Matematik

advertisement
ORTAÇAĞ
Ortaçağ, insanlık tarihi içinde büyük önem ifade eden bir dönemdir. Yaklaşık bin yıl
süren bu döneme karanlık çağ da denir!! Karanlık çağ denenmesi aslında Avrupa
kıtası için söylenebilir. Bu dönemde Avrupa Bilim anlamında yavaş bir gelişme
gösterirken, Hint, Çin ve Arap Bilimi pek çok konuda en parlak dönemlerini
yaşamışlardır.
Aslında Avrupa kıtası içinde Ortaçağı karanlık çağ olarak nitelemek çok da doğru
olmayabilir. Çünkü Ortaçağ’ın ilk beş yüz yılında Avrupa’ya hakim olan din
egemenliğinden sonra ardından gelen beş yüz yıl içinde insanlığın aydınlanması
yolunda pek çok gelişmenin temelleri atılmıştır. Avrupa’da ilk üniversitelerin kurulması,
bu gelişmelerin arasında çok önemli yer tutar.
Avrupa’nın Ortaçağ’ı Batı Roma imparatorluğunu yıkılması ile başlar ve Rönesans’a
kadar uzanan büyük bir zaman dilimini kapsar.
Batı Roma İmparatorluğunun çöküşünden sonra, Yunan ve Roma kültürleri yerini
Hıristiyan kültürüne bırakmaya başlar. Kilise giderek güçlenerek yönetimlere ve
toplumsal alanlara hemen hemen tümüyle egemen olur.
Tarihsel Gelişim
•
•
•
•
Yedinci yüzyılda Arabistan Yarımadasında Hz. Muhammed önderliğinde yeni
bir din olan İslam yayılmaya başlar ve İslam uygarlığı gelişir. Bu dönemde
Avrupa halklarının antik kültürleri ile yeniden tanışılarak İslam uygarlığında
Karanlık Çağ yaşanmaz.
İslam dininin ortaya çıkışıyla tarihin parlak dönemlerinden biri başlar. Arapların
başlangıçta komşu ülkelerin fetihleriyle başlayan yayılmaları çok geçmeden
bilim ve felsefede gözle görülür bir gelişim gösterir.
8-12 yy. arasında geçen 400 yıl dönemde bilim ve düşünce İslam Dünyasında
en parlak dönemlerinden birini geçirir. İslam dini bu dönemde Atlas okyanusu
kıyılarından Kuzey Hindistan ve Orta Asya’ya kadar uzanmıştır.
Islâm Dininin ortaya çiktigi sirada Arap Yarimadasi'nda gelismis bir bilimsel
faaliyetle karsilasilmaktadir. Ancak komsu ülkelerde, Doguda, Hindistan'da,
Batida Iskenderiye'de, Bizans'ta ve Suriye'de bir hayli gelismis bir bilimsel
faaliyet vardi. Islâm Dünyasi ilkin Dogudaki bu kültürden etkilenmis ve
yararlanmistir.
• Batı'dan gelen etki nispeten daha geç tarihli ise de, daha yoğun
olmuştur. İskenderiye kurulduğu tarihten itibaren kültür merkezi olmuş
ve bu konumunu İslâm Dünyası'nda da korumuştur. Ayrıca, dini görüş
ayrılıkları nedeniyle Bizans'tan kaçıp, İran'a sığınmış ve orada kültür
merkezleri (Cundişapur gibi) meydana getirmiş olan düşünür ve bilim
adamlarının da bilim adına İslâm Dünyası'ndaki ilk bilimsel
faaliyetlerin gelişmesinde önemli rolleri olmuştur.
• Onların Yunanca bilmeleri birçok klasik bilim ve düşünce eserlerinin
Arapça'ya kazandırılmasını sağlamıştır. Bunlar arasında
– Platon,
– Aristoteles,
– Eukleides,
– Archimedes
– Ptolemaios
– Galenos
•
gibi Yunan kültürünün belli başlı temsilcilerinin eserlerine rastlamak
mümkündür.
• Bu bilim adamlarının bir kısmının erken tarihlerde kurulan
gözlemevleri ve hastahanelerde görev aldıkları, bunlardan
bazılarının Arapça yazılmış ilk eserleriyle de İslâm Dünyası'nda
bilimsel faaliyetin şekillenmesinde etkin oldukları görülür.
• Islâm Dünyası'nda bilimsel faaliyetlerin gelişmesinde devrin devlet
adamlarının ve bizzat halifelerin önemli rolü olmuştur. Bunlardan,
örneğin Hârûn el-Reşid (775-809) ve Memûn (813-833), bazı
vezirler ve zengin aileler bilimsel faaliyetleri maddi ve manevi olarak
desteklemişlerdir.
• Fetihler neticesinde Bizanslılarla ve Perslerle karşılaşan ve
kendilerinden önceki medeniyetlerin yarattığı eserlerden
yararlanmak gerektiğini anlayan Müslümanlar, özellikle Abbasîler
döneminde yoğun bir çeviri faaliyetine girişerek, bilim ve felsefe
alanlarında atağa kalkmışlar ve önce var olan birikimi anlamaya ve
daha sonra da geliştirmeye çalışmışlardır.
• Hz Muhammed’in ölümünden (632) sonra Dört Halife Dönemi(Hülefa-i
Raşidin) başlamıştır. Dördüncü Halife Hz.Ali’nin öldürülmesindnen
(661) sonra yönetim EMEVİ lere geçmiştir. 750 yılında yönetim
ABBASİ lere geçene kadar Türkistan, kuzeyde Kafkasya, batıda
Anadolu’nun yarısı, İspanya ile Sicilya ve Kuzey Afrika’da bir kısım
topraklar Arap hakimiyetine girmiştir. Abbasiler 1258 yılına kadar
devleti yönetmişlerdir.
• Abbasiler ‘le giriştikleri müsadele sırasında Kuzey Afrika’ya sığınan
bir grup Emevi de 756 yılında Endülüs Emevi devletini kurmuş ve
burada Müslüman bir uygarlık yaratarak 1492 yılına kadar yaklaşık
800 yıl yönetimde kalmışlardır.
• Müslümanların buradaki varlıkları sayesinde Avrupalı Hıristiyanlar,
İslam kültürü ile birlikte antik kültürleri de tanıma fırsatı bulmuşlardır.
• Endülüslü filozof Hekim İbn-i Rüşt (Averreos) 30 yıl boyunca
Aristo’nun çalışmalarını Latince’ye çevirmiştir.
• İslam dini ve gelişimi kültür ve bilim üzerinde doğrudan doğruya
büyük ve canlandırıcı bir etki yarattı. Araplar uygarlığın yabancısı
değillerdi. Kendi kentleri vardı ve Roma İmparatorluğu’nun doğu
ticaretinin örgütlenmesinde önemli bir rol oynamışlardı.
• Araplar, fethettikleri bölgelerin zenginleri ile yöneticilerini vergiye
bağlayıp kendi gelirlerinin güvenceye almak dışında, yörenin yada
kentin ekonomisine müdahale etmiyorlardı.Şam’daki Emevi
Halifeliği, tümüyle Yunan yetkililerce yönetiliyordu.
• Bu dönemde kölelik ortadan kalkmadı, fakat yeteri kadar köle
bulunmaması sebebiyle köleler büyük ölçüde yalnızca ev içi
hizmetlerde kullanılmaya başlandı.
• Cordoba’dan Buhara’ya kadar uzanan bölgede asla Roma gibi
imparatorluğun ekonomisine egemen olan ve onun kanını emen bir
merkez olmadı. Mekke siyasal, ekonomik yada kültürel değil daima
dini bir merkez olarak kaldı.
• İslam kentleri, Roma İmparatorluğu’ndaki kentlerin tersine kendilerini
Doğu’nun geri kalanından soyutlamadı. İslamiyet Asya ve Avrupa
biliminin odak noktası haline geldi. Bunun sonucunda Yunan ve
Roma teknolojisine tamamen yabancı, onlar açısından erişilmez
olan bir dizi yeni icat, ortak bir pota içinde toplandı.Çelik, ipek, kağıt
ve porselen v.b.
Doga ve Bilgi Felsefesi
• İslâm felsefesi, Yunan felsefesinin bir uzantisidir. Bu nedenle
Müslüman filozoflar coğunlukla Platon , Aristoteles’in kurmuş olduğu
felsefeden etkilenmişlerdir. Ancak bu felsefeyi aynı zamanda
Kuran-i Kerim'deki inanç önermeleriyle bağdaştırma yollarını
aramışlardır.
– Fârâbî ,
– Ibn Sînâ,
– Ibn Rüsd
– Gazzalî
– Yusuf Has Hâcib
•
bu dönemin en önemli düşünürleridir.
Matematik
• İslâm Dünyası'nda basta aritmetik olmak üzere, matematiğin
geometri, cebir ve trigonometri gibi dallarına önemli katkılarda
bulunan matematikçiler yetişmiştir. Ancak bu dönemde gerçeklesen
gelişmelerden en önemlisi, geleneksel Ebced Rakamları'nın yerine
Hintlilerden öğrenilen Hint Rakamları'nın kullanılmaya
başlanmasıdır. Konumsal Hint rakamları, 8. yüzyılda İslâm
Dünyası'na girmiş ve hesaplama işlemini kolaylaştırdığı için
matematik alanında büyük bir atılımın gerçekleştirilmesine neden
olmuştur.
• Arapların geliştirdiği sayı sisteminin Avrupa’ya geçmesini
sağlamada, Halife El Memun’un kütüphanecisi El Harezmi’in cebir
üzerine yazdığı önemli bir kitap etkili olmuştur.
• Müslümanların Hint kaynakları ile temasları İran yoluyla olmuştur.
Matematik ve Astronomi bilgileri büyük ölçüde Sanskritçe’den
yapılan çeviriler sonucunda olmuştur.
• Harezmi’nin kitabı daha sonra Aritmetik adıyla Latinceye çevrilmiş,
uzun süre Avrupa’da ders kitabı olarak okutulmuştur.
Astronomi
• Çeviriler yoluyla Yunanlılardan alınan bilimlerden birisi de
astronomidir. İslâm Dünyası'nda astronomi, Aristoteles'in bilim
anlayışının etkisi ile matematiğin bir dalı olarak benimsenmiş ve bu
nedenle Güneş, Ay ve diğer beş gezegen ile yıldızlara ilişkin gözlem
verileri hareketli geometrik düzeneklerle anlamlandırılmaya
çalışılmıştır.
• İslam astronomları içinde iki isim, Muhammed El Battani ve İbn
Yunus, dikkati çeker.
• Battani, ilkbahar noktasının presesyonunu , Batlamyus’tan daha
doğru olarak yeniden hesaplar ve astronomi tablolarından yeni bir
takım hazırlar.
• Arapların belki de en büyük astronomu Yunus is Kahire de Güneş ve
Ay tutulmaları üzerinde kendisine ün kazandıran gözlemler yapar.
Fizik
• Yunan Dünyası'nda olduğu gibi, Ortaçağ İslâm Dünyası'nda da,
bugünkü fizik bilimine karşılık gelen bağımsız bir disiplin yoktur ve
fizik araştırmaları doğa felsefesinin sınırları içinde yürütülmüştür. Bu
anlayış, aslında yakın dönemlere kadar gelmiştir. Mesela, fizik
tarihinin en büyük bilginlerinden birisi olan Newton, temel yapıtını
Doğa Felsefesinin Temel İlkeleri olarak adlandırmıştır. ve dolayısıyla
kendisini bir doğa filozofu olarak görmüştür.
İslâm Dünyası'ndaki fizik çalışmaları, hareket ve boşluk gibi,
Aristoteles'in belirlediği konular çerçevesinde kalmıştır ve onun
görüşlerine dayanmıştır. Oluş ve bozuluşa uğrayan her şey,
Aristoteles fiziğinin temelini oluşturan dört nedensel ilke
doğrultusunda anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Hareket, belirli bir
cismin, belirli bir biçimde gerçeklesen deviniminden oluşmuştur ve
bu devinimin hem bir yapıcısı ve hem de bir amacı bulunmaktadır.
Cografya
• Ortaçağ İslâm Dünyası'nda, coğrafyacılar, Dünya'nın çapının veya
çevresinin hesaplanması, haritaların düzgün bir şekilde çizilebilmesi
için uygun izdüşüm yöntemlerinin geliştirilmesi, enlem ve boylam
çizgilerinden oluşan bir konuşlandırma sisteminin kurularak
Yeryüzü'ndeki önemli noktaların enlem ve boylamlarının
belirlenmesi gibi matematiksel işlemlere dayanan matematiksel
coğrafya ile bilinen Dünya'nın beserî ve fiziki özelliklerini
betimlemeyi hedefleyen tasvirî coğrafyanin gelişimi yolunda önemli
girişimlerde bulunmuşlar ve özellikle tasvirî coğrafya alanına değerli
katkılarda bulunmuşlardır.
Biyoloji
• Ortaçağ İslâm Dünyası'ndaki biyoloji araştırmalarını, bitkibilim ve
hayvanbilim çerçevesinde değerlendirilecek olursa, bu alanların
daha çok Aristoteles ve Dioscorides gibi Yunan bilginleri tarafından
derlenmiş olan bilgi birikimine dayandırılmış olduğunu söylenebilir.
Ancak, bu birikime Müslüman araştırmacıların yasamış oldukları
çevreden edinmiş oldukları bilgilerle kişisel gözlemleri de eklemek
gerekir.
Erken tarihli biyoloji yapıtları genellikle ansiklopedik bir nitelik taşır.
Bunlarda, bitkilerle ve hayvanlarla ilgili yüzeysel gözlemlerin yani
sıra, hikayelere ve hadislere de yer verilmiştir. İncelenen bitkiler
daha çok tıbbi bitkilerdir. Hayvanlara ilişkin açıklamaların ise,
özellikle at, deve ve koyun gibi gündelik yaşantıyı doğrudan doğruya
etkileyen canlılar üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir.
Bitkibilimle ilgilenenler genellikle doktorlardır; bunlar tedavi sırasında
daha çok bitkilerden yapılan ilaçlar kullanılmaktadır.
Tıp
• Yunan hekimleri tarafından yazılmış olan bilimsel yapılar Arapça'ya
çevrilmeden önce, Ortaçağ İslâm Dünyası'ndaki tip bilgisi,
geleneksel anlayış ve uygulamalar ile Hz. Muhammed'in beden ve
ruh sağlığının korunmasına ilişkin önerilerinden oluşuyordu.
Peygamber Tıbbı olarak adlandırılan bu birikim, Müslümanlar
arasında yaygın bir biçimde benimsenmiş ve kullanılmıştır.
Çevirilerden sonra, Müslüman hekimler arasında özellikle
Galenos'un görüşlerinin yaygınlaştığı görülmektedir; ancak
Müslüman hekimler Yunan birikimini yeterli bulmamışlar ve
yaptıkları araştırmalar sırasında edinmiş oldukları kişisel gözlemleri
ve deneyimleri bu birikimle kaynaştırarak tip biliminin gelişimine
önemli katkılarda bulunmuşlardır. Râzî, Ali ibn Abbâs, Ibn Sînâ,
Zehrâvî ve Ibn Nefis gibi isimler, bu dönemin önde gelen hekimleri
arasında bulunmaktadır
Kimya
• Araplar ilk kimyacılar değildi fakat Hintlilerle ve Çinlilerle kapsamlı
bir kimya bilgisi alışverişinde bulunduğu bilinmektedir.
• Kimya, astronomiye ve mekaniğe oranla çok daha fazla maddeyi ve
işlemi içeren kapsamlı bir deneyime dayanır. Bilim haline
gelebilmesi için bunların birleştirilmesi, elle tutulur bir bütün olarak
aktarılması ve birtakım genel ilkelerle desteklenmesi gerekir.
Araplar bunu yaparak kimyanın kurucusu olduklarını kabul ederler.
• İlkel olarak daha önce kullanılmış olan imbik’i geliştirdiler esans
damıtımını temelini oluşturdular.
• Kimyasal görüşler sistemini geliştirenlerde Araplardır. Bu görüşler,
8.yy da yaşadığı varsayılan Cabir (Geber) e atfedilir.
• Arap kimyagerler Aristo felsefesinden etkilenerek iki tür madde
tanıdılar
• Civa- yoğunluğu nedeniyle bütün maddelerin yerini alıyor
• Kükürt- yanmış maddeleri temsil ediyordu.
• Bu görüşler modern kimyanın ilk çekirdeklerini oluşturuyordu. O
zaman için bundan daha önemli olan yerel sanayilerde geniş çaplı
kimyasal üretim yapılabilmesidir.
Kimya
• İslâm Dünyası'ndaki kimya çalışmaları, daha önce Hellenistik
Çağ'da İskenderiye'de yapılmış olan simya çalışmalarından yoğun
bir biçimde etkilenmiştir. Bu çalışmalar sırasında yavaş yavaş
belirginleşmeye başlayan Yapısal Dönüşüm Kuramı'na göre,
doğadaki bütün şeyler, aslında bir kükürt-civa bileşimidir; ancak
bunların iç ve dış niteliklerinde farklılıklar bulunduğu için, kükürt ve
civa kullanmak suretiyle istenilen şeyi elde etmek mümkündür.
Bilindiği gibi, simyagerler, tarih boyunca, bu kurama dayanarak,
kursun ve bakir gibi nispeten daha az kıymetli şeyleri, altın ve
gümüş gibi şeylere dönüştürmek istemişlerdir. İslâm Dünyası'ndaki
kimya çalışmaları da genellikle bu doğrultuda sürdürülmüştür.
• Yine Müslüman simyagerlerin amaçlarından birisi de bu dönüşümü
gerçekleştirecek el-İksir'i, yani mükemmel maddeyi bulmaktır.
Mükemmele en yakın şey altın olduğu için, genellikle bu
çalışmalarda altının kullanıldığı görülmektedir. İksir, ayni zamanda
sonsuz yaşamın kapısını aralayacak bir anahtar olarak da
düşünülmüştür.
İslam Biliminin Çöküşü
•
•
•
İslam uygarlığı 7.yy da Arabistan topraklarında yeşermiş, askeri fetihlerle
çevresine yayılmış, zengin bir sanat, felsefe ve bilim kültürü birikimi
oluşturarak Ortadoğu da 8.yy dan başlayıp Selçuklu imparatorluğu ile 12.yy
kadar süren parlak bir dönem yaşamıştır.
Sonraki yüzyıllarda İslam dünyasında artık inançla bağdaştırılamayan bilim
ve felsefe giderek önemini yitirmeye başlamıştır.
Bu uygarlığın parlak dönemlerinde bu çoğrafyada, camilerin yanında bilim
ve felsefe okutulan medreseler zamanla bu işlevlerini yitirmişler, Ortaçağ’ın
sonlarına doğru da daha çok dini eğitime ağırlık veren kurumlar haline
gelmillerdir.
İslam Biliminin Belirgin Özelliği
• 10.yy başlarından itibaren Arapça geniş bir bölgede , daha önce
Yunancanın oynadığı rolü oynamıştır. Arapça bilim ve felsefede
klasik dil niteliğini kazanmıştır.
• İslam dünyasında gerçek bilimsel ilerleme ve buluşlardan çok
ansiklopedik bilgi toplama ve bunlar üzerinde yorum yapma önem
kazanmıştır.
• El Kindi değişik konularda 265 kadar kitap yazmıştır.
• Çok yönlü çalışmalar yapan bilim adamları;
– El Razi (Hekim, simya, teoloji, felsefe, matematik, astronomi)
– El Biruni (hekim, tarihçi, fizikçi, matematikçi, astronom, fizikçi,
çoğrafyacı, tarihçi)
– Ömer Hayyam ( Şair, astronmi, cebir)
İslam Bilimi Batı’yı Nasıl Etkiledi?
• İspanya’da bilim felsefe; Cordoba ve Toledo da yoğunlaşmıştı.
Burada Halifelerin desteği ile Medrese ve Kütüphaneler kurulmuş ve
Arapça kitaplar Latinçeye çevrilmiştir. Böylece Avrupa, bu
çalışmalardan etkilenmeye başlar.
• 12. yy dan başlayarak Avrupa’da bilim ve felsefeye karşı ilgi
uyanmasında çeviriler başlıca etken olmuştur. Örneğin; Cremona’lı
Gerard (1114-87) Toledo’ya gidip Arapça öğrendikten sonra, Arap
kaynaklarından Latinceye 92 kitap çevirir. Batlamyus’un Almagest’i,
Öklid’in Geometrisinin Öğeleri….
• İspanya’da özellikle astronomi konusunda da önemli çalışmalar
yapılmıştır.
İslam Bilimin Gerilemesi
• İslam bilim ve kültürü 11.yy kadar parlak dönemini sürdürür. Bu
yüzyılın sonlarına doğru bir duraklama, yer yer de gerileme başlar.
İmparatorluğun zayıflaması ile bilimde de gerileme başlar. Özellikle
doğu kesiminde çöküntü ve anlaşmazlıklar hız kazanır.
• Bilimin dine aykırı olduğu, kutsal inançları zayıflattığı iddiası
yoğunluk kazanır.
• Gazali (1058-1111) nin etkisiyle (Filozofların Yıkımı) doğu
kesiminde felsefeye karşı baş gösteren düşmanlık giderek tüm
İslam dünyasını etkilemeye başlar.
• Bu dönemde yaşamış olan İslam düşünürü İbn Rüşd (1125-1198)’e
göre din kişisel olup, iç dünyamızla ilgili bir sorundur. Oysa, dinin
teolojik bir biçimde ortaya konması hem dinin kişisel niteliğini
bozmakta, hem de bilimsel düşüncenin gelişmesini
engellemektedir. Yıkımım Yıkımı kitabıyla bağnazlık ile mücadele
etmek isterse de başarılı olamaz
İslam Bilimin Gerilemesi
• İslam Biliminin çöküş nedenlerinden en önemlisi ise ekonomik
kökenlidir. İmparatorluğun zayıflaması ile daha önceleri Halifelerdevlet adamları tarafından desteklenen bilim, artık ihmal edilecek
duruma gelmiştir.
• Asya steplerinden gelen Moğol ve Türk saldırıları ile İmparatorluk
daha fazla güç kaybetmiştir.
• Bütün bunlara iç yönetim çelişmeleri de eklenince, İslam Biliminin ve
İmparatorluğunun çöküşü kaçınılmaz olmuştur.
Bedi üz-Zaman Ebû’l-İz İsmail b. arRazzaz el-Cezerî
Avrupanın bildigi
ismi “Al-Jazari “
Müslüman Türk bilim adamı
El-Cezeri
(Doğum:1136 Ölüm:1233)
• Bugün Şırnağa bağlı olup Artukoğulları devleti zamanın'da Diyarbakır'dan
Şama kadar olan bölgenin genel ismi olan Cizre de yaşamış. Ömrünün
uzun bölümünü Diyarbakır Sultanı Mahmud Kara Aslan'ın hizmetinde
geçirmiştir. 20 yıldan fazla hizmetin de çalıştığı Sultan Mahmud Kara
Aslan'ın kendisinden yapmasını istediği 50 den fazla suyla çalışan robot ve
mekanik aletler yapmıştır ve yine Sultanın emriyle bu muhteşem bilim
eserlerinin her birinin resmini çizip nasıl yapıldığını anlatan bir kitap
yazmıştır.
Kitap muhafaza edilerek günümüze kadar ulaşmış bugün 1206 tarihini taşıyan
orjinalin'in kopyaları Topkapı Sarayın da,Ayasofya ve Süleymaniye
Kütüphanerin'de bulunmaktadır ayrıca 10 kadar kopyası da Avrupan'ın
değişik ülkelerin'in müzelerin'de sergilenmektedir...
El-Cezeri, çağımızdan yüzlerce yıl önce keskin zekası ile elektrik
kullanmadan sadece su ve mekanik parçalarla çalışan makineler yapmış ve
günlük hayata geçirmiş olağanüstü bir biliminsanıdır.
Ömer HAYYAM ve Bilime Kazandırdıkları
• Daha yaşadığı dönemde İbn-i Sina’dan sonra Doğu’nun
yetiştirdiği en büyük bilgin olarak kabul ediliyordu.
Yaşadığı dönemin ünlü veziri Nizamül-Mülk ve Hasan
Sabbah ile aynı medresede zamanın ünlü alimi
Muvaffakeddin Abdüllatif İbn El Lübad'dan eğitim görmüş
ve hayatı boyunca her ikisi ile de ilişkisini
kesmemiştir. Evreni anlamak için, içinde
yetiştiği İslam kültüründeki hakim anlayıştan ayrılmış,
kendi içinde yaptığı akıl yürütmeleri eşine az rastlanır bir
edebi başarı ile dörtlükler halinde dışa aktarmıştır.
BİLİME KATKILARIBİLİME KATKILARI
• Matematik , Geometri , Astronomi , Fizik ,Felsefe , Edebiyat ve Tıp
alanındaki önemli çalışmaları olan Ömer Hayyam için ‘’ zamanın
bütün bilgilerini bildiği ‘’ söylenirdi. O herkesten farklı olarak yaptığı
çalışmaların çoğunu kaleme almadı.Oysa O ismini çokça
duyduğumuz teoremlerin isimsiz kahramanıdır.
• Ömer Hayyam , Nişabur ve Belh’te iyi bir felsefe ve doğa bilimleri
eğitimi gördü.Yazdığı bilimsel içerikli kitaplar arasında ‘’Cebir ve
Geometri Üzerine’’, ‘’ Fiziksel Bilimler Alanında Bir Özet’’ , ‘’Varlıkla
İlgili Bilgi Özeti’’, ‘’Oluş ve Görüşler ‘’ , ‘’Bilgelikler Ölçüsü ‘’ , ‘’ Akıllar
Bahçesi ‘’ yer alır.
• Pascal üçgeni diye bildiğimiz şey aslında Hayyam üçgenidir.Bunun
yanı sıra Hayyam, binom açılımını da bulmuştur.Binom teoremini ve
açılımındaki katsayıları bulan ilk kişi olduğu düşünülmektedir.Bu
kitabında da Öklit’in aksiyomlarıyla ilgili çalışmaları toplayan
Hayyam , Öklit’in paralellik aksiyomunu başka bir önerme
kümesiyle değiştirmiştir
EVLİYA ÇELEBİ
1611-1682
• Evliya Çelebi’nin düşünceleri çok farklıydı.Küçük yaşlardan itibaren
içinde müthiş bir gezi tutkusu vardı.Yeni yerler görmek yeni insanlar
tanımak istiyordu.
• Evliya Çelebi, bu gezileri sırasında çok ilginç yerler gördü. Yeni
insanlarla tanıştı. Birçok olayla karşılaştı. Karşılaştığı ilginç olayları
okuyucuya anlatarak kitabına renk kattı. Gezileri sırasında birçok
kez ölümle burun buruna geldi. Savaşlara katılarak hem savaşları
hem de o yerleri anlattı. Gezmek için gittiği son yer Mısır oldu.
• Evliya Çelebi'nin bugün bile önemini taşıyan Seyahatname adlı eseri
işte bu gezilerin ürünüdür.
Download