01 -Temmuz-271-ONKAPAK (Page 1)

advertisement
Serxwebûn
durmak önemlidir. Bazılarının sandığı gibi
yeniden yapılanmak ne tasfiyecilik ne de
kendini basit bir dernek seviyesine indirgemek anlamına gelir.
PKK’de yeniden yapılanmaya hükmedecek zihniyet dünyamızın temel güçlerinden teorik görüşlerimiz (theoria= tanrısal
görüş, bakış anlamına gelir. Dünyaya
bakış açısı, paradigması olarak da tanımlanabilir) konusunda savunmalarımızın
birçok bölümünde açımlamaya çalıştık.
Evren, doğa, fizik, kimya, biyoloji, insan ve
toplumu konusunda vardığımız sistematik
görüşler olarak teorimizin özelliklerine sık
sık değindik. Kozmostan kuantuma, evrenin ilk oluşumundan insan düşüncesine
kadar teorik yaklaşımlarımız en azından
tanımlanma düzeyinde aydınlatılmıştır.
Tekrarlamak yerine, gerektiğinde ilgili konulara yansıtmaya devam edeceğiz. Yani
hep teorik hareket ediyoruz. Teorik olmayanlar parti hareketine kolay kolay önderlik edemez. Teorik güçlenmeyi ne kadar
sağlarsak, pratik çözümleyicilik de o oranda gelişir. Yapılanma başarılır.
Demokrasi devleti ilgilendirmez
halkın öz işleridir
Temmuz 2004
Sayfa 19
“Türkiye Cumhuriyeti açısından, genelde tüm Türkiye için, özelde ağırlıklı konumlarından ötürü
Kürtler için bir reform ve Rönesansçı yaklaşıma ihtiyaç vardır. Özellikle Kürt sorununa içten
olmayan yaklaşım ve inkarcılık sürdükçe anayasal uzlaşım zordur. PKK yeniden yapılanırken,
kendisini esas olarak Kürdistan’la sorumlu tutma durumunda olduğundan, bu dört devletli alanda
demokrasiyle devlet iktidarının uzlaşmasını en önemli bir konu olarak görür.”
◆
Bu kuruma cumhuriyet demek tanımlamaya uygun olarak mümkündür. Halkın
yönetimi anlamına gelmektedir ki, demokrasi ile özdeş bir tanımlamadır. Fakat genel kamu otoritesi seçimi değil atamayı
esas aldığı için, demokrasiyle özdeşleşmesi doğru bir görüş olmayıp, demokrasiye duyarlı, onu kabul eden devlet olarak
tanımlanması daha doğrudur. Böyle tanımlanan bir Türkiye Cumhuriyeti Kürtler
açısından özgür yurttaşlığı ve (anayasa
dahil) yasallaşmayı ifade eder veya etmelidir. Kürtlerin yasallaştırılması demek, kanunen kimliklerinin ya genel ya da özel
olarak kabul edilmesi demektir. Kürtlerin
halk ve kültür olarak cumhuriyeti tanımaları, cumhuriyetin onları bir kültürel varlık
ve siyasal hak sahibi olarak tanımasına
bağlıdır. Tanımalar karşılıklı ve yasal güvencelere dayalı olmak durumundadır.
demektir. Sınırları belirlenmiş ve küçülerek
üzerinde uzlaşılmış bir devlet varlığına ihtiyaç vardır. Zaten klasik anlamda bu otoriteye devlet denilemeyeceğini, daha çağdaş
ve demokrasiye özde ve biçimde bağlı bir
genel toplumsal kurum denilmesi gerektiğini ısrarla vurguluyoruz. Öte yandan Kürdistan’da demokrasi, halkın hem yerel hem
genel anlamda düzenli aralıklarla kendi
ekonomik, sosyal, siyasal ihtiyaçları başta
olmak üzere, ortak toplumsal ihtiyaçlarına
yanıt arayıp bulmakla görevli delegelerini
seçmek ve denetlemek anlamına gelir. Demokrasi devleti ilgilendirmez. Halkın öz işleridir. Devlet ancak onun demokratik iradesine saygı gösterebilir. Gerekli bir hizmeti
söz konusu olursa, onu yerine getirir. Kısacası önümüzdeki dönemde Kürdistan’da
iyice tanımlanmış ve üzerinde uzlaşılmış,
“Demokrasi + genel kamu otoritesi olarak
çiş, buna uygun bir yasal statü siyasal reformun önemli bir parçasıdır. Kürdistan adına
parti kurulması halen yasaklı bir konudur.
Devlet partisi dışındakilere fazla şans tanınmaz. Açık ki bu statünün değişmesi gerekir.
Kürdistan adına parti ve koalisyonlar demokratikleşmenin özü ile ilgilidir. Yeter ki ayrılıkçı
ve şiddet aracına başvurmasınlar.
Kürdistan’da demokratik siyaset ve toplum kavrayışı ve dönüşüm çabaları büyük
önem taşımaktadır. Özellikle politik olgunun
despotik karakteri demokratik kriterlerin
kavranması ve uygulanmasını hayati kılmaktadır. Sadece sağ merkez politikalarının değil, sol politikaların çoğunluğu da
devlet odaklı, despotik ve rant karakterindedir. Bu temel özellikler Ortadoğu haklarının neden siyasetten nefret ettiğini de iyice
açıklamaktadır. Politikaya yüklenen rol aldatma ve bastırma olduktan sonra, toplu-
Türkiye Cumhuriyeti açısından, genelde
tüm Türkiye için, özelde ağırlıklı konumlarından ötürü Kürtler için bir reform ve Rönesansçı yaklaşıma ihtiyaç vardır. Her ne kadar bazı yasal ve anayasal düzenlemeler
yapılıyorsa da, bunlara reform demek zordur. Özellikle Kürt sorununa içten olmayan
yaklaşım ve inkarcılık sürdükçe anayasal
uzlaşım zordur. PKK yeniden yapılanırken,
kendisini esas olarak Kürdistan’la sorumlu
tutma durumunda olduğundan, bu dört devletli alanda demokrasiyle devlet iktidarının
uzlaşmasını en önemli bir konu olarak görür. Devletler –buna Federe Kürt devleti de
dahildir– Kürdistan’da varlığını sürdürmek
istiyorlarsa, bunun kriterleri halka karşı olmayan genel güvenlik ve temel kamusal
alan hizmetidir. Kürt halkının temsilcileri
devlet yetkilileri ile bu kriterleri belirlemek
ve uzlaşmakla görevlidir. Tek taraflı sınırsız
bir devlet uygulaması, doğal olarak halkın
rızasına dayalı değilse kabul görmez. Zorla
dayatılırsa halkın direnme hakkı doğar. Dolayısıyla genel kamu otoritesi olarak devletle demokratik iradesini ortaya koymuş halkın görevlileri arasında bir uzlaşma gerekir.
Programın bu en önemli maddesini
“Kürdistan’da halkın kendi öz demokratik
yönetimi + genel kamu otoritesi olarak devlet” olarak özetleyebiliriz. Statüsü böyle belirlenmiş bir Kürdistan hem demokratik,
hem özgür ve eşitliğe yakın bir konum kazanmış demektir. Tümüyle devletsiz demokrasi demek, kendini mevcut tarihsel dönemde kandırmak ve maceraperest kılmak
Türkiye, İran, Irak ve Suriye devleti” formülü temel bir program maddesi olarak öngörülebilir. Bir program maddesi derken,
tek maddelik demiyoruz. Gerekirse üç beş
maddeye ayrıştırılabilir.
Kürdistan’ın demokratikleştirilmesi yasal
bir sorunun ötesinde kapsamlı bir toplumsal
projedir. Halkın kimliğini ve kaderini belirlemesini inkar eden kesimlere karşı ve onların
dışındaki toplumsal kesimlerin kendi ekonomik, sosyal, siyasal iradelerini oluşturma, kurumlaştırma, yönetme ve denetlemelerini
içerir. Sürekli işleyen bir süreçtir. Seçimler
sadece bu iradenin belirlenmesi için başvurulan araçlardan biridir. Esas olarak halkın
işlevsel örgütlenmesini, eylemini gerektirir.
Yerel köy ve kent komünlerine, kent meclislerine, belediyelerine ve genel halk kongresine kadar uzanan demokratik bir süreçtir. Dinamik bir siyasal yaşamı ifade eder. Koşullara göre komşu halklarla ortaklaşa bir demokrasi olarak örgütlenebileceği gibi, buna imkan verilmezse kendi öz demokratik sistemi
olarak da oluşturulabilir.
Siyasetin demokratikleştirilmesi de siyaset alanına ilişkin önemli bir görevdir. Demokratik siyaset demokratik partileri gerektirir. Devlet odaklı olmayan, toplumsal talepleri esas alan partiler ve yan kuruluşları olmadıkça, siyasal yaşamın demokratikleştirilmesi beklenemez. Türkiye’de parti yapılanmaları devletin propaganda kolu ve devlete
konduklarında rant dağıtmayı amaçlayan
araçlar olmaktan öteye anlam ifade etmezler. Toplumsal sorunlara odaklı partilere ge-
mun politika dışında kalması, daha doğrusu tahakkümcü politikanın nesnesi haline
gelmesi kaçınılmaz olmaktadır. Politikanın
bu yabancılaşmasını aşacak en iyi yöntem,
demokratik toplum amaçlı ve eksenli demokratik siyaset yapma sanatıdır. Demokratik politikayı teorik ve pratik olarak esas
almadan, tüm toplumsal grupların içinde
yürütülecek çabalar aldatıcı olmaktan kurtulamaz. Burada iyi niyet fazla anlam taşımaz. Platonik halk bağlılığıyla demokratik
politika sanatı arasındaki bağı ve farkı iyice
görmek gerekir.
P
rogram üzerinde durmaya ihtiyaç vardır. Devam edelim. Çağımızda parti
programları alışılageldiği üzere dört ana
bölümden oluşur: Siyasal, sosyal, ekonomik ve bireysel haklar düzlemi olarak. Siyasal düzlemde devlet ve rejim sorunları irdelenerek, yerine konulmak istenen siyasal
düzenlemeler ilkeler düzeyinde belirlenir.
Şimdiye kadar ki çözümlemelerimizden anlaşıldığı üzere, yeni partileşmemizin Türkiye ve Kürdistan somutuna ilişkin siyasi yaklaşımları çözümlenmeye çalışılmıştır. Devlet ve siyasete ilişkin sosyolojik bir yaklaşım
geliştirilmiştir. Devletin oligarşik ve antidemokratik özelliklerine dikkat çekilmiştir. Demokrasi söylem düzeyinde olmasına karşılık, öze ilişkin adım atılmamıştır. Kürt sorununda bu husus kanıtlanmaktadır. Siyasal
alan demokratikleşmiş olmaktan uzaktır.
Özellikle tüm partiler siyasal alanda devletin propaganda ve ajitasyon kolu olarak çalışmaktadır. Toplumun demokratikleşme
özlemi güçlü olmasına karşın, devletçi geleneğin ağır etkisi yüzünden kendini sivil
toplum, insan hakları, çevre ve kadın özgürlüğüne doğru demokratikleştirememektedir. Ordunun yenilenme çabalarına karşın, geleneksel etkisi siyasal sistem üzerinde halen belirleyici olacak kadar güçlüdür.
O halde programımızın siyasi alandaki
isteminin başında devletin gerçek demokrasiye laftan öte duyarlı olmasını sağlayacak bir reform düzenlemesi şarttır. Eski
PKK Programı’nda devlet tümüyle dışlanmış sayılmaktaydı. Yani varlığının tümüyle kaldırılması. Yerine düşünülen ise,
pek belirgin olmamakla birlikte bir Kürt devletine benzer oluşumlardı. Bu görüşün uygulanmasının zor olmasından ötürü değil,
ilkesel olarak devletçi olmamız dünya görüşümüzle uyuşmadığı için, “Türk devleti
kalksın, yerine Kürt devleti gelsin” gibi kaba
bir yaklaşımı doğru bulmuyoruz. İkinci husus, ‘devlet hiç olmasın’ görüşü de gerçekçi olmayıp daha çok nihilizme, eski anarşizme çağrı yapmaktadır. Ayrıca devletin
Türk’ü, Kürt’ü olmaz. Tarihsel bir ağır gelenek olarak dar bir azınlığın çıkarlarına hep
öncelik verir. Kamusal alana hizmeti ise oldukça dar ve göstermeliktir. Fakat kamusal
alan ve genel güvenlik günümüzde de ihmal edilemeyecek konular olduğundan,
Türkiye’deki ve tüm Kürdistan’daki yerleşik
devlet anlayışımızı yeniden yorumluyoruz.
Devletin hemen ortadan kalkmasının bilimsel olarak da gerçekçi olmaması, olduğu gibi sürsün anlamına da gelmemektedir. Klasik anlamda devletin varlığı ve özellikle
mevcut despotik iktidar uygulamaları ne kadar devletle özdeşleştirilmek istense de kabul edilemez. Doğru olan, genel güvenlik
ihtiyacına ve kamusal alan hizmetine cevap
veren, sınırlandırılmış, küçültülmüş, eski
anlamıyla devlet sayılmayan, genel kamu
otoritesi olarak tanımlayabileceğimiz siyasi
bir kurum üzerinde uzlaşmak gerekir.
Feodal kurumlar demokrasi
önünde engel teşkil ederler
S
avunmam esas olarak Kürdistan’da
demokratik siyasetin önünü açmaya
birincil öncelik tanımaktadır. Bireyde ve kurumlarda çok etkili olan boyun eğme ve eğdirme kültürünü ancak demokratik evrensel
kriterleri uygulayarak aşabiliriz. Son dönemde PKK mirası üzerinde de muazzam
antidemokratik uygulamalara tanık olunmuştur. DEHAP’ın son seçimlerde istenen
başarıya ulaşmamasının temelinde yönetim, kadro ve çalışma tarzları sorunlarında
demokratik teori ve pratiğin çözüm tarzı
olarak geliştirilip uygulanmaması yatmaktadır. Diğer Kürdistan parçalarında zaten
despotik politika daha çok egemendir. Önümüzdeki dönemde özgür bir Kürdistan için
öncelikle gerekli olan, her parçanın somut
tarihsel, toplumsal özelliklerine uyarlanmış
demokratik toplum ve siyaset merkezli siyasi oluşumların gerçekleştirilmesidir. Mevcut parti, dernek ve sivil toplum kuruluşlarının bu temelde dönüştürülmesidir. Demokratik siyaset dönemini tüm gücümüzle inanarak, bilerek ve uygulayarak açmaktan
daha değerli bir çalışma olamaz.
Dolayısıyla her Kürdistan parçasında ve
Kürt topluluklarının yoğun bulunduğu komşu metropol kentlerinde, azınlık kırsal alanlarda ve başta Avrupa olmak üzere yurtdışında demokratik bir işleyişi örgüt ve çalışma tarzında, eylemlilikte gerçekleştirmek
temel görevdir. Halkımız birlikte yaşadığı
Kürdistan içi azınlıklar ve gönüllü dostları
da içine alma esnekliğini göstererek, kendi
taban örgütlenmelerini ve eylemliliğini her
şeyin önünde tutmalıdır. Kendi demokrasisini bizzat örgütleyip uygulamalıdır. Mevcut
demokratik yasalara bağlı hareket etmek
kadar, demokratik yasaların olmadığı koşullarda kendi demokratik kurallarına, tüzük
ve yönetmeliklerine göre yaşam ve mücadelesini düzenlemelidir. Yılda bir alan kongreleriyle tüm demokratik kurum (Komünden KONGRA GEL’e kadar) yönetimlerini
başarı ve çözüm oranlarına göre yeniden
seçmelidir. Uygun yöntemlerle kendi seçim
ve aday sistemini hazırlamalıdır. Bir yönetici iki dönemden fazla seçilmemeli ve ancak
yeni projeler temelinde iki dönemden sonra
yeniden aday olabilmelidir.
Başta Avrupa’daki halkımız olmak üzere, tüm parça ve metropollerde kendi öz
demokrasisini uygun bulduğu yöntemlerle
işleterek tüm kurumlarına (yerel komünden KONGRA GEL’e kadar) en başarılı
bulduğu adayları seçmeli, düzenli rapor
istemeli ve bu temelde denetlemelidir.
Devletler kendi demokrasisine saygılı
davranırsa uzlaşmalı, aksi halde uygun
yöntemlerle demokratik direnişini sonuna
kadar sürdürmelidir. Halkımız için en uygun özgürlük ve eşitlik yolu olan öz demokrasisini sonuna kadar kavramak ve
zafere kadar uygulamak esastır.
Siyasal alanda özgür medyanın da
varlığına ihtiyaç duyulur. Özgür medya olmadan, devletin demokratik duyarlılığı ve
siyasal alanın demokratikleşmesi sağlanamaz. Bireysel haklar olarak değil, kamusal haklar olarak Kürdistan’da bir medyatik düzenlemeye ihtiyaç vardır. Dil ayrıcalığı olmamalıdır.
Feodal kurumların demokrasi önünde
engel teşkil ettikleri bilinmektedir. Ortaçağ
kalıntısı ağalık, şeyhlik, aşiretçilik ve tarikatçılık uygun yöntemlerle demokratik dönüşüme zorlanmalıdır. Asalak ve zihni uyuşturan,
özgür ahlakın önünde engel teşkil eden bu
kurumlar, klasik devlet kurumları kadar demokratikleşmeyi engellerler. Tüm bu hususlar uygun maddeler halinde siyasal alanda
program ilkeleri olarak düşünülebilir. Siyasal
alana ilişkin teorik yaklaşımı ve uygun madde düzenlemesini bu çerçevede geliştirmek,
hakim sistem gerçeğiyle halkın gerçekliği
açısından gerçekçidir ve uygulanma, pratikleşme şansına sahiptir.
Sosyal alana ilişkin programatik düzenlemenin özünü aile, kadın, sağlık, eğitim,
ahlak, din ve sanatsal etkinliklerinin önündeki sorunlar ve çözüm görevleri oluşturur.
Siyasal ve ekonomik alanla ayrılmaz bir bütünlük oluşturan sosyal alan bölümlenmesi,
kolaylık sağlaması açısından ayrı bir bölüm
olarak düzenlenebilir. Esas belirleyici alan
olarak düşünülmesi gerekmekle birlikte, siyasi alandaki tahakküm ve ekonomik istismar nedeniyle sosyal alan büyük bir sıkışmayı yaşamaktadır. Neredeyse hastalıklı bir
gövdeye dönüşmüştür. Sosyal alanı giderek
güçlendirmek ve savunmak programın temel işlevlerinden sayılmalıdır. Ağırlık ekonomi ve siyasetten sosyal alana taşırılmalıdır.
Devlet sistemlerinde toplumun kontrol
edilmesinde sıkça denenen ekonomik olanakları toplumun elinden çekip, tekrar toplumun bağlanması karşılığında topluma
azar azar sunulması yönteminin terk edilmesi, toplumsal düzeyin özgürleşmesinde
temel bir noktadır. Toplumun ekonomi ile
terbiye edilmesinden vazgeçilmelidir. Kürt
toplumunda yoğun denenen bu yöntem
halkımızı tam bir DİLENCİ durumuna düşürmüştür. Toplumsal alanda öncelikle bu
Download