ERDOĞANOFOBİA Hamza Tekin Fobia, bazı kişi, durum, davranış, eylem veya belirli cisimlere karşı sürekli korku duyulması şeklinde görülen psikolojik bir rahatsızlıktır. Bu sürekli korku hali, mantıksız ve gerekçesiz bir şekilde şiddetli panik ve dehşete sebep olur ki bu hastalığa tutulan kişiler kendilerini daralmış, bıkkın ve yorgun hissederler. Dolayısıyla bu hastalık, hasta üzerinde kesinlikle hiçbir olumlu yanı olmayan kötü bir hastalıktan ibarettir. Bu yazıda, söz konusu hastalığın “Erdoğanofobia” adındaki yeni bir türünden söz edeceğiz. Hastalığın bu türü, Doğu ve Batıda birçok kişinin, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan; keza hak ve mazlumu desteklemekten uzak duran birçok kişiyi ortaya çıkaran güçlü durumdan korkmasından ibarettir. Tıpkı hastalığın diğer türleri gibi Erdoğanofobia’nın da üç türü bulunmaktadır. Bunlar: --İlk Tür-Basit korku. Bu da belirli birtakım durum ve cisimlerden duyulan korkudan ibarettir. Bu korku, salt Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğrafını gördüğünde veya bir davranışına şahit olduğunda dehşete düşen kişilerde görülmektedir. Bu kişiler, korkularını gerekçelendirmek için analizaçıklamalara yönelmekte ve gerçeklerden kaçmaktadır. Örneğin geçen ağustos ayının ortalarında Türkiye’nin kuzey doğusunda yer alan Rize’deki “Kıble” dağında inşa edilen “Kıble Camii”nin açılışına katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başına ve omuzlarına kuşlar kondu. Komik olan bu durum, hem kendisi hem de çevredekiler tarafından güler yüzle karşılandı. Bu ana ait fotoğraflar, medya organları ve sosyal medyada hızla yayılırken; bazı kişilerin bundan korktuğunu ve sırf bu fotoğrafların yayılmasından dahi endişe duyduklarını gördük. Bu kişiler, analiz ve müstehzi görüşlerini dile getirmeye başladı ki onlara göre kuşlar Cumhurbaşkanına saldırmış ve ondan hazzetmemişti. Hatta çoğu Arap olmak üzere birçok medya organı, bu fotoğrafların Cumhurbaşkanı Erdoğan lehine montajlandığını belirtti. Bu iki durumda da açık bir şekilde “fobia”nın bu türünü görebiliyoruz. Zira bir fotoğraf nedeniyle bile öfkelenen bu kişiler, başka bir lider aynı durumda olsaydı belki de bu duruma hiç aldırış etmeyeceklerdi. --İkinci Tür-Boşluktan korkmak. Bu korku, kalabalıkların bulunduğu yerler, miting alanları gibi halka açık genel mekanlara yönelik duyulan korkudan ibarettir. Bu tür korku, Arap ve Batılı medya organlarının çoğunda görülmektedir. Zira bu medya organlarını bir kez dahi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldığı kalabalık etkinlikleri aktarırken veya ele alırken göremedik. Bu etkinliklerin sonuncusu, geçen mayıs ayında İstanbul’da, İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmesinin 562’nci yıldönümü vesilesiyle gerçekleştirilen etkinliklerdi ki bu kutlamalara iki milyondan fazla kişi katıldı. Bu “fobia”, bu medya kuruluşlarının bunun gibi devasa bir etkinliği görmezden gelmesine neden oluyor ki buna benzer onlarca örnek vardır. Keza biz de çoğu zaman, Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ilgilendiren herhangi bir gelişmeyle ilgili haberlerin yapıldığını görmüyoruz… İşte “Erdoğanofobia” budur. --Üçüncü Tür-Sosyal korku. Bu da hastanın, istenen toplum, düşünce, eğitim ve kültür seviyesinin altında bir seviyede görünmekten korkmasıdır. Bu tür, “Erdoğanofobia” hastaları arasındaki en yaygın türdür. Zira bunlar Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, ülkesine kazandırdığı gelişmişlik ya da bu dünyadaki mazlumların haklarını kazanmaları için göstermiş olduğu öncü duruş nedeniyle korkmuyorlar... Bunlar, dünyanın serveti ve kararları üzerinde hâkimiyet kuran ülkeleri eleştirmesi nedeniyle de Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan korkmuyorlar. Bu kişiler, Cumhurbaşkanı’nın ulaşmış olduğu mertebeye ulaşamadıkları için ondan korkuyorlar. Kendisi, ülkesine Orta Doğu’daki liderlik mevkisini tekrar kazandıran kişidir. Erdoğan’ın planına göre Türkiye, 2023 yılında dünyanın en gelişmiş 10 ülkesi içinde olacak. Ancak “Erdoğanofobia” hastalığına yakalanmış olan Doğudakiler, onun gerçekleştirdiklerinin bir kısmını bile gerçekleştirmekten acizler. Onların çoğu kendi yolsuzluklarında yüzüyor, başkalarının başarılarını inkâr ediyor ve güneşi elleriyle kapatmaya çalışıyorlar. Bu hasta kişiler bundan dolayı korkuyorlar. Zira söz konusu başarılar, yaptıkları yolsuzlukların ortaya çıkmasına neden oluyor ki bu durum, onların halkları için değil kendi çıkarları için çalıştıklarının bir göstergesidir. Bu hastalığa Batıda yakalananlar ise Türkiye’de olup bitenin değerini biliyor ve bunu inkâr etmiyorlar. Ancak onlar, Türkiye’nin bu ilerleyişinin devam etmesi ve güçlenmesinden korkup Müslüman Osmanlı İmparatorluğu’nun yüzyıllar boyunca süren gücünün tekrar canlandırılmasından çekiniyorlar. Kendisi her fırsatta, ülkesinin, dünyanın her yerindeki mazlumların yanında olduğunu; keza kendisinin ve ülkesinin zulme ve zalimlere karşı olduğunu ilan etmekten korkmuyor. Bunu ilan ederken gerçek İslami kültürün sözcüklerini kullanmaktan da çekinmiyor. Aynı zamanda kendisi, ülkesine karşı Doğu veya Batıdan gelebilecek maddi ya da manevi her türlü tehlikeye karşı ülkesini savunmak için gerekli olan cesarete sahip. Doğuda “Erdoğanofobia”ya yakalanan kişilerden ise bu aşamada bahsetmek gerekmiyor. Zira bu kişilerin kendi yaşadıkları komplo, ciddiyetsizlik, derin uyku ve dinden uzaklaşma malum... Bu konuda daha fazla bilgiye sahip olmak isteyenleri, Suriyeli “Aylan Kurdi’ye” havale ediyorum. Bu hastalığa yakalanan Batıdakiler ise O’nun söylediklerinde samimi olduğunu biliyor ve bu sözlerin bölgede gerçek yansımalarının olduğunu görüyorlar. Bundan yola çıkarak da, yeni Türkiye’nin vakıf olduğu her başarıyı küçültmeye çalışıyorlar. Böyle davranmalarının sebebi ise Suriye ve dünyanın birçok yerindeki mazlumlara hiçbir zaman destek vermeyen duruşlarının ve kendilerinden olmayana karşı gösterdikleri ayrımcı davranışın gün ışığına çıkmasından kokmalarıdır. Bu “Erdoğanofobia” hastalığı Doğu ve Batıdaki bazı liderleri ve bazı toplulukları etkiliyor. Ancak insanların büyük bir kısmı, işçiyi ve eserini takdir edip ona ümmetin hayrı için destek vermeye çalışır. Dalga geçmek, hainlikle suçlamak ve vurdumduymazlık, herhangi bir başarıyı elde etmekten aciz olanlarda görülür. Öte yandan psikologlar, “fobia” hastalığının bütün türlerinin genler yoluyla nesilden nesile aktarılmasının söz konusu olabileceğini söylüyorlar. Bu, “Erdoğanofobia”ya yakalananlarla ilgili açıklayıcı olabilir. Zira bu tayfanın dedeleri de “Osmanlı fobia”ya yakalanmıştı. Doktorlar, “fobia” hastalığı tedavisinin birkaç şekilde mümkün olduğunu söylüyor. Örneğin stres ve depresyona karşı antidepresan kullanılabilir veya tedavi, hastanın davranış biçimini yavaş yavaş değiştirerek sağlanabilir. “Erdoğanofobia”ya yakalanan kişilere çağrımız, bu ilaçları kullanmaları veya Türkiye’ye, Cumhurbaşkanı’na, hükûmetine ve halkına karşı olan davranış biçimlerini değiştirmeleridir. Bunu yapmaları gerekiyor, zira Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilerleyişi devam ediyor ve Allah’ın izniyle bu ilerleyiş durmayacak. Nitekim bu ilerleyiş, bir şahsın ilerleyişinden değil, muazzam bir tarihten gelen halkın ilerleyişidir. Erdoğan el Cezire televizyonuna verdiği bir mülakatta kendisinden bahsederken, “Birimiz yıllarca iktidarda kalabilir ama sonunda herkes gidecek ve hepimiz öleceğiz… Tayyip Erdoğan ölecek ve Tayyip Erdoğan’ın gideceği mezar iki metreliktir… Baki kalacak tek şey Kerim olan yüce Rabbimizin varlığıdır.” demişti. Bu psikolojik hastalığa yakalananlara göre ise tedavi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi ilke, proje ve dininden vazgeçmesidir. Böylece Erdoğan, kimseyi korkutmayan bir cumhurbaşkanı olur ki ümmetin doktorlarının sözlüklerinde bulunan “Erdoğanofobia” tanımı zeval olur. Şimdiye kadar yazdıklarımızı, kimseyi yüceltmek, durumunu düzeltmek veya birilerine saldırmak amacıyla yazmadık. Yaptığımız, fiili durumu tasvir etmekten ibarettir. Zira şu anda Cumhurbaşkanlığı makamında olan bu kişinin 10 yıldır tek derdi, ülkesi ve ümmetine hizmet etmektir. Doğuda ve Batıdaki bazı kesimlerin ise küçük-büyük her hadisede bu kişiyi hedef almaktan başka bir derdi yoktur. Onlar, bu kişinin hedeflerini tahrif edip ona çamur atıyorlar. Bu kişilerin bunu yapmasının tek nedeni ise “Erdoğanofobia”ya yakalanmış olmalarıdır.