asker-siyaset

advertisement
KAPAK DOSYASI
ORTADOĞU’DA
ASKER-SİYASET
İLİŞKİSİ VE ASKERİ DARBELER
Modern Ortadoğu’da ilk askeri darbe Irak’ta
gerçekleşmiştir. Irak’ın bağımsız olmasından kısa bir süre sonra ordunun başına geçirilen General Bekir Sıdkı Ekim 1936’da
‘darbe’ tehdidiyle hükümetin değişmesini
sağlamıştır. O zamandan günümüze kadar
Ortadoğu’da yaklaşık 45 askeri darbe gerçekleşmiştir.
Bayram SİNKAYA
A
sker-siyaset ilişkileri, Ortadoğu çalışmalarında uzun zamandan beri ihmal edilen alanlardan birisi olmuştur. Soğuk Savaş yıllarında
art arda yapılan darbelere karşın, 1980’lerden itibaren hâkim rejimlerin konsolidasyonu ile demokratikleşme ve küreselleşme vb. süreçler nedeniyle askerlerin siyasetle ilişkilerine pek bakılmamıştır. İran’da
Devrim Muhafızları Ordusu’nun siyasette artan
ağırlığı, Arap Baharı sürecinde halk hareketlerinin
seyrinde güvenlik güçlerinin ve orduların oynadığı
kritik roller ile Temmuz 2013’te Mısır’da yapılan
askeri darbe, Ortadoğu’da asker-siyaset ilişkilerine
ilginin giderek artmasına sebep olmuştur.
Askerliğin ve siyasetin farklı uzmanlık gerektiren
ayrı meslekler olarak ortaya çıkması ve kurumsallaşmasından beri ordunun siyaset ile nasıl bir ilişki içerisinde olması gerektiği tartışılagelmektedir. Buradaki
temel mesele, belirli bir siyasal yapıyı düşmanlara
karşı savunması ve bu siyasal yapının askeri çıkarlarının korunması için ihdas edilen ve kendilerine güç
verilen askerlerin, siyasi iradeyi temsil eden otoriteye
tabi olmasıdır. Fakat tarih boyunca askerler ile siyasi
otorite arasında farklı ilişki tipleri ortaya çıkmıştır.
Kimi zaman askerler siyasi otoriteyi çeşitli şekillerde etki altına almaya çalışmış, kimi zamanlarda da
bizzat müdahale ederek siyasi iktidarı ele geçirmiştir.
Askerlerin siyasete müdahalesi sonucunda siyasi iktidarın olağanüstü yollardan ve zorla değiştirilmesine ‘askeri darbe’ denilir. Bu çalışmada Ortadoğu’da
asker-siyaset ilişkileri ele alınacak ve askeri darbeler
tartışılacaktır.
51
KAPAK DOSYASI
Asker-Siyaset İlişkileri
Modern Ortadoğu siyasetinde de askerler önemli roller oynamıştır. Modernleşme sürecinde ilk reformların
askeri alanlarda yapılması ve özellikle askeri eğitim
alanında kaydedilen gelişmeler sonucunda askerler,
‘ilerici aydınlar’ olarak gerek kendi toplumlarındaki
Batılılaşma yanlısı kesimler arasında gerekse yabancı muhatapları karşısında saygın bir yer edinmiştir.
Modern Ortadoğu’da devlet inşası sürecinde ilk teşkil
edilen kurumlardan birisi de ordudur. Ordu, sadece
ülkede güvenliğin ve istikrarın sağlanmasında değil,
askere alma ve eğitim vb. faaliyetleri ile millet inşasında da en etkili kurumlardan birisi olmuştur. Keza,
bağımsızlığın emperyalistlere karşı askeri mücadele
verilerek kazanıldığı ülkelerde, askerler ulusal birliği ve
kurtuluşu temsil eden kahramanlar olarak öne çıkmış
ve ülke siyasetinin güçlü ve etkili aktörleri olmuştur.
Birçok Ortadoğu ülkesinde devletin ve milletin
inşasında önemli roller ifa eden askerler, sonraki dönemlerde kendilerini milletin, devletin ve rejimin
bekasının koruyucuları olarak görmüştür. Böylece
doğrudan askeriye ile bağlantılı olmayan siyasi iktidara tabi olmak bir yana, kimi hükümetler yönetme
kapasiteleri, ideolojik eğilimleri veya dış politika tercihleri nedeniyle askerler tarafından devlete, milletin
bekasına veya ulusal çıkarlara tehdit olarak görülmüştür. Siyasete bakışlarını bir takım ulvi gerekçelerle izah
etme eğiliminde olsalar da siyaset ile ilişkilerinde bir
sınıf, zümre veya kurum olarak askerlerin çıkarlarının
önemli rol oynadığı yadsınamaz. Kendilerini ayrıcalıklı bir zümre olarak gören askerler, kendilerine siyaset
üzerinde gözetim rolü vehmetmiştir. Diğer yandan
bölgede çözülemeyen kronik sorunlar ile güvenlik tehditleri askerlerin ön plana çıkmasına sebep olmaktadır.
Çeşitli sebeplerle ülke siyasetinde öne çıkan ordu,
‘stratejik’ kaygılar veya ‘sınıf çıkarları’ gereği kendi
ekonomik ağlarını kurmuş ve ulusal ekonomi üzerinde de etkili olmaya başlamıştır.
Ordular genellikle bir zümre olarak görülse de birçok örnekte görüldüğü gibi etnik, ideolojik, maddi
çıkar vb. nedenlerle hizipleşme ile malul olabilir. Kendi içinde birlik ruhu ne kadar güçlü olursa, ordunun
siyasete müdahaleleri de o kadar etkili olur. Ordunun çeşitli hiziplere ayrılması bir bütün olarak askeri
kapasitesini zayıflatmasının yanı sıra, ordu içindeki
52
Birçok Ortadoğu ülkesinde devletin
ve milletin inşasında önemli
roller ifa eden askerler, sonraki
dönemlerde kendilerini milletin,
devletin ve rejimin bekasının
koruyucuları olarak görmüştür.
hiziplerden birisinin siyasete müdahale etmeye çalışması iç çatışmalara sebep olabilir.
Dolayısıyla, belirli bir durumda asker-siyaset ilişkilerini belirlenmesinde ordunun yapısı, ideolojik
duruşu ve geçmişi etkili olabilir. Bu nedenle, ilgili
literatürde ordular kendi içindeki birliktelik ruhu,
ideolojik duruşu, askeri uzmanlığa verdiği önem,
devlet ve toplumla ilişkileri vb. açılardan profesyonel
ordu, devrimci ordu, pretoryen ordu gibi çeşitli tiplere ayrılır. Profesyonel orduların kurumsallaşmasını
tamamladığı ve bütün askeri kapasitelerini sivil siyasi
iktidarın hizmetine sunduğu kabul edilir. Kendilerini
devrimin koruyucusu ve kollayıcısı olarak gören ordular ise tabiatıyla siyasi yapılardır ve sık sık siyasete müdahale eder. Çeşitli hizipleşmeler ve çıkar çatışmaları
ile malul olan pretoryen ordular ise türlü bahanelerle
siyasete müdahale etme eğilimindedir. Ordunun siyasete müdahaleleri de farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır; askeri darbeler siyasete doğrudan müdahaledir.
Ortadoğu’daki orduların çoğu pretoryen ordu olarak
adlandırılır ve ordunun siyasete müdahalesi ordunun
bu yapısı ile izah edilir. Askerlerin siyaset üzerindeki
etkileri ise gözetim, vesayet, doğrudan yönetim vb.
şekiller alabilmektedir. Askerlerin siyasete müdahaleleri belirli bir rejimin veya hükümetin muhafazası
doğrultusunda olabileceği gibi bazı alanlarda reform
yapılmasına veya politika değişikliğine gidilmesine
yönelik de olabilir.
Orduların özelliklerinin yanı sıra askerlerin içlerinden geldikleri toplum ile siyasi iktidarların durumu,
devletin kurumsallaşması vb. faktörler asker-siyaset
ilişkilerinin seyrinde etkili olmaktadır. Sivil iktidarların zayıflığı, yönetici elitler arasındaki şiddetli ihtilaflar, iç çatışmalar, savaşlarda karşılaşılan yenilgiler veya
yabancı müdahaleleri, askerlerin siyasete müdahalesinin önünü açmıştır. Uzun süren buhran dönemlerinin
Eylül-Ekim 2016 Cilt: 8 Sayı: 76
ardından bazı güçlü askeri liderler, ‘at sırtında beklenen güçlü lider’ ve ‘milletin kurtarıcısı’ olarak görülmüştür. Bazı siyasi gruplar veya toplumsal kesimler
farklı amaçlarla zaman zaman askerlerin veya ordu
içindeki bir hizbin siyasete müdahale etmesini cesaretlendirmiş, bu durum ‘başarılı’ darbelerden sonra
‘meşruiyet’ unsuru olarak kullanılmıştır.
Ortadoğu’da Askeri Darbeler
Modern Ortadoğu’da ilk askeri darbe Irak’ta gerçekleşmiştir. Irak’ın bağımsız olmasından kısa bir süre sonra
ordunun başına geçirilen General Bekir Sıdkı Ekim
1936’da ‘darbe’ tehdidiyle hükümetin değişmesini sağlamıştır. O zamandan günümüze kadar Ortadoğu’da
yaklaşık 45 askeri darbe gerçekleşmiştir. Askerlerin
siyasetteki ağırlığına rağmen, başka bölgelerle karşılaştırıldığında Ortadoğu darbelerde başı çekmez;
1950 -2010 yılları arasında dünyada meydana gelen
darbelerin yüzde 15’i bu bölgede olmuştur. Bu oranla Ortadoğu bölgesi, Afrika, Latin Amerika ve Asya
bölgelerinin gerisinde kalmaktadır. Darbelerin çoğu
1960’lı ve 1970’li yıllarda olmuş, 1990’lardan sonra
bütün dünyada ve Ortadoğu’da darbelerin sayısı belirgin bir şekilde azalmıştır. ‘Başarılı’ darbe girişimlerinin yanı sıra sayısı tam olarak bilinemeyen çok
sayıda darbe girişimi vardır. Fakat bu darbe girişimleri
kimi zaman ileri aşamalarda, kimi zaman ise daha ilk
safhalarda bastırıldığı için bu konuda sağlıklı veriler
yoktur. Keza, bazı zamanlarda hükümetler güçlerini
pekiştirmek ve rakiplerini tasfiye etmek için ‘darbe
girişimi’ olduğu iddiasında bulunmuştur.
Birçok örnekte olduğu gibi Ortadoğu’da da askeri
darbelerden sonra otoriter yönetimler kurulmuştur.
Askerler kimi zaman doğrudan iktidarı ele almış, kimi zaman ise hükümet üzerinde vasi rolü oynayarak
iktidarın şekillenmesinde belirleyici olmuştur. Darbe yoluyla iktidarı ele geçiren liderler meşruiyetlerini
güçlendirmek için bazı reformlar yapmış, popülist
politikalar izlemiştir. Kısmi halk desteğinin yanı sıra
siyasete getirdikleri yeni çizgi ve yaptıkları reformlar nedeniyle birçok darbeci lider, kendisini devrimci
olarak addetmiştir. Mesela, 1952’de Mısır’da iktidarı
darbe ile ele geçiren Cemal Abdülnasır birçok çevrede
‘devrimci olarak anılmıştır. İzleyen dönemlerde farklı ülkelerde askeri darbeciler kendilerini ‘devrimci’
olarak tanımlamaya devam etmiştir. Hatta Temmuz
Eylül-Ekim 2016 Cilt: 8 Sayı: 76
Ordunun çeşitli hiziplere ayrılması
bir bütün olarak askeri kapasitesini
zayıflatmasının yanı sıra, ordu
içindeki hiziplerden birisinin
siyasete müdahale etmeye çalışması
iç çatışmalara sebep olabilir.
2013’te Mısır’da seçilmiş Mursi hükümetini deviren
darbenin lideri Abdülfettah Sisi ordunun müdahalesini, “halkın devrimin korunması çağrısına” cevap
olarak nitelendirmiştir.
Darbeciler kendi eylemlerini devrim olarak nitelendirseler ve bazı toplumsal kesimlerin desteğini alsalar da darbe ile devrimi birbirinden ayıran en önemli
özellik devrimlerin halk hareketlerinin sonucu olmasıdır. Bu durumda şöyle bir soru ortaya çıkmaktadır:
Mademki darbeler halk desteğinden yoksundur ve
darbe sonrası genellikle otoriter rejimler kurulur, o
halde halk neden darbelere karşı durmaz?
Her şeyden önce darbe sonrası alınan sıkıyönetim tedbirleri ve darbeye dışarıdan verilen destek, direnmeyi neredeyse imkânsız hale getirmektedir. Cezayir’de 1992’de İslami Kurtuluş Cephesi’nin (FIS)
darbeye karşı mücadele etmesi yedi yıl süren kanlı bir
iç savaşa sebep olmuştur. Keza Mısır Cumhurbaşkanı
Mursi’ye yapılan darbeye karşı direnen sivillere karşı
silah kullanan darbeciler, 3,500’den fazla insanın hayatını kaybetmesine sebep olmuştur. Daha önemlisi,
modern Ortadoğu’da hüküm süren rejimlerin çoğunun ciddi bir meşruiyet sorunuyla malul olmasıdır.
Yozlaşma, ekonomi ve dış politika gibi alanlarda başarısızlıkları ve ‘milli çıkarları’ korumaktan aciz kalmaları vb. nedenlerle, darbe ile iktidardan uzaklaştırılan
hükümetlerin arkasında pek kimse durmamıştır. Yani
darbeye karşı durmak bir yana, darbeyle iktidardan
uzaklaştırılan hükümetlerin, devrilen rejimlerin arkasından üzülen pek kimse olmamıştır. İktidardaki
hükümetlerin ve rejimlerin halk desteğinden ve meşruiyetten mahrum olması, askeri darbe girişimlerini
kolaylaştırmıştır.
Yrd. Doç. Dr., Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, ORSAM
Danışmanı
53
Download