1.3. II. Ulusal Mimari: 1939 – 1950

advertisement
İ Ç İ N D E K İ L E R
1.
II. ULUSAL MİMARİNİN OLUŞUMUNDAKİ FAKTÖRLER 1
1.1.
I. Ulusal Mimari Dönemi: 1
1.1.1.
Genel Durum: 1
İdeolojik Arka Plan: 3
1.1.2.
1.1.3.
Mimari Özellikler: 5
1.1.4.
1.2.
Modernizm: 1927 – 1939: 8
1.2.1.
Genel Durum: 8
İdeolojik Arka Plan: 10
1.2.2.
1.2.3.
Mimari Özellikler: 11
1.2.4.
1.3.
Sonuç: 7
Sonuç: 12
II. Ulusal Mimari: 1939 – 1950: 13
1.3.1.
1.3.2.
Genel Durum: 13
İdeolojik Arka Plan: 14
1.3.3.
Mimari Özellikler: 15
1.3.3.1.
Ulusal ve Yerli: 15
1.3.3.1.1. Yabancı Mimar Sorunu: 16
1.3.3.1.2. Milli Mimari Semineri: 17
1.3.3.2.
Nostaljik ve Yenilemeci 20
1.3.3.3.
Akademik ve Anıtsal 20
1.3.3.4.
1.3.4.
Popülist ve Yerli 22
Sonuç: 22
1. II. ULUSAL MİMARİNİN OLUŞUMUNDAKİ FAKTÖRLER
“İşte Cumhuriyet dönemi mimarlığının kuruluşunu bu ekonomik
bağlam içinde ve çağdaş düşünce normlarını ve kavramlarını
kendisi
için
yeniden
üretmiş
bir
ideoloji
çerçevesinde
değerlendirmek gerekmektedir....” [Afife Batur, “Cumhuriyet
Döneminde Türk Mimarlığı”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye
Ansiklopedisi, sf. 1383, İletişim Yayınları]
Prof. Dr. Afife Batur’un da belirttiği gibi Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan
mimari gelişmeleri anlamak için öncelikle o dönemin ekonomik ve ideolojik
bağlamını incelemek gerekir. Bu çalışmanın konusu olan II. Ulusal Mimarinin
oluşumuda böylesi bir bakış açısı ile ele alınacaktır. Ayrıca II. Ulusal Mimariyi
tarihsel olarak önceleyen ve I. Ulusal Mimari dönemi ve 1927 – 1939 arası Modernist
dönemde tarihsel arka plan olarak kapsama dahil edilecektir.
1.1.
I. Ulusal Mimari Dönemi
1.1.1. Genel Durum:
I. Ulusal Mimarinin doğduğu ortam aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin
ilk yıllarıdır. I. Dünya savaşından ve daha bir çok başka savaştan yenilgi ile
çıkılmıştır. Aynı zamanda çok çetin şartlarda Kurtuluş Savaşı kazanılmış ve yeni bir
1
ulus - devlet olma yönünden olmazsa olmaz bir koşul olan bağımsızlık kazanılmıştır.
Tüm bu savaşların ardından Anadolu ve Trakya tümü ile harabolmuş bir ülke
görünümündeydi. Yıkılmış ve viran olmuş yapılar, çökmüş bir ekonomi, savaşların ve
maddi yetersizliklerin yorduğu bir toplum. İlk dönem Cumhuriyet kadroları işte
böylesi bir enkazdan yeni bir ulus, yeni bir devlet yaratmaya çalıştılar. O günlerin
zorlukları ve gerekliliklerini Falih Rıfkı Atay şöyle özetliyor:
Baştan başa ziraati ile, ticareti ile, şehirleri ve köyleri ile yeniden
inşa edilecek, maddi ve manevi inşa edilecek bir vatan ve 12.000.000
İngiliz lirası, yani irice bir anonim şirket sermayesi kadar bir
bütçe.... [Aktaran Prof. Dr. Afife Batur, a.g.e. sf. 1380]
Bütün ekonomik zorluklara rağmen o dönemin hükümeti bayındırlık
faaliyetlerine büyük önem vermekteydi. Hem fiziksel gereklilikler hem de merkezi
bir yapılaşmanın halkın ulus olma bilincini kazanma sürecindeki olumlu etkisi
hükümetin yapılaşmaya verdiği önemin en temel iki nedenidir. Gerçektende yıllar
itibari ile yapılaşmaya ayrılan bütçe hem oransal hemde nominal olarak ciddi
anlamda artmıştır. Savunma harcamalarına bütçenin %28’i ayrılırken bayındırlık
alanına ayrılan bütçe %15’lere varmaktadır. 1923 yılında 4.000.000 TL olan kamu
inşaat harcamaları 1924’te 26.000.000 TL’ye ve 1925’te 46.000.000 TL’ye
çıkarılmıştır. Söz konusu harcamaların yönlendirildiği öncelikli bayındırlık alanları
ise sırası ile şunlardır: (i) Milileştirilmesi düşünülen Altyapı tesislerinin, ulaşım
ağının geliştirilmesi için gereken hizmet yapıları (ii) Anadolu kentlerinin onarımı ve
bu kentlerde küçük ölçekli ama Cumhuriyet ideolojisinin prestiji olacak hizmet
2
yapıları (iii) Başkent Ankara’nın bayındırılma ve kuruluş girişimleri (iv) Misak – ı
Milli sınırları dışında kalan yörelerden göçen Türklerin iskanı. [Prof. Dr. Afife Batur,
a.g.e. sf. 1381]
O dönemki hükümetin gereksinmeler temelinde oluşturuduğu bu öncelikler ve
plan ancak çok küçük bir oranda gerçekleşebilmiştir. Cumhuriyet’in bu ilk yıllarında
sadece yeni başkent Ankara’da önemli yapım etkinlikleri gözlenmiştir. Bunun temel
nedeni ekonomik yoksunluklar, teknik adam yetersizliği ve savaş sonrası yaşanmak
zorunda kalan kapalı ekonomidir. Osmanlı döneminden yapı malzemeleri sanayisi
konusunda önemli bir altyapı kalmadığı için bu dönemde yapı malzemeleri ve
gereçleri tümü ile ithalata açık ve bağımlıdır. Ayrıca imparatorluk döneminde mimar
ve teknik adamlar ağırlıklı olarak azınlıklardan olduğundan savaş sonrasında yaşanan
göçler nedeni ile bu konuda da büyük bir boşluk yaşanmıştır.
1.1.2. İdeolojik Arka Plan:
Yukarıda özetlenen genel duruma doğmuş olan I. Ulusal Mimariyi karakterize
eden ideolojik yaklaşım “Türk Milliyetçiliği”dir. Milliyetçilik 19. yy. sonu 20. yy.
başlarında çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğunu kurtarmak amacı ile ortaya
çıkmıştır. II. Meşrutiyet’in ilanı ile daha da belirginleşen Türk Milliyetçiliği akımını
en iyi ifade eden kişi Ziya Gökalp’tir. Bu görüş “Milli Hars ve Garp Medeniyetinin”
bütünleşmesi olarak ifade edilebilir. Temel olan bütün uygar ülkelere aynı seviyede
yürümek için batıdan gerekli herşeyin alınması olmakla beraber bunların Türk
ulusunun karakteri ve kendi kimliği ile yorularak işlenmesidir. Bu görüş 1930 yılında
Türk Ocakları ideali olarak ilan edildi ve toplumun geneline yayılması amaçlandı.
Mimari uygulamalarda bu bakışın prototipini Türk Ocakları Merkez Binası’nın
3
yapısında görmek mümkündür. Bu bina dış ve iç biçimlenmede Milli Hars’ı
sergilerken, inşaat sistemi “Muasır medeniyetin icabatı fenniyesine” göre yapılmıştır.
[İnci Aslanoğlu, Birinci ve İkinci Milli Mimarlık Akımları Üzerine Düşünceler, sf.
42]
I. Ulusal Mimari Cumhuriyet’in 20’li yıllarında da baskın olan Türk
Milliyetçiliği ideolojisi içinde belirginleşmiştir. Bunun sonucu olarak mimarlığın
milli duyguları yansıtması gerektiği ve ulus bilincini güçlendirici etkisinin öne
çıkarılması gerektiğine inanıldı. Mimarların temel amacı unutulmuş olan Türk Sanatı
ve Mimarlığının, klasik dönemde ulaştığı değerlerin yeniden gün ışığına çıkartılması
ve yaşatılmasıydı. Bu amaçla çalışmalarını yönlendiren dönemin iki ünlü mimarı
Vedat ve Kemalettin Beyler Avrupa’da eğitim görmüş olmalarına rağmen Türk
Mimarisi temelinde birçok öğrenci yetiştirmişlerdir. Her ne kadar Vedat Bey’in
mimari anlayışı “Romantik”, Kemalettin Bey’inki ise “Evkaf Stili” olarak
eleştirilmişselerde onların çalışmalarının Türk Mimarisinin oluşumuna katkısı kabul
edilmektedir. [İnci Aslanoğlu, a.g.e, sf. 41]
Bu noktada yapılan okumalar sırasında I. Ulusal Mimariyi adlandırma
hakkında edinilen bir bulgudan bahsetmek faydalı olacaktır. Aslanoğlu’nun
makalesinde de belirttiği gibi I. Ulusal Mimari “Milli Osmanlı Rönesansı” ve
“Meşrutiyet Milli Mimarisi” diye de adlandırılmaktadır. Fakat Afife Batur bu dönemi
daha çok geleneğe sahip çıkmasına vurgu yaparak Osmanlı Revivalizmi olarak
adlandırmaktadır.
4
1.1.3. Mimari Özellikler:
Dönemin yapılarının özellikleri yukarıda belirtilen ideolojik belirlenimlerinin
birer sonucudur. Şimdi bu özellikleri önce Prof. Dr. Batur’un ardından da İnci
Aslanoğlu’nun çalışmalarını takip ederek inceleyelim. Batur’a göre dönemin
yapılarının özellikleri genellendiğinde şu sonuçlara ulaşılır.

Dönemin mali koşulları ve kentsel ölçeği dikkate alındığında tümü değilse
de çoğunluğu büyük yapılardır.

Çoğunda yeni yapım yöntemleri (betonarme vb.) ve yeni malzeme
kullanılmıştır.

Pek çoğunda çağdaş donatı vardır.

Tümü Milli Mimari uslubunun tasarlama ve biçim özelliklerini taşırlar.
 Genellikle simetrik ve aksiyal kitle düzenlemeleri ve
planları vardır.
 Kullanılan şemalar, kitle ve mekanlardaki ölçü ve oranlar
ve kompozisyon kuralları bakımından Avrupa Neoklassizmine paralel bir yapı gösterirler.
 Kolon, kolon başlığı, kemerler ile parmaklık, kapı, pencere
vb. strüktürel veya strüktürel olmayan mimari ögelerde ve
dekorasyonun
tasarım
ve
motiflerinde
ve
cephe
düzenlemesinde geleneksel Selçuklu, Osmanlı, İslam
mimarlığından seçilmiş ve alınmış çizgi ve biçimlere
sahiptirler
5
 Büyük ve temsili nitelikteki yapıların müellifi olan
mimarlar, Cumhuriyet öncesi dönemin tanınmış ve meslek
alanında etki ve önemleri kabul edilmiş kişiliklerdir.
 Mimarlar arasında üslup ve yaklaşım açısından kişisel
ayrımlar bulunsa da, eğilimin ana çizgisi kesin ve
belirgindir.
[Afife Batur, a.g.e, sf. 1382]
Batur’un genellemelerinden de anlaşılacağı gibi, onun Osmanlı Revivalizmi
olarak adlandırdığı dönem ikili bir karaktere sahiptir. Bir yandan batı kökenli
yenilikler uygulanırken bir yandan da geleneğe sahip çıkılarak gelenek yeniden
diriltilmeye çalışılmaktadır. Dönem mimarisinin ikili karakteri Aslanoğlu tarafından
da vurgulanmaktadır. Ayrıca batı kökenli yeniliklerin kullanımına ek olarak batıda
yaygın olan akademizmin katı kurallarının dönem mimarisi içindeki kullanımından da
bahsetmektedir.
Aslanoğlu’na göre Türk Ocakları Merkez binasının dönemin prototipidir. Yeni
malzemelerin ve yapım tekniğinin kullanıldığı binada yapısal sistemler içte
gizlenirken, dış görünüşte belli bir işleve sahip olmayan kubbe ve kemerler baskındı.
Bu nedenlede yapı organik bir bütünlüğe erişemiyordu.
Köşelerin ya da simetri aksının üstündeki kubbeler – bunlar çok kez
yalancı kubbelerdir – dönem yapılarının büyük bir bölümünde
Osmanlı görüntüsü sağlamak üzere kullanılmaktaydı. Bu, sosyal
nitelikli bir yapı (İzmir Türk Ocağı Binası gibi), bir otel (Anakara
6
Palas), han (İstanbul, IV: Vakıf Han, İzmir Kardiçalı Han), borsa
binası (İzmir’de), müze (Anakara Etnoğrafya Müzesi) ya da bir kamu
yönetim yapısı (Tekel Başmüdürlüğü) olabiliyordu.... [İnci Aslanoğlu,
a.g.e. sf. 42]
Biçimci bir yaklaşıma sahip olan I. Ulusal Mimarisinde simetrik kütleler
kullanılır. Bu kütleler Rönesans mimarlığı anlayışına uygun olarak kornişlerle üçe
ayrılır. Ayrıca bazı örneklerde yine Rönesans mimarlığının cephecilik anlayışı
gözlenir. Süsleme ve simetri aksındaki giriş düzenlemeleri ise gelenekle olan ilişkiyi
örneklemektedir. Süsleme, Selçuklu ve Osmanlı karakterleri taşırken, simteri
aksındaki girişin portiklerle düzenlenmesi ise tümü ile Osmanlı mimarisinin bir
devamıdır.
1.1.4. Sonuç:
“Milli Hars ve Garb Medeniyetini” birleştirmeye çalışan I. Ulusal
Mimarlığının uslubunda geçmişteki mimarlık ve süsleme öğelerinin kullanımının
yanısıra, akademizmin katı kurallarıda etkili olmuştur. Her ne kadar, Prof. Dr. Afife
Batur tarafından Osmanlı Revivalizmi olarak adlandırılsa da Batılılaşma I. Ulusal
Mimarlığının temel karakteristiklerinden biridir. Bu özellik I. ve II. Ulusal mimarileri
karşılaştırıldığında daha net anlaşılacaktır. 1939 – 1950 arasında oluşan II. Ulusal
Mimarinin temel farkı Batılılaşma’dan çok yerelliğe yaptığı vurgudur. Fakat
belirtmek gerekir ki, Prof. Dr. Afife Batur’un I. Ulusal Mimaride Batılılaşma’dan çok
gelenekle ile olan ilişkiye vurgu yapmasının da çok önemli bir gerekçesi vardır. Batur
I. Ulusal Mimari dönemini daha çok 1927 – 1939 arasında yaşanan Modernist mimari
7
ile karşılaştırmaktadır (ki Aslanoğlu’nun makalesinde bu döneme dair hiçbir önerme
bulunmaktadır. Kanımca bu da mimari akımlarında ki tarihsel sürekliliğin tespit
edilmesi açısından önemli bir zaaftır.).
Kısacası, I. Ulusal Mimari 27 – 39 arası dönemle karşılaştırılıdığında geleneğe
daha çok sahip çıkması ile, 39 – 50 arası dönemle karşılaştırıldığında Batılılaşma’ya
olan vurgusu ile öne çıkacaktır. Doğrusu I. Ulusal Mimariyi bu ikili karakteri ile, ve
karşılaştırıldığı dönemle birlikte analiz etmektir.
1927’lere gelindiğinde I. Ulusal Mimari, Batur’un Modernist olarak
adlandırdığı yeni bir mimari akıma yerini bırakmaktadır. Ki bu akım I. Ulusal
Mimarinin antitezi olarak mimarlık tarihinde yerini alır.
1.2.
Modernizm: 1927 – 1939
1.2.1. Genel Durum:
1920’li yılların sonu Cumhuriyet’in ilk kuruluş yıllarındaki kaotik ortamın
yavaş yavaş durulmaya başladığı, Cumhuriyet kadrolarının idelojik yönelimlerinin
gerek partik gerekse de teorik düzeyde belirginleştiği bir dönemdir. 1927’lere
gelindiğinde Saltanatın kaldırılması ile başlayan imparatorluk döneminin feodal
kurumlarının tasfiyesi ve yerine Cumhuriyet’in Aydınlanmacı ideolojisine uygun yeni
kurumların ikame edilmesi yolunda önemli adımlar atılmıştı. Artık toplumsal gelişme
hedefleri daha açık ve belirgindi. Bu hedeflerin slogan olarak özetlendiği biçimi ile
“Çağdaş uygarlık düzeyine erişmek” her kesimde benimsetilmeye çalışılıyordu.
(Afife Batur, a.g.e, sf. 1382)
Cumhuriyet Mimarisi I. Ulusal Mimari döneminden sonraki yönelimlerini
böylesi bir ortamda buldu. Toplumun her alanında hissedilen kurumlaşma eğilimi ve
8
politikaları mimari alanında da kendini gösterdi. Açıktır ki, bu eğilimin gerçekleşmesi
mimari alanının kendine özgü kural ve düzenleme biçimleri ile oldu.
Savaşın ve ilk yılların dağınıklığından yeni yeni kurtulan Cumhuriyet, bu
seferde tüm dünyayı etkileyen bir ekonomik bunalımın sıkıntılarını yaşamaya başladı.
“1929 Büyük Bunalımı” hem ekonomik hem de siyasal alanda yeni dünya
düzenlemelerini zorunlu kılmaktaydı. Böylesi bir ekonomik bunalım döneminde
Cumhuriyet elitinin önündeki tek olasılık kendi kendine yeten ve olanaklı olduğu
ölçüde dışa bağımlı olmayan bir ekonomi kurmaktı. Ve bunun yoluda yüksek gümrük
duvarları, yerli sanayiinin korunması ve teşviki ile mümkündü. Ki İthal İkameci
Sanayi modeli bu ihtiyaçların sonucu olarak 1930’lardan sonra 1950’lere dek
Türkiye’nin temel ekonomik politikası oldu.
Devletçi ekonomi ve sanayi yatırımları, Batur’unda belirttiği gibi 1927 sonrası
dönemdeki yapılaşma ve bayındırlık etkinliklerini belirleyen iki temel olgudan biridir.
Diğer olgu ise Cumhuriyet’in kuruluş ve devrim aşamalarının getirdiği ulusçuluk ve
çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma tezidir.
Cumhuriyet ideolojisinin gerektirdiği devrimler 1923’ten sonra beş yıl gibi
kısa bir sürede gerçekleştirildi. Fakat gerek Terakkiperver Fırka gerekse de Serbest
Cumhuriyet Fırkası deneyimleri toplumun devrimleri anlama düzeyinde ki boşlukları
ve kurumsallık eksiğinin ciddi boyutlarda olduğunu gösterdi. Bunun sonucu olarak
bir yandan yerel örgütlenmlerle kitleler Kemalist ideoloji çerçevesinde eğitilmeye
başlanırken bir yandan da bizzat Mustafa Kemal’in şahsi girişimleri ile
kurumsallaşma çalışmaları başlatıldı. Okur yazarlık için eğitim seferberliği, 1932’de
Halkevlerinin kurulması ve hızla yaygınlaştırılması, 1931’de Türk Tarih Kurumunun
9
kurulması, 1932’de Türk Dil Kurumunun kurulması bu sürecin doğurduğu pratik
gelişmelerdir.
1.2.2. İdeolojik Arka Plan:
Bir önceki bölümde açıklanan genel siyasi ortam ve kurumlaşma etkin bir
ideolojik program çerçevesinde yürütülmüştür. Dönemin Devrim ideolojisi bağımsız
bir kuramsal ve doktrinden çıkmamıştır. Daha çok pratik uygulamalar içinde
şekillenen ideoloji Türkiye için bir çağdaşlaşma modelinin temel içeriğini ve
yöntemini oluşturdu.
Bu ideolojinin temel ilkelerinden olan Cumhuriyetçilik, Ulusçuluk ve Laiklik
Avrupa kökenlidir. Fakat Türkiye topraklarının özgüllükleri ile birlikte Avrupa’dan
kısmen farklı bir ideolojik bütün oluşturulmuştur. Aydınlanmacı ve pozitivist
düşünceden yola çıkılarak ulaşılan bu kavramlar Türk toplumunda yenilik, akılcılık,
işlev, yarar, nesnellik, bilime ve teknolojiye ve ilerlemenin determinizmine inanç gibi
normların temeli oldu. Bu kavramlar aynı zamanda dönemin mimarisinede damgasını
vurmuştur ve bu nedenle 1927 – 1939 arası dönem mimarisi Batur tarafından
Modernist dönem olarak adlandırılmaktadır. Yine Afife Batur’un dikkat çektiği ilginç
bir denk düşme söz konusudur. Yukarıda belirtilen ve Türkiye’de ki mimariyi
belirleyen normlar, “Batı dünyasındaki mimarlık çevrelerinin mücadele ve tartışma
konusu olan, Akademizm’e ve tarihi seçmeciliğe karşı çıkarak rasyonalist /
fonksiyonalist kavramlar sistematiğine oturan Modern Mimarlık’ın öncülerinin
düşünceleriyle yakınlığı ilginç ve tarihi bir denkdüşümdür.” (Afife Batur, a.g.e. sf.
1383)
10
1.2.3. Mimari Özellikler:
Tam anlamı ile bir ulus ekonomisinin oluşmamış ve devletten bağımsız bir
kentsoylu sınıfının yeterince gelişmemiş olduğu bu dönemler (1927 – 1930 arası)
kalkınma, atılım ve değişim yıllarıdır. Ve bu özellik mimarlık alanında da
gözlenecektir. Bu yenilenmenin de zorunlu olarak bir biçimsel uslubu olacaktır. Bu
uslub Modern Fonksiyonalizmin bir versiyonudur. (Afife Batur, a.g.e. 1383)
Bu dönemde Cumhuriyet yönetici kadrolarının mimari alana uslupsal anlamda
herhangi bir müdahale ya da yönlendirmesi olmamıştır. Bu nedenle uslup tamamı ile
dönemin ideolojisi ile beslenmiş Türk mimarların ve ülkemizde bulunan ve sayıca az
olsalarda yaptıkları iş hacmi ve niteliği açısından çok belirleyici olan yabancı
mimarlar tarafından belirlenmiştir.
Modernist dönemi I. Ulusal Mimariden, üslup bakımından, ayıran temel
özellik geleneksel mimari motiflerinin terkedilmesidir. Batur bu durumu şu
kelimelerle anlatmaktadır “...eski kültürü gösteren Osmanlı Revivalist Üslubu,
anakronik sayılıp terkedilmiştir.” (Afife Batur, a.g.e. 1383)
Daha öncede belirtilidiği gibi dönemin ideolojisi “Çağdaş Uygarlık”
seviyesine ulaşmaktı. Bu anlamda Modern mimarlığa yönelme İslam / Doğu kökenli
kültürden kopup Batı kültürüne yani “Çağdaş Uygarlığa” yönelmenin bir
gerekliliğiydi. Devrim yıllarında eski toplum ile bağlar her alanda koparılmaya
çalışıldı. Mimaride bu anlamda yönetici elit tarafından dönemin politik radikalizminin
bir simgesi olarak algılandı.
11
Her ne kadar dönem mimarisinin yönelimi çok kesin ve belirgin ise de
dönemin Modernizmi çerçevesi tam analmı ile çizilmiş, üslup ve kavram
terminolojisi oturmuş ve detaylandırılmış bir akım değildir.
Teşvik – i Sanayi kanununu (1927) takip eden yıllarda mimaride uzman açığı
yabancılar ile kapatılmaya çalışıldı. Devlet tarafından yabancı mimarlar ülkeye
çağrıldı. Gerçi 1927 – 1940 arasında ülkeye çağrılan yabancı mimar sayısı, ki
bunların çoğu Alman ve Avusturya’lı idi, ondörttür. Bu sayının çok yüksek olmaması
dönem mimarisinde yabancıların etkisiz olduğu anlamına gelmemektedir. Aksine
mimarların yaptıkları işlerin hacmi ve niteliği çok yüksek olduğu için etkileri çok
fazladır. Bu etki doğal olarak Modernizm yönelimli idi. Modernist mimarinin bilinen
en erken örneği olan Sihhiye Binası’da (1926 – 1927) Teodor Post adlı bir yabancı
mimar tarafından yapılmıştır. Birçok esere damgasına vuran diğer yabancı
mimarlardan bazıları ise şunlardır: H. Jannsen, Clemens Holzmeister, Ernst Egli.
1.2.4. Sonuç:
I. Ulusal Mimariye bir anlamda antitez olarak doğan Modernist mimari bir
yandan mimarinin gelenekle olan bağlarını kopramaya çalışırken bir yandan da
yabancı mimarların baskın olduğu bir akım olmuştur. Kendisi bir antitez olarak
gelişen Modernizm 1939’dan sonra kendi antitezinide geliştirmiştir. İşte bu antitaz II.
Ulusal Mimari’dir.
12
1.3.
II. Ulusal Mimari: 1939 – 1950
1.3.1. Genel Durum:
Çok zor koşullarda gelişen gelişen yeni Cumhuriyet’in önündeki engeller
1939’lara gelindiğinde de devam ediyordu. 1929 Büyük Bunalımı yavaş yavaş
etkilerini azaltmıştı fakat II. Dünya savaşı, ki bu Büyük Bunalım’ın doğurduğu
siyasal karışıklığın getirdiği güç çekişmesinin sonucu idi, kapıdaydı. Ayrıca
Devrim’in ve toplumun önderi Mustafa Kemal vefat etmişti. Afife Batur’un sözleriyle
bu yıllar “Zor ve Durgun” bir dönemdi.
Türkiye her ne kadar II. Dünya Savaşı’nın dışında kaldıysa da etkilerini
özellikle ekonomik alanda hissetti. Ekonomik kriz doğrudan inşaat sektörünü etkiledi.
Bu etki iki boyutta hissedildi. İlki daha önceden belirlenmiş olan inşaat yatırımları
iptal edildi ve harcamalar önemli bir biçimde kısıldı. İkinci etki ise savaşın etkisi ile
azalan dış ticaret olanağı dışa bağımlı olan yapı malzemesi sektöründe fiyatları
etkiledi. Afife Batur bu durumu şöyle ifade etmektedir.
Dışalım güçlükleri giderek olanaksızlığa dönüştü. 1939 – 1943 yılları
arasında – yalnız ithal edilenler değil – tüm yapı malzemesinde
fiyatlar, o zamana kadar göülmedik ölçüde yükselmişti. Fiyat artışı
tuğlada %400, kerestede %500, kireçte %1000, kumda %470, taşta
ise %510 civarındadır. [Afife Batur, a.g.e. sf. 1394]
Bu koşulların ve dünya ölçeğinde gerginleşen ilişkilerin etkisi ile yapı
faaliyeti 1950’lere dek sürecek bir durgunluk dönemine girmiştir. Hatta 1943’larda
başlamış ve ivedi olanlar dışındaki bütün inşaat faaliyetleri durdurulmuştur. Ve
13
kamunun inşaat faaliyeti dışında bir özel sektör faaliyetide (devletten bağımsız bir
kentsoylu sınıfı tam olarak oluşmadığı için) yok denecek kadar azdır. Varolanlarda
ancak küçük konutlar düzeyinde kalmıştır.
Bu durgunluğa tezat olarak savaş dönemi yılları kendine has bir mimari uslup
geliştirmiştir. Yerellik ve ulusallığın öne çıktığı hamasi bir üslubun kullanıldığı bir
mimari akım, ki bu II. Ulusal Mimaridir, dönemi karakterize etmiştir. Takip eden
bölümde bu akımın ideolojik belirlenimleri incelenecektir.
1.3.2. İdeolojik Arka Plan:
Aydınlanma ve Pozitivist düşüncenin bir sonucu olan ulusçuluk ideolojisi
1930’lar dünyasında biraz da ifrada varak doruğuna ulaşmıştır. Bu dorukta Hitler
Almanya’sının
Nasyonal
Sosyalizmi
ve
Mussolini
İtalya’sının
Faşizmi
bulunmaktadır. II. Dünya Savaı yıllarında özellikle Almanya ile sıcak ilişkileri olan
Cumhuriyet elitinin, ki bu ilişkinin kökenleri İttihat ve Terakki dönemine dek
uzanmaktadır, ulusçuluğun bu yeni ve katı biçiminde etkilenmemesi olanaksızdı. I.
Ulusal Mimarlığın baskın olduğu döneminin sloganı “Milli Hars ve Garb
Medeniyetinin Bütünleşmesi”nin bir ayağı öne çıkarken diğer ayağı neredeyse
görünmez oldu. Ayrıca savaş psikolojisinin sonucu olarak kendi geleneklerine sahip
çıkarak bir bütün olmak belirleyici bir düşünceydi.
Bir yanda Nasyonal Sosyalizm ve Faşizm bir yanda savaşın getirdiği bir bütün
olma ve güç birliğine varma psikolojisi dönemin mimarlığınıda kaçınılmaz olarak
belirledi. Aslanoğlu’nun da belirttiği gibi bu belirlenim Cumhuriyet ilkelerinin ikisi
temelinde oldu: Milliyetçilik ve Halkçılık. Batılı ülkelerin mimarilerinde yaşanan
kendi özüne dönüş ve tek mimari anlayışına yönelme istekleri Türkiye’de de görüldü.
14
Temel amaç kendi öz kaynaklarımıza dönmek, Türk ruhunu yansıtacak, millete has
bir mimarlık yaratılmasıydı. Milli sözcüğünün sözlük tanımı dönemin mimarlık
anlayışının ideolojisini çok iyi özetlemektedir. Milli’nin sözlük tanımı “kendi
milletine has, kendi milletinin olan şeylerin açık olarak ve karakterli surette terch
olunmasıdır. Milli ilhamları ve milli geleneği arayan doktrindir. Bu doktrin
beynelmilelciliğe karşı ve zıttır” (İnci Aslanoğlu, a.g.e, sf. 44)
Milli tanımından anlaşıldığı gibi dönemin mimari ideolojisi hem I. Ulusal
Mimarinin hem de özellikle 1927 -
1939 arası yaşanan Modernizmin Batıcı
karakterine bir tepki olarak doğmuştur. Bu tepkinin içerisinde, ilerleyen bölümlerde
daha detaylı incelenecek olan Yabancı Mimarlar sorunununda etkisi vardır.
Batıcılığa, beynelmilelciliğe, olan bu tepkiyi 1942 yılında Yapı dergisinde çıkan bir
makalede ki şu sözler örneklemektedir. “Türk mimarlığı müdahale görmediği
zamanlarda layık olduğu merhaleye yükselmiş ve milli karakterini bulmuştur”.
(Aktaran Aslanoğlu, a.g.e., sf. 44)
1.3.3. Mimari Özellikler:
II. Ulusal Mimari farklı yaklaşımları içinde barındıran karmaşık bir yapıya
sahiptir. Bu nedenle bu yaklaşımları sınıflandırarak incelemek gerekir. Afife Batur’un
sınıflandırmasını izlersek dört ayrı yaklaşım tespit edilir: i) Ulusal ve Yerli, ii)
Nostaljik ve Yenilemeci, iii) Anıtsal ve Akademik, iv) Popülist ve Yerli.
1.3.3.1.
Ulusal ve Yerli
1927 – 1930 arasında yaşanan modernizmin kendi antitezini içermesi ve
oluşturulması eşyanın doğası gereğidir. Ve, Batur’unda belirttiği gibi, antitez ikili bir
15
eleştiri zeminine oturmaktadır: İlki geleneksel çevreden uzaklaşılmasına ve
Modernizm’in gelenekten çok farklı olan biçim ilkelerine karşı olan tepkidir.
“Damsız esmer binalar, akasya dizili cetvel caddelerle” Anadolu kentinin yüzünü
değiştirmişti. II. Ulusal Mimarinin bu bakışı çevre olgusunu pekte dikkate almayan I.
Ulusal Mimariden farklılığına işaret etmektedir. İkinci nokta ise Batıcılığın getirdiği
yeni yöntemler sonucunda malzeme itibari ile dışa bağımlılığa olan tepkidir.
Bu eleştirilere, yukarıda da belirtildiği gibi, Avrupa’da yükselen otoriter,
faşizan düzeyde ulusçu ve tekçi rejimlerin anti-modern, anıtsal boyutlu ve klasisizme
dönük eğilimlerinin etkisini de eklemek gerekmektedir. 1934 yılında Ankara’da
açılan İtalyan Faşist Mimari Sergisi, 1943 yılında açılan Alman Mimarlık Sergisi
dönemin mimarları üzerinde önemli etkiler bırakmıştır.
Kısacası, II. Ulusal Mimarlığı mimari alanda bir dönem önce yaşanan başıboş
Avrupai etkilerden sıyrılarak daha temelli bir milli mimari kurmaya çalışarak Ulusal
ve Yerli olmaya çalışmıştır. Bu noktada II. Ulusal Mimarinin çevresinde filizlendiği
iki girişimi incelemek faydalı olacaktır.
1.3.3.1.1.
Yabancı Mimar Sorunu:
Yabancı mimarlara karşı tepkiler 1930’lu yılların ortalarında başlamıştı.
40’larda Arkitekt dergisi çevresinde neredeyse bir kampanya halini aldı. Bu karşı
kampanya kati surette kendini kanıtlamış yabancı mimarlara yönelmedi. Daha çok
niteliksel düzeyi düşük ve sadece yabancı olduğu için iş alan mimarlara karşıydı. Bu
karşı kampanyayı haklı kılacak birçok olgu söz konusudur. Bunlar arasında en
önemlisi TBMM Binası açılan Mimari Proje yarışmasına önce sadece yabancı
16
mimarların katılabileceği şartıdır. Bu durum ifrada varmayan fakat kararlı ve örgütlü
bir kampanya sonucunda değiştirildi.
Hiçbir zaman yabancı karşıtlığına dönüşmeyen kampanya Türk mimarlarının
yetişmesi için gerekli olan ekonomik olanakların yabancılara tanındığı gibi Türk
mimarlarada tanınması gerektiğine vurgu yapan düzeyli bir hareketti. Bu kampanya
II. Ulusal Mimarinin batıcılıktan uzaklaşarak ulusalcılığa yönelmesinde etkili
olmuştur. Çünkü yabancı mimarlar 30’ların Modernizminin tartışmasız birer
temsilcisi idiler.
1.3.3.1.2.
Milli Mimari Semineri:
Sedat Hakkı Eldem’in Ernst A. Egli’nin desteğiyle 1934’te Güzel Sanatlar
Akademisinde açtığı “Milli Mimari Semineri”, akımın oluşmasında önemli bir
kaynak olmuştur. Bu seminerde konunun bilimsel olarak tartışma olanağı doğmuş ve
Türk geleneksel konutlarının röleveleri yaptırılarak önemli bir arşiv oluşturulmuştur.
Bu seminerden de anlaşılacağı gibi, II. Ulusal Mimarlık Akımında eğilim, geleneksel
mimarlığımızın sivil yapıları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu kez kaynak, Osmanlı
İmparatorluğu zamanında
biçimlenmiş I. Ulusal Mimarlık üslubunda olduğu gibi
dinsel mimarlık değil, sivil mimarlıkta aranmaktadır. Aynı zamanda bu akım, I.
Ulusal Mimarlık Akımının biçimci yaklaşımından temelde ayrılmaktadır. Bezemesel
öğelerden çok saçak, bindirmelik, kafes, pencere gibi yapısal öğelerden yararlanılmış
ve plan şemaları, yapısal öğelerin oranları, mimarlık öğeleri arasındaki uyum ve
denge, özellikle araştırılan konular olmuştur. Uygulamada, titiz bir işçilik dikkati
çekmektedir. II. Ulusal Akımın en önemli özelliği, çağdaş gelişmelere açık olmasıdır.
17
Cumhuriyet Döneminin son on beş yılında gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında
çağdaş eğitim olanaklarına kavuşmuş olan mimarlarımız tasarım ve uygulamalardaki
birikimleri, geleneksel Türk Mimarlığından yola çıkarak değerlendirmişler ve yeni
bileşimlere varmaya çalışmışlardır. II. Ulusal Akım, değişik yorumlara açıktır. Devlet
Demiryolları Genel Müdürlüğü ( Bedri Uçar, 1938-1941 ), Anıtkabir ( Emin OnatOrhan Arda, 1942-1953), İstanbul Fen- Edebiyat Fakültesi ( Emin Onat- Sedat Hakkı
Eldem, 1944), Ankara Fen Fakültesi ( Sedat Hakkı Eldem, 1943), Çanakkale Zafer ve
Meçhul Asker Anıtı ( Feridun Kip- İsmail Utkular- Doğan Erginbaş, 1944 ), İstanbul
Taşlık Şark Kahvesi ( Sedat Hakkı Eldem, 1950) değişik yaklaşımları sergileyen
örneklerdir.
18
Fen Fakültesi, Ankara, Sedat Hakkı Eldem
19
1.3.3.2.
Nostaljik ve Yenilemeci
Milli Mimarlık Seminerleri kapsamında İstanbul’un mimari dokusunun
belirlenmesi çalışmaları başlatılmıştı. Konutların etüdüne dayanan ve sonucunda
kentin dokusunun belirginleştirecek bir çalışmaydı söz konusu olan. Bu çalışmanın
arkasında yatan tasarım anlayışı nostaljik bir espri ve akademik yöntemlerin sentezi
olmaya yönelen bir anlayıştır. Sedad Hakkı Eldem’in başlıca temsilcisi olduğu bu
anlayış “tarihi biçimlerin doğrudan seçilip kullanılması yerine plan şemalarının ölçü,
oran ve biçimlerinin analizi yoluyla tasarım ilkelerinin ve ölçütlerin elde edilmesini
öngörmektedir.” (Afife Batur, a.g.e., sf. 1397) Bu öngörünün kolay gerçekleşebilir
olmadığı II. Ulusal Mimari akımını başlatan 1939 yılındaki New York Uluslararası
Sergisi Türkiye Pavyonu Yarışması’nı kazanan Eldem’in projesinde açıkça
görülmektedir. Batur’dan alıntılarsak,
Neoklasik ve aksiyal bir plan şeması üzerine oturtulmuş “eski sivil
mimarimizin hünkar köşklerinin güzel bir numunesi olan bir yapı”,
“altın yaldızlı saçakları, alçı pencereleri” ve “penci” kemerleri ile
geleneğin yeni bir yorumu değil, düpedüz Osmanlı Revivali’nin yeni
bir örneğidir. [Afife Batur, a.g.e. sf. 1397]
1.3.3.3.
Akademik ve Anıtsal
Özellikle dönemin sayıca azda olsa kamu yapılarını domine eden bu yaklaşım
daha çok Alman mimarların etkisinin sonucudur. Her ne kadar, yukarıda da
20
belirtildiği gibi, II. Ulusal Mimariyi karakterize eden girişimlerden biri Yabancı
Mimarlara olan tepki ve kampanyaysa da, bu dönemde nitelikli yabancı mimarların
etkisi ve çalışmalarıda söz konusudur. Bu mimarlardan en önemlileri Holzmeister ve
Bonatz’dır. Bunların temsil ettiği yaklaşım akademik ve ulusalcı yaklaşımdır. Bu
yaklaşım ile gerçekleştirilmiş kamu yapılarından bazıları şunlardır: Devlet
Demiryolları Genel Müdürlük Binası, İstanbul Üniversitesi Fen – Edebiyat
Fakülteleri Binası, Radyoevi Binası, Ankara Opera Binası, Açıkhava Tiyatrosu..
Aşağıda ve sonraki sayfada listenin sonunda yer alan üç binanın resimleri
görülmektedir.
21
1.3.3.4.
Popülist ve Yerli
Dönemin Halkçılık eğiliminin somtlanışı olan bu yaklaşım bölgesel ve
folkorik öğeleri rasyonalist ilke ve biçimlerle bir araya getirmeye çalışmıştır. Milli
Mimarlık Seminerlerinde incelenen İstanbul konutları yerine Anadolu kentelerinde ki
mimari dokuyu temel almıştır.
1.3.4. Sonuç:
II. Ulusal Mimari akımını anlamak öncelikle dönemin savaş koşullarını, yeni
bir ekonomik bunalımdan çıkmış ve faşizmin kol gezdiği dünya konjoktürünü ve
mimarinin tarihsel süreklilik koşulu olarak onu önceleyen I. Ulusal Mimari ve
Modernist dönemi incelemekle mümkündür. Modernizme tepki olarak doğan ve
“Milli Hars’ı” yücelten bu akımın gelişmesi için gereki bütün sosyo ekonomik
koşullar mevcuttu. Bu yekpare gelişime rağmen II. Ulusal Mimari kendi içinde birçok
farklı yaklaşımıda barındırmaktadır.
1945’e gelindiğinde II. Ulusal Mimarlık Akımı eleştirilmeye başlanmıştır. II.
Dünya Savaşı sonrasında akımın etkisi giderek zayıflamıştır. 1940’ların sonlarında
varılan en önemli aşama, Türk mimarlarının yabancı mimarlara karşı güç
oluşturabilecek duruma gelmiş olmalarıdır. Ulusalcı bir baskı yaratılırken, yeni
demokratik siyasal ortam içinde uluslararası mimarlığın biçimlendirme ilkelerine
yönelme dikkati çekmektedir.
22
KAYNAKÇA
1. Batur, Afife, Cumhuriyet Döneminde Türk Mimarlığı, Cumhuriyet Dönemi
Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 5, İletişim Yayınları, İstanbul, 1993
2. Aslanoğlu, İnci, I. ve II. Milli Mimarlık Akımları Üzerine Düşünceler
3. Tuncer, Orhan Cezmi, Mimaride Türk Milli Üslubu İlkeleri
4. Sözen, Metin, Türk Mimarlığı, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara, 1985
5. Ödekan, Ayla, Türkiye Tarihi, Cilt IV, Cem Yayınları, İstanbul, 1994
23
Download