Tanımı Bâbîlik ve Bahâîlik, Şîî akîdesindeki on ikinci imam Muhammed Mehdî’nin gaybetinin bininci yılında zuhuruna dair bir inançla 1260/1844’de başlayan, Mirzâ Hüseyin Ali’nin şahsında Tanrının zuhûr ettiğine inananların oluşturduğu mezheptir. Mezhebe Muhammed Mehdî’nin gaybetinin bininci yılında onun bâbı (Mehdiye açılan kapı) olduğunu iddia eden Mirzâ Ali Muhammed(1850)’e nispetle Bâbîlik; hareketi devam ettiren ve kendisini Tanrı’nın mazharı olarak lanse eden Mirzâ Hüseyin Ali(1892)’nin lakap olarak kullandığı Bahâullah adına nispetle Bahâîlik denilmiştir. Doğuşu Fırka, Yahudi ve Hristiyanlarda görülen milenyum (binyılcılık) anlayışından mülhem olarak oluşurken akîdenin hazırlık devresi Ahmed el-Ahsâî(1826) ve talebesi Kazım er-Reştî(1843)’nin oluşturduğu Şeyhiyye haraketiyle tamamlanmıştır. İsnâaşerî Ahbârî ekolüne bağlı olan Ahmed el-Ahsâî, ulemanın içtihadlarında yanılabileceği fikrinden hareketle, insanların İmamların manevî gücüne sahip bir yanılmaza olan ihtiyacını Kamil Şîî kavramıyla vurgulamıştır. O bu kavramla ilgili izahlarını mistik bir muhteva ile sunar. Ona göre Allah’ın aşkınlığı ve içkinliği arasındaki köprü olan Hakikat-i Muhammmediyye’yi On dört Mâsum temsil eder. “On dört Mâsum aynı zamanda Nûru’l-Envâr’dır, zira onlar ilahî iradenin mazharlarıdır ve Allah’ın iradesinin müfessirleri olarak yaratılışın mûcib sebebidirler” Doğuşu Kamil Şîî manevî müşahede yoluyla imamların lütfuna mazhar olmuş, Muhammed Mehdî’nin yeryüzündeki temsilcisi konumundadır. el-Ahsâî yaptığı yorumlar ve tasvirlerle Kamil Şîî ile kendisini adeta özdeşleştirir, taraftarları da bunu böyle kabul ederler. Kazım er-Reştî ile birlikte bu fikirler daha alenî olarak dile getirilmeye ve yayılmaya başlamıştır. Onun yerine halife tayin etmeden ölümü üzerine taraftarları farklı kollara ayrılmışlardır. İleri gelen talebelerinden Molla Hüseyin, geniş bir kitle ile Bâblığını ilan eden Şirazlı Mirzâ Ali b. Muhammed’e tabi olurken diğerleri Şeyhîlik adıyla varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bâbîlik Mirza Ali Muhammed, “Ben ilmin şehriyim Ali de onun kapısıdır” şeklinde Şîa arasında meşhur olan bir hadise istinaden 1260/1844’de kendisinin Beklenen Mehdî’ye açılan kapı, bâb olduğunu ilan ederek Bâbîlik hareketini kurmuştur. Ona ilk inananlar on sekiz kişidir ve bunlara Huruf-u Hayy denilir Ali Muhammed ile birlikte sayı on dokuza ulaşır ve buna istinaden hareketin ilerleyen safhalarında 19 ve katlarının kutsallığına inanılarak pek çok düzenleme yapılmıştır. Ali Muhammed kısa zaman içinde Bâblık iddiasını mehdiliğe tebeddül etmiş, bununla da yetinmeyerek Kitâbu’l-Beyân adlı eserini kutsal metin olarak takdim edip peygamberliğini ilan etmiştir. Bâbîlik 1848’de Mazenderan’da 81 Bâbî’nin iştirakiyle yapılan Bedeşt toplantısında, İslâm ile bağlarını fiilen koparmışlar ve İslâm şeriatının nesh ve lağv edildiğini iddia etmişlerdir. Ali Muhammed’in propoganda için bazı gayr-i meşru davranışları da mübah gördüğü anlaşılmaktadır. Bu, özellikle ilk yıllarda harekette etkin bir role sahip olduğu anlaşılan Zerrin Tâc lakaplı Ümmü Selmâ Fâtıma binti Muhammed Salih’in davranışlarında kendini göstermiştir. Bilahare yapılan resmî takipler ve muhakemeler sonucu Ali Muhammed, 9 Temmuz 1850’de Nâsıruddin Şah’ın emriyle kurşuna dizilmiş; ileri gelen taraftarları hapse atılmıştır. Bahâîlik 1852’de Bâbîlerin Şah’a karşı giriştikleri başarısız bir suikastın ardından, aralarında Mirzâ Hüseyin Ali’nin de bulunduğu pek çok Bâbî, İngiliz ve Rus sefaretinin girişimiyle cezalandırılmaktan kurtularak Bağdat’a sürülmüştür (1853). Böylece hareketin yeni bir safhaya geçişi ve Bahâîlik diye adlandırılmasıyla sonuçlanacak bir serüven başlar. Bağdat sürgününde, hareketin temsilcisi iki kardeş Mirza Yahya Nuri ve Mirza Hüseyin Ali arasında bir rekabet ve anlayış farklılığı ortaya çıkmıştır. Hüseyin Ali’nin iki sene kadar Süleymaniye dağlarından inzivaya çekilmiştir. Bu tavrı, tekrar Bağdat’a dönüşünde, onun etrafında bir saygı hâlesinin kurulmasına yol açmıştır. Tarihçesi O, 1863 Nisan’ında Bağdat yakınlarında taraftarlarınca Bâğ-ı Rıdvan diye adlandırılan bir bahçede kendisine beyat almış, kendisini men yuzhirullah (Allah’ın ortaya çıkaracağı zât) olarak ilan etmiştir. 1863 3 Mayıs’ta önce İstanbul’a kısa bir müddet sonra Ocak 1864’de Edirne’ye sürülmüştür. Burada, Bağdat’taki iddialarını devam ettirerek kendini Tanrının Mazharı ve Bahâullah olarak kabul eden Hüseyin Ali bu yıl içinde dünya liderlerine mektup yazarak onların kendisine tabi olmalarını istemiştir. Edirne’de İki kardeş arasındaki çekişme ciddi boyutlara ulaşınca, Osmanlı hükümeti Mirza Hüseyin Ali’yi Akka’ya, Mirza Yahya Nuri’yi de Kıbrıs’a sürmüştür. Mirza Hüseyin Ali 1892’de Akka’da ölmüş, yerine oğlu Abdulbahâ Abbas Efendi geçmiştir. Onun 1921’de ölümünden sonra büyük torunu Şevki Rabbanî Efendi fırkanın başına geçmiştir. O fırkayı ölmeden önce baş koruyucular diye adlandırdığı 27 kişiye emanet etmiştir. Teşkilatlanma Buna göre günümüz Bahâîleri hiyerarşik olarak yapılanan Mahallî Ruhânî Mahfiller-Millî Mahfiller ve merkezi Hayfa’da bulunan Umumî Adalet Evi tarafından idare edilmektedirler. Sayılarının dokuzu geçtiği her yerde teşkilatlanırlar. Teşkilatın dokuz üyesi, 21 yaşını geçen her Bahâî’nin katıldığı aday göstermeksizin yapılan serbest seçimle belirlenir. Mahalli Mahfil üyeleri Millî Mahfili; Millî Mahfil üyeleri Umumi Adalet Evi üyelerini seçerler. Bugün Bahâîler, kendi iddialarına göre 1993 istatistikleriyle, 2100’ün üzerinde etnik grubu içeren, çeşitli ırk, inanç ve kültürden gelen, 188 bağımsız ülkede ve bunlara bağlı 45 ülkede yaşamaktadırlar. 172 Milli Mahfil, 20.000’den fazla Mahalli Mahfile ve 5 milyon civarında bir nüfusa sahiptirler. Teşkilatlanma Bahâîler öncelikle ana kıtalarda olmak üzere belli bir güce eriştikleri ülkelerde kendilerine ait dokuzlu sisteme göre dokuzgen olarak yapılmış mabedlere sahiplerdir. Bunların en meşhurları, Amerika Wilmette’de, Orta Amerika Panama’da, Avusturalya Sidney’ de, Almanya Frankfurt’ta, Uganda Kampala’da, Türkmenistan Aşkaâbad’da, Hindistan Yeni Delhi’de bulunmaktadır. Bahâîlerin Umumi Adalet Evinin oluşturulduğu yıllarda Türkiye’de de din olarak tanınmak için başvurmuşlardır. Türk Yargıtay’ının almış olduğu, 13.10.1962 tarih ve 1252 esas, 2435 sayılı âdilâne ve ilmî bir kararla Bahâîliğin ayrı bir din olarak kabul edilemeyeceği tescil edilmiştir. Bununla birlikte Bahâîlik ülkemizde örgütlenmeyi başarmıştır. Bahullah’a ait kutsal metinler ve onların şerhi niteliğindeki Abbas ve Şevki Efendilerin kitapları Türkçe’ye çevrilerek, fırkayı tanıtıcı yeni bazı eserler kalem alınarak muhataplara sunulmaktadır. Görüşleri Bahâîliğin dünya görüşlerini İnsanlık âleminin birliği; Gerçeğin araştırılması; Bütün dinlerin birliği; Birliğin sağlanması için dinin lüzumu; Din ve ilim arasında âhenk; Kadın erkek eşitliği; Her türlü dinî, ırkî, millî vatanî, siyasî ve benzeri taassupların insanlar arasında anlaşmazlıklara, düşmanlıklara ve hatta savaşlara sebep olduğu için terk edilmesi; Dünya barışına bağlılık; Genel ve mecburî öğretim; Aşırı zenginlik ve fakirliği kaldırarak içtimâî meselelerin dinî esaslarla çözümlenmesi; Yardımcı bir milletlerarası dilin kullanılması; Milletlerarası bir mahkemenin kurulması, şeklinde sıralanır. Görüşleri/ Tanrı İnancı Bahâîlerin görüşleri Bahâullah’a nispet edilen Kitâbu’l-Îkân, Kitâbu’l-Akdes ve diğer kutsal metinlere dayandırılır. Bahâîlere göre Tanrı, birdir, tektir, eşi ve benzeri yoktur, öncesiz ve sonsuzdur, bakidir, hayydır. Ancak O’nun peygamberin diliyle Kur’an’da kendini vasfettiği isimleri ve sıfatlarından ibaret mutlak bir vücudu yoktur. Onun vücudu emrinin mezahirine muhtaçtır. Bahaullah bu mezahirleri Tanrının Mazharları olarak nitelendirir. Bahaullah açıkça Tanrının yeryüzünde kendisine hulul ettiğini ifade etmekte ve farklı rollerine göre bu niteliğin farklı şekilde adlandırılmasını tabii karşılamaktadır. Taraftarları bunu kabul ederek onu geçmiş kitaplarda va’d edilen kişi olarak benimsemektedirler. Görüşleri/ Tanrı İnancı “Hz. Bahaullah gerçekleşme çağının Tanrı Mazharı olarak geçmiş kutsal kitapların tümünde vaat edilen Kimse’dir. “Ulusların Arzusu”, “Baha Sultan”dır. Musevilik için “Orduların Rabbı”; Hıristiyanlık için Hz.İsa’nın Peder’in ihtişamı içinde Geri Geliş’idir; İslâmiyet için “Büyük Haber”; Budizm için Maitreya Buda”; Hinduizm için Krişna’nın yeniden doğuşu; Zerdüştlük için “Şah Behram’ın gelişidir.” Görüşleri /Peygamber İnancı: Bahâîlere göre peygamberler Tanrının zuhurudurlar. Onun için peygamberler nebi veya rasul demek yerine “Tanrının Zuhurları” adını verirler. Bu inanç Ali Muhammed’in Bâbîlikteki nübüvvet inancının daha ileri bir boyutunu ifade eder. Onlar bu yorumları yaparken özellikle İslâm’ın “Son Peygamber” anlayışını yorumlarlar. Buna göre; “Muhammed içinizden herhangi birinin babası değil; o, Allah’ın rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur” ayetindeki rasul-nebi ayrımından hareketle, nebilerin son bulduğunu, rasullerin son bulmayacağını, zira rasulün Tanrının Mürsil isminin bir tecellisi olduğunu, bu ismin ise kıyamete kadar tecelli edeceğini ifade ederler. Yine onlar metindeki hatem kelimesini yüzük ve yüzük taşı anlamına hamlederek bunun Muhammed’e övgü niteliği taşıdığını iddia ederler. Ahiret İnancı Bahâîler Bâtınîlere benzer te’villerle ölümden sonraki hayatı inkâr ederek ruhî tekâmüle vurgu yaparlar. Onlara göre kıyamet kişinin ölümü demektir. Ölüm Tanrı’ya doğru yolculuğun başladığı andır. Ruhlar bu dünyadaki işlerine göre lûtfa veya azaba uğrayacaklardır. Bu dünyada ıslah olan ruh sonsuz hayata kavuşmaya ve mutlak mutluluğa erişmeye hak kazanır. Bunun da yolu ruhun hekimi olan Tanrının Habercisini tanımaktan geçer. Bahâîlere göre Bahâullah, önceki dinlerde somutlaştırılan cennet ve cehennem kavramlarının hakiki manalarını öğretmiştir. Buna göre cennet Tanrı’ya yakınlık; cehennem de O’nun bağışından mahrum kalmaktır. Dinî Pratikler Bahâîlere göre dinî ibadet için kadın-erkek mükellefiyet yaşı 15-70 arasıdır. Günlük namaz yerine ikame edilen ve üç çeşit olarak belirlenen namaz, Bahâîlere göre samimi bir kalple Allah’ı anmaktan ibarettir. Namazdan önce el ve yüzün yıkanmasından ibaret abdest alınır.Kıbleleri Bahâullah’ın gömüldüğü Akka’dır. Tekbirleri “Allahu ebhâ” şeklindedir. Namaz dualarını kişiler kendi dillerine göre okuyabilir. Bahâîlerde ayrıca, her sabah ve akşam yorgunluk vermeyecek kadar Bahâullah’ın dualarını okumak vacibdir. Oruç yılın son ayı kabul ettikleri A’lâ ayında 19 gün olarak tutulur, orucun bitiminde 21 Mart günü Nevruz, yılbaşı, oruç bayramı olarak kutlanır. Hac, zengin olan Bahâî erkeklerinin Bâb’ın Şîraz’daki evini veya Bahâullah’ın Bağdat’taki evini ziyaret etmekten ibarettir. Zekât Şîî fırkalarına benzer bir şekilde 1/5 esasına göre her Bahâî ferdi tarafından ödenir. Buna Bahâullah %19 bir nispetinde bir ilave daha yapmıştır. Günümüzde bu vergiler Mahallî Ruhâni Mahfiller tarafından toplanarak, Millî Mahfiller vasıtasıyla Umumî Adalet Evine ulaştırılmaktadır. Bayramları Bahâîlerin dokuz mübarek günleri vardır. 21 Mart: Nevruz Bayramı (Oruç ve yılbaşı bayramı) 21 Nisan: Rıdvan Bayramı, Bahâ’nın emrini açıklaması 29 Nisan: Rıdvan Bayramının dokuzuncu günü 2 Mayıs: Rıdvan Bayramının on ikinci günü 23 Mayıs: Bâb’ın emrini açıklaması 29 Mayıs: Bahâ’nın ölümü 9 Temmuz: Bâb’ın öldürülmesi 20 Ekim: Bâb’ın doğumu 12 Kasım: Bahâ’nın doğumu