Document

advertisement
TELEVİZYONDA ŞİDDETİN ÇOCUK ÜZERİNDE ETKİLERİ
Televizyon görsel ve işitsel duyulara yönelik etkili bir kitle iletişim aracı olması
nedeniyle olumlu hizmetlerinin yanı sıra, iyi değerlendirilmediği takdirde olumsuz
sonuçlara da neden olmaktadır. Televizyon olumlu bir uyarım kaynağı olmamasının
yanında, aile içi ve dışı toplumsal etkileşimi en alt düzeye indirdiğinden çocuğun sosyal
gelişimine olumsuz etkisi vardır (Yavuzer, 2000).
Çocuklar ve gençler izledikleri programların kolayca etkisi altında kalırlar. Film
kahramanlarıyla özdeşleşirler; onların hareketlerini, konuşmalarını taklit ederler. Onları
örnek alıp yeni davranış kalıpları öğrenirler ( Köknel, 2000).
Çocuk kendine has şekli ve kurallarıyla birleşmiş bir bilişsel yapıya sahiptir. Yeni
deneyimleri eskilerinin yerini alır ve düzenli bir ilerleyiş söz konusudur. Piaget, bilişsel
gelişimi dört evreye ayırır.
1. Duyu- Hareket Evresi (0-2 yaş): Bu dönemde çocuk, duyu organlarının ulaşabildiği
ölçüde canlı-cansız varlıkları (şekil, koku, tat… gibi özellikleriyle) yaşantısal
deneyimlerle tanımaya çalışırlar.
2. İşlem Öncesi Dönem (2-7 yaş): Bu dönemde mantıksal düşünme gelişmemiştir. Hayal
oyunları ve hayal arkadaşlıkları başlar. Çocuk benmerkezcidir. Yargılarına, o an gördüğü
şeye dayanarak varan çocuğun dil gelişimi hızlıdır. Bu dönemde çocukların bildikleri
gördükleriyle sınırlıdır. Dolayısıyla bu dönemde çocukların televizyondan etkilenmeleri
daha yüksek bir olasılıktır. Çünkü bu dönemde çocuk gördüklerini daha çok taklit eder ve
her şey arasında her türlü ilişkiyi kurabilir. Hayal oyunları ve hayal arkadaşlıkları;
çocuğun gerçek olanla hikayeyi, masalı…vb. birbirinden çok da net ayıramadığını
gösterir. Dolayısıyla çocuk televizyonda gördüğü herhangi bir sahneden kolaylıkla
etkilenip gerçek hayatla bağdaştırabilir ve taklitle gerçekleştirme yoluna gidebilir.
3. Somut İşlemler Dönemi (7-12 yaş): Çocuk deneme- yanılma yoluyla genel bir kurala
ulaşabilir. Ancak tümevarım mantığı çok gelişmemiştir. Başka insanların kendinden
farklı duygu ve düşünceleri olduğunu öğrenir. Gerçek dünya ile hayal dünyası arasındaki
farkı kavramaya başlar. Masalların gerçek olmadığını anlayıp bu bilinçle dinlemeye
başlar. Benmerkezciliğin yerini sosyal davranışlar almaya başlar. Bu dönemdeki çocuklar
televizyondaki abartılı bir şiddet sahnesinin ya da bu sahnenin sonucunun gerçek
1
olamayacağını anlamaya başlar. Çocukların bildikleri gördükleriyle sınırlı değildir.
Dolayısıyla çocuk gerçek olanla olmayanı birbirinden ayırmaya başlar ve gördüklerini
bire bir taklit etmez.
4. Soyut İşlemler Dönemi ( 12 yaş ve üzeri): Bu dönemde olaylar ya da nesneler
görünemese de bunların hakkında soyut düşünülebilir. Tümevarım, tümdengelim, hipotez
oluşturup geliştirme, sonuçlar hakkında yorum ve genelleme yapabilme becerisine
sahiptir. Soyut işlemler dönemindeki bir çocuk artık gördüklerinin gerçekliği ya da
abartısını tamamıyla anlar.
İnsanların alışkanlıkları, konuşması, tutum ve davranışları… vs.; bunların hepsi
öğrenme sonucu oluşan durumlarıdır. Dolayısıyla hayatın her aşamasında öğrenme
gerçekleşmektedir.
Davranışçı
açıdan
öğrenme;
yaşantı
sonucu
gözlenebilen
davranışlarda ortaya çıkan kalıcı değişikliktir. Bu tanıma göre öğrenmenin dört boyutu
vardır.
1. Öğrenmenin yaşantı sonucu olur.
2. Öğrenme sonucu değişiklik olmalıdır.
3. Öğrenme kalıcı iz bırakır.
4. Öğrenme gözlenebilen davranışlardaki değişikliklerdir.
Bandura insanların gözlem yoluyla daha hızlı öğrendiklerini savunmaktadır.
Örneğin, çocuklar yeni bir şarkı öğrendiklerinde ya da ana-babaları gibi evcilik
oynadıklarında yeni davranışları anında tekrarlamaktadırlar. Gözlemsel öğrenmenin 4
süreci vardır:
1. Dikkat süreci: Bu süreçte öncelikle modele dikkat edilmesi gerekir. Modellerin fark
edilir olması, başarılı, saygın olması onların taklit edilme olasılığını arttırır.
2. Akılda tutma: Modeller izlendikten bir süre sonra taklit edildiğinden modellerin
davranışlarını sembolik bir biçimde hatırlamak gerekmektedir. Bir modeli izlerken sözel
bilgi vermek taklit yeteneğini arttırır.
3. Davranışı tekrarlamaylar ilgili süreçler: Bir davranışın doğru olarak tekrarlanması için
bazı motor becerilerin kazanılmış olması gerekmektedir. Örneğin; bir erkek çocuk
babasının testere kullanmasını izler ama yeterli fizik gücü olmadığından bu izlediği
2
davranışı taklit edemez. Çocuk gözlem sürecinde yeni bir tepki örüntüsü öğrenir. Çocuk
yeni bir fizik becerisi kazanamaz.
4. Pekiştirme ve güdülenmeyle ilgili süreçler: Performans, pekiştirici ve güdüsel
değişkenler tarafından kontrol edilmektedir. Bir başka deyişle, birey sonucunda bir ödül
elde edecekse başka birini taklit eder. Taklit etme bir ölçüde geçmişte elde edilen
doğrudan pekiştiricelere de bağlıdır. Örneğin; bir çocuk geçmişte uygunsuz sözler
kullandığı için onaylanmış ve sevgi görmüşse bu davranışı taklit eder. Ancak aynı çocuk,
daha önce uygunsuz sözler kullandığı için onaylanmamışsa, o davranışı taklit etmekte
çekimser kalır.
Kısaca özetlenecek olursa bir modelin taklit edilmesi; modele dikkat etmeye,
sembolik biçimde görülenin akılda tutulmasına, davranışı gerçekleştirebilmek için gerekli
motor becerilerin olmasına, pekiştirme ve güdülenmeye bağlıdır. Televizyonun çocuklara
zararlı yönleri olduğu konusunda söylenenler, çocukların ve gençlerin gördükleri
davranışları veya fikirleri taklit etmeye çalışma özelliklerine dayandırılmaktadır.
Televizyonda sürekli olarak insanların kavga ettiklerini ve birbirlerine vurduklarını gören
bir çocuğun zamanla aynı şeyleri kendisinin de yapmaya kalkışacağı kabul edilmektedir.
Televizyon programlarının şiddete yönelmenin dışında ırkçı davranışlara veya farklı
cinsel yaklaşımlara da sebebiyet verdiği düşünülmektedir.
Şiddet ve saldırganlık 3 yolla televizyon ekranına yansır:
1. Haberler
2. Reality showlar
3. Çizgi filmler ve filmler.
En çok yakınılan konular olan cinsellik ve şiddet öğelerinin, onları anlayacak ve
doğru değerlendirecek bir kültürel tecrübeye ulaşmamış beyinlere verdikleri zarar önemli
boyutlardadır. Bu zarar genellikle daha ileri yaşlarda çekingenlik, içine kapanma,
güvensizlik ve hatta saldırganlık gibi ruhsal sorunlar olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak
tersi bir görüş olarak da; çocuklar sadece televizyon seyrederek şiddete yönelmezler,
televizyon seyrederek iyi veya kötü insanlar haline gelmezler. Aileleri, içinde yaşadıkları
toplum, arkadaş çevreleri, gittikleri okullar ve yaşadıkları tecrübeler bu konuda çok daha
etkili faktörlerdir. Dodson’a göre çocuklar şu şekilde şiddete yönelebilirler:
3
1. Anne- baba çocuğun psikolojik ihtiyaçlarını yerine getirmez ve çocukta nefret, öfke,
şiddet duygularını uyandırırsa,
2. Çocukların şiddete başvuran anne- babalarını taklit etmeleriyle,
3. Anne- baba çocuğun gösterdikleri şiddet hareketlerine – örneğin bir başka çocuğu
dövmesine- karşı çıkmadıkları sürece,
4. Genel olarak çocuklar şiddet duygularını boşaltma olanağı bulamadıkları zaman.
Televizyonun bu kadar olumsuz eleştiri ile karşı karşıya olmasının nedeni; aracın
potansiyellerinin
düşünüldüğünden
fazla
olmasından
kaynaklanmaktadır.
Ancak
televizyonun olumlu yanları da unutulmamalıdır. Televizyon sayesinde çocuklar hiç
görmedikleri yerleri ve hayvanları, hayatın farklı imkânlarını görürler, bunlar da onlara
oyunları için fikirler verir. Bu araştırma; ebeveynlerin çocuğun televizyon izleme
alışkanlığını düzenlemesi, çocuğun televizyondaki şiddetten nasıl korunacağı konusunda
dikkat etmesi gerektiğini göstermektedir.
Psk. Sezin ÖZATA
Yararlanılan kaynaklar:

KÖKNEL, Özcan. Bireysel Toplum ve Şiddet. Altın Kitapları Yayınları,
İstanbul; 2000.

SELÇUK, Ziya. Gelişim ve Öğrenme. Nobel Yayın ve Dağıtım, Ankara;
2000.

YAVUZER, Haluk. Çocuk Psikolojisi. Remzi Kitabevi, İstanbul; 2000.
4
Download