İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri Ateroskleroz; Koroner, Serebral, Periferik Arter Tutulumu Sempozyum Dizisi No: 52 ● Ekim 2006; s. 73 - 76 Kronik İskemik Kalp Hastalığı Prof. Dr. Seçkin Pehlivanoğlu Tanımlama, Patofizyoloji, Epidemiyoloji: Koroner arter hastalığı (KAH), miyokard iskemisinin en ağırlıklı sebebidir. Epikardiyal koroner arterlerde ateromatöz plağın damar lümeninde oluşturduğu mekanik obstrüksiyonun derecesi “kronik iskemik hastalığın” en önemli belirleyicisidir. Darlık derecesinin %50-70’in üzerinde olduğu durumlarda, özellikle eforla, emosyonel stres veya yemek sonrası retrosternal, baskı-sıkıştırıcı tarzda, boyna, çeneye, sol omuz veya kola yayılma gösterebilen “tipik angina” ortaya çıkabilir. Klinik olarak kronik iskemik kalp hastalığının en yaygın şekli olan bu durum “stabıl (kararlı) angina pektoris” (SAP) olarak adlandırılır. Kronik iskemik kalp hastalığı spektrumunda, “unstabıl (kararsız) angina” (USAP), “Prinzmetal (variant) angina”, “mikrovasküler angina” ve “akut miyokard infarktüsü” (AMİ), SAP dışında ortaya çıkabilen diğer klinik durumlardır. Ancak özellikle USAP ve AMİ kronik iskemik kalp hastalarında sıklıkla aterömatöz plağın rüptürü sonrasında koroner arterin trombotik oklüzyonu olarak ortaya çıkan akut klinik tablolar olup, daha çok kronik iskemik kalp hastalığının bir komplikasyonu olarak tanımlanmaktadırlar. Genel anlamda kronik iskemik kalp hastalığının klinik tanımlanmasında SAP kullanılmaktadır. Stabil angina pektorisin en belirleyici semptomu olan ”angina pektoris”; miyokard iskemisi sonucu sıklıkla retrosternal yerleşimli göğüs ağrısının oluşmasıdır. Epigastrial sıkıntı hissine eşlik eden göğüste baskı hisside nadir olmayarak ortaya çıkabilir. Bazı hastalarda miyokard iskemisi sonucu göğüs ağrısı oluşmazken, özellikle yaşlı olgularda nefes darlığı, baş dönmesi ve yorgunluk şikayeti oluşabilir (“angina eşdeğerleri”). Tipik angina genellikle 5-10 dakika sürer ve istirahat veya dil altı nitrogliserin ile ağrı hafifler. Çok kısa süreli anlık göğüs ağrıları veya ağrının 20 dakikadan daha uzun sürmesi ağrının miyokard iskemisi dışı bir nedene veya alternatif olarak şiddetli miyokard iskemisi sonucu USAP veya AMİ’ye bağlı olma olasılığı vardır. Bu durumda ayırıcı tanıya yönelik tetkiklerin ivedilikle yapılması önemlidir. Bazı olgularda (özellikle yaşlı ve diyabetik hastalar) miyokard iskemisine bağlı göğüs ağrısı veya eşdeğer bir semptom oluşmaz, bu durumda “sessiz iskemi” den bahsedilir. Epidemiyolojik çalışmaların verileri, SAP prevalansının 45-54 yaş kadın ve erkeklerde seyrek iken (sırasıyla %0.1-1 ve %2-5), ileri yaşlarda ise sıklığının arttığı (sırasıyla %10-15 ve %10-20) yönündedir. Ancak bu sonuçların subjektif bir değerlendirmeye dayandığı, gerçek angina prevalansının istirahat EKG, miyokard perfüzyon sintigrafisi (MPS), egzersiz testi veya koroner anjiyografi de iskemi lehine bulguların varlığında değerlendirilmesi gerekmektedir. Akut koroner sendrom hastalarının aksine, SAP olgularının prognozu ile ilgili epidemiyolojik çalışma verileri seçilen hasta popülasyonun temel risk profiline gore büyük değişiklikler gösterebilmektedir. SAP olgularının risk 73 Prof. Dr. Seçkin Pehlivanoğlu değerlendirmesinde başlangıç risk faktörleri (ileri yaş, hipertansiyon, hiperlipidemi, sigara, diyabet, vs) ve sol ventrikül fonksiyonlarının değerlendirmesi büyük önem taşımaktadır. Yıllık mortalite ve/veya AMI insidansı %0.5 ile %5-7 arasında değişmektedir. Tanı: Kronik iskemik hastalığın tanısal değerlendirmesi, büyük ölçüde tipik anginası olan KAH yönünden yüksek riskli bireylerde öncelikle “Egzersiz EKG efor testi (Treadmill)” veya “eforlu miyokard perfüzyon sintigrafisi” (MPS) gibi non-invazif testler ile iskeminin araştırılması ve takiben KAH’nın anatomik tanımlamasına yönelik “koroner anjiyografi” yapılması ile olmaktadır. Bilinen KAH olan veya anginanın çok tipik olduğu yüksek riskli bireylerde (CCS III-IV angina, kardiyak arrest sonrası başarılı resüsitasyon, ciddi ventriküler aritmi, PKG veya aorta-koroner by-pass operasyonu sonrası erken dönemde angina rekürrensi) bazen direkt olarak tanı amaçlı koroner anjiyografi yapılabilir. Tanıya yönelik non-invazif test seçimi; hastanın egzersiz kapasitesi, EKG bulguları (örneğin EKG’de LBBB, pace-maker ritmi, veya WPW sendromu bulguları olan hastalarda “efor testi” iskemik değerlendirmedeki zorluklar nedeniyle önerilmez) ve klinik özelliklerine gore (düşük pre-test olasılık, ekokardiyografide belirgin sol ventrikül hipertrofisi veya kritik aort stenozu veya ileri sol ventrikül disfonksiyonu olan hastalarda “stres testi” uygulaması önerilmez) yapılır. Hastanın efor yapamayacağı durumlarda farmakolojik (dobutamin veya dipridamol) stres testi olarak “stres ekokardiyografi veya MPS” uygulanabilir. Yukarıda sıralanan klasik tanı yöntemleri dışında, anginanın eşlik ettiği aritmi veya vazospastik angina şüphesinde “Holter EKG”; egzersiz veya farmakolojik stres ekokardiyografi veya MPS’de non-diagnostik sonuc olan KAH yönünden düşük olasılıklı SAP olgularında “Multi-slice (multi-detektör) kompüterize tomografi - MDCT” önerilebilir. Son yıllarda tanı amaçlı olarak konvansiyonel koroner anjiyografinin yerine kullanımı yönünde popülarite kazanmaya başlayan bu teknik, henüz gerek bu konudaki klinik tecrübenin yeterli düzeye ulaşmamış olması, gerekse işlem esnasında hastanın radyasyona maruz kalması ve koroner anjiyografideki kadar konrast madde kullanım gerekliliği tekniğin başlıca dezavantajlarıdır. Ayrıca koroner girişim olasılığı yüksek olan hastalarda koroner anjiyografi ilk tercih olmalıdır. Bu teknik ile rekabet halinde olan diğer bir yöntem ise “MR-koroner anjiyografi”dir. Ancak testin radyasyon riski taşımamasına karşın henüz koroner anatominin değerlendirilmesinde yeterli teknik düzeye ulaşamamış olması nedeniyle henüz rutin klinik pratikte bir alternatif değildir. Risk Değerlendirmesi: Kronik iskemik kalp hastalığında prognostik değerlendirme akut koroner sendromların aksine klinik yönden stabil seyreden bir hasta grubu (SAP) söz 74 Kronik İskemik Kalp Hastalığı konusu olduğundan büyük zorluklar taşımaktadır. Bu hasta grubunda kastedilen genellikle uzun dönem-10 yıllık prognoz (“kardiyovasküler ölüm veya miyokard infarktüsü”) olmakla birlikle yapılan sekonder korunma çalışma verilerine dayanılarak yıllık bazda düşük riskli (<%1 CV mortalite/yıl); orta riskli (%1-2 CV mortalite/yıl) ve yüksek riskli (>%2 CV mortalite/yıl) hastalar olarak sınıflandırılabilir. Bu çalışmalardaki 1 yıllık prognozu belirleyen başlıca faktörler; hastanın angina derecesi, KAH’nın derecesi veya yaygınlığı ve eşlik eden risk faktörlerinin sayısı (özellikle diyabetin varlığı) ve sol ventrikül fonksiyonu dur. Hastanın CV riskinin değerlendirilmesinde ve tedavi seçiminde dört temel değerlendirme söz konusudur; 1. Klinik değerlendirme: İleri yaş, risk faktörlerinin yoğunluğu, diyabet, anginanın ciddiyeti ve antiiskemik tedaviye yanıtsızlık, kalp yetersizliği ve geçirilmiş Mİ veya periferik arter hastalığı varlığı başlıca yüksek risk parametreleridir. Buna ek olarak istirahat EKG’sinde ST-T değişiklikleri, geçirilmiş MI, LBBB veya LAH, LVH, II. veya III. derece AV blok, veya AF varlığı yüksek risk bulgularıdır. 2. Stres testi: Hastanın prognozunun değerlendirmesinde egzersiz veya farmakolojik stres testinde (+/- MPS veya ekokardiyografi) yalnızca iskeminin dökümantasyonu bir kıstas olmayıp, iskeminin şiddeti veya yaygınlığı, iskeminin eşiği ve hastanın fonksiyel kapasitesi daha önemli risk parametreleridir. 3. Sol ventrikül fonksiyonu: SAP olgularında sol ventrikül disfonksiyonu uzun dönem prognozun en güçlü belirleyicisi olup, EF<%35 olan olgularda yıllık CV mortalite %3’den fazladır. Ekokardiyografik olarak sol ventrikül fonksiyon bozukluğunun varlığı, geçirilmiş yaygın Mİ ve/veya yaygın damar hastalığının bir sonucu olabilir. 4. Koroner anjiyografi: Günümüz kardiyoloji pratiğinde SAP olgularında KAH’nın varlığı ve ciddiyetinin dökümantasyonunda KAG en önemli tanı yöntemidir. Buna karşın stres testlerinde olduğu gibi KAG ile dökümante edilemeyen veya anlamlı bulunmayan (<%50 darlık) aterosklerotik hassas lezyonların, ilerideki olası akut koroner olayların başlıca sorumlusu olması en önemli kısıtlamasıdır. KAG’de LMCA lezyonu, proksimal LAD’ye eşlik eden 2 veya 3 damar hastalığı varlığı kötü prognoz bulguları olup, genellikle bu olgularda cerrahi revaskülarizasyon önerilir. Tedavi: SAP olgularında tedavi hedefi 2 yönlüdür; i) Prognozun iyleştirilmesi: AMİ ve CV ölüm riskinin azaltılması ii) Semptomların azaltılması veya ortadan kaldırılması. Her iki tedavi hedefi ile ilgili olarak hastalarda öncelikli olarak risk faktörlerin kontrolüne yönelik sağlıklı yaşam önerilerinin yapılması ve uygun ilaç tedavisinin başlanılması hastalığın progresyonu ve akut koroner olayların önlenmesi açısından önemlidir. Buna ek olarak hastalarda angina veya iskeminin derecesi, stres testi ve KAG bulgularına gore farmakolojik ve/veya koroner 75 Prof. Dr. Seçkin Pehlivanoğlu revaskülarizasyon (PTCA veya aorto-koroner by-pass cerrahisi-KABC) tedavisi uygulanır. 1. Farmakolojik tedavi: SAP olgularında iskeminin kontrolü veya ortadan kaldırılmasına yönelik başlıca tedavi seçenekleri şunlardır; i) Antiplatelet tedavi: Düşük doz aspirin (80-100 mg/gün) standart olup, ASA kullanamayan olgularda clopidogrel (75 mg/gün) kullanılabilinir. ii) Anti-iskemik tedavi: Kısa ve uzun etkili nitratlar, beta-bloker ve/veya kalsiyum kanal blokerleri rutin tedavi önerileridir. Bunlara ek olarak refrakter anginası olan olgularda nicorandil (potasyum kanal açan ajan), ivabradine (sinus node inhibitörü), metabolik yoldan etkili ajanlar (trimetazidine, ranolazine) ve molsidomine (nitratlara benzer koroner vasodilator etki) yeni tedavi seçenekleridir. iii) ACE-I ve Statin/Fibratlar: KAH olan tüm olgularda (kontraendikasyon olmadıkça) primer evya sekonder korunmada bu ajanların uygun dozda ömür boyu kullanımı önerilmektedir. 2. Koroner revaskülarizasyon: Günümüzde SAP olgularının büyük bir bölümünde (%70-80 olguda) semptomatik iyileşme ve iskeminin ortadan kaldırılmasına yönelik olarak perkütan koroner girişim (PKG) (balon ve/veya stent) uygulanmaktadır. Özellikle son yıllarda ilaç kaplı stentlerin (DES) yaygın olarak kullanımı ile özellikle diyabetik ve çok damar hastalarında KABC benzer sonuçların alınması sonucu PKG’in kullanımı daha da yaygınlaşmıştır. Buna karşın SAP olgularında özellikle prognozun iyileştirilmesine yönelik olarak LMCA veya LMCA eşdeğeri lezyon, 3 damar hastalığı, proksimal LAD’ye eşlik eden 2 veya 3 damar hastalığı veya sol ventrikül disfonksiyonu olan olgularda KABC halen ilk seçenek tedavi yöntemidir. Sonuç olarak; kronik iskemik kalp hastalığı olgularında tanı ve tedavi seçimleri, hastanın klinik risk düzeyi, tanısal testlerindeki bulgular, hastanın tedaviye cevabı ve ekonomik kaynaklar ile yakından ilgilidir. SAP olgularında etkin tedavinin en önemli unsurları; etkin farmakolojik tedavi, gerektiğinde koroner revaskülarizasyon ve primer/sekonder korunmaya yönelik farmakolojik ve non-farmakolojik tedavilerin ömür boyu uygulanmasıdır. 76