“Dünden Bugüne Kürt Meselesine Bakışlar konulu panel konuşma

advertisement
“Dünden Bugüne Kürt Meselesine Bakışlar konulu panel konuşma metni
“Dünden Bugüne Kürt Meselesine Bakışlar” konulu panele Sosyolog İsmail Beşikci, Diyalog ve
Temas Grubu Üyesi Prof. Dr. Gencay Gürsoy, İlahiyatçı İhsan Eliaçık ve İsmail Beşikci Vakfı
Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Gürbüz konuşmacı olarak katıldı.
İsmail Beşikci:
Herkesi selamlıyorum. Arkadaşlar Kürt sorunu Ortadoğu’da bir sorundur. Sadece Türkiye’nin
sorunu değildir. İran’ın Irak’ın veya Suriye’nin bir sorunu değildir. Sorun Ortadoğu’nun
sorunudur. Son 50 yılı düşündüğümüz zaman 1960lar ve 2010. Ortadoğu’da Kürt sorunu
konusunda çok önemli değişmeler olmuştur. Çok önemli siyasal ve toplumsal değişmeler
olmuştur. Yani Ortadoğu’yu bir bütün olarak ele alıyoruz. Bu değişimin iki önemli dinamiği
vardır. Birisi iç dinamiktir. PKK’nin 1980’li yıllarda 15 ağustos 1984’te diyelim bir gerilla
hareketine başlamış oldu. İkinci önemli dinamik dış dinamiktir.2003 yılında Amerika birleşik
devletlerinin ve koalisyon güçlerinin ırak’a karşı bir silahlı mücadele başlatmış olmalarıdır.
Bu iki olgu iç dinamik ve dış dinamik birbirlerinin etkileyerek, birbirlerinin tetikleyerek orta
doğuda çok Kürtler arasında Kürtler için, Kürtler konusunda çok büyük çok önemli toplumsal
ve siyasal değişmeler gerçekleştirmiştir. Sorunun temeli şudur: Kürt sorununun Kürdistan
sorununun temeli şudur:1920’li yıllarda Kürtlerin ve Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması ve
paylaşılmasıdır. Temel sorun budur. Emperyalizmin, emperyal güçlerin Ortadoğu’da
gerçekleştirdikleri en önemli en kalıcı dinamik en derin dinamik en kapsamlı dinamik budur.
Kürdistan’ın ve Kürtlerin bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması. Şimdi uluslararası
camiaya baktığımız zaman anti-Kürt bir camia olduğunu görüyoruz. Anti-Kürt bir camiadır
uluslararası camia. Bu gün dünyada 208 tane devlet var. Bu 208 devletin çok büyük bir
kısmının nüfusu 1 milyonun altındadır. Kürtlere baktığımız zaman Ortadoğu’da 40 milyonun
çok üzerinde bir nüfusu vardır.50 milyonda diyebiliriz. Neden sayım yapılmıyor? Şunun için
sayım yapılmıyor. Örneğin; Kerkük’te sayım yapıldığı zaman Kürtlerin nüfusunun Arap
nüfusundan çok fazla olduğu görülecektir. Bu görülmek istenmediği için sayım yapılmıyor.
Anti Kürt bir camiadır uluslararası camia. Bunun önemli iki göstergesinden söz etmek
istiyorum. Birisi 16 Mart 1988’de Kürtler karşı Halepçe’de kimyasal silahların
kullanılmasıdır. Tabi Halepçe’de bir günde beş bin kişinin öldüğü söylenmektedir. On bin
kişinin yaralandığı söylenmektedir. Halbuki 1988’e nasıl gelindi? Hangi gaz daha zehirlidir?
Hangi gaz daha öldürücüdür? Hangi gaz kitlesel bakımdan daha çok öldürücü etkileri
yaratmıştır? İşte bunun deneyleri yapılmıştır.1983’ten itibaren Saddam Hüseyin yönetiminde
deneyler yapılmıştır. Ve bunlar Kürt köyleri üzerine yapılmıştır. Ve bunlar cezaevlerindeki
Kürt mahkumları üzerinde yapılmıştır. Ve bu süreçte 1983 1988 arasında öldürülen Kürt
sayısı da beş binden falan çok daha fazladır.tabi bu zaman ve mekan içinde gerçekleşmiş bir
soykırımdır.işte bu uluslar arası camianın ne kadar anti Kürt bir camia olduğunu
göstermektedir.neden Halepçe’de beş bin kişi öldürülmüştür?ama uluslar arası camia ne
Paris’te ne Moskova’da ne Londra’da nede başka bir yerde buna bir tepki
oluşturmamıştır.hatta İslam konferansı 17/18 mart günlerinde Kuveyt’te toplantı halindedir.ve
İslam konferansının bu cinayetlere karşı bu Kürt soykırımına karşı küçücük bir tepkisi
olmamıştır. İslam konferansında 1988’de Kenan evren Türkiye’yi temsil etmiştir. İslam
konferansında sonuç bildirisi yayımlamıştır. İslam konferansında örneğin Bulgaristan’da
Türklerin isimlerinin değiştirilmesinden dolayı Bulgaristan hükümeti kınanıyor.
Yunanistan’da Türkiye’de hazırlanan alfabenin kullanılmasına engel olduğu için Yunanistan
hükümeti kınanıyor. Ama bir tarafta da büyük bir soykırım gerçekleştirilmiş, binlerce insan
zehirli gazlarla boğulmuş,on binlerce yaralanan var ama İslam konferansı 53 İslam ülkesinin
liderleri buna karşı küçücük bir tepki göstermemiştir. Ne uluslararası camiada nede İslam
dünyasında ona karşı en ufak bir tepki yoktur. Bu işte ne kadar anti-Kürt bir camia olduğunu
gösteriyor. Uluslararası camianın ne kadar anti-Kürt olduğunu bunun ikinci olgusu şudur
arkadaşlar 13 temmuz 1989. Kürt lideri Abdurrahman Kasımlo Viyana’da katledilmiştir.
Kimdir katleden? İrandan gelen kastaran üyeleri. Onlar nasıl geliyorlar? Diplomat kılığıyla
geliyorlar. Yani görüşme yapıyorlar. Ama bu görüşme gizli görüşmeler. Abdurrahman
Kasımlo’nun arkadaşları bile bir yeni görüşmeden haberdar değil. Yani yandaşları
Abdurrahman Kasımlo’nun İran Kürdistan demokrat partisi mensupları. Uluslararası camianın
anti-Kürt olduğu şuradan belli. Bu cinayeti işleyenler Viyana’da gayet rahat bir şekilde oteli
terk etmişlerdir ve kısa zamanda İran’a ulaşmışlardır. Abdurrahman Kasımlo’nun eşi bu
cinayeti dava etmek için bunu mahkemelere getirmek için çok çalışmıştır. Viyana’da bunu
mahkemelere getirmek için çok çalışmıştır. Bunu dava etmek için çok çaba harcamıştır. Fakat
böyle bir dava açamamıştır. Açılan dosya çok kısa bir zamanda kapatılmıştır. İşte uluslararası
camianın ne kadar anti-Kürt bir camia olduğunu cinayet çok açık bir şekilde göstermektedir.
Neden böyledir? Niye böyledir. Bunu düşünmemiz gerekir. Yani Kürt sorunu Ortadoğu’da bir
sorundur. Kürt sorunu orta doğunun en önemli sorunudur. Yani Kürdistan’ın bölünmesi,
parçalanması ve paylaşılması Ortadoğu’da gerçekleşen en önemli emperyal politikadır. Bu
bize neyi gösteriyor? Şunu gösteriyor: bir devlet, bir ulus diyelim tarihin belirli bir döneminde
bölünmenin parçalanmanın ve paylaşılmanın hedefi olmuşsa bu politika her zaman kendisini
üreten, çoğaltan bir etki yaratmaktadır. Kürdistan 17.yy’da bölünmüş, 19.yy’da tekrar
bölünmüş İran Kürdistan’ı Rus İran savaşı döneminde. İran Kürdistan’ı Rus imparatorunun
hedefine girmiş, 3.bölünmede 1920’lerde gerçekleşmiştir. Yani kendisini üreten, çoğaltan bir
politika. Son otuz yıllık savaşı düşünelim. PKK savaşını düşünelim. Aşiretler bölünmüş,
aileler bölünmüş hatta aynı aile içerisinde bir amca bakıyorsun devletin adamı, bir amca
bakıyorsun gerillaların adamı. Bölünme, parçalanma, paylaşılma kendisini üreten, çoğaltan bir
etki yaratıyor. Bunun bilincinde olmak gerekiyor. Kürt sorunu Ortadoğu’da bir sorundur.
Ortadoğu’nun 1920’lerde emperyal devletlerin gerçekleştirdiği en önemli politikadır. Tarih
nedir arkadaşlar? Tarih şudur: Tarihçe denen arkadaş tarihçi denilen kişi hangi sorunlarla
ilgileniyorsa çoğu tarihsel bir olaydır. Tarihçinin ilgilendiği olaylardır. Ama biz şunu
görüyoruz Ortadoğu’da Kürtler nasıl bölündü, nasıl parçalandı, nasıl paylaşıldı? Bu konuda
bir inceleme yapılmadı. Böyle bir soru sorulmamıştır bir kere. Örneğin; Rus bilimleri
akademisinin böyle bir sorunu yoktur. İngiltere’nin, Fransa’nın üniversitelerinde Kürtlere
yönelik çalışmalar vardır elbette. Ama böyle bir sorun yoktur. Yani Kürtler niye bölündü,
niye parçalandı, niye paylaşıldı birde şu önemli tabi: Kürtlerin zaafı neydi? Eğer bir ulus
durmadan bölünmenin, parçalanmanın, paylaşılmanın hedefi oluyorsa doğrusu bir iç zaafı
vardır. Zaafı olduğu için emperyal güçler, hasım güçler bu zaaftan yararlanıyorlar onu
bölünmenin, parçalanmanın tekrar parçalamanın yolu yordamını buluyorlar. Bu konuda
elbette Kürtlerin zaafının üzerinde de durmak gerekiyor. Arkadaşlar bir konu önemli. Şu;
İslam kardeşliği nasıl bir kardeşliktir? İşte biraz önce Kuveyt’te toplanan İslam
konferansından söz etmeye çalıştım. Nasıl bir kardeşlik bu? Bir cinayet işlenmiş, Saddam
Hüseyin rejimi kendi vatandaşlarına karşı bir cinayet işliyor, öbür İslam devletleri Saddam
Hüseyin rejimiyle arasını bozmamak için bu cinayeti gündeme getirmiyor. Bunu görmezden,
bilmezden, duymazdan geliyor. Veya İran’da önemli bir Kürt lideri görüşmeler diye İran’a
çağrılıyor ve otel odasında öldürülüyor ve bununla ilgili dava bile açılamıyor. Niye? Çünkü
örneğin viyana veya Avusturya yönetimi diyelim İran’la ilişkilerini bozmak istemiyor.
Mevcut ilişkilerini sürdürmek istiyor. İşte bu ne kadar anti-Kürt bir camia olduğunun
göstergesidir. Şimdi İslam kardeşliğini şöyle incelememiz gerekiyor. Şöyle değerlendirmemiz
gerekiyor:1960’lardan itibaren Kürtler arasında bir milli filizlenme, bir milli hareketin
gelişmesi söz konusu. İşte Amerika Türkiye tavsiyesi şudur bu konuda; siz ilerde
gelişebilecek bu duyguyu, düşünceyi milli duyguyu, düşünceyi engellemek için İslam’ı
kullanma. Tabi gerilla 1984’te başladığı zaman devletin temel hareket noktası bu olmuştur.
Gençler dağa çıkıyor, büyük bir kitle gerilla hareketini benimsiyor. Gerilla hareketi
kitleselleşiyor. Bunun önünü nasıl engelleyebiliriz? Gençlerin dağa çıkmalarını nasıl
engelleyebiliriz? Gerilla hareketinin kitleselleşmesini nasıl önleyebiliriz? İşte İslam
kardeşliğini ortaya çıkaralım, her yerde İslami vakıflar kuralım, İslam yayınevleri kuralım,
İslam radyoları, İslam televizyonları kuralım. Kürtler nerede yaşıyorsa orada kuralım.
Almanya’da yaşıyorsa Almanya’da yapalım, Hakkari’de yaşıyorsa Hakkari’de yapalım,
İstanbul’da yaşıyorsa İstanbul’da yapalım, her yerde yapalım ve paraya hiç acımayalım.
Devletin temel tutumu budur. Resmi ideoloji yoğun bir şekilde böyle bir konuyu incelemiş,
gündeme getirmiş. Böyle bir konuyu inceliyor, böyle bir konuyu gündeme getiriyor ve
Kürtlerin gerilla hareketine uzak durmalarını sağlamak için ve kitleselleşmeyi engellemek için
böyle bir İslam kardeşliği sözü var. Bunu yaşama geçirmeye çalışıyor. Şimdi bir arkadaşın
bir yazısı oldu. İbrahim Sediyani. O şöyle bir yazı yazdı. Kürtleri kandıran ama Bengallileri
kandıramayan İslam kardeşliği. Bu ne demek: Bu şu demek:1948’de Hindistan bağımsız oldu.
Hindistan bağımsız olur olmaz Pakistan Hindistan’dan ayrıldı. Ayrı bir devlet oldu ama
Pakistan iki parçalıydı. Çünkü Pakistan vardı birde Bengalli eyaleti vardı. Bengalli aynı
zamanda Hindistan’ın da bir Pakistan federal devlet ya 20 kadar federal devlet var
Hindistan’da. Doğu Bengal Hindistan’ın bir eyaleti. Batı Bengal’de bu gün Bangladeş
dediğimiz ülke. İşte Pakistan kurulur kurulmaz bu Bangladeş’te yaşayanlar Bengal halkı
kendi hakları, özgürlükleri üzerine durdular. Ve Pakistan’dan durmadan bunu talep ettiler.
Tabi arada Hindistan’la Bangladeş arasında 2000 kmden fazla bir mesafe var. Yani arada
Hindistan toprakları var. Ama Bangladeş durmadan kendi özgürlüklerini, haklarını talep etti.
Pakistan yönetimi İslam kardeşliğini ileri sürüyordu. Biz ümmetiz, biz kardeşiz, biz
Müslümanız. İşte Müslümanlıkta kavmiyet gütmek yasaktır, o bakımdan sizin bu talebiniz
İslam’a aykırıdır. Bangladeş şunu söylüyordu; bizde kardeşiz, bizde Müslümanız ama sizin
hasım hırsınız vardı, siz bizim hasmımızsınız çünkü siz bizim hakkımızı vermiyorsunuz,biz
hakkımızı arıyoruz siz nasıl Hindistan’dan İngiltere ’den hakkınızı aradınız, ayrı bir devlet
kurdunuz bizde kendi hakkımızı arıyoruz.kendi hakkımızı arıyoruz.siz bize niye engel
oluyorsunuz?biz elbette kardeşiz, biz İslam ümmetinin bir parçasıyız ama sizin bizim
haklarımızı almamıza engel olmanız İslam’a aykırıdır. İslam’a esas bu aykırıdır diyorlardı.
İşte 1970’lerde bir meclis kurdular Bengal halkı bir meclis kurdu. O meclis özerklik ilan
edecekti. Ama Pakistan yönetimi işte Eyüphan ondan sonra Yahya han böyle bir meclisin
toplanmasına engel oldular. Meclis toplanamadı. Meclis toplanamayınca Bengal halkı silahlı
mücadeleye başladı. 1971 yaz aylarında. Ve Hindistan birlikleri Bangladeş’e yardımcı oldu,
Bangladeş’le birlikte Pakistan’a karşı mücadele etti ve Pakistan’ı etkisiz hale getirdi ve
Bangladeş kuruldu. Bangladeş bugün 150 milyona sahip bir devlettir. Pakistan 175
milyondur. Bangladeş 150 milyondur. Batı Bengal Bangladeş Batı Bengal diyor. Doğu
Bengal’de belki 120 milyon nüfuslu bir Hindistan eyaleti var. Hindistan’da çekildi. Bangladeş
bağımsızlık kazandı ve Hindistan birlikleri çekildi.1971’den beri Bangladeş bağımsızlığına
kavuştu. Şimdi İbrahim Sediyani adlı arkadaş diyorki: Kürtleri kandıran ama Bengalleri
kandıramayan İslam kardeşliği çok ilgi çekici bir yazıdır, çok dikkate değer bir yazıdır. Çünkü
ulusal kurtuluş mücadelelerine baktığımız zaman örneğin Cezayir kime karşı savaşmıştır
farklı bir dinden, Müslüman Cezayir farklı bir din taşıyan Fransa’ya karşı bir mücadele
sürdürüyor. Angola’ya baktığımız zaman Zambia’ya baktığımız zaman farklı bir din var.
Portekiz’in oradaki dini farklı farklı dinden insanlar birbirleriyle mücadele ediyor. Ama
Pakistan’la Bangladeş aynı dinden. İkisi de Müslüman. Ama Pakistan Bangladeşin hakkını
hukukunu tanımak istemiyor. Oda silahlı mücadele yoluyla kendi hakkını, hukukunu
kazanmak durumunda kaldı. O bakımdan, o arkadaş İbrahim Sediyani Kürtleri kandıran ve
Bengalleri kandıramayan İslam kardeşliği çok dikkate değer. Çünkü yazı ve Kürtlerin bu yazı
üzerinde veya bu oluşum üzerinde epey durmaları gerekiyor. Şimdi milli güvenlik kurulunun
1985’te şöyle bir kararı var. O zaman cumhurbaşkanı Kenan evren, başbakan Turgut Özal,
genel kurmay başkanı Necdet özel işte biz gerillayı nasıl engelleyebiliriz? Kürtlerden gerilla
hareketine desteği nasıl engelleyebiliriz? Bunu ancak Kürtlerin yaşadığı her yerde İslami
düşünceyi, İslami duyguyu geliştirici olgular yaratarak yapabiliriz. Buda İslam’ın resmi
ideoloji doğrultusunda kullanılmasını getiriyor. Aslında İslam elbette hak hukuk talep
edenlerin yanında olmalı.hakkı gasp edilenlerin yanında olmalı. Ama resmi ideolojiyle bir
bütünlük söz konusu olduğu zaman hakkı hak için özgürlük için mücadele edenleri değil
bilakis onu bastırmaya çalışanların yanında oluyorsunuz. Böyle bir İslam anlayışı resmi
ideolojinin gereklerine göre böyle bir İslam anlayışı çıkıyor ortaya. Tabi Türkiye’nin tutumu
ne olmuştur? Bangladeş’in milli mücadelesi sürecinde Türkiye her zaman Pakistan’ın yanında
yer almıştı. Örneğin 1954/1962 arasında Cezayir ulusal kurtuluş mücadelesi sırasında Türkiye
kimin yanında yer almıştı: Türkiye Fransa’nın yanında yer almıştı. Cezayir Kurtuluş
Hareketini yürütenlerin yanında değil, Fransa’nın yanında yer almıştır. Tabi bir resmi ideoloji
var. Resmi ideoloji. Resmi ideoloji ne diyor? Biz diyor bütün ezilen halklara önderlik ettik.
Ezilen halkların ulusal kurtuluşları yönünde önderlik ettik. Ezilen halklara ilham verdik. Milli
kurtuluş düşüncesinin yaşama geçmesi için ezilen halkları destekledik. Bu resmi ideolojinin
bir görüşü.Bu doğrumudur? Bu doğru değildir. İşte Cezayir’de 1954/1962 arasında Fransa’nın
yanındaydı. Devlet her zaman Fransa’yı birleşmiş milletlerde Fransa’nın yanında yer aldı, ve
1971 Pakistan ve Bangladeş arasındaki mücadelede ve 1971’den sonra gelişen süreçte devlet
her zaman Pakistan’ın yanında yer aldı.Bangladeş’i her zaman itti.Beş altı sene sonra
Bangladeş’i tanıdı.1971’de Bangladeş bağımsızlığını ilan etti. 1975/76 yıllarında Türkiye
Bangladeş’i tanındı. O bakımdan bu gelişimin Bangladeş’in Pakistan’a karşı bir milli
mücadele yürütmesi ve örneğin Mucuburrahman’ın ve 1971 Bangladeş’in lideri
Mucuburrahmanın ve ondan sonraki Bangladeş liderlerinin toplumsal yaşama etkileri, siyasal
yaşama etkileri bunun incelenmesi Kürtler bakımından bunun incelenmesi önemlidir. Yeni bir
olgu. Şimdi nasıl işte bu görüşmeler, Newroz, görüşmeler, Öcalan’ın mektubu bu konuda
şunlar söylenebilir. Arkadaşlar, Ortadoğu’da herkes silahlıdır. Türk devleti, Suudi Arabistan,
Katar, özgür Suriye ordusunu silahlandırmaya çalışıyor. Türkiye’de bunu yapıyor. Suudi
Arabistan’da bunu yapıyor. Katar’da bunu yapıyor. Ama Kürtlere diyorlar ki; siz silah
bırakın. Niye bıraksınlar? Sen herkesi silahlandırıyorsun. Kürtler niye silahsız kalsın. En çok
hasım olan kimdir orta doğuda? Kimdir Ortadoğu’da en çok hasım olan sen niye Kürtlere
silah bırak diyorsun? Birde şu var; 100. 000’e yakın korucu var. Korucuların silahlarında söz
ediliyor mu? PKK silahlarını bıraksın. Peki korucular hakkında bir şey söylemiyor mu?
Binlerce özel tim var. Onlar hakkında bir şey söylemiyor mu? Bu görüşmeler Newroz 21
mart, bunun önemli olduğunu düşünüyorum arkadaşlar. Önemli olan Kürtlerin hakkı,
hukukudur. Kürtlerin orta doğudaki temel haklarıdır, özgürlükleridir. Bunun dikkate alınması
her zaman bunun dikkate alınması. İşte bu 1920’lerde gerçekleşen bölünmenin parçalanmanın
paylaşılmanın hiçbir zaman gözden ırak tutulmaması gerekir, önemlidir.1940’larda ikinci
dünya savaşı döneminde milletler cemiyeti çöktü. Milletler cemiyeti uluslararası barışı
kuramadı ve çöktü milletler cemiyeti. Tabi bu anlayış yaşama devam etti. Uluslararası bir
örgüt kurmak, barışı savaşa varmadan, sorunları savaşa varmadan çözmek için devam etti. İşte
1945’te birleşmiş milletler kuruldu. Dünyanın her tarafında çok büyük değişimler oldu.
Siyasal bakımdan çok büyük değişiklikler oldu. Örneğin Afrika ikinci dünya savaşından önce
Afrika’da sadece iki bağımsız devlet vardı. Bu gün Afrika’da siyasal bakımdan 57 tane
bağımsız devlet var. Bunlar hep ikinci dünya savaşından sonra bağımsızlıklarını kazandılar.
Sadece dört ülkede silahlı mücadeleyle bağımsızlık kazanıldı. Geriye kalan bütün Afrika
anayasal görüşmeler ile İngiltere’den Fransa’dan Belçika’dan Portekiz’den İspanya’dan
bağımsız oldular. Ama Kürdistan da hiçbir şey değişmedi. Kürdistan da bir statüko
kuruldu.1927lerde Kürtlere hiçbir statü vermeyen bir statü kuruldu. Ve bu İngiltere’den
Fransa’nın Ortadoğu’daki Türk Arap ve fars yönetimleriyle birlikte bu politikayı sürekli
yaşama getirdiler.Kürdistan’da hiçbir şey değişmedi. Halbuki Kürtler 1919/20lerde de
ayaktaydı.1920lerde güney Kürdistan da Şeyh Mahmut Berzenci’nin mücadelesi vardı,
İngiltere’ye karşı. Yine dünya savaşında İran’da Mahabat Cumhuriyetinin yıkılması önemli
bir süreç. Yani Kürtler 1.dünya savaşında da 2.dünya savaşında da ayaktaydı. Talepleri vardı,
hem milletler cemiyetini kuranlara karşı, hem de 1945’te diyelim birleşmiş milletleri
kuranlara karşı ama Kürtler hiçbir zaman bu seslerini duyuramadılar. Veya milletler
cemiyetini kuranlar veya birleşmiş milletleri kuranlar Kürtlerin taleplerini dinlemek
istemediler. Kürtlerden gelen istekleri gündeme almak istemediler. Dünyanın her tarafında
büyük değişimler oldu. Siyasal değişimler oldu ama Kürdistan’da hiçbir şey değişmedi. Ne
kadar anti-Kürt bir tutum var uluslararası camiada. Şimdi buradan yine başta söylediğime
geleyim arkadaşlar iki büyük dinamik Ortadoğu’da çok büyük bir değişim yarattı. İşte
PKK’nin 1980lerin ortasında gerçekleştirdiği gerilla hareketi birde Amerika Birleşik
devletlerinin Irak’a karşı bir silahlı mücadele yapması. O mücadelenin sonucunda ne
olmuştur? Şu olmuştur; işte Saddam Hüseyin rejimi yıkılmıştı. Baas Partisi dağıtılmıştır. Ordu
dağıtılmıştır. El muhabirat dağıtılmıştır ve bunlar Kürtlerin en önemli tehditlerdi. İşte bu
tehditler ortadan kalkınca Kürtler Kürdistan bölgesel yönetimi diye bir birim oluşturdular. Bu
da bir statüdür herhalde. Uluslararası ilişkilerde tanınan bir statüdür. Önemli bir statüdür ve
bunun doğu Kürdistan’ı Kuzey Kürdistan’ı Batı Kürdistan’ı etkilemesi çok doğaldır. Gerek bu
gerilla hareketi gerekse bu mücadele işte Kürdistan bölgesel yönetiminin kurulması ikisi
birbirini tetikleyerek Ortadoğu’da Kürtlerin önemli bir güç olarak ortaya çıkarmıştır. Burada
tabi şöyle bir ironi vardır arkadaşlar tarihsel anlamda.20. yüzyılın çeyreğinde Kürdistan ve
Kürtler emperyal politikalarla, dönemin en güçlü emperyal güçleri tarafından, işte İngiltere ve
Fransa tarafından bölünmüş, parçalanmış ve paylaşılmış.20.yüzyılın çeyreğinde.21.yüzyılın
ilk yıllarında da ne olmuş? Başka bir emperyal güç işte Amerika birleşik devletleri Irak’a
yaptığı bir müdahaleyle yoğun bir toplumsal ve siyasal değişimin gerçekleşmesini sağlamıştır.
Tabi şu önemli nasıl değerlendireceğiz bunu? Saddam Hüseyin yönetiminde Saddam Hüseyin
şunu yapıyordu Kürtlere karşı işte petrol çıkartıyordu Kürt bölgelerinde. O petrolden elde
ettiği gelirlerin bir kısmıyla zehirli gazlar alıyor, mayınlar alıyor, savaş uçakları alıyor, top
tüfek alıyor ve Kürdistan’a bunları gönderiyor. Kürdistan’ın yakılması yıkılması böyle
gerçekleşmiştir.1980’leri düşünelim her başa milli gelir diyor ya Kürdistan’da. Belki 40 dolar
belki 30 dolar bu bile değildi. Şimdi ne oluyor? Şimdi Kürtler kendi bölgelerine egemen işte
kendi doğal kaynaklarını kendileri kullanmaya çalışıyorlar. Yollar yapılıyor, hastaneler
yapılıyor, barajlar yapılıyor, okullar yapılıyor milli gelir Kürtler arasında beş bin dolar olmuş,
altı bin dolar olmuş çok yakında on bin doların üstüne çıkılacağı söyleniyor. Burada çok ilgi
çekici bir durum var bu yüzden.1920lerde dönemin emperyal güçleri ne yapmışlar?
21.yüzyılda dönemin bir başka emperyal gücü nasıl bir durum yaratmış? Tabi burada şu
önemlidir arkadaşlar; yani Amerika’nın müdahalesi nasıl değerlendirilecek. Amerika her
halde silahlı mücadele yapayımda ‘işte şu Kürtlerinde yüzünü güldüreyim’ diye bir düşüncesi
yoktur. Amerika işte Saddam Hüseyin rejimini devirmiş. Petrol akışını sağlamak için batıya
petrol akışını sağlamak için Saddam Hüseyin rejimini yıkmış el muhabiratı dağıtmış kitle
imha silahları dağıtmış. Bunlar Kürtlerin önünü açmış. Bunlar Amerika’ya ve Türkiye’ye
rağmen Kürdistan bölgesel yönetim diye bir yönetim oluşturmuşlar. Bunu böyle
değerlendirmek gerekir. Amerika’nın bir isteği değil, Amerika’ya rağmen oluşturulmuş bir
yönetimdir Kürdistan bölgesel yönetimi. Benim kanımca bu güçlenerek devam edecektir 20.
yy öldüren, dağıtan, yok eden, evleri yakan yıkan bir yüzyıldı 20.yüzyıl. Herhalde 21.yüzyıl
Ortadoğu’da Kürtlerin haklarını hukuklarını özgürlüklerinin kazanılacağı bir yüzyıl olacak
teşekkür ediyorum dinlediğiniz için…
Download