T.C SAKARYA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ KURAKLIĞIN AKARSU HİDROLOJİSİNE ETKİSİ Tuğçe HIRCA İçerik 1) SU POTANSİYELİ -Ülkelerin Su Fakirliğine Göre Sınıflandırılması -Nasıl Fakirleşmekteyiz? -Türkiye’nin Su Kapsamında Geleceği -Türkiye’ nin Su Potansiyeli -Yağış Dağılışına Etki Eden Faktörler -Yağış Rejimini Etkileyen Faktörler 2.KURAKLIK VE AKARSU HİDROLOJİSİNE OLAN ETKİLERİ -Kuraklık Nedir? -Türkiye’ de Kuraklığın Tarihçesi -Türkiye’ de Kuraklığa Etki Eden Faktörler -Kuraklığın Sonuçları - Kuraklıktan Korunma Yolları - Çözüm Önerileri 1) SU POTANSİYELİ Yeryüzünün %70 (1.4 milyar km3) sularla kaplı olması, dünyada su bolluğu olduğu görünümü veriyorsa da, kullanılabilir nitelikteki su oranı ancak % 2.5 (35 milyon km3 )civarındadır. 18. yüzyılın son çeyreğinde, Sanayi Devrimi başlangıcında 1 milyar olan dünya nüfusu, 1950 yılında 2.5 milyar, 2011 yılında ise Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu'nun belirtmiş olduğu değer 7 milyar olmuştur. Dünya nüfusunun çok hızlı artışı, sanayi ve teknolojinin aşırı gelişmesi, ayrıca çevre bilincinin yeterince yerleşememesi veya yaygınlaşamaması gibi nedenler dünyada içilebilir su miktarının giderek azalmasına sebep olmaktadır. Ülkelerin su bakımından sınıflandırılması çeşitli şekillerde yapılabilmektedir. Malin Falkenmark, 1989 yılında ülkelerin toplam nüfusu ve toplam su kaynağı miktarını ilişkilendirerek, doğal sistemin ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurarak, nüfusun su kaynakları üzerindeki baskısını işaret eden bir indeks hazırlamıştır. “Falkenmark İndeksi” olarak ifade edilen eşik değerler aşağıdaki tabloda verilmiştir. Su (m3/kişi/yıl) Sınıflandırma 1700 ve üstü Su baskısı yok 1700-1000 1000-500 500 ve altı Su sıkıntısı Tablo 1: Falkenmark İndeksi Su kıtlığı Mutlak su kıtlığı Tablo 1: Falkenmark İndeksi Devlet Su İşleri (DSİ)’nin Türkiye’nin su potansiyeli hesaplarına göre Türkiye kişi başına yıllık 1652 m3 su potansiyeline sahiptir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tahminlerine göre Türkiye nüfusu 2030 yılında 100 milyonu aşacak ve su potansiyeli kişi başına yıllık 1120 m3’e düşecektir.* -Kişi başına düşen su miktarı yılda 10 bin m3 ve üzeri: Su Zengini Ülke -Kişi başına düşen su miktarı yılda 3-10 bin m3:Yeterli Suya Sahip Ülke -Kişi başına düşen su miktarı yılda bin-3 bin m 3 üzeri:Su Sıkıntısı Olan Ülke -Kişi başına düşen su miktarı yılda bin m3 ve altı:Su Fakiri Ülke** *SKD Türkiye’nin hazırlamış olduğu ‘Çevresel Perspektif Raporu’ na göre bu değer: 2030 yılında nüfus 85 milyon olacağı varsayılmaktadır. Ayrıca bazı kaynaklara göre 2030 yılındaki su potansiyeli yıllık 1000 m3 olarak belirtilmiştir. **Su zenginliği ya da fakirliği, 3. Dünya Su Forumu’na kadar kişi başına düşen su miktarıyla ölçülmekteydi. 3. Dünya su Forumu'nda geleneksel yöntemin doğruluğu tartışılmış ve alternatif olarak Su Fakirliği İndisi yöntemi önerilmiştir. Mevcut suyun kullanılabilirliği gibi birçok ayrıntıya dayanan bu yeni yöntem günümüzde daha kabul gören bir yöntemdir. Kaynak Erişilebilirlik Erişim Kullanım Varlığı Kapasitesi Becerisi Çevresel Su Etki Boyutu Fakirlik İndisi Kongo 17,1 Cumhuriyeti 10,3 11,8 7,3 10,9 57,3 Finlandiya 12,2 20,0 18,0 10,6 17,1 78,0 Fransa 7,0 20,0 18,0 8,0 14,1 68,0 Almanya 6,5 20,0 18,0 6,2 13,7 64,5 İran 6,8 14,8 15,5 13,5 9,8 60,3 İtalya 7,7 19,8 17,4 5,3 10,7 60,9 Türkiye 7,8 14,8 13,1 10,7 10,1 56,5 İngiltere 7,3 20,0 17,8 10,3 16,0 71,5 Tablo 2: Su Fakirliği İndisi'ne göre ülkelerin su zenginliği Su fakirlik indisi‘nin kullanılma nedeni; geleneksel hesaplama yöntemindeki varsayımların yanlış yönlendirmelere neden olduğu ortaya çıkmasıdır. Bunun yerine tercih edilen su fakirliği indisinin ise en önemli özelliği yalnızca miktara dayalı olmamasıdır. Su miktarının önemli olmasıyla birlikte bu miktarın çeşitli nedenlerden, örneğin kirlilik yüzünden insanın kullanımına verilememesi, o ülkenin zenginliğinden de söz edilememesi anlamına gelmektedir. Bu yeni indisin hesaplanmasında dikkate alınan etkenler şu şekilde sıralanabilir: 1) Su miktarı, 2) Bu suya erişebilirlik, 3) Erişimi sağlayacak ekonomik-teknolojik kapasite, başka bir deyişle, bu suya erişebilmek için teknik donanım yeterli mi, değilse donanım satın alma gücü var mı? 4) Su etkin ve verimli kullanılıyormu? 5) Çevresel etki boyutu, yani suyun ne kadarının temiz ve kullanılabilir ya da kirlenmekte olduğuna ilişkin süreç izleniyor mu? Bu yeni göstergeye göre 147 ülke arasında, kaynak varlığı 6,1 olmasına karşın su fakirlik indisi 35,1 olan Haiti en fakir ülke, kaynak varlığı 12,2, su fakirlik indisi 78 olan Finlandiya da en zengin ülke olarak anılıyor. Türkiye 7,8 kaynak varlığı ve 56,5’lik su fakirlik indisi değeriyle sıralamada ortalama bir yerde bulunuyor. Nasıl Fakirleşmekteyiz? Nüfusumuzun yaklaşık 49 milyon olduğu 1955 yılında yılda kişi başına 8509 m3 yenilenebilir su düşerken (yeterli suya sahip ülke konumunda) nüfusumuzun 57 milyon olduğu 1990’da bu miktar 3626 m3’e düşmüştür.Günümüzde ise 1652 m3 olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakirleşmeye yol açan etkenlerin en başında aşırı nüfus artışının olmasıdır ve buna bağlı olarakta nüfus artışının diğer etkenlerin ortaya çıkmasında çok belirleyici olmasıdır. Artan nüfusun gıda, temizlik, sağlık, daha kaliteli bir yaşam gibi gereksinmelerini karşılamada, günlük kullanımdan sanayiye ve tarıma kadar hemen her alanda, daha çok suya gereksinim duyulmaktadır. Sürdürülebilir yaşam için gerekli olan yeterli kalitede ki su miktarı burada oldukça önemlidir. Dünya’da 1900’lere kadar dışkı kaynaklı kirleticiler ve bir kaç organik kirletici dışında bir kirletici bulunmamaktadır. 1900’lerden sonra yavaş yavaş tarıma ve yanlış drenaja bağlı olarak tuzlanma sorunu yaşanmaya başlanmıştır. Öte yandan giderek gelişen sanayiyle birlikte, 1910’lu yıllarda metal kirliliği başlamakta olup,1930’lu yıllarda organik tarım ilaçlarının ortaya çıkmasıyla organik kirleticiler ortaya çıkmaya başlamıştır. Ayrıca sulak alanlarda otrefikasyonla karşılaşıldı. 1940’larda tarımda gübre kullanılmaya başlanmasıyla birlikte nitrat kirliliği başladı. 1950’lerin başlarında yoğunbir şekilde yapılan nükleer denemelerle ani bir kirlenme oldu 1960’lardan itibaren asit yağmurları kirletici olmaya başladı. 1974’ten başlayarak da kloroflorokarbonlar ortaya çıktı, ama bu da büyük ölçüde durduruldu. Kirliliğin bu denli önemli olma nedeni su kalitesini bozuyor, yanı sıra da giderilmesi zor çevresel sorunlar yaratıyor. Kirli su kaynağı kullanımdan çıkmak zorunda kalıyor, başka bir deyişle özenli kullanılmazsa ve önlem alınmazsa, kullanımdaki su miktarı azalıyor. Yeraltı sularının doğru kullanılamaması da önemli bir etken olma özelliğine sahiptir. Daha önceki senelerde 10- 20 m den su çekilimi sağlanıyorken günümüzde bu değer 200 m bulmaktadır. İçi boşalmış yeraltı su depoları, yapılarına bağlı olarak, çöküntüler oluşturup yüzey şekillerinde değişikliğe neden olabilmektedir. Bununla birlikte su çekilim derinliğinin artması enerji ve harcamalarında artmasına neden olmaktadır. Özellikle Orta Anadolu’da yeraltı sularının seviyelerinin aşırı düşmesinin bu bölgedeki yüzey sularının derinlere çekilmesine, yüzeydeki eskiden suyla dolu göllerin ya da sulak alanların da kurumasına yol açmaktadır. Dolayısıyla yeraltı su seviyeleri düştükçe sular yeraltı depolarına doğru çekilmektedir. Bunun nedeni yerin altında, suyu yüzeyde tutmaya yetecek kadar su bulunmamasıdır. Yeraltı sularının aşırı kullanımı yerin altındaki dengeyide bu şekilde bozmaktadır. Fakirleşme nedenlerinden bir diğeri ise sulama etkisidir. Bir birim gıda üretimi için en az 10 birim suya ihtiyaç duyulmaktadır. Ülkemizin iklim özellikleri nedeniyle her bölge sudan eşit şekilde yararlanamamaktadır. Bu nedenle suların barajlarda depolanıp su gereksinimi olan yerlere taşınması gerekmektedir. Barajlarda depolanan suyun tarım alanlarına ulaştırılmasında yaygın olarak açık sulama kanalları kullanılmaktadır. Açık kanalet yapmanın aşırı yağış alan, buharlaşmanın az olduğu Karadeniz’de sakıncası olmayabilir. Ancak yağış miktarı az, güneşli geçirdiği süre çok fazla olan Güneydoğu Anadolu’da ya da Orta Anadolu’da açık kanaletlerle sulama yapılması durumunda aşırı buharlaşma, aşırı su kaybı olacaktır. Bununla birlikte sulama tipleride önemli ölçüde etkili olmaktadır. Açık kanalla yapılan, vahşi sulama denen klasik sulama yönteminde tasarruf söz konusu değildir. Bunun yerine toprakta gerekli nemin temin edilebilmesi için, bitki kök bölgesine suni gübre eritilmiş suyun az miktarda verilmesidir. Harcanan Su Miktarı Açısından Ton Yüzeysel Sulama 689 Damla Sulama 249 Fark 440 Tablo 3: 1 Dekar Büyüklüğündeki Arazisinde Gerçekleştirilen Karşılaştırmalı Harcanan Su Miktarı Türkiye’nin Su Kapsamında Geleceği Türkiye’nin nüfus artışı dünya ortalamasının az da olsa üzerinde seyrediyor. 2023 yılında nüfusun 100 milyon olacağı tahmin ediliyor. Bu veriler hesaba katıldığında 2023 yılında kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1125 m3/yıl civarında olacak. Böylece 2030 yılına gelindiğ inde Türkiye su fakirliği üst değeri olarak kabul edilen 1000 m3/kişi/yıl değerine ulaşmış olacak (Bkz grafik 1) ve su bakımından fakir ülkeler arasında yerini alacak. Grafik 1: Türkiye’ de kişi başına düşen su miktarı Ancak ülkenin artan su tüketiminin birincil nedeni nüfus artışı değil. Suyun sektörel paylaşımında %74 ile tarım ilk sırayı çekerken, %15 ile endüstri sektörü ikinci ve %11 ile evsel kullanım üçüncü sırada yer alıyor (Bkz grafik 2). Su tüketiminde en büyük paya sahip tarımsal su kullanımı, DSİ’nin 2023 planına göre 72 milyar m3’e çıkarılarak %143 artırılacak. Ayrıca DSİ sulanabilir alanların 2023’e kadar 4,9 milyon hektardan 8,5 milyon hektara çıkarılarak %73 oranında büyütülmesini hedefliyor. Sulanan alanların %94′ünün suyu israf eden yüzey sulama metodları (karık, tava ve salma) ile gerçekleştirildiğini hesaba kattığımızda tablo daha da vahimleşiyor. Yüzey sulama yöntemi yerine basınçlı sulama sistemleriyle %50’lik bir su tasarrufu sağlanabilirken, Türkiye’nin su kaynaklarının en azından üçte birini bu şekilde israf ettiği tahmin ediliyor. Grafik 2 :Su Tüketimi’nin yıllara bağlı kullanıldığı alanlar Şekil 1: Bölgelere Göre Yıllık Yağış Miktarları (mm) Toplam Su Miktarı 501 m3 Su Bütçesinden Ayrılanlar Atmosfere Buharlaşan Su Miktarı Yeraltı Suyuna Katılan Su Miktarı -274 m3 -69 m3 Su Bütçesine Katılanlar Komşu Ülkelerden Eklenen Su Miktarı Yeraltısuyundan Pınarlar Vasıtasıyla +7 m3 Yüzeye Çıkan Su Miktarı +28 m3 Toplam Su Potansiyeli Tablo34: Türkiye’ nin Su Potansiyeli 198 m Yağış Dağılışına Etki Eden Faktörler 1-Denize göre konum: Kıyı bölgeler iç kesimlere göre daha fazla yağış alır. 2-Yer şekilleri: A-Yükselti: Yükseltisi fazla olan bir yer her zaman çevresine göre daha fazla yağış alır. Sebebi; yoğunlaşmanın daha çok yükseklerde gerçekleşmiş olmasıdır. B-Dağların uzanış doğrultusu: Dağların kıyıya paralel olduğu yerler daha fazla yağış alır. Ayrıca bu dağlar hâkim rüzgâr yönüne dik bir şekilde yükselmiş ise yağış miktarı daha da artar. 3-Rüzgârların esme yönü: Denizden karaya doğru esen rüzgârlar yağış bırakırken, karadan gelen rüzgârlar yağış getirmez. 4-Okyanus akıntıları: Sıcak su akıntılarının etkili olduğu yerlerde nemlilik fazla olduğundan, yıllık yağış miktarı da fazladır. 5-Basınç merkezi: Yüksek Basınç alanlarında alçalıcı hava hareketinden dolayı yağış oluşmaz. Çünkü alçalan hava alttan itibaren ısınır ve hava doyma noktasından uzaklaşır. Alçak Basınç alanlarında ise yükselici hava hareketlerinden dolayı yağış oluşur. Yükselen hava soğur ve doyma noktasına ulaşır. 6-Güneş Işınlarının Düşme Açısı: Ekvatoral Bölgede güneş ışınlarının düşme açısı büyüdükçe, buharlaşma artar. Atmosfere karışan nem miktarı artar. Bunun sonucunda yağış miktarı da artar. Bunun yanında Kutuplara güneş ışınları yıl boyunca eğik açı ile gelmekte ve buharlaşama ile atmosfere karışan nem miktarı az olmaktadır. Bundan dolayı da kutuplarda yağış miktarı azdır. 7-Bitki örtüleri: yağışı artırıcı etkidedirler. Yağış rejimi: Yağışın yıl içindeki dağılışına denir. Yıl içinde alınan yağışın dağılışına göre düzenli veya düzensiz rejimler olarak ayrılır. Yağış rejimini etkileyen faktörler; 1.Genel hava dolaşımı, 2.Kara ve deniz dağılışı, 3.Yer şekilleri. Aynı miktarda yağış alan noktaların birleştirilmesi ile elde edilen eğrilere de eş yağış eğrileri ya da izoyet eğrileri denir. Dünyada yağışın dağılışı izoyet haritaları ile gösterilir. Örnek İzoyet Haritası 2.KURAKLIK VE AKARSU HİDROLOJİSİNE OLAN ETKİLERİ Kuraklık nedir? Yağışların kaydedilen normal seviyelerinin önemli ölçüde altına düşmesi sonucunda arazi ve su kaynaklarını olumsuz etkileyen, hidrolojik dengede bozulmalara sebep olan doğa olayıdır. Hidrolojik kuraklık; Meteorolojik kuraklık nedeniyle akar sular, yer altı suları ve göllerdeki debi azalması ve seviye düşmesi durumu.Kuraklık temel anlamda 3 ana gruba ayrılır: Hidrolojik Kuraklık, Meteorolojik Kuraklık ve Tarımsal Kuraklık.Nehir akım ölçümleri ve göl, rezervuar, yer altı su seviyesi ölçümleri ile takip edilebilir. Yağmur eksikliği ile akarsu, dere ve rezervuarlardaki su eksikliği arasında bir zaman aralığı olduğundan dolayı hidrolojik ölçümler kuraklığın ilk göstergelerinden değildir. Meteorolojik kuraklık sona erdikten uzun süre sonra dahi hidrolojik kuraklık varlığını sürdürebilir. Kuraklık, iklim değişimleri ile bağlantılı olarak (iklimin çeşitli zaman ölçeklerindeki kendi değişkenliği) oluşur ve ardışık birkaç yıl ya da daha uzun bir süre boyunca etkili olabilir. Temel olarak, şiddet, süre ve coğrafi yayılış bileşenleri ile nitelendirilebilen üç boyutlu bir doğa olayı olan kuraklığın tek bir tanımı yoktur. Yapılan çalışmalar göstermiştir ki; acilen önlem alınmaması durumunda on yıl sonra canlı türlerinin % 40'ının yok olacağı, sel ve kuraklık nedeniyle 200 milyon kişinin açlıkla karşı karşıya kalacağı belirtiliyor. Türkiye’ de Kuraklığın Tarihçesi Subtropikal kuşakta, Akdeniz makroklima alanı içerisinde kalan Türkiye’de yıllar arasında büyük yağış değişikliklerinin görülmesi, yaygın veya bölgesel ölçekli, farklı şiddetteki kuraklık olaylarına neden olmaktadır. Bu nedenle kuraklık olayı ülkemizde çok sık karşılaşılan bir sorundur. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Anadolu’da 1874 kuraklığı ünlü olup, bu kuraklık sırasında Ankara ve civarında 20 000 insanın öldüğü, 5000 kişinin göç ettiği, koyun ve keçilerin hemen hemen tamamının ve büyükbaş hayvanların yüzde 60’ının telef olduğu belirtilmektedir. Cumhuriyet döneminde ilk büyük kuraklık 1928–1929 yıllarında yaşanmış ve özellikle Konya Ovası’nda büyük tarımsal tahribata neden olmuştur Türkiye’deki kuraklık olaylarının en şiddetli ve geniş yayılış olanları, 1971-1974 dönemi ile 1983, 1984, 1989, 1990, 1996 ve 2001 yıllarında oluşmuştur. Türkiye’nin birçok bölgesinde etkili olan bu kuraklık olaylarının ve su sıkıntısının, yalnız tarım ve enerji üretimi açısından değil, sulamayı, içme suyunu, öteki hidrolojik sistemleri ve etkinlikleri içeren su kaynakları yönetimi açısından da kritik bir noktaya ulaştığı gözlenmiştir. 2001 sonrası dönemde (Kasım 2001-Kasım 2006) genel olarak normal sınırlarında ve normalin biraz altında ya da üzerinde gerçekleşen yağışlar, ne yazık ki 2007 kış, ilkbahar ve yaz aylarında Türkiye’nin birçok yöresinde uzun süreli ortalamaların altında kalarak yeni bir meteorolojik kuraklık olayları dizisinin yaşanmasına ve bunlara bağlı olarak da tarımsal, hidrolojik ve sosyoekonomik kuraklıkların (örneğin, sırasıyla, tarımsal ürün kayıpları, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının zayıflaması ve yetersizliği, İstanbul ve özellikle Ankara gibi bazı büyük kentlerde içme suyu sıkıntısı ve su kesintilerinin yaşanması, vb.) oluşmasına neden oldu. Aralık 2006-Ağustos 2007 döneminde oluşan kuraklık olayları, Türkiye’nin özellikle Marmara, Ege ve İç Anadolu bölgeleri ile Batı Akdeniz ve Batı-Orta Karadeniz bölümlerinde etkili oldu. 2013 yılında DSİ’nin rakamlarına göre ülkemizde su kaynaklarının yüzde 72’si tarım, yüzde 14’ü içme suyu, yüzde 14’ü sanayide kullanılıyor. Türkiye, resmi açıklamalara göre, 2014 itibarıyla 1961’den bugüne kaydedilen en kurak yılını yaşamıştır. Projeksiyonlara göre 2023 senesinde tarımda sulama ve içme suyu amacıyla kullanılan su miktarı iki katına, sanayi üretiminde kullanılan su miktarı ise üç katına çıkacağı beklenmekte. Su ve enerjinin karşılıklı bağımlılığını temel aldığımızda, Türkiye’de üretilen elektriğin yaklaşık yüzde 22’si sudan (hidroelektrik) elde ediliyor. Hidroelektrik Santralleri’nin (HES) en büyük özelliği ve tercih edilme nedenlerinden biri de ani talep veya kesinti esnasında, 3-5 dakika içinde tam kapasite devreye girebilmesi, tam güce erişebilmesi veya kapatılabilme imkânıdır. Tablo 5:2013-2012 Yağış Karşılaştırması Bu avantaj, HES’lerin diğer enerji santrallerinden (termik, nükleer vb.) en büyük farkını yaratıyor. Kuraklık nedeniyle baraj rezervlerinin su seviyelerinde meydana gelen düşüşler, hidroelektrik üretimini de sıkıntıya sokuyor. Devam eden kurak süreç, gelecek yıl içinde baraj rezervlerinin eski seviyelerine ulaşmasını geciktiriyor ki bu durumda bazı HES’lerden elektrik üretilememesi dahi söz konusu olabilir.2014 yılında, Sakarya ve Kocaeli'nin en önemli içme su kaynağı olan ve dünyanın suyu içilebilir ender göllerinden biri olduğu da bilinen Sapanca Gölünü 14 derenin 10'u kurudu. Diğer 4 dereceki su miktarı ise çok azalmıştır. Ayrıca Sadece Sapanca ilçesi sınırları içinde 30 su fabrikası bulunuyor ve bunların tesisleri de gölü besleyen kaynaklar üzerinde bulunuyor. Yağış olmaması nedeniyle göle yeterli su girmemesi, besleyen kaynakların kuruması ve sürekli su çekilmesi nedeniyle bir ay öncesinde 30.00 koduna kadar çıkan su dodu 29.00'a kadar düştü. Gölün maksimum su seviyesi 32,18 göl maksimum seviyeye geldiği zaman, Çark Deresi'nin kapakları açılmakta ve göl suları Çark Deresi ile Karadeniz'e ulaşmaktadır. Bu devinim göldeki su kalitesinin artmasını sağlamaktadır. Bu döngü gölün sürdürülebilirliği açısından son derece önemli olmaktadır. Sapanca Gölü Ağustos-2013 ve Haziran 2014 Kuraklığın temelinde yağışlardaki geçici düşüşler vardır. Böyle bir doğal sürece, iklim değişikliği eklendiğinde etkileri çok daha şiddetli hale gelir. Küresel iklim değişikliğinin sonucu dünyanın birçok bölgesinde artan sıcaklıklar ve azalan yağışlar, kuraklık olaylarının sıklığını ve ciddiyetini artırır. Yine de kuraklığın tek sebebi iklim değişikliği değildir. Su kaynakları, bir nehir ekosisteminin parçasıdır. Bu sistem üzerinde aşırı kullanım, kirlilik, doğru planlanmayan su altyapıları ve yanlış yönetime bağlı kırılmalar, havzaları, ülkeleri ve hatta ekonomileri daha da kırılgan hale getirir. Kuraklık gibi bir süreç karşısında direnç kaybetmemize ve sonuçlarının şiddetli hissedilmesine neden olur. Su miktarının azalması kuraklığın kısa vadeli etkisi olarak hissedilirken aynı zamanda artan su talebinin karşılanamaması veya ekolojik sistemlerin bozulmasına neden oluyor. Çevresel etkilerinin yanı sıra ekonomik etkileri de kuraklığın şiddetine bağlı olarak çok ağır şekilde hissedilebilir. Tarım, enerji, turizm ve ormancılık gibi sektörler kuraklıktan doğrudan etkilenir. 2003 yılında Avrupa’da yaşanan kuraklığın maliyeti 11 milyar Euro olarak hesaplanmıştır. 2006 yılında İspanya’da tarım sektörünün kuraklık yüzünden 2 milyar Euro’nun üzerinde zarara uğradığı tespit edilmiştir. Türkiye’de 2007 yılında yaşanan kuraklık kendini büyükşehirlerde bir haftayı bulan su kesintileriyle hissettirmenin yanı sıra tarım sektörü %7,3 küçülmüş, hububat üretiminde %10 azalma olmuştur. Dolayısıyla, kuraklığın nedenlerini anlamak daha kolayken etkilerini tahmin etmek ve sonuçlarından korunmak çok daha zor hale gelir. 2017/7/20 2017/7/20 Türkiye’ de Kuraklığa Etki Eden Faktörler Türkiye'de kuraklığa etki eden belli başlı faktörler arasında atmosferik koşullar, fiziki coğrafya faktörleri ve iklim koşulları yer almaktadır. Yeryüzünde iklim özelliklerinin meydana gelişinde fiziki coğrafya faktörlerinin önemli etkileri vardır. Bunlar denize yakınlık uzaklık (karasallık derecesi), yükselti ve diğer coğrafik özelliklerdir. Türkiye yüksek bir ülkedir ve ortalama yükseltisi 1100 m’den fazladır. Örnek olarak, ülkemizin deniz seviyesi ile 500 m arasında kalan alçak alanları ancak % 17,5 kadar iken, 1000 m’ den daha yüksek alanları ülke yüzölçümünün % 55’den fazlasını meydana getirir. Bu durumun Türkiye'nin iklim koşulları üzerinde çok önemli etkiler yapacağı açıktır. Oluşum Nedeni:Sıcaklık değerlerinin bir yerde aşırı yüksek yada aşırı düşük seyretmesi kuraklığa sebeb olur. Ülkelerin etkilendiği hava kütleleri, basınç yapılarının özellikleri, genel fiziki coğrafya Koşulları, enlem derecesi aşırı sıcakların ve aşırı soğuklara bağlı kuraklıkların oluşumunda etkilidir. Doğal Sürece Etkisi:Kuraklık yalnızca bir olay veya doğa olayı olarak görülmemelidir.İnsan ve faaliyetlerinin su kaynaklarına olan bağımlılığı nedeniyle toplum üzerinde çeşitli etkileri vardır. Kuraklığın Sonuçları 1- Yaşanan kuraklık dolaylı olarak insanlarda büyük strese ve salgın hastalıklara neden olmakta, özellikle hasta yaşlı ve dayanıksız kişiler başta olmak üzere bir¬çok insan yaşamını yitirmektedir. 2- Kuraklık artıkça tarımsal üretim düşer, halk ekonomik sıkıntı çeker. 3- Mevcut su kaynakları olumsuz etkilenir, 4-Barajlarda su seviyeleri ile buna bağlı olarak hidroelektrik üretimi düşer. 5-Baraj, yerüstü ve yeraltı sularının azalması susuzluk ve sağlık sorunlarına yol açar. 6- Elektrik ve su sıkıntısı sanayide üretim düşmesine yol açar. 7- Orman yangınları artar ve ekolojik bozulmalar oluşur. 8-Sıcaklık artışı ile bitkilerin fotosentez ve solunum dengesi bozulacağından, bitkilerde büyüme yavaşlar ve bir durgunluk dönemi görülür. Bu artış, uzun süreli olursa bitki toprak üstü organlarıyla devamlı kaybettiği suyu kökleriyle karşılayamaz. Bitkinin devamlı su kaybetmesi, protoplazmanın pıhtılaşmasına ve bitkinin ölümüne yol açar. Kuraklıktan Korunma Yolları 1- İnsanlar, kuraklık nedenleri ve kuraklığın açabileceği sonuçlar hususunda eğitilmelidir. 2- Doğamız korunmalı ve su kaynakları israf edilmeden kullanılmalıdır. 3- Kuraklık günlük ya da aylık olarak periyotlu bir şekilde takip edilmeli ve kuraklığı şiddeti konusunda bilgi sahibi olunmalı ve ne zaman ne yapılması gerektiği bilinmeli. 4- Eğer günümüzde su kaynakları ve doğa tasarruflu bir şekilde kullanılmamaya devam edilirse gelecekte kuraklık sorunu daha da ön plana çıkacaktır bu ihtimale karşı çözümler üretilmelidir. 5-Su olanakları kuraklığın fazla olduğu bölgelere taşınmalıdır. 6- Kuraklığı önlemek amacıyla bilisel çalışmalar yapılmalı ve bili adamları bu konuda desteklenmeli. 7- Hava durumları her gün verilirken; çiftçilerin kuraklık şartları konusunda bilgi sahibi olması amacıyla o günkü değerler karşılaştırılmalı olarak verilmelidir. 8- Ülkemizdeki su kaynakları ve enerji üretimi planlamaları ve geliştirme çalışmaları meteoroloji biliminden faydalanarak yapılmalıdır. Ayrıca; Son iklim modellemesi, atmosferdeki karbondioksit yoğunluğunun azaltılmasıyla kısa dönemde Dünya’nın daha nemli bir iklime sahip olacağını gösterdi. Carnegie Enstitüsü Küresel Ekoloji Bölümü’nden bilim insanları Long Cao ve Ken Caldeira’nın Geophysical Research Letters dergisinde yayımlanan çalışmalarına göre, küresel ısınmanın neden olduğu kuraklık karbon dioksit yoğunluğunun azaltılmasıyla önlenebilecek. Araştırmada atmosferdeki sera gazı karbon dioksitin ısıyı atmosferin ortasında hapsetmesi ve ısınan havanın atmosferde yükselmesinin, yağmur ve fırtına oluşturacak hava hareketlerini önleme eğiliminde olduğu belirtiliyor. Sonuç olarak atmosferdeki karbon dioksit yoğunluğunun artması yağışı baskılıyor. Benzer bir şekilde atmosferdeki karbon dioksit yoğunluğunun azalması da yağışı artırıyor. Bilim insanları küresel ısınmayla kuru bölgelerin daha kuru, nemli bölgelerin de daha nemli hale geldiğini ve yağışı baskılayan karbon dioksit yoğunluğunun azaltılmasıyla küresel yağışın artacağını söylüyor. Araştırma ekibinin çalışması, karbon dioksitin atmosferin yapısını hızlı bir şekilde etkileyerek yağışlarda hızlı değişikliklere sebep olduğunu göstermiş. Bu sonuçların, karbon dioksitin sebep olduğu iklim değişikliğinin etkilerinin yanı sıra atmosferik karbon dioksitin yoğunluğunu azaltmanın potansiyel etkilerini anlamak açısında da önemli etkileri var. Cao, karbon dioksitin yağış üzerine doğrudan etkisinin hızlı bir şekilde olacağını belirtiyor ve eğer karbon dioksit yoğunluğu hemen azaltılırsa yıl içinde yağışların görülebileceğini, aksi takdirde bunun yıllar alabileceğini söylüyor. Çözüm Önerileri Su toplama havzalarından hangisinde ne kadar kuralık geliştiğini bilmek barajların işletilmesinde ve ekilecek bitki türünün seçiminde kritik rol oynar. Dolayısı ile, kuraklığın gelişimi, günlük/aylık olarak takip edilerek, kurak ve nemli alanların ve bunların şiddetinin yerel dağılımı hakkında doğru ve zamanında bilgi sahibi olunması için, ülkemizde bir kuraklık izleme ve erken uyarı sistemi kurulmalıdır. Küresel ısınma ile birlikte alt tropiklerdeki yüksek basınç kuşağının kuzeye doğru Türkiye üzerine kayması beklenmektedir. Böylece, Türkiye’nin büyük bir kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecektir. Bu nedenle, su kaynaklarının planlama ve yönetim çalışmalarında küresel iklim değişikliğinin olası etkilerinin değerlendirilmesi zorunlu hale gelmiştir. Amerika Birleşik Devletleri ile Meksika arasında yapılan anlaşmaya benzer bir şekilde Türkiye’den Suriye ve Irak’a verilen veya verilmesi teklif edilen su miktarı, değişen iklim şartlarına bağlanmalı ve ayarlanmalıdır. Tarım için bir çok yerde sulama gereği ortaya çıkacaktır. Geleneksel tarım ürünleri yerine daha sıcak ve kuru iklim şartlarına uygun tarım ürünlerine geçiş de bir zorunluluk halini alabilecektir. Ayrıca suyun fazla olduğu yerlerden, kuraklığın hüküm sürdüğü bölgelere taşınması gerekecektir. Bunun için “Küresel İklim Değişiminin Su Kaynaklarına Olası Etkileri” üzerine ülkemizde de gerekli bilimsel çalışmaların yapılabilmesi için bilim insanlarımızın teşvik edilerek özendirilmesi gerekmektedir. Meteoroloji açısından ortalama olarak küresel ısınmanın 1 oC derece artması halinde Su Vakfı (2006) tarafından yapılan basit bir hesaplama ile bugün için güneydeki kurak kuşakların 250 km kadar kuzeye kayması beklenmektedir. Kurak kuşakların kuzeye kayması bu durum Türkiye iklim bölgelerini yakından etkileyerek güney bölgelerimizin daha kurak hale gelmesine sebep olabilecektir. Konya Havzasının Kuruması Üzerine Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Konya havzasının uluslararası üç kuraklık kriterinden biri olan ‘hidrolojik kuraklığa’ resmi olarak girdiğini 2014 yılında girdiğini açıkladı. Karapınar ilçesi sınırlarında bulunan ve dünyanın nazar boncuğu olarak adlandırılan Meke Gölü yüzde 99 oranında kurudu. Yağışların az olması ve yer altı sularının çekilmesiyle kuruyan krater gölde, tuz tabakaları oluştu. Su bulunan az bir bölümü ise kırmızı renge büründü. Artık eski görünümünden eser kalmayan Meke Gölü’nde oluşan kırımızı görüntü “Meke gölü kururken kan ağlıyor” yorumlarına neden oldu. TEŞEKKÜRLER…