7. VE 12. YÜZYILLAR ARASINDA ANADOLU`YU KATEDEN BAZI

advertisement
Tarih Okulu Dergisi (TOD)
Aralık 2014
Yıl 7, Sayı XX, ss. 33-79.
Journal of History School (JOHS)
December 2014
Year 7, Issue XX, pp. 33-79.
DOI No: http://dx.doi.org/10.14225/Joh622
7. VE 12. YÜZYILLAR ARASINDA ANADOLU’YU KATEDEN BAZI
ASKERÎ SEFERLER VE GÜZERGÂHLARI
Adnan ESKİKURT
Özet
Doğu Roma İmparatorluğu’nun siyasî ve askerî başarısızlıklar yaşamaya
başladığı VI. yüzyıldan itibaren, Anadolu yarımadası birbiri ardınca Sasaniler ve
Müslüman Araplar gibi komşu güçlerin hedefi haline gelmiştir. Hadiseler sosyoekonomik durumu derinden etkilemiş ve bunun sonucunda yarımada yerleşmeleri ile
sakinleri bir hayli kayba uğramışlardır. Doğu Roma’nın X. yüzyılda toparlanıp karşı
atağa geçmesine değin süren bu durum, Selçuklu Türkleri’nin yarımada içlerine hızlı
ilerleyişi ve bunu takiben başlayan Haçlı seferleri ile yeni bir boyut kazanmıştır.
Anadolu’ya yönelik sefer güzergâhlarının incelenmesi, söz konusu meselelerin
aydınlatılması yanısıra, yarımada yerleşmeleri ile sosyo-ekonomik durumun izahında
hayli faydalıdır.
Anahtar Kelimeler: Ortaçağ, Anadolu, Sefer Güzergâhları
Some Military Campaigns Passed Through Anatolia Between the 7th and
the 12th Centuries and Their Routes
Abstract
The Anatolia Peninsula had been an objective of the neighbouring powers such
as the Sassanids and the Muslim Arabs one after the other onwards with the VIth
century in which the Eastern Rome began to live political and military failures. The
events effected the socio-economic situation deeply and as a result of this the
settlements and the population of the peninsula incurred a great deal of losses. The
situation, which continued until the recovery and the counter attack of Eastern Rome in
the Xth century, gained a new extent by the rapid advent of the Saljuqid Turks into the
peninsula and with the begining of the Crusades following this. Examining the

Yrd. Doç. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi.
Adnan Eskikurt
campaign routes directed towards Anatolia, is useful for explaining the peninsula
settlements and the socio-economic situation besides enlightening the aforesaid issues.
Keywords: Middle Ages, Anatolia, Campaign Routes
Giriş
Doğu Roma İmparatorluğu, VI. yüzyıl başlarında hakimiyetinin (Güney
ve Doğu Avrupa, Anadolu, Ortadoğu ve Kuzey Afrika) doruğunda güçlü bir
devlet idi. Ancak, 541-543 yıllarında Akdeniz çevresini etkilemeye başlayan ve
570 yılına kadar devam eden büyük veba salgını (Brown, 2000: 94, 96) bu
ihtişamlı dönemi sona erdirdi. 572 yılında önce İspanya, sonra da İtalya
kaybedildi. Devletin başarısızlıkları doğuda da kayıplara sebep oldu. Meselâ
Antakya (613), Kudüs (614) ve Mısır’ı (619) ele geçiren Sasaniler, iki defa da
İstanbul’u kuşattılar (615-616, 626). Bunları Müslüman-Arap kuvvetlerinin
Anadolu harekâtları izledi (Charanis, 1966; Honigmann, 1970: 18; Togan, 1970:
72-73; Baykara, 1990: 24). Birçok yerleşmenin tahrip olduğu mücadelelerde
Doğu Roma önemli beşerî-iktisadî kayıplara uğradı (Brooks, 1900: 728-747;
Brooks, 1901: 84-92).
Bu durum, idarecileri taşra arazisinin daha iyi yönetilmesini sağlama
arayışına sevk etti ve tedbir olarak eski eyâlet sistemi yerine yeni bir yönetim
teşkilâtı kuruldu. Ülke arazisi kolordu seviyesinde asker çıkaran “thema” adlı
askerî mıntıkalara bölündü. Başlarına askerî ve idâri yetkileri olan, “strategos”
unvânlı yöneticiler tayin edildi (Vasiliev, 1943: 206, 285-289; Stewig, 1970:
86-92; Honigmann, 1970: 40-91; Levtchenko, 1979: 162-163; Ostrogorsky,
1991: 89-92, 123-125, 146-147, 193-194, 230-231, 233-235, 307; Baykara,
1990: 17; Brewster, 1993: 115-136; Gibbon, 1995: 42-43). Thema teşkilâtının
kuruluşu sonrası, özellikle Doğu Anadolu ve Karadeniz’de bir canlanma
meydana geldi (Ankara’dan başlayarak; Amasya, Niksar, Çorum gibi kentlere
ulaşan dönemin yol güzergâhlarının varlığı bu görüşü desteklemektedir.
Ramsay, 1960: 280-285, 287-288). Fakat nüfusun azaldığı yarımada geneli eski
canlılığından uzaktı. Müslüman-Arap kuvvetlerinin ilerleyişi sırasında Doğu
Roma’nın uzun süre savunmada kalması ve karşı atak yapamaması bu durumun
sonucudur (Anonim, 1937: 157; Ostrogorsky, 1959: 47-66; Vryonis, 1971: 7;
Ünal, 2006: 84-86). Anadolu yolları ve yerleşmelerin durumu yanında,
mücadelelerin şiddetle sürdüğü VII.-XII. yüzyıllardaki sefer güzergâhlarının
incelenmesi bu hususların anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır.
[34]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
I-Emevî-Abbasi kuvvetlerinin Anadolu sefer güzergâhları
Doğu Roma İmparatorluğu eyâletleri Müslümanlar arasında “Rûmların
memleketi” manasında Bilâdü’r-Rûm adıyla bilinir, bunların çevresini kuşatan
Akdeniz ise, “Roma denizi” manasında Bahrü’r-Rûm şeklinde tanınırdı.
Zamanla Doğu Roma’nın güç kaybedip arazi kayıplarına uğraması sonrası
Müslüman sınırına yakın Doğu Roma arazisine kısaca Rûm adı verildi. Nihayet
XI. yüzyıl sonlarında Selçuklu egemenliği başladıktan sonra da Anadolu
yarımadası bu isimle anılmaktaydı.
Emevî ve Abbasî halifelerinin iktidârı sırasında Müslümanlarla Doğu
Roma arasındaki hududu Toroslar ve Anti-Toroslar belirlerdi. Bu kesimlerde,
Yukarı Fırat boyundaki Malatya’dan (Melitene\ Battalgazi’de kurulu olan eski
Malatya) Akdeniz sahili kenarındaki Tarsus’a değin uzanan bir hisar hattı sınırı
muhafaza ederdi. Bunlar iki grup hisar hattından müteşekkildi. Malatya, Zibatra
kalesi (Viranşehir/Doğanşehir-Malatya), Hısn-ı Mansûr (Adıyaman), Behesnâ
(Behisni/Besni-Adıyaman) ve Maraş Gölbaşı civarında, ihtimal Yeşilova köyü
İnekli mevkiinde bulunan Hades (Doğu Romalıların Adatha dedikleri hisar,
Halife Ömer’in iktidârında fethedilmiş ve kroniklerde sıkça sözü edilmiştir.
Hades kelimesi Arapça’da “haberler” ve özellikle de “kötü haberler”
anlamındadır ve Belâzurî, eskiden “kötü haberler yolu” manasında Derbü’lHades denen oradaki yolun adının, hisarın Müslümanlar tarafından fethinden
sonra “güvenli yol” manasında Derbü’s-Selâme şeklinde değiştiğini söyler.
Lâkin Derbü’s-Selâme, genellikle Kilikya geçitleri üzerinden İstanbul’a giden
yola verilen isimdir. (Le Strange, 1993: 121-122; Barjamovic, 2011: 215; Umar,
1993: 17), Maraş (Germanikeia, Marasin, Marʼaş), Hârûnîye (Haruniye/DüziçiOsmaniye), Kanîsah (Kanîse el-Savda’\Toprakkale-Osmaniye) ve ‘Ayn Zerbâ
(Anazarba, Anazarbos\ Anavarza/Dilekkaya köyü, Kozan-Adana) kuzeydoğuda
Mezopotamya’yı (Sugûrü’l-Cezîre) muhafaza ederlerdi. Massîsa (Mopsu Estia,
Mopsou Hestia, Malmistra, Misis/Yakapınar, Yüreğir-Adana), Adana ve Tarsus
ise, güneybatıda İskenderun sahili kuzey kenarında uzanıp Suriye’yi (Sugûrü’şŞâm) korurlardı (Sugûrü’l İslâm için bkz. Kudame b. Cafer, 1986: 140-156;
hisarlar hakkında detay için bkz. Le Strange, 1993: 128-131).
Müslüman Arapların VII. ve X. yüzyıllar arasında Anadolu’daki
faaliyetlerini ele alan eserlerde Müslümanlar ve Doğu Roma arasında esir
değişiminin 10 Muharrem 239 (21 Haziran 853) tarihinde Tarsus-Kemerhisar
hattında yer alan Lamis-Lamos nehri (Limonlu Dere) boyunda gerçekleştiği
ifade edilmektedir. Bu görüş, VIII. yüzyıl sonlarıyla IX. yüzyılda iki taraf
[35]
Adnan Eskikurt
arasındaki sınır hattını ortaya koyması bakımından enteresandır (İbnü’l-Esîr,
1986: 28, 70; İbn Kesîr, X, 1995: 515, 543; Gregory Ebû’l-Ferec, 1987: I, 230231, 233; Le Strange, 1993: 133; Trombley, 2004: 155). Bir görüşe göre de esir
değişimi 845-846 yılları arasında olmuştur. Ostrogorsky, 1991: 207). Buranın
ardında, sonraki Türk idaresi sırasında sırası ile Selefkeh ve Silifke şekillerinde
bilinen Rûm şehri Selûkıyye (Kilikya’daki Seleukeia) vardı.
Sözü edilen hisar hattının bulunduğu Toros silsileleri birçok geçit
kullanılarak aşılabilmekteydi. Müslümanlar özellikle Anadolu’ya düzenledikleri
akınlarda ağırlıkla iki geçidi kullanmışlardır. Bunlardan biri, Maraş’tan kuzeye
Elbistan’a (Bustân) geçiş imkânı veren ve Hades’deki hisarla korunan
kuzeydoğudaki Derbü’l-Hades idi. Diğer geçit ise, Tarsus’tan kuzeye ilerleyen
ve İstanbul’a giden anayolun geçtiği Kilikya kapıları idi. Güney bölümü,
“güvenli geçit” manasında Derbü’s-Selâme olarak bilinirdi.
635-711 yılları arasında; Suriye ve Irak’a, Horasan taraflarına,
Anadolu’da Marmara ve Haliç’e, Akdeniz’de Kıbrıs ve Rodos’a, ayrıca Kuzey
Afrika ve İspanya’ya değin yapılan seferlerle büyük bir İslâm dünyasının temeli
atılmış, Doğu Roma hakimiyetini sarsan siyasî ve ekonomik gelişmeler
meydana gelmiştir (Vasiliev, 1943: 269-270, 273-275, 286, 288-289;
Ostrogorsky, 1991: 103, 107-109, 115-116, 131-132; Runciman, 1989: I, 3-15;
Lombard, 1983: 13-23; Azimli, 2007: 25-39; Koyuncu, 2008: 131-140; Apak,
2009: 95-122; Tutar, 2010: 1-9; Bahadır, 2009: 163-178). Meselâ, Cebelitarık
ve Anadolu’daki tabiî geçitlerle Önasya’daki nüfuzun kaybedilmesiyle ticaret
gelirleri azalmıştır. Buna mukabil, Trabzon limanıyla İstanbul arasındaki deniz
yolu ticareti önem kazanmıştır (Vasiliev, 1943: 271-272, 290, 299). Emeviler
döneminde; Rûmiyyetü’l-Kübrâ, Taht-ı Rûm, Gulgule-i Rûm, el-Mahmiyye ve
el-Mahrûsa (iyi himâye olunmuş şehir) denilen (Unan, “Müslümanlar ve
İstanbul, İlk Dönem İstanbul Kuşatmaları”, http: //yunus.hacettepe.edu.tr/
~unan/akademik34.html) İstanbul’a kadar uzanan fetih harekâtlarında bu
gelişmelerin tesirleri de değerlendirilmelidir.
İbn Hurdazbih’e göre (Muhammed b. Abdülmelik, Abbas b. al-Ahnaf ve
Hüseyin b. al-Zahhak’tan nakleden) bu harekâtlardan birinde önce; Tarsus,
Ullayk (?), Rahve (Sulu çayır manasındaki bu yer, ihtimal Eskiçağ’ın Gülek
boğazı güney yakınındaki Mopsou Krene’si idi), Cevzât (?), Cardakûb (?),
Pozantı (Bedendûn), kralın kampı manasındaki Mu’askerü’l-Melik’e tabi olup
Gülek geçidini denetleyen Gedelli kalesi (Lü’lüe, Loulon, Lulva\Gedelli köyü,
Ulukışla-Niğde) ve Safsâf hisarı (Sideropolis\ihtimal Başmakçı köyü civarında,
[36]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
Ulukışla-Niğde) etapları aşılmıştı. Safsâf hisarı, Le Strange’e göre,
Faustinopolis yanında olmalıdır. Umar’a göre burası, Pozantı’yla Bor arasında
Başmakçı köyü ve doğu bitişiğindeki Çakıtsu deresiyle Kırkgeçit çayının
birleşme yerinde, bu iki çay arasındaki tepe üzerinde bulunan Eskiçağ yerleşimi
Alala’dır (Halala). Marcus Aurelius döneminde Faustinopolis adını almıştır. (Le
Strange, 1993: 134; Umar, 1993: 265-266). Sonra; Tarfâ vâdisi (Tamarisk
vadisi ?), Minâ (?), Ereğli, Libn şehri (?) Râsü’l-Ğâbe (ormanın başlangıcı, ?),
Meskenîn (?), Ayn Barğûs (böcekler kaynağı, ?), Ahsa nehri (yer altı nehri, ?),
Konya, Alemeyn (çifte ordugâhlar, ?), Ebsumesâne (?) ve Cevz vadisi (?)
üzerinden Amorion’a (Ammûriya\Hisarköy-Emirdağ) gelinmişti.
Mutasım’ın Ankara’ya taarruzu ve Afyon’u fethinden sonra, harap bir
köyü (?) geçerek Sakarya nehrine (Sangarios, Sagari) ulaşmışlardır. Fanc
(Barbar Ilc ?), Felâmî’l-Ğâbe (Ormanın Falâmîsi, ?), Yahûdi hisarı (Hısnü’lYahûd, Çıfıtkale (Çıfıtlar)/Çifteler), Sandabari (Santabaris, Nakoleia\Bardakçı
köyü-Seyitgazi), kralın mülkü çayırların bulunduğu Eskişehir (Dorylaeion),
Garûbulî hisarı (Lamchik bölgesinin 11 hisarından biri, ihtimal Kız kalesi
mevkii, İnönü), Kenâisü’l-Melik (kralın kiliseleri, Anna Komnena’nın
bahsettiği basilika), Tepeler mevkii (Tulûl, Mulavvan\ihtimal Bilecik), Akvar
(Agrad\ihtimal Vezirhan), Osmaneli (Malacîna), Istablü’l-Melik (kralın ahırları
?), Gabra/Abra (Tozlu hisar/ihtimal İzmit körfezi ağzı güney yanındaki ve
günümüzde Dil, Dil Burnu, Hersek Burnu denilen Kibotos’tan Gebze-Hereke
arasındaki ve ihtimal Dil iskelesi mevkiindeki Libyssa adlı yerleşme ile aynı yer
olan Aigialos’a geçilen yerdedir) ve Haliç etaplarıyla da İstanbul’a varılmıştı.
Gabra hisarı karşısında da (güneyinde) Nikîya (İznik) vardı (İbn Hurdâzbih,
1967: 100-102; Ramsay, 1960: 499). Aynı güzergâh, İdrisi tarafından da
zikredilmiştir (İdrisi, 1992: 305-308).
Yolun Alamayn’dan (?) ayrılan kolunu izleyenler; Nasr al-Afriti köyü (elIkritaşhi, Kretois, Giritli Nasr’ın köyü ?), Kırkşehit gölü (Buhayre elBâsiliyûn/Akşehir gölü), Sind (?), Şuhut kalesi ve Magl (?) üzerinden
Ammûriya (Amorion\Hisarköy-Emirdağ) ormanına ulaştılar.
Müslüman Arapların uç bölgelerden (Sugur, el-Avâsım) hareket edip,
Gülek boğazı ve Antitoros üzerinden Kızılırmak havalisine değin Anadolu’ya
akınlar düzenledikleri ve mücadelelerin; Tarsus, Adana, Maraş ve Malatya
hattında yoğunlaştığı dönemlerde iki farklı güzergâh kullanılmıştır (Ünal, 1980:
25-28, 42-47; Brooks, 1898: 182-208);
[37]
Adnan Eskikurt
a) Gülek boğazı üzerinden geldiklerinde, harekâtları Kemerhisar’dan ve
kısmen de Ereğli ile Karaman’ın 50 km. kadar kuzeydoğusundaki yöreden
(Lykaonia) geçen yol üzerinde cereyan ederdi.
b) Antitoros’dan geldikleri zamanlarda da Seyhan nehrinden kuzey ve
batıya giden yolları kullanırlardı.
İslâm coğrafyacısı İbn Havkal’ın 978 tarihli eserinde, Doğu Roma
dönemi Anadolu yollarıyla ilgili iki bahsi vardır. Bunlardan biri, Kemahİstanbul arasındaki güzergâha ait olup, Ebû el-Hüseyn Muhammed b. Abdi’lvehhâb’dan rivâyet edilmiştir. Karışık bir şekilde aktarılan güzergâh; Malatya,
Kemah (Theodosiopolis, Kamakha), Sarha (?), Yeşilırmak kıyısında üzerinde
Amasya kalesi olan tepe (Harşana, Harşene), Kızılırmak, Ankara, İzmit,
Halkidonya (Kadıköy), Haliç ve İstanbul şeklindedir (İbn Havkal, 1992: 195;
Umar, 1993: 306).
İbn Havkal’ın katılmış olduğu bir gaza vesilesiyle kaydettiği SilvanKayseri yolu ise; Silvan (Meyyafarikıyn), Hattâh kalesi (Attakhas,
Attah\Sine/Oyuklu köyü-Lice), Zü’l-Karneyn kalesi (Hanî’nin kuzeydoğusunda
Diyâr-ı Bekr’i Cebel-i Cur üzerinden kuzeydeki Bilad-ı Rum (Anadolu)
şehirlerine bağlayan Lice-Genç arasındaki geçidin güneydoğu ağzında. Çeper
köyü, Lice-Diyarbakır), Ardis şehri (?), Kass (?), Habab şehri (?), Kilis (?),
Kalkas köyü (?), Harput, Arsanas tepesi (Murat nehri güzergâhında bir tepe),
civarında Fırat nehrinin geçildiği Hammam köyü (?), Malatya, Akçadağ (Arca,
Arka. Umar, 1993: 99) civarında Kubakib’in (?) geçilmesi, Hacara vadisi (?),
Bekr vadisi (?), Rummana köyü ve kalesi (?) ile Samantı-Zamantı çayı gibi
merhalelerle aşılmıştı (İbn Havkal, 1992: 196-197. Diyâr-ı Bekr bölgesi
kaleleri hak. bkz. Çevik, 2002: 123-146).
Bir genelleme yapılacak olursa, 840 tarihinden önce Kilikya, III. Mikhail
(842-867) ile I. Basileios’un (867-886) saltanatlarında Adıyaman yöresini
(Kommagene) kateden yol kullanılmıştır (Ramsay, 1960: 243). Nitekim Abbasî
Mu’tasım’ın hilâfetinde Doğu Roma imparatoru Theophilos (829-842)
komutasındaki ordunun 837 yılında Daximon hisarı (Dazimon/Dazmana\
Akçatarla köyü, Turhal-Tokat) mevkiinde mağlup edilmesi ve Anadolu eyâlet
sisteminin önemli merkezlerinden Ankara ile Afyon’un Müslümanlar tarafından
fethi, moralleri yıkan bir tesir yaratmıştır (Vasiliev, 1935: 144, 285-289, 315316, 442-443; Bury, 1909: 120; Langer ve Blake, 1932: 492-494; Ünal, 1980:
53-54).
[38]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
Avrupa VIII. yüzyıl başlarına kadar hızını yitirmeyen Müslüman
ilerleyişi ve iktidâr mücadeleleriyle yıkımı yaşarken, Akdeniz kavimler
topluluğu dağıldı. İslam hukuku ve Arap dili kullanımının yaygınlaşması ticaret
ve yaşam esaslarını değiştirdi. Kendi kaynaklarıyla yaşamak zorunda kalan
Avrupa’da ağırlık merkezi kuzeye kaydı ve Merovenjlerin yitirdiği iktidar
Karolenjlerin eline geçti. X. yüzyılın ilk yarısında Türk boylarının (Hunlar,
Bulgarlar ve Peçenekler) Balkanlar’da geniş bir sahaya yayılmalarıyla (Tuna
boylarından Selânik’e kadar), İstanbul-Roma kara yolu bağlantısının kesilmesi
de bu durumu etkilemiştir. Zaten bu sıralarda Akdeniz Müslümanlar’ın
kontrolündeydi ve İbn Haldûn’un ifâdesiyle “Hıristiyanlar Akdeniz’de artık bir
tahta parçası bile yüzdüremedikleri için” Doğu-Batı Hıristiyanları fiilen
birbirinden kopuk bir hale gelmişlerdi (Ünal, 1980: 66-67).
Dikkat çekici bir diğer husus, Doğu Roma’nın bu dönem sonrasında
yavaş yavaş ekonomik gücünü yitirmeye başlamasıdır. Özellikle X. yüzyılın son
çeyreğinden itibaren yer yer arazi kayıpları ve ticarî gelirlerin azalmasıyla
başgösteren bu durum, soyluların vergi muafiyetleri elde etmeleri ya da karşı
koymaları, hattâ merkezî hükümetin gelir kaynaklarından yararlanacak derecede
nüfuzlanmalarıyla bir sıkıntı haline gelmişti (Vasiliev, 1943: 436-441). Nitekim
vergi gelirlerinin azalması nedeniyle; I. Romanos Lakapenos (920-944), VII.
Konstantinos (913-959) ve II. Basileios (976-1025), en önemli vergi kaynağı
fakir çiftçi arazilerini soylu ailelerden (Phokades, Doukai, Komnenoi vb.)
korumaya yönelik malî ve kanunî düzenlemeler yapmak zorunda kaldılar
(Mikhail Psellos, 1992: 19; Ostrogorsky, 1991: 253-257, 261-263, 267, 284285, 298-299; Stephenson, 2004: 186-189).
II-Doğu Roma harekâtlarında kullanılan güzergâhlar
III. Mikhail’in saltanat döneminde (842-867) uzun zamandır savunma
durumundaki Doğu Roma toparlanmış ve Müslümanlara kaybedilen arazileri
geri almak üzere karşı saldırıya geçmiştir. Bu gelişmenin en büyük
sebeplerinden biri, soylular ve halk arasında gruplaşma ve karşıtlığa yol açan
“Ikonoklasmus” dönemi çalkantılarının sona ermesidir. Bununla birlikte,
devletin doğu arazisinde tasvir karşıtı anlayış yaygındı. Monofizit bakiyelerden
Paulikian (Pavlikian, Paulician) mezhebi mensupları (Paulikianos) arasında da
hala büyük taraftarları vardı. Bunlar yapılan takibattan bunalarak Malatya
emirinin arazisine göç etmiş, hatta Abbasi kuvvetleriyle müttefiken Doğu Roma
birliklerine karşı savaşmaya başlamışlardı.
[39]
Adnan Eskikurt
Paulikianlar, Doğu Roma tebaası ve Hıristiyan inanışına bağlıydılar.
Ancak, her türlü kilise kültüne karşı olduklarından, kitleler halinde Malatya’ya
hicret etmiş ve Müslümanların safında savaşmaktaydılar. Malatya emirinin
yardımıyla o civarda; Arguvan, Abara-Amara ve Lokana gibi kale-kentler
kurmuşlardı. I. Basileios’un 1. Toros seferinde bunların büyük bölümü esir
edilip, Doğu Roma’nın Trakya arazisine tehcir edilmişlerdir. Yine, 843-844
yılında imparatoriçe Theodora emriyle gerçekleştirilen Paulikian katliamına ait
bir minyatür, John Skylitzes’in Madrid National Library’deki eserinde (cod.
Vitr 26-2, v.69) bulunmaktadır (Ostrogorsky, 1991: 149, 207: Çog, 2008: 7387).
Bardas, Photios ve Konstantinos gibi devlet adamlarının çabalarıyla
gerçekleşen iç barış, 844 yılında İstanbul’a yakın bir yerde (Ostrogorsky’de
Boğaziçi’ne dökülen bir akarsu olarak gösterilen Mavropotamos kıyısında.
Ostrogorsky, 1991: 206) Müslüman Araplar karşısında yaşanan ağır bozgunu
takiben Doğu Roma için büyük bir fırsat olmuş ve Abbasilerle yapılacak
mücadeleler için hazırlık şansı vermiştir. Neticede, 856 yılında kayzer (caesar)
Bardas’ın kardeşi ve Batı Anadolu’yla Lydia’yı içine alan themanın
(Thrakesion eyâleti) strategos’u Petronas, Sumeysat (Şimşat kale,
Haraba/Örencik köyü-Palu) civarına sefer yapmış, Diyarbakır (Amida, Âmid)
ve Divriği’de (Tephrike) başarılı olup çok sayıda esir ele geçirmişti (Le Strange,
1896: 733-741). Bunu, 859 yılında III. Mikhail ile Bardas idaresinde başka bir
başarılı sefer izlemiş, Doğu Roma donanması da Dimyat önlerine kadar
ilerlemiştir. Ayrıca, başta Ankara ve İznik olmak üzere şehirlerin surları tahkim
edilmiştir. 863 yılında Malatya emiri Ömer’in Samsun civarına dek yaptığı
taarruz püskürtülmüş ve kendisi şehit düşmüştür (Ostrogorsky, 1991: 212).
Doğu Roma’nın askerî harekâtları İstanbul’dan başlar ve önce İzmit veya
İznik’e varılır, sonra; Sakarya nehri, Eskişehir, Sivrihisar (Palia,
Iustinianopolis), Ankara, Kırşehir, Kızılırmak nehri, Kayseri, Sivas, Satala
kalesi (Sadak köyü, Kelkit-Gümüşhane) ve Erzurum (Theodosiopolis)
üzerinden Kafkaslar ve İran’a uzanan ana güzergâh kullanılarak yapılırdı. Bu
yol Anderson tarafından ele alınmıştır (Anderson, 1971: 33-41).
Askerî yol olarak bilinen güzergâh üzerindeki Kayseri ve strategos
unvânlı askerî valiler yönetimindeki Sivas şehirleri, Doğu Roma eyâlet
sisteminin önemli merkezleriydiler (Ramsay, 1960: 218; Gray, 1978: II, 965977; Demircioğlu, 1967: 443-459; Özcan, 2007: 100-112). Özellikle IX.
yüzyıldan itibaren sivil ya da asker olarak Kappadokia’nın metropolitlik
[40]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
merkezi Kayseri şehrine ulaşanlar, buradan doğuya ve güneye giden
güzergâhları takip ederek yollarına devam ederlerdi.
Selçuklu zaferiyle neticelenen Malazgirt Savaşı (1071), Doğu Roma
İmparatorluğu’nun Anadolu’nun doğusunda icra edebildiği son büyük
seferlerdendir. Nitekim kısa zaman sonra, Kutalmışoğulları önderliğinde
fethedilen Anadolu arazisinde İznik merkezli Türkiye Selçuklu Devleti
kurulmuştur. Bu durum Doğu Roma için adeta bir felâketti. Batı Anadolu’daki
bazı yerler haricinde yarımada üzerindeki hakimiyeti neredeyse sona ermişti.
Hıristiyan Batı dünyasının Haçlı seferlerini başlatması bu dönemde Doğu Roma
için bir fırsat olmuş ve ilk iki sefer sırasında kayıplarının bir kısmını telafi şansı
bulmuştur. Ancak seferlerin tesiriyle meydana gelen Selçuklu hakimiyeti
aleyhindeki gelişmeler ve kayıplar hızla telafi edilirken, Selçuklu-Doğu Roma
mücadeleleri önemli ölçüde Menderes havzası ile Eskişehir hattı boyunca
cereyan etmiştir. Bu durum Türkiye Selçuklu hakimiyetinin Batı Anadolu’nun
doğusuna çekilmemiş olduğuna bir işarettir ve Doğu Roma seferlerinin
incelenmesi bu gibi hususların aydınlatılmasında hayli yararlıdır.
1- Herakleios’un 626 seferi: Doğu harekâtında Büyük Güney yolunu
kullanan Doğu Roma imparatoru Herakleios (610-641); Silvan, Diyarbakır ve
Adıyaman’daki kalıntı alanı Atatürk Barajı suları altında kalan Samsat
(Samosata) (Umar, 1993: 702) ile Hades üzerinden Maraş’a yönelmiştir. Sonra,
Ceyhan nehrine gelip köprüyü geçmiş ve Yarpuz/Afşin (Arabissos) geçidiyle
Sivas’a varmıştır.
2- I. Basileios’un 1. Toros seferi (872-873): Paulikianos üzerine askerî
yol kullanılarak yapılan bir seferdir. Doğu Romalılar; Eskişehir, Sivas, Divriği,
Gürün ve Darende, üzerinden Malatya ile güneyindeki Zarnuk dere (Zarnoukh,
Atzarnouk\Pınarbaşı suyu) yakınındaki Keramon hisarına (Keramision,
Keramis. Umar, 1993: 418) kadar uzanmışlardır.
Darende, Anadolu içlerindeki bir Müslüman sugur (uç) şehridir. 693
yılında düşman eline geçen şehir, 702 yılında istirdat edilip şenlendirilmiştir.
Yaz aylarında sayıları 2000’i bulan bir birlik tarafından korunan şehrin
Müslüman sakinleri, 717 yılında halife olan Ömer b. Abdülaziz tarafından
güvenlikleri için Malatya’ya göçürülmüştür. Şehir 872 yılında I. Basileios’un
eline geçmiştir.
[41]
Adnan Eskikurt
Pınarbaşı suyu ise, Malatya şehir merkezine 19 km. mesafede, 1255 m.
yükseltide, Yeşilyurt (Çırmıktı) ilçesi Gündüzbey beldesinin güneyinde, Kozluk
köyü sınırlarında, Beydağı eteklerinden çıkan su kaynağıdır. Roma
İmparatorluğu döneminden bu yana Malatya’nın içme ve sulama suyu ihtiyacını
karşılayan ana kaynaktır. Suyun doğal akış güzergâhı, Gündüzbey ve Yeşilyurt
içerisinden geçen Büyükçay’dır. Beylerderesi ve Tohma üzerinden Fırat’a
ulaşır. Ancak Gündüzbey’den itibaren başlayan kanallarla su daha yükseğe
alınmıştır. Böylece sırasıyla Gündüzbey, Yeşilyurt, Yakınca (Kileyik),
Bostanbaşı (Barguzu), Tecde’den geçip, il merkezindeki Kernek şelâlesinden
inerek şehri terk eder ve Battalgazi ilçesi Kanlı Kümbet önünde Orduzu’dan
gelen su ve Elmasuyu deresi ile birleşip Malatya’yı sular hale getirilmiştir
Tarihte Pınarbaşı suyunun aktığı bu kanala Der Mesih/Deyrü’l-Mesih denmiş,
zamanla Derme deresine dönüşmüş, yöre halkı tarafından Deymen (Değirmen)
suyu olarak da adlandırılmıştır. Yeşilyurt ve yöresinde halen bu isim
kullanılmakta. Batılı kaynaklar da Derme’den Nehrü’l-Zarnuk olarak bahseder.
(http://www.malatyapedya.com/genelkonular/kurumlar/3125-pinarbasikaptaj.html)
872 yılında muhasara ettiği Divriği şehrini düşüremeyen imparator I.
Basileios (867-886), Darende yoluyla Malatya’ya ilerlediği sırada başta
Paulikianos kalesi Abara-Amara kalesi (ihtimal Mancılık köyü yakınlarında)
olmak üzere, Sivas-Darende yolundaki birçok önemli kaleyi ele geçirmiştir.
Güneye doğru ilerlerken de Darende teslim oldu. Ardından KayseriYarpuz/Afşin arasındaki yöreye (Lykandos theması) ilerlendi. Bunu Lokana’nın
(ihtimal Divriği ve Malatya arasındaki yörede bulunan bir kale-kent)
kuşatılması izledi.
I. Basileios, Darende’den sonra Tohma su ve Sultan suyu (Karākis ?)
arasındaki tepelik yöreyi geçti ve Malatya güneybatısında bulunan Zarnuk dere
civarına ilerledi. Bir yandan da Viranşehir/Doğanşehir’deki Zibatra kalesi ve
Samsat’a bir müfreze gönderdi. Bunlar geri dönünce Malatya’ya doğru yoluna
devam etti. Basileios Malatya emirine bağlı kuvvetlerin hücumunu
püskürtmesine rağmen, bu müstahkem şehrin düşürülmesi güç olduğundan,
yeniden kuzeye dönerek Arguvan’ı ele geçirdi. Buradan da Paulikianos
arazisine yöneldi. Kelkit (Kalketi) doğu ilerisindeki Satala kalesinin 70 km.
kadar doğusunda bulunan Arauraka’ya (Arabraka, Kelkit-Refaiye arasında
ihtimal Kale mevkii, Bolluk köyü batısı, Şiran-Gümüşhane. Umar, 1993: 91;
[42]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
http: // pleiades.stoa.org/places /857036 /? searchterm = Arauraka*) kadar yol
boyunca bir kısım kaleyi daha zaptetti ve sonra İstanbul’a geri döndü.
Bir yıl sonra, 873 yılında yine Fırat bölgesindeki Paulikianos topluluğu
üzerine yürüdü. Bunların neredeyse yok edildikleri seferde, I. Basileios
komutasındaki birliklerle Kayseri ve Hades arasındaki bölgeyi hedeflerken,
generalleri de Kemerhisar-Tarsus geçidine hakim konumdaki stratejik Gedelli
kalesini işgal etmişlerdir. Bu hadiseleri, Körkün Su (Korkoun\Göksu. Seyhan’ın
Sarız taraflarından gelen başlangıç kolu) vadisindeki Melemenci Han
yakınındaki Melouos kalesi (Umar, 1993: 562), Divriği ve sığınmacıları
ağırlayan yakınlardaki Paulikianos şehri Katabatala’nın (Katabalata, Kameia ?)
873 yılındaki düşüşleri izlemiştir. Divriği’yi 872 yılında Basileios’un
kayınbiraderi Khristophoros almıştır (Ostrogorsky, 1991: 221).
3- I. Basileios’un 2. Toros seferi (876-877): Müslümanların müstahkem
kalelerdeki birliklerle koruduğu Toros bölgesi hakimiyetlerini sonlandırmaya
yönelik harekâtlarda, Kayseri-Göksun-Maraş ve Kozan (Sision, Sisiyye\Sis)
yönündeki geçitler üzerinden kuzeyde Paulikianos kalıntıları, güneybatıda da
Gedelli kalesi ve Tarsus yörelerine taarruz edilmiştir.
877 yılından itibaren, Kayseri ve Adıyaman yöresi arasındaki saha
Basileios’un idare ettiği hücumlara maruz kalırken, generalleri de Tarsus ve
Paulikianoslar üzerindeki saldırılarını sürdürdüler. İmparatorun Kayseri’den
sevk ettiği bir öncü birlik; Kayseri güneyindeki Xylokastron (Psilokastellon) ve
ihtimal Maraş dolaylarındaki Phyrokastron (Paramokastellon ?) ile Phalakron
kalelerini (Umar, 1993: 658, 664) ve müstahkem mevkileri ele geçirdi. Kozan
geçitlerine ulaşım imkânı veren Kayseri ve Samantı-Zamantı çayı arasındaki
güzergâhlarda ve Göksun’a giden yolda, Antitoros üzerindeki geçitte yer alan
bu kaleler, güneye ilerleyen Basileios’un tüm geçitleri emniyete alma planı
doğrultusunda ele geçirilmişlerdir.
Basileios, daha sonra Samantı-Zamantı çayını geçti. Çukurova’da
düzlüğe egemen bir tepe yamacındaki şehir yerleşmesi olan Ayn Zarba emirinin
geri çekilmesi, imparatora daha ötedeki geçitleri kontrolüne alma fırsatı verdi.
Böylece; Kaisos (Kasama, Katasamas ?), Karba (Robam, Endelekhone\ihtimal
Endel/Koçyurdu köyü, Osmaniye), Andala (Ardala\ihtimal Andıl köyü-Kozan),
Eremo (Erymosykea, Erymosykaia\ihtimal Adana civarında dağlık alanda)
geçitleri ele geçirildi (Umar, 1993: 244).
[43]
Adnan Eskikurt
İmparator, Samantı-Zamantı çayı ve Seyhan nehrini geçerek Göksun’a
doğru yoluna devam etti. Oraya ulaştığında şehrin etrafındaki ormanları ateşe
verdi. Sonra da Toroslarda ormanlık alanlardan ilerleyerek, Kallipolis (?) ve
Padasia (Göksun-Maraş arasında IX. yüzyıla kadar mevcut olan hisar. Temelilik
?) üzerinden Maraş’a ulaştı.
Bu yolun seçilmesi şüphesiz Yarpuz/Afşin’den geçen daimî yolun
Müslüman Araplar’ın kontrolünde olmasıydı. Hatta, Malatya da Müslümanların
elinde idi.
Savunması güçlü olan Maraş şehrini alamayan imparator, civarını tahrip
ettikten sonra, yola devam edip Hadath’ı kuşattı. Aynı zamanda Geronta (Geron
?) adlı bir yakın yerleşim birimini yerle bir etti. Hadath’ı alamayınca pusuya
düşmekten korkarak geri çekildi.
Pozantı’da mağlup olan Tarsus emiri Abdullah’ın 878 yılında barışa razı
olmasıyla Erciyes dağı civarından Kayseri’ye çekildi. Generalleri de
Giresun’daki
Şarkî
Karahisar/Şebinkarahisar
(Koloneia,
Colonia,
Maurokastron), Gedelli kalesi ve Tarsus ile Paulikianos kalelerinden tutsak
aldıkları Müslüman ve Paulikianos esirlerle dönmüşlerdi. Bunların tümünün
katledilmesi ardından, I. Basileios ve emrindeki Doğu Roma birlikleri Midaeion
(Karahöyük köyü, Tepebaşı-Eskişehir) ile İstanbul’a çekildiler.
Hadath şehri, 946 yılında Konstantinos’in generali Bardas tarafından
düşürülene kadar Müslümanların elinde kalmıştır. Malatya ise, 934 yılında
Ioannes Kourkouas tarafından ele geçirilmiştir (Ramsay, 1993: 306).
4- Nikephoros’un Kilikya seferi (876-877): Nikephoros, 960 yılından
önceki Kilikya seferinde Torosları aşıp Çukurova’ya ulaşmak için kullanılan
geçitlerden biri olan Maurianon geçidinden ilerlemiş, Adana civarındaki
havaliyi yağma ettikten sonra denize kadar inerek, Tarsus çayı (Kydnos)
sahilinde ve Adana’ya giden yol üzerindeki köprü ilerisinde karargâh kurmuştu.
Bu esnada Müslüman Araplar Misthia’yı (Mistia, Mistheia\Beyşehir gölü
güneydoğu ucunda. Fasıllar köyü, Beyşehir-Konya. Umar, 1993: 575-576)
kuşatmaktaydılar ve saldırıyı duyar duymaz kuşatmayı kaldırdılar. Dönüş
yolunda Doğu Roma ordusunun yolunu kesmek üzere ilerlediler. Lakin
Nikephoros Kilikya’da yalnız bir iki gün kalmıştı ve Araplar yetişmeden önce
Karydion geçidinden dönmüştü. Bu sefer münasebetiyle Kilikya’da bahsi geçen
yerler, Nikephoros’un takip ettiği yolun meşhur Kilikya geçidi olduğunu hiç
şüphesiz ortaya koyar. Arapların imparatorun yolunu kesmek için Misthia’dan
[44]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
Vasada (Ouasada\Beyşehir gölü doğu yanında. Umar, 1993: 624-625, 815),
Konya ve Ereğli yoluyla geçide yetişmeye çalışmaları netice vermedi. Zira
geldikleri zaman Nikephoros’u sükunetle çekilmiş buldular.
Nikephoros muhtemelen Kilikya geçidinden çekilmişti. Kemerhisar’dan
geçen ve daima kullanılan askerî yoldan ilerlemiş ve Maurianon geçidini
kullanmış olmalıdır. Sonra, Bereketli Maden’den (Çamardı-Niğde) Kayseri’ye
dönmüş olmalıdır.
5- III. Romanos Argyros’un (Argyropulos) 1030 seferi: Kuzey
Suriye’de Emir Şiblü’d-devle Nasr b. Sâlih b. Mirdâs hakimiyetindeki Halep
(Berrhoe) şehrini hedef alan bu harekât, büyük bir hazırlık süreci sonunda
gerçekleşmiştir. Bulgar, Rus, Abaza, Gürcü, Ermeni, Peçenek ve Frank kökenli
ücretli askerlerle takviye edilen 100 bin kişilik Doğu Roma ordusu, 22 Rebiü’lâhir 421’de (29 Nisan 1030) İstanbul’dan hareket ederek; İznik, Eskişehir,
Bolvadin, Akşehir, Konya ve Çukurova merhalelerini aşmış ve 16 Receb 421
tarihinde (21 Temmuz 1030) Antakya’ya (Antiokheia, Antioch) ulaşmıştır
(Ebû’l-Ferec Yahyâ b. Saîd b. Yahyâ al-Antakî, 1990: 413; İbnü’l-Adîm, 1951:
I, 240; Mikhail Psellos, 1992: 33; Gregory Ebû’l-Ferec, 1987: I, 288).
III. Romanos daha Akşehir’de iken, İbn Cerrah ve Halep emirinin amca
oğlu Mukalled b. Kâmil b. Mirdâs’ın aralarında bulunduğu elçiler imparatora
ulaştı. Heyetin, Hamdânîlerle II. Basileios arasında yapılmış olan anlaşmaya
uydukları ve barış yanlısı oldukları yönündeki beyanları, topladığı ordunun ezici
kuvvetine inanan III. Romanos üzerinde bir tesir yaratmadı ve savaş kaçınılmaz
oldu (Ebû’l-Ferec Yahyâ b. Saîd b. Yahyâ al-Antakî, 1990: 413; İbnü’l-Adîm,
1951: I, 239; Mikhail Psellos, 1992: 34; E. Honigmann, 1970: 110).
Antakya’dan hareket eden Doğu Roma ordusu, Azâz’ın kuzeydoğusunda
ve Cebel yakınlarındaki Tübbel (Tibil) mevkiinde karargâh kurdu. Ordu,
mancınık ve arrade gibi kuşatma aletleri getirmişti. Ardından, 7 Şaban 421 (10
Ağustos 1030) tarihinde, yolun geçtiği tepelik bir alanın iki yanında Halep
kuvvetlerinin kurduğu pusuyla beklenmedik bir mağlubiyete uğradı. Kuzeye,
Kûrus (Kyrros, Kyrrhos\Afrin çayı kollarından Burç dere üzerindeki Horoz
tepe, Süngütepe köyü-Kilis) istikametine doğru kaçanlar arasında imparator da
vardı. Burada toparlanan bir kısım birlikleri kendisine katılmışsa da
komutanların ısrarıyla İstanbul’a dönüş kararı alınmıştır (Ebû’l-Ferec Yahyâ b.
Saîd b. Yahyâ al-Antakî, 1990: 415-416, 417; İbnü’l-Adîm, 1951: I, 240, 242;
[45]
Adnan Eskikurt
İbnü’l-Esîr, 1987: IX, 312-313; Mikhail Psellos, 1992: 35-36; Georgios
Kedrenos, 1839: II, 494; Urfalı Mateos, 1962: 52; Honigmann, 1970: 110.).
Panik halde kaçan Doğu Roma ordusunu takip eden bir Halep kuvvetinin,
Strategos Georgios Maniakes tarafından Dülük civarında durdurulması ve ricate
zorlanması bile imparatorun kararını değiştirmedi. Böylece Antakya üzerinden,
Urfalı Mateos’a göre de Maraş üzerinden İstanbul’a dönüldü (Urfalı Mateos,
1962: 52. Ayrıca, XI. yüzyıl Doğu Roma’nın şöhretli komutanı Georgios
Maniakes’ın Türk asıllı ve Orta Asya kökenli olması ve Doğu Roma tarihinde
Maniakh aile adı ya da ünvanıyla tanımlanmış diğer Türkler hakkında bkz.
Mikhail Psellos, 1992: 117-121, 257-259, ek V ve dipnot 1).
6- IV. Romanos Diogenes’in 1068 seferi: Kayseri-Yarpuz/Afşin ve
Sivas-Göksun-Maraş-Halep arasında uzanan güzergâhlar izlenerek yapılmıştır.
Selçuklu Türkleri, Gülek boğazı ve Kilikya üzerinden İstanbul’a ulaşmak
isteyen Doğu Roma birliklerini dönüş yolunda Afyon’a kadar takip etmişlerdir.
Temel sebebi, Büyük Selçuklu Devleti sultanları Tuğrul Bey ile Alparslan’a
bağlı işbilir komutan ve beylerin; Sivas, Kayseri ve Karaman’a dek uzanan
akınlarıdır. Zira, kale ve müstahkem mevzilerin tahribiyle Doğu Roma savunma
gücü ağır darbe almıştır (Süryanî Mihael, 1905: III, 168-169; Sevim, 1990: 311, 19).
Seferin ilk etabında İmparator IV. Romanos (1068-1071), akınlarla
Anadolu içlerine sokulan Türkmenleri hedef almış ve Kırkgeçit/Yalakdere
(Drakon) yakınındaki Helenopolis’den (Drepane köyü\Karamürsel-Yalova
arasında) hareketle Eskişehir ve Sivas’tan geçen askerî yoldan Kayseri’ye doğru
ilerlemiştir. Doğu Roma ordusu Kızılırmak’ı geçip Basilika Therma’ya (Terzili
Hamam/Sarıkaya-Yozgat) geldiğinde, imparator Türklerin ricatının harp hilesi
olduğunu görmüş ve pusuya düşmemek için yolu takipten vazgeçmiştir. Bir süre
Yıldızeli-Sivas arasında Kızılırmak’a dökülen Bathys Rhyax adlı bir derenin
(Krya Pege\ihtimal İncesu) civarında konakladıktan sonra (Ramsay, 1960: 79),
Antakya’ya hücum edip Halep’e yürüme ve tüm Suriye’yi ele geçirme kararı
alarak yine güneye dönmüş, bir süre Kayseri’ye giden yolda ilerlemiştir.
Kayseri-Yarpuz/Afşin arasındaki yöreye ulaşıp yazı burada geçirmiştir.
Türklerin Niksar (Neokaisareia) üzerine ani bir akın yaptıklarını ve elde
ettikleri ganimetlerle geri dönmekte olduklarını haber aldığında tekrar Sivas’a
yönelmiştir. Şehre yaklaştığında ana kuvvetlerini Andronikos idaresinde ileri
sevk ederken, kendisi de süvarileriyle Arguvan ve Divriği arasındaki tepelere
[46]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
ilerlemiştir. Bu bilgiden anlaşılan, onun Gürün-Sivas yolunda ilerlediği sonra da
Divriği yönündeki tepelik yöreyi ve kuzeydoğu istikametini vurduğudur. Böyle
davranarak Türkleri ani bir baskınla mağlup etmiş, ellerindeki ganimet ve
esirleri kurtarmıştır.
Galibiyeti sonrası ana kuvvetleriyle Sivas’ta birleşmiş ve yeniden güneye
doğru hareket ederek, Göksun’a doğru yer alan dağlar arasındaki uzun ve dar
geçitlerden (muhtemelen Samantı-Zamantı çayı ve Kuruçay geçidi üzerinden)
Maraş’a yönelmiştir. Göksun’da iken, önemli bir kuvveti Fırat üzerinden
bölgeye akınlarda bulunan Türk kumandanlardan Afşin’e (Ausinalios) karşı
sınırı korumak için Malatya’ya göndermiş olmalıdır. Ancak emri başarıyla
yerine getirilememiş ve Malatya’dan geçen Türkler, Romanos’un ikmalden
sorumlu öncü birliklerine saldırıp bir kısmını yok etmişlerdir. Bu Türkler,
Adıyaman yöresine Malatya-Maraş geçidiyle ulaşmış olmalıdırlar.
Bundan sonra Maraş’tan ayrılan Romanos, Dülük üzerinden Emir
Mahmud idaresindeki Halep’e ulaşmıştır. Civarı yağmalayan Romanos, Halep’i
düşürmek zor olduğundan Menbiç’e (Bempetz, Mabboug, Membiçe,
Hierapolis) yönelmiş ve Suriye sınırını korumak için ele geçirdiği bu şehri
güçlendirmiştir (İbnü’l-Esîr, 1987: IX, 25). Şehrin akropolis kısmını kuşattığı
sırada, Emir Mahmud beklenmedik bir baskın yapmış ve zaptedilmiş kısımları
muhafaza eden birliklerine zayiat verdirmiştir. Ancak şehrin tümünü ele geçiren
Doğu Roma kuvvetleri Müslümanların kampına gece baskını yaparak
mukabelede bulunmuştur.
IV. Romanos’un Membiç’ten sonraki hedefi Halep kuzeyindeki Azâz
olmuş, ancak alamamıştır. İntikam için Ausonitis memleketindeki (?) Halep
emirine bağlı Katma kalesini (Kutma\Antakya yakınlarında) yakmış ve
Terchala’da (Tarchōla ?) kamp kurmuştur. Kısa süre sonra da Doğu Roma
arazisine girmiş ve Müslüman sakinlerin terk ettiği Antakya yakınlarındaki
Artach’ı (?) ele geçirmiştir (Anderson, 1971: 37).
Askerlerinin bitkin düşmesi üzerine Antakya’ya ilerlemekten vazgeçip
kuzeybatıya dönmüş, Amanos dağlarını Suriye geçitleri (Beilan geçidi)
vasıtasıyla aşarak İskenderun’a ulaşmıştır. Sonra da Amanos kuşağının
eteklerini izleyen yolla İssos’a (Dörtyol kuzeybatısındaki ovada Erzin’in 7 km.
batısında bulunan höyük) ulaşıp, Kilikya üzerinden Gülek boğazı ve Pozantı’ya
varmıştır. Maurianon ve Karydion geçitlerinin kesiştiği Typsarion’a (Gytarion)
ulaştığında, Malatya’yı korumak üzere gönderdiği komutanın başarısızlığı
yüzünden, Türklerin Fırat’ı aşıp Kayseri’den Afyon’a giden doğu yoluna
[47]
Adnan Eskikurt
girdikleri ve çevreyi yağmaladıklarını öğrendi. Hatta, Samantı-Zamantı çayı
yakınlarındaki Chalceus’da (?) kamp kuran Türkler, buradan hareketle başarı
kazanıp geri döndüklerinde söz konusu birliği mağlup edip komutanı da esir
almışlardı. Neticede, Türkleri takip edemeyeceğini anlayan imparator doğrudan
İstanbul’a dönmüştür.
7- IV. Romanos’un 1069 seferi: Selçuklu Türkleri üzerine ikinci bir
harekât planlayan IV. Romanos, 1069 yılında büyük bir kuvvetle Kayseri’ye
gelmiştir. Buradan hareketle, Samantı-Zamantı çayı boyundaki Larissa’ya
ilerlemiştir. Kayseri’den 40 km. mesafedeki Arasaxa köyünün (SerezekZerezek/Akmescit köyü, Bünyan-Kayseri) yaklaşık 16 km. sonrasında yer alan
bu kent, Komana (Şar köyü, Tufanbeyli-Adana) yolunda yer alırdı. Amacı,
buraları yağmaladıklarını haber aldığı Türkmenleri engellemekti. Ancak
üzerlerine yolladığı birliğin sonuç alamadan dönmesiyle, doğu yoluna saparak
Malatya’ya yöneldi. Yolda bir ovada mola verdiği sırada, hakim tepelerden inen
Türkler baskın yaptılar ancak başarılı olamayıp geri çekildiler. Onları üç günlük
mesafeden izleyen Romanos, Fırat’ı geçip kamp kurduklarını öğrendi.
Malatya’ya ulaşmasına iki gün kala, bir ara sınırı korumak üzere bir birlik
bırakıp dönmeyi düşündüyse de vazgeçti.
Sonra Türk akınlarını önlemek üzere Ahlat’ı zapt etmeye karar verdi.
Zorlu Van yöresine ulaşmak için Malatya üzerinden hareket ederek, Harput ve
Palu şehirlerinin sıralandığı Murat nehri boyundan ilerleyiş emri verdi (Ramsay,
1960: 294-295). Ancak bir süre sonra sıcaktan bunalıp ordusunu durdurdu.
Emrine mühim bir kuvvet verdiği Philaretos’u sınırı korumakla
görevlendirdikten sonra, ihtimal Murad nehrini aşıp kuzeye doğru çekildi.
Dağlık bir bölgeyi geçtikten sonra, Munzur (Mercan) dağları (Mezur dağ,
Cebel-i Mazur) güneyindeki su bölümü çizgisinde aranması gereken ve dağlar
arasında sulak ve verimli arazilerle çevrili Anthias (?) adı verilen bir yere geldi.
Burada bir süre kaldıktan sonra, Fırat nehrini (Karasu kolu) geçip Erzincan
dolaylarına (Akilisene) ulaştı. Burada kamp kurduktan kısa süre sonra
Philaretos’un Türklere mağlup olduğu haberi ve geri çekilen birlikleri yanına
ulaştı. Onları takip eden hafif silahlı Türk süvarileri yakınlara kadar geldiler.
Ancak, yöreyi süvari harekâtı için uygun bulmayıp, her zamanki gibi Malatya
yukarısından Fırat’ı geçip, Kappadokia’ya ve hayli nüfuslanmış fakat
savunmasız Konya şehrine doğru ilerlediler (Anderson, 1971: 38).
[48]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
Onları dönüşlerinde yakalamak isteyen Romanos ordusunu hareket
ettirdi. Planı, ordusunu Tohma suyunun en doğu kolu olup, Malatya güneyinde
akan Zarnuk dere boyunda yer alan Keramon hisar şehrine kadar Fırat
kıyılarında ilerletmekti. Munzur dağını aşacağı bu kurak, yağmalanmış ve ikmal
imkânı olmayan bölgeyi geçmek aslında zordu ve uzun bir konvoy halinde
ilerlemek zorunluluğu olduğundan zaman kaybıydı. Bu nedenle fikrinden vaz
geçerek; Satala kalesi, Giresun’daki Şarkî Karahisar/Şebinkarahisar, Nikopolis
(Pürk/Yeşilyayla köyü, Suşehri) yoluyla Sivas’a ulaştı.
Selçuklu Türkleri’nin Karaman’ın 50 km. kadar doğu-kuzeydoğusundaki
yöre (Lykaonia) ve Pisidia (Burdur, Isparta ve kuzeybatı Antalya’yı içine alan
bölge) üzerinden Konya’ya ilerlediklerini öğrenince, Kayseri ve Kemerhisar
üzerinden Ereğli’ye kadar ilerledi. Burada Konya’yı yağmalayan Türklerin
dönüş yolunda olduklarını öğrendi. Antakya dükü Katatourios’tan, Ceyhan
nehri kıyısındaki Massîsah doğusunda bulunan geçitleri tutmasını istedi ve bir
müfrezeyi takviye olarak yardımına gönderdi. Tarsus ovasında ilerlerken
Ermenilerin saldırısına uğrayan ve ellerindeki ganimetlerin büyük bölümünü
kaybeden Türkler, Kilikya’ya ilerlediler. Ellerindeki Rum esirlerden kendilerini
Massîsah’da bir düşman birliğinin beklediğini öğrenerek şehre uğramadılar.
Baltolibas’da
(Blatilibadi,
Blattolibadi.
Kilikya’nın
kuzey
veya
kuzeydoğusunda) kısa süre dinlenip, aceleyle Suriye geçitleri üzerinden
Amanosları geçerek Halep’e döndüler. Türklerle karşılaşmak üzere ilerlediği
Mut’ta durumdan haberdar olan IV. Romanos, civardaki diğer Türklerle
ilgilenmek üzere bir birlik bırakarak İstanbul’a döndü (Anderson, 1971: 39).
8- Proedros Konstantinos Dukas’ın seferi: 1071 Malazgirt savaşında
Büyük Selçuklu Sultanı Alparaslan’a mağlup olan IV. Romanos Diogenes,
İstanbul’a ulaşamadan bir saray darbesiyle tahtını VII. Mikhail Dukas’a
kaybettiğini öğrendikten sonra, yanında kalan birliklerle önce Amasya’ya
ilerledi. VII. Mikhail ise, Caesar Ioannes Dukas’ın küçük oğlu Proedros
Konstantinos Dukas’ı Doğu Roma orduları başkomutanlığına getirdi.
Muhaliferiyle yaptığı çarpışmaları kaybeden IV. Romanos, sığındığı Tyropoion
kalesinden (Mikhail Psellos, 1992: 12) Antakya dükü Katatourios’un yardımıyla
Kilikya’ya geçti.
Bu arada VII. Mikhail’in, IV. Romanos’un tahttan feragat etmesi yoluyla
meseleyi sulhen çözmeye yönelik girişimleri bir sonuç vermedi. Bunun üzerine,
ceasarın büyük oğlu Andronikos Dukas emrindeki birliklerle müttefikler üzerine
[49]
Adnan Eskikurt
hareket etti. Normal şartlarda kullanması gereken, ancak düşmanın
kontrolündeki Pozantı geçidiyle (Gülek boğazı) Torosları aşan yolu değil de
Isauria bölgesinden (Konya-Karaman-Mut-Silifke) Akdeniz sahiline doğru
ilerleyerek Tarsus üzerine yürüdü. Mağlup olan sabık imparatoru keşiş elbiseleri
içinde Kütahya’ya götürdüler. Burada gözlerini kör ettikten sonra, Ağustos
1072 yılında hayatını noktalayacağı Proti’deki (Kınalıda) manastıra naklettiler
(Mikhail Psellos, 1992: 229-237).
9- Manuel Komnenos’un 1175 seferi: Türkiye Selçuklu Sultanı II.
Kılıçarslan’ın 1175 yılında Danişmentli arazisine (Sivas, Niksar, Tokat ve
Kappadokya şehirlerine) hakim olması üzerine, Doğu Roma imparatoru Manuel
1162 Anlaşması hilâfına davranmaya başlamıştır (İbnü’l-Esîr, 1987: IX, 233234; Süryanî Mihael, 1905: III, 357). Davranışına gerekçe olarak da
Anadolu’nun batısına ilerleyen kalabalık Türkmen kitlelerinin kış aylarında
sürüleriyle yüksek yaylalardan vadi ve ovalara inip Doğu Roma köyleriyle ekili
dikili alanlarına zarar vermelerini, akın ve yağma hareketlerinde bulunmalarını
bahane etmiştir. Olası gelişmeleri lehine çevirmek için de yarımadada askerî
harekâtlara girişmiştir. İlk olarak, Ege bölgesinde bulunan Türkmenler üzerine
1173 ve 1174 yıllarında asker sevketmiştir. 1175 yılında da Üsküdar’daki kara
çıkıntısında bulunan limandan (Damalis) hareketle Osmaneli civarına gelmiş,
Bithynia (Anadolu’nun kuzeybatı yanında, yaklaşık olarak bugünkü Bursa,
Bilecik, Bolu, Sakarya, Kocaeli illerini, İstanbul ilinin Anadolu’daki parçasını,
Zonguldak ilinin batı yarımını kapsayan bölgenin adı. Bu bölgeyi, doğu
komşusu Paphlagonia’dan Filyos/Billaios çayı ayırırdı. Umar, 1993: 167.) ve
Orhaneli çayı (Rhyndakos, Ryndakos\Adranos, Atranos, Adırnaz/Kacasu dere)
üzerindeki havaliden, yani Optimate ve Opsikia themalarından gelen taburlarla
birleşip Eskişehir taraflarındaki Türkmenlere saldırmıştır. Ayrıca, ertesi yıl
Konya üzerine yapmayı plandığı harekâtta faydalanmak üzere Karacahisar
kalesinin (Eskişehir’in güneybatısında. Karacaşehir köyü, OdunpazarıEskişehir) inşâ ve tahkimatını ele almıştır (Ramsay, 1960: 224, 233).
Bu gelişmeler üzerine, Sultan II. Kılıçarslan aralarındaki anlaşmaya
aykırı davranan Manuel’i ikaz için Eskişehir ve İstanbul’a elçi heyetleri
göndermiş, fakat bunlar sonuç alamadan dönmüşlerdir (Niketas Khoniates,
1995: 85, 121-122). İmparator ise, güneye doğru harekâtına devam etmiştir.
Afyonkarahisar kalesi, Sincanlı/Sinanpaşa (Cidyesus) ve Eukarpia’dan
(Emirhisar köyü-Sandıklı) geçtikten sonra, Akdağ’ın batı etekleri boyunca
[50]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
güneye uzanan Gümüşsu (Khoma, Homa), Eumenia (Işıklı, Çivril-Denizli) ile
Ege’den gelen yolların kavşak noktasındaki stratejik bir mevki olan Dinar’a
(Apameia Kibotos) giden yolu izlemeye başlamıştır. Gümüşsu’ya geldiğinde,
buradaki şimdiki yerleşimin yaslandığı yamacın yukarısında bulunan Kayapınar
su kaynağı çevresinde olması gereken ve Roma egemenliği sırasında para
basmış olup, İustininiaus tarafından berkitilmiş olan (Umar, 1993: 723-724)
Siblia (Seiblia, Siblion, Silbium, Soublaion) hisarını tamir ve inşa ettirerek geri
dönmüştür (Süryani Mihail, 1905: III, 369; Turfan, 1997: 11).
Gümüşsu’da bulunan Siblia istihkâmı, Ramsay’a göre, Gediz ve Büyük
Menderes (Meander) nehir vadileri vasıtasıyla Ege bölgesinin önemli şehirlerini
doğuya bağlayan dağ silsileleri arasındaki güzergâh üzerinde kurulmuştu.
Güneybatısında yer alan ve Acıgöl’e kadar uzanan Harhil boğazını (Harir,
Kharax) denetlerdi. I. Iustinianus zamanında Honaz’la beraber ve aynı planla
yapılmışlardı (Ramsay, 1960: 82-83, 273). Yine, Osmanlı döneminde Isparta,
Keçiborlu, Dazkırı ve Denizli arasında bir yolun mevcut olması, güzergâhın
sonraki dönemlerde de önemini koruduğunu göstermektedir (Taeschner, 1924:
170-171; Özergin, 1959: 127).
III-Doğu Roma’nın Anadolu Seferlerinde Kullandığı Askerî Yolun
Detayları
Askerî yol, Hacılar yolundan daha uzun olmakla birlikte, kalabalık
orduların ilerlemesine elverişli bir güzergâhtı. Takviye ve lojistik destek alınan
müstahkem ordu üsleri yakınından geçerdi. Fakat Iustinianous’un iktidarı
sonrası VI. yüzyılda başlayan mücadelelerle malî ve askerî yapı zayıflamış,
ulaşım güzergâhları bakımsız kalmıştır. Ücretli asker temininin zorlaştığı bu
dönemde, taşra yönetim anlayışı da tedricen değişim geçirmiştir. Meselâ
Herakleios sülâlesi döneminden itibaren askerî kudret sahibi eyâlet valileri
çoğalmış, sivil yönetici prokonsüller vazifelerini kaybetmiştir. Eyâletlerde
üslenmiş kolordu düzeyindeki birlikler (thema) önemli bir savunma gücü olarak
yönetim anlayışının dayanak noktası haline gelmiş, VIII. yüzyıldan itibaren de
konuşlu bulundukları vilâyetler isimleriyle anılmaya başlanmıştır. Zira, VII.
yüzyılda sınırların müdafaası için (İtalya’da Lombard, Afrika’da Berberî ve
yarımada doğusunda Sasani kuvvetleri karşısında) büyük kuvvetler gerekmiştir.
Bu da askerî otoritelerin idarî yetkilerinin arttırılması ve bazı yeni askerî iskân
bölgelerinin kurulmasına yol açmıştır (Ostrogorsky, 1991: 64-79, 86-91, 231).
[51]
Adnan Eskikurt
Savunma kaygılarına bağlı bu idarî ve askerî düzenlemeler beklenen
başarıyı getirmemiştir. Nitekim, VII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
Müslüman-Arap akınları şiddetlenmiş ve Sivas-Kayseri hattının doğusuyla
güneyindeki birçok askerî mevki ve yerleşme Müslümanlar tarafından
fethedilmiştir. Doğu Roma otoritesinin sarsıldığı ve askerî açıdan savunmada
kaldığı X. yüzyıla kadar umumiyetle ordu üsleri yakınındaki şehirler
korunabilmiş, savunması yetersiz olanlar ıssızlaşmıştır. Abbasi Hilâfeti’nin
zayıflamasını değerlendiren ikonoklast dönem hükümdarları askerî yoldan karşı
ataklar yapabilmiş, yer yer talî güzergâhlar izlenmiştir. Yüzyılın sonlarında
şiddetlenen Türk akınları Doğu Roma’yı yine zor durumda bırakmış, niteliğini
yitirmiş eski muazzam müdafaa teşkilâtının daha zayıf bir benzeri Afyon ve
Sakarya nehri arasında vücuda getirilmiştir (Vasiliev, 1943: 285-289, 307, 340).
Ramsay ve Anderson bu yolu vilâyet sistemi çerçevesinde incelemişlerdir
(Ramsay, 1960: 218-243, 253, 274-276, 299-305, 309-311, 357, 395-403, 406,
408, 410; Anderson, 1971: 22-33).
1- İstanbul’dan hareketle Sivas-Kayseri hattına ilerleyen güzergâhlar
1.1 İstanbul-Eskişehir arası; İstanbul (Konstantinoupolis, Konstantiyye),
Kadıköy (Khalkedon) ve Aigialos (Aigialoi\İzmit körfezi ağzı güney yanındaki
Kibotos’a kalkan gemilere binilen Gebze-Hereke arasındaki liman. İhtimal Dil
iskelesi mevkiindeki Libyssa) etapları aşıldıktan sonra, deniz yoluyla İzmit
körfezi (Astakos) ağzı güney yanındaki Kibotos’a (Dil, Dil Burnu, Hersek
Burnu) veya Karamürsel gibi bir limana çıkılırdı. Doğu seferine çıkan
imparatorlar ise, çoğunlukla Yalova Taşköprü kuzeyindeki Çatalburnu
mevkiinde (Pylai. Umar, 1993: 684-685) karaya çıkar ve törenlerle
karşılanırlardı. Kara yolculuğu umumiyetle Kırkgeçit/Yalakdere yakınındaki
Helenopolis’ten başlardı. İznik’in kuzeybatısındaki Aziz (Saint) George kalesi
(?), İznik, Gaita köyü (İznik-Osmaneli yolunda olmalı) ve Atzoula kasabası
(ihtimal Sakarya kıyısı ya da yakınında, İznik güneyinde olmalı. Umar, 1993:
137) geçilir, Pithekas (?) yanındaki köprüden Göksu çayı (Angelokometes)
aşılarak Osmaneli’ye ilerlenirdi. Burada, Osmaneli havalisini koruyan ve
Optimate vilâyeti tabur toplanma merkezlerinden olan bazı tahkimatlar vardı.
Sonra Söğüt ile Eskişehir’den geçilir, Opsikia ve Thrakesia vilâyetleriyle
ihtimal Domesticus Scholarum (imparatorluğun hassa alayı) bölüklerinin
toplandığı Midaeion’a ulaşılırdı.
[52]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
XI. asır sonlarında Eskişehir civarı Söğüt’ün kuzeyine kadar Türklerin
eline geçtiğinde, Komnenos hanedanından Alexios, Ioannes ve Manuel’in
harekâtlarında kullanılan; Osmaneli, Basilika köyü (ihtimal İnönü), Alethina
(ihtimal Kütahya-Eskişehir arasında bir kasaba) ve Kütahya arasındaki güzergâh
Doğu Roma denetiminde kalmıştır. Meselâ, Manuel’in ilk saltanat yıllarında
Eskişehir tarafları Türklerin elindeydi. Bu durum sebebiyle Anadolu
seferlerinde Uludağ (Olympos) güneyinde akan Orhaneli çayının aşağı
çığırlarını izleyerek Kütahya’ya ulaşan bir güzergâhı izlemiştir. Sonraları
Eskişehir bölgesinden 2000 kadar Türkmen’i uzaklaştırıp, 9 km. kadar
güneybatıdaki Porsuk çayı vadisi güneyinde ıssız bir sırtta Karacahisar kalesini
inşa ettirmiştir. Pithekas (?) civarında da kale ve istihkâmlar yaptırarak
Osmaneli havalisini tahkim ettirmiştir. Eskişehir civarı, bu girişimleriyle 1175
yılından itibaren tekrar Doğu Roma kontrolüne girmiştir (Niketas Khoniates,
1995: 35-36; Ramsay, 1960: 220-221).
1.2 Eskişehir-Kızılırmak arası; Eskişehir civarından doğuya ilerlemek
isteyen ordular için su kaynakları bakımından elverişli iki yol ihtimali vardı.
Bunlardan biri (Eskişehir-Ankara yolu), Porsuk çayını izleyerek Sakarya nehrini
aşar; Midaeion, Alpu, Germa-Myriangeloi (Karacaören-Sivrihisar) ve Vinda
(Ouindia\Roma döneminde Gordion’a verilen isim, Yassıhöyük köyü-Polatlı)
kuzeyinden geçip, Ankara çayı boyunca ilerlemeyi gerektirirdi. Askerî yol
muhtemelen diğer güzergâhı (Eskişehir-Pessinus yolu) izler, önce Porsuk çayı
üzerindeki Midaeion’a ulaşırdı. Sonra da Anatolia ve Selukeia vilâyetleri
birliklerinin toplandığı Çifteler (Kaborkion kasabası) ve Trikomia
(Troknada\Kaymaz’da köy ya da köyler topluluğu) üzerinden Pessinous’a
(Bâlâhisar/Ballıhisar köyü-Sivrihisar) varırdı.
Yol, ikiz kaya üzerinde kurulu Sivrihisar ve Eudokias (Sakarya kıyısında
bir imparatorluk mülkü, Gordion civarında olduğu sanılır) hattını izleyerek
Kavuncu köprü (Kavuncu köyü, Günyüzü-Eskişehir) güneyinde Sakarya’yı bir
daha aşar, Haymana ovasını kat eden Ilıcaözü çayı boyunca ilerlerdi. Kızılhisar
kalesi (Aphrazeia ?) bu akarsu boyundaydı (Umar, 1993: 84-85). Sonra
Balbadon (Haymana güneyi ve Konya kuzeyi arasında uzanan yöreyi kapsayan
Boukellarion vilâyeti yerleşimi) ve Beynam köyü (Karaali-Bâlâ) geçilip,
Kızılırmak’a doğru ilerleniyordu. Ardından; Ankara, Kırşehir, Kayseri yoluna
ulaşıp doğruca Kızılırmak’a gidilir, Balâ civarındaki dağlık kesim yakınlarında
dar bir boğazda bulunan Çeşnigir (Çişnir) köprüden (Köprüköy, KeskinKırıkkale) akarsuyun karşı yakasına (doğusu) geçilirdi.
[53]
Adnan Eskikurt
Kilikia seferlerine doğu vilâyetlerinden katılan birliklerin toplandığı
Saniana kalesi (Köprüköy, Keskin-Kırıkkale) bu yakadaydı. Hedef Adıyaman
yöresi veya Malatya tarafları olduğunda bazı vilâyet birlikleri (Buccellariote,
Paphlagonia ve Karsia) bu kalede, bazıları da (Kappadokia, Sivas vd. doğu
vilâyetlerinin birlikleri) Kayseri’de orduya iltihak ederlerdi. Çeşnigir köprü
sonrası yol çatallanır; Sivas üzerinden doğuya, Kayseri’den Adıyaman yöresine
veya Gülek boğazından güneye giden güzergâhlardan biri seçilebilirdi:
1.3 Kızılırmak-Sivas arası: Güzergâhın doğuya doğru ilerleyen kolu;
Myriokophaloi kalesi (?), Sorgun-Sarıkaya arasındaki müstahkem Sirikhas
(Stauros ?) ve Alaca’daki Karsia (Kharsia) kalesi yakınlarından geçer, Basilika
Therma, Agrane (Agriane\Belcik civarı, Yıldızeli), Yenihan/Yıldızeli (Siala,
Sialos, Siara, Fiara) üzerinden ve Yıldızeli-Sivas arasında Kızılırmak’a dökülen
bir dere olan Bathys Rhyax boyundan Sivas’a varılırdı. Bu akarsu boyundan,
Tokat Turhal’daki Siboron hisarına (Sibora, Tiberias) ve Hypsela’ya (Doğanşar,
İpsile/Koyulhisar-Sivas) ulaşmak da mümkündü.
Yol üzerindeki son karargâh, Kazova’da (Dazimonitis) bulunan Daximon
hisarı idi. Bununla birlikte, karargâhta toplanan doğu vilâyetleri askerleri
yürüyüş halindeki ordu koluna Bathys Rhyax’da katılırlardı. Bu güvenli
kesimden sonra birlik katılımı olmazdı. Bu durum, Müslüman-Arap akınları
sırasında Kilikia ve Gülek boğazı civarında tehlike yaşamaktan sakınılmış
olmasıyla açıklanabilir. Nitekim Iustinianous bu yol üzerinde bulunan;
Giresun’daki Şarkî Karahisar/Şebinkarahisar, Satala kalesi ve Kemah’ta
tahkimatlar ve ordu üsleri meydana getirmiş, Sivas şehri surlarını yaptırmıştır.
1.4 Kızılırmak-Kilikia arası: Çeşnigir köprüden sonra güney
istikametinde ayrılan diğer kol Kırşehir’e ilerlerdi. Burada yine ikiye ayrılır, bir
kol; Arapsun/Gülşehir (Zoropassos), Nevşehir, Melengübü/Derinkuyu
(Malakopea, Malakubiye) ve Avanos (Venassa, Ouenasa) ovasındaki Kases
hisarıyla (Kasin, Matmurah. Derinkuyu ya da Kaymaklı’da olduğu
düşünülmektedir. Umar, 1993: 400). Sasima (Hasanköy/Gölcük-Niğde)
civarından geçerek Kemerhisar ve Gülek boğazına giderdi.
1.5 Kızılırmak-Kayseri arası: Çeşnigir köprüden güneydoğuya ayrılan
kol ise, Kızılırmak ve Kırşehir’den geçip, muhtemelen İustinianopolis
(Kamoulia, Kamoulianai\Kemer köyü yakını, Kocasinan-Kayseri) üzerinden
Kayseri’ye giderdi.
Askerî yola bağlanan talî yollardan biri; Ayas/Yumurtalık (Aigai, Aiazzo)
limanından başlayan bir güzergâhtı. Gülek boğazı geçildikten sonra; Kayseri,
[54]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
Sivas, Erzincan, Erzurum, Malazgirt üzerinden doğuda Hoy ve Tebriz’e kadar
uzanmaktaydı. Selçuklu döneminde üzerinde kervânsaraylar bulunan bu yol
üzerinde birtakım İtalyan tüccar kolonileri de mevcuttu. Bir diğeri SinopSamsun-Amasya-Tokat hattıyla Sivas’a ulaşıyor; Kayseri, Aksaray, Konya,
Eğirdir, Isparta, Antalya ve Alâiye şehirlerinden geçiyordu (Tanyeli, 1987: 35.
Turan, 1971: 120; Turan, 1946: 475).
2- Sivas-Kayseri hattından doğu ve güney istikametlerine giden yollar
Anderson’un izah ettiği bu güzergâhlar da bir hayli önemlidir ve Doğu
Roma seferlerinde sık sık kullanıldığı görülmektedir (Anderson, 1971: 22-33).
2.1 Doğu yolu: 624 ve 626 yıllarında Herakleios’un (610-641) ve 976
yılında II. Basileios’un (976-1025) Mezopotamya valisi Bardas Skleros’un
harekâtlarında olduğu gibi, Doğu Roma’nın Perslerle yaptığı mücâdelelerde
kullanılmıştır. Bu yol güzergâhı, özellikle de Kuşsarayı-Kayseri etabı, sonraları
Türkler tarafından da tercih edilmiştir.
a) Kayseri-Malatya arası: Yolun iki seyir imkânı vardır. Birincisine dahil
olanlar; Kayseri’den hareketle önce Arasaxa köyüne uzanan ovayı izler, sonra
da Samantı-Zamantı çayı ve kalesi (Karmalis) geçilirdi. Bazı araştırmalarda
Karmalis veya Tzamandos yerleşmesinin Şerefiye köyünde (Pınarbaşı-Kayseri)
aranması gerektiği üzerinde durulmuştur. Ancak burası mevcut bilgilere göre
güzergahın biraz uzağında kalmaktadır (Kökten, 1947: 449; Emre, 1993: 6-7;
Yıldırım, 1998: 252.) Sonra akarsu boyundaki; Larissa (Arasaxa’nın yaklaşık 16
km. sonrasında olmalı), Erpa (Herpa, Erpha\yolun Samantı-Zamantı çayını
aştığı yerde bir kasaba olmalı) ve Aziziye/Pınarbaşı (Ariaratheia) ile Lapara (?)
yerleşmeleri geçilirdi. Gödilli dağı geçidi (Gövdeli dağında olmalı) aşıldıktan
sonra, Tohma çayı boyunca ilerlenip Gürün (Gauraina) ve Darende (Dalanda,
Daranda, Derende, Tarandros, Taranta, Turanda) etaplarıyla Malatya’ya
ulaşılırdı.
Yol Malatya öncesinde Antitoros’u (Tahtalı ve Binboğa dağları)
aştığında, Sivas ile Aziziye/Pınarbaşı’dan Komana ve Göksun’a (Kokoussos,
Kokussos, Koukoussos, Cocussos, Cocuse) giden yolla birleşirdi.
İkincisine katılanlar; Kayseri, Karadayı köyü (Elbaşı-Bünyan),
Ekrek/Köprübaşı köyü (Bünyan-Kayseri), Yeregeçen köyü (Pınarbaşı-Kayseri)
üzerinden ilerleyerek Antitoros’u Samantı-Zamantı’yla Köyyeri/Sarız arasında
Yedioluk denen ve Aziziye/Pınarbaşı’dan Seyhan nehri vadisine açılan geçitten
[55]
Adnan Eskikurt
aşar, Maroga’daki (Maragos\Kayseri-Afşin yolundaki eski Marabuz köyü,
şimdiki Dağlıca kasabası) Hurman (Yazıbelen) kalesine (Özgüç, 1949: 11;
Yıldırım, 1998: 255), Tanir köyü (Ptanadaris, Tanadaris Ptandari\Afşin-Maraş)
ve Yarpuz/Afşin’e giderlerdi. Bugün de mühim bir yoldur. Bu yolun doğruca
Tanir köyü ve Yarpuz/Afşin’e giden bir kolu daha vardır, ancak arabalar için
uygun değildir. Etapları; Kayseri, Arasaxa, Erpa (?), Kodousabala (Arslanbeyli
köyü, Pazarören-Pınarbaşı), Tanir köyü, Yarpuz/Afşin’dir.
b) Elbistan-Malatya yolu: Darende’den geçerek Tohma suyundan
Malatya’ya inen yoldur.
c) Malatya-Yarpuz/Afşin yolu: Malatya, Akçadağ, Söğütlü çayı,
Dandaxina (ihtimal Malatya-Göksun arasında olmalı. Umar, 1993: 201), Osdara
(Asdara\ihtimal Demircilik köyü yakını. Umar, 1993: 621; http://pleiades.stoa.
org/places/629049/?searchterm=Osdara* ) ve ihtimal Elbistan üzerinden
Yarpuz/Afşin.
ç) Yarpuz/Afşin-Sivas yolu: Aristil (?), Zamantı çayı batısında bulunan
Hurman kalesi, Kaşanlı köyü (Afşin), Elmalı (Elbistan’da), Gürün ve sonra da
tahminen Kangal’dan (Aranga, Arangas, Euspoena) geçerdi. Kangal ile
Yarpuz/Afşin arasında Nikopolis-Yarpuz/Afşin yoluyla birleşmelidir.
d) Yarpuz/Afşin-Nikopolis-Satala kalesi yolu: Yarpuz/Afşin, Elmalı
civarı, Gürün, Kangal, Kamisa (Comassa, Eumeis\ihtimal Dışkapı köyü batı
yakını, Hafik-Sivas. Umar, 1993: 260, 371; http://pleiades.stoa.org/places/
628997/?searchterm=Eumeis*), Nikopolis.
e) Satala kalesi-Malatya yolu: Satala kalesi, Suissa (ihtimal Kelkit
yakınlarında olmalı. Umar, 1993: 749), Arauraka, Kemah kuzeydoğu yakınında
bulunan Carsaga (Carsagis. Umar, 1993: 181), Sineruas (?), Fırat’ın sağ
kıyısında ihtimal Kuruçay yakınlarındaki Analiba (Analibla. Umar, 1993: 66),
Zimara (Altıntaş köyü, İliç-Erzincan. 1921 yılında Koçkiri aşiretinin yayıldığı
alanın adı Zimara idi. Burası Divriğ ile İliç arasındaki bucak merkezi
Hamo/Gedikbaşı güneydoğu yakınındaydı. Şimdi Altıntaş köyünün olduğu
yerdir. Umar, 1993: 827), Fırat kıyısındaki Teukila (ihtimal Eğin/ihtimal
Kemaliye’de veya yakınında. Umar, 1993: 780), Sabus (Saba\ihtimal Fırat’a
dökülen Kekikpınarı çayı kıyısında, Çit köyü yakını, Kemaliye-Erzincan. Umar,
1993: 693; http://pleiades.stoa.org/places/629065/?searchterm=Sabus*), Fırat
kıyısındaki Daskousa (ihtimal Malatya’ya yaklaşık 75 km. mesafede. Umar,
1993: 205) ve Kiaka (Kiakis, Craca\ihtimal Battalgazi’nin yaklaşık 27 km.
kuzeyinde. Umar, 1993: 437), Malatya.
[56]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
f) Göksun-Sivas yolu: Göksun, Kamer, Kodousabala, Aziziye/Pınarbaşı,
Şarkışla (Tonosa, Tonus), Sivas.
g) Göksun-Komana yolu: Göksun, Kamer, Komana etaplarını izlerdi.
h) Malatya-Van arası: Yolun bir kolu kuzeye yönelip; Boukoulithos
geçidi (?) ve Kuşsarayı güzergâhıyla Fırat nehrini geçerek, Anzathene
(Doğankuş köyü-Harput/Elazığ) sınır şehri-hisarı, Harput, Murat nehri geçişi,
Palu, Ahlat ve Van’a uzanırdı.
ı) Harput-Erbil arası: Harput’un güneyinden devam eden bir başka kol
üzerinden de önce Kizin (?) ve Diyarbakır’a varılır, Dicle nehrinin geçilmesini
müteakip Ninova’ya, Zap suyu geçilerek de Erbil’e varılırdı. Bu yol, esasen
Perslerin eski Kral yolunu izlerdi ve Roma dönemi sonrası Doğu Roma
hakimiyetinde de kullanılmıştır (Ramsay, 1895: I, XV).
i) Torosların doğusundan Komagene’ye ulaşan geçit özelliğinde üç yol:
Göksun-Maraş yolu, Göksun’dan Maraş’a inerdi. Yarpuz/Afşin-Maraş yolu ise,
Elbistan’dan Maraş’a giderdi. Bu güzergâh, Dımaşk’la Malatya arasındaki
yolun en fazla kullanılan bir kesimiydi. Malatya-Samsat yolu da Malatya’dan
Polat (Doğanşehir-Malatya) ve Adıyaman’ı geçerek Samsat’a varırdı.
Güzergahı; Malatya, Maisena (Semissos\Battalgazi’den 12 km. ileride bir
yerleşim, ihtimal Malatya ili kuzeybatısında Pınarbaşı mevkiinde. Umar, 1993:
536; http: // pleiades.stoa.org /places /629077 /?searchterm=Semissos*),
Malatya merkeze bağlı Elemendik/Fatih köyü, Hanpınar mevkii (Çığlık köyü,
Doğanşehir-Malatya),
Viranşehir/Doğanşehir
yahut
Sürgü
(Lacotena\Doğanşehir-Malatya), Adıyaman’ın 5 km. kuzeydoğusundaki Pirin
köyü (Perre\Ören mahallesi-Adıyaman) ve Samsat’tı.
j) Karaman’dan Torosları aşan yollar: Karaman, Koropassos
(Koropissos\Kestel/Dağpazarı-Mut), Mut, Kelenderis (Kilindere/Aydıncık).
Mut’ta ayrılan bir kol, Diocaesareia (Uzuncaburç köyü, Silifke-Mersin)
üzerinden Salûkîyah’a (Kilikya’daki Seleukeia) giderdi. Ayrıca, Karaman’dan
başlayan bir başkası da Karaman’ın 50 km. kadar doğu-kuzeydoğusundaki
yöreden (Lykaonia) Kilikya’ya geçen boğaz üzerindeki Meloe (Melis tepe
mevkii,
Bucakkışla.
Umar,
1993:
562)
ve
Andrasos
(Adrassos\Ören/Evran/Evren köyü güneyindeki Adras dağı eteğinde. Umar,
1993: 20) üzerinden Ermenek’e (Germanicopolis) giderdi.
k) Maraş’tan Fırat ve Urfa’ya (Edessa, Ruha) giden yollar: İki yol
vardır. Biri; Maraş, Catabana (ihtimal Haraba/Bağdın-ı Kebir/Ulubahçe köyü
güneyi,
Pazarcık.
Umar,
1993:
182;
http://
pleiades.stoa.org
[57]
Adnan Eskikurt
/places/658428/?searchterm=Catabana*), Nisus (Nisos\Keysun/Çakırhüyük.
Zeyrek, 2007: 17; Umar, 1993: 604-605; http://pleiades.stoa.org/places/
658551/?searchterm=Nisus*), Tharse (Samsat’ın yaklaşık 20 km. öncesinde
olmalı. Umar, 1993: 782), Samsat, Urfa yoludur. Diğeri ise; Maraş, Sicos
Basilisses (ihtimal Aladinek/Ufacıklı köyü, Pazarcık. Umar, 1993: 724; http: //
pleiades.stoa.org /places /658597/? searchterm=Sicos Basilisses*), Dülük köyü
(Dolikhe\Şehit Kâmil-Gaziantep), Zeugma/Seleukeia (Belkıs, Kavunlu köyü,
Nizip), Bemmaris (Birecik-Şanlıurfa yolunda orta yolda, ihtimal Suruç’un
kuzeybatısında olmalı. Umar, 1993: 162), Urfa hattıdır.
l) Göksun’dan Doğu Kilikya’ya giden yol: Göksun, Badimon
(Haçin/Saimbeyli yakınında kasaba. Umar, 1993: 146), Praetorio (?), Kadirli
(Flaviopolis, Flaviada. Umar, 1993: 268), Anavarza (Anazarba, Anazarbos, Ayn
Zarba\Anavarza/Dilekkaya köyü, Kozan-Adana).
2.2 Güney yolu: Kayseri, Arasaxa ve Kuruçay geçidi üzerinden
Antitorosları geçerek Kamer’e ulaşırdı ve burada ikiye ayrılırdı.
Yolun ana kolu, Doğu Roma ordularının umumiyetle kullandığı bir
güzergâhtı. Maroga ve Tanir üzerinden Yarpuz/Afşin ile Maraş’a ulaşırdı. Bu
noktadan sonra doğuya ilerleyen yol önce Hades’e, ardından; Katamana (ihtimal
Maraş ile Gaziantep arasında bir şehir olmalı. Umar, 1993: 405), Nisus ve
Tharse üzerinden Fırat’a ulaşıp Samsat’a yönelirdi.
Daha güneyden ilerleyen diğer kol, Kamer’den Göksun’a devam eder ve
yolların kesişme noktası olduğundan stratejik önemi bulunan Maraş’a iki farklı
rotayla ulaşırdı: a) 877 yılında Basileios, 1068’de IV. Romanos’un kullandığı
yolun güzergâhı; Göksun, Göksun çayı, Ayerbel geçidi (?), Kallipolis (?),
Padasia, Ceyhan nehri ve Maraş idi. b) 1097’de Haçlıların da kullandığı ve daha
tehlikeli olan diğer güzergâh; Göksun, Geben, Körsulu dere (Kursulu su),
Dolaman dağ (ihtimal Çınarpınar dağı) etrafından Ceyhan nehri yoluyla
Maraş’a ulaşırdı (Anderson, 1971: 28).
Bu anakol, Maraş’ta güneye giden iki kola ayrılırdı. Bunlardan biri,
1097’de Haçlıların kullandığı gibi, Amanos dağları boyunca güneye ilerleyerek
Antakya şehrine ulaşırdı.
Bir diğeri ise, Doğu Romalıların Suriye seferlerinde sıkça kullandığı
güzergâh olup; Dülük, Antep (Ayntab) ve Fırat yoluyla Zeugma/Seleukeia’ya
ya da daha güneydeki Halep’e devam ederdi.
[58]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
2.3 Antitoros-Kozan yolu: İki güzergâhtan müteşekkildi. Bunlardan biri
Kayseri Tomarza’dan başlar, Samantı-Zamantı nehri üzerinden ilerleyip Gez
Bel geçidinde Antitorosları geçtikten sonra, Basileios’un 877 harekâtında
uğradığı Kaisos kalesine ve Badimon’a varır, Göksu nehri ve Toros dağları
üzerinden de Kozan’a ulaşırdı.
Bir diğeri, Samantı-Zamantı çayı boyunda ve Erciyes dağı güneyindeki
Dastarkon’da (Fıraktin, Fraktin\Gümüşören köyü, Develi-Kayseri. Umar, 1993:
206) diğer güzergâhtan ayrılıp, Kiskissos (Kisken/Kişge/Yaylacık köyü, Taşçı
kazası, Develi-Kayseri) üzerinden Göksu nehrine, sonra da Toros dağlarını
geçerek Kozan’a ulaşırdı.
2.4 Kayseri’den güneye giden yolda, Erciyes dağı batısındaki geçitler:
Kilikya geçidinin bir iki mil kuzeyinde yol üçe ayrılır; soldaki yol Ereğli’ye,
ortadaki yol Kemerhisar’a, sağdaki yol da doğruca Kayseri’ye giderdi. Kabaca
Tarsus-Kayseri arasında bulunup, geçilmesi güç olduğundan pek işlek olmayan
ve Develi Kara Hisar/Yeşilhisar üzerinden Pozantı’ya, oradan da Gülek boğazı
yoluyla Tarsus’a ulaşan yoldaki geçide Karydion adı verilirdi. Yine, kabaca
Tarsus-Kemerhisar arasında bulunan Kemerhisar ve Gedelli kalesi üzerinden
gelindiğinde geçilen Maurianon geçidi ise Toroslar üzerinden Kilikya içlerine
giden işlek yol üzerinde yer alırdı.
Develi Kara Hisar yakınlarında 1097’de Haçlıların işgal etmeden
yakınından geçtiği müstahkem mevkide (Kaleköy, Yeşilhisar-Kayseri) birleşen
bu iki güzergâh, sonrasında Kemerhisar ve Gedelli kalesi üzerinden Pozantı’ya
varırdı. Burada iki güzergâh yine birleşir ve Gülek boğazı üzerinden Tarsus’a
varılırdı.
Yine Kemerhisar üzerinden Ereğli taraflarına giden bir yol daha vardı.
Buradan Gülek boğazı ya da Bozkır çevresindeki dağlık alan (İsaurian dağları,
Orta Toroslar üzerinde uzanan yöre) üzerinden Konya’ya gitme imkânı veren
batıdaki Madenşehir’e (Barata) ulaşılırdı ki, bu güzergâh Ramanos’un
harekâtlarında, 1069’ta Selçuklu Türkleri ve 1907’de Haçlılar tarafından
kullanılmıştır.
Maurianon ile Karydion boğazlarının kesiştiği noktaya, ihtimal Gytarion,
yahut Typsarion denirdi. 1068 yılında Doğu Roma ordusu Toros boğazlarını
Kilikya’dan geçerek “Podandos geçidinin dışındaki Typsarion denilen köye”
gelmişti. İmparator oradan doğruca İstanbul’a dönmüştü. Şu halde, Typsaron
Ereğli geçidinde değil, Pozantı’dan doğru Kemerhisar’a giden yol üzerindeydi.
[59]
Adnan Eskikurt
Ordu buraya geldiği zaman, Malatya’dan haber almıştı. Şu halde Doğu
Kappadokia’dan gelen yolun Tarsus-Kemerhisar yoluna katıldığı noktadadır.
Maurianon geçidini, muhkem Gedelli kalesi kalesi muhafaza ederdi. 878 yılında
Basileios tarafından zaptedildiği için Nikephoros’a yol açıktı.
2.5 Malatya-Adıyaman yöresi yolundaki geçitler: Bu güzergâhta
Torosları geçip Malatya’dan Adıyaman yöresine ulaşmak için kullanılan birkaç
geçit seçeneği vardı. Bunlardan haklarında pek bilgimiz bulunmayan ve Pers
kralı Sapor’un Anadolu seferinde Romalılarla karşılaşmak üzere ilerlerken
kullandığı düşünülen ikisi; Fırat nehri boyunda ve Malatya yakınlarında yer alan
Claudias kalesi (Laudias\Kalaudhiyya. 751’deki Malatya seferinde V.
Konstantinos tahrip etmiştir) ile Barzalo (?) güzergâhıdır (Ostrogorsky, 1991:
155-156).
Diğer ikisi ise daha iyi bilinir. Bunlardan biri Sultan su ve
Viranşehir/Doğanşehir üzerinden ilerleyip; Sürgü, Erkenek (DoğanşehirMalatya), Pavrelu (?) ve Hades kalesini geçip Maraş’a giden güzergâhtır. Diğeri
ise, Sürgü’ye kadar aynı yolu izler ve sonra güney-güneydoğuya dönüp
Adıyaman’ın 5 km. kuzeydoğusundaki Pirin köyüne ve Samsat’a ulaşırdı.
872’de Basileios’un harekâtı sırasında Malatya’nın güneyindeki Zarnuk dere
yakınında bulunan ana kamptan ayrılan bir birlik, bu yolu kat etmiş ve
Viranşehir/Doğanşehir’i ele geçirip, Samsat’ı işgal etmiştir.
2.6 Sivas’tan dağılan yollar: Bunların çoğu Doğu Roma döneminde
kullanılmış yollardır.
a) Sivas-Kayseri yolu: Doğu Roma’nın büyük askerî yolu üzerindeki bu
güzergâh, 1069’da IV. Romanos tarafından kullanılmıştır. Sivas’tan, Bozkır
dolaylarıyla Dağlık Kilikya ve Lykaonia sınırı boyunca iki yanda Toroslar
kuzeyinde uzanan Isauria yöresine veya Gülek boğazına doğrudan ulaşım
imkânı sebebiyle hayli önemliydi. Kızılırmak boyunca sıralanan; Malandara
(Marandana\Sivas merkeze bağlı Kayadibi yakını. Umar, 1993: 538, 546),
Armaxa (Armaza\ihtimal Tuzla gölü denen bir gölcüğün doğu kıyısındaki
Palas/Gölova, Sarıoğlan-Kayseri) ve Aipolioi (Aepolion, Eulepa. Umar, 1993:
259-260) gibi etaplarla Kayseri’ye ulaşırdı (Ramsay, 1960: 298).
b) Sivas-Malatya yolu: Sivas, Blandos (?), Kangal, Aranis (?), Ad
Praetorium (?), Pisonos (?), Malatya.
[60]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
c) Sivas-Maraş yolu: Bu yolun iki güzergâhı vardı. Bunlardan biri,
Sivas’tan sonra; Samantı-Zamantı çayı, Aziziye/Pınarbaşı ve Kuruçay üzerinden
Göksun ile Maraş’a ulaşırdı. Bu güzergâh, Aziziye/Pınarbaşı’nın konumunun
doğru olduğu ve Kuruçay’ın Antitoroslar üzerindeki en büyük geçit yeri olduğu
kabul edildiğinde; Şarkışla, Samantı-Zamantı çayı, Aziziye/Pınarbaşı, Erpa,
Kuruçay, Kodousabala, Kamer ve Göksun şeklinde olmalıdır. Göksun yoluyla
ilerleyenler de Samantı-Zamantı çayında doğu yoluna (Kayseri,
Aziziye/Pınarbaşı, Kuşsarayı) girip, Erpa üzerinden Maraş yoluna katılırlardı.
d) Sivas-Gürün-Yarpuz/Afşin-Maraş yolu: Önemli bir Roma yoluydu.
Maraş’tan, meşhur Yarpuz/Afşin geçidiyle kuzeye, Sivas’a ilerleyen direkt bir
güzergâh olarak Doğu Roma döneminde de kullanılmıştır. Sivas’tan hareket
edildiğinde; Blandi (ihtimal Ulaş yakınları), Ispa (ihtimal Deliklitaş), Kangal
etaplarıyla Tohma suyu (Gürün, Kayseri-Yarpuz/Afşin ve Divriği-Malatya
arasındaki yörelere uzanan ve doğu yolunu kesen akarsu), Gürün etaplarıyla
Yarpuz/Afşin-Maraş geçidine ulaşırdı. Yolun Gürün etabı ardından Tanir
köyüne uğranılırdı. Kangal ve Gürün arasında, ihtimal Mancılık köyü
yakınlarında da Paulikianos kalesi Abara-Amara kalesi vardı. Basileios’un 872
yılındaki harekâtında Divriği’den Darende yoluyla Malatya’ya ilerlediği sırada
işgal edilmişti.
e) Sivas-Divriği yolu: Diğerlerinin aksine bir Roma yolu olmayan ve
Divriği ile Fırat üzerindeki Zimara’ya giden bu yol, IX. yüzyılda oldukça önem
kazanmıştı. Ayrıca, muhtemelen benzer bir yol güzergâhı da Kangal’dan
hareketle Divriği yoluna katılıyordu. Akçakale de (Arana, Aranda\SivasMalatya yolunda Divriği’nin 40 km. güneybatısında bir konaklama yeri.
Akçakale köyü, Kangal-Sivas. Umar, 1993: 93) bu yol üzerinde olmalıdır. Bu
aynı zamanda, 872 yılında bölgedeki Arguvan ve birçok diğer Paulikianos
kalesini ele geçiren I. Basileios’un Malatya’dan çekilirken geçtiği bir
güzergâhtır.
IV- Seferlerin yapıldığı dönemde Doğu Roma-Abbasi sınırı ve Toros
geçitleri
Toros silsilesi birçok geçitle aşılabilmekteydi, fakat Müslümanların Doğu
Roma memleketine yaptıkları yıllık akınlarda özellikle ikisi kullanılırdı.
Kuzeydoğudaki ilk geçit, Maraş’tan kuzeye, sonraki dönemlerde Bustân’a
(Elbistan) gidişe imkân veren Derbü’l-Hades idi ve bu, Hades’deki büyük
hisarla korunurdu. Erken dönemlerde en sık kullanılan ikinci geçit ise,
[61]
Adnan Eskikurt
Tarsus’tan kuzeye ilerleyen ve İstanbul’a giden anayolun geçtiği, Kilikya
kapılarıydı. İmparator ve Halife arasında gidip gelen posta ulakları ve muayyen
zamanlardaki elçilik heyetlerince kat edilen bu yolun ayrıca Müslüman ve
Hıristiyanların sayısız keşif akınlarında da az çok kullanıldığı, eserini 250 (864)
yılında kaleme alan ve sonraki birçok müellif tarafından iktibas edilen İbn
Hurdâzbih tarafından dikkatlice izah edilmiştir. Güney bölümü, “Güvenli geçit”
manasında Derbü’s-Selâme olarak bilinir ve Pylæ Ciliciæ, yani meşhur Kilikya
Geçitleri’ni yol bulup geçerdi (Le Strange, 1993: 133-134).
Doğu Roma-Abbasi hududundaki kale ve hisarlar; Malatya, Hades,
Maraş, Hârûnîye, Kanîse, ‘Ayn Zerbâ, Massîsa, Adana ve Tarsus’tu. 668 yılında
Yarpuz/Afşin ve Malatya Doğu Roma elindeydi. Yarpuz/Afşin hem bir askerî
karargâh, hem de Toros geçitlerini muhafaza eden Kleisourarch’ın (kale
muhafızı) üssüydü. Arap müverrihler Maraş’ın Doğu Roma kuvvetleri
tarafından 695 yılında tahliye edildiğini kaydederler. Ancak bu geçici bir çekiliş
olmalıdır. Zira 700 yılında Arapları Sumeysat civarında mağlup etmişlerdir.
İhtimal bu 700 yılı seferi son büyük teşebbüstü ve Adıyaman yöresi de en
nihayet kat’i surette Müslümanlar eline geçmişti. 712 yılında Malatya ve
Amasya, 726 yılında da Kayseri Araplar tarafından istirdat edilmişti. 716
yılından itibaren harp sahnesi; Amorion, Afyonkarahisar kalesi ve hatta
Bergama civarıydı. Araplar 717 yılında Abydos’dan (Çanakkale boğazı Nara
burnunda bir yerleşme) Avrupa’ya geçerek İstanbul’u bile muhasara ettiler. Bu
tarihte tüm Toros geçitleri Müslümanlar elindeydi. Alaca’daki Karsia (Kharsia)
kalesi (Umar, 1993: 396-397) de Araplar tarafından 730’da zaptedildi. Lakin bu
tarihten itibaren şartlar değişmeye başladı. 740 yılında Afyonkarahisar kalesi
önlerinde mağlup oldular. 708 yılında fethedilen Kemerhisar da elden çıkmıştı
ve istirdadına çalışılıyordu. Konstantinos 745-746 yılında Araplar arasındaki
nifaktan istifade ederek Maraş üzerine yürüdü ve ele geçirdi. Bundan sonra
Dülük köyü civarını tahrip etti. 752 yılında Malatya ve Kemah’ı zaptetti. Bu
tarihten itibaren, Mansur 770 yılında Maraş’ı istirdat edene kadar, bu büyük
geçit yeri Doğu Roma elinde kaldı. 778 yılında bir büyük Doğu Roma ordusu
Maraş’ı kuşattıysa da netice alamadı. Aynı yıl Araplar Hadath’ı fethettiler,
ancak 779 yılında kaybettiler ve Eskişehir ile Amorion’u fetih teşebbüsleri de
başarılı olamadı. Ancak, 780 yılında Semalouos’u (?) fethettiler. Bundan sonra
da Doğu Roma birlikleri Basileios’un 880 yılındaki seferine kadar
Kappadokia’da görülmediler (Ramsay, 1960: 306-308).
[62]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
Arapların Sakâlibe yahut Hısnu’s-Sakâlibe dedileri Gedelli kalesi, ArapDoğu Roma savaşları zamanında son derece mühim kabul edilen hudut
kalelerinden biriydi. Tarsus’tan kuzeye açılan başlıca geçide hakim olduğu için
buna sahip olmak önemliydi. Yani, Tarsus’a giden yola hakim olduğundan
şehrin kilidi gibiydi. Arap akınlarının haberi, Gedelli kalesinde geceleri yakılan
ateşle, gündüzleri aynalar kullanılarak başlayan bir silsileyle; Gedelli kalesi,
Erciyes dağı (Argaios dağı), Koçhisar/Tuz gölü (Tatta gölü) kuzeybatısındaki
Cihanbeyli yaylasındaki Cihanbeyli ilçesi kuzeybatısında bulunan tepelerden
biri olan Samos (İsamos tepesi), Kaymaz-Eskişehir arasında Porsuk çayı
güneyindeki tepelerden biri olan Aigialos (Aigilon, Aigtion), Uludağ (Mamas
dağı, Olympos), Söğüt’le Osmaneli arasındaki ve günümüzde Karakoz tepe
denilen Krigos dağı (Kirizos, Kirkos), İznik gölü güney bitişiğinde ve ihtimal
Yaylakdere civarındaki Mokilos (Mikillos), Aya Auxentius dağı (tepesi ?) ve
Fener-İstanbul’a haber verilirdi. Aigialos, Umar’a göre Eskişehir Mahmudiye
yakınında, yol kavşağını ve doğal geçit durumundaki vadiyi denetleyen bir
yerde, Sivrihisar dağları dizisinin kuzeybatı uzantısı üzerinde olmalıdır (Umar,
1993: 30, 479, 578).
Abbasiler, Harunü’r-Reşid döneminde akınlar yeniden canlandığında;
Konya-Ereğli yolundaki Akçeşehir’de bulunan Thebasa, Mut-Ermenek arasında
orta yerde bulunan Adras dağı eteğindeki Andrasos (Adrassos), Nevşehir’deki
Melengübü/Derinkuyu (Malakopea, Malakubiye), Safsâf hisarı kalelerini
fethederken, 805 yılında Gedelli kalesini de istirdat ettiler (Kaleler için bkz.
Umar, 1993: 20, 70-71, 538). Bu egemenlik 811 yılına kadar devam etmiş
olmalıdır. Halife Memun, 831 yılında Torosları başka bir geçitten aşarak
Ereğli’yi fethetmiştir, zira 832 yılında Gedelli kalesi yüz gün süreyle kuşatılmış,
ancak alınamamıştır. 833 yılında muhtemelen Gedelli kalesine karşı başarılı
olabilmek için Kemerhisar tahkim ve imar edildi. 832 yılında Amorion’un
fethiyle neticelenen akın da Kilikya geçidinden yapılmış ve bu sırada Gedelli
kalesi de fethedilmiş olmalıdır. Ancak, 856 ve 863 yılları arasındaki seferlerde
hep Adıyaman yöresinden Develi’den Tufanbeyli’ye uzanan yöreye (Kataonia)
açılan boğazlardan hücum etmelerine bakılırsa, Gedelli kalesinin bu sıralarda
Doğu Roma hakimiyetinde bulunması gerekir. Mikhail (843-857), Gedelli
kalesi-İstanbul arasındaki ateş hattını terk etmiştir. Dolayısıyla, 863’le 867
arasında Gedelli kalesi Arapların eline geçmiş olmalıdır (Ramsay, 1960: 388392).
[63]
Adnan Eskikurt
V- Malazgirt zaferi (1071) sonrası Selçuklu akın güzergâhları
XI. yüzyılda Anadolu ve el-Cezîre’ye yönelik Selçuklu akınları, Horasan
ve İran üzerinden doğu-batı ve doğu-güneydoğu doğrultulu olarak gerçekleşiyor
ve şu güzergâhları takip ediyordu (Yinanç, 1937: I, 185; Yinanç, 1944: 185;
Sevim, 1983: 7-42; Köymen, 1972: 24-75; Sevim ve Yücel, 1989: 27-94;
Köymen, 1993: 239-297; Sevim, 1993: 33-120; Turan, 1993: 16-69; Cahen,
1994: 82-97; Ünal, 1980: 56-57):
1- Kuzey yolu (Azerbaycan-Arran üzerinden): İki önemli güzergâhı
vardı. Bunlardan biri, Çoruh nehrinin yukarı çığırlarından Karadeniz sahilindeki
Trabzon ve Giresun’a kadar ilerleme imkânı vermekteydi. Diğeri ise, Çoruh ve
Kelkit vadilerini takip ederek, Yeşilırmak üzerinden; Bayburt, Kelkit suyu,
Sivas, Tokat, Niksar, Amasya, Kastamonu ve Çankırı etaplarıyla İç Batı
Karadeniz’e değin uzanırdı.
2- Yukarı Fırat boyu yolu: Batı İran’dan hareketle iki ayrı güzergâhı
izlerdi. Yolu kullananlar, Aras nehri, Pasinler ovası, Erzurum, Erzincan ve
Kemah üzerinden Sivas’a ya da Fırat nehri, Tohma suyu etaplarıyla Malatya’ya
ulaşırlardı.
3- Hoy-Bargiri-Ahlat yolu: Bir akın vesilesiyle kullanılan bu yol,
doğudan (Azerbaycan üzerinden) gelen büyük bir grubun; Ağrı dağı güneyi,
Malazgirt, Muş ovası ve Murat nehri üzerinden Van gölü havzasını fethi ve
Ahlât’ı harekât üssü yapması sonrasında kullanılmıştır. Böylece, Murat nehrinin
akış güzergâhı izlenerek Orta Anadolu’ya ulaşmak mümkün olmuştur.
4- Bitlis-Erzen-Meyyafarikin-Âmid yolu: Murat suyu boyunca Silvan ve
Diyarbakır’a, oradan da; Urfa, Maraş, Antep, Antakya ve el-Cezîre bölgesine
kadar uzanan akınlar bu yol üzerinden yapılmıştır. Dülük ve Menbiç, Antakya
ve Kuzey Suriye yönündeki akınlarda bir üs özelliği kazanmıştı. Bu yoldan
Güney Anadolu geçitlerini aşarak Orta Anadolu’ya ulaşmak da mümkündü.
VI- Haçlı seferlerinin Anadolu güzergâhları
Selçuklu Türkleri’nin önemli kara ve deniz ticaret yolları üzerinde XI.
yüzyıldan itibâren başarılı fetihler yapması, Emevîler dönemi akınlarını akıllara
getirip, Hıristiyan dünyasının siyasî ve ruhanî çevrelerini etkilemiştir. Daha
[64]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
önemlisi, nihayette sosyo-ekonomik zarara uğranılacağı düşüncesi gelişmiş ve
Haçlı seferlerinin başlamasına yol açmıştır. Kudüs’ü Müslümanlar’dan geri
almayı hedefleyen bu seferlerin ilk üçünü yönetenler, Doğu Roma
yöneticilerinin destek vaadi üzerine Anadolu yarımadasından geçmeyi tercih
etmiştir.
Haçlı birlikleri için farklı güzergâh seçenekleri vardı. Kullandıkları eski
Roma yolu, yani Yalova ve İznik’ten gelen yol, Kadıköy ve İzmit üzerinden
gelen yolla Sakarya nehri kenarında birleşiyor, bir süre sonra da güneyde bir
vadide bugünkü Bilecik (Belo Kome) yakınından ve dağ geçidinden geçerek
Eskişehir’e ulaşıyordu. Yolun üç kola ayrıldığı bu noktada, Doğu Roma askerî
yolu doğuya yönelip Ankara civarından geçerek Kızılırmak’a ulaşıyor ve yine
ikiye ayrılıyordu.
Birisi doğruca Sivas üzerinden ilerliyor, diğeri ise Kayseri yönüne
dönüyordu. Buradan sonra farklı güzergâhlarla Antitoros geçitleri aşılabiliyor
ve Fırat vadisine gidiliyordu. Güneybatıya dönülerek Kemerhisar üzerinden de
Kilikya geçidine ulaşılıyordu.
Eskişehir’den çıkan bir ikinci yol ise, Afyon’dan sonra Tuz gölü
güneyinden ilerleyerek Gülek boğazına varıyordu. Bu tenha ve su bulunmayan
güzergâh daha ziyade süratle ilerleyen birliklere uygundu.
Üçüncü bir yol ise, Akşehir’den Konya ve Ereğli’ye, nihayette de Kilikya
geçidine gidiyordu. Akşehir’den ayrılan tali yollardan biri Antalya civarından
Akdeniz’e, bir diğeri ise, Konya yakından ayrılarak Silifke taraflarında Akdeniz
sahiline ulaşırdı (Tomaschek, 1891: 94-106; Runciman, 1989: I, 140-141;
Özergin, 1959: 35-37).
1- Birinci Haçlı seferi (1096-1101): Büyük bölümü halk tabakalarından
müteşekkil olan Pierre l’Hermite idaresindeki öncü grubun, İznik civarındaki
Kserigordon’un 29 Eylül 1096’de Almanlar tarafından işgalini müteakip,
Kibotos (Civetot) mevkiinde Türklere mağlup olup ricatı, Türkiye Selçuklu
Devleti idarecilerini yanıltan ve hazırlıksız yakalanmalarına yol açan bir
gelişmedir (Anna Komnena, 1996: 306-307; Runciman, 1989: I, 100-103).
Ancak seferin ikinci ayağında güçlü ordu birlikleri yer almıştır. 1096 yılı
boyunca birbiri ardınca ilerleyen bu kuvvetler, İstanbul hükümdarı tarafından
hızla Anadolu’ya geçirilmiştir. Haçlı birlikleri önce Kadıköy üzerinden
karargâh kurulan Pelekanon’a (Darıca-Eskihisar arasında) varmıştır (Pelekanon
için bkz. Dirimtekin, 1954: 45; Mırmıroğlu, 1949: 321; Lindner, 2007: 17-26;
[65]
Adnan Eskikurt
Eskikurt ve Özey, 2008: 95-98.). Sonraki istikametleri dikkate alınırsa en
azından bir kısmı, kendilerini Kibotos’a götürecek olan gemilerin kalktığı
Aegiali mevkiindeki limanı (Gebze ile Hereke arasında ve her ikisine 10 km.
mesafededir) kullanmış olmalıdırlar. Bir kısmı da İzmit üzerinden İznik’e
ilerlemiştir.
Haçlıların ilerleyişi, Türkiye Selçuklu Devleti hakimiyetinde bulunan ve
İznik gölü doğu kıyısında kurulu İznik şehrinin 1097’de düşmesi üzerine,
doğuya doğru devam etti. Sakarya vadisi üzerinden ilerleyerek Sakarya
köprüsüne vardıklarında, Osmaneli’nde (Malagina, Leukai\Lefke) karargâh
kurdular. Sonra, Eskişehir yakınlarındaki Porsuk çayı ovası istikametinden
gelen bir Selçuklu ordusunu Eskişehir batısında Porsuk çayıyla birleşen
Muttalip-Sarısu deresi (Bathys, Bathis) yakınında mağlup ettiler. Bolvadin,
Yalvaç, Akşehir etaplarıyla ulaştıkları Sultandağ geçitleri üzerinden de
Türklerin tahliye ettiği Konya ve Ereğli’ye ulaştılar.
Burada önlerindeki farklı yol güzergâhlarının hangisini kullanacaklarını
müzakere etmek durumunda kaldılar. Zira, Ereğli doğusundan geçen anayoldan
Toros silsilesini Gülek boğazıyla aşarak Çukurova’ya ve doğrudan Antakya’ya
ulaşma imkânı vardı. Ancak, ağır kuvvetlerden oluşan Haçlı ordusu için bu yol
çok sarp ve tehlikeliydi. Çukurova taraflarındaki Türkmenler de ayrı bir tehdit
oluşturuyordu. Oysa, Ereğli’ye yaklaşırken Selçuklu ve Danişmenli kuvvetlerini
ricata mecbur bırakarak Kayseri yolunu açmışlardı. Buradan katılacakları Doğu
Roma askerî yoluyla, Antitorosları geçip Maraş’a ulaşır, nispeten düşük rakımlı
ve geniş Amanos geçidiyle Antakya ovasına varırlardı. Nitekim ordunun ana
kolu kuzeydoğuya dönerek bu yolu kullanmıştır. Ancak, Tankred ile
Baudouin’e bağlı birlikler dağlar üzerinden ilerleyen zor yolu seçerek
Çukurova’ya inmeye karar verdiler (Anna Komnena, 1996: 325-336; Runciman,
1989: I, 1175, 130, 1373, 136-146; Turan, 1993: 100-102).
Güvenli güzergâhı seçen birlikler ise, Kemerhisar üzerinden Kayseri’ye
ilerlediler. Yolda, Develi Karahisar’ın/Yeşilhisar 1.5 saat batısında yüksek bir
tepede kurulu muhkem bir yeri (Kaleköy, Yeşilhisar-Kayseri) gördülerse de
almaya teşebbüs etmediler. Anderson’a göre bu yer, Kyzistra yani Zengibar
kalesidir (Anderson, 1971: 40). Kayseri’den sonra, IV. Romanos’un 1069’da
geçtiği güzergâhı aksi yönde kullandılar. Muhtemelen Kuruçay geçidini
kullanarak Antakya’ya ilerlerken, kısa süre önce Türklerin kuşattığı mamur ve
müreffeh Elbistan şehrine vardılar. Buranın güneydoğusuna düşen
Antitorosların yamacındaki Göksun şehri sonraki durakları oldu.
[66]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
Daha sonra, yolun bir insanın ancak yürüyerek geçebileceği kadar
darlaştığı, yarık ve uçurumlarla dolu zorlu bir güzergâhı takip ederek Maraş’a
yöneldiler. Bu tercihlerinden, umumiyetle Doğu Torosları aşmada en kolay
güzergâh olarak bilinen ve 877 yılında I. Basileios’un, 1068 yılında IV.
Romanos Diogenes’in yaptığı gibi Kallipolis (Gelibolu köyü, AkziyaretŞanlıurfa) ve Maraş ile Göksun arasındaki Padasia üzerinden varılan Ayer Bel
geçidini kullanmadıkları, aksine; Geben, Kursulu su, Dolaman dağı etrafındaki
kayalık alan ve zorlu Ceyhun (Pyramus) nehri geçişini tercihle Maraş’a
ilerledikleri anlaşılmaktadır. Burada birkaç gün dinlendikten sonra da
Antakya’ya doğru hareket etmişlerdir (Anna Komnena, 1996: 325-326;
Runciman, 1989: I, 146-148; Turan, 1993: 103-104).
Ereğli’de ana koldan ayrılan; Baudouin (ya da Baldwin.
Lotharingia/Loren dükü Godefroi de Bouillon’un kardeşi) ve Tankred (Tancred,
Norman Robert Giuskard’ın oğlu Bohemund’un yeğeni) idaresindeki birlikler
ise, Pozantı ve Kilikya geçitleri (Gülek boğazı) üzerinden güneye ilerlediler ve
Tarsus’u kolayca ele geçirdiler. Bunu, Adana ve Massîsa’nın düşüşü izledi.
Adana, kolonizasyon döneminde Seyhan nehri boyundaki Antiochia
(Antiocheia ad Sarum, Antiocheia pros to Saro) şeklinde bilinirdi. Sonraki
dönemlerde ise; Ezene, Azana, Batana adları verilmiştir (Darkot: 1978: 127;
Sayar, 2006: 252). Baudouin, buradan hareketle Amanos geçidini kullanıp, Fırat
ve Urfa üzerine ilerledi. Şehri ele geçirip merkezi Urfa olan Haçlı kontluğunu
kurdu. Tankred ise, Suriye geçitlerini kullanarak 1098 yılında Antakya’ya
ulaşarak şehri ele geçirdi. Amcası Bohemund, Doğu Roma imparatoru I.
Aleksios’un itirazlarına rağmen bağımsız hükümdarlığını ilân etti (Anna
Komnena, 1996: 325-326; Ostrogorsky, 1991: 337, 151-163; Anderson, 1971:
39-40).
Seferin üçüncü ayağında beklenen başarı sağlanamamıştır: 1101 yılında
üç ayrı kol halinde Anadolu yarımadasını katetmek üzere gelen Haçlı
kuvvetleri, hem aralarındaki anlaşmazlıklar ve hem de önceki yıllarda
yaşananlardan gerekli dersleri çıkaran Selçuklu ve Danişmentli idareciler
karşısında başarılı olamamışlardır.
Bunlardan Anadolu’ya ilk olarak Toulouse kontu Raymond
başkanlığındaki Lombardlar ulaştı. 1101 yılı Nisan ayında İzmit yakınlarında
kamp kurdular. Mayıs ayında bir kısım Fransız birliklerinin kendilerine
katılımından sonra Eskişehir’e hareket ettiler. Normal şartlarda Konya
üzerinden devam edip, Anadolu’yu kuzeybatı-güneydoğu istikametinde aşarak
[67]
Adnan Eskikurt
Suriye istikametini güvene almaları beklenirken, Lombardların Danişmetli esiri
olarak Niksar kalesinde tutulan liderleri Bohemund’u kurtarma ısrarına engel
olamayarak Ankara istikametinde ilerlemeye başladılar. 23 Haziran’da burayı
Selçuklular’dan alıp Paphlagonia arazisine girdiler. Çankırı’yı alamayınca,
kuzeye dönme kararı aldılar ve Kastamonu üzerinden Karadeniz sahillerindeki
Doğu Roma şehirlerini hedeflediler. Türklerin arkası kesilmeyen saldırılarından
bunalarak Kastamonu’ya ulaştıklarında, Lombardlar yine doğu yönünde devam
ederek Danişmentli arazisinden geçmekte ısrar ettiler. Neticede istekleri kabul
edildi ve Kızılırmak’ı takip ederek Amasya’dan bir menzil önceki yerleşim yeri
Merzifon’a (Marsivan, Marsovan) ulaştılar. Burada Türk kuvvetleri karşısında
büyük bir bozguna uğrayarak dağıldılar. Bir kısmı, küçük bir Doğu Roma
limanı Bafra’ya ve Sinop (Sinope) taraflarına ulaşarak hayatını kurtarabildi
(Anna Komnena, 1996: 346-347; Runciman, 1992: II, 15-20; Turan, 1993: 139140).
Bu ilk kafilenin hareketinden birkaç gün sonra İzmit ulaşan bir Fransız
ordusu, Kont Guillaume II. de Nevers idaresinde duraksamadan onları izleyerek
Eskişehir ve Ankara civarına kadar gelmiş, ancak önündeki kuvvetlere bir türlü
yetişememiş ve onlardan haber de alamamıştı. Bunun üzerine Konya ve
Ereğli’ye yöneldiler. Bu arada Merzifon civarında Lombardları yenen I. Kılıç
Arslan ve Melik Gazi kendilerinden haberdar olunca, Kayseri ve Niğde
üzerinden güneye ilerleyip Ereğli’de bu Fransız kuvvetlerini mağlup ettiler.
Canını kurtarabilenler Torosları aşarak güç bela Antakya’ya ulaştılar. Bunları
takiben; Fransız ve Almanlardan müteşekkil bir ordu daha Anadolu’ya ulaştı.
Eskişehir ve Akşehir üzerinden Türklerin boşalttığı Konya’ya ulaştılar. Sıcak
yaz günlerinin yarattığı sıkıntılarla mücadele ederek Ereğli’ye doğru ilerlerken
Türklerin sık sık taarruzuna uğradılar. Nihayet Eylül başında Türklerin tahliye
ettiği şehrin yakınlarındaki akarsudan istifade etmek için disiplinden ayrılan bu
Haçlı kuvveti de Türklerin pususuna düşerek bozguna uğradı. Kaçabilenler
yine, Toroslar üzerinden Antakya’ya ulaştılar (Runciman, 1992: II, 21-24).
2- İkinci Haçlı seferi (1147-1148): Musul atabegi İmadeddin Zengi’nin
Urfa’yı fethi üzerine tertip edilen bu Haçlı seferine katılan Fransa kralı VII.
Louis ve Alman imparatoru III. Konrad idaresindeki kuvvetler, merkezlerinden
hareket ettikten sonra Tuna nehrini geçip Filibe (Philippopolis) ve Çatalca
(Khoirobakhos) üzerinden 1147 Eylül’ünde İstanbul’a ulaştılar. Alman
imparatoru III. Konrad önce kendisine tahsis edilen şehrin dış mahallelerinde
[68]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
ancak surlara en yakın Philopation mevkiinde, sonra da Hasköy
(Pikridion\Fener semti karşı tarafında) saraylarında karargâh kurdu. Fransızların
gelmesinden bir süre sonra da Anadolu’ya geçti. Doğu Roma İmparatoru
Manuel’in ısrarla deniz kıyısından Antalya’ya giden yolun kullanılmasını
önermesine rağmen, III. Konrad buna uymadı. Alman Haçlı birlikleriyle
Anadolu yakasına geçtikten sonra ihtimal önceki haçlıların izlediği güzergâhla
ulaştığı İznik’te, asker olarak işe yaramayacağına inandığı kimseleri Otto von
Freising idaresinde Çürüksu boyundaki Lâdik üzerinden Antalya’ya sevk
ederken, kendisi esas ordu gücüyle 15 Ekim 1147 tarihinde ilk Haçlı seferinde
izlenen güzergâhı takibe başladı. Ancak Eskişehir yakınlarındaki
Muttalip/Sarısu çayı civarında Türklerin taarruzuna uğrayıp, İznik’e ricate
mecbur oldular (Runciman, 1992: II, 205-222).
4 Ekim günü İstanbul’a ulaşan Fransız Haçlıları da bir süre burada
konakladıktan sonra, Kasım başlarında İznik’e ulaştılar. Biraraya gelen iki
hükümdar güney yolunu takibe karar vererek 11 Kasım’da Balıkesir
(Ortaçağ’da bugünkü Balıkesir ilinin atası sayılabilecek iki yerleşme vardı.
Bunlardan biri, bugünkü şehrin 15 km. güneyinde Pamukçu kasabası
yakınındaki Hocakalesi mevkiinde bulunan Akhyraous idi. Burası İslam
kaynaklarından Ömeri tarafından Akîra şeklinde anılmıştır. Diğeri, yani
Hadrianotherai ise, günümüz Balıkesir şehrinin doğu kesiminde yer almış
olmalıdır. Umar, 1993: 40, 301.) yakınındaki Esseron’a (?) ulaştılar. Burada
Otto von Freising’in Antalya’ya ilerlerken Alaşehir ve Çürüksu boyundaki
Lâdik yolunda başına gelenleri haber alıp, deniz kıyısına daha yakın ilerleme
kararı aldılar. Böylece; Edremit (Adramytteion, Adramyttion), Bergama,
Manisa (Sipylos Magnesia’sı), İzmir etapları geçilmiştir. III. Konrad’ın
hastalanıp Efes’ten İstanbul’a geri dönmesi sonrasında, VII. Louis idâresinde
yola devam eden Haçlı kuvvetleri Büyük Menderes nehri vadisinde ilerlemeye
devam ettiler. Bir köprüden nehri geçerken Türk taarruzuna maruz kaldılar. 1
Ocak 1148 tarihindeki bu saldırıyı püskürttüklerinde, Türklerin Doğu Roma
kontrolündeki bir müstahkem mevkiye sığınmaları morallerini bozdu. Bu
durum, muhtemelen imparator Manuel’in Sicilya’daki sorunları yüzünden
Türkiye Selçuklu Sultanı Mesud’la 1147 ilkbaharında anlaşmış olması yanında,
henüz otoritesini tanıyan Antakya Princeps’i Raymond’un seferin başarılı
olmasıyla durumdan yararlanabileceği endişesinin bir sonucuydu. Köprüyü
geçen Fransız birlikleri, yol boyunca sık sık Türk tarruzlarına uğrayarak;
Çürüksu boyundaki Lâdik ve muhtemelen Korkuteli üzerinden Antalya’ya
[69]
Adnan Eskikurt
ulaşmışlardır. Bir kısım soylular buradan deniz yoluyla, geride kalanlar ise güç
şartlarda ve Çukurova’yı geçerek Antakya’ya varmışlardır. 1148 Mart ayında
iyileşen III. Konrad ise, deniz yoluyla Filistin’e ulaşmıştır (Niketas, 1995: 4048; Runciman, 1992: II, 223-227).
3- Üçüncü Haçlı seferi (1190): 2 Ekim 1187 tarihinde Salahaddin
Eyyubi’nin Küdüs’ü fethi üzerine tertip olunan bir Haçlı seferidir. İngiltere kralı
I. Richard ve Fransa kralı Philippe II. Auguste idaresinde katılan Haçlı
kuvvetleri deniz yoluyla Kudüs’e yönelmiştir.
İkinci Haçlı seferine amcası III. Konrad maiyyetinde katılmış olan Alman
imparatoru Friedrich I. Barbarossa, bu Haçlı seferine katılan bir diğer
hükümdardır. Mayıs 1189 tarihinde ordusuyla Macaristan ve Balkanlar
üzerinden ilerlemeye başlamış ve kışı Edirne’de (Adrianoupolis) geçirmiştir.
1190 baharında Gelibolu’da Çanakkale boğazını geçtikten sonra da Büyük
İskender’in izlediği güzergâhı kullanmıştır. Biga/Kocabaş çayını (Granikos)
geçtikten sonra, Miletopolis’le (Melde bayırı, Karacabey-Bursa) bugünkü
Balıkesir arasında kaldırımlanmış Doğu Roma askerî yoluna ulaştı. Bu yolu
takip ederek, Gelembe (Kalamos, Kalanda, Kalandos) üzerinden Alaşehir’e
ulaştı. 27 Nisan’da Denizli’ye vardı. Buradan itibaren Orta Anadolu’ya dönerek
Türkiye Selçuklu arazisine intikal etmiş oldu. Açlık ve susuzluğun pençesindeki
ordusu, Türklerin vurkaç tarzı baskın harekâtlarıyla bunalarak Sultandağı’nı
aşmayı başardı. Buradan sonra, Akşehir’den doğuya giden yola katıldı ve 17
Mayıs’ta Konya’ya ulaştı. Ele geçirdiği şehirde fazla kalmayarak ilerledi. 30
Mayıs’ta Karaman’a vardıktan sonra, Toros geçitlerinden Silifke’ye yöneldi. 10
Haziran’da Silifke ovasını geçerek Göksu nehri/Silifke çayını geçip şehre
girmeyi planlıyordu. Ancak akarsuyu geçerken imparatorun ölümü, emrindeki
ordunun planlarını altüst etti. Bir kısım soylular Silifke ve Tarsus üzerinden
deniz yoluyla ülkelerine ya da Sûr’a gitme kararı aldılar. Bir kısmı da
Çukurova’yı geçtikten sonra Suriye geçitlerini kullanıp Antakya’ya ulaştılar.
Buradan sonraki hedefleri Sûr oldu (Runciman, 1992: III, 10-15, 30-41; Turan,
1993: 220-224).
Alman imparatoru Friedrich I. Barbarossa’nın Anadolu’da kat ettiği
güzergâh bazı çalışmalarda farklı ele alınmıştır. Buna göre imparatorun
Çanakkale’den sonra kat ettiği güzergâh; Biga (Spigast), Poimanenon
(Ypomenon, Kapıdağ yarımadası güney kıyısında Erdek ile Bandırma
arasındaki Kyzikos’un 35 mil ilerisinde bulunan ve Tarsios deresi üzerindeki
[70]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
güçlü XII. yüzyıl kalesi. Manyas\Soğuksu köyü. Umar, 1993: 670-671),
Kırkağaç (Khliara), Akhisar (Thyateira), Sardis (Sardeis\Sartmahmud/Sart,
Salihli-Manisa), Alaşehir, Pamukkale, Uluborlu (Sozopolis), Yalvaç, Akşehir,
Ilgın (Tyriaion), Konya, Karaman ve Silifke yoluyla ulaşıp boğulduğu Göksu
nehri/Silifke çayı etaplarından ibarettir (Tomaschek, 1891: 93-106; Özergin,
1959: 36-37).
VII- Melikü’z-zahir Baybars’ın Anadolu seferi:
Anadolu’nun Moğol işgaline uğraması ve yaşanan felâketler, onlar
karşısında birliğini koruyan Mısır Memlûklu Devleti idarecileri tarafından hoş
karşılanmamış ve Muineddin Süleyman Pervâne gibi bazı Selçuklu beylerinin
davet mektuplarından müteessir olmuşlardır. Neticede, Sultan Melikü’z-zâhir
Baybars (1260-1277) idaresinde bir Memlûklu ordusu Kahire’den hareket
etmiştir.
Bu ordu 1277 tarihinde Anadolu’ya ulaşmış, Elbistan’daki Derbend
boğazının Akçaderbend mevkii (Derbend köyü) yakınlarında bir Moğol
kuvvetini mağlup etmiştir. Sultan Baybars idaresindeki ordu, Dımaşk ve Hıms
üzerinden vardığı Halep’ten itibaren; Haylan köyü (Halep kuzey yakını), Dülük
köyü, Mercü’d-Dibac (ihtimal Pazarcık civarı), Hadesü’l-Hamrâ (Abbasi-Doğu
Roma sınır kalesi. Gölbaşı’nda; Bozlar, İnekli/Yeşilova ve Göynük köyleri
arasında) etaplarını izlemiştir.
Gölbaşı kasabası kuzeyinde Göksu çayının geçilmesi ardından da;
Derbend boğazı Akçaderbend mevkii, Elbistan, Ra’yyan köyü (Elbistan-Sarız
arasında ?), Kışlak-ı Saroz (Köyyeri/Sarız), Otrak köyü (?), köy (?), Develi,
Karatay hanı (Karadayı köyü, Elbaşı-Bünyan), köy (?), Kayseri Meşhed ovası,
Erciyes dağı, Keykubâdiye köşkü (Kayseri batısında, Kayseri Şeker Fabrikası
sınırlarındaki Şeker gölü kıyısında) ve Kayseri (Devlethâne sarayı, Kayseri
merkezde) etaplarını kat etmiştir. Buradan Sivas’a yönelmiş ve
Palas/Gölova’daki (Tuzla gölü doğusunda Sarıoğlan ilçesine bağlı) Sultanhanı
civarından geri dönmüştür.
Dönüş yolunda, önce Kızılsu (?), Karacahisar (Karahöyük, Karahisar ?),
Yabanlu pazarı (Pazarören, Pınarbaşı-Kayseri), Elbistan, Akçaderbend
menzilleri aşılmıştır. Bunlardan Yabanlu pazarı, Kayseri’nin Pazarören
ilçesinde ilkbahar aylarında kurulup, tahminen Mayıs-Haziran aylarında kırk
gün süren ve milletlerarası ticarete sahne olan bir merkezdi (Sümer, 1985: 1-99;
Göde, 1994: 83-98; Yuvalı, 1993: 94-99). Memlûklu ordusu, Akçaderbend’in
[71]
Adnan Eskikurt
ardından; Göksu çayı, Hadesü’l-Hamrâ ve Maraş üzerinden geçen bir
güzergâhla Halep’e geri dönmüştür. Kadı Muhyieddin b. Abdüzzâhir’in,
Kahire’de kalan Memlûklu Devleti veziri Bahâeddin b. Hannâ’yı bilgilendirmek
için hazırladığı Risâla, bu hadisenin en önemli kaynağıdır (Kalkaşandî, 1922:
XIV, 157-188; Anonim, 1941: 84-88; Turan, 1993: 545-549; Şeşen, 2009: 190196; Umar, 1993: 36).
Sonuç
İnsan toplulukları temel ihtiyaçlarını uzun süre zorluk çekerek ve doğal
yolları (ilerlemeye müsait dağ geçitleri, akarsu vadileri, bataklık olmayan kıyı
ovaları, bitki örtüsünün engel olmadığı bozkırlar, boğazlar vb.) kullanarak
sağlamış, yaşamı kolaylaştıran kültürel ve iktisadî gelişmelerle istek ve
beklentileri artıp çeşitlenmiştir. Ticaret, savaş ve istilâ girişimlerinde başarı ve
istikrar arzusuna yol açan bu durum, Ortaçağ’dan itibaren ulaşımı ve ulaşımla
ilgili faaliyetlerin gelişimini de etkilemiştir.
Tarih boyunca göçlerde, ticarî ve askerî amaçlı seferlerde insanların
yararlandığı doğal yollar, Anadolu’da ekseriya limanlarla bağlantılı olarak doğu
ve batı medeniyetleri arasındaki ilişkiyi yüzyıllar boyunca canlı tutmuş ve
beşeriyetin inkişâfında belirleyici olmuşlardır. Yer yer doğal yolların
kullanımına rağmen, İstanbul’un merkez hüviyet kazanmasıyla ana yollarla
birleşen birtakım ara yollar da ortaya çıkmıştır. Roma döneminden itibaren de
menziller arasında uzun yolculuklar başlamıştır.
Ortaçağ geneli dikkate alındığında, yarımadada dağ sıraları boyunca
ilerlemeye elverişli yerlerin kolayca yol güzergâhlarını meydana getirdiği,
yüksek ve engebeli yerlerin de geçit niteliğindeki boğazlardan aşıldığı görülür.
Bu durum ticarî ya da askerî amaçlarla hareket edenler arasında farklı
tercihlerin gelişmesine yol açmıştır. Nitekim ticaret amacıyla uzun süre Tuz
gölünün güneyinden geçen, daha uzun, ancak elverişli bir yol güzergâhının
tercih edilmesi bundan dolayıdır. Askerî harekâtlarda ise, daha zorlu ancak
kestirme olan kuzeyli güzergâh kullanılmıştır. Muhtemelen kalabalık ordu
birliklerinin hızla ilerleyebilmesini sağlamak ve levazım ihtiyaçlarını temin
etmek arzusuyla ortaya çıkmış olan bu uygulama, sonraki dönemlerde de devam
ettirilmiştir. Nitekim Doğu Roma’nın doğuya ve Kilikya geçitleri üzerinden
güneye yaptığı büyük askerî seferlerde, Emevîlerin harekâtlarında ve I. Haçlı
seferine katılan birliklerin ilerleyişinde ağırlıkla gelişmiş yerleşmelerinin yer
aldığı, su kaynakları ve otlakları bol Anadolu’nun kuzey kesimlerinin tercih
[72]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
edildiği bir gerçektir. Bu durum, Selçuklu Türkleri’nin Doğu Roma arazisine
yaptıkları akınlarda da izlenebilmektedir. İznik, Eskişehir, Konya, Ankara,
Kastamonu, Amasya, Sivas, Kayseri, Malatya şehirleri, bu mücadelelerde daima
adı geçen önemli yerleşmelerden birkaçıdır.
Bununla birlikte, Türkiye Selçuklu kuvvetlerinin güçlü direnç göstermesi
sonraki Bizans ve Haçlı seferlerinde kısmen farklı güzergâhların izlenmesine
yol açmıştır. Bunun sonucunda da Doğu Roma vatandaşı Hıristiyan nüfusla
meskûn daha batıdaki bölgeleri kateden güzergâhlar takip edilmiştir.
Selçuklu Türkleri’nin ticareti koruyan ve teşvik eden yönetimi 1205-1277
arasında refâh artışına yol açmış, yolcuların (tüccar, asker, devlet memuru,
derviş vb.) konakladığı suyu ve yeşilliği bol menzillerdeki hizmet mekânları
(ribât, kervânsaray, derbent) gelişmiştir. Büyük kervân yollarında, dağ ve geçit
yerlerinde izleri mevcuttur. Dolayısıyla, yarımadanın eski ulaşım şebekesinin
tespiti; yazılı kaynaklar yanında, her mevsim geçit veren vadiler, dağ yamaçları,
ovalar, boğazlar, köprüler, menziller, Roma menzil taşları ve hizmet yapılarının
belirlenmesi ile mümkündür.
KAYNAKÇA
Anderson, J. G. C. (1971). “The Road-System Of Eastern Asia Minor
With The Evidence of Byzantine Campaigns (Plate I)” The Journal of Hellenic
Studies, (XVII, London 1897), 22-44, Liechtenstein: Kraus Reprint.
Anna Komnena, (1996). Alexiad (trc. B. Umar), İstanbul: İnkılâp
Kitabevi.
Anonim, (1941). Baybars Tarihi (trc. Ş. Yaltkaya), II, İstanbul: Maarif
Matbaası.
Apak, A. (2009). “Emevîler Döneminde Anadolu’da Arap-Bizans
Mücadelesi”, Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, XVIII/II, 95-122,
Bursa.
Azimli, M. (2007). “Emevî Dönemi Komutan ve Valilerinden Mesleme
b. Adülmelik”, Dicle Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, IX/II, 25-39,
Diyarbakır.
Bahadır, G. (2009). “Dokuzuncu ve Onuncu Yüzyılda Bizans-Abbasî
Sınırı”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü
Tarih Araştırmaları Dergisi, XXVIII, sayı 46, 163-178, Ankara.
[73]
Adnan Eskikurt
Baykara, T. (1990). Anadolu’nun Selçuklular Devrindeki Sosyal ve
İktisadî Tarihi Üzerinde Araştırmalar, İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi yayını.
Barjamovic, G. (2011). A Historical Geography of Anatolia in the Old
Assyrian Colony Period, University of Copenhagen: CNI Publications (The
Carsten Niebuhr Institute of Near Eastern Studies) 38 & Museum Tusculanum
Press.
Brewster, H. (1993). Classical Anatolia, London-New York: I. B. Tauris
& Co. Ltd. Publishers.
Brooks, E. I. W. (1898). “The Arabs in Asia Minor (641-750) From
Arabic Sources”, The Journal of Hellenic Studies, XVIII, 182-208, London.
Brooks, E. I. W. (1900). “Byzantines and Arabs in the Times of the Early
Abbasids”, English Historical Review, sayı. 15-16, 728-747, Oxford.
Brooks, E. I. W. (1901). “Byzantines and Arabs in the Times of the Early
Abbasids”, English Historical Review, sayı. 16, 84-92, Oxford.
Brown, P. (2000). Geç Antik Çağda Roma ve Bizans Dünyası (trc. T.
Kaçar), İstanbul: Tarih Vakfı Yurt yayınları.
Bury, J. B. (1909). “Mutasim’s March Through Cappadocia in A.D. 838,
Journal of Hellenic Studies, 29, London.
Cahen, C. (1994). Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, İstanbul: e
yayınları.
Charanis, P. (1966). Observations on the Demography of the Byzantine
Empire, XIII. International Congress of Byzantine Studies, Oxford.
Çevik, A. (2002). XI-XIII. Yüzyıllarda Diyâr-ı Bekr Bölgesi Tarihi,
Marmara Üniv. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü (basılmamış doktora tezi),
İstanbul.
Çog, M. (2008). İslam-Bizans İlişkileri Bağlamında “Pavlikanlar”
Üzerine Bir Değerlendirme”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı
13:2, 73-87.
Demircioğlu, H. (1967). “Roma Devleti’nin Eyâlet Sistemi Hakkında”,
Ankara Üniv. DTCF. Tarih Araştırmaları Dergisi, V, sayı. 8-9, 443-459,
Ankara.
Dirimtekin, F. (1954). “Pelekanon, Philokrini, Nikiatiation, Ritzion,
Dakibyza”, Fâtih ve İstanbul, II, sayı 7-12, 45, İstanbul Fetih Derneği.
Ebû’l-Ferec Yahyâ b. Saîd b. Yahyâ al-Antakî, (1990). Tarih al-Antaki
(thk. Dr. Ömer Abdüsselam Tedmuri), Trablus: Jarrous Press.
[74]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
Emre, K. (1993). “The Hittite Dam of Karakuyu”, Offprint from Essays
on Anatolian Archaeology (ed. by H. I. H. Prince Takahito Mikasa), Wiesbaden.
Eskikurt, A. ve Özey, R. (2008). “Anadolu ve Balkanlardaki Osmanlı
Fetihlerinde (1299-1451) Coğrafyanın Önemi”, Türklük Araştırmaları,
Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dergisi, sayı 19 (özel Sayı, Prof.
Dr. Mücteba İlgürel’e Armağan), 95-98, İstanbul.
Georgios Kedrenos, (1839). Tarih, Corpus Scriptorum Historiae
Byzantinae (CSHB, nşr. I. Bekker), II, Bonn.
Gibbon, E. (1995). Roma İmparatorluğu’nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi
(trc. A. Baltacıgil), İstanbul: Arkeoloji ve Sanat yayını.
Göde, K. (1994). Mısır Türk Sultanı Baybars’ın Anadolu Seferi ve
Kayseri’ye Gelişi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (ayrı
basım), 83-98, Kayseri 1994.
Gray, E. W. (1978). “M’Aquillius and the Organisation of the Roman
Province of Asia”, The Proceedings of the Xth. International Congress of
Classical Archaeology, II, Ankara.
Gregory Ebu’l-Ferec (Barhebraeus), (1987). Abû’l Farac Tarihi (trc. Ö.
R. Doğrul), I, Ankara: TTK. yayını.
Honigmann, E. (1970). Bizans Devletinin Doğu Sınırı, Grekçe, Arapça,
Süryanice ve Ermenice Kaynaklara Göre 363’den 1071’e Kadar (trc. F. Işıltan),
İst. Üniv. Ed. Fak. yayn., İstanbul.
İbn Havkal, (1992). Kitâbu Suretü’l-Arz (ed. F. Sezgin), Islamic
Geography, 35, Frankfurt..
İbn Hurdâzbih, (1967). Kitâbül-Mesâlik ve’l-Memâlik (ed. M. J. De Goeje),
Leiden: Brill.
İbn Kesîr, (1995). Büyük İslâm Tarihi (trc. M. Keskin), X, İstanbul.
İbnü’l-Adîm, (1951). Zubdat al-Haleb min Tarih Haleb (nşr. S. Dahhan),
I, Dımaşk.
İbnü’l-Esîr, (1986). İslâm Tarihi (trc. M. B. Eryarsoy), VII, İstanbul.
İbnü’l-Esîr, (1987). Kitâb el-Kâmil fi’t-Tarih, IX, (trc. A. Özaydın),
İstanbul: Bahar yayınları.
İdrisi, (1992). Coğrafiyyü'l-İdrisi (Géographie d'Édrisi Traduite de
l'Arabe en Français), (trc. P. Amédée Jaubert, ed. F. Sezgin, yay. haz. Mazen
Amavi vd.), II, Institute for the History of Arabic-Islamic Science at the Johann
Wolfgang Goethe University Frankfurt am Main.
Kalkaşandî, (1922). Subh al-A’şâ, cüz XIV, Kahire.
[75]
Adnan Eskikurt
Koyuncu, M. (2008). “İlk İslâm Fetihleri Döneminde el-Cezîre Bölgesi
ve İslâmlaşma Süreci”, SAÜ Fen Edebiyat Dergisi, I, 131-140, Sakarya.
Kökten, K. (1947). “1945 Yılında Türk Tarih Kurumu Adına Yapılan
Tarihöncesi Araştırmaları”, Belleten, XI, Ankara: TTK. yayını.
Köymen, M. A. (1972). Alparslan ve Zamanı, İstanbul: MEB. yayını.
Köymen, M. A. (1993). Selçuklu Devri Türk Tarihi, Ankara: TTK.
yayını.
Kudame b. Cafer, (1986). Kitâbu'l-harac ve sınaatü’l-kitâbe (thk. F.
Sezgin), Frankfurt am Main: Institut für Geschichte der Arabisch-Islamischen
Wissenschaften,.
Langer, W. L. ve Blake, R. P. (1932). “The Rise of the Ottoman Turks
and It’s Historical Background”, The American Historical Review, XXXVII,
sayı. 3.
Le Strange, G. (1896). “ART. XVI.-Al-Abrîķ, Tephrike, the Capital of
the Paulicians: a correction corrected”, Journal of The Royal Asiatic Society,
733-741, London.
Le Strange, G. (1993). The Lands of the Eastern Caliphate (ed. F.
Sezgin), Frankfurt: Institute of the History of Arabic-Islamic Science, Johann
Wolfgang Goethe University, Islamic Geography Series, 85.
Levtchenko, M. V. (1979). Bizans, İstanbul.
Lindner, R. P. (2007). “Bapheus and Pelekanon”, International Journal of
Turkish Studies, XIII/1-2, 17-26 .
Lombard, M. (1983). İlk Zafer Yıllarında İslâm (trc. N. Uzel), Pınar
yayn., İstanbul.
Mırmıroğlu, V. L. (1949). “Orhan Bey ile Bizans İmparatoru III.
Andronikos Arasındaki Pelekanon Muharebesi”, Belleten, XIII, Ankara: TTK.
yayını.
Mikhail Psellos, (1992). Mikhail Psellos’un Khronographiası (trc. I.
Demirkent), Ankara: TTK. yayını.
Niketas Khoniates, (1995). Historia Ionnes ve Manuel Komnenos
Devirleri (trc. F. Işıltan), Ankara: TTK. yayını.
Ostrogorsky, G. (1991). Bizans Devleti Tarihi (trc. F. Işıltan), Ankara:
TTK. yayını.
Özcan, K. (2007). “Selçuklu Çağında Sivas, Ortaçağ’da Bir AnadoluTürk Kentinin İşlevsel Kimliği Üzerine Hipotetik Yaklaşımlar”, Akademik
Araştırmalar Dergisi, 33, 100-112.
[76]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
Özergin, M. K. (1959). Anadolu Selçukluları Çağında Anadolu Yolları (basılmamış
doktora tezi), İstanbul.
Özgüç, T ve N. (1949). Türk Tarih Kurumu Tarafından Yapılan
Karahöyük Hafriyatı Raporu 1947, no. 7, Ankara: TTK. yayını.
Ramsay, W. M. (1895). Cities and Bishoprics of Phrygia, I-II, Oxford,
1895.
Ramsay, W. M. (1960). Anadolu’nun Tarihî Coğrafyası (trc. M. Pektaş),
Ankara: MEB. yayını.
Runciman, S. (1989). Haçlı Seferleri Tarihi (trc. F. Işıltan), I, Ankara:
TTK. yayını.
Runciman, S. (1992). Haçlı Seferleri Tarihi (trc. F. Işıltan), II, Ankara:
TTK. yayını.
Runciman, S. (1992). Haçlı Seferleri Tarihi (trc. F. Işıltan), III, Ankara:
TTK. yayını.
Sayar, M. H. (2006). “Historical Development Of Urbanization in Cilicia
in Hellenistic and Roman Periods”, Tra oriente e occidente. Indigeni, Greci e
Romani in Asia Minore. Atti del convegno internazionale Cividale delö friuli,
28–30 Settembre 2006, 252-256 (http: // www. fondazionecanussio.org /
atti2006 / 15Sayar.pdf).
Sevim, A. (1983). Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, Ankara:
TTK. yayını.
Sevim, A. ve Yaşar, Y. (1989). Türkiye Tarihi-Fetih, Selçuklu ve Beylikler
Dönemi, Ankara: TTK. yayını.
Sevim, A. (1990). Ünlü Selçuklu Komutanları Afşin, Atsız, Artuk ve
Aksungur, Ankara: TTK. yayını.
Sevim, A. (1993). Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, Ankara: TTK.
yayını.
Stephenson, P. (2004). “Byzantium Transformed c. 950-1200”, Medieval
Encounters, X, 1-3, Leiden.
Stewig, R. (1970). Batı Anadolu Bölgesi’nde Kültür Gelişmesinin Ana
Hatları, İstanbul.
Sümer, F. (1985). “Yabanlu Pazarı, Selçuklu Devrinde Milletlerarası
Büyük Bir Fuar”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, sayı. 37, 1-99, İstanbul:
TDAV. yayını.
Süryanî Mihael, (1905). Chronique De Michel Le Syrien (ed. J. B.
Chabot), tome III, Paris: Ernest Leroux.
[77]
Adnan Eskikurt
Şeşen. R. (2009). Sultan Baybars ve Devri (1260-1277), İstanbul: İSAR.
yayını.
Taeschner, F. (1924). Das Anatolische Wegenetz, I, Leibzig.
Tanyeli, U. (1987). Anadolu Türk Kentinde Fiziksel Yapının Evrim Süreci
(XI-XV. yy), İTÜ. Fen Bilimleri Enstitüsü (doktora tezi), İstanbul.
Togan, Z. V. (1970). Umumî Türk Tarihine Giriş, İstanbul: Enderun
Kitabevi.
Tomaschek, W. (1891). “VIII. Zur Historischen Topographie von
Kleinasien Im Mittelalter”, SBAW, Band 124, Wien.
Trombley, F. R. (2004). “The Arabs in Anatolia and the Islamic Law of
War (fiqh al-jihād) Seventh-Tenth Centuries”, Al-Masāq, XVI, sayı. 1, Society
for the Medieval Mediterranean, Carfax publishing.
Turan, O. (1971). Selçuklular ve İslamiyet, İstanbul: Turan Neşriyat
Yurdu.
Turan, O. (1946). “Selçuk Kervansarayları”, Belleten, sayı. X/39, Ankara:
TTK. yayını.
Turan, O. (1993). Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul: Boğaziçi
yayınları.
Turfan, K. (1997). “Myriokephalon Savaşı Üzerine Yeni Görüşlerimiz ve
Anadolu’nun Bir Türk Vatanı Oluşu”, Myriokephalon Savaşı I. ve II.
Sempozyum Bildirileri, Denizli: Çivril Belediyesi Kültür Hizmetleri yayınları
no. 1.
Tutar, A. (2010). “Müslüman Arapların Çukurova Yöresindeki Fetih
Hareketleri”, Fırat Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, 15/2, 1-9, Elazığ.
Umar, B. (1993). Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İstanbul: İnkılâp Kitabevi.
Unan, F. “Müslümanlar ve İstanbul (İlk Dönem İstanbul Kuşatmaları)”,
http: // yunus.hacettepe.edu.tr /~unan/akademik34.html
Urfalı Mateos, (1962). Urfalı Mateos Vekayinâmesi (952-1136) ve papaz
Grigor’un zeyli (1136-1162), (trc. H. D. Andreasyan), Ankara: TTK. yayını.
Ünal, A. (2006). “Hitit İmparatorluğu’nun Yıkılışından
Bizans
Dönemi’nin Sonuna Kadar Adana ve Çukurova Tarihi”, ÇÜ Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, (Arkeoloji Özel Sayısı), XV, sayı 3, 81-84.
Ünal, O. (1980). Horasan’dan Anadolu’ya Türkiye Tarihine Giriş
(Anadolu’nun Fethi ve Türkiye Devleti’nin Kuruluşu), Ankara: Töre Devlet
yayını.
[78]
7. ve 12. Yüzyıllar Arasında Anadolu’yu Kateden Bazı Askerî Seferler ve Güzergâhları
Vasiliev, A. A. (1935). “Byzance et les Arabes, I: La dynastie d’Amorum
(820-876), Corpus Bruxellense Hist. Byzantion I (ed. H. Grégoire-M. Canard),
Brüksel.
Vasiliev, A. A. (1943). Bizans İmparatorluğu Tarihi I (trc. A. M.
Mansel), Ankara.
Yıldırım, T. (1998): “Doğu Kapadokya Bölgesi Yüzey Araştırmalarında
Derlenen Seramikler”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Dergisi sayı 38, Ankara.
Yinanç, M. H. (1937). “Anonim Tarih-i Âl-i Selçuk”, Tarih Semineri
Dergisi, I.
Yinanç, M. H. (1944). Türkiye Tarihi Selçuklular Devri I, Anadolu’nun
Fethi, İst. Üniv. Ed. Fak. yayını.
Yuvalı, A. (1993). “Türkiye Selçukluları Döneminde Antalya’da Ticarî
Hayat”, Antalya IV. Selçuklu Semineri (Bildiriler), 94-99, Antalya: T.C. Antalya
Valiliği yayını.
Zeyrek, T. H. (2007). “Besni (Adıyaman) Yüzey Araştırması-2006”, Türk
Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Haberler Dergisi, 24, İstanbul.
[79]
Download