• Eğitim sistemi, toplumsal sistem ve onun alt sistemleri ile etkileşim içerisindedir. Eğitim sistemindeki değişmeler ve gelişmeler dolaylı ya da dolaysız olarak diğer toplumsal sistemleri de etkiler. • Yalnız toplumsal sistemler arasındaki ilişkiler tek yönlü değil karşılıklıdır. Dolayısıyla ekonomi, politika, hukuk, ahlâk, din gibi diğer toplumsal sistemler de eğitim sistemini etkiler ve onda değişme ve gelişmelere neden olur. • İnsanın, çevreye uyum sağlayabilmesi ve hayatta kalabilmesi için karşılanması gereken doğal ve sosyal gereksinmeleri sınırsız denecek kadar çoktur. • Buna karşılık bu gereksinmeleri karşılayabilmek için gerekli olan mal ve hizmetler sınırlıdır. İnsanın bu mal ve hizmetleri elde etmesi ve tüketmesi gerekmektedir. • İnsan bunlara ya üreterek ya da başkalarından satın alarak ulaşabilir. Yalnız, mal ve hizmet üretebilmek veya bunları başkalarından satın alabilmek için gerekli olan fiziki güç, zihinsel güç, para, zaman ve mekan insanda sınırlıdır. • Gereksinmelerinin sınırsız olmasına karşılık gücünün sınırlı olması, insanın karar ve eylemlerinde rasyonel davranmasını gerektirmektedir. İşte ekonomi bu gereksinmeden doğmuştur. Başka bir deyişle iyi bir üretici veya iyi bir tüketici olabilme gerekliliği ekonominin doğmasına neden olmuştur. Ekonomi nedir? ekonomi; gelirle gideri, üretimle tüketimi, sarsıntılara meydan vermeyecek biçimde düzenli tutma ya da gereksinmelerin sınırlı olanaklarla en verimli bir sıraya göre karşılanmasıdır. ekonomi, tükenebilir kaynakların insanların ihtiyaçlarını karşılamak için en etkin bir şekilde kullanılması, bu kaynakların arttırılması ve üretilen mal ve hizmetlerin bölüşümüyle ilgili konularla uğraşan bir bilim dalıdır • • 1. aşama: İlkel toplumlarda eğitim henüz kurumsallaşmamıştı. Dolayısıyla okul ve öğretmen yoktu. Doğal ve toplumsal çevre okul; her yetişkin kadın ve erkek öğretmendi. İlkel toplumlar ihtiyaç duydukları bütün bu bilgileri doğal ve toplumsal çevreden ediniyorlardı. Yetişkin her kadın ve erkek bilgilerini, deneyimlerini, becerilerini yetişmekte olan çocuklara öğretiyorlardı. Bu öğrenme işi gözlem yaparak, model alarak, taklit ederek, yaparak ve yaşayarak gerçekleşiyordu. 2. aşama: Toplumsal evrimin ikinci aşaması olan, ekonominin tarıma dayalı olduğu ilk yerleşik toplumlarda da ekonomik hayat eğitim üzerinde etkili olmuştur. bu dönemde bilgi ve beceri birikiminin niteliği ve niceliği değişmiştir. Toprağı ekip biçmek, madenleri işleyip araç gerece dönüştürmek, ticaret yapmak daha farklı, daha bilimsel, daha karmaşık bilgi ve beceriler gerektirmiştir. Bu bilgi ve beceri birikimini doğal ve sosyal çevreden yaşantılar yolu ile öğrenmek imkânsız hale gelmiştir. Bunları öğrenebilmek için kendi alanında usta olan kişilerin yardımına gereksinim duyulmuştur. Böylece işyerinde usta-çırak ilişkisine dayalı bir eğitim biçimi ortaya çıkmıştır. • 3. aşama: 18. yüzyılda buhar makinesinin icadı ve bunun üretimde kullanılmasıyla toplumsal evrimin bir sonraki aşaması olan sanayi toplumu aşamasına geçilmiştir. Hammaddenin işlenerek mamul madde haline getirildiği ve toplumun tüketimine arz edildiği sanayi toplumlarında ekonomik yapı tamamen farklılaşmıştır. Buna bağlı olarak ekonominin talep ettiği insan gücünün profili de büyük ölçüde değişmiştir. Toprak sahibinin yerini sanayici; tarım işçisinin yerini ise fabrika işçisi almıştır. Bunun yanı sıra kendi alanında uzmanlaşmış usta, teknisyen, mühendis gibi yetişmiş insan gücüne de gereksinim duyulmuştur. • Günümüzde bilim ve teknolojinin gelişmesi ve bunun mal ve hizmet üretiminde kullanılması, üretim teknolojileri ve üretim yöntemlerinde devrim denebilecek değişikliklere yol açmış ve bu durum eğitimin amaçları ve işlevlerini genişletmiş, eğitimin amaçları arasında bulunan üretici insan gücü yetiştirmeye tartışmasız bir öncelik kazandırmıştır. EKONOMİK KALKINMA VE EĞİTİM Kalkınma kavramı: • Sosyologlar ve politik bilimciler kalkınmayı modernleşme olarak düşünüp, dikkatlerini ve çalışmalarını daha çok sosyal ve politik kurumların şekil değiştirmesinde yoğunlaştırmaktadırlar. • Ekonomistler ise kalkınmayı daha çok yatırım, üretim, tüketim, bölüşüm, gelir açılarından ele almaktadırlar. Adelman, kalkınmayı, kişi başına düşen milli geliri düşük olan bir ekonominin bu geliri, sürekli olarak ve kendi kendini idare eden bir biçimde arttırabilmesi süreci olarak tanımlamıştır. • Ayrıca kalkınma, bireylerin refah düzeyini yükseltmek amacıyla siyasal iktidarın belli ekonomik ve toplumsal politikalar izleyerek toplumun yapısını değiştirme girişimi olarak da tanımlanmaktadır • Kalkınmanın, hem bir üretim hem de bir tüketim boyutu vardır, • Kalkınmış bir ülkede, mal ve hizmet üretiminin niteliğinde ve niceliğinde bir artış söz konusudur. Daha çok ve daha kaliteli mal ve hizmet üretilir. • Kalkınmış ülkeler, aynı zamanda tüketim toplumlarıdır. Kalkınmadan söz edebilmek için üretilmiş olan mal ve hizmetlerin tüketilmesi gerekmektedir. Kalkınmış bir ülkede daha çok ve daha kaliteli mal ve hizmet tüketilir. • Ekonomik kalkınma ile eğitim arasında yakın bir ilişki vardır. Kalkınma emeğin eğitimini ve yetiştirilmesini gerektirmektedir. Kalkınmanın gereksinim duyduğu bu yüksek nitelikli insan gücünü eğitim sistemi yetiştirir. Eğitilmiş insan gücü ülke ekonomisinin en önemli üretim faktörlerinden biridir ve kalkınmanın temellerini oluşturur İNSAN GÜCÜ PLANLAMASI VE EKONOMİK KALKINMA • Planlama kavramı • Anderson’a göre planlama, bazı amaçlara ulaşmak için gelecekte uygulanacak bir dizi kararları hazırlamaktan oluşan bir süreçtir. • Planlama, “belirlenmiş hedeflere ulaşmak için, gelecekte alınacak önlemler konusunda kararlar saptamak” biçiminde de tanımlanmaktadır. • Toplumların kendilerine ekonomik, siyasal, sosyal amaçlar belirlemeleri plan yapmayı gerekli kılmaktadır. Amaç, planlamanın ön koşuludur. Planlama yapılabilmesi için önce bir amacın saptanmış olması gerekir. • Ekonominin ihtiyaç duyduğu nitelikli insan gücünü yetiştirebilmek için planlı hareket etmek gerekir. Hangi alanlarda, ne kadar sayıda ve hangi nitelikleri kazanmış insan gücü yetiştirileceği önceden planlanmalıdır. • İnsan gücü planlaması yapmadan önce mevcut insan kaynağını saptamada ve onu bir çözümlemeye tabi tutmada yarar vardır. Mevcut insan gücünün sayısı, nitelikleri, sektörlere ve mesleklere göre dağılımı belirlenmelidir. Ekonominin talepleri ile mevcut insan gücü arasında bir dengenin olup olmadığı, bu gücün ekonominin ihtiyaçlarına cevap verip vermediği araştırılmalıdır. İnsan gücünün, gerek sayı, gerek nitelik, gerekse sektörsel dağılımları açısından artıları ve eksileri belirlenmelidir. Mevcut mesleklerin bir dökümü yapılmalı, bu mesleklerde çalışan işgücünün eğitim düzeyi ve yaş gruplarına göre dağılımları çıkarılmalıdır. • Ekonominin eğitimden talep edeceği insan gücünün tarım, sanayi ve hizmet sektörlerine göre dağılımı ve bunların miktarı, nitelikleri, eğitim düzeyleri belirlenmelidir. Mevcut mesleklerin bir dökümü yapılmalı; gelecekte önemini kaybedecek meslekler, önemi artacak meslekler, yeni ortaya çıkacak meslekler önceden tahmin edilmelidir. • Ekonomi eğitimden nitelikli üreticiler ve nitelikli tüketiciler yetiştirmesini talep eder. Bu konuda farklı yaklaşımlardan söz edilebilir. Bunlar: • 1. Önder İnsan Yetiştirme Yaklaşımı: Bu yaklaşıma göre • • eğitim, toplumun ekonomik ve sosyal yönden kalkınabilmesi için gerekli kararları alabilen, toplumu harekete geçirebilen, ona yol gösterebilen, yüksek düzeyde eğitim görmüş önder kişiler yetiştirmelidir. 2. Üretici İnsan Yetiştirme Yaklaşımı: Bu yaklaşıma göre eğitim, öğrencileri iş alanlarına ve mesleklere yönlendirerek mesleki ve teknik eğitimden geçirmeli, yeterli bilgi ve beceriler kazandırarak onları bütün yaşamları boyunca bir makine gibi çalışan, daha çok toplumu ön plana alarak onun çıkarları doğrultusunda mal ve hizmet üreten bir insan haline getirmelidir. 3. Yaratıcı İnsan Yetiştirme Yaklaşımı: Buna göre eğitim, bir yandan toplumun kültürel değerlerini benimsemiş, başkaları ile iyi işbirliği ve ilişkiler kurma yeteneğine ulaşmış, kişiliğini geliştirmiş insanlar yetiştirmeli; diğer yandan da onları ilgi ve yetenekleri doğrultusunda iş alanlarına ve mesleklere yönlendirerek kendi mesleklerinde kaliteli mal, hizmet, düşünce ve estetik değerler üretebilen insanlar haline getirmelidir. • Eğitimin, ülke kalkınmasını gerçekleştirecek nitelikli insan gücü yetiştirme görevinin yanı sıra, ekonomik açıdan bir başka görevi de vatandaşlara ekonomi eğitimi vermektir. Eğitimin nitelikli üreticilerin yanı sıra nitelikli tüketiciler de yetiştirmesi gerekmektedir. Çünkü bir ülkenin refah düzeyinin yükselmesi üretilen mal ve hizmetlerin tüketilmesine bağlıdır. Tüketim, ihtiyaçları gidermek için bir mal veya hizmetin faydalarından yararlanmaktır. Başka bir ifadeyle bir mal veya hizmetin ihtiyacı karşılamak amacıyla kullanılmasıdır. • İnsanın ekonomik gelirleri sınırlı buna karşılık ihtiyaçları sınırsızdır. Kıt kaynakları ile bu ihtiyaçlarını karşılaması mümkün değildir. Bu durum insanın nitelikli bir tüketici olmasını gerektirmektedir. Eğitimin ekonomik işlevlerinden birisi de öğrencilere ilerde gereksinim duyacakları tüketicilik bilgisini vererek onları bilinçli bir tüketici haline getirmektir EĞİTİMİN EKONOMİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ • Üretim için gerekli olan bilgi birikimi eğitim tarafından üretilir. Eğitim bu bilgi birikimini daha sonra üretim teknolojisine dönüştürerek ekonominin hizmetine sunar. Diğer yandan ürettiği bu teorik ve pratik bilgileri ekonominin gereksinim duyduğu insan gücüne kazandırır. Böylece onları nitelikli üreticiler haline getirmeye çalışır. • Eğitim düzeyi yüksek insan gücü ile eğitim düzeyi düşük insan gücü arasında üretkenlik açısından fark vardır. Eğitim düzeyi yüksek insan gücü daha üretkendir. İster sanayi, ister tarım, isterse hizmetler sektörü olsun eğitimli insan daha verimli çalışır. Daha az emek, daha az zaman harcar buna karşılık daha kaliteli mal ve hizmet üretir. Eğitim, ekonomik verimliliğin ve buna bağlı olarak da üretimin arttırılmasında başlıca şu işlevleri: • Bilimsel araştırma tekniklerini geliştirmek ve öğretmek suretiyle verimliliğin artmasında rol oynayacak yeniliklerin meydana getirilmesini temin eder. • Potansiyel kabiliyetleri keşfeder ve onları geliştirir. • İnsanların iktisadi büyümeyle atbaşı giden iş fırsatlarındaki değişmelere uyum kabiliyetlerini arttırır. • Üretim için gerekli bilgilerin kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlar. • Hızla büyüyen ekonomilerde halka yüksek beceri ve bilgiler kazandırarak hızlı büyümenin gerçekleşmesini sağlar. Eğitim Yatırımlarının Üretim ve Tüketim Boyutu Eğitime yapılan harcamaların, hem üretim hem de tüketim boyutu vardır. Yapılan bir harcama ileride mal veya hizmet üretimi olarak geri dönüyorsa böyle bir harcama üretim harcaması olarak nitelendirilir. Bir baraj veya bir fabrika yapımı için yapılan harcamalar buna örnek olarak verilebilir. Yapılan bir harcama sonucunda, sadece bir mal veya hizmet satın alınıyorsa ve onlar doğal veya sosyal bir gereksinmenin giderilmesinde kullanılıyorsa bu tür bir harcama üretim harcaması değil tüketim harcaması olarak nitelendirilir. Eğitim harcamalarının tüketim mi yoksa üretim mi olduğunu anlayabilmek için yatırımın amacına ve sonucuna bakmak gerekir. Yapılan yatırım sonucunda yetiştirdiğimiz insan gücü uzun veya kısa vadede üretime katkıda bulunuyorsa bu harcamalar üretim; üretime katkıda bulunmuyorsa bu harcamalar da tüketim olarak değerlendirilebilir. Tüketim olarak nitelendirilen harcamaları birkaç maddede toplamak mümkündür: 1. Ekonominin talepte bulunmadığı alanlarda insan gücü yetiştirmek amacıyla yapılan harcamalar, 2. Öğrencinin, gerek meslek hayatında gerekse toplumsal hayatta hiç kullanmayacağı bilgi ve becerileri kazandırmak amacıyla yapılan harcamalar, 3. Toplumsal ihtiyacın üzerinde insan gücü yetiştirmek için yapılan harcamalar, 4. İşsizlik veya ücret yetersizliği nedeniyle başka ülkelere çalışmak amacıyla göç eden beyin gücünü yetiştirmek amacıyla yapılan harcamalar, 5. Mezun olduğu alanda iş bulamayıp başka alanlarda çalışmak zorunda kalan insan gücünü yetiştirmek için yapılan harcamalar, 6. İlgi ve yeteneğinin olmadığı iş veya meslek alanlarına yönlendirilen insan gücünü yetiştirmek için yapılan harcamalar. Türkiyede Eğitime Ayrılan Ekonomik Kaynak • • • Türkiye'de eğitime ayrılan maddi kaynak da düşük seviyede. Kamu eğitim harcamalarının GSYİH içindeki payı az gelişmiş ülkelerde yüzde 3.1, orta gelişmiş ülkelerde yüzde 4.4, gelişmiş ülkelerde yüzde 5.6 iken, dünya ortalaması yüzde 4.4, Avrupa Birliği ortalaması ise yüzde 5.1. 2006 yılında Milli Eğitim Bakanlığı, 16 milyar 568 milyon YTL bütçesi ile 575 milyar 784 milyon YTL'lik GSYİH'dan ancak yüzde 2.8'lik pay alabildi. 2007 yılında GSYİH'da 631 milyar 393 milyon YTL'lik hedef yakalanabilirse, 21 milyar 355 milyon YTL'lik bütçesiyle, Milli Eğitim Bakanlığı'nın aldığı pay yüzde 3.3 seviyesine yükselecek. Türkiye bu oranla, hem dünya hem de Avrupa Birliği ortalamasının gerisinde kalıyor. • Bazı AB ülkelerinde kamu eğitim harcamalarının GSYİH içindeki payları şöyle: Almanya yüzde 4.8, Fransa yüzde 5.6, Hollanda yüzde 5.1, İngiltere yüzde 5.3, İspanya yüzde 4.5, İsveç yüzde 7.7, İtalya yüzde 4.7, Polonya yüzde 5.6, Portekiz yüzde 5.8. • İsrail, Gayri Safi Yurt İçi Hasılası'nın yüzde 7.5'ini, İsviçre yüzde 5.8'ini, ABD yüzde 5.7'sini eğitime ayırıyor. • 2010 Bütçesinden Milli Eğitim Bakanlığı’na ayrılan pay GSYİH içinde yüzde 2.8′lik bir dilimi oluşturmakta ve 28 milyar 237 milyon TL’ye karşılık gelmektedir. • Eğitim harcamalarının GSYİH içindeki payı, dünya ortalamasında yüzde 4.4 olduğu gerçeği karşısında Türkiye’nin bütçesinden eğitime ayırdığı payla yarıştığı dünya ligi Fildişi Cumhuriyeti, Tanzanya, Somali gibi ülkelerle birlikte anılıyor.