ANADOLU’NUN ARKEOLOJİK ZENGİNLİĞİNDE YOZGAT’IN YERİ Galip AKIN1 Özet İnsan yeryüzünde görüldüğü andan itibaren, yaşadığı ortam ve ortam koşullarıyla daima yaşam mücadelesi içinde olmuştur. Bu yaşam mücadelesinde sadece insana özgü olan alet yapabilme, dik yürüyebilme, konuşabilme, soyutlayabilme ve akıl sahibi olma gibi özellikleri sayesinde, bilgi birikimi, yeteneği ve deneyimi düzeyinde sahip olduğu kültüre bağlı olarak yaşam koşulları belirlenmiştir. İnsan, dünyada kültüre sahip tek canlı türüdür. Bu sayede yeryüzünde, ekvator bölgesinden kutuplara yakın yerlere kadar zaman içinde gidip yaşamayı başarabilen tek canlı yine insandır. Bir toplumun kendine özgü maddi ve manevi değerlerinin toplamı olan kültür, başlangıçta Çaytaşı kültürüyle başlayarak günümüze doğru geldikçe çeşitlenmiş, amaca daha uygun, daha teknik ve daha ergonomik olmaya başlamıştır. Özellikle 18. yüzyılın son çeyreğinde başlayan Sanayi Devrimi’nden sonra hızla artan teknolojik gelişmelerle parçalanamaz denilen atom parçalanmış, uzayın derinliklerine gidilmiş, nanoteknoloji gelişmiş ve insan başta olmak üzere bazı canlıların genetik haritaları bile çıkartılmıştır. İnsanın bu yaşam serüveninin gelişimi kuşbakışı olarak bakıldığında yüzbinlerce, hatta milyonlarca yıl sürmüştür. Başlangıçta avcı toplayıcı kültürle başlayan ve giderek artan gelişme, hızla devam ederek günümüze kadar gelmiştir. Bütün bu gelişme sürecini kronolojik olarak görmemizi, anlamamızı, kanıtlarına ulaşmamızı sağlayan önemli bilim dallarından biri arkeolojidir. Anadolu’da Alt Paleolitik Dönem dâhil olmak üzere günümüze kadar devam eden her döneme ait kanıt ve kalıntılar bulunmaktadır. İç Anadolu Bölgesi’nde, Kızılırmak’ın oluşturduğu yay içinde bulunan Yozgat ve çevresinde pek çok toplum ve daha sonra devletler ve imparatorluklar yaşamıştır. Doğal olarak bunların kültürlerine ait birçok kanıt ve kalıntılar vardır. Yozgat il sınırları içinde çok sayıda höyük, tümülüs, yeraltı şehri, antik kent, nekropol, yerleşim yeri, mağara, kaya mezarları, kaya yerleşim yeri, kilise ve cami bulunmaktadır. Bu yerleşim alanlarının çok azında düzenli ve planlı kazı ve araştırmalar yapılmıştır. Alanında uzman ekipler tarafından Kültür Bakanlığı, Yozgat Valiliği, Kültür Müdürlüğü ve Müze Müdürlüğü’nün destekleriyle kazı ve araştırmalar yapıldığında Yozgat’ın tarihsel ve kültürel gerçek zenginliği ortaya çıkacaktır. Çorum, Tokat, Sivas, Kayseri, Nevşehir, Kırşehir komşu illerinde yapılan yüzey ve kazı araştırmalarıyla ortaya çıkarılan kültürel zenginlikler kadar Yozgat’ın da tarihsel ve kültürel zenginlikleri ortaya çıkarılarak, turizm başta olmak üzere çeşitli alanlara katkılar sağlayacağı kanısındayız. Anahtar kelimeler: İnsan, Kültür, Arkeoloji, Yozgat, Kazı çalışmaları Abstract The Status of Yozgat among Anatolian Archaeological Riches The human being has always been in struggle with environment and environmental conditions for living since the first appearance on earth. In this struggle for survival, the living conditions have been deProf. Dr., Bozok Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü-Kampüs / YOZGAT 1 33 termined in accordance with the human specific abilities such as making tools, walking upright, speaking, emancipating and being wisdom as well as the possessed culture thanks to the level of knowledge, talent and experience. The human being, the only living species having culture on earth, is once more the only living creature spread across the earth from the equator to the poles in the period of time. The culture of a society which is the sum of distinctive spiritual and material values, initially started with gravel and has been progressively diversified in time being more suitable, technological and ergonomic. Since the Industrial Revolution particularly started at the last quarter of 18th century, atom has been split despite opposing beliefs, remote space has been explored, nano-technology has been improved and the genetic maps of several species mainly human being have been prepared as a result of technological advances. As a bird’s-eye look, the development of human being’s life adventure took hundreds of thousands or even millions of years. The progressively ongoing advance starting with a hunter-gatherer culture has extended these days. Archaeology is one of the major disciplines to review and understand this development process chronologically by getting the records. There are evidences and ruins of all periods including Lower Paleolithic in Anatolia. A number of communities, later on states and empires lived around the province of Yozgat and its vicinity located in Central Anatolia within the arc of Kızılırmak River. As a matter of course, many evidences and ruins belonging to these societies exist in the region. There are numerous mounds, tumuli, underground cities, ancient cities, necropolis, settlements, caves, tombs, rock settlements, churches and mosques within the province border of Yozgat. Very limited number of regular and planned excavations and researches have been performed at the above-mentioned settlements. The genuine historical and cultural richness of Yozgat is going to be revealed by excavations and researches carried out by expert teams supported by the Ministry of Culture, the Governorship of Yozgat, the Directorate of Culture and Museum Directorate. It is believed that similar to cultural richness of neighboring cities of Çorum, Sivas, Kayseri, Nevşehir, Kırşehir exposed by surface and excavation researches, discovering the historical and cultural richness of Yozgat is going to make significant contributions to various fields, particularly tourism. Key words: Human being, Culture, Archaeology, Yozgat, Excavation studies 1. Giriş İnsan, yeryüzünde var olduğu andan itibaren kendisini, çevresini ve çevresinde nelerin olup bittiğini merakı sayesinde anlamaya, öğrenmeye, bilmeye çalışmıştır. Bu merakı nedeniyle kendisi, çevresi ve çevresinde meydana gelen doğa olaylarıyla ilgili sorular sormuş ve bunlara bilgi birikimi, yeteneği ve deneyimi oranında mantıklı ve kabul edilebilir cevaplar bulmaya çaba göstermiştir. Bütün bu çabalar bilimlerin doğup, gelişip bugünlere ulaşmasında temel dayanak olmuştur. Arapça kökenli bir kelime olan insan akıllı, becerikli, sosyal, bilen, tanıyan, anlamındadır. İnsan, kuşkusuz söylendiği kadar hem akıllı hem de son derece akılcı, yani bilgisini davranış ve eğilimlerini, seçimini, mantıklı ve akılcı gösterebilen becerikli, usta, meraklı, duygusal, üretici ve keşfeden gibi niteliklere sahip bir canlı türüdür (Akın, 2011). Biyolojik bir varlık olan insanı diğer canlılardan farklı kılan, yani insanı insan yapan kendine özgü dik yürüyebilme, alet yapabilme, konuşabilme, soyutlayabilme, akıl sahibi olma, el başparmağını diğer parmaklarıyla karşı karşıya getirebilme, merakı gibi özellikleri sayesinde bilgi birikimi, deneyimi ve yeteneği düzeyinde sahip olduğu kültüre bağlı olarak yaşam koşulları şekillenmiştir. İnsan, sadece kendine özgü olan bu kültürüyle yeryüzünün ekvator bölgesinden, kutuplara yakın yerlerine kadar, kültürlenme düzeyinde za34 manla yaşama imkânı bulabilmiş tek canlı türüdür. Çok geniş kapsamda olan kültürün 160’dan fazla tarifi içerisinden arkeoloji biliminin içeriğine daha uygun olanı “insanın doğaya karşı geliştirdiği her şey, insanın kültürüdür” şeklinde tarif edilenidir. Buna göre her toplum belli bir çevrede ve çevre koşullarında yaşadığı yere göre kendine has kültürü oluşur. Toplumun çevre koşullarından yararlanma düzeyi o toplumun gelişmişlik durumunu belirler. Bu durum, insanlık tarihi kısaca gözden geçirildiğinde rahatlıkla gözlenebilir (Özbek, 2007; Akın, 2011; Karul, 2011). 2. İnsanlık Tarihi ve Kültürünün Gelişim Özeti İnsanlık tarihinin yaklaşık olarak 2,5 milyon yıl öncesinde Afrika’nın Rift vadisinde başladığını söyleyebiliriz. Rift vadisi o zamanlar özellikle doğu Afrika’nın orta kısımlarında insan yaşamı için uygun iklim koşullarına sahipti. İlk başlarda Homo habilis, Homo rudolfensis ve Homo ergasterler Çaytaşı alet kültürüyle, avcılık ve toplayıcılık yaparak Rift vadisinde görülmüşlerdir. Homo habilis ve çağdaşları günümüzden yaklaşık 1,9 milyon yıl kadar Çaytaşı’ndan alet yaparak ve Olduvan çaytaşı kültürüne sahip olarak yaşamışlardır. Yine günümüzden 1,9 milyon yıl öncesinden başlayarak Afrika’da görülen Homo erektüsler yavaş yavaş Afrika’dan çıkarak Asya’ya ve Mısır, Ürdün, Suriye ve Anadolu yoluyla Avrupa’ya kadar gitmişlerdir. Homo erektüsler yine yaklaşık 350 bin yıl öncesine kadar Acheuliyen (Elbaltası) kültürüne sahip olarak buralarda yaşamışlardır. Homo habilis ve erektüslere ait kalıntı ve iskeletlere Rift Vadisi’nde Olduvai, Koobi Fora, Omo ve Hadar bölgelerinde rastlanmıştır (Özbek, 2007; Karul, 2011). Daha sonra Homo sapiens arkaikler 400 bin yıl öncesinden başlayarak, günümüzden 40 bin öncesine kadar Asya, Ortadoğu ve Avrupa’da avcı-toplayıcı bir kültürle yaşamışlardır. Homo neandertaller ise 130 bin yıl öncesinden başlayarak 35 bin yıl öncesine kadar Yonga aletler yaparak (Musteriyen kültür) Avrupa, Asya ve Afrika’da doğal koşullarda yaşamışlardır (Karul, 2011; Bogucki, 2013). Günümüz insanının atasını oluşturan Homo sapienslerin kökeni hakkında farklı tarihler telaffuz edilmekle birlikte 100 bin yıl kadar öncesinden başlayıp, 40 bin yıl öncesinde günümüz Homo sapiens sapienslerin ataları (Cro-magnon gibi) ortaya çıkmıştır. Homo sapiensler sırasıyla Aurignasiyen, Gravettiyen, Solutriyen, Magdeleniyen (Dilgi aletler) kültürüne, Mezolitik ve Neolitik’ten itibaren sürtme taş aletler, bilhassa MÖ 5500 yıllarından itibaren de madenleri kullanarak aletler yapmaya (Maden Devri) başlamışlardır (Braidwood, 2008; Esin ve ark, 2000). MÖ 12 bin yıllarında Mezolitik Dönemin başlamasıyla, insanlar biyolojik ve düşünsel yetilerini, kültür ve teknolojilerini daha hızlı geliştirmişlerdir. Mezolitik Dönemin önemli yeniliklerinden biri de beslenme çeşitlenmesi olmuştur. Bu dönemde su ürünleri ve yabani av hayvanlarının bolluğu dikkati çekmiştir (Karul, 2011). Mezolitik Dönemden itibaren dünyadaki kültürel çeşitliliğin dünyanın çeşitli yerlerinde ortaya çıktığını görebiliyoruz. Mezolitik kültüre ait örnekler Antalya’daki Belbaşı ve Öküzini mağaraları verilebilir. Ayrıca Karadeniz kumulları üzerindeki Ağaçlı, Gümüşdere, Şile, Akçalı, Tekkeköy gibi yerleşim yerlerini sayabiliriz. MÖ 10 binden itibaren Neolitik Dönemde yerleşik düzene geçme hızla artmaya başlamış, bunu Kalkolitik (MÖ 5500-3000), Tunç Çağı (MÖ 3000-1200) ve Demir Çağı (MÖ 1200-800) izlemiştir (Karul, 2011; Editörler: Erek ve ark, Taşkıran, 2015; Akın, 2015). 35 3. Anadolu’da İlk İnsanın Görülmesi Ve Sonraki Süreçleri İlk insanın Afrika’daki Rift Vadisinde yaklaşık 2.5 milyon yıl önce görülmesinden itibaren, Homo habilis, Homo rudalfensis gibi insan türleri buradaki iklimin de yavaş yavaş değişerek kuraklaşması sonucu Afrika’nın güneyine, kuzeyine, Fas ve Cezayir bölgelerine, kuzey-batıdan Mısır, İsrail, Filistin, Ürdün, Irak yoluyla Asya’ya, bir diğer kolda Suriye üzerinden Anadolu’ya oradan Avrupa’ya kadar ulaşmıştır. Rift Vadisi’nden ayrılmaya başlayan insanlar yaklaşık 1 milyon 400 bin yıl önce Çin’e ve 1.5 milyon yıl önce Güney Doğu Asya adalarına (Java, Borneo gibi) ulaşmışlardır. Suriye üzerinden 1.2 milyon yıl önceleri Anadolu’ya gelen Homo erektus insanına ait bir kafatası ile bu insanın ürettiği yontma aletleri tarihsel olarak tekno-tipolojik özellikleriyle tamamen o kafatası ile örtüşüyor bulunmuştur (Karul, 2011; Özçelik, 2006). Ayrıca Konya’nın Dursunlu ilçesinde bulunan Linyit Kömürü işletmelerinde yüzey araştırması esnasında milyon yıl öncesine tarihlenen bir kuş kemiği üzerinde insan tarafından oluşturulmuş izlerine rastlanmıştır. Bu örnekler Anadolu’nun Alt Paleolitikten itibaren yavaş yavaş insan tarafından Afrika’dan gelip yerleştiğini gösteren önemli kanıtlardır (Karul, 2011; Özçelik, 2006). Homo neonderthaller 130 bin yıl önceden yeryüzünde görülüp, 35 bin yıl önce de ortadan kalkan Neonderthaller’in Anadolu’da fazla izine rastlanmamış, ancak Antalya Karain Mağarasında dişlerine ait kalıntıları ile Orta Paleolitik Dönemin karakteristik yonga aletlere (Mousterien) rastlanır. Ayrıca Hatay’da Üç Ağızlı Mağarası’nda da yonga aletleri bulunmuştur (Karul, 2011; Taşkıran, 2015). Tüm özellikleriyle Mezolitik Kültürler olarak tanımlanacak, Anadolu’daki en önemli buluntu yerleri Antalya yakınlarındaki Beldibi ve Öküzini mağaralarıdır. Bu döneme ait Anadolu’da giderek artan miktarda kalıntı ve kanıtlara daha fazla oranda rastlanmaya başlar (Taşkıran,2015). Tahılların ve hayvanların evcilleştirilmesi, yerleşim alanlarının ve toplumlarda sınıfların oluşturulması, Neolitik Dönemde günümüz uygarlığının temel taşlarının atılması, Anadolu ve yakın doğusunda (İran’da Zagros Dağları, Irak, Suriye, Lübnan, Kenan, Ürdün gibi) başladı ve tüm dünyaya buradan yayıldı (Kipte, 2010; Özbek, 2013). Özellikle Mezolitik ve Neolitikten itibaren insanlar farklı yerlere ve iklim koşullarına gittikçe, oranın çevresel koşullarında yaşayabilmesi için, çevrede bulunan hammaddelerden farklı amaçlar için değişik aletler yapmaya başlanmıştır. Böylece her toplumun çevresel koşullara uygun alet gereksinimleri ortaya çıkarak, kendilerine özgü kültürlerinin daha net ve kolay anlaşılması sağlanmıştır (Soylu,1985; Bellwood, 2008). Neolitik Çağda karşımıza çıkan önemli bir olgu, hızlı değişim sürecidir. Oysa bundan önceki dönemlerde yaşamda değişim 10 binler, yüzbinler, hatta milyon yılı bulan değişim süreci, çok yavaş gerçekleşmiştir. Ancak Neolitik Dönem, deneme yanılma yöntemiyle yeni arayışların olduğu, kültürü oluşturan öğelerin, tümünün sürekli olarak biçim değiştirdiği bir süreç olarak algılanmalıdır. Ancak bu hızlı değişim, yalnızca İlk Üretim Toplumları, Neolitik’in gerçekleştiği ve çekirdek bölge için geçerlidir. Bu çekirdek bölgenin dışında çok daha durağan bir yaşamın varlığını biliyoruz (Köroğlu, 2013; Nissen, 2015). Anadolu’da Neolitik Dönem’e ait önemli yerleşim yerlerinin en çok bulunanları Diyarbakır’ın Ergani Ovası’nda bulunan Çayönü Tepesi, diğeri Urfa’da bulunan Göbekli Tepe ve Aksaray ili merkezinin 25 km güneydoğusunda bulunan Aşıklı Höyüktür (Schmidt, 2014; Gökçek ve Gürkan, 2015). Anadolu’daki yeni kazılar, ilk köy yerleşimlerinin besin üretiminin sürtme taş teknolojisinin başladığı dönemin, sanıldığından çok daha görkemli olduğunu ortaya koymuştur. Bu dönemin başında anıtsal tapınaklar, kabartmalar ve heykeller yapıldı. Daha sonra kap ve kacak yapılarak yemek menüsü giderek çeşitlendi. 36 Bu dönemde, avcılığın ve yabani bitkilerin toplanması yanında balıkçılığın yanı sıra tahıllar ile mercimek ve bazı baklagillerin tarımının yapılması ile ilk kez depolanabilir üretim fazlası besinler, ileride kullanılmak üzere depolanmaya başlanmaları, yaşam koşulları üzerine olumlu etki yaptı. Neolitik Dönemde ilk kez besin üretimine geçilmesi insanlık tarihi açısında bir dönüm noktasıdır. Ancak tarım ve hayvancılık yaparak, belli bir alanda yaşanmaya başlanması, yavaş yavaş yaşanılan çevrenin kirlenmesine neden olduğu gibi bir arada yaşam, bulaşıcı hastalıkların toplumlarda yayılmasına neden olmuştur. Tarım ve hayvancılık iş gücü gerektirdiğinden, fazla çocuk yapan annelerin çocuklarına yeterince bakamadıklarından, bebek ve çocuk ölümlerinin artmasına sebep olmuş, fakat besin depolamayı öğrendiklerinden uygun olmayan zaman ve mevsimlerde depolanan besinlerden yiyerek hayatta kalabilmişlerdir (Akurgal, 2007; Kipte, 2010; Schmidt, 2014; Sagona ve Zimansky, 2015). Neolitik Dönemde ilk olarak yaklaşık MÖ 7500 yıllarından itibaren çanak çömlek yapımının başlamasıyla da yemek yapımı çeşitlendi, amaca uygun daha teknik çanak çömlekler, aletler yapılarak yaşamı kolaylaştırmıştır. Belli bir yerleşim alanında, yerleşim alanının özelliğine göre yaptıkları basit meskenlerde yaşamaya başlamalarının ardından Mezopotamya’da site devletlerini oluşturma hazırlıkları yapmaya başlanmışlardır (MÖ 6000’li yıllar) (Bellwood, 2008; Nissen, 2015). MÖ 5500-3000 yılları arasında devam eden Kalkolitik Dönemde site devletleri oluşmuş, burada başta, yöneticilik, din adamı, asker, çiftçi, çobanlık, esnaf ve zanaatkârlık gibi meslekler ortaya çıkmak suretiyle toplum içinde katmanlaşma ortaya çıkmıştır. Büyük yerleşim yerlerinin etrafı surlarla çevrelenmiştir (Köroğlu, 2013; Akın ve ark, 2015). Daha sonra bakırla kalayın eritilip karıştırılmasıyla elde edilen tunç sayesinde daha sert metal aletler ve silahlar yapılmış ve MÖ 3000’li yıllarda başlayıp, MÖ 1200 yıllarına kadar devam eden Tunç Dönemi yaşanmıştır. Tunç Dönemi’nin başlarında gerçek yazı icat edilmiştir (Kramer,1998). Tunç Döneminden sonra MÖ 1200’lü yıllardan itibaren Demir Dönemi başlayarak, Anadolu ve yakınlarında, MÖ 800’lerde Antik Çağ ve daha sonra ve MÖ 330-30’lu yıllarda Helenistik ve sonraları MÖ 30-MS 395 arasında Roma, MS 3951453’ de Bizanslar, akabinde Selçuklular ve Osmanlılar şeklinde devam etmiştir (Akurgal, 2007). Anadolu’da özellikle Kalkolitik Dönemden itibaren hızla yerleşim alanları ve kurulan devletlerin sayısı artarak devam edegelmiştir (Esin ve Ark. 2000; http://www.yozgatmüzesi.gov.tr, Erişim tarihi 13.01.2016). 4. Yozgat İlinde Yerleşimin Kısa Tarihçesi İç Anadolu Bölgesi’nin Orta Kızılırmak Bölümü’nde yer alan Yozgat ilinin güneyinde Kayseri ve Nevşehir, güneybatısında Kırşehir, batısında Kırıkkale, kuzeyinde Çorum, Amasya ve Tokat, doğusunda Sivas illeri ile komşu olan Yozgat’ın gerçek yüzölçümü 14.037 km2’dir. Yozgat merkez ilçesiyle birlikte 14 ilçeye sahiptir. Yozgat il merkezinin kuruluşu ancak MS 16.yy’a kadar gidebilmektedir. 1560 yıllarında Bozok ismiyle kaynaklara geçmiştir. Bu isim 16.yy’da buraya yerleşmeye başlayan Bozok Türkmenleri tarafından verilmiştir. Yozgat ismi ise 1927 yılında TBMM kararıyla tescillenmiştir. Yozgat il merkezi tarihinin kuruluşu yeni olması, Yozgat ve çevresinin tarih öncesi ve sonrası dönemlerde yerleşim görmediği anlamına gelmez. Gerçekten Yozgat ve çevresi Alt Paleolitik dönemin başlangıcı hariç tutulursa, insanın yeryüzünde var olmasından sonra hemen her dönemde (Homo erektüs türünden itibaren) yaşadığını söyleyebiliriz. Örnek olarak Niğde’de Göllü Dağ’ın doğu yamacında yer alan Kaletepe Deresi 3, Anadolu’nun Denizli’den (Honaz) sonra eski ve önemli sitlerinden biridir. Bu sit alanında yapılan kazılarda 12 arkeolojik tabaka saptanmıştır (Taşkıran, 2015). Anadolu’da ve Yozgat çevresinde yapılan ve yapılacak detaylı arkeolojik, antropolojik ve 37 jeolojik kazı ve araştırmalarla arkeolojik zenginliği kanıtlanabilecek niteliktedir (http://www.yozgatmüzesi. gov.tr). Günümüze kadar Anadolu’nun farklı yerlerinde yapılan çalışmalar 1.2 milyon yıldan itibaren Anadolu’da insanın yaşadığı kanıtlanmıştır. Bunlara örnek Denizli ilinin Honaz ilçesinde bulunan 1.2 milyon yıllık Homo erektüs insanı ve Konya ilinin Dursunlu ilçesinde bulunan ve MÖ 1 milyon yılla tarihlenen kuş kemiklerinde rastlanan izlerin, insan tarafından yapıldığı ifade edilmektedir. Ayrıca İstanbul’da Yarımburgaz mağarası, Antalya’da Karain mağarası, yine Antalya’da Öküzini mağarası, Hatay’daki Üçağızlı mağarası ile Kahramanmaraş ili sınırları içindeki Direkli mağarası Paleolitik döneme ait kalıntı yerleridir (Taşkıran, 2015; Özçelik, 2015). Yozgat ilinde yapılacak sistemli, teknik ve uzman ekipler tarafından arkeolojik, antropolojik ve jeolojik çalışmalarla da Yozgat ili ve çevresinde kısa sürede Paleolitik döneme ait kanıtlar bulunacağı kanısındayız. Çünkü çevresinde bu kadar yerleşim yerine ait tarih ve tarih öncesi kalıntılar bulunan yerlerin ortasında kalan bir yerde, bu dönemlere ait kalıntıların bulunmaması olası değildir. Yozgat ilinde günümüze kadar yapılan kazı ve yüzey araştırmaları sonucu Kalkolitik dönemden (MÖ 5500-3000) itibaren yerleşimlerin olduğu kesin olarak bilinmektedir. Özellikle, Orta Kalkolitik (MÖ 45004000) ile Geç Kalkolitik (MÖ 4000-3500) Dönemden itibaren yerleşim yerlerinin sayısı artmaya başlamıştır. Yozgat ilindeki yerleşim yerlerini ve eserlerini örnekler vererek kronolojik olarak sıralayacak olursak, Orta ve Geç Kalkolitik Dönemlere ait merkezler Alişar (Sorgun) ve Kaletepe höyüktür (Aydıncık). Tunç Devri (MÖ 3000-1200, Bu dönem merkezleri, Alişar (Sorgun), Çengeltepe (Merkez) ve Mercimektepe (Merkez) höyükleridir. Hitit Devri (MÖ 1800-1200); Bu dönemim merkezleri ise Alişar, Mercimektepe. Hitit Beylikleri Dönemi (MÖ 1200-1100). Demir Devri (MÖ 1200-700); Frig Devri (MÖ 750-680); Örnek, Kerkenez Dağı (Sorgun) Frigce yazılar. Med. Devri (MÖ 700’lerde) Alişar ve Kerkenez Dağı’nda izler vardır. Pers Devri Anadolu’da (MÖ 540-333); Örnek, Alişar. Helenistik Dönem (MÖ 330-30). Örnek, Alişar. Galat Dönemi (MÖ 280-25); Örnek, Tavion şehri, Alişar. Anadolu için Roma Devri (MÖ 30- MS 395); Örnek, Tavion, Alişar, Tarbosthane-Basalica, Therma, Aqua Sarevena (Sarıkaya), Uyuz Hamamı (Yerköy). Bizans Dönemi (MS 395-1453); Örnek, Alişar, Tavion, Çeşka, Sarıkaya ve Kazankaya kanyonu, Yenifakılı, Özler. Anadolu Selçuklu Devri (MS 1060-1308); Örnek, Çandır Kümbeti, Çayıralan Çerkezköy Kümbeti. 38 Osmanlı Dönemi (MS 1299-1923). Örnek, Saraykent, Çincinli Sultanhanı, Behramşah Kalesi, Çekerek Hanı ve Köprüsü, Çapanoğlu Cami (http://www.yozgatmüzesi.gov.tr; Brandau ve Schickert; Akurgal, 2007). Var olan bilgi, belge ve kanıtlara göre Anadolu’da ilk insanın görülmesinin tarihi, günümüzden 1.2 milyon yıla kadar gidebilmektedir. Bu insanlar yerleşik düzene geçişin başladığı Neolitik Dönem başlangıcına kadar (MÖ 10 000 yıl) daima avcı-toplayıcı bir kültürle 25-30 kişilik gruplar halinde zor koşullarda yaşamlarını devam etmişlerdir. Şimdilik Neolitik Dönem dâhil Yozgat ve ilçelerinde bu dönemlerde insanın yaşadığına dair kalıntı ve belgelerin henüz az bulunmasına rağmen, yapılacak planlı, teknik ve detaylı araştırmalarla daha fazla bulunacağı kanısındayız. Yozgat ili ve ilçelerinde Orta Kalkolitik (MÖ 4500-4000) yıllarında itibaren başlayan yerleşim yerlerinin sayısı artarak günümüze kadar gelmektedir. Alişar, Çengeltepe, Mercimektepe, Tavion höyükleri bunlara örnektir. Mevcut tespit edilmiş höyüklerin ve diğer yerleşim yerlerinin Yozgat ilindeki sayısı 280 civarında olmasına rağmen yapılacak yeni araştırmalarla bunların sayısının da artarak devam edeceği düşüncesindeyiz. Anadolu’da yaşamış Hatti, Mitanni, Hitit, Asur, Frig, Med, Pers, Helenler, Galat, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı devletleri ve imparatorluklarına Yozgat ili de dâhildir. Hele MÖ 1800-1200 yıllarını bir imparatorluk olarak yaşayan Hititlerinin başkenti Hattuşa (Boğazköy) ve Alacahöyük’ün (Alinna) Yozgat’a çok yakın olması diğer krallık ve imparatorlukların uzun süre Yozgat ilinde varlıklarını sürdürdükleri ve ülkemizde bilinen 20 binden fazla höyüğün bulunduğu bilinmektedir. Bütün bu bilgiler ışığında, Yozgat ilinde daha bilinmedik, kayıtlara geçmemiş veya tespit edilemeyen birçok kalıntı yeri ve höyüğün olması doğal karşılanmalıdır (Branbau and Schickert, 2011; Karul, 2011). Yozgat ve ilçelerinde devam eden bilimsel anlamda kazı sayısı dört sit alanında devam etmektedir. Bunlardan Kuşaklı Höyük (Sorgun) İtalyanlar, Kerkenez Höyük ile Çandır Höyükleri Amerikalılar ve Roma Hamamı (Sarıkaya’da) Yozgat Müzesi Müdürlüğü tarafından yapılmaktadır. Yozgat’ta bulunan tarih ve tarih öncesi dönemlere ait bilinmeyenleri de tespit ederek bir an önce araştırma ve kazılara başlanarak, Yozgat’ın Anadolu coğrafyası ve tarihindeki önemi belirlenerek bilim dünyası başta olmak üzere, kamuoyuna kısa sürede açıklanması kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. 5. Sonuç İnsanın yeryüzünde görülmesiyle birlikte yaşam mücadelesi başlamıştır. İnsan, yeryüzünde görülmesinden itibaren avcı-toplayıcı bir kültüre sahip olarak zor ve çetin doğa koşulları içerisinde yaklaşık 2.5 milyon yıl boyunca (Neolitik Döneme kadar) yeryüzünün topografık, coğrafik, jeolojik ve iklim koşullarıyla 25-30 kişilik gruplar halinde bir mücadele içinde olmuştur. Yaşam mücadelesi sürecinde insan sahip olduğu beyin kapasitesi, zekâsı, dik yürüyebilmesi, soyutlayabilme yeteneği ve alet yapabilmesi, bilgi birikimi, yeteneği ve deneyimlerine bağlı olarak çevre ve çevresel koşullardan yararlanabildiği düzeyde yaşam koşulları yükselmiştir. Kısacası sahip olduğu kültürel gelişmişliği insanın yaşam kalitesini doğrudan belirlemiştir. Gerçekten insan başlangıçta avcı-toplayıcı kültürle zor ve çetin doğa koşullarıyla mücadele ederek yaşamını güçlükle devam ederken, bazen yok olma tehlikesiyle bile karşı karşıya kalmıştır. Günümüze doğru gelindikçe elde ettiği bilgi birikimi yetenek ve deneyimi artarak devam edegelmiştir. Bu bilgilere ve yorumlara ulaşmamızda, coğrafya, tarih, fizik, kimya, matematik, klimatolojik, jeolojik, biyolojik, tıp gibi bilim dalları yardımcı olmakla birlikte en büyük katkıyı arkeoloji ve antropoloji bilim dalları sağlamıştır. Çünkü insan kültürüyle, eserleriyle en yakından ilgilenen bilim dalı arkeoloji, insanın biyokültürel yapısıyla ilgilenen bilim dalı ise antropolojidir. Anadolu coğrafyasında insanın kültürel yapısı, başlangıçtan günümüze kadar incelendiğinde, insanın kültürel gelişimini ve zenginliğini görmek mümkündür. Hakikaten tarih öncesi dönemlerden başlayarak 39 ve tarihi dönemlerden günümüze gelinceye kadar insana özgü olan kültürel gelişimi ve zenginlikleri kronolojik düzen içinde Anadolu’da görmek mümkündür. Anadolu’da yaşayan tüm toplumlara, devletlere ve imparatorluklara ait kültür ve kalıntıları Anadolu’nun orta bölgesinde yer alan Yozgat’ta görmemek mümkün değildir. Yeter ki istenilen düzeyde arkeolojik araştırma ve kazılar bilimsel yöntem ve tekniklerle, bu konuda uzman ekipler tarafından yapılsın. 6. Müzakere Katılımcı Yozgat’ın önemli değerlerinden olan Çapanoğullarının III. Selim döneminde Nizâm-ı Cedîd’in kurulmak istenmesi hatta Yeniçerilerin kaldırılmak istenmesiyle ilgili bölümü biraz daha açar mısınız? Zira Çapanoğlu Süleyman’dan ve onun III. Selim’le olan irtibatından söz ettiniz, bu konuyu biraz açar mısınız? Prof. Dr. Güngör Karauğuz: Benim çalışmam 1771 yılındaki II. Malikâne uygulamasına kadardır. Çapanoğlu Süleyman Bey için söylediklerim sadece bir vurgu niteliğindeydi. Dolayısıyla benim çalışmamın kapsamı dışında kalıyor. Katılımcı: Kültür tarihinde benzerliklerin tespiti elbette önemlidir. Ancak bu benzerliklerin başlangıcı burasıdır dediğimizde yanılabiliriz. Çünkü yazıyla ve veriyle tespit ettiğimiz dönemden daha öncesinde o, bir başka kültürde ve başka bir şekilde yaşamış olabilir. Biri yazarak tespit eder ama yazan, daha önce konuşandan almış olabilir. Dolayısıyla biz kültür çalışmalarında ilk biçimi tespit etmenin imkânsızlığını not ettikten sonra benzerlikleri her zaman kaydedebiliriz. Benzerlikler vakadır ve onları kaydetmek rahatsızlık vermez. 7. Kaynakça Akın, G, 2011, Antropoloji ve Antropoloji Tarihi, Tiydem Yayıncılık, Ankara Akın, G; Gültekin, T; Özkoçak, V. 2015, Geçmişten günümüze geleneksel Anadolu Mutfak Kültürünün gelişimi, Antropoloji Dergisi, Sayı:30, s: 33-53 Akurgal, E. 2007, Anadolu Uygarlıkları, Net Turistik Yayınları A.Ş. İstanbul Belwood, P. 2008, First Farmers (The Origins of Agricultural Societies), Blackwell Publishing, USA Bogucki, P. 2013, İnsan Toplumunun Kökenleri, Türkçesi: Cumhur Atay, Kalkedon Yayınları: 233, Arkeoloji Dizisi:1, İstanbul Braidwood, R. J. 2008, Tarih Öncesi İnsanları, Çeviren: Bilgi Altınok, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, Deneme, Eleştiri ve Tarih Dizisi;14, Express Basım, İstanbul Brandau, B. and Schickert, H. 2011, Hititler, Bilinmeyen Bir Dünya İmparatorluğu, Çeviren: Nazife Mertoğlu, Arkadaş Yayınevi, Ankara Editörler: Erek, M. C.; Arbuckle, B. S.; Atakuman, Ç.; Özçelik, K.; Taşkıran, H. 2015, Anadolu Prehistorya Araştırmaları Dergisi, Bilgin Kültür Sanat Yayınları, s:113-120, Ankara Editörler: Esin, U.; Tarhan, M.T.; Özdoğan, M.; Abbasoğlu, H.; Konyar, E.; Yılmaz, G., 2000, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi, Bozok Matbaacılık ve Tanıtım Hizmetleri, Ltd. Şti, Ankara Editör, Karul, N. 2011, Tarih Öncesinden Demir Çağı’na Anadolu’nun Arkeoloji Atlası, Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş, İstanbul Gökçek, L. G. 2015, Asurlular, Bilgin Kültür Sanat Şti, Ltd, Ankara http://www.yozgatmüzesi.gov.tr, Erişim tarihi. 13.01.2016. 40 Karakoç, M. 2015, Son Buzul Çağı ve Holosen Başlangıcında Anadolu Balkan İlişkileri; Midas Kitap Yayın No: 5, Ankara Kiple, K. F. 2010, Gezgin Şölen, Gıda Küreselleşmesinin On Bin Yılı, Çeviren: Nurettin Elhüseyni, Yapı Kredi Yayınları: 3175, İstanbul Köroğlu, K. 2013, Eski Mezopotamya Tarihi, İletişim Yayınları: 1136, Başvuru Dizisi No: 46, İstanbul Kramer, S. N. 1998, Tarih Sümer’de Başlar, Çeviren: Muazzez İlmiye Çığ, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara Nissen, H. J. 2015, Ana Hatlarıyla Mezopotamya, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, Deneme, Eleştiri Dizisi:29, İstanbul Özbek, M. 2007, Dünden Bugüne İnsan, İmge Yayınevi, Ankara Özbek, M. 2013, Beslenme Kültürü ve İnsan, Alter Yay. Rek. Org. Tic. Ltd, Şti, Ankara Özçelik, K, 2016, Denizli (Honaz) adamının yontma taş aletleri bulundu, http://www.yozgatmüzesi.gov.tr, Erişim tarihi, 13.01.2016. Sagona, A. and Zımansky, P. 2015, Arkeolojik Veriler Işığında Türkiye’nin En Eski Kültürleri, MÖ.1.000.000-550, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul Schmidt, K., 2014, Taş Çağı Avcılarının Gizemli, Kutsal Alanı Göbekli Tepe, En Eski Tapınağı Yapanlar, Çeviren: Rüstem Aslan, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul Soylu, G. 1985, Prehistorik devirlerde beslenme sorunu, Antropoloji, 12; 437-450 41