Egzersiz fizyolojisi II

advertisement
Egzersiz fizyolojisi II
Dolaşım sistemi
• Kan
• Kalp
• Kan damarları
Kan FİZYOLOJİSİ
• Fiziksel özellikleri
• Görevleri
• Bileşimi
Fiziksel özellikleri
• Rengi kırmızı
– açık-koyu
• pH
– 7.35-7.45
• Vücut ağırlığının %8’i
• Yaş, vücut tipi ve cinsiyete
göre değişir
– E;5-6l, K;4-5l
– Yenidoğanda 83 ml/kg,
– 15 yaşında 71ml/kg
• Hafif tuzlu
• Yağ asitlerinden
dolayı özel
kokulu
• Sıcaklığı 38oC
Kanın
görevleri
Taşıma
Düzenleme
Koruma
Kanın
görevleri
Taşıma
Oksijen
Besin
Atıklar
Hormon
Enzim
Düzenleme
Koruma
Kanın
görevleri
Taşıma
Oksijen
Besin
Atıklar
Hormon
Enzim
Düzenleme
Vücut sıcaklığı
pH
Vücut sıvı hacimleri
Koruma
Kanın
görevleri
Taşıma
Oksijen
Besin
Atıklar
Hormon
Enzim
Düzenleme
Koruma
Vücut sıcaklığı
pH
Vücut sıvı hacimleri
Kan ve sıvı hacmi
Mikroorganizmalara
karşı direnç
Kanın görevleri
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Akciğerden dokulara O2 taşımak
Dokulardan akciğere CO2 taşımak
Sindirim organlarından hücrelere besin maddeleri taşımak
Atık maddeleri dokulardan böbrek, akciğer, ter bezleri vb.
bölgelere taşımak
Hücrelere enzim taşımak
pH ın düzenlenmesi
Vucut sısının düzenlenmesi hüccrelerin su yoğunluğunun
düzenlenmesi
Toksik ve mikroplara karşı vücudu koruma
Elektrolit dengesini düzenleme
Kanamayı durdurma ve kan kaybını önleme
Kanın bulunduğu damar bölgeleri
• %88 sistemik dolaşım
–
–
–
–
Arter
Kapiller
Ven
Kalp odacıkları
• %12 pulmoner dolaşım
– Arter
– Kapiller
– Ven
Kan ve
bileşenleri
• Sıvı kısım-plazma
– Su
– Suda çözünmüş
organik-inorganik
maddeler
• Hücresel kısım
– Eritrosit (%99)
– Lökosit
– Trombosit
Kan ve bileşenleri
• Sıvı kısım-plazma
– Su
– Suda çözünmüş
organik-inorganik
maddeler
• Hücresel kısım
– Eritrosit (%99)
– Lökosit
– Trombosit
plazma
Su
İnorganik maddeler
Organik maddeler
Plazma bileşenleri
• Su
– %91
• İnorganik maddeler
– %1
• Organik maddeler
– %8-9
Plazma inorganik bileşenler
Su
%90-92
Elektrolitler
Sodyum
Potasyum
Kalsiyum
Magnezyum
Klor
Bikarbonat
Fosfat
Sülfat
> %1
145 mM
4 mM
2.5 mM
1.5 mM
103 mM
24 mM
1 mM
0,5 mM
•taşıyıcı ortam
•suyu ekstrasellüler
kompartmanda tutma
•membran eksitabilitesi
•kan pıhtılaşması
•asit ve baz tamponu
Plazma organik bileşenler
Proteinler
• albumin
• globulin
• fibrinojen
%7,3 g
%4,5 g
%2,5 g
%0,3 g
•tampon
•plazma elemanlarını bağlama
•plazma elemanlarını taşıma
•pıhtılaşma faktörleri
•enzim
•antikor
•hormon
Gazlar
karbondioksit
oksijen
nitrojen
%2 ml
%0,2 ml
%0,9 ml
 uçucu-atık
 enerji üretimi
 inert
Plazma organik bileşenler
Besinler
glikoz
amino asitler
lipidler (total)
kolesterol
vitaminler
eser elementler
%100 mg
%40 mg
%500 mg
%150-200 mg
%0,0001-2,5 mg
%0,001-0,3 mg
Atık ürünler
üre (protein)
kreatinin (kreatin)
ürik asit (nükleik
asitler)
bilurubin (hem)
%34 mg
%1 mg
%5 mg
%0,2-1,2 mg
Hormonlar
%0,000001-0,05 mg
ŞEKİLLİ ELEMENTLER
ERİTROSİTLER
LÖKOSİTLER
TROMBOSİTLER
ERİTROSİTLER
• Oksijeni Akciğerlerden dokulara
götüren Hemoglobini taşıyan
hücrelerdir.
• Büyük miktarda Karbonik anhidraz
içerirler.
• Ortalama hacimleri 83 mikrondur.
ERİTROSİTLER
• Kan konsantrasyonları
Erkekte:5,200,000(±300,000)
Kadında:4,900,000(±300,000)
Bu değerler kişinin yaşına ve yaşadığı
yere göre değişiklik göstermektedir.
ERİTROSİTLER
• Hücredeki
Hemoglobin Miktarı
Hematokrit kanın %
olarak eritrosit
değeridir.
Normal değeri %4045 arasında değişir.
ERİTROSİT ÜRETİM YERLERİ
• Vitellüs kesesi
• Karaciğer Dalak Kemik
iliği
•
•
•
•
Kemik iliği
Sternum
Costa
Coxae
• Prenatal Dönem
• Postnatal Dönem
ERİTROSİT ÜRETİMİNİN
STİMÜLASYONU
• ERİTROPOETİN: Böbreklerden üretilen
glikoprotein yapıda, Eritrosit üretimini asıl
stimüle eden hormundur.
• Eritrosit Üretimi için Gerekli Vitaminler
– Vitamin B12 (Olgunlaşma faktörü) B12Vitamini bütün
vücut hücreleri için esaslı bir besin maddesidir.Bu
vitamin eksikliğinde dokuların büyümesi genel
olarak deprese olur.Bu B12 vitaminin DNA sentezi
için gerekli olmasından kaynaklanmaktadır.
Eritrosit Üretimi için Gerekli
Vitaminler
• Eritrosit olgunlaşmasında Folik Asidin
Etkisi
– Folik asitte B12 vitamini gibi eritrosit
olgunlaşmasında DNA yapımı için gereklidir.
HEMOGLOBİN YAPIMI
lokositler
• Lökositler, çekirdeklerinin yapısına göre
parçalı (Granülositler) ve parçasız
(Agranülositler) olarak ikiye ayrılırlar.
Lökositler, kanda 4.000-10.000
hücre/mikrolitre düzeyinde bulunurlar.
• Lökositlerin temel işlevi, vücudun
savunmasıdır. Her lökosit biçiminin farklı
özellik ve görevleri bulunmaktadır
Nötrofiller
Bu hücrenin ana işlevi,
vücuda zararlı olan yabancı
materyalleri bulmak ve
tahrip etmektir. Bulduğu
yabancı materyali,
fagositoz denen bir
yöntemle içine alır ve
içindeki çeşitli enzimlerle
tahrip eder.
Bazofiller
Bazofillerin de fagositoz
yeteneği vardır ama
asıl fonksiyonunu,
çeşitli maddeler
salgılayarak gösterir.
Eozinofiller
• : Eozinofiller de
nötrofiller gibi yabancı
materyali yok etmek
görevi olan
hücrelerdir. Özellikle,
parazitlere bağlı
enfeksiyonlarda
belirgin rol oynarlar.
Monositler ve Makrofajlar
• : Bu hücreler fagositoz
yapma yeteneğindedir ve
lenfositlerle direkt veya
indirekt yoldan bağışıklık
sisteminin
regulasyonunda önemli
rol oynarlar. Monositlerin
dokularda bulunan
şekline makrofaj denir.
Lenfositler
Bu hücreler bağışıklık
yanıtının humoral
kısmını oluştururlar.
Çok çeşitli
fonksiyonlara sahip bu
hücrelerin en temel
işlevi,
mikroorganizmaları
tanıyıp, onlara karşı
antikor yapımını
gerçekleştirmektir.
Egzersiz ve lökositler
• Akut etki
• Kronik etki
Trombositler
• Trombosit kan pıhtılarının
oluşumunda görev alan
hücre parçalarına verilen
isimdir. Platelet olarak da
adlandırılır. Düşük trombosit
seviyeleri veya fonskiyon
anormallikleri
(disfonksiyon) kanamayı
yatkınlaştırırken, yüksek
trombosit seviyeleri çoğunlukla asemptomatiktromboz (damarda kanın
pıhtılaşması) riskini
yükseltir.
Trombositler
• 2–5 µm çaplı disk şeklinde hücre
fragmanlarıdır.
• İnsanlarda nukleusları yoktur.
• Sayıları mm3 te 150–300.000 arasında
değişir.
• Yaşam süreleri 8–10 gündür
Kan ve egzersiz
• Akut
• Kanın Aktif dokulara
yönlendirilmesi
• İstirahatte %10-15
egzersizde % 80 kaslara
gider
• Arterio venöz O2 farkı
dolayısıyla daha fazla O2
dokuya bırakılması
• Plazma hacmi azalır
• Kan basıncında artma
• kronik
• Kan volümündeki
artış %10-19
• Eritrosit artışı
• Kılcallanma
• Kan basıncında
azalma
Kalp
kalp
•
•
•
•
•
Miyokard
Uyarılması
Bölümleri
Sistematik dolaşım
Pulmoner dolaşım
Kalp kapakları
Atrium ventrikül . Atrioventriküler
kapak
Ventriküller – arterler : semilünar
kapak
Sağ atrium-sağ ventrikül: trikuspit
kapak
Sol atriüm – sol ventrikül. Bikuspit
kapak
Kalbin uyarılması
Kalbin uyarılması
Normal EKG dalgaları
Kardiak Verim (output)
Kardiak verim
Egzersizde kardiak verim
Bazı kavramlar
• Kalp debisi: dakika volümü
• Kalp volumu: atım hacmi: bir atımdaki
volüm(sed 70 spor.100-120 ml
• Nabız. Bir dakika / atım (etkileyen
faktörler)
• Kalp hipertrofisi (çeşitleri)
• Sporcu kalbi
KALP ATIM HIZI
•
•
•
•
•
Etkileyen faktörler
Egzersiz öncesi
Egzersizde (stady state)
Egzersiz sonrası
Egzersizin kalp atım hacmine etkisi
Kalbin otonom kontrolü
• Diğer faktörlerle birlikte (ısı.duygusal,
kimyasal) kalbin esas düzenleme
mekanizması OTONOM sinir sistemi ve
OTOREGULASYON dur
•
OTONOM sinir sistemiyle kontrol
• Beyin medullasındaki bir gurup sinirler
kalbi hızlandırıcı ve yavaşlatıcı etkiye
sahiptir.
Oto regulasyon
• Frank Sstarling yasası: kasın boyu ile
gerilme ilişkisi:
• Kalbe dönen kan miktarı kasın daha çok
kasılmasını sağlar
• Baroreseptörler vasıtasıyla kan basıncında
meydana gelen değişiklikler algılanarak
kalp aktivitesi düzenlenmektedir.
Kan damarları
KAN DAMARLARI
Arterler
• Görevleri
• Yapısı
VEN ler
• Görevleri
• Yapısı
Kılcallar
KAN BASINCI
• Sistolik kan basıncı 12
mmhg
• Diastolik kan basıncı 8
mmhg
SOLUNUM SİSTEMİ
• Solunum sistemi O2 taşıyan havayı
kana verir ve kandan CO2 alır. Solunum
sistemi.
1- Hava yolları-solunum yolları
2- Akciğerler
3- Solunum kaslarından oluşur.
İnspirasyon:
• Solunan havanın akciğerlerin terminal
bronşiollerine kadar inmesidir.
• Burada O2 akciğerlerden kana geçer.
O2 li kan kalbe, oradan da sistemik
dolaşımla tüm vücuda yayılır.
• Hücresel düzeyde metabolik artık olan
CO2, O2 ile yer değiştirir ve tekrar kalbe
döner.
Ekspirasyon:
• CO2 li kanın akciğerlerden dışarıya
verilmesidir.
Solunum Sisteminin Görevleri
• Solunum sisteminin öncelikli görevi O2CO2 değişimidir.
• yan görevleri ise :
1-ses oluşumu
2-üfleme, gülme, hapşırma gibi günlük
aktiviteler.
3-vücut PH sının sabit tutulması
SOLUNUM YOLU
• Burun ve burun boşluğu:
• Burun kemik ve kıkırdak dokudan oluşan deri ile örtülü
bir organdır.
• Normalde havanın vücuda girdiği yerdir ve 2 burun
deliği bulunur.
• Burun deliklerinde bulunan kıllar hava ile taşınan büyük
toz parçacıklarının solunum yoluna girişini engeller
• Burun boşluğu veya ağız boşluğu ile solunum yollarına
giren hava süzülür, ısıtılır ve nemlendirir.
• Burun boşluğu (nazal boşluk) burnun arkasındaki
bölümdür ve nazal septum ile ikiye ayrılmıştır.
• Burun mukozasında yer alan silia adı verilen epitelyal
uzantıların hareketleri ince mukus tabakası ve havadan
elimine edilen toz parçalarını farinkse doğru iter.
• Farinkse ulaşan mukus yutularak mideye ulaşır.
Paranazal Sinüsler:
• Kafatası kemikleri içinde yer alan içi hava
dolu boşluklardır, burun boşluğuna açılırlar.
• Sinüsler burun mukozası ile devam eden ince
bir mukoza ile kaplıdır.
• Mukus üretir ve bu mukus burun boşluğuna
boşalır
• Temel fonksiyonları kafatasının ağırlığını
azaltmaktır, ayrıca ses için rezonans görevi
vardır.
Farinks
• Burun ve larinks arasındaki geçiş
yoludur, ağız boşluğunun arkasındadır.
• Ayrıca ağız ve özefagus(yemek borusu)
arasında da yemek geçişi için bulunur.
• Yiyeceklerin ağız boşluğundan
özefagusa, havanın ise burun
boşluğundan larinkse geçişini sağlar.
• Vokal ses oluşumuna da yardım eder.
Larinks
• Treakeanın (soluk borusu) başlangıç noktasında
genişlediği bölümdür.
• Havanın soluk borusuna geçişini sağlar, yabancı
maddelerin soluk borusuna geçişini engeller.
• Yapısında kas ve kıkırdak doku ile zarlar bulunur.
• Ses telleri larinksin içerisinde yer alırlar ses
üretiminde görevlidirler.
• Normal solunumda ses telleri gevşek
pozisyondadır ve teller arasında kalan boşluğa
glottis denir.
• Yiyecek ve sıvı maddeler yutulduğunda glottis
kapanır.
Trakea
• Trakea 2,5 cm çapında 12.5 cm uzunluğunda esnek
silindirik bir tüptür.
• Göğüs boşluğu içinde ösefagusun önünde uzanır ve
aşağıda sağ ve sol ana bronşlara ayrılır.
• Havayı toraks boşluğuna alır ve dışarı veriri, havayı
taşıyan en önemli borudur.
• Yabancı maddeleri filtreleme yapar, yakalar ve dışarı
atar.
• Yapısında kıkırdak halkalar ve bunların arasında
kaslar bulunur.
Bronkuslar-bronşioller-alveoller
• Bronş:Trakeadan ayrılarak havayı akciğerlere
taşıyan hava yollarıdır.
• Bronşioller:Havayı alveollere taşıyan hava
yollarıdır. Bronşioller akciğer içinde gittikçe
küçülürler, kıkırdak yapılar kaybolur ve
sonunda alveoller olarak sonlanırlar.
• Alveoller: Gaz değişimin gerçekleştiği,
akciğerlerin fonksiyonel birimleridir.
Akciğerler
• Akciğerler mediastinum denilen göğüsün tam orta
kısmı dışında tüm göğüsü doldururlar.
• Her akciğerin bir apeks birde bazal kısmı vardır.
• Sol akciğer sağdakine göre daha ince uzundur.
• Sağ akciğer 3 ana lob içerir: üst, orta, alt loblar.
• Sol akciğer üst ve alt olmak üzere 2 ana lob içerir.
• Her lob daha sonra kendi içinde 10
bronkopulmoner segmente ayrılır.
• Akciğerlerin üzerini viseral ve parietal plevra örter.
• Viseral ve parietal plevra arsındaki potansiyel
boşluğa plevral kavite adı verilir.
ALVEOL
• Akciğerlerin gaz alışverişinin gerçekleştiği
fonksiyonel ünitesidir.
• Her akciğer yaklaşık 350 milyon alveol içerir
ve bunların her biri çok sayıda kapiller ile
çevrilidir.
Solunum mekanizması
• İspirasyon ve ekspirasyon göğüs boşluğundaki
hacmin değişmesi sonucu akciğerlerdeki basınç
değişiklikleri ile gerçekleşir.
• İnspirasyon için akciğerlerdeki basıncın
(intrapulmoner basınç) atmosfer basıncından daha
düşük olması gereklidir.
• Ekspirasyon için ise tam aksi akciğer içi basıncın
yüksek olması gereklidir
İnspirasyon
• Aktif bir süreçtir ve inspirasyon kaslarının kasılmasını
gerektirir.
• İnspiratuvar kaslar göğüs kafesini genişletebilen bütün
kaslar olarak tanımlanabilir.
• Diyafram kası inspirasyonda rol alan en önemli kastır.
• Koni şeklinde ince yapılı bir kastır.
• Diyafram kası kasıldığında karın boşluğundaki organları
aşağı ve öne doğru iter,
• Kaburgalar arasındaki eksternal interkostal kaslar ve
pektoralis minör kası kaburgaları yukarı dışa doğru
kaldırır.
• Sternokleidomasteoid kası da sternumu yukarı kaldırır.
• Bütün bunlar sonucunda göğüs boşluğu enlemesine ve
uzunlamasına genişler akciğerlerde bu genişlemeye ayak
uydurur.
Ekspirasyon
• Ekspirasyon pasif bir süreçtir,
• Dinlenik koşullarda herhangi bir kas çabası
gerekmez.
• Akciğerler ve göğüs kafesi elastik olduğundan
inspirasyonda genişleyen yapılar ekspirasyondan
sonra eski pozisyonuna döner.
• Egzersizde veya hiperventilasyon sırasında kaslar
aktif rol alır.
• En önemli kaslar; rektus abdominus, internal oblk
kaslardır.
• Bu kasların kasılması akciğer içi basıncı artırarak
ekspirasyonun gerçekleşmesini sağlar.
SOLUNUM SİSTEMİ
FİZYOLOJİSİ
Pulmoner ventilasyon
• Havanın pulmoner yani akciğer sistemine
alınıp verilmesine ventilasyon denir
Solunum dakika hacmi
dakika ventilasyon
• Bir dakikada solunum yollarına giren yeni
hava miktarıdır(VE).
• Soluk hacmi (TV)ile soluk frekansının
(f)çarpımıyla bulunur.
• VE=TVXf
Dinlenimde ventilasyon
• Solunum hacmi 500 ml,
• Soluk frekansı dakikada 12
• Solumun dakika hacmi=500*12=6lt/dk
Alveoler ventilasyon
• Akciğerlerde gaz değişimin gerçekleştiği bölgelere
yeni havanın ulaşma hızına alveoler ventilasyon
denir.
• Gaz değişimi; alveoller, alveol kesleri, alveol
kanalları ve respiratuvar bronşiyollerdir.
• İnspire edilen soluk hacmindeki hava terminal
bronşiyollere kadar solunum yollarını doldurur.
• İnspire edilen havanın çok küçük bir bölümü
alveollere ulaştırılır.
Ölü boşluk
• Solunum havasının bir kısmı gaz
değişiminin yapıldığı bölgeler ulaşmaz,
burun, farinks, trakea, bronş ve bronşiyoller
gibi gaz değişiminin olmadığı bölgelerde
kalır.
• Bu bölgelerde kalan havaya gaz değişimine
katılmadığı için ölü boşluk havası denir.
• Ölü boşluk hacmi 150 ml kadardır.
Alveoler ventilasyon hızı
• Dakikada alveollere ve öteki bitişik gaz değişim
alanlarına giren yeni hava mikatırıdır.
• Soluk hacminden ölü boşluk hacminin
çıkartılmasından bulunur.
• (500-350)*12=4200 ml dir.
• Alveoler ventilasyon akciğerlerde CO2 ve O2
konsantrasyonlarını belirleyen önemli bir
faktördür.
Akciğer hacim ve kapasiteleri
Spirometri ?
• Akciğer ventilasyonunun incelenmesinde
akciğerlere giren ve çıkan hava miktarlarının
kaydedilmesidir.
Spirometre ?
• Spirometri işlemini yapan cihazlar.
Spirogram ?
• Spirometre ile elde edilen akciğer hacim ve
değişikliklerini gösteren diyagram.
Akciğer hacimleri..
• Statik akciğer hacimleri
–
–
–
–
Soluk hacmi (tidal volüm)
İnspirasyon yedek hacmi
Ekspirasyon yedek hacmi
Artık (rezidüel) volüm
• Dinamik akciğer hacimleri
– Zorlu ekspirasyon hacmi 1
– Maksimum istemli ventilasyon
Soluk hacmi (tidal volüm)
• Her normal solunum hareketi ile akciğerlere
alınan veya akciğerlerden çıkarılan hava
miktarıdır.
• Miktarı ortalama genç insanlarda 500 ml
kadardır.
İnspirasyon yedek hacmi
• Normal soluk hacminin üzerine alınabilen
fazladan soluk hacmidir.
• Genel olarak 3000 ml civarındadır.
Ekspirasyon yedek hacmi
• Normal bir ekspirasyon hareketinden sonra,
zorlu bir ekspirasyonla fazladan
çıkarılabilen hava miktarıdır.
• Değeri yaklaşık 1100 ml civarındadır.
Artık (rezidüel) volüm
• En zorlu bir ekspirasyondan sonra bile
akciğerlerde kalan hava hacmidir
• Değeri yaklaşık 1200 ml kadardır.
Akciğer kapasiteleri
• Solunum döngüsündeki olaylar
tanımlanırken bazen akciğer hacimlerinin
iki yada daha fazlasının bir arada ifade
edilmesi gerekebilir.
• Bu tür kombinasyonlar akciğer kapasiteleri
olarak tanımlanır.
Akciğer kapasiteleri
•
•
•
•
İnspirasyon kapasitesi
Fonksiyonel artık kapasite
Vital kapasite
Total akciğer kapasitesi
İnspirasyon kapasitesi
• Soluk hacmi ile isnpirasyon yedek hacminin
toplamına eşittir
• Değeri yaklaşık 3000+500=3500 ml dir.
Fonksiyonel artık kapasite
• Ekspirasyon yedek hacmi ile artık hacmin
toplamına eşittir.
• Bu normal bir ekspirasyondan sonra
akciğerlerde kalan hava miktarıdır.
• Değeri yaklaşık 1100+1200=3100 ml dir.
Vital kapasite
• İnspirasyon yedek hacmi, soluk hacmi ve
ekspirasyon yedek hacimlerinin toplamına
eşittir.
• Akciğerlere girip çıkan maksimum hava
miktarının göstergesidir.
• Değeri 3000+500+1100=4600 ml
Total akciğer kapasitesi
• Akciğerlerin mümkün olan en büyük
inspirasyon hareketi sonrasında akciğerlerde
bulunan maksimum hava miktarıdır.
• Vital kapasiteye artık volümün ilavesiyle
bulunur.
• Değeri 4600+1200=5800 ml dir.
Cinsiyet farkı ?
• Tüm akciğer hacim ve kapasiteleri,
kadınlarda erkeklerinkinden % 20-25 daha
düşüktür.
• İri ve atletik kişilerde küçük ve zayıf
kişilerden daha düşüktür.
Zorlu vital kapasitesi ve zorlu
ekspirasyon hacmi
• Dinamik akciğer volümleridir.
• Akciğer fonksiyonlarının değerlendirilmesinde
kullanılan testlerden birsidir.
• Zamana karşı akciğerlerden çıkartılan hava miktarını
tanımlamak için kullanılır.
• Bunun için ekspirasyonun birinci saniyesinde çıkartılan
hava miktarını ölçülür ve buna FEV1 denir.
• FEV1 in zorlu vital kapasiteye (FEV1/FVC) oranı
yaklaşık % 80 kadardır.
• Solunum yolunda herhangi bir obstruksiyon olduğunda
bu değer düşer.
Maksimum istemli ventilasyon
• Bir dakikada alınabilecek maksimum hava
miktarıdır.
• Kişi 15 sn süresince hızlı ve derin soluk alıp
verir. Bu süre içerisinde alabildiği hava
miktarı 4 ile çarpılarak maksimum hava
miktarı saptanır.
Gaz değişimi;
Solunum membranlarında Oksijen ve
Karbondioksit değişimi
• Gaz değişimi basınç/konsantrasyon farkına
ve gazların eriyebilirlik derecelerine göre
difüzyon ile gerçekleşir.
• Atmosfer havasından alveollere Oksijen
• Alveollerden atmosfere ise CO2 geçer.
Parsiyel basınç-difüzyon hızı
• Bir hava karışımı oluşturan gazların her
birinin tek başına oluşturdukları basınca
parsiyel basın denir ve gazın difüzyonu
parsiyel basınç ile doğru orantılıdır.
Gazların parsiyel basınçları
Gazın adı
Yüzdesi
Basıncı
Oksijen
% 20.8
159 mmHg
Nitrojen (azot)
% 79
597 mmHg
Karbondioksit
Ve diğerleri
Su
% 0.04
0.3 mmHg
% 0.50
3.7 mmHg
Toplam
100
760
Solunum yollarındaki havanın
parsiyel basıncı
• Solunum yollarına giren kuru hava
alveollere ulaşmadan önce nemlendirilir.
• 37 C de su buharı basıncı 47 mmHg dır.
• Alveollerdeki basınç 760 mmHg dan daha
yüksek olamayacağı için su buharı,
isnpirasyon yollarındaki diğer tüm gazları
seyreltir.
Solunum Yollarındaki Gazların
Parsiyel Basınçları
Gazın adı
Yüzdesi
Basıncı
Oksijen
% 19,67
149 mmHg
Nitrojen (azot)
% 74
564 mmHg
Karbondioksit
Ve diğerleri
Su
% 0.03
0.4 mmHg
% 6,20
47 mmHg
Toplam
100
760
Alveol havasındaki gazların
basınçları
• Alveollerdeki artık volüm nedeniyle her soluk
alışverişte yeni gelen hava ile alveolde bulunan
eski hava karışır. Özelliklede CO2 miktarının
artması diğer gazları seyreltir.
• Yer değiştiren eski alveol havasının miktarı total
alveol havasının 1/7 si kadardır.
• Bu nedenle tüm alveol havasının yenilenmesi için
bir çok soluğa ihtiyaç vardır.
• Alveol havasının bu şekilde yavaş değişimi
solunumun kontrolünde önemlidir.
Alveol havasındaki gazların parsiyel
basınçları
Gazın adı
Yüzdesi
Basıncı
Oksijen
% 13,6
104 mmHg
Nitrojen (azot)
% 79.4
596 mmHg
Karbondioksit
Ve diğerleri
Su
% 5,3
40 mmHg
% 6,2
47 mmHg
Toplam
100
760
Eskpirasyon havası
• Alveol havası ile ölü boşluk havasının
karışımıdır.
• Ölü boşluk havasının oranı ile alveolar
havanın oranı eskpirasyon havasındaki
gazların miktarını belirler.
Ekspirasyon havasındaki gazların
parsiyel basınçları
Gazın adı
Yüzdesi
Basıncı
Oksijen
% 15,7
120 mmHg
Nitrojen (azot)
% 74.5
566 mmHg
Karbondioksit
Ve diğerleri
Su
% 3,6
27 mmHg
% 6,2
47 mmHg
Toplam
100
760
Kanda ve vücut sıvılarında
O2 ve CO2 taşınması
• O2 ve CO2 basın farklarına bağlı olarak yer
değiştirirler
• Difüzyon.....
Alveol,kan ve dokulardaki oksijen
ve karbondioksit basınçları
Oksijen difüzyonu
akciğerlerde
• 104 mmHg dan 40 mmHg ya doğru gaz
difüzyonu olur.
• Fark 64 mmHg dır
ALVEOL
PO2 104 mmHg
Arteriyel uç
PO2 40= mmHg
Venöz uç
PO2=104 mmHg
Oksijenin kapillerlerden dokuya
geçişi
• Kanın bir bölümü alveoler kapillerleden geçmez ve
akciğerlerden gelen temiz kan ile karışır. Böylece arteriyel
kanın PO2 si 104 den 95 mmHg ya düşer
• Oksijen doku hücreleri tarafından sürekli kullanılmaktadır.
• Bu nedenle dokuda hücre içi O2 si kapillerdeki O2 den
düşüktür.
• Hücre içi PO2 si 5-40 mmHg arasında değişir, ortalama 23
mmHg dır.
• Kan PO2 si kapillerlere geldiğinde hızla 40 mmHg ya
düşer.
• Kapillerin girişi ile çıkışı arasındaki bu farka arteriyovenöz
oksijen farkı denir
DOKU
PO2 23 mmHg
Arteriyel uç
PO2 =95 mmHg
Venöz uç
PO2=40 mmHg
Karbondioksitin difüzyonu
• Oksijen dokular tarafından kullanılır, sonuçta
hücre içi CO2 miktarı artar.
• Böylece CO2 dokudan kapillerlere difüze olur.
• Hücre içi PCO2 46, arteriyel kan PCO2 si ise 45
mmHg dır. 1 mmHg lık farkla difüzyon olur.
• Pulmoner kapillerlere giren kanda PCO2 45
mmHg, alveol havasında PCO2 40 mmHg dır. 5
mmHg lık farkla difüzyon olur.
DOKU
PCO2 =46 mmHg
Arteriyel uç
PCO2 = 40 mmHg
Venöz uç
PCO2=45 mmHg
ALVEOL
PCO2= 40 mmHg
Arteriyel uç
PO2 = 45 mmHg
Venöz uç
PCO2=40 mmHg
Kanda oksijenin taşınması
• Akciğerden kana geçen oksijenin % 97 si
hemoglobine bağlı olarak taşınır.
• % 3 ise plazmada ve hücrede çözünmüş
durumda taşınır
Oksijenin hemoglobinle bağlanması
• Oksijenin hemoglobinle bağlanması geri
dönüşümlü bir bağlanmadır.
• Akciğer de yüksek bir afinite ile birbirlerine
bağlanırken, dokuda ise birbirlerinden
ayrışırlar.
Oksijen hemoglobin
birleşme eğrisi
• Oksijenle hemoglobin
arasındaki ilişki oksijen
hemoglobin birleşme eğrisi
ile ifade edilir.
• Eğri sağa kaydığında
oksijen hemoglobinden
ayrılırken, sola kaydığında
ise bağlanma artar.
Hemoglobinle birleşen maksimum
oksijen miktarı...
•
•
•
•
•
•
•
•
100 ml kan 15 gr hb içerir
1 gr hb 1,34 ml oksijen bağlayabilir.
Hb O2 ile % 100 douduğunda 20 ml oksijen bağlar.
Ancak Hb % 97 doyduğundan 100 ml kan 19,4 ml oksijen
bağlar.
İlaveten 0,3 ml de kanda çözünmüş halde taşınır.
Sonuçta 100 ml kanda taşınan O2 miktarı yaklaşık 20 ml kabul
edilir.
Doku kaoillerlerinden geçerken bu miktar azalır ortalama 15
ml ye düşer (PO2 40 mmHg, Hb % 75 doymuş)
Normal koşullarda 100 ml kan ile dokulara yaklaşık 5 ml
oksijen taşınırBuna arteriyo venöz oksijen farkı denir.
Oksijen hemoglobin eğrisini kaydıran
faktörler ve oksijen taşınmasındaki önemleri
• Eğriyi sağa kaydıran
faktörler;
–
–
–
–
Hidrojen iyon artışı
CO2 artışı
Isı artışı
DPG artışı
Egzersizde eğri....
• Egzersizde eğri birkaç faktörün etkisiyle
sağa kayar ve sonuçta dokuya daha fazla
oksijen bırakılır. Bunlar;
• CO2 üretiminin artması,
• Ortamın asitleşmesi
• Isı artışı,
Akciğerlerde eğri..
• Dokuda eğriyi sağa
kaydıran faktörlerin
tam tersi akciğerlerde
etkilidir.
• Sonuçta akciğerlerde
hemoglobin ile oksijen
birbirine bağlanır.
Karbondioksitin kanda taşınması
1. Karbondioksitin çözünmüş olarak
taşınması
2. Bikarbonat iyonu şeklinde taşınması
3. Hemoglobin ve plazma proteinlerine bağlı
olarak karbomino bileşikleri halinde
taşınması
CO2 taşınması
• 100 ml kanda ortalama 4 ml karbondioksit
dokulardan akciğerlere taşınır.
• Bunun büyük bir bölümü bikarbonat iyonu halinde
taşınr- % 70
• CO2 de hemoglobine bağlanabilir, hem de çok
daha hızlı bir şekilde, oksijenden 250 kat daha
hızlı.
• Yaklaşık % 7 lik bir bölümde kanda çözünmüş
olarak taşınır.
• Ancak CO2 nin basıncının düşük olması Hb bağlı
CO2 miktarını çok sınırlandırır.
• Yaklaşık olarak CO2 nin % 23 bu şekilde taşınır.
CO2 nin bikarbonat iyonu (HCO3)
şeklinde taşınması
• Kanda çözünen CO2 erirrositlerin içine difüze olur ve
orada su ile reaksiyona girerek karbonik asiti oluşturur.
• Bu reaksiyonu karbonik anhidraz enzimi katalizler.
• Karbonik asit bikarbonat ve hidrojen iyonlarına ayrılır.
• Hidrojen iyonlarının çoğunluğu hemoglobinle birleşir.
• Bikarbonat iyonları da eritrositlerden plazmaya geçerek
klor iyonları ile yer değiştirir.
• Akciğerlerde bu reksiyonların tersi işlemlerle tekrar
CO2 ve su oluşur.
Solunumun kontrolü
• Solunum, sinir sistemi tarafından alveoler
ventilasyon hızı ayarlanarak PO2 ve PCO2
basınçları çok değişse bile sabit tutulur.
• Bu işlevler merkezi sinir sisteminde
bulunan solunum merkezi tarafından yapılır.
Solunum merkezi
•
Solunum merkezi beyin sapında bulunur ve 3
ayrı hücre grubundan/ merkezden oluşmuştur.
• Bunlar;
1. Dorsal solunum grubu-inspirasyon merkezi
2. Ventral solunum grubu-ekspirasyon ve
inspirasyon merkezi.
3. Pnomotaksik merkez-solunum hızı ve tipi
• Solunumun düzenlenmesinde dorsal solunum
grubu ana rol oynar.
Solunumun düzenlenmesi
• Solunum merkezlerine direkt ve indirekt olarak kimyasal ve
sinirsel yollarla uyarılar gelmektedir.
• Solunum merkezini etkileyen faktörler şunlardır;
• Akciğerlerdeki gerilme reseptörlerinden gelen uyarılar,
• Eklem kas ve tendonlardaki proprioreseptörlerden gelen
uyarılar,
• Kandaki H iyonu artışı,
• Aort kavsi ve karotid arterlerde bulunan kimyasal
reseptörlerden (bu reseptörler kandaki PCO2, PO2 ve PH
değişikliklerine duyarlıdır) gelen uyarılar.
• Deri ve vücut ısısında meydana gelen değişiklikler,
• Hormonal (örneğin epinefrin) ve sinirsel faktörlerle
Asit-baz dengesinin sağlanmasında
solunumun rolü
• Yoğun kas aktivitesi laktat ve H iyon
konsantrasyonu üretiminde ve birikmesinde
artışa yol açar. Asidozis
• Bu artış kas enerji metabolizmasını bozar.
• Solunum sistemi bu asidozis oluşumunu
engelleyen birkaç tampon sisteminden
birisidir ve özellikle egzersizde ve hemen
sonrasında kritik önemi vardır.
• Laktik asit ve karbonik asit gibi asitler ortama
hidrojen iyonu (H+) salarlar.
• H+ iyonlarının birikmesine izin verilmez.
• Tampon sistemi-tamponlama
– H+ + tampon -----> H-tampon
• Dinlenim koşullarında vücut sıvıları bikarbonat,
fosfat ve protein gibi bazlara daha fazla oranda
sahiptir
– pH Kasta 7,1, arter kanında 7,4 arasında değişir.
– Kan pH sınırları 6,9-7,5 tir
• H+ normalin üzerine çıkarsa ki bu düşük
pH dır ve asidoz olarak isimlendirilir,
• H+ normalin altına inerse alkaloz olarak
isimlendirilir.
• pH çok dar sınırlar içinde tutulur.
– Kimyasal tamponlar,
– Solunum sistemi
– Börekler
Kimyasal tamponlar
•
•
•
•
Bikarbonat ( HCO3-)***
Fosfatlar
Proteinler
Hemoglobin
• HCO3- + H+-- > karbonik asit-- > CO2 + su
• Laktik asit pH yı 7,4 ten 7 ye düşürdüğünde
mevcut bikarbonatın % 60 kullanılır.
• Bu kimyasal tamponlar oluşan asitlerin oluştukları
bölgeden dışarı atılacakları bölgelere (akciğerler
ve böbrekler) taşıma işlevi yaparlar .
• Kanda serbest H+ artışı solunum merkezlerini
uyarır.
Akciğerler ile ilgili anomaliler..
•
•
•
•
•
Amfizem
Pnömoni
Atelektazi
Astım
Tüberküloz
Amfizem
• Akciğerlerde hava bulunması anlamına gelir.
• Bronş ve bronşiyollerin irrite eden duman yada
başka maddelerin sürekli teneffüsü ile hava
yollarının koruyucu mekanizması bozulur, artıklar
atılamaz ve havayolları tıkanır.
• Havayollarının tıkanması havanın alveollerden
atılmasını güçleştirir ve hava alveollerde hapsolur,
alveoller gerilerek genişler.
• Sonuçta alveol çeperi haraplanır hipoksi ve
hiperkapni gelişir.
Pnömoni
• Alveollerin sıvı ve kan hücreleriyle dolduğu
akciğer iltihabıdır.
• En yaygın nedeni pnomokok bakterilerinin
neden olduğu bakteriyel pnomonidir.
• Sonuçta akciğer alveollerinde gaz değişimi
gerçekleşemez.
Atelektazi
• Alveollerin kollapsı demeketir.
• Kollaps büzüşüp sönümlenmedir.
• Kollaps ya solunum yolunun tıkanması
nedeniyle yada sürfaktan adı verilen
maddenin eksikliği nedeniyle oluşur.
Astım
• Bronşiyollerin duvarında buluna düz
kasların spastik olarak kasılmasıyla
solunumun zorlaşmasıdır.
• Genel nedeni bronşiyollerin havadaki
yabancı maddelere aşırı duyarlılığıdır.
Tüberküloz - verem
• Tüberküloz basilinin akciğerlerde
oluşturduğu kendine özgü reaksiyon.
• Tedavi edilmezse basil tüm akciğere yayılır
ve akciğer dokusunda ileri derecede
harabiyet yapar.
Hipoksi
•
•
1.
2.
3.
4.
Oksijen azlığıdır.
Çeşitleri;
Hipoksik hipoksi-PO2 düşük
Anemik hipoksi-Hb düşük
Stegnant hipoksi-dolaşım bozukluğu
Histotoksik hipoksi-doku O2 yeterince
kullanamıyor.
Anoksi
• Oksijenin hiç olmamasıdır.
• Organizmaya hipoksiye uyum sağlar (bir
dereceye kadar) ama anoksi durumunda
ölür.
Hiperkapni
• Vücut sıvılarında karbondioksit birikmesi
anlamında kullanılır.
• Hipoventilasyon yada dolaşım yetersizliği
ile hipoksi ile birlikte hiperkapni oluşur.
Siyanoz
• Derinin mavimtrak renk almasıdır.
• Nedeni deri damarlarında, özellikle
kapillerlerde deoksijene hemoglobin
miktarının artmasıdır.
• Deoksijene hemoglobin koyu mavimor
renktedir.
Solunum tipleri
• Eupnea: normal solunum
• Hiperpne: solunumun frekansının ve derinliğinin
artması
• Polipne: solunumun sıklığının artması
• Apne: solunumun geçici olarak durması
• Dispne: solunumun güçleşmesi; ventilasyonun
hava isteğini karşılayamaması-hava açlığı
– Hiperkapni ve daha az ölçüde hipoksi
– Solunum kaslarınının yapmak zorunda olduğu iş
– Ruhsal durum
ENDOKRİN SİSTEM
Kontrol
sistemleri


Sinir sistemi
 Hızlı, anlık
değişim ve
yanıtlar
Endokrin
sistem
 Saniyelerden
aylara kadar
süren etki ve
yanıt
endokrin sistem
hormonal iletişim
174
Hormon;
Endokrin Sistem
-İç
salgı bezleri tarafından üretilen, kan dolaşımına
salgılanan ve sadece hedef hücrelere etki yapabilen
bileşiklere denir.
Endokrin sistem
-Hormon adı verilen kimyasal aracıları salgılar.
-Belirli doku hücrelerindeki biyokimyasal reaksiyonları, iç ve
dış değişime göre düzenlemek için mesajcı denilen etkin
kimyasalları sentezleyen ve bunları kan dolaşımına veren bez
veya beze şeklindeki kimi organ ve dokuların tümüne
endokrin sistem denir..
Endokrin sistem





Vücudun değişik
bölümlerine dağılmış
Özelleşmiş hücrelerden
oluşan
Birden çok madde
salgılayabilen
Kendi içinde farklı
bölümleri olan
Genellikle ürettikleri
maddeleri kan
dolaşımına veren
endokrin sistem
hormonal iletişim
176
Endokrin faaliyet alanları








Büyüme gelişme
Üreme
Davranış
Enerji üretiminin kontrolü
Metabolizma
Çevreye adaptasyon
Vücut sıvılarının hacim ve
bileşimlerinin kontrolü
Sindirimin kontrolü

endokrin sistem
hormonal iletişim
177
Endokrin bezler
•
•
•
•
•
•
Hipofiz bezi
Tiroid bezi
Paratiroid bezi
Adrenal Bez
Pankreasın Langerhans adacıkları
Testis ve ovaryum cinsellik bezleri
Hormonların Sınıflandırılması
Kimyasal yapıları bakımından;
• Steroid Hormonlar
• Aminler
• Polipeptide ve proteinler
Etki biçimleri bakımından;
• Kinetik etkili hormonlar
• Metabolik etkili hormonlar
• Morfogenetik etkili hormonlar
Steroid (lipid) hormonlar


Depo edilmezler
Sentezlendikleri molekül


Reseptörleri






Sitoplazmada
Etkileri


Kolesterol
Çekirdekte
Kortizol
Aldosteron
Östrojen
Progesteron
Testosteron
endokrin sistem
hormonal iletişim
181

Peptid ve polipeptid
hormonlar











GH
ACTH
TSH
Prolaktin
FSH, LH
ADH
Oksitosin
Renin
İnsulin, glukagon
Parathormon
Gastrin, sekretin
Protein ve polipeptid
hormonlar

Taşınmaları


Plazma, suda çözünürler
Reseptörleri

Hücre zarında

endokrin sistem
hormonal iletişim
182
Hormon biosentezi ve salgısının
kontrolü
• Hedef hücre ile endokrin bezi arasındaki iletişim
sonucu ile sentezlenir.
• Bu iletişime geri bildirim (feedback) mekanızması
adı verilir,
• Bu etki pozitif olabileceği gibi negatifte olabilir.
Hedef hücre…

Endokrin hücre olabilir



Yanıt olarak hormon
salgılar
Salgı düzeyini değiştirir
Doku hücresi olabilir

Metabolik olarak yanıt
verir
 Enzim düzeyi
 Protein sentez hızı
 Enerji depolamaüretim düzeyi
endokrin sistem
hormonal iletişim
184
Hormonların hücrede depo edilmesi
ve salınması
• Hormonların çoğu hücre içinde membranla
çevrilmiş ve kesecikler (veziküller) içine alınmıştır.
• Bazıları moleküler formda salınırlar.(steroidler)
• Peptid ve protein hormonlar, mRNA (mesajcı RNA)
yoluyla ribozomlu endoplazmik retikulumda
sentezlenir ve golgi kompleksine gelirler.
• Steroid hormonlar hücre menbranından difuzyon
yoluyla salınırlar.
Hormon reseptörleri
• Reseptör, özel bir hücre ögesidir.sadece kendine
özgü hormon bağlanabilir.
• Hormon reseptöre bağlandığı zaman etkisini
gösterir.
• Hormon reseptörleri, hormonların bağlanacağı özel
bölgeleri içeren proteindir.
Hipofiz
bezi
• Birçok hormonun
salgısını idare eden bir
bezdir.
• Salgılarıyla diğer
endokrin bezlerin
çalışmasını düzenler.
• Hipatalamus ön ve arka
lob olmak üzere iki
bölümdür.
• Ön loba “adenohipofiz”
arka loba ise
“nörohipofiz” adı verilir.
Hipofiz Ön Lob Hormonları
• Büyüme Hormonu (Growth hormone):
-Egzersiz büyüme hormonu
salınımını arttırır,
-Protein sentezinde,
-Anabolik faaliyetlerde,
-Kas-kemik-tendon-ligament
gelişiminde,
-Lipoliz'in uyarılmasında,
-Glikolizis'in inhibisyonunda
görev alır,
-Antrene kimselerde artış çok değildir
Hipofiz Ön Lob Hormonları
• Prolaktin:Meme dokusunu süt yapımı için uyarır.
-Egzersizin prolaktin düzeyine etkisi belirgin değildir,
-Baskılandığı veya değişmediği şeklinde görüşler
vardır,
-Sporcunun sempatik aktivitesindeki değişiklikler ve
diğer hormonların etkileri nedeniyle PRL inhibe
olmaktadır,
-Antrene kimselerde PRL düzeyleri sedanterlere göre
daha düşük bulunmuştur,
-Egzersizle indüklenen PRL bayan sporcuların
ovarium fonksiyonlarının inhibisyonuna neden olarak
menstruasyonda değişikliklere neden olur,
-Egzersiz esnasında etkilenen PRL, egzersiz sonunu
takip eden 45dk içinde eski düzeylerine döner
Hipofiz Ön Lob Hormonları
-Adrenokortikotropik Hormon (ACTH):
Görevi, adrenal ve sürrenal bezler adı verilen böbrek üstü
bazlerinin kortikal kısımlarından salgılanan hormonlarının
salınımı ve kontrolü.
-Egzersiz kortikotropin düzeylerini arttırır,
-Yağ mobilizasyonunun artmasında,
-Kortizol düzeylerinin artmasında,
-Glukoz kullanımının arttırılmasında,
-Mukavemetin artmasında görev alır,
-Egzersiz boyunca antrene kişilerde ACTH düzeyleri artar.
Hipofiz Ön Lob Hormonları
• TSH (Tiroid Stimulan Hormon):
• Tiroid hormonlarının salgılanmasını kontrol eder,
tiroit bezinin çalışmasını düzenler.
• -Egzersiz tiroid hormonları üzerine etkilidir,
• -Uzun süreli submaksimal egzersizlerde yağ asidi
oksidasyununu arttırır,
• Sporcularda tiroid hormonlarının hem salgısı hem
de artmıştır,
• -Hipertiroidi tablosu varmış gibi görünmesine
rağmen bazal metabolizma hızı değişmez,
Hipofiz Ön Lob Hormonları
Testosteron, FSH (folikul stimulan hormon),
LH(Luteinizan hormon):
-FSH, ovum ve sperm hücrelerinin olgunlaşması ve gonadlarda seks
hormonlarının üretimini düzenlerler.
-LH;FSH ile aynı görevi üstlenir. LH,FSH ve prolaktin’e
“gonadotropinler” denir.
-Egzersizin bu hormonlar üzerine etkileri farklılık göstermektedir,
-Erkeklerde mukavemet sporları bu hormonları kronik olarak
etkiler,
-Kişilere göre farklılık göstermesine rağmen iki yıldan daha fazla
düzenli egzersiz yapan sporcularda bu hormonların serum
düzeyleri artar,
-Uzun süreli egzersiz yapan bayanlarda bu hormonların
düzeylerinin değişmesi sikluslarının bozulmasına neden olur,
-Bu hormonların değişiklikleri mestruel disfonksiyondan
sorumludur,
Hipofiz arka lop (Nörohipofi)hormonları
Oksitosin:
• Meme dokusuna etki ederek süt salgısını
uyarır,
• Süt üretimi için prolaktine, salınması için
oksitosine ihtiyaç duyulur.
• Rahim(uterus) kaslarını uyararak kasılmaları
sağlayarak doğumu kolaylaştırır.
-Egzersizin akut yada kronik etkisi konusunda
bir bilgiye rastlanılmamıştır
Hipofiz arka lop (Nörohipofi)hormonları
• ADH(Antidiüretik hormon):idrarla atılan su miktarını
azaltarak vücutta suyun tutulumunu sağlar.
-Vücut suyu az ( dehidrasyon)ise ADH salınımı artar, tersi
durumda( hipertonik)ise azalır.
-Antrene ve non-antrene kimselerin plazma düzeylerinde pek
fark bulunmaz,
-Anaerobik bitim(egzost) veya %65 yoğunluktaki
egzersizlerde kan düzeyi değişmez,
-Uzun süreli egzersizlerin kronik bir sonucu olarakADH
düzeyleri azabilir,
-Egzersiz genel olarak miktarını arttırır,
-Antrene kimselerde bu artış daha azdır,
Tiroid Bezi
Hormonları
• Boyunda bulunan iki parçalı bir bezdir.
• Tüm vücut hücrelerinin metabolizmasını etkileyerek
enerji üretiminin ve metabolizmasının hızını ayarlar.
• En önemli hormonlar, Tiroksin (T4) ve tiriyodotrinin
(T3)’dir.çocukların fiziksel ve mental gelişimleri için bu
hormonlara ihtiyaç duyulur.
Adrenal Bez Hormonları I
-Bu hormonlar sürrenal medulla
ve korteks hormonlarıdır,
..Adrenal Korteks Hormonları
1)Minaralokortikoidler
- Aldosteron (su tutar)
2)Glukortikoidler
Kortizon
- Hidrokortizon (kortizol)
- kortikosteron
Adrenal Medulla hormonları
1)epinefrin(adrenalin)
2)Norepinefrin (noradrenalin)
Adrenal bezi hormonları II
Hafif egzersizlerde glukokortikoidler, duysal stres miktarını
artırırken fizik stres azaltır,
-Ağır egzersizler non-antrene kimselerin glukokortikoid
düzeylerini arttırır,
-Bitim(egzost) oluşturan egzersizler hem sedanter hem de
sporcularda glukokortikoidlerin plazma düzeyleri yüksek
miktarlara ulaşır,
-Katekolaminler genel olarak kardiovasküler sistem ve
metabolizma üzerinde farklı etkilere neden olurlar,
-Antrene kimselerde adrenalin ve noradrenalin düzeyleri uzun
süreli eforlar esnasında daha az artarlar,
-Adrenalin düzeyi şiddetli egzersizlerde artar,
-Noradrenalin miktarı ise, egzersizin süre ve yoğunluğu arttıkça
artar,
Pankreas Hormonları
• :
Bu hormonlar insülin ve glukagondur
-Egzersiz esnasında insülin miktarı azalır
-Egzersiz insülin etkinliğini artırır,
-Kandan fazla glukozu uzaklaştırmak için
daha az insüline ihtiyaç duyulur,
• egzersizde insülin sekresyonu da azalır,
-Egzersizde glukagon düzeyi artar,
•
-Karaciğerden glukoz mobilizasyonu
için gereklidir
• -Egzersiz glukoz toleransını arttırır,Uzun süreli yatak istirahati glukoza
toleransı azaltır,
Cinsiyet (seks) hormonları
-Androjenler erkeklik özellğini, östrojen ise kadınlık
özelliğini kazandıran hormonlardır.
-Egzersiz androjenlerin (testosteron ve androstenedion)
sekresyonunu da etkiler,
-Anabolizan etkiye sahiptirler,
-Anabolizan etkileri nedeniyle doping maddesi olarak
kullanılır,
-Submaksimal egzersizler androjen düzeyini değiştirmez,
-Uzamış yorucu egzersizlerde miktarı azalır,
-Antrene kimselerde akut cevap yüksektir,
-Antrenmansız kişilerde akut cevap düşüktür,
-Over hormonlarından estradiol ve progesteron egzersize
aynı testosteron gibi cevap verir,
-Estrojen ve progesteron miktarları mens fazına ve egzersiz
yoğunluğuna bağlı olarak artar,
Renin, Angiotensin, Aldosteron,
Endorfin, Prostoglandinler:
•
Hepsi de egzersiz yoğunluğuna bağlı olarak kan düzeyleri
değişi-Renin ve angiotensin kardiovasküler hemostaz her
durumda kan düzeyleri etkilenir
-Beta endorfin düzeyleri, uzamış ve yoğun egzersizlerde plazma
miktarları artar,
-Egzersiz esnasında istirahat kan endorfin düzeylerinin beş misli
kadar artabilir,
Renin, Angiotensin, Aldosteron,
Endorfin, Prostoglandinler:
-Eföri meydana getirirler,
-Endorfinler egzersiz havasına da(execise high) neden
olur,
-Yorgunluk ağrı ve kararsızlığı azaltır,
-Egzersize bağlı olarak amenore'ye neden olabilir,
-Prostaglandinlerin bazı formları egzersiz ile artar,
-Deri ve kas kan akımını arttırırlar,
-Kalp debisini arttırır,
-Yağ mobilizasyonunu azaltır,
-İyon geçişini değiştirir,
SİNİR SİSTEMİ
• Sinir sistemi;
• hareket etme, konuşma ve vücudumuzdaki
milyonlarca hücrenin koordineli bir şekilde
çalışmasını sağlayan iç haberleşme yoludur
• Bu nedenle, sinir sistemi hemostasizin (iç denge)
devam ettirilmesinde kritik bir rol oynar.
• 1 endokrin sistemle birlikte hmostasizi sağlamak
• 2. sinir uyarıları ile iç (organlar) ve dış (iskelet
kasları) ortamda meydana gelen değişikliklere
akut tepkinin oluşturulması
Reaksiyon sağlayan sistemlerin
temel özellikleri
• Uyarılabilme
• Uyarılma sonucu oluşan sinyalin iletimi
• Canlının kendisi ile uyaran arasında ilişki
kurması
• Uyarılmaya cevap verilmesi
SINIR SISTEMININ TEMEL
FONKSIYONLARı
• 1. Vücut içi kosulların kontrol edilmesi
(endokrin sistem ile birlikte),
• 2. İstemli hareketlerin kontrolü,
• 3. Omurilik (spinal kord) reflekslerinin
programlanması,
• 4. Hafıza ve öğrenme için gerekli olan
deneyimlerin özümsenmesi.
• Kontrol merkezidir
• Beyin ve omurilik
• Reseptörler aracılığı ile algılanan değişiklikler işlenir ve
tepkiler oluşturulur
MSS
PSS
• AFFERENT : duyu sinirleri
• Reseptörler tarafından algılanan değişikliklerin MSS götüren
hücrelerdir.
• EFFERENT : Motor sinirler
• MSS den çıkan uyarıları hedef dokuya götüren hücrelerdir.(motor
Sinirler
- Somatik: istemli iskelet kaslarını uyarır
- Otonom: istem dışı. Düz kaslar, kalp kası ve salgı bezlerini uyarır.
• Sempatik
• Parasempatik
Birbirine karşıt etki yapan iki bölüme ayrılırlar: Örneğin, sempatik beta
sinirleri bronşları açar, parasempatik sinirlerse daraltır; sempatik
sistem kalbi hızlandırır, parasempatik yavaşlatır vb.
İnsan sinir sistemi yaklaşık 1 trilyon sinir hücresi ve 15 katı kadar glia
hücrelerinden oluşur Beynin yaklaşık %50 glia hücrelerinden oluşur.
Miyelinli
-miyelinsiz
Hem dendritlere hem de aksona sinir lifi adı verilir,
•Miyelin kılıfı buyuk oranda lipid (yağ) ve proteinden olusur.
•Ranvier boğumlarında gerçekleşen iletiye “sıcrayıcı tarzda ileti” adı
Nöronların Sınıflandırması
• Tek kutuplu Nöronlar
Hücre gövdesinden bir uzantı çıkaran nöronlar
• İki kutuplu nöronlar
Bir dentrit ve bir akson çıkaran nöronlardır.
SINAPS BAĞLANTıLARI
• Bir sinir hücresinin aksonunun, diğer sinir
hücresinin gövdesi veya dendritleriyle veya her
hangi bir başka hücre membranı ile (özellikle kas
hücresi) birleştiği yere sinaps denir.
• Sinaptik düğümler sinirle ilgili bir bilginin bir
nörondan diğerine tasınmasını sağlar.
• Uyarıyı sinapsa getiren ilk noron presinaptik
noron, diğeri ise postsinaptik noron
• adını alır.
BAZAL METABOLİZMA
Hücrelerin canlı kalabilmesi için gerekli
enerji miktarı
Yrd.Doç.Dr. Serkan HAZAR
G
Ü
N
L
Ü
.
K
İ
L
O
K
A
L
O
R
İ
BESİNLERİN ISI ETKİSİ
UYANIKKEN
UYKUDAKİ
METABOLİK
HIZ
Yrd.Doç.Dr. Serkan HAZAR
Yrd.Doç.Dr. Serkan HAZAR
Yrd.Doç.Dr. Serkan HAZAR
Yrd.Doç.Dr. Serkan HAZAR
ENERJİ SİSTEMLERİ
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Anaerobik Sistem/Yol/Oksijensiz Sistem
– ATP-Kreatin fosfat sistemi=Fosfojen sistem
ATP ADP + Enerji
ADP+Kreatin fosfat ATP+Kreatin
– Glikolitik sistem=Laktik asit sistemi
Glikojen Laktik asit + ATP
Aerobik Sistem/Yol/Oksijenli sistem
– Aerobik glikoliz
Glikoz(karbonhidrat)+Yag+Protein+O2 ATP
Yrd.Doç.Dr. Serkan HAZAR
Enerji sistemlerinin
Yrd.Doç.Dr. Serkan HAZAR
Yrd.Doç.Dr. Serkan HAZAR
Yrd.Doç.Dr. Serkan HAZAR
Dinlenme ve egzersiz sırasında aerobik
ve anaerobik enerji kaynaklarının
kullanımı neye baglıdır ?
•
•
•
•
•
•
•
•
•
• Dinlenimde karbonhidrat, yag ve protein enerji
kaynagı olarak kullanılır.
• Egzersizde enerji kaynaklarının kullanımı
egzersizin siddeti, süresi tipi v.b.faktörlere baglı olarak
gerçeklesir.
• Dinlenimde ve egzersizde aerobik ve anaerobik
mekanizmaların belirlenmesi 3 faktöre bagımlıdır:
– Egzersizde kullanılan enerji kaynakları
– Her sistemin egzersizdeki oransal rolü ve düzeyi
– Egzersizde kanda laktik asit varlıgı ve birikmesi
Yrd.Doç.Dr. Serkan HAZAR
Dinlenimde enerji metabolizması
•
•
•
•
• 2/3 yaglardan 1/3 ise glikozdan elde edilir.
• Proteinin katkısı önemsenmeyecek kadar
azdır.
• Sadece aerobik sistem
Yrd.Doç.Dr. Serkan HAZAR
DNLENMDE ENERJ
METABOLZMASI
Yrd.Doç.Dr. Serkan HAZAR
Yükseklik uzay ve dalma
fizyolojisi
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
OKSİJEN EKSİKLİĞİ
• • Hücrelerin yaşamlarını sürdüre bilmeleri için yeterli
oksijenle beslenmeleri gerekir. Dolaşım sisteminde
herhangi bir nedenle ortaya çıkabilecek yetersizlikler
hücrelerde yeni fizyolojik düzenlemeleri zorunlu
kılmaktadır. Hücrelere yeterli oksijen gitmemesi durumuna
hipoksi hiç oksijen gitmemesi durumuna da anoksi
denmektedir. ,
• Hipoksiyi oluşturan nedenler •
• 1- hipoksik hipoksi
• • 2- anemik hipoksi
• • 3- histotostik hipoksi
• • 4- İskemik hipoksi
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
HİPOKSİK HİPOKSİ
• Kanın oksijenle disasosiye olmasının yetersiz kaldığı bir
hipoksi çeşididir. Solunan havada yada akciğer
alveollerinde oksijen parsiyel basıncının (PO2) düşmesi,
oksijenin alveollerden kana difüzyonunun engellenmesi
durumunda ortaya çıkar.
• Sebepleri :
• a- Dış ortamdaki PO2 düşüklüğü (yüksek rakım)
• b-Yavaşlayan veya tamamen duran solunum faaliyetleri
solunum merkezinin felç (paralize) olması, toraksın (göğüs
kafesinin) yüksek basınca maruz kalması.
• c- Alveol ventilasyonun azalması. Solunum yollarına su ve
benzeri yabancı cisimlerin kaçması. Ölü boşluğun
büyümesi.
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
ANEMİK HİPOKSİA
• Hemoglobin (Hb) eksikliği nedeniyle dokulara taşınan oksijen
miktarının azalmasıdır. Normal olarak kişilerde ortalama 100 ml.
Arteryel kanda 15gr. Hemoglobin bulunur. Herhangi bir nedenle bu
oranın düşmesi dokulara iletilen oksijen miktarının azalmasına neden
olmakta , buda performansı olumsuz yönde etkilemektedir. Anemik
hipoksi özellikle egzersiz gibi aktivite artışlarında belirginleşir. Normal
istirahat durumlarında önemsizdir.
• Anemik hipoksi oluşumunun nedenleri
• a- Kan kaybı , eritrosit azalması durumlarında
• b- Eritrosit yapımının azalması durumunda (kemik iliği harabiyeti ,
B12 vitaminin eksikliği)
• c- Eritrosit yıkımının artması durumunda
• d- Yeterli eritrosit sayısına rağmen Hb eksikliği durumunda (hipokrom
anemi)
• e-Kapiller kan akımının azalması (Fe ekisikliğianemisi)
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
HİSTOTOKSİK HİPOKSİ
Toksik etkenlerle hücre oksidasyon
mekanizmasının bozulması nedeniyle,
dokuların arteryel kanda normal oranlarda
bulunan oksijeni kullanamaması durumunda
ortaya çıkar.
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
STAGNANT HİPOKSİ
Sirkülasyon bozukluğu nedeniyle vücudun herhangi
bir bölgesine giden kan akımının azalmasıyla
oluşur. Kan dolaşımındaki durgunluk nedeniyle
ortayaçıkar. Nedenleri:
• a- Kalp yetmezliği
• b- Venöz dönüş azalmasında
• c- Şok durumunda
• d- Lokal kan akımı bozuklukları , genel tansiyon
• düşüklükleri , damar daralması , tıkanması
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
YÜKSEKLİK FİZYOLOJİSİ
1000m. ve üzeri genel olarak yükselti olarak kabul
• edilir. Yükseğe çıkıldıkça barometrik basınçla
birlikte oksijen parsiyel basıncı (PO2) da düşer.
Özellikle 2.000 metreden sonraki yüksekliklerde,
düşük PO2 nedeniyle alveollerde oksijenin
disasosiyasyonu güçleşmekte bu nedenle
fizyolojik olarak bir zorlama ortaya çıkmaktadır.
Ayrıca her 1000m de sıcaklık ortalama olarak 2 C
düşmekte , ortamda rüzgarda varsa bu sıcaklık
düşüşüdaha da hızlanmaktadır. Özellikle 3000
metreden sonra hipotermi sorunu büyür ve önlem
alınması gerekir.
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
AKLİMATİZASYON
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
YÜKSEKLİK ANTRENMANI
Genel olarak yükseltide kalınan süreye ,
yapılan
• antrenman şiddetine bazı bireysel
özelliklere bağlı olmakla birlikte 2700m
yükseltilerde en az iki hafta optimum 27
gün kalınmalıdır.
• Bununla birlikte yükseklik antrenmanının
aerobik enerji gerektiren dayanıklılık
Yrd.Doç.Dr.Serkan
HAZAR
sporlarında yararlı
olabileceği
YÜKSEKLİK ANTRENMANI
Yükseltide meydana gelen aklimatizasyonu takiben
deniz seviyesine inildiğinde organizmada oluşan
reaklimatizasyon (yeniden uyum) süresini spor
hekimleri 14-21 gün olarak saptamışlardır. Futbol
kulüpleri arasında özellikle sezon başı
çalışmalarında yükseklik antrenmanı yaptıkları
gözlenmektedir. Ancak yükseltide kalış sürelerinin
fizyolojik değişiklikleri yaratacak uzunlukta
olmaması yapılan antrenmanların kapsam ve
kalitesinin yetersiz kalması nedeniyle bu tür
çalışmalar daha çok psikolojik yönden yararlı
olabilmektedir.
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
SU ALTI (DALMA)
FİZYOLOJİSİ
Suya dalan bir kimse hem suyun hem de su
üzerinde kalan atmosfer basıncının baskısı
altında kalmaktadır. Su yüzeyinde basınç 1
atmosferdir. Derinlere inildikçe her 10m de
1 atmosfer basınç artışı olur. Diğer bir
değişle yaklaşık 30m derinlikte 4
atmosferlik bir basınç vardır.
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
• Boyle yasasına göre Basınçla hacim arasında ters bir
orantı mevcuttur ,basınç iki kat arttığında hacim
yarıya düşmektedir. Örneğin yüzeyde 6 litrelik
akciğer total kapasitesine sahip bir şahsın akciğer
kapasitesi 10m de (2 atmosfer basınçta) 3 litreye ,
20m ise (3 atmosfer basınçta) 2 litreye düşmektedir.
30m den daha derinlere inmek tehlikelidir. Çünkü
kemik yapılar özellikle göğüs kafesi dış su basıncına
direnç gösterirken içteki hava basıncı aynı kalacak ,
kan basıncının artması nedeniyle kan, damar dışına
sızacak , akciğerde ödem ve kanamaya yol
açabilecektir.
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
• Derinlere inildikçe solunum kaslarının gücü su
basıncını aşmaya yetmediğinden solunan havanın
basınçlı olması gerekir. Bu nedenle yeteri kadar uzun
bir boru yada snorkel aracılığıyla suyun altında kalıp
nefes alıp verebilmek olası değildir. Bu amaçla
SCUBA (self- ontained underwater breathing
apparatus) adı verilen tüp sistemleri geliştirilmiştir.
SCUBA sisteminde dipteki su basıncını yenebilecek
güçte basınçlı hava gerektirmektedir. Örneğin 20m
derinlikte 3 atmosferlik bir basınçlı (3 x 760 =
2280mmHg) hava gerekir.
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
• Derinliklere inerken veya çıkarken belli prensiplere
uyulması gerekmektedir, aksi takdirde hava embolisi ,
akciğerleri kollobs olması , dekompresyon (vurgun) vb..
patolojiler oluşabilmektedir. Dekompresyon derinliklerde
kanda erimiş olarak bulunan nitrojenin kurallara
uyulmaksızın ani yüzeye çıkılması durumlarında hacmin
genişlemesi nedeniyle venöz ve arteryel kan damarlarının
tıkanması nedeniyle oluşur. Belirtileri baş ağrısı sersemlik
bilinç kaybı , kaslarda uyuşma , felç ve ölümdür. Tedavi
için kişi yeniden aynı derinlik seviyelerine indirilerek uygun
basınç koşullarında bekletilerek yavaş yavaş yüzeye
çıkartılır. Yada vurgun yiyen şahıs rekomprasyon (basınç)
odasında tutularak hacmi genişleyen nitrojen kabarcıklarının
yeniden erimiş nitrojen duruma geçmesi sağlanır Bu sayede
tıkanan
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
ŞNORKEL
• Snorkel denilen bir boru yardımıyla yüzeydeki
havanın solunması yöntemi soluk borusunun
uzamasını , dolayısıyla ‘ölü boşluk’ hacmini
arttırmaktadır. Buda CO2 Birikimine neden
olmaktadır. Bu nedenle ara sıra kuvvetli nefes
verme (inspirasyonla) ile ölü boşluktaki hava
dışarı atılıp oksijenle zengin atmosfer havası
solunmaya çalışılmalıdır. Su soğukluğu
derinliklere inildikçe artar , bu nedenle vücut ısısı
düşer , kalbin atım sayısı düşer , bradikardi oluşur.
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
• Ayrıca derinlerde orta kulak basıncı
dengelemesi kulak zarında çökme ve
yırtılmalar görüle bilir. Hiperventilasyonla
suda kalış süresini arttırmak olasıdır. Hızlı
nefes alıp vermekle CO2 atılımı artar.
Solunumsal alkoloz oluşur. Su altında CO2
yavaş yükselmesi ve O2 azalması nedeniyle
solunum merkezinin uyarılması gecikir.
Buda bilinç kaybı nedeniyle boğulmalara
yol açabileceğinden
denenmemelidir
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
NEFES TUTMA İLE DALMA
• 10 m kolay
• 20-30 m deneyimli
• 100 m rekor
Artan Pco2
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
SCUBA İLE DALMA
• HAVA EMBOLİSİ
• Suya dalan kişi, nefesini tutarak ve aniden yüzeye
çıkarsa görülür. O nedenle tüple dalan kişi derinde
soluduğu havayı yukarı çıkarken dışarı vermelidir.
İniş sırasında akciğerler basınç nedeniyle büzüşür
(rezidüel hacme kadar). Denizin derinliğindeki
basıncın etkisiyle, alveollerde sıkışmış halde
bulunan hava, yüzeye birden bire çıkıldığında,
basıncın da birden bire azalmasıyla genleşir.
Birden bire genleşen bu hava, akciğer dokusunda
yırtılmalara neden olur
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
Yırtılan akciğer dokusundan çıkan
hava
Plevra boşluğuna geçtiğinde, Pnömotoraksa
• Mediastinuma geçtiğinde,
Pnömomediastinuma
• Kan dolaşımına karıştığında, damar içinde
kabarcıklar oluşturarak Hava Embolisine
• Pulmoner dolaşımdan aracılığıyla beyne
ulaşarak herhangi bir damarı tıkadığında
beyin embolisine, neden olur, bunlara bağlı
belirti ve bulgular ortaya çıkar
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
Dekompresyon Hastalığı-Vurgun
• + 30 m + 30 dak
•
•
•
•
•
•
•Kanda erimiş N artışı
•Ani basınç azalması–hava embolileri
•Belirtiler:
•Kol ve bacaklarda ağrı
•Solunum güçlüğü, pulmoner ödem
Şuur kaybı
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
Derinlik Sarhoşluğu
•Azot Narkozu
• •40m →neşe, boşverme
• •50-60m→uyuşukluk, sarhoşluk
• •65-80m→güç kaybı, çıkmaya isteksizlik
• •>80m →hareketlerin durması
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
HAVACILIK VE UZAY
FİZYOLOJİSİ
• •“G”etkisi
• •Negatif G(düşme, aşağıya hızlanma)
• •Beyin ödemi, psişik bozukluklar, beyin
kanamaları, retinal kanamalar, geçici
körlük.
• •Pozitif G(yükselme, yukarıfırlama)
• •Kalp debisindeYrd.Doç.Dr.Serkan
düşüş, bayılma,
kemik
HAZAR
(vertebra) kırıkları…
Ağırlıksızlık hastalığı
•Hareket hastalığı
• •Hidrostatik basınç
ve
Sıvı dağılımı
değişiklikleri
• •Fiziksel aktivite
azlığı
• •Kemik erimesi
Yrd.Doç.Dr.Serkan HAZAR
Download