’in de kabul ettiği gibi, bilgidir
Tutkulara yenik düşmek tutkunun kötü olduğu bilinmedikçe kaçınılmaz ve doğaldır, çünkü insan her
zaman İyi olanın peşindedir, ve kötü olmayan tutku iyidir. Tutku, içgüdü, itki vb. kendinde kötü
değildir. Ama evrensel İyiyi ve Doğruyu çiğnediği zaman kötü görülür. Erdem bu kötülüğün bilgisidir,
ve ancak bu bilgi kötü olandan kaçınmanın olanağıdır. Birşeyin kötü olduğunu bilen insan onu
yapmaz. Yapıyorsa iyi olduğunu düşündüğü için yapıyordur (Spinoza bu noktada da Sokrates, Platon,
Aristoteles gibi düşünür).
18. Erdem
Erdem usun yönetimi altında varolmaktan oluşur (Spinoza, IV, Ö24). Ve bu ise bilgidir. Spinoza
insanın Özgürlüğünü onun kör Tutkularına karşı üstün olabilme gücünde gördü. Tutkulara, itkilere,
dürtülere, eğilimlere vb. karşı üstün gelebilen yeti Duyunçtur. Dürtü ve Duyunç arasındaki çatışma
moral/ahlaksal sorun dediğimiz şeydir. Spinoza insanı özgür bir varlık olarak, moral bir Varlık olarak
gördü, çünkü insan ussal Varlıktır. Varoluşunu usun ilkelerine göre düzenleyebilir, Spinoza’nın
yalnızca düşündüğü şeyleri edimselleştirebilir, yaşama geçirebilir. Bu Spinoza’nın kavramsal
haklılığının görgül tanıtı olacaktır.
Hegel’de ve Spinoza’da Özgürlük
Aziz Yardımlı —24 Nisan 2008 — Işık Lisesi
www.ideayayinevi.com
3
Download