SİNİR DOKUSU

advertisement
1
SİNİR DOKUSU
Sinir dokusu, sinir hücreleri (nöron), nöroglia hücreleri ve çok az gevşek bağ
dokusunu içeren bir dokudur. Sinir hücre sayısının 10 katı kadar nöroglia hücresi
bulunur. Nöroglialar kısa uzantılara sahiptir. Küçük hücreler olduklarından sinir
dokusu hacminin ancak yarısını oluştururlar. Nöronlar post-natal dönemde
bölünmezler.
Sinir
dokularında
beslenme,
koruma,
desteklik,
fagositoz
ve
miyelinizasyon gibi işlevleri üstlenen nöroglialar ise yaşamları boyunca mitotik aktivite
gösterirler.
Sinir dokusu, bol protein salgılayan nöronları içerdiğinden bazik boyalar,
uzantılı
hücreler
olduklarından
dolayı
ise
metalik
çöktürme
yöntemleri
ile
(Bielchowsky, Cajal ve Golgi teknikleri) incelenirler. Ayrıca immünositokimyasal,
immünohistokimyasal, immünofloresans boyama teknikleri de uygulanmaktadır.
Fonksiyonları: Nöronlar, membranlarının dış ve iç yüzeyleri arasındaki elektriksel
potansiyeli değiştirerek vücut içi ve dış ortamlardan uyarıları algılar, analiz eder,
birleştirir ve yanıtlarlar. Bu özelliklere sahip hücreler (nöronlar, kas hücreleri ve bazı
bez hücreleri gibi) eksitabl (irritabl) olarak adlandırılır. Nöronlar uyarıya elektriksel
potansiyel farkının modifikasyonu ile yanıt verirler. Aksiyon potansiyeli (sinir impulsu)
uzak mesafelere giderek diğer nöronlara, kaslara ve glandlara bilgiyi aktarır. Bilgiyi
alıp, analiz edip ve tanıyarak vücut içi durumları normal değerlerde stabilize eder.
Ayrıca, beslenme, üreme, savunma, diğer canlı yapılarla etkileşim gibi davranışsal
durumları düzenler. Kısaca vücudun motor, visseral, endokrin ve mental aktivitelerini
direkt ve indirekt olarak organize ve koordine eder.
Sinir Dokusunun Gelişimi
Sinir dokusu ektodermden gelişir. Sadece mikroglia (mezoglia) hücresi
mezodermal orjinlidir ve kan monositlerinden farklanır. 3.hafta başında chorda
dorsalis (notokord) den kaynaklı sinyal molekülleri ile oluşan indüksiyon ile yüzey
ektoderminde kalınlaşma olur ve nöral plak şekillenir. Nöral plağın kenarları
kalınlaşarak nöral çukuru oluşturur. Nöral çukurun kenarları birbirleri doğru büyürler,
kaynaşırlar ve yüzey ektoderminden ayrılarak alttaki mezenşim içine doğru çökerek
nöral tüpü oluşturmaya başlar. Kapanma servikal bölgede başlar, eş zamanlı olarak
kraniyal ve kaudale doğru ilerler. Nöral tüp, nöronları, glial hücreleri, ependimal
hücreleri ve choroid pleksusun epitelyal hücreleri olmak üzere tüm merkezi sinir
sistemini oluşturur.
2
Nöral plak şekillenmesi, nöral plak hücrelerinde yer alan iç kuvvetlerce sağlanır.
Hücreler daha yüksek prizmatik olurken nöral plakta daralmaya yol açarlar. Nöral
plağın şekillenmesindeki en önemli etki notokordun tam yukarısında uzanan nöral
plağın orta hattında yerleşik median hinge point (MHP) hücreleridir. Nöral plağın
çökmesi ise hem iç hem de dış kuvvetlerce gerçekleştirilir. Nöral tüp kapandıktan
sonra bir süre iki ucu açık kalır. Öndeki açıklık olan nöroporus anterior (cranial veya
rostral nöropor) 25. günde; nöroporus posterior (caudal nöropor) 27.günde kapanır.
Nöroporlar, amnion sıvısı ile nöral tüp arasında geçici bir süre geçiş sağlar. Nöral
tüpün kan damarları oluşuncaya kadar beslenmesini sağlar.
Nöral borunun ön bölümü gelecekte beyni; nöral borunun arka bölümü gelecekte
medulla spinalisi oluşturacaktır.
Nöral Krista: Nöral çukurun kenarındaki hücreler nöral kristayı oluşturur. Nöral krista
hücreleri yoğun olarak göç ederler ve periferik sinir sistemi yanısıra diğer yapıların da
oluşumuna katılırlar. Prosencephalondon kaudal somitlere kadar uzanır. Kraniyal
bölgedeki nöral krista hücreleri zarara uğrarsa damak yarıklarını da içeren yüz
anomalilerine yol açar.
Nöral Kristadan Gelişen Yapılar

Kraniyal ve spinal ganglionların duyu nöronları

Baş ve boynun mezenşiminin büyük bölümü

Satellit ve Schwan hücreleri

Piamater, aracnoid

Deri ve oral mukozanın melanositleri

Adrenal medullanın kromaffin hücreleri

Odontoblastlar

Sempatik ve parasempatik ganglionların nöronları

DNES (APUD) sisteme ait hücreler
NÖRAL TÜPÜN FARKLANMASI
Nöral tüpü döşeyen yalancı çok katlı prizmatik epitel, mitotik bölünmelerle
kalınlığını artırır. Nöral tüpü döşeyen epitel nöroepitel olarak adlandırılır.
Nöroblastlar
ve
glioblastlar
farklanmalarını
manto
tabakasında
tamamlarlar.
Nöroblastlar gelişimlerini tamamladıktan sonra glioblastlar gelişmeye ve farklanmaya
başlarlar. Mikroglia, kan monositlerinden köken alır. Nöral tüp lümenini döşeyen
3
hücreler yaşam boyunca epitelyal özelliklerini kaybetmez. Beyin ve omurilik
boşluklarını döşeyen ependimal hücrelere dönüşürler. Nöroepitel ile döşeli nöral tüp
duvarında içten dışa doğru 3 tabaka ayırt edilir. Bunlar:

Ependimal tabaka (ventriküler zon)

Manto tabakası (intermediet zon)

Marjinal tabakadır.
Nöroblastlar manto tabakasında farklanır ve çoğalırlar. Çok sayıda hücre
gövdesi içerdiğinden bu tabaka zona nuclearis adını alır ve daha sonra substantia
grisea (gri cevher) tabakasını oluştururlar. Nöroblast uzantıları ise manto
tabakasından dışarı doğru
uzanır ve bu tabaka
Aksonların miyelinleşmesi ile bu tabaka
zona marjinalis adını alır.
çıplak gözle beyaz renkte izlendiğinden
substantia alba (beyaz cevher) (miyelin lipoprotein yapıdadır) adını alır.
Sinirler, gelişim sırasında eş zamanlı olarak miyelinleşmezler. Nedeninin
fonksiyonla ilişkili olduğu düşünülmektedir. Miyelinleşme
merkezi ve periferik sinir
sisteminde fetal 4. ayda başlar. Motor nöronların doğumda tamamına yakını
miyelinleşmiştir. Duysal lifler doğumdan aylar sonra miyelinleşir. 12-14 .ayda
nöronların büyük kısmı miyelinleşir. Bazı traktuslar ve kommissural aksonlar
doğumdan sonraki birkaç yaşa kadar tam olarak miyelinleşmezler.
:
NÖRONLAR
Uyarıları almak, iletmek, belli hücresel aktiviteleri başlatmak; nörotransmitterleri
ve diğer bilgi moleküllerini sentezlemek ve salgılamaktan sorumludurlar. Nöronlar, bir
gövde (perikaryon, soma) ile uzantılara (dendrit – akson) sahip hücrelerdir.
Perikaryon (soma): Hücrenin trofik merkezi olması yanısıra uyarıları da alma özelliği
bulunur. Oval, piramit, yıldız, mekik biçimli olabilirler. Hücre boyutları çok farklıdır. 34 m çapları ile vücudun en küçük hücreleri (serebellumda granüler nöronlar) ile yine
serebellumda 70-80 m çapları ile iri Purkinje hücreleri ve 150 m çaplı medulla
spinalis’in ön boynuz hücrelerini içerirler. Perikaryon, diğer sinir hücrelerince üretilen
eksitatör ve inhibitör uyarıları alır. Çekirdekleri ökromatiktir ve 1-3 kadar iyi gelişmiş
çekirdekçik içerir. Sitoplazmalarında iyi gelişmiş ve sıkı paketlenmiş GER sisternaları
ile polizom toplulukları önemli yer tutar ve bu yapılar Nissl cisimcikleri olarak
adlandırılır. Bazofilik boyanan bu yapılar perikaryon ve dendritlerde bulunurken,
akson ve akson tepeciğinde bulunmaz. Nissl cisimciklerinin sayısı nöron tipine ve
4
nöronun fonksiyonel durumuna göre değişir. Motor nöronlarda çok ve iri; duyu
nöronlarında ise az ve küçüktür. Çoğu nöronda dendritlere ve aksona doğru uzanan
SER bulunur ve hücre zarının hemen altında uzanan hipolemmal sisternaları
oluşturur.
Bu
sisternalar,
somadaki
GER
sisternaları
ile
devam
ederler.
Fonksiyonları, hücrenin her tarafına proteinlerin dağıtımı (transport) ve sinaptik
veziküllerin tomurcuklanmasını sağlamaktır. İyi gelişmiş Golgi kompleksleri altınlama
ve gümüşleme ile seçici olarak boyanarak gösterilir. Mitokondriler, perikaryonda az,
akson uçlarında çok sayıdadır. Erişkin nöronlarının çoğunda sadece 1 sentriyol
bulunur. Nöronlar bölünmediğinden sentriyollerinin kalıntı yapılar olduğu düşünülür.
10 nm çapta olan nörofilamanlar perikaryonda ve uzantılarda bulunur. Gümüşleme ile
nörofilamanlar gruplar yaparak üstüste yığılırlar ve ışık mikroskobunda izlenebilirler.
Bu nörofilaman kümeleri nörofibriller (2 m çapında) olarak
adlandırılır. 6 nm
çapında aktin mikrofilamentler de bulunur. Aktin filamanlar hücre zarı ile ilişkidedir.
Sitoplazmalarında ayrıca 24 nm çapında mikrotubuller vücudun diğer yapılarındakine
benzer. Perikaryon ve dendritte microtubule–associated protein MAP-2 bulunurken
aksonda MAP-3 bulunur. İnklüzyonlar (lipofuksin, melanin, metal vs.) bulunur.
Dendritler: Çok sayıda, ince dallanmış uzantılardır. Dallanarak sinaptik alan yüzeyini
artırırlar. Purkinje hücrelerinde 200 000 kadar sinaptik alan saptanmıştır. Bazen 1
tane (bipolar nöron) olabilir. Golgi kompleksi içermezler. Çok ince uç dallarda Nissl
granülleri ve mitokondri bulunmaz. Nörofilaman ve mikrotubulleri fazladır (iletim ve
biçim sağlamada). Üstlerinde çok sayıda gemmul=spina olarak adlandırılan küçük
çıkıntılar bulunur. Bunlar sinaptik alanlardır. Beyin korteksinde 10 14 kadar spina
vardır. Dendritik spinalar, öğrenme, adaptasyon ve hafıza gibi olaylara katılır. Yaşla
ve kötü beslenmeyle yok olabilir. Dinamik yapılar olan dendritler, trizomi 13 ve trizomi
21 (Down sendromu) kişilerde yapısal değişiklikler gösterir. Dendritler bazen
veziküller içerir ve impulsları diğer dendritlere aktarabilirler.
Aksonlar: Tek ve uzun uzantıdır. Bazen akson olmayabilir. Çapları yolu boyunca
değişmez. Yaşamları
perikaryona
bağlıdır. Ayak kaslarını innerve eden
nöron
aksonları 100 cm den fazladır. Sonlanacağı yerlerde bol dallanma yapar (terminal
arborizasyon). Her bir dal komşu hücre üzerinde şişkinleşerek sonlanır ve son
düğmecik olarak adlandırılır. Sinapsın
bir bölümünü oluşturur. Aksonun gövdeyi
terkettiği genişlemiş bölüm akson tepeciği (akson hillock) olarak adlandırılır.
Aksonun plazma membranı, aksolemma; içeriği ise aksoplazma olarak adlandırılır.
5
Aksonlar yolu boyunca dal vermezler ancak bazen MSS nöronlarında perikaryondan
çıktıktan sonra genellikle perikaryona yönelen kollateral olarak adlandırılan yan dal
verebilirler. Miyelinli aksonlarda miyelinleşmenin başladığı
yere kadar olan kısım
başlangıç (initial) segmenti olarak adlandırılır. GER ve ribozom içermez fakat
akson çapını ayarladığı düşünülen çok sayıda mikrotubul ve nörofilament bulunur.
Başlangıç (initial) segmenti nörona gelen değişik eksitatör ve inhibitör uyarıların
cebirsel toplamının olduğu, impulsun üretilip üretilmemesine karar verildiği bölümdür.
Burada birkaç tip iyon kanalları bulunur. Elektriksel potansiyel farkın üretilmesinden
sorumludur. Bu nedenle tetikleyici zon olarak da isimlendirilir. Başlangıç
segmentinde aksolemma altında elektron-dens yoğun ince tabaka ise Ranvier
boğumlarındaki tabakaya benzer ve tabaka altı yoğun bölüm olarak adlandırılır.
Akson ve akson tepeciğinde Nissl cisimcikleri bulunmaz. Mikrotubul ise aksonda
çoktur.
Aksonal taşınım: Aksonun yaşamı perikaryona bağlıdır. Perikaryonda sentezlenen
proteinler enerji gerektiren bir mekanizma ile aksona iletilir. Perikaryondan aksona
doğru iletim anterograde transport; aksondan perikaryona iletim ise retrograde
transport olarak adlandırılır. Retrograt iletim hızı, anterograde iletim hızının yarısı
kadardır. Anterograt iletim bozulduğu zaman hedef organlarda (nöron, kaslar,
glandlar) hücre atrofisi görülür. Anterograt iletimle organeller, veziküller, aktin,
miyozin, kalatrin taşınır. Retrograt iletimle endositoz ile alınan virüsler ve toksinler,
çözünebilir enzimler, mikrotubul subunitleri, yıkıma uğrayacak küçük moleküller ve
proteinler perikaryona taşınır. Aksonal taşınım sadece madde taşınımını sağlamaz
aynı zamanda aksonal hücre iskeletinin genel korunumu için de gereklidir.
Mikrotubuller pozitif uçlarında polarite gösterdiklerinden akson terminaline doğru hızlı
anterograt iletimde önem taşırlar.
Aksonal akışta rol alan motor proteinler:

Dynein: Microtubul-associated protein olan dynein, mikrotubullerde bulunur
ve ATP-az aktivitesi gösterir. Retrograt akışta rol alır.

Kinesin: Microtubul-associated protein olan kinesin, veziküllere tutunduğunda
aksondaki anterograt akışı 3 m/saniye hızla başlatır.

Hızlı Taşınım: 20-400 mm/gün: Membranlar, sinaptik vezikül, Ca++ iyonları

Orta hızda taşınım: Mitokondriler

Yavaş taşınım: 0.2–4 mm/gün: Protein ve mikrofilamentler bu yolla taşınır.
6
NÖRONLARIN SINIFLANDIRILMASI
Uzantılarının sayısına göre

Unipolar nöron: Tek aksonu olan nöronlardır. Sadece embriyoner dönemde
görülürler. Bazen akson gövdeden çıktıktan sonra ikiye ayrılır. Uzantılardan
biri akson, diğeri dendrit olarak görev görür. Bu tip nöronlar pseudo-unipolar
nöron olarak adlandırılır. Dendritlerce toplanan uyarı perikaryona uğramadan
akson terminaline geçer. Kraniyal ve spinal ganglionlarda bu tip nöronlar
bulunur. Pseudo-unipolar nöron uzantılarının maturasyonu sırasında akson ve
dendrit
fibrilleri
kaynaşarak
tek
bir
fibril
haline
gelir.
Bu
nöronlar,
nörotransmitterleri de içeren birçok molekülü sentezlemelerine karşın hücre
gövdesi impuls iletimi ile ilgili değildir

Bipolar nöron: Gövdeden akson ve dendrit olmak üzere 2 uzantı çıkar.
Gövde iğ biçimlidir. Retina, olfaktor mukoza, cochlear ve vestibüler
ganglionlarda gibi duysal alanlarda bu tip nöronlar bulunur.

Multipolar nöron: Bir akson ve çok sayıda dendritin bulunduğu nöronlardır.
En çok bulunan nöron tipidir.
Aksonlarının Uzunluğuna Göre Nöronlar

Golgi Tip I nöronlar: Akson çok uzundur.

Golgi Tip II nöronlar: Aksonlar kısadır. Genellikle bağlantı nöronları
bu tiptir.
Fonksiyonlarına Göre Nöronlar

Motor nöronlar (Efferent nöronlar): Kaslarda kasılma, ekzokrin ve
endokrin bezlerde salgılamayı kontrol eder.

Duyu nöronları (afferent-sensory): Vücut iç ve dış ortamlarından
duysal uyarıları alır.

Bağlantı nöronları (internöron): Nöronlar arasında zincirler oluşturur.
Evrimde sayısı artar. Retinada çoktur.
7
NÖROGLİA
Aksiyon potansiyeli (impuls) üretmezler. Destek, fagositoz, beslenme, tamir,
miyelinleşme gibi fonksiyonları üstlenirler. H-E ile sadece çekirdekleri izlenir. Özel
boyalar ile seçici olarak boyanırlar. Yaşam boyunca mitotik aktivite gösterirler.
MSS’ne ait nöroglia hücreleri: Astrosit, oligodendrosit, mikroglia (mezoglia),
ependim hücresi
PSS’ne ait nöroglia hücreleri: Satellit hücresi ve Schwan hücresi
Astrositler: En büyük glial hücredir. Yıldız biçimlidir. Uzun uzantılara sahiptir.
Elektron mikroskobunda açık renkte izlenirler. Sitoplazmalarında bir intermediet
filaman olan GFAP demetleri içerirler. Astrosit uzantıları, kapiller damarlar üzerinde
genişleyerek sonlanır. Bu genişlemiş alanlar vasküler son ayak olarak adlandırılır.
Nöronun beslenmesini sağlar. Astrosit ayakçıkları MSS’yi sıkı sıkı saran pia-matere
de vantuz biçiminde tutunarak sinir dokusunun sabitlenmesini sağlar. Birlikte pia-glial
zarı oluştururlar. Dokunun periferindeki çoğu astrosit ayakçıklarından oluşan glial
hücre ve uzantılarından oluşan tabakaya marjinal glial tabaka adı verilir.
Astrositlerin temel işlevi beslenme ve iyon dengesinin devamını sağlamaktır.
Nöronların çevresinde ve Ranvier boğumlarında biriken potasyum iyonları, glutamat
ve gama aminobütürik asit (GABA) gibi maddelerin ortadan kaldırılmasını sağlar.
Adrenerjik, amino asit (GABA) ve peptit reseptörlerini taşıdığından uyarılara yanıt
verebilirler. Norepinefrin ve vasoaktif intestinal polipeptidle uyarıldıklarında depo
edilmiş
glikojenden
glukoz
serbestlendirerek
serebral
kortekste
enerji
metobolizmasını sağlar. Metabolik substratları ve nöroaktif molekülleri salgılayarak
nöronların canlılığını ve aktivitesini etkiler. Nöronlara koruyuculuk ve desteklik yapar.
MSS yaralanmalarında astrositler bir yara (skar) dokusu oluşturmak üzere yaranın
etrafında çoğalırlar. Beyin dokusundan daha sert-skleroz bir yama olustururlar (skarglia yaması). Astrositler arasında gap-junctionlar bulunur. Gelen bilgiler bu yolla
uzaklara aktarılabilir. Oligodendrositleri miyelin yapımı için uyarabilir.
Kan – beyin bariyeri: Yetişkin bir insanın beyninde sinirsel elemanlar, belirli bazı
özel durumlar dışında direkt olarak kapillerle temas etmezler. Dolaşım sistemine
enjekte edilen makromoleküller MSS’nin hücrelerarası boşluklarına; hücrelerarası
boşluklara enjekte edilen makromoleküller de kapiller lümene giremez. O 2, CO2, H2O,
alkol gibi küçük yağda çözünür moleküller, bazı ilaçlar bariyeri hızlı geçer. Büyükler
8
geçemez ya da yavaş geçer. Genellikle bunlar kapillerlerden nöroglia hücreleri ve
onların uzantıları ile ayrılmıştır. Nöroglia hücreleri genellikle astrositlerdir. Astrositler
sıkıca biraraya geldiklerinden kapillerlerden beyin dokusuna olan diffüzyon bu
hücrelerce kontrol edilmektedir. Diğer bir diffüzyon bariyeri de kesintisiz kapillerlerin
endotelleri ve bunlar arasındaki sıkı bağlantılardır.
Kan-beyin bariyerini, başlıca astrositler olmak üzere nöroglial hücrelerin
ayakçıkları (perivasküler glia limitans) ile MSS içindeki kapiller endotel hücreleri
oluşturur.
Astrositler Tipleri

Fibröz astrositler (örümcek hücreler): Beyaz cevherde bulunurlar. Uzun
ve az sayıda ancak sık dallanmış uzantılara sahiptir. Sitoplazmalarında 10
nm çapında çok miktarda glial fibriler asidik protein (GFA) bulunur.

Protoplazmik astrositler (Yosun Hücreler): Gri Cevherde bulunur. Kısakalın-simetrik çok sayıda uzantıya sahiptir. Sitoplazmaları granüllü izlenir
ve GFA içerir.
Oligodendrositler: Az sayıda uzantılı hücrelerdir. Hem gri (perikaryona yakın
yerleşik-satellit oligodendrositler), hem beyaz cevherde (MSS’de akson çevresindeinterfasiküler oligodendrositler) yerleşiktir. MSS’de miyelinleşmeyi sağlayan hücredir.
PSS’ deki Schwann hücresinin analog hücresidir. Elektron-dens sitoplazmalı ve dens
nukleuslu hücrelerdir. Sitoplazmalarında GER, mitokondri çoktur ve iyi gelişmiş Golgi
kompleksleri vardır. Bir oligodendrosit, birden çok aksonun miyelinleşmesini sağlar.
Mikroglia: Kan monositlerinden köken alır ve mononükleer fagositik sistem- makrofaj
sistemine ait bir hücredir. Kan monositlerinden (mezoderm) köken aldığından
mezoglia; fagositik hücreler olduklarından da MSS’nin çöpçü hücreleri olarak da
adlandırılır. Fetal 4,5. ayda MSS’de görülür. En küçük glial hücredir. Hem gri, hem
beyaz cevherde yerleşiktir. Heterokromatinden zengin oval çekirdekleri vardır. Oval
çekirdeğe sahip tek glial hücredir. Uzun uzantıları üzerinde dikensi yapılar içerir.
Fagositik olduklarından bol lizozom içerirler. Aktifleştiklerinde antijen sunan hücreler
olarak davranarak bir dizi bağışıklığı düzenleyici sitokin salgılarlar.
Ependim Hücreleri: Diğer hücreler nöral tüpten gelişip nöronlara ve nöroglialara
dönüşürken, ependim hücreleri nöral tüpün içini döşeyen kısımdan gelişir ve yaşam
boyunca epitelyal düzenini korur. Beyin–omurilik boşluklarını döşer. Boşlukların içini
BOS doldurduğundan, ependimal hücreler sıvı ile temastadır. Hücreler yassıdan
9
prizmatiğe kadar değişik biçimlerde olabilirler. En çok kübik biçimli hücrelere rastlanır.
Mitokondri ve GER fazladır. İyi gelişmiş Golgi kompleksleri vardır. Apikal yüzlerinde
mikrovillus ve birkaç silya bulunur. Bağlantı kompleksleri çoktur. Tanisitler,
özelleşmiş ependimal hücrelerdir. Uzantılarını hipotalamus içine doğru uzatarak kan
damarları
ve
nörosekretuvar
hücrelerde
sonlanırlar.
Tanisitlerin
BOS’u
hipotalamustaki nörosekretuvar hücrelere taşıdıkları düşünülür.
Schwan Hücreleri: PSS’de miyelinleşmeyi sağlayan, sinir lifleri boyunca uzanıp,
onları koruyan, akson yaralanmalarında tamire katılan, fagositoz, kollajen sentezi
yapan hücrelerdir.
Satellit hücreler: Ganglionlardaki nöron perikaryonlarını tek sıra halinde saran
hücrelerdir. Nöronların çevre dokularla temasını önlerler.
SİNAPSLAR
Sinapslar, bir nöronun diğer bir nöronla kurduğu temaslar ile sinirin effektör
organlardaki (bez, kas) sonlanmalarıdır. Sinapslar, akso-aksonik, akso-dendritik,
akso-somatik (en çok görülenler), dendro-dendritik, somato-somatik, somato–
dendritik olabilir. Her nöron diğer nöronlarla en az 1000 kadar bağlantıya sahiptir.
Sinaptik alanda akson sonlanacağı yerde genişler. Bu alandaki membran presinaptik
membran olarak adlandırılır. Karşısında olan membran ise postsinaptik membrandır.
Her iki membran da hücre membranından daha kalındır. Postsinaptik membran ise
presinaptik membrandan daha kalındır. Presinaptik alanda içleri nörotransmitterle
dolu sinaptik veziküller, bol mitokondri ve nörofilamanlar yer alır. İki membran
arasındaki aralık sinaptik aralık olarak bilinir ve 20-30 nm genişliğindedir. Postsinaptik
membran üzerinde reseptörler yer alır ve sitoplazmik alan bir miktar yoğun materyel
içerir. Kalın postsinaptik densite ve 30 nm’lik sinaptik yarık bulunduğunda assimetrik
sinaps olarak adlandırılır ve genellikle eksitatör yanıt alanlarıdır. Tersine daha ince
postsinaptik densite ve 20 nm’lik sinaptik yarık bulunduğunda simetrik sinaps olarak
adlandırılır ve genellikle inhibitör yanıt alanlarıdır.
Sinaptik vezikül: Sonlanma bölgelerinde 20-65 nm çaplı, birçok sinaptik
vezikül bulunur. Bir vezikülde  10 000 molekül nörotransmitter bulunur. Çapı 160
nm olan iri veziküller de (Supraoptik ve paraventriküler çekirdeklerin aksonlarında)
vardır. Norepinefrin salan aksonlarda veziküller 40-60 nm çaptadır ve merkezlerinde
15-20 nm çapında dens merkez içerirler. Nörotransmiterler perikaryonda sentezlenir
10
ve
paketlenerek
akson
terminaline
taşınır.
Aksoplazmadaki
enzimler
nörotransmitterlerin yıkımını önler.
İmpulsun İletimi: Nöron uyarıldığında, iyon kanalları açılır ve dışarıda daha fazla
bulunan Na iyonu akışı olur ve dinlenme potansiyeli –65 mV tan +30 mV’a değişir.
Hücre içi pozitifleşir ve bu aksiyon potansiyelini veya sinir impulsunun oluştuğunu
gösterir. Aksiyon potansiyeli akson boyunca yüksek hızla yayılır. Aksiyon potansiyeli
uca
geldiğinde
depolanmış
nörotransmitterlerin
boşalmasını
uyarır.
Sinaptik
veziküller uyarı ile serbest bırakılırlar. Hücre adezyon molekülleri, sinapsın hem prehem de postsinaptik yüzlerinde sinyal molekülleri olarak yardımcı rol alır. Stok olarak
bulunan diğer sinaptik veziküller aktin filamanlarına tutunur.
Vezikül yüzeyi ile bir kompleks oluşturan sinapsin I, sinaptik vezikülleri bir
arada tutar. Sinapsin I fosforilize olduğunda, sinaptik veziküller nörotransmitterleri
serbest bırakmaya hazırlık olarak aktif zona doğru serbestçe hareket ederler. Tersine
sinapsin I’in defosforilasyonu olayı tersine gerçekleştirir.
Sinapsin II ve rab 3a proteini veziküllerin aktin filamanları ile birlikteliğini kontrol
eder.
Presinaptik membranla sinaptik veziküllerin tutunması sinaptotagmin ve
sinaptofizin proteinlerin kontrolü altındadır.
Aksiyon potansiyeli presinaptik alana ulaştığında voltaja duyarlı Ca++ iyon
kanallarının açılır ve Ca++ iyonları hücreye girer. Bu giriş, sinaptobrevin, sintaksin
ve
çözünebilir
N-etilmaleimide
duyarlı
füzyon
proteini-25
(SNAP-25)
proteinlerinin etkisi altında, sinaptik veziküllerin presinaptik membranla birleşmesini
ve
eksositozla
nörotransmitterlerin
sinaptik
yarığa
salınmasını
indükler.
Nörotransmitterler, postsinaptik membrandaki reseptörlere bağlanır ve postsinaptik
membranı eksitatör ve inhibitör cevabı oluşturmak üzere etkiler. Na + iyonlarının
geçmesi ile membran permiabiletisi artar ve membran depolarize olur. Bu sırada yeni
bir uyarıya cevap verilmez. Nörotransmiterler reseptör bir protein ile birleştiğinde iyon
kanallarını açar ya da kapatırlar veya ikincil haberci kaskadları başlatırlar. Birinci
haberci sistemler olarak hareket eden sinyal proteinleri (örneğin iyon kanalları ile
direkt ilişkili reseptörler üstüne) nörotransmitter olarak adlandırılırken; ikinci
messenger sistemi uyaran sinyal molekülleri ise nöromodulatör veya nörohormonlar
olarak adlandırılır. Nörotransmiterler direkt olarak hareket ettiklerinden hızlıdır ve
genellikle 1
milisaniyeden az sürer. Nöromodulatörlerde ise birkaç dakika kadar
11
sürer. Nöromodulatörler, kimyasal habercilerdir. Direkt olarak sinapslar üzerine etki
etmezler fakat nöron duyarlılığını sinaptik uyarıya veya inhibisyona karşı değiştirirler.
Bazı nöromodulatörler, sinir dokuda üretilen nöropeptidler veya streoidlerken diğerleri
dolaşım streoidleridir.
Sinaptik aralıkta kullanılmayan nörotransmitterler enzimlerle uzaklaştırılır ve
presinaptik membrandan içeri alınır. Geri kalan membran artıkları da clatrin-aracılıklı
endositozla geri alınır.
Nörotransmitterlerin rol aldığı sinapslara kimyasal sinapslar adı verilir. Kimyasal
sinapslarda impuls tek yönde iletilir. Ayrıca nöronlar arasında gap junction
şeklindeki bağlantı noktalarında impuls, kimyasal aracı olmaksızın hücrelerden
hücreye iyon geçişmesi sonucu olduğundan elektriki sinapslar olarak adlandırılır.
Elektriksel sinapslar, kimyasal sinapslardan daha az sayıdadır. Beyin sapı, retina ve
serebral kortekste bu tip sinapslara rastlanır. İmpuls geçişi elektriki sinapslarda
kimyasal sinapslardan daha hızlıdır.
İmpuls iletimi sinir hücrelerine özgü bir olaydır ve bu olayda hücre membranı
anahtar rol oynar. Sinir impulsu iletimi sinir liflerine uygulanan soğuk, ısı ya da
basınçla bloke edilebilir. Tam blok ise anesteziklerin uygulanması ile olur.
NÖROTRANSMİTTERLER
Nörotransmitlerler farklı özelliklerine göre sınıflandırılırlar.
A-Kimyasal Yapısına Göre Nörotransmitlerler (100’den fazla var)
Küçük Moleküllü Nörotransmitterler

Asetil kolin

Aminoasitler (GABA, glisin, glutamik asit, aspartat)

Biyolojik Aminler (serotonin, dopamin, adrenalin, noradrenalin
Nöropeptitler: Çoğu nöromodulatördür.

Opioid peptidler (enkephalin ve endorfinler)

DNES hücrelerince sentezlenen gastrointestinal peptidler (Substance P,
nörotensin, vasoaktif intestinal polipeptid)

Hipotalamic-releasing hormon (Tirotropin-RH ve somatostatin)

Nörohipofizden salınan hormonlar (ADH ve oksitosin)
Gazlar: Bazı gazlar nöromodulatör olarak hareket ederler (Nitrik oksit ve karbon
monoksit).
12
B-Fonksiyonlarına Göre Nörotransmitterler

Eksitatör: Post-sinaptik membranı depolarize ederek impulsu iletir.

İnhibitör: Post-sinaptik membranı hiperpolarize ederek veya membran
potansiyelini mevcut durumda tutarak impuls iletimini engeller.
SİNİR LİFLERİ: Bir akson ve onu çevreleyen akson kılıfları (ektodermal) bir sinir lifi
olarak adlandırılır.
MSS’de Sinir Lifleri
Miyelinsiz Lifler: Çıplak aksonlar diğer nöron ve glial yapılar arasında serbestçe
bulunurlar. PSS’ye göre daha çok sayıda bulunurlar.
Miyelinli Lifler: 1 oligodendrosit birkaç akson segmentini çevreleyebilir. MSS’de
Ranvier boğumları görülmeyebilir. Schmidt-Lanterman yarıkları yoktur.
PSS ‘de Sinir Lifleri
Miyelinsiz Lifler: Bir Schwann hücresi çok sayıda akson segmentini kılıflandırır.
Schwann hücre membranının çöküntülerinin (mezakson) her birine bir akson yerleşir.
Bu durumda aksonlar etrafında sadece Schwann hücre kılıfı bulunur. Eğer akson
çapları çok ince ise bir çöküntüye nadiren birden çok akson yerleşebilir.
Miyelinli Lifler: Bir Schwan hücresi 1 aksonun bir segmentini kılıflandırır. Mezakson
olarak adlandırılan membran çöküntüsü etrafında Schwann hücresi sarılmaya başlar.
Her dolanımda sitoplazma perifere doğru itelenir. Sonuçta akson etrafında Schwann
membranlarının üstüste 50 dönüşle kıvrılması ile miyelin kılıf oluşur. Üstüne de
Schwann hücresi sıkışmış sitoplazması ve çekirdeği ile oturarak Schwann hücre
kılıfını oluşturur. Uzamına kesitlerde miyelin kılıf üzerinde balık kılçığını andıran
açıklıklar görülür. Bunlar Schmidt-Lanterman yarıkları olarak adlandırılır. Bunlar
miyelin kılıf oluşurken arada kalan Schwann hücresine ait sitoplazmik tünellerdir.
Aksonla temas eden intraperiyod çizgisi bölgesi internal mezakson; Schwann hücre
gövdesi ile temas eden dış yüzü ise eksternal mezakson olarak adlandırılır.
Miyelin Kılıf: Miyelin kılıf incelendiğinde üzerinde koyu renkli, 3 nm kalınlığında
major yoğun çizgiler (Schwann hücresi membranlarının kaynaşma çizgileri)
arasında daha açık renkte ve ince izlenen intraperiyot çizgilerini içerdiği görülür.
İntraperiyod çizgileri 12 nm de bir tekrarlanır ve Schwann hücre plazma zarının dışta
kalan yapraklarıdır. İntraperiyod çizgileri içinde, miyelin kılıfının spiralli tabakaları
arasında intraperiyod gaplar olarak adlandırılan boşluklar bulunur. Bu yapıların
13
aksona küçük molekülleri ulaştırdığı düşünülür. Miyelin, hücre membranı yapısında
yani lipoproteindir. Çıplak gözle beyaz renkte; osmiyum tetroksitle muamele
edildiğinde siyah renkte izlenir. Kalınlığı akson kalınlığına bağlıdır, ancak akson
uzunluğu boyunca değişmez. Sinir impulsunun aksonal iletimi büyük çaplı ve kalın
miyelin kılıflı aksonlarda daha hızlıdır. İki Ranvier boğumu arasındaki segment
internod olarak bilinir.
Ranvier boğumlarında iki komşu Schwann hücresi interdijitasyonlar yapar. Bu
yapılara dıştan Schwann hücrelerinin bazal laminası kesintisiz olarak desteklik
görevini yapar. Miyelinli aksonlar yalnızca Ranvier düğümlerinde dış ortamın
etkisindedir. Bu bölgeler aksiyon potansiyelinin üretimi için gerekli dolaşımı
tamamlamada işe yarar. Boğumlarda sodyum ve potasyum iyon kanalları yoğundur.
Böylelikle bir aksiyon potansiyeli için gerekli depolarizasyon bir boğumdan diğerine
hızla iletilir.
İletim Hızı: Periferik sinirlerin iletim hızı, miyelinizasyonlarının büyüklüğüne bağlıdır.
Miyelinli sinirlerde, iyonlar aksonal plazmaya geçerek, Ranvier boğumlarında
depolarizasyonu başlatırlar. Bunun 2 nedeni vardır.

Akson
zarındaki
voltaja
duyarlı
Na+
kanalları,
çoğunlukla
Ranvier
boğumlarında toplanmıştır.

İnternodları örten miyelin kılıf, aksiyon potansiyeli ile birlikte aksoplazmadaki
fazla Na+ iyonunun dışarı hareketini önler. Bu yüzden, fazla pozitif yüklü
iyonlar sadece aksoplazmadan bir sonraki noda doğru diffüze olarak orada
depolarizasyonu tetiklerler. Bu yolla, aksiyon potansiyeli bir noddan diğerine
atlar ve saltotory iletim olarak adlandırılır.
Miyelinsiz fibriller, tek tabakalı Schwann hücre zarı ve sitoplazması ile
çevrelendiklerinden izolasyon zayıftır. Ayrıca, voltaja duyarlı Na+ kanalları tüm
aksolemma boyunca uzanır. Bu nedenle miyelinsiz fibrillerde impuls iletimi sürekli
iletim ile gerçekleşir. Bu iletim daha yavaştır ve daha fazla enerji gerektirir.
İletim Hızlarına Göre Sinir Lifleri
A-tipi lifler: Miyelinlidir. Geniş çaplı, uzun internodlu ve yüksek iletim hızına sahiptir.
15-100 m/sn
B-tipi lifler: Daha ince miyelinli, daha küçük çaplı, daha kısa internodlu ve orta iletim
hızına sahiptir. 3-14 m/sn
C-tipi lifler: İnce, miyelinsiz ve yavaş iletim hızına (0,5-2 m/sn ) sahip liflerdir.
14
PERİFERİK SİNİR SİSTEMİ
Kraniyal ve spinal sinirler, ganglionlar ve sinir sonlanmalarını içeren sistemdir.
Fonksiyonel olarak PSS 2 bileşene ayrılır. Duyuları ve impulsları MSS’ye ileten
duysal (afferent) bileşen ve MSS’den aldığı bilgileri effektör organlara taşıyan
motor (efferent) bileşen. Motor bileşen ise somatik sistem ve otonomik sistem
(sempatik ve parasempatik sistem olarak ikiye ayrılır) olmak üzere ikiye ayrılır.
Somatik sistemde, MSS’den çıkan impulslar direkt olarak tek bir nöronla iskelet
kaslarına aktarılırlar. Otonomik sistemde ise zıt olarak MSS’den impulslar bir nöron
ile önce gangliona aktarılır. Ardından otonomik ganglionda bulunan diğer nöron
impulsları düz kasa, kalp kasına ve glandlara götürür.
MSS’de gri cevherde perikaryon toplulukları nukleus olarak adlandırılır.
Akson toplulukları traktus olarak adlandırılır. PSS’deki perikaryon toplulukları
ganglion olarak adlandırılır. Perikaryonlar duyu bölgelerinde de bulunur. Akson
uzantıları toplulukları ise sinir–periferik sinir olarak adlandırılır.
MSS’yi terkeden akson uzantıları hemen bağ dokusunun özel kılıfları ile
sarılırlar. Sinir lif demetlerini dıştan saran düzensiz sıkı bağ dokusu yapısındaki kan
damarları ve yağ hücrelerinden zengin ve siniri tamamen saran kalın elastik lifleri
içeren kılıf epinöryum; her bir demeti kuşatan tek sıralı yassı hücrelerden oluşan
perinöryum; her bir lifi de Schwann hücrelerince sentezlenen retiküler lifler, az
sayıda fibroblast, sabit makrofajlar, kapillerler ve mast hücrelerinden oluşan gevşek
bağ dokusu yapısında endonöryum sarar. Endonöryum, Schwann hücrelerinin bazal
laminası ile temastadır. Endonöryum, perinöryum ve Schwann hücrelerinden
tamamen izole olduğundan, sinir fibrilinin mikroçevresinin düzenlenmesinde önemli
bir faktördür. Aksonun distal sonlanma yerinde, endonöryum, Schwann bazal
laminasını çevreleyen birkaç retiküler lif olarak bulunur. Epinöryum, dura ile sarılı
beyin ve medulla spinaliste ve spinal ve kraniyal sinirlerin çıktığı alanlarda kalındır.
Sinirler dallandıkça giderek incelir. Sinirler sonlanacakları yere gelince önce demetler
birbirinden ayrılır. Daha sonra demet içindeki lifler birbirlerinden ayrılır. Demet içinde
hem motor, hem duyu lifleri birlikte bulunabilir.
SOMATİK MOTOR SİSTEM
Sinir sisteminin motor bileşeni fonksiyonel olarak somatik sinir sistemi ve
otonomik sinir sistemi olarak ikiye ayrılır. Somatik sinir sistemi, motor impulsları
iskelet kaslarına götürürken, otonomik sinir sistemi ise motor impulsları organların
15
düz kaslarına, kalp kasına, endokrin ve ekzokrin bezlerin salgı hücrelerine götürürler
ve homeostaisin devamını sağlarlar.
Somatik Sinir Sisteminin Motor Bileşeni: İskelet kasları, somatik sinir sisteminin
spinal ve bazı kraniyal sinirleri ile gelen motor sinir impulslarını alır. Bu sinir
fibrillerinin perikaryonları MSS’dedir. Somatik efferent bileşenleri içeren kraniyal
sinirler; III. IV. VI. ve XII. kraniyal sinirlerdir. 31.çift spinal sinirin çoğu iskelet kaslarına
giden somatik efferent bileşenler içerir.
Somatik sinir sisteminin nöron gövdeleri beyinde bulunan kraniyal sinirlerin
motor nukleuslarında veya medulla spinalisin ön boynuzundaki motor nukleustadır.
Bu nöronlar multipolardır ve aksonları beyni ve medulla spinalisi terkederek iskelet
kaslarına kraniyal veya spinal sinirlerle giderler. Motor son plakta iskelet kası ile
sinapslaşırlar.
OTONOMİK SİNİR SİSTEMİ
Düz kasın kontrolü, bazı bezlerin salgılanması ve kalp ritminin düzenlenmesi
gibi işlevleri üstlenen bir sistemdir. Otonom sinir sistemi motor sistem olarak
düşünülse de organizmadan kaynaklanan duyuları alan lifler, otonom sistemin motor
liflerine eşlik eder. OSS, MSS ile effektör organ arasında 2 nörona sahiptir.
Postganglionik lifleri dallanır ve nörotransmiterler effektör organların uzağında
dağılarak daha geniş bir alanı daha uzun süre etkilerler.
MSS‘de bulunan sinir hücre topluluklarından kraniyal ve spinal sinirlere geçerek
MSS’yi terkeden lifleri ve bu liflerin yollarında bulunan sinir ganglionlarını içerir. 1.
nöronları merkezi sinir sistemindedir. Bu nöronların aksonları genellikle miyelinlidir.
2. nöronlar ise otonomik gangliondadır ve aksonları genellikle miyelinsizdir. 1. nöron
aksonu preganglionik lif; gangliondan sonraki nöron aksonu ise postganglionik lifler
olarak adlandırılır. 1.nöron aksonları, ganglionlarda multipolar 2. nöron gövdesi ile
sinapslaşır. Adrenal medulla, preganglionik lifleri olan tek organdır. Beze göç ettikten
sonra, ganglion hücrelerinden çok, salgı yapıcı hücrelere farklılaşır.
Otonomik sinir sistemi; sempatik ve parasempatik olmak üzere iki bölüm içerir.
Otonom sinir sistemi ile innerve olan çoğu organ hem sempatik hem parasempatik
lifler alır. Genellikle organda bir sistem uyarıcı iken diğeri inhibitör etkiye sahiptir.

Sempatik
Sinir
Sistemi
(OSS’nin
torako-lumbar
bölümü) (T1-L2):
Nukleusları Medulla spinalisin torakal ve lumbar kısımlarında lateral
boynuzlarda lokalize olmuştur. Aksonları ventral köklerden çıkarak spinal
16
sinire
katılırlar.
Kısa
bir
yol
aldıktan
sonra,
paravertebral
zincir
ganglionlarından birine girer. Preganglionik nöron;

ya spinal kord segmenti ile ilgili gangliondaki multipolar postganglionik
nöronların birinin perikaryonu ile

ya da inerek/çıkarak diğer bir zincir ganglionundaki hücre ile sinapslaşır.
Sempatik sistemin ganglionları paravertebral zinciri ve organ pleksuslarını oluşturur.
Preganglionik uçtan asetilkolin; postganglionik sempatik uçtan ise norepinefrin salınır.
Parasempatik Sinir Sistemi (OSS’nin Kraniyosakral bölümü) (Beyin ve S2-S4):
Bu nöronların preganlionik lifleri 4 kraniyal sinirin (III, VII, IX ve X) visseromotor
çekirdeklerinden ve 2. 3. ve 4. sakral sinirlerin içinden çıkar. Sakral spinal kord
segmentlerinden çıkan preganglionik parasempatik sinirlerin perikaryonları ön
boynuzun lateral segmentinde yerleşiktir ve sakral sinirlerle ön boynuzu terkederler.
Gastrointestinal yolun duvarlarındaki terminal ganglionlara (Meissner ve Aurbach
pleksusları)
uzanan
aksonlar
postganglionik
parasempatik
nöronların
perikaryonlarıyla sinapslaşır. Postganglionik nöronların aksonları alt abdominal duvar
ve pelvisteki effektör organlarla sinapslaşır. İkinci nöronları daha küçük ganglionlarda
(organ duvarlarında-mide, bağırsaklar gibi) bulunur. Preganglionik
lifler organa
girerler ve 2.nöronla sinaps yaparlar. Her iki uçtan da asetil kolin salınır. Solunumu,
kan basıncını, iskelet kaslarına kan akışını, pupillin kasılmasını azaltır. Visseral
sistemin hareketlerini ve fonksiyonunu artırır.
GANGLİONLAR
PSS’deki perikaryon topluluklarıdır. Sıkı bağ dokusu yapısındaki kapsülle sarılı
genellikle ovoid yapılardır.
Kraniyal ve Spinal Ganglionlar (Duyu- Arka Kök Ganglionları): Spinal sinirlerin
dorsal köklerinde ve 5, 7, 9, 10 nolu kraniyal sinirlerin yolu üzerindeki ganglionlardır.
Perikaryonları tek sıra halinde yassı satellit hücreler çevreler (beslenme-destekfagositoz). Nöronları pseudo–unipolardır. Sadece N.acusticus’un nöronu bipolardır
ve satellit hücreleri içermez.
Otonomik Ganglionlar: Otonomik sinirlerdeki yumru şeklindeki genişlemelerdir.
Nöronları multipolar tiptedir. Sempatik ganglionlar ya spinal korda komşu olarak
sempatik zincir ganglionu veya abdominal aorta boyunca kollateral ganglionları
17
oluştururlar. Ganglion içinde sinapslar gerçekleşir. Bu ganglionlardan çıkan
postganglionik sempatik lifler daha sonra dağılarak effektör organlarda sonlanırlar.
Parasempatik sistemde, kraniyal sinirlerden çıkan preganglionik parasempatik fibriller
4 terminal ganglionun birindeki postganglionik hücre gövdelerinde sinapslaşır. X.
kraniyal sinirden ve sakral sinirlerden çıkan preganglionik fibrillerin terminal
ganglionları organ duvarlarındadır. Organ duvarlarında intramural ganglion olarak
bulunur. İntramural ganglionların hepsi parasempatiktir. İntramural ganglionlarda
kapsül bulunmaz, organın stromal hücreleri tarafından desteklenirler.
.
SİNİR HÜCRELERİNDE DEJENERASYON – REJENERASYON
Sinir hücrelerinde perikaryon haraplanmışsa rejenerasyon mümkün değildir.
Bir akson haraplandığında perikaryonda Nissl cisimcikleri parçalanır, sitoplazmik
bazofili azalır (kromatoliz). Perikaryon hacmi artar, çekirdek ekzentrikleşir. Proksimal
segmentin bir bölümü dejenere olur. Ölü kısmın makrofajlarca uzaklaştırılması ile
büyüme başlar. Yaralanmanın distalinde akson ve miyelin kılıf tamamen dejenere
olur, artıkları makrofajlarca ortadan kaldırılır. Schwan hücreleri çoğalır ve Schwan
hücre sütunlarını oluşturur. Proksimal segment büyür, dallanır. Schwan sütununa
girer ve uzamaya başlar, effektör organa ulaşır. Distal ve proksimal segmentler
arasında geniş boşluk oluştuğunda ya da distal segment tümü ile yok olduğunda sinir
lifleri şişlik oluşturur.
NÖRONAL PLASTİSİTE: Sinir sisteminin kendi içersinde veya içinde bulunduğu
ortama gösterdiği uyum yeteneğini ifade eder. Nöronal plastisite, özellikle gelişmesini
sürdüren immatür sinir sistemi dokuları için varsayılmakla birlikte, yaşam boyunca da
bazı durumlarda belli oranlarda görülebilmektedir. Sinir dokusunda meydana gelmiş
hasarların etkisinin azaltılması ve iyileşmede rol oynar. İnsan korteksinin özellikle
yaşamın ilk yıllarında oluşmuş hasar sonrası inanılmaz derecede reorganize olma
yeteneği gösterdiği bilinmektedir. Plastisite, nöron sayısında olduğu kadar aksonal
gelişimdeki fazlalık ve çeşitlilik ile dendritik gelişim ve sinaptik bağlantılarda da
görülür.
Genel stabiliteye rağmen, sinir sistemi erişkinde biraz plastisite gösterir.
Plastisite, embriyonik gelişim sırasında, aşırı sinir hücresi şekillendiğinde çok fazladır.
Hücreler diğer nöronlarla düzgün bağlantı kuramadığında elimine edilirler. Erişkin
memelilerde yapılan birçok çalışmada harabiyetten sonra, nöronal devrelerin nöronal
18
uzantıların uzamasıyla tekrar organize olabileceği ve haraplananlar yerine yeni
sinapsların oluşabileceği gösterilmiştir. Sinir dokusunun bu özelliği nöronal plastisite
olarak bilinmektedir. Sinir sistemindeki rejeneratif süreçler, nöronlar, glial hücreler,
Schwann hücreleri ve hedef hücrelerce üretilen birkaç büyüme faktörü ile kontrol
edilmektedir. Bu büyüme faktörleri nörotropinler olarak bilinir.
Sinir Sisteminin Tümörleri: Sinir doku hücrelerinin hepsi tümör oluşturabilir. Glial
hücreler gliomaları; immatür sinir hücreleri medulloblastomları; Schwann hücreleri
Schwanomaları
oluşturabilir.
Erişkin
nöronlar
bölünmediklerinden
tümör
oluşturamazlar.
SİNİR SONLANMALARI
Nöron uzantıları diğer bir nöronda sinaps yaparak sonlandıkları gibi periferik
organlarda da sonlanabilirler. Bu sonlanma ya basitce serbest bir şekildedir veya özel
bir işlev görebilecek şekilde özelleşmiştir. Periferal organlarda sonlanma 2 ana grup
altında incelenir.

Motor akson sonlanmaları (effektör sinir sonlanmaları)

Duyu sinir sonlanmaları (afferent sinir sonlanmaları)
Motor Akson Sonlanmaları: Uyarıları kaslara ve bezlere iletmekle görevlidirler.
Kaslarda
kasılıp–gevşeme,
bezlerde
salgılama
olaylarını
yönetirler.
Sinir
sonlanmaları, gümüşleme, altınlama ve metilen blue ile supravital olarak boyanarak
seçici olarak gösterilebilir.
Çizgili iskelet kasında motor akson sonlanmaları: Çizgili kasa gelen miyelinli
akson dalları çok sayıda dallanır. Akson dallarının kas ile temasları motor son plak
olarak adlandırılır. Nöron ve onun innerve
ettiği kas hücreleri motor unit veya
nöromotor unit olarak adlandırılır. Tek bir motor nöron birkaç taneden yüzlerceye
kadar kas fibrilleri ile temas kurabilir. Ekstraoküler kaslarda bir motor ünitte birkaç kas
lifi varken, çizgili kaslarda örneğin sırt kaslarında 1 nöron yüzlerce kas lifini innerve
eder. Sinir hücresi kasın sadece kontraksiyonunu sağlamakla kalmaz aynı zamanda
kas hücrelerinin yapısal devamlılığını sürdürmesi için gerekli trofik etkiyi de sağlar.
Eğer kasın sinir kaynağı kesilirse, kas hücresi disuse atrofi olarak adlandırılan
değişimler gösterir. Kas ve kas hücreleri incelir.
Her kas lifinde yalnızca bir sonlanma vardır. Dil kasında ve nöromüsküler iğlerde
istisna olarak iki sonlanma bulunur. Tek bir nöronun aksonunun getirdiği uyarı onun
innerve ettiği kas liflerinin birlikte kasılmasını sağlar.
19
Sonlanma bölgesinde endonöriyum, endomisyumla kaynaşır. Akson, sarkolemma
ile temas eder. Miyelin kılıfını kaybeder. Schwann kılıfı sarkolemma üzerine dağılarak
kaybolur. Çıplak akson, sarkolemmanın o bölgede içe göçmesinden oluşan bir oluk
içine yerleşir. Sarkolemma, o bölgelerde kıvrıntılıdır, aksolemma ise düzdür. İkisi
arasında 40-60 nm lik aralık bulunur. Akson tarafında çok sayıda sinaptik vezikül ve
mitokondri bulunurken, kas tarafında çok sayıda çekirdek ve mitokondri bulunur.
Sinaptik veziküllerden asetilkolin salınır ve sarkolemmadaki asetilkolin reseptörleri ile
reaksiyona girer ve kasta kasılmayı başlatır. Asetilkolin esteraz hızla asetilkolini
inaktive ederek kasılmayı durdurur. Bir otoimmun hastalık olan myasthenia gravis’te
kaslarda aşırı zayıflık vardır. Sarkolemmadaki asetilkolin reseptörleri antikorlarla
bloke edilmiştir.
Düz kasta motor akson sonlanması: Düz kaslarda
nöromuskuler sonlanma
bulunmaz. Düz kası innerve eden sinirler varikoz olarak adlandırılan bülböz
genişlemelere sahiptir. Variközler nörotransmiterleri geniş sinaptik aralıklara bırakır.
Aralık 10-20 m’den bazı alanlarda 200 m ye kadar çıkabilir ve sinir terminalini düz
kastan ayırabilir. Akson ucundan salınan nörotransmitter, kasa ulaşabilmek için bu
aralığı diffüzyonla geçmek zorundadır. Otonomik sinir sistemine ait postganglionik
nöronlarla innerve edilir. Hem sempatik hem parasempatik fibriller düz kası innerve
eder. Bazı kaslarda adrenerjik transmitterler kasılmayı uyarır, kolinerjikler inhibe
ederken, bazı düz kaslarda bunun tam tersi olur.

Tek ünitli düz kas hücreleri üniteler halinde ritmik olarak kasılırlar. Visseral
kaslar olarak adlandırılırlar. Gap-junctionlar ile birbirleri ile bağlantı kurarlar.
Sıklıkla spontan aksiyon potansiyeli üretirler.

Multiunit düz kaslar, büyük solunum yollarında, büyük arterlerde, arrector pili
kaslarında ve internal göz kaslarında bulunurlar. Nadir gap-junctionları vardır.
Seyrek spontan depolarizasyon görülür. Yapısal olarak bağımsız kaslardır.
Zengin sinir dalları kas fibrilleri ile motor ünitler oluşturur.
Kalp kası üzerinde motor akson sonlanmaları: Otonomik sinir sisteminden
hem sempatik hem de parasempatik aksonlar alır. Aksonlar, kalp kasında kasılmayı
başlatmaz, vücudun acil gereksinimlerine bağlı olarak kalp ritmini düzenler.
Parasempatik lifler esas olarak sinoatrial ve atrio-ventriküler nodlarda sonlanırlar.
Sempatik fibriller epikardiumdaki kan damarlarında sonlanır. Otonomik fibriller
20
sinoatrial noddan kaynaklanan impulsların hızlarını düzenlerler. Sempatik etki ile
kontraksiyon hızı artar, parasempatik etki ile azalır.
Bezlerde motor akson sonlanmaları: Aksonlar bazal laminanın dış tarafında
bir ağ oluşturur. Salgı hücrelerinin aksonlarla doğrudan ilişki kurdukları pek
gözlenmez.
Bez epitellerinde bu ağlardan çıkan lifler bazal laminayı delerek
glandular hücreler arasında şişkinleşerek sonlanırlar.
DUYU SİNİR SONLANMALARI: Afferent sonlanmalarıdır. Uzantılar ağrı, dokunma,
basınç, sıcak, soğuk, derin duyu, işitme, tatma, koku, denge duyularını alır.
Sonlanmalar ya serbest şekilde olur ya da kompleks bir oluşum şeklindedir. Serbest
şekildeki sinir sonlanmalarında herhangi bir kılıflanma yoktur. Lifler sonlanacağı
hücreler arasında bağımsız olarak dağılır. Kompleks yapıya sahip sonlanmalar çeşitli
morfolojik farklılıklar gösterirler ve farklı duyularla ilgilidirler.
Çıplak sinir sonlanmaları: En ilkel sinir sonlanmalarıdır. Sinir lifleri bütün bağ
dokusu tipleri ile epitel içinde hücreler arasında bağımsız olarak sonlanır. Bütün
sonlanmalar ağrı duyusu’nu alır.
Merkel cisimciği: Akson, epitel içinde biraz farklılaşmış epitel hücresi ile temas
eder. Bu epitel hücresi diğerlerinden farklı boyanır, dokunma duyusunu alır. Kılsız
deride stratum spinosum içinde ve kıl folikülünün epitel hücreleri arasında görülür. Kıl
folikülleri hemen hemen tüm uzunlukları boyunca hem dairesel hem uzamına serbest
miyelinsiz liflerle sarılıdır. Kıl büküldüğü zaman dokunma hissi oluşur.
Meisner korpuskulü (Dokunma): Avuç içi, ayak tabanı, parmak ucu, dudak ve
meme başında çoktur. İnce, uzun, elips biçimli kapsülü vardır, kapsül endonöryum ile
devam eder. Dermal bağ dokusu papillasına yerleşiktir. Yassı bağ dokusu hücreleri
arasında, az sayıda kollajen fibril bulunur. Lamelli bir kapsüldür. Lameller arasında
miyelinli ve miyelinsiz sinir fibrilleri spiral biçimde girer, horizontal yönde seyrederek
sonlanırlar. Doğumdan önce ve hemen sonra gelişirler. Yaşlandıkça sayıları azalır.
Vater-Paccini korpüskülü: Dermisin derin bölgelerinde yerleşiktir. 20-70 tabaka
yassılaşmış fibroblast ile ince kollajen liflerin birbiriyle dönüşümlü olarak sıralanması
yüzünden soğan dilimi gibi gözlenir. Miyelinini kaybeden akson eksen
boyunca
21
yukarıya çıkarken yan dallar verir ve topuz şeklinde sonlanır. Lameller arasındaki ara
madde sinirin uyarılmasını kolaylaştırır. Basınç reseptörüdür.
Ruffini korpüskülü: Yassı biçimlidir. Kapsülünde bol fibroblast, bağ dokusu fibrilleri
bulunur. Sıcaklık duyusunu alır. Miyelinli sinir lifi organa girince miyelini kaybeder
ve yaygın bir şekilde dallanarak sonlanırlar.
Krause korpuskülü: Bağ dokusu içinde ampül şeklindeki yapıdır. Kollajen
fibrillerden zengin ve yassılaşmış bağ dokusu hücrelerinden oluşan lameller kapsülün
çevrelediği sinir fibrilleri çıplaktır. Soğuk duyusunu alırlar.
Kas iğcikleri (Nöro-musküler iğcik): İnsanda bütün çizgili kaslar, kas iğciği denilen
kapsüllü proprioseptörler (derin duyu) içerir. İçi sıvı dolu bir boşluğu saran bağ
dokusu kapsülünden oluşur. Bu sıvı dolu alanın içinde az sayıda uzun (nukleer bağ
fibrilleri) ve kalın kas lifleri ile biraz kısa ve ince lifler (nükleer zincir fibrilleri) bulunur.
Bunların tamamına intrafuzal lifler denir. Birkaç duysal sinir lifi kas iğciğinin içine
girer ve burada ekstrafüzal kas liflerindeki uzunluk değişimini saptayarak, bu bilgileri
omuriliğe iletir. Medulla spinaliste değişik karmaşıklıktaki refleksler aktive olarak
vücut postürünü sağlar ve yürüme gibi motor aktivitelere katılan antogonist kas
gruplarının aktivitesini düzenler. Hem nukleer bağ hem de nukleer zincir fibrilleri
gamma fibrilleri olarak adlandırılan efferent aksonlar alırlar.
Tendon organları (Golgi tendon organı): Kas liflerinin
tendona tutunduğu
bölgenin yakınında bağ dokusu kılıfı çok sayıda kalın kollajen lif demetlerini sarar. Bu
demetler miyotendinöz bağlantıyı oluşturan kollajen lifler olarak devam eder. Duysal
sinirler bağ dokusu kapsülüne girer. Bu yapılar tendonlardaki gerilim değişikliklerini
algılayarak proprioseptör görevini üstlenir. Kas iğcikleri, hem afferent hem efferent
aksonlar içerirken, bunlar da sadece afferent sonlanmalar vardır.
22
Download