Lökositi Azaltılmış Kan Ürünleri ve Kan Ürünlerinin Işınlanması

advertisement
İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri
Herkes İçin Transfüzyon Tıbbı
Sempozyum Dizisi No: 44 • Mayıs 2005; s. 105-116
Lökositi Azaltılmış Kan Ürünleri ve Kan
Ürünlerinin Işınlanması
Uzm. Dr. Ümit Üre
Standart yöntemler kullanılarak hazırlanan tam kan, tam kandan elde edilen eritrosit suspansiyonu ve trombosit suspansiyonu ve aferez makinaları ile
toplanan trombosit suspansiyonu içinde değişik yoğunluklarda lökosit bulunur. Ürünlerin elde edilme yöntemine bağlı olarak, içerdikleri lökosit sayısı
değişkenlik gösterir. Tam kandan hazırlanmış bir ünite eritrosit suspansiyonu
içinde >2x109 , trombositten zengin plazmadan hazırlanmış trombosit suspansiyonu içinde <1x109 , havuzlanmış “buffy-coat” yöntemi ile hazırlanmış trombosit suspansiyonu içinde <1x108 ve filtrasyon tekniği kullanmadan aferez
makinası ile toplanmış trombosit suspansiyonu içinde <0.8x109 adet lökosit
vardır. Bu kan ürünlerini kullanılarak yapılan transfüzyonlarda, hastalara
herhangi bir klinik yararı olmamasına rağmen büyük sayılarda allogenik lökosit transfüze edilir. Transfüzyon ile ilişkili febril non hemolitik transfüzyon
reaksiyonu (FNHTR), HLA alloimmunizasyonu ve sitomegalovirus (CMV)
bulaşması gibi komplikasyonlar, kan ürünleri ile birlikte transfüze edilen
allogenik lökositler nedeniyle meydana gelir. Transfüzyonlarda, değişik yöntemler kullanılarak içindeki lökosit sayısı azaltılmış ürünleri kullanmak, bu
komplikasyonları büyük bir oranda engellemektedir. Bir kan ürününe lökositi azaltılmış ürün dememiz için, o ürünün ünite başına içerdiği lökosit sayısı
değeri Amerika ve İngilterede uygulanan standartlarına göre 5x106’dan daha
az olmalıdır. Avrupa birliğinin birçok ülkesinde uygulanan standartlara göre
ise bu sayı ünite başına 1x106’dan az olmalıdır.
Kan ürünleri içindeki lökosit miktarını azaltmak için, geçmişte değişik
yöntemler kullanıldı. Günümüzde, teknolojideki ilerlemenin sonucu geliştirilen filtrasyon tekniği, en sık kullanılan yöntemdir. Kan filtreleri üç aşamada
geliştirildi. Birinci jenerasyon filtreler tam kan veya eritrosit suspansiyonun-
105
• Ümit Üre
dan pıhtı parçalarını ve büyük partikülleri uzaklaştırmak için kullanıldı.İkinci
jenerasyon filtreleri kullanarak, tam kan ve eritrosit suspansiyonunun içerdiği
lökosit sayısı 1 log kadar azaltılır. Böylece kullanılan kan ürünü içindeki lökosit sayısı 5x108 altına iner. Halen kullanımda olan filtreler ise üçüncü jenerasyondur. Bu filtreleri kullanarak, kan ürünü içindeki lökosit miktarı 3 log veya
daha fazla azaltılmak mümkündür. Üçüncü jenerasyon filtrelerin kullanımı,
ürün içindeki lökosit sayısını 5x106 altına indirmek için yeterlidir. Kan ürünlerinde lökosit azaltma işlemi ürünün değişik aşamalarında yapılır.
1. Aferez teknolojisindeki ilerleme sonucunda geliştirilen, yeni model
makinalar, herhangi bir ek filtrasyon yöntemi kullanmaya gerek duymayan
lökosit azaltılmış trombosit suspansiyonu hazırlarlar. Bu makinalarla hazırlanan trombosit suspansiyonu içindeki lökosit sayısı, çoğu modelde 1x106 altına
inebilmektedir.
2. Lökosit azaltma işlemi kan merkezinde yapılır. İşlem iki ayrı zamanda
yapılabilir. Filtrasyon ya tam kandan eritrosit ve trombosit suspansiyonu elde
ettikten hemen sonra (depolama öncesi) yapılır ya da depolamadan sonra,
ürün kan merkezini terk etmeden önce yapılır. Kan ürünü içindeki lökositleri azaltma işleminin, ürün toplandıktan sonra kısa bir süre içinde yapılması daha avantajlıdır. Kısa sürede yapılan filtrasyonla, lökositlere ait hücre
membran parçacıklarının ve lökositlerden salınan IL-1,IL-6, IL-8 ve TNF gibi
sitokinlerin ürüne karışması engellenir. Bu süre 48 saatten uzun olmamalıdır.
Sitokinler trombosit suspansiyonu transfüzyonuna bağlı gelişen FNHTR’nın
büyük bir kısmından sorumludurlar. Lökosit fragmanları ise HLA alloimmunizasyon oluşmasında önemli rol oynarlarlar. Lökosit azaltma işlemi kan merkezinde yapıldıktan sonra, ürünün üstüne bu işlemin yapıldığına dair bir etiket
konulmalıdır. Bu ürünler kullanılırken ek filtrasyon işlemi yapılmasına gerek
yoktur. Kapalı ve steril sistemler kullanılarak hazırlanan lökositi azaltılmış
kan ürünlerinin, saklama süreleri standart ürünlerle aynıdır.
3. Lökosit azaltma işlemi, piyasada bulunan değişik firmalara ait filtreler
kullanılarak transfüzyon sırasında yatak başında yapılır.Filtreler 170-240 mikron çapında delikler içermelidir. Bu işlem sırasında trombositlerin %25-35
kaybedilir.
Febril Nonhemolitik Transfüzyon Reaksiyonu (FNHTR)
Kan ürünü transfüzyonu sonrasında vücut ısısının 10°C veya daha fazla
artması ve bu artışın başka bir nedenle açıklanamaması durumunda FNHTR
düşünülür. Isı artışı transfüzyon sonrası ilk 30-60 dakikada oluşur. Vücut
ısısının yükselmesi, kan ürünün içindeki lökositler ve bunlardan salınan IL-
106
Transfüzyon Öncesi Uygunluk Testleri •
1,IL-6,IL-8 ve TNF gibi sitokinlerin hipotalamusda prostaglandin sentezini
uyarması sonucunda meydana gelir. FNHTR hayatı tehdit eden bir olay değildir. Önceden tahmin etmek için bir yöntem yoktur. Ateşe bazen deri döküntüsü, başağrısı ve bulantı eşlik eder. Çoğu kez transfüzyon hızının azaltılması
ve antipiretik uygulanması ile kontrol altına alınır. Buna rağmen hastalarda
önemli derecede morbiditeye ve tedavinin komplike olmasına neden olur.
FNHTR sıklığı kullanılan kan ürününün tipi ile ilişkilidir.Tam kan veya eritrosit suspansiyonu transfüzyonlarında FNHTR sıklığı %6.8, trombosit transfüzyonunda ise %37,5’dır. Ürünler arasındaki FNHTR sıklığının bu kadar farklı
olmasının nedeni fizyopatolojilerinin farklı olmasıdır.Trombosit suspansiyonunun oda ısısında saklanması ve bakteriyal kontaminasyona uygun olması
da FNHTR daha sık ortaya çıkmasına katkıda bulunur.
HLA’ya karşı gelişen allogenik antikorlar eritrosit suspansiyonuna bağlı
gelişen FNHTR’nun en önemli nedenidir. Bu antikorlar vericinin lökositleri
ile etkileşerek, sitokin salınımına yol açarlar.Hastada oluşan anti-HLA antikorları her zaman FNHTR’ye neden olmaz. Her FNHTR sebebi de bu allogenik
antikorlar değildir. Daha evvel eritrosit transfüzyonuna bağlı iki veya daha
fazla FNHTR geçiren hastalara, lökositi azaltılmış ürün kullanmak gerekir.
FNHTR’dan korunmak için ürün içindeki lökosit sayısının 5x106 altında olması şart değildir. Ürün içindeki lökosit sayısı 5x108 altına indirilerek, hastaların
büyük bir kısmında FNHTR’nu engellemek mümkündür. Bu sayıya teknik
olarak “buffy coat” uzaklaştırılma yöntemi ile elde edilen, eritrosit suspansiyonlarında ulaşılır. Uzun dönem eritrosit transfüzyonu yapılacak hastalarda
bu tip ürün kullanılmalıdır. Buna rağmen FNHTR gelişirse, lökosit sayısının
5x106 altında olduğu ürünler kullanılmalı veya yatak başı filtreleme işlemi
yapılmalıdır.
Trombosit transfüzyonları sırasında gelişen FNHTR’nun sebebi, ürünün
oda ısısında beklemesi sırasında lökositlerden salınan pirojenik sitokinlerin
ürüne karışmasıdır. FNHTR görülme olasılığı ürünün bekletilme süresi bağlı
olarak artar.Trombosit transfüzyonlarında yatak başı filtre kullanılarak sitokinleri elimine etmek mümkün olmadığı için, FNHTR’dan kaçınmak amacıyla
yatak başı filtre kullanımı tavsiye edilmez. Tam kandan “buffy coat” yöntemi
kullanarak elde edilen havuzlanmış trombosit suspansiyonlarında, FNHTR
oranı %3.8 gibi kabul edilebilir orandadır. Ürünün toplanma aşamasında
veya depolama öncesinde yapılan lökosit azaltma işlemi, FNHTR engellemekte depolama sonrasında yapılan işleme göre daha etkindir. Bazen FNHTR
engellemek için lökosit azaltma işlemi yanında, ürün içindeki plazmanında
ayrılması gerekebilir.
107
• Ümit Üre
Trombosit Tranfüzyonlarına Karşı Alloimmunizasyon
Trombosit transfüzyonlarında immunolojik uygunluk için üç antijen sistemi önemlidir: İnsan lökosit antijenleri (HLA), insan trombosit antijenleri
(HPA) ve ABO kan grubu antijenleri. Transfüzyon pratiğinde HPA uygunsuzluğu nadiren gözükün bir durumdur. ABO uyumsuzluğu ise genellikle
trombosit suspansiyonuna karışan eritrosit miktarı çok az olduğu için, alıcı
tarafından iyi tolere edilir. HLA uyumluluğu trombosit transfüzyonlarında
göz önüne alınan bir faktör değildir. Yeterli sayıda trombosit transfüzyonu
yapılmasına rağmen, trombosit sayısının istenen ölçüde artmamasına trombosit transfüzyonuna karşı refrakterlik denir. Uzun dönem trombosit desteği
ihtiyacı olan hastaların %10-20 de böyle bir durum meydana gelir.Bundan birçok neden sorumlu olabilir. Ateş, sepsis, kanama, yaygın damar içi pıhtılaşma,
tedavide kullanılan ilaçlar ve splenomegali immun kaynaklı olmayan nedenlerdir. Alıcının çok sayıda HLA antijenine duyarlılık kazanarak alloimmunize olması, immun kaynaklı nedendir. Alıcıda oluşan alloantikorlar verilen
trombositleri hızla yıkar. Daha evvel lökositi azaltılmış ürün kullanılmadan,
multiple transfüzyon yapılmış kişilerde veya multiple gebeliği olan kadınlarda alloimmunizasyon gelişme riski daha yüksektir. HLA alloimmunizasyon
insidansı kullanılan kan ürününün tipi ve alta yatan hastalıkla yakından ilişkilidir. Örneğin aplastik anemili hastalarda akut lösemili hastalara göre daha sık
alloimmunizasyon gelişir. Alloimmunizasyonun gelişebilmesi için klas I ve II
antijenlerinin her ikisininde birlikte aynı hücre tarafından eksprese edilmesi
gereklidir. Bu tip ekspresiyon lenfositler ve antijen sunan hücrelerde vardır.
Trombositlerde ise yalnız klass I HLA antijenleri eksprese edilir, klass II antijen ekspresyonu yoktur. Bundan dolayı trombositlerin immunolojik sistemi
uyarma özellikleri zayıfdır. Eğer hastalarda lökositi sayısı azaltılmış ürün kullanılırsa, alloimmunizasyon gelişme olasılığı ve bunun sonucında trombosit
transfüzyonuna refrakterlik sıklığı azaltılır. TRAIL çalışmasında standart kan
ürünü kullanan ve daha önce gebeliği olan akut miyeloblastik lösemili hastalarda, HLA alloimmunizasyon oranı %62 ve gebeliği olmayanlarda ise %33
olarak saptanmıştır. Aynı oranlar lökosit azaltılmış ürün kullanan hastalarda
%32 ve %9 olmuştur.Lökosit azaltılmış kan ürünü kullanımının bu komplikasyonu azaltığı bilinmesine rağmen, kontamine lökosit sayısını ne kadar azaltmak gerektiği henüz tam olarak belirlenememiştir. Çoğu kişi alloimmünizasyon sıklığının azaltılması için, ürün içinde ünite başına 5x106 daha az lökosit
sayısı olması gerektiğini düşünmektedir. HLA’ya karşı antikorların gelişmesi
3-4 haftadan önce olmaz. Bu yüzden kısa süreli transfüzyonlarda lökosit azaltılmış ürün kullanmak gerekmez. Uzun dönem trombosit desteği gereken tüm
hastalarda lökosit azaltılmış ürün kullanılmalıdır.
108
Transfüzyon Öncesi Uygunluk Testleri •
Sitomegalovirus (CMV) Bulaşması
CMV lökotrofik bir virüs olup, CMV infeksiyonu geçiren kişilerin lökositleri içinde latent halde yıllarca kalabilir. Transfüzyon yoluyla virüs seropositiv
bir vericiden, seronegativ bir alıcıya bulaşır. İmmun yetersizlikli ve seronegatif hastalarda, transfüzyon yoluyla bulaşan CMV infeksiyonu önemli bir mortalite ve morbitite nedenidir.İnfeksiyon kendini retinit, gastroenterit, pnömoni
ve kemik iliği supressiyonu gibi klinik tablolarla gösterir. Kan ürünlerinin test
edilerek gerektiğinde CMV negatif ürünlerin kullanımı, CMV bulaşma oranını immun yetersizlikli hasta grubunda %30-40’dan %2-4 indirerek, on kat
azaltmıştır. Lökositi azaltılmış kan ürünü kullanımı, bu tip hastalarda CMV
bulaşma riskini azaltmakta oldukca etkindir. Akut lösemililerde, kök hücre
nakli yapılanlarda ve yenidoğanda yapılan çalışmalar,lökosit sayısı 4 veya 5
log azaltılmış ürün kullanımının, CMV infeksiyonunun transfüzyon yoluyla
bulaşmasını engellemekte yeterli olduğu göstermiştir. Bu yöntemin CMV
seronegativ kan ürünü kullanımı kadar etkin olduğu, çoğu kişi tarafından
kabul gören bir görüştür. Fakat bazı kişiler CMV infeksiyonundan korunmak
için öncelikli yolun seronegatif ürün kullanmak olduğunu ileri sürerler.Günümüzde CMV negatif ürün olmadığı zaman, tranfüzyon gereksinimi için
lökositi azaltılmış ürün kullanmak herkes tarafından kabul gören standart bir
yaklaşımdır. Transfüzyona bağlı CMV infeksiyonu için özellikle risk altındaki
gruplar CMV seronegatif gebeler, seronegativ gebelerden doğmuş prematüre
veya düşük doğum ağırlıklı bebekler, allogenik kök hücre nakli yapılan ve alıcı ve vericinin CMV seronegatif olduğu hastalar, CMV seronegatif otolog kök
hücre nakli olanlar, CMV seronegatif HIV’li hastalardır. Bu tip hastalara transfüzyon ihtiyacı olduğu zaman ya seronegativ ürün kullanılmalı ya da lökositi
azaltılmış ürün kullanılmalıdır. Gerek yapılan laboratuvar çalışmalarından,
gerekse klinik çalışmalardan elde edilen verilere göre lökosit azaltılmış kan
ürünü kullanımı HTLV-1 ve 2, HIV 1 ve 2, hepatit B ve C ve parvovirus B gibi
virüslerinin transfüzyon yoluyla bulaşmasına karşı koruma sağlamaz.
İmmunmodulasyon
Deneysel çalışmalardan elde edilen veriler sonucunda, allogenik kan transfüzyonunun alıcıda immunsupresiyon oluşturabileceği öne sürülmüştür.
Immunsupresiyonun hangi mekanizmalarla oluştuğu tam olarak açıklanamamıştır. Multiple transfüzyonlar sonucunda alıcının NK hücrelerinde ve T4:T8
oranında azalma olduğu gösterilmiştir. Sitokin dengesinde bozulma, T-hücrelerinde klonal azalma ve immun sistemi düzenleyen hücrelerin aktivasyonda
azalma allogenik transfüzyona bağlı gelişen immunsupresiyonda rol oynaya-
109
• Ümit Üre
bilir. Kan ürününün saklanması sırasında lökositlerden salınan HLA klass I
ve FAS ligand moleküllerininde immunsupresiyonda rolü olabileceği öne
sürülmüştür. Kolon kanserli hastalarda yapılan birkaç çalışmada, transfüzyon
yapılanlarda, yapılmayanlara göre, postoperatif infeksiyon sıklığı ve kanser
nüksü oranı artmış bulunmuştur. Başka çalışmalarla bu bulgu desteklenmemiştir. Kan ürünü transfüzyonunun sonucu oluşan immunmodulasyonun
klinik önemini anlamak için yapılan çalışmalardan elde edilen bulgular çelişkilidir. Çelişkili sonuçlar ve yetersiz bulgulardan dolayı postoperatif infeksiyon ve tümör nüksü gibi endikasyonlarla rutin olarak lökosit azaltılmış ürün
kullanımı tavsiye edilmez.
Transplant Adayının Transplant Antijenleri ile Sensitizasyonundan Kaçınmak
Transfüzyonlara bağlı olarak alıcıda transplantasyon antijenlerine karşı
sensitizasyon meydana gelebilir. Bu durum özellikle aplastik anemi nedeniyle
yapılan kök hücre naklinde ve böbrek naklinde transplant başarısını etkiler.
Pretransplant dönemde bu tip hastalarda lökosit azaltılmış ürün kullanımı
göz önüne alınmalıdır.
Spesifik Hasta Grublarında Lökosit Azaltılmış Ürün Kullanımı
1. Aplastik anemi: Nakil öncesi yapılan transfüzyonlar aplastik anemili hastalarda graftın rejeksiyon riskini artırır.Bundan dolayı transplant adayı olan
hastalarda mümkün olduğu kadar transfüzyon sayısını az tutmak gerekir.
Özellikle kök hücre vericisi ve diğer akrabalar transfüzyon vericisi olarak kullanılmamalıdır. Hayvan modelleri ile yapılan çalışmalarda transplantasyon
öncesi dönemde, lökositi azaltılmış ürün kullanılarak graft rejeksiyon olasılığının azaltıldığı gösterilmişdir.İnsan çalışmaları ile bu bulgu henüz doğrulanmamışdır. Bununla beraber transplantasyon adayı olan bütün aplastik anemili
hastalara, rutin olarak lökositi azaltılmış ürün kullanılması tavsiye edilir.
2. Kök hücre nakli adayı olan hastalar: Malignite sebebiyle kök hücre nakli
yapılan hastalarda, graft rejeksiyonu aplastik anemili hastalara kıyasla daha
az gözüken bir durumdur. Kök hücre nakli adayı olan hastalara yapılan transfüzyonlarda, verici olarak akrabalar kullanılmamalıdır. Nakil öncesi ve nakil
sonrası tüm hastalarda lökosit azaltılmış kan ürünü kullanılmalıdır. CMV
seronegativ hastalarda ya seronegativ kan ürünü ya da lökosit azaltılmış kan
ürünü kullanılır.
3. Hematolojik maligniteli hastalar: Akut lösemili tüm hastalarda tanı anından itibaren lökosit azaltılmış ürün kullanılmalıdır. MDS, MM, NHL, HL ve
KLL gibi diğer hematolojik malignite durumlarında, hastalara uzun dönem
110
Transfüzyon Öncesi Uygunluk Testleri •
kan ürünü transfüzyon desteği gerekiyorsa, lökositi azaltılmış ürünlerin kullanılması doğru olur.
3. Hemoglobinopatiler: Beta-talasemi majör ve orak hücre anemili hastalarının çoğunun uzun zaman transfüzyon desteğine ihtiyaçları vardır.Bu hastalarda FNHTR sıklığını azaltmak için lökosit azaltılmış kan ürünü kullanılmalıdır.
Hastalara aynı zamanda kök hücre nakli planlanıyorsa, transfüzyon nedeniyle
oluşacak alloimmunizasyondan kaçınmak için de lökositi azaltılmış ürün kullanılması endikedir.
5. Solid organ nakli alıcıları: Böbrek nakli olan ve kan transfüzyonu yapılan
hastalarda graft ömrünün transfüzyon yapılmayan hastalara göre daha uzun
olduğu gösterilmiştir. Siklosporin kullanıma girdikten sonra, bu etki azalmasına rağmen devam eder. Transfüzyona bağlı gelişen immunmodulasyonun
bu etkiden sorumlu olduğu düşünülmektedir. Tüm bunlara rağmen HLA
alloimmunizasyonu graft ömrünü etkiliyen en önemli faktördür. Hastalarda
eritropoeitin kullanılarak transfüzyon ihtiyacının azaltılması ve transfüzyonlarda lökosit sayısı azaltılmış kan ürünü kullanılması tavsiye edilir. Kalb nakillerinde rutin olarak lökosit azaltılmış kan ürünü kullanılması tavsiye edilmez.
Ancak alıcı ve verici CMV seronegatif ise ve seronegatif kan ürünü bulunamamışsa, lökositi azaltılmış ürün kullanılır.
6. Fetal veya neonatal transfüzyonlar: Bu tip transfüzyonlarda çoğu kez taze
kan ürünleri kullanılır. Bu ürünler canlı lökosit içerirler. Oniki aydan küçük
çocuklarda ve intrauterin yapılan transfüzyonlarda lökosit azaltılmış kan
ürünü kullanılmalıdır. Transfüzyon ile ilişkili graft versus host hastalığı (TAGvHD) riski yüksek olanlarda ürün ışınlanmalıdır.
Lökosit Azaltılmış Ürün Kullanımının Endike Olmadığı Durumlar
Başta cerrahi olgular olmak üzere günlük pratikte bir çok hastaya kısa süre
içinde birden fazla transfüzyon yapmak gerekebilir. Böyle bir durumda yukarda anlatılan komplikasyonlar ve endikasyonlar söz konusu olmadığı zaman,
lökosit sayısı azaltılmış ürün kullanılması gerekmez. TA-GvHD için lökosit
azaltılmış ürün kullanılması şart değildir. TA-GvHD korunmasında standart
yaklaşım ışınlamadır. Transfüzyon ile ilişkili akciğer hasarından (TRALI)
sorumlu olan faktör vericide oluşan antilökosit antikorlarıdır.Bu vericiler çoğu
kez multipar kadınlardır. Lökosit azaltılmış kan ürünü kullanarak TRALI’den
kaçınmak mümkün değildir. Taze donmuş plazma, kriyopresipitat ve diğer
havuzlanmış plazmadan elde edilen ürünler teorik olarak hücresel kompanentler içermez. Bunların kullanımında lökosit azaltma işlemi uygulanmaz.
KAN IŞINLAMASI
111
• Ümit Üre
Allogenik kan ürünü transfüzyonu sırasında alıcıya canlı lenfositlerde
nakledilir. Vericiye ait canlı lenfositlerin alıcı içinde çoğalma ve engrafte
olma yeteneği olmasına rağmen, çoğu kez alıcının T-lenfositleri tarafından
yok edilirler. Nadiren alıcının immun sistemindeki yetersizlik vericiye ait lenfositlerin engraftmanına izin verir. Böylece alıcıda tipik olarak öldürücü olan
TA-GvHD gelişir. TA-GvHD allogenik kök hücre nakli sonrasında gelişen
GvHD’ye benzer. TA-GvHD riski, vericiden alıcıya geçen lenfosit sayısı ve bu
lenfositlerin canlılığı, alıcının immun sisteminin engraftmana karşı duyarlılığı
ve alıcı ile hasta arasındaki immunolojik uyum ile ilişkilidir. Engrafte olan lenfositler konağın değişik dokularına karşı immun saldırı başlatırlar. Hastalığın
başlama zamanı transfüzyondan sonra 4-30 günler arasındadır. Hastalığı seyri
sırasında kemik iliği, gastrointestinal sistem, karaciğer, akciğer ve cilt tutulur.
Kemik iliği tutulumu ile alıcının kök hücreleri vericinin lenfositleri tarafından
tahrip edilir ve bunun sonucunda ağır pansitopeni gelişir. Diğer dokuların
tutulumu ile ateş, deride makülopapüller döküntüler, bulantı, kusma,sulu
veya kanlı diyare ,karaciğer enzimlerinde yükselme ve hiperbilirbünemi meydana gelir. Döküntülerden deri biopsisi yapılarak tanı doğrulanır. TA-GvHD
çoğu kez immunsupressif tedaviye yanıt vermez. Hastalık hızlı ilerler ve
hastaların %90’nı başta infeksiyonlardan olmak gelişen komplikasyonlardan
kaybedilir.
Tranfüzyon Alıcısını TA-GvHD Gelişmesine Yatkın Hale Getiren Klinik Durumlar
1. Kök hücre transplantasyonu
2. Hematolojik maligniteler veya solid kanserler
3. T hücre yetersizliği veya disfonksiyonu
4. İntrauterin veya neonatal transfüzyon
5. Akrabalardan kan ürünü kullanma
TA-GvHD çoğu kez immun sistemi yetersiz olan kişilerde oluşmasına rağmen, immun sistemi normal olan kişilerde de meydana gelebilir.
TA-GvHD’dan korunmanın en kesin yöntemi kan ürünü içindeki verici
lenfositlerini inaktive edecek şekilde ürünün ışınlanmasıdır. Lenfosit içeren
ve ışınlanması gereken kan ürünleri şunlardır: Tam kan, eritrosit suspansiyonu random donor veya aferez yöntemi hazırlanmış trombosit suspansiyonu
ve granulosit suspansiyonu. Işınlama işleminde, kan ürünün diğer sellüler
kompanentlerin fonksiyonları bozmayan ve aynı zamanda lenfositleri inakti-
112
Transfüzyon Öncesi Uygunluk Testleri •
ve eden dozlarda gamma radrasyon kullanılır. Kullanılan gamma radrasyon
dozu 25 Gy’den az ve 50 Gy’den fazla olmamalıdır. Bu dozlar arasında yapılan
ışınlamalarda eritrositlerin pH düzeylerinde, glikoz tüketimlerinde, ATP ve
2,3 DPG seviyelerinde klinik olarak anlamlı bir değişiklik olmaz.Ancak ışınlama etkisi ile eritrositlerden potasyum çıkışı artar. Hastaya yoğun transfüzyon
yapılacaksa ve kullanılacak ürünün depolama süresi uzunsa, hiperpotasemi
gelişme riski vardır. Trombosit fonksiyonları 50Gy altındaki dozlardan etkilenmezler. Işınlama sonucunda granulositlerin fonksiyonlarında bozulma
olup olmadığı tartışmalıdır. Granülosit transfüzyonu yapılacaksa ürün
hemen ışınlanmalı ve geçikmeden transfüzyon yapılmalıdır.Kan ürünlerinde
lökosit azaltma işlemi ürün içindeki canlı lenfosit sayısını azaltmakla birlikte,
TA-GvHD’den korunmak için etkili bir yöntem değildir. Lökositi azaltılmış
kan ürünün kullanımı sonrasında da gelişen bir çok TA-GvHD bildirilmiştir.
Eritrosit suspansiyonu hazırlandıktan sonra 14 gün içinde ışınlanır.Işınlanan
ürün 14 gün saklanabilir ve gerektiği zaman transfüze edilir. Hastaya yüksek
volumda transfüzyon yapılacaksa veya hiperpotasemi riski yaratan bir hastalığı varsa, ışınlama yapıldıktan sonra 24 saat içinde eritrosit suspansiyonunu
vermek uygun olur. Trombosit suspansiyonları beş günlük saklama süreleri
içinde herhangi bir zamanda ışınlanıp, istenildiği zaman kullanılabilinir.Granülosit suspansiyonları hazırlandıktan sonra hemen ışınlanmalı ve bekletilmeden transfüzyon yapılmalıdır. Işınlama işlemi çoğu kez bu işlem için üretilmiş kan ışınlama cihazları ile yapılır. Bu cihazlar bir gamma ışın kaynağı ile
çalışırlar. Bazı durumlarda linear hızlandırıcılar ve benzer ekipmanlarda kan
ışınlama işleminde kullanılır.
Kan Ürünlerinin Işınlamasının Gerekli Olduğu Klinik Endikasyonlar
Lenfositler kan ürünleri içinde en az üç hafta canlı kalabilir. Bundan dolayı
TA-GvHD gelişme riski olan bütün hastalara yapılacak tam kan, eritrosit suspansiyonu, trombosit suspansiyonu ve granulosit suspansiyonu transfüzyonlarında ürünlerin ışınlaması gereklidir. Taze donmuş plazma, kriyopresipitat
ve diğer plazma ürünleri ışınlanmaz. Transplantasyon amacıyla kullanılan
hücresel ürünlerde ışınlanmaz.
a. Akraba olan kişilerin aynı HLA haplotipine paylaşma olasılıkları yüksektir. Böyle bir durumda alıcını immun sistemi tarafından vericinin T-lenfositleri tanınmaz. Akrabalar arası yapılan transfüzyonlarda rasgele verici
transfüzyonlarına göre TA-GvHD oluşma riski çok daha yüksektir.Bunun için
113
• Ümit Üre
birinci ve ikinci derece akrabalar arasında yapılan tüm transfüzyonlarda ürün
ışınlanmalıdır.
b. Yenidoğanda fizyolojik olarak T-hücre fonksiyonları ile ilişkili immun
yetersizlik durumu vardır. Bildirilen TA-GvHD vakalarının çoğu intrauterin
veya yenidoğana yapılan tranfüzyonlar ile oluşmuştur. İntrauterin yapılan
tüm transfüzyonlarda ürün ışınlanmalıdır. Exchange transfüzyonlarda ise
eğer yenidoğana intrauterin transfüzyon yapılmışsa veya donör akraba ise
ışınlama mutlaka yapılmalıdır. Diğer exchange transfüzyonlarda ise işlemde gecikmeye olmayacaksa ürünün ışınlanması tavsiye edilir. İntrauterin ve
exchange transfüzyonlarda kullanılan eritrosit suspansiyonu, optimal kırmızı
hücre fonksiyonu ve potasyum içeriği düşük olması için en fazla 5 günlük
olmalıdır. Ürün ışınlamadan sonra 24 saat içinde kullanılmalıdır. Yenidoğana
başka nedenlerle yapılan kan ürünü transfüzyonlarında, verici akraba değilse
ürünün ışınlanması gerekli değildir. Konjenital immun defekti olan bebek ve
çocuklarda tüm hücresel komponent içeren kan ürünleri ışınlanmalıdır. HIV
antikoru positiv veya AIDS olan çocuklarda kan ürünlerini ışınlama endikasyonu yoktur.
c. Eritrosit suspansiyonu veya trombosit suspansiyonu transfüzyonu yapılan akut lösemili çocuk veya erişkinde eğer vericiyla hasta arasında kan bağı
yoksa ürünün ışınlanması gerekli değildir. Eğer hasta ağır immunsupressif
tedavi altındaysa o zaman ışınlama gereklidir.
d. Allogenik kök hücre nakli yapılan hastalara, hazırlık rejimi başladıktan
sonra tüm hücresel kompanent içeren ürünler ışınlanarak verilmelidir. Vericiye eğer transplantasyon öncesi yedi gün içinde kan ürünü transfüzyonu
gerekirse ürün mutlaka ışınlanmalıdır. Otolog kök hücre nakli yapılacak
hastalarda ise hem kök hücre toplama zamanında, hem de hazırlık rejimi
başladıktan sonra verilecek tüm kan ürünler ışınlanmalıdır. Transplantasyon
için hazırlık rejimi olarak kemo/radyoterapi kullanılan hastalarda en az 3 ay
boyunca yapılan transfüzyonlarda ışınlanmış ürünler kullanılmalıdır.Total
vücut ışınlaması yapılan hastalarda ise bu süre en az 6 aydır.
e. Herhangi bir evredeki Hodgkin hastalarına yapılacak transfüzyonlarda
kan ürünü ışınlanmalıdır. NHL hastaları için bu gerekli değildir.
f. Tedavilerinde fludarabin, cladarabin gibi purin analoğu kullanılan hastalar için yapılan transfüzyonlarda kan ürünlerinin ışınlanması gereklidir.
KAN YIKAMA
114
Transfüzyon Öncesi Uygunluk Testleri •
Tablo 1. Hücresel komponent içeren kan ürününün ışınlanması için klinik endikasyonlar
Kesin Endikasyonlar
T-Hücre maligniteleri
Endikasyon olmayanlar
Allogenik veya otolog kök hücre
nakli
T-Hücre maligniteleri
AIDS
B-hücre malignitesine bağlı tedavi
alan ve lenfositleri 0.5x109 altına
düşen hastalar
Konjenital humoral
yetersizlik hastalıkları
Yüksek doz kemo/radyoterapi
uygulanıp lenfositleri 0.5x109
altına düşen hastalar
Term yenidoğan
T-hücrelere karşı teropatik amaçlı
antikor kullanımı
Talesemiler
Kronik miyeloid lösemi
Hemofili
Konjenital hücresel immun
yetersizlik hastalıkları
İntrauterin transfüzyon ve
sonrasında yapılan tüm transfüzyonlar
Yenidoğanda exchange transfüzyon
Immunsupressif tedavi alan aplastik
anemili hastalar
Malignitesi olan ve yüksek doz steroid alan hastalar
Hodgkin hastalığı
Doğum ağırlığı 1200gr altındaki
prematüreler
Tedavilerinde purin analoğu
kullanılan hastalar
Kan bağı olanlar arasında yapılan
transfüzyonlar
HLA uygun vericiden yapılan
trombosit transfüzyonları
Kan yıkanması eritrosit veya trombosit suspansiyonunun kapalı sistemler
içinde serum fizyolojik ile yıkanması işlemidir. Bu işlem sonucunda plazma
ve lökositler büyük oranda üründen uzaklaştırılır.Yıkama protokolüne bağlı
olarak değişmekle beraber, genelde lökositlerin %85’i ve plazmanın %99’u
üründen uzaklaştırılır.Eritrosit suspansiyonu içindeki eritrositlerin %15-20’si
yıkama işlemi sırasında kaybedilir.Yıkanmış eritrosit suspansiyonu işlemden
sonra 24 saat içinde kullanılmalıdır.Yıkanmış eritrosit suspansiyonun kullanılmak için en önemli endikasyon, alıcıda immunglobünlere veya diğer plazma
proteinlerine karşı gelişen antikorların varlığıdır.Bu antikorlar bazen klinik
olarak ciddi allerjik reaksiyonlar oluştururlar. Antihistaminik kullanılmasına
rağmen kontrol altına alınamayan allerjik reaksiyonlarda yıkanmış eritrosit
suspansiyonu kullanılmalıdır. IgA eksikliği olan kişilerde doğal olarak IgA’ya
karşı antikorlar vardır. Alıcıda IgA eksikliği biliniyorsa, kan ürünü transfüz-
115
• Ümit Üre
yonu ya IgA eksikliği olan vericiler kullanılarak yapılmalı ya da yıkanmış eritrosit suspansiyonu ve/veya plazması uzaklaştırılmış trombosit suspansiyonu
kullanılmalıdır.Yıkanmış eritrosit suspansiyonu kullanılması gereken diğer
bir endikasyon ise lökosit azaltılmış eritrosit suspansiyonu kullanılmasına
rağmen FNHTR gelişmesidir. Paroksismal nokturnal hemoglobinüri’li hastalarda yapılacak transfüzyonlarda eğer hemoliz riski yüksekse yıkanmış
eritrosit suspansiyonu tercih edilmelidir. Aksi taktirde hastaya kompleman
verilerek hemoliz tetiklenebilir. Soğuk agglutinin hastalığında da dışardan
verilen kompleman bazen hastalığın gidişatını alevlendirebileceğinden,
yıkanmış eritrosit suspansiyonu kullanılabilinir. Trombosit suspansiyonu
yıkama işlemi teknik olarak zordur. İşlem sırasında çoğu kez ürün içindeki
trombositler zarar görür. Yıkanmış trombosit suspansiyonu kullanmak için
iki tane endikasyon vardır. Birincisi IgA eksikliği olan kişilerde yapılan trombosit transfüzyonunda, IgA eksikliği olan verici bulunamamasıdır. İkincisi ise
normal trombosit suspansiyonu transfüzyonlarında hayatı tehdit eden allerjik
reaksiyonların gelişmesidir.
KAYNAKLAR
1.
British Committee for Standards in Haematology (1996) Guidelines on gamma irradiation of blood components
for the prevention of transfusion-associated graft-versus-host disease. Transfusion Medicine 6, 261–271.
2.
British Committee for Standards in Haematology (1998) Guidelines on the clinical use of leucocyte-depleted
blood components. Transfusion Medicine 8, 59–71.
3.
British Committee for Standards in Haematology (1999) Guidelines for the administration of blood and blood
components and the management of transfused patients. Transfusion Medicine 9, 227–238.
4.
Brand A. (2001) Alloimmune platelet refractoriness: incidence declines, unsolved problems persist. Transfusion
41, 724–726.
5.
Hematology, Basic Principles and Practice. Hoffman R, Benz EJ, Shattil SJ, Furie B. Cohen HJ, Silberstein LE, Eds
th edition Churchill Livingstone, 2005.
6.
Wintrobe’s Clinical Hematology. Lee GR, Foerster J, Lukens J, Paraskevas F, Greer JP, Rodgers GM, Eds. 11th
edition.Mass Publishing Co,2004.
7.
William’s Hematology. Beutler E, Lichtman MA, Coller B, Kipps TJ, Eds. 6th edition. Mc Graw Hill, 2001.
116
Download