ATOM ve ELEKTRON

advertisement
ATOMUN YAPISI
İÇİNDEKİLER
1)Atomun Yapısı
2)Maddenin Yapısı ve Atom
3)Atom ve Elektron
4)Atom ve Yapısı
ATOMUN YAPISI
Elementlerin tüm özelliğini gösteren en küçük parçasına atom denir.
Atomu oluşturan parçacıklar farklı yüklere sahiptir. Atomda bulunan
yükler; negatif yükler ve pozitif yüklerdir. Atomu oluşturan
parçacıklar:
* Cisimden cisme elektrik yüklerini taşıyan negatif yüklü elektron,
* Elektronların yükünü dengeleyen aynı sayıda ama pozitif yüklü
olan proton,
* Elektrik yükü taşımayan nötr parcacık nötron.
Atom iki kısımdan oluşur :
1-Çekirdek (merkez) ve 2-Katmanlar (yörünge; enerji düzeyi)
Çekirdek, hacim olarak küçük olmasına karşın, atomun tüm kütlesini
oluşturur. Çekirdekte proton ve nötronlar bulunur. Elektronlar ise
çekirdek çevresindeki katmanlarda bulunur.
Tanecik
Elektrik Kütle
Sembol
adı
yükü
(kg)
1,6725.10+
Proton P+
27
kg
-
-
n0
0
Elektron e
Nötron
9,107.1031
kg
1,6748.1027
kg
Elektronların çekirdek etrafında dönme hızı, 2,18.108 cm/sn’dir.
Elementlerin Çekirdekte bulunan protonlar, atomun ( o elementin)
tüm kimyasal ve fiziksel özelliklerini belirler.
Proton sayısı atomlar (elementler) için ayırt edici özelliktir. Yani
proton sayısının farklı olması elementin diğerinden farklı olduğu
anlamına gelir.
Elektronların bulunma olasılığının olduğu bölgelere elektron bulutu
denir.
Kimyasal olaylarda (reaksiyonlarda) yalnızca elektron sayısı değişir.
Proton ve nötron, çekirdekte bulunduğu için sayıları değişmez.
Nötr bir atom için; elektron sayısı= proton sayısı
(A.N.) Atom numarası= proton sayısı
Çekirdek yükü= proton sayısı
İyon yükü= proton sayısı – elektron sayısı (E.S.)
(K.N.) Kütle numarası= proton + (N.S)nötron sayısı (Nükleon
sayısı)(atom ağırlığı)
Atom Numarası = Proton Sayısı = Çekirdek Yükü = Elektron Sayısı
İzotop atom:
Proton sayıları (atom numaraları)aynı, nötron sayıları farklı olan
atomlara denir.
İzotop atomların kimyasal özellikleri aynı (p aynı) , fiziksel özellikleri
farklıdır (n farklı).
Nötr halde bulunmayan, iyon halindeki izotop atomların hem fiziksel,
hem kimyasal özellikleri farklıdır.
Atom Modelleri :
Atom gözle veya en gelişmiş elektron mikroskopları ile bile
görülemez. Maddenin kütleri olduğu halde maddeyi oluşturan
atomların tek tek kütleleri ölçülemez ve atomlar duyu organları
tarafından algılanamaz.
Eski çağlardan günümüze kadar gözle görülemeyen atom hakkında
çeşitli bilim adamları deneyler yapmışlar, atom hakkında elde ettikleri
bilgileri açıklamak için çeşitli bilimsel modeller ortaya koymuşlardır.
Atom hakkında ortaya konan her yeni model bir önceki modelin
eksikliğini gidermiştir. Atom hakkında yapılan yeni deneyleri
açıklayamayan modelin yerine de yeni bir model geliştirilmiştir.
Eski atom modellerinin bugün geçerli olmamasının nedeni, o
modelleri geliştiren bilim adamlarının iyi düşünememesinden değil, o
dönemde bilinenlerin bugün bilinenlere göre daha az olmasından
kaynaklanır. (Dalton atom modeli açıklandığında o dönemde
bilinenler dikkate alındığında o modeli geliştirmek, Bohr atom
modelini geliştirmekten daha zordu).
Atom hakkında Democritus, Dalton, Thomson, Rutherford, Bohr ve
De Broglie isimli bilim adamları ve filozoflar görüşlerini ortaya
koymuşlar ve günümüzdeki atom modeli ortaya çıkmıştır. Günümüzde
kullanılan atom modeli Modern Atom Teorisi sonucu ortaya
konmuştur ve bugünkü model, yeni bir model bulununcaya kadar
geçerliliğini sürdürecektir.
a) Democritus Atom Modeli (Democritus–M.Ö. 400) :
Atom hakkında ilk görüş M.Ö. 400’lü yıllarda Yunanlı filozof
Democritus tarafından ortaya konmuştur. (Teosta yaşamıştır).
Democritus, maddenin taneciklerden oluştuğunu savunmuş ve bu
taneciklere atom adını vermiştir. Democritus, atom hakkındaki
görüşlerini deneylere göre değil varsayımlara göre söylemiştir.
Democritus’ a göre;
• Madde parçalara ayrıldığında en sonunda bölünemeyen bir tanecik
elde edilir ve bu tanecik atomdur.
• Bütün maddeler aynı tür atomlardan oluşur.
• Maddelerin farklı olmasının nedeni maddeyi oluşturan atomların
sayı ve dizilişi biçiminin farklı olmasıdır.
• Atom görülemez.
• Atom görülemediği için bölünemez.
b) Dalton Atom Modeli (John Dalton 1766–1844) :
Atom hakkında ilk bilimsel görüş 1803 – 1808 yılları arasında İngiliz
bilim adamı John Dalton tarafından ortaya atılmıştır. Dalton’ a göre;
• Maddenin en küçük yapı taşı atomdur. (Maddeler çok küçük,
bölünemez, yok edilemez berk taneciklerden oluşur.)
• Atom parçalanamaz.
• Atom içi dolu küre şeklindedir.
• Bütün maddeler farklı tür atomlardan oluşmuştur.
• Maddelerin birbirlerinden farklı olmasının nedeni maddeyi
oluşturan atomların farklı özellikte olmasıdır.
• Bir maddeyi oluşturan atomların tamamı birbirleriyle aynı
özelliklere sahiptir.
NOT: 1- Madde fiziksel veya kimyasal değişmeye uğradığında
atomlar varlıklarını korurlar,
parçalanmaz ve yeniden oluşturulamazlar.
2- Kimyasal olaylar atomların birleşmesi veya ayrılması sonucu
oluşur. Atomlar birleşerek molekülleri oluşturur. Bir bileşiğin
molekülleri tamamen birbirinin aynısıdır.
3- Dalton İngiltereli bir kimyacı olup daha çok maddenin yapısını
açıklayan atom teorisiyle ün kazanmıştır. Bunun yanında gazların bir
takım özellikleriyle ve özellikle kısmi basınçlarıyla ilgili çalışmalarda
yapmıştır.
4- Birçok elementin atomlarının ağırlıklarını kendi ilkel ortamında
çalışarak ölçmeye çalışmış ve bu ağırlıklarla ilgili bir tablo yapmıştır.
Ancak daha sonra gelişen teknik ve teknolojiyle bilim adamları
tarafından atomların ağırlıklarını yeniden ölçülmüş ve Dalton’un
hazırladığı bu tablonun hatalı olduğu ortaya çıkmıştır.
5- Sabit oranlar kanunu ve katlı oranlar kanunu olarak gördüğümüz
bileşiklerdeki kütlesel ilişkilere bakarak 1803 yılında John Dalton,
maddelerin çok çok küçük yapı taşlarının topluluğu halinde
bulunduğu, fikrini ileri sürdü Dalton atom teorisi olarak ortaya
konular temel özellikler şunlardır.
• Aynı elementin atomları biçim, büyüklük, kütle ve daha başka
özellikler bakımından aynıdır. Ancak bir elementin atomları başka bir
elementin atomlarından farklıdır.
• Atomlar belli sayılarda birleşerek molekülleri oluştururlar. 1 atom
X ile 1 atom Y den XY, 1 atom X ile 2 atom Y den XY2 bileşiği
oluşur. Oluşan bileşikler ise standart özellikleri moleküller
topluluğudur.
• Farklı cins atomlar farklı kütlelidir.
6- Atomla ilgili günümüzdeki bilgiler dikkate alındığında Dalton
atom teorisinde üç önemli yanlış hemen fark edilir:
• Atomlar içi boş küreler değildir. Boşluklu yapıdadırlar.
• Aynı cins elementlerin atomları tam olarak aynı değildir. Kütleleri
farklı (izotop) olanları vardır.
• Maddelerin en küçük parçasının atom olduğu ve atomların
parçalanamaz olduğu doğru değildir. Radyoaktif atomlar daha küçük
parçalara ayılarak daha farklı kimyasal özellikte başka atomlara
ayrışabilir; proton, nötron, elektron gibi parçacıklar saça bilirler.
c) Thomson Atom Modeli (John Joseph Thomson 1856–1940) :
Atomun yapısı hakkında ilk model 1897 yılında Thomson tarafından
ortaya konmuştur. Thomson atom modeli bir karpuza ya da üzümlü
keke benzer. Thomson’ a göre;
• Atom küre şeklindedir. (Çapı 10–8 cm)
• Atomda (+) ve (–) yüklü tanecikler bulunur.
• Thomson’a göre atom; dışı tamamen pozitif yüklü bir küre olup
negatif yüklü olan elektronlar kek içerisindeki gömülü üzümler gibi
bu küre içerisine gömülmüş haldedir.
• Atomlar, daha küçük taneciklerden oluştuğu için parçalanabilirler.
NOT: 1- İngiliz fizik âlimlerinden biri olup, elektronlar hakkındaki
çalışmalardan dolayı 1906
da Nobel fizik ödülünü almıştır. 1885’te içi boş bir cam tüp
içerisinden elektrik akımları üzerinde çalışırken ışınları tüpün negatif
(katot) kutbundan geldiğini görmüş ve ilk defa katot ışınlarını
bulmuştur. Böylece elektronları da bulmuştur. Ve sonuç olarak
elektronların her atomun tabiatında var olan temel parçacıklar
olduğunu söylemiştir.
2- Dalton atom modelinde (–) yüklü elektronlardan ve (+) yüklü
protonlardan söz edilmemiştir. Yapılan deneyler yardımıyla; katot
ışınlarından protonun varlığını ortaya koymuştur. Thomson atom altı
parçacıklar üzerinde çalışmalar yaparken icat ettiği katot tüpü
yardımıyla 1887 yılında elektronu keşfinden sonra kendi atom
modelini ortaya attı
3- Elektronların kütlesi pozitif yüklerin kütlesinden çok küçüktür. Bu
nedenle atomları başlıca pozitif yükler oluşturur.
4- Atomda elektriksel dengeyi sağlamak için pozitif yük sayısına eşit
sayıda elektron küre içinde dağılmıştır.
5- ELEKTRON’UN KEŞFİ
Maddenin yapısına ilk olarak modern yaklaşım Thomson’un katot
ışınlarını inceleyerek elektronun keşfi ile başlar. Thomson: elektriksel
gerilim uygulanan katot ışınları tüpünde katot ışınların negatif kutup
tarafından itildiğini pozitif kutba doğru çekildiğini tespit etti.
Aynı cins elektrik yüklerinin bir birini itmesi ve farklı yük elektrik
yüklerinin birbirini çekmesi nedeniyle Thomson katot ışınlarının
negatif elektrik yüklerinden olduğu sonucu çıkardı.
Thomson deneyinde katot için farklı madde kullandığında ve deney
tüpünün farklı gazla doldurulduğunda da katot ışınlarının aynı
davranışta bulunduğunu gördü. Böylece elektronun maddenin cinsinin
karakteristik bir özelliği olmadığını bütün atom cinsleri için
elektronun her birinin aynı olduğunu neticesini ortaya koydu.
Elektron negatif yüklü olduğundan elektriksel alanda pozitif kutba
doğru saparlar. Elektriksel alandaki bu sapmalar taneciğin yükü (e)ile
doğru, kütlesi(m) ile ters orantılıdır. Yükün kütleye oranı (e/m) bir
elektrik alanı içinde elektronların doğrusal yoldan ne kadar sapacağını
gösterir.
6- PROTONUN KEŞFİ
Katot tüpleriyle elektron elde edildiği gibi, elektrik deşarj (boşalma )
tüpleri ile de pozitif iyonlar elde edilir. Bu tüplerde uygulanan yüksek
gerilim sonucunda atomdan elektronlar koparılarak pozitif iyonlar
oluşturulur. Oluşan bu pozitif iyonlar bir elektriksel alanda elektronun
ters yönünde hareket ederek negatif elektrota (katota) doğru ilerler. Bu
iyonların büyük bir kısmı hareketleri sırasında ortamdaki elektronlara
çarparak nötral atomlar oluştururlar. Çok az bir kısmı ise yollarına
devam ederek katota erişirler. Eğer ortası delikli bir katot kullanılırsa,
pozitif parçacıklar delikten geçerler. Bu ışınlara pozitif iyonlar ya da
kanal ışınları denir.
Pozitif iyonlar için e/m nin saptanmasında katot ışınlarının
incelenmesinde kullanılan yöntemin hemen hemen aynısı kullanıldı.
Katot ışınlarında katot maddesi ne olursa olsun elde edilen ışınların
e/m oranı hep aynı bulunmuştu. Oysa pozitif ışınlarda elde edilen e/m
oranı tüpteki gazın oranına göre farklı olduğu bulundu
7- Protonlar ve elektronlar yüklü parçacıklardır. Bunlar yük
bakımından eşit, işaretçe zıttılar. Protonlar +1 birim yüke, elektron ise
–1 birim yüke eşittir.
8- Nötr bir atomda proton sayısı elektron sayısına eşit olduğundan
yükler toplamı sıfıra eşittir.
9- Atom yarı çapı 10-8 cm olan bir küre şeklindedir. Söz konusu
küre içerisinde proton ve elektronlar atomda rasgele yerlerde
bulunurlar. Elektronun küre içindeki dağılımı üzümün kek içindeki
dağılımına benzer.
10- Elektronların kütlesi ihmal edilebilecek kadar küçüktür. Bu
nedenle atomun ağırlığını büyük ölçüde protonlar teşkil eder.
11- • Nötron denilen parçacıklardan bahsedilmemesi Thomson atom
teorisinin
eksikliklerinden biridir.
• Proton ve elektronların atomda rasgele yerlerde bulunduğu iddiası
ise teorinin hatalı yönüdür.
d) Rutherford Atom Modeli (Ernest Rutherford 1871–1937) :
Atomun çekirdeğini ve çekirdekle ilgili birçok özelliğin ilk defa
keşfeden bir bilim adamı Rutherforddur.
• Atom kütlesinin tamamına yakını merkezde toplanır, bu merkeze
çekirdek denir.
• Atomdaki pozitif yüklere proton denir.
• Elektronlar çekirdek etrafında gezegenlerin Güneş etrafında
dolandığı gibi dairesel yörüngelerde sürekli dolanırlar. Çekirdekle
elektronlar arasında çekim kuvveti olduğu için elektronların çekirdeğe
düşmemeleri için dolanmaları gerekir. (Yörünge daire şeklinde değil,
enerji seviyesine karşılık gelen orbitallerde dolanır).
• Elektronların bulunduğu hacim çekirdeğin hacminden çok
büyüktür.
• Çekirdekteki protonların sayısı (yük miktarı) bir maddenin bütün
atomlarında aynı, fakat farklı maddenin atomlarında farklıdır.
• Çekirdekteki proton (yük) sayısı, elektron sayısına eşittir.
• Çekirdekteki pozitif yüklerin kütlesi yaklaşık atom kütlesinin
yarısına eşittir.
NOT: 1- Yeni Zellanda’da doğmuş ve başarılı bir öğrenci olduğundan
1894 yılında İngiltere’ye gelmiştir. İlk önceleri elektromanyetik
radyasyon hakkında çalışmalar yapmıştır. Daha sonraları ilgisini X
ışınlarına ve radyoaktiviteye çevirmiştir. Farklı tipte elektromanyetik
radyasyonların varlıklarını sembolleri ve isimlerini ve ,ortaya
atmış bunlara ilk defa ışımasının ise ışımasının helyum çekirdeği,
vermiştir. Devamla elektron içerdiğini bulmuş ve bu çalışmasından
dolayı 1908 yılında kimya Nobel ödülü almıştır.
2- 1911 yılında atomun kütlesinin çoğunu içine alan çok küçük bir
merkezinin olduğunu ortaya attı ve buna çekirdek adını verdi.
3- Atomun yapısının açıklanması hakkında önemli katkıda
bulunanlardan biride Ernest Rutherford olarak bilinir. Rutherford’dan
önce Thomsan atom modeli geçerliydi bu kurala göre atom küre
şeklindedir. Ve küre içerisinde proton ve elektronlar bulunur. Acaba
bu proton ve elektronlar atom içerisinde belirli bir yere mi yoksa rast
gele mi dağılım içerisinde mi bulunuyordu? Bu sorunun cevabı daha
bulunamamıştı. Rutherford bu sorunun cevabı ve Thomson atom
modelinin doğruluk ) parçacıkları deneyinde birderecesini anlamak
için yaptığı alfa ( model geliştirdi
- ışını kaynağıdır.4- Polonyum ve radyum bir - taneciklerini bir
demetRutherford bir radyoaktif kaynaktan çıkan halinde iğne ucu
büyüklüğündeki yarıktan geçirdikten sonra kalınlığı 10-4 cm kadar
olan ve arkasında çinko sülfür (ZnS) sürülmüş bir ekran bulunan altın
levha üzerine gönderdi. Altın levhayı geçip ekran üzerine parçacıkları ekrana sürülen ZnS üzerine ışıldama yaparlar.Düşen parçacıklarını sayma imkânı elde edilmişBöylece metal levhayı
geçen -olunur. Rutherford yaptığı deneyde metal levha üzerine
gönderilen parçacıklarını99,99 kadarının ya hiç yollarında sapmadan
ya dan yollarında çok az saparak metal levhadan geçtiklerini, fakat
çok az bir kısmının ise metale çarptıktan sonra büyük bir açı yaparak
geriye döndüklerini gördü. Rutherford daha sonra deneyi altın levha
yerine kurşun, bakır ve platin levhalar üzerinde denedi. Hepsinde de
aynı sonuç ortaya çıktığını gördü.
- parçacıklarının geriye dönmesi için;Kinetik enerjisi çok yüksek
olan çok hızlı olarak bir kaynaktan çıkan
1- Metal levhada pozitif kısmın olması
2- Bu pozitif yüklü kısmın kütlesinin (daha doğrusu yoğunluğunun)
çok büyük olması gerekir.
Bu düşüncelerden harekele Rutherford bu deneyden şu sonucu çıkardı:
• - tanecikleri atom içerisinde ki bir elektrona çarpsaydı kinetik 
Eğer enerjileri büyük olduğu için elektronu yerinden sökerek yoluna
devam edebilirdi. Ayrıca a - taneciği pozitif, elektron olduğundan söz
konusu almaması gerekliydi. Bu düşünceyle hareket eden Rutherford
metale çarparak geriye dönen a - parçacıklarının sayısı metal levhadan
geçenlere oranla çok küçük olduğundan atom içerisinde pozitif yüklü
ve kütlesi büyük olan bu kısmın hacmi, toplam atom hacmine oranla
çok çok küçük olması gerektiğini düşünerek, bu pozitif yüklü kısma
çekirdek dedi.
• Rutherford atomun kütlesini yaklaşık olarak çekirdeğin kütlesine
eşit olduğu ve elektronlarda çekirdek etrafındaki yörüngelere
döndüğünü ileri sürmüştür. Buna göre Rutherford atomu güneş
sistemine benzetmiş oluyor. Rutherford atom modelini ortaya
koyduğunda nötronların varlığı daha bilinmiyordu Günümüzde ise
çekirdeğin proton ve nötronlar içerdiği ve bunların çekirdeğin
kütlesini oluşturduklarına inanılmaktadır. Rutherford’un ortaya
koyduğu atom modelinin boyutlarını da anlamak önemlidir. Bunu şu
şekilde ifade edebiliriz. Eğer bir atomun çekirdeği Bir tenis topu
büyüklüğünde olsaydı, bu atom büyük bir stadyum büyüklüğünde
olurdu.
e) Bohr Atom Modeli (Niels David Bohr 1875–1962) :
Bohr atom teorisi hidrojenin yayınma spektrumuna dayanılarak
açıklanır. Bohr’ a göre;
• Elektronlar çekirdek etrafında belirli uzaklıklardaki katmanlarda
dönerler, rasgele dolanmazlar.
• (Yüksek enerji düzeyinde bulunan elektron, düşük enerji düzeyine
geçerse fotonlar halinde ışık yayarlar).
• (Kararlı hallerin tamamında elektronlar çekirdek etrafında dairesel
yörünge izlerler).
NOT: 1- Bohr, Danimarkalı bir fizikçidir. Doktorasını bu şehirde
bitirdikten sonra 1911
yılında J.J. Thomson ile birlikte çalışmak için İngiltere’ye gitti. Birkaç
yıl içinde ciddi ve başarılı çalışmalarda bulunarak atomların yapısını
ve spektrumların açıklanışı hakkında teorisini ortaya koymuş ve kitap
halinde yayınlamıştır. Daha sonra Kopenhag’a geriye dönmüş ve
orada teorik fizik enstitüde yöneticilik yapmıştır. Bu enstitüde gerek
kimya ve gerek fizik dalında birçok Nobel ödülü kazanmış olan W.
Heisenberg, W.Pouli ve L. Pauling gibi birçok genç bilim adamı
yetiştirmiştir. Atomun ilk kuantum modelini önerdi. Kuantum
mekaniğinin ilk gelişmesinde aktif olarak katıldı ve bu konuda pek
çok felsefi çalışmalar yaptı. Çekirdek fiziğine, çekirdeğin sıvı damlası
modelinin geliştirilmesinde büyük rol oynadı. Atomların yapısı ve
onlardan yayılan ışınım üzerine yaptığı çalışmalar için 1922'de fizikte
Nobel ödülünü kazandı.
Buraya kadar anlatılan atom modellerinde atomun çekirdeğinde (+)
yüklü proton ve yüksüz nötronların bulunduğu, çekirdeğin etrafında
dairesel yörüngelerde elektronların dolaştığı ifade edildi. Bu
elektronların çekirdek etrafında nasıl bir yörüngede dolaştığı, hızı ve
momentumlarının ne olduğu ile ilgili bir netice ortaya konmadı. Bohr
ise atom teorisinde elektronların hareketini bu noktadan inceledi.
• Bir atomdaki elektronlar çekirdekten belli uzaklıkta ve kararlı
hâllerde hareket ederler. Her kararlı halin sabit bir enerjisi vardır.
• Her hangi bir enerji seviyesinde elektron dairesel bir yörüngede
(orbitalde) hareket eder. Bu yörüngelere enerji düzeyleri veya
kabukları denir.
• Elektronlar kararlı hallerden birinde bulunurken atomdan ışık
(radyasyon) yayılmaz. Ancak yüksek enerji düzeyinden daha düşük
enerji düzeyine geçtiğinde, seviyeler arasındaki enerji farkına eşit bir
ışık kuantı yayınlar. Bunlara E=h.ν bağıntısı geçerlidir.
• Elektron hareketinin mümkün olduğu kararlı seviyeler K, L, M, N,
O gibi harflerle veya en düşük enerji düzeyi 1 olmak üzere her enerji
düzeyi pozitif bir tam sayı ile belirlenir ve genel olarak “n” ile
gösterilir. (n: 1,2,3, ...∞ )
Bugünkü atom modelimize göre: Borh kuramını elektronların dairesel
yörüngelerde hareket ettiği, ifadesi yanlıştır.
2- 1913'te Danimarkalı fizikçi Niels Bohr (1885-1962), hidrojen
atomunun tayf çizgilerini kuantum kuramına dayanarak açıkladı. Buna
göre çekirdek çevresindeki elektron, her enerjiyi değil, ancak belirli
enerjileri alabiliyordu. En düşük enerjili durumdaki atoma temel
durumdaki atom, enerji verilmiş atomlara da uyarılmış atom denir.
Elektron yüksek enerjili durumdan daha düşük enerjili duruma
sıçrayarak düşer, bu sırada ışık yayınlanır. Bohr modeli hidrojen
atomunun yanı sıra bir elektronlu helyum(+1 yüklü helyum iyonu) ve
lityum iyonu (+2 yüklü lityum iyonu) tayf çizgilerine başarıyla
uygulandı. Ancak bu model çok elektronlu atomların davranışlarını
açıklayamadığından yaklaşık 12 yıl geçerli kaldı. Bununla birlikte,
kuram çok elektronlu atom ve iyonların karmaşık tayf çizgilerini
açıklamakta yetersiz kaldı Daha sonra yerini Modern atom modeli
aldı.
Bohr’a göre elektronlar çekirdek belirli uzaklıklarda dairesel
yörüngeler izler. Çekirdeğe en yakın yörüngede bulunan ( n = 1 ) K
tabakası en düşük enerjilidir Çekirdekten uzaklaştıkça tabakanın
yarıçapı ve kabukta bulunan elektronun enerjisi artar. Elektron
çekirdekten sonsuz uzaklıkta iken ( n = ∞ ) elektronla çekirdek
arasında çekim kuvveti bulunmaz. Bu durumda elektronun potansiyel
enerjisi sıfırdır. Elektron atomdan uzaklaşmış olur. Bu olaya
iyonlaşma denir
Elektron çekirdeğe yaklaştıkça çekme kuvveti oluşacağından,
elektronun bir potansiyel enerjisi oluşur. Elektron çekirdeğe
yaklaştıkça atom kararlı hale gelir, potansiyel enerjisi azalır. Buna
göre elektronun her enerji düzeyindeki potansiyel enerjisi sıfırdan
küçük olur. Yani negatif olur. Bohr hidrojen atomunda çekirdeğe en
yakın enerji düzeyinde K yörüngesi ) bulunan elektronun enerjisini –
313,6 kkral/mol olarak bulmuştur.
f) Modern Atom Teorisi :
Günümüzde kullanılan atom modeli, modern atom teorisi sonucu
ortaya konmuştur. Bu teoriye göre elektronlar çok hızlı hareket
ettikleri için belirli bir yerleri yoktur. Yani elektronların bulunduğu
kabuk kavramı yanlış bir kavramdır. Elektronların sadece bulunma
ihtimalinin olduğu bölgeler bilinebilir ve elektronların bulunma
ihtimalinin olduğu bölgelere elektron bulutu denir. (Elektronların
yörüngeleri kesin olarak belli değildir).
NOT: 1- Bohr, elektronu hareket halinde yüklü tanecik olarak kabul
edip, bir hidrojen
atomundaki elektronun sadece bazı belirli enerjiye sahip olacağını
varsayarak teorisini ortaya attı. Bu teori hidrojen gibi tek tek
elektronlu He+ , Li+2 iyonlarına da uymasına rağmen, çok elektronlu
atomların ayrıntılı spektrumlarının, kimyasal özelliklerini
açıklanmasına uymamaktadır. Yine de modern atom modelinin
gelişiminde bir basamak teşkil etmiştir.
2- Modern atom teorisini kısaca şu şekilde özetleyebiliriz:
• Atomda belirli bir enerji düzeyi vardır. Elektron ancak bu düzeyden
birinde bulunabilir.
• Elektron bir enerji düzeyindeki hareketi sırasında çevreye ışık
yaymazlar.
• Atoma iki düzey arasındaki fark kadar enerji verilirse elektron daha
yüksek enerji düzeyine geçer
• Atoma verilen enerji kesilirse elektron enerjili düzeyinde kalamaz
daha düşük enerji düzeyinden birine geçer. Bu sırada iki düzey
arasındaki fark kadar enerjiyi ışık şekline çevreye verir
3- Modern atom modeli dalga mekaniğimdeki gelişmelerin
elektronun hareketine uygulanmasına dayanmaktadır. Bu modelin
öncüleri Werner Heisenberg ve Erwin Schrödlinger gibi önemli bilim
adamlarıdır.
Erwin Schrödlinger (1887–1961) Avusturya’nın Viyana şehrinde
doğmuş ve 1939 yılından 1956 yılına kadar İrlanda da çalışmıştır.
1926 yılında henüz İsviçre de çalışırken Heisenberg tarafından ortaya
atılıp formüllendirilen kuvantum teorisine alternatif olarak kendi
adıyla anılan (Schrödlinger eşitliği ) dalga mekaniği teoremini ortaya
atmıştır. Schrödlinger teoremi kısaca elektronların gerek atom
içerisinde gerekse moleküllerdeki hareketini dalga cinsinden
matematiksel bir şekilde açıkladı. Bu çalışmalarından dolayı 1933
yılında fizik Nobel ödülünü İngiliz fizikçi Paul Dirac ile paylaştı.
Werner Heisenberg (1901 – 1976) Atomların yapısını ve elektron gibi
atom altı parçacıkların davranışlarını açıklayan quantum mekaniği
teorisinin kurucusu olan bir Alman fizikçidir. 1927 yılında kendi adı il
anılan belirsizlik ilkesini ortaya atmıştır. Bu ilkesinde Heisenberg
kısaca ”elektron kadar küçük olan bir parçacığın hem pozisyonunu
hem de momentumunu kesin olarak bulmak mümkün değildir”
demektedir. Bu çalışmalarından dolayı 1932 yılında Nobel fizik ödülü
almıştır.
1924 yılında Louis De broglie ışı ve maddenin yapısını dikkate
alarak küçük tanecikler bazen dalgaya benzer özellikler gösterebilirler
şeklindeki hipotezi elektron demetlerinin bir kristal tarafından X –
ışınlarına benzer biçimde saptırılması ve dağılması deneyi ile
ispatlandı.
1920’li yıllarda Werner Heisenberg, atomlardan küçük taneciklerin
davranışlarını belirlemek için ışığın etkisini inceledi. Bunun
sonucunda Heisenberg belirsizlik ilkesi olarak anılan şu neticeyi
çıkardı:
“Bir taneciğin nerede olduğu kesin olarak biliniyorsa, aynı anda
taneciğin nereden geldiği ve nereye gittiğini kesin olarak bilemeyiz.
Benzer şekilde taneciğin nasıl hareket ettiğini biliyorsak onun yerin
kesin olarak bilemeyiz”
Buna göre elektronun herhangi bir andaki yeri ve hızı aynı anda
kesin olarak bilinmez. Bir taneciğin yerini ve hızını ölçebilmek için o
taneciği görmek gerekir. Taneciğin görünmesi de taneciğe ışın dalgası
göndermekle olur. Elektron gibi küçük tanecikleri tespit etmek için
düşünülen uygun dalga boyundaki ışık, elektronun yerini ve hızını
değiştirir. Bu yüzden aynı anda elektronun yeri ve hızı ölçülmez. Bu
nedenle de elektronların çekirdek etrafında belirli dairesel yörüngeler
izledikleri söylenemez. Yörünge yerine elektronun ( ya da
elektronların ) çekirdek etrafında bulunma olasılığından söz etmek
gerekir.
Modern atom modeli atom yapısı ve davranışlarını diğer atom
modellerine göre daha iyi açıklamaktadır. Bu model atom çekirdeği
etrafındaki elektronların bulunma olasılığını kuvantum sayıları ve
orbitaller ile açıklar.
Kuvantum sayıları bir atomdaki elektronların enerji düzeylerini
belirten tam sayılardır. Orbitaller ise elektronun çekirdek etrafında
bulunabilecekleri bölgelerdir.
Elektron tanecik olarak düşünüldüğünde; orbital, atom içerisinde
elektronun bulunma olasılığı en yüksek bölgeyi simgeler. Elektron
maddesel bir dalga olarak düşünüldüğünde ise; orbital elektron yük
yoğunluğunun en yüksek olduğu bölgeyi simgeler. Yani, elektron
tanecik olarak kabul edildiğinde elektronun belirli bir noktada
bulunma olasılığından, dalga olarak kabul edildiğinde ise elektron yük
yoğunluğundan söz edilir.
NOT: 1- De Broglie Atom Teorisi :
Bohr’ın atom modeli elektronların yörüngeler arası geçişlerinin
mümkün kılan“enerji ( kuantum ) sıçramalarını “ açıklamakta yetersiz
kalmaktaydı. Bunun çözümü Fransız fizikçi Prens Victor De Broglie
tarafından teklif edilmişti. De Broglie bilinen bazı taneciklerin uygun
koşullar altında tıpkı elektromanyetik radyasyonlar gibi bazen de
elektromanyetik radyasyonlara uygun şartlarda tıpkı birer tanecik gibi
davrana bileceklerini düşünerek elektronlara bir sanal dalganın eşlik
ettiğini öne sürerek bir model teklif etti. Bu modele göre farklı
elektron yörüngeleri çekirdeğin etrafında kapalı dalga halkaları
oluşturmaktaydı.
NOT: 1- Born Heisenberg’ in Atom Teorisi :
Almanyalı kuramsal bir fizikçi olan Born Heisenberg’in ilkesini
katlamakla beraber bir takım olasılık ve istatistikî hesaplar neticesinde
bir elektronun uzaydaki yerini yaklaşık olarak Born Schrödinger’in
dalga mekaniği ile kuvantum teorisi arasında bir bağıntı kurdu.
Böylece elektronun uzayın bir noktasında bulunması ihtimalinin
hesaplana bilineceğini göstermiş oldu.
MADDENİN YAPISI VE ATOM
Madde, atom adı verilen taneciklerden oluşur. Atom maddenin yapı
taşıdır.
Atomun yapısında proton, nötron ve elektron bulunur.
Proton ve nötron atomun çekirdeğinde yer alır. Elektron ise çekirdek
etrafında dolanır.
Atomu oluşturan tanecikler belli başlı özellikleri vardır.
Proton: Atomun çekirdeğinde bulunur. (+) yüklü bir parçacıktır.
Kütlesi 1 akb’dir.
Nötron: Atomun çekirdeğinde bulunur. Kütlesi hemen hemen protona
eşittir. Elektrik yükü taşımaz. Yani yüksüz bir parçacıktır.
Elektron: Atomun çevresinde çok büyük hızla dönen hareketli bir
parçacıktır. Elektronlar çekirdek etrafında farklı enerji seviyelerinde
dolanır.
Atom çekirdeğinin çapı, atom çapının 100 binde biri kadardır. Atom
çekirdeğinde yüklü olarak sadece protonlar bulunduğu için, atomun
çekirdek yükü daima (+) artıdır.
1 Karbon atomunun kütlesinin 1/12’sine, 1 atomik kütle birimi adı
verilmiştir. Atomik kütle birimi akb ile gösterilir.
1 Karbon atomu = 12 akb’dir.
Kimyasal hesaplamalarda atomların kütleleri gram cinsinden değil,
akb cinsinden alınır.
Atom numarası: Bir element atomunun çekirdeğinde bulunan proton
sayılarının toplamına, atom numarası adı verilir. Atom numarası Z ile
gösterilir.
Z=p
Kütle numarası: Bir atomun çekirdeğindeki proton ve nötron
sayılarının toplamı, o atomun kütle numarasını verir. Kütle numarası
A ile gösterilir.
Kütle numarası = Proton sayısı + Nötron sayısı
A=p+n
Nötr ve Yüklü Atom: Bir atomdaki proton ve elektron sayıları
birbirine eşitse
bu atoma nötr atom denir. Nötr atomda (+) ve (–) yükler birbirine
eşittir.
Örneğin nötr karbon atomunda 6 proton 6 elektron vardır. Nötr
atomda,
p = e’dir.
Atomlar elektron alıp verebilirler. Ancak çekirdekte bulunan proton
ve nötronu alıp veremezler.
ÖRNEK: Nötr bir magnezyum atomunda proton sayısı 12, nötron
sayısı 13’tür.
Bu atomun;
a. Elektron sayısı nedir?
b. Kütle numarası nedir?
Çözüm
a. Nötr atomda elektron ve proton sayısı birbirine eşittir. O hâlde, p =
e = 12 dir.
b. Kütle no = A = p + n
p = 12, n = 13 olduğuna göre, A = 12 + 13 = 25
(–) yüklü atom
Eğer bir atom dışarıdan elektron alırsa, (–) yük sayısı (+) yük
sayısından fazla olur. Bu durumda atom (–) yüklü olur.
Örneğin nötr flüor atomunun 9 elektronu, 9 protonu vardır.
Flüor atomu 1e– alınca 10 elektronlu ve (–) yüklü olur.
(+) yüklü atom
Eğer bir atom bir elektronunu kaybederse, (+)
yük sayısı (–) yük sayısından fazla olur. Bu durumda
atom (+) yüklü olur.
Örneğin nötr lityum atomunun 3 protonu 3 elektronu
vardır. Lityum 1e– verirse 2 elektronlu ve (+)
yüklü olur.
Elementlerin Sembollerle Gösterilmesi
Kimyasal hesaplamalarda maddelerin Lâtince isimleriyle işlem
yapmak zordur. Bunun yerine elementlerin Lâtince isimlerinin
kısaltmalarından oluşan semboller kullanılır.
Element sembollerinde ilk harf her zaman büyük, varsa diğerleri
daima küçük yazılır.
Örneğin;
Hidrojen H, Helyum He, Karbon C Kalsiyum Ca, Bor B, Berilyum
Be
Element sembolünün sol üst köşesine atomun kütle numarası, sol alt
köşesine ise atom numarası yazılır.
Elektron Dağılımı
Elektronlar çekirdek çevresinde belli enerji seviyelerinde ve belli
sayılarda dolanır. Enerji seviyeleri çekirdekten dışa doğru, 1. seviye,
2. seviye, 3. seviye şeklinde sıralanır. Bazen enerji seviyeleri, K, L,M,
N... harfleriyle de gösterilir.
1. seviyede en fazla 2 elektron bulunur.
2. seviyede en fazla 8 elektron bulunur.
Bir enerji seviyesinde bulunabilecek en fazla elektron sayısı, 2 n2
bağıntısı ile hesaplanır. (n, enerji seviyesini gösterir.)
Atomun en dış enerji seviyesinde en fazla 8 elektron bulunabilir. En
dış enerji seviyesinde 8 elektron bulunduran elementlere soy gazlar ya
da asal gazlar adı verilir. Bunun tek istisnası helyumdur. Helyum
elementi soy gaz olduğu hâlde 2 elektronu vardır.
Örnek:
İlk iki enerji seviyesi dolu olan bir atomun toplam elektron sayısı
nedir?
Örnek:
Atom numarası 13 olan nötr bir atomun elektron dağılımı nasıl olur?
Örnek:
18X atomunun elektron dağılımı nasıldır?
Örnek:
Üçüncü enerji seviyesinde 2 elektron bulunan bir atomun atom
numarası kaçtır?
A)6 B)10 C) 12 D) 26
BUNLARI BİLİYORMUSUNUZ?
Atomun çapı yaklaşık 1 angstromdur.1 angström 1 milimetrenin 10
000 000 da birine eşittir. Yani 1 milimetrelik çizgi üzerinde yaklaşık
10 milyon atom yan yana dizilmiş demektir.
ATOM ve ELEKTRON
Maddenin temelinde atom adı verilen çok küçük parçacıklardan
oluştuğu kavramı eski yunanlılara kadar uzanır. Milattan önce 5.
yüzyılda Leucippus ve Democritus maddenin sonsuz küçük
parçacıklara ayrılamayacağını öne sürdüler. Onlar, bir madde daha
küçük parçalara bölünmeye devam edilirse en sonunda atomun
bölünmeyeceğini iddia ediyorlardı. Atom sözcüğü Yunanca’da
bölünmez anlamına gelen atomos sözcüğünden türetilmiştir.
Eski yunan atom kuralları planlı deneylere dayanmıyordu. Bunun
için yaklaşık 2000 yıllık bir zaman süresince atom kuramı sadece
tartışılmaktan öteye gidilmedi. Atomların varlığı Robert Boyle
tarafından THE SCEPTİCAL CHYMİST (1661),Isaac Newton
tarafındanda Principia (1687) ve Opticks(1704) kitaplarında kabul
edilmişti. Fakat John Dalton’un 1803-1808 yılları arasında geliştirip
önerdiği atom kuarmı kimya tarihinde en önemli aşamalardan biri
olmuştur.
Elektron:
Gerek Dalton’un gerekse yunanlıların kuramlarında atom,maddenin
en küçük taneciği olarak kabul edilmişti.19.yüzyılın sonlarına doğru
atomun kendisinin de daha küçük taneciklerden oluştuğu
düşünülmeye başlandı.Atom hakkındaki düşüncelerde meydana gelen
bu değişikliğe elektrikle yapılan deneyler neden oldu.
1807-1808 yıllarında ünlü İngiliz kimyacısı Humphry Davy
bileşikleri ayrıştırmak için elektrik kullanarak beş element (potasyum,
sodyum, kalsiyum, stronsiyum ve baryum) buldu. Bu çalışmalarına
dayanarak Davy, bileşiklerde elementlerin elektriksel nitelikli çekim
kuvvetleriyle bir arada tutulduklarını önerdi.
Vakumdan elektrik akımının geçirildiği deneyler 1859 da Julius
Plücker katoda ışınlarını bulmasına yol açtı. Katot ışınları elde etmek
için havası iyice boşaltılmış bir cam tüpün uçlarına iki elektrot
yerleştirilir. Bu elektrotlara yüksek gerilim uygulandığında katot adı
verilen negatif elektrondan ışınlar çıkar. Bu ışınlar negatif yüklüdür
doğrusal yol izler ve katodun karşısındaki tüp çeperlerinin ışık
saçmasına sebep olur. 19.yüzyılın son yıllarında katot ışınları ayrıntılı
olarak incelendi. Birçok bilim adamının deneyleri sonucunda katot
ışınlarının hızla hareket eden eksi yüklü parçacıklar olduğu ortaya
çıktı ve bu parçacıklar daha sonra Stoney’in önerdiği gibi elektron adı
verildi.
Katottan çıkan elektronlar katot için hangi metal kullanılırsa
kullanılsın aynı özelliktedir. Zıt yükler birbirini çektiğinden katot
ışınlarını oluşturan elektron hüzmeleri yolları üzerinde üstte ve altta
bulunan zıt yüklü iki levha arasından geçerken pozitif yüklüsüne
doğru çekilirler. Demek ki bir elektrik alanı içinde katot ışınları
normal doğrusal yollarından saparlar. Bu sapmanın açısı :
1. Tanecik yükü ile doğru orantılıdır. Yükü büyük olan tanecik az
yük taşıyan tanecikten daha çok sapar.
2. Tanecik kütlesi ile ters orantılıdır. Kütlesi büyük olan tanecik
küçük olandan daha az sapar.
Bundan dolayı yükün kütleye oranı bir elektrik alanı içinde
elektronların doğrusal yoldan ne kadar sapacağını belirler.
Elektronlar magnetik bir alan içinde de sapma gösterirler. Fakat bu
durumda sapma uygulanan magnetik alana dik yöndedir.
Katot ışınlarının elektrik ve magnetik alanlar içindeki sapmalarını
inceleyen Joseph T. Thomson, 1897’de elektron için değerini
saptadı bu değer:
E/M=-1,7588.10 üzeri sekiz coul /g dır.
Coul uluslar arası sistemde elektrik yükü birimidir. Bir kulon bir
amperlik akım tarafından iletkenin belirli bir noktasından bir
saniyede taşınan yük miktarıdır.
Elektron yükünün duyar olarak ölçümü ilk defa Robert A.
Milikan tarafından 1909 da yapıldı. Milikan’ın deneyinde x-ışınları
etkisi ile havayı oluşturan moleküllerden elektronlar koparılır. Çok
küçük yağ damlacıkları da bu elektronları alıp elektrik yükleri ile
yüklenirler. Bu yağ damlacıkları iki yatay levha arasından
geçirilirler. Yağ damlacıklarının düşüş hızları ölçülerek kütleleri
hesaplanır.
Yatay levhalara elektrik akımı uygulandığında negatif yüklü
damlacık pozitif yüklü levhaya doğru çekileceğinden damlacığın
düşüş hızı değişir. Bu koşullar altında düşüş hızı ölçülerek
damlacığın yükü hesaplanabilir. Belli bir damlacık bir veya daha
çok sayıda elektron alabileceğinden bu yöntemle hesaplanan yükler
daima birbirinin aynı değildir. Fakat bu yükler hep belli bir yük
değerinin katları olduğundan bu yük değeri bir elektronun yükü
kabul edilir.
Proton:
Nötral bir atom veya molekülden bir veya daha çok elektron
koparıldığında geriye kalan tanecik koparılan elektronların tolam eski
yüküne eşit miktarda artı yük kazanır. Bir neon atomundan bir
elektron koparıldığında geriye kalan tanecik koparılan elektronların
toplam eksi yüküne eşit miktarda artı yük kazanır. Bir neon
atomundan bir elektron koparıldığında bir Ne(+) iyonu oluşur. Bir
elektriksel deşarj tüpünde katot ışınları tüpün içinde bulunan gaz
atomlarından ve moleküllerinden elektronların çıkmasına sebep
oldukları zaman, bu tür artı yüklü tanecikler oluşur. Bu artı yüklü
iyonlar eksi yüklü elektroda doğru hareket ederler. Eğer katot delikli
bir levhadan yapılmışsa artı yüklü iyonlar bu deliklerden geçerler.
Katot ışınlarının elektronları ise ters yönde hareket ederler.
Pozitif ışınlar adı verilen bu artı yüklü iyon demetleri ilk defa
1886 da Eugen Goldstein tarafından bulundu. Pozitif ışınların elektrik
ve magnetik alanların etkisinde sapmaları ise 1898 de Wilhelm Wien
ve 1906 da J.J. Thomson tarafından incelendi. Artı yüklü iyonlar için
e/m değerlerinin saptanmasına, katot ışınlarının incelenmesinde
kullanılan yöntemin hemen hemen aynısı kullanıldı. Deşarj tüpünde
değişik gazlar kullanıldığı zaman değişik tür artı yüklü iyonlar oluşur.
Proton adı verilen bu tanecikler bütün atomların bir bileşenidir.
Protonun yüklü elektronun yüküne eşit fakat ters işaretlidir.
Bu yüke yük birimi denir. Proton artı bir elektrik yük birimine,
elektron ise eksi bir elektrik yük birimine sahiptir.(Protonun kütlesi
elektronun kütlesinin 1836 katıdır).
Nötron:
Atomlar elektrik yükü bakımından nötral olduklarından bir atomun
içerdiği proton sayısı elektron sayısına eşit olmalıdır. Atomun toplam
kütlesini açıklayabilmek için 1920 de Ernest Rutherford atomda
yüksüz bir taneciğin var olduğunu savundu. Bu tanecik yüksüz
olduğundan onu incelemek ve tanımlamak zordu. Fakat 1932 de
James Chadwick nötronun varlığını kanıtlayan çalışmalarını
sonuçlarını yayınladı. Chadwick, nötronların oluştuğu bazı nükleer
tepkimelerin verilerinden nötronun kütlesini hesaplayabildi. Bu
tepkimelerde kullanılan ve oluşan bütün taneciklerin kütlelerini ve
enerjilerini göz önüne alarak Chadwick nötronun kütlesini hesapladı.
Bu kütle protonun kütlesinden biraz daha büyüktü.
Günümüzde daha birçok atom altı tanecik bulunmuştur. Fakat bu
taneciklerin atom yapısı ile olan ilişkisi çok iyi bilinmemektedir.
Kimyasal çalışmalar için atomun yapısı elektron, proton ve nötronun
varlığına dayanarak yeterince açıklığa kavuşturulmuştur.
İZOTOPLAR
Belli bir elementin bütün elementlerinin atom numarası aynıdır.
Fakat bazı elementler kütle numarası bakımından farklılık gösteren
çeşitli tipte atomlardan oluşmuştur. Aynı atom numarasına fakat farklı
kütle numarasına fakat farklı kütle numarasına sahip atomlara
İZOTOP atomlar adı verilir.
Görüldüğü gibi izotoplar çekirdeklerindeki nötron sayısı bakımından
farklıdırlar; bu da doğal olarak atom kütlelerinin farklı olduğu
anlamına gelir. Bir atomun kimyasal özellikleri ilke olarak atom
numarası ile belirtilen proton ve elektron sayısına bağlıdır. Bundan
dolayı bir elementin izotopları birbiri ile hemen hemen aynı olan
kimyasal özelliklere sahiptir. Bazı elementler doğada tek bir izotop
halinde bulunurlar. Fakat çoğu elementlerin birden çok izotopu vardır.
Örnek olarak kalayın 10 doğal izotopu vardır.
Kütle spektrometresi bir elementte kaç izotop bulunduğunu, her
izotopun tam olarak kütlesini ve bağıl miktarını saptamak için
kullanılır. Buharlaştırılmış madde, elektronlarla bombardıman
edilerek artı yüklü iyonlar oluşturulur. Bu iyonlar eksi yüklü bir
levhaya doğru çekilerek bu levha üzerinde bulunan dar bir aralıktan
hızla geçirilirler.
İyot demeti bundan sonra magnetik bir alan içinden geçirilir. Yüklü
tanecikler magnetik bir alan içinde dairesel bir yörünge izlerler.
Taneciğin yükü arttıkça doğrusal yörüngesinden sapma da artar. Bu
nedenle, magnetik bir alanda artı yüklü bir iyonun izlediği dairesel
yörüngenin yarıçapı o iyonun e/m değerine bağlıdır.
Değişik e/m değerine sahip iyonların bu son aralıktan geçmesi ise
magnetik alan şiddeti veya iyonları hızlandırmak için kullanılan voltaj
ayarlanarak sağlanır. Böylece aygıttaki farklı iyon türlerinden her biri
bu aralıktan ayrı ayrı geçirilirler. Detektör her farklı iyon demetinin
şiddetini ölçer; bu iyon şiddeti örnekte bulunan izotopların bağıl
miktarına bağlıdır.
Atom Numarası ve Periyotlar yasası
19.yüzyılın başlarında kimyacılar elementler arasında bulunan
fiziksel ve kimyasal benzerliklerle ilgilendiler.1817 ve 1829 da
Johann W. Döbereiner “triad” lar adını verdiği element serileri
(Ca,Sr,Ba;Li,Na,K;Cl,Br,I;S,Se,Te) hakkındaki incelemelerini
yayınladı burada her seriyi oluşturan elementler birbirine benzeyen
özeliklere sahip olup serideki ikinci elementin atom ağırlığı yaklaşık
diğer iki elementin atom ağırlıklarının ortalamasına eşittir.
Bunu izleyen yıllarda birçok kimyacı elementleri benzeyen
özellikleri açısından sınıflandırmayı denedi.1863-66 yıllarında John
A. R. Newlands “oktavlar yasası” nı önerip geliştirdi. Newlands a
göre elementler atom ağırlıklarının artış sırasına göre dizildiklerinde
sekizinci element birinciye, dokuzuncu element ikinciye benziyor ve
bu durum böylece devam ediyordu. Newlands bu ilişkiyi müzik
notalarındaki oktavlara benzetti. Fakat gerçek ilişki Newlands’ın
varsaydığı kadar basit değildi.Newlands ın çalışmaları dayanaksız
bulunmuş ve diğer kimyacılar tarafından ciddiye alınmamıştır.
Elementlerin modern periyodik sınıflandırılması Julius Lothar
Meyer ve özellikle Dimitri Mendeleev ‘in çalışmalarına dayanır.
Mendeleev periyodik bir yasa önerdi; bu yasaya göre elementler atom
ağırlığı artışına göre incelendiğinde, özelliklerindeki benzerlikler
periyodik olarak tekrarlanır. Mendeleev in çizelgesinde benzer
elementler grup adı verilen dikey sütunlarda toplanır.
Ayrıca Mendeleev in çizelgesinde henüz bulunmamış elementler için
boş yerler bıraktı ve çizelgede olmayan elementlerden üç tanesinin
özelliklerini önceden belirtti. Hemen sonra Mendeleev in öngördüğü
özelliklerin çoğuna sahip oldukları belirlenen Skandiyum, galyum ve
germanyum elementlerinin bulunması periyodik sistemin doğru
olduğunu gösterdi. Asal gazların varlığı Mendeleev tarafından
öngörülmediği halde bu elementler 1892-98 yılları arasında
bulunduktan sonra periyodik çizelgedeki yerlerine oldukça iyi bir
şekilde uydular.
Periyodik çizelgedeki plana göre K,Ni ve I elementlerinin atom
ağırlığının artışına göre belirlenmiş dizilişinin dışında yer almamaları
gerekliydi. Örneği iyot atom ağırlığına göre 52 numaralı element
olmalıydı. Fakat kimyasal açıdan benzediği F,Cl ve Br elementleri ile
aynı gurupta olabilmesi için iyot keyfi olarak 53 numaralı element
oldu. Periyodik sınıflandırmanın daha ayrıntılı olarak incelenmesi ile
birçok araştırıcı periyodik özelliğin, atom ağırlığından çok, başka bir
temel bağlı olduğuna inandı. Bu temel özelliğinde o zamanlar
periyodik sistemden çıkarılan ve sadece bir seri numarası olan atom
numarası ile ilişkisi olduğunu öğrendi.
1913-14 yıllarında Henry G. J. Moseley in çalışmaları bu
problemleri çözdü. Yüksek enerjili katot ışınları bir hedefe
odaklandığında X-ışınları oluşur. Bu X-ışınları çeşitli dalga
boylarındaki bileşenlere ayrılabilir ve bu şekilde elde edilen çizgi
spektrumları da fotografik olarak kaydedilebilir. Hedef olarak değişik
elementler kullanıldığında değişik X-ışınları spektrumları elde edilir
ve her spektrum sadece birkaç karakteristik spektral çizgi içeren Xışınları spektrumu vardır.
Moseley atom numaraları 13 ile 79 arasında olan 38 elementin Xışınları spektrumunu inceledi. Her elemen için o elemente karşılık
gelen karakteristik spektrum çizgisini kullanan Moseley, elementin
atom numarası ile çizgi frekansının karekökü arasında doğrusal bir
ilişki olduğunu buldu. Başka bir değişle elementler atom numarası
artışına göre dizildiğinde spektrum çizgisi frekansının karekökü bir
elementten diğerine gittikçe sabit bir miktarda artar.
Bundan dolayı Moseley X-ışınları spektrumuna dayanarak
elementlerin doğru atom numaralarını tahmin edebildi. Böylece atom
ağırlıkları komşu atomlarınkine uygun düşmeyen K,Ni ve I un
sınıflandırılması problemi de çözümlenmiş oldu. Diğer taraftan
Moseley Ce den Lu e kadar olan seride 14 element bulunması ve bu
elementlerin ve bu elementlerin periyodik çizelgede Lantan’dan sonra
gelmeleri gerektiğini bildirdi. Moseley’in diagramları ayrıca 79
numaralı elementten önce henüz o zamana kadar bulunmamış 4
elementin var olması gerektiğini de gösterdi. Nihayet Moseley’in
çalışmalarına dayanarak periyodik yasa “Elementlerin fiziksel ve
kimyasal özellikleri atom numarasının periyodik fonksiyonudur”
şeklinde tekrar tanımlandı.
Moseley in atom numaraları ile Rutherford un tanecikleri saçılma
deneyinden hesapladığı çekirdek yükleri oldukça iyi bir uyum
içindeydi. Buna dayanarak Moseley atom numarasının atom
çekirdeğinde bulunan artı birimlerin sayısı olduğunu önerdi.
Moseley ayrıca, atomda bir elementten diğerine gidildikçe artan
temel bir nicelik bulunduğunu ifade ederek bu niceliğin ancak
merkezdeki artı yüklü çekirdeğin yüklü olabileceğini belirtti.
X-ışınları, görünür ışıktan çok daha kısa dalga boylarına ve
dolayısıyla daha yüksek frekans ve enerjilere sahip elektro magnetik
ışınlardır. Bir elementin x-ışınları spektrumunun olmasına hedef
element atomlarında meydana gelen elektron geçişlerinin sebep
olduğuna inanılmaktadır. X-ışınlar tüpüne katot ışınları, hedefteki
atomların iç kabuklarından elektronlar koparırlar. Dış kabuktaki
elektronlar iç kabuklarda oluşan bu boşlukları doldurdukları zaman xışınları yayınlanır. Bir atomda elektronun, yüksek bir enerji
düzeyinden K düzeyine geçmesi sonucu oldukça bir büyük bir
miktarda enerji açığa çıktığından, elde edilen radyasyonun frekansı
yüksektir. Buna karşı gelen dalga boyu da x-ışınlarına özgü olup
kısadır.
Bir elektron geçişi sırasında açığa çıkan radyasyonun frekansı ayrıca
atom çekirdeğindeki yüke bağlıdır. Açığa çıkan bu enerjinin miktarı
çekirdek yükünün karesi ile doğru orantılıdır. Çekirdeğin yükü
arttıkça açığa çıkan enerji artar ve yayınlanan radyasyonun dalga boyu
kısalır. Moseley in gözlemleri de bu ilişkiyi yansıtmaktadır
ATOM ve YAPISI
Maddelerin gözle görülmeyen (bölünmeyen) en parçasına atom
denir. Atom kendinden başka hiçbir fiziksel ya da kimyasal metotlarla
kendinden farklı atomlara dönüşemezler. Atomda (+) yüklü
protonlar,(-) yüklü elektronlar ve yüksüz nötronlar bulunur. Atom
çekirdek ve elektron olmak üzere iki temel parçacıktan oluşur.
Çekirdek: Atomun merkezini oluşturur. Hacim olarak çok
küçük(1/10000) olmasına karşın tüm ağırlığın(1/1840) toplandığı
kısımdır.
Protonlar: Bir element için proton sayısı sabittir. Elementin tümünü
ve tüm özellikleri belirleyen protondur. Proton sayısı değiştiğinde
elementin türü ve tüm özelliği değişir.”p” harfiyle gösterilir.
Elektron:”e” harfiyle gösterilir. Çekirdek çevresinde, belirli
yörüngelerde bulunurlar. Elektronlar bağımsız yörüngelerde
bulunamazlar.
İYON
Pozitif(+) ya da negatif(-) elektrik yüküyle yüklenmiş atom veya
atom gruplarına iyon denir. İki tür iyon vardır;
Pozitif iyon: Nötr atomdan elektron uzaklaştırılması sonucu
oluşmuştur
Negatif iyon: Nötr atoma elektron ilavesi sonucu oluşur.
İZOTOP ATOM
Proton sayıları aynı, nötron sayıları farklı atomlara izotop atomlar
denir. İzotop atomların kimyasal özellikleri aynı, fiziksel özellikleri
farklıdır.
Yanda gördüğümüz gibi iki atom var ve bunların nötron
sayıları(22,18) farklı ama proton sayıları(20,20) aynıdır. Bu nedenle
yandaki iki atom izotop atomlardır.
ELEMENTLERİN SINIFLANDIRILMASI
Elementler kendilerinden başka daha saf maddelere ayrışamazlar.
Kısaca içerisinde bir cins atom bulunduran maddelere element denir.
Doğada 115 tane element bulunur. Bu elementleri üç grupta inceleriz.
Bunlar metaller,ametaller ve yarı metaller(soygazlar)dır. Şimdi bunları
tanıyalım;
1)-Metaller: Elementlerin çoğunluğu metal şeklinde bulunurlar.
Sanayi ve teknolojinin ham maddesidir. Isı ve elektriği ileten ve
dövülerek işlenebilen (biçimlendirilen) ,genellikle katı halde bulunan
parlak cisimlere metal denir. Altın, gümüş, demir vb. Metallerin
özellikleri şunlardır;
_Doğal ortam şartlarında, cıva hariç hepsi katıdır.
_Tel ve levha haline gelirler
_Elektriği ve ısıyı iletirler.
_Parlak renklidirler
_Asitlerle reaksiyon verirler.
_Birbirleriyle bileşik değil, alaşım yaparlar.
_Belirli şekil ve biçim alırlar.
_Canlıların yapısında az bulunurlar.
_Pozitif değerlidirler.
2)-Ametaller: Isı ve elektriği iletmeyen, dövülerek işlenemeyen katı,
sıvı ve gaz halinde bulunan maddelerdir. Azot, oksijen, klor, karbon
vb. Ametaller doğada 20 tanedir. Ametallerin özellikleri şunlardır:
_Doğal ortam şartlarında gaz halinde bulunurlar.
_Genellikle mat renklidirler.
_Grafit hariç ısı ve elektriği iletmez.
_Canlıların yapısında bol bulunurlar.
3)-Yarı metaller(soygazlar):Bazı özellikleriyle metallere, bazı
özellikleriyle de ametallere benzerler. Bu elementlere geçiş
elementleri de denir. Arsenik, antimont, germanyum, silisyum,
polonyum, tellür vb.
Download