Avrupa Birliği Sosyal Politikasının Gelişimi ve Türkiyenin Avrupa

advertisement
T.C.
MALİYE BAKANLIĞI
AVRUPA BİRLİĞİ VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
AVRUPA BİRLİĞİ SOSYAL POLİTİKASININ GELİŞİMİ VE
TÜRKİYE’NİN AVRUPA BİRLİĞİ SOSYAL POLİTİKASINA UYUMU
AVRUPA BİRLİĞİ UZMANLIĞI YETERLİK TEZİ
Hazırlayan
YONCA SAKA
Ankara
20. 05. 2010
DOĞRULUK BEYANI
Avrupa Birliği Uzmanlığı Yeterlik Sınavı çerçevesinde sunduğum bu
çalışmayı, bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı düşecek bir yol ve yardıma
başvurmaksızın yazdığımı, yararlandığım eserlerin kaynakçada gösterilenlerden
oluştuğunu, bunlardan her seferin gönderme yaparak yararlandığımı belirtir, bunu
onurumla doğrularım.
20 / 05 / 2010
Yonca SAKA
i
ÖZGEÇMİŞ
Yonca SAKA, 1978 yılında Trabzon’da doğdu. İlköğrenimini Ankara Özel
Arı Koleji’nde, orta ve lise öğrenimini Ankara Gazi Anadolu Lisesi’nde
tamamladı. 1997 yılında girdiği Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
İşletme Bölümü’nden 2002 yılında mezun oldu. 2007 yılında Orta Doğu Teknik
Üniversitesi Sosyal Politika Yüksek Lisans Programı’na kayıt oldu, bir sene söz
konusu programa devam ettikten sonra Chevening Bursu ile yüksek lisans eğitimi
için Londra’ya gitti. 2008 yılında kayıt olduğu “The London School of
Economics, Politics and Government in the European Union” yüksek lisans
programından 2009 yılında mezun oldu.
2005 yılında Maliye Bakanlığı Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi’nde
uzman yardımcısı olarak başladığı görevini halen sürdürmektedir. Çalışma
konuları, sosyal politika ve dış ilişkilerdir. İyi derecede İngilizce ve temel
seviyede Fransızca bilmektedir.
ii
İÇİNDEKİLER
DOĞRULUK BEYANI .......................................................................................... İ
ÖZGEÇMİŞ .......................................................................................................... İİ
İÇİNDEKİLER .................................................................................................. İİİ
KISALTMALAR ..................................................................................................V
TABLO LİSTESİ ..................................................................................................V
GİRİŞ ..................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM................................................................................................ 3
REFAH DEVLETİ MODELLERİ VE SOSYAL POLİTİKA
UYGULAMALARI .............................................................................................. 3
1.1.
REFAH DEVLETİ KAVRAMININ ORTAYA ÇIKIŞI .................. 5
1.2.
AVRUPA REFAH DEVLETİ MODELLERİ SINIFLANDIRMASI
VE GENEL ÖZELLİKLERİ ............................................................................ 8
İKİNCİ BÖLÜM ................................................................................................. 15
AVRUPA BİRLİĞİ SOSYAL POLİTİKASININ GELİŞİMİ,
KAYNAKLARI VE YÖNTEMİ ...................................................................... 15
2.1.
AVRUPA BİRLİĞİ SOSYAL POLİTİKASININ GELİŞİMİ ...... 16
2.1.1.
Safha 1: 1974 Sosyal Eylem Planı ................................................ 19
2.1.2.
Safha 2: Avrupa Tek Senedi......................................................... 21
2.1.3.
Safha 3: Çalışanların Temel Sosyal Haklarına İlişkin Topluluk
Şartı ve Eylem Planı .................................................................................... 26
2.1.4 Safha 4: Maastricht Antlaşması ve ekli Sosyal Politika Protokolü
29
2.1.5 Safha 5: Amsterdam Antlaşması ve Sosyal Bolum ........................ 32
2.1.6 Safha 6: Nice Antlaşması ve Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı. 35
2.1.7 Safha 7: Lizbon Antlaşması ve AB Sosyal Politikasının Bugünü . 42
2.1.8 AB Sosyal Politikasının Diğer Uluslararası Kaynakları ............... 45
iii
2.2.
BİR SOSYAL POLİTİKA ARACI OLARAK AÇIK
KOORDİNASYON YÖNTEMİ ................................................................... 48
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ............................................................................................ 53
TÜRKİYE’NİN SOSYAL POLİTİKA TARİHİ ........................................... 53
3.1.
CUMHURİYETİN İLK YILLARI ................................................ 54
3.2.
İKİ DÜNYA SAVAŞI: 1930-1960 DÖNEMİ ............................... 56
3.3.
1961 ANAYASASI DÖNEMİ ......................................................... 57
3.4.
1980 SONRASI ................................................................................. 58
3.5.
1990’LAR VE AKTÖR DEVLET MODELİ................................ 59
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ....................................................................................... 61
TÜRKİYE’NİN AVRUPA BİRLİĞİ SOSYAL POLİTİKALARINA
UYUMU ............................................................................................................... 61
4.1.
SOSYAL POLİTİKA VE İSTİHDAM FASLI MÜZAKERE SÜRECİ
62
4.2.
İLERLEME RAPORLARINDA SOSYAL POLİTİKA UYUMU 73
4.2.1. Sendikal Haklar ................................................................................. 74
4.2.2. Çocuk İşçiliği ...................................................................................... 78
4.2.3. Kadın Erkek Eşitliği ve Ayrımcılıkla Mücadele ............................. 83
4.2.4. Engelli Hakları ................................................................................... 88
4.2.5. Sosyal Koruma ................................................................................... 91
4.2.6. Sosyal Diyalog .................................................................................... 96
4.2.7. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği ................................................................ 99
4.3.
AB SOSYAL POLİTİKASINA UYUMDA SON GELİŞMELER.. 102
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME ................................................................... 105
KAYNAKÇA ..................................................................................................... 111
iv
KISALTMALAR
AAET
Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu
AB
Avrupa Birliği
ABAD
Avrupa Birliği Adalet Divanı
AKÇT
Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu
AİHS
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
AİS
Avrupa İstihdam Stratejisi
AKY
Açık Koordinasyon Yöntemi
ASF
Avrupa Sosyal Fonu
AT
Avrupa Topluluğu
ATS
Avrupa Tek Senedi
BM
Birleşmiş Milletler
CEEP
Avrupa Kamu İşletmeleri Birliği
ESK
Ekonomik ve Sosyal Konsey
ETUC
Avrupa Sendikalar Konfederasyonu
GSMH
Gayri-Safi Milli Hasıla
ILO
Uluslararası Çalışma Örgütü
IMF
Uluslararası Para Fonu
IPA
Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı
İŞKUR
Türkiye İş ve İşçi Bulma Kurumu
OECD
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü
SEP
Sosyal Eylem Planı
SPP
Sosyal Politika Protokolü
TCK
Türk Ceza Kanunu
TŞ
Topluluk Şartı
TÜİK
Türkiye İstatistik Kurumu
UNICE
Avrupa Sanayi ve İşveren Konfederasyonları Birliği
v
TABLO LİSTESİ
Tablo 1
Esping-Andersen’in Refah Rejimleri Sınıflandırması……7
Tablo 2
Açık Koordinasyon Yönteminin Kullanıldığı Politika
Alanları…………………………………………………………………………36
vi
GİRİŞ
Sosyal politika kavramının, Avrupa Birliği’nden bahsederken akla gelen
ilk kavram olmadığı şüphesizdir. Avrupa Birliği, temelde ekonomik kaygılar
üzerine inşa edilen, üye devletler arasında ekonomik bir birliği amaçlayan bir
oluşumdur. Ancak Birliğin bütünleşme sürecinde ekonomik kaygılar kadar siyasal
ve sosyal kaygılar da gündeme gelmiş, söz konusu kaygılar çerçevesinde
ekonomik olduğu kadar siyasal ve sosyal bir birlik de olma yönünde de adım
atılmıştır.
Çalışmamızda, bir Avrupa sosyal politikası oluşturma yönünde atılan söz
konusu adımlar incelenecek, Avrupa Birliği sosyal politikasının ana hatları ortaya
konduktan sonra Türkiye’nin sosyal politika tarihine dair kısa bir özet sunulacak
ve Türkiye’nin Avrupa Birliği sosyal politikasına uyum süreci, İlerleme Raporları
çerçevesinde incelenecektir.
Çalışmanın “Refah Devleti Modelleri ve Sosyal Politika Uygulamaları”
başlıklı ilk bölümünde, refah devleti kavramı ve Avrupa sosyal modeline esas
teşkil eden refah devleti modelleri sınıflandırması ele alınacaktır. Söz konusu
sınıflandırma, bir Avrupa sosyal modelinin mümkün olup olmadığı yönünde bir
değerlendirme yapılmasına imkan verecektir.
Çalışmanın “Avrupa Birliği Sosyal Politikasının Gelişimi, Kaynakları
ve Yöntemi” başlıklı ikinci bölümünde, Avrupa sosyal politikasının gelişimi, yedi
safhadan oluşan bir kronoloji ile verilecek, Avrupa Birliği sosyal politikasının
oluşumunda Birlik mevzuatına ek olarak imza atılan ve taraf olunan uluslararası
antlaşma ve sözleşmelere yer verilecek ve son olarak Birliğin sosyal politika
oluşturmada yaygın olarak kullandığı “Açık Koordinasyon Yöntemi” ile ilgili
bilgi verilecektir.
Çalışmanın “Türkiye’nin Sosyal Politika Tarihi” başlıklı üçüncü
bölümünde, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana sosyal politikaların ve politika
uygulamalarının kısa bir özeti verilecek, sunulan kısa özet ile modern Türkiye’de
sosyal politika uygulamalarının şekillenmesinde etkili olan unsurlar ortaya
konacaktır.
Çalışmanın “Türkiye’nin Avrupa Birliği Sosyal Politikalarına Uyumu”
başlıklı dördüncü bölümünde, Sosyal Politika ve İstihdam faslındaki müzakere
sürecine ilişkin bilgi verilecek, takip eden ikinci alt başlıkta ise Komisyon’un
İlerleme Raporlarında yer alan ve Türkiye’nin Avrupa Birliği sosyal politikasına
uyumu konusundaki görüşlerini yansıtan değerlendirmelerine yer verilecektir.
Dördüncü başlığın son alt başlığında ise, Avrupa Birliği sosyal politikasına
uyumda gelinen son noktaya ilişkin Komisyon değerlendirmeleri, alt komite
toplantı tutanakları ve sunumlarından yola çıkılarak ortaya konacaktır.
Sonuç ve değerlendirme bölümünde ise, Avrupa Birliği’nde bir ortak
sosyal politikadan bahsedilip bahsedilemeyeceği, söz konusu politika alanında
Türkiye’nin uyum derecesi ve Avrupa Birliği sosyal politikasına tam uyum için
gereken koşullar ortaya konacaktır.
2
BİRİNCİ BÖLÜM
REFAH DEVLETİ MODELLERİ VE SOSYAL POLİTİKA
UYGULAMALARI
Sosyal politika, esas olarak sosyal hizmetlerin temini ve vatandaşlarının
refahlarının sağlanması amacıyla ulus devletlerin ortaya çıkışıyla birlikte gelişen
bir sosyal bilimler disiplinidir. Sosyal politika terimi hem bir akademik disiplin
olarak sosyal politikaya, hem de bu alanda yapılan sosyal politikalara işaret
etmektedir. Bir sosyal bilimler disiplini olarak sosyal politika, insan refahını
artırmak ve sürdürmek amacıyla sosyal bilimler alanda yapılan tüm çalışmaları
kapsamaktadır. Bir politika aracı olarak ise, devletlerin vatandaşlarının refahını
sağlamak amacıyla vatandaşlar arasındaki kaynak dağılımını düzenlemeye yönelik
olarak gerçekleştirdiği müdahaleleridir.
Geniş anlamıyla modern sosyal politika:

Varlığını ve gelişimini insan hakları ve demokrasi kavramlarına borçlu
olan ve devlet eliyle yürütülen,

Demokratik bir sistemde devletin toplumsal sınıflar ve çıkarlar arasında
uzlaşma sağlamasına yönelik,

Devletin toplumsal eşitlik ve adalet sağlama yükümlülüğünden doğan,
3

Toplumun çeşitli kesimlerine ve çeşitli sosyal sorunlara yönelik sosyal
vatandaşlık, sosyal eşitlik ve sosyal adalet anlayışı ile bütünleşen,
Politikalar bütünüdür1.
Yaygın olarak kullanılmakla beraber sosyal politika için yapılan tanımlar
açık ve net olmaktan uzaktır. Bu çerçevesi belirsiz tanım netleştirmek için hani
konuların sosyal politika alanda değerlendirilebileceğine dair örnekler vermek
yerinde olacaktır. Sosyal politika alanına giren belli başlı konular, çeşitli
kaynaklarda farklılık göstermekle beraber genel olarak şöyle sıralanabilir: gelir
desteği ve vergilendirme, istihdam, eğitim, kişisel sosyal hizmetler, sosyal
güvenlik, sosyal diyalog, yaşlı ve çocuk hizmetleri, çevre politikaları, suç ve
adalet politikaları, sağlık, ikamet, etnik ayrımcılık ve cinsiyet eşitliği2.
Çalışmanın ilk bölümünde, Avrupa sosyal politikalarının şekillenmesinde
ve Avrupa sosyal modelinin oluşumunda referans noktası teşkil eden refah devleti
kavramının ortaya çıkışı, ikinci olarak da Avrupa refah devleti modelleri
sınıflandırması ve refah devletlerinin genel özellikleri incelenecektir.
1
Meryem Koray, Sosyal Politika, İmge Yayınları, Ankara, 2005, s. 27.
John Baldock, Nick Manning, Sarah Vickerstaff, Social Policy, Oxford University Press, Oxford,
2003, s. 26.
2
4
1.1.
REFAH DEVLETİ KAVRAMININ ORTAYA ÇIKIŞI
“Dünya tarihinde devrim niteliğindeki anlar, eski sistemi yamamakla değil,
devrimle gerçekleşir.”
Beveridge Raporu, 1942.
Refah devleti, kaynakların vatandaşların faydası için etkin bir şekilde
dağıtıldığı kurumsal yapılanmaların toplamına işaret eden bir kavramdır. Refah
devletlerinde devlet, piyasa güçlerini vatandaşların refahını sağlamak amacıyla
yönlendirerek iradi müdahalelerde bulunur. Bu müdahalelerin genel amacı,
vatandaşlara ve ailelere minimum düzeyde gelir garanti etmek, vatandaşları
işsizlik, hastalık gibi sosyal risklerle karşı karşıya getirmemek, yaşlılara,
çocuklara ve risk grubundaki diğer kesimlere sağlanacak hizmetlerle toplumsal
refahı sağlamak olarak özetlenebilir3.
Modern anlamda refah devleti kavramı ikinci dünya savaşı sonrasında
ortaya çıkan ekonomik ve sosyal çöküntü tablosunun iyileştirilmesi amacıyla
uygulamaya konulan sağlık, sosyal güvenlik, eğitim, konut edindirme, istihdam
gibi alanlarda devlet müdahalesinin ve desteğinin uygulanmaya başlanması ile
ortaya çıkmıştır. Modern refah devleti kavramının ve sosyal politika
uygulamalarının geleceğinin şekillenmesinde önemli bir köşe taşı olan Beveridge
Raporu 1942 tarihinde yayımlandığında, sosyal politikanın ele alınış şekli ve
devlet politikaları arasındaki önceliğinin önemli ölçüde değişeceği henüz
bilinmemekteydi.
Hindistan doğumlu İngiliz ekonomist ve sosyal reformist William Henry
Beveridge’in başkanı olduğu İngiltere Sosyal Güvenlik ve İlişkili Hizmetler
3
M. Koray, 2005, s. 84.
5
Komitesi’nde yayımlanan “Sosyal Güvenlik ve İlişkili Hizmetler Raporu 4”,
yayımlandığı 1942 yılından bu yana kısaca Beveridge Raporu olarak anılmaktadır.
Söz konusu raporun ana amacı, savaş sonrası oluşturulacak olan modern toplumun
en önemli sorunu olan yoksulluğu sistematik ve kapsamlı bir plan dâhilinde
çözmektir. Rapor, sağlık, koruyucu önlemler, ilaç tedavisi, aile hekimliği, yaşlı ve
çocuk bakımı, çocuk refahı gibi günümüzde halen tartışılan ve önemini korumaya
devam eden başlıkları da içeren kapsamlı bir rapor olup, İngiliz vatandaşlarının
sağlık ve sosyal güvenlik alanlarında refahını sağlamayı amaçlamaktadır.
Raporun ana ilkeleri ise:

Genellik,

Sosyal yardımlarda birlik,

Yönetimde birlik,

Ferdi sorumluluk ve devlet katkısı,

Primlerde birlik ve zorunlu ödeme,

Sosyal güvenlik sisteminin tam istihdam ve ulusal sağlık politikalarıyla
desteklenmesi ve

Aile yardımları
başlıklarında sınıflandırılabilir5.
Genellik ilkesi, sosyal yardımlarda ve sosyal güvenlikte vatandaşlık,
sunulacak hizmetlerden faydalanmak için gerekli ve yeterli şart sayılmış,
vatandaşların tamamının söz konusu sistem içinde yer alması amaçlanmıştır.
4
Social Insurance and Allied Services Report, http://www.sochealth.co.uk/history/beveridge.htm
(11.03.2010)
5
Dr. Muzaffer KOÇ, Sosyal Güvenlik ve Beveridge Raporu, Mali Çözüm, İSMMMO Yayın
Organı, Haziran-Temmuz 2006, Sayı 76,
http://archive.ismmmo.org.tr/docs/malicozum/76MaliCozum/5muzafferkoc.pdf
6
Sosyal yardımlarda birlik ilkesi ise, geliri ne olursa olsun minimum bir
yaşam standardı sağlanması için vatandaşların her birine devlet bütçesinden sosyal
yardım yapılması öngörülmüştür.
Yönetimde birlik ilkesinin gereği olarak da, dağınık halde buluna sosyal
yardım sisteminin tek çatı altında toplanarak devlet eliyle tek elden yürütülmesi,
böylece sosyal yardımlarda ve sosyal güvenlikte etkinlik, verimlilik ve
standartlaşmanın sağlanması hedeflenmiştir.
Ferdi sorumluluk ve devlet katkısı ilkesinde sosyal güvenliğin devlet ve
vatandaş eliyle birlikte sağlanacak katkılarla yürütülmesi, ödenen primler
karşılığında da devletin vatandaşların sosyal refahını garanti altına alması
öngörülmüştür.
Primlerde birlik ve zorunlu ödeme ilkesi ile, bütün sigorta kolları için
aynı miktarda ve maktu prim alınması gereğine işaret edilmiştir.
Sosyal
güvenlik
sisteminin
tam
istihdam
ve
ulusal
sağlık
politikalarıyla desteklenmesi ilkesi ise, sosyal güvenlik sisteminin verimli ve
etkin bir şekilde uygulanabilmesi için diğer önemli sosyal politika araçları olan
istihdam ve sağlık politikalarıyla beraber ele alınması, birbirini destekler şekilde
kurgulanması ve uygulanması gereğini vurgulamaktadır.
Aile yardımları ilkesi ise, vatandaşların ekonomik refah seviyelerindeki
farklılıkları ortadan kaldırmayı amaçlayan Raporda, aile biriminin asgari yaşam
standardının altına düşmemesi için gereken yardımlar ele alınmıştır. Bu ilke
çerçevesinde, doğum, analık ve çocuk yardımları, evlenme gibi alanlara ilişkin
düzenlemeler yapılması öngörülmektedir.
7
Yukarıda temel hatlarıyla ifade ettiğimiz Beveridge Raporu, modern
anlamda sosyal güvenlik ve daha geniş anlamı ile bir sosyal politika belgesi olup,
savaş sonrası dönemde diğer ülkelere yol gösterici bir belge niteliğinde olmuştur.
Ancak raporun öngördüğü planın uygulanması için İkinci Dünya Savaşının
bitmesini ve İşçi Partisi Hükümeti’nin Ağustos 1945 yılında iktidara gelmesi ile
birlikte politik ortamın elverişli hale gelmesini beklemek gerekmiştir. 1948 yılı
itibariyle Raporun birçok tavsiyesi uygulanmış, bunlardan en önemlisi olarak da
kapsamlı ve devlet destekli sağlık hizmetlerinin halen en verimlisi olarak
adlandırılan Britanya Ulusal Sağlık Sistemi (British National Health System
(NHS)) kurumuştur6.
Sosyal güvenlik sisteminde atılan bu büyük adım, refah devletlerinin
ortaya çıkışından bu yana aradan geçen 50 yıldan fazla sürede varılan nokta
açısından önemsiz görülebilir. Ancak söz konusu Rapor, modern sosyal güvenlik
sisteminin temel taşlarından birini oluşturmuş, diğer ülkelere yol gösterici bir
belge olmuş ve en önemlisi sosyal güvenlik ve sosyal politika uygulamaları
olmaksızın bir ulusun yeniden inşasının ve toplumsal refahın sağlanamayacağının
kanıtı olmuştur. İzleyen bölümde, anılan sürede yavaş yavaş şekillenen refah
devleti modelleri ve bu modellerin sosyal politika uygulamalarıyla bağlantıları
incelenecek, devletleri, sosyal politika uygulamalarını esas alarak sınıflandıran
refah devleti modellerinden yola çıkıp Avrupa Birliği sosyal politikalarına giriş
yapılacaktır.
1.2.
AVRUPA REFAH DEVLETİ MODELLERİ SINIFLANDIRMASI
VE GENEL ÖZELLİKLERİ
Sosyal politikanın bir ana bilim dalı olarak ortaya çıkmasına öncü olan ve
refah devletlerine ait sınıflandırmayı sosyal bilimler literatürüne kazandıran isim
6
Encyclopedia od Public Health, http://www.answers.com/topic/william-beveridge, (11.03.2010)
8
Britanya’lı eğitimci ve sosyal araştırmacı Richard Titmuss’dur. Titmuss, Sosyal
Politika isimli eserinde7 refah devleti modellerini üçe ayırmıştır. Bu ayrıma göre
refah devletleri, “kalıntı refah modeli8”, “endüstriyel başarı–performans modeli9”,
“kurumsal–yeniden bölüşümcü model10” olarak sınıflandırılmaktadır. Anılan bu
üç
refah
devleti
modeli,
devletlerin
sosyal
düzenlemelerindeki
farklı
uygulamalarını ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Bu sınıflandırmaya göre, kalıntı refah devleti modellerinde sosyal
hizmetler, düşkün durumdaki vatandaşlar için bir güvenlik ağı teşkil etmektedir.
Bu ağ, piyasalar ve aile kurumu vatandaşları sosyal risklere karşı korumakta
yetersiz kaldıkları zaman devreye girerek, refah devleti sisteminin devamlılığını
sağlamak üzere şekillendirilmiştir.
Endüstriyel başarı-performans modelinde ise, sosyal hizmetler devlet
dışı aktörler tarafından başarı, iş performansı ve verimlilik esaslarına göre
belirlenir.
Kurumsal-yeniden bölüşümcü modelde ise sosyal hizmetler evrensel
tabanda tahsis edilmiş ve sosyal refah toplumun tümüne yayılmış bir kurumsallığa
sahiptir. Bu modelde sosyal hizmetlerden yararlanmak için vatandaş olmak yeterli
olup, hizmetler, ihtiyaç sahibi oldukları sürece tüm vatandaşlara devlet eliyle
sağlanır.
Refah devleti modelleri ilk olarak Titmuss’un sınıflandırmasıyla literatüre
girmekle beraber, yaygın olarak Esping-Andersen’in sınıflandırmasıyla kategorize
7
Brian Abel-Smith, Kay Titmuss (Eds.), Social Policy. An Introduction, London 1974, s.28.
Residual Welfare Model
9
Industrial Achievement–Performance Model
10
Institutional Re-distributive Model
8
9
edilmektedir11. Esping-Andersen, refah devleti modelleri sınıflandırmasını
Titmuss’un sınıflandırmasının üstüne inşa etmekle beraber, sınıflandırmasını daha
geniş kapsamlı tutmuş, istihdam piyasalarına uyarladığı sınıflandırmasında ulusal
refah rejimlerini ve birbirleriyle ilişki ve farklılıklarını açıklamaya çalışmıştır.
Esping-Andersen, refah devleti modellerini sınıflandırdığı ve sosyal
politika literatüründe sıkça referans gösterilen “Three Worlds of Welfare
Capitalism – Refah Kapitalizminin Üç Dünyası” isimli çalışmasında12, refah
devleti rejimlerini liberal (Anglo-Sakson) refah rejimleri, muhafazakâr (Kıta
Avrupası) refah rejimleri ve sosyal demokratik (İskandinav) refah rejimleri
olarak sınıflandırmıştır. Söz konusu sınıflandırmada esas alınan unsur, sosyal
politikaların hedef kitlesi ve anılan rejimlerde refah devletinin devamını sağlayan
toplum kesimleridir. Bu sınıflandırmada refah devleti, vatandaşı piyasa ilişkilerine
girmeden kendini yeniden üretebilme konusunda özgürleştirdiği ölçüde (decommodification) sınıflandırılmaktadır. ABD, Avustralya ve İngiltere gibi ülkeler
liberal refah rejimleri, İsveç, Norveç ve Danimarka sosyal demokrat refah
rejimleri ve Fransa, Belçika ve Almanya ise muhafazakâr refah rejimleri olarak
kategorize edilmektedir.
Anglo-Sakson modeli olarak sınıflandırılan ve İngiltere, Amerika gibi
ülkeleri kapsayan tipte refah devleti küçüktür, evrensel birkaç sistem sunsa da
sosyal güvenlik için özel sektöre büyük oranda yer açmaktadır.
İskandinav ülkeleri olan İsveç, Norveç, Danimarka tarafından uygulanan
modelde sosyal demokrasi güçlüdür, gelirden doğrudan alınan vergiler yüksektir,
11
Gosta Esping-Andersen, “Toplumsal Riskler ve Refah Devletleri”, Sosyal Politika Yazıları,
(Der. Ayşe Buğra, Çağlar Keyder), İletişim Yayınları, İstanbul, 2006, s. 33-54.
12
Gosta Esping-Andersen, Three Worlds of Welfare Capitalism, Princeton University Press, New
Jersey, 1990.
10
devlet harcamaları cömert ve kadınların ailevi sorumluluklarını karşılayıp
işgücüne sevk edecek kadar kapsamlıdır.
Kıta Avrupası modeli bu ikisinin karışımı olarak görülmektedir. Bu
modelde, sosyal politika harcamaları, vatandaşların ödedikleri primlerle
yapılmakta, aile, bir sosyal politika kurumu olarak varlığını halen devam
ettirmektedir.
Esping-Andersen’in refah rejimleri sınıflandırmasına daha sonra İspanya,
Yunanistan, Portekiz gibi refah devletleri için Güney Avrupa modeli de
eklenmiştir13. Güney Avrupa modeli, refah rejimleri tartışmasına geç dahil
olmakla birlikte, Avrupa Birliği’ni oluşturan üye devletlerden önemli bir kısmının
içerisine dahil edilebileceği bir sınıflandırmayı teşkil etmektedir. Özellikle son
genişleme dalgası ile Birliğe üye olan on iki ülkenin tamamı, Akdeniz modeli
içine dahil edilmektedir. Bu modelin ayırt edici özelliği, devlet tarafından
vatandaşlarına nakdi gelir desteği sağlanması, sağlık sisteminde evrensel bir
yaklaşımın
sergilenmesi,
kamu
kurumlarının
partizan
baskılara
ve
manipülasyonlara açık olması ve nakdi yardımlarda patronaj ilişkilerinin kuvvetli
olmasıdır14.
Esping-Andersen’in sınıflandırmasının olumlu ve bütünleyici yanları
olduğu kadar eleştirilen özellikleri de mevcuttur. Söz konusu sınıflandırma,
kadının toplumlardaki ve dolayısıyla refah rejimlerindeki konumunu göz ardı
etmesi, kapitalist üretim modelini tek ve en geçerli model olarak benimsemesi,
devlet dışı aktörlerin katkılarını göz ardı etmesi ve kendine has özellikleri olan
Yunanistan, Portekiz ve İspanya gibi ülkelerin sınıflandırma dışı bırakılması
13
Maurizio Ferrera, “Sosyal Avrupa’da Güney Avrupa Refah Modeli”, Sosyal Politika Yazıları,
(Der. Ayşe Buğra, Çağlar Keyder), İletişim Yayınları, İstanbul, 2006, s. 195-230.
14
A.g.e. s. 218.
11
açısından eleştirilmektedir15. Ancak öne sürülen eleştirilere rağmen EspingAndersen’in sınıflandırması, refah devleti rejimlerine ilişkin genel ve özet bir
tanım yapmakta olup, refah devletlerine ilişkin yapılmış halen en kapsamlı ve
analitik sınıflandırma olma özelliğini korumaktadır. Söz konusu sınıflandırmaya
ilişkin özet tablo, refah rejimlerinin ana özelliklerini sunması bakımından faydalı
olacaktır:
Refah Rejimleri
Liberal
Muhafazakâr
Sosyal Demokrat
Değerler
İş odaklı
Sınıf ve statü
Eşitlik, evrensellik
performansı
temelli haklar
ve yüksek
standartlar
Araçlar
Medyan testleri
Devlet destekli
Devlet
desteği
özel sigorta
finansmanlı
destek
Amaçlar
Piyasaları
Sivil toplumu
Tam istihdam ve
güçlendirmek
güçlendirmek
istihdam-refah
barışını sağlamak,
Ülke Örnekleri
Amerika, Kanada,
Avusturya,
İskandinav
Avustralya,
Fransa, Almanya,
ülkeleri
Birleşik Krallık
İtalya
Tablo 1: Esping-Andersen’in refah rejimleri sınıflandırması
Ulusal refah rejimleri, eşitlik kavramı hakkında değişik kavrayışlara,
eşitlikçi
çözümlere
sahip
olup,
neyin
eşitlendiği
konusunda
da
farklılaşmaktadırlar. İskandinav demokratlar kaynakların eşitlenmesi, toplumsal
sermayenin düzenlenmesini hedeflemekteyken, liberal ve Anglo-Sakson refah
devletleri ise dezavantajlı grupları himayesi altına almak amacındadır. Bubun yanı
sıra, aynı sınıflandırmaya tabi tutulan devletlerdeki refah uygulamaları farklılık
15
A.g.e. s. 196.
12
gösterebilmekte, ortak paydalar yanında farklılaşmış uygulamalara sıkça
rastlanmaktadır. Genel bir şemsiye altında sosyal devlet harcamaları olarak
adlandırılabilen eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi unsurlara tahsis edilen farklı
miktarlar, her bir devletin önceliğine ve politik kararlarına göre şekillenmekte,
sonuç olarak toplamda aynı miktar sosyal refah harcaması yapan ülkelerde refah
rejimleri farklılaşabilmektedir. Bir diğer nokta ise, aynı refah rejimi içerisinde
değerlendirilen ülkelerde ise, sosyal refah harcamalarının devlet bütçesinde
kapladığı büyüklüğün değişebilmesidir. Örneğin, Avrupa Birliği (AB) üyesi 27
ülkenin toplam sosyal koruma harcama miktarı 2005 yılı itibariyle AB-27
bütçesinin %27,3’lük bir kısmını oluşturmakla birlikte16, bu oranlar üye devletlere
göre değişiklik göstermektedir. En yüksek sosyal koruma harcamaları miktarı
%32 ile İsveç tarafından, en düşün oran ise %12,5 ile Estonya tarafından
gerçekleştirilmiştir. Ancak Esping-Andersen tarafından aynı refah rejimi
sınıflandırmasında incelenen İtalya ve Almanya’nın sosyal koruma harcamaları
yine aynı yıl itibariyle sırasıyla %26,4 ve %29,4 olarak gerçekleştirilmiştir. AB27 ortalamasına göre ortalamanın yukarısında kalan Almanya ile aşağısında kalan
İtalya arasında refah rejimleri uygulamaları bakımından farklılıklar mevcuttur ve
söz
konusu
farklılıklar
ülkelerin
sosyo-ekonomik
özellikleri
tarafından
belirlenebilmektedir.
Ülkelerin kendilerine has geleneklerinin belirlediği özelliklerinin, refah
rejimlerini farklılaştırabilmesine rağmen, refah devletlerinin ortak bir paydası
mevcuttur. Ulusal refah devletlerinin ortak paydası, mevcut sosyal devlet
modelinin sosyal politikalar vasıtasıyla sürdürülmesidir. İzleyen alt bölümde
anılan bu ortak paydanın AB sosyal politikasını nasıl yönlendirdiği konusuna giriş
yapılarak Avrupa Birliği Sosyal Politikasının gelişimi ve söz konusu gelişim
16
European Social Statistics, Social Protection Expenditure and Receipts, Data 1997-2005,
http://epp.eurostat.ec.europa.eu/cache/ITY_OFFPUB/KS-DC-08-001/EN/KS-DC-08-001-EN.PDF
(15.03.2010).
13
sürecinde Birliğin benimsediği yöntem olan açık koordinasyon yöntemi
incelenecektir.
14
İKİNCİ BÖLÜM
AVRUPA BİRLİĞİ SOSYAL POLİTİKASININ GELİŞİMİ,
KAYNAKLARI VE YÖNTEMİ
“Eşitlik arzusu, kimsenin hiçbir şeyden sorumlu olmadığı bir refah anlayışına
dönüşmemelidir.”
Jacques Delors
Avrupa Birliği Üye devletleri arasındaki Avrupa Bütünleşmesi, ekonomik
rasyonellere dayana bir bütünleşme surecidir. Malların, hizmetlerin, sermayenin
ve işgücünün serbest dolaşımına dayalı bir Avrupa tek pazarı yaratma düşüncesi
Avrupa Birliği’nin 1950'lerden bu yana devam eden serüveninin ana belirleyici
etmeni olagelmiş ve 1999 yılında ortak para biriminin kullanımına geçiş de tek
pazar düşüncesinin çimentosunu oluşturmuştur. Ortaya çıkışı itibariye ekonomik
sebeplere dayana Avrupa Birliği fikri, yaklaşık atmış yıllık serüveninde sadece bir
ekonomik birlik olarak kalmanın ötesine geçmiş, ekonomi politikalarının olduğu
kadar sosyal politikalarda da belli ölçüde uzlaşmaya varılan bir noktaya gelmiştir.
Ekonomik bütünleşmeye ilave olarak, sosyal politika alanında gerçekleştirilecek
bir bütünleşme ekonomik bütünleşmenin de sağlıklı ve etkin bir şekilde
gerçekleştirilmesi için vazgeçilmez bir bileşendir.
Çalışmamızın, söz konusu argümanımızı destekleyecek veriler ve örnekler
içerecek bu bölümünde AB sosyal politikasının gelişimi ortaya konacak, yaklaşık
altmış yıllık bir süreye karşılık gelen bu süreçte AB sosyal politikasının
oluşumuna zemin hazırlayan ve yedi safhadan oluşan gelişim süreci incelenecek,
son olarak da AB sosyal politikasının oluşumunda ağırlıklı olarak kullanılan açık
koordinasyon yöntemine ilişkin bilgi verilecektir.
15
2.1.
AVRUPA BİRLİĞİ SOSYAL POLİTİKASININ GELİŞİMİ
Avrupa bütünleşmesi fikrinin sosyal değil, ekonomik bir temele dayalı
olarak başladığını ve sürecin ilk otuz yıllık kısmının ekonomik öncelikler
çerçevesinde şekillendiğini ileri sürmek, gelinen noktadan baktığımızda yanlış
olmayacaktır. Birleşik Avrupa düşüncesinin Belçika, Hollanda, Lüksemburg,
Almanya, Fransa ve İtalya tarafından ortaya atıldığı 1950’li yıllar, ikinci dünya
savaş yaralarını sarmaya çalışan ulus devletlerin bireysel olarak sosyal politikalara
ağırlık vermeye başladıkları yıllardır. Öte yandan Birleşik Avrupa fikrinin
doğuşunda da izlerine rastlanabilecek sosyal kaygılar, bütünleşme sürecinin
ilerleyen aşamalarında ikincil kalmış, bütünleşme süreci ekonomik rasyoneller ile
birlikte yürümüştür. Sonuçta ortaya çıkan tabloda Avrupa’nın bütünleşme
sürecine ekonomik kaygılar damgasını vurmuş ve süreç, ekonomik bir temele
dayalı olarak başlamış ve şekillenmiştir. Bir Avrupa sosyal politikasından
bahsedebileceğimiz 1970’li yıllara gelmeden önce, 1970 öncesi dönemde bir AET
ortak sosyal politikasından bahsetmenin mümkün olmadığını söylemek yanlış
olmayacaktır. Avrupa bütünleşmesini getiren süreçte ilk adım, 1951 yılında
kurulan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’dur (AKÇT). AKÇT’yi 1957 yılında
kurulan Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu
(AAET) takip etmiştir.
AET’yi kuran Roma Antlaşması, liberal yaklaşımlı bir antlaşma olup,
ulaşılacak olan başarılı bir ekonomik bütünleşmenin, sosyal bütünleşme ile
sonuçlanacağı fikrini yansıtmaktadır. Roma Antlaşması üye ülkeleri, Avrupa’yı
bölen engellerin ortadan kaldırılması için ülkelerin sosyal ilerlemelerini
sağlamakla yükümlü tutmuştur17. Ancak bu açık uçlu hüküm, farklı politikacılar
tarafından farklı yorumlara tabi tutulmuş, kimi bu yükümlülüğün ancak piyasalara
serbestlik getirilerek, kimi ise yerli üretimi ve istihdamı korumakla mümkün
olduğunu ileri sürmüştür. Sonuç olarak Topluluk sosyal politikasına ilişkin iki ana
17
Treaty Establishing the European Community, http://www.hri.org/docs/Rome57/, (09.02.2010).
16
eğilim ortaya çıkmıştır; ilki sosyal yükümlülük ve harcamaların minimum
düzeyde tutularak ekonomiye daha az yüklenilmesini, bu sayede genel refah
düzeyinin kendiliğinden artacağını savunan neo-liberal yaklaşım, ikincisi ise,
uygulanacak farklı sosyal koruma düzeylerinin eşit olmayan rekabetçi durumlar
yaratacağını ve sosyal politikanın sosyal refah için vazgeçilmez olduğunu savunan
sosyal refah devleti yanlısı yaklaşımdır18. Bu iki görüşten neo-liberal görüşün
baskın çıkması sonucu, Roma Antlaşması sosyal politika süreçlerini üye ülkelerin
inisiyatiflerine bırakmış, Topluluk açısından ortak bir sosyal politika oluşumunu
da ekonomik bütünleşme ile birlikte kendiliğinden gelişecek bir alan olarak
değerlendirmiştir.
Roma Antlaşması’nda sosyal politikaya ilişkin hükümler, Antlaşmanın
“Sosyal Hükümler” bölümü altında düzenlenmiş olup, daha çok iş hayatı ve
istihdama yönelik şu hükümleri içermektedir19:

Sosyal güvenlik haklarının transfer edilebilir olması hükmünü de
kapsamak üzere işçilerin serbest dolaşımının sağlanması (48. 49. ve 51.maddeler)

Genç işçilerin değişiminin teşvik edilmesi (50. madde)

Serbest yerleşme hakkı (52. ve 58. maddeler)

Sosyal konularda üye ülkeler arasında yakın işbirliği sağlanması(117. ve
118. maddeler)

Kadın ve erkek ücretlerinin eşitlenmesi (119. madde)

Çalışanlara ücretli izin hakkının tanınması (120. madde)

İşçilerin istihdamını ve coğrafi ve profesyonel mobilitelerini sağlamak
üzere Avrupa Sosyal Fonu’nun kurulması (123-127. maddeler)
18
Mustafa Aykaç, “Avrupa Birliği Sosyal Politikası”, (Der.Mustafa Aykaç ve Zeki Parlak), Tüm
Yönleriyle Türkiye-AB İlişkileri, İstanbul, Elif Kitabevi, 2002, s.481.
19
Prof. Dr. Şerife Turan Özşuca, Avrupa Birliği Sosyal Politikası,
http://ab.calisma.gov.tr/dnn/Docs/anktra/Ozsuca_sunum.pdf, (06.02.2010)
17

Mesleki eğitimde ortak bir politika oluşturulması için genel ilkeler
belirlenmesi (128. madde)
Roma Antlaşmasının sosyal politikaya ilişkin yukarıda sıralanan
maddelerinden yola çıkarak, Antlaşmanın sosyal politikaya yönelik hükümlerini
çok geniş tuttuğu, bununla birlikte hükümlerin ağırlıklı olarak çalışma yaşamına
yönelik
olması
sebebiyle
uygulanacak
sosyal
politikaların
ekonomik
bütünleşmeye destek ve yardımcı olması arzusunda olunduğu söylenebilir.
Roma Antlaşmasının sosyal politikaya ilişkin maddelerinin yanı sıra,
Avrupa Sosyal Fonu (ASF), Birliğin, üye devletlerde istihdamı ve ekonomik ve
sosyal uyumu sağlamayı amaçlayan ana mali enstrümanıdır. ASF’nin toplam
harcama düzeyi, AB bütçesinin yaklaşık %10’unu oluşturmaktadır20.
ASF’nin temel amacı, Birlik içinde daha iyi ve daha çok istihdam
olanakları yaratmak ve bu amaca yönelik olarak, milli, yerel ve bölgesel ortak
finansman ile istihdamı, iş kalitesini ve istihdam piyasalarının kapsayıcılığını
artırmaya yönelik projelerin finansmanını sağlamaktır.
ASF, 1957 Roma Antlaşması ile kurulmuş olup, yapısal fonların en
eskisidir. Kurulduğu tarihte İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa içinde ortaya
çıkan işçilerin göçü konularına odaklanan Fon, ilerleyen yıllarda genç ve nitelikli
olmayan işgücünün işsizliği konularını odak noktası olarak almıştır. 2007-2013
fonlama döneminde ise, toplum içinde dezavantajlı kesimlerin, kadınlar, gençler,
20
Employment, Social Affairs and Equal Opportunities,
http://ec.europa.eu/social/main.jsp?catId=108&langId=en (18.03.2010)
18
yaşlılar, göçmenler ve engelliler, istihdamına yönelik hedefler belirlenmiştir21.
Aynı dönemde hedeflenenler içerisinde, işyerinde yeniliğin teşvik edilmesi, hayat
boyu öğrenim ve çalışanların mobilitesi gibi konular da bulunmaktadır.
AB için bir ortak sosyal politikanın şekillenmeye başladığı yıllar, 1970’li
yıllardır. Çalışmamızın takip eden alt bölümünde, Avrupa sosyal politikasının
oluşumunu beş ana safhaya dayandırarak ilerleyecek ve söz konusu safhaların
gelişimi takip edilerek sosyal politikanın dönüşümü ortaya koymaya çalışılacaktır.
2.1.1. Safha 1: 1974 Sosyal Eylem Planı
Sosyal
bilimler
literatüründeki
ortak
kanıya
göre,
bir
eylem,
gerçekleştirildiği andaki şartların kaçınılmaz bir sonucudur. 1970’li yıllar da, o
dönemde cereyan eden bir takım ekonomik ve sosyal olayların neticesinde sosyal
politika alanında da öncü gelişmelere sahne olan yllar olagelmiştir. Ortak pazarın
tam istihdama ve sosyal ilerlemeye yol açmadığının görüldüğü 22 erken 1970
dönemi, eşlik eden çalışan sınıf eylemleriyle ve artan endüstriyel gerilimlerle23
birlikte yeni ve daha müdahaleci bir sosyal politika anlayışını gerektirmekteydi.
1974 tarihli Sosyal Eylem Planı24’nın (SEP) arka planında, 1972 tarihli
Topluluk Paris Zirvesi bulunmaktadır. Zirve’nin sonuç bildirgesinde, ekonomik
birlik oluşturmada sosyal politikaların ekonomi politikaları kadar etkili olduğu
ifade edilmiş ve böylece ortak ve bağımsız bir Avrupa sosyal politikası oluşmaya
21
Europa, EU,
http://europa.eu/legislation_summaries/agriculture/general_framework/g24231_en.htm,
(06.02.2010).
22
Stephan Leibfried, Paul Pierson, European Social Policy: Between Fragmentation and
Integration, Brookings Institution, 1995, s. 46.
23
Aziz Çelik, “Avrupa Birliği Sosyal Politikası: Gelişimi, Kapsamı Ve Türkiye’nin Uyum Süreci1”, Sendikal Notlar, Sayı 24, 2004, s. 3.
http://www.kristalis.org.tr/aa_dokuman/absosyalpolitikasi1.pdf. (01.02.2010).
24
The 1974 Social Action Plan
19
başlamıştır25. Konseyin26 bu değerlendirmesine cevaben Topluluğun yasa koyucu
organı olan Komisyon27 1974 yılında bir Sosyal Eylem Planı28 kabul etmiştir.
SEP, işyerinde sağlık ve güvenlik tedbirlerine, minimum ücretlere, çalışma
saatlerine, sözleşmeli personel istihdamına, istihdamda kadın-erkek eşitliğine,
toplu işten çıkarmalara ilişkin hükümler içermektedir. Topluluk müktesebatının
onaylanmasından sorumlu organ olan Bakanlar Konseyi29 ise yayımladığı ilke
kararı çerçevesinde SEP’e destek verdiklerini, ancak tüm sosyal problemlere
yeknesak çözümler uygulanamayacağını, katmanlı yetki ilkesine 30 itimat edilmesi
gereğini ortaya koymuştur.
Ancak SEP’in yukarıda bahsedilen hükümleri çerçevesinde çıkarılması
gereken direktiflerin birçoğu oybirliği koşulu31 ve Britanya hükümetinin vetosu
sebebiyle çıkarılamamış, Planın sonucu olarak 75/129 sayılı Toplu İşten
Çıkarmalara İlişkin Direktif ve 77/187 sayılı İşletmelerin Devri Halinde
Çalışanların Korunmasına ilişkin Direktif yürürlüğe girmiştir.
Avrupa sosyal politikası alanının ilk safhası olarak değerlendirdiğimiz SEP
sonucunda, Plan üzerinde görüş birliği olmasına rağmen Planın gereklerinin
yerine getirilememiş olmasındaki en önemli faktör, çalışmamızın ileriki
aşamalarında da göreceğimiz üzere sosyal politika alanının hemen her aşamasında
veto hakkını kullanan Britanya Hükümeti’nin Birlik sosyal politikasına
yaklaşımıdır. Başarısızlığın bir diğer nedeni ise, 1970’li yılların sonlarına doğru
dünya ekonomisinde ortaya çıkan yavaşlama ve sosyal hareketlerdeki zayıflama
25
A. Çelik, 2004, s. 9.
The European Council
27
The European Commission
28
Council Resolution of 21 January 1974 Concerning A Social Action Programme, http://eurlex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=CELEX:31974Y0212(01):EN:HTML.
(11.03.2010).
29
The European Council of Ministers
30
Principle of subsidiarity
31
Bir direktifin kabul edilebilmesi için Topluluk üyesi bütün devletlerin varması gereken uzlaşma
yöntemidir.
26
20
olarak ifade edilebilir32. Sosyal politikanın bu ilk oluşum aşamasından sonra
izlediği seyir, ekonomi politikalarının sosyal politikalar üzerinde önceliğinin
tahsis edildiği bir süreç olmuştur.
2.1.2. Safha 2: Avrupa Tek Senedi
1980’li yıllar, ekonomi politikalarında Keynezyen, korumacı, yaklaşımın
terk edilip yerini minimum devlet müdahalesine ve serbest piyasa koşullarıyla
şekillenen bir ekonomi modeline bıraktığı yıllardır. 1983-84 yılları itibariyle
bütün üye devletler milli korumacı ekonomi stratejilerini bir kenara bırakarak
daha liberal ve açık ekonomi politikaları benimsemeye başlamışlardır33. Bu
çerçevede, sosyal politikalarda da hem ulus devlet ölçeğinde, hem de uluslar üstü
yapılarda dönüşüm başlamış, devlet sosyal politika alanının tek aktörü olmaktan
çıkarak rolünü, çalışanların ve sosyal tarafların işbirliğine dayalı yeni bir sosyal
politika kavramına bırakmıştır. Bu yeni sistem, sosyal uzlaşmazlıklarda devlet
müdahalesinin hem koruma hem de önleme alanlarında azalması ve sosyal
uyuşmazlıklarda devlet dışı mekanizmaların devreye girmesini öngörmektedir.
Şekillenen bu yeni sosyal politika çerçevesinin yanı sıra, önce
Yunanistan’ın (1981), ardından da İspanya ve Portekiz’in (1986) Topluluğa üye
olması ile Topluluk içindeki nispeten homojen olan sosyal ve ekonomik yapı
bozulmuş, ortaya çıkan bu yeni durumu sürdürülebilir kılmak için sosyal politika
alanında adımlar atılması gereği ortaya çıkmıştır.
Özetle; bir yandan Keynezyen ekonomi politikalarının terk edilmeye ve
devletin sosyal politika alanından çekilmesi yönünde adımlar atılmaya başlandığı
32
33
A. Çelik, 2004, s. 4.
Robert Geyer, “Exploring European Social Policy”, Polity Press, Cambrige, 2000, s. 41.
21
bir durum, öte yandan da iki genişleme dalgası ile ortaya çıkan sosyal damping34
korkusunu yenmeye çalışan müdahaleci bir Avrupa sosyal politikasının
gerekliliği, ekonomik ve sosyal şartların belirlediği bu yeni dönemin iki çatışan
argümanı olmuştur.
Söz konusu iki yaklaşım, AB politik yapılarında da kendisini göstermekte,
1979 yılında işbaşına gelen muhafazakâr Margaret Thatcher hükümeti Topluluk
sosyal politikasına mesafeli yaklaşırken, 1981’de Fransa Cumhurbaşkanı seçilen
sosyalist François Mitterrand, bir Avrupa Sosyal Alanı yaratılması fikrini
savunmaktaydı35. Bu iki çatışan görüşün galibi, yine bir Franzıs Sosyalist Parti
geleneğinden gelen Jacques Delors’un 1985 yılında Komisyon’un sekizinci
başkanı olmasıyla, bir Avrupa Sosyal Alanı yaratılması yönündeki ikinci eğilim
olmuştur. 1985-1994 yılları arasında Komisyon başkanlığı görevini yürüten
Delors, Avrupa sosyal politikasına karşı Britanya şüpheciliğini ve direncini
ortadan kaldırmak amacıyla, sosyal tarafların katılımlarıyla güçlendirilecek bir
sosyal diyalog fikrini savunmaktaydı.
Sosyal diyalog, oluşturulacak bir Avrupa sosyal modelinde ilgili tüm
tarafların sürece dahil edilerek, tüm tarafların üzerinde uzlaştığı bir model
oluşturma gayesini içermekte, günümüz sosyal politika belgelerinde ve
Komisyon-Türkiye ilişkilerinde de önemli bir yer tutmaktadır. Sosyal diyalog
fikrini ortaya atan Delors Komisyonu, bu fikrin uygulamaya konması amacıyla
Val Duchesse toplantıları adıyla anılan toplantılar dizisi organize etmiş, anılan
toplantılara ETUC(Avrupa Sendikalar Konfederasyonu), UNICE (Avrupa Sanayi
ve İşverenler Konfederasyonları Birliği), CEEP (Avrupa Kamu İşletmeleri Birliği)
gibi sosyal tarafların katılımları sağlanmıştır. 1985-1995 yılları arasında
gerçekleştirilen Val Duchesse toplantılarının sonucunda 21 ortak karar ve
34
Bir ülkenin daha düşük işgücü maliyetleri vasıtasıyla diğer ülkelere karşı rekabet gücünü
artırarak, istihdam yaratıcı yatırımı kendine çekmesidir.
35
A. Çelik, 2004, s. 4.
22
deklarasyona imza atılmış, iki anahtar anlaşma metninde (Avrupa Tek Senedi ve
Topluluk Sosyal Şartı) uzlaşılmış ve yedi üst düzey zirve gerçekleştirilmiştir36.
1986 yılında üye devletlerce imzalanan ve 1 Ocak 1987 tarihinde
yürürlüğe giren Avrupa Tek Senedi (ATS), Roma Antlaşması’na değişiklikler
getirmiş ve malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımını
içeren serbest pazar doğrultusunda bir katalizör görevi üstlenmiştir37.
ATS,
özellikle iç pazara yinelik alanlara ilişkin olmak üzere Avrupa Konseyinin karar
alma yöntemlerinden biri olarak nitelikli çoğunluk oylaması38 (qualified majority
voting) yönteminin etkili olduğu alanlar genişletilmiştir. Oybirliği yönteminden
nitelikli çoğunluk yöntemine doğru atılan adımlarda, oybirliği kuralının AT’nin
karar almasını hemen hemen imkânsız hale getirmesinin etkisi büyüktür39.
Özellikle İngiltere gibi euro-skeptik ülkelerin karar alma mekanizmalarında veto
hakkını sıklıkla kullanması ve karar alma süreçlerini bloke etmesinin önüne
geçmek için uygulamaya konulan ve ATS ile de genişletilen nitelikli çoğunluk
yönteminde, oybirliğinden farklı olarak her üye ülkenin karar alma süreçlerinde
ağırlıklı oy hakkı bulunmaktadır. ATS ile birlikte nitelikli çoğunluk oylaması tek
pazarın
gerçekleştirilmesi
için
gereken
kararların
büyük
bölümü
için
genişletilmekle beraber, sosyal politika alanlarını kapsayacak konularda
genişletilmemiştir. Nitelikli çoğunluk oylamasının sosyal politika alanında
genişletilmesi hususunda kaydedilen tek gelişme, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile
genel çalışma şartları konusunda nitelikli çoğunluk oylamasına geçilmesidir40. Bu
durumun sebebi de, Britanya hükümetinin bu konudaki süre giden şüpheci
yaklaşımları olarak ifade edilebilir.
36
Eurofound,
http://www.eurofound.europa.eu/areas/industrialrelations/dictionary/definitions/valduchesse.htm,
(11.03.2010).
37
Marc H. Klein, “The Single European Act and Social Dumping: a New Appeal for Multinational
Collective Bargaining”,
http://www.law.upenn.edu/journals/jil/articles/volume12/issue3/Klein12U.Pa.J.Int'lBus.L.411(199
1).pdf, (02.02.2010).
38
Nitelikli çoğunluk yönteminde, oybirliğinden farklı olarak her üye ülkenin karar alma
süreçlerinde ağırlıklı oy hakkı bulunmaktadır.
39
Desmond Dinan, Avrupa Birliği Ansiklopedisi, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2005, s. 192.
40
A. Çelik, 2004. S. 5.
23
Sosyal politikalar alanında ATS ile kaydedilen gelişmelerden biri de,
imzacı devletlerin İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (1951) ve Avrupa Sosyal
Şartı (1961) tarafından güvence altına alınmış olan hakların korunması ve
geliştirilmesi amacıyla birlikte çalışacaklarını ifade etmeleri olmuştur41.
ATS’nin getirdiği bir diğer yenilik, “karşılıklı tanıma” ve “katmanlı yetki”
kavramlarını Avrupa bütünleşmesinin yeni stratejisi olarak kabul etmesidir42.
1980 öncesinde bütünleşme sürecinin, üye ülkelerin teknik, endüstriyel, istihdam,
üretim ve sosyal standartlarının, “uyumlaştırma” stratejisi ile sürdürülmesi söz
konusuydu. ATS ile getirilen karşılıklı tanıma stratejisi ile politika oluşturmanın
külfeti AT’den üye devletlere aktarılmıştır. Üye devletlerin uymaları gereken
standartlar önceden koymak yerine, standartların, üye devletlerin her birinin
uygulamalarının rekabet etmesi ile ortaya çıkması hedeflenmiştir. Dolayısıyla,
minimum uzlaşma zemininde ortaya çıkan standartlara uymamanın üye devletler
açısından getireceği riskler yine kendilerince karşılanacaktır. Uyumlaştırma
stratejisinden karşılıklı tanıma stratejisine geçiş, sosyal politika açısından da
önemli gelişmelere zemin oluşturmuştur; uyumlaştırmanın beraberinde getirdiği
üye ülkelerin birbirlerinin standartlarını kabul etme zorunluluğu karşılıklı tanıma
ile hafifletilmiş, sosyal damping korkusu ile üye ülkeler kendi uygun
standartlarını oluşturmak zorunda kalmışlardır.
ATS ile katmanlı yetki stratejisinin bütünleşmenin bir diğer stratejisi
olarak benimsenmesi ile de, politikaların devletler düzeyinde yapılamaması
durumunda AT düzeyinde politika oluşturulmasına imkân verilmiştir. Katmanlı
yetki ilkesi ile, sosyal politika alanında artık üye devletlerin politika
geliştirememeleri veya geliştirdikleri politikaların karşılıklı tanıma ilkesi ile
41
42
A.g.e, s. 6.
R. Geyer, 2000, s. 43.
24
uyumlu olmaması durumunda AT’nin sosyal politika düzenlemelerini kabul etme
zorunlulukları doğmuştur43.
Karşılıklı tanıma ve katmanlı yetki ilkesi ile birlikte AT ve sosyal politika
arasındaki bağlar güçlendirilmiş, AT ve üye devletler arasında sosyal politika
alanında bir işbirliği zorunlu hale getirilmiştir.
AET’nin sosyal politika alanında getirdiği bir diğer düzenleme, sosyal
diyalogun güçlendirilmesi konusunda olmuştur. AET ile Roma Antlaşması’nın
118. Maddesine ek olarak 118a ve 118b maddeleri yürürlüğe girmiş, anılan
maddelerle Topluluğa, çalışanların sağlık ve güvenliğinin korunması için hukuki
yetki, işçi ve işverenler arasındaki sosyal diyalogun geliştirilmesi görevi verilmiş
ve bu alanlarda nitelikli çoğunluk oylamasının yolu açılmıştır44. Sosyal diyalog
süreci Komisyon tarafından 1985 yılında başlatılmakla beraber, 118b madde ile
Komisyon, sosyal diyalogun geliştirilmesinden resmi olarak sorumlu organ
kılınmıştır.
AET ile sosyal politika alanında yapılan düzenlemelerle birlikte, Roma
Antlaşmasına hakim olan ekonomik tezin birincilliği kırılmış, sosyal politikalar
olmaksızın bir ekonomik bütünleşmenin sağlanamayacağı fikri geçerlilik
kazanmaya başlamıştır. İlaveten, nitelikli çoğunluk oylaması yönteminin sınırlı da
olsa bazı sosyal politika alanlarında geçerli karar alma yöntemi olarak
belirlenmesi
ile
birlikte,
sosyal
politika
alanında
karar
alma
süreci
kolaylaştırılmıştır. Ayrıca, karşılıklı tanıma ve katmanlı yetki ilkesinin
bütünleşme stratejisi olarak kabul edilmesi ile birlikte, sosyal politika, üye
devletler ve Topluluk arasındaki bağlar kuvvetlendirilmiştir. Son olarak, AET ile
sosyal diyalogun güçlendirilmesi ile birlikte, sosyal politika alanında paydaşların
43
44
A.g.e. s. 44.
A. Çelik, 2004, s. 5.
25
katılımları sağlanmaya başlanmış, söz konusu sosyal diyalog süreci, “Çalışanların
Temel Sosyal Haklarına İlişkin Topluluk Şartı”nın hazırlanmasına giden yolu
hazırlamıştır.
2.1.3. Safha 3: Çalışanların Temel Sosyal Haklarına İlişkin Topluluk Şartı
ve Eylem Planı
Delors Komisyonu 1988 yılında, sosyal politika alanındaki çalışmalarına
devam ederek, sosyal hakların asgari platformunu tespit etmek ve bu alandaki
çalışmalara ara vermeden hız kazandırmak amacıyla yeni bir süreç başlatmıştır.
Söz konusu dönemde iç pazardaki bütünleşme süreci hız kazandığı ve
bütünleşmenin getireceği olumsuzlukların önüne geçmek için işçilerin sosyal
güvencelerinde asgari bir müşterek sağlanması şart olmuştur. Bu alanda herhangi
bir düzenlemenin bulunmaması, özellikle Birliğe yeni üye olan veya nüfus
açısından daha avantajlı durumda bulunup işgücü arzı daha yüksek olan ülkelerin
iç pazarda ciddi rekabet gücü oluşturarak sosyal damping riski ortaya çıkması ile
sonuçlanacaktır. Ayrıca, rekabet beraberinde işçi ücretlerinin ve sosyal güvenlik
standartlarının kabul edilemeyecek ölçülerde düşmesine sebep olma riski
getirmektedir.
Bu
ekonomik
çerçevede,
asgari
ücret,
sosyal
güvenlik
düzenlemeleri, işçi sağlığı ve güvenliği konularında ortak düzenlemeler
yapılmasını zorunlu kılmıştır45.
Ekonomik ve Sosyal Komite’nin 1988 yılında hazırladığı içeriğe göre
şekillenen Topluluk Şartı (TŞ), 1989 Strasbourg Zirvesi’nde müzakere edilmesi
sırasında taraflar arasında derin tartışmalar ve fikir ayrılıklarına yol açmıştır.
Delors başkanlığındaki Topluluğun sosyal korumacı rolünün gerekliliğini ve
devamlılığını savunan Euro-Korporatist koalisyon ve minimum koruma taraftarı
olan serbest piyasacı Euro-Liberalist koalisyon46 arasındaki mücadelede kazanan
45 A. Çelik, 2004, s. 6.
46 A.g.e, s. 6.
26
taraf, 11 üye ülkenin Şartı imzalamasıyla korumacı koalisyon olmuştur. Ancak
serbest piyasacı koalisyonun önde gelen temsilcisi İngiltere, Şartı imzalamamış,
sosyal alanlarda yapılacak düzenlemelere karşıt tavrını korumaya devam etmiştir.
Topluluk Şartı, içerdiği düzenlemeler kadar Şartın gereklerini yerine
getirmek üzere hazırlanan Eylem Planı’nın Şartın üye ülkelerce kabulünden önce
onaylanması ile de bir yeniliğe işaret etmektedir. TŞ, 9 Aralık 1989 tarihinde 11
üye ülke tarafından imzalanmış, Eylem Planı ise Komisyon tarafından 29 Kasım
1989 tarihinde yayımlanmıştır47. Bu durum, yasal açıdan bağlayıcı olmasa dahi,
TŞ’nin gereklerinin yerine getirilmesi konusunda Komisyon’un ortaya koyduğu
kararlılığın bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
TŞ, temel olarak Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmelerinden,
Avrupa Sosyal Şartı’ndan etkilenerek hazırlanan geniş kapsamlı bir niyet
belgesidir. Avrupa’nın sosyal boyutunun ve geniş ölçekte de bir Avrupa sosyal
devletinin gelecekte izleyeceği seyre ilişkin bir genel çerçeve oluşturmaktadır.
Şartın önsözünde, “sosyal ve ekonomik boyutun birlikte dengeli bir şekilde
geliştirilmesinin önemi48”ne vurgu yapılmıştır. TŞ’nin yer verdiği on iki temel
hak, aşağıdaki gibi sıralanabilir49:
1.Serbest dolaşım hakkı: Çalışanların serbest dolaşımları sırasında mesleki eğitim,
sosyal güvenlik ve yerleşim haklarını kullanabilmelerine dair maddedir.
2.İstihdam ve ücret hakkı: Topluluk vatandaşlarının istihdam ve adil ücret
haklarına ilişkin maddedir.
47
Bob Hepple, “The Implementation of the Community Charter of Fundamental Social Rights”,
The Modern Law Review, Sayı 53/5, s. 644.
48 Community Charter of the Fundamental Social Rights of Workers,
http://www.aedh.eu/plugins/fckeditor/userfiles/file/Conventions%20internationales/Community_C
harter_of_the_Fundamental_Social_Rights_of_Workers.pdf, 11.01.2010.
49 A. Çelik, 2004, s.6-7.
27
3.Yaşama ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi hakkı: Topluluk çalışma ve
yaşam koşullarının iyileştirilmesine dair, sözleşmelerin, çalışma saatlerinin, toplu
işten çıkarmaların ve iflaslasın düzenlenmesini öngören maddedir.
4.Sosyal korunma hakkı: Topluluk vatandaşlarının sosyal güvenlik ve asgari ücret
konularında koruma haklarını içeren maddedir.
5.Örgütlenme özgürlüğü ve toplu pazarlık hakkı: İşçilerin ve işverenlerin
istedikleri meslek örgütlerine ve sendikalara üye olma ve grev haklarını içeren
maddedir.
6.Mesleki eğitim hakkı: Çalışanların is yaşamları boyunca mesleki eğitimlerini
sürdürme hakkını, sürekli ve kalıcı eğitimlere katılma hakkını düzenleyen
maddedir.
7.Erkek ve kadınlara eşit muamele hakkı: Eşit ise eşit ücret hakkini ve meslek,
sosyal koruma, eğitim, mesleki eğitim, kariyer fırsatlarına erişimde eşit imkânlara
sahip olma hakkini düzenleyen maddedir.
8.Bilgilendirme, danışma ve yönetime katılma hakkı: Şirketlerin, çalışanların ve
ilgili kesimlerin üye ülke düzenleyici kurumlarıyla birlikte çalışması ve diyalog
geliştirmesine dair maddedir.
9.İşçi sağlığı ve iş güvenliği hakkı: Çalışanların yeterli is güvenliği ve sağlığı
tedbirleriyle korunma hakkini ifade eden maddedir.
10.Çocukların ve gençlerin korunma hakkı: Minimum çalışma yaşının 16 olarak
belirlenmesine, bu yaşın üstündeki çalışanların adil bir ücret hakkına sahip
olmasına ve iki yılda bir mesleki eğitim almalarına ilişkin maddedir.
28
11.Yaşlı hakları: Yaşlıların makul bir yasam seviyesini garanti edecek bir maaşla
hayatlarına devam etmesine ilişkin maddedir.
12.Engelli hakları: Engellilerin çalışma yaşamına entegre edilmelerine yönelik
eğitim, rehabilitasyon, ulaşım, barınma ve erişim haklarına ilişkin maddedir.
TS'nin yukarıda sıralanan maddelerine baktığımıza, Avrupa sosyal
politikası alanında o tarihe kadar yapılan düzenlemelerin en kapsamlı belgesi ile
karşı karşıya olduğumuzu söylemek yanlış olmayacaktır. Ekonomik önceliklerden
sıyrılmış ve sosyal alana ilişkin gerekliliklerin sıralandığı belgenin en zayıf
yönünü, üye devletler için bağlayıcı bir belge olmaması oluşturmaktadır. Avrupa
Parlamentosu Şartın Topluluk hukukunun bir parçası olması, dolayısıyla bağlayıcı
bir nitelik kazanması yönünde görüş bildirdiyse de, bu görüş kabul görmemiş ve
Parlamento onayı olmaksızın on bir devlet başkanının imzası ile bir formel
deklarasyon olarak kabul edilmiştir.
Bunun yani sıra İngiltere’nin belgeyi imzalamamış olması, bu alanda
gerçekleştirilecek bir bütünleşme fikrinin halen daha zor olduğunu gözler önüne
serse de, ilerleyen gelişmelerle de tanık olacağımız gibi TS, sosyal diyalogun ve
sosyal diyalog yöntemi olan acık koordinasyon yönteminin geliştirilmesinde
önemli bir köşe taşı niteliğindedir.
2.1.4
Safha 4: Maastricht Antlaşması ve ekli Sosyal Politika Protokolü
Avrupa Birliği’ni kuran Maastricht Antlaşması veya resmi adıyla Avrupa
Birliği Antlaşması50, 1 Kasım 1993 tarihinde yürürlüğe girerek AB'de ekonomik
ve parasal birliğin yanı sıra siyasal birliğin de hedeflendiğini ortaya koymuştur.
50 The Maastricht Treaty, http://www.eurotreaties.com/maastrichtec.pdf, (26.01.2010).
29
Maastricht
Antlaşması’nın
müzakereleri
surecindeki
hükümetlerarasi
konferanslarda Komisyon, sosyal politika alanını genişletmekten ve nitelikli
çoğunluk oylaması yöntemini sosyal politika alanlarına yaymaktan yana tavır
takınmıştır51. Ancak İngiltere hükümeti, sosyal politika alanında bir bütünleşmeye
yönelik olumsuz tavrını, TS’ dan sonra Maastricht Antlaşması müzakerelerinde de
devam ettirmiş ve Antlaşmaya konacak sosyal hükümlere ve nitelikli çoğunluk
oylamasının sosyal politika alanları için genişletilmesine karşı çıkmıştır.
İngiltere'nin görüşmeleri kilitleyen tavrına karşın çözüm, Antlaşmadan ayrıca
düzenlenecek bir Sosyal Politika Protokolü’nün52 (SPP) üye ülkelerin imzalarına
açılması ve Maastricht Antlaşmasına eklenmesi olarak ortaya konmuştur.
Maastricht Antlaşmasına ekli SPP, daha önce oybirliği gerektiren beş
alanda nitelikli çoğunluk oylamasını getirmiş, ayrıca sosyal politika alanında
antlaşmaların geçerliliğini pekiştirmiştir53. Nitelikli çoğunluk oylamasının bundan
böyle geçerli olacağı beş alan;

Çalışanların sağlığını ve güvenliğini sağlamaya yönelik olarak çalışma
ortamının iyileştirilmesi,

Çalışma şartları,

Çalışanların bilgilenme ve danışma hakları,

Cinsiyet eşitliği,

İstihdam piyasalarından dışlanan çalışanların piyasalara tekrar entegre
edilmesi olarak sıralanmaktadır54.
51 John T. Addisson, “In the Beginning, There Was Social Policy: Developments in Social Policy
in the European Union from 1972 through 2008”, The Rimini Center for Economic Analysis,
January 2009, s.5, http://www.rcfea.org/pr2009/pr01_09.pdf, (02.02.2010).
52 Eurofund, Protocol on Social Policy,
http://www.eurofound.europa.eu/areas/industrialrelations/dictionary/definitions/socialpolicyprotoc
ol.htm, (02.02.2010).
53 J. Addison, 2009, s.1.
54 Eurofund, Protocol on Social Policy
30
Ancak sosyal güvenlik, işten çıkarmaya yönelik koruma önlemleri,
örgütlenme özgürlüğü, üye ülkelerde yerleşik üçüncü ülke vatandaşlarının
istihdam koşulları ve emek yoğun araçların desteklenmesi için finansal katkı
konularında oybirliği ilkesi geçerliliğini devam ettirmiştir. Ücret, grev ve lokavt
konuları ise Birliğin düzenleme yetkisinin olmadığı alanlar olarak kalmıştır55.
SPP'yi imzalamayarak kabul etmeyen İngiltere ve imzalayan diğer Birlik
üyesi on bir üye ülke, sosyal politika alanında ikili bir yapı ortaya çıkarmışlardır.
Bu ikili yapı daha sonra, Mayıs 1997 yılında, İngiltere’de İşçi Partisi'nin iktidara
gelmesi ve SPP hükümlerini içeren Amsterdam Antlaşması’nı onaylamasıyla
ortadan kalkmış olsa da56, aradan gecen beş yıllık zamanda Protokol’ün
gereklerinin yerine getirilmesi sinirli olmuştur. Kaydedilen gelişmelerden en
önemlisi, kuruluştan bu yana çoğu serbest dolaşım ve işçi sağlığı alanında olmak
üzere yirmi civarında direktif çıkarılmışken, Maastricht ve SPP sonrası kırka
yakin direktif çıkarılmasıdır57. Bu direktiflerden önemli addettiklerimiz;

93/104 sayılı çalışma suresinin düzenlenmesine dair direktif

94/33 sayılı genç isçilerin korunmasına dair direktif

94/45 sayılı Avrupa İşyeri Konseylerinin kurulmasına dair direktif

96/34 sayılı ebeveyn izni direktifi

97/81 sayılı kısmi zamanlı çalışma direktifi olarak sıralanabilir.
Bu direktiflerden özellikle Avrupa İşyeri Konseylerinin kurulmasına dair
direktif, sosyal politika oluşturma surecinde Maastricht ve SPP surecinden sonra
etkinliğini giderek artıracak olan sosyal diyalog ve açık koordinasyon yöntemi
konularını ilgilendiren yönüyle önemli sayılabilir.
55 A. Celik, 2004, s.8
56 A.g.e, s.8
57 A.g.e. s.9
31
2.1.5
Safha 5: Amsterdam Antlaşması ve Sosyal Bolum
1997 yılında imzalanıp Mayıs 1999 tarihinde yürürlüğe giren Amsterdam
Antlaşması’nın sosyal politika alanında getirdiği en önemli değişiklikler; SPP'nun
Maastricht Antlaşması’na ekli olmaktan çıkarıp Amsterdam Antlaşması’nın
bünyesine dahil etmesi, dolayısıyla Protokolün bağlayıcılığı olan bir metin haline
getirmesi, ayrıca istihdam ile ilgili bir bolumun Antlaşmaya eklenmesidir.
1997 yılında İşçi Partisi Hükümeti’nin iktidara gelmesi ile birlikte sosyal
politikalara yönelik tavrı değişmeye başlayan İngiltere, SPP'yi imzalayacağına
dair niyetini ortaya koymuştur. Bu yeni durumda SPP'yi bağlayıcı bir metin ve AT
hukukunun bir parçası haline getirmek isteyen Komisyon, SPP maddelerini
İngiltere’yi de kapsayacak şekilde genişletmek için çalışmalara başlamış, söz
konusu uyarlama ve genişletme sureci Mayıs 1999 tarihinde SPP'nun Amsterdam
Antlaşması’nın bünyesine dahil edilmesiyle son bulmuştur. Böylece SPP ayrı bir
antlaşma olarak yürürlükten kalkmış, SPP hükümleri Amsterdam Antlaşması’nın
hükümleri haline gelmiştir.
Amsterdam Antlaşması ile sosyal politika alanında getirilen bir diğer
önemli değişiklik de, istihdam başlıklı bir bolumun (125-130. maddeler)
Antlaşmaya eklenmesidir. Söz konusu bolum ile Topluluk, üye devletlerin, yüksek
seviyeli istihdamı temel amaç olarak belirlemiş, ayrıca nitelikli, eğitimli ve
uyumlu işgücünü güçlendirerek ekonomik değişimlere uygun hale getirmek üzere
gerekli stratejileri koordineli bir şekilde oluşturmaları konusunda yönlendirme
amacını ortaya koymuştur58. Söz konusu amaç doğrultusunda ülkelere yardımcı
olmak ve kaydedilen gelişmeleri takip etmek amacıyla Konsey, üye ülkelerin
istihdam durumlarını yıllık olarak gözden geçirmeye donuk, Komisyon ile ortak
bir yıllık rapor hazırlamayı öngörmüştür.
58 J. Addison, 2009, s.9.
32
İstihdam alanındaki hedeflerin somut eyleme dönüştürülmesi amacıyla
1997 yılının Kasım ayı sonunda Birliğin ilk istihdam zirvesi olan Lüksemburg
İstihdam Zirvesi toplanmış ve Avrupa İstihdam Stratejisi kabul edilmiştir. Avrupa
İstihdam Stratejisi (AİS), üye devletlerin AB düzeyinde uygulayacakları istihdam
politikalarına yön vermek ve üye devletler arasında koordinasyonu sağlamak
amacıyla uygulamaya koyduğu stratejidir. Amsterdam Antlaşması’nın istihdama
ilişkin hükümleri çerçevesinde, Lüksemburg Avrupa Konseyi Kasım 1997 yılında
AİS sürecini başlatmıştır.
Lizbon Zirvesi’de, devlet ve hükümet başkanları, istihdam politikalarının
koordinasyonunun işbirliği ve yakınlaşma süreciyle gerçekleşeceği hususunda
anlaşmaya varmışlar ve bu sürecin ana hedefini, istihdamın sürekli olarak önemli
ölçüde artırılması (2010 yılı itibariyle %70’e çıkartılması) ve işsizlikle etkin bir
şekilde mücadele edilmesi olarak belirlemişlerdir. Haziran 1998 tarihinde Cardiff
zirvesi düzenlenmiş, Haziran 1999 tarihinde yapılan Köln Zirvesi’nde Avrupa
İstihdam Paktı kabul edilmiş, birbirini takip eden bu Zirveler ile, istihdam
alanında Birliğin en
önemli strateji belgesi olan Lizbon Stratejisinin
oluşturulacağı 2000 Lizbon Zirvesi'ne giden yolda hazırlıklar yapılmaya
başlanmıştır. Mart 2000 tarihli Lizbon Avrupa Konseyinde ise, işsizliği düşürmek
için üye ülkelere çağrı yapılırken, 2010 yılı itibariyle kadınlar için %60 ve
toplamda da %70 oranında istihdam öngörmüş, tam istihdam Birliğin amacı
olarak ilan edilmiştir. Birliğin yeni stratejik hedefi 'dünyanın, sürdürülebilir
büyümeye ehil, daha fazla ve daha iyi istihdam koşullarına ve sosyal uyuma sahip,
bilgiye dayanan en rekabetçi ve dinamik ekonomisi olma olarak açıklanmıştır59.
Anılan amaca ulaşmak için kullanılacak araçlardan biri olarak da sosyal
politikalara işaret edilmiş ve açık koordinasyon yöntemi, kullanılacak yöntem
olarak belirlenmiştir.
59 Europa Glossary, Lisbon Strategy, http://europa.eu/scadplus/glossary/lisbon_strategy_en.htm,
(17.02.2010).
33
Aralık 2000 tarihli Nice Avrupa Konseyi’nde de, sosyal politika alanında
istihdamda kaliteye vurgu yapılmış, hem iş kalitesinin hem de istihdam
piyasalarının kalitesinin artırılması yönünde çağrı yapmıştır. Ekim 2000 tarihli
Stockholm zirvesi ve Mart 2002 tarihli Barcelona zirvesi ile de Birliğin istihdam
politikalarının oluşturulmasına yönelik cabalar devam etmiş, tam istihdam, daha
çok ve daha iyi işler konusunda çalışmalar yapılması gereği vurgulanmıştır.60.
Mart 2002 tarihli Barselona Avrupa Konseyi ile 2003 yılında, AİS süreci
başlangıcından beri geçen beş yılın bir değerlendirmesi yapılmış, değerlendirme
sonucunda istihdam yaratma, uzun dönemli işsizliği azaltma, düşük gelir
seviyelerinde vergilendirmeyi azaltma, hayat boyu öğrenme sürecini geliştirme ve
fırsat eşitliği konularında ilerleme kaydedildiği vurgulanmış61, ancak üye devletler
arası işbirliğinin halen geliştirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. 2005 yılında, AİS
ve Lizbon Stratejisi hususunda bir değerlendirme daha yapılmış, üye ülkelerin ve
Birliğin yapısal ekonomik zorluklarını, küreselleşmenin şartlarını ve demografik
değişiklikleri dikkate almak gerekliliğine vurgu yapılmıştır. Yeni bir unsur olarak,
daha güçlü ve sürdürülebilir büyümeye ve Birlik içinde makroekonomik,
mikroekonomik ve istihdam politikalarının tam bütünleşmenin sağlanması ile tam
istihdamın gerçekleştirilebileceğine vurgu yapılmıştır.
İleride ayrıntılı olarak ele alacağımız açık koordinasyon yöntemine sıkça
değinmemizin sebebi, kronolojik anlatımızda da takip edilebileceği üzere, Birliğin
bir ortak sosyal politika ve sosyal Avrupa modeli oluşturmada söz konusu
yöntemin kullanım alanının giderek yaygınlaşmasıdır.
60 A. Celik, 2004, s.9.
61
European Employment Observatory, European Employment Strategy, http://www.euemployment-observatory.net/en/ees/, (17.02.2010).
34
2.1.6
Safha 6: Nice Antlaşması ve Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı
AB vatandaşlarının temel haklarını ve AB’nin vatandaşlarına karşı
sorumluluklarını hukuki bir statüye kavuşturmak amacıyla 1999 Köln Zirvesi ile
hazırlıklarına başlanan62 Temel Haklar Şartı63, 13-14 Ekim 2000’de Fransa’nın
Biarritz kentinde gerçekleştirilen AB devlet ve hükümet başkanları zirvesinde
kabul görmüş ve 7-8 Aralık 2000 tarihli Nice Zirvesi’nde onaylanmıştır.
Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı, söz konusu tarihe kadar Birlik
açısından bir haklar ve sosyal politika çerçevesi oluşturan Topluluk Antlaşmaları,
Sosyal Şartlar, Avrupa Toplulukları Adalet Divanı ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi içtihatlarının yeniden teyit edildiği bir belge niteliğindedir. Şart ile
Avrupa Birliği’nin ortak değerleri olarak kabul edilen temel hak ve özgürlüklerin
korunmasına yönelik bir taahhütte bulunulmuştur.
Şartın “Başlangıç” bölümünde64 Birliğin insan haklarına saygılı, özgürlük,
eşitlik ve dayanışmanın bölünmez ve evrensel değerleri ve demokrasi ve hukuk
devleti ilkeleri üzerine kurulduğu ifade edilmektedir. Söz konusu değerlerin
korunması yanında Avrupa halklarının kültür ve gelenek farklılıklarına, üye
devletlerin milli kimliklerine saygı gösterildiği ifade edilen başlangıç bölümünde
ayrıca ortak bir AB vatandaşlığının da hedeflendiği belirtilmektedir.
AB Temel Haklar Şartı, saygınlık, özgürlük, eşitlik, dayanışma, vatandaş
hakları, adalet ve genel hükümler olmak üzere yedi bölümden oluşmaktadır. Bu
62
A. Füsun Arsava, “Avrupa Temel Haklar Şartı”2005, s. 1,
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/16/5/445.pdf, (18.02.2010).
63
Official Journal of the European Communities, “The Charter of Fundamental Rights of the
European Union, (2000/C 364/01)”, http://www.europarl.europa.eu/charter/pdf/text_en.pdf,
(18.02.2010).
64
Devlet Planlama Teşkilatı, Avrupa Birliği ile İlişkiler Genel Müdürlüğü, “Avrupa Birliği Temel
Haklar Şartı”, 2001, http://www.europarl.europa.eu/charter/pdf/text_en.pdf, (18.02.2010).
35
bölümler içerisinde, AB Temel Haklar Şartı ile getirilen ve özellikle sosyal
politika alanı ile ilgili olan hükümler aşağıda sıralanmaktadır65:
Madde 12: Toplanma ve Örgütlenme Özgürlüğü:

Herkes, barışçıl bir biçimde toplanma özgürlüğü ile her düzeyde, özellikle
siyaset, sendika ve yurttaşlıkla ilgili konularda örgütlenme özgürlüğü
hakkına sahiptir. Bu, herkesin kendi çıkarlarını korumak için sendika
kurma ve sendikalara girme hakkını da içerir.

Birlik düzeyindeki siyasi partiler, Birliğin vatandaşlarının siyasi iradesinin
ifade edilmesine katkıda bulunurlar.
Madde 23: Erkekler ve kadınlar arasında eşitlik

Erkekler ve kadınlar arasında eşitlik, istihdam, çalışma ve ücret dahil
olmak üzere bütün alanlarda sağlanmalıdır.

Eşitlik ilkesi, yeterli şekilde temsil edilmeyen cinsin lehine belirli
avantajlar
sağlanmasını
öngören
önlemlerin
sürdürülmesini
veya
benimsenmesini engellemez.
Madde 27: İşçilerin işletme içinde bilgi alma ve danışma hakkı
65
DİSK, “Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı,
http://www.disk.org.tr/default.asp?Page=Content&ContentId=372, (18.02.2010).
36

Topluluk mevzuatı ve ulusal yasalar ve uygulamalarda öngörülen durumlar
ve koşullarda işçiler veya temsilcilerine, uygun düzeylerde zamanında
bilgi verilmeli ve danışmalarda bulunulmalıdır.
Madde 28: Toplu sözleşme görüşmeleri yapma ve eylem hakkı

İşçiler ve işverenler veya bunların ilgili kuruluşları, topluluk mevzuatı ve
ulusal yasalar ve uygulamalara göre uygun düzeylerde toplu sözleşmeler
müzakere etme ve imzalama ve menfaat ihtilafı olması halinde grev
eylemi dahil olmak üzere kendi çıkarlarını korumak için ortak eylem
yapma hakkına sahiptir.
Madde 29: İşe yerleştirme hizmetlerinden yararlanma hakkı

Herkes, işe yerleştirme hizmetinden ücretsiz olarak yararlanma hakkına
sahiptir.
Madde 30. - Haksız işten çıkarmaya karşı koruma

Her işçi, Topluluk hukuku ve ulusal yasalar ve uygulamalara göre haksız
işten çıkarmaya karşı korunma hakkına sahiptir.
37
Madde 31. - Adil ve hakkaniyete uygun çalışma koşulları

Her işçi, kendi sağlığı, emniyeti ve onuruna saygı gösteren çalışma
koşullarından yararlanma hakkına sahiptir.

Her işçi, azami çalışma saatlerinin sınırlandırılması, günlük ve haftalık
dinlenme dönemleri ve yıllık ücretli izin hakkına sahiptir.
Madde 32. - Çocuk işçi çalıştırmanın yasaklanması ve çalışan gençlerin
korunması

Çocuk işçi çalıştırılması yasaktır. Gençler için daha elverişli olabilecek
kurallar saklı kalmak üzere ve sınırlı istisnalar dışında istihdam edilmek
için asgari yaş sınırı, zorunlu eğitimin tamamlanması için belirlenen asgari
yaştan daha düşük olamaz.

İşe alınan gençler, yaşlarına uygun çalışma koşullarında çalıştırılmalı ve
ekonomik sömürüye ve emniyetlerine, sağlıklarına veya fiziksel, ruhsal,
ahlaki veya sosyal gelişimlerine zarar verme olasılığı bulunan veya
eğitimlerini engelleyebilecek her türlü işe karşı korunmalıdır.
Madde 33. - Aile ve meslek yaşamı

Aile, yasal, ekonomik ve sosyal korumadan yararlanmalıdır.

Aile ve meslek yaşamının bağdaştırılması için herkes, doğumla bağlantılı
bir nedenle işten çıkarmaya karşı korunma hakkına ve bir çocuğun
38
doğumu veya evlat edinilmesinden sonra ücretli doğum ve ebeveynlik izni
alma hakkına sahiptir.
Madde 34. - Sosyal güvenlik ve sosyal yardım

Birlik, Topluluk hukuku ve ulusal yasalar ve uygulamalarda belirtilen
usullere göre doğum, hastalık, iş kazaları, bakıma muhtaç olma veya
yaşlılık gibi durumlarda ve işten çıkarılma durumunda koruma sağlayan
sosyal güvenlik yardımları ve sosyal hizmetlerden yararlanma hakkını
tanımakta ve saygı göstermektedir.

Avrupa Birliği'nde yasal olarak ikamet eden ve dolaşan herkes, Topluluk
hukuku ve ulusal yasalar ve uygulamalara göre sosyal güvenlik yardımları
ve sosyal avantajlardan yararlanma hakkına sahiptir.

Birlik, Topluluk hukuku ve ulusal yasalar ve uygulamalarda belirtilen
usullere göre sosyal dışlanma ve yoksullukla mücadele için yeterli
imkanlara sahip olmayan herkes için uygun bir yaşam sağlamak amacıyla
sosyal ve konut yardımından yararlanma hakkını kabul etmekte ve saygı
göstermektedir.
AB Temel Haklar Şartı’nın sosyal politikaya ilişkin yukarıdaki
maddelerinden de anlaşılacağı üzere Şart, şimdiye kadar AB Antlaşmalarında,
taraf olunan uluslar arası sözleşmelerde ve antlaşmalarda ve AB üyesi ülkelerin
geleneklerinde yer almış olan sosyal politikaya dair ilkesel düzenlemelerin
tamamını kapsayan bir niyet belgesidir.
39
AB Temel Haklar Şartı, kabul edildiği 2000 yılında Avrupa Birliği
Anayasal Antlaşma66’sının ikinci bölümünün tamamını oluşturmaktaydı67. Ancak
Anayasal Antlaşma’nın yürürlüğe girememesi sebebiyle Şartın AB hukukunun bir
parçası olma durumu askıya alınmıştır. Takip eden süreçte, Anayasal
Antlaşma’nın yerine üye devletlerce kabul edilip yürürlüğe giren Lizbon
Antlaşması’nda da Şarta yer verilmiştir. Ancak bu sefer, Şartın tamamı Lizbon
Antlaşması’nın içerisine alınmamış, “Birlik, Antlaşmalar ile aynı yasal değere
sahip olan 7 Aralık 2000 tarihli Temel Haklar Şartına konu olan haklar,
özgürlükler ve kuralları kabul etmektedir” diyerek Şartın hukuki niteliğini ve keza
bağlayıcılığını ifade etmiştir. Dolayısı ile Şart, Lizbon Antlaşması’nın yürürlüğe
girdiği tarih olan 1 Aralık 2009 tarihinde bu yana üye ülkeler için bağlayıcı olup,
hükümleri de diğer AB antlaşma hükümleri ile aynı değerdedir.
Ancak Lizbon Antlaşmasının imzalamasına giden süreçte gerçekleştirilen
müzakereler sırasında İngiltere ve Polonya, AB Temel Haklar Şartının kendi
ülkelerinde uygulanmasına ilişkin bir protokol68 hazırlamış, söz konusu protokol
Ekim 2009 tarihinde Çek Cumhuriyetini de içerecek şekilde genişletilmiştir.
Söz konusu protokol, iki temel madde içermektedir. Bu maddelerden ilki,
İngiltere ve Polonya yerel mahkemelerinin ve de Birlik mahkemelerinin
kanunları, düzenlemeleri, idari hükümleri ve pratikteki hareketlerinin Şart ile
uyumsuz olduğuna dair maddedir(Madde 1(1)). İkinci madde ise (Madde 1(2)),
Şartın ekonomik ve sosyal hakları düzenleyen dördüncü başlığının mahkemeye
taşınabilir haklar oluşturmadığını ifade etmektedir.
66
Open Europe, “A Guide to the Constitutional Treaty”, February 2008,
http://www.openeurope.org.uk/research/guide.pdf, (18.02.2010).
67
J, Addison, 2009, s. 18.
68
Protocol on the Application of the Charter of Fundamental Rights of the European Union to
Poland and to the United Kingdom,
http://www.europeanfoundation.org/docs/Tuesday%205%20February%202008/PROTOCOL%20o
n%20charter.mht, (19.02.2010)
40
Anılan protokole imza atan İngiltere, Polonya ve Çek Cumhuriyeti için
Şartın bağlayıcı olup olmadığına yönelik iki farklı görüş mevcuttur. Bu
görüşlerden ilki, Jirásek tarafından ifade edildiği üzere69, Şartın İngiltere, Polonya
ve Çek Cumhuriyeti için birer opt-out niteliğinde olup herhangi bir bağlayıcılık
ifade etmediğini savunan görüş, diğeri ise, Pernice’nin dile getirdiği 70, protokolün
çok sınırlı etkiye sahip, ya da hiçbir etkisi olmayan yoruma açık bir belge olduğu
yönündeki görüştür. Bu iki görüşten hangisinin uygulamada geçerli olduğuna dair
bir sonuca varabilmek için, kanımızca 2009 yılı sonrası AB Temel Haklar Şartı ve
Şarta uygun olmayan uygulamalar hakkında ABAD nezdinde açılan davalar ve bu
davaların neticesinde oluşan ABAD içtihatlarının incelenmesi gerekmekte, ancak
söz konusu inceleme, çalışmamız alanı dışında kalmaktadır.
Nice Avrupa Konseyi’nin sosyal politika alanında ortaya koyduğu bir
diğer gelişme, toplumdaki dezavantajlı grupları (işsizler, eğitimsizler, kadınlar,
çocuklar, yaşlılar, evsizler, engelliler vs.) topluma yeniden entegre etmeyi
amaçlayan sosyal içerme kavramının ilk defa bir politik hedef olarak
benimsenmesidir71. Bu çerçevede, üyelikten önce tüm aday ülkelerden bir Ortak
İçerme Belgesi72 hazırlayarak aday ülkenin sosyal içerme konusunda yol haritasını
çıkarması beklenmektedir73. Ortak İçerme Belgesi, aday ülke ve Komisyon
tarafından ortaklaşa hazırlanır ve bu alanda katılım öncesi mali yardımlarda
öncelikli alanları belirlemede stratejik bir belgedir. Avrupa sosyal dışlanma
stratejisine dahil olabilmek için her aday ülkenin ve Türkiye’nin hazırlaması
gereken Belge’nin, yoksulluk ve sosyal dışlanma ile ilgili temel belge olması
69
Jan Jırásek, “Application of the Charter of Fundamental Rights of The EU in the United
Kingdom and Poland According to The Lisbon Treaty”, 2008,
http://www.law.muni.cz/edicni/sborniky/cofola2008/files/pdf/evropa/jirasek_jan.pdf,
(19.02.2010).
70
Pernice, “The Treaty of Lisbon and Fundamental Rights”, 2008,
http://www.judicialstudies.unr.edu/JS_Summer09/JSP_Week_1/Pernice%20Fundamental%20Rig
hts.pdf, (19.02.2010).
71
Nice European Council Presidency Conclusions,
http://www.consilium.europa.eu/ueDocs/cms_Data/docs/pressData/en/ec/00400r1.%20ann.en0.htm, (20.02.2010).
72
Joint Inclusion Memorandum
73
Employment, Social Affairs and Equal Opportunities,
http://ec.europa.eu/employment_social/soc-prot/soc-incl/jim_en.html, (20.02.2010).
41
öngörülmektedir. Ancak Türkiye, 3 Aralık 2004 tarihinde çalışmalarına başlanan
Belge hazırlama sürecini henüz sonlandırmamış olup, bu sebeple de ilerideki
bölümlerde ayrıntılı ele alacağımız gibi ilerleme raporları ve sosyal politika
komite toplantılarında sık sık eleştirilmektedir.
2.1.7
Safha 7: Lizbon Antlaşması ve AB Sosyal Politikasının Bugünü
Kuruluşundan 2000’li yıllara kadar ekonomik birliğin yanı sıra siyasi ve
sosyal bütünleşme yolunda da önemli ilerlemeler kaydeden AB, 27 üyeli bir Birlik
olma yolundaki genişlemelerle birlikte yeni hukuki düzenlemelere ihtiyaç
duymuştur. Bu ihtiyacın başlıca sebepleri, karar alma süreçlerinde yeni
düzenlemelere ihtiyaç duyulması, son genişleme dalgası ile birlikte ortaya çıkan
farklı ekonomik, siyasal ve kültürel yapıların bütünlüğünün sağlanması ve iklim
değişikliği, demografik dönüşümler, enerji güvenliği ve terörizmle mücadele gibi
küresel zorluklarla da başa çıkabilme ihtiyacıdır. Söz konusu ihtiyaçlar
çerçevesinde 2004 yılında gündeme gelen Avrupa Anayasal Antlaşması74’nın,
2005 yılında Hollanda ve Fransa’da gerçekleştirilen referandumlar sonucunda
reddedilmesi sonrasında iki yıllık bir gözden geçirme sürecine girilmiştir. Anılan
sürecin sonunda Anayasal Antlaşmada öngörülen Birlik sembolleri, marşı, bayrağı
gibi ulus devlet niteliklerini andıran unsurların Antlaşmadan çıkarılması ile yeni
bir düzenlemeye gidilerek Lizbon Antlaşması75 hazırlanmıştır.
Lizbon Antlaşması’nın 2008 yılında İrlanda referandumu sonucunda reddedilmesi
ile yeni bir tıkanıklık sürecine girilmiş, süreç, İrlanda’nın yeni bir referandumla
Antlaşmayı 2 Ekim 2009 tarihinde onaylaması ile aşılmıştır. Lizbon Antlaşması, 1
Aralık 2009 tarihinde yürürlüğe girmiş ve aşağıda sıralanan önemli temel
değişiklikleri beraberinde getirmiştir76:
74
Treaty Establishing a Constitution for Europe
The Treaty of Lisbon (diğer adı ile Reform Treaty)
76
İktisadi Kalkınma Vakfı Değerlendirme Notu, 2009,
http://www.ikv.org.tr/images/upload/data/files/lizbon_antlasmasi.pdf, (22.02.2010).
75
42

“Avrupa Topluluğu” ve “Topluluk” ifadeleri “Birlik” ile değiştirilerek
Avrupa Birliği’ne tüzel kişilik kazandırılması,

Üye ülkeler tarafından oy birliğiyle 2,5 yıllık süre için bir AB Konseyi
Başkanı’nın atanmasının yanı sıra, altı aylık dönem başkanlığı sisteminin, üç
ülkenin 18 aylık bir başkanlık takımı oluşturması ile değiştirilmesi,

Dış politikada etkililiğin artırılması amacıyla “AB Dışişleri ve Güvenlik
Politikası Yüksek Temsilcisi” makamının oluşturulması ve Yüksek Temsilcinin,
AB Dışişleri Bakanlar Konseyi’ne de başkanlık etmesi,

Avrupa Komisyonu’nun üye sayısının 2009 yılından itibaren Üye Devlet
sayısının üçte ikisi olmasının öngörülmesi,

Ulusal parlamentoların, Komisyon tarafından halihazırda gayrı-resmi
olarak yapılan bilgilendirmenin, sekiz hafta içinde Antlasma’da belirlenen kurum
tarafından yapılması şartı ile karar alma süreçlerine yakınlaştırılması,

Olağan yasama usulü olarak tanımlanan ortak karar alma usulünün
kapsamının genişletilmesi ile Avrupa Parlamentosu’nun rolünün güçlendirilmesi
ve AP’ye aynı zamanda Komisyon başkanını seçme yetkisinin tanınması,

AB Bakanlar Konseyi kararlarında, 2014 yılından itibaren “çifte
çoğunluk” şartının aranması. Bu çerçevede, AB kararlarında üye ülkelerin
%55’inin oyu ve AB’nin toplam nüfusunun %65’ine sahip ülkelerinin oyunun
gerekliliğini şart koşulması,

Antlaşmanın imzalanmasından bir gün önce Strazburg’da kabul edilecek
Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı’nın, bazı Üye Devletler (İngiltere, Polonya ve
Çek Cumhuriyeti) hariç, diğer Üye Devletler için hukuki bağlayıcılık kazanması,
43

Güçlendirilmiş işbirliğinin (üye devletlerin, AB çerçevesinde, diğer üyeler
dahil olmasalar da gruplar halinde hareket edebilmeleri ilkesi) hayata
geçirilmesiyle, grup üyelerinin diğer AB Üye Devletleri’ni davet etmeden nitelikli
çoğunluk ile karar alabilmesi ve bu modelin dış politikaya ilişkin tüm alanlarda
uygulanabilir olması.
Yukarıda sıralanan temel yeniliklerden de anlaşılacağı üzere Birlik, Lizbon
Antlaşması ile üye ülke parlamentolarının ve vatandaşlarının katılımları ile daha
demokratik ve şeffaf bir Birlik oluşturulmasını, oylama kurallarının etkinliğinin
artırılarak bürokrasinin azaltılmasını, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına
alınmasını ve Birliğin küresel alanda daha etkin bir aktör olmasını
amaçlamaktadır. Peki bu amaçlar doğrultusunda Birliğin önemli bir aracı olan
sosyal politikalara ilişkin Lizbon Antlaşması ile getirilen yenilikler nelerdir?
Lizbon Antlaşması ile birlikte, Temel Haklar Şartı Birliğin hukuki
çerçevesini oluşturan düzenlemelerden biri haline gelmiştir. Lizbon Antlaşması,
Şartın getirdiği hakların, üye devletlerce ve Birlik organlarınca garanti altına
alınması gereken bağlayıcı yasal bir güç olduğunu ifade etmektedir. Lizbon
Antlaşması ayrıca Birliğe, tam istihdam ve sosyal ilerleme, sosyal dışlanma ve
ayrımcılıkla ile mücadele, adaletin sağlanması, yoksulluğun azaltılması gibi
alanlarda yeni görevler atfetmektedir. İstihdam ile ilgili olarak Antlaşma,
istihdamı artırma, yeterli sosyal korumanın sağlanması, eğitim seviyesinin
artırılması, insan sağlığının korunması konularında ilerleme sağlanması
gerekliliğini ifade etmektedir. Lizbon Antlaşması ayrıca, sosyal tarafların ve
sosyal diyalogun önemine vurgu yaparak, sosyal diyalog konusunda daha geniş
katılımlı bir modeli teşvik etmektedir.
Lizbon Antlaşması çerçevesinde, karar almada nitelikli çoğunluk oylaması
yöntemi,
44

Çalışanların sağlık ve güvenlik hususlarında çalışma şartlarını iyileştirme,

Çalışanların bilgilendirilmesi ve çalışanlara danışılması,

İstihdam piyasalarından dışlananların piyasalara tekrar dahil edilmesi,

İstihdam piyasalarına giriş ve çalışma koşulları bakımından kadın erkek
eşitliğinin sağlanması,

Sosyal
dışlanma
ile
mücadele
ve
sosyal
koruma
sistemlerinin
modernizasyonu konularını kapsayacak şekilde genişletilmiştir.
Ayrıca Antlaşma ile Konseyin,

İş akitleri feshedilen çalışanların korunmasına yönelik olarak üye devletler
arasındaki işbirliğinin artırılmasını amaçlayan önlemlerin alınması,

Çalışanların ve işverenlerin çıkarlarını gözetmek üzere toplu temsil ve
savunma haklarının geliştirilmesi,

Birlik içerisinde yasal olarak çalışan üçüncü ülke vatandaşlarının istihdam
koşullarının belirlenmesi konularında nitelikli çoğunluk oylamasına karar verme
yetkisi belirtilmiştir.
Lizbon Antlaşması ile Avrupa sosyal politikası alanında getirilen
yeniliklerin genel değerlendirmesi, Antlaşmanın Avrupa sosyal modelini
geliştirecek bir yapıya zemin hazırlar nitelikte olduğu ve sosyal politikaların
öneminin bir kez daha teyit edilmesine katkıda bulunduğu yönündedir. Bu
çerçevede, sosyal politika oluşturma metotlarının izleyeceği yol da, Antlaşmada
öngörüldüğü üzere daha katılımcı ve ortaklaştırıcı bir yöntem olan açık
koordinasyon yöntemine yaklaşmaktadır.
2.1.8
AB Sosyal Politikasının Diğer Uluslararası Kaynakları
45
AB sosyal politikası, AB tarihindeki antlaşmaların yanı sıra, büyük ölçüde
uluslar arası antlaşmalar ve kurallar çerçevesinde şekillenmiştir. Uluslararası
sosyal hukukun kendisinin de Avrupa kıtasında geçmişten bu yana yürütülen
sosyal mücadelelerin sonucu olduğundan yola çıkarak, uluslararası sosyal hukuka
atıfta bulunmadan incelenecek bir AB sosyal politikası, hukuki yönden eksik bir
inceleme ortaya koyacaktır. Genelde insan haklarının ekonomik ve sosyal
boyutunun, özelde de sosyal politikaların ortaya çıkması ve korunması, uzun bir
tarihsel süreç ve çeşitli uluslararası örgütlerin çabaları sonucu mümkün
olmuştur77. Sosyal haklar, Birleşmiş Milletler (BM), Uluslararası Çalışma Örgütü
(ILO) ve Avrupa Konseyi tarafından ortaya konan ve kabul edilen düzenlemelerle
geliştirilmiş ve koruma altına alınmıştır.
1986 tarihli Avrupa Tek Senedi’nin başlangıç bölümünde insan hakları ve
demokrasiye bağlılık vurgulanmakta, üye devletlerin bu husustaki sorumlulukları
ifade edilmekte ve Avrupa Konseyi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS)
ve Avrupa Sosyal Şartı’na atıfta bulunularak söz konusu sözleşme ve şart,
Topluluk hukukunun bir parçası haline getirilmektedir. Benzer şekilde 1991 tarihli
Maastricht Antlaşması ve 1997 tarihli Amsterdam Antlaşması da AİHS’ye atıfta
bulunmaktadır78.
AB Antlaşmalarında yer alan söz konusu atıflarla kendini doğrudan
Avrupa Konseyi Sözleşmeleri ile bağlı kılmıştır. Bu nedenle sendikalaşma, toplu
sözleşme ve grev haklarına ilişkin değerlendirmeler ILO sözleşmeleri, AİHS ve
Avrupa Sosyal Şartı göz önüne alınarak yapılmalıdır. Öte yandan aday ülkelerin
üyelikleri için ön şart niteliği taşıyan Kopenhag Zirvesi kararları da açıkça Avrupa
Konseyi Sözleşmelerine atıfta bulunmaktadır. Aday ülkelerle ilgili Komisyonun
77
Aziz Çelik, “Avrupa Birliği Sosyal Politikası: Gelişimi, Kapsamı ve Türkiye’nin Uyum Süreci2”, Sendikal Notlar, Mart 2005, s. 3.
http://www.kristalis.org.tr/aa_dokuman/AB%20Sosyal%20Politikasi%202.pdf, (17.01.2010).
78
Burak Tangör, “Avrupa Birliği’nde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi”, G.Ü.İ.İ.B.F Dergisi,
1/2001, s. 237, http://dergi.iibf.gazi.edu.tr/dergi_v1/3/1/15.pdf, (17.02.2010).
46
hazırladığı ilerleme raporlarının ekinde çok sayıda BM ve Avrupa Konseyi
Sözleşmesinin aday ülkelerce onay durumunu gösterir çizelge yer almaktadır.
Bunlardan bir kısmı doğrudan sosyal haklarla ilgilidir: Birleşmiş Milletler
Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Hakkında Uluslararası Sözleşme79, Avrupa
Sosyal Şartı, 1977 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Ekonomik Sosyal
ve Kültürel Haklar Hakkında Uluslararası Sözleşmenin 7. maddesi80, 8. maddesi81
ve 9. maddesi82.
AB’nin kendi antlaşma metinleri dışında sosyal haklara ilişkin olarak atıfta
bulunup kabul ettiği uluslararası antlaşma ve sözleşmeler, AB hukukunun birer
parçası haline gelmiş ve Birlik sosyal politikalarının oluşumunda ve
uygulanmasında önemli birer belge niteliği kazanmışlardır. Dolayısıyla, AB sosyal
politikasını Birlik antlaşmaları hükümleri ile sınırlandırmamak, geniş bir yorumla
uluslararası antlaşma ve sözleşmeleri de birer sosyal politika unsuru olarak
değerlendirmek gerekmektedir. Uluslararası sözleşme ve antlaşmaların da sosyal
politika oluşturulmada ve uygulanmasında birer bağlayıcı kaynak olması durumu,
Türkiye’nin AB sosyal politikasına uyumunda uyum sağlaması gereken hukuki
düzenlemelerin alanını genişletmiş, sadece mevzuat uyumunun ”Sosyal Politika
ve İstihdam” faslında uyumun sağlanması için yeterli olmaması sonucunu
doğurmuştur.
Çalışmamızın ikinci bölümünün ikinci kısmında, AB sosyal politikalarının
gelişimi sürecinde kronolojik anlatıya paralel olarak kabul gören ve uygulanan
“Açık Koordinasyon Yöntemi” inceleyecek, söz konusu yöntemin zorlukları ve
avantajları
çerçevesinde
AB
sosyal
politikasının
ilerleyen
dönemlerde
79
International Covenant on Economic, Social and Cultural Rights
Madde, adil ücret, kadın ve erkekler arasında eşit işe eşit ücret, işçi sağlığı, fırsat eşitliği,
dinlenme-izin hakları ve çalışma süreleri hakkındadır.
81
Madde, sendika kurmak, sendikaya üye olmak ve sendikaların faaliyetlerini özgürce
sürdürmeleri ve grev hakkı üzerinedir.
82
Madde, sosyal güvenlik hakkını düzenlemektedir.
80
47
karşılaşacağı zorluklar ve kaydedebileceği gelişmelere ilişkin bir öngörüde
bulunulacaktır.
BİR SOSYAL POLİTİKA ARACI OLARAK AÇIK
2.2.
KOORDİNASYON YÖNTEMİ
AB bütünleşmesi sürecinin başından itibaren sürece damgasını vuran iki
tür yaklaşımdan bahsedilmektedir. Bu yaklaşımlardan ilki, literatürde Andrew
Moravcsik’in temsil ettiği hükümetler-arasıcılık yaklaşımı, diğeri ise Altiero
Spinelli ile özdeşleştirilen federalist yaklaşımdır. Söz konusu yaklaşımlardan
hükümetler-arasıcılık yaklaşımı, Birliğin bütünleşme sürecinde karar alma
yetkisinin ve inisiyatifin ağırlıklı olarak ulus devletlerin yetkisinde olması
gerekliliği, bütünleşme sürecinin hükümetler-arası konferanslarda pazarlık sonucu
alınan kararların, bu kararlarla sınırlı şekilde Birlik organlarına yetki devri ile
yürüyeceğini savunmaktadır. Federalist yaklaşım ise, Birliğin ulus devletlerden
bağımsız karar alma organları olması gerekliliğine ve supranasyonel özellikteki
bir Birliğin Bütünleşmeyi getireceğine vurgu yapmaktadır. Federalist yaklaşımda,
üye devletlerin egemenlik hakları sınırlı olup, ortaya çıkan yeni bir yapıya yetki
devri söz konusudur. Kuruluşundan bu yana bu iki yaklaşım arasındaki tartışmalar
devam etmekle birlikte, Birlik Antlaşmaları ve birincil bütünleşme alanı olan
ekonomik bütünleşme söz konusu olduğunda federalist nitelikler gösteren
Birliğin, hükümetler-arası konferanslarda ve yeni ve sosyal politika gibi ikincil
politika
alanlarında
hükümetler-arası
bir
özellik
gösterdiğini
söylemek
mümkündür.
Anılan iki yaklaşım uzun yıllar Birlik politikalarının oluşumunda etkili
olmuş, ancak dinamik bir nitelik taşıyan bütünleşme sürecinde karşılaşılan
sorunlarla başa çıkmakta tek başlarına ve de birlikte yeterli olamamışlardır. Bu
durumun sebebi, yüksek içsizlik oranları, düşük istihdam katılımı, sosyal refah
harcamalarının ulusal bütçelerde büyük kalemler tutması, etkin olmayan kamu
48
hizmetleri ve nitelikli işgücünden yoksunluk ile mücadele etmek durumunda kalan
Birliğin, söz konusu sosyal alanlarda yeni ve etkin stratejiler geliştirmesi
ihtiyacıdır83. Üye ülkelerin sosyo-ekonomik yapılarındaki farklılıklar ve refah
gelenekleri ve karşı karşıya oldukları problemlerin farklılığı, Birlik düzeyinde
ortak bir sosyal politika oluşturmanın zorluğunun temel sebebidir ve bu sebep,
sosyal
politikalarda
uyumlaştırılması
ortaklaşmadan
zorunluluğunu
daha
çok,
beraberinde
üye
ülke
politikalarının
getirmiştir.
Politikaların
uyumlaştırılması ise, Topluluk metodu olarak adlandırılan ve Birliğin belirlediği
standartlar çerçevesinde ortaklaşmanın öngörüldüğü modelden farklı bir modelin
uygulamaya konmasını gerektirmiştir. Bu sebeplerle, özellikle sosyal politika ve
istihdam alanlarında açık koordinasyon yöntemi, 1990’lı yılların sonlarında
gündeme
gelmiş
ve
o
tarihten
bu
yana
Birlik
sosyal
politikasının
uyumlaştırılmasında kullanılan en önemli araç olmuştur.
Açık koordinasyon yöntemi84 (AKY), supranasyonel özellikler de taşıyan
ancak temelde hükümetler-arası olan bir işbirliği yöntemidir85. AKY, sosyal
politika alanında değişim yaratmak amacını temelde üye ülkelerin gönüllü
işbirliğine, bağlayıcı olmayan amaçlara ve rehberlere dayandıran, ülke
deneyimlerinden yola çıkarak en iyi uygulamalara ulaşmayı hedefleyen bir
yöntemdir.
1990’lı yıllar boyunca AKY’nin özelliklerini taşıyan birçok politika
sürecinden geçilmekle beraber, yöntem ilk defa 23-24 Mart 2000 tarihli Lizbon
Avrupa Konseyi ile resmiyet kazanmıştır86. Lizbon Konseyinden bu yana AKY,
83
David M. Trubek, Louise G. Trubek, “Hard and Soft Law in the Construction of Social Europe:
the Role of the Open Method of Co-ordination”, 2005, s. 345,
http://www.law.wisc.edu/ils/wisgar/hardandsoftlaw.pdf, (17.02.2010).
84
The Open Method of Coordination
85
Kerstin Jacobsson, “Soft regulation and the Subtle Transformation of States : the case of EU
employment policy”, 2004, s. 4.
http://www.govecor.org/data/20020716144803_SCORERAPPORT_2002.pdf, (19.02.2010)
86
Caludio Radaelli, “The Open Method of Coordination: A New Governance Architecture for the
European Union?”, 2003, s. 14. http://eucenter.wisc.edu/OMC/Papers/radaelli.pdf, (19.02.2010)
49
Avrupa İstihdam Stratejisi, sosyal içerme, emeklilik, çocuk bakımı, eğitim, kültür
ve araştırma, istihdam gibi alanlarda uygulama imkanı bulmuştur. Lizbon Konseyi
sonuç bildirgesinde, AKY, “en iyi uygulamaları yaygınlaştırmak ve AB’nin temel
hedefleri için daha fazla uyum yakalamak87” için uygulanacak bir yöntem olarak
tanıtılmıştır88. Üye ülkeler AKY’yi, kendi politikalarını geliştirmek ve aralarında
koordinasyonu sağlamak için kullanacaklar ve güçlü bir politik kararlılık ve
sonuç-odaklı bir yaklaşımla Birlik içinde de amaçlanan uyuma ulaşılacaktır.
Bir politika alanında AKY uygulama sürecine dair işleyiş şu şekilde ifade
edilebilir89:

Bir politika alanında hedeflenen amaca ulaşmak için spesifik bir zaman
aralığının da belirtildiği kısa, orta ve uzun vadeli rehberler hazırlanması,

Uygun olduğu taktirde dünya uygulamasındaki en iyi uygulama
örneklerine dair niteliksel ve niceliksel indikatörler ve kriterler belirlenerek bu
kriterlerin Birlik amaçlarına uygulanabilecek şekilde revize edilmesi,

Söz konusu rehberlerin ulusal ve bölgesel politikalara uygulanabilmesini
teminen spesifik hedefler belirlenmesi,

Birlikte öğrenme sürecinin tamamlanması için periyodik olarak izleme,
değerlendirme ve gözden geçirme faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi.
Yukarıda ifade edilen aşamalar çerçevesinde, ilk olarak Bakanlar Konseyi
kapsamlı politika hedefleri konusunda uzlaşmaya varmaktadırlar. İkinci olarak,
87
Lisbon European Council 23 and 24 March 2000 Presidency Conclusions,
http://www.europarl.europa.eu/summits/lis1_en.htm, (19.02.2010)
88
C, Radaelli, 2003, s. 15.
89
Lisbon European Council 23 and 24 March 2000 Presidency Conclusions,
http://www.europarl.europa.eu/summits/lis1_en.htm, (19.02.2010)
50
üye
ülkeler
ulusal
ve
bölgesel
mevzuatlarında
gerekli
düzenlemeleri
yapmaktadırlar. Üçüncü olarak ise, en iyi uygulamaları belirlemek amacıyla ortak
kriterler ve indikatörler belirlenmektedir ve son olarak, sonuçlar izlenmekte ve
değerlendirilmektedir. Ancak söz konusu süreç, politika alanlarına göre
farklılıklar gösterebilmektedir. Örneğin bazı alanlarda daha uzun raporlama
süreleri söz konusu olabilmekte iken, üye devletler nezdinde alınan kararlar daha
zorlayıcı veya daha yumuşak olabilmektedir. Bu durum, AKY’nın karakteri ile
bağdaşmakla
beraber,
ileride
değineceğimiz
zorlukları
da
beraberinde
getirmektedir.
Bahse konu işleyiş çerçevesinde AKY, rehberlerden, en iyi uygulama
kurallarından, kriterlerden, indikatörlerden ve ulusal politika uygulamalarından
faydalanmaktadır.
Politika
yapma
sürecinde
AKY’nin
kullanıldığı
alanlar,
Tablo
2’de
gösterilmektedir.
Tablo 2: AKY’nin kullanıldığı politika alanları
Genel
29
İstihdam
29
Sosyal İçerme
9
Makro-ekonomik politikalar
5
Göç
1
Eğitim
1
Avrupa Araştırma Alanı
1
Çevre Politikası
1
Vergilendirme
1
Kaynak: Radaelli, Claudio, 2003.
Yukarıdaki tablo göstermektedir ki, AKY, ağırlıklı olarak istihdam
politikalarında ve stratejilerinde uygulanmaktadır. Avrupa İstihdam Stratejisi
51
kapsamında uygulanmaya başlanan ve Lizbon zirvesi ile genel bir çerçeveye
oturtulan AKY’nin yoğunlukla istihdam alanında kullanılmasının sebebi, Lizbon
zirvesinde ağırlıklı olarak istihdam hedeflerinin belirlenmesi ve söz konusu
hedeflere ulaşmada etkili bir yol olarak AKY’ye vurgu yapılmasıdır. Ayrıca tüm
üye ülkelerin takvimlerinde yer alan rekabetçi birer devlet haline gelinmesi ve
Avrupa Birliği genelinde de 2010 yılı itibariyle dünyanın en rekabetçi ekonomisi
olma hedefi, bu alanda AKY’ye ağırlık verilmesinin altyapısını oluşturmaktadır.
AKY’nin genelde Birlik politikaları, özelde de sosyal politikalar
hususlarında başarı sağlayıp sağlamayacağı konusu tartışmalıdır. AKY karşıtı
görüş, AKY’nin Birlik kararlarının bağlayıcılığını temin eden birincil ve ikincil
hukuk kaynaklarının dışında kalarak herhangi bir bağlayıcı niteliğe sahip
olmamasının Birlik açısından olumsuz sonuçlar doğurabileceğini ya da
uyumlaştırma çabalarının sonuçsuz kalabileceğini savunmaktadır. Bu görüşe göre
üye devletler, mevcut politikalarını değiştirmeden revize edip Birlik amaçlarıyla
uyumlu gösterme çabasından başka bir şey değildir90. AKY taraftarı görüş ise,
AKY’nin, politika oluşturma sürecine sivil toplumun, sosyal tarafların, yerel ve
bölgesel aktörlerin katılımıyla Birlik içerisinde demokratik katılımı ve hesap
verebilirliği kuvvetlendiren bir araç olduğunu savunmaktadırlar91. AKY’nin üye
ülkeler için bağlayıcı olmamasının olası negatif sonuçları hakkındaki eleştirilere
ise, söz konusu geniş katılım sebebiyle üye ülkelerin devletlerinin diğer
aktörlerden bağımsız bir şekilde hareket edemeyeceği ve sosyal diyalogun,
bağlayıcılığın bir teminatı olacağı argümanlarıyla cevap vermektedirler.
AKY hakkında ileri sürülen bu çok farklı iki yaklaşım göstermektedir ki,
AKY, “tanımlanamayan politik bir obje92” olarak değerlendirilmekte, bu
değerlendirme, yöntemin daha açık bir şekilde tanımlanabilmesi için Birlik
90
Jonathan Zeitlin, “Introduction: The Open Method of Coordination in Question”, 2005, s. 5,
http://eucenter.wisc.edu/OMC/Papers/EUC/JZPP/introduction.pdf, (18.02.2010).
91
A.g.e, s. 6.
92
A.g.e. s. 6.
52
politikaları çerçevesinde ortaya koyduğu sonuçlara yönelmenin gerekliliğini
ortaya koymaktadır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE’NİN SOSYAL POLİTİKA TARİHİ
53
“Devletimizin imkânlarını, vatandaşlığımızın icaplarını esirgemememiz lazımdır”
Meclis Tutanakları, 1976.
Türkiye’de sosyal politika kavramının gelişimi, modern Cumhuriyetin
kuruluşundan bu yana ele alındığında, ekonomik kalkınma hedefinde olan genç
Cumhuriyet için sınırlı kaynaklarla yürütülebilecek, ancak savaş sonrası dönemde
artan yoksulluğu kontrol altına alabilmek için de göz ardı edilemeyecek bir
olgudur. İlerleyen dönemlerde ise endüstrileşme dönemini batılı ülkelere nazaran
geç ve yavaş bir şekilde tamamlayan Türkiye, devlet dışı aktörlerin zayıflığı,
ailenin sosyal devletin gereklerini yerine getirmeye katkısı ve Avrupa Birliği
sürecinin görece geç başlaması sebepleriyle Avrupa Birliği sosyal politikasında
halen uyum sorunları yaşamaktadır.
Çalışmanın bu bölümünde, Türkiye’nin sosyal politika tarihine dair kısa
bir özet sunulacak, ekonomik ve siyasal hayatın şekillendirdiği Türkiye sosyal
politika deneyiminin Avrupa Birliği müzakerelerine varan süreçte kat ettiği yol
gözden geçirilecektir.
3.1.
CUMHURİYETİN İLK YILLARI
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki sosyal politika uygulamaları da, ekonomi
politikalarına uygun olarak az da olsa gelişme göstermiştir93. Ancak yeni kurulan
bir ülke için genel ve kapsayıcı çalışma yasaları çıkarmak yerine bölgesel
kapsamda ve belli konularda yasalar çıkarılmıştır. Bu yasalar:

Cumhuriyet öncesi çıkarılan 1909 tarihli ve işçilerin kamu hizmetleri
dışında sendika kurabileceklerini ifade eden “Tatil’i Eşgali Kanunu”,
93
M.Koray, 2005, s. 158.
54

Cumhuriyetin işçileri korumaya yönelik ilk yasası olan 1921 tarihli ve 151 sayılı
“Ereğli Havzası Maden İşçilerinin Hukukuna Müteadir Kanun”,

1925 tarihli ve işçilere hafta tatili öngören “Hafta Tatili Kanunu”,

1926 tarihli ve işçilere işverenler ile umumu mukavele yapma hakkını
içeren “Medeni ve Borçlar Kanunu”,

1930 tarihli kadın ve çocuk işçilerin çalışma koşullarını ve işçi sağlığını
korumaya yönelik “Umumi Hıfzıssıhha Kanunu” olarak sıralanabilir.
Genel olarak sosyal politika ile, özelde de işçilerin çalışma koşullarıyla
ilgili düzenlemelere yer veren kanunların yukarıda sayılanlarla sınırlı olmasının
sebepleri, ülke ekonomisinin henüz tarıma dayalı olması ve sanayileşmenin henüz
yeterli seviyede bulunmaması, sanayileşme sürecinin henüz başında olan
Cumhuriyet toplumunda bir işçi sınıfının mevcut bulunmaması, Cumhuriyet’in ilk
yıllarında liberal ekonomi politikalarının izleneceğine dair planlar ve liberal
ekonomide sosyal politika yapmanın öncelikler arasında bulunmamasıdır94.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’de endüstrileşme ve ekonomik
büyüme öncelikli bir hedef mevcut olup, söz konusu hedef, beş yıllık ekonomik
planlarla desteklenmiştir. Bu dönemde planlı ekonominin önündeki en büyük
engel, sermaye yetersizliğidir. Dolayısıyla, yetersiz özel teşebbüsü ikame edecek
devlet sermayesi, devlet eliyle gerçekleştirilecek bir ekonominin finansmanını
sağlamıştır. Henüz Cumhuriyet ilan edilmeden önce 17 Şubat- 4 Mart 1923
tarihlerinde İzmir İktisat Kongresi toplanmış, Kongreye tüm illerden gelen işçi,
işveren ve meslek temsilcileri katılmışlardır. Her ne kadar özel girişimciliğe
zemin hazırlama yaklaşımı Kongreye hakim olsa da, özel sermayenin yeteri
94
A.g.e, s. 159.
55
derecede gelişmemiş olması sebebiyle liberal kalkınma, yerini devletçi
kalkınmaya bırakmak zorunda kalmıştır.
3.2.
İKİ DÜNYA SAVAŞI: 1930-1960 DÖNEMİ
Özel girişimciliğe dayalı sanayileşme politikasının mevcut şartlar altında
başarısızlığının kabul edilmeye ve devlet eliyle planlı ekonomiye geçişin başladığı
1930’lu yıllar, liberal politikalardan uzaklaşılan yıllar olmuştur. Devletçilik uygulamaları,
1933 tarihli Ekonomi Planı ile başlamış, Plan, 1934 yılında uygulamaya konmuştur.
1930- 1961 döneminde uygulanan devletçi ekonomi politikalarına paralel olarak;

Türkiye, 1932 yılında Milletler Cemiyeti’ne üye olmuş, üyeliği
çerçevesinde otomatik olarak Uluslararası Çalışma Örgütü”ne de üyeliği
sağlanmıştır.

Söz konusu üyelikle birlikte bazı yükümlülükler üstlenen Türkiye, 1939
tarihli ve 3008 sayılı “İş Kanunu” kabul etmiştir. Planlı ve devletçi ekonomi
politikası ve otoriter tek partili rejim çerçevesinde şekillenen Kanun, işçi-işveren
ilişkileri bakımından da aynı özellikleri içermekteydi. Sendika kurma hak ve
özgürlüğünden bahsedilmeyen Kanunda, bir “İşçi Sigorta İdaresi” kurularak
işgücü piyasasının devlet tarafından düzenlenmesi öngörülmüştür.

1938 tarihli “Cemiyetler Kanunu” kabul edilmiş, söz konusu Kanun ile
toplumsal sınıf esasına göre sendika kurulamayacağı hükme bağlanmış ve işçilerin
sendika kurmaları yasaklanmıştır.

1945 tarihinde, 3008 sayılı İş Kanunu’nun uygulanması ve çalışma
yaşamıyla ilgili düzenlemelerin yapılması için Çalışma Bakanlığı kurulmuştur.

1946 tarihinde, İş ve İşçi Bulma Kurumu kurulmuştur.

1946 tarihinde, 1938 tarihli Cemiyetler Kanunu’nun toplum esasına göre
dernek kurma yasağı kaldırılmıştır.
56

20 Şubat 1947 tarihli ve 5018 sayılı “İşçi ve İşveren Sendikaları ve
Sendika
Birlikleri
Hakkında
Kanun”
çıkarılmıştır.
Söz
konusu
kanun
çerçevesinde, sendikaların siyasetle uğraşmaları ve grev yasaklanmıştır. Bu
Kanun çerçevesinde işçilere tanınan haklar; işçi sendikalarının üyelerine sosyal ve
hukuki yardımlarda bulunabilmeleri, iş uyuşmazlıklarında hakem kurullarına
görüş
bildirebilmeleri
ve
ücret
artışı
için
toplu
iş
uyuşmazlıkları
çıkarabilmeleridir.
1930-1961 döneminde sosyal politikalara ilişkin getirilen yeniliklerin çok
kısıtlı, içeriğinin de çalışma yaşamıyla sınırlı olmasının sebepleri, tek partili
otoriter devlet yapısı özelliklerinin ekonominin ve sosyal hayatın tüm
bileşenlerinde kendini göstermesi, halen etkili ve bilinçli bir çalışan kesimin
oluşmamış olması95, devletin önceliğinin ekonomik kalkınma ve sanayileşme
olması sebebiyle çalışma yaşamı dışında herhangi bir sosyal politika alanında bir
düzenlemeye gitmesinin söz konusu olmaması şeklinde özetlenebilir. Ancak
izleyen dönemde 1961 anayasası ile başlayan sosyal politika yapma süreci, 1982
anayasası ile kuvvetlenmiştir.
3.3.
1961 ANAYASASI DÖNEMİ
9 Temmuz 1961 tarihinde kabul edilen 1961 Anayasası, Türk sosyal politika
tarihinde önemli bir dönüm noktasını teşkil etmektedir. 1961 Anayasası’nca
benimsenen sosyal devlet ve sosyal adalet anlayışının sonucu olarak çalışma
hakkı, grev ve toplu sözleşme hakkı, sendika kurma ve sendikaya üye olma hakkı
95
A.g.e, s. 165.
57
anayasal güvenceye sahip olmuştur. Anılan döneme kadar sosyal güvenlik ve ilk
dereceli eğitim gibi konularla sınırlı olan sosyal politika alanı, devletin çalışma
yaşamında gerekli sosyal, ekonomik ve mali önlemleri alması gerekliliği96,
çalışanların sendika, toplu sözleşme, grev haklarının düzenlenmesi97 gibi alanlarla
genişlemiştir.
Anayasa gereğince ayrıca Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlanmış ve
1963 yılında uygulamaya konmuştur. Planın temel ilkeleri arasında; iktisadi
kalkınmaya paralel olarak sosyal adaletin gerçekleştirilmesi, sosyal sigorta
uygulamalarının gelirin yeniden ve adil olarak dağılımında önemli bir mekanizma
olarak yer alması, özellikle primler aracılığıyla biriken fonların yatırım kaynakları
olarak kullanılabilmesi gibi konular esas alınmıştır98. 1961 yılından bu yana
dokuz kalkınma planı hazırlanmış ve uygulanmış olmasına rağmen, gerek
dönemim sosyal haklara önem veren şartları, gerekse yeni Anayasa’nın sosyal
niteliği gereği ilk Kalkınma Planı, sosyal politika açısından en kapsamlı olanıdır99.
Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın ana hedefleri; %7 dolaylarında bir
kalkınma hızının gerçekleştirilmesi, hızla artan işgücüne istihdam olanakları
sağlanması, dış ödemeler dengesine ulaşılması ve bu hedeflerin adalet ilkelerine
uygun bir biçimde gerçekleştirilmesi100. Söz konusu hedeflere ulaşılmakta önemli
kat edilse de, takip eden dönemdeki 12 Eylül askeri müdahalesi, 1982 Anayasası
ve liberal ekonomiye geçiş, Türk sosyal politika tarihindeki olumsuz izleriyle bir
başka dönüm noktasını teşkil etmektedir.
3.4.
1980 SONRASI
96
T.C. 1961 Anayasası, md: 43. http://www.anayasa.gen.tr/1961ay.htm, (11.03.2010).
T.C. 1961 Anayasası, md: 47. http://www.anayasa.gen.tr/1961ay.htm. (11.03.2010).
98
Ahmet Apan, “Türkiye’de Kalkınma Planları ve Sosyal Güvenlik Reformu”, 2007,
http://ahmetapan.blogcu.com/turkiye-de-kalkinma-planlari-ve-sosyal-guvenlik-reformu1/2520500, (12.03.2010).
99
Cahit Talas, Türkiye’nin Açıklamalı Sosyal Politika Tarihi, Bilgi Yayınları, Ankara, 1992, s.
151.
100
M. Koray, 2005, s. 165-166.
97
58
24 Ocak 1980 Kararları olarak bilinen ve Türkiye ekonomisinin uluslararası
piyasaya açılmasının altyapısını düzenleyen kararlar, ekonomide olduğu kadar
sosyal alanda da değişikliklere sebep olmuş, sosyal harcamaların miktarının
daraldığı bu yeni dönem, 1960’ların tersine ekonomiye öncelik veren bir dönem
olma özelliği göstermiştir. Liberal politikanın esaslarını oluşturan 1980 kararlarına
ilaveten, 12 Eylül 198 askeri darbesi ve darbe hükümetinin hazırladığı 1982
Anayasası, sosyal alanda dönüşümlerin hızlandığı bir sürece girilmesinin zeminini
oluşturmuştur. 1982 Anayasası, birey hak ve özgürlükleri açısından oldukça
kısıtlayıcı hükümler içeren bir metindir: dernek, vakıf ve sendikaların siyasal
faaliyette bulunmalarını yasaklamış, birbirleriyle işbirliği yapmalarını zorlaştıran
hükümler getirmiş, sendikalaşmayı zorlaştırmış ve grev kısıtlamaları ye yasakları
getirmiştir101. Liberal devlet anlayışının egemen olduğu bu dönemde, devlet,
sosyal denge ve sosyal uzlaşmayı sağlayıcı rolünden uzaklaşmış, dönemim
Başbakanı Saim Bülend Ulusu, sosyal devletin öldüğünden söz ederek anılan
dönemin sosyal devlet anlayışını gözler önüne sermiştir102.
3.5.
1990’LAR VE AKTÖR DEVLET MODELİ
1990’lar, Türkiye ekonomisinde ve politikalarında değişikliklerin baş
gösterdiği, ulusal olduğu kadar uluslararası aktörlerin de sahneye girdiği bir
döneme işaret etmektedir. Bu aktörlerden en önemlisi, Uluslararası Para Fonu103
(IMF) ve Avrupa Birliği’dir. Her iki aktörün de Türkiye ile ilişkileri bu dönemden
daha eskiye dayansa da, gerek Türkiye’nin AB’ye aday ülke statüsünü kazanması,
gerekse 1990’lı yılların sonundaki ekonomik krizler sebebiyle IMF ile ilişkilerin
yoğunlaşması, bu dönemi hem ekonomi politikaları, hem de sosyal politikalar
bakımından önceki dönemlerden ayırmaktadır.
101
M.Koray, 2005, s. 166.
A.g.e, s: 167.
103
International Monetary Fund (IMF)
102
59
2001 ekonomik krizi, zor durumdaki bireylere enformel nitelikli ilişkiler,
aile ve hemşerilik bağları ya da devlet-toplum ilişkilerinin kapsayıcılığı
çerçevesinde sosyal koruma imkanını ortadan kaldırır nitelikteydi104. Kriz
sebebiyle ülkenin sosyal güvenlik sisteminin inkar edilemez yapısal sorunları da
ortaya çıktı ve IMF’nin Türkiye’ye önerdiği politikaların içinde sosyal güvenlik
reformu öne çıkmaya başladı. Dolayısıyla, ekonomik krizin sosyal alandaki
faturası, devletin kapsayıcı bir sosyal devlet olmaktan çıkıp, yoksulluğu ve sosyal
politikaları “sosyal içerme” kavramı çerçevesinde tartışır bir yapıya kavuşması
olmuştur. Sosyal içerme, yaşlılık, hastalık, işsizlik, engellilik gibi sebeplerle
toplumdan dışlanma tehlikesiyle ve yoksullukla karşı karşıya olan vatandaşların,
devlet müdahalesiyle topluma kazandırılmaları olarak ifade edilmektedir105.
Sosyal politikaların ve sosyal bir devlet olmanın sosyal içerme kavramı
çerçevesinde tartışılması, devletin, tüm vatandaşları kapsayan bir sosyal model
geliştirmekten öte, sadece muhtaç durumda olan ve toplumdan dışlanma ve ciddi
yoksulluk riskiyle karşı karşıya bulunan vatandaşları için bir güvenlik ağı
oluşturmasını ifade eder. Yani devlet, toplum ağından aşağı düşenleri yakalar ve
onları yeniden topluma kazandırır.
Anılan sosyal politika uygulamaları, Türkiye’nin 1999 tarihinde Helsinki
Zirvesi ile aday üye statüsü kazanması esnasında, AB içinde de benzer şekilde
seyretmekte idi. Sosyal içerme, AB sosyal politikalarının da ana hedefi olmuştur.
Birlik, aday ülkelerin sosyal içerme ve yoksullukla mücadele stratejilerini
açıklayan “ortak içerme belgesi1 hazırlamalarını şart koşmuş, bu amaçla 2004
yılında söz konusu belgenin hazırlanmasına başlanılmıştır.
Hem IMF, hem de AB’nin Türkiye siyasetini, ekonomisini ve politikalarını
etkileyen bir dönem olan 1990’lar ve 2000’ler, sosyal içerme konusunun sosyal
104
Ayşe Buğra, Kapitalizm, Yoksulluk ve Türkiye’de Sosyal Politika, İletişim Yayınları, İstanbul,
2008, s. 220.
105
A.g.e, s. 220.
60
politika literatüründe tartışılmasına başlanan yıllar olmuştur. Bu dönemin ve yeni
sosyal politika stratejisinin sonuçları henüz tam ve kesin olmamakla birlikte, bu
yeni
dönem,
sosyal
politika
tartışmalarında
devlet-vatandaş
ilişkisinin
dönüşümünü beraberinde getiren bir dönem olma özelliğindedir: hak temelli bir
yaklaşımdan ihtiyaç temelli bir yaklaşıma geçiş, sosyal devletin küçülmesi, sivil
toplum kuruluşlarının sosyal politika alanında giderek artan rolü, sosyal
harcamaların bütçe içindeki payının azalması ve devletin söz konusu alanda
projeci kuruluşlar, sivil toplum örgütleri ve özel kesim gibi bir aktör olarak yer
alması106, devlet-toplum ilişkilerini dönüştüren unsurlardır. Bu dönüşümün nasıl
bir seyir izleyeceği ise, Türkiye-AB müzakere sürecinde şekillenecek, 19. Fasıl
olan “Sosyal Politika ve İstihdam” faslındaki müzakerelerin sonucu, ilerleyen
dönemdeki sosyal politika yaklaşımlarını da belirleyecektir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE’NİN AVRUPA BİRLİĞİ SOSYAL POLİTİKALARINA
UYUMU
“Hali hazırda çerçevesi belirsiz olan Avrupa Birliği sosyal politikası,
Türkiye’nin katılımıyla bu belirsiz çerçevesini de kaybedecektir.”
106
A.g.e, s. 224.
61
Nick Manning, “Avrupa Sosyal Politikası’nın Dönüşümü” konferansı,
Ankara.
Türkiye’nin sosyal politika tecrübesine dair kısa bir özet bilgiyi takiben,
dördüncü bölümde Türkiye-AB müzakere sürecinin 19. Faslı olan “Sosyal
Politika ve İstihdam” faslına ilişkin bilgi verilecek, sırasıyla müzakere sürecinin
içeriği ve İlerleme Raporlarında sosyal politika uyumu ele alınacak, anılan fasılda
gelinen son nokta, Sosyal Politika ve İstihdam Alt Komite Toplantılarından yola
çıkılarak değerlendirilecektir.
4.1. SOSYAL POLİTİKA VE İSTİHDAM FASLI MÜZAKERE SÜRECİ
Türkiye-AB müzakere sürecinde müzakere edilmesi öngörülen 35 fasıldan
biri olan 19 numaralı “Sosyal Politika ve İstihdam” faslı müzakereleri, 8-10 Şubat
2006 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen Tanıtıcı Tarama Toplantısı ile
başlamıştır.
Müzakere sürecinin 19. Faslı olan Sosyal Politika ve İstihdam faslında
Koordinatör Bakanlık olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı belirlenmiş,
koordinatör bakanlık dışında tanıtıcı ve ayrıntılı tarama toplantılarına Türkiye İş
Kurumu, Sosyal Güvenlik Kurumu, Başbakanlık, Maliye Bakanlığı, Adalet
Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, DPT Müsteşarlığı, Hazine
Müsteşarlığı, Devlet Personel Başkanlığı, Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü, Aile
ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü, Denizcilik Müsteşarlığı, Türkiye İstatistik Kurumu,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği gibi çok sayıda kamu kurumu katılmıştır.
62
Tanıtıcı Tarama Toplantısı, AB Komisyonu İstihdam, Sosyal İşler ve Fırsat
Eşitliği Genel Müdürlüğü107 uzmanlarının AB sosyal politika ve istihdam
mevzuatına
ilişkin
sunumlarından
oluşmaktadır.
Söz
konusu
mevzuat
çerçevesinde İş Hukuku, İş Sağlığı ve Güvenliği, İstihdam Politikası, Sosyal
İçerme, Avrupa Sosyal Fonu, Topluluk Programları, Sosyal Diyalog, Kayıt Dışı
İstihdam, Ayrımcılıkla Mücadele ve Fırsat Eşitliği başlıklarındaki AB mevzuatı
ve uygulamaları hakkında Türk tarafına bilgi verilmiştir108.
Tanıtıcı Tarama Toplantılarını müteakip, 20-22 Mart 2006 tarihlerinde
Brüksel’de, sosyal politika ve istihdam faslına ilişkin Türk mevzuatı hakkında
detaylı bilgilerin Komisyon yetkililerine aktarıldığı Ayrıntılı Tarama Toplantıları
gerçekleştirilmiştir. Söz konusu toplantılarda, İş Sağlığı ve Güvenliği, Engelli
Kimseler, İş Hukuku, Sosyal Diyalog, Sosyal Koruma, Sosyal İçerme,
Ayrımcılıkla Mücadele ve Fırsat Eşitliği konularında sunumlar yapılmış109, anılan
alanlardaki Türk mevzuatı hakkında Komisyon yetkililerine bilgi verilmiştir.
Tanıtıcı ve Ayrıntılı Tarama Toplantıları sonrasında Komisyon, 6 Eylül
2006 tarihinde Sosyal Politika ve İstihdam faslına ilişkin olarak hazırladığı
“Tarama Sonu Raporu110”nu yayımlayarak Türk tarafına iletmiştir. Söz konusu
Raporun ana başlıkları; İş Hukuku, İş Sağlığı ve Güvenliği, Sosyal Diyalog,
İstihdam Politikası, Avrupa Sosyal Fonu ve Sosyal İçerme, Sosyal Koruma,
Ayrımcılıkla Mücadele, Fırsat Eşitliği, AB Müktesebatının Uyumlaştırılması ve
Türkiye’nin Uygulama Kapasitesi şeklindedir. Komisyon yetkililerinin Türk
107
DG Employment, Social Affairs and Equal Opportunities.
ABGS, Sosyal Politika ve İstihdam Faslı Tanıtıcı Tarama Toplantıları,
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=164&l=1, (20.03.2010).
109
ABGS, Sosyal Politika ve İstihdam Faslı Ayrıntılı Tarama Toplantıları,
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=165&l=1, (20.03.2010).
110
ABGS, Sosyal Politika ve İstihdam Faslı Tarama Sonu Raporu,
http://www.abgs.gov.tr/files/tarama/tarama_files/19/screening_report_19_tr_internet_en.pdf,
(20.03.2010).
108
63
mevzuatında belirledikleri eksiklikler ve uyum sağlanması beklenen alanlar111
başlıklar
halinde
incelendiğinde,
söz
konusu
faslın
tarama
sürecinin
başlangıcındaki durumu ortaya çıkmaktadır:
İş Hukuku:

İş Kanununun uygulama alanının kamu sektörü, 50 veya daha az işçi
çalıştıran tarım işletmeleri, 3 veya daha az işçi çalıştıran esnaf işyerleri
gibi bazı sektörleri ve kişileri kapsamadığı ifade edilmektedir.

Kanunda, gündüz ve gece çalışma süreleri tanımları yapılmış olmasına
rağmen (Devlet Memurları Kanunu hariç olmak üzere) gece işçisi, vardiya
çalışması, vardiya işçisi, gezici işçi, kıyı çalışması ve yeterli dinlenme
tanımları yapılmamıştır.

Denizcilik sektöründe çalışanlar ve karayolu taşımacılığında çalışanlar için
kanunlarda değişiklik yapılması gerekmektedir.

Hava iş kolunda ve demiryollarında çalışanların çalışma sürelerine ilişkin
kanun bazında bir düzenleme bulunmadığı ifade edilmektedir.

Havacılık sektöründe çalışanlar için bir yasal düzenleme taslağının
bulunduğu ve söz konusu taslağın ilgili AB direktifi ile uyumlu olduğu
belirtilmektedir.

Bir yıl veya daha uzun süreli hizmet akitlerinin yazılı yapılmasının zorunlu
olduğu, bununla birlikte iş sözleşmesinin belirli bir şekle tabi olmadığı
ifade edilmektedir. İş Kanunu tam ve kısmi süreli iş sözleşmelerine ilişkin
hususları düzenlemektedir. AB Müktesebatına uygun olarak belirli süreli
111
A.g.r, s. 1-14.
64
iş sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla yapılamaz. Aksi
halde iş sözleşmesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edilir.

AB Müktesebatına uygun olarak 15 yaşından küçük çocukların
çalıştırılmaları yasaktır. Ancak, çocuğun çalıştırılması, onun okula devamı
ve profesyonel eğitim alması gibi hususlarda engelleme getirmemektedir.

İşverenin
ödeme
aczine
düşmesi
hususunda
AB
müktesebatının
gereklerine uygun olarak ücret garanti fonunun kurulmasına ilişkin
düzenleme 2004 Ekim ayında yayınlanmıştır. Fon, Türkiye İş Kurumu
Genel Müdürlüğü (İŞKUR) tarafından yönetilmektedir.
İş Sağlığı ve Güvenliği:

Bu alanda kazalar ve meslek hastalıklarında son yıllarda düşüş
gözlenmektedir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Aralık 2003 tarihinde bu yana İş
Sağlığı ve Güvenliği konularında AB müktesebatına uyum sağlamak için
çeşitli kanunlarda uyumlaştırmaya gitmiştir. Ancak uyumlaştırılması
hedeflenen ve AB iş sağlığı ve güvenliği direktifleriyle uyumlu olan kanun
tasarısı, yasal sebeplerle kanunlaşamamıştır. Yeni tasarı, harılanma
aşamasındadır.

İş Sağlığı ve Güvenliği alanında AB müktesebatı ile uyum derecesi
oldukça iyi seviyededir. Ancak bu alandaki düzenlemelerin kamu
sektörünü de kapsayacak şekilde genişletilmesi gerekmektedir.

Müktesebatın uygulanması, bilgilendirme, farkındalık yaratma ve eğitim
alanlarındaki çabalarla desteklenmelidir.
65

İş Teftiş Kurulu’nun kapasitesinin, coğrafik olarak kapsadığı alanında
genişletilmesi ve uygulama süreçlerine sosyal tarafların da dahil edilmesi
suretiyle genişletilmesi gerekmektedir.
Sosyal Diyalog:

Özel sektörde, toplu pazarlık ve grev konuları, 1980’li yılların başında
çıkarılmış olan ve 2001 yılında küçük değişiklikliler yapılan iki Kanunla
düzenlenmektedir. Bu kanunlarda; bir sendikanın işletme düzeyinde toplu
sözleşme imzalamaya yetkili olması için iki temel koşul söz konusudur.
Bunlar; işletmedeki işçilerin en az %50’sini ve ülke çapında ilgili iş
kolundaki işçilerin en az %10’nu temsil etmektir. Ayrıca, yürürlükteki
mevzuat, işçilerin sendikalara üye olması için hantal bir süreç
öngörmektedir.

Kamu sektöründe, 2004 tarihinde değiştirilen 2001 tarihli Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanunu, bazı kamu görevlilerinin sendikalara üye
olmasını engellemekte ve toplu pazarlık ve grev hakkına ilişkin önemli
sınırlamalar getirmektedir. Örneğin,grev kararının uygulanması, milli çıkar
ve kamu sağlığı sebepleriyle iki ay ve hükümet kararıyla da daha uzun bir
sure için ertelenebilmektedir.

Türkiye, 87 numaralı Sendika Özgürlüğü ve Sendikalılaşma Hakkının
Korunması ve 98 numaralı Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkına ilişkin
ILO sözleşmelerini imzalamış ve onaylamıştır. Ancak, ulusal mevzuat,
henüz bu sözleşmelerle tam anlamıyla uyumlaştırılmamıştır. Türkiye,
Avrupa Sosyal Şartının 5. maddesini (örgütlenme özgürlüğü) ve 6.
maddesini( grev hakkını da içeren toplu pazarlık hakkı) kabul etmemiştir.
66
Türkiye, gözden geçirilen Avrupa Sosyal Şartını 2004 Ekim’de
imzalamıştır, fakat henüz onaylamamıştır.

Üçlü sosyal diyalog hususunda, Ekonomik ve Sosyal Konsey, 2001 yılının
Nisan ayında kurulmuştur. Ekonomik ve Sosyal Konsey, 15 tanesi
hükümet temsilcisi olmak üzere, toplam 39 üyeye sahiptir. Konseyin
başkanlığı, Başbakan tarafından yapılmaktadır. Konsey’de bulunan sivil
toplum temsilcilerinin sayılarının artırılması, hükümet temsilcilerinin
sayılarının azaltılması ile Konsey yapısının yeniden şekillendirilmesine
yönelik bir Kanun tasarısı mevcuttur. Bir diğer üçlü yapı, 1945 yılında
kurulan ve çalışma hayatına ilişkin konuları ele almak üzere Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığının girişimi ile toplanan Çalışma Meclisi’dir.

İkili sosyal diyalog hususunda ise, 1960’lı yıllardan bu yana toplu pazarlık
ve toplu sözleşme yapılmaktadır. Ancak toplu sözleşmelerin kapsama
aldığı iş gücü yüzdesi oldukça düşüktür. Özel işletmelerin pek çoğunda,
sınırlı sosyal diyalog söz konusudur ya da hiç yoktur.
İstihdam Politikası:

2004 yılına kıyasla 2005 yılında, işsizlik % 10.3 e gerilerken istihdam
oranında küçük bir artış (%43.4) söz konusudur. İşgücüne katılım oranı %
48,3 e yükselmiştir ancak kadınların işgücüne katılımı % 26,9 oranıyla
OECD ülkeleri içinde en düşükler arasındadır.

İşgücü piyasasında, düşük eğitimli kadınların tarımda, ücretsiz işlerde ve
kayıt dışı faaliyetlerde toplanmasıyla kısmen kent/kır ayırımı ile çakışan
67
güçlü bir cinsiyet ayrımı vardır. Dezavantajlı gruplar arasında olan genç
nüfus ve yaşlı nüfusun işgücüne katılımı düşük seviyelerdedir. 2005
yılında genç işsizlik oranı % 19,3 iken toplam istihdam içerisinde 50 yaş
üzeri kişilerin payı % 9,1 düzeyinde gerçekleşmiştir.

Türkiye
İş
Kurumu
(İŞKUR),
Türkiye’de
istihdam
politikasının
geliştirilmesi ve uygulanmasına katkıda bulunmaktan sorumlu başlıca
kuruluştur. Aktif iş piyasası önlemleri ile ilgili olarak, İŞKUR işgücünün
istihdam edilebilirliğini arttırmak için çeşitli projeler yürütmektedir. Aktif
İş Piyasası Programları Projesi (2003-2006) çerçevesinde, 20 il ofisi binası
modernleştirilmiş ve İŞKUR hizmetlerini daha etkin ve verimli hale
getirmek için sekiz ilde pilot ofis projeleri gerçekleştirilmiştir. Ancak
İŞKUR’un
kurumsal
kapasitesinin
geliştirilmesi
ve
bu
alandaki
faaliyetlerine devam etmesi gerekmektedir.

Kayıt dışı istihdam oranı 2005 yılında % 50,1 olarak gerçekleşmiş ve bu
oranın yüksekliğinin sebepleri; yüksek işsizlik oranı, tarımsal istihdam
oranının yüksekliği, KOBİ’lerdeki yüksek istihdam seviyesi, işgücünün
düşük öğrenim ve eğitim seviyesi, yasaların uygulanmasındaki yetersizlik,
ilgili kamu kuruluşları arasında koordinasyon eksikliği, etkin denetimin
yetersizliği, çalışanların sosyal güvenlik hakları ve yükümlülükleri
konusunda bilinçli olmamaları olarak ifade edilebilir. Kayıt dışı istihdam
ile mücadelede daha etkin stratejiler izlenmeli ve söz konusu oranın
düşürülmesine yönelik çalışmalar yapılmalıdır.
Avrupa Sosyal Fonu:

Türk makamları, Avrupa Sosyal Fonunun gelecekteki yönetimine hazırlık
yapılması amacıyla IPA 4. Bileşeninin (İnsan Kaynaklarının Gelişimi)
yönetimi ve uygulanması ile ilgili yapılar hakkında Komisyonla ortaklaşa
68
bir düşünceyi harekete geçirmiştir. Avrupa Komisyonu IPA uygulama
yönetmeliğini yayınladıktan sonra, Türk uygulama yapılarına ilişkin resmi
bir kararın kısa bir sürede kabul edilmesi beklenmektedir.
Sosyal İçerme:

2004 yılı itibariyle Türkiye’de yoksulluk oranı % 25.6’dır. Yoksulluğun
azaltılmasında sosyal koruma sisteminin ve sosyal harcamaların etkisi
oldukça sınırlı kalmaktadır. Sonuç olarak, tüm sosyal harcama ve
transferlerden sonraki yoksulluk oranı, AB ortalaması olan % 15’in
oldukça üzerindedir. Yoksulluk, kırsal alanlarda kentlerden daha
yüksektir. Bu oran, 15 yaş altı çocuklarda, mevsimlik/geçici olarak
çalışanlarda, işsizlerde, gecekonduda
bilmeyenlerde
ve
kalabalık
yaşayanlarda, okuma
hanelerde
yaşayanlarda
en
yazma
yüksek
oranlardadır.

Ulusal düzeyde bir sosyal içerme stratejisi bulunmamaktadır. Sosyal
içermeye ilişkin idari yapılar oldukça dağınıktır ve faaliyetlerin
koordinasyonu yetersizdir. Sosyal içermeye yönelik olarak Türkiye’nin
stratejisini oluşturacak olan Ortak İçerme Belgesi hazırlıklarının 2007 yılı
sonuna kadar tamamlanması gerekmektedir.
Sosyal Koruma:

2005 yılı itibariyle Türkiye’nin sosyal güvenlik açığı GSYİH’nin %
4.81’ine ulaşmıştır ve bu oran OECD ülkeleri arasındaki en yüksek
orandır. Bu derece büyük olan açığın temel nedeni, erken emekliliktir.
2006 yılında, asgari emeklilik yaşı sadece 47’dir ve emeklilerin % 60’ı 60
yaşın altındadır.
69

2006 yılı Nisan ayında Türk sosyal güvenlik sisteminin tamamının revize
edilmesi amacıyla bir sosyal güvenlik reformu kanunu kabul edilmiştir.

Finansal istikrarsızlık, geniş bir enformel sektör, idari kapasitenin yeterli
olmaması hususlarında iyileştirmeye gidilmelidir.

Emeklilik, sağlık ve genel anlamıyla sosyal güvenlik sistemleri gözden
geçirilmelidir.

Bu çerçevede, idari kapasitenin de güçlendirilmesi gerekmektedir.
Ayrımcılıkla Mücadele:

Türkiye, ayrımcılığın her türüyle mücadelede ayrı bir kanun yürürlüğe
koymamış olmakla birlikte birçok kanunda ayrımcılıkla mücadeleye
ilişkin hükümler yer almaktadır. 2003 tarihli Türk İş Kanununda
ayrımcılıkla mücadele edilmesine ilişkin hükümler yer almakta, Kanunun
5. maddesi, ırk ve din esasına dayanılarak yapılan ayrımcılığa karşı
koruma getirmektedir. Yaş veya cinsel yönelim esasına dayanılarak
yapılan ayrımcılık bakımından hiç bir özel koruma bulunmamaktadır.
Engellilere yönelik olarak İş Kanununda herhangi bir hüküm yer
almamakla birlikte, 2005 yılında kabul edilmiş olan Engelliler Kanununda
bazı ayrımcılık karşıtı hükümler yer almaktadır.

Anayasa’nın genel hükümlerinden ayrı olarak ırk veya etnik köken
esasında ayrımcılığı yasaklayan hiç bir özel yasal önlem mevcut değildir.
2005 yılı Haziran ayında yürürlüğe giren Ceza Kanunu dil, ırk, cinsiyet,
siyasi düşünce, din ve benzeri nedenlere dayanarak kişinin ekonomik
etkinlikte bulunmasını engelleyen şahıslar için ceza öngörmüştür.
70

Türk mevzuatı ayrımcılıkla mücadele konusundaki Ab mevzuatı ile
kısmen
uyumludur.
ayrımcılığa
ilişkin
Ancak
istatiksel
bir
“Eşitlik
verilerin
Kurumu”nun
oluşturulması
kurulması,
ve
kamu
farkındalığının artırılması gerekmektedir.
Fırsat Eşitliği:

Türkiye, müktesebatta öngörülen şekilde kadın ve erkekler için eşit işe eşit
ücret ilkesinin hukuk tarafından garanti altına alındığını ifade etmiştir.
Bununla birlikte Türkiye’de özel sektörde cinsiyete bağlı ücret farklılığı,
% 12 olarak hesaplanmaktadır.

İstihdam giriş, mesleki eğitim, meslekte ilerleme ve çalışma koşulları
konusunda, Türk mevzuatında doğrudan ve dolaylı ayrımcılık, taciz ve
cinse taciz için herhangi bir tanım bulunmamaktadır.

Fırsat eşitliğini sağlamaya yönelik olarak bağımsız bir “Eşitlik
Kurumu”nun kurulması gerekmektedir.
AB Müktesebatının Uyumlaştırılması ve Türkiye’nin Uygulama Kapasitesi:

Genel olarak Türkiye, sosyal politika ve istihdam alanındaki mevzuatın
uyumlaştırılmasında tatmin edici bir düzeydedir. Müktesebatın tam olarak
uyumlaştırılabilmesi için mevzuatın tümünün uyumlaştırılması ve sendikal
hakların tamamıyla tesisi edilmesi gerekmektedir.

İş Kanunu’nun kapsamının ve iş sağlığı ve güvenliği hükümlerinin, kamu
sektörü çalışanlarını da içerecek şekilde genişletilmesi gerekmektedir.
71

Çocuk istihdamı ile mücadele devam etmeli, ayrımcılıkla mücadele ve
fırsat eşitliği konularındaki çalışmalar da sürdürülmelidir.

Kayıt dışı istihdam, sosyal politika ve istihdam faslında uyumlaştırmanın
tamamlanması ve müktesebat uyumundan beklenen sonucun alınması için
bir öncelik teşkil etmektedir.

Ekonomik ve sosyal hayatın her alanında toplumsal cinsiyet eşitliği
geliştirilmelidir.

Son olarak, bahse konu tüm alanlarda idari kapasitenin geliştirilmesine
ihtiyaç vardır.

19 numaralı “Sosyal Politika ve İstihdam” başlıklı müzakere faslında
tanıtıcı ve ayrıntılı tarama toplantılar sonrasında Komisyon tarafından
yayımlanan Tarama Sonu Raporu, anılan başlığa ilişkin genel bir çerçeve
çizmekte, mevzuat uyumu konusunda Türkiye’nin ilerleme kaydetmesi
gereken alanları ifade etmektedir.
Tarama sonu raporunda yer alan eleştirilerden de öngörülebileceği üzere,
Avrupa Birliği ile katılım müzakereleri çerçevesinde Almanya Dönem Başkanlığı,
19 Ocak 2007 tarihli mektubu ile Sosyal Politika ve İstihdam faslına ilişkin iki
adet açılış kriterini onaylamıştır. Kriterler sırasıyla;

Sendikal hakların AB standartları ve ilgili ILO sözleşmeleri ile uyumlu
olmasının sağlanması ve

Kayıt dışı istihdamın bir analizi de dahil olmak üzere bu fasıl
kapsamındaki AB müktesebatının aşamalı olarak tüm çalışanları
72
kapsayacak şekilde iç hukuka aktarılmasını içeren bir eylem planı
hazırlanmasıdır.
Çalışmanın takip eden bölümünde, sosyal politika ve istihdam konusunda
kaydedilen gelişmeleri ortaya koymak ve mevzuat uyumu konusunda varılan
noktanın
değerlendirmesini
yapabilmek
amacıyla
1998-2009
döneminde
Komisyon tarafından yayımlanan 12 İlerleme Raporu taranacak, Raporların
“Sosyal Politika ve İstihdam” başlığında ortaya koyduğu gelişmeler yıllar
itibariyle ve ilerleme raporlarındaki başlıklar altında incelenecektir. Çalışmanın
son bölümünde ise, söz konusu açılış kriterleri ile ilgili olarak kaydedilen
gelişmeler, 10 Mart 2010 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen “AB-Türkiye 7
No.lu Bölgesel Gelişme, İstihdam ve Sosyal Politika 9. Tur Toplantısı” toplantı
tutanakları çerçevesinde değerlendirilecektir.
4.2.
İLERLEME RAPORLARINDA SOSYAL POLİTİKA UYUMU
Avrupa Komisyonu, 1998 yılından beri her bir aday ülkenin birliğe katılım
yönünde kaydettiği ilerlemeye ilişkin düzenli raporlar yayımlamaktadır. İlerleme
raporu, AB’ye aday ülkelerin üyelik yolunda kaydettikleri gelişmeleri ve geri
kaldıkları alanları belgeleyen, yıllık olarak Avrupa Komisyonunca yayımlanan ve
aday ülkelerin ilerleme yolundaki karnelerini ortaya koyan bir belgedir. Raporun
yıllık yayımlanması, aday ülkenin durumunun yıllar bazında karşılaştırılmasına ve
kaydedilen gelişmelerin incelenmesine imkan vermektedir. İlerleme Raporu,
siyasi kriterler, ekonomik kriterler ve üyelik yükümlülüklerini üstlenebilme
yeteneğinden oluşan üç bölüm halinde yayımlanmaktadır.
Komisyon, 2010 itibariyle 1998-2009 dönemine ilişkin 12 İlerleme Raporu
yayımlamıştır. Çalışmanın bu bölümünde, bugüne kadar yayımlanan 12 İlerleme
Raporu’nda, “Sosyal Politika ve İstihdam” başlığı altında yer alan gelişmeler ve
73
Türkiye’nin AB üyeliği yolunda 12 yıllık zaman zarfında sosyal politika alanında
gerçekleştirdiği reformlar incelenecektir. Komisyonun yayımladığı ilerleme
raporlarında
ekonomik,
siyasal
ve
sosyal
konulardaki
gelişmelere
ve
değerlendirmelere de yer verilmektedir. Ancak bu çalışmada yalnızca, Sosyal
Politika ve İstihdam başlığı altındaki ilerlemeler ve söz konusu alanla ilgili
sıklıkla atıf yapılan ve sorun alanı olarak tanımlanan alanlardaki ilerlemelere yer
verilecektir. Söz konusu alanlardan başlıcaları şunlardır: sosyal diyalog ve
sendikal haklar, sosyal koruma (sosyal güvenlik, işsizlik sigortası vb), çocuk
işçiliği, kadın erkek eşitliği, ayrımcılıkla mücadele, işçi sağlığı ve iş güvenliği,
engelli hakları.
Çalışmada önce, raporlar aracılığıyla her bir başlık için Avrupa
Komisyonu’nun durum tespitlerine, söz konusu alanda Türkiye’nin kaydettiği
ilerlemelere yer verilecektir. Daha sonra ise her bir başlığa ilişkin kısa
değerlendirmeler yapılacaktır.
4.2.1. Sendikal Haklar
Sendikal haklar başlığı, Komisyonun Türkiye’ye en çok eleştiride
bulunduğu başlıklardan birisini teşkil etmektedir.
Avrupa Komisyonu, Türkiye’de polis ve askeri personel hariç işçilerin
serbestçe örgütlenme ve sendika kurma hakkına sahip bulunduğunu tespit
etmektedir. Buna karşılık Komisyona göre, grev hakkı çeşitli kısıtlamalara ve
karmaşık prosedürlere tabiidir. 1995 tarihli Anayasa değişiklikleri ve 1997 yılında
Sendikalar
Yasasında
yapılan
değişiklikleri
olumlu
ilerlemeler
olarak
değerlendiren Avrupa Komisyonu, bu değişikliklerle sendikaların siyasi
faaliyetlerde bulunmasına engel olan kısıtlamaların kaldırıldığına ve devlet
memurlarının sendika hakkına kavuştuğuna işaret etmektedir. Ancak Komisyon,
74
memur sendikalarının grev ve toplu pazarlık hakkının bulunmadığını da
kaydetmektedir.
Avrupa Komisyonu’nun Türkiye’de sosyal diyalog mekanizmasına ve
sendikal haklara ilişkin tespit ettiği sorun alanları şunlardır:

Öncelikle sendikalar, örgütlenme özgürlüğü ve grev hakkına ilişkin
konularda kısıtlamalara tabidirler112. Kamu sektörü dışında, örgütlenme ve
toplu pazarlık özgürlüğü ile ilgili güçlükler kanunlarda ve uygulamada
devam etmektedir113. Bu kapsamda sendikal aktivistlere yönelik tacizler
söz
konusudur114.
Gemi
inşa
sektöründe
sendikal
haklar
ihlal
edilmektedir115. Sendikal özgürlüklerle ilgili bir başka sorun alanı da
serbest bölgelerdir. Serbest bölgelerde sendikal haklar kısıtlanmakta; bu
bölgelerde iş hukuku mevzuatının büyük bölümü uygulanmamakta ve
işçilerin
örgütlenme
kısıtlanmaktadır
116
ve
toplu
sözleşme
hakkı
yasaklarla
. Mevzuatta, çalışanların sendika üyeliğine ilişkin (noter
kanalıyla kayıt olma gibi) ağır işlemlere yer verilmesi sendika hakkını
zedelemektedir117.

Grev hakkı açısından da benzer bir durum söz konusudur. Komisyonun
tespitine göre, Türkiye’de grev hakkı çeşitli kısıtlamalara ve karmaşık
112
2002: 32; 2005: 39; 2006: 18
Türkiye Düzenli İlerleme Raporu, 2000, s. 38,
http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/Turkiye_Ilerleme_Rap
_2000.pdf, (16.03.2010).
114
Türkiye Düzenli İlerleme Raporu, 1999, s. 39,
http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/Turkiye_Ilerleme_Rap
_1999.pdf, (16.03.2010).
115
İlerleme Raporu, 2000, s. 38.
116
A.g.r, s. 29.
117
Türkiye Düzenli İlerleme Raporu, 2005, s. 39,
http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/Turkiye_Ilerleme_Rap
_2005.pdf, (16.03.2010).
113
75
prosedürlere tabidir118. Öte yandan memur statüsünde çalışan kamu
görevlileri toplu sözleşme ve grev hakkından yoksundurlar119. Komisyona
göre, iş düzeyinde toplu sözleşme yapabilmek için gerekli olan %10 temsil
koşulu sendikal faaliyetlerin yürütülmesine engel teşkil etmektedir120. Tüm
bu kısıtlamaların sonucu olarak toplu sözleşmelerin kapsadığı işgücü oranı
çok düşük bir düzeyde olup %15’in altında olduğu tahmin edilmektedir.
Komisyon, Türkiye’nin sendika özgürlüğü ve grev hakkı konusunda ILO
standartlarını gerisinde bulunduğunu belirtmekte ve Türkiye’nin Avrupa Sosyal
Şartı’nın 5. (örgütlenme hakkı) ve 6. (grev hakkı da dahil olmak üzere toplu
pazarlık hakkı) maddesini kabul etmediğini işaret etmektedir. Ayrıca, Türkiye’nin
Avrupa Gözden Geçirilmiş Sosyal Şartı’nı Ekim 2004’te imzalamış olmasına
rağmen onaylamadığı, Komisyonun raporlarında vurgulanmaktadır.
İlerlemeler:
On iki yıllık süreçte sendikal haklara ilişkin Avrupa Komisyonu’nca tespit
edilen ilerlemeler şunlardır:
118
Türkiye Düzenli İlerleme Raporu, 1998, s. 15,
http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/Turkiye_Ilerleme_Rap
_1998.pdf, (16.03.2010),
Türkiye Düzenli İlerleme Raporu, 2004, s. 98,
http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/Turkiye_Ilerleme_Rap
_2004.pdf, (16.03.2010).
119
Türkiye Düzenli İlerleme Raporu, 2002, s. 32,
http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/Turkiye_Ilerleme_Rap
_2002.pdf, (16.03.2010).
120
İlerleme Raporu, 2000, s. 38,
Türkiye Düzenli İlerleme Raporu, 2001, s. 29,
http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/Turkiye_Ilerleme_Rap
_2001.pdf, (16.03.2010),
İlerleme Raporu, 2002, s. 32, 82,
Türkiye Düzenli İlerleme Raporu, 2003, s. 84,
http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/Turkiye_Ilerleme_Rap
_2003.pdf, (16.03.2010),
İlerleme Raporu, 2004, s. 98.
76
1998-2000
İlerleme
Raporlarında
bu
alanda
herhangi
bir
ilerleme
kaydedilmemiştir.
2001
T.C.
Anayasası’nın sendika hakkını yalnızca işçi statüsünde
çalışanlara tanıyan 51 maddesi tadil edilerek sendika hakkı tüm
çalışanlara tanınmıştır. Aynı Anayasa değişikliği ile sendika
yöneticisi olmak için gerekli olan en az on yıl çalışmış olma şartı da
kaldırılmıştır.
12 Temmuz 2001 tarihinde Kamu çalışanları Sendikaları Yasası
yürürlüğe girdi. Yasa, toplu pazarlık ve grev hakkını içermediği gibi
polis memuru, hakim, savcı gibi kamu görevlileri kategorilerini
sendika hakkından mahrum bırakmaktadır.
2002
Türkiye, serbest bölgelerdeki grev, lokavt ve toplu pazarlığa ilişkin
on yıllık yasak koyan hükmü değişmemiştir.
2005
Yapılan düzenleme ile sendika aidatlarına devlet katkısı sağlandı
Ayrıca çıkarılan yeni Ceza Yasası’nın ilgili hükmü, sendikalara
üyelik veya sendikal etkinliklere katılım konusunda kuvvet kullanan
ya da başkalarını tehdit edenler için hapis cezası öngörmektedir.
Yasa, sendikal etkinliklerin yasadışı engellenmesi durumunda da
hapis cezası getirmektedir.
2006
Sendikaların yönetici organlarına seçilebilmek için en az 10 yıl
çalışmış olma zorunluluğu kaldırılmıştır.
2007
İki taraflı sosyal diyalog alanında bazı sektörlerde bir miktar
ilerleme kaydedilmiştir.
2008
Üçlü sosyal diyalog toplantıları, rapor döneminde daha sık
gerçekleşmiştir. Bazı sektörlerde ikili sosyal diyaloga ilişkin
ilerlemeler mevcuttur.
2009
1 Mayıs’ın “Emek ve Dayanışma Günü” ilan edilmesi ümit verici bir
adımdır.
77
Değerlendirme:
Sendika özgürlüğü, toplu sözleşme ve grev hakkına ilişkin Türkiye’nin son
on iki yılda ciddi bir ilerleme göstermediği görülmektedir. Komisyon’un ilerleme
raporlarında yıllardır yer verdiği eleştiriler 2009 raporunda da tekrarlanmaktadır.
On ikinci İlerleme Raporu (2009), sendikal hakların tam olarak kullanımı
üzerindeki kısıtlamaların devam ettiğini, Türkiye'nin özellikle sendikalaşma, toplu
pazarlık ve grev hakkına ilişkin ILO sözleşmelerinin tam olarak uygulanması
konusunda yetersiz kaldığını ve sektörler üstü, sektörel ve şirket düzeyinde sosyal
diyalogun zayıf olduğunu, toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi sayısının halen
düşük olduğunu, üçlü sosyal diyalog mekanizmalarının halen zayıf olduğunu
belirtmekte ve Türkiye’nin sendikal haklar alanında henüz yeterli derecede
hazırlıklı olmadığını ifade etmektedir.
4.2.2. Çocuk İşçiliği
Uluslararası Çalışma Örgütü121 (ILO) verileri günümüzde milyonlarca
çocuğun fiziksel, zihinsel, eğitsel, sosyal, duygusal ve kültürel gelişimlerine zarar
veren ve ulusal yasalarla uluslararası standartlara uygun olmayan koşullarda
çalıştığını göstermektedir122. Kesin bir sayı söylemek mümkün olmasa da, yapılan
tahminlere göre bugün tüm dünyada 250 milyon kadar çocuk, yeterli eğitimden,
sağlık hizmetlerinden ve temel özgürlüklerden yoksun biçimde çalışmaktadır123.
Yapılan çalışmalar önemli bir insan hakları sorunu olan çocuk işçiliğinin
ülkemizde de kaygı verici düzeyde yaygın olduğunu göstermektedir. Avrupa
Komisyonu da, çeşitli ilerleme raporlarında tekrar tekrar bu gerçeğin altını
çizmektedir. Komisyon’a göre, çocuk işçiliği konusunda ciddi bir çaba
gösteriliyor olmasına rağmen Türkiye’de çocuk emeği kullanımı kaygı verici
121
International Labour Organization (ILO)
ILO Türkiye Ofisi, http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/ankara/about/ilo_cisc.htm,
(07.01.2010).
123
ILO Türkiye Ofisi, http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/ankara/areas/child.htm ,
(07.01.2010).
122
78
derecede yaygındır ve bu konuda atlan adımlara rağmen yaygınlığını halen
sürdürmektedir124. Çocuk işçiliğine ilişkin 2002 yılı verileri olgunun vahametini
göstermek açısından çarpıcıdır. 2002 yılı itibariyle Türkiye’de 893 bin çocuğun
çalıştığı tahmin edilmektedir. Gerçek sayının daha yüksek olduğu tahmin
edilmesine rağmen tek başına bu sayı bile Türkiye’deki toplam işgücünün
yaklaşık %4’üne tekabül etmektedir125. ILO katkısıyla TÜİK tarafından
gerçekleştirilen Nisan 2007 Çocuk İşgücü Anketi’nde ise Türkiye genelinde 6-17
yaş grubu arasında bulunan 16.264.000 çocuğun içerisinde ekonomik faaliyette
bulunanların oranını %5.9 (958.000 kişi) olduğu tahmin edilmektedir126.
Ekonomik faaliyetlere katılan çocuk sayısında yaşanan azalmayla 1999’da %10,2
olan bu oran 2006 yılında önemli oranda düşüş kaydetmiş olsa da çocuk işçiliği
Türkiye açısından önemli bir sorun olarak varlığını korumaktadır127.
Çocuk işçiliği konusunda Avrupa Komisyonu, Türkiye’de çocuk hakları
ve çocuk emeği açısından yasa ve yönetmeliklerin Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne
uygun olmakla birlikte, bunların icrasının arzu edilir durumda olmadığını
vurgulamaktadır128. Öyle ki, Türkiye, çocuk çalışma yaşını 1971 yılından itibaren
12’den 15’e yükseltmiş olmasına rağmen, yaşları 15’in altında bulunan çok sayıda
çocuk halen küçük işletmelerde ve tarım sektöründe istihdam edilmektedir129. Bu
bağlamda, çocuk haklarıyla ilgili olarak mevcut durum, Türkiye tarafından 1989
yılında onaylanan Avrupa Sosyal Şartı’nın 7. (çocukların ve gençlerin korunması)
ve 17. (anaların ve çocukların sosyal ve ekonomik yönden korunması)
maddeleriyle uyumlu değildir130.
İlerlemeler:
124
İlerleme Raporu, 1999, s. 39; İlerleme Raporu, 2000, s.15-37.
İlerleme Raporu, 2002, s. 48.
126
ILO Türkiye Ofisi, http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/ankara/about/ilo_cisc.htm,
(07.01.2010).
127
İlerleme Raporu, 2007, s.53.
128
İlerleme Raporu, 2000, s. 15.
129
İlerleme Raporu, 2003, s. 33.
130
İlerleme Raporu, 2003, s. 33.
125
79
2001
Türkiye 26 Ocak 2001’de Çocuk Emeğinin En Kötü Şekillerinin
Tasfiyesi hakkındaki 182 sayılı ILO sözleşmesini ve 18 Ocak
2001’de
de
çocuk
haklarının
kullanımı
üzerine
Avrupa
Sözleşmesi’ni onaylamıştır.
13 Nisan 2001’de kabul edilen yasayla Emniyet Genel Müdürlüğü,
Çocuk Bürosu kurmuştur. Bu birim, çocuk haklarının kullanılması
üzerine Avrupa Sözleşmesi’nden doğan görevleri yerine getirmekle
sorumludur.
2002
Türkiye, çocuk satışı ve çocuk pornografisi ile ilgili Çocuk Hakları
Konvansiyonu’nun ihtiyari protokolünü onaylamıştır.
2003
Çocuk işçiliğine ilişkin reform çabaları hızlanmıştır.
2004
Çalışan gençlerin korunmasına ilişkin müktesebatın iç hukuka
aktarılmasını amaçlayan çocuk ve genç işçilerin istihdamına ilişkin
yönetmelik Nisan 2004’te yürürlüğe girmiştir. Yönetmelik farklı iş
tipleri için asgari çalışma yaşlarını, çalışma alanlarını ve koşullarını,
işverenin ve devletin sorumluluklarını tanımlamaktadır.
Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği 2004’te yürürlüğe girmiştir.
Çalışan Çocuklar Bölümü’nün kurumsal ve idari kapasitesi
güçlendirilmiştir.
2005
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu “Şartlı nakit desteği”
programı, başlatmıştır. Program, hedef ailelere çocuklarını okula
göndermeleri şartıyla teşvik ve tazminat sağlamaktadır.
2005 yılı Temmuz ayında kabul edilen Çocuğun Korunması
Kanunu, sorunlu, adli tahkikat altında bulunan veya hüküm giymiş
çocukların haklarını ve esenliklerini korumayı amaçlamaktadır.
2006
Herhangi bir ilerleme mevcut değildir.
2007
Ulusal Çocuk İşçi Araştırması, ekonomik faaliyetlere katılan çocuk
sayısında bir azalma olduğunu ortaya çıkarmıştır (1999’da %10,3
80
iken 2006’da %5,9).
2008
Herhangi bir ilerleme mevcut değildir.
2009
Herhangi bir ilerleme mevcut değildir.
Değerlendirme:
Türkiye, çocuk işçiliğinin azaltılması ve en kötü biçimlerinin ortadan
kaldırılması hususunda önemli ilerlemeler kaydetmiş olmakla birlikte, çocuk
işgücü kullanımının hala yaygın olduğu bir ülkedir. TÜİK’in 2006 yılına ilişkin
tahminlerine göre yaklaşık bir milyon çocuk hala çeşitli sektörlerde istihdam
edilmektedir.
TÜİK verilerine göre Türkiye’de çocuk işçiliği 1994 yılından 2006 yılına
kadar yaklaşık %58 azalmıştır. Bu kuşkusuz büyük bir ilerlemedir. Ancak, çocuk
işçiliği alanındaki bu ilerlemenin arkasında Avrupa Birliği’ne uyum sürecinin
etkisiyle bu alanda gösterilen çabalardan daha farklı unsurlar aramak gerekir.
Değişimin temel dinamiğini kavramak açısından çocuk işçiliği kompozisyonuna
bakmak gerekmektedir. Bu alanda TUİK verileri ışığında şunları söylemek
mümkündür: Öncelikle 1994-1999 arası dönemde çocuk işçiliği ağırlıklı olarak
kırsal bölgelerde, tarım sektöründe, ücretsiz aile işçiliği biçiminde yaygındır.
Ancak yıllar içinde kırsal kesimde çocuk işgücü istihdamı hızlı bir şekilde
azalarak 502 bine gerilemiş ve neredeyse kentsel çocuk işçiliğine eşit bir hale
gelmiştir. Aynı gelişmeye paralel olarak tarım sektöründe çocuk işçi sayısı 19942006 döneminde %74 gerilemiştir. Aynı referans döneminde tarım dışı
sektörlerdeki çocuk işçiliğindeki gerileme ise yalnızca %29’da kalmıştır.
Çocuk işçilerin istihdamdaki konumları da yukarıdaki gelişmelerle uyumlu
bir değişim seyri izlemektedir. Ücretsiz aile işçisi olarak istihdam edilen
çocukların toplam çocuk işgücü içindeki payı 1994 yılında %69 iken bu oran 1999
ve 2006 yıllarında sırasıyla önce %60’a, sonra da %43’e gerilemiştir. Ücretli ve
81
yevmiyeli çocuk işçiliğinde ise tam tersi bir eğilim gözlenmektedir. Sanayi ve
hizmetler sektöründe de çocuk işçiliği yavaş da olsa azalıyor olmasına rağmen,
ücretli ve yevmiyeli çocuk işçiliğinin toplam çocuk işçiliği içindeki payı 1994
yılında %28 iken, bu oran 1999’da %37’e, 2006 yılında ise %53’e çıkmıştır.
Çocuk işçiliğine ilişkin bu gelişmeler, Türkiye’de çocuk işçiliğinin
gerilemesinin arkasındaki esas dinamiğin tarım sektörünün içinde bulunduğu
tasfiye süreci olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin 1980 sonrası dünya
ekonomisi ile neo-liberal politikalar eksenli bütünleşme girişimleri tarım
sektöründe hızlı bir çözülme yaşanmasına yol açmaktadır. Nitekim yalnızca 20042007 yılları arasında tarımsal istihdam bir milyon kişi azalmıştır131. Çocuk
işçiliğindeki gerileme ise esas olarak, çocuk işgücünün yaygın olduğu tarım
sektöründeki bu çözülüşün sonucu olarak ortaya çıkmış görünmektedir. 19942006 yılları arasında tarım sektöründeki çocuk işgücünün 1 milyon 100 binin
üzerinde azalması bunu teyit eder niteliktedir.
Öte yandan hükümetler tarafından gerek AB gerek Birleşmiş Milletler ve
gerekse ILO gibi kurumlarla işbirliği halinde çocuk işçiliğini önleme amaçlı
sürdürülen programlar ağırlıklı olarak kentsel bölgelere yönelik programlardan
oluşmaktadır. Türkiye’nin çocuk işçiliğini önlemede gösterdiği üstün başarı, bu
tür programların bir sonucu olsaydı, çocuk işçiliğinin esas olarak kentsel
bölgelerde sanayi ve hizmetler sektöründe azalması gerekirdi. Oysa bu bölge ve
sektörlerde de bu konuda ilerlemeler olmakla birlikte bunlar tarım sektöründeki
gerilemenin yanında yavaş ve marjinal kalmaktadır. Hatta ticaret sektöründe
çocuk işçiliği 1994-2006 döneminde %30’luk bir artış göstermiştir132.
131
TUİK, “Yaş grubu, cinsiyet ve sektöre göre ekonomik faaliyetlerde çalışan çocuklar “,
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=482&tb_id=5, (12.02.2010).
132
A.g.ç.
82
Özetle,
Türkiye’nin
çocuk
işçiliğinin
azaltılmasındaki
başarı
AB
perspektifinde gerçekleştirdiği reformlardan ziyade, uyguladığı ekonomik yeniden
yapılanma politikalarının bir sonucudur. Avrupa Komisyonu, ekonomi politikaları
konusunda, IMF’yi referans kabul edip IMF önerilerini temel kriter aldığı ve
desteklediği için bu “başarı” dolaylı olarak AB’nin başarısı okunabilir. Ancak, bu
ekonomik
dönüşümün
uzun
vadede
kentsel
yerlerde
çocuk
işçiliğinin
yaygınlaşmasına yol açma ihtimalinin yüksek olduğu da unutulmamalıdır.
4.2.3. Kadın Erkek Eşitliği ve Ayrımcılıkla Mücadele
Kadın erkek eşitliği, AB’nin ortak değerlerinden birisini oluşturmakta olup,
temel bir insan hakkı ve AB’nin büyüme, istihdam ve sosyal uyum alanlarındaki
amaçlarını gerçekleştirmek için gerekli bir unsurdur. Kadın erkek eşitliğine dair
problemler devam etmekle birlikte Birlik, eşit muamele mevzuatı, cinsiyet anaakımlaştırması stratejisi133 ve kadına yönelik pozitif ayrımcılık konularındaki
hükümler ve uygulamalar sayesinde bu yolda önemli ilerlemeler kaydetmiştir134.
21. 05. 2004 tarihinde yürürlüğe giren Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkındaki Kanun135 ile Anayasaya eklenen
“Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini
sağlamakla yükümlüdür” hükmü ile kadın erkek eşitliği konusunda önemli bir
Anayasal değişikliğe imza atılmıştır. Ancak Anayasa değişikliklerinin hayata
geçmesi, spesifik kanunlarda olduğu gibi doğrudan gerçekleşmediğinden,
Anayasanın bu hükmünü hayata geçirecek kanun değişikliklerinin de yapılması
gerekmektedir. Özellikle siyasette, devlet kadrolarında, iş hayatında, eğitimde
fırsat eşitliğinin sağlanması, her alanda kadın erkek eşitliğinin önünü açacak
uygulamalardır.
133
Cinsiyet eşitliğinin tüm politika alanlarında gözetilmesi stratejisidir.
AB İstihdam, Sosyal İşler ve Fırsat Eşitliği Genel Müdürlüğü,
http://ec.europa.eu/social/main.jsp?catId=418,( 22.03.2010).
135
TBMM, http://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5170.html, (22.03.2010).
134
83
Ayrımcılık, iki kişi ya da durum arasında farklılık bulunmamasına rağmen
farklı uygulamalara gitmek, ya da farklı durumlar bulunmasına rağmen mevcut
farklılıkları göz ardı ederek benzer şekilde davranmak136 olarak tarif edilebilir.
Ayrımcılığın her alanda önlenmesi, AB hukukunun genel ilkelerinden birini
oluşturmakta, AB Temel Haklar Şartı’nın 21(1) maddesi, “Cinsiyet, ırk, renk,
etnik ve sosyal köken, genetik özellikler, dil, din ya da inanç, siyasi ya da
herhangi bir başka görüş, bir ulusal azınlığın üyesi olma, mülkiyet, doğum,
özürlülük, yaş ya da cinsel yönelim gibi temellere dayanan her türlü ayrımcılık
yasaktır137” demektedir. Ayrımcılığın her türüne, özelde de cinsiyete dayalı
ayrımcılığa ilişkin AB mevzuatı gayet kapsamlı olup, ayrımcılıkla mücadele,
ilerleme raporlarında Türkiye’ye yönelik eleştirilerin yoğunlaştığı bir başlığı
oluşturmaktadır.
İlerlemeler
1998
TBMM Ocak 1998’de eşlerin birbirlerine kötü davranmasını
yasaklayan bir yasa çıkarmıştır. Ayrıca, Medeni Kanun Tasarısı
Bakanlar Kurulu’nda kabul edilmiştir.
1999
Türkiye, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması
Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne koymuş olduğu çekinceleri
1999’da kaldırmıştır.
2000
Bir ilerleme kaydedilmemiştir.
2001
Kadın ve erkek eşitliğini gerçekleştirmek amacıyla Anayasa’nın 41.
ve 66. maddeleri tadil edilmiştir. Anayasa’nın 41. maddesi ailelerin
temeli olarak, eşler arasında eşitlik ilkesini yerleştirme amacını
taşımaktadır. 66. madde ise anne ve babanın yabancı olması halinde
136
Avrupa Komisyonu, Ayrımcılıkla Mücadele Eğitim El Kitabı, Eylül 2005,
ec.europa.eu/social/BlobServlet?docId=95&langId=tr, (22.03.2010).
137
A.g.e. s: 13.
84
cinsiyete göre ayrımcılığa son vermiştir.
2002
Türkiye, Nisan 2002’de her türlü ayrımcılığın önlenmesine dair
1969 tarihli Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ni onaylamıştır.
Türkiye ayrıca, Ağustos 2002’de Kadınlara karşı her türlü
ayrımcılığın önlenmesine dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin
İhtiyari Protokolünü de onaylamıştır.
Yeni Medeni Kanun Ocak 2002’de yürürlüğe girmiştir.
Kadın memurların işyerinde pantolon giymesini yasaklayan 1982
tarihli yönetmelik, 3 Ocak 2002’de değiştirilmiştir.
Hemşirelik
okullarında
öğrencilerin
bakirelik
testlerine
tabi
tutulmasına olanak tanıyan yönetmelik yürürlükten kaldırılmıştır.
2002’de kabul edilen İş Güvencesi Yasası’nda, iş akitlerinin
cinsiyet, ırk, medeni hal, ailevi yükümlülükler, hamilelik, din, siyasi
görüş, etnik köken ve sosyal sınıf ile ilgili nedenlerden dolayı
feshedilemeyeceğine ilişkin bir hükme yer verilmiştir.
2003
Cinsiyet eşitliğine ilişkin olarak, “namus cinayetleri” ile ilgili
sorunları
gidermek
üzere
Türk
Ceza
Kanunu’nda
(TCK)
değişiklikler yapılmıştır. Namus cinayetlerinde ceza indirimi
öngören TCK’nın ilgili maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Bununla
birlikte ağır tahrik altında işlenen suçlara ilişkin 51. maddenin daha
genel nitelikteki hükümlerinin halen geleneksel anlamda namus
nedeniyle işlenmiş suçlarda uygulanma imkanı mevcuttur.
TCK’nın ilgili maddesi değiştirilerek evlilik dışı doğan çocuğun
“şeref kurtarmak” saikiyle öldürülmesi halinde verilen ceza
kaldırılmıştır.
Yeni İş Kanunu, iş ilişkilerinde ırk, etnik köken, din ve ideoloji
sebepleri yanında cinsiyete dayalı olarak da ayrım yapılmaksızın eşit
85
davranma ilkesine yer vermektedir. Bununla birlikte mevzuat,
istihdamda ayrımcılığın etkili bir şekilde önlenmesine henüz teminat
altına almamaktadır.
Kadın erkek arasında muamele eşitliğine ilişkin olarak yeni İş
Kanunu, ispat yükümlülüğü, eşit ücret ve istihdamda eşit muamele
konularındaki direktiflerle kısmen uyumlu bazı hükümler getirmiştir.
2002’de hükümette ilk kez kadın sorunları ile ilgili bir bakanlığa yer
verilmiştir.
2004
Mayıs 2004’te Anayasa’da insan haklarıyla ilgili konularda
değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler kadın erkek eşitliğinin
güçlendirilmesini de içermektedir. 2004’te kabul edilen Ceza
Kanunu da özellikle kadın hakları, ayrımcılık gibi konularda olumlu
etkiler yapacak maddeler içermektedir.
Ayrımcılıkla
mücadele
konusundaki
ilerleme 1999’dan beri
sınırlıdır. Bununla birlikte, yeni Ceza Kanunu’na göre, cinsiyet,
etnik köken, ırk, din, medeni hal, siyasi görüş, felsefi inanç ve
sendika üyeliği dahil olmak üzere çeşitli gerekçelerle ayrımcılık suç
sayılmaktadır. Ancak Komisyona göre, 2004 yılı içerisinde
ayrımcılıkla
mücadele
konusunda
herhangi
bir
ilerleme
kaydedilmemiştir.
Başbakanlık, kamu görevlilerinin işe alınmasında kadın erkek
eşitliğinin
sağlanması
amacıyla
Ocak
2004’te
bir
genelge
yayınlanmıştır.
Gebe ve emziren kadınlar ile gece postalarında çalışan kadınların
çalışma koşullarına ilişkin yönetmelikle kabul edilmiştir.
Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Kurulu Yasası,
Kasım 2004’te yürürlüğe girmiştir.
2005
Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, 2005’te BM Nüfus
86
Fonu ile işbirliği halinde kadına yönelik şiddete karşı ülke çapında
bir bilinçlendirme kampanyası başlatmıştır.
Ayrıca, Kadının Statüsü Danışma Kurulu’nun kurulmasına dair bir
yönetmelik yayınlanmıştır. Buna rağmen Avrupa Komisyonu’na
göre, hem kadın erkek eşitliği hem de ayrımcılıkla mücadele
konusunda 2005 yılında bir ilerleme kaydedilmemiştir.
2006
Fırsat eşitliği alanında ve de ayrımcılıkla mücadele konusunda
somut bir ilerleme gerçekleşmemiştir.
2007
Ayrımcılıkla mücadele ve fırsat eşitliği alanında kısıtlı bir gelişme
gözlenmiştir.
Türkiye İş Kurumu tarafından işe alımlarda cinsiyet ayrımını
yasaklayan bir genelge yayımlanmıştır.
Erkeklerin hemşire olmasına izin verilmiştir.
Kadının
Statüsü
Genel
Müdürlüğü’nün
kurumsal
kapasitesi
güçlendirilmiştir.
2008
Kadınların istihdamını artırmak için İş Kanununda ve diğer bazı
kanunlarda değişiklik yapan “İstihdam Paketi” kabul edilmiştir.
2009
Parlamentoda Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulmuştur.
Kadın sivil toplum örgütleri yerel seçimlere kadınların katılımının
artırılması hedefiyle Avrupa Kadın Lobisi’nin yürüttüğü “50/50
Cinsiyet Eşitliği Yoksa Modern Avrupa Demokrasisi de Yok”
kampanyası ile eşzamanlı olarak “50/50 Eşitlik” kampanyasını
uygulamıştır.
Kamu hizmetinde çalışanlara ve sağlık personeline yönelik
bilinçlendirme
kampanyaları
ve
cinsiyet
hassasiyeti
eğitim
programları devam etmiştir.
87
Nisan 2009’da Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ve Adalet
Bakanlığı arasında kadınlara yönelik şiddet konusunda yargı
mensuplarının eğitilmesine ilişkin protokol imzalanmıştır.
Yapılan bir yasa değişikliği ile iş akdiyle çalışan kamu çalışanlarına,
memurlarla aynı düzeyde 16 haftalık ücretli analık izni ve ilaveten
analık izni sonunda başvuruları halinde aynı göreve dönebilme hakkı
verilmiştir.
Değerlendirme:
Türkiye, kadın erkek eşitliği, fırsat eşitliği ve ayrımcılıkla mücadele
başlıkları altında özellikle 2002-2004 yılları arasında Anayasa, Medeni Kanun,
Ceza Kanunu ve İş Kanunu’nda yaptığı değişikliklerle önemli ilerlemeler
kaydetmiştir. Büyük ölçüde, kadın erkek eşitliğinin sağlanmasını ve ayrımcılığın
ortadan kaldırılmasını amaçlayan mevzuat değişiklikleri şeklinde ortaya çıkan bu
ilerlemeler yasaların uygulanmasında hala sıkıntılıdır. Bu nedenle söz konusu
alanlar hala sorunlu olarak varlıklarını korumaktadırlar.
4.2.4. Engelli Hakları
Türkiye’de engellilere yönelik ulusal bir program bulunmamaktadır.
Engelliler konusunda aralarında Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu,
Sağlık, Eğitim, Çalışma Bakanlıkları ve İş-Kur’un bulunduğu birçok kurum
yetkilidir. Türk İş Hukuku’nda özel ve kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların
en az %3’ünün engellilerden oluşması gerektiği hükmü yer aldığı halde, söz
konusu hükmün uygulanmasında sorunlar yaşanmaktadır. Etkin uygulama ve
yaptırımlar
açısından
gerekmektedir
138
138
idari
kapasitenin
genel
anlamda
iyileştirilmesi
. Engellilerin durumuyla ilgili yapılması gereken çok çalışma
İlerleme Raporu, 2000, s. 38,
88
bulunmaktadır139. Komisyon ilerleme raporlarında özellikle Özürlüler İdaresi
Başkanlığının idari kapasitesinin güçlendirilmesine özel önem vermektedir140.
Türkiye, Avrupa Sosyal Şartı’nın engellilerin haklarına ilişkin 15.
maddesini henüz kabul etmemiştir141.
İlerlemeler:
2002
Engellilerin sosyal ve eğitimine yönelik hakları alanında gelişme
kaydedilmemiş ve mevzuat gereği gibi uygulanmamıştır.
2003
Yeni İş Kanunu 50’den fazla işçi çalıştıran işverenlere engelli kişiler
istihdam etme zorunluluğu getirmektedir.
2004
Resmi kaynaklara göre, geçen yıldan bu yana işe alınan engelli
kişilerin sayısında önemli bir artış olmuştur.
2005
Temmuz 2005’te engelli kişilere ilişkin yeni bir Engelliler Yasası
kabul edilmiştir. Yasa, farklı türlerdeki engelliliğin sınıflandırılması
için rehber ilkeler sağlamakta ve bakım hizmetleri, rehabilitasyon,
erken teşhis, istihdam ve engellilerim eğitimine ilişkin hükümler
içermektedir.
Yasa (Yeni Türk Ceza Yasası çerçevesinde)
engellilere karşı ayrımcılıkla mücadele ihtiyacını vurgulamakta ve
engellilik temelinde ayrımı suç olarak tanımlamaktadır. Yasa, ayrıca,
işverenlere ve kamu kurumlarına işyerinde gerekli fiziksel
düzenlemeleri yapma zorunluluğu getirmektedir.
2006
Engelli kişilerin istihdamı için bir eylem planı hazırlanmış ve
İlerleme Raporu, 2001, s. 68.
139
İlerleme Raporu, 2003, s. 85.
140
İlerleme Raporu, 2002, s. 83,
İlerleme Raporu, 2003, s. 85.
141
İlerleme Raporu, 2004, s. 39.
89
Engelliler Yasası ile ilgili olarak birkaç uygulama yönetmeliği
çıkartılmıştır.
2007
Engellilerin, eğitim, sağlık, sosyal ve kamu hizmetlerime erişimleri
konusunda herhangi bir ilerleme kaydedilmemiştir. Özellikle kamu
binalarına erişimdeki fiziki engeller devam etmektedir.
Zihinsel sağlık alanında, insan ve hasta hakları ışığında, hastanelerde
elektrokonvulsif tedavinin kullanımının düzenlenmesi konusunda bir
hükümet tüzüğü yayımlanmıştır.
2008
Zihin sağlığına ilişkin olarak tıbbi standartlar ve hasta haklarına
saygı çerçevesinde hastanelerde uygulanan elektrokonvulsif tedavi
konusunda ilerleme kaydedilmiştir.
Engellilerin bakım hizmetleri için ayrılan kaynaklarda artış
yapılmıştır.
Engelli kimselerim istihdamlarının teşvik edilmesi amacıyla sosyal
güvenlik primleri Hazine tarafından ödenecektir.
2009
Engellilerin sorunlarına çözüm bulunması amacıyla kamu tarafından
finanse edilen çeşitli projelerin uygulanmasına başlanmıştır.
Aralık ayında BM Engelliler Sözleşmesi onaylanmıştır.
Değerlendirme:
Engelli kişilerin durumuna ilişkin tespitlere ve engelli haklarına ilişkin
ilerlemelere 2000 yılı ilerleme raporuyla yer verilmeye başlanılmıştır. Raporlarda
genel olarak engellilere ilişkin ulusal bir programın yokluğu ve bu alanda farklı
kurumların yetki alanına girdiğinin altı çizilmektedir. Raporlar çerçevesinden
değerlendirilirse, Türkiye engelli kişilerin hakları konusunda ciddi bir ilerleme
kaydetmemiştir. 2003 ve 2004 İlerleme Raporları’nda yeni İş Kanunu’nun 50 ve
daha fazla işçi istihdam eden kuruluşlara %3 oranında engelli işçi istihdamını
90
zorunlu kıldığına ya da buna ilişkin yönetmelikler çıkarıldığına vurgu yapılmakta
ve bu bir ilerleme olarak sunulmaktadır. Oysa 2003 yılında ilga edilen 1475 sayılı
İş Yasası’nın “çalıştırma zorunluluğu”nu düzenleyen 25. maddesinde de 50 ve
daha fazla işçi çalıştırılan işyerlerinde %3 oranında engelli kişinin istihdam
edilmesi zorunluluğuna yer verilmekteydi. Aynı yasa, 50 ve daha fazla işçi
çalıştıran
işyerlerine
ayrıca
%3
oranında
eski
hükümlüyü
çalıştırma
zorunluluğunu öngörmekteydi. 2003 yılında kabul edilen 4857 sayılı yeni İş
Yasası ise, “çalıştırma zorunluluğunu” düzenlediği 30. maddesi ile 50 ve daha
fazla işçi çalıştıran iş yerlerine engelli, eski hükümlü ve terör mağdurlarını
çalıştırma zorunluluğu getirmiştir. Bu kapsamda çalıştırılacak işçilerin toplam
oranının %6 olacağını belirleyen yasa, engelliler için belirlenecek oranın, toplam
oranın (%6) yarısından az (%3) olamayacağını içermektedir. İki yasa arasında
esasa ilişkin önemli bir fark yer almamakla birlikte, 4857 sayılı Yasa, işverenlerin
“çalıştırma zorunluluğu”ndan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirirken
daha az eski hükümlü veya terör mağduru istihdam ederek %3’ten daha fazla
engelli çalıştırabilmelerine olanak tanımaktadır142. Bu bağlamda, yeni yasanın
engellilerin istihdamını düzenleyen maddesi bir ilerleme niteliğine haiz değildir ve
engellilerin işgücü piyasasındaki konumlarının iyileşmesine katkısının da, eğer
olacaksa, marjinal bir düzeyde kalması beklenilmelidir.
4.2.5. Sosyal Koruma
Komisyon, mevcut bilgilere dayanılarak, Türkiye’nin sosyal güvenlik
mevzuatının Topluluk müktesebatına uyum derecesini saptamanın zor olduğunu
ifade etmektedir143. Sosyal güvenlik harcamalarının, Türkiye’nin GSMH’sına
oranının %7 gibi düşük bir düzeyde kaldığına işaret eden Komisyon, bu düşük
rakamın sebebi olarak da sosyal güvenlik harcamalarının vergi gelirleri yerine işçi
ve işverenden alınan primlerle karşılanmasını görmektedir. Sosyal güvenlik
142
1475 ve 4857 sayılı yasaların çalıştırma zorunluluğuna ilişkin düzenlemeleri için bkz. Sarper
Süzek, İş ve Sosyal Güvenlik Yasaları, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 2003,
s.33-34 ve Sarper Süzek, İş Yasaları/ Sosyal Güvenlik Yasaları, Beta Basım Yayım,2004, s.44-46.
143
İlerleme Raporu, 1998, s. 38.
91
kuruluşlarının çoğunun finansman açığı içinde bulunduğunun ve devletin bu açığı
kapatmaya mecbur kalmadığının altını çizen Komisyon, sistemin kapsamlı bir
reforma tabi tutulmasını talep etmekte ve bu yöndeki çabaları desteklemektedir144.
Komisyonun tespitine göre, sosyal güvenlik sisteminin başlıca sorunları, genel
makroekonomik dengesizliklerden kaynaklanan mali istikrarsızlık, kayıt dışı
sektörün varlığı ve idari yapı ve yönetim problemleridir145. Ayrıca, emeklilik
sisteminde prim ödeyenlerin sayısı nispeten düşüktür, cömert hükümler ve artan
hayat beklentisi nedeniyle harcamalar ise nispeten yüksektir146.
Öte yandan Komisyon, Türkiye’de işsizliğin önemli bir ekonomik problem
olmasına rağmen, işsizlik sigortası ve işsizlik yardımı sisteminin mevcut
olmadığına dikkat çekmekteydi147. Ancak 1999 yılında kabul edilen ve emeklilik
sistemini yeniden yapılandıran sosyal güvenlik reformu yasası, Türkiye’de ilk kez,
2000 yılında uygulamaya konulacak bir işsizlik sigortası sistemi de getirmiştir.
İlerlemeler:
1999
Meclis, kamu maliyesi üzerinde halen ağır bir yük oluşturan
emeklilik sisteminde reform öngören bir yasa çıkarmıştır. Yeni yasa
emekli olma yaşını kadınlarda 58’e, erkeklerde 60’a çıkarmaktadır.
Asgari prim ödeme süresi 5000 günden 7000 güne çıkarılmıştır.
Yeni sistem emekliliğine en fazla 2 yıl kalmış çalışanları
etkilemezken, diğer çalışanlar için 10 yıllık basamaklı bir geçiş
öngörülmüştür.
144
İlerleme Raporu, 2000, s. 37.
İlerleme Raporu, 2001, s. 67.
145
İlerleme Raporu, 2002, s. 82.
146
İlerleme Raporu, 1999, s. 21.
147
İlerleme Raporu, 1998, s. 15.
İlerleme Raporu, 1999, s. 39.
92
1999 yılında kabul edilen ve emeklilik sistemini yeniden
yapılandıran sosyal güvenlik reformu yasası, Türkiye’de ilk kez,
2000 yılında uygulamaya konulacak bir işsizlik sigortası sistemi de
getirmiştir.
2000
İşsizlik sigortası sistemi devreye sokulmuştur.
2000 yazında çıkarılan bir KHK ile İŞKUR, soysal taraflarla işbirliği
yaparak, il düzeyinde aktif işgücü piyasası politikaları geliştirmeye
başlamıştır, ancak yeterli mali kaynağa sahip değildir.
2001
Özel emekliliğe imkan veren, böylelikle zorunlu emeklilik sistemini
tamamlayan bir kanun çıkarılmıştır. Ancak, büyük önem taşıyan
vergi muafiyeti konusuna yer verilmemiştir ve bu programın
çekiciliğini azaltmaktadır.
2002
İşsizlik sigortası uygulamaya geçirilmiş ve işsizlik yardımları ilk kez
ödenmiştir. Sistem işini kaybeden işsizleri kapsamaktadır. Ortaya
çıkan gelir kaybı, ödenmiş primlerle orantılı olarak karşılanmaktadır.
Sosyal güvenlik sistemi, dört sosyal güvenlik kurumunun tek çatı
altında bütünleşmeyi ve uyumlaştırmayı amaçlayan idari bir reform
sürecinden geçmektedir.
İŞ-Kur,
eski
mahkûmların
işgücü
piyasasına
katılımının
kolaylaştırılmasına yönelik bir program başlatmıştır.
2003
Sosyal koruma alanında herhangi bir gelişme kaydedilmemiştir.
2004
Devlet memurlarının doğum iznini 16 haftaya çıkaran bir yönetmelik
yayımlanmıştır.
Sosyal koruma alanında, Sosyal Sigortalar Kanunu’na Haziran
2004’de getirilen bir değişiklik, asgari prim katkısının daima asgari
ücret bazında hesaplanmasını öngörmektedir. Yoksullara ücretsiz
sağlık hizmeti verilmesine ilişkin yasanın kapsamını genişleten
değişiklik Temmuz 2004’te kabul edilmiştir.
93
2005
Sosyal güvenlik sistemini reform çabasıyla ve sosyal güvenlik
kurumlarını tek çerçeve içerisinde bir araya getirmek maksadıyla,
Ocak 2005’te sosyal güvenlik kurumlarına ait tüm hastaneleri Sağlık
Bakanlığı’na devreden bir kanun kabul edilmiştir.
Şubat
2005’te,
sosyal
güvenlik
sisteminden
yararlananların
tamamına tüm eczanelerden ilaç alabilme hakkı tanınmıştır.
2006
Sosyal koruma alanında, Meclis, Türk sosyal güvenlik sisteminin
bütünüyle elden geçirilmesini teminen, Mayıs ve Haziran 2006
aylarında sosyal güvenlik reformuna ilişkin yasama faaliyetinde
bulunmuştur. Böylece basitleştirilmiş, bürokrasisi azaltılmış, herkes
için hakların ve sorumlulukların eşit olduğu, 18 yaşın altındaki tüm
çocuklara ücretsiz sağlık hizmeti sağlanan bir sosyal güvenlik
sistemi oluşturulmuştur. Reformun amacı sosyal güvenlik sisteminin
uzun vadede mali istikrarını sağlamak ve en yoksullara yardımı
düzenlemektir.
2007
Sosyal koruma alanında fazla ilerleme kaydedilmemiştir.
Sosyal güvenlik reformunun uygulanması 2008 yılına ertelenmiştir.
Sosyal yardım almak için gereken prosedürün basitleştirilmesi
amacıyla “tek noktadan hizmet”i öngören bir Başbakanlık Genelgesi
yayımlanmıştır. Sosyal Güvenlik Kurumu, ilave personel almıştır ve
teknik altyapısını güçlendirmiştir.
2008
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Ekim 2008
tarihinde yürürlüğe girmiştir. Söz konusu kanun 18 yaşın altındaki
herkesi genel sağlık sigortası kapsamına almaktadır. Genel sağlık
sigortası Türkiye’de bir yıldan uzun süredir ikamet eden ve kendi
ülkelerinde sigortalı olmayan yabancıları da kapsamaktadır. Kanuna
göre, genel sağlık sigortası primini karşılayamayacak durumda
olanların primleri Hazine tarafından karşılanacaktır.
94
Mayıs ayında çıkarılan İstihdam Paketi’nin bir parçası olarak,
engellilerin istihdamının teşvik edilmesi için bu kişilerin sosyal
güvenlik primleri Hazine tarafından karşılanacaktır.
Sosyal Güvenlik Kurumu, dezavantajlı bireylere tek durak hizmet
sağlamak üzere yerelleşmiş hizmet kapasitesini güçlendirmektedir.
2009
Sosyal yardım ve prim dışı ödemelerle ilgili kanun tasarısı
mevcuttur fakat halen kabul edilmemiştir.
Değerlendirme:
Türkiye, sosyal koruma alanında hemen her yıl ilerlemeler kaydetmiştir.
Bu alanda işsizlik sigortası ve soysal güvenlik reformu Avrupa Birliği üyelik
sürecinin çalışanlara sağladığı kazanımlar olarak görünmektedir.
İşsizlik sigortası, AB’ye üyelik sürecinde Türkiye’de sosyal politikanın
AB standartlarına uyumlaştırılmasının ya da sosyal işlerde müktesabat uyumunun
bir kazanımı olduğu kadar, çalışanların AB’nin de desteklediği sosyal güvenlik
reformlarına karşı geliştirdikleri tepki ve eylemliliklerin ürünüdür.
Şöyle ki,
işsizlik sigortalarına ilişkin tartışmaların uzun bir tarihsel arka planı olsa da,
işsizlik sigortasının yasalaşması esas olarak 1999 sosyal güvenlik reformu ile
gerçekleşmiştir. Bu noktada işsizlik sigortası sisteminin kurulmasında iki unsur
rol oynamıştır: Bunlardan birincisi, çalışanların isteği ve baskısı, ikincisi ise, faiz
dışı fazlayı gerçekleştirmeyi temel hedeflerinden biri olarak belirleyen hükümetin
bu amacına ulaşmak için ihtiyaç duyduğu ucuza borçlanmasına olanak sağlayacak
bir fon yaratma isteğidir. İşsizliğe karşı bir sosyal koruma unsuru olan bu sigorta
95
fonunun gerek yararlanma koşullarının ağırlığı ve gerekse ödeneklerin miktar ve
süresi göz önüne alındığında asıl amacın yeni bir kamusal kaynak yaratılması
olduğu görülmektedir.
Öte yandan sosyal güvenlik reformu doğrultusunda sosyal güvenlik
sistemine yapılan müdahaleler sosyal koruma açısından olumlu ilerlemeler olarak
değerlendirmek
zordur.
sigortalarından
sağlanan
koşullarını
zorlaştırmayı
Reformlar
karşılıkları
genel
olarak,
azaltmayı,
içermektedir.
emeklilik
sigortalardan
Reformlar,
sağlık
ve
ve
sağlık
yararlanma
emeklilik
sistemlerinin özelleştirilerek hizmet sunumunun özel kuruluşlarına devrini temel
almaktadır.
4.2.6. Sosyal Diyalog
Avrupa Komisyonu, Türkiye’de muhtelif işçi ve işveren kuruluşları var
olmakla birlikte bunlar arasında etkin bir sosyal diyalog mekanizmasının
bulunmadığına dikkat çekmektedir. Genel kabul gören anlayışa göre sosyal
diyalog, işçi, işveren ve hükümet arasındaki sorunların ikili ve/veya üçlü ilişkiler
veya yapılanmalar aracılığıyla çözüme kavuşturulma çabasıdır. Bu çerçevede, bir
toplu iş sözleşmesi de, Ekonomik ve Sosyal Konsey de sosyal diyalog biçimleri
veya araçlarıdır. Komisyon, Türkiye’de sosyal diyalog mekanizmalarının etkisiz
kaldığını, Ekonomik ve Sosyal Konseyin148 (ESK) sosyal politikaların
148
ESK, Başbakanın başkanlığında, Başbakan yardımcıları, Devlet Planlama Teşkilâtından
sorumlu Devlet Bakanı, Hazineden sorumlu Devlet Bakanı, Dış Ticaret Müsteşarlığından sorumlu
Devlet Bakanı, Devlet Personel Başkanlığından sorumlu Devlet Bakanı, Maliye Bakanı, Tarım ve
Köyişleri Bakanı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Sanayi ve Ticaret Bakanı, Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı, Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarı, Gümrük Müsteşarı, Devlet Personel
Başkanı ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Türkiye
İşveren Sendikaları Konfederasyonu, Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu, Türkiye
Ziraat Odaları Birliği, Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Devrimci İşçi Sendikaları
Konfederasyonunu temsil eden üçer temsilciden ve Başbakan tarafından belirlenecek diğer
Hükümet temsilcileri ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri ile kamu görevlilerinden oluşur.
96
oluşturulmasında yetersiz olduğu, toplu sözleşme kapsamındaki işçilerin sayısının
halen düşük olduğu yönündeki değerlendirmelerini ifade etmektedir.
Komisyonun Türkiye’de sosyal diyalogun durumuna ilişkin tespitleri şu
şekilde özetlenebilir: 1995 yılında hükümetçe kurulan Ekonomik ve Sosyal
Konsey, 1997’de işlemeye başlamakla birlikte yasal kısıtlamalar nedeniyle (toplu
pazarlık ve sözleşme sistemi olmaması) kamu sektörü konfederasyonları
çerçevesinde sosyal diyalog yoktur149. Sendikal faaliyetleri kısıtlayıcı hükümler
mevcudiyetini korumaktadır. Üstelik hem işverenler hem de resmi makamlar
tarafından sendika aktivistlerinin yaygın şekilde taciz edildiğine ilişkin haberler
söz konusudur150. 2001’de kuruluş kanunu çıkarılan Ekonomik ve Sosyal
Konsey’de hükümetin ağırlıklı rolü nedeniyle, konsey özerk üçlü bir diyalog için
uygun bir zemin oluşturmamaktadır151. Özerk sosyal diyalog konusunda, toplu
pazarlığın ve diyalogun alanını ciddi biçimde sınırlayan işyeri düzeyinde toplu
sözleşme imzalanmasına ilişkin kısıtlamalar varlığını sürdürmektedir.
Toplu
sözleşmelerin kapsadığı işgücü oranı çok düşük olup, %15’in altında olduğu
tahmin edilmektedir. Özel işletmelerin çoğunda sosyal diyalog yoktur152.
İlerlemeler:
2001
Kamu görevlilerinin sendikal haklarını düzenleyen bir kanun çıktı.
Ancak kanun örgütlenme özgürlüğüne önemli kısıtlamalar getiren
bir hüküm içermektedir.
Sosyal diyalog için bir zemin oluşturan Ekonomik ve Sosyal
Konsey’in kuruluşu hakkında bir kanun çıkmıştır.
149
İlerleme Raporu, 1998, s. 38.
İlerleme Raporu, 1999, s. 39.
150
İlerleme Raporu, 1999, s. 39.
151
İlerleme Raporu, 2001, s. 66.
152
İlerleme Raporu, 2002, s. 82.
97
2002
Ağustos 2002’de gerçekleştirdiği reformlar çerçevesinde, serbest
bölgelerdeki grev, lokavt ve toplu pazarlığa ilişkin on yıllık yasak
koyan hükmü kaldırmıştır.
Ekonomik Ve Sosyal Konsey henüz toplanmamıştır.
2003
Yeni İş Yasası, sosyal konular ve istihdam alanında mevzuat
hazırlamak üzere, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde
işçi ve işveren temsilcilerini de içeren daimi üçlü yapıların
oluşturulmasını öngörmektedir.
Ekonomik ve Sosyal Konsey ilk toplantısını gerçekleştirmiştir.
2004
Üçlü Danışma Kurulu’nun çalışma esas ve usullerini düzenleyen
yönetmelik yürürlüğe girmiştir. Hükümet, işçi sendikaları, işveren
sendikaları ve kamu görevlileri sendika temsilcilerinden oluşan
Kurul ilk toplantısını yapmıştır.
Üyelik prosedürlerini kolaylaştırmak amacıyla Kamu Görevlileri
Sendikaları Kanunu’nda değişiklik yapılmıştır.
2005
Üçlü danışma Kurulu ikinci kez toplanmıştır.
Bir diğer üçlü organ olan Emek Platformu ise 12 yıl aradan sonra
Eylül 2004’te yeniden toplanmıştır.
2006
Önemli bir ilerleme kaydedilememiştir.
2007
Sendikaların yönetici organlarına seçilebilmek için en az 10 yıl
çalışmış olma zorunluluğu kaldırılmıştır.
2008
Üçlü sosyal diyalog toplantıları rapor döneminde daha sık
gerçekleşmiştir.
Bazı sektörlerde ikili sosyal diyaloga ilişkin ilerleme mevcut
olmakla birlikte, her düzeyde özerk ve ikili sosyal diyalog yapısının
kurulması önem taşımaktadır.
98
28 yıl sonra 1 Mayıs’ın “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kabulü
2009
ümit verici bir adım olmuştur.
Değerlendirme:
Sosyal Diyalog alanında önemli bir ilerleme kaydedilmemiş, mevcut ve
sosyal diyalogdan yoksun yapı sürdürülmeye devam edilmiştir.
4.2.7. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği
Mesleki sağlık ve güvenlik konusuyla ilgilenen kurumlar mevcuttur;
Çalışma Teftiş Heyeti ve ona bağlı gruplar; Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dairesi,
Yakın ve Orta Doğu İşçi Eğitim Merkezi ve Sosyal Sigortalar Kurumunun Meslek
Hastalıkları Hastaneleri153.
İşçi sağlığı ve güvenliği alanında, Türkiye müktesebata uyum sağlamalı ve
uygulamalıdır. Mevzuatı yürütmek ve uygulamak için gerekli idari kapasite
güçlendirilmelidir154.
İlerlemeler:
1998-2000
İşçi
sağlığı
ve
güvenliği
alanında
yeni
bir
uyumlaştırma
gerçekleştirilmemiştir.
2001
Gemilerde daha iyi tıbbi hizmet verilmesi için gerekli asgari sağlık
ve güvenlik koşullarına ilişkin mevzuat Kasım 2001’de çıkarılmıştır.
153
154
İlerleme Raporu, 2000, s. 39.
İlerleme Raporu, 2001, s. 67.
99
İşçi Sağlığı ve Güvenliği biriminin statüsü güçlendirilmiştir.
2002
İşçi Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, sektörel düzeydeki
sosyal tarafların da kapsandığı özerk iş sağlığı ve güvenliği
konseyleri kurmak amacıyla bir reform süreci başlatmıştır.
2003-2004
Yeni İş Kanunu, 50’den fazla işçi çalıştıran işyerlerinde iş sağlığı ve
güvenliğinin sağlanması amacıyla hekim ve mühendislerin istihdam
edilmesini ve sağlık birimleri kurulmasını zorunlu kılmaktadır.
İlgili müktesebatın iç hukuka aktarılmasını amaçlayan bir dizi
yönetmelik çıkartılmıştır. Çerçeve direktifin iç hukuka aktarılmasını
amaçlayan bir yönetmelik Aralık 2003’de yürürlüğe girmiştir. Ancak
Danıştay Ağustos 2004’te Çerçeve yönergeyi aktaran yönetmeliği
askıya almıştır. Çerçeve direktifin aktarımına ilişkin yeni mevzuat
hala kabul edilmemiştir. Titreşim, gürültü, güvenlik ve sağlık
işaretleri, ekranlı araçlarla çalışma, yapı işleri, kimyasal maddeler,
patlayıcı atmosferler, biyolojik etkenler, kansorojen ve mutajen
maddeler, asbest, elle taşıma işleri, kişisel koruyucu donanımlarının
kullanımı, işyeri, sondajla maden çıkarılan işletmeler, yer altı ve
yerüstü madenleri ve iş ekipmanlarının kullanımı alanlarındaki ilave
düzenlemeler Aralık 2003, Şubat 2004 ve Haziran 2004’te kabul
edilmiştir.
Balıkçı teknelerinde çalışmaya ilişkin AT yönergesi iç hukuka
aktarılmıştır. Ayrıca, Ekim 2004’te külfetli ve tehlikeli işler
hakkındaki yönetmelikle, kadınların anacak belli koşullarda bu tür
işlerde çalışmalarına izin veren bir değişiklik yapılmıştır.
Belirli ve belirsiz süreli istihdamda iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin
yönetmelik Mayıs 2004’te yayımlanmıştır.
2005
Türkiye müktesebata iyi derecede uyum sağlamış ve mevcut
mevzuatın uygulanmasına yönelik çabalar güçlendirilmiştir.
100
Balıkçı teknelerinde çalışmaya ilişkin AT yönergesinin aktarılması
amacıyla 2004 yılının kasım ayında uygulamaya yönelik bir
yönetmelik kabul edilmiştir.
2004 yılının Ekim ayında külfetli ve tehlikeli işler hakkındaki
yönetmelikte, kadınların ancak belirli koşullarda bu tür işlerde
çalışmalarına izin veren bir değişiklik yapılmıştır. Ancak Danıştay,
2004 Ağustos ayında iş sağlığı ve iş güvenliği alanındaki Çerçeve
yönergenin aktarılan yönetmeliğini askıya almış, böylece iş sağlığı
ve iş güvenliği ile ilgili diğer yönetmelikler yürürlükte kalmakla
birlikte, bu mevzuatın tam olarak uygulanmasına engel olunmuştur.
2006
Kamu kurumları, sosyal ortaklar ve ilgili kuruluşlardan oluşan
danışma organı niteliğindeki Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi,
iş sağlığı ve iş güvenliği alanında ulusal bir politika benimsemiştir.
Rapor döneminde, iş sağlığı ve iş güvenliği alanındaki mevzuatın
yürürlüğe konması ve uygulanmasına yönelik faaliyetler sürmüştür.
2007
Müktesebata uyum konusunda iyi bir noktada bulunulmasına
rağmen eksikliklerin giderilmesi yönünde herhangi bir ilerleme
sağlanmamıştır.
2008
İş Kanunu’nda ilgili mesleki eğitimleri almamış işçilerin ağır ve
tehlikeli işlerde çalıştırılmasına yönelik değişiklik yapılmıştır.
Kimyasal
ajanlarla
ilgili
önlemler
hakkındaki
yönetmelikte
değişiklik yapılmış, yönetmelik Mart 2008 tarihinde yürürlüğe
girmiştir.
İş Teftiş Kurulu tarafından teftiş uygulamalarının uyumlaştırılmasına
başlanmış ve kapasitesi geliştirilmiştir.
2009
Eğitim ve farkındalığın artırılmasına yönelik çalışmalar sayesinde
101
mevzuata ilişkin uzmanlık artmıştır.
Değerlendirme:
Komisyon’un tespitine göre, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında Türkiye
müktesebata iyi derecede uyum sağlamış ve mevcut mevzuatın uygulanmasına
yönelik çabalar güçlendirilmiştir155.
4.3.
AB SOSYAL POLİTİKASINA UYUMDA SON GELİŞMELER
“Sosyal Politika ve İstihdam Faslı”nda açılış kriterleri, önceki bölümde de
belirtildiği üzere, sendikal hakların AB standartları ve ilgili ILO sözleşmeleri ile
uyumlu olmasının sağlanması ve kayıt dışı istihdamın bir analizi de dahil olmak
üzere bu fasıl kapsamındaki AB müktesebatının aşamalı olarak tüm çalışanları
kapsayacak şekilde iç hukuka aktarılmasını içeren bir eylem planı hazırlanmasıdır.
Bu çerçevede, Türk tarafı yetkilileri ve AB Komisyonu arasında alt komite ve
çalışma grubu toplantıları gerçekleştirilmiştir. Söz konusu toplantılardan
sonuncusu, 10 Mart 2010 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen AB-Türkiye 7
No.lu Bölgesel Gelişme, İstihdam ve Sosyal Politika 9. Tur Toplantısıdır. Anılan
toplantı tutanakları ve toplantı sunumları, Türkiye’nin AB sosyal politikasına
uyumu konusunda gelinen son noktayı ortaya koymaktadır. Bu çerçevede,
Komisyon’un alt başlıklar halinde sosyal politika ve istihdam faslına ilişkin
kaydedilen gelişmeleri değerlendirdiği toplantı, sosyal politika ve istihdam
faslında uyumun son halini yansıtması bakımından yol gösterici olacaktır.
155
İlerleme Raporu, 2005, s. 111.
İlerleme Raporu, 2007, s. 54.
102
Söz konusu toplantının “Sosyal Politika ve İstihdam” faslına ilişkin
bölümü, sosyal koruma ve sosyal içerme, istihdam, sosyal diyalog, iş hukuku, iş
sağlığı ve güvenliği, kadın ve erkeklere eşit muamele ve ayrımcılıkla mücadele
olmak üzere yedi başlıkta gerçekleştirilmiştir.
“Sosyal Politika ve İstihdam” bölümüne ilişkin alt komite toplantısının
toplantı tutanağında yola çıkılarak Türk tarafının anılan faslın kriterlerinin yerine
getirilmesi amacıyla Komisyon yetkilileri;
 Türkiye’de Ortak İçerme Belgesi’nin bir an önce hazırlanmasının
gereğine vurgu yapmış, için siyasi düzeyde atanmış bir muhatap
olmasının önemine vurgu yapmıştır.
 Çocuk yoksulluğu konusuna dikkati çekmiş, Türkiye’nin aday
ülkeler arasında çocuk yoksulluğunun en yüksek olduğu ülke
olduğunu belirmiştir.
 Kayıt dışı istihdamın Türkiye’de çok yüksek olduğuna değinmiş;
asgari gelir, çalışanların yoksulluğu, gelir güvensizliği ve tarım
alanındaki istihdam konularının birlikte ele alınması gerektiğine
vurgu yapmış; Türkiye’de yapılan reformlarda sosyal içerme
konularına da yer verilmesi gerektiğinin altını çizmiştir.
 Kayıt dışı istihdam konusuna faslın açılış kriterlerinden biri olması
dolayısıyla özellikle büyük önem atfettiklerini belirtmiş, Kayıt Dışı
İstihdamla Mücadele Eylem Planı çerçevesinde ulusal bir istihdam
stratejisi oluşturulmasının gereğine vurgu yapılmıştır.
103
 Sosyal diyalog ve sendikal haklar alanının faslın müzakerelere
açılmasına yönelik kriter oluşturması çerçevesindeki önemi ifade
edilmiş, sendikalara ilişkin ILO sözleşmeleri ile uyumlu mevzuatın
bir an önce onaylanması gereği ifade edilmiştir.
 İş Hukuku alanında, iş müfettişlerinin sayılarının artırılması ve
kapasitelerinin geliştirilmesine vurgu yapılmıştır.
 İş sağlığı ve güvenliği konusunda ise, Lizbon Anlaşması uyarınca
işyerinde sağlık ve güvenlik içinde çalışmanın temel insan hakkı
olarak görüldüğü ifade edilmiştir. Dolayısıyla, Türk tarafının iş
sağlığı ve güvenliği ile ilgili çerçeve direktifinin Türk mevzuatıyla
uyumlaştırılmasının gereği vurgulanmıştır.
 Kadın erkek eşitliği alanında, TBMM’de kurulan Kadın-Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonunun çalışmalarının artırılması gereğine
vurgu yapılmıştır.
 Doğumdan sonraki ebeveyn iznine ilişkin olarak mevzuatın
uyumlaştırılması gereği ifade edilmiştir156.
 Ayrımcılıkla mücadele alanında Komisyon, yaş, din, cinsel
yönelim ve engellilik temelinde ayrımcılıkla mücadeleye yönelik
bir öneriden bahsetmiş, öneri ile Komisyonun bu dört alan
temelinde istihdam hariç diğer alanlardaki (sosyal güvenlik, sağlık,
eğitim hizmetlerine erişim vb.) ayrımcılıkla mücadele etmeyi
amaçladığı belirtilmiştir.
156
Söz konusu direktif uyarınca doğum izni 6 aydan 8 aya uzatılmış, babalara da 1 ay izin alma
zorunluluğu getirilmiştir.
104
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Bu çalışmada, Avrupa bütünleşmesinin altmış yıllık serüveninde bir
Avrupa sosyal politikası oluşturma yönünde atılan adımlar incelenmiş, Avrupa
Birliği sosyal politikasının ana hatları ortaya konulmuş ve Türkiye’nin sosyal
politika tarihine dair kısa bir özet sunulmuştur. Çalışmanın, Türkiye’nin Avrupa
Birliği sosyal politikasına uyum sürecinin incelendiği son bölümünde ise, sosyal
politika alanındaki uyum İlerleme Raporları çerçevesinde incelenmiştir.
Çalışmanın “Refah Devleti Modelleri ve Sosyal Politika Uygulamaları”
başlıklı ilk bölümünde, refah devleti kavramı ve Avrupa sosyal modeline esas
teşkil eden refah devleti modelleri sınıflandırması ele alınmıştır. Söz konusu
sınıflandırma, bir Avrupa sosyal modelinin mümkün olup olmadığı yönünde bir
değerlendirme yapılmasına imkan sağlamıştır.
105
Çalışmanın “Avrupa Birliği Sosyal Politikasının Gelişimi, Kaynakları
ve Yöntemi” başlıklı ikinci bölümünde, Avrupa sosyal politikasının gelişimi, yedi
safhadan oluşan bir kronoloji ile verilmiş, Avrupa Birliği sosyal politikasının
oluşumunda Birlik mevzuatına ek olarak imza atılan ve taraf olunan uluslararası
antlaşma ve sözleşmelere de yer verilen bu bölümde son olarak Birliğin sosyal
politika oluşturmada yaygın olarak kullandığı “Açık Koordinasyon Yöntemi” ile
ilgili bilgi verilmiştir.
Çalışmanın “Türkiye’nin Sosyal Politika Tarihi” başlıklı üçüncü
bölümünde, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana sosyal politikaların ve politika
uygulamalarının kısa bir özeti verilmiş, sunulan kısa özet ile modern Türkiye’de
sosyal politika uygulamalarının şekillenmesinde etkili olan unsurlar ortaya
konmaya çalışılmıştır.
Çalışmanın “Türkiye’nin Avrupa Birliği Sosyal Politikalarına Uyumu”
başlıklı dördüncü bölümünde, Sosyal Politika ve İstihdam faslındaki müzakere
sürecine ilişkin bilgi verilmiş, takip eden ikinci alt başlıkta ise Komisyon’un
İlerleme Raporlarında yer alan ve Türkiye’nin Avrupa Birliği sosyal politikasına
uyumu konusundaki görüşlerini yansıtan değerlendirmelerine yer verilmiştir.
Dördüncü başlığın son alt başlığında ise, Avrupa Birliği sosyal politikasına
uyumda gelinen son noktaya ilişkin Komisyon değerlendirmeleri, alt komite
toplantı tutanakları ve sunumlarından yola çıkılarak ortaya konulmuştur.
Bu çalışmada, ekonomik rasyoneller çerçevesinde başlayan bir Avrupa
bütünleşmesinin, aradan geçen yaklaşık altmış yıllık serüveninde ekonomik birlik
yanında kısmi bir sosyal bütünleşme ile de sonuçlandığı ileri sürülmektedir. Söz
konusu sosyal bütünleşme kısmi niteliklidir, çünkü Birliğe üye olan devletlerin
sosyal yapıları ve sosyal politika gelenekleri birbirlerinden önemli ölçüde
farklıdır. Bu farklılık, refah devletleri rejimlerinin incelendiği birinci bölümde,
refah devleti olarak adlandırılan ancak her biri birbirinden farklı sosyal politika
106
uygulamalarını içeren rejimler analizinde ele alınmıştır. Birliği oluşturan 27 üye
ülke, sosyal politika uygulamaları bakımından farklı refah rejimleri altında
sınıflandırılmakta, bu farklılık, ortak bir Birlik sosyal politikası oluşturulması
sürecinde zorluklara sebep olmaktadır. Örnek vermek gerekirse, sosyal
demokratik refah rejimi olarak adlandırılan modelde yer alan İskandinav ülkeleri,
kadın-erkek eşitliğinin sağlanması yönündeki Birlik politikalarına uyumda diğer
üye ülkelerden çok ileri durumdadır. Birliğe son genişleme ile üye olan on iki
ülkenin ise kadın-erkek eşitliği konusunda aynı performansı göstermelerini
beklemek doğru olmayacaktır; anılan ülkeler farklı bir sosyal politika geçmişine
sahiptirler
ve
farklı
refah
rejimi
altında
(Kıta
Avrupası
modeli)
sınıflandırılmaktadırlar. Ailenin bir sosyal politika sağlama ve sürdürmek kurumu
olarak etkinliğini halen devam ettirdiği bu modelde, kadın-erkek eşitliğine yönelik
eşitlikçi politika uygulamalarının yerleştirilmesi, kadının aile içinde ve genelde de
toplumda bir sosyal politika sağlayıcısı olması sebebiyle daha zorlu bir sürece
işaret etmektedir.
Dolayısıyla, Avrupa Birliği’ni oluşturan yirmi yedi ülkenin sosyal politika
gelenekleri birbirlerinden önemli ölçüde farklıdır. Bu farklılık, Birlik çapında
ortak bir sosyal politika oluşturulmasını zorlaştırmakta, sosyal politikalarda
ortaklık, minimum standartlar üzerinden oluşturulmaktadır. İlaveten, Birliğin
politika yapma süreçlerinde kullandığı ana yöntem olan Topluluk Metodu, sosyal
politika alanında kullanılmamakta, bu alanda ağırlıklı olarak açık koordinasyon
yöntemi tercih edilmektedir. Açık koordinasyon yöntemi, minimum standartlar
oluşturmada ve uygulamalarda kısmi yeknesaklığı sağlamada Topluluk yöntemine
göre daha olumlu sonuçlar vermekler beraber, üye ülkeler açısından Topluluk
yöntemi ile oluşturulmuş mevzuatın teşkil ettiği ölçüde bağlayıcılık teşkil
edememektedir. Bu noktada açık koordinasyon yöntemi ile sosyal politika
oluşturulmasında en önemli etken, üye devletlerin bu alandaki taahhütlerine
uymalarıdır.
Avrupa Birliği tarafından açık koordinasyon yöntemi ile oluşturulmaya
çalışılan ortak bir Avrupa sosyal politikası sürecinin üye devletlerin bu alandaki
107
kararlılıkları ile mümkün olabileceği gerçeğinin bir diğer tamamlayıcısı,
uluslararası sözleşmelerdir. Birleşmiş Milletler Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi,
Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmeleri ve Avrupa Sosyal Şartı’nın başlıcalarını
oluşturduğu uluslararası sözleşmeler, Birlik mevzuatında atıfta bulunulan,
güvence altına alınan ve Birlik hukukunun bir parçası haline gelmiş bulunan
kapsayıcı sosyal politika belgeleridir. Söz konusu belgeler, hem Birlik açısından
sosyal politika mevzuatının bir parçası olup, hem de üye ülkeler bakımından
korunması gereken sosyal haklara ilişkin birer çerçeve belgesi niteliğindedir. Bu
özellikleri sebebiyle uluslararası sözleşmeler, Birlik sosyal politikasının bir
parçasıdır.
Bu çerçevede, ortak bir Avrupa Birliği sosyal politikasından bahsetmek,
Birlik sosyal politikasının geldiği noktada mümkün iken, bu ortaklık, Birlik
düzeyinde oluşturulacak sosyal politikalara genel bir çerçeve çizen, minimum
standartlar belirleyen ve bu standartlara uygun politikaların uygulanmasını üye
devletlerin inisiyatifine bırakan, uluslararası sözleşmelerle tanınan sosyal haklarla
desteklenen
bir
ortaklıktır.
Birlik
düzeyinde
sosyal
politikalarda
tam
ortaklaşmanın sağlanması ise, üye devletlerin söz konusu alanda Birliğin
supranasyonel yetkisini tanıması ve kabul etmesi, tam bütünleşme için gereken
politik kararlılığı göstermesi ile mümkün olabilecektir.
Türkiye’de sosyal politikanın oluşumunu ve gelişimini değerlendirebilmek
için, Türkiye’deki ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmeleri incelemek ve bu
gelişmelerle bağlantısı olabilecek aktörleri değerlendirme içine dahil etmek
gerekmektedir. Modern Türkiye’nin kuruluşundan bu yana geçen yaklaşık doksan
yıllık sürede, siyasal alandaki istikrarsızlıklar, ekonomik alandaki krizler ve sosyal
alandaki dönüşümlerle (kırsal toplumdan kent toplumuna geçiş, hızlı nüfus artışı
ve yoksulluk) birlikte yürümüştür. Dolayısıyla, Türkiye, kuruluşundan bu yana,
aile kurumunun ve hemşerilik ilişkilerinin sosyal yapı içerisinde güçlü yer tuttuğu,
yardımlaşma ve dayanışma ağlarının kuvvetli olduğu kendine özgü bir sosyal
108
niteliğe sahip olagelmiştir. Türkiye’nin toplumunun ekonomik ve sosyal
gelişmeye Avrupa devletlerinden daha geç başlaması ve toplumsal ilişkiler
içerisinde söz konusu gelişmeyi sürdürecek ve hatta hızlandıracak sivil toplumun
görece zayıf kalması, Türkiye’deki sosyal politika süreçlerinin Avrupa devletleri
ile aynı paralelde seyretmemesi sonucunu doğurmuştur. Ancak Avrupa Birliği’ne
üyelik ve müzakere sürecinin başlangıcı, Türkiye açısından hem ekonomik, hem
de siyasal ve sosyal alanda birçok yeniliği beraberinde getirmiş, Avrupa Birliği ile
gümrük birliğinin sağlanması ve Maastricht ekonomik kriterlerinin sağlanması
ekonomik gelişmeyi, üyelik sürecinde uyulması gereken Kopenag siyasi kriterleri
istikrarlı bir siyasal ortamın sağlanmasını ve son olarak müzakere sürecinde
sosyal politika ve istihdam başlığında mevzuat uyumu da sosyal politika alanında
ilerlemeyi beraberinde getirmiştir.
Çalışmanın son bölümünde Türkiye’nin Avrupa Birliği sosyal politikası ile
uyumu, Komisyon’un yayımladığı ve müzakere sürecinde Türkiye-Avrupa Birliği
ilişkilerine düzenli olarak ayna tutan İlerleme Raporları çerçevesinde incelenmiş
olup, söz konusu uyumun bazı sosyal politika alanlarında daha ileri olmakla
birlikte, genel olarak sınırlı kaldığı görülmektedir.
“Sosyal Politika ve İstihdam” faslında Avrupa Birliği ile mevzuat
uyumunun sağlanması ve faslın müzakerelere açılması için öncelikle faslın açılış
kriterleri olan sendikal hakların AB standartları ve ilgili ILO sözleşmeleri ile
uyumunun sağlanması ve kayıt dışı istihdamın bir analizi de dahil olmak üzere bu
fasıl kapsamındaki AB müktesebatının aşamalı olarak tüm çalışanları kapsayacak
şekilde iç hukuka aktarılmasını içeren bir eylem planı hazırlanması kriterlerinin
yerine getirilmesi gerekmektedir. Söz konusu açılış kriterleri ve ilerleme
raporlarında her yıl vurgulanan hususlar göstermektedir ki, sosyal politika uyumu,
sadece Türk mevzuatının AB mevzuatı ile uyumlaştırılması ile değil, daha geniş
bir yorumla ele alınmalıdır. Türkiye’nin Avrupa Birliği uyum sürecinde sosyal
politika alanına uyumunun çok yavaş olduğu söylenebilir. Bu durum, Türkiye’ye
109
özgü tarihsel ve toplumsal koşulların yanı sıra, bireysel haklar konusunda adım
atılmasına ve uyum sağlanabilmesine rağmen aynı uyumun toplumsal haklar söz
konusu olduğunda sağlanamamasının bir sonucudur. Öte yandan Birlik sosyal
politikasına uyum sorunu, Birlik antlaşma ve mevzuatının yanı sıra Kopenag
siyasi kriterleri ve uluslararası sözleşmeler çerçevesinde değerlendirilmelidir.
Lizbon Antlaşması, Birliğin “insan onuru, özgürlük, demokrasi, eşitlik,
hukukun üstünlüğü ve azınlık üyesi kişilerin hakları dahil insan haklarına saygı temelinde
kurulduğunu” ifade etmekte, sosyal politika uyumunun sadece ve dar anlamıyla mevzuat
uyumundan ibaret olmadığını ileri süren savımızı destekler şekilde temel sosyal hakların
güvence altına alınmasının gereğine vurgu yapmaktadır. Bu çerçevede, sosyal politika
alanında Birlik politikalarına uyum sağlamak, ancak Birliğin geleneksel insan
haklarından biri olarak nitelediği sosyal haklara saygı duymak ve bu alanda gereken
politik kararlılığı, sosyal diyalog çerçevesinde politika alandaki diğer paydaşlarla birlikte
sergilemekle mümkün olacaktır.
110
KAYNAKÇA
Kitap, makale ve raporlar:
Abel-Smith, Brian ve Titmuss, Kay (Eds.) (1974), Social Policy. An Introduction,
London.
Addisson, John T. (January 2009), “In the Beginning, There Was Social Policy:
Developments in Social Policy in the European Union from 1972 through 2008”,
The Rimini Center for Economic Analysis,
http://www.rcfea.org/pr2009/pr01_09.pdf (02.02.2010)
111
Apan, Ahmet (2007), “Türkiye’de Kalkınma Planları ve Sosyal Güvenlik
Reformu”, http://ahmetapan.blogcu.com/turkiye-de-kalkinma-planlari-ve-sosyalguvenlik-reformu-1/2520500 (12.03.2010)
Arsava, A.Füsun (2005), “Avrupa Temel Haklar Şartı”
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/16/5/445.pdf (18.02.2010)
Avrupa Komisyonu (Eylül 2005), Ayrımcılıkla Mücadele Eğitim El Kitabı,
http://ec.europa.eu/social/BlobServlet?docId=95&langId=tr (22.03.2010)
Aykaç, Mustafa (2002), “Avrupa Birliği Sosyal Politikası”, (Der. Mustafa Aykaç
ve Zeki Parlak), Tüm Yönleriyle Türkiye-AB İlişkileri, Elif Kitabevi, İstanbul.
Baldock, John, Manning, Nick, ve Vickerstaff, Sarah (2003), Social Policy,
Oxford University Press, Oxford.
Buğra, Ayşe (2008), Kapitalizm, Yoksulluk ve Türkiye’de Sosyal Politika, İletişim
Yayınları, İstanbul.
Çelik, Aziz (2004), “Avrupa Birliği Sosyal Politikası: Gelişimi, Kapsamı Ve
Türkiye’nin Uyum Süreci-1”, Sendikal Notlar, Sayı: 24, s. 1-22.
http://www.kristalis.org.tr/aa_dokuman/absosyalpolitikasi1.pdf. (01.02.2010)
Çelik, Aziz (2005), “Avrupa Birliği Sosyal Politikası: Gelişimi, Kapsamı ve
Türkiye’nin Uyum Süreci-2”, Sendikal Notlar, Sayı: 25, s. 1-19.
112
http://www.kristalis.org.tr/aa_dokuman/AB%20Sosyal%20Politikasi%202.pdf
(17.01.2010)
Devlet Planlama Teşkilatı Avrupa Birliği ile İlişkiler Genel Müdürlüğü (2001),
“Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı”
http://www.europarl.europa.eu/charter/pdf/text_en.pdf (18.02.2010)
Dinan, Desmond (2005), Avrupa Birliği Ansiklopedisi, Kitap Yayınevi, İstanbul.
DİSK, “Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı”,
http://www.disk.org.tr/default.asp?Page=Content&ContentId=372 (18.02.2010)
Esping-Andersen, Gosta (1990), Three Worlds of Welfare Capitalism, Princeton
University Press, New Jersey.
Esping-Andersen, Gosta (2006), “Toplumsal Riskler ve Refah Devletleri”, (Der.
Ayşe Buğra ve Çağlar Keyder), Sosyal Politika Yazıları, İletişim Yayınları,
İstanbul.
Ferrera, Maurizio (2006), “Sosyal Avrupa’da Güney Avrupa Refah Modeli”, (Der.
Ayşe Buğra ve Çağlar Keyder), Sosyal Politika Yazıları, İletişim Yayınları,
İstanbul.
Geyer, Robert (2000), “Exploring European Social Policy”, Polity Press,
Cambridge.
113
Hepple, Bob (1990),
“The Implementation of the Community Charter of
Fundamental Social Rights”, The Modern Law Review, Sayı 53/5, s. 643-654.
İktisadi Kalkınma Vakfı Değerlendirme Notu (2009),
http://www.ikv.org.tr/images/upload/data/files/lizbon_antlasmasi.pdf
(22.02.2010)
Jacobsson, Kerstin (2004), “Soft regulation and the Subtle Transformation of
States : the case of EU employment policy”,
http://www.govecor.org/data/20020716144803_SCORERAPPORT_2002.pdf
(19.02.2010)
Jırásek, Jan (2008), “Application of the Charter of Fundamental Rights of The EU
in the United Kingdom and Poland According to The Lisbon Treaty”,
http://www.law.muni.cz/edicni/sborniky/cofola2008/files/pdf/evropa/jirasek_jan.p
df (19.02.2010)
Klein, Marc H.,“The Single European Act and Social Dumping: a New Appeal for
Multinational Collective Bargaining”,
http://www.law.upenn.edu/journals/jil/articles/volume12/issue3/Klein12U.Pa.J.Int
'lBus.L.411(1991).pdf (02.02.2010)
Koç, Dr. Muzaffer (2006), “Sosyal Güvenlik ve Beveridge Raporu”, Mali Çözüm,
İSMMMO Yayın Organı, Sayı: 76,
http://archive.ismmmo.org.tr/docs/malicozum/76MaliCozum/5muzafferkoc.pdf
Koray, Meryem (2005), Sosyal Politika, İmge Yayınları, Ankara.
114
Leibfried, Stephan ve Pierson, Paul (1995), European Social Policy: Between
Fragmentation and Integration, Brookings Institution.
Özşuca, Prof. Dr. Şerife T., “Avrupa Birliği Sosyal Politikası”,
http://ab.calisma.gov.tr/dnn/Docs/anktra/Ozsuca_sunum.pdf (06.02.2010)
Pernice
(2008),
“The
Treaty
of
Lisbon
and
Fundamental
Rights”,
http://www.judicialstudies.unr.edu/JS_Summer09/JSP_Week_1/Pernice%20Fund
amental%20Rights.pdf (19.02.2010)
Radaelli, Caludio (2003), “The Open Method of Coordination: A New
Governance
Architecture
for
the
European
Union?”,
http://eucenter.wisc.edu/OMC/Papers/radaelli.pdf, (19.02.2010)
Sarper Süzek (2003), İş ve Sosyal Güvenlik Yasaları, Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Yayınları, Ankara.
Sarper Süzek (2004), İş Yasaları/ Sosyal Güvenlik Yasaları, Beta Basım Yayım,
Ankara.
Social Insurance and Allied Services Report,
http://www.sochealth.co.uk/history/beveridge.htm (11.03.2010)
115
Talas, Cahit (1992), Türkiye’nin Açıklamalı Sosyal Politika Tarihi, Bilgi
Yayınları, Ankara.
Tangör, Burak (2001) “Avrupa Birliği’nde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi”,
G.Ü.İ.İ.B.F Dergisi, http://dergi.iibf.gazi.edu.tr/dergi_v1/3/1/15.pdf (17.02.2010)
Zeitlin, Jonathan (2005), “Introduction: The Open Method of Coordination in
Question”,
http://eucenter.wisc.edu/OMC/Papers/EUC/JZPP/introduction.pdf
(18.02.2010)
Trubek, David M. ve Trubek, Louise G. (2005), “Hard and Soft Law in the
Construction of Social Europe: the Role of the Open Method of Co-ordination”,
http://www.law.wisc.edu/ils/wisgar/hardandsoftlaw.pdf (17.02.2010)
Toplantı, Seminer ve Konferanslar:
ABGS, Sosyal Politika ve İstihdam Faslı Ayrıntılı Tarama Toplantıları,
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=165&l=1, (20.03.2010)
ABGS, Sosyal Politika ve İstihdam Faslı Tanıtıcı Tarama Toplantıları,
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=164&l=1 (20.03.2010)
116
ABGS,
Sosyal
Politika
ve
İstihdam
Faslı
Tarama
Sonu
Raporu,
http://www.abgs.gov.tr/files/tarama/tarama_files/19/screening_report_19_tr_inter
net_en.pdf (20.03.2010)
AB
İstihdam,
Sosyal
İşler
ve
Fırsat
Eşitliği
Genel
Müdürlüğü,
http://ec.europa.eu/social/main.jsp?catId=418 (22.03.2010)
Hukuki Metinler:
Community
Charter
of
the
Fundamental
Social
Rights
of
Workers,
http://www.aedh.eu/plugins/fckeditor/userfiles/file/Conventions%20internationale
s/Community_Charter_of_the_Fundamental_Social_Rights_of_Workers.pdf
(11.01.2010)
Council Resolution of 21 January 1974 Concerning A Social Action Programme,
http://eurlex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=CELEX:31974Y0212(01)
:EN:HTML. (11.03.2010)
Eurofund, Protocol on Social Policy,
http://www.eurofound.europa.eu/areas/industrialrelations/dictionary/definitions/so
cialpolicyprotocol.htm (02.02.2010)
Official Journal of the European Communities, “The Charter of Fundamental
Rights of the European Union, (2000/C 364/01)”,
http://www.europarl.europa.eu/charter/pdf/text_en.pdf (18.02.2010)
117
Protocol on the Application of the Charter of Fundamental Rights of the European
Union to Poland and to the United Kingdom,
http://www.europeanfoundation.org/docs/Tuesday%205%20February%202008/P
ROTOCOL%20on%20charter.mht (19.02.2010)
T.C. 1961 Anayasası, md: 43., http://www.anayasa.gen.tr/1961ay.htm
(11.03.2010)
T.C. 1961 Anayasası, md: 47., http://www.anayasa.gen.tr/1961ay.htm
(11.03.2010)
The Maastricht Treaty, http://www.eurotreaties.com/maastrichtec.pdf
(26.01.2010)
Treaty Establishing the European Community, http://www.hri.org/docs/Rome57/
(09.02.2010)
Türkiye Düzenli İlerleme Raporu (1998),
http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/Turki
ye_Ilerleme_Rap_1998.pdf (16.03.2010)
Türkiye Düzenli İlerleme Raporu (1999),
http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/Turki
ye_Ilerleme_Rap_1999.pdf (16.03.2010)
118
Türkiye Düzenli İlerleme Raporu (2000),
http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/Turki
ye_Ilerleme_Rap_2000.pdf (16.03.2010)
Türkiye Düzenli İlerleme Raporu (2001),
http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/Turki
ye_Ilerleme_Rap_2001.pdf (16.03.2010)
Türkiye Düzenli İlerleme Raporu (2002),
http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/Turki
ye_Ilerleme_Rap_2002.pdf (16.03.2010)
Türkiye Düzenli İlerleme Raporu (2003),
http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/Turki
ye_Ilerleme_Rap_2003.pdf (16.03.2010)
Türkiye Düzenli İlerleme Raporu (2004),
http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/Turki
ye_Ilerleme_Rap_2004.pdf (16.03.2010)
Türkiye Düzenli İlerleme Raporu (2005),
http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/Turki
ye_Ilerleme_Rap_2005.pdf (16.03.2010)
Elektronik Kaynaklar:
119
European Commission, Employment, Social Affairs and Equal Opportunities,
http://ec.europa.eu/social/main.jsp?catId=108&langId=en (18.03.2010)
European Commission, Employment, Social Affairs and Equal Opportunities,
http://ec.europa.eu/employment_social/soc-prot/soc-incl/jim_en.html
(20.02.2010)
Encyclopedia of Public Health,
http://www.answers.com/topic/william-beveridge (11.03.2010)
Eurofound,
http://www.eurofound.europa.eu/areas/industrialrelations/dictionary/definitions/va
lduchesse.htm (11.03.2010)
Europa, EU,
http://europa.eu/legislation_summaries/agriculture/general_framework/g24231_en
.htm (06.02.2010)
Europa Glossary, Lisbon Strategy,
http://europa.eu/scadplus/glossary/lisbon_strategy_en.htm (17.02.2010)
European Employment Observatory, European Employment Strategy,
http://www.eu-employment-observatory.net/en/ees/ (17.02.2010)
120
European Social Statistics, Social Protection Expenditure and Receipts, Data
1997-2005,
http://epp.eurostat.ec.europa.eu/cache/ITY_OFFPUB/KS-DC-08-001/EN/KS-DC08-001-EN.PDF (15.03.2010)
ILO Türkiye Ofisi,
http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/ankara/about/ilo_cisc.htm
(07.01.2010)
ILO Türkiye Ofisi,
http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/ankara/areas/child.htm
(07.01.2010)
Lisbon European Council 23 and 24 March 2000 Presidency Conclusions,
http://www.europarl.europa.eu/summits/lis1_en.htm (19.02.2010)
Nice European Council Presidency Conclusions,
http://www.consilium.europa.eu/ueDocs/cms_Data/docs/pressData/en/ec/00400r1.%20ann.en0.htm (20.02.2010)
Open Europe (February 2008), “A Guide to the Constitutional Treaty”,
http://www.openeurope.org.uk/research/guide.pdf (18.02.2010)
TBMM, http://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5170.html (22.03.2010)
121
TUİK, “Yaş Grubu, Cinsiyet ve Sektöre Göre Ekonomik Faaliyetlerde Çalışan
Çocuklar”,
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=482&tb_id=5
(12.02.2010)
122
Download