KÜRDİSTAN, İSRAİL İÇİN KURULUYOR PROF. DR. ANIL ÇEÇEN

advertisement
KÜRDİSTAN, İSRAİL İÇİN KURULUYOR
PROF. DR. ANIL ÇEÇEN
Türkiye Cumhuriyeti her gün adım adım bir Kürdistan macerasına doğru sürüklenmektedir. Son
dönemde birbiri ardı sıra gündeme gelen siyasal gelişmeler bir bütünsellik içerisinde ele alındığında
Türkiye’nin hızlı bir biçimde Kürdistan’ın kuruluşuna doğru iteklendiği görülmektedir. Siyasal
gelişmeler ile beraber ekonomik girişimler, askeri ve güvenlik gibi alanlarda yeni ortaya çıkan
durumların tamamı Türkiye Cumhuriyeti’nin karşısına Kuzey Irak üzerinden Kürdistan devletinin
oluşumunu dayatmaktadır. Süper güç olarak geçen yüzyıldan gelen Amerika Birleşik Devleti
ordularının, on bin kilometre öteden gelerek Orta Doğu’nun merkezi ülkelerinden birisi olan Irak’ı
işgal etmesi ve bu doğrultuda diğer komşu ülkeleri hedef alması ile başlayan yeni süreçte, bütün
Orta Doğu bölgesinin haritasının yeniden çizilmek istenmektedir. Bu istek; geçmişten gelen harita
doğrultusunda var olan devletlerin sınırlarının kabul edilmek istenmediği anlamını taşımaktadır. Irak
macerası sonrasında başta İran olmak üzere bütün bölge devletlerinin hedef tahtasına oturtulması,
ekonomik gelişmelerin bu doğrultuda yönlendirilmesi, terörün komşu devletler üzerinden bölgeye
yayılmak istenmesi, yeni bir Orta Doğu yaratma doğrultusunda ciddi bir planın olduğunu açıkça
ortaya koymaktadır.
Büyük İsrail adı verilen Siyonist plan doğrultusunda olaylar yönlendirilirken, bir bölge ülkesi olarak
Türkiye Cumhuriyetinde iç politika bu emperyal plana kilitlenmiştir. Yirminci yüzyılın başlarında
büyük bir hesaplaşmaya girişen büyük dünya devletleri merkezi alandaki Osmanlı devletinin
topraklarını paylaşma yarışına girdikleri aşamada, Rusya’da gerçekleştirilen sosyalist devrim,
olayların akışını değiştirmiş, yıkılan Osmanlı toprakları üzerinden Kafkasya ve Hazar bölgesine girme
kavgası veren Avrupa ülkelerinin önüne koskoca bir Sovyetler Birliği çıkartılarak, Avrupa’nın büyük
emperyal devletlerinin önü kesilmiştir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında İsrail devleti kurulamayınca,
devreye İkinci Dünya Savaşının girdiğini ve bu iki büyük felaket sonrasında ikibin yıllık bir maceradan
sonra Yahudi devletinin kurulabildiği görülmüştür. İsviçre’nin Basel kentinde toplanan ilk Siyonist
kongrede alınan kararlar doğrultusunda elli yıl sonra Yahudi devleti kurulabilmiş, ne var ki soğuk
savaşın sonrasına rastlayan yüzüncü yılda Büyük İsrail devleti kurulamamıştır. İki bin yılına girerken
Büyük İsrail İmparatorluğunun merkezi coğrafya topraklarında kurulabilmesi için dünya olayları
yönlendirilmeğe çalışılmış ama evdeki hesaplar çarşıya uymayınca Siyonist planlar yatmıştır.
İkibin yılına gelindiğinde ,ABD’deki Siyonist lobiler tarafından ayarlanan küresel emperyalizm
saldırısı, 11 Eylül olayları ile canlandırılmış ve bu olayların intikamını almak ya da suçlularını
cezalandırmak görünümü altında Orta Doğu ve Orta Asya bölgelerine askeri saldırılar ve işgaller
yönlendirilmiştir. İsrail için en büyük Arap tehlikesi olan Irak devletinin ülkesine atom bombası
yalanları ile girilmesinden sonra, Büyük İsrail projesinin üçüncü adımı olarak Irak’ın kuzey bölgesinde
bir kukla Kürt devleti ABD ve İsrail ordularının ve de şirketlerinin destekleriyle gündeme getirilmiştir.
Siyonist kongre sonrasında ilk adım olarak dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Yahudiler Birinci
Dünya Savaşı öncesinde İngiliz dominyonu olan Kıbrıs üzerinden Filistin’e taşınmışlar ama Büyük
Britanya İmparatorluğunun karşı çıkması nedeniyle İsrail devleti kurulamamıştır. Balfor deklarasyonu
ile Yahudilerin devlet kurma hakkını görünüşte tanıyan Britanya yönetimi, İmparatorluk çıkarları
nedeniyle bu devlete izin vermeyince, Siyonist lobiler Amerika’ya taşınmışlar ve New York’u merkez
tutarak buradan kapitalist sistem üzerinden bir ekonomik dünya hegemonyasını başlatmışlardır.
Planın ikinci aşamasında resmen devletin ilanı olduğu için, bu doğrultuda ABD’yi arkalarına almışlar
ve ikinci dünya savaşı galibiyetinin kazandırdığı güç ile hem Amerikan ordusunu Orta Doğu’ya
taşımışlar hem de ABD’nin merkezi coğrafyaya gelişinden yararlanarak ikinci dünya savaşının sona
ermesinin hemen sonrasında İsrail devletini ilan etmişlerdir. Yeterli Yahudi nüfus Filistin’e
taşınamadığı için ABD öncülüğünde Birleşmiş Milletler örgütü kurdurulmuş ve bu uluslararası
kuruluşun ilk resmi kararı ile bir Yahudi devleti olarak İsrail dünyaya ilan edilmiştir.
Büyük İsrail projesinin ilk adımı Birinci Dünya Savaşı öncesinde, ikinci adımı da İkinci Dünya Savaşı
sonrasında gerçekleştirilince, sıra üçüncü adıma gelmiştir. Bu da daha önceden kurulmuş olan küçük
Yahudi devletinin merkezi coğrafyayı bütünüyle kontrolü altına alan bir Büyük İsrail İmparatorluğuna
dönüştürülmesi meselesidir. Orta Doğu tarihi incelendiği zaman yirminci yüzyılda kurulmuş olan
Yahudi devletinin üçüncü İsrail olduğu anlaşılmaktadır. Daha önceki Yahudi devletlerinin tarihleri
incelendiğinde bunların savaşlar ve işgaller sonucunda yıkıldığı görülmektedir. Milattan yaklaşık bin
yıl önce kurulmuş olan ilk İsrail devleti bir Mezopotamya krallığı olan Babil devleti tarafından yıkılmış
ve Yahudiler Babil’e sürgün olarak gönderilmişlerdir. Daha sonraları o dönemdeki İran devletinin
Babil krallığını yıkması üzerine geri dönen Yahudiler Filistin’e dönerek ikinci İsrail devletini
oluşturmuşlardır, ama bir süre sonra Akdeniz üzerinden merkezi coğrafyaya gelen Roma
İmparatorluğunun İsrail devletini yıkması üzerine Yahudiler kaçarak dünyanın çeşitli bölgelerine
yerleşmişlerdir. Milat yılları sırasında gerçekleşen bu büyük göç ikibin yıl sonra yeniden Tevrat’ta
Yahudilere vaat edilmiş olan kutsal topraklara Yahudilerin geri dönüşü ile sona ermiştir. Yirminci
yüzyılın soğuk savaş ortamında ortaya çıkmış olan İsrail devleti kurulduğu günden bu yana tam
altmış yıldır sürekli olarak komşuları ve bölge devletleri ile savaş içerisinde olmuş ve Orta Doğu
bölgesi üzerinden dünya barışını sürekli olarak tehdit etmiştir. Küçük İsrail devletinin dış desteler ile
gelinerek kurdukları küçük devlet çatısı altında barınabilmeleri son derece güç olmuş, komşularının
saldırılarına karşı kendisini korumağa çalışırken karşı ataklarla harekete geçen Yahudi devletinin
bütün bölge ülkelerine sırasıyla saldırılara geçtiği görülmüştür. İsrail’in sürekli saldırıları Yahudi
devletinin güvenliği için batılı ülkeler tarafından sürekli olarak hoşgörü ile karşılanmış ama bölge
ülkeleri açısından da tahammül edilemeyecek bir bölgesel kaos ortamı yaratmıştır.
Büyük İsrail projesinin üçüncü adımı Mezopotamya bölgesine egemen olmak olduğu için, bu
doğrultuda adımlar atılmış ve Irak’taki Kürt Yahudileri üzerinden Mezopotamya’ya egemen olma
planları gizlice yürürlüğe sokulmuştur. Ne var ki, Saddam Hüseyin rejiminin giderek Arap
milliyetçiliğine yönelen katı ve sert yönetimi İsrail’i tehdit ettiği için, İsrail bu bölgeyi kontrol
edebilmek üzere çeşitli senaryolar ve manevralar düzenleyerek Amerikan ordusunun Irak’a
saldırısını ve işgalini yönlendirmiştir. Baas rejimlerinin batılı merkezlerden yönlendirilmesi
Mezopotamya’nın hegemonya altına alınabilmesi açısından yeterli olamayınca, bunun üzerine Irak’ın
işgali ve Saddam rejiminin yıkılması kaçınılmazlaşmıştır. ABD sayesinde bu birinci derecedeki Arap
tehdidinden kurtulan İsrail hemen Irak’ın kuzeyinde bir işbirlikçi kukla devleti Yahudi asıllı Kürtler
aracılığı ile kurmuştur. Devletin bütün kuruluş masrafları gene Siyonist lobiler tarafından karşılandığı
gibi, daha önceleri İsrail’e göç etmiş olan Irak Yahudileri de bu ülkeye geri gönderilerek
Mezopotamya ülkesinde güçlü bir Yahudi lobisinin oluşturulmasına çalışılmıştır. Özellikle Kum
kentinden gelen Barzani aşiretinin İran Yahudilerinin önde gelen bir gücü olarak, bu kukla devletin
yönetimine getirilmeleri de, daha önceki Mehabad Cumhuriyeti deyiminin yeni oluşturulmakta olan
Erbil Cumhuriyetine emsal olabilmesi için gene Siyonist lobiler tarafından ayarlandığı görülmüştür.
İsrail hem ABD’yi hem de kenti kontrolü altındaki uluslar arası Siyonist lobileri birlikte kullanarak
Arapların tam ortasına bir işbirlikçi Kürt devletini dayatabilmiştir çünkü tarihte ortaya çıkan ilk İsrail
devletinin Mezopotamya gücü olarak Babil krallığı tarafından yıkılmasından fazlasıyla derslerini
almışlardır.
Akdeniz’in kıyısında yeni bir Roma İmparatorluğunu Kudüs merkezli kurmağa yönelen Siyonist İsrail
devleti bir daha arkadan gelen bir Mezopotamya gücü tarafından yıkılmamak üzere bu kritik bölgede
kendi denetimi altında bir kukla devleti bölgedeki Yahudiler üzerinden kurmağa yönelmiştir.
Amerikan ordusunun bölgeye gelmesinden de yararlanılarak Irak devleti üçe bölünmeğe
çalışılmış,Arap nüfus çoğunluğu Şii ve Sünni olarak ikiye bölünürken, Kürtler ayrı tutulmuş, bu ülkede
Kürt nüfusu kadar var olan Türkmen toplulukları da görmezden gelinerek Şii nüfus içerisinde
sayılmışlardır. Büyük İsrail projesinin üçüncü adımı böylece atılarak Mezopotamya bölgesinin İsrail’in
denetimi altına girmesini sağlayacak bir Kürt devleti oluşumu Yahudi asıllı Kürt aşireti Barzaniler
aracılığı ile oluşturulmuştur. Ne var ki, Birinci Dünya Savaşı sonrasında İngilizler ile Fransızlar Osmanlı
sonrası dönem için bölgenin haritasını çizerlerken Kürtleri dörde ayırdıkları için, Kuzey Irak’taki Kürt
oluşumu üçüncü adımın bir başlangıcı olarak kabul edilerek, İran, Suriye ve Türkiye’deki Kürt
bölgeleri ile bu kukla devletin bütünleştirilmesiyle, bir Büyük Kürdistan projesi yaşama geçirilmeğe
çalışılmıştır. Kuzey Irak merkezli başlatılan ayrılıkçı etnik Kürt terörü Irak gibi Türkiye, İran ve
Suriye’yi tehdit etmiş, bu ülkelerdeki Kürt bölgelerinin de katılımıyla Büyük Kürdistan’ın kurulması
amaçlanmıştır. Beş milyonluk küçük İsrail’in beşyüz milyonluk bir büyük Arap ve Müslüman dünya ile
savaşamayacağı bilindiği için, Araplara, İran’a, Türkiye’ye ve tüm İslam dünyasına karşı İsrail için
savaşacak bir milyon kişilik bir Kürt ordusunun oluşturulmasını sağlayacak, Büyük Kürdistan projesi
İsrail merkezli olarak gündeme getirilerek gene Siyonist lobilerin destekleriyle gerçekleştirilmeğe
çalışılmıştır. Küçük İsrail’in güvenliği ve Büyük İsrail’in kurulabilmesi için bölgede dört ülkeye
bölünmüş bütün Kürt asıllı insanların bir araya getirileceği bir yirmi milyonluk nüfusa sahip olacak
Büyük Kürdistan Siyonist projenin üçüncü adımı olarak öne çıkarılmıştır.
Büyük İsrail projesi, Türkiye Cumhuriyeti’ni de ortadan kaldırılmasını hedeflediği için, İran ve
Azerbaycan Türkleri ile Anadolu Türkleri arasına Büyük İsrail, Büyük Kürdistan ve Büyük Ermenistan’ı
koyarak Türkleri parçalamak, emperyal müdahalelere karşı işbirliği yapmalarını önlemek gibi bir yol
izlenmiştir. Bu doğrultuda Kürtler ile yakın işbirliğine giren Yahudiler, aynı zamanda eskiden uzun
asırlar boyunca kavga ettikleri Ermeniler ile de yeni bir dayanışmaya girerek, bölgedeki Türk
egemenliğini ortadan kaldırmağa çalışmışlardır. Batı ülkelerindeki Yahudi lobileri soğuk savaş
yıllarında Ermeni tasarılarına karşı çıkarken, yeni dönemde Ermenilerin tasarılarını Siyonist lobilerin
batılı parlamentolara getirdikleri ve Türkiye aleyhinde bu tasarıları yasalaştırdıkları son yıllarda
fazlasıyla görülmüştür. Ayrıca küresel sermaye aracılığı ile denetim altına aldıkları medya ve basın
organları aracılığı ile Türkiye, İran ve Suriye gibi bölge ülkelerinin aleyhinde yayınları tırmandırarak,
kendi planlarına paralel bir çizgide hem Ermenileri hem de Kürtleri dünya kamuoyunda öne
çıkarmışlardır. Terörist Kürtler ile bölücü aşiretler sanki bir ulusun parçasıymışlar gibi dünya
kamuoyuna lanse edilmişler, Kürt devletinin kurulması doğrultusunda batı ülkelerinin geniş desteği
medya organları aracılığı ile kamuoyu üzerinden kuzey Irak’taki kukla devlete sağlanmağa
çalışılmıştır. Büyük İsrail’in bir parçası olacak Büyük Kürdistan’ın kurulabilmesi için, batı dünyası
üzerinden kutsal topraklar üzerinde kurulu bulunan Türkiye, Suriye ve İran gibi büyük devletler
açıkça hedef alınmıştır.
Tarihte ikinci kez kurulan İsrail devletinin, Avrupa üzerinden Akdeniz kanalı ile merkezi coğrafyaya
gelen Roma İmparatorluğu tarafından yok edilmesi gerçeği dikkate alındığında İsrail’in bu doğrultuda
batıdan gelebilecek benzeri saldırıları karşılayabilmek için karşı kıyısında bulunan Kıbrıs adası
üzerinde de ciddi bir hegemonya kurma çalışmaları içerisinde olduğu görülmektedir. Kıbrıs’ta Yunan
ya da Türk egemenliğine karşı çıkan, bu adayı gelecekte kendi hegemonyası altına alabilmek
doğrultusunda İngiliz ve Amerikan güçlerinden yararlanmağa çalışan İsrail devletinin benzeri
doğrultuda Türkiye’yi de gene kendi çıkarlarına alet etmeğe çalıştığı gözlemlenmektedir. Kıbrıs’taki
Türk varlığını kendi planları doğrultusunda yönlendirmeğe çalışan İsrail devleti Avrupa Birliği
üzerinden adaya ve Doğu Akdeniz’e egemen olmağa çalışan yeni Roma İmparatorluğu girişimini ABD
ve NATO üzerinden dolaylı olarak desteklediği Türk ordusu sayesinde geri püskürttüğü
görülmektedir. Avrupa Birliği bir Hıristiyan yapılanması olarak Akdeniz’de yeni bir Yahudi
hegemonyası istemediği için Kıbrıs’a önem vermekte ve bu adanın Yunanistan, Rusya ve Türkiye’nin
hegemonyasına girmesini önlemek üzere çeşitli senaryoları batılı ülkeler üzerinden devreye
sokmaktadır. Rusya’nın ada üzerinde baskılarının artmağa başladığı bir aşamada İsrail bölgede yeni
ortaya çıkan petrol ve doğal gaz kaynaklarına el koyma doğrultusunda Güney Kıbrıs Rum kesimi ile
beraber Türkiye’ye karşı bir antlaşma imzalayacak derecede ileri gidebilmiştir. Böylece Kürdistan ile
arkasını güvence altına alan İsrail devleti Kıbrıs üzerinde kurmağa başladığı yeni hegemonya düzeni
ile de batılı ülkelere ve Avrupa emperyalizmine karşı Doğu Akdeniz bölgesindeki güvenliğini sağlama
almaktadır.
Çeyrek yüzyıl önce Amerika’da yayınlanan bir Siyonist dergi olan Kivinum isimli yayında Oded Yinon
Büyük İsrail projesinin detaylarını açıkça ortaya koymuştur. Buna göre, bölgenin en küçük devleti
olan İsrail’in tüm merkezi alana egemen olabilmesi için bütün komşu ülkelerin parçalanması
gerekmektedir. Siyonist plan Yahudilere Siyon tepesinin kenarında bir dünya imparatorluğunu
kazandırırken, terör ve savaş yollarıyla tüm eski Osmanlı ülkelerinin parçalanmaları gündeme
getirilmektedir. Irak ABD ordusu sayesinde üçe bölünürken, Suriye, İran ve Türkiye’de sahip oldukları
Kürt bölgeleri üzerinden hem bölünmek, hem de dağıtılarak eyaletler halinde Kudüs gibi kutsal bir
kentin başkent olacağı büyük bölge devletine bağlanmak istenmektedir. Elli eyaletten oluşan
Amerika Birleşik Devletleri gibi bir büyük federasyon, İsrail’in merkez olacağı ve Kudüs’ün başkent
olarak öne çıkacağı yeni bir bölgesel yapılanma üzerinden otuz ya da kırk eyaletten oluşacak bir Orta
Doğu Birleşik Devletleri adı altında oluşturulmak istenmektedir. Avrupa Birliğinin bir Hıristiyan
yapılanması olarak Avrupa Birleşik Devletlerine doğru yöneldiği bir aşamada bu oluşumun merkeze
gelmesini önlemek üzere, Büyük İsrail anlamında bir Orta Doğu Birleşik Devletleri ile Osmanlı
İmparatorluğunun yıkılmasından meydana gelen otorite boşluğu alanı Siyonist lobiler ve İsrail
tarafından doldurulmak istenmektedir. İsrail’e bu olanağı sağlayacak tek yol da, Büyük Kürdistan’ın
öncelikli olarak kurulmasıdır. Kuzey Irak’taki kukla devleti güçlendirecek doğrultuda Türkiye’nin
Güneydoğusunun da Kürdistan olarak ilan edilmesi sayesinde Türkiye ile beraber Suriye ve İran’ın da
parçalanmalarının önü açılacak ve bu sürecin sonucunda ortaya çıkacak dört parçalı Kürdistan,
Büyük İsrail doğrultusunda oluşarak Orta Doğu Birleşik Devletlerinin önünü açacaktır. “Vur gerilla
vur, Kürdistan’ı kur “ aslında Büyük İsrail’in kurulmasının en geçerli yolu olarak öne sürülmektedir.
Bu doğrultuda, ayrılıkçı Kürt etnik terörünün arkasında ciddi bir Amerikan, İngiliz ve İsrail desteğinin
olduğu görülmekte, diğer batılı devletler de bölgeyi dağıtacak bu girişime karşı çıkmayarak dolaylı
yollardan destek vermektedirler.
Irak’ta askeri işgal ve savaş yolu ile kurulan Kürdistan’ın Türkiye’de demokrasi yolundan kurulmağa
çalışıldığı görülmektedir. Irak’ta batı tipi demokrasi olmadığı için insan hakları ve demokratik
yöntemler geçerli olamamış ve kukla devletin kuruluşunda terör ile başlayan bir süreç içerisinde hem
askeri işgal hem de haksız savaş siyasal yöntem olarak kullanılmıştır. Geleceğin Sümer Devleti kuzey
Mezopotamya’da kurulurken, dünyanın en büyük hava alanı ile gene dünyanın en sağlam binaları
kalıcı olmak üzere, bu bölgede Amerikalılar tarafından yapılmıştır. ABD Irak’a çıkmak üzere gelmiş ve
burada yerleşmiştir. İsrail’in koruması artık Kuzey Irak üzerinden yapılırken, bölgenin Kürt nüfusu da
gene İsrail ve ABD güçlerinin korunmasında yan güç olarak kullanılmaktadır. PKK terör örgütü ve
onun yavrusu olan Pejak örgütü bölge devletlerinin parçalanmaları doğrultusunda terörist ataklarını
sürdürürken, onların istikrarsızlığa kavuşturduğu Kürt bölgelerinin yeni bir süreç içerisinde bağlı
oldukları devletlerin merkezlerinden koparak Erbil Cumhuriyetini merkez alan bir büyük Kürdistan’a
doğru yönlendirildikleri anlaşılmaktadır. Yahudilerin dünya tarih sahnesine çıktıkları
Mezopotamya’ya geri döndükleri ve kendi kontrolleri altındaki Amerikan askeri güçleri sayesinde de
Kuzey Irak üzerinden bölge ülkelerini dağıtacak girişimlerini gene işbirlikçi Kürt kesimleri üzerinden
tezgâhladıkları görülmektedir. Yeni dönemde İran’a yönelik bir saldırı hazırlığı içerisine giren İsrail’in
hem Amerikan askeri varlığından, hem de Kürtlerin nüfus varlığından yararlanarak İran gibi bir büyük
devleti Orta Doğu’dan geri püskürtmeğe çalıştığı anlaşılmaktadır. İran’ın bölgedeki Şii hegemonyasını
durduran Sünni güç olan Saddam rejiminin çökertilmesiyle, bölgede bir otorite boşluğu meydana
gelmiş, İsrail’in küçüklüğü nedeniyle bu boşluk doldurulamayınca Kuzey Irak üzerinden kurulmuş
olan Kürdistan’ın büyütülmesi projesi gündeme getirilmiştir. Şii İran’ın hegemonyasının
önlenebilmesi için güçlü bir Sünni Kürdistan İsrail tarafından oluşturulmağa çalışılmaktadır.
Şimdi sıranın Türkiye’nin güneydoğu bölgesinde yaşamakta olan Kürt asıllı nüfusun yaşadığı bölgenin
bir anlamda Türkiye Kürdistan’ına dönüştürülmesine gelmiştir. Çeyrek asırdır devam eden ayrılıkçı
Kürt etnik terörü, bölge insanını Türklükten uzaklaştırarak zorla Kürtleştirmeğe çalışmış, bu bölgenin
Türkleri terör ile korkutularak Kürtleştirilirken aynı zamanda dış müdahaleler ile de insan hakları ve
demokratik süreç adına Kürdistan federasyonunun Türkiye eyaletinin oluşturulmasına doğru
gelişmeler dıştan güdümlü bir biçimde yönlendirilmeğe çalışılmıştır. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin
Lozan Barış konferansında uluslar arası bir antlaşma ile kabul edilen Misakı Milli sınırlarına göz
dikilmiş ve üniter devletin bir bölgesi, ulus devletin sınırları ötesine çıkartılmağa çalışılmıştır. Türk
halkının yirminci yüzyılın başlarında büyük bir özveri ile vermiş olduğu ulusal kurtuluş savaşı
kazanımları elinden alınmağa çalışılmıştır. Bu süreç Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla gündeme gelmiş
ve Avrupa Birliği üzerinden Türkiye’ye demokrasi görünümü altında benimsetilmeğe çalışılmıştır.
Türk halkını açıkça aptal yerine koyan böylesine bir emperyal manevraya Türkiye Cumhuriyetinin
kolay kolay “evet” demeyeceği iyi bilindiği için Avrupa Birliği süreci Türkiye’nin güneydoğusunun
kopartılmasında kullanılmıştır. Wikiliks belgeleri bu durumun açık bir kanıtı olarak b sında yer
almıştır. İsrail ve ABD, Avrupalıları kullanarak Türkiye’den ikinci bir Kürdistan çıkarmağa çalışmışlar
ve gerçeklerin Türklere söylenmesini önlemeğe çalışmışlardır. Türk devletinin en büyük
müttefiklerinin Türkiye’yi yok edecek manevralar doğrultusunda açıkca yalan beyanda bulunmaları
ve gizli planlarına Türkiye’yi alet etmeleri kesinlikle, Türk ulusu tarafından kabul edilemeyecek bir
olumsuz durum yaratmıştır. Bu aşamadan sonra Türkiye resmen İsrail’e “Bir dakika “diyebilmiştir.
İsrail’in de bu duruma tepkisi Mavi Marmara gemisindeki on Türk vatandaşını katletmesi olmuştur.
Bu aşamadan sonra artık Türkiye Cumhuriyetinin Orta Doğu bölgesinde İsrail ile açıkça karşı karşıya
geldiği görülmektedir.
Bütün gizli planları açığa çıkan İsrail Siyonizm’inin Kuzey Irak‘ta ve Türkiye’nin güneydoğusunda Kürt
ayrılıkçılarına destekçi olarak çıkmasıyla, yeni bir dönem başlamış ve Türk-İsrail ittifakı sona ermiştir.
İsrail’de bunun üzerine hem Türkiye üzerinde yeni oyunlar tezgahlamaya başlamış hem de batı
ülkeleri üzerinden Türkiye’yi İran savaşı öncesinde ciddi bir ekonomik krize sürükleyerek kaos
ortamına sürükleme girişiminde bulunmuştur. Orta doğu’da oynanan emperyal oyunların açığa
çıkması üzerine bütün İslam ülkeleriyle beraber Asya devletleri de Türkiye’nin arkasında yer almışlar
ve batıdan Türkiye’ye empoze edilen ekonomik krize karşı sıcak para akışını artırarak Türkiye’nin
direnme gücünü artırarak desteklemişlerdir. İsrail planlarının açıkça Türkiye’ye düşman bir çizgide
ortaya çıkmış olması, Misakı Milli sınırlarını tehdit edecek derecede bir bölücü Kürt oluşumunu
desteklemesi, Türkiye’yi İran ile karşı karşıya getirerek bir üçüncü dünya savaşı senaryosuna alet
etmeğe çalışması üzerine,Türkiye’deki Kürt hareketleri daha da hızlanarak güneydoğu bölgesinde
bölücü ve yeni bir ulus devlet kurucu doğrultuda bölge toplantılarını ve siyasal girişimleri gündeme
getirmiştir. Şimdi artık, Türkiye’nin güneydoğusunda yaşayan Kürt toplulukları,yerel yönetimler
görünümünde eyaletler ve bölge yönetimleri istemekteler, Başkent Ankara’dan koparak kendi
devletlerini oluşturma doğrultusunda özerklik talep etmektedirler. Ayrıca bu yeni devlet oluşumu
doğrultusunda alt dillerini öne çıkararak iki dilli bir yapılanma üzerinden kendi alt dillerini resmi dil
olarak kabul ettirmek için çaba harcamaktadırlar. Demokratik Toplum Kongresi adı altında resmen
ayrı bir millet olarak hareket eden Kürt asıllı topluluklar, bu doğrultuda kendi öz savunma güçlerini
oluşturarak, Türk devletinin koruyucu şemsiyesi altından da uzaklaşmak istemektedirler. Bir anlamda
İsrail’in kendi güvenliği için oluşturulması düşünülen bir milyon kişilik Kürt ordusunun başlangıcı
olacak bu öz savunma gücünün Türkiye ile beraber bütün bölge ülkeleri için yeni bir terör tehdidi
oluşturacağı açıktır. Terör örgütünün gücünün yetmediği aşamada öz savunma gücü adı altında
resmen bir yeni ordu kurulmaktadır. Bütün bu yeni adımlar ve talepler birleştirildiği zaman Siyonist
İsrail’in bölgedeki komşularına karşı en büyük müttefiki olacak bir Kürdistan devletinin İsrail’in
çıkarları doğrultusunda kurulmağa çalışıldığı anlaşılmaktadır.
2002 yılında yayınlanmış olan “İsrail’in Kürt kartı“ isimli kitap incelendiğinde dünya Siyonizm’inin
merkezi olan İsrail’in merkezi bölgeye egemen olabilmek için elindeki en büyük kozun Kürdistan
devletinin kurulması olduğu ortaya çıkmaktadır. Tarihsel, teolojik ve jeopolitik nedenler açısından
konu ele alındığında her açıdan ciddi bir Kürt ve Yahudi ittifakının Kürdistan devletinin oluşumunun
perde arkasında yer aldığı görülmektedir. ABD ve İsrail’in gücünün yetmediği durumlarda Avrupa ya
da başka ülkelerdeki Siyonist lobiler hemen devreye girerek Büyük İsrail Projesinin gerçekleşmesi
için çalışmaktalar ve Büyük Kürdistan devletinin oluşumunu bu doğrultuda hızlandırmaktadırlar. Son
zamanlarda siyasal trafiğin hızlanması ve özerklik talepleriyle beraber,öz savunma gücü,iki dilli
düzen,bölge yönetimi,kent meclisleri gibi konuların öne çıkması da Kürdistan devletinin bir an önce
kurulması için çaba sarf edildiğini ve bu doğrultuda İsrail’in acele ettiğini ortaya çıkarmaktadır.
Şimdiye kadar gelişen olayların gösterdiği gibi İsrail’in yaşaması için büyümesi gerekmektedir. Büyük
İsrail için de Kürdistan devleti vazgeçilmez üçüncü adımdır. Kürdistan devleti kurulamazsa, Filistin
sorunu nedeniyle bir araya gelecek Arap devletlerinin İsrail’i haritadan silmeleri gibi bir durum
ortaya çıkabilecektir. Kürdistan kurulmazsa İsrail üçüncü kez yıkılabilmektir. Bu nedenle, Siyonizm
bölge devletlerine karşı İsrail’in güvenliği doğrultusunda Kürdistan oluşumunu dayatmaktadır.
Yirminci yüzyılın başlarında İngiltere ve Fransa tarafından Orta Doğu haritası çizilirken, bir Kürdistan
devletinin kurulmamasının nedeni olarak, Kürt kartının gelecekte Büyük İsrail’in kurulması
doğrultusunda kullanılmak istendiğini açıkça göstermektedir, Ayrıca Türkiye’nin güneydoğusunda
yaşayan ailelerin on civarında çocuk yapması da, İsrail ve Siyonist lobilerin maddi yardımlarıyla,
ayrıca Dünya bankası ve Avrupa Birliği fonlarıyla banka hesapları üzerinden desteklenmekte ve
bölgedeki Türk ve Arap nüfus çoğunluğuna karşı Yahudiler, Kürt nüfusunu artırarak kendi çıkarları
doğrultusunda yeni dengeler kurmağa çalışırken, gelecekte savaşlar da bölge ülkelerine karşı
kullanabilecekleri bir milyonluk Kürt ordusunun temellerini atmaktadırlar. Türk ordusunu emperyal
hedefleri doğrultusunda kullanamayacağını anlayan ABD ve İsrail’in Kürdistan devleti aracılığı ile bir
milyonluk Kürt ordusunu gerçekleştirmeğe çalıştığı artık iyice anlaşılmıştır. Türk devleti önümüzdeki
günlerde bütün bu gerçekleri bilerek ve değerlendirerek adımlarını atmalı ve savaş ve terör
tehditlerine karşı bölge güvenliğini sağlayabilmek üzere komşularıyla kalıcı bir bölgesel güvenlik
paktını acilen ve öncelikli olarak oluşturmalıdır. Artık iyice belli olmuştur ki, Kürdistan kurulmazsa
İsrail yıkılır. Bunu önlemek isteyen İsrail’in de önümüzdeki dönemde Büyük Kürdistan devletini
kurdurarak bütün bölge devletlerini tehdit edeceği ve çeşitli senaryolar aracılığı ile baskı altına
almağa çalışacağı açıktır. O zaman bölge devletleri de kendilerini korumak üzere kesinlikle daha sıkı
bir işbirliğine girmelerinde bölge ve dünya barışı açısından büyük yararlar vardır.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Download