ULUSLARARASI İKTİSAT Her gün kullandığımız malların yüzlercesi yabancı ülkelerde üretilmiş ve buralardan ithal edilmiştir. İşimize gittiğimiz otomobil, kullandığımız TV, içtiğimiz kahve, giydiğimiz takım elbise, vs. bunlardan belki bazılarıdır. Çoğu malların veya onların üretimindeki girdiler yurt dışından geldiğinin farkında bile olmayız. Örneğin içtiğimiz kolanın ana maddesinin veya kullandığımız otomobilin motorunun nerelerde üretildiği kaçımız biliyoruz. Bunun gibi, yurtiçinde yapılan üretimin önemli bir bölümü de yabancıların kullanımına sunulur. Dış piyasa talebinde bir artma ya da azalma bu tesislerin üretimini ve çalıştırdıkları insan gücünü doğrudan etkiler. Söz gelişi, dış talepteki bir düşme üretimde daralmaya ve işsizlik oranında yükselmeye yol açarak ulusal ekonomiye büyük zararlar verebilir. Küreselleşme süreci hızlı bir biçimde etkisini göstermektedir. Bugün dünya üretiminin beşte birine yakın payı çok uluslu şirketler adı verilen ve dünyanın büyük bir bölümünde faaliyet gösteren firmalar tarafından gerçekleştirilmektedir. Ayrıca ülkeler arasında dolaşan sermayenin hacmı hızla artmış ve son yıllarda dünya ticaret hacmini de aşmış durumdadır. Dersimizin bu son bölümünde ülkelerin uluslararası ekonomikfınansal ilişkileri genel düzeyde ele alınacaktır. Bu kapsamada - uluslararası ekonomik ilişkiler, - uluslararası işbölümü ve karşılıklı bağımlılık, - karşılaştırmalı üstünlük teorisi, - Dünya Ticaret Örgütü ve -döviz piyasaları gibi konular kısaca gözden geçirilecektir. 1. Uluslararası Ekonomik İlişkiler Uluslararası İktisat’ın konusu, egemen ülkeler arasında yapılan ve ekonomik-finansal özellik taşıyan her türlü ilgi, olay, ilişki ve gelişmelerin incelenmesidir. Uluslararası ekonomik olayların başında ülkeler arası mal alım ve satmaları gelir. Mal akımları, uluslararası ekonomik işlem türleri içinde belki de en eskisidir. Teknolojinin, ulaştırma ve haberleşme olanaklarının gelişmesi ve gümrük tarifelerinin çok yanlı biçiminde indirilmesi ile birlikte, uluslararası mal akımıları son yıllarda hızlı biçimde gelişmiştir. Bu şekilde ülkelerin dış dünya ile yaptığı ve yalınızca mal alım ve satımlarını kapsayan işlemlere diş ticaret [foreign trade] adı verilir. Diğer bir deyişle, dış ticaret kavramı uluslararası ekonomik işlemlere göre daha dar kapsamlı olup yalınızca fiziki akımlarını içerir. Fiziki mal ve hareketlerinin yanında, önemli bir uluslararası ekonomik işlem gurubu de hizmetlerdir. Mal ve hizmet akımlarının yanında uluslararası ekonominin inceleme alanına giren geniş bir işlem gurubu da sınır ötesi faktör hareketleridir. Bunların içinde finansal semaye akımları ağırlık bir yer alır. Uluslararası faktör akımlarının bir bölümünü de işgücü göçleri oluşturur. Uygulamada özellikle az gelişmiş ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru gerek niteliksiz, gerekse ileri derecede eğitilmiş bir işgücü hareketi söz konusudur. Nihayet, uluslararası ekonomik işlemlerin bir bölümü de teknoloji akımlarıyla ilgilidir. Çağımızda iletişim başta olmak üzere, hemen her alanda teknoloji baş dödürücü bir hızla gelişmektedir. 2. Uluslararası İşbölümü ve Karşılıklı Bağımlılık Uluslararası ekonomik toplumun en belirgin özelliği ülkelerin karşılıklı olarak biribirlerine bağımlı olmalarıdır. Aslıda karşılıklı bağımlılık [mutually interdependence], ülkeler arası mal, hizmet ve faktör akımlarının doğal bir sonucudur. Bir ulusal ekonomide olduğu gibi, uluslararası ekonomik toplumda da temel ilke, iş bölümü [division of labor] ve uzmanlaşmadır [specialization]. Her ülke ihtiyacı olan tüm mal, hizmet veya faktörlerı kendisi üretemez. Buna olanak bulunsa bile, böyle bir yaklaşım ekonomik açıdan doğru olmaz. Bunun yerine iş bölümüne gidilmesi, ülkelerin kaynak verimliliğini artırarak ulusal refah düzeyine yükseltir. İşbölümü, ülkenin yalınızca etkin olduğu malların üretmesine yönelmesi ve bunları ihraç etmesidir. Böyle bir yaklaşım ülkenin kıt kaynaklarını daha iyi değerlendirilmesine, dolayısıyla da ekonomik refahın olarak serbest ticareti gerektirir. Çünkü serbet ticaret yoluyla, ülkenin düşük maliyetle üretiği mallar ihraç edilerek karşılığında, pahalıya üretebildikleri yurt dışından sağlanabilir. O halde, uluslararası uzmanlaşma veya işbölümü ile serbest ticaret, ülke refahatını artırmanın başlıca koşullarıdır. Bununla birlikte, Uluslararası İktisat literatüründe serbet ticaret ile korumacılık arasında, kökleri bir asırdan daha eskilere kadar uzanan yoğun tartışmalar vardır. Örneğin, XIX. Asırın temel özelliği serbest ticarete dayanması idi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde ise, ülkeler, önceleri GATT, daha sonra da Dünya Ticaret Örgütü [WTO] kanalından yapılan çalışmalarda mallardeki tarifeler önemli ölçüde indirdiler. 1973 Dünya Enerji Krizinden sonra ise daha çok ihracak kotaları ve görünmez engelere dayalı olarak Yeni Korumacılık akımları yaygınlık kazanmaya başladı. Ondan sonra, 1980 den sonra küreselleşme akımları ile serbest ticaret yeniden yaygınlık kazandi. Bununla birlikte, günümüzde serbest ticaretle çelişen uygulamalar oldukça yaygındır. Uluslararası ekonomide ticareti en çok kısıtlanan ürünlerin başında geleneksel olarak tekstil yer almıştır. Gıda, ayakkabı, demir çelik, elektronik, gemi yapımı, vs. de bunlar arasında bulunmaktadır. Az gelişmiş ülkelerin ihraç ettikleri bu gibi emek yoğun sanayi mallarına karşı gelişmiş ülkeler tarafından uygulanan korumacılık, sanayileşmekte olan ülkeleri çok olumsuz biçimde etkilemiştır. Tüm ticari engeller ve kısıtlamalara rağmen yine de uluslararası ekonomide önemli bir uzlaşma sağlanmiş bulunmaktadır. Bu uzlaşma karşılıklı bağımlılık yaratmakta, ama tüm ülkelerin refahına da katkıda bulunmaktadır. 3. Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisi Günümüzde uluslararası ticaretin nedenlerini açıklayan temel görüş Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisi [Theory of Comarative Advantages]dır. Uluslararası uzmanlaşma ve serbest ticaretin yararlarını açıklayan bu teori David RİCARDO tarafından ortaya atılmıştır. Aşağıda, Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisi, RİCARDO tarafından verilen bir örnekle gözden geçirilmektedir. Bunun için üretimin yalınız emek kullanılarak yapıldığını, diğer bir değişle, maliyetin tek faktör olarak emekten oluştuğunu kabul edelim. İngilterede ve Portekiz, kumaş ve şarap üretsinler ve iki ülkede bir işçinin bir gün çalışarak ürettiği mal miktarı aşağıdaki gibi olsun Kumaş [metre] Şarap [litre] İngiltere 80 40 Portegiz 10 20 Örneğe göre İngiltere iki malda da mutlak üstünlüğe sahiptir, çünkü gerek şarabı, gerek kumaşı Portekiz den daha ucuza üretir. Fakat İngiltere’nin üstünlüklerinin derecesi aynı mıdır ? Hayır. Tablodaki rakamlara dikey yönde karşılaştırmasından da anlaşılacağı gibi, kumaş üretimindeki üstünlük 8 kat, buna karşılık şarap üretimindeki üstünlük 2 kattır. Bu bakımdan, kıt kaynakların en iyi kullanımı açısından İngiltere kumaş üretmeli, şarap üretimini Portegiz’e brakmalı, yani kumaş ihraç ederek şarabı Portegiz den ithal etmelidir. Bu İngiltere nin kumaş üretiminde karşılaştırmalı [göreceli] üstünlüğe sahip olması demektir. Portegiz’in durumu ise bunun tersidir. Bu ülke iki malda da mutlak olarak geri bir durumdadır. Fakat maliyetinin göreceli yüksekliği kumaşta 8 misli iken şarapta yalınız 2 mislidir. O üretimine yönelmesi ve bu malı ihraç ederek kumaşı İngiltere den ithal etmesi rasyonel bir davranış olur. Görülüyor ki, bu durumda İngiltere kumaş üretiminde, Portegiz şarapta uzmanlaşır ve her ülke uzmanlaştığı malı ihraç ederek karşılığında göreceli pahalıya üretebildiği malı ithal ederek, ikisi de dış ticaretten kazançlı çıkar. Demek oluyorki, dünya ticaretinde bir malı ihraç edecek olan ülkeler, o malın üretiminde görmeci biçimde etkin [maliyetleri en düşük] olan ülkelerdir. Başka bir deyişle, ülkeler ancak üretiminde başkalarına göre daha verimli oldukları malları üretir ve ihraç ederler, başkalarının daha ucuza üretikleri malları ise onlara brakır ve onlardan ithal ederler. 4. Küreselleşme ve Dünya Ticaretinin Serbestleştirilmesi İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya ticaretini serbestleştirme doğrultusunda ortaya çıkan eğilim günümüzde de hızlı biçimde sürmektedir. Küresel boyutlarda dünya ticaretini serbestleştirme çabaları adeta dünyayı tek bir Pazar durumuna getirme amacına yöneliktir. Ekonomik anlamda küreselleşmenin şu üç boyutu dikkat çekicidir. Ticari küreselleşme, mali küreselleşme ve üretimin küreselleşmesi. Ticaret küreselleşme veya küresel ticaret, diğerlerinden daha eski bir gelişmedir. Bu gelişme, 1947’de kurulan GATT [Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması] çerçevesinde gümrük tarifeleri ve ithalat kotalarının kaldırılarak uluslararası ticaretin küresel biçimde serbestleştirilmesi girişimiyle başlamiştır. Bugün GATT’ın yerine Dünya Ticaret Örgütü [Word Trade Organızation – WTO] geçmiş bulunmaktadır. Dünya Ticaret Örgütü 1995 yılında faaliyete geçmiştir. Dünya ticaretini serbestleştirme çabalarını hızlandırmayı sürdürmek üzere GATT anlaşması genişletirip DTÖ’nın kapsamına alandı. Başka bir deyişle, bugün DTÖ’nın yasal dayanağını GATT anlaşması oluşturmaktadır. DTÖ’nın geniş anlamda dünya ticaretini serbestleştirme amacına ulaşabilmek için, üye ülkelerin ortak çıkar ve karşılıklı ödün verme ilkeleri doğrultusunda hareket ederek, dış ticarette her türlü engeli ve farklı işlemleri kaldırmaları öngörüyor. Bu çerçevede örneğin, tarifelerin azaltılması, ithalat kotalarının kaldırılması, döviz kısıtlaması uygulamalarına son verilmesi, ithalat ve ihracata uygulanan tüm vergi dışı engellerin azıltılması veya tamamen kaldırılması yoluyla dünya ticaretinin serbestleştirilmesi, DTÖ’nın temal hedeflerini oluşturur. 5. Döviz Piyasası Uluslararası ekonomik işlemlerin gerçekleştirmek amacıyla kullanılan her türlü yabancı ödeme aracına döviz denilmektedir. Döviz alım-satımının yapıldığı, başka bir ifade ile ulusal paraların biribirine çevrildiği piyasalara döviz piyasaları denilmektedir. Uluslararası niteliğe sahip bu piyasalarda, döviz alıcıları karşılaşmakta ve bunun sonuncunda dövizin fiyatı oluşmaktadır. Oluşan bu döviz fiyatına döviz kuru denilmektedir. 5.1.Döviz Kuru 5.1.1. Nominal döviz kuru bir ulusal paranın bir biriminin başka bir ulusal para cinsinden değeri yani fiyatıdır. Diğer bir ifade ile bir ülkenin parasının başka bir ülkenin parasına dönüşüm oranıdır. Yabancı para (döviz) satın almak yada satmak için gittiğiniz döviz bürosunda ya da bankada bir ışıklı tabelada gördüğünüz farklı para birimlerinin dönüşüm oranları nominal döviz kurlarıdır. Eğer döviz bürosuna 100 TL verip, karşılığında 50 ABD aldıysanız bu nominal döviz kurunun 2 olduğunu, yani 1 doların 2 TL olduğunu gösterir. Döviz kuru iki yönlü bir ilişkinin ifadesidir. Yabancı para ulusal para cinsinden ifade edilebileceği gibi, ulusal para yabancı para cinsinden de ifade edilebilir. Ülkemizde birinci seçenek daha çok tercih edilmekte yabancı paralar TL cinsinden ifade edilmektedir. 5.1.2.Reel Döviz Kuru,Nominal döviz kuru parasal bir ifadedir. Reel döviz kuru ise iki ülke arasındaki benzer mal ve hizmetlerin dönüşüm oranıdır. Nominal ve reel döviz kurlarının son derece ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü reel döviz kuru aslında iki ülkenin fiyatları ile nominal döviz kurunun bir fonksiyonudur. Bu durum aşağıdaki reel döviz kuru formülünden kolaylık anlaşılabilir: Yukarıdaki formüle göre, eğer yurtiçi ve yurtdışı fiyat düzeyleri aynı ise o zaman reel döviz kuru nominal döviz kurundan farklı olmayacaktır. Ortak bir para birimi ile ifade edilmiş GSYH veya kişi başına GSYH ülkeler arası refahın karşılaştırılabilmesi için yeterli olmayabilir. Çünkü aynı miktar para ile bir ülkede satın alabildiklerinizi başka bir ülkede satın alamayabilirsiniz. Nedeniçok basit: Mal ve hizmetlerin fiyatları ülkeden ülkeye farklılıklar gösterir. Şöyle bir soru soralım: Ankara’da cebinde 100 bin TL’si olan mı, yoksa Paris’da cebinde 100 bin Avro’su olan mı daha zengindir? Bugünlerde ortalama döviz kuru ile 100 bin Avro yaklaşık 300 bin TL’ye eşittir. O zaman Paris’teki vatandaşın Ankara’daki vatandaştan daha zengin olduğunun söyleyebilir miyiz? Hayır. Önemli olan sahip olunan varlığın parasal değerinden ziyade satın alma gücüdür. Örneğin 100 bin TL’ye Ankara’da 100 m2 büyüklüğünde ortalama bir semtte bir apartman dairesi alabilirsiniz. Fakat Paris’te 100 m2 büyüklüğünde bir daire alabilmeniz için yaklaşık 600 bin Avro ödemeniz gerekecektir. Tüm bunlar gösteriyor ki paranın satın alabildikleri, yani satın alma gücü, ülkeden ülkeye farklılıklar göstermektedir. O zaman gerçek bir refah karşılaştırması yapabilmek için o ülkenin KBGSYH’nın satın alma gücü’ne bakmak gerekir. 5.2. Satın Alma Gücü Paritesi (SGP) Satın alma gücü paritesi (SGP), ülkelerarasındaki fiyat düzeyi farklılaşmasını ortadan kaldıran bir çeşit düzeltilmiş döviz kurudur. Satın alma gücü paritesi belirli bir mal ve hizmet sepetinin satın alınabilmesi için gerekli ulusal para tutarlarının birbirine oranıdır. Başka bir ifadeyle SGP, farklı para birimlerinin satın alma gücünü eşitleyen bir değişim oranıdır. Eğer 1TL’nin satın alma gücü Türkiye’de de yurtdışında da aynı ise o zaman iki ülke parası arasında reel döviz kurununda aynı olması gerekir. SGP’ye göre iki ülke parası arasındaki nominal döviz kuru bu ülkeler arasındaki fiyat farkını yansıtmalıdır. SGP’yi bir örnekle açıklayalım: Türkiye’de bir porsiyon dönerin ortalama fiyatı 10TL olsun. Yine bir porsiyon dönerin Almanya’daki fiyatI ise 20 Avro olsun. Eğer Avro /TL nominal döviz kurunu 3TL varsayarsak, Almanya’da bir porsiyon dönerin fiyatı 60TL’ye eşit olur. O zaman Almanya’da 1 Avro ’nun satın alma gücünün 1TL’den daha düşük olduğunu (1/6) rahatlıkla söyleyebiliriz. Her ne kadar Avro ile TL arasındaki nominal döviz kuru 1 Avro=3TL veya 1TL=0.33Avro olsada, nominal döviz kurunun satın alma gücünü yansıtmadığı bir gerçek. Bu ise nominal döviz kuru ile hesaplanan Alman GSYH’sının olduğundan daha yüksek, Türkiye GSYH’nın ise daha düşükmüş gibi görünmesine neden olur. O yüzden, SGP kullanılarak ortak bir para birimine dönüştürülen harcamalar, satın alınan mal ve hizmet hacmindeki farklılıkları yansıtarak, nominal döviz kuru ile hesaplanmış kişi başına düşen GSYH’dan daha iyi bir refah karşılaştırması yapabilmeye olanak sağlar. Türkiye’nin 1960-2011 yılları arası Amerikan doları cinsinden reel ve nominal kişi başına düşen GSYH’ları ve satın alma gücü paritesiyle hesaplanmış reel ve nominal GSYH’ları aşağıdaki şekil’de görülmektedir. Şekil dikkatlice incelenirse bilhassa şu husus dikkati çekmektedir. SGP ile hesaplanan KBGSYH değerlerinin, ABD doları cinsinden hesaplanan değerlerden daha yüksek olduğu görülmektedir. Örneğin 2011 yılında cari fiyatlarla 10.498 ABD olan KBGSYH, SGP ile 16.885 ABD dolarıdır. Bunun anlamı şudur. Her ne kadar Türkiye’de bir kişinin ortalama geliri 10.498 dolar olsa da bu para ile aslında 16.885 dolar değerinde mal ve hizmet satın alabilmektedir. O zaman mevcut cari döviz kuru kullanılarak hesaplanan GSYH’nin, Türkiye’nin GSYH’nın olduğundan daha düşük gösterdiğini söyleyebiliriz. 5.3.. Döviz kurunun Belirlenmesi Döviz kurunun belirlenmesi herhangi bir malın fiyatı gibi arz ve talebe göre oluşmaktadır. Bu nedenle döviz talebi ve döviz arzının özellikleri açıklanarak döviz piyasasında döviz kurunun ve dolayısıyla dengenin nasıl oluştuğunu belirlemek mümkündür. 5.3.1. Döviz Talebi Uluslararası ödemeleri gerçekleştirmek için talep edilen yabancı para miktarına döviz talebi denilmektedir. Döviz talebi ülkenin yabancı ülkelere yapacağı ödemelere bağlı olmaktadır. Döviz talebini belirliyen faktörler - ithalat yapmak - yabancı ülkelere borç ödemek - uluslararası özel sermaye ve portföy yatırımları yapmak olarak ifade etmek mümkündür. Bir ülke açısından döviz kurunun yükselmesi ithal edilecek ürünlerin fiyatının pahalılaşması anlamına gelmektedir. Böylece söz konusu ülke ithal etmekte olduğu mal miktarını kısmakta dolayısıyla döviz talebi azalmaktadır. Döviz kurunun düşmesi durumunda ise ithal ürünlerinin fiyatı ucuzlayacağından bu ürünlere olan talep artacak, dolayısıyla da döviz talebi de artmış olacaktır. 5.3.2. Döviz Arzı Çeşitli biçimde elde edilen ve ulusal paraya dönüştürmek amacıyla döviz piyasasına sunulan yabancı paralara döviz arzı denilmektedir. Bu arzı her türlü yabancı ödeme araçlarının miktarına bağlı olarak değişmektedir. Ancak döviz arzı birinci derecede, ülkenin ihraç mallarına olan uluslararası talebe bağlı olmaktadır. 5.3.3. Döviz Piyasasında Denge Bir ekonomide döviz pıyasasına herhangi bir devlet müdahelesi olmadığında, döviz kuru döviz arzı ile talebinin kesiştiği noktada oluşmaktadır. Döviz arzında ve talebinde meydana gelebilecek değişmeler döviz kurunun da değişmesine sebep olmaktadır. - Döviz talebinde meydana gelen değişme artış yönünde ise döviz talep eğrisi sağa kaymakta ve döviz kuru yükselmektedir. - Döviz arzındaki değişmenin döviz kuru üzerindeki etkisini ele aldığımızda, döviz arzındaki değişim artış yönünde ise, döviz arz eğrisi sağa kaymakta ve döviz kuru düşmektedir. 5.4. Döviz Kur Sistemi Daha önce ifade edildiği üzere döviz kuru herhangi bir müdahalenin söz konusu olmadığı serbest piyasa şartlarına döviz arz ve döviz talabine bağlı olarak oluşmaktadır. Ancak genelikle gelişmekte olan ülkelerde zaman zaman da gelişmiş ülkelerde döviz pıyasalarına hükümetlerce mudahale edilmektedir. Hükümetlerin döviz piyasasını düzenlemek amacıyla döviz kuruna müdahale etmesi sonucu iki döviz kuru sistemi söz konusudur. Bunlar sabit kur sistemi ile esnek kur sistemidir. 5.4.1. Sabit Kur Sistemi Sabit kur sistemi, bir ülke parasının diğer ülke paraları karşısında alacağı değerin hükümet tarafından belirlendiği sistemdir. Bu sistemde döviz arz ve talep koşulları dikkatle alınmaksızın döviz kuru belirlenmektedir. 5.4.2. Esnek Kur Sistemi Esnek kur sistemi, bir ülke parasının diğer ülke paraları karşısında değerinin döviz arz ve talebine göre belirlendiği sistemdir. Esnek kur sistemi değişken kur sistemi veya dalgalı kur sistemi olarak da tanımlanmaktadır. Bu sistemde döviz kurları üzerinde herhangi bir hükümet müdahalesi bulunmamaktadır. Döviz kuru sistemleri sabit ve esnek kur sistemleri olarak ikiye ayrılmakla birlikte, bu iki sistem arasında değişik uygulamalarda bulunmaktadır. Ancak günümüz ülkelerindeki eğilimin sabit kur uygulamalarından esnek kur uygulamalarına doğru olduğu görülmektedir.