TAHİR`ÜL MEVLEVİ`NİN İSLAM TARİHÇİLİĞİ ÖZET Bu çalışma

advertisement
TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN İSLAM TARİHÇİLİĞİ
ÖZET
Bu çalışma, Osmanlı Devleti’nin son yılları ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında
yaşamış, şair, yazar, Mevlevî Dedesi, mutasavvıf, müderris/öğretmen, mesnevihan, devlet
memuru, yayıncı, gazeteci, edebiyat ve islam tarihçisi Tahir’ül Mevlevi’nin yaşamı, yapıtları
ve islam tarihçiliği konusunu ele almaktadır.
Anahtar Kelimeler: Tahir’ül Mevlevi, Mevlevilik, İslam Tarihçiliği
ABSTRACT
This study examines the issue of the Tahir'ül Mevlevi’s life, works and Islamic
historiography. He has lived the last years of the Ottoman Empire and the Republic of Turkey
in the early years. He was a poet, writer, Mevlevi Grandfather, sufi, professor / teacher,
mesnevih, the civil servant, publisher, journalist, literary and Islamic historian.
Key words: Tahir’ül Mevlevi, Mevleviye, Islamic Historiography
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ
I. BÖLÜM
1.1. TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN HAYATI
1.1.1. Ailesi
1.1.2. Eğitimi
1.1.3.Çalışmaları
1.2 TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN ESERLERİ
1.2.1. Edebi Eserleri
1.2.2. İslam Tarihi İle İlgili Eserleri
II. BÖLÜM
2.1. İSLAM TARİHÇİLİĞİNE GENEL BAKIŞ
2.2. İSLAM TARİHÇİLERİ VE YAPITLARI
III. BÖLÜM
3.1. TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN İSLAM TARİHÇİLİĞİ
3.2. TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN İSLAM KÜLTÜR ve UYGARLIĞINA BAKIŞI
3.3. TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN İSLAM TARİHÇİLİĞİNDEKİ YERİ
SONUÇ
KAYNAKÇA
EKLER
GİRİŞ
Çok yönlü bir kişiliğe sahip olan Tahir’ül Mevlevi, ardında, dini, tarihi, edebi ve
tasavvuf alanında çeşitli yapıtlar bırakmıştır. Yapıtları arasında, İslam tarihi ve Hz.
Muhammed’in yaşamı ile ilgili olanlarla, edebiyat tarihi ve edebi metin şerhleri önemli bir yer
tutmaktadır. Tasavvuf konulu yapıtları içerisinde Mevlevilikle ilgili olanlar çoğunluktadır.
Mevleviliğe bağlı bir aileden gelen Tahir’ül Mevlevi (Tahir Olgun), Yenikapı
Mevlevihanesi’nde (Ek.1) 1896-1898 yıllarında girdiği çileden sonra Dede ünvanı almıştır.
Bu tarihten sonra, kendi geçimini sağlamak düşüncesiyle dergahtan ayrılmış ve bir yayın evi
kurmuştur. Daha sonra memuriyet ve öğretmenlik hayatına dönmüş; bir yandan da özel
dersler almaya devam etmiş ve yazılar, şiirler yazmıştır. Mevlevilik hakkında yetkin bir kimse
olarak kabul edilen Tahirü’l-Mevlevi, Mevlevilerin yolunun Hz. Peygamber’in sünnetine
uymak olduğunu belirterek, Mevlevi tarikatının en belirgin özelliklerini, edebe büyük önem
vermesi, gönül tokluğu, Allah’tan başka hiçbir varlıktan bir şey beklememek, makam mevki
sahipleri önünde eğilmemek olarak belirtmiştir.
Tahir’ül Mevlevi, yetişkinlere ve okul dışındakilere, okullarda verilen eğitim dışında
ya da yanında din eğitimi gereksiniminde ve isteğinde olanlara, yetişkinlerin dini bilgilerini
arttırmak, dini anlayışlarını geliştirerek, yaşamın dinsel boyutunu yorumlamalarına yardımcı
olmak amacıyla, Mevlevilik anlayışı doğrultusunda, İslam tarihçiliği çalışmalarında
bulunmuştur.
Bu doğrultuda, önceki İslam tarihçilerinden ve Kur’an’dan yararlanarak, Tarih-i İslam
Sahaifinden, Medaris-i İslamiyye Talebesine Tarih Hülasaları, Cengiz ve Hülagû Mezalimi,
Hazreti Peygamber ve Zamanı, İnsanlığın Büyük Önderi Resul-i Azam Hz. Muhammed’in
Hal Tercümesi (Siyer-i Peygamberi), Siyer-i Enbiya, Müslümanlıkta İbadet Tarihi,
Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri, İslam Askerine, Kameri Aylara Dair Malumat,
Osmanlı Devletinde İdam Edilen İki Şeyhülislam, Hallac-ı Mansur'a Dair ve
Manzum
Hikayeler gibi çeşitli yapıtlar kaleme almıştır.
Tahir’ül Mevlevi de, Mevlana gibi, dini anlatım ve doğru yolu göstermede, kıssa
tekniğine önem vermiştir. Ona göre, kıssalar, mana tohumunun içinde dinlendiği ölçekler
gibidir ve insanın kavrayışını zorlayan yüce ve soyut gerçekleri, dinleyenlerin anlayış ve
kavrayış düzeyine indirgeme amacını taşımaktadır. Zeki ve nüktedan kişiliği de, bilgilerini bu
yönde aktarmasında rol oynamıştır.
I. BÖLÜM
1.1. TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN HAYATI
1.1.1. Ailesi
İstanbul’un Fatih ilçesi sınırları içinde bulunan ve eski bir semt olan Taşkasap’ta,
Mehter Sokak 3 numaralı evde, 13 Eylül 1877 (5 Ramazan 1294) tarihinde dünyaya gelen ElHac Mehmed Tahir’ül Mevlevi (Tahir Olgun), Osmanlı ile Cumhuriyet kuşakları arasında
kültür köprüsü oluşturmuş güçlü bir kişilik olarak tanınmıştır.1
Tahir'ül Mevlevi'nin, Sultan Abdülaziz'in çerkez cariyelerinden olan Kafkasya
doğumlu annesi Emine Emsal Hanım, Tahir'ül Mevlevi'nin sonraları bir süre yanında
vekilharçlık görevinde bulunduğu Abdülaziz’in kızı Nazime Sultan’ın (1866-1947) dadısıydı.2
8 Haziran 1928 tarihinde yaşamını yitiren Emine Emsal Hanım’ın mezarı, Yenikapı
mevlevihanesi Hamuşan mezarhğındadır.
Tahir'ül
Mevlevi'nin
babası
Hacı
Mustafa
Saffet
Bey,
Hademe-i
Hassa
başçavuşlarındandı. Tahir'ül Mevlevi, henüz 13 yaşındayken, 1307 (1890) Şaban ayında
babasını kaybetti.3 Tahir'ül Mevlevi'nin annesi Emine Emsal Hanım, daha sonra Nazime
Sultan'ın kahvecibaşısı Mustafa Efendi ile evlenmiştir.4
Mustafa Saffet Bey'in babası Ahmed Efendi, ihtisab (belediye hizmetleri)
katiplerindendi; onun babası da İstanbullu Hacı Mustafa Reşid Ağa idi.5 Tahir'ül Mevlevi'nin
babası ve büyükbabaları, İstanbul’un Zeytinburnu semtinde bulunan Merkez Efendi
mezarlığında, günümüzde mezar taşları kaldırıldığından yerleri belirsiz olmakla beraber, yan
yana defnedildikleri bilinmektedir. Tahir'ül Mevlevi'nin babası Mustafa Saffet Bey'in anne
tarafından dedesi Seyyid Hacı Mehmed Tahir Efendi (ö.1846) ise, Hattat Mahmud Celaleddin
Efendi'nin öğrencisi ve Sultan Abdülmecid’in yazı hocasıydı.6
Tahir'ül Mevlevi'nin, Afife Gülistan Hanım (d.1305/1888) ve ölümüne "Rıhlet-i
'Aliye"7 adlı ağıtı yazdığı Fatma Aliye Hanım (1892-1908) adlarında iki kız kardeşi vardı.
Fatma Aliye Hanım, Yenikapı Mevlevihanesi Hamuşan mezarlığındaki yazıttan anlaşıldığına
göre, (1311/1894) yıllarında doğmuştur.
Atilla Şentürk, Tahir’ül Mevlevi – Hayatı ve Eserleri, Nehir Yay., İstanbul, 1991, 1.
Tahir’ül Mevlevi, Divan-ı Tahir’ül-Mevlevi, çev. Atilla Şentürk, Üniversite Kütüphanesi, TY.9387, İstanbul,
1352/1922 vr.2a, 7a, 119a.
3
Tahir’ül Mevlevi, Divan-ı Tahir’ül-Mevlevi, 1352/1922, vr. 2a.
4
A.Şentürk, 1991, 3-4.
5
Tahir’ül Mevlevi, Divan-ı Tahir’ül-Mevlevi, 1352/1922, vr. 2a.
6
A.Şentürk, 1991, 2.
7
Sadi Aytan, “Tahir’ül Mevlevi, Hayatı ve Eserleri”, İslamın Nuru Beyânülhak, nr. 50, 1912.
1
2
8 Haziran 1928 cuma günü, annesi Emine Emsal Hanım'ın yaşamını yitirmesi ve
ardından da çocuğu gibi sevdiği, kardeşi Afife Gülistan Hanım'ın kızı Fatma Vediatullah'ın 3
Şubat 1929 tarihinde veremden yaşamını yitirmesi üzerine, Tahir'ül Mevlevi yapayalnız kaldı.
Annesinin ölümünden sonra hizmetine bakan, yıllardır evlerinde kalan Kafiye Hanım da 1928
yılı Kasım ayında yaşamını yitirdi.8
1.1.2. Eğitimi
Tahir'ül Mevlevi (Mehmed Tahir - Tahir Olgun), ilk eğitimini evlerinin yakınında
bulunan Hekimbaşı Ömer Efendi Mekteb-i İbtidai’sinde9 başladı. Bu okulda hocası olan Hafiz
Hasan Efendi, aynı zamanda Hürrem Sultan Camii hatibi ve Topçu San Musa Mescidi
imamıydı. Tahir'ül Mevlevi, bu zaman sürecinde, aile çevresinden de eğitimi konusunda yakın
ilgi görüyordu. Babası Mustafa Saffet Bey'in, son devir mutasavvıf, âlim, şair, edip ve
tasavvuf tarihçilerinden olan Hüseyin Vassaf Bey'e (1872-1929) yazdığı bir mektuptan da bu
ilgi anlaşılmaktadır. Tahir'ül Mevlevi’nin büyükannesinin (olasılıkla Afife Şefika Hanım) de,
son devir Osmanlı bilginlerinden olan Ahmed Şirani'ye (1879-1942) medreselerin daha
verimli hale getirilmesi konusunda yazdığı bir mektuptan da, onun eğitiminde önemli katkısı
olduğu anlaşılmaktadır.10
Tahir'ül Mevlevi, Gülhane Askeri Rüşdiyesi’nde okurken, 1307 Şaban ayında (Nisan
1890) babasını kaybedip, 13 yaşında öksüz kaldı. Onun bu yıllardaki aile durumu hakkında
yeterli bilgi bulunmamaktadır. Tahir'ül Mevlevi, yazılarında, üvey babası Kahvecibaşı
Mustafa Efendi’den hiç söz etmemektedir. Çocukluğundan beri Nazime Sultan'ın lütufdidesi11 (lütuf görmüş) olduğu ifadesi dolayısıyla, onun aile dışından da koruma altında
olduğu belirginlik kazanmaktadır.12
Tahir’ül Mevlevi, Divânı Tâhir-ül Mevlevî, Üniversite Kütüphanesi, TY.9387, 1352/1922, vr.l31a-137b.
İlköğretim, Meşrutiyet döneminde iki kısma ayrılmıştır. Bunlar, geleneksel eğitimi sürdüren “Mekatib-i
sıbyaniye” ve “Mekatib-i iptidaiye”dir. Tanzimatçıların eskiye değiştirmeden yenisini yapmak siyasetine
paralel olarak daha 1863’lerde sıbyan okulları düzeyinde iptidai adıyla yeni okulların açılması düşüncesi ortaya
atılmıştır. Bu düşünce, ancak 1872 yılında açılan “iptidai numune mektebi” ile uygulamaya geçmişti.
İlköğretimdeki bu ikilik, görünüşte “sıbyan mektebi” ve “iptidai mektebi” olarak; temelde ise “usul-ü atika” ve
“usul-ü cedide” olarak uzun süre devam etmiştir (B.Kodaman, Abdülhamit Devri Eğitim Sistemi, TTK, İstanbul,
1999).
8
9
Medrese, nr.4, Receb 1331-27 Mayıs 1329; akt. A.Şentürk, 1991, 5.
Tâhir'ül Mevlevi, Mecmua-i Eşâr, Üniversite Kütüphanesi, İstanbul, 1937, vr. 17a. (İbnülemin Mahmud
Kemal İnal kitapları, T.293I içinde İbnülemin'e teslim edilmiş hâl tercümesi varakları).
12
A.Şentürk, 1991, 6.
10
11
Gülhane Askeri Rüşdiyesi'nden mezun olan Tahir'ül Mevlevi, daha sonra Menşe-i
Küttab-ı Askeri’ye girdi.13 Bu okuldaki iki yıllık eğitimini tamamladıktan sonra, 1 Haziran
1308 (13 Haziran 1892) tarihinde, çoğunlukla bu okul mezunlarının alındığı14 Bab-ı
Seraskeri'de, 15 yaşındayken, 80 kuruş maaşla ilk memuriyetine başladı. Burada, Piyade
Dairesi 3. Şube Jurnal Kısmı Mülazımlığı görevinde bulunuyordu.15 Tahir'ül Mevlevi, o
zamanlar jurnal kısmı mümeyyizi (yazıları beyaz kağıda temize çeken kimse) olan ünlü hattat
Yahya Hilmi Efendi’nin16 (ölm. 17 Şevval 1325 - 23 Ekim 1907), kendisini sevdiğini ve
kendisinin de ona karşı memurluk değil evladlık hissi'17 ile bağlandığını ifade eder. Tahir'ül
Mevlevi’nin ardında bıraktığı evrakı arasından çıkan memuriyet sicilinden, bu görevdeki
maaşının, 31 Haziran 1310 (12 Temmuz 1894) tarihinde 60 kuruş zamla 140 kuruşa
çıkarıldığı bilgisini edinmekteyiz.
Tahir'ül Mevlevi, Bab-ı Seraskeri'deki görevini sürdürürken, aynı zamanda Fatih
Camii baş imamı Filibeli Mehmed Rasim Efendi18 (1862-1937) ile Galata Mevlevihanesi
(Ek.2) Şeyhi Mehmed Esad Dede'nin19 (1757–1911) derslerine de devam etmekteydi.20
Tahir'ül Mevlevi, bir mektubunda, onlarla geçirdiği günleri aktarır.21
Tahir'ül Mevlevi, önceleri Bayezid Camii’ndeki Farsça fikir alışverişini izlerken,
aynı zamanda, ara sıra Es'ad Dede'nin dersine devam ediyordu. Esad Dede ile asıl derse, 1309
(1892) yılı Ramazan ayında, ona, kendisinin XIV.yüzyılda yaşamış olan İranlı şair Hafız-ı
Şirazi’den şiir şeklinde çevirdiği bir gazelini gösterdikten sonra başladı.22 Bu konuya
değindiği mektuptan, Es'ad Dede'nin derslerini bu şekilde üç-dört yıl izlediği, sonraları Esad
Dede’nin Tahir'ül Mevlevi’yi kari-i Mesnevi (Mesnevi’yi kurallarına göre okuyan kimse)
olarak atadığı anlaşılıyor.
1310 (1893) yılı sonlarında Es'ad Dede'den icazetname (onay belgesi) alan Tahir'ül
Mevlevi’ye,
bunun uğurlu olması için, Şemseddin (Din'in güneşi) lakabı verilmişti.23
Ailesinden gelen Mevleviliğe bağlılık, anne ve babasının saray görgüsü almış olması,
İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şâirleri, cüz.10, Dergah Yay., İstanbul, 1940, 1857.
Osman Ergin, Türkiye Maârif Târihi, cilt II, Eser Neşriyat, İstanbul, 1940, 595.
15
Tâhir'ül-Mevlevî'nin "22.10.931" tarihli memuriyet sicili, 11.
16
İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1955, 459.
17
Mecmua-i Eşar, içindeki varaklar, vr. 2a.
18
Ebulula Mardin, Huzur Dersleri, c.II-lII, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul, 1966, 260-61, 930.
19
Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, c.II, Meral Yay., 1972, (1311, 87); Ali Seydî & Ali Reşad &
Mehmed İzzet, Dairetül Maarif, c.II, Dersaâdet, 1333, 1378-1379; İbnülemin Mahmud Kemal İnal,, Son Asır
Türk Şairleri, cüz.2, Türk Tarih Encümeni Yay., İstanbul, 1931, 326-329.
20
Hüseyin Vassaf, Sefıne-i Evliya, Süleymaniye Kütüphanesi, YB. 2305, c.I, 1318/1901, 325.
21
Mahfil, nr. 36, 1341; krş. Hüseyin Vassaf, Esadname, Süleymaniye Kütüphanesi, YB, 2098, 1339/1920,
vr.87b.
22
Mahfil, nr.39. Muharrem 1342/1923; krş. Es'ad-nâme, 1339/1921, vr.87b.
23
Mahfil, nr.45, Receb 1342/1923.
13
14
kendinde bulunan yetenekleriyle birleşerek, onu tam bir İstanbul efendisi, nazik, temiz
ahlaklı, mükemmel bir insan haline getirmişti.24
1.1.3. Çalışmaları
Ailesinin de desteğiyle eğitimini tamamlayan ve 16 yaşında mesnevi onay belgesini
alan Tahir'ül Mevlevi, öğrenimini yaşamı boyunca sürdürürken, bir yandan da öğrendiklerini
aktarma çalışmalarına başlar. Onun ilk çalışmaları şiir alanındaydı.
Şiir Çalışmaları:
Tahir'ül Mevlevi’nin şiire başlama zamanı ve şekli bilinmemektedir. Henüz çocukken,
babasının kendisine İranlı şair, mutasavvıf, hekim ve eczacı Feridüddin-i Attar’ın Pend-i
Attar25 mukaddimesinden birkaç beyit ezberletmesi, ilk karşılaştığı şiirsel yapıtlar olarak
bilinmektedir.26 Tahir'ül Mevlevi, 16 yaşındayken, Hafız'ın gazellerinden bir kısmını,
manzum olarak çevirmeyi denedi.27
Önceleri kendi kendine şiir yazmayı deneyen Tahir'ül Mevlevi, Selanikli Mevlevi
şeyhi, mevlevihan Mehmet Esad Dede'nin (1843-1911) derslerine başladıktan sonra, şair
olmamakla birlikte, şiirden iyi anlayan bu kişiden çok yararlandı. Yolda, medresede, evde,
hocasıyla birlikte olduğu her an, sürekli olarak Divanı Hafız ve Mesnevi dersleri ile divan
edebiyatının inceliklerine hakim olmaya başladı. Farsçayı ilerlettikten sonra, hac yolculuğu
sırasında, en iyi Fars şairlerinden ve son önemli sufi şairlerinden biri olan Nureddin
Abdurrahman Cami'nin bir gazeline yazdığı Farsça bir nazire ile de hocasının da beğenisini
kazanmıştı. Tahir'ül Mevlevi, yine bu süreçte, yatkınlıkla doğaçlama olarak şiir söylemeye de
başlamıştı.28 O, 1894 yılında henüz 17 yaşındayken, ilk şiirini yayınlamayı denedi.
Mevlevilik Çalışmaları:
Tahir'ül Mevlevi’nin ailesi, Mevlevilikle yakın ilişkideydi. Onun aktardığına göre,
büyük dedesi Hattat Mehmed Tahir Efendi bir Mevlevi dervişi; onun kızı Afife Şefika Hanım,
Şefik Can, “Yenikapı Mevlevihanesinin En Son Mesnevihanı Tahir’ül-Mevlevi”, SÜ Türkiyat Araştırmaları
Dergisi, II. Milletlerarası Osmanlı Devletinde Mevlevîhâneler Kongresi Tebliğler Özel Sayısı, II (2), Mayıs,
Konya, 1996, 98.
25
İslami edebiyatta pend-name, irşad-name ve nasihat-name adlarıyla tanınan dini-ahlaki öğüt içerikli türün ilk
örneklerinden biri, Feridüddin-i Attar’a ait olduğu düşünülen Pendname’dir. bilim, uyarıcı ders ve bilgelik
kavramları doğrultusunda işlenmiş olan Pend-name, hem mutasavvıflar hem de halk tarafından yüzyıllar boyu
yakınlık görmüş bir yapıttır (Necmiye Alkış, Tercüme-i Pendname-i Feriduddin Attar (Edisyon-Kritik ve
Tahlili),İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, İstanbul-1953, XXV+86 s., L.T..).
26
Mahfil, nr. 36, 1341 Ramazan/1923.
27
Mahfil, nr. 39, 1341 Ramazan/1923.
28
Tahir'ül-Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, Süleymaniye Kütüphanesi, İstanbul, 1345 (1926), vr.304a.
24
Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Osman Salahaddin Efendi'nin (1819-1887) süt kardeşi; babası
Mustafa Saffet Bey'in amcası Mehmed Efendi ise, Mevlevi sikkesini (külahını) sürekli
başında taşıyan bir kişiymiş.29 Tahir'ül Mevlevi’nin Mevleviliğe bağlanmasında, bu ailevi
bağlar yanı sıra, Mevlana ve Mevleviliğe30 yakınlık duyması da önemli olmuştur.
Tahir'ül Mevlevi, Aralık 1894 tarihinde, Mevlevi şeyhi Mehmet Esad Dede aracılığı
ile, Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Şeyh Osman Salahaddin Dedezade’nin oğlu Şeyh EbulBurhan Mehmed Celaleddin Dede Efendi'ye31 (1848-1907) bağlandı.
Mevleviliğe bağlanan Tahir'ül Mevlevi, bunun ardından, Mevlevi şeyhi Mehmet Esad
Dede ile birlikte Mısır'ın Tevfik-i Rabbani vapuruyla hac yolculuğuna çıkar. Mısır’ın
İskenderiye, Kahire kentleri, Süveyş ve Kızıldeniz kıyısındaki Yanbu yoluyla Medine'ye,
Ramazan ayının başında da (Şubat 1885) Mekke'ye vardılar. Tahir'ül Mevlevi, bu yolculuğu
sırasında, yolları üzerinde bulunan dergah, türbe ve benzeri yerleri ziyaret olanağını da
bulmuş; Es'ad Dede'nin yönlendirmesiyle Kahire, Medine ve Mekke kentlerinde Şeyh Ahmed
Denderavi, İmadullah el-Hindi, Mekke Süleymaniye medresesi hocalarından ve İdrisi
şeyhlerinden Şeyh İsmail Nevvab, Ahmed el-İdris Hz. halifeliğinden İbrahim er-Reşid ve
Mekke şeyhü'l meşayihi (şeyhlerin başı) Ahmed er-Rufai gibi kişilerin sohbetlerinden
yararlanmıştı.32 Ahmed er-Rufa'i, Tahir'ül-Mevlevi’ye uğur getirsin diye Kadiri ve Rufa'i
tarikatlarından birer de onay belgesi vermişti.33 Tahir'ül Mevlevi, Hac görevini yerine
getirdikten sonra, İstanbul'a döndü. Esad Dede ise, Harem-i Şerif’te okutmaya başladığı
Mesnevi derslerini sürdürmek için bir süre daha orada kaldı.
O sırada, sonradan dede ve Üsküdar Mevlevihanesi şeyhi olan, Şeyh Ataullah Efendizade Ahmed Remzi Efendi34 de dergahda konuk olarak bulunuyordu. Birbiriyle iyi anlaşan bu
iki genç şair, eski tarzda karşılıklı şiir söylüyorlar ve bu konuda Şeyh Celaleddin Efendi'den
de destek görüyorlardı.35 Hatta Tahir'ül Mevlevi’nin Hz. Mevlana'ya övgü konulu bir
kasidesinin, Ahmed Remzi Efendi tarafından tahmisi (beşleme)36 de 16 Ocak 1896 tarihli
Mekteb dergisinde yayınlanmıştı.
29
Mahfil, nr.35, 1341 Ramazan/Nisan 1923.
Mecmua-i Eş'âr, içindeki varaklar, vr. 2a.
31
İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şâirleri, cüz. 10, İstanbul, 1940, 1833-1835; Sadeddin Nüzhet
Ergun, Türk Şâirleri, c.II, İstanbul, 1946, 939-946.
32
Recep Dikici, “Tahir El-Mevlevi ve Ermeni Terziyan ile Dini ve Edebi Müzakeresi”, İpek Yolu Dergisi, 2011.
33
Mahfil, nr. 59, Ramazan 1343/1925.
34
Bedi N. Şehsuvaroğlu, Eczacı Yarbay Nayzen Halil Can (1905-1973), Hüsnütabiat Matbaası, İstanbul, 1974,
39-44.
35
Mecmua-i Eşar içindeki varaklar, vr. 4a.
36
Bir gazelin her iki dizesinin başına aynı ölçüde üç dize ekleyerek oluşturulan nazım biçimidir. Tahmis
genellikle başka bir şairin gazeline yapılırsa da, kendi gazellerinden tahmis oluşturan şairler de vardır. başarılı
bir tahmis'te asıl beyit ile eklenen dizeler anlam bakımından kaynaşmış olmalıdır. Başa eklenen üçer mısra
30
Tahir'ül Mevlevi, hacdan döndükten sonra Yenikapı Mevlevihanesi semazenbaşı
Karamanlı Halid Dede'den sema çıkardı ve sonraları devrinin en iyi semazenleri arasında yer
aldı.37 O, Divan-ı Tahir'ül Mevlevi'nin başındaki özgeçmişe göre, 13 Ocak 1896’da38 Bab-ı
Seraskeri'deki görevinden ayrılarak, 17 Ocak 1896 tarihinde Yenikapı Mevlevihanesi’nde
çileye girdi. Yakın zamanlarda yaşayan en önemli tasavvuf tarihi araştırmacılarından birisi
olan Hüseyin Vassaf Bey (1872-1929), onun çileye giriş tarihini 12 Şaban 1313 (28 Ocak
1896) olarak göstermektedir.39
Aynı zamanda Kadiri ve Rufa'i tarikatlarından da iki onay belgesine sahip olan
Tahir'ül Mevlevi, çile sırasında, dergahta yükümlü olduğu görevinin yanı sıra, bilimsel ve
edebiyatla ilgili etkinliklerde de bulunuyordu. Yenikapı Mevlevihanesi neyzen başı Cemal
Efendi'nin (1860 – 1899) ölümünden sonra, Şeyh Celaleddin Efendi'nin kari'-i Mesnevi’liğini
(Mesnevi okuyan) ve bazen katipliğini yaparken; pazartesi günleri dergahta Tunuslu Şeyh
Mustafa Efendi tarafından anlatılan Futuhat-ı Mekkiye derslerine de katılıyordu. Çile alemini
ve o alemdeki duygulanmalarını kaydettiği bir defterin yanmış olması nedeniyle, onun bu
yılları hakkında ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır.40 Tahir'ül Mevlevi’nin çileye girdiği ilk
aylarda Şah Abdurrahman'ın Kur'an ve Magz-ı Kur’an (Kuran’ın Özü) adlı yapıtını çevirmeye
başladığı bilinmektedir. Tahir'ül Mevlevi’nin o yıllara ait ürünleri arasında, Mirat-i Hazret-i
Mevlana adlı yapıtında yayınladığı Hilye-i Hazret-i Mevlana ile aşığa ve dervişe uygun
biçimde olan pek çok gazel de bulunmaktadır.41
Çile süresi, 1001 gün üzerinden hesaplandığında, 1898 yılı Ekim ayı içinde biten
Tahir'ül Mevlevi, o sırada 22 yaşını henüz doldurmak üzere idi. Çileden sonra, alışılageldiği
gibi, Konya'ya, Hazret-i Mevlana'yı ziyarete gitti. Bir süre Konya'da kaldıktan sonra, yeniden
İstanbul'a dönerek, Yenikapı Mevlevihanesi’ndeki hücresine çekildi.
gazelin matlası ile aynı kafiyede olur. Diğer beyitlere eklenen üçer mısra ise o beyitlerin ilk mısraları ile
kafiyelidir (www.diledebiyat.net e.t.15.12.2013).
37
Saadeddîn Nüzhet Ergun, Türk Mûsikîsi Antolojisi, c.II, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay.,
İslanbul, 1943, 672.
38
Tâhir'ül-Mevlevî'nin "22.10.931" tarihli memuriyet sicili, 11.
39
Hüseyin Vassaf, Sefine-i Evliya, Süleymaniye Kütüphanesi, YB. 2305, c.I, İstanbul, 1318/1901, 327.
40
Mecmua-i Eşar, içindeki varaklar, vr. 6a-7a.
41
Mecmua-i Eşar, içindeki varaklar, vr. 6a-7a.
Kütüphanecilik Çalışmaları:
Tahir'ül Mevlevi, dergahta hücre nişin (hücrede oturan)42 olmaktansa, kendi geçimini
kendi sağlamayı seçti ve yayın yapmak üzere bir sahaf dükkanı açmaya karar verdi. Çile
çıkardıktan 5-6 ay sonra, şeyhi Mehmed Celaleddin Efendi'den aldığı izinle, önceden
biriktirdiği ve daha sonra Hicaz ve Kahire'den getirdiği kitaplarla43 Beyazıt semtinde tramvay
yolundaki 34 numaralı44 dükkanda, bazı Mevlevi büyüklerinin unutulmuş yapıtlarını yeniden
ortaya çıkarma amacıyla Tahir Dede Kütüphanesi’ni açtı.45
İlk olarak, Maarif Nezaret-i Celilesi'nin 15 Haziran 1899 tarihli izniyle Hilye-i Hazreti Mevlana ile bazı tasavvuf şiirlerini kapsayan Mir'at-i Hazret-i Mevlana'yı çıkaran Tahir'ül
Mevlevi, ardından 18 Temmuz 1899 tarihli bir diğer bir izinle Nayi Osman Dedezade Sırri
Abdülbaki Dede'nin46 (ö.1751) Miraciye'sini (Hz. Muhammed'in göğe yükselişini konu alan
edebi yapıt) Manzume-i Mi'rac adı ile yayınladı. Bu arada, bazı nedenlerden ötürü, Tahir
Dede Kütüphanesi, Bab-ı Ali caddesinde, daha önce Mir'at-i Hazret-i Mevlana’nın basıldığı
Medresetü'l Hattatin’in47 karşısındaki 57 numaralı Cemal Efendi Matbaası’nın yanına
taşındı.48 Burada, kütüphanenin üçüncü kitabı olarak, mukaddimesinde (önsöz) her hafta 16
sayfalık bir forması yayınlanmak üzere yaklaşık 100 forma halinde çıkacağı bildirilen,
Rüsumat Emanet-i Celilesi muhasebe kalemi katiplerinden olan Vasıf Efendi'nin düzenlediği
Mecmua-ı Medayih-i Hazret-i Mevlana’nın yayınına başlandı. Tahir'ül Mevlevi, aynı yıl
içinde, kendi yayın dizisi dışında, Cevri İbrahim Çelebi'nin49 (ö.1655) Hilye-i Çar-yar-ı
Güzin'ini bir önsöz ekleyerek yayınladı.
Tahir'ül Mevlevi, Tahir Dede Kütüphanesi yayınının yanı sıra, bir de bağımsız haftalık
gazete çıkarmak için başvuruda bulundu. Bu başvurusu reddedilince, o günlerde yayınına ara
veren Resimli Gazete'yi, sahibi Karabet'e her hafta 200 kuruş verme koşuluyla, kendisi
çıkartmak üzere anlaştı.50 Yayınına yeniden başlanacağı duyurulan Resimli Gazete'nin
çıkacağı, bir hafta önceden, 26 Ekim 1899 tarihli bir bildiriyle duyurulmuştu.51
Hücrenişin: Mevlevihanelerde 1001 gün çile çıkarıp, dede sıfatını kazanan ve aynı zamanda tekke içerisinde
bir hücre (oda) sahibi olan kişiye verilen sıfat.
43
Mahfil, nr. 50, 1342 Zilhicce/1924.
44
Tahir'ül Mevlevi, Mirat-i Hazret-i Mevlana, Tahir Dede Kütüphanesi Yay., İstanbul, 1315/1899, dış arka
kapak îlanı.
45
Tahir'ül Mevlevi, Divânı Tâhir'ül-Mevlevî, hâl tercümesi kısmı, 1352/1934, vr. 8b.
46
Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri. c.I, Matbaa-i Amire, İstanbul, 1333/1903, 86.
47
Gülbün Mesara, “Medresetü’l Hattatin Yılları ve Ötesi”, Antik ve Dekor, sayı: 17, İstanbul, 1992, 60-64.
48
Mecmua-i Medâyih-i Hazret-i Mevlânâ, çev. Vasıf, Alem Matbaası Ahmed İhsan ve Şürekası Matbaası
İstanbul, 1315 (1898), Tahir'ül Mevlevi'nin yazdığı mukaddime.
42
Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, c.II, 1333/1903, 126.
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 1345 /1926, vr.6b.
51
İkdam, nr. 1908, 12 Cemadiülahire 1317 (18 Ekim 1899)-14 Teşrinievvel-i rûmî 1315/26 Ekim 1899.
49
50
"Padişah-ı 'avatıf-güster" ibaresindeki avatıf'ın (ihsanlar) avaif şeklinde dizilmesi gibi
bazı baskı hatalarıyla çıkan bu ilk sayısının kapağına bir de Mevlevi sikkesi (külahı) resmi
konulmuştu.52 28 Ekim 1899 günü çıkan gazetelerin İrade-i Seniye (Padişahın Buyruğu)
sütunlarındaki ilanlar, Resimli Gazete'nin yayınına ara verildiğini duyuruyordu.53
Sonradan anlaşıldığına göre, gazete, Malumat gazetesi sahibi Baba Tahir ile Şura-yı
Devlet (Danıştay) üyesi Nazif Sururi tarafından, Tahir'ül Mevlevi'nin "İttihad-ı Mevleviye
Komitesi" oluşturma amacıyla gazete çıkardığına dair verilen bir bildirim sonucunda
kapatılmış.54 O dönemde veliaht bulunan Mehmed Reşad'ın da Mevlevi dostu olması
dolayısıyla, veliaht yanlısı propaganda yapmakla da suçlanan Tahir'ül Mevlevi, Celaleddin
Efendi'nin de kefil olmasıyla tutuklanmaktan kurtuldu.55 Bu arada, Mecmua-i Medayih-i
Hazret-i Mevlana 'nın izin belgesi elinden alınarak, henüz yedi formasını çıkarabildiği bu
yapıtın yayını da engellenmişti. Tahir'ül Mevlevi, gazetesi kapatıldıktan sonra sürekli göz
altında bulundurulmaktan sıkılarak, yayıncılık işini sürdüremeyeceğini düşünüp, işyerini
kapatmak zorunda kaldı.
Türk edebiyat tarihçisi ve yazar Saadeddin Nüzhet Ergun (1901-1960), Türkiye
Cumhuriyeti'nin 2. Diyanet İşleri Başkanı profesör Mehmed Şerefeddin Yaltkaya'nın (18791947) kardeşi Hafız Kemal’den (ö. 17 Nisan 1943) söz ederken56, onun bir süre Bab-ı Ali'de
Tahir'ül Mevlevi ile birlikte kitapçılık yaptığını ve daha sonra Nazime Sultan'ın Ortaköy'deki
yalısına imam olarak gittiğini ifade eder. Tahir'ül Mevlevi de, işyerini kapatmasının ardından,
Sultan Abdülaziz'in kızı Nâzime Sultan'ın vekilharçlık davetini kabul ederek, sultan
dairesinde göreve başladı.57
Divan-ı Tahir'ül Mevlevi'nin başındaki Terceme-i hal’den (biyografi), sultanın
hizmetinde de okuma-yazma ile uğraştığı anlaşılır. Burada kendisine "Dede Efendi" diye
hitab edilen Tahir'ül Mevlevi, önceleri kitapçılıkta olduğu gibi Mevlevi giysileriyle işine
devam ettiyse de, daha sonra uygun olmayacağını düşünerek, yeniden sivil giysiler giymişti.58
Tahir'ül Mevlevi'nin vekilharçlık yaptığı bu dört yıl içinde, basınla ilgisi kesilmekle birlikte,
bazı dostlarının ısrarıyla, 1900 yılında Divançe-i Tahir 'i yayınladı.
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, (1345 / 1926), vr.6b.
İkdam, nr. 1910, 14 Cemâdiülâhire 1317-16 Teşrinievvel-i rûmî 1315-28 Teşrinievvel-i efrencî 1899.
54
Tahir Olgun, Şeyh Celaleddin Efendi, Matbaa-yi Mekteb-i Sanayi, İstanbul 1908, 6.
55
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayâtım, vr.9a.
56
Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Musikisi Antolojisi, Rıza Koşkun Matbaası, İstanbul, 1943, 717-718.
57
Salname-i Nezareti Maarifi Umumiye (dördüncü sene), Matbaa-i Amire, 1319/1901, 675.
58
İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, cüz.10, İstanbul, 1940, 1858.
52
53
Orman ve Ziraat Nezareti’ndeki Çalışmaları:
Tahir'ül Mevlevi, Nazime Sultan'ın hizmetinden ayrıldıktan sonra, Orman ve Ziraat
Nezareti'nde açılan bir sınavı kazanarak 19 Kasım 1319 tarihinde, 370 kuruş maaşla59 defter-i
kebir kalemine yazman olarak atandı. Aynı yıl İstanbul’un Fatih ilçesi Koska semtinde
bulunan Burhan-ı Terakki ve Rehnüma-yı Füyuzat adındaki özel okullarda60 Farsça ve İslam
tarihi okutmaya başladı.61 Tahir'ül Mevlevi, 1907 yılında Rehnüma-yı Füyuzat okulu toplu
yapıtlarının ilk kitabı olarak, çocuklar için hazırladığı Farsça gramer kitabını Destavizi Farisi
Hanan adı altında yayınladı. Ziraat Nezareti'ndeki görevinde 1 Ocak 1322 tarihinde 430 kuruş
maaşla muamelat-ı nakdiye (nakit işlemler) yardımcılığına, oradan da 600 kuruş maaşla Hicaz
ve Taşra Masası yazmanlığına atandı (29 Ekim 1907).
Tahir'ül Mevlevi'nin dede olduktan sonra 1908'e dek geçen sürede Yenikapı
Mevlevihanesi ile ilişkisinin ne şekilde sürdüğüne dair bir kayda rastlanmamıştır. Yenikapı
Mevlevihanesi, 21 Kasım 1906 tarihinde bir yangın geçirmiş, bundan 1,5 yıl sonra da Şeyh
Celaleddin Efendi yaşamını yitirmişti (13 Mayıs 1908). Tahir'ül Mevlevi, şeyhinin ölümü
üzerine Şeyh Celaleddin Efendi Merhum adlı kitapçığını yayınladı. Onun bu yıllarda şiddetli
bir özgürlük taraftarı olduğu görülmektedir. Aynı kitapçıkta keyfi idare sistemine ağır bir dille
çatmakta ve mevlevihane yangınından, emri altındakilere söz ve özgürlük hakkı tanımayanları
sorumlu tutmaktadır.
Meşrutiyet’in 23 Temmuz 1908 tarihindeki ilanıyla, birkaç arkadaşının ısrarlarıyla,
yayın dünyasında görülen harekete Tahir'ül Mevlevi de katıldı. Aralarında kurdukları bir
şirketten sağladıkları gelirle Rehher-i Vatan adını verdikleri gazetenin ilk sayısını çıkardılar.
Bu gazetenin baskısı, deneyimsizlikten kaynaklanan dizgi hataları yüzünden yarıda kesildi.62
Tahir'ül Mevlevi'nin 1912 yılında Yeni Osmanlı Matbaası’nda yayınladığı Teşebbüs-i Şahsi
adlı romanında, bu gazetecilik serüvenini konu edinmiştir.
Rehber-i
Vatan
gazetesinin
ortaklarından
ve
Rehnuma-yı
Füyuzat
okulu
öğretmenlerinden olan Midhat Rebii, Tahir'ül-Mevlevi'ye, Rehber-i Vatan gazetesinin
kapanmasından hemen sonra, kurduğu mizahi Nekregu gazetesinin başyazarlığını önerdi.63
Tahir'ül Mevlevi de, Nekregu'nun ilk sayısından itibaren 'Tahir Saffet" imzasıyla kaleme
aldığı mizahi yazılarında keyfi idare sistemini, hafiye örgütünü, Nazif Sururi ve Malumatçı
(Baba) Tahir'i alay yoluyla yermeye başladı. Nekregu gazetesindeki yazılarında, İttihad ve
Tahir’ül Mevlevi 'nin 22.10.1931 tarihli memuriyet sicilinden.
Songül Keçeci Kurt, “Osmanlı Devleti’nde Türklerin Açtığı Özel Mektepler”, Mustafa Kemal Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, cilt:9, sayı:19, Hatay, 2012, 105-123.
61
Tahir’ül Mevlevi, Edebiyat Lugatı, Enderun Yay., İstanbul, 1973, 9.
62
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayâtım, 1345/1926, vr. 14.
63
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayâtım, 1345/1926, vr. 14.
59
60
Terakki Cemiyeyeti’nden övgü ile söz eden parçalar dikkat çeker. Tahir'ül Mevlevi, daha
İstanbul'da İttihad ve Terakki'nin şubesi kurulmadan bu örgüte girmiş, bilinmeyen bir
nedenle, yönetime karşı yapılmış büyük bir ayaklanma olan 31 Mart Olayları’nın hemen
öncesinde, 1909 yılı Mart ayı içinde cemiyetten ayrılmıştı.64 Kısa bir süre sonra kapanan
Nekregu gazetesinin yerine, yine Midhat Rebii tarafından kurulan, Nekregu ile Pişekar adlı
mizahi gazeteye de yazı yazmayı sürdürdü.
Meşrutiyet’in ilanının ardından halk eğitimi için kurulan Cemiyet–i İlmiye-i
İslamiye'nin haftada bir yayınladığı Beyanülhak dergisinin 28 Aralık 1908 tarihinde çıkarılan
13. sayısından itibaren bazı şiirlerini ve o zamana dek İslam tarihi hakkında yapmış olduğu
çalışmalarını "Tarih-i İslam Sahaifinden" başyazısı altında yayınlamaya başladı.
Mesnevihanlık verilecek kişilerin, sınav sonucunda yetenekli oldukları anlaşılınca,
Vakıflara önerilmesi anlamında bir Mevlevilik terimi olan A'ref bi'l-Mesnevi’lik ciheti, III.
Selim tarafından Şeyh Galib'e ve onun ölümünden sonra da bu konuda en yetenekli olana
aktarılmak üzere verilmişti. Daha sonra unutulan bu makamın kaydı, Üsküdar mevlevihanesi
şeyhi Ahmed Remzi Efendi tarafından vakıflarda bulunarak, Galata Mevlevihanesi Şeyhi
Ahmed Celaleddin Efendi'ye yöneltilmişti.65 Ahmed Celaleddin Efendi de, Kasımpaşa
mevlevihanesi mesnevihanı Mehmed Es'ad Dede'nin 9 Ağustos 1911 tarihinde ölümünden
sonra, onun yerine Tahir'ül Mevlevi'nin getirilmesine hakkında ilk ve son olarak bir atama
belgesi yazmıştır. Ancak, kendisini yıllar boyu örnek aldığı, bazı mevleviler tarafından kutub
sayılan66 Mehmed Esad Dede’nin yerine geçmekten çekindiği düşünülen Tahir'ül Mevlevi,
çok işi olduğunu öne sürerek bu görevden affedilmesini istemiştir.
Tahir'ül Mevlevi'nin 1904 yılında girdiği Burhan-ı Terakki okulu, 1908’de
kapatılmıştı.67 Rehnüma-yı Füyuzat adlı özel okuldaki derslerinin hangi tarihe dek sürdüğü
bilinmemektedir. 14 Aralık 1909 tarihinde
ise, “şefkat yurdu” anlamına gelen
Darüşşafaka’nın ilk adı olan Darüşşafakat'ül İslamiye'nin edebiyat ve yazım kuralları
derslerine atanmıştı.68 Uzun yıllar sürecek olan hocalığının yanı sıra, 1914 yılında kurulan
Osmanlı medrese geleneğinin son halkası olan Darü1hi1afeti'1-Aliye medreselerine Mehmed
Akif’in önerisiyle ve Şeyhülislam Hayri Efendi tarafından müderris olarak atandı.69
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 1345/1926, vr.37.
Mehmed Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c.I, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul,
1971, 79.
66
Abdülbakî Gölpınarlı, Mevlânâ'dan Sonra Mevlevîlik, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1953, 410.
67
Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, c.lll, Osmanbey Matbaası, İstanbul, 1941, 834.
68
Hey'et-i İdare ile Muallimin ve Müsdahdemin Kayıd Defteri, (98 tarihinden itibaren), vr.10, Darüşşafaka
Arşivi.
69
Tahir Olgun & Abdullah Sert, Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri, Bahar Yay., İstanbul, 1974, 5.
64
65
Darülhilafe medreselerinde "Te'ali-i kısm-ı evvel" üçüncü sınıflarının 1-4. şubelerinde "Tarihi enbiya ve İslam" derslerinin 1915-1916 yıllarında kendisine ait olduğunu kesin olarak
bilinmektedir.70
Tahir'ül Mevlevi, 24 ekim 1915 tarihinde, 1000 kuruş maaşla terfi ettiği Maadin
Me'muriyet-i Umumiyesi (Madenler Genel Müdürlüğü) birinci sınıf katipliğinden, 2 Kasım
1918 tarihinde 1500 kuruş maaşla Madenler Müdürlüğü madenler masası baş katipliğine
getirildi. Aynı görevdeki maaşı, 22 Nisan 1918 tarihinde 1600 kuruşa yükseltildi.
O yıllarda, Namık Kemalzade Ali Ekrem Bey'in (Bolayır) başkanlığında kurulan
"Tedkikat-ı Lisaniye Heyeti"71 bünyesinde çalışmalarını sürdüren Lugat Encümeni’nden
Ahmed Rasim'in istifa etmesi üzerine, onun yerine Maarif Nezareti tarafından 30 Mart 1918
tarihinde Tahir'ül Mevlevi getirilmişti. Tahir'ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım adlı
yapıtında, üyelerin yetersizliği dolayısıyla komisyonun bir iş yapamayacağını düşünerek,
oradaki görevinden çekildi.72
Tahir'ül Mevlevi, 10 Haziran 1918 tarihinde çıkan büyük Fatih yangınında,
Taşkasap'taki evi ile birlikte, kitaplığı ve yazılmış yapıtları da yanmış; bir süre Beşiktaş'ta
kiraladığı bir evde oturduktan sonra, yanan yere küçük bir ev yaptırıp, oraya taşınmıştı. Ev
yaptırma işleriyle uğraşırken, Nekregu ile Pişekar dergisinin sahibi Midhat Rebii aracılığıyla,
Trabzon'da çıkan İkbal gazetesi sahibi Osman Nuri Bey ile tanışarak, istek üzerine elinde
hazır bulunan Futuhat-ı İslamiye, Efgan Emiri Abdurrahman Han, Hind İhtilali gibi bazı
çeviri yapıtlarının yayın hakkını İkbal gazetesine sattı.73 Böylece, bu tarihten itibaren,
yukarıdaki yapıtların Trabzon'da yayınlanmasına, yazı dizisi halinde başlanıyordu.
Tahir'ül Mevlevi, 22 Eylül 1919 tarihinde, 2250 kuruş maaşla, 4 Haziran 1919 tarihli
bir kararname ile Maliye Bakanlığı’na bağlı olarak kurulan Tevhid-i Mubayehat
Komisyonu’na (Satın alma Komisyonu) girmişti. Komisyonun ortadan kaldırılması üzerine,
26 Nisan 1920'de, tüm memurlar gibi kendisi de açıkta kaldı. Ancak, Orman ve Ziraat
Bakanlığı’na başvurusu üzerine, 28 Nisan 1920 tarihinde, 2000 kuruş maaşla Ekonomi Kurulu
başkatipliğine getirildi.74
1919 yılında, süregelen İbtida-yı Dahil medreselerindeki derslerinin yanı sıra, Eylül
1919 tarihinde 600 kuruş maaşla Medresetü'l-kuzat'a (Kadılar Medresesi) kitabet-i resmiye
Ceride-i İlmiye, nr..l4, Şaban 1335/1917, 133; İlmiye Salnamesi, Amire Matbaası, İstanbul, 1334/1916, 239.
Agah Sırrı Levend, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara, 1960, 387388.
72
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 1345/1926, vr.40-41.
73
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 1345/1926, vr.49.
74
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 1345 1926, vr.47.
70
71
mualimi (resmi yazışma usulü dersi hocası) olarak atandı. Bu okuldaki dersleri, okulun Mayıs
1924 tarihinde kapanmasına dek sürdü.75
Tahir'ül Mevlevi, 1919 yılında İbtida-yı Dahil medresesi umum müdürlüğüne getirilen
İskilibli Mehmed Atıf Efendi’nin, kendi kurduğu Cemiyet-i Müderrisin'e üye olması için
yaptığı teklifi, siyasi bir topluluğa girmemeye kararlı olduğu ve ayrıca kendisinin müderris
olmadığı gerekçesiyle reddetmişti. Ancak, kurumun adı Teali-i İslam'a76 çevrilerek, dinsel ve
bilimsel bir topluluk halini aldıktan sonra, kendisine sunulan ikinci bir öneriyi kabul ederek,
bu topluluğa girdi.77
Hükümetin Ağustos 1922 tarihinde aldığı bir kararla, şeyhlik makamı tarafından
cemiyetin haberi olmaksızın Teali-i İslam Cemiyeti adına bir bildirge bastırılmıştı.
Bildirgenin amacı, bilimsel bir topluluğun aracılığıyla, halkın fikrini Kuvayı Milliye aleyhine
çevirmeyi hedefliyordu. Tahir'ül Mevlevi, bunu öğrendiğinde, Şeyhülislam Mustafa Sabri
Efendi ile sorunu tartışmış ve topluluğun bu bildirgeyi kesinlikle mühürleyemeyeceği
düşüncesini savunmuştu. Daha sonra sorunun cemiyet içinde oylamaya sunulması sırasında
çıkan tartışmalarda, bu bildirinin aleyhinde şiddetli konuşmalarda bulunarak, İskilibli Atıf
Efendi ile birlikte onaylanmasına engel oldular.78 Bildirgenin reddinden bir gün sonra,
Tahir'ül Mevlevi’nin Ziraat Bakanlığı’ndaki görevine resmi bir belge ile son veriliyordu.
Ancak, bu olaydan birkaç gün sonra, Tahir'ül Mevlevi’nin başvurusu üzerine,
Bakanlık Alt Kurulu’nun 26 Eylül 1908 tarihli cevaz-ı istihdam kararı (görülen idari
gereklilik ve zorunluluk üzerine, görevinden uzaklaştırılan memurun yeniden memuriyete
alınabilmesi için, görevinden uzaklaştıran daire tarafından verilmesi gereken karar) ile
yeniden görevinin başına döndü.79
Tahir'ül Mevlevi, 26 Eylül 1920 tarihinde, Alî Satış Komisyonu başkatipliğine
getirildi; 24 Ekim 1920’de ise maaşı 7500 kuruşa çıkarıldı. Ticaret ve Ziraat Bakanlığı’nda
açıkta bulunan sicil mümeyyizliğine atanma teklifi kabul edilerek, kendisine bir resmi belge
verilmişti. Daha sonra, memuriyet sicilindeki bir kayıttan anlaşıldığı gibi, 28 Şubat 1923'te bir
miktar işsizlik maaşı bağlanarak, sicil mümeyyizliği görevinden alındı. Böylece, Tahir'ül
Mevlevi’nin müderrislik dışındaki memurluk yaşamı sona ermiş oluyordu.80 Bir yıl kadar
sonra, Isparta'da bir memuriyete atanmasını kabul etmemesi üzerine, işsizlik maaşı da kesildi.
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 1345/1926, vr.133-134.
Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasi Partiler 1859-1952, Doğan Kardeş Matbaası, İstanbul, 1952, 462-463.
77
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayalım, vr.48.
78
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayalım, vr.51-52.
79
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayalım, vr.54.
80
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayalım, vr.105.
75
76
Fatih Camii Mesnevihanlığı ve Mahfil Dergisi Çalışmaları:
Tahir'ül Mevlevi, Temmuz 1920 tarihinden itibaren, Mahfil dergisini yayınlamaya
başladı. Matbuat Alemindeki Hayatım adlı yapıtında, derginin kuruluşunu anlatır. 1919 mali
yılı sonlarında, önceleri ayda bir, sonradan haftada iki kez çıkmak üzere, Mahfil 'in yayın
hakkı alınmıştı; fakat, yönetim yeri bulunamadığı için, bir süre derginin yayını ertelendi.
Teali- İslam Cemiyeti’nin Şehzadebaşı'nda bulunan merkezinin bir süreliğine Mahfil bürosu
olabileceğini düşünen Tahir'ül Mevlevi, önerisinin cemiyet tarafından kabul edilmesi üzerine,
ilk sayıyı hazırlayıp, metal baskı levhalarını sansüre gönderdiğinde, izin belgesi tarihinin üç
ayı geçmesi nedeniyle, derginin çıkmasına izin verilmedi. Tahir'ül Mevlevi, bazı dostlarının
yardımıyla, 14 Temmuz 1920 tarihinde aldığı yeni bir izin belgesiyle, 29 Temmuz 1920
tarihinde81 Mahfil 'in ilk sayısını çıkarttı.82 Mahfil Dergisi’nde, ilk sayılarından itibaren,
hemen hemen tümüyle dini, edebi ve felsefi konulara ağırlık verilmiştir.
Tahir’ül Mevlevi’nin MAHFİL’de Yayınlanan Makaleleri (1920-1926)83
Makale adı
Yıl
Cilt
Sayı
Abdullah b. Cahş
1340/1922
II
24
Abdullah ibn Sebe
1342/1924
IV
46
Ahmed Tevfik Bey Merhûm
1341/1923
IV
37
Ahmediyye Mezhebi Kitaplarından Biri
1341/1923
IV
37
Ali Emîrî Efendi Merhûm
1342/1924
IV
45
Arap Romanları
1338/1920
I
2
Âsâr-ı Münteşire: Hind Masalları
1343/1924-25
V
55
Asr-ı Saâdetde Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri
1338/1920
I
1
Asr-ı Saadette Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri
1340/1921
II
17
Asr-i Saâdette Müslümanligin Medeniyete Hizmetleri
1338/1920
I
2
Asr-ı Saâdette Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri
1339/1920
III
3
Bayram Namazı
1342/1924
IV
48
Bayram Tebriği ve Bir İki Söz
1342/1924
IV
48
Bayram ve Sadaka-i Fitre
1343/1925
V
60
Benî Kureyza Meselesi
1340/1922
II
22
Bir Makale Dolayısıyla
1340/1921
I
16
Büyüklerimiz
1338/1920
I
1
Büyüklerimiz
1338/1920
I
2
Büyüklerimizden: Abdullah b. Cahş b. Riab el-Esedî
1340/1922
II
21
Büyüklerimizden: Ebû Gıfârî
1340/1921
I
15
Büyüklerimizden: Ebû Zerr el-Gıfârî (r.a)
1339/1921
I
14
Büyüklerimizden: Ebu Zerr Gıfari
1340/1921
I
16
Büyüklerimizden: Musab b. Umeyr
1339/1921
I
13
Büyüklerimizden: Said b. Zeyd b. Ömer b. Tufeyl el-Adevi
1341/1922
III
32-33
Büyüklerimizden: Ümmü Umâre (r.a)
1340/1922
III
26
Cafer b. Ebi Talib
1341/1923
III
36
Cafer b. Ebi Talib
1341/1923
IV
38
Peyam-ı Sabah, nr.597, 13 Zilkade 1338 - 30 Temmuz 1920.
Tahirül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, vr.49.
83
http://ktp.isam.org.tr/makaleosm/recordlist.php?-skip=0&-max=10&YazarEmekci=Tahir
81
82
Sayfa
224-226
181-183
14-15
7-11
165
28-29
113-114
6-7
89-91
27-28
49-51
205-206
202-203
221-223
167-172
75-76
7-10
25-26
149-152
49-51
30-34
69-71
7-9
142-146
41-42
181-183
32-34
Cafer b. Ebi Talib
Cafer b. Ebi Talib
Cemâziyel-evveli ve’l-âhire
Cenûbî Hind Müslümanları
Cum'a Guslü
Cuma Namazı
Darüşafaka'ya Muâvenetin Lüzûmu
Dârüşşafaka ve Şefkat-i İslâmiyye
Davud Paşa Kışlası Önünde Ok Atışı
Davud Paşa Kışlası Önünde Ok Atışı
Dilmesti-i Mevlânâ Kitabı Hakkında
Dinde mi İkrah Var Dinsizlikte mi?
Doktor Abdullah Cevdet Bey’in Bir Tezkiresi
Ebû Zerr Gıfârî
Ebu’l-Feth el-Bistâmî’nin Bir Kasîdesi ve Manzûm
Tercümesi
Ebu’l-Feth el-Bistâmî’nin Bir Kasîdesi ve Manzûm
Tercümesi
Elhamdülillâhillezi hedânâ le-hezâ vemâ künnâ lenehtedî
levlâ enne hedânallâh
Esad Dede Efendi Hakkında
Esad Dede Efendi Hakkında
Esad Dede Efendi Hakkındaki Mektuptan
Esad Dede Efendi Merhûm Hakkında
Esad Dede Efendi Merhum Hakkında Hüseyin Vassaf Bey’e
Mektuptan
Esad Dede Merhûma Dair
Esat Dede Efendi Merhûm Hakkında
Farziyyet-i Hac, Vakfe-i Arafat
Fatih Cami-i Şerifi’nde ve Çıktıktan Sonra
Furûzan Hanım’ın İrtihali Tarihi
Ganî-i Keşmirî
Ganî-i Keşmirî ve Bazı Ebyâtı
Ganî-i Keşmirî ve Bazı Ebyâtı
Ganî-i Keşmirî ve Bazı Ebyâtı
Ganî-i Keşmirî ve Bazı Ebyâtı
Ganî-i Keşmirî ve Bazı Ebyâtı
Güya Hazret-i Peygamber ve Bazı Ashâbın Resimleri
Hac Veda Hutbesi
Hazret-i Fâtımâ’nın Cihâzı ve Düğünü
Hitâbet-i Nebeviyye
Husûf ve Küsûf
Hutbe
Hz. Peygamber ve Zamanı
İbâdât-ı İslâmiyye Tarihçesi: Namaz
İbâdât-ı İslâmiyye Tarihçesinden: Mescid-i Nebevî
İbâdât-ı İslâmiyye Tarihçesinden: Minber İnşâsı
İbâdât-ı İslâmiyyeden: Beş Vakit Namaz
İbâdât-ı İslâmiyyeden: Namaz
İbâdet-i İslâmiyye Tarihçesi: Namaz
İbâdet-i İslâmiyye Tarihçesi: Namaz
İbâdet-i İslâmiyyeden: Gece Namazı
İbrahim Aleyhisselam Hakkında Bir İstîzah: İsmail Hakkı
Bey Efendi’ye
İfâde-i Mahsûsa
İfâde-i Mahsûsa
İfâde-i Mahsûsa
İfâde-i Mahsûsa
1342/1923
1342/1923
1339/1921
1340/1922
1341/1923
1341/1923
1339/1921
1340/1922
1341/1922
1341/1922
1340/1922
1343/1925
1340/1922
1340/1921
1341/1922
IV
IV
I
II
III
III
I
II
III
III
II
V
II
II
III
42
40
7
23
36
34
7
23
27
28
22
57
21
17
27
107-108
63-64
120-121
208
176
150-151
114-116
196-202
64-68
91-92
172-173
154-155
157-158
88-89
53-60
1341/1922
III
28
84-86
1341/1923
III
36
174
1342/1924
1343/1925
1342/1924
1343/1924
1341/1923
IV
V
V
V
III
46
58
50
54
36
183-184
186-188
30-31
108-109
184
1342/1923
1343/1925
1338/1920
1343/1925
1342/1924
1338/1920
1338/1920
1339/1920
1339/1920
1339/1921
1339/1921
1339/1921
1342/1924
1340/1922
1342/1923
1343/1924
1341/1923
1342/1923
1341/1922
1342/1923
1342/1924
1341/1922
1341/1923
1341/1923
1341/1923
1341/1922-23
1343/1924
IV
V
I
V
V
I
I
III
I
I
I
I
V
II
IV
V
IV
IV
III
IV
IV
III
III
III
III
III
V
41
59
2
58
50
1
2
3
5
8
10
14
50
21
41
52
38
41
29
42
44
32-33
35
36
34
31
51
89-90
217-220
18-19
173-176
25-26
11-13
32-33
53-55
91-92
143-144
176
19-23
17-20
146-149
76-77
57-58
21-22
92
102-108
106-107
147-148
135-136
159-160
175-176
150-153
127-129
36-39
1339/1921
1340/1922
1341/1923
1343/1925
I
III
IV
VI
13
25
37
61
2-3
2
2
1-2
İki Ziyâ'
İlm-i Envâr
İlm-i Nücûm
İlmiye Kisvesi Hakkında
İnsan Şeytanları
İntihar
İstiftâ ve İftâ
İşret ve İbret
İzâh-ı Tevzîh
Kelile ve Dimne Eser-i Meşhuru Hakkında
Kelile ve Dimne Eser-i Meşhûru Hakkında
Kıssa, Hisse: Deve ile Yavrusu
Kubâd ve Mezdek
Kudemây Medresesinden Aksekili Mahmud Efendi
Merhûmun Târih-i Vefâtı
Kur’ân-ı Kerîm'in İlk Nâzil Olan Âyetleri
Kur'ân’ın Cevabı
Kur'ân’ın İ'cazı
Lisân Tahsilinin Lüzûmu
Ma'hûd-ı Hezeyân Konfederansı Hakkında
Ma'lûmât-ı Câhiliyye Hakkında Bir Konferans
(Ma'lûmât-ı Câhiliyye) Hakkında Bir Konferans
Mahfel Tarihi
Mahfel Tasavvufi: Tevekkül ve Sa'y
Mahfel Tasavvufu
Medresetü’l-Kuzâtta Mevlid-i Şerîf
Mehmed Esad Dede Efendi Merhûma Dair (Hüseyin Vassaf
Bey’e Mektuptan)
Mektebe Başlama Merasimi
Merhûm Esad Dede Efendi’ye Dair
Merhûm Esad Dede Efendi’ye Dair Bazı Hâtırât
Mesâcidin Tathîri, Tecmîri ve Muhâfaza-i Hürmeti
Mescidlerde Alkış Caiz Olur mu?
Mesnevî-i Şerîf’in Cild-i Sâdisi Mukaddimesinden Bazı
Ebyât
Meşhûr Kelile ve Dimne Eseri Hakkında
Mevlevîlik Menâkibinden
Midhat-ı Rabî'i Bey Merhûm
Minber-i Saadetin Bânîsi
Muallim Naci
Muhâcirlere Yardım
Muharrem ve Mâtem
Muharremü’l-Haram
Muiniddin Çeşti’nin Müntehab Bazı Ebyâtı
Müslümanlar Dinin Bazı Ahkâmını Tasdik Bazısını İnkâr
Edebilir mi?
Müşrikîn-i Arab’ın Meşhûr Putları
Müşrikîn-i Arabın Meşhur Putları
Müvelledi’n-Nebî Aleyhisselâm
Rabiülevvel ve Mevlid-i Şerîf
Ramazân-ı Şerîf
Ramazan-ı Şerîf ve Oruç
Ramazân-ı Şerîf ve Oruç
Ramazanü’l-Mübârek
Ramazânü’l-Mübârek
Recebü’l-Ferd
Said b. Zeyd
Salât-ı Küsûf
1339/1921
1341/1923
1341/1923
1342/1924
1342/1923-24
1344/1926
1342/1924
1343/1924
1340/1922
1343/1925
1343/1925
1339/1920-21
1340/1922
1342/1923
I
III
III
IV
IV
VI
IV
V
II
V
V
I
III
IV
10
35
34
45
43
64
47
53
23
56
58
6
25
39
174-175
165-166
152-153
159-161
118-121
59-60
186-188
78-81
211-212
150-152
194-195
111-112
18-19
47-50
1339/1920
1343/1924
1342/1924
1342/1923
1340/1921
1341/1923
1341/1922
1341/1922
1340/1921
1339/1921
1342/1924
1342/1924
I
V
IV
IV
I
III
III
III
II
I
IV
IV
5
54
49
39
15
36
32-33
30
18
8
47
45
74-75
94-96
2
43-45
42-43
177
137-139
120-121
94-95
136-138
199
163-165
1342/1923
1341/1923
1342/1923
1342/1923-24
1341/1923
1340/1922
IV
IV
IV
IV
IV
III
42
37
42
43
38
26
113-116
13
171-172
132-133
18-19
38-39
1342/1924
1340/1922
1339/1920
1343/1924
1340/1922
1342/1923-24
1340/1921
1339/1920
1342/1924
1342/1923
IV
II
I
V
II
IV
I
III
IV
IV
49
22
5
54
22
43
15
3
48
42
14-16
177-180
87-91
98-99
186-187
129-131
51-57
45-49
211-212
94-96
1339/1920-21
1340/1921
1343/1924
1339/1920
1341/1923
1343/1925
1340/1922
1339/1921
1342/1924
1339/1921
1341/1923
1343/1924
I
I
V
I
III
V
II
I
IV
I
III
V
6
15
53
5
35
59
23
11
47
9
34
53
102-104
57-59
74-75
79-81
158-159
198-200
190-191
178-197
186
151-154
156
77-78
Salât-ı Küsûf
Sene-i Cedîde Tarihi
Sultan Ahmed Celâyirî Divanı ve Bazı Ebyâtı
Sultan Ahmed Celâyirî Divanı ve Ebyâtı
Sultânî Mezunlarından Akif Bey’e
Süleymaniye Cami'-i Şerîfi: Bir Âbide-i Mu'azzama-i
Osmaniye
Şabanü’l-Muazzam
Şefkat-i İslâmiyye
Şehr Emini Bey Efendi Hazretlerinden Bir Temennî
Şemseddin Efendi’nin İrtihâli ve Tarihi
Şeref-i Müsûl
Şevvâlü’l-Mükerrem
Şeyh Muiniddin Çeşti’nin Divanı ve Bazı Ebyâtı
Şeyh Muiniddin Çeşti’nin Müntehab Ebyâtı ve Tercümeleri
Şeyh Sadi’nin Abaka Han’a Yazdığı Nasihatnâme
Ta'lîm ve Ta'allum Hakkında Bir Hadîs-i Şerîf
Tan Gazetesi’nin Mekke’ye Dair Bir Makalesi
Târihî Bir Mukâyese
Tayyârecizâde Zeki Bey
Tebrik ve Leyle-i Regâib
Temennî ve Tazarru'
Temsîl-i Kur’ânî
Tenşîtü’l-Muhibbîn (bi-Menâkib-i Hoca Hüsameddin)
Tevekkül ve Sa'y
Tevekkül ve Sa'y
Tevekkül ve Sa'y
Tevrîh ve Tevzîh
Teyyarelerimiz Uçarken
Ticâret ve İstikâmet
Türklüğe Dair Bir Eser
Ufaktan Hasbetallah Bir Rica
Uhud ve Hamra el-Esed Gazveleriyle Harb-i Umûmî ve
Zafer-i Ahîr
Ümmü Umâre
Ümmü Ümâre (r.a.)
Va'd-i Kur'ânî
Vecîh Bir Tevcîh
Yaşar Şâdi Bey Merhûm
Yeni Sene ve Hicri Tarih
Yenikapı Mevlevihânesi Postnişini Şeyh Abdülbâki Efendi
Hazretleri’nin Ârifâne Bir Gazeli
Yine Bir Hasbihal
Zâir Allahabâdi ve Bazı Ebyâtı
Zebh-i İsmail
Zilhicce ve Îd-i Adhâ
Zilka'de Münasebetiyle
1343/1924
1343/1924
1340/1922
1340/1922
1339/1921
1340/1921-22
V
V
III
III
I
II
54
51
26
25
9
20
97-98
33
40-41
14-15
158-160
136-143
1339/1921
1340/1922
1342/1923-24
1340/1921
1341/1922-23
1339/1921
1342/1924
1342/1924
1340/1922
1339/1920-21
1343/1924-25
1340/1921
1342/1923
1343/1925
1339/1921
1338/1920
1342/1924
1340/1921
1340/1921-22
1340/1921-22
1342/1923
1343/1925
1341/1923
1344/1926
1342/1924
1341/1922
I
II
IV
II
III
I
IV
IV
II
I
V
I
IV
V
I
I
IV
II
II
II
IV
VI
IV
VI
IV
III
10
24
43
18
31
12
46
49
24
6
55
15
42
57
14
1
49
17
19
20
40
62
38
63
45
29
167-173
217-220
118
108
125-126
213-220
179-180
12-13
228-230
94
121-124
44-45
102-103
153-154
18
1-3
7-9
79-82
111-112
126-127
67
17-18
28-30
40-41
161-162
110-112
1341/1922
1341/1922
1342/1923
1340/1921
1341/1923
1344/1926
1341/1923
III
III
IV
I
IV
VI
III
27
29
39
16
38
63
34
60-61
108-110
38-39
72-75
30-31
33-35
155
1340/1921-22
1342/1923
1338/1920
1343/1925
1343/1925
II
IV
I
VI
VI
20
42
2
62
61
125-126
104-106
30-31
18-20
15-16
Tahir'ül Mevlevi, Mahfil dergisinin yönetim bürosunu, 19. sayıdan itibaren, cemiyetin
Şehzadebaşı’daki yerinden Taşkasap'taki evine nakletti. O sırada, Mahfil 'in o zamana dek
çıkarılan tüm sayıları, Paris'te çıkan Revue du Monde Musulman (1906-1926 yılları arasında
çıkan, Müslüman dünyasını anlamaya yönelik Fransızca bir dergi) dergisine gönderilmiş84;
84
Mahfil, nr. 18, Rebiülahir 1340 / Aralık 1921.
sonradan, gönderilen Mahfil nüshaları 11 sayfalık bir özetle, bu derginin bir sayısında Fransız
yayın dünyasına tanıtılmıştı. Mahfil dergisi, kısa bir müddet sonra, Revue du Monde
Musulman ile değiş tokuş edilmek suretiyle, Fransa'da da okunmaya başlamış oluyordu.85
Dergi, o aylarda Anadolu'yla bağlantı kurulması nedeniyle, buradaki il ve kasabalarda da
tanıtılarak, oldukça geniş bir okuyucu kitlesine seslenme olanağını buldu.
Tahir'ül Mevlevi’nin Taşkasap'taki evi, 1,5 yıl kadar yönetim bürosu olarak
kullanıldıktan sonra, Beyazıt'ta eski Darülfünun karşısındaki Hasan Paşa Medresesi’nin bir
odası tutularak, derginin yönetim bürosu oraya aktarıldı ve burada 5 sayı çıkarıldı.86 Ancak,
Ekim 1923 tarihinden itibaren medrese yapısının boşaltılması nedeniyle, Mahfil yönetim
bürosu olarak, Beyazıt Camii’nin türbe kapısı karşısındaki bir kahvehanenin üst odası
tutuldu.87 Tahir'ül Mevlevi, hattat Suud'ül Mevlevi ile birlikte, Mart 1924 tarihinde, Babıali'de
ortak bir yer kiralayarak, dergiyi 46. sayıdan itibaren orada çıkardı.
Tahir'ül Mevlevi’nin, Medresetü'l-irşad, Darülhilafe, Darüşşafakatü'l-İslamiye ve
Medresetü'l-kuzat adlı medreselerdeki dersleri ve dergi ile olan uğraşına88, 1923 yılı Eylül
ayından itibaren, bir de Fatih Camii Mesnevihanlığı ekleniyordu. Aralık 1894 tarihinde
Mevleviliğe bağlanmasından yaklaşık 30 yıl sonra, kendisine, Üsküdar mevlevihanesi şeyhi
Ahmed Remzi Akyürek (1872-1944) aracılığıyla, din adamı ve siyasetçi Abdülhalim Çelebi
(1869-1925) tarafından gönderilen izin belgesiyle,
mesnevihanlara özgü destar sarma
mezuniyeti verilmişti.
Tahir'ül Mevlevi'nin 9 Ağustos 1911 tarihinde yaşamını yitiren hocası Mehmed Esad
Dede, 30 yıldan fazla Fatih Camii’nde Mesnevi okutmuş; onun ölümünden sonra yerine
getirilen Karahisarlı Ahmed Efendi de, yaklaşık 12 yıl aynı görevi sürdürmüştü. Ahmed
Efendi’nin 1923 yılında ölümü üzerine boş kalan Fatih Camii mesnevihanhğı, daha önce
olduğu gibi kendisine önerildiyse de, bu öneriyi reddetti. Ancak Tahir'ül Mevlevi, dostlarının
ısrarlarına daha fazla karşı koyamayarak, 17 Eylül 1923 pazartesi gününden itibaren, Fatih
Camii’nde Mesnevi derslerine başladı.89 Mesnevi derslerinin başlangıcından iki yıl sonra,
Galata mevlevihanesi Şeyhi Ahmed Celaleddin Efendi tarafından İstanbul Müftülüğü'ne
hitaben, Tahir'ül Mevlevi'nin Ümmügülsüm Hanım Vakfı90 mesnevihanlığına getirilmesi
Mahfil, nr. 22-23, Cemadiülahire 1340 / Ocak-Şubat 1922.
Mahfil, nr. 37, Zilkade 1341 / Haziran-Temmuz 1923.
87
Mahfil, nr.42, Rebiülahir 1342 / Kasım-Aralık 1923.
88
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayalım, vr.105.
89
Tahir Olgun,Mesnevi Dersleri, cüz. 1, İstanbul, 11 Şubat 1949, 4.
90
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 1345/1926.
85
86
konusunda bir dilekçe yazılmıştı. Onun bu görevi kabul ettiği, kendisine vakıftan iki kez ücret
ödendiğini söylemesinden91 anlaşılmaktadır.
Bu belgenin tarihiyle, İstiklal mahkemesine gönderilmesi nedeniyle Fatih Camii’ndeki
Mesnevi derslerine 7 Aralık 1925 tarihinde92 son verilmesi arasında, üç ay gibi kısa bir zaman
bulunduğundan, bu ücret geçen iki yıla ait olmalıdır. Çocukluğundan itibaren vakıf lokması
yememeyi kendisine prensip edinen Tahir'ül Mevlevi, Fatih camii mesnevihanlığına başladığı
ilk iki yıl, birçok parasal zorlukla karşılaştığı halde, vakfın güdümünde olmayarak, kendinden
önce gelen Mehmed Esad Dede ve Karahisarlı Ahmed Efendi'nin her yıl aldıkları vakıf
parasını almamıştı. Matbuat Alemindeki Hayatım adlı yapıtında, bu konuyu oldukça kapalı
geçmekle birlikte, bazı anlatımlarından ve ele geçen bir belgeden, mesnevihanlık yönünü o
devirde giysi konusunda bazı haklardan yararlanma amacıyla kabul ettiği ya da istediği
düşünülmektedir.
İstiklal Mahkemesi Anıları:
Tahir'ül Mevlevi, orta ve yüksek öğretim yapılan medreselerin 1924 yılı Mayıs ayında
kaldırılması üzerine, yaklaşık 2500 kuruşla devam ettiği medreselerdeki derslerine karşın,
1500 kuruşla İstanbul İmam ve Hatip Okulu edebiyat, söz sanatı ve doğru yolu gösterme
öğretmenliğine getirilmişti.93
İlahiyat Fakültesi'nin yanı sıra Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir meslek okulu olarak
kurulan ve orta düzeyde eğitim yapan İmam ve Hatip okulları94 ile fakülte arasında, 3 Mart
1924 tarihli bir kanun uyarınca, lise öğretimi yapan bir kurum bulunmuyordu. İlk yıllarda
fakülte derslerine devam eden eski medrese öğrencisinin mezuniyetinden sonra gelen lise ve
İmam-Hatip'te okumuş lise mezunları, hazırlıksız olmaları nedeniyle, dersleri izlemekte
zorlanıyorlardı. Öğrenciyi İlahiyat Fakültesi'ne hazırlama amacıyla, aynı yıl içinde, Tahir'ül
Mevlevi'nin de aralarında bulunduğu İstanbul İmam ve Hatip okulu öğretmenleri alt kurulu
tarafından, öğretim programına birkaç yıl daha eklenerek, okulun lise düzeyine çıkarılmasına
dair bir tutanak hazırlanmıştı. Bu tutanağın hükümete sunulmasından bir yıl kadar sonra,
sorunu ele alan dönemin Milli Eğitim Bakanlığı, eski medrese örgütünün yeniden kurulmaya
çalışıldığını düşünerek, tutanakta imzası bulunan 15 kadar öğretmeni Ekim 1925 tarihinde
görevinden aldı. Sonradan yapılan soruşturmada, tasarının Tahir'ül Mevlevi tarafından
91
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 1345/1926, vr.118.
Tahir Olgun, Mesnevi Dersleri, cüz. 1, İstanbul 11 Şubat 1949, 4.
93
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 1345/1926, vr.l26.
94
Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, İstanbul 1340.
92
hazırlandığı söylendi.95 Tahir'ül-Mevlevi, bu konuyu Matbuat Alemindeki Hayatım'da
ayrıntılı olarak anlatarak, kendisinin suçlu olmadığını, olayın okul katipliği tarafından yapılan
bir yanlıştan kaynaklandığını belirtir.
Tahir'ül Mevlevi, İmam, vaiz, hatip ve diyanet işleri üyeleri dışında kalan tüm devlet
memurlarının şapka giyeceği konusunda çıkan 25 Ağustos 1925 tarihli bakanlar kurulu kararı
üzerine, sarık sarma hakkından yararlanma amacıyla, o zamana dek devletin koyduğu kurallar
dışında sürdürdüğü Fatih Camii mesnevihanlığını, Ahmed Celaleddin Efendi'nin bir
dilekçesiyle96
resmen
üzerine
almış;
mesnevihanlık
dolayısıyla
da
sarık
sararak
gezebileceğine dair kendisine, din işleriyle uğraşan hocalar sınıfının giysisi olarak kabul
edilen siyah lata ile fes üzerine beyaz sarıkla çekilmiş bir fotoğrafının bulunduğu bir belge
verilmişti.
İstanbul polis müdürlüğü, Aralık 1925 başlarında, şapka ve devrimler karşıtı tavır
takınan yaklaşık 25 kişiyi tutuklamıştı.97 Tahir'ül Mevlevi de, 7 Aralık gecesi, evindeki
kütüphanesi tarandıktan sonra, kuşkulu görülen bazı belgelerle birlikte Ahmediye karakoluna
gönderildi. Yaklaşık bir hafta orada tutuklu kaldıktan sonra, 13 Aralık pazar günü Aksaray
merkezine, bir gün sonra da polis müdürlüğüne götürülerek ifadesi alındı.98 Burada, aralarında
Ömer Rıza (Doğrul), Müftü Ali Rıza, Suud'ül-Mevlevi, Dağıstanlı Seyyid Tahir, kitapçı
Abdülaziz ve Mihran Efendi’nin de bulunduğu99 tutuklularla birlikte bir hafta kadar alıkondu.
Ankara İstiklal Mahkemesi heyeti, Karadeniz dönüşünde, 21 Aralık’ta İstanbul'a geldi
ve birkaç gün içinde o zamana dek yapılan soruşturmaları gözden geçirip, tutukluların bir
kısmının serbest bırakılmasına, diğerlerinin ise Ankara'da yargılanmasına karar verdi. İstanbul
gazeteleri, karardan bir gün sonra, kentte tutuklu bulunan gerici grubun, 24 Aralık sabahı
trenle Ankara'ya götürüleceğini haber veriyorlardı.100 Şapka kanununun çıkarılmasından bir
yıl önce bastırdığı Frenk Mukallidliği (Avrupa Taklitçiliği) adlı kitapçığı nedeniyle tutuklanan
İskilibli Atıf Efendi'nin de dahil edildiği devrim karşıtları, 25 Aralık Cumartesi günü, Ankara
hapishanesine teslim edildiler. Burada bir ay tutuklu kaldıktan sonra, ilk olarak 26 Ocak 1926
tarihinde çıkarıldıkları mahkemede101, Tahir'ül Mevlevi, Frenk Mukallidliği adlı kitapçığın
Mahir İz, Yılların İzi, İrfan Yay., İstanbul, 1975, 185.
Mahir İz, Yılların İzi, İrfan Yay., İstanbul 1975, 30.
97
Cumhuriyet, nr.569, 8 Kânunievvel 1341/1925 – 21 Cemadiülevvel 1341/1925.
98
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayâtım, 1345/1926, vr.l47.
99
Cumhuriyet, nr.582, 21 Kânumevvel 1341/1925 – 5 Cemâdiülâhir 1344.
100
Cumhuriyet, nr.585, 23 Kânunievvel 1341/1925 – 8 Cemâdiülâhir 1344.
101
Necip Fâzıl Kısakürek, Son Devrin Din Mazlumları, Büyük Doğu Yay., İstanbul 1974, 101-102.
95
96
dağıtılmasına yardım ettiği ve Teali-i İslam Cemiyeti üyelerinden olduğu iddiasıyla
yargılanıyordu.102
Savcı, 2 Şubat 1926 salı günü yeniden toplanan mahkemede, Müftü Ali Rıza Efendi
hakkında idam, İskilipli Mehmet Atıf Efendi (1875-1926) hakkında 3 ila 15 yıl kürek cezası,
Tahir'ül Mevlevi hakkında ise 23. maddenin uygulamasını istemişti.103 Atıf Efendi'nin önerisi
üzerine, savunma belgelerinin hazırlanması için, mahkeme bir gün sonraya bırakıldı. Tahir'ül
Mevlevi, 3 Ocak sabahı yeniden mahkeme huzuruna çıkarıldığında, bir gün evvel hapishanede
hazırladığı savunma belgesini okumuştu.
Ertesi günkü Ankara gazeteleri, İskilibli Atıf Efendi'nin, önceki Babaeski Müftüsü Ali
Rıza Efendi ile birlikte idam edildiklerini; Tahir'ül Mevlevi'nin ise, ceza almadığını haber
veriyordu.104 Tahir'ül Mevlevi, daha sonra, Ankara'da geçirdiği 10 günlük zaman sürecinde,
hakkında cevaz-ı istihdam (aklanma) kararı verilmesi için başvuruda bulunduysa da, olumlu
bir yanıt alamayarak, 15 Şubat günü İstanbul'a döndü.
Son Yıllarındaki Çalışmaları:
Mahfil bürosu, Tahir'ül Mevlevi'nin tutuklanmasının ardından, polisler tarafından
arandıktan sonra mühürlenmiş, kurulduğundan beri düzenli olarak çıkan dergi, bu üç ay
süresinde yayınlanmamıştı. Mahfil'in Mart ayı içinde yeniden çıkarılması, okuyucular
arasında derginin yayınının süreceği kanısını uyandırdıysa da, bilinmeyen bir nedenden dolayı
68. sayıdan sonra dergi çıkmadı.
Tahir'ül Mevlevi, İstanbul İmam ve Hatip okulundaki görevinden alınmakla birlikte,
Cemiyet-i Tedrisiye-i
İslamiye kendisinin Darüşşafaka'daki derslerini sürdürmesini
yasaklamamıştı. Tutukluluğu süresince bu okuldaki derslerine arkadaşları girmişler, İstanbul'a
dönüşünden sonra da derslerini kendisi sürdürmüştü. Ankara'yla uzun zaman süregelen
yazışmalar105 sonucunda, Şair Halil Nihad Bey'in (Boztepe) de aracılığı ile, 6 Aralık 1927'de
hakkında cevaz-ı istihdam (aklanma) kararı çıkarıldı. Böylece Darüşşafaka'daki derslerini
rahatlıkla sürdürebilme hakkına yeniden sahip oluyordu.
Tahir'ül Mevlevi, öğretmenliğinin yanı sıra, Ankara'dan aldığı yazılı bir bildiriyle,
Defterhane'deki tapu dairesi Kuyud-ı Umumiye İdaresi’ne (Genel Kayıtlar İdaresi)
başvurarak, 22 Şubat 1926 tarihinde, 150 kuruş gündelikle memuriyete başladı. 26 Mart
102
Hakimiyeti Milliye, nr.l642, 12 Receb 1344 - 27 Ocak 1926.
Hakimiyeti Milliye, nr.1648, 18 Receb 1344 - 3 Şubat 1926.
104
Hakimiyet-i Milliye, nr..l649, 19 Receb 1344 - 4 Şubat 1926.
105
Bu belgelerin bir kısmı, Süleymâniye Kütüphanesi’ne gelen belgeler arasındadır.
103
1929'da 25 kuruş eklenerek, gündeliği 175 kuruşa çıkarıldı.106 Yaklaşık 2,5 yıl sonra Maltepe
Askeri Lisesi'ne edebiyat öğretmeni olarak atanması üzerine, 29 Ağustos 1929 tarihinde
buradaki görevinden affını istedi.107 İstifası kabul edilerek, isteği üzerine kendisine bir belge
verildi.108
15 Ağustos 1929 tarihinden itibaren 80 lira ücretle Maltepe Askeri Lisesi'nde
derslerine başlayan Tahir'ül Mevlevi, bundan tam iki yıl sonra, 1 Ağustos 1931 Milli Eğitim
Bakanlığı emriyle, Kuleli Askeri Lisesi'ne atanır.109
Tahir'ül Mevlevi, İstiklal Mahkemesi dönüşünde, Mahfil dergisini 68.sayısını
çıkardıktan sonra kapatmış ve İmam-ı Buhari’nin hazırladığı Sahih-i Buhari adlı yapıtın,
Ebü’l Abbas Zeynü’d- Dîn Ahmed bin Abdüllatif eş-Şerci ez-Zebidi tarafından kısaltıldığı bir
çalışma olan Tecridi Sarih düzeltmenliği gibi çalışmalar dışında hemen tamamen yayın
dünyasından çekilmişti.
İmam ve Hatip okulundan ayrılmasından sonra başından geçen tüm bu üzücü olaylar,
Tahir'ül Mevlevi'yi bezgin ve üzgün bir halde inzivaya sürüklemişti. 15 Ağustos 1929
tarihinde Maltepe Askeri Lisesi'ne atanması, kendisini oldukça hareketli göreve getirmiş ve
topluma yeniden bağlayıcı bir unsur olmuştur. İki yıl sonra Kuleli Askeri Lisesi'ne
nakledilerek, burada geçirdiği on yıllık edebiyat öğretmenliği devresi, çalışmalarını hemen
tamamen edebiyat tarihi alanına yöneltmesine, dolayısıyla yayında yeni bir aşamaya
girmesine neden olacaktır.
Tahir'ül Mevlevi, Kuleli askeri lisesinde geçirdiği on yıllık edebiyat hocalığı
döneminde pek çok öğrenci yetiştirmiş; öğrencilerine hem kendisini hem de Türk edebiyatını
sevdirmişti. Bugün hayatta bulunan öğrencilerinin ifadelerinden, bu sevgilerinin hala
sürdüğüne ve hocalarını adı geçtikçe rahmetle andıklarına şahit oluyoruz. Eldeki bir belgeden
1941 yılı içinde Kuleli askeri Lisesi’nin Konya'yı nakli üzerine Tahir'ül Mevlevi'nin okuldaki
görevini bıraktığı anlaşılır.110
Kuleli Askeri Lisesi'nden ayrıldıktan 4 ay sonra (1 Eylül 1941) Beşiktaş'ta bulunan
Musiki Mektebi'nde Türkçe öğretmenliğine başladı. 13 Kasım 1941 tarihli bir resmi belge ile
de Kadıköy Saint Joseph Lisesi'ne aynı görevle atanarak, 25 Aralık 1941 tarihinde derslere
Tahir'ül-Mevlevi’ye ait vesikalar (II), Süleymâniye Kütüphanesi, F.S. Türkmen, 181, vr.l4.
A.g.e.
108
A.g.e.
109
A.g.e.
106
107
110
Tâhir'ül-Mevlevî'ye Ait Bazı Vesikalar (II). vr.21.
başladıysa da, öğrencilerin aşırı şımarıklığı karşısında daha fazla dayanamayarak bir ay sonra,
22 Aralık 1941 tarihinde buradaki görevinden ayrıldı.111
1927 yılında kütüphanelerimizdeki yazmaları sınıflama amacıyla bir komisyon
kurulmuş, ancak 6 ay kadar faaliyet gösterdikten sonra dağılmıştı. 2 Mart 1935 tarihinde
kurulan yeni bir sınıflama komisyonu ise, uzunca bir süreden beri çalışmalarını
sürdürmekteydi. Tahir'ül Mevlevi, Ragıb Paşa Kütüphanesi’nde bulunan kurulda, 31 Mart
1943 tarihinden itibaren 60 lira ücretle komisyon katipliği görevini üstlendi. Kalkandelenli
Sabri Bey'in 9 Nisan 1943'te ölümü üzerine, 26 Nisan 1943 tarihinde onun yerine 120 lira
ücretle komisyon üyeliğine atandı.112
Tahir'ül Mevlevi, 1909 yılından itibaren, 35 yıl kadar Darüşşafaka'da öğretmenlik
görevini sürdürmüştü. Darüşşafaka okul müdürlüğü tarafından, yaşının ilerlemesi ve bazı
sağlık sorunları neden gösterilerek, Milli Eğitim Bakanlığı’na başvuruda bulunularak,
Tahir'ül Mevlevi’nin emekliliği istendi. Bakanlık da bu teklifi uygun bularak, bunu kendisine
bir yazıyla bildirdi.113
Emekliliğine şiddetle karşı çıkan Tahir'ül Mevlevi, ilgili kurumlara arka arkaya
yazdığı çeşitli dilekçelerle, emekliliğe ayrılmasına hiç bir neden bulunmadığını ısrarla tekrar
ettiyse de114, bunlardan hiç biri fayda vermedi. 13 Eylül 1944 tarihinde Darüşşafaka'dan
ayrıldı; ardından kendisine Türk Okutma Kurumu tarafından 400 liralık ikramiyesini alması
için başvuruda bulunulduysa da, bu öneriyi derhal reddederek, parayı aynen geri verdi.115
Tahir'ül Mevlevi, Süleymaniye Camii’nde Kubad Çavuş adlı bir kişiye ait bulunan
mesnevihanlık için Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1947'de açılan sınavda kimsenin
başarı gösterememesinin ardından, 71 yaşındayken, 10 Aralık 1947 tarihli bir dilekçe ile
Vakıflar Umum Müdürlüğü'ne başvuruda bulunarak, mesnevihanlık için gönüllü olarak
başvurdu116 ve 29 Mayıs 1948 tarihinde Süleymaniye Camii’nde, büyük ilgi uyandıran
Mesnevi derslerine başladı.117
Tahir'ül Mevlevi, ömrünün son yıllarını, İstanbul kütüphanelerini sınıflama
komisyonundaki görevi ve Süleymaniye Camii’nde başlattığı (29 Mayıs 1948) Mesnevi
derslerini sürdürmekle geçiriyordu. Araştırmacı ve şair Sabri Kalkandelen'in (1862-1943)
111
A.g.e., vr.22.
İstanbul Kütüphaneleri Tarih - Coğrafya Yazmaları Katalogları, 1. Türkçe tarih yazmaları, 1. fasikül, seri: 1,
no.l, İstanbul, 1943, IV.
113
A.g.e., vr.23.
114
Bu yazışmaların asıl ve kopyaları Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir.
115
Dîvân'ındaki biyografisine sonradan düşürülen bir dipnotta makbuz tarihinin 18 Kânunievvel 1944,
numarasının ise cilt 44/varak 11 olduğu belirtilmiş.
116
Aynı albüm, vr.27.
117
İslam Yolu, nr.6, 11 Kasım 1948 - 9 Muharrem 1968.
112
giriştiği, fakat yayınlamaya ömrünün elvermediği İstanbul kütüphanelerindeki yazma
divanların kataloğunu düzenleme görevini üzerine almış, bu yapıtın yıllarca üzerinde çalıştığı
XII. ve XVII. yüzyıl şairlerinin divanlarını kapsayan birinci kısmı, 1947 tarihinde Milli
Eğitim Bakanlığı tarafından bastırılmıştı.
Tahir'ül Mevlevi’nin son yıllarındaki bu çalışmaları yaşına göre oldukça ağır olmasına
rağmen ömrünün sonuna dek öğretmenliğin ve özellikle Darüşşafaka'daki öğrencilerinin
özlemini çekmiştir. Ancak hakkında yazılıp söylenilenler ve özel mektuplarından anlaşıldığı
gibi, dostları ve eski öğrencileri kendisini bir an olsun yalnız bırakmıyorlardı. Haftanın belirli
günlerinde evinde düzenlediği sohbetlerle, öğrencilerine ve oraya gelenlere doğru yolu
göstermeye devam ediyordu.
Tahir'ül Mevlevi, 1940 yılı Şubat ayında uzun süredir rahatsız olduğu prostattan arka
arkaya iki ağır ameliyat geçirmiş; hatta İstanbul ve İzmir'de, vefat ettiğine dair bir söylenti
çıkmıştı. Son yıllarında ise, tutulduğu kalıcı bir ülser dolayısıyla, zaman zaman oldukça
sıkıntılı günler geçiriyordu. Son anına dek, yoğun çalışma temposunu sürdürmeye çalışan
Tahir'ül Mevlevi, 21 Haziran 1951 tarihinde hasta yatağında yaşamını yitirdi.
Cenazesi, ölüm haberini duyan, çoğunluğunu vefalı öğrencilerinin oluşturduğu alçak
gönüllü bir topluluk tarafından Taşkasap'taki evinden kaldırıldı, Sünbül Efendi Camii’nde
kılınan öğle namazından sonra vasiyeti üzerine şeyhi Celaleddin Efendi'nin mezarı önüne
getirildi, daha sonra Yenikapı Mevlevihanesi’nin "Hamuşan"118 mezarlığına götürülerek orada
defnedilmiş bulunan annesi Emine Emsal Hanım'ın yanına defnedildi.119
1.2. TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN ESERLERİ
Mevlevi Dedesi, mutasavvıf, mesnevihan, yazar, şair, öğretmen, gazeteci, çevirmen,
edebiyat ve islam tarihçisi olarak çok yönlü bir kişiliğe sahip olan Tahir’ül Mevlevi’nin
Edebiyat Lugati adlı yapıtının başında kendi kaleminden çıkmış biyografisi ile basılmış ve
basılmamış çeşitli türde yapıtları yer almıştır.120
Yapıtları şu gruplarda toplanabilir:
Mevlevi tabirlerindendir. Konya'da Mevlana'nın türbesi dışında ve kıble yönündeki büyük kabristana verilen
isimdir.
118
119
Vakit, nr.12114-1362, 23 Haziran 1951;Son Posta, nr.5637-1876, 22 Haziran 1951; Yeni Sabah, nr.5085, 22
Haziran 1951.
120
Tahir’ül Mevlevi, Edebiyat Lugati, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1973, 6-11.
1.2.1. Edebi Eserleri
a- Şiir
1- Mir’at-ı Hazret-i Mevlana: Tahir'ül Mevlevi, Tahir Dede Kütüphanesi’ni
açtıktan sonra, ilk olarak, Yenikapı Mevlevihanesi’ndeki çilesi sırasında yazdığı, bu yapıtının
ilk bölümünde bulunan Hilye-i Hazret-i Mevlana ile Mevlana Celaleddin Rumi için yazdığı,
aşığa ve dervişe uygun biçimde olan pek çok gazeli, kütüphanesinin ilk kitabı olarak, Maarif
Nezaret-i
Celilesi'nin
(Milli
Eğitim
Bakanlığı) 15 Haziran 1899 tarihli
izniyle
yayınlamıştır.121 Tahir'ül Mevlevi, bu yapıtını, kendisinden önce, Manisa Mevlevihanesi
postnişi Lütfi Çelebi ve Rıza Dede’nin yazdıkları hilyelerden yararlanarak oluşturmuştur.
Küçük hacimli olmasına rağmen, bilgi içeriği bakımından oldukça yoğun olan bu yapıt, Hz.
Mevlana aşıklarına yol gösterici niteliktedir.122
Bu yapıt, önsözden sonra 3. sayfada Hilye-i Hazret-i Mevlâna ile başlar ve 26. sayfada
son bulur. Beyitler bazen tek, bazen de iki sütun halindedir. İstanbul’da 1315/1897 yılında
Cemal Efendi Matbaası’nda küçük boy 30 sayfa olarak basılan yapıtın 27–30. sayfalarında
ise övücü tanıtım yazıları vardır.123
Hz. Mevlana’yı anlamak isteyenlere ve onun fiziksel, ahlaksal, ruhsal ve insanca
özelliklerini öğrenmek isteyen Hz. Mevlana dostlarına rehberlik edecek bir başvuru kaynağı
niteliğini taşıyan bu yapıt, besmele ile başlar. Hamdele ("Elhamdülillah" demenin kısaca ismi)
ve salveleden (Hz. Muhammed’e okunan salavat ve dua) sonra, sırasıyla dört halife olan Hz.
Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali övülür ve dönemin padişahı olan Abdülhamid
Han’a dua edilir. Yazar, bunun ardından, Hz. Mevlana’nın yüzünün levhi mahfuza (her şeyin
yaşamının duygusal, soyut, kutsal mekanda yazılması) benzediğini, ela renkli gözünün
mahmur ve geniş, sakalının kumrala yakın olduğu gibi fiziksel özellikleri ile sohbetinin tatlı
ve yüzünün güleç olduğu, söz söyleyince ölü gönüllerin dirildiği, şefkatli ve merhametli
olduğu gibi ahlaki, ruhsal ve insani özelliklere sahip olduğunu aktarır.124
Sûreti sîreti ma‘nâsı güzel
Cism-i nâzendesi sîmâsı güzel
b34 (Mevlana’nın ahlakı ve dış görünüşü güzel)
Nûr-ı pîşânına bakdıkda kamer
Tahir’ül Mevlevi, Mir’at-ı Hazret-i Mevlana, Cemal Efendi Matbaası, İstanbul, 1315/1896, 30 s.; Tahir
Olgun, Mir’at-ı Hazret-i Mevlana, haz. Mehmet Veysi Dörtbudak, Rumi Yay., Konya, 2008.
122
Abdullah Arı, “Tahir’ül Mevlevi, - Mir’at-ı Hazret-i Mevlana”, Sufi Araştırmaları, cilt:3, sayı:5, Manisa,
2012, 115-116.
123
Ali Temizel, 2009, 47.
124
Neslihan Koç Keskin, “Tahir’ül Mevlevi’nin Hilye’si’ne Göre Mevlana”, Erdem Dergisi, sayı:50, 2008, 197222.
121
Bağladı ‘aşkına hâleyle kemer
b35 (alnı parlaklığı nedeniyle aya kemer bağlatmıştır)
Sarı reng ile siyâhın beyni
Türkçesi ya‘ni elâ[y]dı ‘aynı
b47 (gözleri elâ olarak belirtilmiştir)
Etdi bir nazrada ol dîde-i mest
Nice mukbilleri sarhoş-ı Elest
b49 (mutlu olanları Elest sarhoşu eder)
Zer-i sâfî idi ol şâh-ı kerîm
Zer nedir doğrusu iksîr-i ‘azîm
b53 (saf altın gibiydi)
Oldu ‘âriflere mağz-ı Kur’ân
Şübhesiz vahyi cenâb-ı Mennân
b85 (Mesnevî; Kur’ân’ın özüdür, vahyedilmiştir)
Nutk-ı cân-bahşı halâvetli idi
Cebhe-i pâki beşâşetli idi
b112 (güler yüzlü ve tatlı dillidir)
Edip altmışla sekiz yıl Mevlâ
Onu şâhenşeh-i taht-ı ma‛nâ b145
Altı yüz yetmiş ikide nâ-gâh
Mak‘ad-ı sıdka ‘urûc etdi o şâh
b146 ((Mevlânâ’nın 68 yaşında ve h.672’de /5
Cemâziye’l-âhir 672/17 Aralık 1273 vefat ettiği belirtilmiştir)
Bu çalışmanın hilye kısmından sonra, kendisinin Kaside-i Atiye-i Nef’i’ye nazire
olarak yazdığı şiirin Kayseri Mevlevi Şeyhi Ahmet Remzi Akyürek Dede tarafından yapılan
tahmisi ve Nazmi Bey’in, İzmirli Hafız İsmail Bey’in ve Hafız Şerafeddin Bey’in birer şiiri
yer almaktadır.125
2- Divançe-i Tahir: Tahir'ül Mevlevi’nin sonraki şiirlerinin eklenmesi ve Divanı Tahir’ül Mevlevi adı altında 1932 yılında düzenlenen, ancak basılamayan yapıtın ilk şeklidir.
Divan-ı Tahir’ül Mevlevi’nin son 7 varağı, Divançe-i Farsi-i Tahir’e ayrılmıştır. Bu yapıt,
Tahir'ül Mevlevi’nin biyografisi, yapıtlarının listesi ve İfade başlığı altında şiir hakkındaki
görüşlerinin yer aldığı 218 varaktan oluşan divandır. Tahir'ül Mevlevi, 1945 yılından sonra
kaleme aldığı şiirleri yine Divan-ı Tahir’ül Mevlevi adı altında bir araya getirmiş, fakat bu
yapıt da basılamamıştır.126
3- Farsça Divançe ve Tercümesi: Tahir'ül Mevlevi’nin Farsça 29 gazeli, az
sayıda kıta, rubai, tahmis ve mesnevisiyle, bunların Türkçesini kapsayan yapıtı, Yusuf Öz ve
Tahir Olgun, Mir’at-ı Hazret-i Mevlana, haz. Mehmet Veysi Dörtbudak, Rumi Yay., Konya, 2008.
Tahir’ül Mevlevi – (1877-1951) Edebiyat tarihçisi, Yazar ve Şair, 2012, 3.
http://www.liseedebiyat.com/index.php/byografler/213-cumhuryet-doenem/2123-tahirulmevlevi.pdf
e.t.29.12.2013.
125
126
Yakup Şafak tarafından yayınlamış127; Mehmet Atalay tarafından da, daha geniş bir içerikle,
Tahir'ül
Mevlevi’nin
Farsça
Divançesi
ve
Tercümesi
adıyla
ikici
bir
yayını
gerçekleştirilmiştir128. Tahir'ül Mevlevi’nin yer yer içli söyleyişlere sahip manzumelerden
oluşan bu divançesi, sade ve anlaşılır bir dille yazılmıştır. Bu yapıtında kendi şiirlerini serbest
tarzda ve kuvvetli bir Türkçe ile kendisinin çevirmesi de, ilginç bir özellik olarak karşımıza
çıkar. Bu divançede, Mevlana, Sadi, Cami gibi tasavvufçu ünlü şairlerin adları anılmakta ve
bazıları adına kaleme alınmış manzumeler de bulunmaktadır.129
b- Dil ve Edebiyat Bilgileri
1- Dest-aviz-i
Farsi-hanan:
Tahir'ül
Mevlevi’nin
Farsça
ve
İslâm
Tarihi okuttuğu Rehnümâ-yı Füyûzât Mektebi adlı özel okul külliyatının ilk kitabıdır.130
2- Amuzgar-ı Farsi: Tahir'ül Mevlevi’nin bu yapıtının, Kirkor Faik'in sahibi
olduğu ve Asır Matbaası tarafından çıkarılan Musavver Terakki gazetesinde 1906 tarihinde
yayınlandığı bilinmektedir.131
3- Tedrisat-ı Edebiyyeden Nazım ve Eşkal-i Nazım: Tahir'ül Mevlevi’nin
Darüşşafaka'da okuttuğu edebiyat derslerinin notlarıdır. Şiirle ilgili teknik konular, vezin ve
kafiye gibi şekillerle bazı edebiyatçıların kısa biyografisinden oluşur.132
4- Edebiyat Lugati: Tahir'ül Mevlevi’nin, Edebiyat Lügati Komisyonu'ndan 6
Mayıs 1934 tarihinde ayrıldıktan sonra hazırladığı, örnekler vererek açıkladığı edebiyat
terimlerini alfabetik olarak açıkladığı Edebiyat Istılahları kitabının kısaltılmış şeklidir. Bu yapıt,
bazı küçük değişikliklerle, Kemal Edip Kürkçüoğlu tarafından da yayınlanmıştır.133 Tahir'ül
Mevlevi’nin bunun dışında Edebiyat Kaideleri ve Edebiyat Sözlüğündeki Uydurma Tabirler
Tahir’ül Mevlevi, Farsça Divançe ve Tercümesi, haz. Yusuf Öz, Yakup Şafak, Konya Büyükşehir Belediyesi
Yayınları, Konya, 2003, 24-96.
128
Mehmet Atalay, Tâhirü’l-Mevlevî’nin Farsça Divançesi ve Tercümesi, Çantay Kitap Kırtasiye, İstanbul ,
2007.
129
İbrahim Kunt, “Tahir’ül Mevlevi’nin Farsça Divançesi ve Tercümesi (Tanıtım)”, Nüsha, yıl: III, sayı: 9,
2003, 205-206.
130
Tahir’ül Mevlevi, Dest-aviz-i Farsi-hanan, İstanbul, 1325.
131
Tahir’ül Mevlevi – (1877-1951) Edebiyat tarihçisi, Yazar ve Şair, 2012, 3.
http://www.liseedebiyat.com/index.php/byografler/213-cumhuryet-doenem/2123-tahirulmevlevi.pdf
e.t.29.12.2013.
132
Tahir’ül Mevlevi, Tedrisat-ı Edebiyyeden Nazım ve Eşkal-i Nazım, İstanbul, 1329.
127
133
Tahir’ül Mevlevi: Edebiyat Lugati, haz. Kemal Edip Kürkçüoğlu, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1973, 184 s.
adlı yapıtları bulunmaktadır. Edebiyat Sözlüğündeki Uydurma Tabirler adlı yapıt, Türk Dil
Kurumu'nun yayınladığı Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü’nün134 eleştirisidir. Elde
bulunan bir formasından anlaşıldığı kadarıyla, Divan Edebiyatı Istılahları başlıklı bir
çalışmasını, 1951 tarihinde İslam Yolu dergisinin eki şeklinde basılmaya başlanmıştır.135
c- Edebiyat Tarihi, Biyografi ve Şerhler
1- Şeyh Sadi’nin bir Sergüzeşti: Fars şairi ve İslam bilgini Şeyh Sadi-i
Şirazi’nin (1193-1292) küçük öykülerden oluşan Bostan adlı ünlü ahlaki ve didaktik
mesnevisindeki Somenat öyküsüne dair şiirin yorumlamasıdır.136 Tahir’ül Mevlevi,
çalışmasını şu sözlerle aktarmaktadır:137
Hindistan’daki Sûmenât mabedi ile oradaki putperestlerin ahvâline dâir ma’lûmâtı
hâvîdir.
kıt’asıyla kudret-i şâirâneleri itiraf olunan vahy-âverân-ı Acem’den Şeyh Sa’dî’nin, nâm-ı
hakîmânesi Şark ve Garb’ın ma’rûfu bulunup bir asırdan ziyade ömür sürdükten sonra 691
Şevval’inin bir Cuma günü Şiraz’da âlem-i bekâya intikal eyleyen o muazzam cihan şairi ve o
büyük ahlâk mualliminin Gülistân-ı her dem-tâzesi gibi Bostan namında da bir eser-i
mu’teberi vardır ki yakın zamanlara kadar -âsâr-ı sâiresi misilli- hikem-cûyân-ı Osmanî’ye
tedris edilirdi.
Hazret-i Sa’dî, bu ravza-i irfânı 655 tarihinde ve iki bayram arasında tarh ve tesis
eylediğini:
beyitleri ile haber veriyor.
Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü, Arı Matbaası, TDK Yay., Ankara, 1948, 146 s.
Tahir’ül Mevlevi, Divan Edebiyatı Istılahları, İslam Yolu, 1951; İSAM Ktp., nr.9153.
136
Tahir’ül Mevlevi, Şeyh Sadi’nin bir Sergüzeşti, Muslihiddin Sadi-i Şirazi, müt. Mehmed Tahir el-Mevlevi
(Olgun), Asır Matbaası, İstanbul, 1327/1908, 48 s.
137
Esra Çakar, “Tahirü’l Mevlevi’nin İlk Metin Şerhi Denemesi: ‘Şeyh Sa’di’nin Bir Sergüzeşti’’”, Doğu
Araştırmaları, sayı: 10, 2012, 47-74.
134
135
Adl, ihsan, aşk, tevazu, rıza, kanaat, terbiye, şükür, tövbe, münacata dair on bab
üzerine müretteb olan Bostan’ın sekizinci babında Cenâb-ı Şeyh’in bir ser-güzeşt-i garîbi
mündericdir.
Bu ser-güzeştin garip olmakla beraber Sumenât138 mabedi hakkında izahatı hâvî
bulunmasından bazı kelimâtının şerhiyle mealen tercümesini münasip gördük.
Tâhirü’l-Mevlevî
2- Başlangıcından Tanzimat Devrine Kadar Edebiyat Tarihimize Dair Manzum
Bir Muhtıra: Edirneli Ali Güfti’nin (? – 1677) Güfti Tezkiresi ve Ziya Paşa’nın (1825-1880)
klasik Türk, Fars ve Arap şiiri için düzenlediği bir antoloji olan Harabat Mukaddimesi’ne
benzer şekilde hazırlanmış olan kısaltılmış bir yapıttır.139 Tahir’ül Mevlevi’nin, bu yapıtı
tamamlamak için yazdığı, XIX. asrın yarısına kadar Garp Edebiyat Tarihine Dair Manzum
Bir Muhtıra adlı basılmamış bir yapıtı da bulunmaktadır. Yapıtın giriş kısmında, Yunan
edebiyatına değinildikten sonra, XIII. yüzyıldan itibaren kronolojik sıra izlenerek, her
yüzyılda yetişen İtalyan, Fransız, İngiliz, Alman, İspanyol ve Rus gibi Batılı yazarların
biyografileri, getirdikleri yenilikler, Avrupa'daki edebi akımlar ve temsilcileri hakkında
kısaca bilgi verilmiştir. 28,5x20cm. boyutlarındaki 36 sayfalık yapıtın sonunda, bitiş tarihi
olarak, 13 Şubat 1937 ibaresi bulunmaktadır.140
3- Fuzuli’ye Dair: Tahir’ül Mevlevi, Edebiyat Tarihimizde Araştırmalar
serisinin ilk kitabı olan Fuzuli’ye Dair141 adlı araştırmasında, ünlü Türk divan şairi Fuzuli’nin
(1483-1556) Bâde, Fuzulî’nin 16. yüzyılın başlarında kaleme aldığı ve Şah İsmail’e sunduğu
“Beng ü Bâde” mesnevisinde Şah İsmail’in sembolik değerinin Bade olduğunu 142 ilk dile
getirenlerden birisi olmuştur:
Hayâlî bir savaş Beng ü Bâdesi
Kaçar dayanmaz şiddet-i harbe
Sûmenât: Hindistan’ın Gucerât sahilinde eski bir şehir idi ki derununda gayet cesîm u fevkalâde müzeyyen bir puthane
vardı. Sultan Mahmud-ı Gaznevî, Sûmenât’ı fethedince puthane dahilindeki altın ve gümüşü iğtinam eyleyerek tezyinatından
çoğunu payitahtı bulunan Gazne’ye getirmiş. Burhân-ı Kâtı’ın beyanına göre puthanedeki sanem-i a’zamı da kırdırdıktan
sonra darüssaltanasındaki camiin kapısına eşik yaptırmış. Sultan Mahmud’un vefatını müteakip Sûmenât puthanesi yeniden
kesb-i imrân eylemiş olmalı ki Şeyh Sadi orada fildişinden masnu’ bir put görmüş. Çünkü Sultan Mahmud 421 tarihinde
vefat etmiştir. (Yazarın notu)
138
Tahir’ül Mevlevi, Başlangıcından Tanzimat Devrine Kadar Edebiyat Tarihimize Dair Manzum Bir Muhtıra,
İttifak Matbaası, İstanbul, 1931, 156 s.
140
A.Şentürk, 1991, 100.
141
Tahir’ül Mevlevi, Fuzuli’ye Dair, Selamet Basımevi, İstanbul, 1936, 62 s.
142
Ali Yıldırım, “Fuzuli’nin Beng ü Bade Mesnevisi ve Bade Sembolü”, F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi, cilt: 14,
Elazığ, 2014, 2.
139
Zannımca Fuzûlî bu manzûm ile
Zaferi Bâde’ye vermekte çünki
Kısıktır orada esrârın sesi
Şarâbın eline geçer galebe
Göstermiş cemîle Şah İsmaile
Şâh şarâb içerdi Bâyezid bengi (1936; 52).
4- Şair Nev’i ve Suriyye Kasidesi: Divan şairi Nevi’nin (1533-1599) kısa
biyografisiyle birlikte, Sultan III.Murad’ın oğlu Şehzade Mehmed’in (III.Mehmed 15661603) 1582 yılının Haziran ayındaki görkemli sünnet düğününün anlatıldığı ünlü kasidesinin
şerhidir.143
Tahir’ül Mevlevi’nin bu çalışmasında aktardığı bilgilere göre, asıl adı Yahya olan
Nev’î Efendi, 1533 yılında Malkara’da doğmuştur. 1550 yılında medrese eğitimi almak için
İstanbul’a gelen Yahya, medrese öğrencisi olduğu dönemde, Nev’î takma adıyla şiirler
yazmaya başlar. Tahir’ül Mevlevi’nin, Nev’î’nin oğlu Atâyî’den aktardığına göre, Nev’î,
dönemin ünlü şairlerinden Bakî ile arkadaşlık etmiştir. 1582 şenliği üzerine “Sûriyye
Kasidesi”ni yazdığı dönemde öğretmenlik yaptığı bilinir. Nev’î, 1589 yılında Bağdat
kadılığına atanır, ancak bu görevi almak istemez. Bu sıralarda III. Murad’ın küçük
şehzadelerine özel öğretmen olarak saray hizmetine alınır. Nevî’nin, bazen III. Murad’ın da
katıldığı bu dersler dolayısıyla sultanla yakınlık kurduğu söylenir.144
5- Baki’ye Dair: Tahir’ül Mevlevi’nin, Yücel Dergisi’nin (1935-1956 / 163
sayı) ilk iki cildinde yayınlanan ve günümüzde referans değeri taşıyan yazılar arasında yer
alan Şair Baki’nin Zati ile İlk Görüşmesi adlı çalışması, Edebiyat tarihimizde Araştırmalar
başlığı altında yer almıştır.145 İki bölümüyle ilgili Sadettin Nüzhet Ergun’un eleştirileri
Mecburi Bir-kaç Söz başlığıyla değerlendirilmiştir.146
Tahir’il Mevlevi’nin, yine aynı dergide, “Fuzulî’nin Şikâyetname Gönderdiği Nişancı
Kimdi?” (S. 8), “Bengübâde” (S. 9), “Gene Fuzulî’nin Nişancısı Hakkında” (S. 10), “Fuzulî
Leylâ ve Mecnun Manzumesini Niçin Yazmıştı?” (S. 11-12), “Fuzulî Leylâ Mecnun
Tahir’ül Mevlevi, Şair Nev’i ve Suriye Kasidesi, Aydınlık Basımevi, İstanbul, 1937, 48 s.
Gülsüm Ezgi Korkmaz, “Surnamelerde 1582 Şenliği”, Bilkent Üniversitesi Ekonomi ve Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara, 2004, 38.
145
Mehmet Can Doğan, “Yücel Dergisinin Fikri ve Edebi Tahlili”, Güz, sayı:3, 2008, 100.
146
Tahir’ül Mevlevi, Baki’ye Dair, Aydınlık Basımevi, İstanbul, 1938, 96 s.
143
144
Manzumesini Kimin Adına Yazmıştı?” (S.14), “Eski İstanbul’dan Parçalar” ana başlığı
altında yayınladığı yazıları bulunmaktadır.147
6- Mesnevi’nin Eski ve Yeni Muterizleri: 1946-1947 yıllarında Mesnevi hakkında
uzunca bir tartışma yaşandı. Muhammed Şahin isimli bir kişi, kaleme aldığı Mesnevi'nin
Tenkidi (İstanbul 1946) adlı kitabında, bulduğu bazı anlatım ve kanıtlarla Mesnevi'nin
söylence ve batıl inançtan oluştuğu düşüncesini ileri sürüyordu. Tahir'ül-Mevlevi, kitabı
inceledikten sonra, oldukça dindar ve bağnaz olan eleştirmene bir yanıt niteliğinde Mesnevi
'nin Eski ve Yeni Muterizleri148 adıyla bir kitapçık yayınladı. Sert ve alaylı anlatımların
bulunduğu bu kitapçığı, karşı tarafın hırçın bir dille kaleme aldığı Mesnevi'nin Tenkidini
Beğenmeyene Cevap149 adlı karşı yanıtı izledi. Tahir'ül-Mevlevi, Muhammed Şahin'in hiç bir
ödün vermeyerek, savında ısrar ettiği ve edeceği anlaşıldığından; sürdürülmesi yararsız
görülen tartışmaya, Mesnevi'nin Yeni Muterizine İkinci Cevap150 (İstanbul 1947) isimli bir
kitapçıkla son verdi.151
7- Germiyanlı Şeyhi ve Harnamesi: Yücel Dergisi’nin Edebiyat tarihimizde
Araştırmalar serisinin son kitabı olan Germiyanlı Şeyhi ve Harnamesi152, divan şairi
Germiyanlı Şeyhi’nin (?-1431), yaşamı, yapıtları, edebi gücü ve kaderi yük taşımak olan bir
eşeğin, semiren öküzlere özenmesi üzerine başına gelenleri mizahi ve alegorik bir dille alaylı
bir şekilde yerdiği, 126 beyitten oluşan Harname adlı mesnevisinin açıklamasından ibarettir.
Yapıtın sonunda, Türk Dil Kurumu tarafından 1942'de tıpkıbasım olarak yayınlanan
Şeyhi Divanı hakkında yazarın İstanbul kütüphaneleri düzenleme komisyonu adına bir eleştiri
yazısı ve Şeyhî'nin bir beyti hakkında, Ali Nihad Tarlan'la aralarındaki yazışmaların metinleri
bulunmaktadır.
Yazarın el yazısı ile temize çektiği nüsha, Süleymaniye Kütüphanesi’nde F.S.
Türkmen 79 numarada kayıtlıdır. 24,5 x 6,5 boyutlarında, mavi bez sırtlı ve mukavva kapaklı
olan, 80 varaklık ve sonunda 26 Ağustos 1947 tarihi bulunan bu nüsha, çizgili kağıtlara siyah
mürekkep kullanılarak rik'a ile yazılmıştır.153
Mehmet Can Doğan, 2008, 102.
Tahir’ül Mevlevi, Mesnevi’nin Eski ve Yeni Muterizleri, Tecelli Matbaası, İstanbul, 1946, 22 s.
149
Muhammed Şahin, Mesnevi’nin Tenkidini Beğenmeyene Cevap, Güven Basımevi, İstanbul, 1947, 12 s.
150
Tahir’ül Mevlevi, Mesnevi’nin Yeni Muterizine İkinci Cevap, Rıza Koşkun Basımevi, İstanbul, 1947, 16 s.
151
A.Şentürk, 1991, 55-56.
152
Tahir’ül Mevlevi, Germiyanlı Şeyhi Harname’si, Yeşil Giresun Matbaası, Giresun, 1949, 66 s.
153
A.Şentürk, 1991, 79-80.
147
148
8- Mesnevi Dersleri: Tahir’ül Mevlevi'nin Mesnevi yorumlamasına dair ilk
denemeleri, 20 Ağustos 1339 / 1929 tarihinden itibaren Fatih Camii’ndeki mesnevihanlığı
süresince, ders sırasında kürsüde bulundurmak üzere, 7 Muharrem 1342 / 1924 tarihinden
itibaren tuttuğu defterlerde yer alır. Mesnevi Takrirleri olarak adlandırdığı bu defterlerden bir
kısmı, günümüzde Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Onun, uzun bir süre sonra
Süleymaniye Camii’nde başlattığı Mesnevi dersleri, İslam Yolu dergisinin sahibi Esad Ekicigil
tarafından, Mesnevi Dersleri adı ile 11 Şubat 1949'dan itibaren süreli yayın olarak
yayınlanmaya başlandı. Ekicigil, "Okuyucularımıza" başlıklı sunum yazısında bu durumu şu
şekilde açıklamaktadır:
"Üstad Tâhir Olgun'un Süleymâniye camiinde verdiği derslerin ehemmiyeti
dolayısıyla onların kitap hâlinde neşrini kendisinden rica ettim. Muvafakat gösterdi. Lâkin bu
mühim ve değerli eseri, kitap hâline getirmek uzunca süreceği ve bir an evvel mütâlâasından
hakikat taliplerini mahrum edeceği için forma forma neşrini münâsip gördüm. "Mesnevi
Dersleri"nin beher forması şimdilik 15 günde bir çıkacak ve her forma 15 kuruşa satılacak ve
26 forması bir cilt olacaktır. Altı aylık abone ücreti 375 kuruştur /.../."
123 forma olarak yayınlanan bu dersler, Tahir’ül Mevlevi’nin 21 Haziran 1951
tarihinde ölümünden sonra, ancak 6 kez çıkarılabilmiştir. Onun son yıllarındaki en büyük
arzusu Mesnevi şerhini tamamlamaktı. Ancak, 5.cildin 1094. beytine dek getirebildiği bu
yapıtı, ölümü dolayısıyla yarım kalmıştı. Yazı taslağı halindeki bu çalışmaları, Fethi Sezai
Türkmen Bey'in çabalarıyla, 1963 tarihinden itibaren 14 cilt halinde yayınlanmıştır.154
9- Tahir’ül Mevlevi’nin Şerh-i Mesnevi’si:
Tahirü’l-Mevlevi’nin 20 Ağustos 1929 tarihinden itibaren Fatih Camii’nde verdiği
Mesnevi derslerinde aktaracaklarını anımsamak üzere, Mesnevi Takrirleri adı altında tuttuğu
notlar, şerhinin temelini oluşturur.155 Mesnevi takrirleri ilk olarak İslam Yolu dergisinin sahibi
Esad Ekincigil tarafından Mesnevi Dersleri adı altında 11 Şubat 1949 tarihinden itibaren 15
günde bir, 16 sayfalık bir forma halinde yayınlanmaya başlar.156
Uzun yıllar Mesnevi şerhi üzerinde çalışan Tahirü’l-Mevlevi, bu çalışmalarla ancak ilk
dört cildi ve beşinci ciltten de bin beyit kadarını şerh edebilmiş, geri kalanına yaşamı
A.Şentürk, 1991, 93-95.
A.Şentürk, 1991, 93.
156
İsmail Güleç, “Mevlana’nın Mesnevisi’nin Tamamına Yapılan Türkçe Şerhler”, İlmi Araştırmalar Dil ve
Edebiyat İncelemeleri, 22, 2006, 135-154.
154
155
yetmemiştir.157 Yazı taslakları halinde kalan bu çalışmalar, yıllar sonra Fethi Sezai
Türkmen’in girişimleriyle, 1963’ten itibaren yeniden yayınlanmıştır. En düzenli yayınlanması
ise, Şamil Yayınevi tarafından yapılmış olanıdır. Diğer kısımlar, Şefik Can (ö. 2005)
tarafından tamamlanarak yayınlanmıştır.158 Ahmet Ateş, bu şerhin çevirisini mükemmel
bulmakla birlikte, metni anlama ve açıklama açılarından herhangi bir yenilik getirmedikleri ve
eski şerhlerin bir tekrarı oldukları için de eleştirmektedir.159
Tahir’ül
Mevlevi, bu
çalışmasına
Mesnevi’nin Arapça önsözünün şerhiyle
başlamaktadır. Bu kısmı cümleler halinde şerh ederken ayrıca Mesnevi’nin yazılma ve
okunma nedenlerini de açıklamaktadır. Tahir’ül Mevlevi’nin Kuran bilgisinin derinliği,
hemen her cümleyi şerh ederken verdiği ayetlerden de anlaşılmaktadır. O bu yapıtını, adeta
Mevlevi’lere ve dostlara Mesnevi dersi verir gibi anlatmaktadır. Bu şerh ve açıklamalar, son
dönemde yazılmış olmakla birlikte, geleneğe bağlı ve çoğunlukla Mevlevilere yöneliktir.
Tahir’ül Mevlevi, asıl metin, Türkçe okunuşu, çevirisi ve metin içinde geçen kelimelerin
sözlük ve terim anlamlarından sonra, şerh edilmesi şeklinde bir yöntem izler. Şerh sırasında
ayet ve hadislerden oldukça sık yararlanılmaktadır. Bu şerhin yazar nüshası, Konya Mevlana
Müzesi Kütüphanesi İhtisas no: 9057-9067’de bulunmaktadır. Tahir’ül Mevlevi’nin Mesnevi
şerhi, Ankaravi ve Konuk’un yapıtlarından sonra, en geniş Mesnevi şerhidir.160
Tahir’ül Mevlevi’nin Mesnevi’nin 21.beytinin şerhi şu şekildedir:
Kâse-i çeşm-i harîsân pür neşüd
Tâ sadef kaani neşüd pür dür neşüd
“Hırs ve tama ehlinin gözü doymaz. Halbuki sedef, kanaat gösterip kapanmayınca
içinde inci olmaz.”
Hadis-i şeriften mealen:
“Adem oğlunun iki vadi dolusu altını ve gümüşü olsa, mutlaka onlara ilaveten üçüncü
bir vadisi olmasını ister. Adem oğlunun içini ancak toprak doldurur.” Buyurulmuşdur.
Naklolunan Hadis-i Şerifin mealini Hazret-i Mevlana başka bir tarzda ifade ediyor.
Haris olanların kaselerinin daima boş kalacağını, karınları tok olsa da gözlerinin aç
bulunacağını söylüyor. Sedefin içinde inci hasıl olması için, onun kanaat göstermesi ve
kabuklarını kapaması lazım geldiği gibi, kalbinde marifet cevherleri husûle gelmesini
isteyenler de hırs ve tama ağzını kapamalıdır, diyor.
Tahir’ül Mevlevi, Şerh-i Mesnevî, 2. Baskı, İstanbul, 15.
Şefik Can, Mevlânâ, Hayatı, Şahsiyeti, Fikirleri, Ötüken Yay., İstanbul, 1997, 381.
159
Ahmet Ateş, “Mesnevi’nin On Sekiz Beytinin Manası”, 60. Doğum Yılı Münasebeti ile Fuad Köprülü
Armağanı, DTCF, Ankara, 1953, 41.
160
İsmail Güleç, 2006, 147.
157
158
İncinin nasıl hasıl olduğunu bilmiyorum. Şairane, yani hayali ve efsane olmak üzere
şöyle bir söz vardır. Güya Nisan yağmurları yağarken, denizde istiridye, kabuğunu, karada
yılan ağzını açarmış; yağmur damlaları istiridye içinde düşünce inci, yılanın ağzına da
girince zehir olurmuş.
Lakin incinin husûle gelmesi için istiridye kabuklarının kapanması yağmur
damlalarının deniz suyuna karışmaması lazım imiş. Hazret-i Pir’in bu misali irad etmesi onu
hakikat olarak kabul etmesinden değil, şöhretine mebni olmalıdır.161
Tahirü’l-Mevlevi’nin Mevlevilik hakkındaki düşüncelerini şu şekilde özetlenebilir:162
1. Mevlevilik tarikatı, Mevlana tarafından değil, vefatından sonra, oğlu Sultan Veled
tarafından kurulmuştur.
2. Mevlevilik, Mevlana’nın ölümsüz yapıtı olan Mesnevi’nin ortaya çıkardığı bir kuruluştur.
3. Mevlevilik yolu, Kur’an ve Hz. Muhammed’in yoludur.
4. Mevlevilik, tüm kural ve uygulamalarıyla, İslami terbiyeyi önemseyen bir tarikattır.
5. Mevlevilik yolu, gönül doygunluğu yoludur, yani Mevleviler dünyalık elde etmek için
kimsenin önünde eğilmezler.
6. Bazı Alevi, Bektaşi, Şii meşreb Mevleviler olmakla birlikte, bu tarikatın adı geçen
tarikatlarla bir ilgisi yoktur. Mevleviliğin Veledi veya Şemsi şeklinde ifade edilen iki kolu
yoktur.
10- Tahir’ül Mevlevi’den Metin Şerhi Örnekleri: Tahir’ül Mevlevi, Divan
Edebiyatından Birkaç Parça ve İzahı adlı basılmamış yapıtı, Baki’nin Sünbül Kasidesi ile
Kanuni Sultan Süleyman’a Kasideler’i, Taşlıcalı Yahya’nın Şehzade Mustafa Mersiyesi,
Nefi’nin Hotin Kasidesi, Sabri’nin Ebusaid Efendi Kasidesi, Fuzuli’nin Bağdad Kasidesi ve
Şikayetnamesi’ni içermektedir. Onun bu çalışması, sonradan Şener Demirel tarafından
yayınlanmıştır.163 Tahir’ül Mevlevi’nin ayrıca, İbni Kemal’in Yavuz Hakkındaki Mersiyesi,
Mantıki ve Bir Hezelliyesi, Nedim’in Köşk Kasidesi ve Namık Kemal ile Ziya Paşa’nın
Naziresi, Vehbi’nin Tayyare Kasidesi ve Şerhi, Tannane Kasidesi gibi yayınlanmamış şerh
çalışmalarıyla, Veliyüddinoğlu Ahmed Paşa Divanı’nın Nesre Çevrilişi adlı bir yapıtı
vardır.164
Mevlânâ Celaleddin Rûmî, Mesnevî, tercüme ve şerheden Tahirü’l-Mevlevî, II. Baskı, Şamil Yayınevi,
İstanbul, 74-77.
162
Zülfikar Güngör, , “Son Mesnevihanlardan Tahirü’l-Mevlevi ve Mevlevilik Hakkında Bazı Görüşleri”, Din
Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, cilt: 9, sayı: 3, 2009, 184-185.
163
Şener Demirel, Tahirü’l-Mevlevi (Olgun)’den Metin Şerhi Örnekleri, Araştırma Yay., Ankara, 2005, 255 s.
164
Tahir’ül Mevlevi – (1877-1951) Edebiyat tarihçisi, Yazar ve Şair, 2012, 3.
161
11- Şair Anıtları: Tahir’ül Mevlevi’nin görüştüğü ya da tanıdığı 30 kadar şairin
biyografisi ile ölümlerine düşürdüğü tarihleri içeren yapıtı, Mehmet Atalay tarafından
yayınlanmıştır.165
12- Biyografi Çalışmaları:
Tahir’ül Mevlevi’nin basılmamış yapıtları içinde Aşık Çelebi Tezkiresi ve Şair Zati,
Bursalı Gazali, Kudema-yı Mevleviyye, Şükufe-i Baharistan, Şair Refi-i Kalayi, Şair Ali İffet
gibi biyografi çalışmaları bulunmaktadır. Ayrıca Şeyh Galib’in Hüsn-ü Aşk’ını yayına
hazırlamıştır.166
 Aşık Çelebi Tezkiresi ve Şair Zati: Yazarın bu yapıtı, Aşık Çelebi'nin yaşamı,
kişiliği ve yapıtının benzerleri arasındaki yerinden kısaca söz edildikten sonra, biyografisine
aktardığı şairlerin değerlendirme şekline
bir örnek vermek amacıyla, Zati'ye dair
yazdıklarının sadeleştirilmesinden oluşmuştur. Süleymaniye kütüphanesinde F.S.Türkmen
150 numarada kayıtlı bulunmaktadır.
Bu çalışma, daha önce daktilo ile üzerine yazılmış 11 dosya kağıdı katlanarak
arkalarında kalan boş sayfalar kullanılmış şekilde, 21,5x13,5 cm boyutlarında, kırmızı karton
kapaklı, 22 varak, 18 civarında değişen satır sayılıdır. Sadeleştirmede, Millet kütüphanesinin
Pertev Paşa bölümünde, 440 numarada kayıtlı bulunan, Meşâirü'şşuarâ nüshası esas
alınmıştır. Yazarın bu çalışması, 29 Mart 1920 tarihinde bitirilmiştir.167
 Bursalı Gazali: Bu çalışma, Bursalı Gazali'nin yaşamı ve kişiliğini 168 konu olarak
almıştır. Süleymaniye kütüphanesinde F.S.Türkmen, 146 numarada kayıtlıdır.
Kitapçık, 19x13 cm. boyutlarında, kırmızı karton kapaklı ve 64 sayfadır. Rık'a
(yazarın hattı) ile birinci hamur kağıtlara yazılarak ortadan dikilmiş, 18 satırdır. Kitapçıkta
Gazali'den söz eden tarih ve şairlerin tezkirelerinden yararlanılmıştır. Sonra Gazali'nin
Mekke'den İstanbul'a gönderdiği mektupla169, Zati, Rûmi ve Cafer Çelebi'nin yanıtladıkları
mektuplar, Nuruosmaniye kütüphanesindeki 4968 numaralı dergiden aynen aktarılmış: Telif
tarihi 8 Mayıs 1944’dür.
http://www.liseedebiyat.com/index.php/byografler/213-cumhuryet-doenem/2123-tahirulmevlevi.pdf
e.t.30.12.2013.
165
Tahirül-Mevlevi, Şair Anıtları, haz. Mehmet Atalay, Çantay Kitap Kırtasiye, İstanbul, 2008.
166
Tahirül-Mevlevi, Tedrisat-ı Edebiyeden Nazım ve Eşkal-i Nazım, Mahmut Bey Matbaası, İstanbul,
1329/1914.
167
A.Şentürk, 1991, 63.
168
Orhan Şaik Gökyay, “Gazali (Deli Birader)”, Türk Dili, nr.223, Mart 1970; nr.224, Nisan 1970.
169
Günay Kut (Alpay), “Gazali’nin Mekke’den İstanbul’a Yolladığı Mektup ve Ona Yazılan Cevapları”,
T.D.A.Y. Belleten, Ankara, 1974, 223-252.
 Kudema-yı Mevleviyye: Yazar, bu çalışmasında, Mevlevî tarihçisi Ahmet
Efkâfi'nin Menakibü’l-arifi’ adlı yapıtında yer alan 114 ravinin (hadisi hocadan alıp, eda
lafızlarından biriyle kendinden sonrakilere aktaran kimse) biyografilerini konu edinir.170
Yapıtın, iki parça defterden oluşan yazar nüshasının birinci kısmı bulunamamıştır.
İkinci defter, Süleymaniye kütüphanesinde F.S. Türkmen 161 numarada kayıtlıdır. Kırmızı
mukavva kapaklı ve altın yaldızlı meşin ciltli olan bu nüshanın kabı parçalanmış, sayfaları da
yıpranmıştır. Yazı taslağı olduğundan, özensiz bir hattı vardır. 28x19 cm. boyutlarındaki 150
varaklık bu nüsha, çizgili beyaz kağıtlara, her varağın tek yüzü kullanılarak, siyah mürekkeple
ve nefis bir rık'a ile yazılmıştır.171
 Şükufe-i Baharistan: Tahir'ül-Mevlevi'nin gençlik yıllarının ürünü olan bu
çalışması, XV. Yüzyılın büyük bilgin ve mutasavvıfı Molla Cami'nin (1414-1492), içinde
birçok evliya menkıbesinin, başka şairlere ait şiirlerin, hikmetli sözlerin ve hikâyelerin yer
aldığı, hikmet temelli, insanın Allah’ı ve kendini tanıması amacıyla yazılan bir kitabı olan
Baharistan'ındaki “Yedinci ravza''da adı geçen kırk şairin biyografilerini konu alır.
Tahir'ül Mevlevi, bu çalışmasını 1899 yıllarında bir öğrencesine Baharistan okuttuğu
sırada hazırlamış, baş tarafını Terakki dergisinde yayınladıktan sonra, kitap halinde çıkartmak
üzere Encümen-i Maarif’’e göndermişti. Yazı taslakları uzun bir süre bekletildikten sonra
bozulmuş ve çizilmiş olarak geri gönderilince, Tahir'ül Mevlevi de yayından vazgeçmişti.
Yıllar sonra, ilk haliyle Beyânülhak dergisinin 26 Temmuz 1910 tarihli 70. sayısından itibaren
dizi halinde yayınlanan yapıtın aslı yangında kaybolmuştur.172
 Şair Refi-i Kalayi: Tahir’ül Mevlevi’nin, XVIII.-XIX. yüzyıl şairi Refi-i
Kalayi’nin173 biyografisini ele alan bir çalışmasıdır. Kalayi'nin174 (?-1821) yaşamı, kişiliği ve
divanından söz eden bir kitaptır. Süleymaniye kütüphanesinde F.S.Türkmen 89 numarada
kayıtlı bulunan yapıt, 12,5x33,5 cm. boyutlarında, 8 yaprak, sarı ve yeşil kartonlara rık'a
(yazar hattı) ile yazılıp ortadan dikilmiştir.
Kitabın başında Kalayi’nin Diyarbakırlı Refi (?-1711) ve Adanalı Sururi ile karşılıklı
yergileri anlatılır. Varak 4a'dan sonrası, 1867 yıllarında taşbasması olarak basılan divanının
170
http://www.mevlevider.net/default.aspx?mi=251 e.t. 2.1.14
A.Şentürk, 1991, 87-90.
172
A.Şentürk, 1991, 108-109.
173
İ.Hakkı Aksoyak, “Rafi-i Kalayi’ye Dair Yeni Bilgiler ve ‘Geçme Çubuk’ ile İlgili Manzumesi”, Türk
Kültürü İncelemeleri, sayı: 4, İstanbul, 2001, 159-172.
174
Fatin, Hatimet’ül-eş’ar, İstanbul, 1269 (1857), 160-162; Muallim Naci, Esami, İstanbul, 1308 (1890), 149;
Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmani, cilt: II, 413.
171
incelenmesine ayrılmıştır. Telif tarihi belirtilmemiş, İslam Yolu dergisinde (nr.53, 6) Ekim
1949’dan itibaren hemen tamamı dizi halinde çıkarılmıştır.175
 Şair Ali İffet: Tahir'ül-Mevlevi'nin, yakın dostu Girit'li Şair Ali İffet Gençarap’a176
dair yazdığı bir kitaptır. Kitabın 1246 tarihli nüshalarından biri, Ali Emiri kütüphanesinde
kayıtlıdır. Bir diğer nüshası da Süleymaniye kütüphanesinde F.S.Türkmen 145 numarada
kayıtlı bulunmaktadır.
Ali Emiri kütüphanesindeki nüsha, 21x17,5 (14 x 10) boyutlarında, koyu kırmızı
renkli kartonla kaplanmış, mukavva kapaklı, 63 sayfa (her varağa önlü arkalı sayfa numarası
konulmuş), birinci hamur kağıtlara mavi mürekkeple ve kesik uçlu kalem kullanılarak, rık'a
(yazar hattı) ile yazılmış, 15 satırdır.
Süleymaniye'deki nüsha ise, Ali Emiri kütüphanesindeki nüshanın yazı taslağı
şeklindedir. 33,5x12 cm. boyutlarında, dışı kahverengi ve beyaz çizgili bir kağıtla kaplanmış,
karton kapaklı, 32 varak, ambalaj kağıtlarına siyah dolmakalem kullanılarak rık'a ile yazılmış
30 satırdır. Her iki nüsha arasında bazı cümle ve yer değişiklikleri bulunmaktadır.
Tahir'ül-Mevlevi, bu yapıtında sırayla, Ali İffet ile tanışmalarını, "İffet Bey'in Nazire
Yazdırmak ve Yazmak Merakı" başlığı altında, uzunca bir bölüm olarak yazdığı şiirler ve
nazireleri; daha sonra Ali İffet'in İstanbul'daki evinde yapılan edebi sohbetler, onun edebi
kişiliği, Türkçe ve Farsça şiirleri, hastalanması ve ölümü anlatılıyor.177 Yazı taslağında,
yapıtın telif tarihi belirtilmemiş; Ali Emiri nüshasının sonunda 4 Şubat 1943 tarihi
düşülmüştür.
İstanbul Kütüphaneleri Tarih-Coğrafya Yazmaları Katalogları, Biyografiye Ait
Eserler, İstanbul 1948, Milli Eğitim Basımevi, cüz.8, s.716-717'de eserin Ali Emiri
kütüphanesindeki nüshası tanıtılmıştır.178
 Şeyh Galib - Hüsn-ü Aşk: Tahir'ül-Mevlevi, Galata Mevlevihanesi şeyhlerinden ve
Osmanlı şairlerinin en tanınmış kişilerinden olan Şeyh Galib’in kurgusal anlamda Hüsn
(Güzellik) isminde bir kız ile Aşk isminde bir erkeğin aşkını anlatan, tasavvufi bir tema ve
temele sahip Galib’in Hüsn-ü Aşk adlı mesnevisini 1341 yılında Mahfil’de yayınlamıştı. 100
A.Şentürk, 1991, 107.
Saadettin Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, c.I, Bozkurt Basımevi, İstanbul, 1936, 441-444; İbnülemin, Son Asır
Türk Şairleri, İstanbul, 1937, cüz:4, 225-251.
177
http://farsedebiyati.blogspot.com/2009/05/sair-ali-iffet-merhum-hakkinda.html e.t.03.01.2014
178
A.Şentürk, 1991, 104-105.
175
176
sayfayı aşan bu çalışmanın fiyatı, 15 kuruştu. Tahir’ül Mevlevi’nin, Mahfil’in 39.sayısına
Hüsn-ü Aşk hakkında eklediği tanıtım yazısı şu şekildedir:
“…Hüsn ü Aşk hem çoğunluğu itibariyle ikaz derecesine yükselmiş bir edebi eser, hem
süluk-i tarikatle vüsul-i hakikati musavver bir tasavvuf kitabıdır. Gariptir ki bu ciheti pek de
nazar-ı dikkate alınmamış, münekkidlerce yalnız edebi kıymet ve mahiyeti hakkında sözler
söylenilmişti. Öyle zannediyorum ki zamanımız edebiyatçılarına Hüsn ü Aşk’ı anlatabilmek
için erbabı tarafından mükemmel bir şerh yapılması ve bilhassa tasavvufi nüktelerinin izah
olunması lazımdır”.
d- Anı, Mektup ve İzlenimler
1- Yenikapı Mevlevihanesi Postnişi Şeyh Celaleddin Efendi Merhum: Tahir’ül
Mevlevi’nin bu yapıtı, şeyhi Osman Salahaddin Efendizade Ebu’l-Burhan Mehmed
Celaleddin Dede Efendi’nin179 (?-1908) ölümü üzerine yayınladığı 12x23 cm. boyutlarında,
48 sayfalık bir risaledir. Tahir’ül Mevlevi, şeyhi hakkında daha önce Temaşa gazetesinde
yazdığı yazılara eklemeler yaparak, 1326 /1910 tarihinde Mekteb-i Sanayi matbaasında
bastırılmıştır. Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Celaleddin Dede’nin oğlu Abdülbaki Efendi’ye
sunulan yapıt, aynı zamanda kendi yaşamına dair bazı bilgiler de içermektedir.180 Yazarın
önsözü şu şekildedir:181
“Eşi’’a-i irşâdının müstezîsi lemeât-ı âgâhîsinin müstefîzi olduğum bir mihr-i ma’rifetin iğtirâb-ı sûrîsi üzerine yetim kalan rûh-ı mecrûhumun tercümân-ı nevhâtı olarak şu
risaleyi teşkil eden sütûr-ı siyeh-rengi yazmıştım. Bir miktarı Temâşâ gazetesine derc edildi.
Bakıyyesi gayrimatbu kaldı.
Bu defa o nefha-i rûhu, evânîn-i kalbi, o nâle-i vicdânı cihân-ı irfân, pâydâr-ı imkân
oldukça nisyân-nâ-pezîr olan Şeyh Celâleddin nâm-ı akdesine bir âbide-i nâçîz ve
müsterşidîn-i muhlisîne yâdigâr-ı münevveri bulunan necl-i mükerremi Şeyh Abdülbaki Efendi
Hazretlerine dest-âvîz olmak üzere neşr ediyorum.
Feilâtün feilâtün feilün
Rûh-ı müştâkı urûc eyleyerek
Verdi fer âlem-i illiyyîne
İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şâirleri, cüz.10, Dergah Yay., İstanbul, 1940, 1833-1835.
Tahir’ül Mevlevi, Yenikapı Mevlevihanesi Postnişi Şeyh Celaleddin Efendi Merhum, Mekteb-i Sanayi
Matbaası, İstanbul, 1326/1910, 48 s.
181
Müzahir Kılıç, “Tahirrü’l Mevlevi’nin ‘Yenikapı Mevlevihanesi Postnişi Şeyh Celaleddin Efendi Merhum’
Adlı Eseri”, Doğu Araştırmaları, sayı: 10, 2012, 75-106.
179
180
Biz de ihlâs ile takdîm edelim
Fâtiha rûh-ı Celâleddîn’e1
Yenikapı Mevlevihanesi çilekeşlerinden
Tâhirü’l-Mevlevî”
2- Matbuat Alemindeki Hayatım: Tahir'ül Mevlevi, bu anı kitabında, okul,
memurluk ve yayın yaşamında başından geçenleri anlatmıştır. Adı Matbuat Alemindeki
Hayatım olmakla birlikte, yayın alanındaki anılarına ayırdığı sayfalar, yapıtın belirli bir
kısmını oluşturmaktadır. Girdiği edebiyat ve bilimsel tartışmalara geniş yer ayırmıştır.
Anıların önemli bir yönü de, Ankara İstiklal Mahkemesi’ne gönderildiğinde geçirdiği iki aylık
tutukluluk yaşamının her gününün anlatılmış olmasıdır. Bu konular, özellikle İskilipli Atıf
Efendi gibi şapka konusu ile ilgili tutuklananlar182, hakkında şimdiye dek söylenilen ve
anlatılanlara ışık tutacak nitelikte olduğundan, ayrı bir önem kazanır.
Tahir'ül Mevlevi, anılarını 6 Muharrem 1345 / 1927 tarihinden itibaren yazmaya
başlamıştır, varak lb'de şu anlatım bulunmaktadır: "Şu eseri, teşviki üzerine yazdığım ferzend-i
ruhum, vefakar evladım Sa'di Bey'e ithaf ediyorum". 29,5 x 11,5 cm. boyutlarındaki kitabın
sırtı siyah bez kaplı, kapakları kahverengi mukavva ve yeşil cilt bezinden köşebentlidir.
Kaliteli beyaz kağıtlara eflatun mürekkep kullanılarak rık'a (müellif hattı) ile yazılmıştır.
Varakların "a" yüzleri kullanıldığı halde 378 varaktır, "b" yüzlerine sonradan yapılan bazı
düzeltme, ekleme ve dipnotlar kaydedilmiştir. Yeri geldikçe, bazı sayfalara gazete ve
dergilerden alıntı yapılan yayınlanmış yazılar kesilerek yapıştırılmıştır. İçinde Tahir'ül
Mevlevi'nin gençlik anılarından etraflıca söz edildiğinden, hocası Es'ad Dede'nin
menkıbelerine dair 12 Şaban 1341 / 30 Mart 1923’de, tasavvuf tarihçisi Hüseyin Vassaf Bey'e
yazdığı mektubun Mahfil'de yayınlanan sütunları kesilerek, yapıtın sonuna eklenmiştir (vr.
365-378).183 Tahir'ül Mevlevi’nin bu yapıtı, Sadık Albayrak tarafından, bazı bölümleri
çıkarılarak yayınlanmıştır.184
3- Çilehane Mektupları: Tahir’ül Mevlevi’nin 20 mektubundan oluşan bu
yapıtı, Prof.Dr.Cemal Kurnaz ve Gülşen Erişen tarafından günümüz Türkçesine aktarılarak
yayınlanmıştır.185 Tahir’ül Mevlevi, 17 Ocak 1896 – Ekim 1898 tarihleri arasında, Yenikapı
Hakimiyet-i Milliye, nr.1648, 18 Receb 1344 – 3 Şubat 1926.
A.Şentürk, 1991, 92-93.
184
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım ve İstiklal Mahkemeleri, haz. Sadık Albayrak, Nehir Yay.,
İstanbul, 1992, 430 s.
185
Tahir’ül Mevlevi, Çilehane Mektupları, haz. C.Kurnaz & G.Erişen, Akçağ yay., Ankara, 1995, 259 s.
182
183
Mevlevihanesi’nde 1001 gün süren çile alemine girmiştir. Evinde çıkan yangında, bu aleme
dair tuttuğu notların yanmış olması dolayısıyla, kapsamlı bir bilgiye sahip olunamamıştır.186
Eldeki mektupların büyük bir kısmı o dönemde yazıldığı ve bu konuda bilgiler içerdiği için
Çilehane Mektupları adı altında yayınlanmıştır. Bu mektuplarda, onun çile yaşamı, bu
dönemde kaleme aldığı şiirler, ilişkide bulunduğu kişiler, yayınladığı yapıtlar ve yaşadığı
zorluklar yer almaktadır.
Tahir’ül Mevlevi, Çilehane Mektupları’nda, Celâleddîn Efendi’nin rubailerine nazire
olarak şu rubaileri kaleme almıştır:187
Ey neş’e-dih-i gamîn olan Mevlânâ
Şâdî-i dil-i hazîn olan Mevlânâ
Kurtar bizi hestî-i ademden lillâh
Ey dâd-res-i enîn olan Mevlânâ
Ey matla‘-ı Şems-i dîn olan Mevlânâ
Bürhân-ı dili yakîn olan Mevlânâ
Öldür bizi aşkınla be-hakk-ı Zer-kûb
Ey tâb-ı Hüsâm-ı dîn olan Mevlânâ
4- Edebi Mektuplar: Tahir’ül Mevlevi’nin bu kitabını benzersiz kılan nokta,
onun yaşamına, kişiliğine ve dönemine ayna tutan bilgiler yanı sıra, asıl önemlisi,
anlaşılmasında güçlük çekilen beyitlerin açıklamalarının yer aldığı mektuplar olmasıdır. Bu
mektuplarda, divan şiiri hakkında açıklayıcı bilgiler bulunmaktadır.
Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı adlı yapıtın yazarı Ahmet Talat Onay
(1885-1956), kitabını hazırlama aşamasında bazı beyitlerin açıklamasında zorlanınca, Tahir’ül
Mevlevi’nin derin bilgisinden yararlanmak ister ve mektuplar yazarak, bu konuda ondan
yardım alır. Kitapta, onların yazıştığı 9 mektubun yanı sıra, Tahir’ül Mevlevi’nin, Hüseyin
Vassaf, Hakkı Süha Gezgin, Ali Nihat Tarlan, Agah Sırrı Levend ve Ferit Kam’a yazdığı
mektuplar da yer almaktadır.188
Mecmua-i Eşar, içindeki varaklar, vr.6a-7a.
Tahir’ül Mevlevi, Çilehane Mektupları, haz. C.Kurnaz & G.Erişen, Akçağ yay., Ankara, 1995, 95-96.
188
Tahir’ül Mevlevi, Edebi Mektuplar, Akçağ Yay., İstanbul, 1995, 212 s.
186
187
e- Roman
1- Teşebbüs-i Şahsi: Tahir’ül Mevlevi’nin kendi başından geçen başarısız bir
gazete çıkarma girişiminden yola çıkarak yazdığı bir romandır.189 Bunun bir kısmı,
Gazetecilik başlığıyla Nekregu Dergisi’nde yayınlanmıştır.
1.2.2. Çevirileri
1- Efgan Emiri Abdurrahman Han: Afganistan’da dağınık bir durumda olan
halka örgütlü bir hükümet sistemini kabul ettiren, iç reformları başlatan Afgan Emiri
Abdurahman Han’ın (1844-1901), Afgan diliyle kaleme aldığı yapıtın Farsça çevirisinden
Türkçeye aktarılmış olup, ilk cildi 1908’den itibaren yayın hayatına giren haftalık Sırat-ı
Müstakim Dergisi’nde yer almıştır (nr.163, 6 Teşrinievvel I327'den başlayarak).190
2- Kafkas Mücahidi Şeyh Şamil’in Gazavatı: Dağıstan bilginlerinden
Muhammed Tahir el-Karahi’nin Arapça olarak yazdığı
Barikatü's-suyufi'd-Dağıstaniyye fi
ba'zı gazavati'ş-Şamiliyye adlı yapıtın basılmamış bir nüshası, şeyhin Medine'de oturan
çocuklarından biri tarafından Mehmed Akif’e hediye edilmiş; Mehmed Akif de yapıtı
çevirerek yayına hazırlaması için Tahir'ül Mevlevi'ye yönlendirmişti. Tahir’ül Mevlevi,
Matbuat Alemindeki Hayatım adlı yapıtında şu şekilde aktarmaktadır:191
“Mehmet Akif Bey, Harb-i Umumi’de Necid’e gönderildiği sırada Medine-i
Münevvere’de olan Şamil ile görüşmüş. Kitapları ona vermişler. O da avdetinde bana ödünç
verdi. Sebilürreşad idaresince bunun ıslah edilerek tab’ına arzu gösterildi. Binaenaleyh
kitabın aslını ve tercemesini okuyup anlayabildiğim kadar yeniden yazdım. Bereket versin ki o
vakit yazılmış ve basılmış. Çünkü büyük Fatih yangınında kitablarımla beraber o nüshalar da
yanmıştı”.
Kafkasya Mücahidi Şeyh Şamilin Gazavatı adıyla Matbaa-i Amidî'de basılan kitap,
Sebilürreşad kütüphanesi serisinden 23 adet, 19x12,5 cm. boyutlarında ve 216 sayfa olarak
yayınlanmıştır.
Çevirinin önsözünden, yapıtın Arapça aslının daha önce Abdülhamid b. Abdullah elŞekevi tarafından ağır bir dille Osmanlıcaya çevrildiği; Mezakü’l-ervah fi Şa'şa'ati's-salah
Tahir’ül Mevlevi, Teşebbüs-i Şahsi, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul, 1914, 221 s.
Tahir’ül Mevlevi – (1877-1951) Edebiyat tarihçisi, Yazar ve Şair, 2012, 3.
http://www.liseedebiyat.com/index.php/byografler/213-cumhuryet-doenem/2123-tahirulmevlevi.pdf
e.t.31.12.2013
191
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 38.
189
190
adlı bu basılmamış çevirinin de yararlanması için Tahir'ül Mevlevi'ye verildiği
anlaşılmaktadır.192
3- Hind Masalları: Tahir’ül Mevlevi, ilk çevirilerini Namık Kemal’in yaptığı,
Hint edebiyatçısı İnayetullah Han tarafından Farsçaya çevrilen Bahar Daniş adlı Hindistan
kaynaklı öykülerin tamamını, Hind Masalları adıyla 1921 yılında yayınlayarak dilimize
kazandırmıştır.193 O dönemde, her yaşta okuyucu tarafından büyük ilgi görmüş olan bu
masallar, edebi bir dille ve renkli bir üslupla kaleme alınmıştır. Öykülerin satır aralarında
uyarıcı dersler ve yararlı öğütler yer almaktadır. Tipik Doğu öyküleri niteliğindeki bu
anlatılar, kültürel özellikleri bakımından yerli öykülerimizle de benzerlik gösterir.194
4- Mirat’ül-Akaid: İranlı filozof Molla Cami’nin (1414-1492), İnançlar Aynası
anlamına gelen mesnevi şeklindeki manzum yapıtının çevirisi olan bu kitabın vezni failatün
mafailün failün’dür.195 Molla Cami’nin bu kitabı, daha önce Abdurrahman Hulusi tarafından
çevrilmişti.196
5- Nisabü’l-Mevlevi: Tahir’ül Mevlevi, XVII. yüzyıl Osmanlı mutasavvıfı olan
ve Türkçe, Arapça, Farsça yapıtlarıyla ün yapmış İsmail Ankaravi’nin (?-1631), tasavvufi
konulardan oluşan Nisabü’l-Mevlevi adlı mesnevi seçkisini sade bir üslupla ve yararlı
açıklamalarla çevirmiştir.
Nisâbü’l-Mevlevî tercümesi’nin iki adet müellif hattıyla yazılmış nüshaları, Selçuk
Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Fars Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Öğretim
Üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Yakup Şafak ve Yrd. Doç. Dr. İbrahim Kunt tarafından bulunarak
ve bu nüshalar esas alınarak bazı katkılarla günümüz harflerine çevrilmiştir. Konya Tekin
Kitapevi Yayınları tarafından Mevlevîlik Kültür Serisi:1 olarak 2005’de yayımlanan eser,
yayıma hazırlayanların önsözünden ve İsmâil Ankaravî’nin yaşamı, eserleri ve Nisâbü’lMevlevî ve çevirisinin konu olarak alındığı bir girişten sonra, Tahir’ül Mevlevi’nin sunumu ve
yazarın önsözüyle başlamaktadır.
tarîkat âdâbına dair, şerîat âdâbına dâir, mârifet ve
A.Şentürk, 1991, 85-86.
Şeyh İnayetullah Han Dehlevi, Hind Masalları, çev. Tahir’ül Mevlevi, Matbaa-i Amire Matbaası, Mahfel
Mecmuası Neşriyatı, cilt: 1, 3. Kitab, İstanbul, 1337/1921, 40 s.; Yeni Türkiye Matbaası, Mahfel Mecmuası
Neşriyatı, cilt: 1-2, İstanbul, 1926, 120 s.
194
Tahir’ül Mevlevi, Hind Masalları, I-II, İstanbul, 1337-1338; Tahir’ül Mevlevi, Masal Masal İçinde, Kaknüs
Yay., İstanbul, 2007, 288 s.
195
Molla Cami, Mir’at-ül Akaid, çev. Tahir’ül Mevlevi, Abdullah Işıklar Yay., İstanbul, 1968, 48 s.
196
Molla Cami, Mir’at-ül Akaid, çev.Abdurrahman Hulusi, İstanbul, 1277/1861, 48 s.
http://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=njp.32101077095782;view=1up;seq=5 e.t.31.12.13
192
193
hakîkat âdâbına dâir başlıkları altında üç kısımdan oluşan bu yapıt, özellikle Mevleviliğîn
dayandığı düşünsel temeller ve kavramlar açısından önemlidir.197
6- Münacat‐ı Hazret‐i Mevlana Tercümesi: Tahir’ül Mevlevi tarafından XX.
yüzyılın başlarında yazılan bu yapıt, Ahmed Remzi Akyürek’in (1872–1944), Mevlana’nın
Mesnevi’sinden dua ile ilgili beyitleri seçerek oluşturduğu Münâcât‐ı Hazret‐i Mevlâna adlı
yapıtın Türkçe çevirisi ve bu beyitlerdeki bazı söylemlerin açıklamasıdır. Düz yazı olarak
kaleme alınan ve telif tarihi bilinmeyen yapıtın İstanbul Millet Kütüphanesi, Ali Emiri,
Şeriyye, nr. 1320’de ilk sekiz varağı basılı bir nüshası bulunmaktadır. Baş tarafında Tahirü’l
Mevlevi’nin önsözü bulunan yapıtın basımının yarıda kaldığı ve yazmayla tamamlandığı
sanılmaktadır.
İstanbul Millet Kütüphanesi, Ali Emirî, Şeriyye, nr. 1320’de kayıtlı olan bu çalışma,
21x13,5 cm. boyutlarında ve 55 varaktır. Satır sayısı farklıdır. Baştan sekiz varağı matbu olan
yapıtın 9-35 arasındaki varaklar, normal beyaz bir defterdir.198
7- Basılmamış Çevirileri: Kur’an ve Mağz-ı Kur’an, Menakıbü’l-Arifin’de
Münderic Makalat-ı Şems-i Tebrizi’den on faslın çevirisi, Risale-i Fütüyiyye çevirisi, Sa’di-i
Şirazi’ye Dair, Tercüme-i Tefsir-i Hüseyn, Hind İhtilali, Hind’in Moğol Hükümdarları ve
Nadir Şah, Ahmed Paşa Divanı’nın Nesre Çevrilişi, Cam-ı Cihannüma Tercümesi, Levami
Tercümesi, Şerh-i Rubaiyat Tercümesi, Tercümelerim.
1.2.3. İslam Tarihi ve Uygarlığı İle İlgili Eserleri
1- Tarih-i İslam Sahaifinden: Tahir’ül Mevlevi, Tarih-i İslam Sahaifinden199
başlıklı yazı dizisini, 1329-1330 yılları arasında çıkarılan ve süreli çocuk yayınlarından olan
Mektepli200 dergisinde yayınlanmıştır. Matbuat Âlemindeki Hayatım ve İstiklal Mahkemeleri
adlı anı kitabında, Mektepli dergisinde yazı yazdığından söz etmektedir. Yine aynı yapıtında,
Tarih-i İslam Sahaifinden başlıklı yazılarının, daha önce Cemiyet-i İlmiye-i İslamiye adlı bir
dergide yayınladığından söz eder.
1324/1906 yılından 1326/1908 yılına dek yazılarını
Ali Temizel, “Nisabü’l-Mevlevi Tercümesi”, Nüsha, yıl: VI, sayı: 20, 2006, 170-172.
Ali Temizel, Mevlana – Çevresindekiler, Mevlevilik ve Eserleriyle İlgili Eski Harfli Türkçe Eserler,
S.Ü.Mevlana Araştırma ve Uygulama Merkezi Yay., no: 4, Konya, 2009, 56.
199
Tahir’ül Mevlevi, Tarih-i İslam Sahaifinden, Mekteb-i Sanayi Matbaası, İstanbul, 1910, 88 s.
200
Fatma Banu Deniz, “II.Meşrutiyet Dönemi Süreli Çocuk Yayınlarında Dini Motifler”, T.C.Süleyman Demirel
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Isparta,
2010, 20-30.
197
198
sürdürmüştür. Tahir’ül Mevlevi, bu yazı serisini, 1324’ten 1328’e kadar 182 sayı VII cilt
olarak Cemiyet-i Milliye-i İslamiye Derneği tarafından çıkarılan Beyanülhak dergisinin201 13.
Sayısından itibaren de yayınlamıştır.202 1329/1911 yılında da, Tarih-i İslam Sahaifinden adı
ile bir kitap yayınladığını belirtmektedir.203
Tahir’ül Mevlevi’nin BEYANÜLHAK’ta Yayınlanan Makaleleri (1908-1921)204
Makale adı
Yıl
Cilt Sayı
Sayfa
Açık Mektup : Yusuf Suad Efendi Hazretlerine
1327/1911 V
118
2155-2156
Adab-ı Taam-ı İslam : İmam Gazali'nin Kimya-yı Saadetinden
1326/1910 II
54
1121-1123
Tercüme Edilmiştir
Arif Sami Mevlana Cami Kaddese Sirrahu Hazretlerinin Meşhur
1326/1910 III
61
1235-1236
Bir Gazeliyle Mealen Tercümesi
Bir Defn-i Hazin
1325/1910 II
48
1031-1032
Bir Musahabe
1326/1911 IV
99
1849-1850
Erhamu Turhamu
1326/1910 II
72
1405-1407
Hoca Abdülhalik hazretlerinin Pendnamesinden mütercemedir
1326/1910 III
57
1168-1169
İhtifal-i Edebi Hakkında Bazı Mütalaat
1328/1912 VII 165
2911-2913
Mahfel Sahibi Aleyhine Zem ve Kadh Davası
1340/1921 II
18
98-101
Me'li
1325/1909 II
39
880-881
Mevlana Hüseyin Vaiz ve Tefsir-i Hüseyni
1325/1909 II
41
915-917
Nafi ve Mühim Bir Teşebbüs
1327/1911 V
121
2202-2204
Nazım ve Eşkal-i Nazım
1326/1911 IV
93
1754-1756
Nazım ve Eşkal-i Nazım
1326/1911 IV
91
1718-1720
Neva-yı Garam
1326/1910 III
59
1204-1206
Nush-i Menbe
1326/1910 III
57
1167-1168
Rabia’ya
1326/1910 II
56
1157-1159
Sırat-ı Müstakim'den : Cinayet-i Tahrir
1327/1911 IV
104
1925-1926
Şam Futuhatı
1328/1912 VII 161
2851-2853
Şam Futuhatı : Mabad
1328/1912 VII 158
2802-2803
Şam Futuhatı : Mabad
1328/1912 VII 159
2817-2819
Şam Futuhatı : Mabad
1328/1912 VII 160
2834-2835
Şam Futuhatı : Mabad
1328/1912 VII 163
2885-2886
Şam Futuhatı : Mabad
1328/1912 VII 164
2901-2903
Şeybetü’l Hamd : Mabad
1326/1910 II
55
1134-1135
Şükufe-i Baharistan
1326/1910 II
71
1399-1400
Şükufe-i Baharistan
1326/1910 III
70
1381-1384
Şükufe-i Baharistan
1326/1911 IV
93
1753-1754
Şükufe-i Baharistan
1326/1911 IV
94
1767-1768
Şükufe-i Baharistan
1327/1911 IV
104
1932-1934
Şükufe-i Baharistan - 2
1326/1910 III
73
1428-1431
Şükufe-i Baharistan : Firdevsi
1326/1911 IV
97
1816-1817
Şükufe-i Baharistan : Mabad
1326/1910 III
77
1494
Şükufe-i Baharistan : Mabad
1326/1911 IV
100
1869-1870
Şükufe-i Baharistan : Mabad
1327/1911 V
119
2175-2178
Şükufe-i Baharistan : Mabad
1327/1911 V
122
2222-2223
Şükufe-i Baharistan : Mabad
1327/1911 V
124
2256-2257
Şükufe-i Baharistan : Mabad
1327/1911 V
125
2271-2273
Mehmet Nuri İnuğur, Basın ve Yayın Tarihi, Der Yay., İstanbul, 2005, 313.
Beyanülhak, İstanbul, 1326/1908.
203
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım ve İstiklal Mahkemeleri, Nehir Yay., İstanbul, 1991, 59.
204
http://ktp.isam.org.tr/makaleosm/recordlist.php?-skip=0&-max=10&YazarEmekci=Tahir
201
202
Talim ve Terbiye-i Etfal
Tarih Sahaifinden Şam Futuhatı
Tarih Sahaifinden Şam Futuhatı : Humus’un Fethi
Tarih-i İslam
Tarih-i İslam Sahafinden : Vaka-i Fil
Tarih-i İslam Sahafinden : Vaka-i Fil
Tarih-i İslam Sahaifinden
Tarih-i İslam Sahaifinden
Tarih-i İslam Sahaifinden
Tarih-i İslam Sahaifinden
Tarih-i İslam Sahaifinden
Tarih-i İslam Sahaifinden
Tarih-i İslam Sahaifinden
Tarih-i Islam Sahaifinden - II: Islam-i Hazret-i Hamza
Radiyallahu anh
Tarih-i İslam Sahaifinden - III: İslam’ın İlk Harb Sancakdarı
Tarih-i İslam Sahaifinden - IV: İslam’ın İlk Seriyyeleri ve
Kumandanları
Tarih-i İslam Sahaifinden - V
Tarih-i İslam Sahaifinden - V
Tarih-i İslam Sahaifinden - VI
Tarih-i İslam Sahaifinden : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden : Medine-i Münevveredeki Sekine-i
Kadime ve Beyanlarındaki Muharebat-ı Medine
Tarih-i İslam Sahaifinden : Medine-i Münevveredeki Sekine-i
Kadime ve Beyanlarındaki Muharebat-ı Medine
Tarih-i İslam Sahaifinden : Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden : Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden : Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden : Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden : Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden : Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden : Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden : Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden : Şeybetü’l-Hamd
Tarih-i İslam Sahaifinden : Şeybetü’l-Hamd
Tarih-i İslam Sahaifinden : Vaka-i Fil : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden : Vaka-i Fil : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden : Vaka-i Fil : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden : Vaka-i Fil : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden : Vaka-i Fil : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden : Vaka-i Filden Sonra Yemendeki
Hükümetler
Tarih-i İslam Sahaifinden : Valid-i Macid Peygamberi
Tarih-i İslam Sahaifinden : Valid-i Macid Peygamberi : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden : Valid-i Macid Peygamberi : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden : Valid-i Macid Peygamberi : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden : Valid-i Macid Peygamberi : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden / Hafr-i Zemzem
Tarih-i İslam Sahaifinden Ecdad-ı Kiram-ı Peygamberiden Haşim
bin Abdimenaf
Tarih-i İslam Sahaifinden Ecdad-ı Kiram-ı Peygamberiden Haşim
bin Abdimenaf
Tarih-i İslam Sahaifinden Ecdad-ı Kiram-ı Peygamberiden Haşim
bin Abdimenaf
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
1325/1910
1328/1912
1328/1912
1324/1909
1326/1910
1326/1910
1325/1909
1325/1909
1325/1909
1325/1910
1326/1910
1326/1910
1327/1912
1324/1909
II
VII
VII
I
II
II
II
II
II
II
II
II
VI
I
50
169
168
24
71
72
32
33
40
49
53
51
143
16
1059-1060
2982-2984
2963-2965
553-558
1386-1388
1402-1403
750-755
780-782
903-905
1041-1042
1102-1104
1075-1976
2561-2563
350-353
1324/1909
1324/1909
I
I
18
20
406-408
450-452
1324/1909
1324/1909
1325/1910
1325/1910
1325/1909
I
I
I
II
II
21
22
26
47
43
473-475
499-500
606-609
8-10
948-950
1325/1910
II
46
990-992
1327/1911
1327/1911
1327/1911
1327/1911
1327/1911
1327/1911
1327/1911
1327/1911
1326/1910
1326/1910
1326/1910
1326/1910
1326/1910
1326/1910
1326/1910
1326/1910
V
V
V
V
V
V
V
V
II
II
IV
III
III
III
III
IV
127
114
115
116
117
120
123
128
54
56
79
73
74
76
77
84
2303-2304
2094-2095
2109-2110
2127-2128
2141-2142
2189-2191
2238-2239
2316-2317
1118-1119
1150
1520-1522
1418-1419
1434-1436
1466-1467
1486-1487
1598-1599
1326/1910
1326/1910
1326/1910
1326/1910
1326/1910
1326/1910
1325/1909
III
III
III
III
III
III
II
65
66
67
68
69
57
35
1290-1293
1306-1307
1322-1323
1338-1340
1354-1356
1162-1163
820-822
1325/1909
II
36
832-834
1325/1909
II
37
844-846
1327/1911
1327/1911
1328/1912
VI
V
VII
136
112
171
2449-2450
2057-2059
3010-3013
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad
Tarih-i İslam Sahaifinden: Evlad-ı Abdu'l-Muttalip
Tarih-i İslam Sahaifinden: Evlad-ı Abdu'l-Muttalip
Tarih-i İslam Sahaifinden: Hafr-i Zemzem
Tarih-i İslam Sahaifinden: Hafr-i Zemzem
Tarih-i İslam Sahaifinden: Hafr-i Zemzem
Tarih-i Islam Sahaifinden: Islam’in Ilk Ilmi ve Ilk Alemdarı
Tarih-i İslam Sahaifinden: Mescid-i Dırar ve Münafikın-i Eşrar
1328/1912
1327/1911
1327/1911
1327/1911
1327/1911
1327/1911
1327/1911
1327/1911
1327/1911
1327/1911
1327/1911
1327/1911
1327/1912
1327/1912
1327/1912
1327/1912
1327/1912
1327/1912
1327/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1326/1910
1326/1910
1326/1910
1326/1910
1326/1910
1324/1908
1325/1909
VI
VI
VI
VI
VI
VI
VI
VI
V
V
V
V
VI
VI
VI
VI
VI
VI
VI
VII
VII
VII
VII
VII
VII
VII
VII
VII
VI
VI
VI
III
III
III
III
III
I
II
156
131
132
133
134
135
138
140
111
113
129
130
141
142
144
145
146
147
148
157
172
173
174
175
177
178
179
182
150
151
155
62
63
58
60
61
13
38
2767-2769
2368-2369
2384-2386
2399-2401
2420
2435-2436
2483-2484
2515-2516
2045-2047
2078-2080
2334-2336
2353-2354
2528-2529
2547-2549
2580-2581
2591-2593
2609-2611
2624-2625
2637-2638
2786-2787
3027-3028
3046-3048
3062-3064
3077-3079
3110-3112
3125-3127
3141-3142
3187-3189
2676-2677
2688-2690
2756-2758
1242-1245
1262-1265
1178-1180
1210-1213
1228-1229
278-280
861-864
Tahir’ül Mevlevi’nin bu çalışmasında, Arap kavimlerinin dört bölüm halinde
incelendiği ifade edilmiş ve her kavim geniş bir şekilde anlatılmıştır. Bu çalışmasının
başlangıcını Matbuat Alemindeki Hayatım adlı yapıtında şe şekilde aktarır:205
“Birinci makalem ‘İslamın İlk Alemi ve Alemdarı’ başlıklı idi ki, ashab-ı kiramdan
Büreyde b.el-Husayb el-Eslemi’nin Hicret esnasında Müslüman oluşunu ve sarığını mızrağın
ucuna bağlayıp Peygamberin yanında alemdarlık edişini tasvir eyliyordu. Yazılarım
Beyannü’l-hak okuyucuları tarafından sevilmeye ve okunmaya başladı. Bildiğim ve
bilmediğim bir çok kimsenin layık olmadığım halde bana hürmet ve muhabbetini kazandırdı ”.
205
Tahir’ül Mevlevi, a.g.e., 59.
Derginin bir sonraki sayısında da yazı dizisi devam etmiştir. Bir bölümde de Hz.
Muhammed’in dedesi Abdülmuttalib’in Zemzem kuyusunda başından geçen olaydan, Allah’a
oğullarından biri olan Hz. Abdullah’ı kurban etmesine ve Hz. Muhammed’in doğumuna dek
geçen süre aktarılmıştır. Metinden bir bölüm şöyledir:
“Resulullah Efendimiz, peder-i mükerremi Abdullah’ın irtihalinden iki ay sonra
doğmuş, valide-i mâcidinden beş deve, bir sürü koyun Ümmü Eymen namında bir cariye ile
tevellüd buyurduğu hane-i saadeti tevarüs etmiştir”.206
Tahir’ül Mevlevi’nin, Mektepli’de “Tarihten Bir Yaprak” bölüm başlığı altında
“Tarih-i İslam Sahaifinden” başlıklı metni, İslam tarihi hakkında okuyucuları aydınlatmak
amacı ile yazılmış ve bu yazı dizisi, üç hafta devam etmiştir:207
Birinci Bölüm:
Bu bölüm, “Müverrihler Arap kavmini Arab-ı Baide, Arab-ı Aribe, Arab-ı Müsta’rebe,
Arab-ı Müsta’ceme namlarıyla dört tabakaya ayırmışlardır”208 bilgisi ile başlamıştır. Yazar,
bu satırlardan sonra, bahsettiği bu dört kavmi kısaca açıklamış, Arap kabilelerinden Kureyş
kabilesi hakkında ise ayrıntılı bilgi vermiştir. Hz. Muhammed’in Kureyş kabilesine mensup
bulunduğundan söz etmiştir.
Kabilelerin kısaca tanıtımı şu şekilde yer almıştır:

“Birinci Tabaka: Arab-ı Baide- Ad, Semud, Amalika, Eyke gibi bazı kavimden ibaret
olup ahval-ı tarihiyeleri layıkıyla malum değildir.

İkinci Tabaka: Arab-ı Aribe-(Kahtan bin Amr)’ın Yemen taraflarına yayılan evlad ve
ahfadıdır ki bunlardan (Abd-i Şems) isminde biri, bir hükümet tesisine muvaffak
olmuş ve meşhur (Seba-Mearib) beldesini bina etmiştir.

Üçüncü Tabaka: Arab-ı Müsta’rebe- Kahtan bin Amr’ın evladı ve ahfadı Yemen
taraflarına yayıldığı gibi oğullarından biri olan (Cürhüm bin Kahtan) neslinden bir
cemaatle Mekke taraflarına gelmiş ve emr-i İlahi ile Hazret-i İbrahim’in getirip
bıraktığı Hacer ile İsmail’i zemzem kuyusu başında bulmuştu. Aslen İbrani olan
İsmail bunların arasında büyüdü. Arapçayı onlardan öğrendi. Cürhüm’ü reis (Muazz
bin Amr)’ın kızıyla izdivaç ederek çoluk çocuk sahibi oldu. Bu suretle vücuda gelen
kabail ve aşairi de Arab-ı Müsta’rebe namı verildi.
206
Mektepli, 27 Haziran 1330, 7, 123.
Fatma Banu Deniz, 2010, 113-114.
208
Mektepli, 20 Haziran 1329, sayı: 6, 93.
207

Dördüncü Tabaka: Arab-ı Müsta’ceme- Müslümanlığın zuhurundan sonra neşr İslam
için muharebeler ederek beldeler fetheyleyen mücahidin-i Arap’ın akvam-ı sair
kızlarıyla izdivacından hasıl olan çocuklarla, Arapların tabiatına girerek Arapça
konuşmaya başlayan ve kendi lisanlarını tamamıyla unutan kavimlerdir. Bugün
Araplık iddiasında bulunanların pek çoğu bu tabakadan yukarıya çıkamaz ”.209
İkinci Bölüm:
Tahir’ül Mevlevi, yazı dizisinin bu bölümünde, Kureyş kabilesinin anlatımına devam
etmiştir. Kureyş kabilesinin, İslamiyet’ten önce Mekke yönetimini elinde tutan güçlü bir
kabile olmasından söz edilmiş ve kabilenin soy kütüğü açıklanmıştır. Yazıda, adları Fihr ve
Nadr olan ve lakabı Kureyş olan kişiden itibaren, Hz. Muhammed’e dek uzanan soy kütüğü
izlenmiş ve şu adlar yer almıştır: Kureyş (Fihr veya Nadr), Galib, Lüey, Kaab, Mürre, Kilab,
Kusay, Zeyd, Abd-i Menaf, Haşim, Abdülmuttalib, Abdullah, Hz. Muhammed. Yazının ikinci
bölümünde, Abdülmuttalib’e dek gelinmiştir. Bir sonraki yazı dizisinde de, Abdülmuttalib,
Abdullah ve Hz. Muhammed’in İslam tarihi içindeki yeri aktarılmıştır. Çalışmada adı geçen
diğer kişilerin yaşamlarına da kısaca değinilmiştir.
Üçüncü Bölüm:
Tahir’ül Mevlevi, yazı dizisinin bu bölümüne, Abdülmuttalib’in ders alınması gereken
kısa öyküsü ile başlamış ve Hz. Muhammed’in doğumu ile son vermiştir.
Tahir’ül Mevlevi, bu yazı dizisinde, olasılıkla öğrencilerin medrese eğitiminde bu
konuları derinlemesine gördüklerini düşünerek, tarihin bu sayfalarına değinmekten kaçınmış
ve Hz. Muhammed’in çocukluk yıllarından, peygamberliğinden ve İslamiyet’in gelişim
sürecinden söz etmemiştir. Yazı dizisi, “Resulullah Efendimiz, peder-i mükerremi Abdullah’ın
irtihalinden iki ay sonra doğmuş. Valide-i macidinden beş deve, bir sürü koyun, Ümmü
Eymen namında bir cariye ile tevellüd buyurduğu hane-i saadeti tevarüs etmiştir” cümleleri
ile sona ermektedir.210
2- Medaris-i İslamiyye Talebesine Tarih Hülasaları: Tahir’ül Mevlevi, bu kitabını,
çeşitli dergilerde yayınladığı İslam Tarihi ile ilgili bazı yazılardan oluşturmuştur.211 İstanbul’da,
Mektepli, 20 Haziran 1329, sayı: 6, 93-94.
Mektepli, 10 Temmuz 1329, sayı: 8, 123.
211
Tahir’ül Mevlevi, Medaris-i İslamiye Talebesine Tarih Hulasaları, Matbaa-yı Amedi, İstanbul, 1331/1913,
47 s.
209
210
1331/1913 yılında, Matbaa-i Amidi’de, 19x13,5 boyutlarında ve 47 sayfalık kitap olarak
basılmıştır.212
3- Cengiz ve Hülagû Mezalimi: Tahir’ül Mevlevi, bu yapıtında Moğol hükümdarları
Cengiz Han (1162-1227) ve onun torunu Hülagû Han’ı (1217-1265) eleştirmektedir.213 Onun bu
çalışması, o yıllarda Türkçülük akımının etkisiyle yaygın duruma gelen Timur, Cengiz,
Hülagü gibi kişiler konusunda soy gütme göreneğini eleştirmek için kaleme alınmıştır.
Doğulu kaynaklarda Moğol istilasından söz eden parçaları derleyerek, bu kavmin
müslümanlara yaptığı eziyetleri anlatan Tahir'ül-Mevlevi, yapıtında bu gibi kişilerin Türklere
mefahir-i milliye (milli övünç) olamayacağı, gençlere ancak müslüman Türk büyüklerinin
anlatılmasının yararlı olabileceği düşüncesini ileri sürmüştür.
Tahir’ül Mevlevi, bu yapıtında, Cengiz Han (1162-1227) ile Roma İmparatoru
Neron’u (37-68) karşılaştırmış, her ikisinin de kendi ırklarına zalimlik ettiğini vurgulamıştır:
“…Romalılar arasında Neron gibi bir zalimin zuhûru, Romalılara şeref vermediği gibi
Cengiz denilen azlamın da Moğolistan’dan huruç ile İslâm ve bilhassa Türk âlemlerini herc ü
merc etmesi Türkler için medar-ı iftihar olamaz.
Ben dinen Müslüman olduğum gibi ırken de Türküm. Fakat dindaş ve ırkdaşlarımdan
bir çoğunu kesmiş, hattâ ecdâdımı terk-i diyara mecbur etmiş olan Cengiz’in kendisiyle de,
oğulları ve torunları ile de iftihar eylemek şöyle dursun, Avrupalılar, Türklerle Moğolları
birleştiriyor, bu münasebetle beni de Cengiz’e mensup biliyorlar diye ar ederim.
Bugün Neron namını işiten bir Hıristiyan, İsevilere yaptığı işkenceleri hatırladığı
cihetle o Kayser-sitem-gere dişlerini gıcırdatır. Cengiz adını duyan bir Müslüman da
dindaşlarına karşı icra eylediği vahşetler dolayısıyla o beşeriyet düşmanı için kalbinde elîm
bir acı duyar ve ona husûmet beslemesini Müslüman şehitlerinin cezâ-yı intikâmı sayar. Buna
binaendir ki Cengiz ile Neron vahşetinin esamisi altı yedi asırdan beri âlem-i İslâm’da kemali nefret ü istikrah ile yâd edilegelmiş ve bizim memleketteki bazı ifrat-perverândan başka
bilumum muâsirîn-i müslimînce de bu hal devam eylemekte bulunmuştur”214
Tahir’ül Mevlevi’nin bu çalışması, Sebilürreşad dergisinin arka arkaya üç sayısında,
“Şeyh Sadi’nin Acıklı Bir Mersiyesi ve Onu Yazdıran Fecayi”215 adıyla yayınlanmıştır. Kitap
A.Şentürk, 1991, 93.
Tahir’ül Mevlevi, Cengiz ve Hülagu Mezalimi, İstanbul, 1332/1914.
214
H.Ahmet Özdemir, “Tahir’ül Mevlevi ve Cengiz ve Hülagu Mezalimi”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, sayı: 11, 2005, 135-169.
215
Tahir’ül Mevlevi, “Şeyh Sadi’nin Acıklı Bir Mersiyesi ve Onu Yazdıran Fecayi”, Sebilürreşad Dergisi, cilt:
XII, sayı: 295, 1330, 157-160 – sayı: 296, 1330, 177-180 – sayı: 297, 1330, 198-202.
212
213
olarak basıldığında, adı Cengiz ve Hülagû Mezalimi216 olarak değiştirilmiştir. 1322 senesinde
"Sebilürreşad Kütüphanesi Neşriyatı" serisinden (aded: 22) çıkan kitap, o dönemde beklenilen
dirençle karşılaşmadıysa da, yaklaşık 8 yıl kadar sonra, eski bir öğrencisi tarafından 19
Haziran 1338 tarihli bir mektupla eleştirilmiş ve reddedilmiştir.217 Tahir'ül-Mevlevi, bu
mektubu yanıtlamamış, yalnızca uyarıcı ders olarak okunmasını Mahfil okuyucularına
önermekle yetinmişti.218
Tahir’ül Mevlevi, o yıllarda, bu yapıtı dolayısıyla, Türk düşmanı olduğu söylentileri
ile karşılaşmıştı. Matbuat Alemindeki Hayatım adlı yapıtında, Darülfünun edebiyat
öğretmenliğine kabul edilmesine ve yıllar sonra İmam ve Hatip okulundaki görevinden
alınmasına bu kitabın neden olduğunu söylemektedir.219
4- Hazreti Peygamber ve Zamanı:
Teali-i İslam Cemiyeti’nin hizmetleri kapsamında hazırlanan bu kitap, Darüşşafaka’da ders
kitabı olarak kabul edildikten sonra basılmıştır.220 Tahir'ül Mevlevi, 15 Şubat 1919'da dönemin
önde gelen din ve öğretim üyeleri tarafından kurulmuş olan bilimsel bir dernek olan Cemiyet-i
Müderrisin derneğinin Kuva-yı Milliye karşıtı tavır almasından sonra, onun yerine kurulmuş
olan Teali-i İslam Cemiyeti’ne katıldığı ilk günlerde, cemiyet her Cuma İbrahim Paşa
Medresesi’nde İskilipli Mehmed Atıf Efendi'nin odasında toplanıyordu. Yenilenen cemiyetin
öncelikli yapacağı işler arasında, eğitim ve öğretim sisteminin henüz okul açamadığı köylerde
imamların okutabileceği türden basit kitapların yayını da yer alıyordu.221
Hazret-i Peygamber ve Zamanı adlı çalışma (Ek.4), böyle bir karardan sonra kaleme
alınmıştır. O dönemde basılmayıp, sonradan ders kitabı olarak okutulması kabul edilince,
1923 Ekimi başlarında yayınlanmıştır.222 13xl9 cm. boyutlarındaki 46 sayfalık kitap, Şer'iyye
ve Evkaf Vekaleti Tedrisat Müdir-i Umumiliği tarafından Darüşşafakati'l-aliye'de okutulması
onaylanarak, Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye tarafından basılmıştır. Tahir’ül Mevlevi, kitabının
gelirinin tamamını bu okula bağışlamıştır.223
Tahir’ül Mevlevi, Cengiz ve Hülagû Mezalimi, İstanbul, 1322/1906.
Kaya Nuri, Mahfil Mecmuası Sahibi Tahir’ül Mevlevi, Erkan-ı Harb Binbaşısı Mehmed Emin Beylere Açık
Mektub, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1338.
218
Mahfil, nr.26, 1340 Zilhiccesine mahsus nüsha.
219
A.Şentürk, 1991, 65-66.
220
Tahir’ül Mevlevi, Hazret-i Peygamber ve Zamanı, Evkaf-ı İslamiyye Matbaası, İstanbul, 1339/1923, 46 s.
221
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 1926, vr.48-49.
222
Kitabın dış arka kapağındaki bir ilânda Mahfil'in 40. nüshasının yayınlandığı haberi bulunmaktadır. 40. sayı
ise, "Safer 1342" (1923 Eylül/Ekim) tarihini taşımaktadır.
223
A.Şentürk, 1991, 81.
216
217
5- İnsanlığın Büyük Önderi Resul-i Azam Hz. Muhammed’in Hal Tercümesi
(Siyer-i Peygamberi):
Tahir'ül-Mevlevi, 1346 yılı Muharrem ayının ilk gecesi (Temmuz 1927),
müslümanlara yeni yılın başında güzel bir hizmette bulunmak amacıyla, İslam bilginlerinden
Seyyid Ahmed Zeyni Dahlan'ın (1816-1886) es-Siretü'n-nebeviye ve'l-Asarü'l-Muhammediye
adlı yapıtını çevirme girişiminde bulunmuştu. Yazı taslakları Süleymaniye kütüphanesinde
F.S.Türkmen 117 numarada kayıtlı olan bu çalışma, 15x17 cm. boyutlarında, 5 forma halinde
ve 90 varaktır. Sarı kağıtların yalnız bir yüzüne, mor mürekkep kullanılarak rık'a ile
yazılmıştır. Satır sayısı çeşitli, formalar aynı kağıttan yapılmış bir zarf içine konulmuş ve
zarfın üzerine yazarın mührü basılmıştır. Çevirinin baş kısmına, bir önsözün ardından, yazarın
Mucemül-Matbuatil-Arabiye vel-Muarrebe’deki (Mısır 1346 -1928) biyografisi eklenmiştir.224
Yazar, bir süre sonra, yapıtın çevirisini yarıda bırakarak, bu ve Hz. Muhammed'in
yaşamını anlatan diğer kitaplarından da yararlanarak, yeni bir çalışmayı kaleme aldı ve İslam
Yolu, nr. 19, 10 Şubat 1949 - 11 Rebiülahir 1366'dan itibaren yazı dizisi halinde yayına
başladı. Ölümünden sonra, İnsanlığın Büyük Önderi Resul-i A'zam Hz. Muhammed (S.S.)in
Hal Tercümesi (İstanbul 1946) ve Hz. Peygamber'in Hayatı adlarıyla Abdullah Işıklar
tarafından bazı kısaltma ve sadeleştirmelerle iki kez yayınlanmıştır.225
6- Siyer-i Enbiyâ: Tahir'ül-Mevlevi, Siyer-i Enbiya adlı yapıtını, vaiz, hatip ve
imam yetiştirmek için açılan Medresetül-irşad adlı okulda, öğrencilere okuttuğu tarih-i enbiya
dersleri için düzenlemiştir. Yazı taslakları, 6.sı kayıp olan 11 parça defter halinde,
Süleymaniye kütüphanesinde F.S.Türkmen 128 numarada kayıtlıdır. Kendi listesinde adı
bazen "Tarih-i Enbiya" olarak geçen bu çalışması, asıl nüshasından bazı değişikliklerle İslam
Yolu, nr.47, 25 Ağustos 1949’dan (1 Zilka'de 1368) itibaren yayınlanmıştır.226
7- Müslümanlıkta İbadet Tarihi: Tahir’ül Mevlevi, bu kitabında, ibadet konusunu
ayrıntılı olarak işledikten sonra; namaz, oruç, zekat ve haccın tarihçeleri ile esaslarını konu alır.227
Yazar, kitabın önsözünde: "…Tefsir, hadis, siyer ve fikıh kitaplarından bazılarına müracaatla
bulabildiğim tafsilatı bir araya getirdim, şu değersiz eser meydana çıktı" demektedir. 1947
yılında, İstanbul'da, 17,5x24,5 cm. boyutlarında xx+332 sayfalık kitap halinde basılan yapıt,
A.Şentürk, 1991, 103-104.
Tahir’ül Mevlevi, Hazret-i Peygamber’in Hayatı, Abdullah Işıklar Kitabevi, İstanbul, 1971.
226
A.Şentürk, 1991, 103.
227
Tahir’ül Mevlevi, Müslümanlıkta İbadet Tarihi, Işık Basımevi, İstanbul, 1946, 332 s.; Abdullah Işıklar
Kitabevi, İstanbul, 1963, 248 s.; Akçağ Yay., Ankara, 1998, 350 s.; İhvan Neşriyat, İstanbul, 2005, 251 s.
224
225
aslında Tahir'ül Mevlevi'nin yıllar önce yaptığı çalışmaların ürünüdür. İlk bölümünü oluşturan
Namaz Tarihçesi kısmı, daha 1922 yılında, Mahfil dergisinde -nr.29, Rebiülevvel 1341'den
itibaren- İbadat-ı İslamiye Tarihçesi228 yazı başlığıyla yayınlanmıştı. Bunu izleyen yıllarda,
oruç, zekat ve hac tarihçelerinin de tamamlanmasıyla düzenlenmesi tamamlanmış oldu.
Tahir’ül Mevlevi’nin bu çalışması, Süleymaniye kütüphanesinde bulunan özel
mektuplardan birinden229 anlaşıldığına göre, 1941 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı Danışma
Kurulu tarafından incelenmiş ve dönemin Diyanet İşleri Başkanı Kamil Miras'ın, yazarına 100
lira telif ücreti ödenmek suretiyle basılması önerisi, 17 Temmuz 1941 tarihli bir mektupla
Tahir'ül Mevlevi'ye iletilmişti. Önerinin neden kabul edilmediği ya da neden anlaşma
sağlanamadığı bilinmemektedir. Kitabın ikinci baskısı, 1963 tarihinde, Bilmen basımevi
tarafından yapılmıştır.230
İslam’ın, Beş Şartı Açısından, Cahiliye Devri İle Karşılaştırılması 231
Cahiliye Devri
İslam Devri
Tadil: Allah’ın varlığı inancı korundu,
Kelime-i Şehadet
ama O’nun ortağı, benzeri, eşi ve
Allah’a İman
Allah’ı biliyor / inanıyor, ama O’na çocuğu olamayacağı ilkeleri (Tevhit
ortak koşuyorlardı (s.14-18).
inancı) getirildi (İhlas, 112/1-4)
İlga: Tavaf esnasında bir namaz ibadeti
Namaz
Kabe’yi tavaf esnasında ıslık çalıp alkış olarak ıslık çalıp, alkış tutmak (Enfal,
tutmak (s.22, 178)
8/35) ilga edildi. Namazın nasıl
Cuma Günü Ve Cuma Hutbesi
kılınacağı tüm ayrıntılarıyla uygulamalı
Cahiliye döneminde Cuma gün olarak olarak Hz. Peygamber tarafından
saygı duyulan ve ileri gelenlerin halkı öğretildi.
toplayıp konuşma (hutbe) yaptığı bir İbka: Cuma gününe olan saygı ve o
gündü (s.42).
gün hutbe okuma uygulaması korundu.
Tadil: Cuma gününe olan saygı ve o
güne özgü konuşma (hutbe) Cuma
namazı
ibadetiyle
pekiştirildi/birleştirildi.
Tadil: Putlara infak ilga edidi (En’am
Zekat
Puthanelere ve yoksullara hayvan veya 6/136-142), ama yoksullara yardıma
ekinlerin bir kısmı nafaka olarak ilişkin örf ve adetler korundu.
verilirdi (s.120-121).
Yapıtın asıl adı olan İbadat-ı İslamiye Tarihçesi, 1947 yılında basılırken, Müslümanlıkta İbadet Tarihi
şeklinde değiştirilmiştir. Bk. Tahir’ül Mevlevi, İbadat-ı İslamiye Tarihçesinden: Hitabet-i Nebeviye, Mahfil
Dergisi, sayı: 41, cilt: 4. (Milli Kütüphane).
229
Tahir’ül Mevlevi’ye Aid Bazı Evrak (II), Süleymaniye Kütüphanesi, F.S.Türkmen 181, vr.19.
230
A.Şentürk, 1991, 98-99.
231
Tablo: Tahir’ül Mevlevi (Tahir Olgun), Müslümanlıkta İbadet Tarihi, 2.Baskı, Neşreden Abdullah Işıklar,
Bilmen Basımevi, İstanbul, 1963, s.14-16, 22, 42, 102-104, 120-121, 178-182, 184’teki bilgilerden
yararlanılarak, Osman Eyüpoğlu & Mehmet Okuyan, “Kur’an’ın Sosyo-Kültürel Koşulları Dikkate Alışı: Ma’ruf
Kavramı Örneği”, OMUİFD, sayı: XXVI-XXVII, Samsun, 2008, 195-196’da yayınlanmıştır.
228
Oruç
Aşura günü oruç tutmak (s.102-103).
Susma Orucu (savm-ı kelam veya
savm-ı sumt) (s.104)
İbka: Aşura inancı korundu.
İlga: Susma orucu mekruh göründü.
Tadil: Belli-belirsiz tüm oruçlar,
Ramazan ayı boyunca oruç tutma
şartının getirilmesiyle tadil edilmiş
oldu.
Hac
İhramlı iken dam altında ve gölgede
oturmamak; hayvan eti ve yağ
yememek; nafakasını yanına almak;
alışveriş/ticaret yapmamak; imtiyazlı
hac yapmak; Mina’dan Mekke’ye üç
günden evvel inmeyi günah saymak…
(s.179-181)
Telbiye (s.181)
Atalarla iftihar etmek (s.184)
Kurban Putlara kurban vs. sunmak;
Atire (putlar adına koyun kurban
etmek) ve Fera (ilk doğan hayvanın put
adına kesilmesi) s.182.
İlga: Hac’da anılan adetler kaldırıldı
(Bakara, 2/198-199, 203, 289; Araf,
7/31).
Tadil: Telbiye’deki şirk nitelemesi
kaldırıldı.
Tadil: yad-ı ecdad yerine zikr-i ilahi
kullanıldı (Bakara, 2 / 200, s.184).
İlga: Putlar adına hayvan veya ekin
sunulması türünden kurbanlar ilga
edildi (Hac (22) / 34, 36; Nahl (16) /
56). Kurbanın yalnızca Allah rızası için
kesileceği (Hac (22) / 37) ve etlerinin
bir kısmının da komşu ve yoksulun
hakkı olduğu ilkesi getirildi.
ORANLAR: İbka: 2 / 12; İlga: 4 /12 Tadil: 6 / 12
8-
Müslümanlığın
Medeniyete
Hizmetleri:
Tahir'ül-Mevlevi,
Dar’ül-hilafe
medreseleri kurulduğu sırada, bu okullarda İslam tarihi ve İslam uygarlığı tarihi okutmakla
görevlendirilmişti. Öğrenciye tutturacağı ders notları için yaptığı araştırmalar sonucunda
oluşturduğu yapıtta, Cahiliye devri gelenek ve görenekleri ile asr-ı saadette temelleri atılan
İslam uygarlığının karşılaştırması yapılarak, bu yeni uygarlığın ortaya çıkması ve Hulefa-yı
Raşidin devrine dek geçirdiği gelişim evreleri anlatılmıştır.
Tahir’ül Mevlevi, bu yapıtını önce İ'tisam gazetesinde, daha sonra 1338 Zilkade’sinde
(Haziran 1920) yayına başladığı ilk ayından itibaren Mahfil dergisinde basma girişiminde
bulunduysa da, pek az bir kısmı çıkarılabilmiştir. Süleymaniye kütüphanesine gelen kitapları
arasında kendi hattıyla bazı yazı taslakları çıktı. Ölümünden yıllar sonra aslı Bahar yayınevine
teslim edilerek -ki bu nüsha kaybolmuştur- 1974'te Abdullah Sert tarafından Müslümanlığın
Medeniyete Hizmetleri232 adı altında 19,5x13,5 cm. boyutlarında, 312 ve 382’şer sayfalık iki
cilt halinde yayınlanmıştır.233
9- İslam Askerine: Tahir’ül Mevlevi’nin bu yapıtı, I.Dünya Savaşı döneminde,
askerin cesaretini arttıracak şekilde yazılmıştır. Büyük bir kısmı Sebilürreşad234 dergisinde
yayınlanan bu yapıt, Süleymaniye kütüphanesine gelen kitaplar arasında, İslam Askerine
İslam Tarihinden Bazı Vak'alar adı altında bulunmaktadır (F.S. Türkmen 164). Tahir’ül
Reşad, bu yapıt hakkında şu bilgileri verir:
“Sebilürreşad’daki yazılarım bir araya toplansa, Mecmuanın hacimli cildlerinden
hemen birini teşkil eder. Bunlardan İslam Askerine ünvanlı dizi makalelerim çok rağbet
görüyordu. Çünkü okumak, yazmak bilmeyen bir neferin bile anlayacağı bir lisanla
yazılıyordu. Konusu da ‘gazavat-ı Nebeviye’ idi, ki bazı tabor imamlarının bunları aynen
takrir etmekle askere va’z ve nasihatte bulunduklarını işitmiştim”.235
Tahir’ül Mevlevi’nin Sırat-ı Müstakim → Sebilür Reşad’da Yayınlanan Makaleleri (1910-1918)236
Makale adı
Yıl
Cilt
Sayı
Sayfa
Büyük Üstad Hacı Zihni Efendi Merhum
1329/1913
XI
276
246-247
Cevabım
1328/1912
I-VIII
18-200
343-344
Cevabülcevab: Lütfullah Ahmed Efendi'ye
1329/1913
XI
275
228-231
Cevap: [Talib b. Ebu Talib'in Daire-i İslam'a Dahil Olup
1330/1914
XII
295
156-157
Olmadığı Hakkında]
Ceyşülusra Nasıl Techiz Edildi?
1325/1910
III
75
366-368
Cinayet-i Tahrir
1326/1910
VI
134
56
Devr-i Peygamberi Tarihçesi
1327/1911
VII
160
51-53
Devr-i Peygamberi Tarihçesi (maba'd)
1327/1911
VII
161
68-69
Devr-i Peygamberi Tarihçesi (maba'd)
1327/1911
VII
163
102-104
Ecnebi Mütehassısları: Afganistan Emir-i Merhumu
1330/1914
XII
294
139-140
Abdurrahman Han'ın Bir Mütalaası
Eğer Tarih Tekerrürden İbaret İse..
1328/1912
II-IX
32-214
105-107
Emir Abdurrahman Han
1327/1911
VII
163
104
Emir Abdurrahman Han
1327/1912
VII
178
351-353
Emir Abdurrahman Han
1328/1912
I-VIII
9-191
160-161
Emir Abdurrahman Han
1328/1912
I-VIII
2-184
23-24
Emir Abdurrahman Han (Beşinci Fasıl) 1287'den 1298 Sene-i 1328/1912
I-VIII
15-197
281-282
Hicriyesine Kadar Semerkand'da İkametim
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
1327/1912
VII
180
381-383
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
1327/1912
VII
182
416-417
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
1327/1912
VII
179
366
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
1327/1912
VII
181
398-401
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
1328/1912
I-VIII
21-203
402-403
Tahir’ül Mevlevi, Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri, sdl. Abdullah Sert, Bahar Yay., İstanbul, 1974.
A.Şentürk, 1991, 62.
234
Sebilürreşad, 1908 Ağustos'unda Eşref Edip Fergan ve Mehmet Âkif Ersoy tarafından çıkarılmaya başlanan
ve İslamcılık hareketinin en önemli yayın organı olan bir dergidir. Derginin en büyük özelliklerinden birisi de,
Mehmet Âkif Ersoy’un Safahat adlı yapıtının tamamına yakınının burada yayımlanmış olmasıdır. 1966 yılında
yayın hayatına son verilmiştir. http://tr.wikipedia.org/wiki/Sebilürreşad e.t. 03.01.2014
235
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 35.
236
http://ktp.isam.org.tr/makaleosm/recordlist.php?-skip=0&-max=10&YazarEmekci=Tahir
232
233
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
Emir Abdurrahman Han (maba'd)
Emir Abdurrahman Han (maba'd): Dördüncü Fasıl: Emir Şir
Ali Han ile Yeniden Bir Takım Muharebat an 1284 ila 1287
Emir Abdurrahman Han (maba'd): İkinci Fasıl: Belh'den
Buhara'ya Firar an sene 1280 ila sene 1282
Emir Abdurrahman Han (maba'd): Üçüncü Fasıl: Emir Seyyid
Ali Han ile Mücadelat an 1282 ila 1284
Emir Abdurrahman Han (mabad)
Emir Abdurrahman Han [Birinci fasıl] (maba'd)
Emir Abdurrahman Han [Birinci fasıl] (maba'd)
Emir Abdurrahman Han [Birinci fasıl] (maba'd)
Emir Abdurrahman Han [Birinci fasıl] (maba'd)
Emir Abdurrahman Han [Birinci fasıl] (maba'd)
Emir Abdurrahman Han [İkinci Fasıl] (maba'd)
Emir Abdurrahman Han [İkinci Fasıl] (maba'd)
Emir Abdurrahman Han [İkinci Fasıl] (maba'd)
Emir Abdurrahman Han [Üçüncü Fasıl] (maba'd)
Emir Abdurrahman Han [Üçüncü Fasıl] (maba'd)
Emir Abdurrahman Han: Birinci Fasıl: an 1270 ila 1281
Hicri
Emir Abdurrahman Han: Dokuzuncu fasıl: Herat'ın
Afganistan Hükümetine İlhakı
Emir Abdurrahman Han: Sekizinci Fasıl: Umur-ı Hükümetin
Tanzimi
[Emir Abdurrahman Han] (Altıncı Fasıl): Bedahşan'a
Vürudum Esnasındaki Vakayi Sene 1298
'Ezan' Hakkında Malumat ve Halisane Bazı Temenniyat
Galib Dede İçin Yapılacak İhtifal Hakkında
Hadis-i Şerif
Hayat-ı Hz. Muhammed (s.a.v.) Eseri Hakkında Bazı
Mütalaat -III
Hayat-ı Hz. Muhammed (s.a.v.) Hakkında Tenkidat (maba'd)
Hayat-ı Hz. Muhammed (s.a.v.) Müellifi Lütfullah Ahmed'in
Mahiyeti!
Hayat-ı Hz. Muhammed (s.a.v.) Ünvanlı Eser Hakkında -I
Hayat-ı Hz. Muhammed (s.a.v.) Ünvanlı Eser Hakkında -II
Hayber Fethi -II
İ'dad-ı Kuvvet
İhtifal-i Ebedi Hakkında Bazı Mütalaat
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1328/1912
1329/1913
1327/1912
1327/1911
I-VIII
I-VIII
I-VIII
I-VIII
I-VIII
I-VIII
I-VIII
I-VIII
I-VIII
I-VIII
I-VIII
II-IX
II-IX
II-IX
II-IX
II-IX
I-VIII
I-VIII
I-VIII
X
VII
21-202
8-190
7-189
5-187
19-201
14-196
11-193
13-195
16-198
25-207
26-208
27-209
28-210
32-214
31-213
29-211
24-206
18-200
4-186
241
177
382-383
139
118-119
78-79
360-361
265-266
196-197
239-240
303
482-483
498-499
9-10
27-28
110-112
84-86
47-48
462-463
340
60-61
116
334-336
1327/1912
VII
169
203-205
1328/1912
VII
174
285-286
1327/1911
1327/1911
1327/1911
1327/1911
1327/1911
1327/1911
1327/1911
1327/1911
1327/1912
1327/1912
1327/1912
1327/1911
I-VIII
VII
VII
VII
VII
VII
VII
VII
VII
VII
VII
VII
12-194
164
165
166
167
168
171
172
173
175
176
163
223-224
125-127
138-139
154-156
170-172
181-182
231-233
250-251
268-269
304-305
312-314
104-105
1328/1913
II-IX
45-227
335-336
1328/1912
II-IX
33-215
127-128
1328/1912
I-VIII
23-205
437-439
1329/1913
1328/1912
1330/1915
1329/1913
X
I-VIII
XIII
XI
236
19-201
327
273
29-31
366-368
113
197-199
1329/1913
1329/1914
XI
XI
279
279
295-296
293-295
1329/1913
1329/1913
1330/1914
1329/1913
1328/1912
XI
XI
XIII
XI
I-VIII
271
272
320
269
17-199
165-167
183-186
58-59
135-139
320-322
İslam Askerine [-I]: İslam Tarihinden Bazı Bahisler
İslam Askerine [-II]: İslam Tarihinden Bazı Bahisler
İslam Askerine [-III]: İslam Tarihinden Bazı Bahisler: Bedir
Muharebesi
İslam Askerine [-IV]: İslam Tarihinden Bazı Bahisler: Uhud
Muharebesi
İslam Askerine [-IX]: Hamraü'l-esed Vakası
İslam Askerine [-V]: İslam Tarihinden Bazı Bahisler: Uhud
Muharebesinin Maba'dı
İslam Askerine [-VI]: İslam Tarihinden Bazı Bahisler: Bedir
Muharebesi'ndeki Şehidler
İslam Askerine [-VII]: İslam Tarihinden Bazı Bahisler: Uhud
Muharebesindeki Şehidler
İslam Askerine [-VIII]
İslam Askerine [-X]: Hamraü'l-esed Vakası (Geçen Nüshadan
Maba'd)
İslam Askerine [-XI]: İkinci Bedir Vakası
İslam Askerine [-XII]: Müreysi Vakası
İslam Askerine [-XIII]: Müreysi Vakası
İslam Askerine [-XIV]: [Müreysi Vakası]-Yevmü'r-reci'
Vakası (Geçen Nüshadan Maba'd)
İslam Askerine [-XV]: Hendek Muharebesi
İslam Askerine [-XVI]: Hendek Muharebesi (Geçen
Nüshadan Maba'd)
İslam Askerine [-XVII]: Hendek Muharebesi (Geçen
Nüshadan Maba'd)
İslam Askerine [-XVIII]: Hudeybiye Musalahası
İslam Askerine [-XX]
1329/1914
1329/1914
1330/1914
XI
XII
XII
286
287
288
420-422
9-10
24-27
1330/1914
XII
289
47-49
1330/1914
1330/1914
XII
XII
302
290
280-282
66-68
1330/1914
XII
291
88-89
1330/1914
XII
292
97-99
1330/1914
1330/1914
XII
XII
294
303
138-139
301-302
1330/1914
1330/1914
1330/1914
1329/1913
XII
XII
XII
XII
304
305
307
308
319-320
331-332
360-363
384-387
1330/1914
1330/1914
XII
XII
309
310
391-393
413-415
1330/1914
XII
311
422-426
1330/1914
1330/1914
XII
I-XII
312
II-301
Kulağında Küpe Olsun, Unutma!
Medresetülmeşayih Dolayısıyla Bir Hatıra
1330/1914
1329/1914
291
285
Merhum Hoca Halis Efendi'ye
Mısır'ın Fethi -I
Mısır'ın Fethi -II
Mısır['ın] Fethi -III
Mısır['ın] Fethi -IV
Mute ve Girit
Müslümanlık Mani-i Tefrikadır
Müslümanlık Mani-i Tefrikadır -II
Müşriklik ve Müslümanlıkta Rabıta-i İctimaiyye
Nafi ve Mühim Bir Teşebbüs
Ne Yazmışım, Nasıl Anlaşılmış?
Sahipsiz Köpekler
Sebat, Sabır
Şeyh Sadi'nin Acıklı Bir Mersiyesi ve Onu Yazdıran Fecayi
Şeyh Sadi'nin Acıklı Bir Mersiyesi ve Onu Yazdıran Fecayi II
Seyh Sadi'nin Acıklı Bir Mersiyesi ve Onu Yazdıran Fecayi III
Şeyh Sadi'nin Bostan Hikayatından
Türk Hakanının Tahta Çıktığı Gün...
Yine Habis Bir Eser Hakkında
Yine Habis Eserler Hakkında
1329/1913
1330/1915
1330/1914
1330/1914
1330/1915
1326/1910
1328/1913
1328/1913
1334/1918
1327/1911
1330/1914
1330/1914
1327/1911
1330/1914
1330/1914
XII
XIII
(XI)
X
XIII
XIII
XIII
XIII
IV
II-IX
II-IX
XIV
VI
XII
XII
VII
XII
XII
440-442
20, 26422, 266
87-88
398-399
242
321
322
323
324
92
50-232
51-233
361
152
292
290
166
295
296
131-133
68-69
76-78
81-83
89-90
239-241
415-417
427-429
204
349
101-103
69-70
149-150
157-160
177-180
1330/1914
XII
297
198-202
1327/1911
1328/1912
1327/1911
1328/1912
VII
I-VIII
VII
II-IX
171
10-192
159
29-211
230-231
184
39-40
52-53
Yazar, dergide yayınlanan kısımların kupürlerini keserek, 34x12,5 cm. boyutlarındaki
kaın beyaz kağıtlara yapıştırmış; yayınlanmayan kısımları ise kendi hattı ile vr. 76'dan
itibaren, 148 varak olarak tamamlamıştır. Kitap, siyah bez sırtlı ve kahverengi mukavva
kapaklıdır.237
10-
Kameri Aylara Dair Malumat: Bu ad altında düzenlenmiş ayrı bir yazma
nüshaya rastlanmamıştır. Bu yapıt, 18 Ocak-8 Ağustos 2008 tarihleri arasında yayımlanmış
Türkiye'nin ilk haftalık şiir ve eleştiri dergisi olan Mahfil’de (nr. 3, 1339 Muharremine ait
nüshadan itibaren), derginin her nüshasında çıktığı kameri ayın tarihi olaylarına, önemine,
âdetlerine geleneklerine gibi konular hakkında yazdığı makalelerin tamamı olmalıdır. Çıkan
makalelerin başlıkları ve çıktığı nüshaların listesi şu şekildedir; Muharremü'l-harâm, (nr. 3,
Muharrem 1339); Saferü'l-hayr (nr. 4, Safer 1339); Rebiülevvel ve Mevlîd-i şerif (nr. 5,
Rebiülevvel 1339) ; Cemâdiülûlâ ve'l-âhire (nr. 7, Cemâdilûlâ 1339); Recebü'l-ferd (nr. 9,
Receb 1339); Şa'bânü'l-muazzâm (nr. 10, Şa'ban 1339); Ramazânü'l-mübârek (nr. 11,
Ramazan 1329); Şevvâlü'l-mükerrem (nr. 12, Şevval 1339).
Yıllar sonra İslam Yolu dergisinde (nr.5, 4 Kasım 1948 / 2 Muharrem 1368'den
itibaren) bazı değişikliklerle her ay yayınlanmıştır.238
11- Osmanlı Devletinde İdam Edilen İki Şeyhülislam: Osmanlı Devleti’nde
katledilen şeyhülislamlardan239 Şeyhülislam Ahizade Hüseyin (1572-1634) ve Hocazade
Mesud (?-1656) hakkında yazılmış bir yapıttır. Süleymaniye kütüphanesinde, F.S.Türkmen
148 numarada kayıtlı olan bu çalışma, 18x11 cm. boyutlarında, soluk yeşil karton kapaklı, her
yaprağın tek yüzü kullanılmış 31 varak halindedir. Rik'a ile (yazar hattı) birinci hamur
kağıtlara yazılmış, ortadan dikilmiş. 19 satırdır.
İlk 6 yaprak Ahizade'den, sonraki yapraklar Hocazade Mesud Efendi'den söz eder. Her
iki şeyhülislamın kısaca yaşam öyküleri ve kişilikleri anlatıldıktan sonra, idamlarına neden
olan halleri, ilgili kaynaklara dayanılarak aktarılmış ve yapıt 15 Ağustos 1950 tarihinde
bitirilmiştir.240
A.Şentürk, 1991, 85.
A.Şentürk, 1991, 86-87.
239
Osman Okumuş, “Osmanlı Tarihinde Katledilen Şeyhülislamlar”, Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, cilt: 5,
no: 1, 2013, 387-396.
240
A.Şentürk, 1991, 101.
237
238
12- Hallac-ı Mansur'a Dair: : Zındıklıkla suçlanması ve uzun süren bir soruşturma
sonucunda, Abbasi Halifesi Muktedir Bi’llah’ın emriyle idam edilmesi ile ünlü olan Farsi
yazar ve mistik şair olan Hallac-ı Mansur’un ( Ebû Mugis el-Huseyn b. Mansur el-Beyzavi)
(857 - 922) hakkındaki şüpheleri giderme amacıyla yazılmış olan 23 sayfalık bu çalışma, Ali
Emiri kütüphanesinde (Şer'iye 1168) kayıtlıdır. 21x15,5 (17,5x11,5) cm. boyutlarında, siyah
bez sırtlı, vişne rengi mukavva kapaklı (kapaklar ambalaj kağıdı ile kaplanmıştır), soluk düz
beyaz kağıtlıdır. Mustafa Nuri b. Mehmed Şâkir tarafından rik'a ile çoğaltılmıştır. Satır sayısı
15-17 arasında değişmektedir.
Tahirü'l-Mevlevi bu risaleyi yazarken, İbnü'l-Verdi'nin Tarih’i, İbn Hallikan'ın
Vefeyatü'l-A'yan'ı, Mevlana Cami'nin Nefehatü'l-Üns'ü, İmam Gazali'nin Mişkatü'l-Envar'ı,
İmamü'l-Haremeyn'in eş-Şamil'i, Mevlana'nın Mesnevi-i Şerif’i ve İsmail-i Ankaravi'nin
Minhacu'l-Fukara'sı
gibi
konuyla
ilgili
tarihi,
tasavvufi
ve
edebi
kaynaklardan
yararlanmıştır.241
Bu yapıtın bölüm başlıkları şu şekildedir: "Hallâc-ı Mansur kimdi? (s.2), "Hallac-ı
Mansur nasıl idâm edildi? (s.3), "İlmin nevileri ve ilm-i ledünni" (s. 15), "Kurb" (s. 18),
"Hallac'ın katline asıl sebeb ne idi?" (s.20). Telif için Mişkâtü'l-envâr, Vefayâtü'l-âyân,
Nefahâtul-üns gibi kaynaklardan yararlanılmıştır. Önsözü 1 Şubat 1945 tarihinde yazılan
yapıt, 14 Şubat 1945 tarihinde bitirilmiştir.
Ali Emiri kütüphanesindeki bu nüsha, İstanbul Kütüphaneleri Târih-Coğrafya
Yazmaları Katalogları, Biyografiye Dâir Diğer Eserler (İstanbul 1948, Milli Eğitim
Basımevi, cüz.8, s.716) adı altında düzenlenmiştir.242
13- Manzum Hikayeleri: Tahir’ül Mevlevi’nin hece ile yazdığı, Hazret-i
Hamza’nın Ebu Cehl’i Tepeleyişi ve İslam’a Gelişi; Hazret-i Ömer’in Müslüman Oluşu;
İslam’ın İlk Sancağı ve İlk Sancakdarı: Büreyde bin el-Husayb, Hazret-i Ali’nin Doğuşu ve
Adı Konuluşu; Hazret-i Ömer’in Mintanı; Hazret-i Peygamber’in Gazve-i Bedir’deki
Münacatı; General Yorgi’nin Hazret-i Halid’le karşılaşması ve Müslüman olması gibi
manzum hikayelerin bir kısmı da İslam tarihi ile ilgilidir:243

General Yorgi’nin Hazret-i Halid’le karşılaşması ve Müslüman olması:
Zülfikar Güngör, “Tahir’ül Mevlevi’nin ‘Hallac-ı Mansur’a Dair’ Risalesi”, Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, XXXIX, Ankara, 1999, 584.
242
A.Şentürk, 1991, 80.
243
Mehmet Atalay, “Tahir’ül Mevlevi ve Şiirleri”, Doğu Araştırmaları Dergisi, sayı:1, İstanbul, 2008, 75-88.
241
“Mâzîye bakarak, ümidsiz olmamalı, hâlde ve istikbâlde çalışmalıdır. İslâm
târîhinde (Yermük muhârebesi) diye meşhûr ve kanlı bir muhârebe vardır ki, Sıddîk-i Ekber
(Radiyallâhü anh) in devr-i hilâfetinde Rumlarla Müslümanlar arasında vukûa gelmişdir.
Düşmanın mükemmel ve mücehhez ordusu 240.000 den fazla idi. Hâlid bin Velîd
(Radiyallâhü anh) in kumanda etdiği İslâm ordusu ise, ancak 40.000 kadar vardı. Rumlar,
harbin başlangıcında baş kumandan çadırına kadar ilerlemişler; fakat orduda bulunan
mücâhid
kadınların,
sopalarla
ve
çadır
direklerîle
müdâfaaları
neticesinde
püskürtülmüşlerdi.
Düşmanın pek kanlı hezîmetiyle. İslâmın de pek şanlı muzafferiyetiyle netîcelenen bu
muhârebede Rum kumandanlarından General Yorgi, Hâlid bin Velîd ile karşılaşmış, onun
feyz-i nazariyle Müslüman olmuş, Hâlid ile berâber Rumlara karşı bir iki saat kılıç sallamış,
nihâyet sehâdet nîmetine ve hüsnü âkıbete mazhar olmusdu. (Radıyallâhü anh ve rahmetullâhi
aleyh).
Dikkat buyurulsun, General Yorgi, şübhesiz yaşlı başlı bir adamdı. Ömrünün bir çok
günlerini teslîs akıydesîyle ve Hristiyan olarak geçirmiş, ehl-i tevhîd ile harbetmek üzere
Yermük mevki'ine gelmisdi. Lâkin Hâlid bin Velîd'in feyz-i nazarına uğraması, kendisini
muvahhidlik derecesine getirdikden sonra şehâdet rütbesine eriştirdi. Bin üç yüz şukadar sene
sonra, hakkında rahmet okunmak saâdetini kazandırdı: (Rahmetullâhi aleyh)”.244
244
Tahir’ül Mevlevi, “Mesnevi’nin İlk 18 Beytinin Şerhi”, http://www.semazen.net/sp.php?id=325 e.t. 03.01.14
II. BÖLÜM
2.1. İSLAM TARİHÇİLİĞİNE GENEL BAKIŞ
"Eraha" kökünden türemiş bir mastar olduğu belirtilen tarih kavramı245, İslam
tarihçileri tarafından, bir yandan geçmişteki bir noktayı246, geçmişte ortaya çıkan olayların
tümünü, kısa bir zaman aralığını ya da bu zaman aralığında oluşan kısmi olaylar ile nedensonuç ilişkisi içerisinde birbirine geçen halkalardan oluşan ve geçmişten geleceğe uzanan
köprüyü ifade ederken; diğer yandan söz konusu yapıyı inceleyen bilim dalı olarak, tarih için
kullanılmıştır.
Tarih kavramı da, diğer birçok kavram gibi, zaman içinde anlam genişlemesine maruz
kalmış ve İslam'ın ilk yıllarında zamanı belirlemeyi işaret ederken, sonradan olayların zaman
esas alınarak, saptanıp kaydedilmesi anlamında kullanılmıştır. İlerleyen süreçte de, daha önce
ahbar (haberler)
kelimesinin yüklenmiş olduğu anlamların tamamını kapsamıştır. Tarih
kavramı, ancak VIII. yüzyılın sonlan ile IX. yüzyılın başlarında, tüm yönleri kapsayan bir
anlama kavuşurken, sonraki yüzyıllarda ise, günümüzdekine yakın bir tanıma kavuşmuştur.247
İslam’ın ilk dönemlerindeki tarih çalışmaları, çoğunlukla biyografiler ve Hz.
Peygamber'in puta tapanlara karşı yaptığı savaşımların bir anlatımı şeklinde görülür. Yine bu
dönemde, Hadis toplama ve Hadis metodolojisi, her ikisinde de Hz. Peygamber'in yaşamı ve
etkinlikleriyle ilgili her türlü bilgi ve belgeyi toplamak ve yorumlamak söz konusu olduğu
için, yakın ilişkidedir.248 Bu alandaki ilk metinler eksiksiz olarak korunamamakla birlikte,
sonraki dönemde birçok yazar önemli belgeler toplayabilmiştir.
İslam tarihi konusundaki araştırmalar, XI. yüzyıldan itibaren sayıca artmış ve
çeşitlenmiştir. Bu dönemde dünya tarihi ile ilgili çalışmalar yanı sıra, bir ulusun ya da
bölgenin tarihini konu edinen araştırmalar da görülür. Tarihçiler, bu konuda çeşitli yöntemleri
dikkatle uygulamışlardır. Bir kısmı Yakubi ve Taberi'nin yolunu izlerken, diğerleri özellikle
kendi ülkeleri ya da kentlerinin tarihleriyle uğraşmış, bir diğer grup tarihçi ise değişik
sınıflamalar içinde yer alan bilginler, şairler, ileri gelen görevliler ya da emirlerle
ilgilenmişlerdir.
Bu konu ile ilgili tarihi ve coğrafi sözlükler, erken dönemlerden itibaren
görülmektedir. Bunların en tanınmışları, Yakut ve İbn Hallikan'a ait olanlardır. Biyografik
Halil b. Ahmed, Kitabu'l-Ayn, (nşr. Mehdi el-Mahzumi), Beyrut, 1988, 1-Vlll. N. 300.
İbn Manzur, Lisanu'l-Arab, I-XV, Beyrut, 1990, III. 4.
247
Mehmet Mahfuz Söylemez, “Klasik Dönem İslam Tarihçilerinin Tarih Anlayışı”, İslami İlimler Dergisi, yıl:
3, sayı:2, 2008, 7-8.
248
Chickh Bouamrane, Panorama de la Pensee Islamique, Sindbad Publ,, Paris, 1984, 252-264.
245
246
yapıtlar sayıca artış gösterir ve Tabakat ya da hadisçiler, fıhki ekoller, mutasavvıflar,
idareciler, halifeler tarihleri olarak görülür.
Sürekli olarak başvuru kitabı olma niteliğini koruyan ve örnek olarak alınan büyük
ansiklopedik sözlükler dışında249, değişik ülke ve kentlerin, değişik dönemlerin önemli kişi
ve bilginlerine de birçok bibliyografik eserde yer verilmiştir.
İslam tarihçiliği konusunda adından en çok söz ettiren Müslüman tarihçi, İbn
Haldun’dur. O, yalnız olayları anlatan bir tarihçilikten yana değil, aynı zamanda, olayların
nedenlerinin de araştırılmasını ve açıklanmasını ileri sürer. Bu konudaki görüşünü, "Olayların
kendileri kadar, onları şekillendiren nedenleri de bulmak gerekir".250 İbn Haldun, esası
eleştiriye dayanan yöntemini, uzun uzun açıklayarak, "zamanlarının olaylarını yazmak ve
yaşadıkları dönemi tarihe aktarmakla yetinirler ..."251 sözcükleriyle kendinden önceki
doğruluğu kuşkulu durumları gerçekmiş gibi kabul eden tarihçileri de kapalı biçimde eleştirir.
İbn Haldun, kuşku duyulan tüm bilgileri atmak, eleştirel bakış açısına ve nesnelliğe sahip
olmak gereğinin önemine işaret eder.252 Ayrıca, "yalanın kötülüğüyle, aklın aydınlığında
mücadele etmek gerektiğini" ifade eder.253 İbn Haldun, bilimsel tarihçiliğin temellerini ortaya
koymuştur.
İbn Haldun'dan sonra tarih çalışmaları, bir bölgenin ya da bir ülkenin tarihinin
ince1enmesiyle sınırlandırıldı. Genel dünya tarihi, az ya da çok değişen oranda, yerini milli ve
bölgesel tarihlere bıraktı. Bunların en dikkat çekici olanları arasında, el-Makrızi, es-Sadi ve
el-Mekkari'nin çalışmaları gösterilir.
Müslüman bilginler, bazen hac yapmak üzere Mekke'ye, bazen bilgilerini çoğaltmak
üzere değişik merkezlere, bazen de her iki amacı bir arada gerçekleştirmek üzere, birçok
seyahatler yaptılar. Çoğu kez de, bu gezilerindeki izlenimlerini bir kitapta topladılar. Rıhla
olarak adlandırılan bu seyahatnameler, çok önemli bilgileri kapsamaktadır. Bu tür yapıtlarda;
tarih, coğrafya, eğitim ve antropoloji için önemli oranda veri bulunur. Bunların içinde en
önemlileri, Biruni, İbn Cübeyr ve İbn Battuta' ya ait olanlar gösterilmektedir.
Modern çağdaki tarih incelemeleri, XIX. yüzyıldan itibaren büyük bir hız kazandı.
Günümüzde tarih araştırmaları alanında birçok bilimsel süreli yayın görülmektedir.
Üniversiteler, çalışmalarını, az ya da
yanlış tanınan dönemlerin araştırılmasında
yoğunlaştırdılar. Önemli olaylar ya da tanınmış kişilerle ilgili, çok sayıda bilimsel toplantı ve
Ömer Rıza Kahhâle, Mu‘cemü’l-Müellifîn Terâcimu Musannifî’l-Kütübi’l-‘Arabiyye, I-IV, Müessesetü’rRisâle, Beyrut, 1993.
250
İbn Haldun, Mukaddime, çev. V. Monteil, cilt: I, Beyrut, 1967, II.
251
A.g.e., 7.
252
A.g.e., 13.
253
A.g.e., 6.
249
konferanslar düzenlendi. Bu etkinliklerin çalışmaları tutanaklar ya da özetler halinde
yayınlandı. Günümüz İslam ülkelerinde, tarih araştırmaları, büyük bir alana yayılmış ve
olayları olduğu kadar; kültür, bilim ve sosyo-ekonomik yaşamı da kapsar duruma gelmiştir.254
2.2. İSLAM TARİHÇİLERİ VE YAPITLARI
İslam tarihçileri, geçmişte yaşamış insan topluluklarını tarihin konusu olarak
gördükleri gibi, evrende oluşan doğal afetleri ve olayları da tarihin konulan arasında
belirtmişlerdir. İslam tarihçilerinin hepsini aynı bakış açısından değerlendirmek mümkün
olmamakla birlikte, her bir tarihçinin, ancak kendi ilgi alanına giren gruba ışık tutmayı
önemsediği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte İslam tarihçilerinin tamamının üzerinde anlaştığı
bir eleştiri yönteminin bulunmadığını, her birinin kendine özgü bir yönteme sahip olduğu ve
bunu kullandığı belirtilir. Bu yöntemler, Kur'an ve Hadisler ile Uygunluk, Verilerin Akla
Uygunluğu, Fayda Nazariyesi, Tarihe Arz, Tarihi Yapan ile Yazan Arasındaki İ1işki, Bugüne
Arz, Haber İle Hadisenin Örtüşmesi, Empati Yöntemi şeklindedir.255 Aşağıda, İslamın ilk
dönemlerinden günümüz İslam tarihçilerine uzanan sürece kısaca değinilmiştir:256
İSLAM TARİHÇİLERİ
İslam Tarihçisi
Ka’bu’l-Ahbâr
Yılı
551-652
Yapıtları
Yahudi
asıllı
olup,
Hz.
Ömer
döneminde Müslüman olan Ahbar’ın,
Hadis-u Zilkif ve Vefat-ı Musâ adlı
yapıtları vardır.
Abdullah b. Selâm
? - 664
Yahudi
asıllı
olup,
sonradan
Müslüman olan Abdullah b. Selâm’ın,
Yahudi kaynaklarına ve Yahudilerin
kültürüne vakıf olması nedeniyle,
peygamberler tarihi hakkında bilgisi
oldukça
254
fazlaydı.
Bu
nedenle
Chickh Bouamrane, Panorama de la Pensee Islamique, Sindbad Publ,, Paris, 1984, 252-264.
Mehmet Mahfuz Söylemez, 2008, 7-32.
256
Chickh Bouamrane, 1984; Josef Horovizt, İslâmî Tarihçiliğin Doğuşu (İlk Siyer/Meğâzi Eserleri ve
Müellifleri), çev. Ramazan Altınay, Ramazan Özmen, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2002; Sabri Hizmetli, İslam
Tarihçiliği Üzerine, Diyanet Yayınları, Ankara, 1991; Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Tah. Komisyon,
Çağ Yayınları, İstanbul, 1992.
255
Peygamberler
kitaplarda
tarihini
yer
konu
alan
alan
bilgilerin
çoğunluğu ona dayanmaktadır. ElMesâil adlı bir kitabı vardır.
Urve bin ez-Zübeyr
642-712
Siyer ilminin kurucuları arasında olan
Urve
bin
ez-Zübeyr,
Emeviler
döneminde yaşaması nedeniyle, İslam
Tarihi konusundaki sıcak bilgilerini
aktarmıştır.
Eban bin Osman
? - 723
Hz. Peygamber’in savaşlarını konu
edinen Meğâzi alanında ismi ön plana
çıkan, Hz. Osman’ın oğlu olan Eban,
Emeviler döneminde belli bir süre
Medine valiliği yaptı ve Medine de
vefat etti. Eğitimini babasından alan
ve yine babasından geçmişe dair
bilgiler öğrenen Eban, siyer ve meğâzi
alanında
önemli
katkılarda
bulunmuştur.
Vehb binMünebbih
645-741
Fars asıllı olup, Güney Arabistan’da
yaşamını sürdürmüş olan Vehb, 631
yılında
Müslüman
Peygamberler
Tarihi
olmuştur.
konusunda
yazmış el-Mübteda adlı yapıtından
başka,
Lokman
Hikmet-i
ve
Vehb,
Hikmet-i
Kısasu’l-Enbiyâ
gibi
yapıtlarının olduğu bildirilir.
Şurahbil bin Sa’d
? - 741
Meğâzi yazarlarından olan Şurahbil
bin Sa’d, Bedir ve Uhud gibi önemli
savaşlar hakkında en ayrıntılı bilgileri
aktarmıştır. Hz. Ali ile 40 yaşında
tanıştığı rivayet edilir. O aslen Arap
olmayıp, mevaliden birisiydi.
İbn Şihâb ez- Zührî
670-742
Mekke
kökenli
mensup
olan
Şihap,
Zühre
oğullarına
babası
ez-Zühri’nin
Bedir’de
puta
tapanların
saflarında yer alan birisiydi. Urve bin
ez-Zübeyr’in öğrencilerinden olan ve
Abdülmelik döneminde yaşayan Şihâb
ez- Zührî, meğâzi alanında ilk eser
olan
Kütabu’l-Meğâzi’yi
kaleme
almıştır.
Cabir el Cu’fî
? - 745
İlk şii tarihçi olarak kabul edilen Cabir
el Cu’fi, Irak’ın bir kenti olan
Kufe’lidir. İslam Tarihi’ne şia bakış
açısı ve yorumunu katmış, bu alanda
yeni bir çığır açma noktasında öncü
olmuştur.
Abdullah b. Ebu Bekir b. Hazm
? - 752
Abdullah Ensar’ın torunlarından olup,
Medine’de doğmuş ve ilmini burada
tamamlayan Abdullah b. Ebubekir b.
Hazm, dedeleri gibi İslam’a büyük
hizmet verenlerden biriydi. Meğâzi
alanındaki çalışmalarıyla tanınmıştır.
Musa bin Ukbe
? - 758
Zührî’nin öğrencilerinden olan Musa
b. Ukbe, Hadiste ise İmam Malik’in
hocası oldu. Meğâzi alanında değerli
bilgilere sahip olan Musa’nın bir
yapıtı olmamakla birlikte, öğrencileri
ile onun bilgi halkası günümüze
ulaşmaktadır.
Muhammed b. İshak
704-768
Medine doğumlu olan Muhammed b.
İshak, babasına izafeten İbn İshak adı
ile
tanınmıştır.
Dönemin
büyük
tarihçisi Zührî ve bir çok alimden ders
alan
İbn
İshak,
Bağdat’ta
ilim
halkasını
kurmuş
ve
halka
ders
vererek bir çok öğrenci yetiştirmiştir.
Onun en ünlü ve kapsamlı eseri
Kitabu’l-Meğâzi’dir.
Ma’mer b. Raşid
714-771
Aslen mevla (köle) olan ve Ezd
kabilesine mensup olan Ma’mer b.
Raşid, Basra’da doğdu. Kendisini
adayıp,
ilime
hadis
ve
meğâzi
alanında önemli bir yer edinerek, pek
çok
bilginin
günümüze
kadar
ulaşmasını sağladı. Kitabu’l-Meğâzi
adında bir kitabı vardır.
Ebu Mihnef
? - 774
Iraklı bilginlerden olan Ebu Mihnef,
yaşadığı Emevilerin son dönemlerini
ve görüştüğü ravilerin söylentilerini
anlatmakla
kendi
yetinmiştir.
döneminde
Özellikle
gerçekleşen
hadisleri anlatmıştır. En önemli ve
ünlü yapıtı, Makal-ü Osman’dır.
Muhammed İbn. Hasan eş-Şeybanî
749-805
Şeyban
kabilesinin
köle
olması
nedeniyle Şeybanî künyesi verilen
Muhammed İbn. Hasan eş-Şeybanî,
Irak’ta dünyaya gelmiştir. Dönemin
ilim ve kültür merkezlerine giderek,
Ebu Hanife, İmam Yusuf gibi büyük
üstatlardan ders almış, Harun Reşit
döneminde
Kitabu’l-
kadılık
Asl,
Camiu’s-Sağir,
Siyeru’s-Sağir,
yapmıştır.
Kitabu’l-Mebsud,
Camiu’l
Kebîr,
Siyeru’l-Kebîr
ve
Ziyadat gibi, hukuk ve İslam tarihi
alanında birçok eseri bulunmaktadır.
Seyf bin Ömer
? - 806
Yaşamı
hakkında
fazla
bilgi
bulunmayan
Seyf
b.
Kitabu’l-Futuhu’l-Kebir
Ömer’in,
ve’r-Ridde,
Kitabu’l-Cemel ve Mesir-u Aişe ve Ali
adlı yapıtları bulunmaktadır.
Ebu’l Münzir Hişam el- Kelbî
? - 819
Kufe doğumlu olan el- Kelbî, mensup
olduğu asker ailesinin de etkisiyle,
nesep (soy) konusuna önem vermiştir.
Cahiliye
döneminden
itibaren
Arapların soyları üzerinde derinleşen
ve soyla birlikte cahiliye kültürünü
yansıtan çalışmalarda bulunmuştur.
Muhammed bin Ömer el-Vakıdî
748-822
Gençliğinde
ilerleyen
buğday
tüccarlığı,
yıllarda kadılık yapmıştır.
Özellikle
tarih
(Muhammed'in
ve
hayatı)
siyer
konusunda
eserler vermiş olan Vakıdi’nin, 28
kitabından yalnızca Kitabu’l-Meğazi
günümüze ulaşmıştır. Onun İslam
tarihine
kazandırmış
olduğu
yapıtlardan bazıları, et-Tarihu’l-Kebir,
et-Tabakat es-Sire, Ahbaru Mekke,
Bey’atu’s-Sakife, Siretu Ebu Bekir ve
Ridde,
Yevmu’l-Cemel,
Sıffin,
Futuhu’ş-Şam,
Futuhu’l-Irak,
Darbu’d-Denanir
ve’d-Derahim,
Kitabu’l-Meğazi et-Tarih ve’l-Meğâzi
ve’l-B’as,
Ezvacu’-Nebî,
Vefatu’n-
Nebî’dir.
Yapıtlarında
kullandığı
kaynakları belirtir ve olayları eksiksiz
aktarmaya
popüler
çalışır.
anlatımları
Söylence
ve
kullanmaz.
Arabistan, Suriye ve Irak’ta seyahat
ederek yapıtı için veri toplamıştır.
İbn Hişam
? - 833
Asıl adı Abdulmelik olan İbn Hişam,
sağlam ve güvenilir olarak kabul
edilen İbn Hişam Sire’si ile ünlü
olmuştur. İslam tarihi araştırmalarının
temel kaynağı olan bu kitap, Hz.
Muhammed’in yaşamı ve Hulafa-i
Raşidun (dört büyük halife) hakkında
ayrıntılı pek çok bilgi sağlamaktadır.
İbn Sa'd
? - 840
Basra doğumlu ve Vakıdî’nin katip ve
öğrencisi
olan
İbn
Sa’d,
Hz.Muhammed’in yaşamını anlatan
ve sonraki dönemlerden haber vermesi
bakımından geniş bilgiler kapsayan
sire’sinin
tamamının
günümüze
ulaşmasını sağlayan yapıtı Kitabu’tTabakatü’l-Kübra ile ün kazanmıştır.
Onun
bu
yapıtı,
bir
kaç
yerde
basılarak, günümüzde İslam tarihi
konusunda
listesinde
(sınıflar)
baş
ucu
kaynaklar
bulunmaktadır.
şeklinde
Tabakat
biyografik
çalışmaların öncüsü olmuştur.
Muhammed bin Sa’d
785- 844
Kitabu’t-Tabakati’l-Kebir
adlı
8
ciltlik yapıtında, Hz. Peygamber’den
başlayarak sahabe, tabiin, etbau’ttabiin gibi yazarın dönemine dek
yaşamış olan 4300 civarında kişinin
biyografileri verilmektedir.
Medainî
? - 849
Çeşitli alan ve konuda birçok yapıtı
bulunan Basra doğumlu Medainî’nin
en ünlü çalışması, Kitab-u Ahbari’lHulafai’l-Kebir’i
Mutasım
idi.
dönemine
Bu
kitap,
kadar
geçen
olayları
kapsaması
ve
Bağdat
hakkında bilgi vermesi nedeniyle,
kendisinden
sonra
yazılan
birçok
yapıta kaynak olmuştur.
İbn Abdi’l-Hakem
? - 741
Mısır’ın seçkin bir ailesinin çocuğu
olarak Mısır’da doğan Ebu’l-Kasım
İbn Abdi’l-Hakem, Mısır ve Kuzey
Afrika’nın fethi ile ilgili pek çok
bilgiyi içeren Futuhu Mısr ve Mağrib
adlı yapıtı ile İslam tarihi dalında ün
kazanmıştır.
İbn Kuteybe
813-880
Dil, edebiyat, şiir yanı sıra İslam tarihi
alanında
da
yetkin
Hz.
Kuteybe’nin,
olan
İbn
Peygamber’in
yaşamından başlayarak IX. yüzyıla
dek geçen olayları anlatan, yer yer
şairler ve dil bilimcileri hakkında bilgi
veren Kitabu’l-Maarif adlı yapıtı,
tarih kitapları içerisinde önemli bir
bilgi kaynağı niteliğindedir.
Dinaverî
? - 895
Irak doğumlu Dinaverî, İran kaynaklı
olan ve Hz. Osman’ın yaşamından
başlayarak sırası ile Ali, Muaviye ve
Ümeyye oğulları hakkında bilgi içeren
Kitabu’l-Ahbari’t-Tıvâl adlı yapıtın
sahibidir.
Kitabını
Şia
(Şiilik)
zihniyeti ile yazdığı için, birçok olayı
bu
anlayışa
göre
yorumlayarak
yapıtına işlemiştir.
Belazurî
? - 897
İslam
Bağdad'da
tarihini,
bizzat
başlangıcından
şahidi
olduğu
Abbasiler dönemine dek bir bütün
olarak ele alır. Kitabu Futihı'l-Buldan
ve Kitabu Ensabi'l-Eşraf adlarında iki
önemli
çalışması
vardır.
Kültür,
ekonomi, politika, sosyal hareketler
gibi yaşamın her alanını tarafsız
olarak ele almıştır.
El-Yakubi
? - 897
İslamın başlangıcından, 872 yılına dek
geçen
süreyi
anlayışıyla
bilimsel
aktarır.
bir
tarih
Yapıtları
olan
Kitab al-Buldan (Ülkeler kitabı) ve
al-Arabī)'in
Magrib (al-Maġrib
coğrafi bir tanımlaması, tam geniş bir
şehirler
ile
bilgiler
ve
fazlaca
topografik ve siyasal bilgileri kapsar.
Ya’kubî
? - 905
İlk
insandan
başlayarak,
kendi
yaşadığı döneme dek geçen tarihi,
belli bir sistematik içinde ele aldığı
Tarihu’l- Ya’kubî adlı
yapıtı ile
tanınan İbn Vahız el- Ya’kubî, Hz.Ali
ve
Ümeyye
oğulları
yanlısı
tutumundan dolayı Şia yanlısı olarak
suçlanır.
Taberî
839-921
Araştırıcı
ve
vazgeçilemez
ilim
adamları
için
bir
kaynak
olan
Tahiru'r-Rusul
ve'l-Muluk'un
yazarıdır. Çalışması için Irak, Suriye
ve Mısır'ı içine alan bir dizi seyahat
yapmıştır. Antik çağ da dahil olmak
üzere, 915 yılına dek İslam dönemini
incelemiştir.
Mes’udî
? - 956
Bağdad
doğumlu
olan
Mes’udî,
çalışması için geniş bir bölgede
seyahatler yapmıştır. Murucu'z-Zeheb
ve
Kitabu't-Tenbih
adlı
önemli
çalışmaları vardır.
İbn Nedim
? - 996
Yaşamı
hakkında
fazla
bilgiler
bulunmayan İbn Nedim’in, kaybolan
yok olan ya da günümüze ulaşmayan
bir çok yapıt ve yazar hakkında
bilgiler içeren el-Fihrist adlı fihrist
özelliği taşıyan belge niteliğindeki
yapıtı, kayda değer ve türünün ilk
örneği olması açısından büyük öneme
kazanmaktadır.
Makdisî
? - 997
Filistin’de doğumlu olan Makdisî
hakkında
ayrıntılı
bilgi
bulunmamaktadır. Dinler Tarihi ve
siyaset içerikli Kitabu’l-Bed ve’tTarih adlı kitabı kaleme almıştır.
Çoğaltılarak günümüze kadar ulaşan
kitaplardan biri olan bu yapıt, tüm
İslam ilimlerini kapsamakta ve 22
bölümden oluşmaktadır.
İbn Miskeveyh
? - 1030
Tarih alanında akılcı yaklaşımları ile
tanınan bir yazar olan, Rey kenti
doğumlu
İbn
Miskeveyh’in,
Nuh
Tufanı’ndan Adududdevle’nin ölüm
tarihi olan 372/982 tarihine dek geçen
olayları topladığı, büyük bir bölümü
İran tarihine yönelik olan Teracubu’lUmem ve Teakibu’l-Himem adlı yapıtı
bulunmaktadır.
İbn Said el-Endülisi
? - 1034
İspanya’nın
Tuleytula
(Toledo)
kentinde kadı olan el-Endülisi’nin,
kendi dönemine dek uygarlığın geniş
bir tablosunu çizdiği ve sonradan
çeşitli
araştırmacılar
tarafından
kaynak olarak kullanılan Tahakutü'lÜmem adlı yapıtı vardır.
El-Biruni
? - 1050
Gazneli
Hind
Mahmud’un
seferi
sırasında, onunla birlikte Orta Asya ve
Hindistan'ı
seyahat
dolaşan
El-Biruni,
izlenimlerini,
bu
bölgenin
tanınması açısından önemli bir kaynak
olan Kitab fi Tahkik ma li'l-Hind adlı
eserinde topladı.
İbn Hayyan
? - 1076
İspanya’nın Müslüman tarihçisi olan
İbn Hayyan, günümüze yalnızca bazı
bölümleri
ulaşabilen
Kitabu'l-
Muktebes fi Tarihi'l-Endülüs ve Eladlı
Kitabu'l-Metin
yapıtların
yazarıdır. Olayları, olumsuz yönlerini
saklamaya çalışmadan, olduğu gibi
ortaya koymuştur
Beyhakî
996-1077
Horasan’ın Beyhak bucağına bağlı
Harisabad’ta
doğması
olarak
Beyhakî
nedeniyle
adlandırılmıştır.
Gaznelilerin karışık dönemlerini ve
hatta Moğol istilasını gözlemleyen
Beyhakî, Moğol istilası sırasında, 30
ciltlik Tarih-u Beyhakî adlı yapıtının
ilk 25 cildini kaleme almıştır. Kalan 5
cilt ise, Gazneliler dönemi hakkında
bilgiler içermektedir.
El-Humeydi
? - 1095
Hadisçi
olan
Hayyan’ın
İspanyadaki
bine
yakın
El-Humeydi,
yapıtının
alimlerin
İbn
anısına,
yaşamlarını,
biyografiyi
içeren
Cedvetü'l-Muktebis çalışması vardır.
Sem’anî
? - 1167
Horasan’ın Merv kentinde dünyaya
gelen Ebu Said Abdulkerim esSem’anî,
bir
çok
alanda
başarı
göstermiştir. Kitabu’l-Ensab adlı beş
ciltten oluşan yapıtı, tarihçiler ve
coğrafyacılar açısından kaynak kitap
niteliğindedir.
İbn Asakir
? - 1176
Hatib el-Bağdadi'nin (ö. 463/ 1071)
yazmış olduğu Bağdad Tarihi'nden
etkilenip, daha geliştirdiği Tarih-i
Dımaşk (Şam Tarihi) adlı 80 ciltten
oluşan dev eseriyle dikkati çeker. İlk
iki cilt Şam'a ve oradaki tarihi
yapılara ayrılırken, diğer ciltlerde;
kentin,
peygamberler,
emirler,
idareciler, hadisçiler, kadılar, dilciler
ve şairler gibi önemli kişiliklerinin
yaşamları verilmiştir.
İbn Cübeyr
? - 1217
İspanya'dan başlayıp Doğuya uzanan
hac seyahatini, Rihletü'-l-Kinani ya da
Rihletu lbn Cübeyr adıyla tanınan
ünlü
bir
seyahatnamede
(Rıhla)
kaleme almıştır. O dönem haçlıların
saldırısında olan bölgeyi, ayrıntılı bir
şekilde aktarmıştır.
Yakut el-Hamavi
? - 1229
El-Hamavi, alanlarında otorite olan ve
bir çok ciltten oluşan, Mu'cemu'lBuldan
ve
Mu'cemu'l-Udeba
adlarında iki büyük ansiklopedik
sözlükle tanınır.
İbnü’l-Esîr
1160-1232 İslam dünyasının 628/1231'e kadar
olan dönemini içeren genel tarihini
konu alan el-Kitabu'l-Kamil fi’t-Tarih
(Tarih Konusunda Mükemmel Kitap)
ile Hz. Peygamber'in sahabelerinden
7500'ünün hayatını içeren Usdu'lGabe
adlı
çalışmaları
biyografik
bulunmaktadır.
İbn Halikan
1211-1282 İbn
Halikan’nın,
IX-XIII.yüzyıllar
arasını kapsayan, Vefayatü'l-Ağyan
(Meşhur
Adamların
Kısa
Hayat
Öyküleri) adını taşıyan ansiklopedik
sözlüğü,
alfabetik
sıraya
göre
düzenlenmiş ve 865 maddeden oluşur.
İbnu'l-lbri
? - 1286
hıristiyanlığa
Yahudilikten
geçmesinden sonra, Bar Hebraeus
adıyla ünlü olan ve birçok dili gayet
iyi bilen bir kilise adamı olan İbnu'llbri, Suriye kilisesi tarihini işleyen bir
kronik ve Taberi'yi örnek alarak,
Muhtasaru Tarihi’d-Düvel adıyla özlü
bir dünya tarihi yazmıştır. Kuvvetli
kaynaklara dayanmıştır ve çalışması,
günümüzde bile başvuru kaynakları
arasında bulunmaktadır.
Ebu'l-Fida
? - 1331
Özlü
bir
Muhtasar
dünya
fi
tarihi
olan
Tarihi’l-Beşer
elile
coğrafya alanında yazdığı Takvimü'lBuldan adlı yapıtlarıyla tanınır.
İbn Kesîr
1301-1373 Suriyeli muhaddis, müfessir ve tarihçi
olan İbn Kesîr, İslam dünyasında
kaynak bir eser olan El Bidaye ve'n
Nihaye adlı yapıtı kaleme almıştır. İlk
insandan başlayarak
Memluklulara
kadar ki olan insanlık süreci ve tarih
hakkında ayrıntılı bilgiler veren bu
yapıt, birçok tarihçinin, özellikle de
batılı
başvuru
oryantalistlerin
kaynağıdır.
Sübkî
? - 1375
Yaşamı
hakkında
ayrıntılı
bilgi
bulunmayan Sübkî, tarihçilere yol
gösterir nitelikte olan Tabakatu’şŞafiiyye adlı yapıtı kaleme almıştır.
İbn Battuta
Asya ve Afrika'yı yakından
? - 1377
tanımak üzere Tanca'dan yola çıkarak,
Çin ve Sumatra’ya uzanan seyahatini,
Rıhletü
lbn
Battuta
seyahatnamesinde
adlı
aktarır.Onun
bu
yapıtı, tarihçiler, coğrafyacılar ve
antropologlar için önemli bir kaynak
oluşturur.
İbn Haldun
? - 1406
En ünlü Müslüman tarihçisi olarak
İbn
bilinen
Haldun’un,
tarih
alanındaki yapıtı olan Kitabu'l-İber
(İbretler
Kitabı)’in
ilk
cildini
oluşturan ve yapıtın tamamına nazaran
başlı başına büyük bir değer olan
Mukaddime (Dünya Tarihi Üzerine
Görüşler)’de kendisine özgü tarih
felsefesiyle dikkati çeker.
El-Makrizi
? - 1442
Kahire'de kadı ve müderris olarak
görev yapan El-Makrizi, Kitabu'lHıtat adlı yapıtında, bölgede topladığı
birçok
yazmanın
da
yardımıyla,
bölgeleri, kentleri, olayları, günlük
yaşam,
kültür, ekonomi, maliye
konularını işlemiştir.
El-Kalsadi
? - 1486
XV. yüzyılda Endülüs’te ve Kuzey
Afrika’da
Mâlikî
yetişen,
mezhebi
matematik
fıkıh
alimi
ve
el-
Kalsadi’nin, matematik konusundaki
yapıtlarının yanı sıra, Hidayet-ülEnam Şerhi Muhtasarı Kavaid-ilİslam adlı yapıtı bulunmaktadır.
El-Mekkari
? - 1632
Tlemsen
(Tilimsan-Cezayir’in
batısında
bir
kent)
asıllı
olup
Kahire'de yerleşmiş olan El-Mekkari,
Müslüman İspanya üzerine, Nefhu'tTıb adını taşıyan bir tarih ve edebiyat
ansiklopedisi kaleme almıştır.
Abdurrahman es-Sadi
? - 1665
Timbuktu’da (Mali) yaşamış olan ve
Batı Afrika'nın, özellikle de Soughai
Krallığının tarihçisi
olan es-Sadi,
Tarihu's-Sudan adlı yapıtında, XVI.
ve XVII. yüzyıl Afrika’sının önemli
bir bölümünü tanıtmaktadır.
El-Ayyaşi
1628-1679 Fas'ta öğrenim gören arap yazar, din
bilgini, tasavvuf adamı Ebu Salim
Abdullah bin Muhammed el-Ayyaşi,
yaptığı
hac
yolculuklarıyla
ilgili
olarak, Magrip'ten Mekke'ye uzanan
kervan
yollarını
mevâid adlı
almıştır.
gezi
tanıtan Mâ
kitabını
Kitabında
ül-
kaleme
yolculukları
sırasında karşılaştığı ünlü kişileri,
bilginleri, sufileri de tanıtmıştır.
El-Caberti
? - 1825
Doğu ile Batı arasında yeni ilişkilerin
doğmasına neden olan Napolyon'un
Mısır'a çıkışının tarihini yazmıştır.
El-Zeyyani
? - 1833
Zeyyani’nin et-Tercümanetu'l-Külbra
adlı yapıtı, islam tarihine ışık tutacak
seyahatnameler
bulunmaktadır.
arasında
Tahtavi
1801-1873 Tüm
Ortadoğu’da
modernitenin
etkilerinin yeni yeni hissedilmeye
başladığı
bir
dönem
olan
XIX.
yüzyılın ilk yarısında, çağdaş düşünce
ve bilimlerle bizzat Fransa’da tanışan;
bunları ülkesine taşıyan önemli bir
yazar ve düşünür olan Mısır doğumlu
Rifa’a Rafi el-Tahtavî,
sıklıkla
İslam’ın akıl ve bilimle uyumlu bir
inanç
sistemi
olduğunu
dile
getirmiştir. Kitabü Tahlisu'l-İbriz fi
Telhis-i Bariz ev el-Divan el-Nefis bi
Eyvani Baris adlı yapıtı, Batı'daki
yaşam tarzının, siyasi, hukuki, askeri,
vd.
sistemlerin,
Mısır'a
nasıl
aktarılması gerektiği konusunda fikir
edinilmesini
sağlamak
amacıyla
kaleme alınmış bir çalışmadır.
Corci Zeydan
1861-1914 Tarihî konularda yaklaşık otuz romanı
bulunan, Lübnan asıllı edebiyatçı ve
gazeteci
Zeydan’ın,
Tarihu't-
Temeddüni'l-İslami (İslam Uygarlığı
Tarihi) adlı kitabı bulunmaktadır.
Hasan İbrahim Hasan
? - 1968
Fatımiler konusunda uzmanlaşmıştır.
Siyasi, Dini, Kültürel İslam Tarihi
adlı çalışması bulunmaktadır.
III. BÖLÜM
3.1. TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN İSLAM TARİHÇİLİĞİ
Tahir’ül Mevlevi’nin, Mektepli’de “Tarihten Bir Yaprak” bölüm başlığı altında
“Tarih-i İslam Sahaifinden” başlıklı metni, İslam tarihi hakkında okuyucuları aydınlatmak
amacı ile yazılmış ve bu yazı dizisi, üç hafta devam etmiştir:257
Tahir’ül Mevlevi’nin Mektepli Dergisinde İslam Tarihi ile İlgili Yayınlanan
Makaleleri
Tarih
Sayı Bölüm Adı
Metin Adı
Sayfa
20.06.1329 6
Tarihten Bir Yaprak
Tarih-i İslam Sahaifinden 93-94-95
27.06.1329 7
Tarihten Bir Yaprak
Tarih-i İslam Sahaifinden 106-107-108
10.07.1329 8
Tarihten Bir Yaprak
Tarih-i İslam Sahaifinden 122-123
Birinci Bölüm:
Bu bölüm, “Müverrihler Arap kavmini Arab-ı Baide, Arab-ı Aribe, Arab-ı Müsta’rebe,
Arab-ı Müsta’ceme namlarıyla dört tabakaya ayırmışlardır”258 bilgisi ile başlamıştır. Yazar,
bu satırlardan sonra, bahsettiği bu dört kavmi kısaca açıklamış, Arap kabilelerinden Kureyş
kabilesi hakkında ise ayrıntılı bilgi vermiştir. Hz. Muhammed’in Kureyş kabilesine mensup
bulunduğundan söz etmiştir.
Kabilelerin kısaca tanıtımı şu şekilde yer almıştır:
 “Birinci Tabaka: Arab-ı Baide- Ad, Semud, Amalika, Eyke gibi bazı kavimden ibaret
olup ahval-ı tarihiyeleri layıkıyla malum değildir.
 İkinci Tabaka: Arab-ı Aribe-(Kahtan bin Amr)’ın Yemen taraflarına yayılan evlad ve
ahfadıdır ki bunlardan (Abd-i Şems) isminde biri, bir hükümet tesisine muvaffak olmuş ve
meşhur (Seba-Mearib) beldesini bina etmiştir.
 Üçüncü Tabaka: Arab-ı Müsta’rebe- Kahtan bin Amr’ın evladı ve ahfadı Yemen
taraflarına yayıldığı gibi oğullarından biri olan (Cürhüm bin Kahtan) neslinden bir cemaatle
Mekke taraflarına gelmiş ve emr-i İlahi ile Hazret-i İbrahim’in getirip bıraktığı Hacer ile
İsmail’i zemzem kuyusu başında bulmuştu. Aslen İbrani olan İsmail bunların arasında
büyüdü. Arapçayı onlardan öğrendi. Cürhüm’ü reis (Muazz bin Amr)’ın kızıyla izdivaç ederek
257
258
Fatma Banu Deniz, 2010, 113-114.
Mektepli, 20 Haziran 1329, sayı: 6, 93.
çoluk çocuk sahibi oldu. Bu suretle vücuda gelen kabail ve aşairi de Arab-ı Müsta’rebe namı
verildi.
 Dördüncü Tabaka: Arab-ı Müsta’ceme- Müslümanlığın zuhurundan sonra neşr İslam
için muharebeler ederek beldeler fetheyleyen mücahidin-i Arap’ın akvam-ı sair kızlarıyla
izdivacından hasıl olan çocuklarla, Arapların tabiatına girerek Arapça konuşmaya başlayan
ve kendi lisanlarını tamamıyla unutan kavimlerdir. Bugün Araplık iddiasında bulunanların
pek çoğu bu tabakadan yukarıya çıkamaz ”.259
İkinci Bölüm:
Tahir’ül Mevlevi, yazı dizisinin bu bölümünde, Kureyş kabilesinin anlatımına devam
etmiştir. Kureyş kabilesinin, İslamiyet’ten önce Mekke yönetimini elinde tutan güçlü bir
kabile olmasından söz edilmiş ve kabilenin soy kütüğü açıklanmıştır. Yazıda, adları Fihr ve
Nadr olan ve lakabı Kureyş olan kişiden itibaren, Hz. Muhammed’e dek uzanan soy kütüğü
izlenmiş ve şu adlar yer almıştır: Kureyş (Fihr veya Nadr), Galib, Lüey, Kaab, Mürre, Kilab,
Kusay, Zeyd, Abd-i Menaf, Haşim, Abdülmuttalib, Abdullah, Hz. Muhammed. Yazının ikinci
bölümünde, Abdülmuttalib’e dek gelinmiştir. Bir sonraki yazı dizisinde de, Abdülmuttalib,
Abdullah ve Hz. Muhammed’in İslam tarihi içindeki yeri aktarılmıştır. Çalışmada adı geçen
diğer kişilerin yaşamlarına da kısaca değinilmiştir.
Üçüncü Bölüm:
Tahir’ül Mevlevi, yazı dizisinin bu bölümüne, Abdülmuttalib’in ders alınması gereken
kısa öyküsü ile başlamış ve Hz. Muhammed’in doğumu ile son vermiştir. Hz. Muhammed’in
dedesi olan Abdülmuttalib ile ilgili kıssa şu şekildedir:
Abdülmuttalib, Hz. İsmail’den hatıra kalan ve sonra Cürhümiler tarafından gizlenen,
yeri belirsiz Zemzem kuyusunun yerini, gördüğü bir rüya sayesinde bulmuştur. Fakat kuyunun
kazılacağı yerde Asaf ve Naile isminde iki put bulunmaktadır. Putperestler Abdülmuttalib’i
tehdit ederler. Abdülmuttalib’in tek oğlu vardır. Kimsesizliği dolayısıyla “On tane oğlum
olursa Allah rızası için birini kurban edeyim.” diye nezreder. Kureyşliler kendilerinin de
İsmail’in torunu olduğunu, bu sebeple kuyunun işletilmesinde hakları olduğunu söylerler.
Abdülmuttalib, bunu kabul etmez ve hakeme başvurmayı teklif eder. Teklif, herkes tarafından
kabul edilir. Şam’a doğru yola çıkarlar. Sıcak çöllerden geçerken suları biter. Abdülmuttalib
ve arkadaşları Kureyşlilerden su isterler fakat bu teklifleri geri çevrilir. Abdülmuttalib yerde
259
Mektepli, 20 Haziran 1329, sayı: 6, 93-94.
nem görür ve kılıcını kuma saplayarak suyu bulur. Kureyşliler bu durum karşısında Şam’a
gitmekten vazgeçerler, onun büyüklüğünü kabul ederler. Fakat bu daha sonra da kuyudan
altın geyikler ve silahlar çıkar. Açgözlü olanlar, malları paylaşmayı teklif eder. Abdülmuttalib
ise kura çekmeyi teklif eder. Kâbe, Kureyşliler ve Abdülmuttalib arasında kura çekilir. Altın
geyikler Kâbe’ye, silahlar ise Abdülmuttlib’e çıkar.
Tahir’ül Mevlevî’nin, Kâbe’ye asılan geyikler ve silahlar ile ilgili açıklaması şu
şekildedir: “Geyikler Kâbe’ye asıldı. Silahlar da muharebe ve kavgada tevzi edilmek üzere
hıfz olundu. Daha sonra bu geyikler çalındı. Adülmuttalib’in oğlu Ebu Leheb’in aralarında
bulunduğu bir takım çapkınlar, bunları sirkat edip satmışlar ve bedeliyle şarap alıp sızıncaya
kadar içmişlerdi. Vaka duyulunca mütecasirlerden tutulanların elleri kesilmişti. Bırakıp
savuşanlar da cezadan kurtuldu ki Ebu Leheb’de kaçanlar ve kurtulanlardan idi”.260
Bu
cümleler
ile
kıssa
bitirilmiştir.
Yazı
dizisinin
devam
eden
bölümü,
Abdülmuttalib’in oğlu Abdullah’ın evlenmesi ile başlamış ve Hz. Muhammed’in doğumu ile
bitirilmiştir. Bu yazıda, Abdülmuttalib’in kıssanın başında ettiği “On tane oğlum olursa Allah
rızası için birini kurban edeyim” duasından sonra Abdülmuttalib’in başından geçenler yer
almamıştır.
Yazıda yazar tarafından anlatılmayan bu olay şu şekildedir:261
Yıllar sonra Abdülmuttalib’in on oğlu olmuştur. Oğullarından birini Allah’a kurban
etme zamanı gelmiştir. İslam öncesi devirde görülen ok çekme geleneği ile Allah’a kurban
edilecek olan çocuğunu belirlemiştir. Kurban edilecek olan oğlu, Abdullah’tır. Kimse
Abdullah’ın kurban edilmesini istememektedir. Abdülmuttalib’i ünlü bir falcıya gitmeye ikna
ederler. Kadın fala bakar ve bir teklifte bulunur. Abdülmuttalib’e bir canın diyetini sorar ve
on deve cevabını alır. Falcı, ondan on deveyi ve oğlunu daha önce ok çektiği yere götürüp on
ok hazırlamasını ve bu sefer develerle oğlu arasında ok çekmesini teklif eder. Çocuğun canına
karşılık çektiği her okta, develere bir diyet ekleyecektir. Çekilen her ok, Abdullah’ı gösterir.
Bu olay develerin sayısı yüzü buluncaya kadar devam eder. Develerin sayısı yüzü bulunca, ok
develeri gösterir ve Abdullah yerine develer kurban edilir.
Bu bölüm yazar tarafından anlatılmadan, okuyuculara bırakılmıştır. Tahir’ül
Mevlevi’nin bu yazı dizisi, Mektepli dergisinin bilimsellik amacına uygun olarak yazılmış,
çocuklarda araştırma isteği uyandırmıştır.
Tahir’ül Mevlevi, bu yazı dizisinde, olasılıkla öğrencilerin medrese eğitiminde bu
konuları derinlemesine gördüklerini düşünerek, tarihin bu sayfalarına değinmekten kaçınmış
260
261
Mektepli, 10 Temmuz 1329, sayı: 8, 123.
Fatma Banu Deniz, 2010, 118-119.
ve Hz. Muhammed’in çocukluk yıllarından, peygamberliğinden ve İslamiyet’in gelişim
sürecinden söz etmemiştir. Yazı dizisi, “Resulullah Efendimiz, peder-i mükerremi Abdullah’ın
irtihalinden iki ay sonra doğmuş. Valide-i macidinden beş deve, bir sürü koyun, Ümmü
Eymen namında bir cariye ile tevellüd buyurduğu hane-i saadeti tevarüs etmiştir” cümleleri
ile sona ermektedir.262
Diğer dergilerde, İslam tarihi ile ilgili, örnekleme yapılmadan aktarılan kitabi bilgilere
karşın; Mektepli’de, Tahir’ül Mevlevî’nin yazmış olduğu İslam tarihi ile ilgili makalesinde,
peygamberlerin kıssaları ve kısa hikâyeler haricinde hiçbir bilgiye yer verilmemiştir. Tahir’ül
Mevlevî, çocukların ilgisini çeken, Peygamberlerin yaşamları, kıssalar, dini öykülerlerle
bilgisini aktarmayı yeğlemiştir.
3.2. TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN İSLAM KÜLTÜR ve UYGARLIĞINA BAKIŞI
Tahir’ül Mevlevi, Darü’l-fünun (Fizyolojya-i Ruhiyat) eski öğretmeni olan Dr. Cevdet
Nasuhi Bey’in “ictimai hayatımızda cunün” konulu bir konferansı hakkındaki görüşlerini,
islam tarihi bilgileri çerçevesinde, bir makaleyle belirtmişti.
“Kureyşliler, din ve itikat efkarını hezeyan saymıyorlardı. Hatta kendileri de –batıl da
olsa- İbrahim Peygamber’in şeriatının kalıntılarıyla putperestlikten ibaret karışık bir
mezhebe iman ve ittiba ediyorlardı. Kainatın tesadüfen ve kendiliğinden vücuda gelmiş
olmayıp, yegane bir icatçının yaratıcı eseri bulunduğunu biliyorlar ve tapındıkları putları o
tek yaratıcı katında şefaatçı tanıyorlardı. Allah’ın kızları zannına düştükleri meleklerin
vücudunu tasdik edenleri, insan amelinin mükafat ve mücazatı görülecek başka bir alem
olduğu, itirafı ile ahirete iman edenleri vardı. Efendimizle İslam dinine ve ona dahil olan
ashab-ı kirama karşı söz ve fiille saldırıları ise, dinsizlik sevkinden değil, mezhep
gayretinden, bir de ictimai düşüncelerden ileri geliyordu. Gerçekte Peygamber Efendimize
kahin, şair, sahir, mecnun diyecek derecede saçmalamışlardı. Fakat bu hezeyanlar, yine
kendileri, -bu cümleden olarak Velid bin Muğire, Uteybe bin Rebia ve saire gibi akıllı reislertarafından red edilmiştir. Hele Velid bin Muğire, ‘Mecnun desen kim inanır? Onda asla
cunün alameti yok’, demişti, dedikten sonra, ilave edeceğim ki:
262
Mektepli, 10 Temmuz 1329, sayı: 8, 123.
Şu tecavüz ve itiraflar, 1300 yıl evvel çevresi yalçın kayalar ile kızgın kumlardan
ibaret bir bedevi aleminde vukua gelmiş, hem de bütün insanlığa teşmil edilmeterek o muhitte
yaşayanların sakinlerinin bazılarına hasr olunmuştu”.263
Servet-i Fünun dönemi şairi ve yazarı Cenap Şehabeddin’in (1870-1934) Sabah
gazetesinde yayınladığı Mahfil-i İrfan adlı makalesi, Tahir’ül Mevlevi’nin sahibi olduğu,
yararlı ve değerli bilgilerle dolu olduğunu belirttiği Mahfil’i övmekte, ayrıca dergide
yayınlanan hicri sene ve kameri aylar hakkındaki yazılardan örneklere yer vermektedir: 264
“Müslümanlar arasında geçerli ve itibarlı olan bu tarih, Mekke ufuklarında doğan
peygamberlik güneşinin Medine’ye yükselmesinden, yani bu mübarek beldenin Hicret-i
Muhammediye ile şereflenmesinden başlar. Fakat bu tarihi başlangıç, Asr-ı Saadet’le değil,
Hz. Ömer devrinde kabul olunmuştur. Ondan evvel Arap kavminin sabit ve muntazam bir
tarihi yoktu. Bir işin pek eski bir zamanda vukuunu anlatmak isterlerse, ‘kane zalike min
zümüni’l-fithal’ derler ve fithal kelimesinden Nuh Aleyhisselam devrini yahut Adem’in
hilkatinden önceki zamanı kastederlerdi… Bizim ‘Ceneviz zamanından kalma’ amiyane tabiri
gibi bir de ‘adi nisbeti vardı ki bununla da Ad kavminden kalma ve eskiden kalma manası
anlaşılırdı. Fithal zamanından sonra büyücek ve ehemmiyetli vak’aları zamanı tayin için esas
kabul etmişlerdi. Mesela Hicaz Arapları ‘Fil vak’asından şu kadar önce’ yahut ‘Ka’b’ın
vefatından şu kadar sene sonra’ derlerdi. Bu vak’aların en meşhur ve tarih başlangıcı olmak
üzere zikredilenleri şunlardı: Hazreti İbrahim’in ateşe atılışı, Ka’be-i Mükerrem’in İbrahim
ve İsmail aleyhisselam tarafından yapılışı, Beni Mu’add’in’in Mekke’den çıkıp etrafa dağılışı,
Sa’d, Nehd, Cüheyne kabilelerinin Tihame’ye çıkışı, Peygamber ecdadından Ka’b b.
Lueyyin’in vefatı, Fil vak’ası… Araplarca bir tarih başlangıcı olmamakla beraber, kameri
sene on iki ay itibar edilir ve Muharrem sene başı olmak üzere Arabi ayların bildiğimiz
isimleri kullanılırdı. Bu on iki ayın Recep, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem’den ibaret olan
dördüne ‘Haram Aylar’ ve onlar içinde savaş ve kıtali günah sayarlardı. Haram ayların tek
bulunan Receb’i ‘Ferd’, diğer üçü ‘Serd’ kelimeleriyle vasıflandırılırdı. Receb’e –
mükerremü’l-eimme vezninde- Muttasilü’l-esinne, Asabb, Asamm, Muharrem’e de ‘el-Haram’
vasıflarını verirlerdi. Çünkü Muharrem’in girmesi mızrakların uçlarını çıkarır ve eldeki
silahları bıraktırırdı. Recep ayının istimdada karşı kulakları sağırdı. Çünkü içinde imdad
dilemeyi gerektirecek bir hareket olmazdı. Muharrem’de ise, ceng ve cidal haram kılınmıştı.
Lakin gerek Hz. Peygamber zamanında ve gerek Hz. Ebubekir zamanında tarih başlangıcı
263
264
Mahfil, sayı:15, İstanbul, 1339.
Mahfil, sayı:27, İstanbul, 1341.
konmadı. Hicretin on altıncı senesi sonlarında yahut on yedinci yılı başlarında Yüce Halife
Ömer (r.a) Hazretlerinin emriyle Medine’de bir meclis teşkil edilerek tarih meselesi bahis
mevzuu oldu. Hz. Ali’nin teklifi ve meclis azalarının ittifakla kabuluyla Hicret-i Muhammedi
islam tarihinin başlangıcı, Muharrem de eskiden olduğu gibi Arap ayları için başlangıç kabul
edildi. Sebebine gelince: Hz. Ömer devrinde ibraz edilen bir borç senedinde ödeme tarihi
olmak üzere gösterilen Şaban ayının geçen sene Şaban mı, gelecek sene Şaban mı olduğu
kestirilememişti. O sırada Basra Valisi Ebu Musa el-Eş’ari’den gelen bir yazıda Hilafet
Makamı’ndan gelen yazının hangisi once, hangisi sonra ve hangisinin hükmü ile amel lazım
geldiği bilinemediği cihetle şu hale bir çare bulunması temenni ediliyordu”.
Tahir’ül Mevlevi, Dr. Abdullah Cevdet Bey’in sahibi olduğu İctihad adlı derginin 144.
sayısında kaleme aldığı “Mezheb-i Bahaullah-Din-i Ümem” makalesinde, Bahailiği yüceltmek
için hıristiyanlığı ve müslümanlığı alçaltmaya çalıştığını öne sürdüğünü ileri sürerek,
Mahfi’in 22. sayısında “Beni Kureyza Meselesi” adlı eleştiri yazısını yayınlamıştır. Tahir’ül
Mevlevi, bu yazısında; Babilik ya da Bahailiğin niteliğinden değil, Müslüman aşiretleri
arasında yapılan savaşları ve Beni Kureyza olayını utanç verici bir durum olarak görüp,
göstermek isteyen Dr. Abdullah Cevdet Bey’i yanıtlamakta ve Beni Kureyza olayını ayrıntılı
olarak açıklamaktadır:265
Aleyhisselatü ve’s-Selam Efendimiz, Medine’yi teşrif buyurunca muhacirlere, ensara
ve civardaki Yahudilere hükmü Şamil olmak üzere bir muahedename yazdırmış, muhtevası da
mahallin sakinleri tarafından kabul edilmişti. Aslı Siret-ü İbni Hişam’da yazılı olan bu
muahedenamede: “Bize tabi olan Yahudiler, ihtiyaç anında bizden yardım görecekler. Onlar
da savaş esnasında müminlerin nafakasını tedarik ve ita edeceklerdir. Bundan başka ensarın
her şubesiyle muahede ve muhalefesi olan Yahudiler, muahedelerin vereceği diyet hususunda
muavenette bulunacaklardır” deniliyordu.
Medine Yahudileri, kendileri için kurtuluş beratı olan bu anlaşmanın kıymetini
bilemediler ve fırsat buldukça hıyanet göstermekten kendilerini alamadılar. Özellikle taassup
sebebiyle türlü türlü hareketlere kalkıştılar. Rasulullah’a rast geldikçe “Esselamü Aleyke”
yerine “Essamu Aleyke” dediler. Evsliler ve Hazrecliler arasına fitne sokmalarıyla onları
kılıç kılıca getirdiler. Nihayet işi azıtıp kavliyattan fiiliyat alanına geçtiler. “Beni Kaynuka”
çarşısında bir müslüman kadının tesettürlü yerlerini açtılar. “Beni Nazir” yurduna gelmiş
olan Nebiy-yi Ekrem’i ve maiyetindeki birkaç sahabiyi garden öldürmek, Kureyşlilerle
265
Mahfil, sayı: 22, İstanbul, 1341.
müttefiklerinin Medine’yi muhasara ettikleri vakit de onlara yardım için Medine’yi kuşatmak
teşebbüsünde bulundular.
İşte, Medine Yahudileri, Müslümanlığa karşı bu suretle davranıyorlardı ki, “Beni
Kureyza” denilen İsrail cemaatı da onlardan bir kısımdı.
Hicretin 5. senesi içinde “Beni Nazir” Yahudi camaatı eşrafından Selam bin Mişkem,
Kenane bin Ubey el-Hukeyk ve Huyey bin Ahteb gibilerin teşvikleri neticesinde Kureyşlilerle
Gatafanlılar ve sair kabileler efradından kurulu on bin kişilik bir ordu Medine-I
Münevvere’ye gelmiş, savunma için kazılmış olan hendeğin önüne dizilmişti.
Müslümanlar için gayet tehlikeli bulunan bu esnada, Beni Kureyza’da dört senelik bir
ahdi bozdular. Bir cihetten mahsur olan Medine’yi diğer taraftan kuşatmaya kalkıştılar.
Nasihat için gönderilen Sa’d bin Muaz’ı dinlemek şöyle dursun, tahkir ile geri gönderdiler.
Şu hal, Müslümanları dıştan iki, içten -münafıklar olmak üzere- bir, ki toplam olarak
üç düşman arasında ve gayet tehlikeli bir durumda bırakıyordu.
Nihayet muhasara ordusu kayba uğrayarak çekildi. Beni Kureyza hisarı da, İslam
askeri tarafından çevrildi.
Yahudiler, Peygamber’in itaati ve merhametine girecek yerde, dil uzatmak ve “sizinle
bizim aramızda kılıç vardır” diye tafra saçmaya başladılar. Gölgelenmek için duvarlarının
dibine oturmuş olan Cellad bin Süveyd’i başına bir el değirmeni taşı atmak suretiyle şehid
ettiler. Lakin muhasaranın devamı üzerine dayanmaya imkan bulamayıp, Nebiy-yi Ekrem’e
müracaat ettiler.
Aleyhisselatü ve’s-Selam Efendimiz, kayıtsız ve şartsız teslim olmalarını teklif
buyurdu. Rasullullah’ın merhamet ve şefkatine itimat etmeyerek, bu teklifi kabule
yanaşmadılar. Sonra da Sa’d bin Muaz’ın vereceği hükme rıza göstereceklerini söylediler.
İçlerinden üç kişi hisardan çıkıp, Hz. Peygamber’in huzuruna geldi ve emnü emana
mazhar oldu. Amr bin Sa’di adında biri daha evvel savuşmuş, müslümanlar tarafından
görüldüğü halde, takip ve tevkif olunmamıştı.
Muhasara altındakilerin isteği üzerine hakimlik vazifesi ifa etmek üzere Sa’d bin Muaz
Hazretleri celb edildi. Hendek muharebesinde yaralanmış olduğu için, Medine’de tedavi
altında bulunuyordu.
Cenab-ı Sa’d, davet sebebini anlayınca, Beni Kureyza erkeklerinin idamına, kadınlar
ile çocuklarının da esaretine hüküm verdi.
Medine’de idam edilen ve cesetleri hendeklere doldurulup üstü örtülen maktuller,
aşağı yukarı 700 kadardı.
Bunlardan Zübeyr bin Bata isminde biri, vaktiyle Sabit bin Kays’ı esaretten kurtarmış
olduğu için, Cenab-ı Sabit, onun afv dileğinde bulundu. Zübeyr de çoluğu çocuğu, malı ve
mülkü ile beraber Rasullullah tarafından afv ve azad olundu. Fakat Yahudi bundan istifade
etmek istemediğinden, kendi arzusu ile katl olundu.
Rifae isminde genç bir Yahudi de, kadın sahabilerden ümmü’l Münzir Selma binti
Kays’a iltica eylediği cihetle, Hz. Peygamber’in afvından müstefid oldu.
Kadınlardan yalnız biri kısasen idam edilmişti, ki o da Cellad bin Süveyd’i şehid eden
Müzne, yahut Nebate adlı caniye idi.
Esirler, mücahidlere taksim edildikten sonra, fazla kalanları etrafa gönderilip
sattırıldı.
Tahir’ül Mevlevi, Dr. Abdullah Cevdet Bey’in bu konudaki bilgilerinin kaynağı olan
Şam doğumlu tarihçi, coğrafyacı, emir Ebu'l-Fidâ’nın (1273-1331) el-Muhtasar fi-Ahbârî'lBeşer266 adlı kitabını kendisinin de okuduğunu, Cevdet Bey’in yanlış yorumladığını ve
insanları yanlış yönlendirdiğini belirtmektedir.267
3.3. TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN İSLAM TARİHÇİLİĞİNDEKİ YERİ
"Tarihin gayi illeti ders alma ve kaçınmadır. Devletlerin değişimlerini öğrenmek,
mezhep ve dinlerin iyiye doğru nasıl evrildiklerini bilerek ilerlemek, kötülük ve
yanlışlıklardan kaçınmayı gerektirir"268 düşüncesini ileri süren İslam tarihçileri, geçmişten
hareket ederek, bugün ve yarınlara bakmayı tarihin amaçsal nedenleri arasında saymakta ve
aynı zamanda tarihi, insanın kendisini gerçekleştirdiği bir alan olarak görmektedirler. Onlara
göre, yalnızca tarih, insanın varoluş serüveninde geldiği noktayı insana gösterebilmektedir.
266
İmâduddin İsmail b. Ali Ebu'l-Fidâ, el-Muhtasar fi-Ahbârî'l-Beşer, nşr. Mahmud Deyyub, cilt: 1-II, Dâru’l-
Kütübi’l İlmiye, Beyrut, 1997.
Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 123-133.
Şihabuddin Abdullah Hevafi, Coğrafyayı Hafız Ebru, (tahk. Sadık Seccadi), I-11, İntişarat-ı Bünyan, Tahran,
1375, I, 74
267
268
İbnu'l-Esir, bu durumu, "insanın ölümsüzlüğü arzuladığını, bunu da düne bakarak aradığını,
hatta orada bulunduğunu"269 kelimeleriyle ifade etmektedir.
İslam tarihçiliğinin özellikle IX. yüzyıldan sonra kendini göstermeye başlayan "genel
tarih yazıcılığı" şekli, bu devasa neden-sonuç örüntüsünü, bir insanlık tarihi olarak ele almış
ve yapıtlarını, evrenin varlık alemine dahil olmasıyla başlatmıştır. Bu bağlamda, onlara göre
tarih, ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Adem ile başlayıp, son insana dek süregelir ve hakhaksızlık çekişmesine sahne olan bir alan olmuş olur. Bu yönüyle de bir tek tanrıcılık
savaşımı ve peygamberler tarihi halini alır.270
İslam tarihçilerine göre, bir tarihçide bulunması gereken özellikler şunlar olarak ifade
edilir:271
1-
Tarihçi veri kullanımında seçici olmamalıdır.
2-
Tarihçi veriyi ideolojik amaçlar için kullanmamalıdır.
3-
Tarihçi donanımlı olmalıdır.
4-
Tarihçi tarafsız olmalıdır.
5-
Tarihçi doğru sözlü olmalıdır.
6-
Tarihçi işlediği konuya hakim olmalıdır.
7-
Tarihçi bilim diline sahip olmalıdır.
Tahir’ül Mevlevi, İslam tarihi ile ilgili düşüncesini, hem yetişkinler için, hem de çok
öz ve kısa olarak çocuklar için ayrı ayrı kaleme aldığı “Hz. Peygamber’in Hayatı” adlı
yapıtında şu cümlelerle ifade etmiştir: “Çocuklar! Analarınızın, ninelerinizin kış geceleri
mangal yahut soba kenarında veyahut ocak başında size tatlı tatlı anlattıkları masalları
bilirsiniz. Bunların çoğu yalan ve uydurma şeylerdir. Masalların bir de gerçekleri vardır.
Öylelerine tarih derler. Bizim dinimizin, yani Müslümanlığın nasıl başladığını, ne türlü
ilerlediğini, ne kadar büyük adamlar yetiştirdiğini öğreten tarihe de “İslam Tarihi” adını
verirler. Her Müslüman’ın “İslam Tarihi”nden az da olsa bir şeyler bilmesi lazımdır. Onun
için bu kitapta “İslam Tarihi”nden bazı parçalar görecek, Hazret-i Peygamber Aleyhisselam
ile zamanını kısaca öğrenecek, onları unutmamak üzere ezberleyeceksiniz”.272
Tahir’ül Mevlevi, yukarıda ifade edilen bir tarihçide bulunması gereken özelliklerin
hemen hepsine sahip, çok yönlü bir düşün insanıdır. Ailesinden gelen Mevlevilik geleneğini
benimsemiş, geleceğini bu yönde şekillendirmiştir. Çok genç yaşlarda, okul bilgisini yeterli
İbnu'l-Esir, el-Kamil fi't-tarih-İslam Tarihi, çev:. Ahmet Ağırakça vd., İstanbul, 1991, 9.
Mehmet Mahfuz Söylemez, 2008, 13.
271
Mehmet Mahfuz Söylemez, 2008, 25-27.
272
Tahir’ül Mevlevi, Hz. Peygamber ve Zamanı, Erguvan Yay., İstanbul, 2009, 60 s.
269
270
bulmayıp, kendisini daha iyi yetiştirebilmek için birçok âlimden özel dersler almıştır.
Bağlandığı Mevlevi Şeyhi Mehmet Celaleddin Efendi ile yaptığı hac yolculuğu sırasında,
Kahire, Mekke ve Medine’de seçkin ilim ve tasavvuf ehlinin sohbetlerine katıldı. Bu
seyahatte edindiği bilgileri, sonradan okuduğu kitaplarla da pekiştirerek; bilgilerini,
çocukların, öğrencilerin, I. Dünya Savaşı’nda vatan için çarpışan askerlerin, halkın her
kesiminden insanların kolaylıkla anlayabileceği şekilde aktarmıştı.
Tahir’ül Mevlevi, 75 senelik yıllık yaşamının elli yılını gerçeği anlamak ve ortaya
çıkarmak için inceden inceye araştırma ve incelemelerde bulunmak; bildiklerini bıkıp,
usanmadan ve hiçbir çıkar gözetmeden öğretmek ile geçirerek, ülkenin bilim ve
kültürüne büyük hizmetlerde bulunmuştur. Tahir’ül Mevlevi, hiç bir zaman
bildiklerini öğretmekten çekinmemiş, bunu, “Öğretmek, ilmin zekâtıdır!.." sözleriyle
belirterek, milli ve dini bir görev saymıştır. 273
Tahir’ül Mevlevi, İslam tarihi konusunda eksik olarak gördüğü bölümler
konusunda
kendisini
yetiştirip,
bu
bilgilerini
öğrencilere
aktarmasını,
“Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri” adlı yapının önsözünde (Mukaddime) şu
cümlelerle aktarmaktadır:
“Şeyhülislam Ürgüplü Hayri Bey ‘Darü’l-Hilafe Medreseleri’ni kurduğu
sırada medreseler müfettişi bulunan merhum şair Mehmet Akif’in tavsiyesi ile beni
de Üsküdar’daki Valide Medresesi’ne İslam Tarihi Müderrisi tayin etmiş; ittihatçı
olmayan bir adamı nasıl tayin ettiğini soranlara:
-
Ben hoca arıyorum, ittihatçı aramıyorum, demişti.
Haftada iki saatten ibaret olan dersimin aylığı 600 kuruş idi. 1. Cihan Harbi
esnasında maaşlar yarım verildiği için, ben de 300 kuruş alıyor ve ayda sekiz defa
İstanbul’un Taşkasap semtindeki evimden kalkıp, Üsküdar Topbaşı’ndaki Atik Valide
Medresesi’ne giderek ders veriyordum. Sabahları ilk vapura yetişmek için sokağa
erken çıkmak, ovakit köprü açık bulunduğu için, vapura sandalla gitmek gerekiyordu.
İlk seneki muvaffakiyetim üzerine, İstanbul’a nakl ve Ayasofya ile Sokullu
Mehmet Paşa medreselerine tayin edildim. Oralarda da muvaffak olmuşum ki;
üçüncü
sene
‘İbtida-i
Haric’
kısmının
bütün
medreseleri,
yani
Ayasofya,
Sultanahmet, Sokullu ve Soğukkuyu dershanelerinin İslam Tarihi dersleri bana
verildi. Dördüncü sene Fatih’teki ‘İbtida-i Dahil’ kısmının Karadeniz yönündeki
‘Tetimme Medresesi’ne İslam Tarihi ve İslam Medeniyeti Tarihi Müderrisi oldum. Bu
273
http://www.semazen.net/sp.php?id=186 e.t.18.01.14
ikinci dersin müfredatı yoktu. Gösterilecek bahisler tamamı ile bana bırakılmıştı.
Fakat elde Corci Zeydan’ın ‘Medeniyyet-i İslamiyye Tarihi Tercemesi’nden başka
kaynak eser yoktu. Bu eserde ise, asr-ı saadet (peygamber devri) ile, Hülefa-i
Raşidin devri gayet kısa geçilmiş, Emevilerle Abbasiler zamanına dair fazla
ma’lumat verilmişdi. Bunlardan birincilerin medeniyyeti Bizanstan, ikincilerin ki ise
İrandan alınmış şeylerdi. Asıl İslam Medeniyyetini Asr -ı Saadetde bulmak, bunun
için de Cahiliyyet devrinde araştırmalar yapmak, yani Hz. P eygamberin (S.A.V.)
Arabları ne halde bulup, ne hale getirmiş olduğunu anlatmak lazımdı. Bu lüzuma
binaen epeyce kitap karıştırdım ve pek çok uğraştım. Bulabildiklerimi talebelerime
yazdırdım ve okuttum. Talebeler iyi çalıştılar, imtihan parlak oldu. Mümey yiz olarak
gönderilen ‘Şer’i Tetkikat Meclisi Reisi’ ile ‘Şeyhulislam Mektubcusu’ gerek
yazdırılan bahisleri, gerekse talebenin o bahisleri kavrayışını beğendiler. Verdikleri
rapor üzerine olacak ki, Meşihat Makamından bir takdirname aldım.
O sırada kabine değişti. Şeyhülislamlığa meşhur Musa Kazım efendi geldi.
Onun tayini üzerine ben de azlolundum. Bunun sebebi, benim ittihatçı olmayışım idi.
Sinimmar Cezasının 274 yeni bir örneği olan bu haksızlık, meseleyi bilenlerin hayretini
mucip olmuş, hatta bu haksızlık kendisine anlatılan Şeyhülislam efendi:
-
Yaa! O da mı çıkarılmış? Vah vah! Onun çalıştığını ve kendisine
takdirname gönderildiğini işitmiştim, diye esef göstermeyi kafi görmüştü.
Şimdiye kadar sakladığım o yazıların bulunduğu defter tek nüsha, oldukça
karışık bulunduğundan, üslubunu mümkün mertebe sadeleştirmek üzere yeniden
yazmayı düşündüm ve şu satırları yazmaya başladım. Cenab -ı Hak güzelce son
bulmasını müyesser eyleye!... Amin…
20 Haziran 1943
Tahir OLGUN”
Tahir’ül
Mevlevi’nin
yukarıdaki
yazısında
sözü
geçen
Corci
Zeydan’ın
‘Medeniyyet-i İslamiyye Tarihi Tercemesi’ 275 adlı yapıtına Hint ulemasından Şiblî
Numânî tarafından yazılan tenkit yazısının276, el-Menar dergisinde yayınlanan bölümleri, daha
Sinimmar: Rumlardan bir adamın adıdır ki, Numan b. Münzir için Hire’de bir köşk bina etmiş; aynisinden
başkasına da yapmasın diye Numan tarafından bu köşkten attırılıb helak edilmiştir. Arablar bunu darbımesel
olarak kullanır ve bu ‘Sinimmarın Cezası’ derler. – Sadeleştiren 275
Corci Zeydan, İslam Uygarlıkları Tarihi, çev. Necdet Gök, İletişim Yay., İstanbul, 2004.
276
Şeyh Şiblî Numanî, İntikadu Kitabi’t-Tarihi’t-Temeddüni’l-İslamî, Mısır, 1330.
274
sonra
Mehmet
Akif
Ersoy
tarafından
çevrilerek277,
Sebilür-Reşad
dergisinde
yayınlanmıştır.278 Şiblî Numani’nin bu çalışmasını önemli kılan noktalar arasında, yalnızca
yapıtı eleştirmekle kalmaması; aynı zamanda da tarih metodolojisi nasıl olması, İslam tarihi
kaynaklarının nasıl kullanılması gerektiği gibi soruların yanıtlarını aramış ve bu sorulara
doyurucu yanıtlar vermeye çalışmış olması olarak gösterilmektedir.279
Tahir’ül Mevlevi, Şiblî Numani’nin kitabındaki eleştirilere katılarak, asr-ı saadet
(peygamber devri) ile, Hülefa-i Raşidin (Dört Büyük Halife) devri kısa geçilmiş,
Emevilerle Abbasiler zamanı hakkındaysa daha fazla bilgi verildiğini öne sürerek,
öğrencilerini eğitmek için, eksik gördüğü kısımlar için araştırmalara giriştiğin i
belirtmiştir. Mehmet Akif’in Şiblî Numani’den çevirdiği metinden bir bölüm şu şekildedir:
“Müellifin aradığı gaye Ümmet-i Arabiyye’yi tahkir etmekten, onun seyyiatını meydana
koymaktan başka bir şey değildir. Lakin fitne ayaklandırmaktan korktuğu için, mecray-ı
kelamı değiştirmiş, hakkı batıl kisvesinde göstermiştir. Müellif Asr-ı İslam’ı üç devre taksim
ediyor:
Hulefa-i Raşidin, Emeviyye, Abbasiyye devirleri. Birinci devirle, üçüncü devri medih
ediyor.(Aşağıda görülecektir ki bu medh de zahiridir, hakiki değil.) İşte müellif evvela bizim
ulularımız, dinde imamlarımız olan Hulefa-i Raşidin’i, saniyen aleyhi’s-salat-u ve’s-selam
efendimizin amca zadeleri olup neşr-i medeniyette azamet, şan ve şevkette medar-ı iftiharımız
bulunan Abbasileri medh etmek suretiyle halkı aldattıktan sonra, “Mademki Emevilerin böyle
bir mevkii mümtaz-ı dinileri yoktur, kimse çıkıp ta onları müdafaada bulunmaz.” diyerek
zavallılara pek fena hücum ediyor. İsnat etmedik fenalık, selb eylemedik iyilik bırakmıyor.
Şayet bu hücum Emevilerin, Âl-i Mervan’dan yahut Ümeyye sülalesinden olmalarından neş’et
eylese idi, biz onları müdafaa, yahut himaye etmekten vareste kalırdık. Lakin zavallıların
bütün kabahati başka milletle asla karışmamış halis Arap olmalarıdır. Nitekim müellif
kitabının ikinci cildinde :
“Emeviler, Devlet-i Abbasiyye’den halis Arap olmaları itibariyle ayrılıyor” diyor.
Dördüncü cildinde:
“Sözün hülasası Devlet-i Emeviyye bir devlet-i Arabiyyedir ki, esas maksadı saltanat
ve tagallüp daiyesinden ibarettir.” hükmünü veriyor”.280
277
Sebilü’r-Reşad, Çev: Mehmet Akif, 1328, sayı: 5-187, cilt: 1-8, sayfa, 92.
Mehmet Azimli, “Corci Zeydan’ın ‘İslam Medeniyeti Tarihi’ Adlı Eserine Karşı Yazılmış Bir Tenkit Yazısı”,
İstem, yıl: 3, sayı: 5, 2005, 223-243.
279
Mehmet Azimli, 2005, 224.
280
Mehmet Azimli, 2005, 227.
278
İslam tarihçilerinin de en çok üzerinde durduğu konulardan biri de eleştiridir. Kahire
doğumlu, hadis, usûl, edebiyat, tarih ve Şafii mezhebi fıkıh bilgini es-Subhi (1327-1370),
'Tarihçiler zaman zaman bazı insanları olduğundan daha büyük veya daha düşük
göstermektedirler. Bunu ya taassup veya bilgisizliklerinden dolayı ya da güvenilmemesi
gereken bir metne güvendikleri için yapmaktadırlar"281 sözleriyle bu konudaki görüşünü
belirtir. Ona göre, eğer tarihçi, donanım eksikliği yoksa, olaya da ideolojik olarak
yaklaşmıyorsa, kullandığı veriyi mutlaka eleştirerek kullanmalıdır. Bir diğer ifade ile,
geçmişten gelen verilerin tamamı, geride kaldıkları için, tek gerçek değildirler ve bunlara
düşünüp taşınmadan inanılmamalı, kesinlikle eleştiriye tabi tutulduktan sonra üzerinde bir
anlatı kurulmalıdır. İbn Haldun, gerçekten uzaklaştıran bir dizi konunun içerisinde, "veriye
körü körüne inanmak bir tarihçiyi yalan söylemeğe itmektedir" sözleriyle, eleştiriye tabi
tutulmayan malzeme kullanan tarih yazıcılığını da saymaktadır.282
Bununla birlikte, İslam tarihçilerinin tümünün üzerinde anlaştıkları bir eleştiri
yönteminin bulunmadığı, her birinin kendine özgü bir yönteme sahip olduğu ve bunu
kullandığı ifade edilmektedir. Bu yöntemler kısaca şunlardır:283
1- Kur'an ve Hadisler ile Uygunluk
2- Verilerin Akla Uygunluğu
3- Fayda Nazariyesi
4- Tarihe Arz
5- Tarihi Yapan ile Yazan Arasındaki İ1işki
6- Bugüne Arz
7- Haber İle Hadisenin Örtüşmesi
İslamiyet’i en zarif ve en naif yaşama biçimi olarak tanımlanan Mevleviliğe284 gönül vermiş
olan Tahir’ül Mevlevi de, öğrencilerine aktardığı İslam tarihi bilgilerinde, Kur’an ve hadisler
ile uygunluğu, akla uygunluğu ön planda tutmuştur. Tahir’ül Mevlevi’nin Mevlevilik
hakkındaki düşünceleri şöyle özetlenebilir:285
1. Mevlevilik tarikatı Mevlana tarafından bizzat kurulmamış, vefatı sonrası oğlu
Sultan Veled tarafından tesis edilmiştir.
Tacuddin Ebu Nasr Abdulvahhab b. Takiyuddin Ali es-Subki, Kaidetu fi’l-Cerh ve’t-Ta’lil ve Kaidetu fi’lMüerrihin), tahk. Abdulfettah Ebu Gude, Kahire, 1978, 73.
282
İbn Haldun, Mukaddime, çev:. Süleyman Uludağ, I-II, Dergah Yayınları, İstanbul, 1988, I, 254.
283
Mehmet Mahfuz Söylemez, 2008, 28-32.
284
http://www.netpano.com/mevlevilik-islamiyeti-en-naif-yasama-bicimidir/ e.t.19.01.14
285
Zülfikar Güngör, “Son Mesnevihanlardan Tahirü’l-Mevlevi ve Mevlevilik Hakkında Bazı Görüşleri”, Din
Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, cilt: 9, sayı: 3, 2009, 184-185.
281
2. Mevlevilik, Mevlana’nın ölümsüz eseri olan Mesnevi’nin ortaya çıkardığı bir
müessesedir.
3. Mevlevilik yolu, Kur’an ve Hz. Muhammed’in yoludur.
4. Mevlevilik, bütün kural ve uygulamalarıyla İslami terbiyeyi önemseyen bir
tarikattır.
5. Mevlevilik yolu, gönül tokluğu yoludur, yani Mevleviler dünyalık elde etmek için
kimsenin önünde eğilmezler.
6. Bazı Alevi, Bektaşi, Şii meşreb Mevleviler olmakla birlikte, bu tarikatın adı geçen
tarikatlarla bir ilgisi yoktur. Mevleviliğin Veledi veya Şemsi şeklinde ifade edilen iki kolu
yoktur.
Din-toplum ilişkilerinde dini merkezi önemde gören Mevlana, toplumu din ya da
tersine dini toplum olarak açıklamaktadır. Onun toplum yaklaşımında, peygamber, derviş,
sufi, arif, Şeyh, zahid, muhlis, riyakar, Müslüman, kafir, münafık, Hıristiyan, Yahudi,
Zerdüşt, Mecusi, Mutezile, Cebriler, Ehl-i Sünnet, Kur‘an, Sünnet, Sahabe ve halife gibi dini
kavram ve olgular, belirleyicidir. Ayrıca, Mevlana’nın toplumla ilgili konuları ele alırken,
ayet ve hadislerden destek almayı bir yöntem olarak olarak tercih ettiği ifade edilir.286
Tahir’ül Mevlevi de, bu görüşten yola çıkarak, öğrencilerine hazırladığı İslam tarihi ile
ilgili bilgilerinde, kendinden önceki İslam tarihçilerinin yapıtları yanı sıra, doğrudan Kur’an
ayet ve hadislerinden yararlanmıştır. Müslümanlığın Arap yarımadasının Hicaz kısmında
ortaya çıkmasının nedenlerini:
“İslam Medeniyyetinin ışıkları, Ortaçağda ve miladi yedinci asır içersinde Hicaz
kıt’asında görünmeye başladı. Çünkü Hidayet Güneşi Ğeygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz
orada doğdu ve yine Orada –bütün insanlığın muhtaç bulunduğu- hakiki Medeniyyeti
yaymaya memur edildi.
Ma’lumdur ki, Hicaz Kıt’ası Arab yarımadası içindedir. Arab yarımadası ise Asyanın
güney batısında; kuzey batıdan güney doğuya doğru uzanmış, batıdan Şap denizi, güneyden
Aden körfezi ve Hint denizi, doğudan Amman denizi ve Basra körfezi, kuzeyden de yarımada
ve Suriye kıt’alarıyla çevrilmiş, 315.700 km2 genişliğinde bir yarımada olup, büyük kısmı
kumsal çöllerden ve taşlık dağlardan ibarettir.
Ejder Okumuş, “Mevlana’da Din-Toplum İlişkileri”, Uluslararası Mevlana ve Mevlevilik Sempozyumu
Bildirileri II, Şanlıurfa, 2007, 74.
286
Coğrafi teşekkülatı dolayisiyle bu yarımada eski zamanlardan beri istilacı kavimlerin
ihtirasını çekmemiş, meşhur cihangirlerden hiçbiri buraya ayak basmamış ve hür sakinlerini
esaret altına almamıştı. Irak’tan İran’a, Suriye’den Bizans’a komşuluğu hasebile, oralarda
bu iki devletin bazı medeniyyeti girebilmiş ise de; iç kısımlar bedevilik ve asliyetini muhafaza
etmiş ve bu muhafazakarlık o kısımlar hakkında pek hayırlı olmuştu. Çünkü İran ve Bizans
devletleri, bulundukları asra göre, medeniyyet hamlesinde yükselmiş olmakla beraber,
mezheb ve meşreb bakımından son derece alçalmışlardı. O kadar ki; biri, kendi eliyle yaktığı
odunların alevi karşısında secdeye kapanmakta; diğeri putperestliği bırakıp, Hıristiyanlığı
kabul eylediği halde ‘Ekanim-i Selase’ yani ‘baba’, ‘oğul’, ‘Ruhu’l-kuds’den ibaret üçlü bir
tevhidi hak zannetmekte idi. Yine bunlardan birinin bir şehriyari olan ‘Kubad’, Mezdek287
adında iştirakiyyundan288 bir herifin teklifi üzerine haremini o herife teslim etmiş, diğerinin
imparatoru olan ‘Jüstinyen’ de binlerce kucaktan artakalmış bir fahişeyi imparatoriçelik
mevkiine çıkarmış idi.
Binaenaleyh, Cenab-ı Hak, hakiki medeniyyeti yaymaya memur ettiği Zat-ı Risalet
Penahi’yi (S.A.V.) İran ve Bizans devletlerinin hükmüne girmemiş ve onların medeniyetinin
alayişine kapılmadığı için fitri safiyetini koruyabilmiş olan Hicaz bölgesinde peygamberlikle
görevlendirdi”.
Önemli bir müslüman ortaçağ sonrası tarihçisi ve dikkat çeken al-kāmil fī’ltaʾrīḫ289 adlı yapıtın sahibi olan Cizre doğumlu Ali İbnü'l-Esir (1160-1233), yapıtında dünya
ile ilgili olduğu kadar ahiret ile de pek çok yararlı bilgilere yer vermiştir. Ayrıca, geçmiş
hakkında ve dünya yaşamının geçici olması konusunda insanlara hatırlatmalarda
bulunmaktadır. Al-kāmil fī’l-taʾrīḫ adlı yapıtta, yönetimde iyi olan yöneticiler örnek
gösterilerek övülmekte, zalim krallar ise alçaltılarak kınandığı anlatılır. Tarih, insanlara acılar
çektirenlerin, onların mallarını, yaşamlarını yaşamlarını yitirmelerine neden olanların ve
sürekli adaletsizlik yaparak, haksız yere savaşanların ve yaptıkları haksızlıklar sonucunda
287
Mezdek İsyanı, 6. yüzyılda İran’da Sassanid iktidarına karşı büyük bir başkaldırıdır ve Mezdekçilik Ortadoğu
tarihindeki diğer halk hareketlerinin esin kaynağı olmuştur. Zerdüşt kökenli bir rahip olan Mezdek yığınlara şu
çağrıları yapar: “Zenginlerin ellerinde bulundurduğu fazla olan malların alınarak, ihtiyacı olan yoksullara geri
verilmesi gerekir.” Varlıklı sınıfların, asillerin otoritesi bu çağrı ile tamamen altüst olur. Yoksul yığınlar varlıklı
sınıfların buğday ambarlarını zorla ele geçirmiş ve haremlerini dağıtarak kadınları serbest bırakmışlardır.
Mezdeklerin
ileri
gelenleri
528-529’da
tuzağa
düşürülerek
http://www.bilimvegelecek.com.tr/?goster=1590 e.t.19.01.14
288
289
İştirakiyye: Ortakçılık (Commensalism)
İbn Esîr, el-Kâmil fi’l-Tarih, Beyrut, Lübnan, 1967, cilt: I, 7-9.
büyük
bir
katliama
uğradılar.
onların ülkelerinin ve uygarlıklarının nasıl yerle bir edildiğinin örnekleriyle doludur. Ayrıca
tarih, akıllı ve bilgelikle dolu insanların geçmişinden güzel ve yararlı deneyimlerinden de
örnekler sunar. Bu nedenle tarih, kişilerin ve ulusların geçmiş örnekleri aracılığı ile dersler
verir. Diğer yandan, Müslüman bir âlim olan el-Sahavi’ye göre, tarihin hedefi, uygun edimler
sayesinde, Allah’ın rızasını aramaktır. İnsanlığın sorunları hakkında Müslüman tarihçilerin
önyargısız veya herhangi bir şeyin etkisi altında kalmaksızın doğruyu araştırıp bulmalarında
ve onu kayda geçirmelerindeki görevlerinin kutsallığını gösteren ciddi bir niyetin işaretidir.
Ünlü Müslüman tarihçi İbn Haldun’un ölümünden sonra, başkalarını düşünme şeklinde olan
tarihin hedefi kavramı ortaya çıktı.290
Tahir’ül Mevlevi de, İslam tarihi ile ilgili bilgilerini aktarırken, iyi yöneticileri övüp,
kötülerini ise kınar. O da Ali İbnü'l-Esir gibi, zayıf olanlara yapılan haksızlık ve eziyetleri
kınar. Ancak bunları dile getirmeden önce, doğruluğunu dikkatli bir inceleme ile sınamaya
çalışır.
Tahir’ül Mevlevi, islamiyetin Arap yarımadasında ortaya çıkışı ve o dönemin
olaylarını aktaran tarih bilgilerini bu anlayıştan yola çıkarak derlemiştir. İslamiyet öncesi
burada yaşayan halkı, onları saran dönemin yozlaşmış uygarlıklarını şu şekilde aktarmaktadır:
“Hz. Peygamber (S.A.V.) nin gönderildiği sıralarda, Arab yarımadasındaki halk, dini
inanç hususunda karmaşık bir haldeydi. Irak’daki Hireliler, komşusu bulundukları İran’ın
Mecusiliğine –ateşperestlik- katılmış; Suriye’deki Gassaniler, komşu oldukları Bizans’ın
Hristiyanlığına, Medine ve Yemen havalisindeki bazı kabileler de, oradaki Yahudilerin dinine
kapılmışlardı. Bunlardan başka, Sabii (yıldızlara tapma) mezhebine girenler de vardı.
Ekseriyeti ise, puta tapanlar teşkil ediyordu.
Hicaz, Yemen ve Amelika kavimlerine İsmail (a.s.) peygamber olarak gönderilmiş,
fakat zamanın uzaklığı, halkın cahilliği yüzünden şeriatının hükümleri unutulmakla beraber,
bazı bakiyyesi, özellikle Tevhid-i ilahı inancı, hicretten yedi sekiz yüz yıl öncesine kadar
muhafaza edilmiş olduğu halde, o sıralarda Huzaa kabilesinden olup, Mekke’de başkanlık
makamına geçen Amr bin Luhay tarafından, halkın zihinlerinden çıkarılmıştı. Çünkü bu adam
tedavi için gittiği ‘Belka’ tarafında gördüğü putlardan bir tane satın alıp Mekke’ye getirmiş
ve halkı bu puta tapmaya teşvik etmişti. Böylece de putperestlik Hicaz kıtasında başlamış ve
yayılmış oldu.
Muhammad Abdul Jabbar Beg, “İslam tarihi Öğretimindeki Problemler”, Dinbilimleri Akademik Araştırma
Dergisi, VII, sayı: 4, 2007, 483-500.
290
Amr bin Luhay’ın getirdiği putun adı Hübel idi. İnsan şeklinde olup, taştan oyulmuştu.
Ondan sonra da bir çok put yapılıp, Kabe’nin içine ve dışına 360 tane konmuştu. Hurma ile
keş, yahut hurma ile yağdan yapılan adına ‘hays’ denilen yemekten mabud yapıp yiyenler
bulunduğu gib tesadüfen ele geçirdikleri taşlara tapıp, sonra o taşlarla taharetlenenler de
vardı”.291
İranlı din bilgini ve düşünürü Fahreddin Razi (1148-1209) de, Putperestliğin Arap
yarımadasına girişini şu şekilde aktarmıştır: Amr b. Luhay kavminin başına geçip, halkının
yönetimini eline geçirdiğinde, Kabe'nin hizmetini de üzerine aldığı zaman, Suriye'deki Belka
vadisine bir yolculuk yapmıştır. Orada putlara ibadet eden bir topluluk görmüş, onlara bu
putlar hakkında sormuş, onlar da kendisine, "bunların yardım istenildiğinde yardım eden,
yağmur istenildiğinde yağmur veren tanrılar" olduğunu söylemişlerdir. Amr, bu putlardan
birini kendisine vermelerini istemiş, onlar da kendisine Hübel isimli putu vermişlerdir. Amr
da onu Mekke'ye getirip, Kabe'ye koymuş, insanları ona ibadet etmeye çağırmıştır. Tarihçilere
göre bu olay İran kralı Sabur Zü'l-Ektaf292 zamanının başlarında olmuştur.
Razi'nin anlattığı bu olay, Arap Putperestliği konusunda ilk elden kaynak olan İbn
Kelbi (ö.206/820)'nin Kitabu'l-Esnam adlı çalışmasındaki bilgiyle uyuşmaktadır.293 İbn Hişam
(ö.218/833)294, Şehristani (ö.548/1153)295 ve Biruni (ö.453/1061)296 de aynı olayı anlatmakta
ve Arabistan'a Putperestliği getirenin aynı kişi olduğunu belirtmektedirler.297
Putperestler, İslam’a ve Müslümanlara çeşitli yollardan saldırırken; İslam, Mekke’de
henüz oluşum safhasındaki bir din olduğu ve insanların her şeyden önce psikolojik açıdan bu
dine inanmalarını sağlamak hedeflendiği için, İslam da onlara karşı birtakım psikolojik
ağırlıklı araçlarla mücadele etmiştir. Tahir’ül Mevlevi, bu aşamayı, Kur’an surelerine
dayanarak, şu şekilde aktarmaktadır:298
Tahir’ül Mevlevi, Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri, Bahar Yay., İstanbul, 1974, 10-11.
Fahreddin Razi, Tefsir-i Kebir, çev.S.Yıldırım & L.Cebeci & S.Kılıç & C.S.Doğru, Akçağ Yay., Ankara,
1988, 136-137.
293
İbni Kelbi, Kitabu'l-Esnam, AÜİF Yay., 1969, 26.
294
İbn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, Tah. M.es-Sekka-İ.el-Ebyari-A.eş-Şelbi, I, Mısır 1375/1955, 77.
295
Muhammed b. Abdülkerim Şehristani, el-Milel ve'n-Nihal, Tah. Muhammed Seyyid Geylani, Kahire,
1386/1976, 233.
296
Günay Tümer, Biruni'ye Göre Dinler ve İslam Dini, DİB Yayınları, Ankara, 1986, 228-229.
297
Hidayet Işık, “Fahreddin Razi’nin Din Anlayışı İçersinde Putperestliğin Yeri ve Putperestlikle İlgili Verdiği
Bilgiler”, Dinler Tarihi Araştırmaları II, (Sempozyum, 20-21 Kasım 1998 Konya), Ankara, 2000, 35-54.
298
Tahir’ül Mevlevi, Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri, Bahar Yay., İstanbul, 1974, 11-12.
291
292
“Nebiyy-i Ekrem (S.A.V.) efendimiz: ‘Ey insanlar başka mabud yoktur deyiniz’299
şeklindeki tenbih ve irşadlarıyla bu sapık insanları uyardı.
Kur’an-ı Hakim de: ‘Sizin ilahınız yegane ma’bud olan yüce Rab’dır. Rahman ve
Rahim olan O zat-ı akdesden başka tapılmaya layık hiç bir ma’bud yoktur’300 ayeti celilesi ile
en doğru akide olan Tevhid-i Hakiki inancını telkin etti.
Müşrüklerden bazıları Hakik’ ma’bud’un bir tek ilah olduğunu bildikleri halde, güya
Allah’a yaklaşmak için taştan, ağaçtan yontulmuş bir takım putları şefaatçı edinecek kadar
gaflete düşmüştü. Kur’an-ı Kerim; böyle taştan, ağaçtan şefaat bekleyen ahmaklara
ümitlerinin pek boş olduğunu şu mealdeki ayetlerle haber verdi:
‘Putperestler Allahdan başka şefaatçiler mi tanıyorlar. Onlara de ki: Putlar hiçbir
şeye malik olmadıkları gibi, kendilerine tapanları da tanımıyorlar. Yine Onlara de ki; Bütün
şefaatlar ilahi iznin verilmesine bağlıdır. Ki göklerin ve yerin idaresi Zat-ı İlahisine
mahsustur. Sonra siz de Ona döndürüleceksiniz’301
Yine müşrik kabilelerin bazılarının, bu arada ‘Kinane’, ‘Huzaa’, Cüheyne’
kabilelerinin garib ve uluhiyyet şanına yakışmayan bir inançları vardı. Bunlar melekler
Allahın kızlarıdır diyorlardı. Hele Huzaa kabilesinin ‘Benu Melih’ şubesi: ‘Allah cinlerle
temasda bulundu da, melekler vücuda geldi’ hezeyanında bulunuyorlardı. Bu herifler, batıl
inançlarının tesiriyle meleklere, dolayısiyle de cinlere ibadet ederler, bir çölde yalnız kalınca:
‘bu vadinin aziz varlıklarına sığınırım’ diyerek, orada mevcud fakat görünmeyen cinlere
sığınırlardı”.
Adnaniler’in (İsmailoğulları) çoğunluğu, Mekke'deki egemenliklerini, dayıları olan
Cürhüm Kabilesi'ne kaptırdıktan sonra kenti terk etmekle beraber, Hz. İbrahim'in diğer
oğlundan olan Kanturaoğulları ve Hz. İsmail'in küçük oğullarından olan nesli, Mekke'de
kalarak, Adnani, Mudar, Kinane ve Kureyş Kabileleri adları altında varlığını sürdürmüştür.
Bu kabileler, Adnan'ın Buhtunnasr'dan sonra Arap Kabilelerini toparlamayı
başarmasıyla, Adnaniler olarak anılırlardı. Bu kabilelerin en güçlü kolu olan Mudar'ın, M.Ö.
XVIII. yüzyıldan beri, Arabistan Yarımadası'nda tanındığı ve Mekke'de güçlendiği
görülmektedir.
Muhyiddin Ebû Zekeriyya Yahya b. Şeref Nevevî, Riyâzü‟s-Sâlihîn, terc ve şerh: M. Yaşar Kandemir &
İsmail Lütfi Çakan & Raşit Küçük, İstanbul, 2001, 519.
300
Bakara Suresi, ayet: 163.
301
Zümer Suresi, ayet: 43-44.
299
Mekke'nin etnik yapısı incelendiğinde, dini ve siyasi açıdan iki önemli sonucun ortaya
çıktığı görülmektedir. Bunlardan biri, Huzaa Kabilesi'nin302 lideri Amr b. Luhay'ın ekonomik
çıkarlara dayalı bir putçuluk geleneği başlatarak, tevhid inancını bozması; diğeri de, Arab-ı
Baide'den olmadığı halde, Mudar'a yenildikten sonra büyük bir kitle halinde Ankara’ya
yerleşerek Hıristiyanlaşan ve milli benliklerini kaybetmek suretiyle ahlaki yozlaşmaya
uğrayan İyad Kabilesinin, Orta Doğu'ya yönelik askeri hareketlerde Bizans'a sürekli bir güç
kaynağı teşkil etmiş olmasıdır.303
Tahir’ül Mevlevi, meleklerin, erkeklik ve kadınlıktan kurtulmuş olduklarını, ancak
Allah tarafından yaratıldıklarını, Kur’an’dan verdiği örneklerle açıklar.304 Mevlana‘nın dintoplum ilişkilerinde de, din merkezi önemdedir. Esasen Mevlana toplumu din veya tersine
dini toplum olarak açıklamaktadır. Mevlana’nın toplum yaklaşımında, peygamber, derviş,
sufi, arif, şeyh, zahid, muhlis, riyakar, Müslüman, kafir, münafık, Hıristiyan, Yahudi, Zerdüşt,
Mecusi, Mutezile, Cebriler, Ehl-i Sünnet, Kur‘an, Sünnet, Sahabe ve halife gibi dini kavram
ve olgular, belirleyicidir. Ayrıca, Mevlana’nın, toplumla ilgili konuları ele alırken, ayet ve
hadislerden destek almayı bir yöntem olarak olarak tercih ettiği ifade edilir.305
Tahir’ül Mevlevi, “Allah Teala hazretlerinin –haşa- kızların babası olmadığı, bu
ayetlerle bildirildiği gibi Zat-ı akdes-i kibriya’nın çocuk babası olmasının, uluhiyyetinin
şanına zıt bulunduğu, şu ayet-i celileler ile de gerek müşriklere, gerekse Kitab ehli olub da
‘Üzeyr’ ile ‘İsa’nın (a.s.) Allahın oğlu olduğuna inanmış bulunan Yahudi ve Hristiyanlara
açıkça balirtildi”306 diyerek, sözlerini Surelerden örnekler vererek açıklamıştır.307
Hem Hıristiyanlık hem de İslamiyet, Hz. Meryem‘in hamileliğinin “Allah‘ın
kudretinin” bir eseri olduğunu ifade etmektedir. Mevlana da bu konuda “Gizliden gizliye bir
emanet verilmedikçe gönül Meryem‘i, Mesih‘in ışıklarına gebe kalamaz”308 ifadesini
kullanmaktadır. Özellikle İslamiyet bu konuyu, bütün berraklığıyla ortaya koymakta ve
Meryem‘e hiçbir şekilde leke düşürmemektedir. İşte bu konu Mesnevi‘de çok edebi bir
üslupla dile getirilmektedir. Hz Meryem, hayanın, iffetin timsalidir. Kendisini Allah‘a adamış
biridir. İlahi kudret, böyle birini, anlaşılması zor hikmet kıvılcımları ile hiçbir erkek
İbnü'ı-Kelbi, Nesebu Maad ve'l-Yemen ei-Kebfr, I, thk. Naci Hasan, Beyrut, 1988, 439.
Abdusselam Uygur & Yaşar Çelikkol, “İlk Çağlardan M.400 Yılına Kadar Mekke’nin Etnik Yapısı-II”, Dicle
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt: VII, sayı: II, Diyarbakır, 2005, 63-80.
304
Nahl Suresi, ayet: 57-59; Saffat Suresi, ayet: 149-159; Sebe Suresi, ayet: 40-41; Zuhruf Suresi, ayet: 19.
305
Ejder Okumuş, 2007, 74.
306
Tahir’ül Mevlevi, Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri, Bahar Yay., İstanbul, 1974, 13-14.
307
İhlas Suresi, ayet: 2-3; Nisa Suresi, ayet: 171; Zuhruf Suresi, ayet: 81.
308
Mevlana Celaleddin Rumi, Divan-ı Kebir, haz: Abdulbaki Gölpınarlı, Kültür Bakanlığı Yay., cilt: VII,
Ankara, 1992, 313.
302
303
dokunmadan hamile bırakmıştır. Olay baştan başa Allah‘ın kudretinin bin bir renkli parıltıları
içerisinde cereyan etmektedir. Aklı ve kalbi madde ile dolup taşan Yahudi toplumunun bunu
idrak etmesi beklenemezdi. Bu inceler incesi olayı, ancak kalbi iman dolu zeka sahipleri
kavrayabilirlerdi. Bunun için o devrin Yahudi zihniyeti, olayı kavrayamamış ve Hz.
Meryem‘e olmadık iftiralarda bulunmuşlardır.309 Hz. Meryem‘in gebe kalma olayını, Hz.
Mevlana, “Neye üfürülen nefeste şekerler gizlidir, Meryem‘e benzeyen ney, o nefesten
tatlılara gebe kalmıştır”, “Kimi bir solukta Meryem‘i gebe eder, İsa‘yı yaratır; böylece de İsa,
soluğuyla onun soluğuna tanıklık eder” ve “Kimdir Ruhul- Kudüs‘ün soluğundan Meryem
gibi gebe kalmayan?”310 ifadeleri ile açıklamaktadır.311
Mevlana, Hıristiyanlığın, İsa‘nın tevhidi iletisinin aslı ile oynanmış şekli olduğunu,
Hz. İsa‘nın, Hz. Muhammed‘in kendisinden sonra gelecek bir elçi olduğunu bildirdiğini,
İsa‘nın tanrı ya da tanrı oğlu olduğunu düşünmenin küfür olduğuna inanmakla birlikte,
düşüncelerini tarihsel ve teolojik gerçekler üzerine kurguladığı karikatürize bir öyküyle, onları
‘öteki’leştirmeden ifade etmiştir.
Öykünün ana kahramanı ‘Yahudi bir Vezir’dir. Öyküde, hem padişahın hem de vezirin
kimliği belirsizdir. Öykü, Yahudilerin İsa yandaşlarının sayıca artmaları karşısında duydukları
rahatsızlığı göstermesi açısından da anlamlıdır. Öyküde, satır aralarında teolojik konular da
tartışılır. Mevlana’nın öyküsünün, bir düşünceyi, bir öğretiyi çürütmek için yazılan yazılardan
en önemli farkı, İsa’nın iletisinin aslı ile oynanmasının bilinçli, planlı ve dışarıdan yapılan bir
müdahale olarak ele almasıdır.
Mevlana, öyküde312 öncelikle, İsa düşmanı olan ilk İsevilere zulmeden bir padişahın,
onları tamamen yok etme düşüncesini ve vezirinin ona yaptığı öneriyi anlatır. Yahudi kralın
güvenini kazanmış olan vezir, kendisinin İsa cemaatinin arasına girerek, onların içinde
anlaşmazlık tohumları yeşertmek için hazırladığı planı sunar ve kralın onayı ile plan
uygulamaya konulur. Plana göre, Yahudi vezir, kral tarafından halkın gözü önünde
cezalandırılarak, halkın onun Hıristiyan olduğu için cezalandırıldığına inanması sağlanır.
Daha sonra kral, vezirini kendisinden uzaklaştırır ve görünürde Hıristiyanlık adına ceza çeken
vezir, İsa cemaati arasında hoş karşılanır. Vezir, çevresinde toplanan insanları kendi
M. Aydın, “Hz Mevlana Gözü ile Mesnevi‘de Dinler”, II. Milletlerarası Mevlana Kongresi, 3-5 Mayıs 1990,
Konya, 1991, 153.
310
Mevlana Celaleddin Rumi, Divan-ı Kebir, II,/14, VII,/401, V/17.
311
İskender Oymak, “Mevlana Düşüncesinde Hz. İsa ve Hıristiyanlık”, Uluslararası Mevlana ve Mevlevilik
Sempozyumu Bildirileri-II, Şanlıurfa, 2007, 125-126.
312
Mevlana, Mesnevî, çev. Veled İzbudak, çev.Abdulbaki Gölpınarlı, cilt: I, MEB Yayınları, İstanbul, 1988,
325-740.
309
düşünceleri doğrultusunda işler. Kendi anlayışını İsa‘nın gerçek öğretisi olarak halka sunar.
Vezir, plan gereğince, bir süre sonra öleceğini bildirir ve kendisine bağlı olanlardan seçtiği on
iki kişiye kendi halifesi olarak farklı metinler verir ve onlardan her birine sadece kendi elinde
bulunan metnin kendi doğru metni olduğunu ve metnin elinde olan kişinin halifesi olduğu
söyler. Sonunda vezir, kendi canına kıyarak ortadan çekilir. Ondan sonra on iki kişinin her
biri kendisinin tek halife olduğunu düşünür ve diğerleriyle çatışmaya başlar. Ancak, herkesin
elinde bir vekil olduğunu gösteren bir metin vardır ve her birinin elindeki metin diğeriyle
çelişmektedir. Birinin ak dediğine diğeri kara demektedir. Böylelikle sonu gelmez çatışma ve
kavgalar başlar.
Mevlana, bu öyküyle, hem muhataplarına hem de öyküyü okuyan diğer insanların
kendileri adına dersler çıkarmalarını arzu etmiştir. Nitekim, zaman zaman Kur‘an‘da da
kullanılan kıssayla, hem geçmişte yaşanılan/yaşanıldığı düşünülen bir olayı aktarılırken, aynı
zamanda inananların, kısa öyküden kendilerine dersler çıkarması hedeflenir. Ayrıca, bilgelik,
kısa öykünün satır aralarına gizlenerek sunulur. Bu nedenle de, Kur‘an kıssalarının hemen
hemen tamamında, tarihsel zaman dilimlerine çok fazla uyulmadığı gibi, kıssaların tamamı da
anlatılmaz. Sadece inananlar ya da doğru yola girmesi umulan insanlar için gerekli olan kısım
anlatılır. Mevlana da, kurguladığı öyküde birebir isim vermeden Yahudi bir vezir, Yahudi bir
padişah, İseviler gibi adlandırmalarla İsa‘nın iletisinin aslı ile oynanma sürecini anlatır. O da
bize, kıssa örneğinde olduğu gibi, birebir tarihi olay anlatmaz, amacı da bu değildir zaten.
Öykünün tarihsel hiçbir gerçeklik değeri taşımadığını söyleyen Tahir‘ül Mevlevi de,
öykünün amacının tarihi bir olayı aktarmak olmadığını ısrarla söyler.313 Ancak o, aynı
zamanda, öykünün ikinci kısmının, ikinci Yahudi kralın inananları hendeğe atarak zulmettiği
kısmın, Yemen bölgesindeki Hıristiyanlarla ilgili olduğunu da vurgular. Bir anlamda öykünün
birinci kısmının tarihsel bir dayanağı olmadığını söylerken, ikinci kısmı hakkında yorumcular
gibi düşünür.314
Mevlana, hem Tahir‘ül Mevlevî‘nin dediği gibi, Müslümanlara ara bozanlığın ne
denli büyük bir tehlike olduğunu anlatırken, aynı zamanda Hıristiyanların sağlam bir temele
sahip olmadıklarını gösterir. Satır aralarındaki teolojik konular, öğretiyi çürütmek için yazılan
313
314
Tâhir‘ül Mevlevî, Şerh-i Mesnevî, cilt: 1, 238.
Tâhir‘ül Mevlevî, Şerh-i Mesnevî, cilt: 1, 439.
yazı geleneğindeki bilginlerin gündeme getirdikleriyle tamamen aynıdır ve Kur‘an‘ın
Hıristiyanlığa bakışıyla da birebir örtüşmektedir.315
Tahir’ül Mevlevi, İslam tarihi ile ilgili yayınlarının yanı sıra, Müslümanlıkta ibadet
tarihi ve öğrenciler için hazırladığı derslerde kullanmak üzere hazırladığı Hitabet Dersleri
yapıtında, hitabetin tanımı, tarihçesi, Cahiliyye devri hatipleri ve bu devrin esasları, islamdan
sonraki hitabet, Hz. Peygamber'in hitabeti, cuma hutbesi ve diğer dînî hutbeler (nikâh, cenaze,
bayram v.b.) vaazlar, "İçtimâi hitabet" kısmında ise nutuk, çeşitleri, icabları, erkânı ve hatibin
tavrı gibi konuları işlemiştir.316
Cengiz Batuk, “Dinleri Anlamada Öykünün Rolü: Mevlana’nın Yahudi Padişah Hikayesi Bağlamında
Hıristiyanlığa Bakışı”, Uluslararası Mevlana ve Mevlevilik Sempozyumu Bildiriler II, Şanlıurfa, 2007, 133-140.
316
A.Şentürk, 1991, 83-84.
315
SONUÇ
Türkiye’de tarihçiliğin gelişimi, genel anlamda dört aşamadan geçmiştir:317
 Dinsel Tarih Anlayışı: Osmanlı Devleti’nin teokratik yapısından kaynaklanan,
Tanzimat’a dek süren dönem,

Hanedan tarih anlayışı: Osmanlı hanedanı etrafında, cins ve mezhep ayrıntısı
göstermeksizin, çeşitli halkları da amaç tutan tarih anlayışı,

Irksal tarih anlayışı: I. Meşrutiyet idaresinin amacına ulaşamaması, Hıristiyan ve
Müslüman halk arasında ulusçuluk fikirlerinin gelişmesi nedeniyle, Türk aydınları arasında,
ulusal tarih doğrultusunda bir eğilim başlamıştır. Türk tarihi çerçevesinde, Türk dili, Türk
edebiyatı ve Türk tarihi konularında yaymış oldukları araştırma sonuçları, Türkçeye
çevrilmeye ve hatta bazı telif eserler de oluşturulmaya başlanmıştır.

Ulusal tarih anlayışı: II. Meşrutiyet döneminden sonra tarihçilik, Cumhuriyet’in
kurulması ile bugünkü ulusal ve çağdaş aşamasına girmiştir.
Tahir’ül Mevlevi’nin hem edebi hem de İslam tarihçiliği çalışmaları, bir yandan
ailesinin sarayla, diğer yandan Mevlevilikle bağlantılı olmasından kaynaklanan çeşitliliğe,
Balkan Savaşı, I. Dünya Savaşı ve ardından Osmanlı Devleti’nin yıkılıp, yerine Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurulduğu hareketli bir dönem eklenmiştir.
Ailesinin de yardımıyla iyi bir eğitim alan Tahir’ül Mevlevi, Arapça, Farsça ve
Fransızca dillerini de ilerletmişti. Öğrendiği bu diller, edebiyat ve İslam tarihi çalışmalarında
kaynak kitaplara ulaşmasını sağlamıştı. Araştırmacı ruhu, Mevlevilik terbiyesi ile birleşmiş,
ilk gençliğinden itibaren verimli bir yazar ve iyi bir öğretmen olmuştur.
İslam tarihi alanında yaptığı çalışmalar, önceki islam tarihçilerin yapıtlarını incelemek,
eleştirileri okumak, Mevlevilik düşüncesi çerçevesinde bilgilerini yoğurup, okuyucularına,
öğrencilerine, dinleyicilerine aktarmak olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tahir’ül Mevlevi, renkli bir yaşamıyla (Ek.3), çeşitli türde yaptığı çalışmalarla olduğu
kadar, kişiliğiyle de dikkat çekmektedir. Dostları onu, çok nüktedan, zeki, kibar, bilgili,
soyadı gibi olgun bir kişi olarak tanımlamaktaydı.
"Merhum çok ince ruhlu bir şair olmakla beraber, eşsiz bir muallimdi. Takrirleri
esnasında güzel fıkralar, ince nüktelerle talebesine ders dinletir, en ağır bahisleri bile hemen
orada öğretirdi." Sadi Aytan
Yenal Ünal, “Türkiye’de Tarihçilik, Tarihçiliğin Gelişimi (15-20. yy) ve Türk-Batı Tarihçiliğine Örnek İki
Kitabın Karşılaştırmalı Analizi”, Kelam Araştırmaları, 8: 2, 2010, 183-210.
317
"Tahir Hoca, yalnız ilmen değil, ahlaken de yüksekti. Merhum daima fakirlerin,
kimsesizlerin yardımına koşmuş ve hiçbir vakit maddiyat için çalışmamıştır. Çünkü ehl-i
dünya değildi, hakikî bir müslüman, asil ruhlu, uluvvi cenab sahibi ve tam manasıyle kamil
bir insandı." Sadi Aytan
"Tanıdığım ilim ve irfan erleri, edebiyyat uluları arasında Üstad Tahir’ül Mevlevi Bey
merhumun gönlümde müstesna bir yeri vardır." Kemal Edîb Kürkçüoğlu
"Tahir Olgun soyadına yakışan olgunluğuyla ve olanca dolgunluğuyla Mesnevi’yi on
dört cilt halinde şerhetti. Zaten kendisi yıllarca Laleli ve Süleymaniye Camiinde Mesnevi
okutmuş bir Mevlevi idi. Rahatça söyleyebiliriz ki, onun yaptığı bu şerh; tefsir, hadis, tasavvuf
ve diğer İslami ilimlerin muhassaları olup, bugünkü neslin rahatça anlayabileceği büyük bir
hazinedir." Dursun Gürlek
TÂHİR'UL MEVLEVÎ'DEN NÜKTE-İ ÂZAM318
Mevlevîliğin esası her manasıyla edeptir.
Nâçiz yazılarımla memleket evlâdına bir şey öğretebilirsem, kendimi vatan ve
milletime olan şükran borçlarımı kısmen ödemiş sayarım. Zahmetimin mükâfatını ise ancak
Allah'ın kerem ve rahmetinden beklerim.
Ben, Fuzûlî, Nef'i, Sezâyî, Nedim, Nâci vesâ'ire gibi esâtiz-i edebî taklide çalışdım. Bu
hareketimle zevk-i millî'den behre-dâr olduğumu isbât etdim. Bundan hazzı olmayanlar
varsınlar udebâ-yı efrencin peyrevî olsunlar.
Şiir için fart-ı hassâsiyet mahsûlü denilir. Tahassüsdeki ifrâtın hastalık olduğu o nev'
mütehassısin hasta bulunduğu söylenir.
Şu kavle göre en hisli şâ'irler en marîz insanlardır. Maalesef ben de o zavallılardan
biriyim. Çünkü hassâsiyet-i devâ nâ-pezîr illetin şifâ nâ-ümîd mübtelâsıyım.
318
http://www.cevaplar.org/index.php?content_view=4130&ctgr_id=98 e.t. 22.01.14
KAYNAKÇA
AHMED, Halil b., (1988), Kitabu'l-Ayn, (nşr. Mehdi el-Mahzumi), Beyrut.
AKSOYAK, İ.Hakkı, (2001), “Rafi-i Kalayi’ye Dair Yeni Bilgiler ve ‘Geçme Çubuk’ ile
İlgili Manzumesi”, Türk Kültürü İncelemeleri, sayı: 4, İstanbul.
ALKIŞ, Necmiye, (1953), Tercüme-i Pendname-i Feriduddin Attar (Edisyon-Kritik ve
Tahlili),İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, İstanbul.
ARI, Abdullah Arı, (2012), “Tahir’ül Mevlevi, - Mir’at-ı Hazret-i Mevlana”, Sufi
Araştırmaları, cilt:3, sayı:5, Manisa.
ATALAY, Mehmet, (2007), Tâhirü’l-Mevlevî’nin Farsça Divançesi ve Tercümesi, Çantay
Kitap Kırtasiye, İstanbul.
ATALAY, Mehmet, (2008), “Tahir’ül Mevlevi ve Şiirleri”, Doğu Araştırmaları Dergisi,
sayı:1, İstanbul.
ATEŞ, Ahmet, (1953), “Mesnevi’nin On Sekiz Beytinin Manası”, 60. Doğum Yılı Münasebeti
ile Fuad Köprülü Armağanı, DTCF, Ankara.
AYDIN, Mehmet, (1991), “Hz Mevlana Gözü ile Mesnevi‘de Dinler”, II. Milletlerarası
Mevlana Kongresi, 3-5 Mayıs 1990, Konya.
AZİMLİ, Mehmet, (2005), “Corci Zeydan’ın ‘İslam Medeniyeti Tarihi’ Adlı Eserine Karşı
Yazılmış Bir Tenkit Yazısı”, İstem, yıl: 3, sayı: 5.
BATUK, Cengiz, (2007), “Dinleri Anlamada Öykünün Rolü: Mevlana’nın Yahudi Padişah
Hikayesi Bağlamında Hıristiyanlığa Bakışı”, Uluslararası Mevlana ve Mevlevilik
Sempozyumu Bildiriler II, Şanlıurfa.
BOUAMRANE, Chickh, (1984), Panorama de la Pensee Islamique, Sindbad Publ,, Paris.
CAN, Şefik, (1996), “Yenikapı Mevlevihanesinin En Son Mesnevihanı Tahir’ül-Mevlevi”,
SÜ Türkiyat Araştırmaları Dergisi, II. Milletlerarası Osmanlı Devletinde Mevlevîhâneler
Kongresi Tebliğler Özel Sayısı, II (2), Mayıs, Konya.
CAN, Şefik, (1997), Mevlânâ, Hayatı, Şahsiyeti, Fikirleri, Ötüken Yay., İstanbul.
CERİDE-İ İLMİYE, nr..l4, Şaban 1335 / Mayıs-Haziran 1917.
CUMHURİYET Gazetesi, nr.569, 8 Kânunievvel 1341 /1925.
CUMHURİYET Gazetesi, nr.582, 21 Kânumevvel 1341 / 1925.
CUMHURİYET Gazetesi, nr.585, 23 Kânunievvel 1341 /1925.
ÇAKAR, Esra, (2012), “Tahirü’l Mevlevi’nin İlk Metin Şerhi Denemesi: ‘Şeyh Sa’di’nin Bir
Sergüzeşti’’”, Doğu Araştırmaları, sayı: 10.
DARÜŞŞAFAKA ARŞİVİ, Heyet-i İdare ile Muallimin ve Müsdahdemin Kayıt Defteri, (98
tarihinden itibaren), vr.10.
DEHLEVİ, Şeyh İnayetullah Han, (1337/1921), Hind Masalları, çev. Tahir’ül Mevlevi,
Matbaa-i Amire Matbaası, Mahfel Mecmuası Neşriyatı, cilt: 1, 3. Kitab, İstanbul.
DEHLEVİ, Şeyh İnayetullah Han, (1926), Yeni Türkiye Matbaası, Mahfel Mecmuası
Neşriyatı, cilt: 1-2, İstanbul.
DEMİREL, Şener, (2005), Tahirü’l-Mevlevi (Olgun)’den Metin Şerhi Örnekleri, Araştırma
Yay., Ankara.
DENİZ, Fatma Banu, (2010), “II.Meşrutiyet Dönemi Süreli Çocuk Yayınlarında Dini
Motifler”, T.C.Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Tarihi ve
Sanatları Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Isparta.
DİKİCİ, Recep, (2011), “Tahir El-Mevlevi ve Ermeni Terziyan ile Dini ve Edebi
Müzakeresi”, İpek Yolu Dergisi, Konya Ticaret Odası Yay., Konya.
DOĞAN, Mehmet Can, (2008), “Yücel Dergisinin Fikri ve Edebi Tahlili”, Güz, sayı:3.
Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü, (1948), Arı Matbaası, TDK Yay., Ankara.
EBU’L-FİDA, İmaduddin İsmail b. Ali, (1997), el-Muhtasar fi-Ahbârî'l-Beşer, nşr. Mahmud
Deyyub, cilt: 1-II, Dâru’l-Kütübi’l İlmiye, Beyrut.
ERGİN, Osman, (1924), Türkiye Maarif Tarihi, cilt:I, İstanbul.
ERGİN, Osman, (1940), Türkiye Maarif Tarihi, cilt:II, Eser Neşriyat, İstanbul.
ERGİN, Osman, (1941), Türkiye Maarif Tarihi, cilt:III, Osmanbey Matbaası, İstanbul.
ERGUN, Saadettin Nüzhet, (1937), Türk Şairleri, c.I, Bozkurt Basımevi, İstanbul, 1936, 441444; İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, İstanbul.
ERGUN, Sadeddin Nüzhet, (1943), Türk Musikisi Antolojisi, c.II, İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Yay., İstanbul.
ERGUN, Sadeddin Nüzhet, (1946), Türk Şairleri, c.II, İstanbul.
ESİR, İbn, (1967), el-Kâmil fi’l-Tarih, Beyrut, Lübnan.
ES-SUBKİ, Tacuddin Ebu Nasr Abdulvahhab b. Takiyuddin Ali, (1978), Kaidetu fi’l-Cerh
ve’t-Ta’lil ve Kaidetu fi’l-Müerrihin), tahk. Abdulfettah Ebu Gude, Kahire.
EYÜPOĞLU, Osman & OKUYAN, Mehmet, (2008), “Kur’an’ın Sosyo-Kültürel Koşulları
Dikkate Alışı: Ma’ruf Kavramı Örneği”, OMUİFD, sayı: XXVI-XXVII, Samsun.
FATİN, (1269/1857), Hatimet’ül-eş’ar, İstanbul.
GÖKYAY, Orhan Şaik, (1970), “Gazali (Deli Birader)”, Türk Dili, nr.223, Mart 1970;
nr.224.
GÖLPINARLI, Abdülbaki, (1953), Mevlana'dan Sonra Mevlevilik, İnkılap Kitabevi, İstanbul.
GÜLEÇ, İsmail, (2006), “Mevlana’nın Mesnevisi’nin Tamamına Yapılan Türkçe Şerhler”,
İlmi Araştırmalar Dil ve Edebiyat İncelemeleri, 22.
GÜNGÖR, Zülfikar, (1999), “Tahir’ül Mevlevi’nin ‘Hallac-ı Mansur’a Dair’ Risalesi”,
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XXXIX, Ankara.
GÜNGÖR, Zülfikar, (2009), “Son Mesnevihanlardan Tahirü’l-Mevlevi ve Mevlevilik
Hakkında Bazı Görüşleri”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, cilt: 9, sayı: 3.
HAKİMİYETİ MİLLİYE Gazetesi, nr..l642, 12 Receb 1344
HAKİMİYETİ MİLLİYE Gazetesi, nr.1648, 18 Receb 1344 - 3 Şubat 1926
HAKİMİYETİ MİLLİYE Gazetesi, nr.1649, 19 Receb 1344 - 4 Şubat 1926
HALDUN, İbn, (1988), Mukaddime, çev:. Süleyman Uludağ, I-II, Dergah Yayınları, İstanbul.
HALDUN, İbn, (1990), Mukaddime, çev. V. Monteil, cilt: I, Beyrut, 1967İbn Manzur,
Lisanu'l-Arab, I-XV, Beyrut.
HEVAFİ, (1375), Şihabuddin Abdullah, Coğrafyayı Hafız Ebru, (tahk. Sadık Seccadi), I-11,
İntişarat-ı Bünyan, Tahran.
HİŞAM, İbn, (1375/1955), es-Siretü'n-Nebeviyye, Tah. M.es-Sekka-İ.el-Ebyari-A.eş-Şelbi, I,
Mısır.
HİZMETLİ, Sabri, (1991), İslam Tarihçiliği Üzerine, Diyanet Yayınları, Ankara.
HOROVİTZ, Josef, (2002), İslâmî Tarihçiliğin Doğuşu (İlk Siyer/Meğâzi Eserleri ve
Müellifleri), çev. Ramazan Altınay, Ramazan Özmen, Ankara Okulu Yay., Ankara.
IŞIK, Hidayet, (2000), “Fahreddin Razi’nin Din Anlayışı İçersinde Putperestliğin Yeri ve
Putperestlikle İlgili Verdiği Bilgiler”, Dinler Tarihi Araştırmaları II, (Sempozyum, 20-21
Kasım 1998 Konya), Ankara.
İBNU’L-ESİR, (1991), el-Kamil fi't-tarih-İslam Tarihi, çev:. Ahmet Ağırakça vd., İstanbul.
İKDAM Gazetesi, nr. 1908, 18 Ekim 1899.
İKDAM Gazetesi, nr. 1910, 20 Ekim 1899.
İLMİYE SALNAMESİ, (1916), Amire Matbaası, İstanbul.
İNAL, İbnülemin Mahmud Kemal, (1940), Son Asır Türk Şairleri, cüz.10, Dergah Yay.,
İstanbul.
İNAL, İbnülemin Mahmud Kemal, (1955), Son Hattatlar, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul.
İNUĞUR, Mehmet Nuri, (2005), Basın ve Yayın Tarihi, Der Yay., İstanbul.
JABBAR BEG, Muhammad Abdul, (2007), “İslam tarihi Öğretimindeki Problemler”,
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VII, sayı: 4.
KAHHALE, Ömer Rıza, (1993), Mu‘cemü’l-Müellifîn Terâcimu Musannifî’l-Kütübi’l‘Arabiyye, I-IV, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut.
KELBİ, İbn’ül, (1969), Kitabu'l-Esnam, AÜİF Yay.
KELBİ, İbnü'l, (1988), Nesebu Maad ve'l-Yemen ei-Kebfr, I, çev. Naci Hasan, Beyrut.
KESKİN, Neslihan Koç, (2008), “Tahir’ül Mevlevi’nin Hilye’si’ne Göre Mevlana”, Erdem
Dergisi, sayı:50.
KOMİSYON, (1992), Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, çev. Komisyon, Çağ
Yayınları, İstanbul.
İSLAM YOLU Dergisi, nr.6, 11 Kasım 1948 - 9 Muharrem 1968
İSTANBUL KÜTÜPHANELERİ TARİH-COĞRAFYA YAZMALARI KATALOGLARI, 1.
Türkçe tarih yazmaları, 1. fasikül, seri: 1, no.l, İstanbul, 1943.
İZ, Mahir, (1975), Yılların İzi, İrfan Yay., İstanbul.
KILIÇ, Müzahir, (2012), “Tahirrü’l Mevlevi’nin ‘Yenikapı Mevlevihanesi Postnişi Şeyh
Celaleddin Efendi Merhum’ Adlı Eseri”, Doğu Araştırmaları, sayı: 10.
KISAKÜREK, Necip Fazıl,
İstanbul.
(1974), Son Devrin Din Mazlumları, Büyük Doğu Yay.,
KORKMAZ, Gülsüm Ezgi, (2004), “Surnamelerde 1582 Şenliği”, Bilkent Üniversitesi
Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
KUNT, İbrahim, (2003), “Tahir’ül Mevlevi’nin Farsça Divançesi ve Tercümesi (Tanıtım)”,
Nüsha, yıl: III, sayı: 9.
KURT, Songül Keçeci, (2012), “Osmanlı Devleti’nde Türklerin Açtığı Özel Mektepler”,
Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, cilt:9, sayı:19, Hatay.
KUT, Günay (Alpay), (1974), “Gazali’nin Mekke’den İstanbul’a Yolladığı Mektup ve Ona
Yazılan Cevapları”, T.D.A.Y. Belleten, Ankara.
LEVEND, Agah Sırrı, (1960), Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, Türk Dil Kurumu
Yay., Ankara.
MAHFİL Dergisi, nr.18, Rebiülahir 1340 / Aralık 1921.
MAHFİL Dergisi, nr.22-23, Cemadiülahire 1340 / Ocak-Şubat 1922.
MAHFİL Dergisi, nr.26, 1340/1910
MAHFİL Dergisi, nr.35, 1341/1911
MAHFİL Dergisi, nr.36, 1341/1911
MAHFİL Dergisi, nr.15, 1339.
MAHFİL Dergisi, nr.22, İstanbul, 1341
MAHFİL Dergisi, nr.27, 1341
MAHFİL Dergisi, nr.37, 1341 / 1911
MAHFİL Dergisi, nr.39, 1342/1912
MAHFİL Dergisi, nr.42, 1342 / 1912
MAHFİL Dergisi, nr.45, 1342/1912
MAHFİL Dergisi, nr.50, 1342/1912
MAHFİL Dergisi, nr.59, 1343/1913
MARDİN, Ebulula, (1966), Huzur Dersleri, c.II-lII, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul.
Mecmua-i Eşar, içindeki varaklar, vr.6a-7a
MECMUA-İ MEDAYİH-İ HAZRETİ MEVLANA, (1898), çev. Vasıf, Alem Matbaası
Ahmed İhsan ve Şürekası Matbaası İstanbul, (Tahir'ül Mevlevi'nin yazdığı önsöz).
MEDRESE, nr.4, Receb 1331-27 Mayıs 1329
MEKTEPLİ, 20 Haziran 1329, sayı: 6, 93
MEKTEPLİ, 20 Haziran 1329, sayı: 6, 93-94.
MEKTEPLİ, 10 Temmuz 1329, sayı: 8, 123
MESARA, Gülbün, (1992), “Medresetü’l Hattatin Yılları ve Ötesi”, Antik ve Dekor, sayı: 17,
İstanbul.
MEVLANA CELALEDDİN RUMİ, ( ), Mesnevî, tercüme ve şerheden Tahirü’l-Mevlevî, II.
Baskı, Şamil Yayınevi, İstanbul.
MOLLA CAMİ, (1968), Mir’at-ül Akaid, çev. Tahir’ül Mevlevi, Abdullah Işıklar Yay.,
İstanbul.
NACİ, Muallim, (1308/1890), Esami, Mahmut Bey Matbaası, İstanbul.
NEVEVİ, Muhyiddin Ebû Zekeriyya Yahya b. Şeref, (2001), Riyâzü‟s-Sâlihîn, terc ve şerh:
M. Yaşar Kandemir & İsmail Lütfi Çakan & Raşit Küçük, İstanbul.
NUMANİ, Şeyh Şiblî, (1330), İntikadu Kitabi’t-Tarihi’t-Temeddüni’l-İslamî, Mısır.
NURİ, Kaya, (1338), Mahfil Mecmuası Sahibi Tahir’ül Mevlevi, Erkan-ı Harb Binbaşısı
Mehmed Emin Beylere Açık Mektub, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul.
OKUMUŞ, Ejder, (2007), “Mevlana’da Din-Toplum İlişkileri”, Uluslararası Mevlana ve
Mevlevilik Sempozyumu Bildirileri II, Şanlıurfa.
OKUMUŞ, Osman, (2013), “Osmanlı Tarihinde Katledilen Şeyhülislamlar”, Sosyal ve Beşeri
Bilimler Dergisi, cilt: 5, no: 1.
OYMAK, İskender, (2007), “Mevlana Düşüncesinde Hz. İsa ve Hıristiyanlık”, Uluslararası
Mevlana ve Mevlevilik Sempozyumu Bildirileri-II, Şanlıurfa.
ÖZDEMİR, H.Ahmet, (2005), “Tahir’ül Mevlevi ve Cengiz ve Hülagu Mezalimi”, Sakarya
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 11.
PAKALIN, Mehmed Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c.I, Milli Eğitim
Basımevi, İstanbul.
PEYAM-I SABAH Gazetesi, (1920), nr.597, 13 Zilkade 1338 - 30 Temmuz 1920.
RAZİ, Fahreddin, (1988), Tefsir-i Kebir, çev.S.Yıldırım & L.Cebeci & S.Kılıç & C.S.Doğru,
Akçağ Yay., Ankara.
RUMİ, Mevlana Celaleddin, (1988), Mesnevî, çev. Veled İzbudak, çev.Abdulbaki Gölpınarlı,
cilt: I, MEB Yayınları, İstanbul.
RUMİ, Mevlana Celaleddin, (1992), Divan-ı Kebir, haz: Abdulbaki Gölpınarlı, Kültür
Bakanlığı Yay., cilt: VII, Ankara.
SALNAME-İ NEZARETİ MAARİFİ UMUMİYE, (1901), Yıl: 4, Matbaa-i Amire, İstanbul.
SEBİLÜ’R-REŞAD, (1328), çev. Mehmet Akif, 1328, sayı: 5-187, cilt: 1-8, sayfa, 92
SÖYLEMEZ, Mehmet Mahfuz, (2008), “Klasik Dönem İslam Tarihçilerinin Tarih Anlayışı”,
İslami İlimler Dergisi, yıl: 3, sayı:2.
ŞEHRİSTANİ, Muhammed b. Abdülkerim, (1386/1976), el-Milel ve'n-Nihal, Tah.
Muhammed Seyyid Geylani, Kahire.
SON POSTA Gazetesi, nr.5637-1876, 22 Haziran 1951.
SÜREYYA, Mehmed, (1308), Sicill-i Osmani, cilt: II.
ŞAHİN, Muhammed, (1947), Mesnevi’nin Tenkidini Beğenmeyene Cevap, Güven Basımevi,
İstanbul.
ŞEHSUVAROĞLU, Bedi N., (1974), Eczacı Yarbay Nayzen Halil Can (1905-1973),
Hüsnütabiat Matbaası, İstanbul.
ŞENTÜRK, Atilla, (1991), Tahir’ül Mevlevi – Hayatı ve Eserleri, Nehir Yay., İstanbul.
TAHİR, Bursalı Mehmet, (1903), Osmanlı Müellifleri. c.I, İstanbul.
TAHİR, Bursalı Mehmet, (1972), Osmanlı Müellifleri, c.II, Meral Yay., İstanbul.
Tahir’ül Mevlevi’ye Aid Bazı Evrak (II), Süleymaniye Kütüphanesi, F.S.Türkmen 181, vr.19
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1315/1896), Tahir’ül Mevlevi, Mir’at-ı Hazret-i Mevlana, Cemal
Efendi Matbaası, İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1899), Mirat-i Hazret-i Mevlana, Tahir Dede Kütüphanesi Yay.,
İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1322/1904), Cengiz ve Hülagû Mezalimi, İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1325/1907), Tahir’ül Mevlevi, Dest-aviz-i Farsi-hanan, İstanbul.
TAHİR-ÜL MEVLEVİ, (1908), Şeyh Celaleddin Efendi, Matbaa-yi Mekteb-i Sanayi,
İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1327/1908), Şeyh Sadi’nin bir Sergüzeşti, Muslihiddin Sadi-i Şirazi,
müt. Mehmed Tahir el-Mevlevi (Olgun), Asır Matbaası, İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1326/1910), Yenikapı Mevlevihanesi Postnişi Şeyh Celaleddin
Efendi Merhum, Mekteb-i Sanayi Matbaası, İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1910), Tarih-i İslam Sahaifinden, Mekteb-i Sanayi Matbaası,
İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1329/1911), Tedrisat-ı Edebiyeden Nazım ve Eşkal-i Nazım,
Mahmut Bey Matbaası, İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1330/1912), “Şeyh Sadi’nin Acıklı Bir Mersiyesi ve Onu Yazdıran
Fecayi”, Sebilürreşad Dergisi, cilt: XII, sayı: 295-297.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1331/1913), Medaris-i İslamiye Talebesine Tarih Hulasaları,
Matbaa-yı Amedi, İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1332/1914), Cengiz ve Hülagu Mezalimi, İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1914), Teşebbüs-i Şahsi, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1339/1920), Hazret-i Peygamber ve Zamanı, Evkaf-ı İslamiyye
Matbaası, İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1922), Divan-ı Tahir’ül-Mevlevi, (1352/1922), çev. Atilla Şentürk,
Üniversite Kütüphanesi.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1342/1923), İbadat-ı İslamiye Tarihçesinden: Hitabet-i Nebeviye,
Mahfil Dergisi, sayı: 41, cilt: 4.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1926), Matbuat Alemindeki Hayatım.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, 22.10.931 tarihli memuriyet sicili.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1931), Başlangıcından Tanzimat Devrine Kadar Edebiyat
Tarihimize Dair Manzum Bir Muhtıra, İttifak Matbaası, İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1936), Fuzuli’ye Dair, Selamet Basımevi, İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1937), Şair Nev’i ve Suriye Kasidesi, Aydınlık Basımevi, İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1937), Mecmua-i Eşâr, Üniversite Kütüphanesi, İbnülemin
Mahmud Kemal İnal Kitapları, T.293I içinde İbnülemin'e verilmiş biyografi varakları.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1938), Baki’ye Dair, Aydınlık Basımevi, İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1946), Mesnevi’nin Eski ve Yeni Muterizleri, Tecelli Matbaası,
İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1946), Müslümanlıkta İbadet Tarihi, Işık Basımevi, İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1947), Mesnevi’nin Yeni Muterizine İkinci Cevap, Rıza Koşkun
Basımevi, İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ (Tahir Olgun), (1949), Mesnevi Dersleri, cüz. 1, İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1949), Germiyanlı Şeyhi Harname’si, Yeşil Giresun Matbaası,
Giresun.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1951), Divan Edebiyatı Istılahları, İslam Yolu, 1951; İSAM Ktp.,
nr.9153.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1963), Müslümanlıkta İbadet Tarihi, Abdullah Işıklar Kitabevi,
İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1971), Hazret-i Peygamber’in Hayatı, Abdullah Işıklar Kitabevi,
İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1973), Tahir’ül Mevlevi: Edebiyat Lugati, haz. Kemal Edip
Kürkçüoğlu, Enderun Kitabevi, İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1973), Edebiyat Lugatı, Enderun Yay., İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ (Tahir Olgun) & SERT, Abdullah, (1974), Müslümanlığın
Medeniyete Hizmetleri, Bahar Yay., İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1974), Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri, sdl. Abdullah Sert,
Bahar Yay., İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1991), Matbuat Alemindeki Hayatım ve İstiklal Mahkemeleri, Nehir
Yay., İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1992), Matbuat Alemindeki Hayatım ve İstiklal Mahkemeleri, haz.
Sadık Albayrak, Nehir Yay., İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1995), Çilehane Mektupları, haz. C.Kurnaz & G.Erişen, Akçağ yay.,
Ankara, 1995
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1995), Edebi Mektuplar, Akçağ Yay., İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1998), Müslümanlıkta İbadet Tarihi, Akçağ Yay., Ankara.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (2003), Tahir’ül Mevlevi, Farsça Divançe ve Tercümesi, haz. Yusuf
Öz, Yakup Şafak, Konya Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Konya.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (2005), Müslümanlıkta İbadet Tarihi, İhvan Neşriyat, İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (2007), Hind Masalları, I-II, İstanbul, 1337-1338; Tahir’ül Mevlevi,
Masal Masal İçinde, Kaknüs Yay., İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (2008), Mir’at-ı Hazret-i Mevlana, haz. Mehmet Veysi Dörtbudak,
Rumi Yay., Konya.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (2008), Şair Anıtları, haz. Mehmet Atalay, Çantay Kitap Kırtasiye,
İstanbul.
TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (2009), Hz. Peygamber ve Zamanı, Erguvan Yay., İstanbul.
TEMİZEL, Ali, (2006), “Nisabü’l-Mevlevi Tercümesi”, Nüsha, yıl: VI, sayı: 20.
TEMİZEL, Ali, (2009), Mevlana – Çevresindekiler, Mevlevilik ve Eserleriyle İlgili Eski
Harfli Türkçe Eserler, S.Ü.Mevlana Araştırma ve Uygulama Merkezi Yay., no: 4, Konya.
TUNAYA, Tarık Zafer, (1952), Türkiye'de Siyasi Partiler 1859-1952, Doğan Kardeş
Matbaası, İstanbul.
TÜMER, Günay, (1986), Biruni'ye Göre Dinler ve İslam Dini, DİB Yayınları, Ankara.
UYGUR, Abdusselam & ÇELİKKOL, Yaşar, (2005), “İlk Çağlardan M.400 Yılına Kadar
Mekke’nin Etnik Yapısı-II”, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt: VII, sayı: II,
Diyarbakır.
ÜNAL, Yenal, (2010), “Türkiye’de Tarihçilik, Tarihçiliğin Gelişimi (15-20. yy) ve Türk-Batı
Tarihçiliğine Örnek İki Kitabın Karşılaştırmalı Analizi”, Kelam Araştırmaları, 8: 2.
VAKİT Gazetesi, nr.12114-1362, 23 Haziran 1951.
VASSAF, Hüseyin, (1901), Sefıne-i Evliya, 1318/1901, Süleymaniye Kütüphanesi, İstanbul.
VASSAF, Hüseyin, (1913), Esadname, 1339/1913, Süleymaniye Kütüphanesi, İstanbul.
YENİ SABAH Gazetesi, nr.5085, 22 Haziran 1951.
YILDIRIM, Ali, (2014), “Fuzuli’nin Beng ü Bade Mesnevisi ve Bade Sembolü”, F.Ü.Sosyal
Bilimler Dergisi, cilt: 14, Elazığ.
ZEYDAN, Corci, (2004), İslam Uygarlıkları Tarihi, çev. Necdet Gök, İletişim Yay., İstanbul.
İnternet Adresleri:
www.diledebiyat.net (e.t.15.12.2013).
Mevlevilik İslamiyeti en Naif Yaşama Biçimidir, http://www.netpano.com/mevlevilikislamiyeti-en-naif-yasama-bicimidir/ e.t.19.01.14
Molla Cami, Mir’at-ül Akaid, çev.Abdurrahman Hulusi, İstanbul, 1277/1861
http://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=njp.32101077095782;view=1up;seq=5 e.t.31.12.13
Ortadoğu tarihinde sınıflaşmaya karşı ilk büyük halk hareketi
Mezdek İsyanı
http://www.bilimvegelecek.com.tr/?goster=1590 e.t.19.01.14
Sebilürreşad, http://tr.wikipedia.org/wiki/Sebilürreşad e.t. 03.01.2014
Tahir’ül Mevlevi,
http://www.cevaplar.org/index.php?content_view=4130&ctgr_id=98 e.t. 22.01.14
Tahir’ül Mevlevi – (1877-1951) Edebiyat tarihçisi, Yazar ve Şair, 2012, 3.
http://www.liseedebiyat.com/index.php/byografler/213-cumhuryet-doenem/2123tahirulmevlevi.pdf e.t.30.12.2013
Tahir’ül Mevlevi http://www.mevlevider.net/default.aspx?mi=251 e.t. 2.1.14
Tahir’ül Mevlevi, Hayatı ve Eserleri, http://www.semazen.net/sp.php?id=186 e.t.18.01.14
Tahir’ül Mevlevi – Şair Ali İffet Merhum Hakkında
http://farsedebiyati.blogspot.com/2009/05/sair-ali-iffet-merhum-hakkinda.html e.t.03.01.2014
Tahir’ül Mevlevi, “Mesnevi’nin İlk 18 Beytinin Şerhi”,
http://www.semazen.net/sp.php?id=325 e.t. 03.01.14
Mahfil / Sırat-ı Müstakim → Sebilür Reşad / Beyanülhak Makaleler
http://ktp.isam.org.tr/makaleosm/recordlist.php?-skip=0&-max=10&YazarEmekci=Tahir
EKLER
Download