ÇOCUKLUK ÇAĞINDAKİ GÖZLE İLGİLİ PSİKONEVROZLAR [1944] D.W. Winnicott Çeviren: Leyla Tanoğlu Bir çocuğun, görmeye önem verdiği veya körlükten korktuğu ve aynı zamanda bu konudaki korku ve ümitlerinin büyüklüğüyle baş etmekte ciddi şekilde zorlandığı kolayca söylenebilir. Özellikle çocuklarla ilgilenen göz doktorlarının var olması, çocuklara özel bir yaklaşımın gerekli olduğu gerçeğinin genel olarak kabul gördüğünü gösterir. Çocuk hastasıyla ilişki kuramayan bir klinisyenin, anatomi, fizyoloji ve gözün patolojisiyle ilgili bilgisi çok az işe yarar ve doktorun çocukla ilişki kurma becerisi de en çok, çocuğun duygularını anlamasına ve onun, çocuğun umutlarına, şüphelerine ve korkularına olan inancına bağlıdır. Çocuk, kendisine inanan doktoru çok çabuk kabul eder, muayeneye izin verir, hatta yardımcı olacak şekilde işbirliği yapar. Böylece çocukların hislerine inanan doktor iyi bir psikolog olarak işe başlar. Bu düşünceden hareketle, sıradan, doğal bir şekilde halledilmiş vakalarla her seferinde çok sayıda başarılı psikoterapi de yapılmış olur. Diğer taraftan zarar da verilmiş olabilir. Çok çarpıcı bir örnek olarak, çocukluğu küçükken götürüldüğü göz cerrahının bir sözüyle mahvolan bir arkadaşımın deneyimini aktarabilirim. Doktor, annesine çocuğun önünde: "Kızınız retinis pigmentosa hastalığından muzdariptir ve ilerde kör olabilir." demiş. Bu tabii ki yanlış bir tanı; ama önemli olan nokta cerrahın, bunu küçük kızın önünde söylemesinin önemini bilmiyor olmasıdır. Çocuk, bütün çocukluğunu kör olacağını bekleyerek geçirdi, kendini okuyabildiği sürece her şeyi okumaya zorladı ve sürekli gözlerini kontrol etti. Şimdi 50 yaşında, doktorun sözlerine rağmen kör olmaktan kurtulabileceğine inanmaya başlıyor. Çocuklar, gayet doğal bir şekilde kendilerini, gözlerinin veya bedenlerinin her hangi bir parçasının hamisi olarak hissederler ve eğer gözlerini sağlıklı tutamazlarsa emaneti koruyamadıkları hissine kapılırlar. Benim bütün bu makalem, sıradan vakalarla, olması gerektiği şekilde baş edilmesi ile ilgili olabilirdi; ama ben, gözü etkileyen psikolojik hastalıkları tanımlamaya devam etmek zorundayım. En başta, olağan ve yaygın durumlara dikkat çekmek istiyorum. Üç grup psikolojik belirti tanımlanmalıdır. Birinci grup belirtiler, kişiliği tatmin edici bir şekilde yapılanmış olan çocuklar tarafından gösterilirler. Diğer uçta ya birincil olarak oluşmuş ya da gelişmelerindeki başarısızlık sonucu olmuş hatalı kişilik yapısına bağlı belirtiler vardır. Bunların arasında depresyonun etrafında kümelenen belirtiler yer alır. Çok fazla üst üste çakışma olduğundan bu üç gurubu açık bir şekilde belirlemekte zorlanabilirim. PSİKONEVROZ Bir çocuk, erken duygusal gelişimi normal bir şekilde ilerlemesine ve kişilik yapısı tatmin edici olmasına rağmen her çeşit hastalık belirtisine hatta ciddi belirtilere eğilimli olabilir ve bunlardan bir kısmı da gözle ilgili olabilir. Buna bir örnek göz ovuşturması verilebilir. Çok iyi bilindiği gibi, göz ovuşturmasının başlangıcı, kızamığı veya bazı başka enfeksiyonu takiben blepharitis olabilir; fakat her zaman ona ilaveten bir duygusal neden vardır ve bazı belli vakalarda da her şey psikolojik nedenlere bağlı olarak sonuçlanmıştır. Bir uyarı olarak: Psikolojik meseleleri doktor dinleyicilere tanımlamaktan biraz korkuyorum. Doktorlar her bir belirtiyi tedavi etmek ve iyileştirmek zorunda görünürler; ama psikolojide bu durum bir tuzak, bir sanrıdır. Kişi (doktor), belirtileri, onları iyileştirmeye çalışmadan kaybedebilmelidir; çünkü her bir belirtinin hasta için bir değeri vardır ve çok sık olarak da onun bu belirtileriyle kalması daha iyi olabilir. Herhangi bir vakada doktor, kendisine tanımlananı hemen nasıl iyileştireceği gibi sorulara cevap vermeksizin psikolojik sorunları tanımlayabilmelidir. Bir hastayı en yararlı şekilde tedavi etmek için o, genellikle pek çok iş yapmalı veya bazı ağır yükler paylaşmalıdır. Mantıksız bir şekilde hücum eden belirtilerle ancak alttaki zihinsel çatışma tanınırsa baş edilir. Mesela bir çocuk yalnız ve morali bozuk (depressed) olabilir ve göz ovuşturması da çocuğun, dayanamayacağı duygulara karşı doğal savunması olan uykusuzluğa ait bir göz kaşınmasının, aşırıya kaçmış bir durumu olabilir. Ya da belki de göz kapaklarında yanma hissi de dahil olmak üzere, normal bir duyumsamanın her çeşit aşırılıklarıyla baş etmek zorunda kalan aşırı heyecanlanmış bir çocuk olabilir. Doğal, iyi bir görüş için işe karışan gözlükten söz etmem iyi olacaktır. Pek çok çocuk gözlük takmaya aldırmaz; ama belli sayıda bazı çocuklar gözlük takmayı daha iyi görmek istemelerine karşılık bir cezalandırılma olarak görürler. Gözlükler onu takan çocuklar için hemen bir anlam kazanırlar. Ağızdaki cihazlar, kemikler için kullanılan destekler (splints), veya giysiler gibi, gözlükler de çocuğun kişiliğinin bir parçası olurlar. Gözlüğün fetiş nesnesi olduğu çok fazla söylenir; ama bu açıkça daha fazla yetişkinleri ilgilendirir. Bazen çocukların gözlüğe ve göz muayenesine olan tepkilerinin içinde bulunabilen göz ve gözlükle ilgili sapkınlıklar önemlidir. Şimdi gözün kendisinden söz edelim. Gözün karmaşık fonksiyonu, çocuk onu olağan yolla kullandığında kolayca işler; ama eğer göz, (bilinçdışı olarak) bedenindeki başka bir organının yerine kullanılırsa ne olur? Eğer içeriğinde uyarılabilen dokular barındıran ve heyecanlandığı zaman değişebilen bir organın yerine geçtiyse ne olur? Bu durumda göz sadece görme organı değil; ama aynı zamanda vücudun heyecanlanabilen parçası haline gelir. Bundan sonra da arazlar ortaya çıkar. En önemli değişiklik kullanıma dayanan ihtiyaçtan fazla kan toplanmasıdır ve sonuç göz yorgunluğudur. Bedenin diğer kısımlarına ait olan korkular, gözde canlandırılırlar ve gözlükler de çocuklar tarafından, heyecanlanan ve bundan dolayı göze çarpar hale gelen gözleri saklamak için kullanılır. Histerik körlük, özellikle göz, görmekten daha fazlasını yaptığı, kontrol ettiği zaman, görmekle ilgili bir suçluluk duygusu ile ilişkilidir. Size önemle hatırlatmalıyım ki, bir hastadan, kendisinde neler olup bittiğine dair farkındalık beklenilemez ve çocuğun isterse histerik arazların üstesinden gelme gücüne sahip olduğunu hayal etmek ve ona açıklama yapmaktan medet ummak doğru değildir. Psikolojik çizgideki böyle vakaların tedavisi, kendisi kolay heyecanlanabilen bir organ olmayan gözün, normal kolay heyecanlanabilen bir organla yer değiştirmesinin yararının nedenlerinin araştırılmasını da kapsayacaktır. Uyum felci (Paralysis of accomodation), özellikle ilk esas korkutucu durumun (sahnenin) kontrol edilmesiyle ilgili girişiminin olduğu bir durumda, görüntü anılarının bastırılmasıyla kolayca canlandırılabilir. Ben, ortaya çıkma nedeni kesin olarak bir bozukluğa bağlı olmayan, göz kırpıştırma, göz yorgunluğu gibi bütün önemsiz göz arazlarının, yasak olduğu düşünülen şeylerin görüntüsünün neden olduğu bilinçdışı suçlulukla ilişkili olduğunu saptadım. DEPRESYON Şimdi depresyona ve bu çeşit bir zorluğun göz sorunlarının ortaya çıkmasındaki oynadığı rolle ilgili bölüme geldim. Çocuklarda da yetişkinlerde de olduğu gibi depresyon, bir duygu durum (ruh hali) olarak tanınır ve klinikte, genel olarak yaygın endişeli huzursuzluk veya zorlayıcı bir hareketlilik ve canlılıkla depresyonun yadsınması şeklinde ortaya çıkar. Bununla birlikte, yetişkinlerin depresyon evresindeki gibi, kasıtlı veya kaza ile kendini yok etme girişimleri ve bütün bedenine veya bedeninin bir parçasına ait hipokondriak kaygılar da görülebilir. Depresyon seyrek görülen bir hastalık olmaktan çok uzak, yetişkinlerde olduğu kadar çocuklarda da çok yaygın bir durumdadır ve hatta her zaman da anormal olarak nitelendirilmesi gerekmez; hipokondriak kaygı normal bir merakla birleşir. Depresyonun normal yüzü, birinin kendi bedeninin sağlığına meraklı olması, o iyi olduğu zaman bundan mutlu olması ve hastalandığı zaman da iyileştirmek istemesidir. Üzüntüden kaçışa ait olan kuru gözler, göz sıvısı enfeksiyonu ve tahrişe eğilimi ortaya çıkarır; bundan dolayı üzüntüyle akan gözyaşları fizyolojik olarak da değer taşır. Hipokodria, başka bir yerde olduğu gibi gözde de görünür ve doktorun bu konuda ne olup bittiğini bilmesi çok önemlidir. İlk olarak o, annenin hipokondriasıyla çocuğun hipokondriasını birbirinden ayırt edebilmelidir. Pek çok çocuk, annelerinin hipokondriak hastalığı nedeniyle gözlük takarlar veya en azından gözleri sık sık test edilir. Annenin hipokondriası ile çocuğunun görmesiyle ilgili doğal merak hissi arasında çok kesin bir çizgi yoktur ve bundan dolayı doktor annenin merakına izin verebilmeli ve imkan bulduğunda ona, "sorumluluğu benimle paylaş, belli aralıklarla bana gel; şimdi bu çocuğun gözleri normal" demelidir. Eğer doktor hipokondriak anneye, "Çocuğunuzun gözlerinin iyi olduğunu düşünüyorum; ama biz Wasserman Reaksiyonu, kan sayımı ve bir Mantoux yapmalıyız ve çocuğun bir psikoloğa gitmesi de uygun olur" derse anne rahatlamaktan çok uzak olarak, çocuğunun sağlığı için endişe etmesinin, onun yaşam boyu görevi olduğuna ikna edilmiş olacaktır. Çocuğun kendi hipokondriası daha da dikkatle idare edilmek ister ve en basit kural da çocuğun gerçeği duymasının gerektiğidir. Birçok vakada, doktor ne bulduğunu, ne yapılmasını önerdiğini ve bu önerilerin ilerdeki gelişimlerde nasıl gözleneceğini, anneye olduğu kadar çocuğa da söyleyebilir. Doğru rahatlatma, çocuk için bir tehlike olduğu imasını taşıyan rahatlatıcı kelimelerden ve rahatlatıcı bir tonda söylemekten değil gerçeğin ifadesinden gelir. Göz doktoruna gelen çocukların büyük bir kısmı gözlerinin ya iyi olduğu veya sadece gözlüğe gereksinimi olduğuyla ilgili rahatlatılmayı kabul edebilirler. Oysa diğer bir kısmı rahatlatılmayı kabul edemezler ve kendilerinden bir şeyler saklandığı hissine kapılırlar. Bu gibi durumlar, her ne kadar bu konu son derece önemli olsa da burada tanımlamanın uygun olmayacağı daha ihtisaslaşmış bir idare ister. Kolaylıkla atlanan çocuksu intihar eylemleri ve çocuk depresyonu aslında çok gerçektir. Çocuk kendisiyle ilgili bir şeyin hatalı veya zayıf olduğunu hisseder. O bedensel olgulardan fiziksel olanı kolaylıkla ayırt edemez bundan dolayı ya hastadır ya diyaresi vardır ya da kendisini bir kazaya uğratır. Düşer veya sıcak çaydanlığın üzerine dökülmesine neden olur ya da içinde kum taneciği olan gözünü çizilip enfekte oluncaya kadar kaşır. Bazen göz, bunu en iyi şekilde parmak emme eylemiyle birleştirip karşılaştırarak tanımlayabileceğimiz gibi, depresyona karşı kişinin kendini güvenceye alma girişimine dahil olur. Parmak, endişeli ve yalnız bebeğin ağzında veya hemen yanı başında olmasına ihtiyaç hissettiği memeyi ve biberonu temsil eder. Bundan dolayı çocuk, ne yutulan ve ne de dışarıda bir yere giden, orada hemen ağzının birkaç santim uzağında olan annenin memesini ve yüzünü bütün detayıyla görebilen gözlerinin pozisyonuna da yeniden kavuşmaktan güven duyar. Bu durumdaki vakalar, öznel görme ile nesnel algı arasındaki bir uzlaşma olarak tanımlanabilir. Hiçbir şekilde şaşılık mevcut olmasa da gözler sıklıkla aşırı okuma isteğinin yönettiği bir zorlanmanın devamlı gerginliğine ciddi bir şekilde katılırlar. On bir yaşında yakın görme (near sight) geliştiren hastalarımdan biri bana uyumak için kullandığı tekniğini şöyle tanımladı: Sonunda uyumaya karar verdiğinde çok iyi bildiği bir kitabı alıyor ve onu gözlerine, yüksek derece olan gözlükleri olmaksızın okuyabileceği, çok yakın bir yerde tutuyordu. Sonra artık uyanık olduğunun farkına varamayıncaya kadar o bildiği satırları tekrar tekrar okuyordu. Doğal olarak ışıkları söndüremiyordu. Uyanırken de aynı uykuya dalmadan önce olduğu gibi, okuyor olmalıydı; ama bu sefer kitabı, sayfayı, konuyu ve yazıyı sanrısal olarak görüyordu. Kalktığında gerçek kitabı yere düşmüş olarak bulup şaşırıyordu. Böyle bir vakada sanırım birleştirme (veya birleşme) ve yakın uyum en azından hafif uyku boyunca devam ediyor olmalıydı. Uykuda gözlerin dinlenmesi ile ilgili bütün sorular benim ilgimi çeker. Ben, pek çok kişinin gözlerinin, uykuda çok miktarda çalıştığını ve uyanık olduklarında gözlerini dinlendirmek için bir nesneye baktıklarını düşünüyorum. Kendi gözlerinin köle yöneticisi olarak tanımlayacağım bir grup çocuk herkesçe az çok duyulmuştur. Onların, kitabı gözlerine çok yakın tutarak okumalarını durduracak herhangi bir girişimin, başarısızlığa uğraması ve onları ümitsiz ve kaybolmuş hissettirmesi muhtemeldir. Bu durum çocuğun yaşamında çok erkenden başlayabilir; ama diğer yandan erinliğin başlangıcı boyunca veya herhangi bir zamanda da oluşabilir. Gözün, göz doktorundan bundan daha fazla talepkar olduğu başka bir durumu yoktur. PSİKOZ Şaşılık konusu psikolojik açıdan araştırılmaya ihtiyaç gösteren bir konudur. Şaşılığın tamamen psikolojik nedenle olabileceğine dair iyi delillerim var ve zannederim çoğu göz doktoru da benimle hemfikir olacaktır. Buna rağmen iş gerçek mekanizmaların tanımlanmasına gelince kendimi o zeminde emin hissetmiyorum. Parmak emme gibi, yakın uyumla sürdürülen, memeyle en erken ilişkinin hatırlatıcısı ve rahatlık vericisi olarak içsel şaşılıktan bahsettim. Bir başka çeşit şaşılık vardır ve bu genellikle dışsal şaşılıktır, bundaki sorun, kişilikteki bir bölünme ile ilişkili olarak, iki gözün aynı amaçla çalışmaması olarak görünür. Bu, sanki kişinin egodaki bölünmeyi gözleri arasındaki koordinasyon eksikliği ile canlandırmasıdır. Bunu örnekle anlatmak için size dış şaşılık geliştirerek her iki gözünü de ayrı ayrı kullanan, büyük bir okulun müdürü olan, çok zeki bir hanımı örnek vereceğim. Sol gözü onun yalnızca İngilizce konuşan babasıyla olan iyi ilişkisini temsil ediyordu, sağ gözü ise yalnızca Fransızca konuşan annesiyle olan ilişkisiyle bağlantılıydı. Bu hanımın ebeveynleri, aralarında çok az ortak şey paylaşıyorlardı ve o da biriyle, diğerinden çok farklı bir ilişki geliştirmişti. O solaktı ve okulda sol elini kullanan çocuklarla çok fazla ilgiliydi. Sol el onun iş yaşamı yanını ve babasıyla olan özdeşimini temsil ediyordu. Onun dini hisleri bütünüyle anneyle ilişkiliydi ve din meseleleriyle ilgili herhangi bir imza atma veya yazı yazma işleminde sadece sağ elini kullanabiliyordu. Bu durum, kişilikte çok açık bir bölünme olduğunda neyin ortaya çıktığının örneğini verir. Ama sık olarak bundan daha ciddi dağılmalar vardır ve bu durumda, bir gözle, kişiliğin en sağlam kısmıyla özdeşim kurulurken, ümitsiz bir şaşkınlık içindeki diğer göz, diğer bölümü temsil eder. Açık bir şekilde fiziksel nedenlere dayanmayan dış şaşılığın tedavisi, kişilikte yeniden bir bütünleşme olmazsa çok zordur. Bu birleşme ya kendiliğinden oluşur veya başka bir kuvvetli kişiliğin etkisiyle çocuk, belli bir oranda şaşılığın zamanla ortadan kalkmasını mümkün kılan bir çeşit bütünleşme oluşturmayı başarabilir. Bir çeşidi ya da diğeri düşünülerek yapılan, şaşılığın fiziksel tedavisinde, bu etmen göz ardı edilmemelidir. Tabii ki ben bu tedavinin fiziksel yanını eleştirmiyorum ya da küçümsemiyorum ama ben psikolojik yana da dikkat çekiyorum. Üçüncü psikolojik tip şaşılık, çok erken ortaya çıkan, akut bir içedönüklük safhasının eşlik ettiği ve içsel olgularla veya iç gerçekle uğraşmanın yarattığı dalgınlıkla temsil edilen bir içsel şaşılıktır. Böyle bir vakanın bir seçeneği, bazı içe dönük çocukların çokça yaptığı gibi aynaya bakmaktır. SEMBOL OLARAK GÖZ Psikolojik bakış açısından, gözün sadece bir görme organı olmadığı hatırlanmalıdır. Bedensel olguda bir şeyler ağız tarafından içeri alınır ve dışkılama organlarıyla da dışarı atılır. Kişiliğin yapılanmasında da paralel bir içeri alış ve dışarı veriş bedenin gözler, deri, kulaklar, burun v.s. gibi tüm organları tarafından yapılır. Bu içe alınma işleminin büyük bir kısmı daima gözler tarafından yapılır. Gözler bir salgılama organını da temsil ederler. Herkes "otobüs içinde" bir arkadaşını görmüştür ve bu açıdan gördüğümüz her şey bizden çıkıp bir nesneye gider. Uyanırken sayfaların sanrısını gören kızı anlatmıştım. Gazeteyi haberleri öğrenmek üzere okuyanlar vardır; ama pek çoğu, daha önceden düşünerek ve hissederek gözlerinin önündeki sayfayı kendi üretebildiği beklentisi içinde olur ve aslında onların günlük haberlere kendi hayallerindekini doğrulamadığı sürece çok fazla dikkat ettikleri söylenemez. Sıradan bir görme hayali ve sanrısal eyleme, gözün doğuştan olan kaç tane kas ve dokusunun katıldığını ortaya çıkarmak için yapılacak bir araştırma önemli olacaktır. Belki bu yapılmıştır ama ben bilmiyorum.