KADIN VE MİMARLIK GİRİŞ Modern mimari eleştirisinde bir cinsiyet analizi; tarihsel olarak kadını bastırmak, kontrol etmek ya da dışlamak üzere işlevlendirilen bir sosyal sistemi açığa çıkarır. Bu nedenle erkeğin inşa ettiği ve kadının içinde oturduğu, erkeğin dışarıda ve kadının içeride olduğu, erkeğin kamusal ve kadının özel olduğu, kültürün erkeksi doğanın kadınsı olduğu (1) vb olguları incelemeye gereksinim var. KADIN VE ŞEHİR Mimarlık alanında kadını ele aldığımızda konunun şehir, yapılı çevre, sosyal ve kültürel hayatla derinden ilintili olduğu açıktır. Kadının kentteki hassas konumu önemli bir olgudur. Bu oluşum içinde kadın kendini nasıl konumlandırır ve koşullar tarafından nasıl konumlandırılır? (2) Kadınların şehir hayatındaki mekanlardan uzaklaştırıldığı görülmektedir. Sadece erkeklerin kullanımına açık mekanları etrafımızda görmek çokça mümkün; kahvehaneler, internet veya playstation kafeler her yerde. Kadınların da rahatlıkla vakit geçirebileceği, bunu güvende hissederek yapabilecekleri mekanlara ihtiyaç var. TASARIM SÜRECİNDE KADIN Tasarımcı ve kullanıcı arasındaki ilişkinin en önemli olduğu bina türü “konut”tur. Kamusal yapılar tasarlanırken belli standartlar çerçevesinde tasarım yapılırken konut tasarımında daha özele inilmelidir. O yapıda yaşayacak ailenin yaşayış tarzı, günlük rutinleri, istekleri göz önüne alınarak yapıya işlevler verilmelidir. Evde en çok vakit geçiren kişi olan kadın, mekanların şekillenmesinde etkili olmalıdır. Fakat günümüzde sektörde çalışan mimarların çoğunlukla erkek olması, erkeklerin tasarım yaparken kadın gözünden bakmaması gibi durumlar dolayısıyla yapılan konutlar kadına yönelik olmaktan çıkıyor. Mahremiyet duygusu, insan evinde olması gereken ama gerçekten hissetmesi gereken önemli bir duygudur. Yapılarda bunun duvarlarla bölerek sağlanmaya çalışıldığı doğru ancak yeterli değildir. Üst kattaki komşumuzun ne yaptığından, ne konuştuğundan aynı şekilde alt komşumuzun da bizim ev halimizden bu kadar haberdar olmaması gerekir. Tasarım yapılırken insanları iletişime geçirme ile mahremiyet arasındaki o sınır çizgiyi doğru belirlemek gerekir. Osmanlı evlerinin özelliklerinden çift tokmaklı kapı hassasiyetlerini günümüz konutlarında da bulabileceğimiz, yabancı biri geldiği zaman içeri alınana kadar evin kadın/larının hazırlanabileceği, dışarı ile içeriyi tek bir kapının ayırmadığı, destur alınacak bir mekan olmalıdır. Ev ile özdeşleştirilen kadın kullanıcının mekanı nasıl algıladığı ve kullandığına bakılarak konut tasarlanmalıdır. Ev ile kullanıcı birbirine özel olmalıdır. Ortalama kullanıcı yoktur. Ortalama kullanıcının ihtiyaçları karşılandığında herhangi bir kullanıcının ihtiyaçları karşılanmış olmaz. Her aile için farklı bir konut tasarlamak zor olacağından insanların uyum sağlayabilecekleri, kendi yaşayış biçimlerine uydurabilecekleri daha esnek mekan ve konut tasarımlarına ihtiyaç vardır. MİMARLIK MESLEĞİNDE KADIN Erkekler tarafından yönetilen bir alan olan mimari pratik, bir şirketin sahibi olmaktan inşai süreçlere kadar akademik hayatın da payını aldığı erkek egemen bir çoğulculuk anlayışıyla sürdürülmektedir. "Women and Architecture" adlı makalesinde Lynee Waller kadınların on yedinci asırdan on dokuzuncu asra kadar amatör gelenekler içinde çalıştığını belirtmektedir. Zaha Hadid, Eileen Gray, Truus Schröder, Charlotte Perriand gibi mimarlar kendi şirketlerinin sahibi olan kadın mimarlar olarak karşımıza çıkmaktadır ki bu da mimarlık alanında çok karşılaşılan bir durum değildir. Öte yandan bazı mimarlar çoğunlukla eşleriyle ortaklık kurmakta, ya da bir şirkette tasarım ekibinin parçası olmaktadır. Bu kadınlar çoğu zaman silik ve kendi mesleki tutum ve niteliklerini dile getirme şansından yoksun bireyler olarak kalmaktadırlar. Dennis Scott Brown "Gender, Space and Architecture" isimli makalesinde kendi çalışmalarının Robert Venturi'ye mal edilmesinden yakınıyor. Erkek egemen başka bir alan da akademik dünyadır. Journal of Architecture'ın Ekim 1991 sayısında Adele Santos değinmektedir ki: "Mimarlık dünyasındaki birçok kadın akademisyen tasarım yerine tarih, planlama hatta psikoloji öğretmektedir. Tasarım öğrettikleri zaman kadınlar en hassas ve talepkar olan birinci sınıf stüdyolarını tercih ediyorlar.” (3) Mimarlık bölümündeki kız öğrenci oranı %50’ye ulaşmış hatta daha fazladır. Türkiye’deki Mimarlık Bölümleri’ndeki öğrencilerin oranları, okuma-yazma oranının Türkiye’ye göre çok yüksek olduğu Batı’daki ülkelerle paralellikler taşımaktadır. Bir başka benzerlik ise gerek Türkiye’de, gerekse dünyanın farklı ülkelerinde kadın mimar sayısı giderek artarken, kadınların fiziksel çevrenin tasarımıyla ilgili üstlendikleri sorumlulukta aynı oranda artış olmamasıdır. Temelde web tabanlı bir anket, görüşmeler ve literatür taramasına dayalı araştırmaya 170 kadın katılmış. Bu çalışmadan ortaya çıkan bazı sonuçlar kadınların çoğunlukla, mimarlıkla ilgili daha az iş alanı olduğu, kariyerlerine ara vermeleri durumunda mesleki ilişkileri sürdürmek ve yeteneklerini geliştirmelerinin zorluğu gibi nedenlerle mesleği terk ettiklerini gösteriyor. Dahası çocuk sahibi olduktan sonra kariyer gelişiminin yavaşlaması, katı çalışma düzeni, uzun saatler çalışma ve promosyon ile ücretlendirmedeki eşitsizliklerin çocuklu kadınların mimarlık mesleğini terk etme nedenlerinden olduğu söyleniyor. Buna ek olarak mimarlık alanındaki çoğu kadının Avrupa Birliği’nin azami 48 saat çalışma yönündeki direktifinden çok daha fazla çalıştığı ortaya çıkmış. Ankete katılan birinin sözleri ise oldukça ilginç: “Sistem iş bağımlısı erkekler için kurulmuş. Sadece erkekler gibi davranan kadınların biraz yükselme şansı var.” (4) Şantiye ortamına bu mesleği yapacak herkesin severek veya sevmeyerek girmesi gerekiyor. Önce stajlarla başlıyor bu zorunluluk, mezuniyet sonrasında da işin yapım ve uygulama aşamalarını görmeden, uygulamadaki aksaklıkları tahmin edecek seviyeye gelmeden ofise giren kadın mimarların da gerçeğe yakın proje üretmesi ne kadar mümkün olur? Tasarım sürecinin ardından çizilen projenin başka inşaat firmaları tarafından yapılıyor olması projenin özgünlüğünü yitirmesindeki en büyük sebeptir. Kadın mimarların birçoğu isteseler bile gönül rahatlığıyla şantiyelere giremiyor. Tasarımın kadın işi olduğunu söyleyebilsek bile inşaatın erkek işi olduğu açıktır. Bir noktadan sonrasına erkekleşmeden ulaşmak imkansız. Bu gibi sebeplerle kadın mimarlar bir işi yapsalar bile projeyi yürütecek düzeyde arkasında duramayabiliyor. Kadını çalışma hayatından tamamen çekmek doğru olmayacaktır. Çocukları yetiştiren kişi anne olduğu için kadının eğitim ve öğretim görmesi çok önemlidir. Kadının sosyal hayattaki ve ailedeki yeri düşünülerek çalışma şartlarında düzenlemeye gidilebilir. (1), (4) Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Kadın Mimarlar ve Yapılı Çevrede Kadın, Ayşen Ciravoğlu (2), (3) Kadın ve Mimarlık 1, Gül Berrak Sert Mirac Burcu Bulacak Rümeysa Başkaya