rekombinat dna teknolojisi temel ilkeleri ve uygulama alanları

advertisement
REKOMBİNAT DNA
TEKNOLOJİSİ TEMEL
İLKELERİ VE
UYGULAMA ALANLARI
Yard.Doç.Dr. Gülay Büyükköroğlu
Eczacılık Fakültesi Farmasötik
Biyoteknoloji ABD.
Tarihçe





Rekombinant DNA teknolojisine ilişkin deneysel
çalışmalar 1944 yılında genetik bilginin nükleik
asitlerde depolandığının bulunması ile başlamıştır
1953 yılında Nükleik asitlerden biri olan DNA’nın
çift sarmal ve iki nükleotid dizisinden oluştuğu
bulunmuş
1961’de genetik kodun işleyişi belirlenmiş
1966’ da 20 amino asit için tam genetik kodlar
bulunmuş
1970’de test tüpünde ilk kez bir gen sentezi
başarılmıştır


Rekombinant DNA Teknolojisinin gerçek
hikayesi 1970’de Smith’in mikroorganizmalarda
bulunan ve DNA’yı spesifik dizi bölgelerinden
kesen restriksiyon endonükleaz enzimlerinin
bulunmasıyla başlamıştır
Bu dönemde belirli bazı virüslerde genetik bilginin
ters yönde yani ’RNADNA yönünde’ yürüdüğü
ve bu sentezin revers transkriptaz enzimi ile
gerçekleştirildiği gösterilmiştir . Böylece çeşitli
dokulardan elde edilen mRNA’dan cDNA sentezi
gerçekleştirilmiştir




1972 yılında ilk kez rekombinant DNA
molekülü elde edilmiş
1973’de gen klonlaması için plazmid vektörler
kullanılmış
1977’de hemen bütün genlerde intron ve
ekson bölgelerinin bulunduğu tespit edilmiş
Transkripsiyonda öncü mRNA’daki intronların
kesilip atılarak esas işlev gören eksonlardan
oluşan
mRNA’nın translasyon prosesini
gerçekleştirdiği saptanmıştır




Bu gelişmelerle bir insan proteininin (peptid
hormonu
olan
somatostatin)
sentezi
gerçekleştirilmiştir
1979’da rekombinant DNA teknolojisi ile
insülinin biyosentezi gerçekleştirilmiş
Hepatit B viral antijeni klonlanmış ve bu gelişme
ile belirli hastalıklara karşı etkili ve koruyucu
aşıların yapılabileceği ortaya konmuştur
1982 yılında insan kanser geninin (mesane
kanseri)
izolasyonu,
klonlanması
ve
tanımlanmasıyla
ilgili
ilk
çalışmalar
gerçekleştirilmiştir

Rekombinant DNA Teknolojisinde en
büyük buluş 1985 yılında, bir ya da iki
hücreden elde edilen DNA materyalinin
birkaç saat içerisinde çoğaltılarak genetik
tanının konmasını sağlayan Polimeraz
Zincir Reaksiyonu (Polymerase Chain
Reaction PCR) yönteminin uygulamaya
konmasıdır
GENETİK MATERYALİN YAPISI


Nükleik asitler, üç yapı taşı olan azotlu
heterosiklik bazların (pürin ve pirimidin), bir
pentoz şekerin (riboz ya da 2-deoksiriboz) ve
bir de anorganik fosfat molekülünün 1:1:1
molar oranlarında birleşmesiyle meydana
gelmiş makromoleküllerdir
Canlılarda DNA ve RNA olmak üzere iki türlü
nükleik asit bulunmaktadır
DEOKSİRİBONÜKLEİK ASİT
(DNA)
DNA materyali üç temel yapı taşından
olşmaktadır
 Organik bazlar (pürin ve pirimidin bazları)
 5 karbonlu şeker olan pentoz
 Fosforik asit
Organik Bazlar
Pürin bazları: Adenin (A) ve
Guanin (G)
Primidin derivatıdır, pirimidine
birleşmiş 5 atomlu imidazol
halkası vardır
 Pirimidin bazları: Sitozin
(C), Timin (T) ve Urasil (U)
Bu bazlar 4 karbon ve iki
nitrojenden oluşmuş tek
halkalıdır ve serbest uçlarına
atom ve atom grupları
bağlanarak primidinler oluşur

5 Karbonlu Pentoz Şeker
Bu şekerin DNA’da bulunan
türünün
ikinci
pozisyonundaki
karbon
atomuna bağlı oksijen
olmadığından 2-deoksi-Driboz olarak adlandırılır.
DNA molekülü yapısında
deoksi riboz molekülünün
bulunması
nedeniyle
deoksiribonükleik asit adını
almıştır
Fosfat Molekülü (Anorganik fosfat)

Hem DNA’da hem RNA’da yer alır


Pürin yada pirimidin bazlarının birinin deoksiribozla birleşmesi
ile oluşan bileşiğe deoksiribonucleoside (nükleozid) denir
Bu oluşuma (nükleozid) bir de fosforik asit eklenirse o zaman
deoxyribonucleotide (nükleotid) adı verilir



ı
Nükleik asit zincirlerinde bir başlangıç ucu (5 )
ı
ve diğer uç ise son ucu (3 ) olarak adlandırılır
ve bu nedenle DNA molekülü “kutupsaldır”
denir
2 nükleotid birbirine foafodiester bağı ile
bağlanır
Nükleotidlerin birbirine eklenmesinde organik
bazlar hiçbir fonksiyona sahip değildir.
Nükleotidlerin Birbirine Bağlanması
DNA ve RNA Arasındaki Farklar
DNA

Çekirdekte yer alır (Mitokondrial
ve kloroplast DNA’ları bu
organellere ait proteinleri kodlar)

Çift
polideoksiribonükleotid
dizisinden yapılmıştır

5 C’lu fakat bir oksijeni noksan
olan
DEOKSİRİBOZ
şekeri
vardır

TİMİN organik bazı içerir

Kalıtsal materyal olarak görev
yapar
RNA

%90
sitoplazmada
%10
çekirdekte bulunur

Tek poliribonükleotid dizisinden
yapılmıştır.

5 C’lu RİBOZ şekeri vardır

URASİL organik bazı içerir

Protein sentezi ile görevlidir
(Bazı virüslerde :tütün Mozaik virüsu
enfluenza virüsu, Çocuk felci
virüsu kalıtsal materyal olarak
görev yapar)
DNA Molekülünün Yapısal
Özellikleri
DNA molekülü, 2 polideoksiribonükleotid zincirinin bir araya
gelmesiyle oluşan bir merdivene benzemektedir.
Buna göre: her iki zincirde bulunan nükleotidlerin fosforik asit ve
şeker molekülleri merdivenin direklerini, organikbaz
molekülleri ise merdivenin basamaklarını oluşturmaktadır.
 DNA molekülünü meydana getiren 2 polideoksiribonükleotid
zincirinin bir arada tutulması, şekerlerin 1 numaralı C’nuna
bağlı olan organik bazlar tarafından sağlanır.
 Organik bazlar rastgele dizilmezler; A:T ve G:C eşleşir
Yani, her zaman pürin grubu ile primidin grubu bazlar bir araya
gelir
 Bu eşleşme Hidrojen Bağı (H-bağı) adı verilen özel bir bağ
sayesinde gerçekleşir



H-bağları, kovalent bağlara göre çok daha zayıf
bağlardır, fakat 2 zincir boyunca mevcut olan H-bağı
sayısının çokluğu, DNA’yı oluşturan polinükleotid
zincirlerini bir arada tutmak için yeterlidir
A-T çiftinde 2 ve G-C çiftinde 3 adettir. Buna bağlı
olarak, G ile C bazlarını bir arada tutan bağ, A- ile T
mini bir arada tutan daha kuvvetlidir ve G-C bağının
kırılabilmesi için gereken enerji miktarı da A-T
bağının kırılması için gereken enerji miktarından
daha fazladır.
DNA Molekülünün Basitleştirilmiş
Olarak Yapısı
A=T eşleşmesinde şekerler arası mesafe 10.8,
G=C eşleşmesinde şekerler arası mesafe 11,1 A0
Bu farktan dolayı DNA çift zinciri kendi ekseni etrafında dönerek
helix=sarmal=spiral şeklinde bir yapı meydana getirir.

Birbiri etrafında kıvrılan düzgün bir çift sarmal durumdaki DNA; her 34 A0
de bir tam dönüş yapar ve bu 34 A0 lük kısma 10 nükleotid sığar
(nükleotidler arası mesafe 3.4 A0).

DNA molekülünün yarıçapı 10 A0 olup, geniş ve dar oluklar ayırt edilir.

DNA molekülünü meydana getiren 2 polinükleotid dizisi birbirine zıt
yönde uzanır (Anti paralel)

Tüm DNA moleküllerde, merdivenin direk kısımları
P-nükleozid
tekrarından meydana geldiği
için, çeşitli canlıların DNA larını
birbirinden farklı kılan baz gruplarıdır
Bağlanış
sıralarına göre bir canlıda;
A:T oranı =1
G:C onarı =1’dir
fakat farklı canlılarda A - T : G - C oranı belirli değildir.
(Yüksek yapılı bitki ve hayvanlarda A-T oranının G-C oranından daha yüksek
olduğu tespit edilmiştir)

DNA REPLİKASYONU
Görüldüğü gibi DNA molekülünde 2 polinük, zinciri birbirini
tamamladığı için, bunlardan birinin hangi nükleotidlerden
yapıldığını bilmek bize diğerinin diziliş sırasını kolaylıkla
bulmamızda yardımcı olur
Bütün DNA moleküllerinde, molekülün direk kısımları bir
fosforik asit, bir şeker tekrarından meydana geldiği için, çeşitli
canlıların DNA larını birbirimden farklı kılan, bu merdivenin
basamakları yani purin ve pirimidin bazlarıdır
Ve her zaman Adenin bazı ancak bir Timinle ve G bazı da ancak
bir C ile eşlenebildiği için bir canlıda A/T ve G/C oranları her
zaman 1:1 oranı gibidir.
Fakat farklı canlılarda A-T/G-S çiftine oranı değişiklik
gösterebilir
Ör. Yüksek yapılı bitki ve hayvanlarda A-T oran G-S oranından
daha yüksek bulunmuştur
DNA’ nın kendini Eşlemesi
(Dublikasyonu=Replikasyonu)





Canlıların karakterleri ve hayatsal faaliyetler DNA
üzerindeki genlerde şifrelenmiştir
“Hücrede birbirinden farklı görevler gören, farklı
DNA parçalarına GEN denir
Bütün faaliyetler bu genlerdeki şifreye göre yönetilir
DNA taşıdığı bilgi sayesinde hücrenin hayatsal
faaliyetlerini yönetmekle birlikte, çoğalarak yeni
hücreler (nesiller) de meydana getirmek zorundadır
DNA molekülünün eşini oluşturarak çoğalmasına
replikasyon (ikileşme, eşleme) adı verilir.








Çoğalma olacağı zaman bazlar arasındaki hidrojen bağları
kopar ve dallar birbirinden ayrılır
Her dal yeni oluşacak dal için kalıp ya da model görevini
görür
Bu yolla, daha önceki bir çift DNA dalından aynı yapıda
iki çift dal meydana gelmiş olur
3 nolu C’a bağlı –OH ve 5 nolu C’a bağlı fosforik asite
bağlanacak şekilde sentez yapabilmektedir
51 → 31 yönünde sentez gerçekleşir
Sentez için gerekli enerji ise fosfat grupları arasındaki
yüksek enerjili bağın kopartılmasıyla oluyor
Zincir 2’ye ayrılınca bir zincir devamlı uzayabilir
Diğer zincirde parçalı uzayan kısımlar vardır ve bu parcalı
uzayan kısımlara da “Okazaki fragmentleri” adı verilir







DNA replikasyon reaksiyonunu katalizleyen enzim DNA
polimeraz enzimidir.
Bu enzim yavru DNA zincirinin oluşumu sırasında nüklotidlerin
şeker ve fosfat grupları arasıda fosfodiester bağı oluşturmakla
görevlidir
Bazların hangi sıraya göre dizileceğini bilmez
Bununla ilgili derektifler kalıp görevi gören eski DNA
zincirinden gelmektedir
DNA zincirine her yeni bir nükleotidin eklenmesi her zaman
51→31 yönünde olur
Özetle, kalıp görevi gören DNA zincirindeki nükleotide uygun
baz işlemesi yapabilen bir nükleotid DNA polimeraz tarafından
bu geni nükleotidin fosfat grubu ile zincirdeki bir önceki
nükleotidin 3-OH grubu arasında fosfodiester bağı oluşturularak
DNA nın replikasyonu sağlanır.
DNA, polimerazn yanlış bir nükleodi bağlaması olasılığı
oldukça düşüktür
DNA polimerazın DNA sentezini
gerçekleştirebilmesi için
Önem sırasına göre;
 Kalıp zincire
 4 çeşit deoksinükleotid trifosfat molekülüne
(dATP, dGTP, dCTP ve dTTP)
 Mg++ iyonuna
 Primer (DNA kalıp zincirine H bağı ile bağlı
10-12 nükleotidden oluşan RNA zincirine)
ihtiyaç vardır
E. Coli DNA Replikasyonunda Rol Alan
Proteinler
DNA helikaz: DNA çift sarmalini açarak replikasyonu mümkün kılar

DNA primaz: Primosonla kompleks halde bulunur, kısa primer RNA
dizilerini sentezler

DNA polimeraz III : Primer RNA dizilerini kullanarak DNA sentezini
gerçekleştirir (saniyede 1000 nükleotid ekleyebilir)
Bugüne kadar tespit edilen hiçbir DNA polimeraz enzimi yeni zincirin birden
bire oluşumunu başlatamaz bu nedenle 3’-OH gurubu yeni nükkotidin P
grubunun eklenmesine müsait yani açık olan bir primer başlatıcı zincire
ihtiyaç vardır

Tek iplikli DNA ya bağlanan protein kompleksi: replikasyon sırasında
geçici olarak oluşan DNA tek iplikciklerine bağlanarak bu kısımların
stabilizasyonunu sağlar

DNA polimeraz I : RNA primerini kopardıktan sonra gereken (eksik)
nükleotidleri ilave eder (51→31 ekzonükleaz aktivitesi) ( ~10 nük/saniye)

DNA Ligaz : Okazaki segmenleri arasındaki gedikleri doldurarak
segmenleri birbirine ekler

(http://www.stolaf.edu/people/giannini/flashanimat/molgenetics/dna-rna2.swf
Sayfasında şematik olarak anlatımını bulabilirsiniz)
DNA’nın Deratürasyonu Ayrışımı=
Erimesi
Yüksek ısıya tabi tutulduğunda DNA çift sarmalinin kolları,
bunları birbirine bağlayan H-bağı noktalarından çözülebilir.
Buna DNA’nın denatürasyonu=erimesi denir.
 Erime noktası ile A-T ve G-C oranları arasında bilirgin bir
ilişki söz konusudur. G-C oranı fazla olan DNA, daha yüksek
erime noktasında denatüre olurken, A-T oranı daha fazla olan
DNA daha düşük sıcaklıkta erime özelliği gösterir
 Bu özelliğe dayalı olarak 2 farklı DNA molekülü G-C oranları
bu iki molekülün erime noktalarının karşılaştırılması suretiyle
saptanabilir
 Belirli bir DNA molekülünün çift sarmali belli bir ısı sınırının
üzerinde birbirinden ayrışır. Bu nokta Tm= erime noktası denir
ve DNA nın baz dizisi ve solüsyonun tuz konsantrasyonundan
etkilenerek değişebilir
Bazı Bakterilerde Erime noknoktası ve G-C



S.Pneamoniae
E.coli
S.Marcesans
86 0C , %38 G-C
90 0C , %52 G-C
94 0C , %58 G-C
DNA’nın Denatürasyonu ve
Renaturasyonu







DNA molekülünün bu özelliği, DNA’nın manipülasyonunu mümkün kılar.
DNA gevşemiş (rahat) ve süper helozonlaşmış formlarda bulunabilir,
bakteri, bakteriyofaj ve pek çok virus DNA’ları dairesel yapıya sahiptir. Bu
yapı DNA’nın polaritesini (ön ve son uç) tahrip etmez ancak serbest olan 5’
fosforil ve 3’ hidroksil gruplarını ortadan kaldırır
Bu kapalı daire şeklindeki yapılar; gevşek veya aşırı helozonlaşmış
formlarda bulunurlar Kapalı daire şeklindeki DNA kendi ekseni etrafında
kıvrılınca veya bir taraftaki uçları tespit edilmiş düzlemsel duplex DNA
diğer serbest ucundan kıvrılınca yapısına helezonlar katılır
Enerji gerektiren bu olay DNA molekülünü gerilim altında bırakır. Buna
bağlı olarak süper helezonların sayısı artıkça gerilim = torsiyon da o denli
artar.
DNA molekülü sağa dolanan çift sarmalin tam aksi yönünde kıvrılınca
negatif süperhelezonlar meydana gelir. Negatif süper helezonla DNA’nın
dolanımı düşük düzeyde olarak kabul edilir.
Enerji gerektiren başka bir forma geçiş, bu düşük düzeydeki dolanım
tarafından kolaylaştırılmaktadır. Söz konusu DNA’nın diğer formu; DNA
çift sarmalının birbirinden ayrılmasıyla ortaya çıkan formdur.
DNA çift sarmalının birbirinden ayrılması, DNA’nın replikasyonu ve
transkripsiyonu için gereklidir. Bu nedenle süper helezonlaşmış DNA
biyolojik sistemlerde tercih edilen bir formdur




DNA’nın topolojik (strüktürel) değişikliklerini
katalize eden enzimler Topoizomerazlardır
Topoizomerazlar, süper helezonları açarak
gevşetebilir veya DNA’ya yeni helezonlar
ekleyebilirler
Topoizomeraz I : Süper helezonlu DNA’yı
gevşetir
DNA Giraz
: negatif helezonlaşmayı
indükler.
DNA’nın İŞLEVİ






Kalıtsal bilgi DNA’daki nükleotidlerin belirli bir düzen
içersinde sıralanmasıyla belirlenir ve dölden döle bu şeklide
aktarılır
Sonuçta, herhangi bir türe ait özellikler DNA da şifrelenen
protein ve enzim moleküllerinin sentezi ile ortaya çıkar
DNA hücrenin yalnızca çekirdeğinde yer aldığı için protein
sentezlenmesini doğrudan doğruya yönlendiremez
Hücre içinde bu görev RNA denilen diğer nükleik asit
molekülleri tarafından gerçekleştirilir
Protein sentezine doğrudan doğruya katılan RNA molekülleri
ana kalıp olan DNA’dan ara kalıplar meydana getirerek DNA
da şifrelenen bilgileri hücrenin sitoplazmasına aktarır ve
ribozomlar vasıtasıyla protein sentezini gerçekleştirir.
DNA, RNA ve Protein arasındaki ilgi sentral Dogma prensibi
ile ifade edilir.
RNA’nın YAPISI






RNA da DNA gibi uzun iplik şeklinde bir molekül olup, 4 çeşit nükleotid
birbirlerine 31→ 51 fosfodiester bağlarıyla bağlanmıştır
Canlılarda bulunan ikinci nükleik asit türüdür
Bu molekülün DNA’dan farkı yapısına şeker olarak riboz molekülü ve
Timin bazı yerine Urasil bazının bulunmasıdır
RNA, ribonükleotidlerin birbirine bağlanmasıyla oluşan tek iplikçi bir
yapıya sahiptir
RNA molekülünün boyu DNA molekülüne oranla daha kısa olup, hemen
hemen bütün hücrelerde bol miktara bulunur
Prokaryotik ve ökaryotik hücrelerde genel olarak üç tür RNA (mRNA,
tRNA ve rRNA) bulunurken, ökaryotik hücrelerde üç tür RNA’nın yanı
sıra iki tür öncül RNA molekülü bulunur. Bunlar; heterojen nükleer RNA
(hnRNA) ve small nükleer RNA (snRNA)dır.
mRNA






Messenger RNA, DNA’da saklı bulunan kalıtsal bilginin
protein yapısına dönüştürülmesinde kalıp görevi yapar
RNA plimeraz enzimi yardımıyla çift dallı DNA’nın yalnızca
bir dalından hücre çekirdeği içinde sentezlenir, stoplazmaya
geçerek ribozomlara tutunur
DNA’dan aldığı genetik bilgiye göre sentezlenecek proteinin
amino asit sırasını tayin eder
Her mRNA molekülü DNA üzerinde yer alan ve gen adı
verilen belirli bir bölgeye komplementerlik gösterir
mRNA molekülleri değişik büyüklükte olabilir ve total hücre
RNA’nın %4’ünü oluşturur
Hücre içindeki yarı ömrü 7-24 saat kadardır
tRNA









Taşıyıcı RNA çeviri (translasyon) işleminde görev alan RNA türüdür
tRNA mRNA gibi tek dallıdır fakat stoplazmada bulunan en küçük RNA
molekülüdür
Seçme ve taşıma işlevini yerine getirir
Prokaryot ve ökaryot tRNA molekülleri düzenlenmesi gereken daha büyük öncül
moleküllerden yapılmaktadır
tRNA büyük primer RNA moleküllerinin 51 ve 31 uçlarında fazla olan
nükleotidlerin enzimatik uzaklaştırılması ile meydana gelir ve molekül içindeki
intron uzaklaştırılır
20 amino asidin her biri için en az bir tRNA molekülü bulunmaktadır
Hücrede sentezlenen ve enzimler tarafından aktive edilen amino asit molekülleri,
kendilerine özgül olan tRNA moleküllerince aranıp bulunur ve tRNA molekülünün
serbest ucu özgül amino asitlerle birleşir
tRNA lar adaptörlük görevi yaparak bir uçlarına bağladıkları amino asitleri
ribozoma tutunmuş mRNA’nın taşıdığı kodonlara göre polipeptid zincirine dizerler
Total RNA’nın %10’unu oluştururlar
rRNA






Hücresel total RNA’nın %40-50’sini oluştururlar
rRNA’lar ribozomların bir parçasıdır ve özgül
değillerdir
Doğrudan doğruya DNA’dan sentezlenirler
Metabolik olarak kararlıdırlar
Ribozomların yapı ve işlevlerinde önemli rol oynarlar
Nükleolusta önce prekürsörler şeklinde sentez
edilirler sonra enzimatik yolla kesilerek depolanırlar
TRANSKRİPSİYON
(mRNA Sentezi)




Hücre içinde DNA’da şifrelenmiş bilgilerin (genetik kodlar)
yararlanılabilir hale gelmesi için aracı bir moleküle aktarılması
gereklidir, bu da mRNA’dır.
DNA da şifrelenmiş olan bilgilerin DNA iplikciklerinden biri
kullanılarak, RNA polimeraz (transkriptaz) enziminin katalitik
etkisiyle sentezlenen mRNA’ya şifreler halinde aktarılmasına
transkripsiyon adı verilir.
RNA polimeraz, kopyalaması yapılacak olan bölgede hem
DNA çift sarmalini açar, hemde bu bölgede şifrelenen bilgiyi
DNA alfabesinden RNA alfabesine çevirerek mRNA’yı
sentezler.
Oluşan mRNA kendisine kalıp görevi yapan DNA iplikciğine
anti-paraleldir ( Kalıp görevi yapan DNA iplikçiğine anlamlı
iplikcik adı verilir)
Transkripsiyon sırasında DNA’nın hangi iplikciğinin
kalıp olarak kullanılacağı transkripsiyonu yapılacak
yere ait promotor dizisi tarafından belirlenir
a) sağdan sola doğru ilerleyen RNA polimeraz üst
zinciri kalıp olarak kullanır
b) soldan sağa doğru ilerleyen RNA polimeraz alt
zinciri kalıp olara kullanılır
 DNA’daki
nükleotidlerin
diziliş
sıraları,
proteinlerdeki amino asitlerin dizilişine karşılık
geldiği için, bu iki molekül DNA ve proteinler KOLİNEAR olarak kabul edilir
 Transkripsiyonun
sona ermesi RNA polimeraz
enziminin belli bir kodona (Terminatör: bitiş sinyalini
veren kodon) ulaşmasıyla gerçekleşir

Revers Transkripsiyon
Transkripsiyonda
RNA
polimeraz
I,
DNA
iplikciklerinden birini kalıp olarak kullanarak genetik
bilgiyi aynen mRNA’ya aktarır ve bu işlemi DNA’ya
bağımlı olarak sürdürür (DNAmRNA)
Hücrelerde bir diğer mekanizma vardır ki oda RNA
veya mRNA kalıp olarak kullanılarak buna
komplementer olan DNA (cDNA) sentezlenmesidir.
Tersine bir transkripsiyon olduğu için buna revers
transkripsiyon (RNADNA) adı verilir. Burada
mRNA kalıp görevindedir, buna antiparalel ve
komlementer DNA (cDNA) sentezinde DNA’ya değil
mRNA’ya bağımlı DNA polimeraz (revers
transkriptaz) enzimi etkin rol oynar.




Revers
transkripsiyona
genellikle,
RNA
karakterindeki genoma sahip virüslerin (retrovirüs)
genetik materyali olan mRNA kalıp görevini yapar
mRNA’ya göre oluşturulan cDNA’da daha sonra
kalıp olarak görev yaparak DNA polimeraz III
yardımıyla ikinci DNA iplikçiği sentezlenir
Oluşan bu çift iplikçi DNA hücre DNA’sına entegre
olur
Bu ters transkripsiyonda RNA özelliğinde genom
taşıyan virüslerden Rekombinant aşılar yapmak ve
yabancı genleri hücre DNA’sına entegre etmek
mümkün olabilmektedir
Ekstra Kromozomal Genetik
Elementler (Plasmidler)






Plazmidler ekstrakromozomal DNA zincirleridir
Hemen
her
tür
bakteride
plazmidlere
rastlanabilmektedir
Genellikle çift zincirli çembersel DNA’lar olmakla
birlikte, bazı bakterilerde çizgisel plazmidlere de
rastlanmıştır
Kromozomal DNA gibi, çeşitli proteinler dizgelerler
Bu proteinler genellikle yaşam için şart olan proteinler
değil, belli ortamlarda, özel koşullarda, bakterilere
avantaj sağlayan proteinlerdir
Bunlar arasında antibiyotik ve başka toksik maddelere
karşı direnç, antibiyotik sentezi, toksin yapımı
sayılabilir






Bilindiği gibi, çifte zincirli DNA doğal şekli ile 10.4
bazçiftte bir kendi etrafında dönen sarmal halindedir
Plazmidler gibi iki ucu çembersel yapıda olan
DNA’larda bu sargı sayısı arttırılabilir veya
azaltılabilir
Doğal halinin bu şekilde bozulması ile yaratılan
gerilim plazmitin kendi üzerine katlanması ile
giderilir
Ortaya çıkan bu katlanmaya süpersarmal adı verilir
Bu oluşum sargı sayısının artışı ile ortaya çıkıyorsa
pozitif süper sarmal, azalma ile ortaya çıkıyorsa
negatif süpersarmal adını alır
Bakterilerin büyük çoğunluğunda kromozomal ve
plazmid DNA’sı negatif süpersarmal şeklinde
bulunur




Plazmidlerin kromozomdan bağımsız var olabilmeleri
için başalngıç proteinlerinin tanıyabileceği bir
replikasyon orijini ‘ori’ bölgesi bulunur
Replikasyon için gerekli tüm diğer enzimler (DNA
polimeraz, primaz, helikaz, ligaz vb), kromozom
tarafından dizgilenerek yapılan enzimler şeklinde
sağlanır
Çoğalma genellikle iki zincirin ‘ori’ bölgesinde
birbirinden ayrılması ve iki zincir üzerinde başlayıp
karşı yönde sentez yapılması şeklinde gerçekleşir
(Teta replikasyonu)
Bir başka çoğalma şekli ise, bir zincirin kesilip
açılması ve diğer zincir üzerinde sentez yapılmasıdır
(yuvarlanan çember)
Teta replikasyonu
Yuvarlanan çember
Plazmitlerin birçok önemli özelliği ‘ori’ bölgesine bağlıdır:


Konak çeşidi: Birçok ‘ori’, sadece bir tür bakteri tarafından tanındığı
için sadece o bakteri içerisinde çoğalabilir. Birçok türde bakteri
içerisinde çoğalabilen plazmidler saptanmıştır. Bu tür plazmidler
genellikle kendi çoğalmaları için gerekli genlerin çoğunu kendi
üzerlerinde taşırlar. İki farklı tür bakteride çalışabilen farklı iki ‘ori’
aynı plazmid üzerine konarak, her iki bakteride de çoğalabilen
melez plazmitler yapılmıştır.
Kopya sayısı: bakterilerde plazmidler çok değişik sayılarda
bulunabilirler. Belli sayıya ulaşan plazmitin çoğalması, ‘ori’
bölgesinin inhibisyonu ile durdurulur. Genellikle pşazmid tarafından
kodlanan, inhibitör bir protein ya da RNA tarafından yapılır.
Plazmid replikasyonu bir RNA primeri ile başlatılır. Plazmid sayısı
arttıkça, bunlarda dizgelenen bir başka RNA primeri ile başlatılır.
Plazmid sayısı arttıkça, bunlarda dizgelenen bir başka RNA çoğalır
ve primer görevi gören RNA’ya bağlanarak onun replikasyonunu
başlatmasını engeller.
Download