EKONOMİ II 1. DERS MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ 10:15, Derslik 201 Ekonomi •Ekonomi, sınırsız tüketim istekleri vs. sınırlı kaynaklar •Mikroekonomi ve makroekonomi •Mikro küçük, makro büyük anlamına gelir •Mikroekonomide hane halkı, firmalar, piyasalar •Makroekonomide, ekonominin bütünü ana unsurları Mikroekonomi •Mikro ekonomi, (Klasik Ekol, Adam Smith) •piyasada fiyatın nasıl belirlendiği, •tüketicinin maksimum faydayı elde etmek için parasını nasıl harcayacağı, •bir firmanın üretim ve maliyet yapısı ve bu yapı ile •ait olduğu ürün piyasasında nasıl davranacağı Makroekonomi •Makroekonomi (Keynesyen Ekol, J.M. Keynes) •bir ülke ekonomisindeki toplam gelir, •toplam tüketim, •toplam tasarruf, •toplam yatırım ve •fiyatlar genel düzeyi gibi makro değişkenlerin nelerden etkilendiklerini ve ekonomide •tam istihdam, •fiyat istikrarı ve •ekonomik büyüme gibi temel hedeflerin nasıl elde edilebileceğini inceler. Klasik Ekol Varsayımları •Ürün ve faktör fiyatlarının esnek olduğu görüşü •Ekonominin itici gücünün arz olduğu görüşü (Jean Babtiste Say (1762-1832 Say Kanunu veya Mahreçler Kanunu) •Devletin ekonomiye müdahale etmemesi gerektiği görüşü Klasik Ekolden Keynesyen’e •Klasik ekolün görüşleri 18. ve 19. yüzyıllarda geçerli •Teknolojik ilerlemelere bağlı olarak ürün piyasalarında başlayan monopol ve oligopol yapıların oluşması ve •Emek piyasasında işgücünün örgütlenerek sendikalaşması, •ürün ve emek piyasalarını tam rekabetten uzaklaştırmış ve fiyat esnekliğini bozucu durumlar ortaya çıkarmıştır. •Sonuçta, “1929 Buhranı” , büyük ekonomik kriz gerçekleşti. Keynesyen Ekol Varsayımları •Piyasalarda fiyatların esnek değil, katı (yapışkan) olduğu görüşü •Ekonominin itici gücünün arz değil talep olduğu görüşü •Gerektiğinde devletin ekonomiye müdahalesi görüşü Makroekonomi Sorunları ve Çözüm Araçları Makroekonominin ilgi alanı •istihdam düzeyinde üretim •ekonomik büyüme, •fiyat istikrarının sağlanması, •bütçe ve ödemeler dengesi açıklarının giderilmesi, •enflasyon, •iç ve dış borçlar gibi sorunlardır. Çözüm için kullanılan ekonomi politikası araçları ise •maliye politikası, •para politikası ile •dış ticaret ve döviz kurudur. KON116 İKTİSADA GİRİŞ II 2. DERS MİLLİ GELİR 28 Şubat 2014, 10:15, Derslik 106 MİLLİ GELİR: GSYİH VE GSMH Milli gelir ile ilgili iki temel kavram vardır. •Gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) •Gayri safi milli hasılad(GSMH). •GSYİH, bir ülkenin sınırları içinde hem o ülkenin yurttaşları hem de yabancılar tarafından elde edilen geliri; •GSMH ise bir ülke yurttaşlarının hem o ülkenin sınırları içinde hem de sınırları dışında elde edilen geliri ifade eder. Gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) (gross domestic product=GDP), belirli bir zaman içinde bir ülkede üretilen nihai mal ve hizmetlerin piyasa değeridir. Zaman, Nihai Mal ve Ara Mal •Belirli zaman ile 1, 3, 6 ay veya 1 yıl kastedilmektedir. •Örneğin Türkiye’de GSYİH 1 yıl için hesaplandığı gibi, 3 aylık dönemler için de hesaplanmaktadır (çeyrekler). •Nihai (final) mal ve hizmetler, başka bir mal veya hizmetin üretiminde kullanılmayan, doğrudan tüketim, yatırım, devlet harcaması ve net ihracatta kullanılan mal ve hizmetlerdir. Örneğin ekmek. •Ara mal (intermediate good) olarak nitelendirilir. Çifte Hesaplama ve Katma Değer •Milli gelirin hesaplanmasında sadece nihai mallar hesaba katılır, ara mallar katılmaz. •Yoksa çifte hesaplama (double counting) sorunu ile karşılaşılır. •Bir nihai ürünün oluşmasına katkı sağlayan her bir aracının kazancı katma değer (value added) olarak nitelendirilir. •Örneğin bir ekmeğin üretimi çiftçi ile başlar. Çiftçi tüccara, tüccar un fabrikasına, un fabrikası fırına, fırın bakkallara ve bakkallar da tüketiciye satar. •Herbirindeki fiyat artışı onun yarattığı katma değerdir. Piyasa Değerinin Hesaplanması Piyasa değeri, Üretilen nihai mal ve hizmetlerin piyasadaki fiyatlara göre belirlenen değeri ile satışından elde edilecek toplam hâsılatı ifade eder. Piyasa değeri, •Nihai mal ve hizmetlerin üretildiği yıldaki piyasa fiyatlarına (cari fiyatlara) göre hesaplanıyor ise nominal GSYİH (nominal GDP), •Belirli bir yılın fiyatlarına (sabit fiyatlara) göre hesaplanıyor ise reel GSYİH (real GDP) söz konusu olur Nominal vs Reel GSYİH Reel GSYİH, nominal GSYİH’nın enflasyondan arındırılmış halidir. Örneğin, bir ülkede yalnızca iki malın (elma ve peynir) üretilip tüketildiğini varsayalım. Bu ülkede bir yılda üretilen bu iki malın 2011, 2012 ve 2013 yıllarına ait fiyat ve miktarları baz alınarak her bir yıla ait reel ve nominal GSYİH’lar aşağıdaki gibi hesaplanır. 2011 Fiyat (P) 2012 Fiyat (P) YTL /Kg (P0) Miktar (Q) Kg (Q0) Elma 1 Peynir 4 2013 Fiyat (P) YTL /Kg (P1) Miktar (Q) Kg (Q1) YTL /Kg (P2) Miktar (Q) Kg (Q2) 300 1,5 310 2 325 20 3 30 4 25 Nominal vs Reel GSYİH Elma Peynir Toplam Yıllar 2011 2012 2013 2011 Nominal Reel (P0xQ0) (P0xQ0) 1x300 1x300 4x20 4x20 380 380 2012 Nominal Reel (P1xQ1) (P0xQ1) 1,5x310 1x310 3x30 4x30 555 430 Nominal GSYİH (P0xQ0) 380 (=∑P0xQ0) 555 (=∑P1xQ1) 750 (=∑P2xQ2) 2013 Nominal Reel (P2xQ2) (P0xQ2) 2x325 1x325 4x25 4x25 750 425 Reel GSYİH (P0xQ0) 380 (=∑P0xQ0) 430 (=∑P0xQ1) 425 (=∑P0xQ2) GSMH Gayri safi milli hasıla (GSMH) (gross national product=GNP), bir ülkenin yurtdışında çalışan vatandaşlarının, ülkeye gönderdikleri faktör gelirlerinin GSYİH’ya eklenip, ülkede çalışan yabancıların kendi ülkelerine gönderdikleri faktör gelirlerinin GSYİH’dan çıkarılması ile elde edilen değerdir. GSMH basit bir formül ile ifade edilebilir. GSMH=GSYİH + (dışarıdan gelen faktör gelirleri – dışarı giden faktör gelirleri) Makroekonomik Akım Ürünler Satın alınır Tüketim Harcaması EV HALKI (Mal ve Hizmet Ürünler Satılır ÜRÜN PİYASALARI Yatırım Tasarruf Tüketimi) Satış Hasılatı FİRMALAR (Mal ve Hizmet Üretimi) Faktör Geliri Faktör Ödemeleri FAKTÖR Faktörler Satılır PİYASALARI Faktörler Satın alınır Gelir Ölçümü Makro düzeyde ekonomik gelir 3 farklı yaklaşımla ölçülebilir: Üretim Yaklaşımı Gelir yaklaşımı Harcamalar yaklaşımı •Üretim yaklaşımında üretilen tüm nihai malların parasal değerleri, •Gelir yaklaşımına göre, yaratılan katma değerin toplamı, •Harcamalar yaklaşımına göre, tüketim ve yatırım harcamaları toplamı. Harcamalar Yaklaşımı Harcamalar yaklaşımına göre bir ekonomide tüm harcamalar aşağıdaki şekilde ifade edilebilir. GSYİH = Y = C + I + G + NX (X-M) Y= Gelir C=Tüketim (Consumption) I = Yatırım (Investment) G=Hükümet Harcamaları (Government) NX= İhracat-İthalat (Export-Import) KON116 İKTİSADA GİRİŞ II 3. DERS Temel Makroekonomi Sorunları ve Politika Araçları 07 Mart 2014, 10:15, Derslik 106 Makroekonomik Sorunlar Dört temel makroekonomi sorunu vardır. •Ekonomik Büyüme •Enflasyon •İşsizlik •İç ve Dış Borçlar Ekonomik Büyüme Ekonomik büyüme (economic growth), ekonominin üretim kapasitesinin artırılması ve dolayısıyla daha fazla mal ve hizmet üretilmesidir. Ekonomik büyüme reel GSYİH veya reel GSMH’daki yüzdesel artış olarak ifade edilir. Ekonomik Büyümenin Ölçümü Herhangi bir yılda GSYİH’da gerçekleşen büyümeyi bulmak için aşağıdaki basit denklemden faydalanılabilir. Yt – Yt-1 gt = ----------------Yt-1 Ekonomik Büyümenin Ölçümü Buradaki simgelerin tanımları aşağıda verilmiştir. g = büyüme oranını Y = Reel GSYİH’yı t = Belirli bir zaman (yıl) Örneğin 2013 yılındaki büyüme oranı, Y2013 –Y2012 52 Milyar $ - 50 Milyar $ g2013=------------------= ------------------------------- = %4 Y2012 50 Ekonomik Büyümenin Ölçümü Bunun anlamı 1981 yılında üretilen mal ve hizmetlerin miktarının 1980 yılında üretilenden %4 daha fazla olduğudur. Reel büyüme oranları pozitif olduğu gibi negatif de olabilir yani reel ekonomi küçülebilir de. Kişi başına düşen reel milli gelir ise aynı yöntemlerle hesaplanabilir. Konjonktürel Dalgalanmalar Zaman içerisinde ekonomide üretimde ve istihdamda artış ve azalışlar olur. Düzenli olmayan bu artış ve azalış hareketleri ekonomik (konjonktürel) dalgalanmalar (business cycle) olarak adlandırılır. Genişleme (expansion) ve daralma (recession) safhaları ile zirve (peak) ve dip (trough) noktaları. İstikrar Hükümetlerin ulaşması gereken ekonomik hedeflerden biri de istikrardır. İstikrar (stability), üretim ve daha çok fiyat istikrarı için kullanılır. Fiyat istikrarından enflasyonun kontrol altında tutulması anlaşılır. Enflasyon Enflasyon fiyatlar genel seviyesindeki artışı ifade eder ve ekonomiyi olumsuz etkiler. Etkinlik, adil gelir dağılımı ve ekonomik büyüme gibi temel ekonomik hedeflerin elde edilmesini güçleştirir. Özellikle sabit gelirliler için zarar vericidir. Enflasyon oranı ayda %50’yi geçtiğinde hiperenflasyon söz konusu olmaya başlar. İşsizlik Makroekonomik sorunların üçüncüsü işsizlik sorunudur. Ekonomideki kaynakların tam veya en verimli şekilde kullanılamaması açık ve gizli her türlü işsizliği temsil eder. Bir toplumda, işsiz olup iş arayanlar, kamu iktisadi teşebbüslerinde çalışıyor görünüp üretime bir katkısı olmayanlar ile atıl durumda bulunan fabrika ve teçhizat kapasiteleri, kaynakların tam olarak kullanılmadığına ilişkin örneklerdir. İşsizlik Mevcut kaynaklar ve teknoloji seviyesi ile üretebileceğinden daha azını üretmek verimsizlik göstergesidir. İşsizliğin ekonomik olduğu kadar sosyal maliyeti de vardır. Hırsızlık, alkole düşkünlük, intihar, depresyon ve şiddet olayları bunlara verilebilecek örneklerdir. İşsiz ve İşsizlik Oranı İşsiz (unemployed), 15 yaşından büyük olup, cari ücret seviyesinde çalışmak isteyip de iş bulamayan kimseleri kapsar. Bir ülkede işsizler ve istihdam edilenlerin toplamı işgücünü (labor force) oluşturur. İşsizlik oranı (unemployment rate) aşağıdaki şekilde hesaplanır. İşsiz sayısı u=----------------İşgücü Eksik İstihdam Eksik istihdam, düzenli işleri olmayan, geçici işlerde çalışan kimseleri içine alır. Nedenleri açısından işsizlik; Friksiyonel (geçici) işsizlik (doğal) Yapısal-teknolojik işsizlik (doğal) Konjonktürel işsizlik Tam İstihdam Tam istihdam (full-employment), ekonomide konjonktürel işsizliğin bulunmadığı, yalnızca doğal işsizliğin bulunduğu durumu ifade eder. Ekonomide istihdam ve ücret seviyeleri piyasa koşulları ile belirlenir. İç ve Dış Borçlar Sonuncu makroekonomik sorun iç ve dış borçlar sorunudur. Bir devletin iç ve dış borçları arttıkça ekonomik hedefleri elde etmesi güçleşir. Devletin çok borçlu olduğu durumlarda ekonomik büyüme, adil gelir dağılımı, etkinlik ve istikrar hedefleri sapar. Bir ülkenin ihracat ve ithalatı arasındaki farka dış ticaret dengesi (trade balance) denir. Buna işçi gelirleri ve karşılıksız transfer giriş ve çıkışları eklendiğinde bulunan değere cari işlemler dengesi (current account balance) denir. Makroekonomi Temel Politika Araçları •Maliye politikası •Para politikası •Dış ticaret ve Döviz kuru politikaları Maliye politikası (fiscal policy) hükümetin vergi oranları ve vergi harcamalarında değişiklikler; Para politikası (monetary policy), ekonomideki para miktarı ve dolayısıyla faiz oranlarında değişiklikler; Dış ticaret politikası (foreign trade policy), gümrük vergileri ve gümrük mevzuatında, döviz kuru politikası (foreign exchange policy), döviz kurunda değişiklikler. KON116 İKTİSADA GİRİŞ II 4. DERS Denge Milli Gelir ve Fiyatlar Genel Düzeyi (AD-AS Modeli) 14 Mart 2014, 10:15, Derslik 106 Milli Gelirin Önemi Makroekonomide en önemli kavram milli gelirdir. Milli gelirin artırılabilmesi kaynakların daha etkin ve fazla kullanımını gerektirir. Üretim arttıkça istihdam ve milli gelir artar. Makroekonomik Modeller •Toplam Talep-Toplam Arz Modeli (Aggregate Demand-Aggregate Supply (AD-AS) Model) •Toplam Gelir-Toplam Harcamalar Modeli (Aggregate Income-Aggregate Expenditure (AI-AE) Model) •Mal ve Para Piyasalarında Birlikte Denge Modeli (ISLM Model) AD-AS Modeli AD-AS modelinin amacı ekonomide milli gelir ile fiyat düzeyinin nasıl belirlendiğini ve milli gelir ile fiyat düzeyindeki dalgalanmaların nelerden kaynaklandığını açıklamaktır. Burada milli gelir için Reel GSYİH değişkeni kullanılacaktır. Toplam Talep Toplam talep, •hane halkı tüketimi (C), •firmaların yatırımları (I) •devlet harcamaları (G) ve •dış dünyanın net talebi (NX=X-M) toplamıdır. Negatif Eğimli AD Eğrisi •Fiyat düzeyi ile talep edilen GSYİH arasında negatif bir ilişki vardır. •AD eğrisinin negatif eğimli olmasının üç nedeni vardır: •Reel gelir etkisi (real income effect) •Faiz oranı etkisi (interest rate effect) •Uluslararası ikame etkisi (international substitution effect) Negatif Eğimli AD Eğrisi Fiyat Düzeyi (P) AD P1 Talep edilen reel GSYİH’daki azalış P0 Talep edilen reel GSYİH’daki artış P2 AD 0 Reel GSYİH (Y) Y1 Y0 Y2 Toplam Talepte Değişim •Toplam talepte değişmeler, AD eğrisinin sağa veya sola kaydırır. Nedenleri: •Beklentiler: gelir, enflasyon, kâr beklentileri •Uluslararası Faktörler: Döviz kuru, dış dünya gelirinde değişmeler •Maliye Politikası: Devlet Harcamaları, Vergiler ve transfer ödemeleri. •Para Politikası : Para miktarı, faiz oranları. Toplam Talepte Değişim Fiyat Düzeyi (P) AD0 AD1 AD2 Toplam talepte azalış Toplam talepte artış AD1 0 AD2 AD0 Reel GSYİH (Y) Toplam Arz Toplam arz - AS (aggregate quantity of goods and services supplied), bir ekonomide bütün firmaların üretip piyasaya arz ettiği mal ve hizmetlerin toplamına denir. Toplam arz; •Uzun dönem toplam arz (long-run aggregate supply=LRAS) •Kısa dönem toplam arz (short-run aggregate supply=SRAS) Toplam Arz Fiyat Düzeyi (P) Uzun dönem toplam arz eğrisi (LRAS) Kısa dönem toplam arz eğrisi (SRAS) 0 Reel GSYİH (Y) YF Toplam Arz Uzun dönemde üretim faktörlerinin ve teknolojinin artması üretim kapasitesini artırır. Bunun sonucunda ekonomik büyüme gerçekleşir. Bu durumda LRAS sağa kayar. Ekonomik küçülme durumunda ise sola kayar Toplam Arz Fiyat Düzeyi (P) LRAS0 LRAS1 YF0 YF1 Reel GSYİH (Y) 0 Makroekonomik Denge Makroekonomik denge, gelir ve fiyat düzeyinin belirlenmesi AD ve LRAS ve SRAS eğrilerinin birleştiği noktada olur. Yani toplam talebin, toplam arza eşit olduğu nokta makroekonomik denge noktasıdır. Bu ideal bir durumu temsil eder ve gerçek ekonomide çoğunlukla gerçekleşmeyen bir durumdur. Makroekonomik Denge Fiyat Düzeyi (P) Uzun dönem toplam arz eğrisi (LRAS) AD Kısa dönem toplam arz eğrisi (SRAS) Pe AD 0 Reel GSYİH (Y) YF Tam istihdamdan Sapmalar Gerçek ekonomide tam istihdam düzeyinde her zaman bir açık vardır. Bu ya deflasyonist (daraltıcı) ya da enflasyonist (genişletici) özellik arz eder. Deflasyonist açık (deflationary gap) ekonomide kaynakların tam olarak istihdam edilmediğini, ekonomide doğal işsizliğin yanı sıra konjonktürel işsizliğin de olduğunu gösterir Deflasyonist Açık Fiyat Düzeyi (P) Uzun dönem toplam arz eğrisi (LRAS) AD Kısa dönem toplam arz eğrisi (SRAS) Pe Deflasyonist Açık AD 0 Reel GSYİH (Y) Ye YF Enflasyonist Açık Enflasyonist açık (inflationary gap), ekonomide aşırı talep olduğunu ve fazla üretim çabasıyla kaynakların aşırı kullanıldığını gösterir. Ancak kaynaklar üzerinde aşırı baskı enflasyona neden olur Enflasyonist Açık Fiyat Düzeyi (P) Uzun dönem toplam arz eğrisi (LRAS) AD Kısa dönem toplam arz eğrisi (SRAS) Pe Enflasyonist Açık AD Reel GSYİH (Y) 0 YF Ye Önlemler Deflasyonist ve enflasyonist açık ekonomide istenmeyen durumlardır ve hükümetler bu gibi durumları düzeltmek için maliye, para ve döviz kuru gibi çeşitli ekonomi politikaları uygulayarak dengeyi sağlamaya çalışırlar. Deflasyonist açık durumunda ekonomiyi genişletici (expansionary) politikalar (arz yönlü), üretimi artırıcı Enflasyonist açık durumunda sıkı para politikası, ekonomiyi daraltıcı (contradictionary) politikalar Stagflasyon Üretim artırılamaz ve enflasyon sürerse, stagflasyon (stagflation), olur. Ekonomide hem durgunluğun hem de enflasyonun birlikte olduğu bir durumu ifade eder. “stagnation” ve “inflation” OPEC’in (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) 1974 yılında petrol fiyatlarını aşırı artırması sonucunda üretim ve sanayisi petrole bağlı ülkelerde durgunluk ve enflasyon birlikte görülmüştür. KON116 İKTİSADA GİRİŞ II 5. DERS Denge Milli Gelir ve Fiyatlar Genel Düzeyi (AI-AE Modeli) 21 Mart 2014, 10:15, Derslik 106 Milli Gelirin Önemi Makroekonomide en önemli kavram milli gelirdir. Milli gelirin artırılabilmesi kaynakların daha etkin ve fazla kullanımını gerektirir. Üretim arttıkça istihdam ve milli gelir artar. Makroekonomik Modeller •Toplam Talep-Toplam Arz Modeli (Aggregate Demand-Aggregate Supply (AD-AS) Model) •Toplam Gelir-Toplam Harcamalar Modeli (Aggregate Income-Aggregate Expenditure (AI-AE) Model) •Mal ve Para Piyasalarında Birlikte Denge Modeli (ISLM Model) Katı (Yapışkan) Fiyatlar Klasiklerin önemli bir varsayımı fiyatların esnek olduğu idi. Ancak fiyatlar genellikle Keynes’in dediği gibi fiyatlar katı (yapışkan)dır. Bu durumda ekonomiyi tam istihdam üretim durumuna getirebilmek için toplam talepte bir artış olması yani toplam harcamaların artırılması gerekir. AI-AE Modeli Keynesyen Model olarak da bilinen Toplam GelirToplam Harcamalar (AI-AE) Modeli, fiyatların katı olduğu varsayımı altında, toplam harcamaların milli geliri (reel GSYİH) nasıl belirleyeceğini ve durgunluk olduğunda toplam talebi artırmak suretiyle tam istihdam düzeyinde milli gelirin nasıl sağlanabileceğini inceler. Bu modelde toplam talep, toplam planlanan harcamalar şeklinde ele alınır. Toplam Planlanan Harcamalar Bilindiği gibi toplam planlanan harcamalar da dört unsurdan oluşur: 1. Planlanan tüketim harcamaları (C), 2. Planlanan yatırım harcamaları (I), 3. Planlanan devlet harcamaları (G), 4. Planlanan net ihracat (X-M / ihracat-ithalat) Planlanan Harcamalarda Değişim Toplam Planlanan Harcamalar (planned aggregateexpendiure) = AE=C+I+G+(N-X) Bu durumda toplam planlanan harcamalarda bir değişim olabilmesi için bu unsurlardan (C, I, G, NX) birinde bir artış ya da azalış olması gerekir. Bu bölümün konusu, planlanan tüketim harcamaları, planlanan yatırım harcamaları, planlanan devlet harcamaları ve planlanan net ihracattaki değişimin nelere bağlı olduğudur. Planlanan Tüketim Harcamaları Ev halkı harcanabilir kişisel gelirinin önemli bir kısmını tüketim harcamalarına ayırır, geri kalanını da tasarruf eder. Ev halkının tüketim ve tasarruf kararlarını etkileyen en önemli faktörler şunlardır: Reel faiz oranı (real interest rate): Harcanabilir kişisel gelir (disposable personal income): Net varlıkların satın alma gücü (purchasing power of net assets): Gelecekteki gelir ile ilgili beklentiler (expected future income): Reel Faiz Oranı Reel faiz oranı (real interest rate): Diğer faktörler sabit kalmak kaydıyla (ceteris paribus), reel faiz oranı ile tüketim arasında negatif, reel faiz oranı ile tasarruf arasında pozitif bir ilişki vardır. Bu durumda reel faiz oranı azaldığında tüketim artar, tasarruf azalır; reel faiz oranı arttığında ise tüketim azalır, tasarruf artar. Reel Faiz Oranı Reel faiz oranı (İR) Tüketconsumption im talebi (demand) CD 0 Tüketim Harcamaları (C) Reel faiz oranı (İR) SS Tasarruf arzı (saving supply) 0 Tasarruf (S) Harcanabilir Kişisel Gelir Diğer faktörler sabit kalmak kaydıyla, harcanabilir kişisel gelir ile hem tüketim hem de tasarruf arasında pozitif bir ilişki vardır. Yani, ev halkı, harcanabilir kişisel geliri arttığında hem tüketim harcamalarını hem de tasarrufunu artırır; kişisel gelir azaldığında da hem tüketim harcamalarını hem de tasarruf harcamalarını azaltır. Ancak, harcanabilir gelir azaldığında tüketimdeki azalış gelirdeki azalış kadar olmaz. Net Varlıkların satın Alma Gücü Ev halkının varlıkları ile borçları arasındaki fark net varlıklarını oluşturur. Ev halkı net varlıkları arttığı ölçüde gelirinin daha büyük bir bölümünü tüketime, buna karşılık daha az bir bölümünü tasarrufa ayıracaktır. Örneğin bir kişinin sahip olduğu evinin yanından büyük bir ana cadde geçmesi gündeme gelirse evin fiyatı anında yükselir. Bu kişi yükseliş oranında kendini zengin hisseder ve gelirini daha rahat harcamaya başlar. Gelecekteki Gelir ile İlgili Beklentiler Diğer faktörler sabit kalmak kaydıyla, ev halkının gelecekteki gelirinin artacağı şeklinde bir beklentisi varsa şimdi daha az tasarruf edip, daha fazla tüketim harcamasında bulunacaktır. Buna karşılık gelecekte gelirinin azalmasını bekliyorsa tasarruflarını artıracaktır. Örneğin emekli gelirleri az olduğu için, kişiler çalışma hayatlarının sonuna doğru daha çok tasarruf etme eğilimi içerisine girerler. Tüketim Fonksiyonu Diğer faktörler sabit kalmak kaydıyla, tüketim harcamaları ile harcanabilir kişisel gelir arasında pozitif bir ilişki vardır ve bu ilişki tüketim fonksiyonu (consumption function) ile ifade edilir. Doğrusal olarak tüketim fonksiyonu, C=C0+cYd Tasarruf fonksiyonu da S=S0+sYd Otonom Tüketim Burada C, tüketim harcamalarını; S tasarrufu, Yd= harcanabilir kişisel geliri ve C0, otonom tüketim (autonomous consumption) miktarını gösterir. C0, harcanabilir gelir “0” bile olsa, ev halkının tüketim harcaması miktarını gösterir. Çünkü insanlar gelire sahip olmayabilir ancak yemeye, içmeye, barınmaya, giyinmeye ihtiyaç duyarlar. Bu ihtiyaçlar ertelenemez niteliktedir. Kişisel geliri “0” olduğunda tasarruflarını ya da borç kullanır. Marjinal Tüketim Eğilimi “c” katsayısı harcanabilir kişisel gelirde 1 birimlik artışın tüketim harcamalarını ne kadar artıracağını ifade eder ve marjinal tüketim eğilimi (marginal propensity to consume=MPC) diye adlandırılır. Bu katsayı 0 ile 1 arasında değer alabilir. C0 sabit değerine otonom (gelirden bağımsız) tüketim, cYd, terimine ise uyarılmış tüketim (induced consumption) denir. Marjinal Tasarruf Eğilimi Harcanabilir kişisel gelir, tüketim harcamaları ve tasarrufun toplamına eşit olduğundan marjinal tasarruf eğilimi (marginal propensity to save=MPS)= s=(1-c)’ye eşittir. Planlanan Yatırım Harcamaları Firmaların yatırım kararlarını etkileyen en önemli faktörler reel faiz ve beklenen kâr oranıdır. Diğer faktörler sabit kalmak kaydıyla, reel faiz oranı ile planlanan yatırım arasında negatif bir ilişki vardır. Yani reel faiz oranı yükseldikçe yatırım eğilimi azalır. Yine diğer faktörler sabit kalmak kaydıyla, beklenen kâr oranı arttıkça yatırım miktarı artar, beklenen kâr oranı düştükçe yatırımlar azalır. Planlanan Devlet Harcamaları Planlanan devlet harcamaları ile hükümet, yerel hükümetler ve belediyelerin yaptığı harcamalar kastedilmektedir. Bu harcamalar milli gelirden bağımsız olarak yapılır ve kanunlaşarak uygulamaya konulur. Planlanan Net İhracat Net ihracatın düzeyini etkileyen en önemli faktörler yabancı ülkelerin milli gelirindeki artış ve azalışlar ile reel döviz kurundaki artış ve azalışlardır. Buna göre yabancı ülkelerdeki harcanabilir kişisel gelirler arttığı ölçüde net ihracat daha çok artacaktır. Bunun yanında yerli para değer kaybettikçe (yani döviz değer kazandıkça, fiyatı arttıkça) ihracat artacak; yerli para değer kazandıkça (yani döviz fiyatı düştükçe) net ihracat azalacaktır. KON116 İKTİSADA GİRİŞ II 6. DERS Kamu Bütçesi ve Maliye Politikası 28 Mart 2014, 10:15, Derslik 106 Kamu Bütçesi (government budget), Millet Meclisi tarafından onaylanıp kanunlaşan ve devletin planlanan gelir ve harcamalarını gösteren yıllık bir programdır. Maliye politikasını uygular ve Makroekonomik değişkenler üzerinde etkili olur Amaç, ekonomide büyüme, tam istihdam, istikrar ve adil gelir dağılımı gibi temel makroekonomik hedeflerin gerçekleştirilmesidir. Kamu Bütçesi (taxes) = “T” (government expenditure) = “G” (T=G) ise denk bütçe (balanced budget), (T>G) ise bütçe fazlası (budget surplus) (T<G) ise bütçe açığı (budget deficit) Tanımlamalar: genel bütçe, katma bütçe ve konsolide bütçe (devlet bütçesi, destekli bütçe) Maliye Politikası (fiscal policy), ükümetin vergilerde ve kamu harcamalarında değişiklikler yaparak, bunu hazırlanan bütçeye yansıtması ve bu şekilde ekonomide arzu edilen hedeflere ulaşmaya çalışılmasıdır. Vergilerde ve devlet harcamalarında yapılacak değişiklikler toplam harcamaları ve üretim (=gelir) ve istihdam düzeyini etkiler. Bu etki çarpan mekanizması yoluyla belirlenir Çarpan Mekanizması Keynes’in makroekonomi bilimine en büyük katkılarından biri olan Çarpan (çoğaltan - multiplier), Otonom harcamalarda bir değişmenin dengedeki toplam harcamalarda (ve gelirde) kaç katı bir değişmeye neden olacağını belirten bir katsayıdır. Çarpan Mekanizması Otonom (autonomous) harcamalar = A, toplam harcamalar (AE) (Y = milli gelir) denkleminden, aşağıda gösterildiği şekilde türetilir. AE = C + I + G + (X - M) = C0 + c(Y - T0) + I0 + G0 + (X0 - M0) = C0 + cY - cT0 + I0 + G0 + (X0 - M0) = C0 – cT0 + I0 + G0 + (X0 - M0) + cY = A + cY Çarpan Mekanizması A = otonom harcamalar, cY = uyarılmış (induced) harcamalar Burada A = C0 – cT0 + I0 + G0 + (X0 - M0)’ı temsil etmektedir. Y = AE olduğundan Y = A + cY Y – cY = A (1 – c)Y = A 1 Y =------- A olur. Yani, 1-c Çarpan Mekanizması 1 Y0 = ------- [C0 – cT0 + I0 + G0 + (X0 - M0)] 1-c 1 olur. Burada çarpan (k) [ ------- ] değeridir. 1-c marjinal tüketim eğilimine (c) bağlıdır. “c” ne kadar büyük olursa, çarpan (k) da o kadar büyük olur. Örnek Tüketim fonksiyonunun C = 100 + 0,75Yd Planlanan yatırımların I0 = 200 milyon YTL Planlanan devlet harcamalarınınG0 = 350 milyon YTL Planlanan net devlet gelirlerinin T0 = 300 milyon YTL Planlanan ihracatın X0 = 175 milyon YTL Planlanan ithalatın M0 = 200 milyon YTL olduğunu varsayalım. O zaman, denge düzeyindeki gelir (reel GSYİH = Y) ve tüketim (C) ne olacaktır? (Not: Yukarıdaki tüketim fonksiyonuna göre marjinal tüketim eğilimi c = 0,75, otonom tüketim ise C0 = 100’dür.) Çözüm 1 Y0 = ------- [C0 – cT0 + I0 + G0 + (X0 - M0)] 1-c Formülünde değerler yerlerine konulduğunda, Denge Gelir Düzeyi (Ye) 1 Ye = ----------- [100 – 0,75(300)+ 200 + 350 + 175 - 200 1 – 0,75 = 4(100-225+200+175-200) = 4(400) =1,600 milyar YTL, Denge Tüketim Düzeyi de, C = 100 + 0,75Yd = 100 + 0,75 (Y – T0) = 100 + 0,75(1600 – 300) = 1,075 milyar YTL bulunur. Maliye Politikasının Sonuçları • Tam istihdam seviyesinin altında bir talep varsa, genişletici maliye politikasının (expansionary fiscal policy) uygulanması = devlet harcamaları artırılır, vergi oranları azaltılır ya da her ikisi birden yapılabilir. • Tam istihdam seviyesinin üzerinde bir talep varsa, daraltıcı maliye politikasının (contradictionary fiscal policy) uygulanması = devlet harcamaları azaltılır, vergi oranları artırılır ya da her ikisi birden yapılabilir. • Devlet harcamalarının borçlanma yoluyla artırılması toplam talebi artırırken reel faiz oranını da yükseltir. Özel sektör yatırımları azalır. = dışlama etkisi (crowding-out) KON116 İKTİSADA GİRİŞ II 7. DERS Para ve Bankacılık 25 Nisan 2014, 10:15, Derslik 106 Para (Money) Mal ya da hizmet karşılığı bir ödeme aracı olarak kullanılan herhangi bir nesnedir. Günümüzde para daha çok, kâğıt para, madeni para ve banka mevduatından oluşur. Banka mevduatı, tasarruf sahiplerinin banka hesaplarında bulunan paraları olup, temel olarak vadeli ve vadesiz mevduat olarak ikiye ayrılır. Paranın Fonksiyonları Paranın üç önemli fonksiyonu vardır. Bunlar; • paranın değişim aracı, • değer ölçüsü ve • değer muhafazası fonksiyonlarıdır. Değişim Aracı Olarak Para Para, mal ve hizmet alışverişinde bir değişim aracı olarak kullanılır. Mal ve hizmetler para karşılığı alınıp satılır. Bir değişim aracı olarak paranın taşınabilirlik, dayanıklılık, bölünebilirlik ve genel kabul görme özelliklerine sahip olması beklenir. Bu özellikleri ile para mübadeleyi ve dolayısıyla ticareti kolaylaştırır ve hızlandırır. Değer Ölçüsü Olarak Para Mal ve hizmetlerin değeri fiyatları ile ölçülür. Fiyat da para cinsinden belirtilir. Böylece, para çeşitli mal ve hizmetlerin göreli değerlerini belirler. Örneğin 200 YTL’lik bir cep telefonu 100 YTL’lik iki ayakkabı değerindedir. olur. Değer Muhafazası Fonksiyonu İnsanlar gelirlerinin bir kısmını harcamayıp, ileride kullanmak üzere, tasarruf edebilirler. Ancak burada fiyatların değişmeyeceği varsayımı vardır, oysa gerçek hayatta enflasyon vardır ve fiyatlar değişir. Bu nedenle tasarruf sahipleri ellerindeki parayı bankaya yatırıp faiz alırlar. Faiz oranı ve gerçekleşen enflasyon birbirine eşit ise para değerini korumuş olur. Ekonomi Politikası Aracı Olarak Para Paranın yukarıda sıralanan üç temel fonksiyonu yanı sıra bir de ekonomi politikası aracı olarak kullanılma fonksiyonu vardır. Genişletici ve sıkı para politikası vasıtasıyla ekonomide istikrar ve tam istihdam gelir düzeyi elde edilmeye çalışılır. Paranın Kısa Tarihi Tarihte para yerine mal takası yapılmaktaydı. Ancak bu değişimde birçok sorun yaşanmasına neden olduğu için insanlar değişim aracı olarak para kullanmaya başladılar. Eski toplumlarda pirinç, koyun, tütün, yün, tuz gibi bazı mallar para olarak kullanılmış olsa da daha sonraları önce altın, gümüş ve bakır gibi madeni para ve ardından kağıt para kullanımına geçilmiştir. Kağıt Paranın Ortaya Çıkışı Kağıt paranın ortaya çıkışı, paranın evriminde ikinci önemli aşamadır. Orta Çağ’ın sonlarına doğru, özellikle bazı İtalyan şehir devletlerinde sarraflar halkın altın ve gümüş paralarını kendi kasalarında muhafaza ediyor, karşılığında kişilere, istedikleri anda altın ve gümüşlerini alabileceklerini belirten bir sertifika veriyorlardı. Kağıt Paranın Ortaya Çıkışı Zamanla, sarraflar kendilerine teslim edilen altınların aynı anda istenmediğini fark edip bu altınların bir kısmını tüccarlara kredi olarak veriyor ve karşılığında faiz alıyordu. Gümüş ve altın paralara göre taşınması daha kolay olan bu sertifikaların para yerine kullanılması yaygınlaştıkça, zamanla sarraflardan bazıları bankacı konumuna geçti ve bankacılık başladı. Kağıt Paranın Ortaya Çıkışı Bankalarca hazırlanan ve %100 karşılığı olmayan bu sertifikalara banknot deniyordu. Ancak ekonomide bir güvensizlik ortamı oluştuğunda ve insanlar bankalara hücum edip altın ve gümüş talep ettiklerinde, çoğu banka bu talebi karşılayamadığı için insanlar bu banknotların değersiz kağıt parçaları olduğunu fark ettiler. Kağıt Paranın Ortaya Çıkışı Bu durum, ticari bankaların istedikleri gibi para basıp tedavüle (dolaşıma) sürme serbestisinin kısıtlanıp, zamanla ellerinden alınmasına ve para basıp tedavüle sürme yetkisinin (emisyon) bir merkez bankası tarafından gerçekleştirilmesine yol açtı. Günümüzde kâğıt ve madeni paralar devlet adına, merkez bankası tarafından basılmakta ve bu paralar değişim, değer ölçümü ve değer muhafazası fonksiyonları nedeniyle insanlar tarafından kullanılmaktadır. Kaydi Para Özellikle gelişmiş ülkelerde insanlar, ödemelerini, vadesiz hesaplarındaki paralardan ödemek üzere, çek ile yaparlar. Satıcılar da bu çeklerin karşılığını para olarak çekmeden, yine kendilerine ait bir vadesiz hesaba yönlendirirler. Fiziksel olarak dolaşımda olmayan ve sadece hesap hareketleri olan bu paraya kaydi para, banka parası veya mevduat parası denir. Para Arzı Türkiye’de T.C. Merkez Bankası’nın farklı para arzı tanımlamaları şunlardır: M1=Dolaşımdaki Para+Vadesiz Mevduat (resmi mevduat hariç) M2=M1+Vadeli Mevduat (resmi mevduat hariç) M2Y=M2+Döviz Tevdiat Hesapları M3=M2+Resmi Kuruluşlar Mevduatı+TCMB’deki Diğer Mevduatlar M3Y=M3+Döviz Tevdiat Hesapları Para ile İlgili Tanımlar Dolaşımdaki Para: Dolaşımdaki (banklardakiler dışındaki) kağıt ve madeni paralar. Vadesiz Mevduat: Resmi kuruluşlara ait olanlar dışındaki bütün vadesiz mevduatlar. Dolaşımdaki para ve vadesiz mevduatın toplamından oluşan M1, dar anlamda para arzı olup temel para arzı (the basic money supply) olarak adlandırılır. Vadeli Mevduat: Resmi kuruluşlara ait olanlar dışındaki bütün vadeli mevduatlar. Bu mevduatlar süresi dolmadan çekilemez, aksi halde faiz verilmez. Para ile İlgili Tanımlar Döviz Tevdiat Hesapları: Tasarruf sahiplerinin bankalardaki döviz hesapları olup, vadesiz ise istenildiği an, vadeli ise vade sonunda bankadan çekilebilir. Türkiye’de insanlar tasarruflarının değerini koruması (enflasyondan korunması) için bazen döviz satın alıp bankaya yatırırlar. Para ile İlgili Tanımlar Türkiye için yukarıdaki para arzı tanımlamalarının yanı sıra, M3Y’ye ek olarak devlet tahvilleri ve yatırım fonları gibi tasarruf araçlarını da kapsayan ve L=likit varlıklar (liquid assets) olarak adlandırılan çok geniş kapsamlı bir para arzı tanımlaması daha vardır. M1’den L’ye doğru gidildikçe para arzındaki likiditede (nakit veya çok kolaylıkla nakde dönüştürülebilme) azalmalar olmaktadır. Para teorisi ve para politikası ile ilgili analizlerde para arzı için daha çok M1 ve M2 kullanılır. Türk Bankacılık Sistemi Sistem, T.C. Merkez Bankası (TCMB), ticaret bankaları ile yatırım ve kalkınma banklarından oluşur. Merkez bankası, bir ülkenin para otoritesidir. Kağıt ve madeni (bozuk para) para basma yetkisi ve ülkenin altın ve döviz rezervlerini yönetme sorumluluğu merkez bankasına aittir. Merkez bankasının dört temel fonksiyonu vardır. Merkez Bankasının Fonksiyonları Merkez bankasının dört temel fonksiyonu vardır. Bunlar; • Ticari bankalara bankerlik yapmak, • Devlet için bankacılık yapmak, • Para piyasalarını düzenlemek, • Para arzını kontrol etmektir. Merkez Bankasının Fonksiyonları Merkez bankası ticari bankaların mevduatını kabul eder ve istenildiği an bu paraları başka bir bankaya transfer eder. Likidite sıkıntısı çeken bankalara kısa dönemli krediler açar. Bu kredilere uygulanacak faiz oranına reeskont oranı denir. Devlet fonlarını merkez bankasında muhafaza eder. Merkez Bankasının Fonksiyonları Merkez bankası devletin alacaklarını tahsil eder ve devletin fonlarını kullanarak devletin borçlarını ve giderlerini öder. Merkez bankası para piyasalarının iyi şekilde çalışması, banka iflaslarının önlenmesi amacıyla piyasaları denetler ve karşılaştıkları zorluklarda bankalara yardımcı olur. Son olarak, merkez bankası hükümetin para politikasını yürütür. Merkez Bankasının Fonksiyonları Para politikası, para arzının artırılıp azaltılması, dolayısıyla faiz oranının artırılıp azaltılması, enflasyonun kontrol altına alınması gibi işlemler merkez bankasınca yapılır. Ticari Bankalar Mevduat toplar ve topladıkları mevduatı paraya ihtiyacı olanlara kredi olarak verirler. Topladıkları paralar için bir faiz öderler, verdikleri kredi için de faiz geliri elde ederler. Genelde, paraya ihtiyacı olanlara kısa dönem (1 yılı geçmeyen) krediler verirler ve bono gibi bir yıldan kısa vadeli tüm finansal enstrümanlara aracılık yaparlar. Ticari bankaların faaliyet gösterdiği mali piyasalara para piyasaları denir. Kalkınma ve Yatırım Bankaları Ekonomik kalkınma ve yatırımlar için firmalar uzun dönemli borç para almak isterler. Bir yıldan uzun vadeli bu krediler için kalkınma ve yatırım bankalarına başvurulur. Kalkınma ve yatırım bankalarının faaliyet gösterdiği mali piyasalar sermaye piyasaları diye adlandırılır. KON116 İKTİSADA GİRİŞ II 8. DERS Para Teorisi ve Para Politikası 02 Mayıs 2014, 10:15, Derslik 106 Para Teorisi Para miktarında değişmeler ekonomide üretimi ve fiyat düzeyini etkiler. Fakat hangisinin daha fazla etkileneceği konusunda görüş ayrılıkları vardır. Klasik iktisatçılar, fiyatların esnekliği varsayımından hareketle, arzın enflasyonu artıracağını savunur. Buna karşın, Keynesyenler, durgunluk olduğunda para miktarının artırılmasının fiyatları değil üretim ve geliri artıracağını savunmuştur. Fisher Denklemi M=para miktarı P=fiyat düzeyi Y=reel GSYİH V=paranın dolaşım hızı Klasikler, fiyatların esnekliği nedeniyle, ekonomide her zaman tam istihdam düzeyinde üretim ve gelirin sağlanacağı ve bu nedenle Y’nin sabit olduğunu, ayrıca uzun dönemde paranın dolaşım hızının (V) da sabit olduğunu varsayar. V P=(-------)M Y Fiyat Düzeyi (P) AD2 LRAS AD1 P2 P1 AD2 AD1 0 YF Reel GSYİH (Y) Fiyat Düzeyi (P) LRAS AD2 AD3 Deflasyonist açık AD1 P3 AD3 P1 = P 2 AD2 AD1 0 Y1 YF Reel GSYİH (Y) Para Arzının Etkisi Klasik görüş de Keynesyen görüş de tam olarak gerçeği yansıtmamaktadır. Çağdaş görüşe göre, denge gelir düzeyi tam istihdam gelir düzeyinin oldukça altında ise para miktarındaki artış büyük ölçüde üretim ve dolayısıyla gelirde artışa neden olur. Ancak, tam istihdam düzeyinde gelir ve üretim seviyesine yaklaştıkça fiyat düzeyinde de artışlar görülecektir. Fiyat Düzeyi (P) LRAS SRAS P4 P3 AD4 P2 P1 AD3 AD2 AD1 0 Y1 Y2 Y3 =YF Y4 Reel GSYİH (Y) Faiz Oranının Belirlenmesi Faiz oranı bir ekonomi için çok önemlidir. Faiz oranı özel sektör yatırım ve tüketim harcamalarını ve dolayısıyla GSYİH’yı etkiler. Faiz, parası olanlarla paraya ihtiyacı olanları bir araya getiren bir fiyattır. Paraya ihtiyacı olanlar bu fiyatı ödemek suretiyle parası olanlardan borç para alırlar. Faiz Oranının Belirlenmesi Klasiklere göre faiz oranı piyasadaki arz ve talep koşulları ile belirlenir. Piyasada genel fiyat düzeyinde değişimler (enflasyon) yoksa Reel Faiz Oranı’ndan, enflasyon varsa Nominal Faiz Oranı’ndan bahsedilir. Nominal faiz oranından enflasyon oranı çıkarılınca reel faiz oranı elde edilir. Faiz Oranının Belirlenmesi Klasiklere göre piyasadaki para (fon) arzı Ödünç Verilebilir Fonlar Teorisi (Theory of Loanable Funds) ile açıklanır. Buna göre, ekonomide ev halkı, firmalar, devlet ve dış dünyadan gelecek fonlar, yine ev halkı, firmalar, devlet ve dış dünyanın fon talebine sunulur. Ödünç verilebilir fon arzı ve talebinin buluştuğu noktada faiz oranı oluşur. Faiz Oranının Belirlenmesi Keynes’e göre, insanlar gelirlerinin bir kısmını nakit olarak ellerinde tutmak isterler. Bu şekilde olan para talebine likidite tercihi (liquidity preference) denir. Keynes’e göre, İnsanların likidite tercih etmesinin 3 nedeni vardır. Bunlar; İşlem (muamele) güdüsü, ihtiyat güdüsü ve spekülasyon güdüsüdür. Faiz Oranının Belirlenmesi İnsanlar günlük harcamalarını yapmak için işlem güdüsü ile para talep ederler. Diğer taraftan ekonomide beklenmedik gelişmelere karşılık olarak ihtiyat güdüsüyle para tutarlar. Son olarak, tasarruflarını en iyi şekilde değerlendirebilmek için spekülasyon için para tutarlar. İnsanların işlem ve ihtiyat güdüsü ile tuttukları para miktarı faiz oranından pek etkilenmez, buna karşılık spekülasyon güdüsü ile tutulan para, faiz yükseldikçe düşer. Faiz Oranı (%) Para Talebi Eğrisi İ1 İ2 Md Para Miktarı (M) 0 Md1 Md2 Para Politikası Keynes’e göre para arzı merkez bankasının kontrolü altındadır ve miktarı takip edilecek olan para politikasına göre artırılıp azaltılabilir. Merkez bankası, faiz oranından bağımsız bir şekilde para arzını belirleyebileceğinden para arzı dik bir çizgi şeklinde belirtilir. Para arzı arttıkça faiz düşer. Ancak belli bir noktadan sonra para arzındaki artışlar faiz oranını etkilememektedir. Bu, likidite tuzağı (liquidity trap) teorisi ile açıklanmaktadır. Faiz Oranı (%) Ms Para Miktarı (M) 0 M0 Faiz Oranı (%) Para Arzı Fazlası Ms İ1 Para Talebi Fazlası İ0 İ2 Md Para Miktarı (M) 0 Md1 M0 Md2 Para Politikası Para Politikası, ekonomide bir durgunluk veya enflasyon durumu olduğunda, para arzında gerekli ayarlamalar yapmak suretiyle faiz oranını ve dolayısıyla toplam talebi değiştirmek ve bu yoldan ekonomide istikrar ve tam istihdam düzeyinde üretim hedeflerini elde etmeye çalışmaktır. Merkez bankasının kullandığı en önemli para politikası araçları, karşılık (ihtiyat) oranı, reeskont oranı ve açık piyasa işlemleridir. Para Politikası Karşılık oranı, bankaların kendilerine yatırılan mevduatların, rezerv olarak saklamaları zorunlu olan yüzdesel miktarıdır. Bu oran arttıkça, bankaların kredi verme ve dolayısıyla kaydi para yaratma olanakları azalır. Reeskont oranı, ticari bankaların merkez bankasından aldıkları borç para için merkez bankasına ödeyecekleri faiz oranıdır. Reeskont oranı ne derece düşük olursa, bankalar o kadar çok borçlanır ve kredi verme olanaklarını artırırlar.. Para Politikası Açık piyasa işlemleri, merkez bankasının, sermaye piyasalarına girerek, hazine bonosu ve devlet tahvili gibi menkul değerler alması veya satması olarak tanımlanır. Merkez bankası para arzını artırmak istediğinde bu değerli kağıtlardan satın alır, para arzını azaltmak istediğinde bu kağıtlardan satar. Yukarıda bahsedilenlerden para politikası araçlarından başka, disponibilite oranı, ithalat teminat oranı ve ticari bankaları ikna yöntemi gibi araçlar da bulunmaktadır. Para Politikası Keynes’e göre parasal aktarım mekanizması şöyle işler. Durgunluk vardır, devlet para arzını artırır ve faizler düşer. Yatırım artar, istihdam artar, tüketim artar ve sonuçta milli gelir artar. Ekonomide durgunluk olduğunda uygulanması gereken bu politikaya genişletici para politikası (expansionary monetary policy)denir. Ekonomide enflasyon olduğunda ise, devlet para arzını kısar ve faiz yükselir. Yatırımlar, tüketim ve dolayısıyla toplam harcamalar azalır ve enflasyon yavaşlar. Buna da sıkı para politikası (tight monetary policy) denir. Para Politikası Merkez bankasının para arzını artırarak faizleri düşürmesi sonucunda enflasyon artmaktadır. Sürekli bu yolun takip edilmesi enflasyon beklentisi yaratmakta ve enflasyon kendi kendini besler hale gelmektedir. Enflasyon ekonomi de istenmeyen bir durumdur. Bu nedenle Keynesyen’lere karşı olarak parasalcı ekonomistler ekonomiyi tam istihdama ulaştırmak için para arzı artırma yönteminin kullanılmamasını önermektedir. En tanınmış parasalcı ekonomistlerden Milton Friedman, para arzı konusunda yapılacak en iyi uygulamanın para arzını reel GSYİH’daki artış oranında artırmak (para arzı kuralı) olduğunu söyler. KON116 İKTİSADA GİRİŞ II 9. DERS Enflasyon 09 Mayıs 2014, 10:15, Derslik 106 Enflasyon ve Türleri Enflasyon, fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artıştır. Nedenlerine göre enflasyon özünde iki türdedir. Bunlar, talep enflasyonu ve maliyet enflasyonudur. Bir de, bu iki tür enflasyona ek olarak, enflasyon beklentisinden kaynaklanan enflasyon vardır. Bunları iyi anlayabilmek için konunun mikroekonomik temellerine inmekte fayda vardır. Talep Enflasyonu Ekonomin tam istihdam veya tam istihdama yakın düzeyde bulunduğu varsayıldığında, toplam talep düzeyinde meydana gelecek bir artış, hem fiyat genel düzeyini hem de reel GSYİH’yı artırır. Fakat fiyat düzeyindeki artış, reel GSYİH’daki artıştan daha fazla olacaktır. Firmalar tam istihdam düzeyinin üzerinde üretim yapabilmek için kaynakları aşırı yoğunlukta kullanmak zorundadırlar. Talep Enflasyonu Bir taraftan fiyatlar artıp, işçilerin reel geliri azalırken, diğer taraftan başta emek olmak üzere üretim faktörlerine olan aşırı talep ücretlerin ve diğer girdilerin fiyatlarının, dolayısıyla da maliyetlerin artmasına neden olacaktır. Maliyetlerin artması kısa dönem toplam arz eğrisini sola kaydıracak ve fiyat düzeyi daha da artacaktır. Bu durum özellikle, devlet harcamalarındaki artışın, devlet gelirlerindeki artıştan çok daha fazla olmasından kaynaklanmaktadır. Maliyet Enflasyonu Ekonomin tam istihdam veya tam istihdama yakın düzeyde bulunduğu varsayıldığında, maliyetlerde bir artış arzın azalmasına, fiyatların yükselmesine ve üretimin düşmesine neden olur. Eğer bu deflasyonist açığı kapatmak için bazı arz yönlü politikalar uygulanmazsa beraberinde bir durgunluk getiren bir enflasyon başlar. Maliyet artışlarının başlattığı bu enflasyon türüne maliyet enflasyonu denir. Enflasyon Beklentisi Enflasyon beklentisi de enflasyona neden olur. Toplam talepte bir artış veya kısa dönem toplam arzda bir azalış ile başlayıp devam eden enflasyon spiralini kontrol edip durdurmak pek o kadar kolay değildir. İnsanlar enflasyonun devam edeceği beklentisi içinde karar alırlar ve bu da enflasyonun devam etmesine neden olur. Enflasyonun Etkileri Enflasyonun Ekonomi Üzerindeki Etkileri • Enflasyon, ekonomiyi bazı kimseleri kazanıp bazılarının da kaybettiği büyük bir kumarhaneye çevirir ve • sınırlı kaynakların yanlış yönlendirilmesine neden olur; • etkinlik, adil gelir dağılımı ve büyüme gibi temel ekonomik hedeflerin elde edilmesini güçleştirir. Enflasyonun Etkileri Genelde, sabit gelirlilerin gelirindeki artış oranı enflasyon oranından az, serbest meslek sahiplerinin gelirindeki artış oranı enflasyon oranından fazla olma eğilimi gösterir. Enflasyon faiz oranlarının artmasına neden olur. Bundan yüksek miktarda parası olanlar faydalanabilir ancak düşük gelirlilerin tasarrufları çok az olduğu için bundan yararlanamazlar. kırar. Enflasyonun Etkileri Enflasyon ve yüksek faizler işadamlarının yatırım yapmasının önünde bir engeldir. Yatırımlar azalınca işsizlik artar ve gelir dağılımı daha da bozulur. Özellikle Türkiye’de olduğu gibi bütçe açıkları olan hükümetler, yüksek faizle borçlanırlar. İşadamları fabrika açıp insanlara istihdam olanağı sağlamaktansa devlete yüksek faizli borç vererek gelir elde eder. Enflasyonun Etkileri Yatırımların azalmasının bir diğer zararı da vergi gelirlerinin azalmasıdır. Ekonomik büyüme yavaşladıkça, devlet daha çok borçlanır, işsizlik ve yoksulluk daha da artar ve olayın maddi olmayan boyutları da su yüzüne çıkmaya başlar. Enflasyon ortamı belirsizlik içerdiği için, yeni yatırımla için çok risklidir. Bu da girişimcilerin cesaretini kırar. Enflasyonun Etkileri Ülke içindeki fiyatların artması, dış ticaretin de gerilemesine neden olur. Yabancı para cinsinden pahalılaşan yerli ürünlerin pazarlanması zorlaşır. İhracat da azalacağı için bir de dış ticaret açığı ortaya çıkar. Enflasyonun Etkileri Enflasyonun dış ticaret üzerindeki bu olumsuz etkisini dengelemek için döviz kurunda iç fiyatlardaki artış ile ticari ilişkilerimiz olan diğer ülkelerdeki fiyat artışlarına göre gerekli ayarlamaları yapmak (dövizin fiyatını artırmak) gerekir. Dalgalı kur politikasında bu ayarlamaları piyasaların yapacağına inanılmaktadır. Enflasyonun Etkileri Enflasyon kaynakların verimsiz ve spekülatif amaçlı kullanılmasına, gelir dağılımı, yatırım, istihdam, büyüme ve ödemeler dengesi gibi konularda çeşitli olumsuzluklara neden olmaktadır. Enflasyonun uzun dönemde ortaya çıkaracağı işsizlik ve yoksulluk ülkede, dolandırıcılık, hırsızlık, alkole düşkünlük, uyuşturucu kullanma, intihar ve şiddet olayları gibi çeşitli olumsuzluklara neden olabilir. Enflasyonun Etkileri Enflasyon oranı ile işsizlik oranı arasında negatif ilişki vardır. Yeni Zelanda’lı ekonomist A.W.Philips’in literatüre kattığı Philips eğrisi (Philips Curve), kısa ve uzun dönem olmak üzere iki zaman çerçevesinde ele alınıp incelenebilir Enflasyonun Etkileri Enflasyonla mücadelede özellikle maliye, para ve kur politikaları uygulanabilir. Ekonomide talep enflasyonu ve enflasyonist bir açık var ise, uygun maliye politikası daraltıcı maliye politikasıdır. Vergilerin artırılması, devlet harcamalarının azaltılması veya her ikisinin birden uygulanarak toplam talebin, dolayısıyla ekonomi üzerindeki enflasyonist baskının azaltılması mümkündür. Enflasyonun Etkileri Ekonomide maliyet sonucu stagflasyon varsa maliye politikası daha çok firmaların maliyetlerini azaltıcı ve üretimi artırıcı şekilde olmalıdır. Bunun için kurumlar vergisinde indirimler yapılabilir ve girdiler üzerindeki vergiler azaltılabilir. Enflasyonun Etkileri Ekonomide talep enflasyonu ve enflasyonist bir açık var ise daraltıcı (sıkı) para politikası uygulamak uygun olur. Para arzını azaltmak, faiz oranını yükseltmek, tüketim ve yatırım harcamalarını azaltmak enflasyonist baskının azalmasını sağlar. Stagflasyon durumunda daha çok maliyetler azaltılması ve üretim artırılmalıdır. KON116 İKTİSADA GİRİŞ II 10. DERS Uluslararası Ticaret 16 Mayıs 2014, 10:15, Derslik 106 Uluslararası Ekonomi Uluslararası ekonomi, genelde, uluslararası ticaret ve uluslararası finans diye iki ana bölüme ayrılır. Uluslararası ticaret, dış ticaret diye adlandırılır ve ülkeler arası ticaretin avantajlarını, bu avantajlara rağmen dış ticareti kısıtlayıcı politikaların uygulanma nedenlerini ve özellikle 2.Dünya Savaşı’ndan sonra dış ticaretin serbestleştirilmesi yönünde gösterilen çabaları inceler Uluslararası Finans Uluslararası finans ise, dış ticaretin parasal yönünü ve bu çerçevede ödemeler dengesi ve döviz kuru konularını inceler. Ülkelerin mal ve hizmet üretimi için sahip oldukları kaynaklar nicelik ve nitelik yönünden farklılıklar gösterdiğinden, her ülke, diğer ülkelere göre bazı malları daha ucuz, bazı malları ise pahalıya üretir; bazı malları ise hiç üretemez. Karşılaştırmalı Üstünlükler Ülkelerin ucuza üretecekleri malların bir kısmını ihraç ederek üretemeyecekleri ya da pahalıya üretecekleri malları diğerlerinden ithal etmeleri daha makul bir çözüm olduğundan dış ticaret gelişmiştir. Ülkelerin dış ticaretten nasıl kazanç sağlayacaklarını açıklayan en önemli teori David Ricardo tarafından geliştirilen Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’dir. Bu teoriye göre, her ülke verimlilik düzeyinin yüksek olduğu ürünleri üretmelidir. Örneğin iki ülkeden her biri aynı kaynaklarla daha fazla ürettiği ürünü üretmelidir. Karşılaştırmalı Üstünlük Her ülke, diğer ülkelere göre nispeten hangi üretim faktörlerine daha fazla sahipse, o üretim faktörlerinin fiyatları nispeten daha ucuz ve dolayısıyla, o üretim faktörlerinin daha bol miktarlarda kullanıldığı malların üretim maliyetleri de nispeten daha düşük olacaktır. Böylece göreli olarak bol miktarda bulunan faktörlerin daha çok kullanıldığı mallar nispeten ucuz, az miktarda bulunan faktörlerin daha çok kullanıldığı mallar ise nispeten pahalı olacaktır. Dış Ticaretin Gereği Dış ticaret rekabeti artırır, ölçek ekonomilerinden yararlanılmasına olanak sağlar, tüketicilerin tercih edebilecekleri mal ve hizmet miktarının artmasını sağlar. Aksine, dış ticaretin olmadığı, kapalı bir ekonomide, birçok sanayi dalında sınırlı sayıdaki firmalar birbiriyle anlaşarak rekabete girmeyecek, genelde pahalı ve kalitesiz mal üreteceklerdir.. İthal İkamesi Bir ülke dış ticarete ne kadar ağırlık verirse, yabancı firmaların rekabetine o derece açık olacak ve yerli firmalar daha ucuz ve daha kaliteli mallar üretmeye zorlanacaktır. Dış ticareti kısıtlayıcı ithal ikamesine dayalı sanayileşme modeli (import substitution industrialization model), bu yüzden eleştirilmektedir. Merkezi Planlama ve Dış Ticaret Kendi kendine yeterli olma fikri ile, dış ticaret yapmaktan kaçınmış, sermaye ve doğal kaynakları devlet eliyle ve merkezi planlama yöntemi ile kontrol etmiş ülkelerde rekabet olmadığı için verimlilikten bahsedilemez. Dolayısıyla bu tür ülkeler eski Sovyetler Birliği örneğinde olduğu gibi, yıkılmaya mahkum olmuşlardır. Dış Ticareti Kısıtlayıcı Uygulamalar Dış Ticareti Kısıtlayıcı Uygulamalar Dış ticareti kısıtlayıcı uygulamalar dört ana başlık altında incelenebilir. Bunlar, •gümrük tarifeleri, •ithalat kotaları, •ithalat yasakları ve •diğer kısıtlayıcı uygulamalardır. Gümrük Tarifeleri Gümrük tarifeleri, ithal veya ihraç edilen mallar üzerine konan vergilerdir. Gümrük vergilerine gümrük tarifeleri denir. Bunun nedeni, hangi ithal mallarına ne kadar ithal vergisi konduğunun listeler halinde belirtilmesidir. İthal edilen mallar üzerine vergi konulmasının üç önemli nedeni vardır: devletin bu vergiler yoluyla kendisine gelir sağlaması, yerli üreticileri koruması ve döviz giderlerini azaltmasıdır. Gümrük Tarife Türleri Gümrük tarifeleri iki şekilde olabilir: spesifik (belirli, birim-parça başı) ve ad valorem (yüzde). Spesifik gümrük tarifelerinde ithal edilecek bir maldan alınacak vergi bellidir. Örneğin ithal edilecek her bir 105 ekran televizyon başına 150 TL yada ithal edilecek her bir şişe şaraptan 10 TL gibi. Ad valorem gümrük tarifesinde ise vergi ithal edilecek mal bedelinin belirli bir yüzdesi kadardır. Örneğin fatura değeri 1000 TL olan bir mal ithal edilirken, gümrük tarifesi %30 ise bu maldan alınacak ithal vergisi (1000x0,30) 300 TL olacaktır. İthal Kotaları İthal kotaları, hükümetlerin, belli bir süre içerisinde ithal edilecek mal miktar ve değerlerine kısıtlama getirmeleri olarak bilinir. İthalat kotaları, •global kota, •tahsisli ithalat kotası veya •gümrük tarife kotası şeklinde olabilir. İthal Kotaları Global kotada malın hangi ülkelerden hangi ithalatçılarca ithal edileceği konusunda bir kısıtlama yoktur. İsteyen ithalatçı, istediği ülkeden, kota dolana kadar, söz konusu maldan ithal edebilir. Tahsisli ithalat kotasında, söz konusu malı ithal etmek isteyen ithalatçılar ilgili makama başvurur ve kotalar belli kriterler çerçevesinde kişiler arasında dağıtılır. Her ithalatçı kota payına göre ithalat yapabilir. İthal Kotaları Gümrük tarife kotasında, belli bir miktar veya değere ulaşıncaya kadar ithal edilen maldan ya hiç vergi alınmaz ya da normal tarifeden alınır. Kota dolduktan sonra ise ithal edilecek mal için yükseltilmiş gümrük tarifesi uygulanır. İthal Yasakları İthalat yasakları, bazı malların ithalatına izin verilmemesidir. Döviz yetersizliği ve yeni gelişen sanayiyi koruma çabası nedeniyle uygulanır. Bu yasaklar dış ticaret üzeriden en olumsuz etkiye sahip olanlardır. Tüketicilerin, çok fazla para verseler de, arzu ettikleri ürünlerden mahrum olmalarına neden olur. Gönüllü İhracat Kısıtlamaları Bunlar dışında ikna yoluyla gerçekleştirilen gönüllü ihracat kısıtlamaları (ihraç etmeme) ve halkın sağlığının ve güvenliğinin korunması gibi amaçlarla konan yasaklamalar vardır. Dış ticaretin gelişmesinin aleyhinde en önemli bazı görüşler, gelişmekte olan sanayilerin korunması, ulusal güvenliğin korunması, istihdamın korunması ve ödemeler dengesi açıklarının kapatılması şeklinde sıralanabilir. Uluslararası Ticaret Anlaşmaları Dış ticaretin faydalarından en üst düzeyde yararlanmak için, özellikle 2. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi yönünde çabalar yoğunlaşmıştır. Uluslararası düzeydeki çabalar kendini önce Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması – GATT ( General Agreement on Tariffs and Trade) ile başlamış ardından Dünya Ticaret Örgütü (World Trade Organization –WTO) şeklinde göstermiştir. Uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi çabaları, 1948 yılında yürürlüğe giren GATT’tan 1995 yılında WTO’ya geçmiştir. KON116 İKTİSADA GİRİŞ II 11. DERS Uluslararası Finans 23 Mayıs 2014, 10:15, Derslik 106 Uluslararası Ekonomi Uluslararası finans konusu ödemeler dengesi ve döviz kuru konularını içerir. Ödemeler dengesi (balance of payments) bir ülkenin dış dünya ile olan ekonomik ilişkilerinin sistematik kaydı olup, cari işlemler, sermaye hareketleri, net hata ve noksan ile rezerv hareketlerinden oluşur. Cari İşlemler Cari işlemler mal ve hizmet ithalat ve ihracatlarını içerir. Mal ithalat ve ihracatı dış ticaret dengesini meydana getirir. İthalatın ihracattan fazla olması “dış ticaret açığı” olarak adlandırılır. İhracatın ithalattan fazla olması durumu is “dış ticaret fazlası” olarak adlandırılır. Cari işlemlerde bir açık varsa sermaye hareketleri tarafından kapatılır. Diğer bir ifade ile devlet borçlanır. Cari İşlemler Net hata ve noksan, kayıtlardaki kasıtlı ya da dikkatsizlik sonucu yanlış veya eksik bilgilerden ve kaçakçılık gibi kayıt dışı faaliyetlerden oluşur. Rezerv hareketleri ülkenin altın ve döviz rezervlerindeki değişimleri gösterir. Kavramlar Döviz (foreign exchange), yabancı ülke paralarına ve bu para cinsinden ifade edilen ödeme araçlarına verilen isimdir. Döviz kuru (foreign exchange rate), yabancı bir ülke parasının milli para cinsinden fiyatıdır. Bir ülkede döviz serbestçe alınıp satılıyorsa, o ülkede dövizin konvertibl (convertible), olduğu söylenebilir. Döviz piyasası (foreign exchange market), bir ülkenin bili parasının yabancı ülkelerin parası ile değiştirildiği (dövizin alınıp satıldığı) bir piyasadır. Kavramlar Çapraz kur (parite), bir yabancı paranın diğer bir yabancı para cinsinden değerini belirtir. Döviz denge fiyatı döviz piyasasındaki arz ve talep aracılığıyla oluşur. Talep edilecek döviz miktarı, mal ve hizmet ithalatı, borç ödemeleri, tasarruf sahiplerinin tasarruflarını enflasyondan korumak için döviz talep etmesi gibi faktörlere bağlıdır. Döviz arzı ihracata, sermaye girişlerine bağlıdır. Ucuz dövizin alım gücü azalır. İthalat artar. Döviz Talebindeki Değişmeler • Ülkenin milli gelirindeki (reel GSYİH) değişmeler, • Göreli enflasyon oranı (yabancı ülkelere göre) • Dış borç ödemeleri • Döviz kuru ile ilgili beklentilere bağlıdır. Döviz Talebindeki Değişmeler Bir ülkenin milli gelirinin artması ithalat talebini artırır. Bu da döviz talebini artırır. Ülkede enflasyon varsa, ülke içi fiyatlar yüksek olduğundan dövizin alım gücü azalır ve ihracat düşer. Aynı şekilde devlet dış borç ödemesi yapmak için piyasadan döviz talep ettiğinde döviz fiyatı artar. Döviz fiyatlarının ilerde yükseleceğinin beklenmesi döviz talebini artırır. Döviz Talebindeki Değişmeler İthalat arttığında piyasada döviz azalır. Ülke içinde enflasyon yüksekse döviz azdır gibi. Reel döviz kuru (real exchange rate), ülkedeki ve ticaret yapılan ülkedeki enflasyondan arındırılmış döviz kurudur. Nominal ve reel döviz kuru arasında ayrım yapmak, ülkenin dış ticaretinin nelerden etkilendiğini göstermesi açısından önemlidir. Reel döviz kurunu istikrarlı tutan ülkeler, bundan uzun vadede olumlu etkilenirler. KON116 İKTİSADA GİRİŞ II 12. DERS Ekonomik Büyüme ve Ekonomik Kalkınma 30 Mayıs 2014, 10:15, Derslik 106 Ekonomik Büyüme ve Kalkınma Ekonomik büyüme (economic growth), ekonominin üretim kapasitesinin artması anlamına gelir. Ekonomik kalkınma (economic development), ekonomik büyümenin yanı sıra ülkenin sosyal, siyasal ve kültürel yapısındaki değişim ve gelişimlerle de ilgilenir. Üretim kaynakları ve teknoloji düzeyi Emek faktörünün eğitimi Sermaye, fiziksel yatırımlar Girişimcilik Teknolojideki ilerlemeler Kalkınma Ekonomisi Kalkınma Ekonomisi, az gelişmiş ülkeler için söz konusudur. Özellikle ekonomik, sosyal, siyasal ve kurumsal yapılarında köklü değişiklikleri ve ekonomik büyümeyi hedef alır. Az gelişmiş ülkeler: • düşük gelir düzeyi, • gelir dağılımındaki eşitsizlik, • yoksulluk, • sanayi sektörünün gelişmemiş olması, • hızlı nüfus artışı, • düşük eğitim düzeyi, • yetersiz sağlık hizmetleri öne çıkar. Azgelişmişlik Kısırdöngüsü Gelir az Verimlilik az Sermaye stoku az Tasarruf az Yatırım az