Küresel iklim salınımları, yerel (şehirsel)

advertisement
KÜRESEL İKLİM SALINIMLARI
NEDENLER VE SONUÇLARI
Doç. Dr. Barbaros GÖNENÇGİL
İ.Ü. COĞRAFYA BÖLÜMÜ
TÜRÇEK BAŞKANI
İklim nedir, hava durumu nedir?
Her zaman birbirine karıştırılan bu iki kavram
aslında birbirinden bariz bir şekilde
ayrılmaktadır.
Hava durumu bir alanda veya bölgede gelişen
günlük veya kısa süreli hava halidir.
İklim ise yine belirli bir alanda veya bölgede
görülen hava durumlarının uzun süreli
ortalamasıdır. Başka kelimelere, bir yerin
ikliminden bahsederken 30 yada 50 yıl gibi uzun
süreli hava durumunun ortalamasından
bahsedilmektedir. Buna göre yıldan yıla görülen
değişimler iklim değişimi olarak
düşünülmemelidir.
KURAKLIK
Herhangi bir yerde, yılın herhangi bir ayında az veya hiç
yağış olmaması o yerde kuraklığın olduğunu göstermez.
Çünkü iklim tasnifi açısından kuraklığın başlaması için, o
aydan itibaren uzun bir periyot yağışın meydana
gelmemesi veya geçmişe dönük uzun yıllar boyunca
yağışsız geçmiş olması gerekir. Olay geçici olarak sadece
bir veya birkaç aya veya bir yıla ait yağış noksanlığıdır.
www.meteor.gov.tr
1-Meteorolojik kuraklık
Belirli bir zaman periyoduna ait normallerden (genellikle en az
30 yıllık) meydana gelen sapma olarak tanımlanır.
2-Tarımsal kuraklık
Bitkinin kök bölgesinde, büyüyüp gelişmesi için yeterli nem
bulunmaması durumu olarak ifade edilir. Büyüme periyodu
boyunca, belirli bir bitkinin suya ihtiyaç duyduğu belirli bir kritik
döneminde yeterli toprak nemi olmadığı zaman tarımsal
kuraklık meydana gelir. Tarımsal kuraklık meteorolojik
kuraklıktan sonra ve hidrolojik kuraklıktan önce ortaya çıkan
tipik bir durumdur.
3-Hidrolojik kuraklık
Hidrolojik kuraklık, uzun süre devam eden yağış eksikliği
neticesinde ortaya çıkan yeryüzü ve yer altı sularındaki azalma
ve eksiklikleri ifade eder. Meteorolojik kuraklık sona erdikten
uzun süre sonra dahi hidrolojik kuraklık varlığını sürdürebilir.
Jeolojik devirler boyunca iklimler
Yaklaşık 4,5 milyar yaşında olan dünyamızda, bu
süre içinde sürekli aynı karakterde iklimlerin
olmadığı yapılan birçok araştırmada ortaya
konmuştur. Aşağıda özetle açıklanacak olan
jeolojik devirler boyunca dünya iklimi çeşitli
değişimlere uğramıştır. İklimlerdeki bu hareketlilik
bu gün de devam etmektedir. Bu değişikliklerin
tümüne birden bakınca ortaya başka bir kavram
çıkmaktadır ki bu geleceğimizin de anlaşılması
açısından önemlidir.
Kuaterner
1,81 myö ile Günümüz
Jeolojik devirlerin en son ve en kısa
dönemi
Pleistosen
Holosen
Pleistosende kendi türümüz olan Homo sapiens ortaya
çıkıp yaygınlaşır, alet yapmaya ve ateş kullanmaya başlar.
Pleistosenin sonlarına doğru insanlar kıtaların çoğuna
yayılır.
Kuaternerin neredeyse hemen hepsini kapsayan
Pleistosen, "Buzul Çağı" olarak bilinse de, aslında bölüm
boyunca, kutup buzulların oldukça yaygınlaştığı bir dizi
soğuk dönem ve bu dönemleri bölen ılıman hatta tropik
dönemler yaşanır. Soğuk dönemlerde buzullar ılıman
kuşağa doğru ilerleyerek, zaman zaman karaların %30'unun
üzerini örter, deniz seviyesi düşer ve kıtalar arasında
hayvan ve insan göçlerine olanak sağlayan kara köprüleri
kurulur.
Dönemin sonunda buzul çağı sona erer, iklim yumuşar,
denizler yükselir.
Buzun dönemlerinin en karakteristik özellikleri
sıcaklıklardaki düşüşlerin yanı sıra buzullarda
görülen ilerlemelerdir. Buzul devrelerinde karaların
1/3 ile 1/4’ü buzullarla kaplanmıştır. Daimi kar sınırı
da deniz seviyesine doğru yer yer 400-1200 m.
alçalmıştır. Bugünkü yarı kurak ve kurak bölgelerde
nemli şartlar görülmüştür.
Genel olarak bakıldığında buzul dönemlerinde
sıcaklıklar bu güne göre 4-5oC daha az, buzul
arası dönemlerde ise 2-3oC daha yüksek olduğu
söylenebilir.
1.Postglasyal iklim optimumu. Sıcak
devre olarak da adlandırılan bu devre
günümüzden yaklaşık 5-7.000 öncesini
kapsamaktadır.
Orta
Avrupa’da
sıcaklıklar pleistosen sonlarına göre 8-10
oC daha yükselmiştir. Bu değişiklikler
vejetasyon kuşaklarının kutuplara ve
dağların
üst
kesimlerine
doğru
ilerlemesine imkan vermiştir. Türkiye’deki
bütün buzullar da ortadan kalkmış, deniz
seviyesi bu güne oranlar 2-3 m.
yükselmiştir.
3. Sıcak ortaçağ. MS 800 – 1200 yılları
arasını kapsayan bu dönemde ikinci bir
optimum
yaşanmıştır.
Buzullar
geri
çekilirken, o güne kadar soğuk kuşakta yer
alan alanlar yerleşmeye ve tarıma
açılmaya başlanmıştır.Bu güne göre
sıcaklıklar ise yer yer farklı olmakla birlikte
Avrupa’da +1oC, yüksek enlemlerde 13oC kadar yüksek olmuştur.
2.Soğuk çağ. Tıpkı Pleistosende
olduğu gibi Holosende de ısınma
ve soğuma süreçleri birbirini takip
etmiştir. Tabi dönemler daha kısa
olarak. Günümüzden yaklaşık 2900
– 2450 yıl öncesi bu dönemde
sıcaklılar
düşük
seyretmiştir.
Aslında kısa süren bu dönemde
buzullar orta enlemlere doğru
ilerlemiş, vejetasyon kuşakları da
ekvatora doğru çekilmiştir.
4. Soğuk yeniçağ. MS
1400-1850 yılları arasını
kapsayan bu dönem küçük
buzul devri olarak da
adlandırılır. Sıcaklıkların bu
güne göre 1-3oC düştüğü
bilinmekle birlikte, buzullar
yeniden ilerlemiştir.
5. Son ısınma. 1900-1950 ve günümüz. İklim
kayıtlarının düzenli tutulduğu ve yaygın olduğu
bu dönem rasat anlamında iyi takip edilen bir
dönemdir. Sıcaklılarda genel olarak yükselmeler
sürerken, buzullarda gerilemeler devam
etmektedir. Ancak bu aletsel dönemde
şehirleşme artmış, değişen şehir iklimleri
rakamsal olarak global sıcaklıklara eklenmiştir.
Yani global sıcaklık ortalamalarına esas teşkil
eden bir çok meteoroloji istasyonu bu gün
büyük şehirlerin etkisi altında değerler
ölçmektedir. Buna göre şehirlerde yaşanan
iklim değişiklikleri doğrudan global değişiklik
olarak yansımaktadır.
Kuaternerde görülen buzul
dönemlerine ait sıcaklık
grafikleri
Holosen’de (10-12.000 yıldan
günümüze) görülen salınımlar
Yakın Dönem İklim Salınımları
Değişim mi? Salınım mı?
Yukarıda verilen kısa açıklamalar, dünyamızın jeolojik
devirler boyunca sabit bir iklim özelliğine sahip
olmadığını göstermektedir. Bu devirler içinde binlerce,
hatta on binlerce yıl hüküm süren iklim özellikleri bir
şekilde değişmiştir. Bu değişimde bu gün olduğu gibi
insan etkisinden bahsetmek mümkün değildir, çünkü
insan o devirlerde yoktu. Ancak değişim belirli süreler
içinde devam etmiştir. Buna göre kısa ölçekte
değişim, uzun ölçekte ise salınım diyebileceğimiz bu
hareketlerin bu gün dar anlamda "insan etkisi" olarak
ifade edilen süreçlerden daha anlamlı açıklamalara
ihtiyacı vardır.
Jeolojik dönemler boyunca görülen bu salınımların nedenleri
çeşitlidir. Genel olarak bu nedenleri 3 grupta toplamak
mümkündür:
*Güneşten gelen
enerjide görülen
değişimler,
*Atmosferin
bileşiminde veya
özelliklerinde
meydana gelecek
değişimler,
*Yeryüzünün fiziki
coğrafya karakterinde
yani zemin şartlarında
meydana gelen
değişimler.
IPCC 2007
Bu günkü durum (son 100-150 yıl)
1850’li
yıllardan
sonra
artan
sanayileşme
neticesinde daha fazla fosil yakıt kullanımı,
ormanların kesilmesi, yanlış arazi kullanımı gibi
nedenlere bağlı olarak atmosfere dünya tarihinde
hiç olmadığı kadarıyla karbondioksit ve diğer sera
gazları verilmektedir. Bu gazların oluşturduğu sera
etkisi bütün atmosferde etkili olduğu ifade edilmekle
birlikte, esas etki bu sera gazlarının kaynakları
civarındadır. Bu kaynaklar özellikle sanayi bölgeleri
ve mega kentler olarak düşünüldüğünde, sera
etkisinin bu alanlarda hissedilmesi gerekmektedir.
Ölçümlere dayalı küresel ısınma (ölçüm
yapan meteoroloji istasyonlarının bir çoğu ya
şehirler
içinde
kalmıştır,
yada
yakınlarındadır) özellikle 1980’li yıllardan
sonra atmaya başlamıştır. Artma eğilimi
daha çok 40o Kuzey ve 70o Kuzey enlemleri
arasında (yani karaların en çok olduğu
yerde) görülmüştür.
SENARYOLAR
Değişik
veri
tabanına
ve
uygulama
yöntemlerine göre bir çok "iklim değişimi"
Senaryosu üretilmektedir. Bunlardan bir
tanesi olan BM Hükümetler arası İklim Paneli
(IPCC) öngörüsüdür. Buna göre 2100 yılına
kadar sıcaklıklar 1990’a göre ortalama 2ºC
(min. 1ºC – max. 3.5ºC) artacaktır. Buna göre
deniz seviyeleri de ortalama 50 cm (min.
15cm. – max. 95 cm.) yükselecektir.
ABARTILAR!
2005'in en sıcak yıl olduğu kanıtlandı
CNN
25 Ocak, 2006 09:41:00 (TSİ)
NASA bilim adamlarının araştırmalarına göre 2005,
1998'i de geçerek son yüzyılın en sıcak yılı oldu.
NASA Goddard Uzay Çalışmaları Enstitüsü'nün başkanı
James Hansen, 1800'lü yıllardan beri tutulan kayıtlar içinde,
tüm dünyada yüzey ısısının ortalama olarak en yüksek
olduğu dönemin 2005 yılı olduğunu açıkladı.
Küresel ortalama 58.3 derece !!!
Hansen'e göre bundan daha önemlisi, 2005'in sıcaklık
ortalamasında, El Nino Kasırgası nedeniyle ortalaması
tavan yapan 1998'i bile geride bırakması. 2005'de yıllık
küresel sıcaklık ortalaması 58.3 santigrat dereceye!!! ulaştı.
Küresel iklim salınımları, yerel
iklim değişimleri
(şehirsel)
Bugün varlığı ifade edilen ısınmanın nedenleri artık 2
grupta ele alınmaktadır. 1.) Doğal süreçler ki bu
süreçlerden kasıt yukarıda anlatılanlardır. 2.) İnsan
etkisi. Bu süreç daha çok atmosfere doğal olmayan
yollardan aşırı verilen sera gazları neticesinde
sıcaklıkların artmasını ifade etmektedir ki bu süreç
özellikle
büyük
kentlerin
iklim
özeliklerinin
değişmesinde kendini göstermektedir.
M.Karaca
M.Karaca
M.Karaca
İKLİM SALINIMLARININ OLASI ETKİLERİ
Milyonlarca yıldır yaşanan ve aslında salınım
özelliği gösteren salınımlar neticesinde doğal
alanlarda değişiklikler ve çeşitlilikler
görülmektedir. Bu şekilde milyonlarca yıldır
iklimlerde görülen değişimlerin ilk sonucu
bugünkü biyolojik çeşitliliktir.
Küresel sıcaklıklardaki artışlara bağlı olarak, hidrolojik
döngüde önemli değişiklikler, kara ve deniz buzullarının
erimesi ve deniz seviyesi yükselmesi ve iklim
kuşaklarının yer değiştirmesi gibi, ekolojik sistemleri ve
insan yaşamını doğrudan etkileyecek önemli
değişikliklerin oluşacağı öngörülmektedir.
Küresel ortalama sıcaklıktaki 1 C°’lik bir artış, bölgesel
iklimlerde birçok bölgedeki ormanların büyüme ve
yenilenme becerisini etkileyecek bir düzeyde
değişikliklere yol açabilir.
Birçok durumda, bu değişiklikler ormanların işlevini ve
biyolojik çeşitliliğini önemli bir biçimde bozabilecektir.
Atmosferdeki eşdeğer CO2 birikimlerinin ikiye
katlanmasına bağlı olarak, sıcaklıktaki ve su varlığındaki
olası değişiklikler sonucunda, dünya ormanlarının
önemli bir bölümü vejetasyon tiplerindeki bozulmalar ve
alansal kaymalar ile orman yangınlarındaki artışlara
bağlı olarak önemli ölçüde etkilenecektir.
Karasal akuatik ekosistemler, su sıcaklığındaki, akarsu
rejimlerindeki ve su seviyelerindeki değişimlerin etkisiyle
iklim değişikliğinden etkilenebilecektir. Ilıman kuşak
göllerinin ısınması, üretkenliklerini arttırırken, bazı sığ
göllerde ve akarsularda ısınma, oksijensiz koşulların
olabilirliğini arttıracaktır. Akarsu rejimlerindeki
değişiklikler, özellikle de büyük taşkınların ve kuraklık
olaylarının sıklıklarındaki ve sürelerindeki artışlar, su
kalitesini, biyolojik üretkenliği ve yaşam ortamını
azalmasına ve zayıflamasına neden olacaktır.
Kıyı ekosistemlerindeki değişikliklerin başlıca
olumsuz etkileri, turizm, balıkçılık ve biyolojik
çeşitlilik üzerinde olacaktır.
İklim değişikliğinin, insan sağlığı üzerinde
çoğunlukla ölümlere de neden olabilecek düzeyde
olumsuz ve geniş bir etkiye sahip olabileceği
beklenmektedir. Kalp-damar ve solunum
hastalıklarından kaynaklanan ölümler ve sıcak
hava dalgalarının şiddetindeki ve süresindeki
artışlar nedeniyle oluşan hastalıklar, dolaylı
etkilerin başında gelmektedir.
İklim değişikliğinin dolaylı etkileri,
malarya, humma, sarı humma ve bazı virüs kökenli
beyin iltihapları gibi enfeksiyon salgınlarının taşınma
potansiyelindeki artışları içermektedir. Enfeksiyon
hastalıklarındaki olası artışlar, esas olarak taşıyıcı
organizmaların etkin olduğu coğrafi alanların
sınırlarındaki ve mevsimlerdeki genişlemedir. İklim
değişikliğinin dolaylı etkileri, uzun vadede
hissedilecektir.
Türkiye, küresel ısınmanın özellikle su
kaynaklarının zayıflaması, orman yangınları,
kuraklık ve çölleşme ile bunlara bağlı ekolojik
bozulmalar gibi öngörülen olumsuz yönlerinden
etkilenecektir ve küresel ısınmanın potansiyel
etkileri açısından risk grubu ülkeler arasındadır.
•Sıcak ve kurak devrenin uzunluğundaki ve şiddetindeki
artışa bağlı olarak, orman yangınlarının frekansı, etki
alanı ve süresi artabilir
* Tarımsal üretim potansiyeli değişebilir (bu değişiklik
bölgesel ve mevsimsel farklılıklarla birlikte, türlere göre
bir artış ya da azalış biçiminde olabilir)
*Deniz akıntılarında, denizel ekosistemlerde ve
balıkçılık alanlarında, sonuçları açısından aynı
zamanda önemli sosyoekonomik sorunlar
doğurabilecek bazı değişiklikler olabilir
* Deniz seviyesi yükselmesine bağlı olarak,
Türkiye’nin yoğun yerleşme, turizm ve tarım
alanları durumundaki, alçak taşkın-delta ve kıyı
ovaları sular altında kalabilir
Ayrıca iklim değişikliği, Türkiye’nin özellikle
çölleşme tehdidi altındaki yarı kurak ve yarı nemli
bölgelerinde (İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Ege
ve Akdeniz bölgelerinde), ormancılık ve su kaynakları
açısından olumsuz etkilere yol açabilir. Son yıllarda
Türkiye ormanlarında artış kaydeden toplu ağaç
kurumaları ve zararlı böcek salgınları vb. afetlerin
birincil nedeninin, kuraklık, hava kirliliği ve asit
yağmurları olduğuna dair kuvvetli bulgulara
rastlanmıştır.
“DÜNYA ÜZERİNDE
HER ŞEY
YOLUNDADIR”
DEMEK MÜMKÜN
DEĞİLDİR. Yaşanan
birçok çevre sorunu,
nüfus artışı, açlık, kıtlık
vb. birçok sorun vardır
ve artarak devam
etmektedir.
Sonuç olarak toplumları yeni riskler ve baskılarla
yüzyüze bırakacak olan iklim değişiklikleri, global
ölçekte kıtlık ve açlık tehlikelerini de beraberinde
getirecektir.
Su kaynakları etkilenecek, bugün yeterli suya sahip
olan yerlerde su kıtlığı başlayabileceği gibi, bazı
bölgelerde aşırı yağışlar başka sorunları
doğurabilecektir.
İnsanlar ve ekosistemler gelecek iklim rejimlerine
adapte olma ihtiyacı hissedecektir. İnsanoğlu gelecekte
iklim özellikleri açısından ortaya çıkacak durumu iyi
anlamak zorundadır. Doğal sistemler buna göre
şekilleneceği için, tüm insan aktiviteleri de bu yeni
sisteme uygun olmak zorunda kalacaktır.
Bireysel Önlemler?
İklim değişiklikleri ve diğer çevre sorunları ile
mücadeleye bireysel katkı vermemiz mümkündür.
Gereksiz ışıkları kapatarak, su israfını önleyerek,
gereksiz tüketimi durdurarak sadece ev
ekonomisine katkı yapmayız, aynı zamanda
kaynaklarımızın akılcı kullanımını da sağlamış
oluruz.
Bütün bu bireysel önlemlerle iklim
değişikliklerinin olumsuz etkisini hafifletebiliriz.
KOPENHAG İKLİM ZİRVESİ / DÜNYA VE TÜRKİYE
1992 yılında Rio De Janerio'da gerçekleştirilen 2.
Dünya Çevre Zirvesi'nde imzaya açılan "Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
(BMİDÇS)"
iklim
değişikliğine
neden
olan
faaliyetlerin önlenebilmesi ve kaçınılmaz olan doğal
iklim değişikliği sürecine adaptasyon açısından
önemli bir kilometre taşı haline gelmiştir. Sözleşme
uluslararası anlamda 21 Mart 1994 tarihinde
yürürlüğe girmiştir. Türkiye ise kalkınmakta olan bir
ülke olarak ileri sürdüğü özel koşulların kabulü ile
birlikte 21 Mayıs 2004 tarihinde bu sözleşmeye taraf
olmuştur.
Bu geçen zaman içerisinde, sözleşmeye taraf olan
ve o güne kadar sanayileşmenin öncüsü olmuş
Batı ülkelerine (Ek 1 ülkeleri) emisyon azaltım yükü
getiren Kyoto Protokolü ise 1997 yılında kabul
edilmiştir. Ancak sözleşmenin yürürlüğe girmesi
için gerekli koşul, Rusya Federasyonunun
protokole katılması ardından 16 Şubat 2005
tarihinde oluşmuş ve protokol bu tarihten itibaren
yürürlüğe girebilmiştir.
Dünya kamuoyunun gözü önünde devam eden
bu süreçte ABD'nin protokole karşı tutumu,
gelişmiş ülkelerin verdikleri sera gazı azaltım
sözlerini
tutmamaları,
gelişme
yolundaki
ülkelerin bugünkü karbon birikiminden gelişmiş
ülkeleri sorumlu tutan yaklaşımları Kyoto
Protokolü'nün başarısızlığında önemli etkenler
olmuştur.
Kyoto Protokolü'nün en somut hedeflerinden biri
olan, atmosferdeki karbon birikiminin temel
sorumlusu olarak algılanan gelişmiş ülkelerin
sera gazı salımlarını 2008 - 2012 döneminde 1990
yıllarına göre toplam % 5 oranında azaltması
taahhüdü bile yerine getirilememiştir.
Başarısızlıkla sonuçlanacağı anlaşılan Kyoto Protokolü
sonrası (2012 sonrası) için dünya ülkeleri, düzenli
olarak devam eden "Taraflar Konferansı"nın 13.
toplantısında (COP 13) özellikle Ek 1'de yer alan
gelişmiş ülkelerin önüne yeni bir hedef koymuşlardır.
Buna göre Kyoto sonrasında 2020'ye kadar olan
dönemde sera gazı emisyonları 1990 seviyesine göre
%25-40 azaltılacaktır. Mevcut koşullarla % 5'i
başaramamış ülkelerin % 25-40'ları denemesindeki
gerçekçiliği zaman gösterecektir.
Öte yandan Kyoto Protokolü sonrası süreçte ortaya
çıkan karbon ticareti kavramı ve bu protokol
kapsamında yer alan Temiz Kalkınma Mekanizması
(CDM), Ortak Uygulama (JI) ve Emisyon Ticareti (ET)
gibi mekanizmalar ile bu mekanizmaların dışında yer
alan "Gönüllü Karbon Piyasaları", temel hedef olan
sera gazı azaltımlarına ne derece etki edeceği de açık
değildir. Küresel anlamda yeni bir ticaret olgusu
olarak ortaya çıkan bu mekanizmalar eskinin "kirleten
öder" prensibini adeta "paran kadar kirlet" sürecine
çevirmektedir…
THE END / DO NOT END
Download