barsak mikrobiyotası (unutulmuş organ)

advertisement
analiz
Barsak mikrobiyotası bozukluğunun
görüldüğü başlıcac hastalıklar şunlar: Romatoid artrit, çölyak hastalığı,
kolon kanseri, inflamatuvar barsak
hastalığı, irritabl barsak sendromu
(toplumda çok yaygın görülen karın
ağrısı, kabızlık ve ishal gibi dışkılama
değişiklikleri, gaz ile seyreden hayat
kalitesi bozan kronik bir hastalık),
Diyabet (Tip 1 ve tip 2), Metabolik
sendrom, insülin direnci, gibi. Her yıl
bu listeye bir yenisi ekleniyor.
Ruh Sağlığı ve Barsak Bakterileri
BARSAK MİKROBİYOTASI
(UNUTULMUŞ ORGAN)
Prof. Dr. Tarkan KARAKAN
Gazi Üniversitesi
Gastroenteroloji Bilim Dalı
Özellikle kalın barsaklarımızda sayı
oldukça yüksek rakamlara ulaşır. Hatta kalın barsağın sonuna doğru 1012
koloni oluşturan üniteye ulaşır (yani
1000000000000 tane bakteri!). Bakterilerin toplam yüzey alanı tenis kortu büyüklüğündedir. İnsandaki gen
sayısı 35.000 iken barsak bakteri gen
sayısı 2 milyonun üzerindedir. Toplam barsaklarımızdaki bakteri sayısı
ise 1015 dir. Vücudumuzdaki toplam
hücre sayısı ise 1014 yani onda biridir. Bu durumda çok ilginç bir sonuç
ortaya çıkıyor. Bir insana baktığımız
zaman o kişinin sadece onda biri insan, onda dokuzu ise bakteridir. Bu
kadar büyük bir canlı varlığının vücudumuzda sağlık ve hastalığa etkileri
ihmal edilmiş, daha doğrusu son on
yıla kadar teknik yetersizlik nedeniyle
38
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2016
çalışılamamıştır. Bazı bilim adamları
barsak mikrobiyotasını “sanal organ”
veya “unutulmuş organ” olarak isimlendiriyor.
Bu durumun farkına varan ABD, Avrupa Birliği ve Çin, 5 yıl önce insan
mikrobiyom (bakteri geni) projesi
başlattılar. ABD’deki “Human Microbiome Project” için 115 milyon dolar
ayrıldı. Avrupa Birliği 7. Çerçeve kapsamında “MetaHIT Project” başlattı.
Bütçesi 21 milyon Euro. Çin ise “Earth
Microbiome Project” başlattı.
Doğumdan itibaren barsaklarımıza
ilk yerleşen bakteriler Lactobacillus
ve Bifidobacteri denilen yararlı bakterilerdir. Burada doğum şeklinin
önemi var, sezeryenle doğan bebeklerin barsaklarına hastane ortamının,
doktorun hemşirenin elindeki bakteriler bile yerleşebilir. Normal doğumda ise annenin doğum kanalında
laktobasiller olduğundan bu bakteriler yerleşir. Anne sütü ikinci mucize,
çünkü anne sütü (son bulgular anne-
nin barsağındaki yararlı bakterilerin
anne sütü ile çocuğa geçtiğini gösteriyor) bifidobakteri ve laktobasilleri
hızla arttıracak prebiyotik dediğimiz
maddeler içeriyor. İlk 2 yaş barsak
bakterileri tam şeklini bulamıyor
ama ek gıdaya geçilince hayat boyu
oluşacak şekil tamamlanıyor. Yani hayatın kabaca ilk 5 yılı barsak bakteri
yapımızın şekillendiği, olgunlaştığı
dönem.
Bu dönemde antibiyotik kullanımı
barsak mikrobiyotamızda kalıcı hasar bırakabiliyor. İskandinav Ülkelerinden yapılan bu yıl yayınlanan bir
çalışmada 5 yaş civarında iki kez antibiyotik tedavisi almak, erişkin yaşta
obeziteyi ve inflamatuvar barsak hastalığını 2-3 kat artırıyor. Çocuklarda
barsak mikrobiyotasında bozukluk
otizm, alerjik hastalıklar, obezite, inflamatuvar barsak hastalığı, spastik
kolon, öğrenme ile ilgili bozukluklara
neden oluyor.
Erişkinlerde de durum farklı değil.
Ruh sağlımız da barsaklarımızla yakından ilişkili. Ne alakası var diyeceksiniz. Aslında çok var, çünkü barsak
beyin ekseni denilen bir yolla, barsak
bakterilerinin ürettiği seratonin ve
benzeri maddeler depresyon, panik
atak, endişe, hatta şizofreni ile ilişkili
olduğunu gösteren çalışmalar var. Bu
yıl yapılan bir çalışmada, depresyon
hastalarının barsaklarında sağlıklı
insanlardan farklı olarak bir bakteri
(Oscillobacteria) olduğu gösterildi.
Hayvan çalışmalarında barsak mikrobiyotası bozulan hayvanların öğrenme ve hafıza yeteneklerinin azaldığı
gösterildi.
Obezite ve Barsak Bakterileri
Obezite toplum sağlığı sorunu. Birçok nedeni var ama en başta Batı tipi
yaşam tarzı. Batı tipi yaşam barsak
mikrobiyotasını bozuyor, fast-food ve
dondurulmuş, hazır gıdalar barsaktaki bakteri yapısını değiştiriyor. Ayrıca
aşırı hijyende kötü. Yoğun antibiyotik
kullanımı ile bakteri yapısındaki değişim erişkinlerde de obeziteye yol açıyor. Amerika’da antibiyotik kullanım
haritası ile obezite haritası birbiri ile
örtüşüyor. Tabi bu Ülkemiz için daha
büyük bir sorun. Antibiyotiklerin bilinçsiz ve eczaneden reçetesiz serbest alınabildiği sayılı ülkelerden biri
olduğumuz için, 20 yıl önce başlayan
yaygın antibiyotik kullanımının faturasını ödemeye başladık. Türkiye’de
obezite, alerjik hastalıklar ve inflamatuvar barsak hastalıkları hızla artıyor.
Özellikle 20 yıl önce 5 yaş civarında
olan erişkinlerde günümüzde bu
hastalıklarda patlama var. Tabi bu
durum antibiyotiklerin yaygın kullanıldığı zaman dilimine denk geliyor.
Barsak bakterilerinin vücut ağırlığımızı nasıl etkilediğini gösteren en
güzel çalışma Nature dergisinde yayınlanan bir fare çalışması. Biri obez
diğeri zayıf olan iki tane tek yumurta
ikizi fareye zayıf bir insandan alınan
bakteriler nakledildiği zaman, obez
farenin aynı gıdaları yemesine rağmen zayıfladığı gösterildi.
Kolon Kanseri ve Barsak Bakterileri
Barsaklarımızda yediğimiz besinler sadece bizim tarafımızdan değil,
bakteriler tarafından da sindiriliyor.
Bunun sonucunda bazen toksik maddeler oluşabiliyor. Kolon kanseri hastalarında sağlıklı insanlardan farklı
bakterilerin olduğu ve bu bakterilerin kanserojen üretebildiği, bunun
da polip ve kansere yol açtığı birçok
hayvan ve insan çalışmasında gösterildi. Gelecekte bu bakterilerin daha
iyi tanımlanmasıyla tedavi edilerek
kolon kanseri önlenebilir.
Diyet ve Mikrobiyota
Günümüz beslenme tedavileri kaloriler, yağlar, proteinler, karbonhidratlar
ve bunların dengelenmesi ile yapılıyor. Ama unutulan bir faktör var,
barsak bakteri yapısını olumlu yönde
değiştiremezseniz, kilo vermek pek
mümkün değil. Fransa’da yapılan bir
çalışmada, diyet verilen obezlerden
sadece barsak bakteri yapısı belirli
şekilde olanlar kilo veriyor. Yani bazı
insanlar az kalori alsalar bile barsak
bakterileri kalori üreterek zayıflamalarını zorlaştırıyor. Sanırım gelecekte
çok farklı zayıflama diyetleri (örneğin
mikrobiyota değiştirici diyetler) gündeme gelecek.
Karaciğer Yağlanması (Non-Alkolik
Steatohepatit)
Son yılların en moda hastalıklarından biri. Bazı hastaları siroza hatta
karaciğer kanserine kadar götürebiliyor. Bu yıl yapılan bir çalışmada obez
ve yağlı karaciğeri olan çocuklara 6
hafta probiyotik (yararlı bakteriler)
verilmesi ile kilo azalması, karaciğer
yağ miktarında %30 a yakın azalma
ve kan testlerinde düzelme görüldü. Bu da bize karaciğer sağlığımız
için barsak bakterilerimizin ne kadar
önemli olduğunu gösteriyor. Aynı
şey alkole bağlı karaciğer hastalığı
için de geçerli.
Fekal Mikrobiyota Nakli
Fekal mikrobiyota nakli kısaca dışkı
transferi. Her ne kadar itici olsa da
dünyada giderek artan bir tedavi yöntemi. İlk kez ABD’de kronik C.difficle
enfeksiyonu için kullanılmaya başlandı. Tüm antibiyotiklere dirençli olan
bu hastalarda %96 başarı sağlandı.
İlk başlarda inflamatuvar barsak hastalığı denendi, şu ana kadar sonuçlar
değişken, yani bazı hastalarda çok
iyi sonuç alınırken bazılarında işe
yaramıyor. Ayrıca birkaç defa tekrar
etmek gerekiyor. İrritabl barsak hastalığında yine birkaç hastada başarılı
sonuçlar var. Amsterdam’da diyabet
ve insülin direnci olan hastalara nakil
yapılıyor. İlk sonuçlar oldukça başarılı, diyabeti tamamen tedavi etmese
de insülin direncini oldukça azaltıyor. Gelecekte obezite, kolon kanseri,
alerjik hastalıklar, romatoid artrit, ve
birçok hastalıkta uygulanması mümkün. Bu alana ilgi o kadar yoğun ki
yurtdışında hastalar doktorlarına bu
tedaviyi almak için baskı uyguluyor.
Ancak henüz bilimsel çalışma aşamasında olduğu için çalışma dışında bu
tedaviye uygulamak zaman alacaktır.
Fransa’da, Amerika’da ve bazı ülkelerde bakteri bankası oluşturulmaya
başlandı. Fransa’daki Enterome şirketi birçok hastalıkla tanısal kit üretmek için harekete geçti, Amerika’da
da büyük şirketler bu alan girmeye
başladı.
Barsak mikrobiyotası henüz emekleme aşamasında, ama ilk bulgular
tıpta birçok hastalığın içine gireceği,
tanı ve tedavide yer alacağı şeklinde. Gelişmiş ülkeler bu potansiyelin
farkına varalı 5 yıl oldu. Geçmiş 20
yıl genetik çağı iken gelecek 20 yılın
mikrobiyota çalışmaları olması muhtemel gözüküyor. Türkiye bu konuda
henüz start almadı ama Türkiye için
bu alanın farklı bir önemi var. Bizim
beslenme alışkanlığımız (hızla değişmekle birlikte) Batı ülkelerinden
farklı. Bu nedenle kendimize özgü bir
barsak bakteri yapımız olması muhtemel. Bunun çalışılmasıyla, bize özel
tanı ve tedavi yöntemleri geliştirilebilir. Umarım gelecekte daha fazla bilim insanı ülkemizde bu konuya eğilir
ve böylece bu yarışta geri kalmayız.
SAĞLIK ve İNSAN / OCAK 2016
39
Download