birinci bölüm

advertisement
1
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
GĐRĐŞ
I.
KURULUŞUNDAN
SELÇUKLULAR
ZAMANINA
KADAR
ULUBORLU
A. Uluborlu’nun Coğrafi Konumu ve Yapısı
Uluborlu, günümüzde Akdeniz Bölgesi’ndeki Isparta iline bağlı oniki ilçeden
biridir. Isparta’nın kuzeyinde, 67 km uzaklıkta bulunan Uluborlu’nun, batıda
Keçiborlu, doğuda Senirkent ilçesi, kuzeyde Dinar ilçesinin Ergenli Köyü, güneyde
de Gönen ile sınırları bulunmaktadır1. Đlçe 30.27 boylamı ile 38.10 enlemi üzerinde
yer alıp, 332 km’lik bir alana ve 1100 m’lik ortalama yüksekliğe sahiptir2. Đlçe
arazisi üçüncü devirde oluşmuş olup, Toros Dağları arasına sıkışmış dar bir vadiden
ibarettir. Đlçenin güneyinde Torosların birer uzantısı olan 2447 rakımlı Kapıdağı,
batısında 2097 rakımlı Şalgamlık Dağı ile Hisarlık Dağı, kuzeyinde ise 1800 rakımlı
Kılıçlayan Dağları yer almaktadır3.
Daha önceki dönemlerde oldukça fazla nüfusa ve köye sahip olan
Uluborlu’nun, bugün dört köyü bulunmaktadır. Bu köyler Küçük Kabaca, Đleydağı,
Đnhisar ve Dereköy’dür4.
Mazisi çok eski olan ilçe, eski dönemlerin stratejik endişeleri dolayısıyla
Kapıdağı yamacında kurulmuş ise de daha sonra 1939 yılında hazırlanan imar
planına göre zamanla ovaya, yani şimdiki yerine inmiştir5. Eski yerleşim yerinin de
korunmadığı ve zamanla yıkıldığı görülmüştür6.
1
Hasan H. Can, Uluborlu’nun Dünü Bugünü, Isparta 1998, s. 55. Böcüzade Süleyman Sami,
Kuruluşundan Günümüze Isparta Tarihi, (Çev.Dr.Suat Seren), c. I-II, Serenler Yay., 1983, s. 46.
2
Hasan H. Can, a.g.e., s. 55. Bizim Uluborlu, Ülkü Basımevi, Isparta 1951, s. 7.
3
S. Demirdal, Bütünüyle Uluborlu –Monografi, Acar Mtb., Đstanbul 1968, s. 20.
4
Isparta ve Uluborlu haritaları için bkz. Ek-1-2.
5
Bizim Uluborlu, s. 7.
6
Eski ve yeni yerleşim yeri fotoğrafları için bkz. Ek-3-4.
2
B. Uluborlu’nun Günümüze Kadar Aldığı Đsimler
MÖ 3 bin yıllarında kurulan Uluborlu’nun Frikyalılar döneminde “Apollonia”
olarak anıldığı, burada araştırma yapan Đngiliz M. Arundel tarafından çıkarılan bir taş
kitabenin okunmasıyla anlaşılmıştır7.
Roma döneminde önemli büyük şehirlere Apollonia ismi verilmiştir
Uluborlu’nun Roma döneminde de “Apollonia” ismiyle anılmasından, Roma
döneminin önemli şehirlerinden biri olduğu anlaşılmaktadır8. W. Ramsey,
Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası adlı eserinde Uluborlu’ya Romalılar döneminde
Apollonia, Bizanslılar zamanında da Zosopolis denildiğini belirtmiştir. Roma’nın
ikiye ayrılmasıyla Doğu Roma Đmparatorluğu’nun sınırları içinde kalan şehir, bu
dönemde bir Hrıstiyan azizi olan Zozimus’un adına izafeten “Zosopolis” adını
almıştır9. MS 381 tarihinden itibaren bütün belgelerde de bu ada rastlanmıştır10.
Uluborlu’nun, Zosopolis ismiyle anılması, şehrin bu dönemde de büyük, önemli bir
dini merkez olduğunu bize göstermektedir.
Uluborlu’nun Bizans dönemindeki bir diğer adı “Ayvalar Memleketi”
anlamına gelen “Mordiaum” olmuştur. Bu adın Uluborlu için kullanıldığı, bölgede
bulunan kitabelerle kesinleşmiştir. M. Arundel, UIuborlu’nun Mordiaum olduğunu
ayvalarından sezmiş ve buna ait taş kitabeyi ortaya çıkarmıştır11.
1071 Malazgirt Savaşı’nın ardından, Uluborlu’nun Bizans hâkimiyetinden
Selçuklu hâkimiyetine geçmesiyle isminin de değiştiğini görmekteyiz. Günümüzdeki
Uluborlu adı aslında “Borlu, Borgulu”, “Uluğborluk, Uluborlug” kelimelerinin
değişime uğramış şeklidir. Selçuklu kaynaklarında, Uluborlu adının genellikle,
7
Charles Texier, Küçük Asya, (Çev. Ali Suat), c. II, Ankara 2002, s. 401. S. Demirdal, a.g.e., s. 60.
8
Apollon Antikçağ’da, Yunan ve Romalıların şiir, sanat ve güneşi temsil eden bir tanrısı idi. Bkz.
Zeki Taşlıklıoğlu, Anadolu’da Apollon Kültü, Đstanbul 1963, s. 45.
9
Bu papaz Đmparator Tratan zamanında Antioehia da oturan Domitran Prases tarafından
tutuklanmıştır. Ayağına demir ayakkabılar giydirilerek atlarla beraber koşturulmuş, Konana’ya
götürülmüş ve orada öldürülmüştür.
10
Hikmet Turhan Dağlıoğlu, “Günlemeç Araştırmaları: Isparta ve çevresi hakkında yabancı
kaynaklardaki coğrafi ve tarihsel bilgiler”,Ün Dergisi, c. II, S.14, 1935, s. 192-193.
11
S. Demirdal, a.g.e., s. 37.
3
“Borgulu, Burgulu” olarak geçtiği görülmektedir12. Borlu ismi, Bizans ordusunda
paralı askerlik yapan Kuman-Kıpçak Türkleri’nin uç bölge askeri olarak buraya
yerleştirilmesinden sonra Kuman-Kıpçak Türkleri tarafından verilmiştir13.
Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lugat-it Türk adlı eserinde verdiği bilgiye göre,
“Ulu” kelimesinin “büyük, yüce” anlamlarına, “Bor” kelimesinin ise eski Türkçede
“şarap, bağ, meyve bahçesi, maden, şehir” anlamlarına geldiği bilinmektedir.
Böylece Uluborlu adının “bağlık, bahçelik büyük şehir” anlamını taşıdığını
söyleyebiliriz14.
C. Uluborlu’nun Kuruluşu
Uluborlu’nun kuruluş tarihi oldukça eski dönemlere dayanmaktadır. Bazı
Avrupalı tarihçiler bu şehrin MÖ 3000–4000 yılları arasında ilk Asya göçmenleri
tarafından, Profösör Hirşfelt ise Bergama hükümdarları tarafından kurulduğu
görüşünü taşımaktadır. Bölgede, 1930 Mayısında inceleme yapan M. Kalder de, Eti
göçmenlerinin kurduğu görüşünü benimsemiştir. Uluborlu’nun Büyük Đskender
tarafından kurulduğunu kaydeden eserler de olmuştur. Ancak, Uluborlu’nun Büyük
Đskender tarafından ziyaret edildiği doğruysa da, onun tarafından kurulduğu görüşü
gerçeği pek yansıtmamaktadır15. Küçük Asya adlı eserde ise Frigya Apolloniası
olarak bilinen şehrin Uluborlu olduğu belirtilir16. Dolayısıyla kuruluşu çok eskilere
dayanan bu şehrin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak belli
değildir. Anadolu’ya gelen ilk Türk kabilelerinden olan Etiler, bölgeye geldiklerinde,
buralara daha önce gelen bir halk kitlesini bulmuşlardır17.
Uluborlu’dan ilkçağlardan bu yana pek çok kavim gelip geçmiştir. Bunların
idare sürelerini kısaca şu şekilde sıralayabiliriz:
12
Đbn Bibi, El Evamiru’l- Alaiyye Fi’l-Umuri’l- Alaiyye (Selçukname), (Çev. Mürsel Öztürk), c. II,
Ankara 1996, s. 26. H.T. Dağlıoğlu, “Uluborlu”, Ün Dergisi, c.VII, S. 82-83, Şubat 1941, s.11211124.
13
http://uluborlu.bel.tr/uluborlutarihi.htm
14
S. Demirdal, a.g.e., s. 62.
15
S. Demirdal, a.g.e., s. 20.
16
Charles Texier, a.g.e., s. 401.
17
S. Demirdal, a.g.e., s. 21.
4
1. Etiler…………………………..MÖ 1750-1556
2. Firigler………………………...MÖ 1556-700
3. Lidyalılar ……………………...MÖ 700-547
4. Persler……………………… MÖ 547-400
5. Pisidyalılar…………………….MÖ 400-334
6. Makedonyalılar………………..MÖ 334-277
7. Galatyalılar…………………….MÖ 277-169
8. Antigonetler……………………MÖ 169-65
9. Romalılar……………………….MÖ 64- MS 395
10. Bizanslılar………………………MS 395- 1074
11. Selçuklular……………………...1074-1299
12. Hamidoğulları…………………..1299-1381
13. Osmanlılar………………………1381-1923
14. Türkiye Cumhuriyeti……………1923-….18
Uluborlu’da Selçuklular’ın hâkimiyetine kadar, burada hüküm süren
devletleri kısaca inceleyelim.
1. Hititler Döneminde Uluborlu
Hititler tahminlere göre doğudan gelip Anadolu’ya yerleşen Ari bir ırktır.
Hititler Orta Asya’dan gelen göçmen kafilelerinin ilki sayılır. MÖ 3000–4000
yıllarında Anadolu’ya geldiklerinde, buraya Luviler adında bir toplumun yerleşmiş
olduğunu görmüşlerdir. Çin ülkesinin kuzey kısmına Hata adını veren Hititler, Đran
ve Irak üzerinden Kızılırmak Nehri’nin içine gelip yerleşmişler ve buralara da kendi
vatanlarının adını vermişlerdir19. Hititler, yerleştikleri bu yerlerde ayrı ayrı yaşayan
birçok kabileler bulmuşlar, bu halk topluluklarını hâkimiyetlerine alarak bir
imparatorluk kurmuşlardır. Bu dönemde, Anadolu’daki halk, birçok bağımsız
18
S. Demirdal, a.g.e., s. 58.
19
S. Demirdal, a.g.e., s. 22.
5
beylikler halinde yaşıyorlardı. Beylik kelimesinin karşılığı olarak ise “Etilik”
kelimesi kullanılıyordu. Hititler bölgedeki Etiliklere hâkim oldukları için “Etiler”
adıyla da anılmışlardır20.
Bölgedeki coğrafi isimlerin dil bakımından incelenmesi sonucunda,
kelimelerin Luvice olmadığı, Luvilerden önce burada yaşayan eski bir kavmin
olduğu anlaşılmıştır. Tarihçiler bunlara Önluviler demişlerdir. Bu kavme ait
belgelerde geçen coğrafi isimlerden anlaşıldığına göre, Kayseri’den, Gediz Nehri
üzerinde Manisa ili içinde yer alan Sart’a doğru çekilen bir hattın güneyinde kalan
bölgeler ve dolayısıyla Uluborlu bu sahanın içinde kalmaktadır. Bölgede Luviler’den
başka Arzava adında bir birliğe de rastlanmıştır. Yalnız bu ovanın asıl Arzava’nın
sınırları içinde mi, yoksa bağlı beyliklerden birisi içinde mi olduğu kesin olarak
bilinmemektedir21.
Hititler, kendi birliklerini kurup kuvvetlendirdikten sonra komşu kabile
birliklerini hâkimiyetleri altına almışlar ve Büyük Hitit Krallığı’nı meydana
getirmişlerdir. Bazı tarihçiler Hitit Krallığı’nın kuruluşunu MÖ 2025’e doğru
başlatırken, son dönem tarihçileri bu tarihi MÖ 1800’e almışlardır. Đlk Hitit kralları
Pithana, Anitta ve Tuthalia’dır. Devlet Tuthalia devrinde tam manasıyla kurulmuş,
MÖ 1750 yıllarında başa geçen Labarna döneminde güçlenmiştir. Kral Labarna
zamanında Hitit Devleti yalnız Anadolu’nun en güçlü siyasi birliği olmakla
kalmamış, Yakın Doğu’nun önemli devletlerinden biri derecesine yükselmiştir.
Labarna’nın yaptığı işler, daha sonra halefleri tarafından bırakılan tabletlerden
öğrenilmektedir. Labarna bütün Orta Anadolu’yu ele geçirmiş, Güney ve Güneydoğu
Anadolu’ya doğru uzanmıştır. Bütün Arzava’yı hâkimiyetine alan Labarna’nın yerine
oğlu I.Hattuşili’nin geçtiğini, bu dönemden kalan tabletler bize bildirir.22 Arzava’da
Hitiler’e karşı isyan, Labarna’nın beşinci halefi Ammurna zamanında çıkmış ve
isyanlar devam etmiştir. MÖ 1550–1450 arasındaki bir asır, Hitit Devleti’nin
karanlık çağıdır. MÖ 1380 yıllarında Hitit tahtına çıkan Şuppiluliuma’nın saltanatı
Hitit Devleti’nin yükselme çağıdır. Şuppiluliuma çağına kadar Hitit Devleti,
dışarıdan gelen göçlerin tehdidi altındayken, Suppiluliuma devlete eski gücünü geçen
20
Đrfan Bingöl, Türkiye’de Yaşayan Toplumlar, Devletler ve Beylikler, Ankara 2002, s. 11.
21
S. Demirdal, a.g.e., s. 22.
22
Yılmaz Öztuna, “Türkiye Tarihi”, c. I, Hayat Yay., 1964, s. 18-19.
6
bir güç kazandırmıştır. Suppiluliuma, Karadeniz ile Akdeniz arasındaki bütün
Anadolu’da hâkimiyetini iyice kurduktan sonra Arzava’yı kesin olarak itaat altına
almıştır. Ancak oğlu Murşil, Arzava ile yeniden uğraşmak zorunda kalmıştır. III.
Hattuşiliş’in oğlu IV. Tuthalya zamanında çözülme başlamıştır. Batı Anadolu’da
Hitit hâkimiyeti çok zayıflamıştır. IV. Tuthalya’nın torunu II. Şuppiluliuma ve V.
Tuthalya devrinde Hititler dağılmıştır. Bu dağılma oldukça hızlı olmuş MÖ 1200
yıllarında Ege’den gelen yeni göç dalgaları Hititleri parçalamışlardır. MÖ 1180’e
doğru Hitit Devleti tamamen tarihe karışmıştır23.
Tarihlerin kaydına ve bazı bilim adamlarının ifadelerine göre 1200 tarihi
Anadolu’nun karanlık bir devridir. Bununla ilgili bir belge de yoktur. Yalnız Mısır
kaynaklarında geçen “Deniz halkı, Hati, Arzava, Kargamış, Amurru Krallıklarını
yıktıktan sonra Mısır’a hücum etti” şeklindeki kayıtlara göre, bu tarihte Anadolu’yu
istila eden kavme “Deniz Kavmi” denilmiştir. Deniz Kavmi’nin ise, çeşitli isimler
taşıyan halk gruplarından oluşan karışık bir kavim olduğu anlaşılıyor. Bunlar belki
de Luviler, Arzava ve ona bağlı beyliklerin oluşturduğu insan topluluğudur24.
Uluborlu’nun Hititler devrinde kurulmuş olduğu ve çevredeki değişik
büyüklüklerde görülen inlerin de o devirde meydana getirildiği anlaşılmaktadır.
Hititler, MÖ 1200 yıllarında yıkıldıktan sonra Uluborlu yeni bir işgalci milletin eline
geçmiştir.
Uluborlu’nun
Firigyalılar
devrine
kadar
nasıl
idare
edildiği
bilinmemektedir. Çünkü Firigya Devleti MÖ 800 yıllarında kurulmuştur.
2. Firigyalılar Döneminde Uluborlu
MÖ 1200’lerden sonra Anadolu’ya gelerek Hitit Đmparatorluğu’nun
dağılmasına sebep olan kavimlerden biri de Firigyalılar olmuştur. Bunların
yerleştikleri
bölgeye
Firigya
denilmiştir.
Firigler,
Çanakkale
ve
Đstanbul
Boğazları’ndan geçerek aynı soydan oldukları bilinen Traklarla karışmışlardır.
Firigya’ya bu ismin, Anadolu’ya geçen kabileler içinde, önemli bir kabilenin adından
dolayı verildiği düşünülmektedir. Firigler, çeşitli devirlerde Anadolu’ya gelip
yerleşmişler ve bir kısmı MÖ 800’lerde Firigya Krallığı’nı kurmuşlardır. Krallık MÖ
620’ye kadar yaklaşık olarak 180 sene devam etmiştir. Bu süre içinde yedi kral
23
Y. Öztuna , a.g.e., s. 22.
24
S. Demirdal, a.g.e., s. 23.
7
saltanat sürmüştür. Krallığın kurucusu I. Gordios, başkenti ise Ankara’nın batısında
bulunan Gordion şehridir25.
MÖ 8. yy’da Anadolu’da güçlenen Firigyalılar, Hitit kralı Hattuşil’in
vefatından bir asır kadar sonra Boğaziçinden Antitoroslara kadar olan araziyi işgal
etmiş bulunuyorlardı. Etilerin iyice zayıflamasından sonra Uluborlu da Firigler’in
eline geçmiştir. Firigler’in zamanında Uluborlu’nun adının Apolonia olduğu
anlaşılmaktadır. Đlçenin adının daha önce ne olduğu ve bu ismin kimler tarafından
verildiği bilinmemektedir.
Firigler,
birinci
derecede
ziraatçı
bir
kavim
olmuşlardır.
Ziraatla
uğraştıklarından, hakimiyet kurmak istedikleri topraklar Anadolu’nun iç kısımlarında
idi. Firigler, çok tanrılı bir dine sahipti ve en büyük tanrıları da toprak ve bereket
tanrıçası olan “Kibele” idi. Hitit ve Đyonya medeniyeti etkisinde kalan Firigyalılar’ın
çanak-çömlek, dokumacılık işlerinde üstün oldukları, kayaların içine oyulmuş kral
mezarlarının olduğu bilinmektedir. Firigyalılar özellikle dokumacılık alanında çok
başarılı ve meşhur idiler. Kırmızı renkli kumaşlar ticarette önemli yer tutardı ve
satılırdı26.
Uluborlu’da da kumaşların ipleri, kırmızı, bacaklı ve köklü (boyalık) denilen
ot köklerinden boyanırdı. Firigler dönemindeki bu usulün, gelenek halinde devam
ettiği anlaşılmaktadır. Bu devirde Uluborlu toprak ürünleri ile kumaşlarıyla, koyun
ve keçi sürüleriyle çok zengindi. Zamanımızda eski askerlik şubesinin yanında
bulunan binanın doğu tarafındaki kitabe bunu doğrulamaktadır.
Kitabede; “Antalya’nın Silyon kasabasından geldim. Antiokyalı (Yalvaçlı)
meşhur Debora ile evlendim. Ailemi çok severdim. Çok koyunlu Firigya’da öldüm.”
sözleri okunmuştur27.
Firigya Devleti’nin güçlü dönemlerinde Toroslar’ın kuzeyinde ve Kayseri’nin
batısında kalan bütün Anadolu’ya hâkim olduğu anlaşılmaktadır. Krallık Kimmer ve
Đskit istilaları ile zayıflamıştır. MÖ 7. yy’ın başlarında Lidyalılar tarafından
yıkıldıktan sonra sınırlarının, Ankara ile Konya, Eskişehir ile Afyon arasına kaydığı
25
Y.Öztuna , a.g.e., s. 35.
26
C. Texier, a.g.e., s. 402.
27
S. Demirdal, a.g.e., s. 24.
8
ve Batı Anadolu’da kurulan Lidya Devleti’ne bağlandığı bilinmektedir. Firigya’nın
Güney sınırları kesin değilse de, Uluborlu bölgesi Firigya’ya tabi olmuş ve “Firigya
Apolonyası” adıyla tarihe geçmiştir. Ünlü gezgin Charl Texier de kitabında, Firiçya
Parore’nin bazı şehirleri adı altında Uluborlu’dan bahsetmektedir28.
3. Lidyalılar Döneminde Uluborlu
Lidler, Ari kavimlerin karışımından meydana gelmiş bir kavimdir. MÖ 670’e
doğru Frigya Krallığı’nı yıkarak yerine Lidya Krallığı’nı kurmuşlardır. Krallığın
kurucusu “Gyges”, başkenti ise bugünkü Manisa şehri içinde, Gediz Nehri üzerinde
bulunan Sardes’tir29.
Lidyalılar,
Boğazlardan
Anadolu’ya geçip
Frigya’ya
yerleşmişlerdir.
Lidyalılar da Frigya gibi bir süre Büyük Hitit Đmparatorluğu’na tabi olmuşlardır.
Fakat rakiplerinin zayıflaması ve yıkılmasıyla, göze çarpmaya, etraflarına akınlar
yapmaya başlamışlardır. Arazilerini genişleterek büyük ve zengin bir devlet meydana
getirmişlerdir30. Kral Gyges zamanında büyük bir güç kazanan krallık, daha sonraları
da ticarette ileri giderek refahını artırarak devam ettirmiştir. Gyges, Kimmerlerle
yaptığı ikinci meydan muharebesinde ölmüş, yerine beş yaşındaki oğlu Ardys geçmiş
ve kırk sekiz yıl kadar saltanat sürmüştür. Sonuncu kral olan Kroissos (Krezüs)
zamanı ise devletin şevket zenginlik dönemi olmuştur. “Kroissos kadar zengin” sözü
vecize haline gelmiştir. On üç yıl saltanat sürmüştür31.
Lidyalılar sınırını, Karadeniz’den Toroslar’a Ege Denizi’nden Kızılırmak’a
kadar genişlettiği için Uluborlu da bu arazi içinde kalmış, Lidyalıların eline
geçmiştir32. Bu dönemde, devletin sınırları içinde geniş bir refah görülmektedir. Zar,
âşık, top oyunları da bunlardan kalmıştır33. Lidyalılar döneminde, vatan
savunmasının paralı yapıldığı, askerler ücretli olduğu için yurtseverliği bilmedikleri
tespit edilmiştir. Devletin yıkılmasının birinci sebebinin bu olduğu anlaşılmıştır.
28
C. Texier, a.g.e., s. 401.
29
Y. Öztuna, a.g.e., s. 36.
30
S. Demirdal, a.g.e., s. 26.
31
Y. Öztuna, a.g.e., s. 37.
32
S. Demirdal, a.g.e., s. 26.
33
C. Texier, a.g.e., s. 24.
9
Bu sırada güçlü bir devlet olan, başında Keyhüsrev’in bulunduğu Persler
gözünü bu zengin devlete dikmiştir. Bu arada Kroissos, kayınpederi olan Med
Kralının ölümüne sebep olduğu için, II. Keyhüsrev’e diş biliyordu. Bu sebepten iki
devletin arası açıktı. Persler ile Lidyalılar arasında yapılan savaşta, MÖ 547’de,
Persler savaşı kazanmıştır. Pers Kralı II. Keyhüsrev, bütün Lidya arazisine hâkim
olmuştur. Kral Kroissos, Perslere yenilmiş ve esir düşmüştür. Persler, Hititlerden
sonra ikinci defa, bütün Anadolu’yu tek bir devletin idaresinde birleştirmişlerdir.
Böylece Lidyalıların “Kral Yolu” denen, Miletos ve Efesos’tan yani Ege
kıyılarından, Sardes yoluyla Orta Anadolu’dan ve Kızılırmak’tan geçerek
Mezopotamya’ya giden, dünyanın en işlek ticaret yolunun büyük kısmı, Sard şehri
merkez olmak üzere Perslere geçmiştir. Bunun üzerine Uluborlu da, MÖ 546’da
sahip değiştirerek Persler’in eline geçmiştir. M. Kalder, Uluborlu’nun Perslere
geçmesini MÖ 550 senesi olarak kabul etmektedir. Uluborlu kale duvarında bir tane
eski Đranlı aile resmine, askeri cephanelik duvarında da mil taşına rastlanmıştır34.
4. Persler Döneminde Uluborlu
MÖ 708’de Đran’da Đmparatorluk kuran Medler, Đran’da bulunan Arilere
bağlı bir kavimdir. Đran’ın bu ilk imparatorluk hanedanı, MÖ 555’e kadar 153 sene
devam etmiş, yerlerini Persler almıştır. “Büyük” diye anılan ve dünya tarihinin en
tanınmış şahsiyetlerinden biri olan II. Keyhüsrev, Med imparatorunu tahttan
indirmiş, imparatorluk tacını giymiştir. II. Keyhüsrev MÖ 529’da öldürülünceye
kadar 26 yıl Đmparatorluk tahtında oturmuştur35. MÖ 546’da Persler, Lidya
Devleti’ni ortadan kaldırarak bütün Anadolu’yu işgal ettikleri zaman, Uluborlu’nun
geleceği de Persler eline geçmiştir. Kral II. Keyhüsrev’den sonra, halefleri
Anadolu’nun her tarafını, hatta Trakya kısmını da ellerine geçirmişlerdir.
Pers’lerin Uluborlu’da, Frigya Medeniyeti üzerine bir şeyler ilave ettikleri
görülmektedir. Bazı mil taşları, resimler ve mezar kitabeleri bunu göstermektedir.
Kale duvarında rastlanan “Telumitris” ismindeki Đranlı bir aile babasının,
Kızantiye adındaki bir kızı için koydurduğu hatıra taşı, Đranlıların bir vesikasıdır.
34
S. Demirdal, a.g.e., s. 26.
35
Y. Öztuna, a.g.e., s. 42.
10
Prof. Kalder’e göre bu taş milattan ikiyüz sene sonraya aittir. Bu göstermektedir ki;
milattan sonraya kadar hala burada yaşayan Đranlı aileler olmuştur. Burada bulunan
mil taşları, Đranlıların posta teşkilatı kurduklarını ve kalın toprak künglerle su
getirdiklerini göstermektedir. Büyük Bahar Çesmesi’nin de Đranlılar zamanından
kalma bir eser olduğu bilinmektedir36.
Bu dönemde, daha önce Anadolu sahillerine yerleşmiş bulunan Yunanlılar
yani Đyonlar da, Đran hâkimiyetinde bulunuyorlardı. Đranlılar Anadolu’da bulunan,
hatta Yunanistan’dan gelen Yunanlıları, önemli devlet hizmetlerinde kullanmışlardır.
Đran’ın takip ettiği baskıcı politika sonunda Anadolu’da isyan başlamış, Đyonlar
ayaklanmışlar, Sart şehrini alıp yağmalamışlardır. Đran hükümdarı Darius’un intikam
seferini bekleyen Yunanlılar, Makedonyalı Büyük Đskender’in akınlarına maruz
kalmışlardır. Uluborlu’da Đyon Medeniyeti’nin izlerini taşıyan yivli, oluklu, düz
işlemeli sütun kırıkları ele geçmiştir37.
Büyük
Đskender’in
Anadolu’ya
geldiği
sırada
ise
Uluborlu’nun,
Pisidyalılar’ın hâkimiyeti altında olduğu belirlenmiştir.
5. Pisidyalılar Döneminde Uluborlu
Pisidya halkı, Güney Anadolu’daki Arzava beyliklerinin yerli halkını
oluşturur. Pisidya adına ilk kez MÖ 400 yıllarında, bu yöreden geçmiş olan Yunan
tarihçilerinden Ksanafon’un eserinde rastlanmaktadır. Pisidya’nın ne zaman
kurulduğu belli değildir. Uluborlu’yu da hâkimiyeti altına alan Pisidya’nın merkezi,
Isparta ile Burdur arasındaki Sagalassos, şimdiki adıyla Ağlasun’dur. Pisidyalılar’ın,
karışık milletlere dayandığı, savaşçı ve kan dökücü oldukları, Romalılar zamanına
kadar varlıklarını devam ettirdikleri bilinmektedir. Bunları hiçbir devlet, idaresi
altına alamamıştır. Kendi başlarına yaşayan bu topluluk, Büyük Đskender’in buraları
istila etmesine kadar faaliyetlerine devam etmiştir38.
36
S. Demirdal, a.g.e., s. 27.
37
S. Demirdal, a.g.e., s. 27.
38
S. Demirdal, a.g.e., s. 28.
11
6. Makedonyalılar Döneminde Uluborlu
Makedonyalılar, adını verdikleri ülkede, Yunanistan’ın kuzeyinde oturan bir
kavimdir. Yunanlı değillerdir, ancak sonradan dil ve kültür bakımından
Yunanlılaşmışlardır. Makedonya Krallığı MÖ 725 yıllarına doğru kurulmuş, MÖ
512’den 479’a kadar otuzüç yıl Pers Đmparatorluğu’na bağlı olmuştur. Başkentleri
Pella Şehri’dir. Bu devleti büyük devlet derecesine yükselten, ondokuzuncu kral olan
II. Filip’tir. MÖ 359’dan, MÖ 336’ya kadar yirmi üç yıl tahtta kalan II. Filip, hemen
hemen bütün Yunanistan’a hâkimiyetini kabul ettirmişti39. MÖ 336’da yerine yirmi
yaşındaki oğlu Büyük Đskender geçmiş, devletinin sınırlarını genişletmiş, bütün
Yunanistan’a hâkim olduktan sonra Çanakkale’yi geçmiş, Truva’ya gelmiş
Anadolu’ya, Asya Kıtası’na ayak basmıştır. Amacı, Pers Đmparatorluğu’nu ortadan
kaldırmak, dünyanın bu en büyük devletinin mirasını ele geçirmektir. Etrafındaki
kabileleri, babasından kalan orduya katmış, Persler’den Med muharebelerinin
intikamını alacağını vaat ederek, Grek-Yunan ordusunu da elde etmiştir.
Hazırlıklarını bitirdikten sonra Çanakkale Boğazı’ndan Küçükasya’ya geçerek
Granik Çay’ı civarında düşman ordusunu bozguna uğratmıştır. Oradan Kütahya’ya
geçmiş, bütün Anadolu ve Suriye harekâtına başlamıştır40.
Büyük Đskender, MÖ 333 senesinde, Pisidya’yı hâkimiyeti altına almak için
Apolonya, yani bugünkü Uluborlu’ya uğramış, buradaki Virjin mabedini ziyaret edip
kurbanlar kestirmiş ve başpapaz Sgeatodorlim’le görüşmüştür.
Büyük Đskender Uluborlu’ya geldiği zaman, kendisinden korkan Pisidyalı
kabile reisleri haber vermişler, şehrin anahtarlarını göndererek, vergi vermeğe,
kanunlarına itaat etmeğe hazır olduklarını bildirmişlerdir. Bu civarın fethini bitiren
Büyük Đskender, Frigya’yı, Ankara etrafını, Kilikya’yı dolaşarak Suriye sahillerine
inmiş ve büyük fethine devam etmiştir. Büyük Đskender’in, fetihlerine devam
ederken otuz üç yaşında ölümünden sonra Đmparatorluğun birliği korunamamış,
generalleri
arasında
ülke
toprakları
bölüşülmüştür.
Uluborlu
çevresi
Makedonyalılardan sonra sırayla Galatların, Antigonetlerin ve MÖ 146’da da
39
Y. Öztuna, a.g.e., s. 45.
40
Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, c. 1, Enderun Yay., Đstanbul 1981, s. 51.
12
Romalıların hâkimiyetine geçmiştir. Bu bölgeye hâkim olan milletlerin savaş yoluyla
değil, çevrenin elde edilmesiyle Uluborlu’ya da hâkim oldukları anlaşılmaktadır.
Uluborlu’da, bir dönem mevcudiyetleri hala göze çarpan taş kitabelerin,
harfleri Latin, dili Grekçe olarak düzenlenen yazıları, bilim adamlarınca görülüp
okunmuştur. Halk istemese de Grek kültürü etkisinde kalmıştır. Grek kültürünün
hâkimiyeti, Selefkoslar zamanında, hatta Romalıların hâkimiyeti döneminde de
devam etmiştir. Grek edebiyatına hürmeten Romalılar dönemine ait heykel
kitabelerde de, Latin harfi ve Grek lisanı kullanılmıştır41.
7. Galatlar Döneminde Uluborlu
Galatların Ankara civarında, MÖ 276’da bir krallık kurdukları bilinmektedir.
Bu krallık Frigyalılar’la doğudan ve kuzeyden komşu olmuş, bir dönem etrafa
akınlar yapmışlardır. Batı Anadolu’daki Bergama Krallığı bunların kuvvetli rakibi
olmuştur. Galatlar MÖ 281’de Bergama Krallığı’nı yenilgiye uğrattılarsa da,
Bergama’nın müttefiki ve koruyucusu olan Roma ordularının, bir süre sonra
Galatlar’ı kendi kapları içine çekilmeye mecbur ettikleri görülmektedir.
Galatlar’ın Antalya’ya kadar akınlar yaptıkları, bu sırada Uluborlu’yu ele
geçirdikleri, fakat kısa bir süre kaldıkları anlaşılmaktadır. Sultan Alâeddin Camisi
içinde bulunan bir taş kitabede;
“Sakaris ismindeki kişinin, öküz mabuduna kurban kesip heykel yaptırmaya
fırsat bulduğundan, Tanrı’ya teşekkür ederek, kıtlık dolayısıyla aç kalan bu
memleket halkını benim oğlumla kızlarım ve bu öküzlerim kurtardı ve Tanrı benim
oğluma hürmet ve Trokmi aşireti arasında Galatların memleketinde beylik verdi”
diye yazıldığı belirtilmektedir.
Bu
kitabenin,
Galatlar’ın
Antalya
akınından dönüşlerinde konduğu
sanılmaktadır. Nitekim bunların bir yeri işgal ettiklerinde bir iz bırakma adetlerinin
olduğu anlaşılmıştır42.
41
S. Demirdal, a.g.e., s. 30.
42
S. Demirdal, a.g.e., s. 31.
13
8. Romalılar Döneminde Uluborlu
Makedonyalılar ve Romalılar arasında yapılan II. Makedonya savaşıyla
Romalılar, MÖ 200 yılından sonra, Anadolu’nun eşiğine gelmiş bulunuyorlardı. MÖ
190 yılında, Makedonya Đmparatorluğu’nun müttefiki Suriye kralı Selevkos, Manisa
civarında Romalılar’a yenilmiş; Toroslar’ın Batı yönlerini Roma hâkimiyetine
bırakmıştır. Pontos Kralı Büyük Mithridates de Romalılar’a karşı Anadolu’yu bir
müddet savunmuş, Romalılar onu da yenilgiye uğratmış ve MÖ 133’e doğru
Bergama Krallığı’nı, yani Batı Anadolu’nun zengin bölgelerini sulh yoluyla ele
geçirmişlerdir. Ancak Anadolu’da asıl Roma hâkimiyeti MÖ 64 Pompeyüs ve Sezar
zamanlarında oluşturulmuştur. Artık Romalılar Toroslar’a, Fırat’a kadar Anadolu’yu
alarak Pers Đmparatorluğu ile aynı sınırlara hâkim olmuşlardır43. Frigya Apoloniası
yani Uluborlu da böylece Roma idaresine girmiştir.
Pompeyüs ve Sezar dönemlerinde Uluborlu’ya önem verilmiş; Ogüst
zamanında imar, iktisadi ve kültürel durum büyük ölçüde gelişmiştir. Ogüst
zamanında Uluborlu’da birçok vasiyetname, heykeller, kahraman anıtları dikilmiştir.
Bu parlak devir Ogüst’ün halefleri tarafından da sürdürülmüş, değişik büyüklük ve
cinste madeni paralar basılmıştır. Koyun besleme geleneği, etlik hayvanların
tüyünden faydalanılıp, bunlardan boyalı kumaşlar dokunması; at koşusu, güreş, taş
atma gibi çeşitli spor kolları bu devirden kalmıştır44.
Romalılar’ın Apolonya yani Uluborlu’ya ayrı bir önem verdiği, bıraktıkları
heykel kitabeleriyle, suyollarıyla, mil taşlarıyla basılan paralarıyla anlaşılmaktadır.
Uluborlu Kalesi’nin de Roma döneminden kaldığı bilinmektedir45. Ancak bu
yapıların büyük bölümü günümüze kadar ulaşamamıştır. Ele geçirilen eserler de
müzelerde koruma altına alınmıştır. Uluborlu’da basılan paralarda şu kralların
adlarına rastlanmaktadır:
1.Septimus Severus
2.Karakalla : Markos Avrilyos Antoninos
43
Y. Öztuna, a.g.e., s. 57.
44
S. Demirdal, a.g.e., s. 37.
45
Uluborlu Kalesi için bkz. Ek-5.
14
3.Geta
: Karakalla’nın küçük kardeşi
4.Gallienus
Apollonia’da Đmparatorluk devrinde, MS 79–81 arası Titus’tan, MS 260–268
arası Gallienus devrine kadar sikke basıldığı anlaşılmıştır. Gallienus’un burada
bastırdığı para Lukyalılar’la ittifak parasıdır ki, bölgenin o dönemdeki önemini bize
göstermektedir46.
Yine Uluborlu’da Roma Kralları’nın birçoğunun heykellerine rastlanmıştır.
Aynı zamanda şu kral heykellerinin kitabeleri de bulunmuştur;
1. Ogüst
2. Tiberyus
3. Germanikos
4. Klavdiyus
5. Trayan
6. Karakalla 7. Romenos Diegenes
Bunlardan başka Ogüst’ün vasiyetnamesi de burada bulunmuştur. Bu
vasiyetname Afyon müzesinde korunmaktadır. Bu vasiyetnameyi ilk bulan M.
Arundel, önce bir parçasını bulmuş, daha sonra ortaya çıkan üç parçası 1930’da M.
Kalder tarafından bulunmuştur. Uluborlu’daki Roma dönemine ait dini kitabeler ise
Artemiz Mabedine ait kitabe ve Meryem Ana Kitabesi’dir47.
MS 395’de Büyük Roma Đmparatorluğu Doğu ve Batı Roma diye ikiye
ayrılmış, Uluborlu Doğu Roma Đmparatorluğu içinde kalmıştır. Daha sonra Doğu
Roma Đmparatorluğu Bizans adını almıştır.
9. Bizans Đmparatorluğu Döneminde Uluborlu
Roma Đmparatoru Theodosius onüç yıllık saltanatından sonra, 395’de
Roma’da ölmeden önce, saltanatı iki oğlu arasında paylaştırmıştır. Küçük oğlu
Hunonus Batı Roma Đmparatoru olarak Roma’da, büyük oğlu Arcadius ise Doğu
Roma Đmparatoru olarak Đstanbul’da tahta geçmiştir48.
Bizans Đmparatorluğu, görünüşte Doğu Roma Đmparatorluğu’nun devamı gibi
kabul edilir. Ancak tarihte, Bizans Đmparatorluğu adıyla tanıdığımız devletle, Doğu
46
Bkz. Romalılar Döneminde Basılmış Paralar Ek-6. Ahmet Mahir Çadırcıoğlu, Tarihte Uluborlu,
Cemal Azmi Mtb., Đstanbul 1950, s. 8. S.Demirdal, a.g.e., s. 83 .
47
48
S. Demirdal, a.g.e., s. 32.
Ayrıntılı bilgi için bkz. Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan), TTK Yay.,
Ankara 1999. Anna Kommena, Malazgirt’in Sonrası, ( Çev. Bilge Umar), Đnkılap Kitabevi, Đstanbul
1996.
15
Roma Đmparatorluğu arasında zaman içerisinde dil ve din farklılıklarının oluştuğunu
da görmekteyiz.
Bizans Đmparatorluğunun en büyük özelliği, uzun ömürlü olmasıdır. 17 Ocak
395’ten 29 Mayıs 1453’e kadar 1058 sene 4 ay 13 gün devam etmiştir49.
Đşte Roma Đmparatoru Theodosius’un, Doğu Roma Đmparatorluğunu büyük
oğlu Arcadius’a vermesiyle, bütün Anadolu ve tabi Uluborlu, Arcadius’un
hâkimiyetine girmiştir.
Uluborlu şehri, önceleri ovanın güney köşesindeki Küçükbahar, Cebeci
Kuyusu,
Şehirönü,
Harımarası,
Büyükbahar
çeşmesi,
Kuruçay mevkilerini
kaplamaktaydı. Bizanslılar daha sonra bu bölgeyi şimdiki terkedilmiş şehrin olduğu
tepe üzerine nakletmişler ve şehre Mordiaum demişlerdir. Đmparator Trajan
zamanında Uluborlu’da kesilen sikkeler üzerinde Mordiaum Apollonia ismi
geçiyordu ki, böylelikle şehir diğer Apollonia adlı şehirlerden ayırt edilmiştir50.
O dönemde kale ve ev yapılarında görülen düzme taşlar eski Apolonya
şehrinin malzemeleridir. Ayrıca ovanın değişik yerlerinden çıkan birçok yapılar,
küpler, Pupa Çayı kenarından getirilen çok geniş büyük küpler, eski eser bilginlerinin
de
belirttiği
üzere
Apolonya
şehrinin
kalabalık
nüfusa
sahip
olduğunu
göstermektedir.
Her ne kadar Aslanlı Çeşmedeki51 resim, Đkilüleli çeşmede52 bulunan oyma
ve işlenmiş süslü taşlarla, yukarı okul civarındaki kornej olduğu bilinen işlemeli
taşlar, Bizans’ın imar faaliyetlerine devam ettiğini gösterse de; Uluborlu bu dönemde
Romalıların devirleri kadar parlak görünmemektedir. Ayrıca yapılış tarihi tam olarak
bilinmeyen Güneş Saatinin de bu döneme ait olması ihtimaldir53.
Bizanslılar Uluborlu’yu ellerinde bulundururken MS 1030’da (H. 416)
Türkistan’dan gelen Türkler, Konya ve dolaylarına akınlar yaparak nüfuzlarını
yaymaktaydı. Uluborlu şehri bundan sonra savaş sahnesi haline gelmiştir.
49
Y. Öztuna, a.g.e., s. 62.
50
H. T. Dağlıoğlu, a.g.m., s.192-193.
51
Arslanlı Çeşme için bkz. Ek-7.
52
Đkilüleli Çeşme için bkz. Ek-8.
53
Güneş Saati için bkz. Ek-9.
16
Bizanslılar, Uluborlu’yu Selçuklular’a kral 7. Mihail zamanında 1074’de savaşsız
vermişlerdir. Sonra Jankomninos 1120’de tekrar geri almıştır. Selçuklular,
Komninoslar döneminde tekrar bölgeyi ele geçirmek için saldırıya geçmişlerse de,
1124’de yapılan savaşta mağlup olarak geri çekilmek zorunda kalmışlardır.
Selçuklular ancak 1180’de Manuel Kommenos ile yaptıkları savaşın ardından
bölgeye hâkim olabilmişlerdir54.
54
S. Demirdal, a.g.e., s. 38
17
ĐKĐNCĐ BÖLÜM
I. ANADOLU SELÇUKLU DEVLETĐ DÖNEMĐNDE ULUBORLU
A. Selçukluların Anadolu’yu Yurt Edinişi ve Uluborlu’ nun Fethi
Uluborlu’nun tarihi bir merkez olarak büyük önem taşıdığı dönemlerden
birisi de Anadolu Selçuklu Devleti dönemidir.
Yirmidört Oğuz boyundan Kınık boyuna mensup olan Selçuklular, MS 1038
yıllarında Selçuk Bey’in torunları Tuğrul ve Çağrı Beyler tarafından Horasan
bölgesinde kurulmuştur55. Sultan Tuğrul Bey’in ardından Çağrı Bey’in oğlu
Alparslan, 1064 yılında başa geçerek sultan olmuştur. Sultan Alparslan’ın başa
geçmesi ile daha önce başlatılan Anadolu akınlarına hız verilmiş, Konya’ya kadar
keşif amaçlı akınlarda bulunulmuş, Türk nüfuzu yayılmaya çalışılmıştır56.
Bizans Đmparatorluğu ve Büyük Selçuklu Devleti arasında 1071 yılında
yapılan Malazgirt Meydan Muharebesi sonucu, Anadolu’nun kapıları Türkler’e
açılmış, fetihler iyice hız kazanmıştır. Türkler bu savaştan sonra büyük kitleler
halinde, askeri gücü kırılmış olan Bizans’ın Asya topraklarına gazaya koşmuşlardır.
Sultan Alparslan’ın, 1072 yılında bir suikaste kurban giderek vefatı üzerine yerine
oğlu Melikşah geçmiştir57.
Sultan Melikşah, başa geçince Anadolu, Kafkasya, Suriye fetihlerini
hızlandırmıştır. Bu dönemde, Sultan Alparslan’ın, ölümünden önce Anadolu’nun
fethi için Saltuk, Danişmendoğlu Ahmed Gazi, Tutak, Mengücek, Çavuldur, Artuk
adlı komutanlarını görevlendirmesinin yanında; Selçuklu hanedan soyundan gelen
Kutalmışoğullarının, Süleyman, Mansur, Alpilig, Devlet adlı komutanları da
Anadolu’nun fethi için hazırlıklara başlamışlar, Anadolu’ya sefer düzenlemişlerdir.
Bu fetih hareketleri artık geçici bir istila olmayıp, tamamıyla ele geçirme, bir vatan
55
56
57
Ali Sevim, Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleyman Şah, TTK Yay., Ankara 1990, s. 21.
Kemal Göde, Türk Đslam Kültür ve Medeniyet Tarihi, Isparta 1997, s. 28-29.
K. Göde, a.g.e., s. 29. Ali Sevim-Yaşar Yücel, Türkiye Tarihi Fetih Selçuklu ve Beylikler Dönemi,
TTK Yay., Ankara 1989, s. 97. Faruk Sümer, Oğuzlar, Tarihleri, Boy Teşkilatı, Destanları, Ana Yay.,
Đstanbul 1965, s. 102.
18
kurma
amacını
taşımaktadır58.
Sultan
Melikşah’ın
görevlendirdiği,
yakın
akrabasından, Selçuk Bey’in büyük oğlu Arslan Yabgu’nun torunu olan
Kutalmışoğlu Süleyman Bey59 1075’de Đznik’e kadar ilerlemiş, burayı ele geçirerek
yerleşmiştir. Đznik’in fethi ile Türkiye Selçukluları Devleti’nin kuruluşu da 1075
yılında gerçekleşmiştir60. 1071 Malazgirt Zaferi sonrasında, Kutalmışoğlu gibi diğer
beyler de Rum diyarında topraklar fethedip, kılıç hakkı olarak bu topraklara sahip
olmuşlardır.
Bu beyliklerin kurduğu devletçikler, onikinci yüzyıl başlarında, Büyük
Selçuklu Sultanlığı’na bağlanmış, birçok tabi devletçik oluşmuştur. 1081’de
Kutalmışoğlu Süleyman Şah ve Bizans Kralı Alexis arasında yapılan Dragos Suyu
Anlaşması ile Marmara Denizi kıyılarına kadar Anadolu’daki tüm eyaletler Bizans
tarafından Süleyman Bey’e terkedilmiştir61. Böylece Uluborlu da, Selçuklu
Devleti’ne tabi olma sürecine girmiştir62.
Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın Anadolu’daki fetih hareketleri ve Haleb’i de
kuşatması, O’nu Büyük Selçuklu Devleti ile karşı karşıya getirmiştir. Süleyman
Şah’ın, 1086 yılında, Büyük Selçuklu Devleti komutanlarından olan Tutuş’la giriştiği
mücadelede, Haleb bölgesinde şehit düştüğü bilinmektedir. Bu sırada oğulları Kılıç
Arslan
ve
Kulan
Arslan
da
Sultan
Melikşah’a
esir
düşmüş
Đsfahan’a
götürülmüşlerdir63. Sultan Melikşah, ölümüne kadar onları bırakmamış, Türkiye
58
A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 80-81. Osman Çetin, Selçuklu Müesseseleri ve Anadolu’da
Đslamiyet’in Yayılışı, Marifet Yay., Đstanbul 1981, s. 35-36.
59
Tuncer Baykara, I. Gıyaseddin Keyhüsrev Gazi-Şehit, TTK Yay., Ankara 1997, s.1. Đbrahim
Kafesoğlu, Anadolu Selçuklu Devleti Hangi Tarihte Kuruldu, TED Yay., Đstanbul 1981, s. 10-11.
Mehmet Altay Köymen, Süleyman Şah ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin Kuruluşu, TTK Yay., Ankara
1993, s. 71.
60
Osman Turan , Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yay., Đstanbul 1998, s. 55. Z. V. Togan,
a.g.e., s.195.
61
Ali Sevim, a.g.e., s. 30. M. Halil Yınanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, Đstanbul 1944, s. 114.
Yusuf Ayönü, Türkiye Selçukluları ve Bizans Münasebetleri (1075-116), (Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi), Đzmir 2001, s. 91.
62
Diğer bir görüş “Uluborlu’nun Selçuklular’a geçişi 1074’de Süleyman Şah’la Bizans Đmp. VII.
Mihael arasında yapılan bir anlaşma ile olmuştur” şeklindedir. Bkz. H. T. Dağlıoğlu, a.g.m., s. 192194. S. Demirdal, a.g.e., s. 39. Claude Cahen, Osmanlılar’dan önce Anadolu’da Türkler, (trc.Yıldız
Moran), E yay., Đstanbul 1979, s. 242.
63
Azimi Tarihi, Selçuklularla Đlgili Bölümler, (Neşr.Ali Sevim), TTK Yay., Ankara 1988, s. 25.
Kerimüddin Mahmud-i Aksarayi, Müsameretü’l Ahbar, (Çev. Mürsel Öztürk),TTK Yay., Ankara
19
Selçukluları tahtı altı yıl sultansız kalmış, daha sonra Kılıç Arslan Đznik’e gelerek
1092 yılında Anadolu Selçuklu Devleti tahtına geçmiştir64. Bu dönemde başlayan
Haçlı Seferleri ve Bizans’ın karşı saldırısı, Türkleri Đznik’ten Anadolu içlerine
çekilmek zorunda bırakmıştır. Nitekim I. Haçlı Seferi’nin ardından merkezin
Konya’ya taşındığını görmekteyiz65. Sultan I. Kılıç Arslan’nın Musul’u aldıktan
sonra giriştiği mücadelede, 1107 yılında Habur Nehri’nde boğularak vefat ettiği66,
Kılıçarslan’ın ölümüyle geride Şahinşah, Mesud, Arap ve Tuğrul Arslan adlarında
dört oğlu kaldığı bilinmektedir. Bu sırada, oğullarından Şahinşah yakalanarak Sultan
Muhammed Tapar’ın yanına götürülmüş, uzun süren bir mücadele döneminin
ardından diğer oğlu Mesud Selçuklu Devleti’nin başına geçmiştir67.
Selçuklularla ilgili tarihi kaynaklarda, bu döneme kadar Uluborlu’nun pek
bahsi geçmese de, Sultan Mesud döneminden itibaren, kayıtlarda yer verildiğini
görmekteyiz. Borgulu Kalesi’nin, bu dönemde Anadolu’nun en dikkate değer
kalelerinden birisi olduğu, savunma imkânları, tabii şartları, doğuya uzanan yol
düzeni ile Selçuklu gücünün batıdaki son noktası olduğu görülmektedir68.
B. Sultan I. Mesud Dönemi (1116–1155)
Sultan I. Mesud’un başa geçişi bir karışıklık döneminin ardından
gerçekleşmiştir. I. Mesud’un kardeşi Şahinşah kısa süren bir tutsaklık döneminden
sonra Anadolu’ya gelerek başa geçmiş, I. Mesud’u hapsetmiştir. Kaynaklar 1110’dan
1116 yılına kadar, Şahinşah’ın Konya’da hâkim olduğunu belirtmektedir69. Bu
dönem ise Türk-Bizans mücadelesiyle geçmiş, Bizans’a karşı yıpratma savaşları
uygulanmıştır. Şahinşah’ın hapsettiği I. Mesud’un, Konya tahtını elde etmek için
2000, s.15. Đbnü’l Adim, Selçuklular Tarihi (Bugyetü’l Haleb fi Tarihi Haleb), (Çev. Ali Sevim), TTK
Yay., Ankara 1982, s. 125
64
Işın Demirkent, Sultan I. Kılıç Arslan, TTK Yay., Ankara 1996, s. 15.
65
Ahmet Efe, Tarih-i Al-i Selçuk Anadolu Selçuklu Sultanları ve Payitaht Konya, KTOE Yay., Konya
1998, s.34. I. Demirkent, a.g.e., s. 27.
66
Đbn Bibi, El Evamirü’l-Ala’iye Fi’l-Umuri’l-Ala’iye (Selçuk Name), (Haz. Mürsel Öztürk), c. I,
Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1996, s. 13. O. Turan, a.g.e., s.109.
67
Aksarayi, a.g.e., s. 22. O.Turan, a.g.e., s.111. Ahmed bin Mahmud, Selçuk-Name,(haz. Erdoğan
Merçil), c. II, Tercüman Gazetesi Yay., Đstanbul 1977, s.148. Yaşar Bedirhan, Ortaçağ Tarihi, Çizgi
Yay., Konya 2004, s. 251. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 117.
68
Anadolu Selçukluları döneminde Türkiye haritası için bkz. Ek-10.
69
O. Turan, a.g.e., s. 153. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s.119.
20
harekete geçmesi üzerine Bizans ile anlaşma imzalanmıştır. Bu arada iki kardeş
arasındaki mücadele sonucunda Şahinşah yakalanmış, gözlerine mil çekilmiş, daha
sonra da eski Türk adetlerine göre kanı akıtılmadan boğularak öldürülmüştür70.
I. Mesud, sonunda kayınbiraderi olan Danişmendli Emir Gazi’nin yardımları
sayesinde 1116 yılında, Şahinşah’dan sonra Konya’da, dördüncü Selçuklu Sultanı
olarak başa geçmiştir71. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Uluborlu Kalesi’nin önemi,
Uluborlu şehrini ele geçirmek için yapılan Selçuklu-Bizans mücadeleleri Sultan I.
Mesud döneminden itibaren kaynaklarda yer almaktadır. Dolayısıyla Uluborlu şehri
ile ilgili faaliyetlerinden bahsedeceğimiz Selçuklu sultanlarından ilki Sultan
Mesud’dur.
Anadolu’yu vatan yapmak isteyen Türkiye Selçuklu Devleti Sultanları, bütün
Anadolu’ya ve bu arada, hem Antalya ve hem de Đzmir yolu üzerinde bulunan Göller
Bölgesi’ne hâkim olmak için her fırsatı değerlendirmişlerdir. Göller Bölgesi’nde
Selçukluların ilk fethettikleri yerlerden biri Uluborlu olmuştur72.
Uluborlu Kalesi’nin çok daha önce diğer şehirlerle beraber Selçukluların eline
geçtiğini görmekteyiz. Đşte bu dönemde yeniden güçlenmek ve Anadolu’da ki
hâkimiyetini yeniden sağlamak için atağa geçen Bizans Đmparatoru Yuannis’in,
Selçuklu merkezi olan Konya’ya ulaşabilmek için aldığı kalelerden birinin de
Uluborlu olduğu anlaşılmaktadır. Dönemin en müstahkem kalelerinden biri olan
Uluborlu kalesini almak hiç de kolay olmadığı için Yuannis bir hileye başvurarak,
1120 yılında, bu kaleyi ele geçirmeyi başarmıştır73.
70
O. Turan, a.g.e., s.160. Ahmet Efe, a.g.e. ,s. 42.
71
Đbn Bibi, a.g.e., s. 13. O. Turan, a.g.e., s. 160.
72
Kemal Göde, “Selçuklular Devrinde Yalvaç”, I. Uluslararası Pısıdıa Antıocheıa Sempozyumu
Bildiriler Kitabı, Kocaeli Yayıncılık, Đzmit 1999, s.92. Ferah Görgülü, Göller Bölgesi’nin Selçuklular
Zamanındaki Siyasi, Sosyal, Đktisadi, Dini ve Kültürel Durumu, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi),
Isparta 2000, s. 21.
73
Olayların şu şekilde geliştiğini görmekteyiz; 1119’da düzenlediği bir seferle Denizli’yi ele geçiren
Đmparator Yuannis 1120 ya da 1121 yılında yeniden sefere çıkarak Uluborlu Kalesi önlerine gelmiştir.
Konya’ya giden güney yolu üzerinde bulunan Uluborlu, günümüze kalan kalıntılardan da anlaşılacağı
üzere, çok sarp ve insanların ancak teker teker çıkabileceği kadar dar bir keçi yolundan başka yolu
olmayan bir dağ üzerinde kurulmuştu. Bu kaleye, bırakın muhasara aleti asker bile çıkarmak çok zor
olduğu için Bizans Đmparatoru Yuannis, hazırladığı hileli plan sayesinde kaleyi almayı başarmıştır.
Ordusunun bir kısmını iki gruba ayırarak iki komutanının emrine vermiş, bu gruplardan
birine kale yolunun altındaki ormanda pusu kurdurmuş, diğer grubu da kaleye taarruz için
görevlendirmiştir. Böylece taarruz için görevlendirilen grup harekete geçmiş, kaleye hücum etmişler,
21
Bu önemli mevkie sahip olan Bizans Đmparatoru Yuannis güneye doğru
inerek Beyşehir Gölü civarı ve Antalya havalisine giderek birçok yeri geri almıştır74.
Türklerin Uluborlu Kalesi’ni geri almak için, 1124 senesinde, Sultan I.
Mesud döneminde tekrar mücadeleye giriştikleri, ancak başarılı olamadıkları, hatta
Karabey, Kargılılala gibi mahalli kahramanların da bu savaşta şehit düştükleri
bilinmektedir75.
Sultan I. Mesud 1132 yılında, Bizans Đmparator Yuannis’in Ermeni seferinin
sonrasında Batı Anadolu’da fetihlere başlamış, Đmparator’un 1120’de aldığı Uluborlu
Kalesi’ni tekrar kuşatmış, ancak başarılı olamamıştır76.
Bizans Đmparatoru Yuannis’in, 1141 yılında, Anadolu’yu Türkler’den
kurtarmak için başlattığı Niksar Seferi başarısızlıkla sonuçlanınca, Sultan I. Mesud
Batı Anadolu’da tekrar harekete geçmiş, Uluborlu’yu kuşatmıştır. Ardından, Antalya
civarına kadar ilerlemiş, bunu haber alan Yuannis, 1142 baharında tekrar sefere
çıkmış Beyşehir civarına kadar gelmiştir. Ancak bu bölgenin Hristiyan halkı
Đmparator Yuannis’e itaat etmemiştir. Sultan I. Mesud’a bağlı kalan ve Beyşehir
adalarına sığınan halk üzerine gemilerle asker gönderen Yuannis adaları işgal ederek
halkı Konya’ya göndermiştir. Kaynaklar Đmparator Yuannis’in 1143’de, Kilikya’ya
gelerek burada öldüğünü bildirmektedir77. Sultan I. Mesud, Uluborlu ve çevresini bir
süre zaptettiyse de elde edememiştir78.
çarpışmanın şiddetli anında sahte bir geri çekiliş göstererek Türklerin kaleden dışarı çıkmasını
sağlamışlardır. Bu çekilişe ve yenilgiye aldanan Türk askerleri onları takibe başlamış, ovaya kadar
takip etmiş, bu sırada ovada pusuda bekleyen Bizans askerleri çıkarak kale ile ova arasındaki yolu
keserek Türkleri arkadan çevirmişler; bu sırada iki grup arasında kalan Türk askerleri birçok şehit ve
esir vermişlerdir. Tabi bu olayın ardından Uluborlu Kalesi teslim olmak zorunda kalmış ve Bizans’ın
eline geçmiştir.
O. Turan, Selçuklular ve Đslamiyet, Boğaziçi Yay., Đstanbul 1993, s. 46-47. Đbrahim Kaesoğlu,
“Selçuklular”, ĐA, c. X, MEB Yay., Đstanbul 1988, s. 353-416. H. T. Dağlıoğlu, a.g.m., s.193. S.
Demirdal, a.g.e., s. 38.
74
O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.161. Niketas Khoniates, Hıstorıa, (Çev. Fikret Işıltan),
TTK Yay., Ankara 1995, s. 8-9. S. Demirdal, a.g.e., s. 39.
75
S. Demirdal, a.g.e., s. 40.
76
O. Turan, a.g.e., s.171. C.Cahen, a.g.e., s.105. Muharrem Kesik, “Sultan Melikşah ve Sultan I.
Mesud Dönemleri”, Türkler Ansiklopedisi, c. 6, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, s.529.
77
O. Turan, a.g.e., s.177. C. Cahen, a.g.e., s.108-109. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s.125.
78
K.Göde, a.g.m., s. 92. Đ. Kafesoğlu, a.g.m., s. 380. H. T. Dağlıoğlu, a.g.m., s.193.
22
Sultan I. Mesud dönemi, II. Haçlı Seferlerine79 şahit olması bakımından da
önemlidir. Sultan I. Mesud ve askerlerinin Haçlılara karşı kazandığı zaferler bütün
Đslam dünyasında sevince sebep olmuş, Halife Sultana hilat, sancak ve diğer saltanat
alametleri göndererek zaferlerini kutlamıştır80. Sultan I. Mesud zamanına kadar
Anadolu’ya Romalılar Ülkesi anlamında Romania denilirken, O’nun saltanatı
sırasında Haçlı kaynakları “Turkia” adını kullanmaya başlamışlardır81.
C. II. Kılıç Arslan Dönemi (1155–1192)
Sultan I. Mesud’un ölümüyle yerine geçen oğlu II. Kılıç Arslan, 1155–1192
yılları arasında hüküm sürmüş, devletin güçlenmesini ve kökleşmesini sağlamıştır.
Bu dönemde Sultan II. Kılıç Arslan, Anadolu’daki Türk birliğini
sağlamlaştırmaya çalışmış, bu hedefiyle meşgulken 1174 yılına kadar, Bizans’a karşı
sessiz kalmayı tercih etmiştir. Hatta bu dönemde, Bizanslı bir prensesle de
evlenmiştir. Ancak Bizans’ın Anadolu Türk birliğinden rahatsız olduğu, bu birliği
bozmak için her türlü oyunu denediği görülmektedir. Bizans Đmparatoru Manuel
Komnenos, Türkleri Anadolu’dan atmak için son bir kez harekete geçmiştir. Bizans
Đmparatoru Manuel, büyük bir orduyla Denizli yönünde ilerleyerek Selçuklu
Devleti’nin merkezi olan Konya’yı ele geçirmeği planlamıştı. II. Kılıç Arslan’ın
barış tekliflerini geri çeviren Bizans Đmparatoru’nun büyük ordusunda, Bizans
kuvvetlerinden başka Frank, Macar ve Peçenekler de yer almıştı. Bunlarla birlikte
ordudaki asker sayısı 100 bini geçmekteydi82. Bu durumu haber alan II. Kılıç Arslan
ise meydan savaşından önce askerlerini gruplara ayırmış, Bizans ordusunu geçtiği
yerlerde yıpratma taktiğini uygulamıştır. Bizans ordusu, Eğirdir Gölü’nün kuzey
doğusunda Miryokefalon denilen dar ve sarp bir vadiye girmiş ve çıkış yerinde
Sultan II. Kılıç Arslan’ın kurduğu pusuya düşmüştür. 60 bin kişilik Türk ordusu
karşısında ağır kayıplar veren Bizans ordusu, Đmparator Manuel’in barış isteğiyle zor
kurtulmuştur.
79
Ayrıntılı bilgi için bkz. Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan), c. II., Ankara
1992.
80
A. Efe, a.g.e., s. 53.
81
O. Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk Đslam Medeniyeti,Turan Yay., Đstanbul 1969, s. 207. A.
Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 129.
82
O. Turan, Selçuklular ve Đslamiyet, s. 50. O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 208. Đ.
Kafesoğlu, Selçuklular Tarihi, MEB Yay., Đstanbul 1972, s. 95.
23
Tarihler 1176 yılını gösterirken meydana gelen Miryokefalon Savaşı83 ile
Bizans’ın Türkleri Anadolu’dan çıkarma ümitleri suya düşmüş, Đmparator Manuel ile
II. Kılıç Arslan arasında imzalanan anlaşmayla, Đmparator Manuel önemli miktarda
savaş tazminatı ödemiş, Eskişehir ve Uluborlu’nun doğusunda bulunan Sublaion
istihkâmlarını yıkmayı kabul etmiştir84. Sultan II. Kılıç Arslan, böylece Türkler’e
Malazgirt’ten sonra ikinci büyük zaferi kazandırmış, Türklerin bu topraklara sağlam
bir şekilde yerleştiklerini göstermiştir. Bu zaferden sonra, I. Haçlı Seferi ile başlayan
Bizans üstünlüğü sona ermiş, Türklerin ilerleme ve taarruzu başlamıştır85.
Myriokephalon Zaferi’nden sonra yapılan anlaşma, Đmparator Manuel’in
Đstanbul’a dönmesinin ardından tam olarak uygulanmamıştır. Đmparator sözünü
tutmamış, Eskişehir istihkâmlarını yıktırmamış, sadece Uluborlu’nun doğusunda
kalan Sublaion istihkâmını yıktırmıştır. Bunun üzerine Sultan II. Kılıç Arslan’ın
Atabeg adlı komutanını, 24 bin kişilik bir ordu ile Menderes Vadisi ve Aydın
havalisine göndermiş, buralar ele geçirilmiş, ancak bu komutan geri dönüşünde şehit
düşmüştür86.
Anlaşmayı Bizans’ın bozması ve bir müddet sonra da Đmparator Manuel’in
ölümü üzerine, Sultan II. Kılıç Arslan’ın yeniden batıdaki fetihlerini hızlandırmıştır.
Bu sırada 1182 tarihinde, Uluborlu Kalesi’nin tekrar Türklere geçtiği görülmüştür.
Selçuklu orduları bu yeni hareketle Kütahya, Denizli dolaylarına kadar gelmişler,
Sultan II. Kılıç Arslan Antalya’yı da uzun müddet kuşatmış ancak alamamıştır 87.
Sultan II. Kılıç Arslan, uzun süren bir mücadele hayatından sonra ihtiyarlamış
ve artık sefere çıkamaz duruma gelmiştir. Bunun üzerine ülke topraklarını, daha
önceki Türk Devletleri’nden Göktürkler, Karahanlılar, Büyük Selçuklularda da
görüldüğü gibi, onbir oğlu arasında paylaştırmış, ülkenin idaresini oğullarına
83
Ayrıntılı bilgi için bkz. Niketas Khoniates, a.g.e., s. 123-126. O. Turan, Selçuklular Zamanında
Türkiye, s. 205-210. Abdulhaluk Çay, Sultan II. Kılıçarslan ve Karamıkbeli Zaferi, Đstanbul 1984, s.
76. K. Göde, “Türkiye Selçuklu Devleti’nin Kuruluş ve Yükseliş Dönemlerine Genel Bir Bakış (10751243)”, SDÜFEFSBD, S. 2, Isparta 1996, s. 107-109.
84
O. Turan, a.g.e., s. 210. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s.133. Niketas, a.g.e., s. 131.
85
O. Turan, a.g.e., s. 210. Z. V. Togan, a.g.e., s. 203. Y. Bedirhan, a.g.e., s. 260.
86
O. Turan, a.g.e., s.214. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s.134. O. Turan, “Kılıç Arslan II”, ĐA, c. 6, MEB
Yay., Đstanbul 1955, s. 693.
87
O. Turan, a.g.e., s.214. Halil Berktay-Ümit Hassan-Ayla Ödekan, Türkiye Tarihi, c.1, Cem Yay.,
Đstanbul 2000, s. 206. O. Turan, a.g.m., s. 695.
24
bırakmıştır. Sultanın, bu şekilde ülkeyi paylaştırmasına dair iki ihtimal üzerinde
durulmaktadır. Birincisi; II. Kılıç Arslan oğullarını zaman içerisinde ve uygun şartlar
oluşunca ülkesinin gerekli yerlerine idareci olarak göndermiştir. Đkincisi; Sultan en
küçük oğlu da olgunlaşıncaya kadar beklemiş ve sonra hepsini birden ülkesine
yönetici olarak göndermiştir. Ancak şurası kesindir ki 1185’lerde artık bütün oğulları
Selçuklu ülkesinde belirli yerlere gönderilmişlerdir88. Kaynakların üzerinde ortak
karara vardıkları bu paylaştırma işi aşağıdaki şekilde gerçekleşmiştir89;
1.
Rükneddin Süleyman - şah : Tokat ve havalisi
2.
Nasireddin Berkyaruk- şah : Niksar ve Koyluhisar
3.
Mugiseddin Tuğrul - şah
: Elbistan
4.
Nureddin Sultan - şah
: Kayseri
5.
Kutbeddin Melik - şah
: Sivas ve Aksaray
6.
Muizeddin Kayser - şah
: Malatya
7.
Şücaeddin Sencer - şah
: Ereğli
8.
Muzafferiddin Arslan - şah : Niğde
9.
Nizameddin Argun - şah
: Amasya
10.
Muhyiddin Mesud - şah
: Ankara
11.
Gıyaseddin Keyhüsrev
: Borgulu (Uluborlu )
Borgulu yani Uluborlu’nun 1182’de kesin olarak Selçuklular tarafından
fethiyle; Sultan II. Kılıç Arslan, en küçük oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev’i buraya
idareci olarak göndermiş ve O’nu veliaht ilan etmiştir90.
Sultan II. Kılıç Arslan’ın onbir oğlunu ülkenin çeşitli eyaletlerine melik
olarak görevlendirdikten sonra Konya’da Sultan olarak hüküm sürmeye devam
88
Tuncer Baykara, I. Gıyaseddin Keyhüsrev Gazi-Şehit, s. 3.
89
Đbn Bibi, a.g.e., s. 41. Aksarayi, a.g.e., s. 23. O. Turan, a.g.e., s. 217. Erdoğan Merçil-Ali Sevim,
Selçuklu Devletleri Tarihi, Ankara 1995, s. 445-446.
90
Đbn Bibi, a.g.e., s. 41. Aksarayi, a.g.e., s. 23. O. Turan, Selçuklular ve Đslamiyet, s. 50. O. Turan,
Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 216-217. Đsmail Hakkı Uzunçarşılı,Osmanlı Tarihi, c. I, TTK Yay.,
Ankara 1947, s. 2. T. Baykara, a.g.e., s. 4. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s.135. Ali Öngül, Müneccimbaşı
Ahmed Dede Efendi’nin Camiü’d Düveli’nin Tenkitli Metin Neşri ve Tercümesi (Selçuklular ve
Anadolu Beylikleri), (Basılmış doktora tezi), Đstanbul 1986, s. 60.
25
etmiştir. Şehzadeler ülkeyi melik olarak idare etmişler, senede bir babalarının yanına
gelerek hem hasret gidermişler, hem de ülke yönetimi adına talimatlar almışlardır.
Bunun dışında meliklerin, kendi adlarına para bastırdığı, hutbe okuttuğu, inşa
ettikleri binalarda isimlerini yazdırdıkları, komşu devletlerle savaş ya da barış
münasebetlerine giriştikleri de görülmüştür91. Bu meliklerin birçoğu adına, melik
unvanıyla basılmış para ve yazılmış kitabeler günümüze kadar da gelmiştir. Yüksek
tahsil ile yetiştirilmiş bulunan bu şehzadelerin, yönettikleri eyaletler de birer kültür
merkezi haline gelmiş olup, Rükneddin Süleymanşah, Melikşah ve Gıyaseddin
Keyhüsrev’in yazmış oldukları Farsça şiirler de kültür ve sanatta ne kadar
ilerlediklerini bizlere göstermiştir92.
Selçuklu Devleti’nin bu dönemde, uçlarda bulunan melikler Rükneddin
Süleymanşah, Muhiddin Mesud ve Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından fetihlere ve
genişlemeye devam ettiğini görmekteyiz. Süleymanşah ve Mesud, Karadeniz
sahillerinde ve Kastamonu bölgesinde fetihler yaparken Türkmenler de Batı
Anadolu’da yayılmışlardır93. Bizans Đmparator’u Đsak’a karşı, Alaşehir’de istiklalini
ilan eden Mankaphas’ın, yenilince Uluborlu meliki Gıyaseddin Keyhüsrev’e
sığınarak yardım istemesi de Borgulu’nun ve buranın meliki Keyhüsrev’in önemli bir
konumda olduğunu bize göstermektedir94.
Borgulu meliki olması dolayısıyla I. Gıyaseddin Keyhüsrev dönemi üzerinde
önemle durulmuştur.
D. I. Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi (1192-1196 / 1205-1211)
I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in, II. Kılıç Arslan’ın en küçük oğlu olduğu
hususunda bütün kaynaklar birleşmektedir. Doğum tarihinin, kesin olmamakla
beraber, 1164 yılı olabileceği belirtilmektedir. XIV. yy’a ait Türk kaynaklarının
bazıları, Keyhüsrev’in annesinin, Bizans’da Rum kayserleri soyundan olup, Tekfur
Kaloyan’ın karısının kız kardeşi olduğunu bildirirken95; dönemin Bizanslı tarihçisi
91
O. Turan, “Gıyaseddin I”, ĐA, c. VI, Đstanbul 1988, s. 613.
92
O.Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 17-218. T. Baykara, a.g.e., s. 4-5.
93
O.Turan, a.g.e., s.219. A.Sevim-Y.Yücel, a.g.e., s.136.
94
O. Turan, a.g.e., s. 219.
95
Tarih-i Al-i Selçuk, (Nşr. F. Nafiz Uzluk), Ankara 1952, s. 41.
26
Niketas O’nun Hıristiyan olduğunu söylemekle yetinmiştir. Keyhüsrev’in annesi
Rum asıllı olmakla beraber Baykara’ya göre, sonradan müslüman olarak, Ümmühan
Hatun ya da Sultan Hatun adını almıştır. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in bilgi ve
becerilerini geliştirmek üzere çağının en seçkin eğitimcilerinden ders almış; hem bir
devlet başkanına gerekli olan bilgileri hem de bir gaziye ve savaşçıya yararlı savaş
hünerlerini üzerinde toplamıştır96.
1. Melikliği (1180 – 1190 )
Uluborlu’nun (Borgulu) 1182’de alınması ile I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in
buraya melik unvanıyla atandığı bilinmektedir. Ancak Konya’nın batısında Tekke Köyü adlı bir köyde bulunan 1180 tarihli kitabede, I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in melik
ve veliaht, babası II. Kılıç Arslan’ın Sultan olarak geçmesi, Uluborlu alınmadan önce
de I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Konya’nın batısına melik olarak atandığını bize
göstermektedir. 1182’de Borgulu’nun fethi ile bilinen askeri hareketi de I.
Gıyaseddin Keyhüsrev’in idare ettiği düşünülebilir. 1182’de Borgulu alınınca, bu
dönemde batının önemli bir merkezi olması dolayısıyle, I. Gıyaseddin Keyhüsrev
buraya yanında atabeği, hocaları, diğer idare kadrosu ile birlikte gönderilmiştir.
Keyhüsrev burada idareciliği küçük ölçüdeki tatbikatı ile birlikte öğrenmeye
başlamıştır. Senede bir defa babasının huzuruna giderek, hem ziyaret etmiş, hem de
yeni talimatlar almıştır 97.
Borgulu’nun bu yıllarda Güney-Batı Anadolu’nun en dikkate değer
kalelerinden birisi olduğu; Menderes boylarından doğuya uzanan yol üzerinde olup
savunma imkânları, tabii şartları dolayısıyla çok güçlü bir mevki olduğu
bilinmektedir. Borgulu Kalesi bu özellikleri ile geç Bizans döneminin önde gelen
kalelerinden birisi sayılmakta idi. Batı Anadolu fetihleri açısından da Uluborlu öyle
önemli bir yerdedir ki, I. Gıyaseddin Keyhüsrev buraya melik tayin edildiğinde
kardeşleri onun saltanat için en güçlü adam olduğunu anlamışlardır98. C. Cahen’e
göre, II. Kılıç Arslan. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’i annesi Bizans’lı olduğu için batı
ucuna yerleştirmiştir. Çünkü doğudaki Türkmenlere karşı Bizans’tan ve batıdaki
96
T. Baykara, a.g.e., s.7-8.
97
T. Baykara, a.g.e., s. 9. Filiz Yıldız, Anadolu Selçukluları’nın Uluborlu Denizli Uç Beyliği,
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 2000, s.16
98
T. Baykara, a.g.e., s. 9-10
27
Türkmenlerden
yardım
sağlanabilmesinin
bu
sayede
mümkün
olabileceği
düşünülmüştür99.
Daha önce de belirttiğimiz gibi Doğu–Batı istikametindeki yol üzerinde yer
alan Roma çağının Apollonia şehri, Bizans döneminde küçülmüş idi. Bizans
döneminde yakınlardaki sarp tepenin üzerine çekilen Sozopolis’e daha sonra Türkler
Borgulu adını vermişlerdir. Borgulu’nun, daha çok batıya Menderes vadisine yönelen
yolların üzerinde bulunmakla beraber, güneyde Akdeniz’e giden yollarla da
bağlantısının olduğu bilinmektedir. Borgulu Selçuklu döneminde de önemini
korumuş, müstahkem kalesi, doğuya uzanan yol düzeni ile Selçuklu gücünün
batıdaki son noktası olmuştur. Bu dönemde, anlaşıldığına göre Borgulu’nun
güneyindeki yerler, henüz Türk hâkimiyetine girmemişti. Borgulu’nun alınmasıyla
amaçlanan, Konya’ya uzanan askeri yolu güvenlik altına almak olmuştur100.
I. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde, Borgulu’dan Güneybatı Anadolu tam
bir güvenlik altına alınmıştır. Güneyde Isparta, Burdur, Antalya, batıda da Menderes
vadisi buradan kontrol altına alınmış, I. Gıyaseddin Keyhüsrev 1182’lerden
1192’lere kadar, Selçuklu Bizans ilişkilerinde, batı ve güney sınırlarının güvenliğini
sağlamaya çalışmıştır. 1188 yılında Bizans’a baş kaldırarak Borgulu’ya, I.
Gıyaseddin Keyhüsrev’in yanına sığınan Mankaphas, O’ndan yardım isteyince,
Bizans Đmparatoru ile çatışmak istemeyen Keyhüsrev bizzat asker vermemiş, ancak
1189’da yarı müstakil bulunan Türkmenler arasından asker toplama iznini vermişti.
Asi Bizans valisi, topladığı Türkmenlerle Honas ve Lâdik bölgesini yağma ederek
Borgulu’ya dönmüş, bu sırada Bizans Đmparatoru I. Gıyaseddin Keyhüsrev’den
valiyi isteyince,
Keyhüsrev Bizans’la çatışmaya girmemek için hayatına
dokunulmaması şartıyla onu teslim etmişti. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in bu
davranışının öteki kardeşlerini kızdırdığı ve aleyhinde birtakım söylentilerin
yayıldığı, annesinin Rum olmasından ötürü öteki kardeşlerinin kendisine iyi gözle
bakmadığı belirtilmektedir 101.
99
C. Cahen, a.g.e., s. 125
100
T. Baykara, a.g.e., s. 9-10
101
O. Turan, a.g.e., s. 219-220. O. Turan, a.g.m., s. 614. T. Baykara, a.g.e., s. 11.
28
2. Haçlıların Uluborlu’dan Geçişi
Eyyubi Devleti hükümdarı Selahaddin Eyyubi’nin Suriye’de Haçlılara karşı
kazandığı büyük başarılar ve 1189’da Kudüs’ün tekrar Müslümanların eline geçmesi
üzerine yeni bir Haçlı ordusu toplanmış ve bu sefer Avrupa krallarının da katıldığı
III. Haçlı Seferi başlamıştır102. Bu sırada, Selahaddin Eyyubi’nin Bizans ile, Sultan
II. Kılıç Arslan’ın da Alman Đmparatoru Friedrick Barbaros ile ittifak yaptığı
belirtilmektedir103. Alman Đmparatoru Friedrick Barbaros, çoğunluğu çapulcu olan
600 bin kişilik III. Haçlı Ordusu başında, 1190 yılında Anadolu’ya geldiği sırada,
Anadolu’da Selçuklu şehzadeleri arasında saltanat mücadeleleri de devam etmekte
idi. Sultan II. Kılıç Arslan ise Konya’da oğlu Kutbeddin Melikşah elinde esir
durumdaydı. Selçuklu Türkleriyle anlaşan Alman Haçlıları Türk elçilerini de
yanlarına alarak Anadolu’da ilerlemeye başlamışlar, sayıları ikiyüz bin ile altıyüz bin
arasında rivayet edilen Haçlılar ikinci Haçlı Seferinin yolunu izlemişlerdir. Alaşehir
ve Denizli’yi geçerek Selçuklu topraklarına giren III. Haçlı Ordusu Sultanın
ülkesinde rahatlıkla yollarına devam edeceklerini sanmışlar, bu arada kendi
dindaşları Bizans ahalisi tarafından da, geçtikleri yerlerde düşmanca karşılanmış ve
kayıplara uğramışlardır. Bu arada Selçuklu sınırları dışında olan yerlerde bile
Türkmenlerin yaşamaya başladığı da görülmüştür. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’e bağlı
olması gereken bu Türkmenler, doğrudan Haçlılara saldırmamışlar, fakat yol
üzerindeki her şeyi yakıp yıkarak ve içilebilecek suları kirleterek çekilmişlerdir.
Böylece Türkmenler, Almanları ağır kayıplara uğratmak istemişlerdir104.
Haçlı Ordusu, Bizans sınırlarını aşan bu Türkmenlerle karşılaştıktan sonra, 2
Mayıs’da Borgulu önlerine gelmiştir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in bu sırada adı
geçmediği için, onun da babasının anlaşmasına sadık olduğu sanılmaktadır. Uluborlu
civarındaki Türkmenler, Haçlılar’ın yolundan uzaklaşarak dağlara çekilmişler,
hayvan ve erzak satarak ticarete girişmişlerdi. Borgulu’da, Haçlılar’ın yorgunluk,
soğuk ve açlıktan bunalmalarını fırsat bilen Türkmenler davul ve boru sesleri ile
Haçlılara saldırmaya başlamışlardır. Haçlılar bu durumu Türk elçilere şikayet edince,
elçiler, “Türkmenlerin kanun ve nizam tanımayan, komşu beldelere saldırmaya alışık
102
A. Efe, a.g.e., s. 66.
103
O. Turan, a.g.e., s. 221. T. Baykara, a.g.e., s. 13.
104
T. Baykara, a.g.e., s.15. A. Efe, a.g.e., s. 67. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 136.
29
bir kavim olduklarını, hürriyetleri için gerekirse sultanla bile savaşmaktan da geri
kalmayacaklarını” söyleyerek, olaya müdahale etmek istememişlerdir. Görülüyor ki,
Uluborlu’ya uğrayarak buradan geçmeyi uman Haçlılar buradan ağır kayıplar vererek
çıkabilmişler, Haçlılar üç-beş günlük Uluborlu–Akşehir arasındaki yolu tam otuz
günde alabilmişlerdir105.
I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in bu sırada Haçlılara karşı tutumu da dikkat
çekicidir. Bir yandan babasının siyasi tutumunu bilip dengelemeye çalışmış, bir
taraftan da Haçlıların ellerini kollarını sallayarak Türk ülkesinden geçip gitmelerine
de gönlü razı olmamıştır. Bunun için de Türkmenleri kullanmış, onları başarılı bir
şekilde Almanların üzerine sevketmiştir. Türkmenler de Borgulu’dan geçen Alman
Haçlıları gerçekten ağır kayıplara uğratmışlardır106.
Haçlılar, Konya’ya kadar ilerlemiş, burada ağır tahrip ve yağma
hareketlerinde bulunmuş, güneye doğru ilerledikleri sırada Alman Đmparatoru’nun
Silifke yakınlarındaki Göksu çayını geçerken, serinlemek için girdiği nehirde
boğulması üzerine,
Haçlılar
dağılmış,
III. Haçlı Seferi de
başarısızlıkla
sonuçlanmıştır. Alman Haçlı Ordusu’nun bu seferi Anadolu’dan geçen son Haçlı
Seferi olmuş, Haçlı Seferleri yüz yıl daha devam etmesine rağmen, hiçbir Haçlı
Ordusu, Anadolu’dan bir kez daha geçmeyi göze alamamıştır 107.
3. Selçuklu Şehzadeleri Arasında Mücadele
Selçuklu Sultanı II.Kılıçarslan’ın yaşlılığında, oğulları arasında başa geçmek
için mücadeleler başlamıştır. Sultan’ın büyük oğlu olduğu bilinen Kutbeddin
Melikşah’ın, 1189 yılında veliaht olduğu ve III. Haçlı Seferleri sırasında da bir süre
Konya’ya hâkim olduğu görülmüştür. Bu sırada Kılıçarslan’ın oğlu Melikşah elinde
esir gibi tutulduğu, diğer oğulları tarafından da sultanlığın kendilerine bırakılması
için baskılara maruz kaldığı anlatılmaktadır. Haçlıların Konya’dan çekilmesi üzerine
oğulları arasındaki kavgalar daha da şiddetlenmiş, bu arada Melikşah’ın zorlamaları
105
O. Turan, a.g.e., s. 222-223. Y. Öztuna, a.g.e., c. 2, s. 99-100. Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 3. T.
Baykara, a.g.e., s. 14. C.Cahen, a.g.e., s. 123-124. M. Orhan Bayrak, Türk Đmparatorlukları Tarihi,
Bilge Karınca Yay., Đstanbul 2002, s. 267.
106
107
T. Baykara, a.g.e., s.14.
O. Turan, a.g.e., s. 223. T. Baykara, a.g.e., s. 14. Y. Öztuna, a.g.e., s. 100. Emrullah Kaleli,
Anadolu Selçuklu Devri Türk-Haçlı Münasebetleri(1096-1092), (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi),
Isparta 2004, s. 169.
30
ile bilge veziri Đhtiyarüddin’i azletmiştir. Vezir de yolda uğradığı bir baskınla
hayatını kaybedince, Melikşah duruma hâkim olmaya çalışmıştır. Melikşah’ın
yanında iyice bunalan Sultan, onun Kayseri’yi kuşatmasını fırsat bilerek
Kayseri’deki oğlunun yanına sığınmış, ancak Kayseri meliki Nureddin Sultanşah’ın
yanında da gerekli ilgiyi göremeyince, en küçük oğlu, Uluborlu Meliki Gıyaseddin
Keyhüsrev’in yanına gitmiştir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, babasını çok iyi
karşılayarak rahatını sağlamış, babası ile beraber Konya üzerine yürüyerek,
Melikşah’ı Aksaray’a çekilmek zorunda bırakmışlardır. Daha sonra beraberce
Konya‘ya girmişler, I. Gıyaseddin Keyhüsrev babasının desteği ile veliaht olarak ilan
edilmiştir108. Sultan II.Kılıçarslan daha sonra I. Gıyaseddin Keyhüsrev ile birlikte
Melikşah’ı bertaraf etmek için harekete geçmiş, ancak Aksaray’ın kuşatılması
sırasında hastalanmış, 1192’de vefat etmiştir. Bu arada, I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in
babasını zehirlediği söylentileri de yayılmıştır. Anonim Selçukname’de, II.
Kılıçarslan’ın Konya Ereğlisi’nde Avarızoğlu tarafından zehirlendiği açıkça
belirtilmektedir109. Bu olaydan sonra, 1192 yılında, I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in
Konya’ya girerek buradaki devlet adamlarından bağlılık yemini aldıktan sonra sultan
olduğunu görüyoruz.
4. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Đlk Sultanlığı (1192–1196)
I. Gıyaseddin Keyhüsrev önce kendi sultanlığını tanımak istemeyen
kardeşleriyle mücadele etmek ve onları tesirsiz hale getirmek zorunda kalmıştır.
Melikşah ile I. Gıyaseddin Keyhüsrev, babalarının sağlığında veliaht olarak ilan
edildiklerinden sultan olmak için gerekçeye sahiptiler. Melikşah en büyük, I.
Gıyaseddin Keyhüsrev ise en küçük oğuldular. Ancak, 1196 yılında Melikşah’ın
ölmesiyle, I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in karşısına yeni bir rakip çıkmış, ikinci büyük
abisi Rükneddin Süleymanşah harekete geçerek, Konya’yı kuşatmaya başlamıştır110.
I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in tahta çıkışı sırasında on gün süren eğlenceler
yapılmış, beylere ve memleket büyüklerine kıymetli elbiseler hediyeler gönderilmiş,
108
Đbn Bibi, a.g.e., s. 32. Ahmed bin Mahmud, a.g.e., s. 149. O. Turan, a.g.e., s. 226-228. Abdülhaluk
Çay, II. Kılıç Arslan, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara 1987, s.113. T. Baykara, a.g.e., s.15.
A. Efe, a.g.e., s. 71.
109
Tarih-i Al-i Selçuk, s. 25–26.
110
O. Turan, a.g.e., s. 241. A. Efe, a.g.e., s. 72.
31
uç beyleri de gelerek biat etmişlerdir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, öteki kardeşlerine
karşı doğrudan harekete geçmemiş, iç kavgaları bir kenara bırakıp Selçuklu ülkesinin
batı yönündeki olaylarla ilgilenmiş, Bizans sınırında fetihlere girişmiştir111.
I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Bizans Đmparatoru III. Aleksios’un, Konya–
Đstanbul arasında ticaret yapan Selçuklu tebası Türk ve Rum tüccarlarını hapsederek
mallarına el koyması üzerine, iki devlet arasındaki barışı feshederek Bizans üzerine
yürümüştür. Önce Menderes vadisine yönelerek bu civarda beşbin kadar esir almış,
ardından Antiokya önlerine gelmiş, şehre girmeden topladığı esirlerle Akşehir
yakınlarına gelerek, topladığı Rum esirlerine ziraat toprağı, çift aletleri ve tohumluk
vererek onları geri dönüp dönmemekte serbest bırakmıştır. Rum halkın çoğu bu
yerlerde iskân edilmişlerdir. Bu olay Bizans idaresinden memnun olmayan halkın
Selçuklu idaresini tercih etmesi bakımından önemlidir. Bu sefer sonucu Honaz ve
Lâdik yöresi Türkmenlerin eline geçmiş, I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in fetih
hareketleri, yöredeki halk rivayetlerine bile yansımıştır 112.
I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in tahtı, 1196 yılına gelindiğinde sallanmaya
başlamıştır. Ağabeyi Melikşah’ın ölümünden sonra, daha önce sultan olmak için hak
idda etmeyen diğer ağabeyi Rükneddin Süleymanşah, harekete geçmeye başlamıştır.
Süleymanşah önce diğer kardeşleri üzerinde hâkimiyet kurmuş onlara boyun
eğdirmiş daha sonra Konya üzerine yürümüştür. Bu çekişme sırasında Konya
halkının da meşru sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev’i desteklediği görülmektedir.
Sultanın altmışbin kişilik ordusu, Rükneddin Süleymanşah’ı Konya’nın bağlarına
bile sokmamak için tetikte beklemişlerdir. Đki kardeşin kuvvetleri arasındaki
mücadele dört ay kadar devam etmiş, Konya halkının dayanma gücü kalmayınca
halkın ileri gelenleri Rükneddin Süleymanşah’a haber göndererek kuşatmayı
kaldırmasını, kendilerinin Kılıçarslan’ın sağlığında iken Keyhüsrev’e biat ettiklerini,
verdikleri sözden dönmelerinin mümkün olmadığını, kendisini de sevip saydıklarını
fakat meşru sultana ihanet etmeyeceklerini bildirmişlerdir. Eğer geri dönmeyi kabul
ederse bütün sefer masraflarını fazlasıyla karşılayacaklarını, bütün bunlara rağmen
111
112
O. Turan, a.g.e., s. 239. T. Baykara, a.g.e., s. 17.
O. Turan, a.g.e., s. 240. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s.138. T. Baykara, a.g.e., s.18. Y. Öztuna,
a.g.e., s.102. A. Efe, a.g.e., s. 72.
32
saltanat için ısrar ediyorsa ve şehre girmeyi planlıyorsa hiç olmazsa sultana ve
ailesine zarar vermeyeceğine dair söz vermesini istediler.
Rükneddin Süleymanşah, Konya’nın teslimi için şehir halkının şartlarını
kabul edip kardeşine bir ahitname yazmış ayrıca beylerin ve şehrin ileri gelenlerinin
mülk, ikta ve müsellimlik fermanlarını yenilemiştir. Elçiler durumu I. Gıyaseddin
Keyhüsrev’e bildirmiş, halkın daha fazla zarara uğramasını engellemek için teslim
olmayı uygun görmüştür. Bunun üzerine I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Konya’dan
ayrılırken Rükneddin Süleymanşah şehre girerek başa geçmiştir113.
5. I. Gıyseddin Keyhüsrev’in Gurbet Hayatı ( 1196- 1205)
I. Gıyaseddin Keyhüsrev, aynı günün akşamı, hayatından emin olma
endişesiyle gizlice Konya’yı terk etmiş, acele ve telaştan oğulları Đzeddin Keykavus
ve Alâeddin Keykubad’la da ayrı düşmüştü. Đstanbul’a gitmek üzere yola çıkan
Keyhüsrev, Konya’nın Lâdik köyüne geldiğinde saldırıya uğramış, bu durumu
ağabeyi Süleymanşah’a bildirince yöre halkı da cezalandırılmıştır. Süleymanşah
yeğenlerini buldurmuş, onları istekleri üzerine babalarının yanına göndermiştir114.
Karaman’a doğru seyahatine devam eden I. Gıyaseddin Keyhüsrev, oğulları
ve beraberindeki adamlarıyla, dokuz yıl sürecek olan çileli bir gurbet hayatının
başındaydı. Bu arada, Rükneddin Süleymanşah, memleketin her tarafına haberciler
göndermiş, kardeşine karşı herkesin saygılı davranmasını ve hürmette kusur
göstermemesini emretmiştir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Ermeni Kralı Leon’un
sınırlarına geldiğinde büyük bir törenle karşılanmış, burada bir ay kadar kaldıktan
sonra da Elbistan’a kardeşi Tuğrul Şah’ın yanına gitmek üzere yola çıkmıştır115.
Elbistan, Güneydoğu Anadolu’nun en önemli şehirlerindendi. Burası
Selçuklular’ın güneydeki son büyük şehirlerinden birisi sayılıyordu. Bu şehrin
meliki, ağabeyi Tuğrulşah tarafından sevinç ve saygı ile karşılanan I. Gıyaseddin
Keyhüsrev bir müddet de burada kalmıştır. Hatta bu dönemde Tuğrulşah şehrin
kadısı ve ileri gelenlerinin huzurunda ülkesini her şeyi ile I. Gıyaseddin Keyhüsrev’e
113
Đbn Bibi, a.g.e., s. 54. O. Turan, a.g.e., s. 244-247. O. Turan, Selçuklular Medeniyeti ve Türk Đslam
Tarihi, Ankara 1945, s. 209. T. Baykara, a.g.e., s. 20-21. A.Efe, a.g.e., s. 73-74.
114
Đbn Bibi, a.g.e., s. 55. T. Baykara, a.g.e., s. 22. O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 247.
O. Turan, a.g.m., s. 615.
115
Đbn Bibi, a.g.e., s. 58.
33
vermek istemiş, I. Gıyaseddin Keyhüsrev, O’nun bu cömert davranışından memnun
kalmış ancak, kardeşinin bu bağışlarını tekrar kendisine iade etmiştir. Keyhüsrev,
burada bir müddet daha kaldıktan sonra, Malatya’ya diğer kardeşinin yanına
gitmiştir116.
Malatya meliki Muizeddin Kayserşah da kardeşini sevinçle karşılamış,
kendisine hediyeler vererek gönlünü almak istemiştir. Ardından Haleb’e geçen I.
Gıyaseddin Keyhüsrev, Eyyubi hâkimi Melik Zahir ile görüşmüş, ancak, burada da
tekrar başa geçmek için, yardım alamayınca kızkardeşinin bulunduğu Diyarbakır’a,
eniştesi Melik Salih’in yanına gelmiştir. Kızkardeşi tarafından çok iyi karşılanmış,
bir süre daha kaldıktan sonra Doğu Anadolu’nun en büyük siyasi ve kültürel
merkezlerinden biri olan Ahlat’a gelmiştir. Ahlat Meliki Balaban, gelişini haber
alınca, bizzat gidip karşılamış, ayrılırken de armağan olarak otuzbin dinar
göndermiştir. Ahlat’tan ayrılan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Karadeniz yoluyla
Đstanbul’a doğru yönelmiştir117.
Gittiği her yerde el üstünde tutulan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, uzun süreli
misafirliklerin, misafiri olduğu kişilere de zarar vereceği endişesiyle, bulunduğu
yerden hemen ayrılmak istemiştir. Ermeniler, Eyyubiler ve melik olan diğer
kardeşlerinin kendisine yardımcı olamayacağını anlayınca Bizans Đmparatoru III.
Alexius ile görüşmek üzere yola çıkmıştır.
Karadeniz üzerinden gemilerle Đstanbul’a gelen I. Gıyaseddin Keyhüsrev ve
oğulları, Đmparator III. Alexius tarafından sultanlara yakışır bir şekilde karşılanmış,
el üstünde tutularak misafir edilmiştir. Bu sırada Bizans’ın durumunun da hiç iyi
olmadığı, Bizans Đmparatoru’nun eski Selçuklu Sultanına şatafatlı şölenler vererek
durumunu gölgelemeye çalıştığı belirtilmektedir.
I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in, Đstanbul’da kaldığı sırada nüfuzlu bir Frenk Beyi
ile çatışması, hatta bu kişiyle dövüşmesi üzerine ortam gerginleşmiştir. Selçuklu
tarihlerinin belirttiğine göre bu Frenk, Bizans sarayına alacağını istemek için gelmiş,
bu esnada Selçuklu eski sultanına karşı ağır sözler söyleyince, I. Gıyaseddin
Keyhüsrev de dayanamamış ve kızgınlığını belli ederek cevabını vermiştir. Hatta
116
Đbn Bibi, a.g.e., s. 59-60. O. Turan, a.g.e., s. 268. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 144-145.
117
Đbn Bibi, a.g.e., s. 60-70. Aksarayi, a.g.e., s. 24. O. Turan, a.g.e., s. 69. T. Baykara, a.g.e., s. 23.
34
zamanının da ünlü bir silahşoru olan bu Frenk ile vuruşarak onu ağır bir yenilgiye
uğratmış, buna sinirlenen diğer Frenkler kavga çıkarmak istedilerse de Đmparatorun
askerleri buna mani olmuşlardır. Bu olaylar göstermektedir ki, 1203–1204 yılları
Đstanbul’da karışıklıklar oldukça artmıştır. Haçlıların tehdidi de iyice artınca I.
Gıyaseddin Keyhüsrev, Đstanbul’dan ayrılarak, Bizans’ın Ege bölgesinde kudretli
derebeylerinden biri olan kayınpederi Maurozomes’in topraklarına giderek burada
yaşamaya başlamıştır118.
Đstanbul’un Haçlılar tarafından işgali, I. Gıyaseddin Keyhüsrev buradan
ayrıldıktan sonra olmuş, bu büyük şehir, Bizans’ın sığınağı, Haçlılar tarafından
yağmalanmıştır. Bu sırada Bizans Đmparatoru III. Alexius da Selçuklu Sultanı
Rükneddin Süleyman Şah’dan yardım istemiş, fakat Sultan’ın Gürcistan seferi ile
meşgul olması üzerine kaderi ile baş başa kalmıştır. Haçlılar’ın Đstanbul’u işgalinin
ardından, burada bir Latin Đmparatorluğu kurulmuştur119.
Aynı sene içinde, 1204 yılında, I. Gıyaseddin Keyhüsrev için daha önemli
bir gelişme yaşanmış ve 8 yıl kadar Anadolu Selçuklu Sultanlığı yapan ağabeyi
Rükneddin Süleymanşah, ikinci Gürcistan seferine çıkarken yolda hastalanarak vefat
etmiştir. Sultanın ani ölümü üzerine, beyleri anlaşarak henüz buluğ çağına ermemiş
olan küçük oğlu Kılıç Arslan’ı, III. Đzzeddin Kılıç Arslan adıyla Selçuklu tahtına
oturtmuşlardır120.
III. Đzzeddin Kılıçarslan’ın, annesi ile işbirliği yapanların dışında kalan bazı
beyler, başta çocuk yaşta bir sultan olması yerine, I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in başa
geçmesini istiyorlardı. Bunun için Yağı-basan oğulları, Mübarizeddin Ertokuş, Batı
Uç beyleri anlaşarak harekete geçmişlerdir. Bu durumu I. Gıyaseddin Keyhüsrev’e
bildirmek için, daha önce O’nun hizmetinde çalışmış olan, bilgili ve becerikli, beş dil
bilen Hacib Zekeriya’yı görevlendirerek, keşiş kılığına sokmuşlar, yanına
göndermişlerdir. Maurozomes’in adamları, O’nu Keyhüsrev’in huzuruna çıkarmışlar,
kendisini tanıtmasına gerek kalmadan Keyhüsrev de O’nu tanımış, abisinin öldüğü,
118
Đbn Bibi, a.g.e., s. 71-76. T. Baykara, a.g.e., s. 24-25. O. Turan, a.g.e., s. 270-271. Y. Öztuna,
a.g.e., s.102. A. Efe, a.g.e., s. 76-77.
119
120
T. Baykara, a.g.e, s. 26.
Đbn Bibi, a.g.e., s. 96. Aksarayi, a.g.e., s. 24. T. Baykara, a.g.e., s. 27. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e.,
s. 142.
35
yeğeninin başa geçtiği, beylerin de kendisini sultan olmaya davet ettikleri haberini
almıştır.
Bu
arada,
kayınpederi
Maurozomes
de
elinden
gelen
yardımı
esirgemeyeceğine dair söz vermiştir.
Hazırlıklarını tamamlayan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, oğulları, kayınpederi ve
beraberindekilerle, Đznik tarafına yönelmiş, buranın hâkimi Laskaris topraklarından
geçmesine izin vermeyince, Laskaris’le anlaşma yapmak zorunda kalmış, iki oğlu ve
Zekeriya Hacib’i burada rehin bırakarak bölgeden çıkmıştır121.
Daha sonra kendisini davet eden beylerle buluşan I. Gıyaseddin Keyhüsrev,
meliklik yaptığı Uluborlu’ya gelmiş, Đbn Bibi’nin yer belirtmeden Uc olarak
bahsettiği Borgulu’da halkın sevgi gösterileri ile karşılanmış, özellikle Uc
Türkmenleri ile sıkı temaslarda bulunup asker toplamaya başlamıştır. Bu arada,
Hacib Zekeriya, I. Gıyaseddin Keyhüsrevin oğullarını kaçırarak, kendisine
ulaştırmıştır122.
III. Kılıçarslan da bu sırada Selçuklu kuvvetleriyle birlikte, Isparta ve
çevresini kuşatmış ve bölgede hâkimiyeti sağlamıştır123. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in
harekete geçtiği sırada, bu kuşatmaya katılan askerler de emrine girmişledir.
Keyhüsrev, askerlerini Borgulu’da düzenlemiş, 1205 yılında Konya üzerine
yürümüştür. Bu olay Uluborlu’nun önemini koruduğunu bize göstermektedir.
Konya’yı bir ay kadar muhasara eden Keyhüsrev, şehri teslim etmek istemeyen
Konyalılar’ın direnişini kıramayarak geri çekilmiştir. Ancak, Aksaray halkı ve öteki
şehirlerin, I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in tarafını tuttuklarının öğrenilmesi üzerine,
Konya halkı Kılıçarslan’a bir şey yapılmaması şartıyla anlaşarak şehri teslim
etmişlerdir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, dokuz yıllık bir gurbet hayatından sonra, 1205
yılının şubat ayında, Konya’da Selçuklu tahtına yeniden geçmiştir. III. Kılıçarslan ise
Tokat Meliki olarak tayin edilmiş, ancak buraya gidemeden, Gevele Kalesi’nde vefat
121
Đbn Bibi, a.g.e., s. 97- 101. O. Turan, a.g.e., s. 272-273. T. Baykara, a.g.e., s.27-28. F. Yıldız, a.g.e,
s. 29.
122
Đbn Bibi, a.g.e., s. 104. Aksarayi, a.g.e., s. 24. O. Turan, a.g.e., s. 273. Emine Uyumaz, Sultan I.
Alaeddin Keykubad Devri Selçuklu Tarihi (1220-1237), (Basılmamış Doktora Tezi), Đstanbul 1997,
s.15.
123
O. Turan, a.g.e., s. 266.
36
etmiştir124. III. Kılıç Arslan’ın ölümü üzerine, Tokat Melikliğine Alâeddin Keykubat
atanırken; melik olarak, Malatya’ya ağabeyi Đzzeddin Keykavus, en küçük kardeş
Celaleddin Keyferidun da Koylu-hisar’a gönderilmiştir125.
6. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Đkinci Saltanatı (1205–1211)
I. Gıyaseddin Keyhüsrev büyük bir şenlik içinde Konya’ya girerek yeniden
sultan olmuştur. Merkezi hâkimiyetin güçlenmesinden yana olan Sultan Keyhüsrev,
oğullarını yukarıda belirtildiği gibi eyaletlere melik olarak gönderirken, tam yetki
vermemiş, onları kontrol ederek karışıklıklara, kavgalara meydan vermemeyi
düşünmüştür.
Kısa süre içinde Anadolu Beylikleri, Artuklu ve Eyyubi melikleri,
Mengücekoğulları, Anadolu Selçuklu hâkimiyetini kabul etmişlerdir. Erzurum meliki
kardeşi Tuğrulşah, Gürcistan üzerine başarılı seferler düzenlemiştir. Bu arada
Keyhüsrev, Trabzon’da hâkimiyet kuran ve imparatorluklarını ilan eden David ve
Alexis’e karşı Đznik Đmparatoru Laskaris’le anlaşma yapmıştır. Trabzon hükümdarı
Alexius’un yenilgiye uğratılması ve Karadeniz’deki Samsun liman şehrine
düzenlenen başarılı seferler sonucu, Karadeniz ticaret yolları da güvenlik altına
alınmıştır126.
Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Selçuklu Devleti hizmetine kayınpederi
Mavrozomes’i melik tayin ederek Denizli ve Menderes havalisinde seferlerle
görevlendirmiştir. Böylelikle, Menderes havalisinde, Mavrozomes yönetiminde bir
Uc Beyliği oluşturulmuş127, bu beyliğin bir kanadında da Uluborlu yer almıştır.
Uluborlu, her ne kadar Selçuklular’a geçmiş olsa da, Hıristiyan bir cemaat bölgedeki
mevcudiyetini uzun süre devam ettirmiştir128. Uluborlu’da 19. yy’da dahi kale
içerisinde oturan Hıristiyan bir topluluğun oluşu da bunu belgelemektedir.
I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in başa geçince ilk yaptığı işlerden biri de, kendisi
gurbetteyken Şam’a gitmiş olan hocası Mecdeddin Đshak’ı davet etmek olmuştur.
124
Đbn Bibi, a.g.e., s.108. Aksarayi, a..g.e., s. 25.
125
O. Turan, a.g.e., s. 275. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 145.
126
O. Turan, a.g.e., s. 277-280. A. Sevim- Y. Yücel, a.g.e., s. 146. A. Efe, a.g.e., s. 81.
127
Đbn Bibi, a.g.e., s.110. O. Turan, a.g.e., s. 281. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 146.
128
W. M. Ramsay, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, (Çev. Mihri Pektaş), Đstanbul 1960, s. 447-448.
37
Küçüklüğünden beri Mecdeddin Đshak’tan dersler alan, O’nun yanında büyüyen I.
Gıyaseddin Keyhüsrev, hocasını Farsça ve manzum olarak yazdığı mektupla yanına
çağırmış, Mecdeddin Đshak bu davete icabet ederek Konya’ya gelmiş, daha sonra
Malatya meliki Đzzeddin Keykavus’u yetiştirmek için Malatya’ya gitmiştir129.
Manzum olarak yazdığı mektubunda, Uluborlu’dan da bahseden Sultan I.
Gıyaseddin Keyhüsrev, meliklik yaptığı şehre geldiğinde, ülkenin durumunun iyice
kötüye gittiğinden, bölge halkının ağır zulümler altında ezildiğinden bahseder.
Sultan, buraya gelerek duruma el koyduğunu bölgede etrafına topladığı askerlerle,
yeniden tahtı ele geçirdiğini belirtir. Sultan’ın yazmış olduğu, güzel sözlerle
bezenmiş mektup üzerine Şeyh Mecdeddin Đshak, Konya’ya gelmiştir130.
Bu sırada, Aldobrandini isimli bir Đtalyan’ın kontrolüne geçen Antalya şehri,
önemli bir ticaret ve liman şehriydi. 1182’de Borgulu, 1204 sonrası Sparta kalesinin
fethiyle dikkatler Antalya’ya doğru çevrilmiştir. Daha Borgulu meliki iken
Antalya’nın durumunu dikkatlice incelemiş olan I. Gıyaseddin Keyhüsrev,
Antalya’ya sefer düzenlediğini ilan etmiştir. 1206 yılında Selçuklu ordusu
Konya’dan batıya doğru harekete geçmiş, bu sefer sırasında Borgulu’ya da uğrayan
Keyhüsrev’in ordusu iyice kalabalık hale gelmiştir. 1206 yılı sonlarında Antalya
şehri Selçuklu ordusu tarafından kuşatılmıştır. Đki safhada gerçekleşen kuşatmada,
Türk askerlerinin hücumuyla kale kaplarının açılması sağlanmış, çetin bir
mücadeleden sonra kaleye girilmiştir. Antalya kılıçla alındığı için I. Gıyaseddin
Keyhüsrev üç gün askerini serbest bırakmış, Antalya beyliğine en güvendiği
129
130
Đbn Bibi, a.g.e., s. 111-114. O. Turan, a.g.e., s. 275. T. Baykara, a.g.e., s. 32.
Sultan’ın, hocası Şeyh Mecdeddin Đshak’a yazmış olduğu beyitlerin, son birkaç mısrası;
“Kendi isteğimle Borgulu tarafına geldim. Orada kanadı rüzgârda olan bir ülke buldum.
Orda birkaç fesat kin peşinde koşmuş, zulüm atına cefa eğerini atmış.
Halk onların eziyetinin üzüntüsünde. Kimse gülen yüz görmemiş.
Tanrı koruyucum, destekçim ve yardımcım olunca onlar saldırılarım karşısında dağıldılar.
Sonunda bahtımız açıldı, ülke baştanbaşa kurtuluşa erdi.
Ülke bizim ve sizin emrinizin altındadır. Dünyada bizim adımız ve sizin arzunuz hâkimdir.
Bizim davamızın üstünlüğünden dostlarımız, düşmanlarımız hepsi etrafımıza toplandı.
Haberin olsun, senin yerin artık burası. Başında çamur da olsa onu burada yıka.
Allah’ın izniyle bu yazı bana aittir. Allah bize yeter. O, en iyi vekildir.” şeklindedir.
Đbn Bibi, a.g.e., s.113.
38
adamlarından Mübarizeddin Ertokuş’u görevlendirmiştir. Kalenin sağlamlaştırılması
işi bitince de Konya’ya dönmüştür131.
I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in yanına bu esnada, Haçlılar’ın işgalinden kaçan
Bizans Đmparatoru III. Aleksios gelmiş, damadı Đznik hükümdarı Laskaris’e karşı
Keyhüsrev’den yardım isteğinde bulunmuştur. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, daha önce
Đstanbul’da misafir iken vermiş olduğu söz üzerine kendisine yardım edeceğini,
Laskaris üzerine bir sefer düzenleyeceğini bildirmiş, ardından Đznik hükümdarına
yerini Alexios’a bırakması için bir ültimatom göndermiştir. Bu mektuba Laskaris’in,
hayır cevabını vermesi üzerine, derhal ordularını hazırlayarak Batı seferine çıkmıştır.
Sultan, bu sefere çıkarken Borgulu’ya uğramış, sonra Yukarı Menderes Vadisi’ne
gelerek, Antiokhia Kalesi’ni kuşatmıştır. 1211 yılında, Selçuklu ve Bizans orduları
Menderes vadisine doğru ilerlemişler, iki ordu karşı karşıya gelmiştir. Başta galip
gelen Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev, savaş alanını gezerken bir Frenk
askeri tarafından öldürülünce, kaçan Bizans kuvvetleri geri dönmüş ve birçok Türk
askerini öldürmüşler, esir almışlardır. Komutanlarından Seyfeddin Ayapa, Sultan’ın
cansız bedenini görünce O’nu tanımıştır. Bir başka beyana göre savaştan sonra
Türkler toplanmışlar, sultanı aramışlar, savaş meydanındaki bir ölünün çizmelerini
çektiklerinde ayak parmaklarının altı olduğunu görmüş ve sultanın şehit düştüğünü
anlamışlardır. Đbn Bibi’nin verdiği bilgiye göre, bizzat Laskaris Keyhüsrev’i öldüren
askeri görmüş, Sultan’ı teşhis etmiş, O’nu öldüren Frenk’i öldürtmüştür. Alaşehir
Savaşı olarak
bilinen
bu savaş,
Selçukluların zaferiyle
başlarken,
Đznik
Đmparatoru’nun kazanmasıyla son bulmuş, fakat her iki taraf da bir çok kayıp
verdiğinden kimin karlı çıktığı anlaşılamamıştır. On yıldan fazla saltanat sürmüş olan
I. Gıyaseddin Keyhüsrev, 1211 yılında savaş meydanında şehit olmuş, naşı, oğlu I.
Đzzeddin Keykavus tarafından Alaşehir’den Konya’ya naklettirilmiştir132.
I. Gıyaseddin Keyhüsrev, şehadetiyle beraber ardında üç evlat bırakmıştır.
Bunlardan I. Đzzeddin Keykavus 1211-1220, I. Alaeddin Keykubad 1220-1237 yılları
131
Đbn Bibi, a.g.e., s. 115-117. Aksarayi a.g.e., s. 25. O. Turan, a.g.e., s. 283-286. O. Turan, Türkiye
Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, TTK Yay., Ankara 1988, s.127. T. Baykara, a.g.e., s. 36-38.
132
s Đbn Bibi, a.g.e., s. 121-131. Aksarayi , a.g.e., s. 25. O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.
287-290. A. Sevim-Y .Yücel, a.g.e., s.147. A. Efe, a.g.e., s. 82-83. T. Baykara, a.g.e., s. 42-43. E.
Güngör, a.g.e., s. 103.
39
arasında sırayla Selçuklu Devleti’nin başına geçmişlerdir133. Bu Sultanların dönemi,
Anadolu Selçuklu Devleti’nin en parlak dönemi olmuştur. I. Alâeddin Keykubad
zamanında alınan Alaiye Kalesi Selçukluların en önemli limanlarından biri
olmuştur134. Harzemşahlar Devleti de Yassı Çemen Savaşıyla 1230’da bozguna
uğratılmıştır135. Uluborlu, daha önceki dönemlerden önemini koruyan bir şehir
olmakla beraber, bu dönemlerde de payına düşeni almış, iktisadi ve kültürel
yönlerden gelişmeye devam etmiştir. Şehzadeler şehri olarak da önemini korumuştur.
E. II. Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi (1237–1246)
Sultan I. Alaaddin Keykubad düzenlenen bir şölen sırasında zehirlenerek
vefat etmesiyle geride üç oğul bırakmıştır136.
Bunlar; Gıyaseddin Keyhüsrev, Đzzeddin Kılıçarslan ve Rükneddin Süleyman
adlarındaki oğullarıdır137.
Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubad, iki kez evlenmiş, birinci
evliliğini Alaiyeli Kyr Vart’ın kızı “Mahperi Hatun” ile yapmış, bu hanımından
Gıyaseddin Keyhüsrev adını verdiği bir oğlu olmuştu. Đkinci evliliğini de Eyyubi
Devleti hükümdarı Melik Adil’in kızı Melikei Adiliye, diğer adıyla “Gaziye Hatun”,
ile yapmış, onun da Đzzeddin Kılıçarslan ve Rükneddin Süleyman adlı iki oğlu ve iki
de kızı olmuştu. Sultan Alaaddin’in ikinci kez evlenmesinin bir sebebi, Eyyubilerle
akrabalık kurarak ittifak yapmak ve Moğol tehlikesinin önüne geçmekti. Daha
hayatta iken bu ikinci eşinin de ısrarıyla oğlu Đzzeddin Kılıçarslan’ı veliaht ilan
etmiş, ilk eşinden olan büyük oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev’i de Erzincan eyaletine
vali olarak göndermiştir. Bu yüzden Gıyaseddin Keyhüsrev bu olaya içerlemiş,
büyük olarak başa geçme sırası kendisinde olduğu için bazı planlarla babasını ve
kardeşini alt ederek başa geçmeye çalışmıştır138.
133
T. Baykara, a..g.e., s. 47.
134
O. Turan, Selçuklular Medeniyeti ve Türk Đslam Tarihi, s. 210.
135
Đbn Bibi, a.g.e., s. 394-406.
136
Đbn Bibi, a.g.e., s. 456. O. Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, s. 28. M. O.
Bayrak, a.g.e., s. 278.
137
A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 148.
138
A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 154-165. K. Göde, a.g.m., s. 115. S. Demirdal, a.g.e., s. 45.
40
Bu dönemde, II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in yanındaki kişi, devlette önemli
görevler yapmış, bilgisi, zekâsı ve becerikliliği ile kısa sürede zengin olmuş,
döneminin en meşhur mimarlarından kabul edilen Saadeddin Köpek idi. Bu kişinin
son derece hırslı ve tehlikeli bir yönü de olduğu belirtilmektedir. Henüz çocuk
yaştaki II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in yakın dostu ve sırdaşı haline gelmiş, O’nu
yönlendirmeye başlamıştır. Düşmüş olduğu durumdan faydalanıp O’nu kışkırtmış,
tehlikeli planlarına ortak etmiştir. I. Alâeddin Keykubad’ı, Meşhed Ovası’nda verdiği
ziyafette zehirletenin de aslında bu kişi olduğu belirtilmektedir. Sultanın ölümünün
ardından, sağlığında veliaht olarak tayin ettiği Đzzeddin Kılıçarslan’ın başa
geçmesine imkân tanımadan II. Gıyaseddin Keyhüsrev’i hızlı bir şekilde tahta
oturtmuş, babasının adamlarını biat için çağırarak hepsini biat ettirmiştir. Bu devlet
adamlarını korkutan asıl konu, II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in selahiyetsizliği,
Saadeddin Köpek’in elinde oyuncak olması idi. Çaresizlik içinde O’nun başa geçişini
kabul ettiler. Sadeddin Köpek’in asıl amacı ise hükümdar olmak idi. Bunun için de
kendine muhalif olan, önde gelen devlet adamlarını da yavaş yavaş ortadan
kaldırarak, önüne çıkacak engelleri yok etmiştir. Bundan sonra I. Alâeddin
Keykubad’ın önemli devlet erkânından, Kemaleddin Kamyar, Şemseddin Altunaba,
Taceddin Pervane, Hüsameddin
Kaymeri’yi öldürtmüş,
hatta I. Alaeddin
Keykubad’ın ikinci eşi, Melik Adil’in kızı Gaziye Hatun’u da Ankara’da
katlettirmiştir139.
II. Gıyaseddin Keyhüsrev, yine Saadeddin Köpek’in etkisiyle ve endişeyle,
kardeşleri Đzzeddin Kılıçarslan ve Rükneddin Süleyman’ı Uluborlu Kalesi’ne
göndererek burada hapsettirmiştir. Bu şehzadelerin Uluborlu Kalesi’nde uzun bir
hapis hayatı yaşadıktan sonra burada boğduruldukları bilinmektedir. Đbni Bibi’nin
belirttiğine göre, II. Gıyaseddin Keyhüsrev başta kendi çocuğu olmadığı için onların
hayatlarına dokunmamış, fakat Hıristiyan karısı Berduliye’den Đzzeddin Keykavus,
Rum cariyesinden Rükneddin Kılıçarslan ve Gürcü prensesinden Alâeddin Keykubad
adlı üç çocuğu olduktan sonra Mübarizedin Armağan Şah’ı üvey kardeşlerini
öldürmek için Borgulu’ya göndermiştir. Đzzeddin Keykavus’un atabeyi olan
Armağan Şah iyi bir insan olduğundan, bir rivayete göre şehzadeleri öldürmemiş;
139
Đbn Bibi, a.g.e., c. II, s. 26-27.
41
bunu sultandan ve Köpek’ten gizlemiş, emri yerine getirmemiştir140. Ancak
Borgulu’daki
şehzadelerin
öldürüldükten
sonra,
bina
önündeki
Kılıçarslan
Medresesi’nin bunlar adına yapıldığı, şehzadelerin türbelerinin de medresenin
avlusunda bulunduğu, kurtuluş savaşı sonrası mülk olarak satıldığı bilinmektedir141.
Bu olayların ardından II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in, Saadeddin Köpek’in
entrikalarını ve kendisini öldürme planlarını öğrenerek, bir oyunla onu öldürttüğünü
görüyoruz142. Bu dönemin diğer önemli olayları ise, Anadolu Selçuklu Devleti’ni
sarsacak niteliktedir. Önce, Baba Đshak ya da Baba Resul adlı bir kişinin
peygamberlik iddiasıyla başlattığı isyan çıkmış; Babailer Đsyanı olarak anılan bu
isyan Selçuklu Devleti’nin iç işlerini iyice karıştırmıştır143. Bu dönemde zaten gözü
batıda olan Moğollar bunu fırsat bilerek Anadolu Selçuklu Devleti topraklarına
girmeye başlamışlardır.
Baycu Noyan komutasında harekete geçen Moğollar, 1241 yılında 30 bin
kişilik bir orduyla, Erzurum’u yakıp yıkarak, Sivas’a doğru yönelmişlerdir. Genç ve
tecrübesiz Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in komutasındaki Selçuklu orduları
Moğollarla karşılaşmak için harekete geçmiş, 3 Temmuz 1243 yılında Kösedağ
mevkiinde Selçuklu ordusu ağır bir yenilgi almıştır. Kösedağ Savaşı sonunda
Selçuklu Devleti’nin yıkılış senaryosu yazılmaya başlarken, Anadolu da Moğol
yönetimi
altında
ezilmeye
başlamıştır.
Sivas
şehri
Moğollar
tarafından
yağmalanırken, acımasızca birçok insanı katleden Moğol ordusunun önüne
geçilememiştir. Sonunda Moğollarla sulh yolunu seçen devlet yetkilileri, Moğollara
yüklü vergiler ödemek zorunda kalmışlardır. Bu tarihten sonra Anadolu’da Moğol
hâkimiyeti başlamıştır144.
140
Đbn Bibi, a.g.e., s. 27. O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 409-410. A. Efe, a.g.e., s.126.
Ali Öngül, a.g.e, s. 108.
141
S. Demirdal, a.g.e., s. 46.
142
Đbn Bibi, a.g.e., s. 34-35. O. Turan, a.g.e. ,s. 412-413. K. Göde, a.g.m., s.116.
143
Đbn Bibi, a.g.e., s. 49-53. O. Turan, a.g.e., s. 420-427. M. O. Bayrak, a.g.e., s. 28. E. Güngör,
a.g.e., s. 107.
144
Aksarayi, a.g.e., s. 35. Đbn Bibi, a.g.e., s. 65-73. O. Turan, a.g.e., s. 431-437. O. Turan, Selçuklular
Medeniyeti ve Türk Đslam Tarihi, s. 212. Đbnü’l Adim, a.g.e., s.193. Ali Öngül, a.g.e, s.114. E.
Güngör, a.g.e., s. 108.
42
II. Gıyaseddin Keyhüsrev vahşi hayvanlarla oynamayı sevdiğinden, yine
onlarla vakit geçirdiği bir gün, bir hayvan tarafından ısırılarak ölmüştür. Öldüğünde
henüz 25 yaşında olan genç sultanın cenazesi Konya’ya defnedilmiştir. II.
Gıyaseddin Keyhüsrev geride, Đzzeddin Keykavus, Rükneddin Kılıçarslan ve
Alâeddin Keykubad adlarıyla üç oğul bırakmıştır145.
F. II. Đzzeddin Keykavus Dönemi (1246-1249)
Uluborlu’da meliklik yapan sultanlardan biri de II. Đzzeddin Keykavus’dur. II.
Gıyaseddin Keyhüsrev’in en büyük oğlu olan II. Đzeddin Keykavus Uluborlu’dan
gelerek başa geçtiğinde henüz 11 yaşındadır. II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in, aslında
sağlığında Alaeddin Keykubad’ı veliaht ilan ettiğini görmekteyiz. Ancak devlet
adamları bu isteğe göre değil örfe göre hareket ederek en büyük şehzadeyi tahta
çıkarmaya karar vermişlerdir. Vezir Şemseddin Đsfahani, Celaleddin Karatay,
Şemseddin Hasoğuz, Eseddin Rüzbe, Fahreddin Ebubekir aralarında anlaşarak bu
sırada Borgulu’da melik olan Đzzeddin Keykavus’u Konya’ya getirtmişler ve tahta
çıkartmışlardır146.
II. Đzzeddin Keykavus dönemi, siyasi karışıklıkların fazlalaştığı, Moğolların
1243 Kösedağ yenilgisinden sonra baskılarını artırdıkları bir dönem olmuştur. Bu
sırada çıkan bir isyan da ortalığı karıştırarak, Selçuklular’ı bir hayli oyalamıştır. Uç
bölgede Ahmed isminde bir Türk, Alâeddin Keykubad’ın oğlu olduğu iddasıyla
ortaya çıkmış ve davet ettiği o havalinin Türk kabileleri O’nun etrafında
toplanmışlardır. Daha önce bahsi geçtiği gibi, bu iddia ile Gıyaaseddin Keyhüsrev’in
Melike-i Adiliye’den doğan üvey kardeşi Alâeddin Keykubad’ı ve Kılıçarslan’ı,
Mübarizeddin Armağan Şah’a teslim edip, öldürmek üzere Borgulu’ya göndermesi
ve Armağan Şah’ın şehzadeleri öldürmemesi arasında bir bağlantı vardır. Bu olay,
Türkmenlerin bu yaygın rivayete göre hareket ettiklerini bize göstermektedir.
Ahmed’in isyanı Türkmenler arasında gittikçe büyümüş, ancak üç dört ay sonra
bastırılabilmiştir147.
145
Đbn Bibi, a.g.e., s. 88. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 175.
146
Đbn Bibi , a.g.e., s. 89. O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 458.
147
Đbn Bibi, a.g.e., s.116-117. O. Turan, a.g.e., s. 464-465. Mustafa Akdağ,,Türkiye’nin Đktisadi ve
Đçtimai Tarihi, Tekin Basımevi, c.1, Đstanbul 1979, s. 69. Doğan Avcıoğlu,Türklerin Tarihi, c.V,
Đstanbul 2001, s. 2099-2100.
43
II. Đzzeddin Keykavus’un, bu sırada kardeşi Rükneddin Kılıçarslan’la da
mücadeleye girdiğini görmekteyiz. Bu mücadele başta atabeyi Celaleddin Karatay’ın
etkisiyle iyi sonuçlanmış, Karatay üç kardeşi bir tahta oturtmak gibi zor bir işi
başarmıştır. 1257 yılına kadar süren bu döneme Üç Kardeş Saltanatı Dönemi
denilmiştir148. Bu sırada üç kardeş adına hutbe okunduğu gibi, üçünün adına da
sikkeler bastırılmıştır149. Ancak bu dönem de uzun sürmemiş, saltanat hırsıyla
yeniden mücadeleler başlamıştır. Bu dönemde kardeşlerden en küçüğü olan Alâeddin
Keykubad’ın ölümüyle ki Sultan II. Đzzeddin Keykavus tarafından öldürüldüğü
belirtilmektedir, iki kardeşin çekişmesi yeniden başlayacaktır. Đkisi arasında yapılan
savaşlarda Kılıçarslan, II. Đzzeddin Keykavus’un ünlü komutanı Arslandoğmuş
tarafından yakalanıp Kayseri’ye götürülmüş, II. Đzzeddin Keykavus canını
bağışlayacağını belirterek O’nu, Uluborlu Kalesi’ne hapsettirmiştir. Kaçmaması için
de muhafızlığına II. Đzzeddin Keykavus’un Hıristiyan dayılarından biri olan Kir Haye
tayin edilmiş, O da hapisteki sultana şiddetli davranmıştır150.
II. Đzzeddin Keykavus, 1257 yılında Moğollarla çatışmaya girince, Moğol
komutanı Baycu Noyan, Antalya’ya kaçan II. Đzzeddin Keykavus’un yerine, Borgulu
Kalesi’nde hapis olan Rükneddin Kılıçarslan’ı getirip, Konya tahtına oturtmuştur.
Baycu Noyan, Bağdat kuşatmasına katılmak için Anadolu’dan ayrılınca, II. Đzzeddin
Keykavus, Konya’ya geri dönerek tahtı tekrar ele geçirmiştir. Ancak kardeşi
Rükneddin Kılıçarslan’ın, Đlhanlı hükümdarı Hülagü’den yardım istemesi üzerine,
O’da Đlhanlı hükümdarına giderek, bağlılığını bildirmiştir. Hülagü Han, Selçuklu
Devleti’ni iki kardeş arasında paylaştırarak, Konya’yı II. Đzzeddin Keykavus’a,
Tokat’ı IV. Rükneddin Kılıçarslan’a merkez yapmıştır. Ancak IV. Rükneddin
Kılıçarslan ve veziri Pervane Muineddin Süleyman bu paylaşımı yeterli bulmayarak,
Moğolları II. Đzzeddin Keykavus aleyhine kışkırtmışlardır. 1262 yılında II. Đzzeddin
148
Đbn Bibi, a.g.e., s.122. O. Turan, a.g.e., s. 467-469. Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s.12-13. M. Akdağ,
a.g.e., s. 73. Ayrıntılı bilgi için bkz. K. Göde, “Anadolu’da Cengizli ve Đlhanlı Hakimiyeti Dönemine
Genel Bir Bakış (1239-1327), SDÜFEFSBD, S. 1, Isparta 1995, s. 175-176. Kansu Ekici, Anadolu
Selçuklu Devleti’nde Üç Kardeş Devri(1246-1266), (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Isparta 2005, s.
20-35.
149
Đbrahim Artuk, “II. Keyhüsrev’in Üç Oğlu Adına Kesilen Sikkeler”, Malazgirt Armağanı, Ank.
1972, s. 283.
150
Đbn Bibi, a.g.e., s. 142. Aksarayi, a.g.e., s. 31. O. Turan, a.g.e., s. 475. C. Cahen, a.g.e., s. 268. S.
Demirdal, a.g.e., s. 42.
44
Keykavus, Moğollara karşı yenilince, önce Antalya’ya oradan da Đstanbul’a
kaçmıştır. II. Đzzeddin Keykavus burada kaldığı süre içinde Bizans ve Selçuklu
tahtını ele geçirmek için planlar yapmış, bu planları Bizans Đmparatoru Mihael
Paleologos tarafından öğrenilince yakalanarak Enez Kalesi’ne hapsedilmiştir. Yine
1262 yılında Altınordu Hükümdarı Berke Han tarafından kurtarılarak Kırım’a
götürülmüş, 1277 yılında Kırım’da vefat etmiştir151. Bu sırada IV. Rükneddin
Kılıçarslan’ın, Ağabeyi II. Đzzeddin Keykavus’a yazdığı mektup da önemlidir.
Mektup, Kılıçarslan ve taraftarlarının Moğollara dayanarak iktidarı elde etmek
istedikleri, bütün kusurlarına rağmen Moğollarla mücadele eden II. Đzzeddin
Keykavus’un da Anadolu Türkmenleri arasında daima destek bulmasının sebebini
açığa çıkardığı için önemlidir152.
IV. Rükneddin Kılıçarslan, bu olaylardan sonra, Pervane Muineddin
Süleyman’ın desteğiyle 1262 yılında sultan olarak başa geçmiş, ancak, emirlerinden
Pervane Muineddin Süleyman’ın oyunları sonucu Moğollar tarafından 1266 yılında
28 yaşında iken yay kirişiyle boğularak öldürülmüştür153.
IV. Rükneddin Kıçarslan’ın başa geçtiği bu dönemde (1262), Moğol istilası
önünden kaçarak Anadolu’ya gelen Türkmenlerin isyanlar çıkarmaya başladıkları
görülmektedir. IV. Rükneddin Kılıçarslan bunlarla savaşmaya başlamış, ancak
oldukça zorlanmıştır.
Anadolu’nun Uc illerinde ortaya çıkan bu isyancıların başında “Uc Gazisi”
unvanını taşıyan Mehmed Bey, kardeşi Đlyas Bey, damadı Ali Bey, Sevinç ve Salur
Beyler vardır. Bu isyancıların sayısı gittikçe artarak 200 bin çadır halkına ulaşmıştır.
Mehmed Bey ve mahiyetindeki Türkmenler’in, II. Đzzeddin Keykavus Moğollara
karşı çıkarak cephe alınca, onun yanında yer almaya başladıkları görülmektedir. IV.
Kılıçarslan’ın saltanatını tanımayarak, isyan bayrağını çekmişlerdir. Ancak Selçuklu-
151
Aksarayi, a.g.e., s. 53- 57. Đbn Bibi, a.g.e., 148-162. O. Turan, a.g.e., s.483-497. A. Sevim-Y.
Yücel, a.g.e., s. 179-181.
152
O. Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, Ankara 1988, s. 63-65.
153
Đbn Bibi, a.g.e., s. 169. O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 531.
45
Đlhanlı askerleri karşısında kuvvetleri yeterli olmayan Mehmed Bey, Hülagu Han’a
elçi gönderip, kendisine tabi olduklarını bildirmiştir154.
Hülagu Han ise Mehmed Bey ve Türkmenleri üzerine, Kılıçarslan’ın
kuvvetlerini ve Moğol askerlerini göndermek istemiş, ancak bundan vazgeçerek,
Mehmed Bey’in damadı Ali Bey ile gizlice anlaşarak Türkmenlerin yaşadıkları
bölgeye gizlice girilmiştir. Dalaman Ovası’nda meydana gelen savaşta Mehmed Bey
yenilerek dağlara kaçmış, Başta Đlyas ve Salur Bey olmak üzere birçok Türkmen esir
edilmiştir155. Daha sonra Mehmed Bey de teslim olmuş, ancak IV. Rükneddin
Kılıçarslan’ın emirleri tarafından Konya’ya götürülürken Uluborlu’da öldürülmüştür.
Yerine Ali Bey geçirilmiş, Ali Bey zamanında bu Türkmenler merkeze bağlı hale
gelmişlerdir156.
Sultan III. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Vezir Sahip Ata Fahreddin Ali
askerleriyle, Uluborlu, Denizli ve Ali Bey’in hâkim oldukları diğer bölgeleri işgal
edip onun ve adamlarının hayatlarına son vermiştir157.
Moğolların Anadolu’da iyice baskılarını artırdığı, kan dökerek, yakarak
yıkarak hâkim olmaya çalıştıkları bu dönemde, Anadolu’ya gönderilen Moğol
Beyleri de, zaman zaman kendi aralarında ihtilafa düşüyor, birbirleriyle mücadele
ediyorlardı.
G. Anadolu Selçuklu Devleti’nin Sonunun Hazırlanması
Sultan IV. Rükneddin Kılıçarslan’ın ölümüyle yerine geçen, henüz 8
yaşındaki oğlu III. Gıyaseddin Keyhüsrev (1266–1284) döneminde karışıklıklar iyice
artmıştır. III. Gıyaseddin Keyhüsrev çok küçük yaşta olduğundan bütün işleri vezir
Süleyman Muineddin Pervane ele almıştır158. Bu arada Selçuklu Beyleri, Moğolların
baskı ve zulmünden kurtulmak için Memlük Sultanı Baybars’tan yardım
istemişlerdir. 1277 yılında Anadolu seferine çıkan Memlük Sultanı Baybars,
Moğolları ağır yenilgilere uğratmış, Kayseri’ye kadar ilerlemiş, bu arada Selçuklu
154
O. Turan, a.g.e., s. 513-515.
155
O. Turan, a.g.e., s. 515.
156
Aksarayi, a.g.e., s. 66-71. O. Turan, a.g.e., s. 516-517. F. Yıldız, a.g.e, s. 57.
157
O. Turan, a.g.e., s. 517.
158
Ahmed b. Mahmud, a.g.e., s. 156.
46
Devlet adamlarını da yanına çağırmıştır. Ancak onların, özellikle de kendisini
çağıran Pervane Muineddin Süleyman’ın, yanına gelerek biat etmemesi üzerine
Anadolu’dan ayrılmıştır159.
Anadolu Selçuklu Devleti’ndeki iç çekişmeler ve Moğol baskılarının iyice
arttığı bu dönemde, Anadolu’da çeşitli bölgelerde bulunan uc beyleri de kendi
etraflarındaki
Türkmenlerle
bağımsızlıklarını
ilan
etmeye
başlamışlardır.
Çobanoğulları, Karamanoğulları bu beyliklerin en güçlüleri olup, Moğolları
Anadolu’dan çıkarmak için de mücadele ediyorlardı160. Memlük Sultanı Baybars’ın
Anadolu’dan çıkarak geri dönmesinin ardından, Moğol Hanı Abaga Han büyük bir
intikam hırsı ile Anadolu’ya girmiştir. Pervane Muineddin Süleyman bu işlerden
sorumlu tutularak, Moğol Hanı tarafından yakalanarak idam edilmiş, Anadolu bir kez
daha harabeye çevrilmiş, Anadolu’da Đlhanlı baskısı artmıştır161.
II. Đzzddein Keykavus, 17 yıllık bir gurbet hayatından sonra Kırım’da vefat
etmiş ve geride beş oğlu kalmıştır. Bunlar, Gıyaseddin Mesud, Rükneddin
Kılıçarslan, Rüknedin Geyumers, Alâeddin Siyavuş ve Feramurz idi. Sultan vefat
etmeden önce veliahd olarak oğlu Mesud’u ilan etmiş, diğer kardeşlerinin de O’nu
desteklemesini istemişti162. Bu dönemde Sultan’ın oğullarından Alâeddin Siyavuş
Karamanlılar’ın da desteğini alarak ayaklanmış, ancak feci şekilde öldürülmüştür.
1279 yılında geçen bu olay “CimriVakası” olarak bilinmektedir. Bu olayın ardından
Anadolu’ya gelen Mesud, III. Gıyaseddin Keyhüsrev’e ortak olmak isteyince,
Keyhüsrev bunu kabul etmemiş; Mesud, Moğol Hanı’nın desteğini alarak başa
geçerken, III. Gıyaseddin Keyhüsrev de 1284 yılında henüz 28 yaşındayken
öldürülmüştür163.
Bu dönemde tamamen Moğol hâkimiyetine giren Selçuklu Devleti
hükümdarları, Moğol Hanının sayesinde gölge hükümdar konumuna düşürülmüştür.
159
Aksarayi, a.g.e., s. 87-89. O. Turan, a.g.e., s. 544-549. Ali Sevim- Y. Yücel, a.g.e., s. 185. K.
Göde, “Mısır Türk Sultanı Baybars’ın Anadolu Seferi ve Kayseri’ye Gelişi”, Erciyes Üniv. Sosyal
Bilimler Dergisi, S. 5, Kayseri 1984, s. 90-98. A. Efe, a.g.e., s. 164-165.
160
O. Turan, a.g.e., s. 608.
161
Aksarayi, a.g.e., s. 88-89. Abdülkadir Yuvalı, “Đlhanlı Devleti”, Tarihte Türk Devletleri, c. II,
Ankara Üniv. Rektörlüğü Yay., Ankara 1987, s. 547.
162
A. Efe, a.g.e., s.150.
163
Aksarayi, a.g.e., s. 96. O. Turan, a.g.e., s. 560-571. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 191.
47
Bir yandan Selçuklu şehzadeleri arasındaki kardeş kavgaları devam ederken, bir
yandan da Đlhanlı Moğolları Devleti de iç karışıklıklar içine düşmüş, Anadolu’ya
gönderilen emirler de kendi hanlarına karşı bağımsızlıklarını ilan etmeye
başlamışlardır.
Diğer taraftan, Anadolu’daki Türkmen Beyleri, Moğol-Selçuklu ordusuna
karşı harekete geçmiştir. Sultan II. Mesud’un, 1284–1297 yılları arasında süren ilk
saltanatı sırasında, kardeşleri Geyumers ve Feramurz da sultan’a karşı mücadele’ye
başlamışlardır. Anadolu’daki bu hareketin asıl amacı, sarsılmakta olan Moğol
hâkimiyetini çökertmektir. Bunlardan Melik Geyumers’in, Borgulu Kalesi’ne hâkim
olduğu ve diğer kardeşleri Kılıçarslan’la Feramurz Kastamonu’da ayaklanırken,
O’nun da Uluborlu’da ayaklandığı belirtilmektedir. Ancak daha sonra Moğol
kumandanı tarafından yakalanarak Demirlühisar Kalesi’ne hapsedilmiştir164.
Sultan II. Mesud, 1296–1298 yılları arasında, Gazan Han tarafından rehin
tutulmuş, bu iki yıllık süre içinde Selçuklu tahtı boş kalmış, 1298’de yerine, kardeşi
Feramurz’un oğlu III. Alâeddin Keykubad, 1298–1302 yılları arasında başa
geçmiştir. Bu genç Sultan dört sene kadar sultanlık yaptıktan sonra tahttan indirilmiş,
Sultan II. Mesud, 1302 yılında ikinci kez başa geçmiştir. 1310 yılında Sultan Mesud
Amasya’da sessiz sedasız hayata gözlerini yummuştur165.
Moğollar, II. Mesud’un ölümünün üzerine Selçukluların son hükümdarı
olacak olan V. Kılıç Arslan’ı başa geçirmişlerdir. O’nun saltanatının ikinci senesinde
Moğolların zulmüne daha fazla dayanamayan Karamanlılar isyan ederek, Selçuklu
Devleti’nin merkezi Konya’yı ele geçirmişlerdir166. Bu arada diğer Türkmen beyleri
de Moğol- Selçuklu baskısına karşı mücadele etmektedirler. Olcaytu’nun oğlu Ebu
Said Bahadır Han 1317 yılında, Moğol Han’ı olmuş, Timurtaş’ı Anadolu valisi
olarak görevlendirmiştir167. Timurtaş, Anadolu’daki Türkmenleri de etrafına
toplayarak müstakil hareket etmeye başlamıştır. 1318 yılında Timurtaş, V.
Kılıçarslan’ı tahttan indirerek, bütün Selçuklu Şehzadelerini katletmeye başlamış, uc
164
O. Turan, a.g.e., s. 608.
165
Aksarayi, a.g.e., s. 243-244. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 197-199.
166
O. Turan, a.g.e., s. 639-640.
167
Aksarayi, a.g.e., s. 252.
48
Türkmenlerine sığınan birkaç şehzade dışında Selçuklu Hanedanı’ndan geriye kimse
kalmamıştır. Moğol valisi Timurtaş, Anadolu’da giriştiği başıboş hareketler sonucu
daha sonra yakalanarak öldürülmüştür. Moğollar ise O’nun ölümünden sonra
Anadolu’ya hâkim olamamış, 1335 yılından sonra, Ebu Said Bahadır Han’ın
ölümüyle parçalanmıştır168.
Anadolu Selçukluları’nın tarih sahnesinden çekilişi, elbetteki Türklerin
Anadolu’daki hâkimiyetini etkilememiş, onlardan kalan bayrağı bir müddet sonra
Osmanlılar devralmıştır. Ancak, Osmanlılar’ın Anadolu’da tam birlik sağlamalarına
kadar geçen süre zarfında, Anadolu’da uç bölgelerde Moğol baskısından bunalan
Türkmenlerin kurmuş olduğu beylikler ön plana çıkmıştır. Đşte Uluborlu’da da,
Selçuklular’ın son dönemlerinde kurulan Hamidoğulları devri başlayacaktır. Üstelik
Uluborlu en az 45 sene Hamidoğulları Beyliği’nin merkezi olarak önemini devam
ettirmiştir.Bu kısma kadar olan incelememizde Anadolu Selçukluları döneminde
Uluborlu’nun ele geçirilişi, şehzadeler şehri oluşu, Borgulu Kalesi’nin hapishane
olarak kullanılması, Haçlıların ve Moğolların Uluborlu’dan geçişi, Borgulu halkının
Moğol istilasına karşı direnişi gibi konular, Anadolu Selçuklu Devleti tarihi çerçevesi
içinde verilmeye çalışılmıştır.
Selçuklular devrinde Uluborlu’nun önemini gösteren ve üzerinde durulması
gereken bir diğer husus ise, Uluborlu’daki Selçuklu dönemi eserleridir.
II.
ANADOLU
SELÇUKLU
DEVLETĐ
DÖNEMĐNDE
ULUBORLU’DAKĐ ĐKTĐSADĐ VE MĐMARĐ FAALĐYETLER
Tarih öncesi dönemlerde kurulan Uluborlu şehrinin Romalılar döneminde
önemli bir merkez olduğu, bu dönemden kalan eserlerin incelenmesiyle kesinlik
kazanmıştır. Uluborlu’nun, Bizans’tan sonra bölgeye hâkim olan Selçuklular
döneminde de dikkate değer roller üstlenmesi, önemli bir merkez olmaya devam
ettiğini göstermiştir. Bunu açıklığa kavuşturacak en önemli unsurlar ise o dönemde
yapılan mimari eserlerdir. XI. yy’dan sonra kendini göstermeye başlayan Anadolu
Türk sanatı, en parlak dönemini 1219–1237 yılları arasında Alaeddin Keykubad
zamanında yaşamıştır. Bu tarihler arasında Uluborlu’da üç kitabe dikkat
çekmektedir. Her ne kadar bu dönemden kalan eserlerin pek çoğu, varlığını
168
A. Efe, a.g.e., s. 188. A. Yuvalı, a.g.m., s. 549. E. Güngör, a.g.e., s. 110. Ali Öngül, a.g.e, s.157.
49
sürdürememiş ve oldukça yıpranmışsa da; yine de, Uluborlu’nun o dönemdeki
kültürel, ekonomik, dini, siyasi ve iktisadi yapısını gösterdikleri için dikkate değer
eserlerdir. Selçuklular Dönemine ait bu eserleri sıralayacak olursak;
1. Alâeddin Keykubad Camii (Ulu Cami)ve minaresi
2. Alâeddin Camii yanındaki kütüphane
3. Abdülkerim ve Đshak Paşa Camileri
4. Alâeddin Medresesi
5. Kılıçarslan Medresesi
6. Kargılılala Medresesi
7. Büyük çeşmedeki Sultan Keykavus kitabesi ve taş medresesi
8. Ahi Dede çeşmesi ve kemeri
9. Büyük ve Küçük Köprü mahallelerindeki dar kemer ve köprüler
10. Baltabey Hamamı
11. Karabey Hamamı ve Çeşmesi
12. Saraçbaşı Hamamı
13. Emrem Mahallesi Hamamı en önemlileridir169.
Ayrıca Küçük Kabaca Köyü’nde de Selçuklulardan kalma Sultan Alâeddin
Camii vardır. Bu eserlerden çoğu bugün sağlam değildir. Günümüze kalanların çoğu
da yıkıntı haline gelmiş, bakımsız kalmıştır. Ele geçen eserlerden bazıları ise bazı
müesseselerde korunmaktadır. Bu eserlerden sağlam olarak bugüne ulaşan tek yapı,
geçirdiği çok ağır yangınlara rağmen, hala kullanıma açık olan Alâeddin Keykubad
Camii ve minaresidir. Bunlarla ilgili, günümüze kadar ulaşan bilgiler ve okunan
kitabeleri sırayla inceleyelim:
A. Alâeddin Camii ve Kitabesi
Uluborlu’daki en eski kitabe, Sultan Alâeddin Camii kitabesi olup, halk
arasında bu camiye “Ulu cami” veya “Cami-i Kebir” adı da verilmiştir. Đlçenin eski
169
S. Demirdal, a.g.e., s. 85., Bizim Uluborlu, Ülkü Basımevi, 1951, s. 9., Kenan Okan, Isparta’daki
Tarihi Eserler, Isparta Öğretmenler Derneği Yay., Altıntuğ Mtb., 1962, s.16.
50
yerleşim yerinde kalenin aşağı kısmındadır. Tek şerefeli, tuğladan yapılmış bir
minareye sahip olan caminin dört sütun üzerine oturtulmuş 11 kubbesi, 25 penceresi
ve 3 giriş kapısı vardır. Kuzeye açılan kapısı çarşıya ve şadırvana, diğer iki kapısı iki
taraftaki medreselere çıkmaktadır.
Caminin kuzey kapısı üzerindeki kitabede, caminin Sultan I. Alâeddin
Keykubad zamanında H. 629/ M. 1231 yılında II. Kılıç Arslan’ın oğullarından olan
Mugiseddin Tuğrulşah’ın kızı Melikei Adile tarafından yaptırıldığı170; batıya bakan
kapıdaki kitabede ise H. 680/ M.1281 yılında Bedrettin Ömer bin Emirülhac
tarafından II. Gıyaseddin Mesut’un saltanatı zamanında tamir edildiği ve bazı
eksikliklerinin tamamlandığı yazılmaktadır171. Cami bugün kullanıma açıktır.
1. Birinci Kitabe
Bu kitabe, caminin kuzey kapısı üzerinde iken, H. 1327/ M. 1909 yangınında
yanmıştır. Kitabenin kırıkları ise Đsmet Paşa Đlkokulu müzesinde muhafaza
edilmektedir. Kitabenin boyutları şu şekildedir(m):
Kitabenin genişliği : 0.70
Kitabenin uzunluğu : 1
Satırların uzunluğu : 0.95
Satırların genişliği : 0.11
Harflerin kalınlığı : 0.015
Çerçeve kalınlığı
: 0.025
Kitabe, mermer taş üzerine sülüs olarak şu şekilde yazılmıştır172:
170
Böcüzade, a.g.e., s. 96. S. Demirdal, a.g.e., s. 86. Đ. H. Uzunçarşılı, Anadolu Kitabeleri, c .II, Đst.
1929, s. 234-235.
171
172
Böcüzade, a.g.e., s. 96. Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 236.
S. Demirdal, a.g.e., s. 86. Neşet Köse, “Hamidelinde Eski Eserler: Uluborlu Kitabeleri”, Ün
Dergisi , c. I, S.13, Nisan 1935, s.175.
51
Kitabenin transkripsiyonu:
1. Bene’ hezel-mesecidi’l- Mübareke fi eyyami devleti’s-sultan
2. El- a’zamü şahinşahi’l-muazzam zillullahi fi’l-alemi
3. Alaad’dünya ve’d-din ebu’l-feth Keykubad b. Keyhüsrev ve min me’le’lmeleketi’l-alimeti
4. El-adiletü Ismetü’d-dünya ve’d-din safvetü’l-Đslam ve’l-müslimine benet
5. El-melik eş-şehid Tuğrulşah b. Kılıçarslan d’eme ikbaluhe fi Receb sene
tis’a ve ışrin ve site mie173 şeklindedir.
Kitabenin anlamı şöyledir:
“Bu mübarek mescidi 629 senesinin Recep ayında Kılıçarslan’ın oğlu şehid
Tuğrulşah Melik’in kızı Safvetülislam, velmüslimin olup ilim ve adaletiyle meşhur
olan Đsmet nam Melike-i Adile’nin malinden olmak üzere –Allah ikbalini daim etsinKeyhüsrev’in oğlu Keykubad ki Ebulfetih künyesiyle ve Alaeddin lakabıyla anılan
alemde Allah’ın gölgesi mesabesinde olan muazzam şahinşah ve en büyük sultan
olan zat yapmıştır.”
Kitabede adı geçen Tuğrulşah, Uluborlu’da bulunmamıştır. Camiyi yaptıran
Tuğrulşah’ın kızı Melikei Adile, belki babasının vefatından sonra amcası Rükneddin
173
Ünal Erdinç, “Uluborlu Türk Kitabelerinin Tarihsel, Kültürel Açıdan Đncelenmesi ve 2000’li
Yıllara Taşınması”, SDÜ Dergisi, Isparta 2000, s. 3.
52
Süleyman Şah’ın torunu olan I. Alâeddin Keykubat’ın isteğiyle gelip Uluborlu’ya
yerleşmiş olabilir. Veya devlet erkânından biri ile evlenip buraya yerleşmiş olabilir.
Kitabede yazılanlara, kullanılan lakaplara bakılırsa, bu hanımın saygı değer biri
olması gerekmektedir. Uluborlu’da otururken, Alâeddin Keykubad’ın hayırla
anılması için onun adına, kendi malından bu camiyi yaptırmış olmalıdır174.
2. Đkinci Kitabe :
Alâeddin Cami’sinin ikinci kitabesi, caminin minare kapısının üzerindedir.
Bu kitabe H. 1327/ M. 1909 yangınından önce caminin batı kapısı üstünde iken;
caminin 1929 yılında yeniden inşasında minareye yaldızlanarak konulmuştur.
Kitabenin boyutları şöyledir(m)175:
Kitabenin genişliği : 1
Satırların genişliği : 0.80
Kitabenin uzunluğu : 1.20
Harflerin kalınlığı : 0.02
Satırların uzunluğu : 0.80
Kitabenin aslı şu şekildedir:
Kitabenin Transkripsiyonu :
1. “Ve enne’l-mesecidallahi fela ted’ü maallahi ahaden”
174
S. Demirdal, a.g.e., s. 87.
175
S. Demirdal, a.g.e., s. 88. N. Köse, a.g.m., s.175.
53
2. Emera bi I’mareti heze’l- mesecidi’l-cami’il-mübareke fi eyyami devleti’ssultani’l-a’zam
3. Zıllu’llahi fi’l-alemi Gıyase’d-dünya ve’d-din Mes’ud b. Keykavus
4. Halledallahü devletü’l-abdi’d-daif el muhtac ila rahmeti Rabbih
5. Ellatifu Bedreddin Ömer b. Emiru’l-hac melikü’s-sevahil fi sene semenin
ve sitte mie176 şeklindedir.
Kitabenin anlamı ise:
“Mescidler Allah için bina edilmiştir. Allah’tan başka kimseye yalvarmayın.”
Ayeti ve
“Din ve dünyanın yardımcısı, alemde Allah’ın gölgesi tanınan büyük sultan
Keykavus’un oğlu Mesut’un Allah devletini ebedi kılsın. Şu mübarek camiin mescidi
tamir için kendime emrolundu. Ben ki Meliküssevahil ve Emirülhaç denilen zatın
oğlu latif olan Allah’ın kulu Bedreddin Ömer 680 senesinde bu tamiri tamamladım.”
Şeklindedir177.
Kitabeden de anlaşıldığına göre, cami H. 680/ M. 1281 yılında, Gıyaseddin
Mesud bin Keykavus döneminde, Bedreddin Ömer isminde bir bey tarafından tamir
ettirilmiştir178.
B. Büyük Çeşme ve Kitabesi
Selçuklu Dönemi mimari eserlerine ait bir diğer kitabe, Sultan Alaaddin
Keykubad’ın oğlu Keyhüsrev zamanında yapılan Büyük Çeşme’dedir179. Çeşmenin
yapılış yılı üzerinde de yazdığı gibi H. 636/ M. 1238’dir. Alâeddin Camiinden yedi
sene sonra yapılmış olan çeşme bugün hala sağlamdır180.
Çeşme mimari açıdan estetik bir görünüme sahiptir. Kitabesi, Uluborlu’daki
Đslami yazıların en güzelidir. Yazısı kabartma olup, süslü ve güzeldir.
176
Ü. Erdinç, a.g.m., s. 5.
177
S. Demirdal, a.g.e., s. 88.
178
Alaaddin Keykubad Camii resimleri için bkz. Ek-11-12-13.
179
Böcüzade, a.g.e., s. 97. S. Demirdal, a.g.e., s. 41.
180
Büyük Çeşme ve Kitabesi için bkz. Ek-14-15.
54
Kitabenin ve yazıların boyutları şu şekildedir(m):
Kitabenin uzunluğu
: 1.10
Kitabenin genişliği
: 0.95
Satırların uzunluğu
: 0.80
Kenar çerçeve uzunluğu
: 0.04
Harflerin genişliği
: 0.02
Beyaz bir mermer üzerine yazılan kitabe şu şekildedir:
Kitabenin alt satırı ve oluklar etrafındaki yazılar zamanla silinmiş olup,
buraya bağlanan maşrapa ve su sıçramasıyla aşınmıştır181. Silik olan bu kısımların,
daha önce yapılan bazı araştırmalar da incelenildiğinde, düzeltilmiş transkripsiyonu
şu şekildedir:
1.Ekmele heze’l Imaretü’l-mübareketü fi eyyami devleti’s-sultan
2. El-a’zamu zıllullahi fi’l –alemi Gıyased’dünya ve’d-din
3.Ebu’l-feth Keyhüsrev b. Keykubad (bürhanü’l-) mü’minin el-abdu’z- zaifi
el muhtaç ila
4.Rah(mete) rabbihi’l- (latif) fi sene site ve selasine ve site mie182.
181
S. Demirdal, a.g.e., s. 90.
182
Ü. Erdinç, a.g.m., s. 4.
55
Kitabenin anlamı şu şekildedir:
“Bu imaret ki H. 636 senesinde din ve dünyanın yardımcısı, âlemde Allah’ın
gölgesi tanınan Keykubad’ın oğlu Fatih ( Keyhüsrev) zamanında ikmal edildi. O
kimse ki latif olan Allah’ın rahmetine muhtaç abd-i zayıf burhanülmümindir. H. 636
M. 1238”183.
Çeşmede bu kitabeden başka iki yazı daha vardır ki, birisi sülüs tarzda güzel
bir yazıyla “Essultani” kelimesidir. Bu tek kelimenin uzun bir yazıdan kitabenin
başına alındığı anlaşılmaktadır. Selçuklu eserlerinde bu şekilde başlayan kitabelere
bölgede sıkça rastlanmıştır. M. 1223 tarihli Gelendost Hanı ve M. 1224 tarihli
Ertokuş Medresesi’ne ait yazılarda da aynı kelimeye rastlanmıştır.
Diğer yazı ise araştırmacılar tarafından “Bena biddin Yakub” şeklinde
okunmuştur. Yazıda geçen Yakub’un daha sonra Muhiddin Çeşmesi’ni yapan Şeyh
Muhiddin’in babası olma ihtimali üzerinde durulur184. S. Demirdal ise bunun Yakup
değil “Yakut” olarak okunması gerektiği üzerinde durarak, yazının açıklığından
bahseder. “Yakut ismi, Selçuklu tarihlerinde rastlanan bir isimdir. Belki de Yakut
Türklerine mensup olan bir ailenin adıdır.” Şeklinde görüşünü belli eder. Dolayısıyla
kitabenin niçin yazıldığı belli değildir185.
Büyük bir ihtimalle bu kitabeler, başka eserlerin enkazından alınarak
kaybolmasın düşüncesiyle bu çeşmeye monte edilmiştir. Bu sebeple bu kitabenin bir
medrese veya bir imaretten alındığı düşüncesi ağır basmaktadır.
C. Gargılı Lala Medresesi
Emrem mahallesinde, Alâeddin Camii’nin arka cephesinde bulunan bu
medrese halk tarafından “Taş Medrese” olarak da bilinir. Eski kayıtlarda
“Gargulala” şeklinde yazılı olan medresenin günümüzde yıkılmaya yüz tuttuğu
aşikârdır. Eski halini muhafaza edemese de kubbeli odaları ve çeşitli bölümleriyle
183
S. Demirdal, a.g.e., s. 90.
184
N. Köse, a.g.m., s. 177.
185
S. Demirdal, a.g.e., s. 91.
56
geniş bir alana yapıldığı anlaşılmaktadır. Yapılış tarihi kesin olarak bilinmeyen bu
medresenin bugün büyük bir kısmı yıkılmış durumdadır186.
D. Alâeddin Medresesi
Alâeddin Camisi’nin yanında bulunan medresenin camiden sonra yani M.
1229’dan sonra yapıldığı tahmin edilmektedir. Medresenin yanında ikinci bir
medrese daha olması dikkat çeker. Medreseler aynı zamanda kütüphane niteliği de
taşımakta olup burada zamanında önemli kitapların bulunduğu bilinmektedir.
Medreselerin birinde ondört diğerinde on oda bulunmaktaydı. Alâeddin Medresesi
büyük yangında H. 1327/ M. 1911 mahvolmuştur. Bugün, caminin minaresinin
yanındaki küçük oda, bu medresenin onarılmış halidir187.
E. Kılıçarslan Medresesi
Tarihi değeri olan en eski medreselerden birisi de Alaca Mahallesi’ndeki bu
medresedir. Medresenin M. 1256-1257’de ilk defa M. 1261-1262’de ikinci defa
hükümdar olan IV. Rükneddin Kılıçarslan namına adlandırılmış olması yapılış
tarihinin de bu yıllarda olduğunu düşündürmektedir. Onbir oda ve bir dershanesi
olduğu bilinmektedir188.
Bu üç ilim müessesesinin yapılma tarihleri her ne kadar tam olarak bilinmese
de yapılış tarzları ve özellikle isimlerindeki değişmezlik bu üç medresenin yedi
asırdan beri yaşadığını ve binlerce önemli kişi yetiştirdiğini bize göstermektedir. Bu
medreseler Selçuklu, Hamidoğulları, Osmanlı dönemlerini görmüş; vakıfların özel
idarece satılışına kadar iş görmüşlerdir. Daha sonra mülk olarak şahısların malı
haline gelmişlerdir. Ancak daha sonraki dönemde yeterince korunamadıkları da
ortadadır. Bugün bu medreseden eser yoktur189.
F. Uluborlu Baltabey Hamamı
Bu hamamın Muhtesip ve Hocaahmet Mahalleleri’nin birleştiği yerde ve
şehrin güneye bakan yamacında Selçuklular tarafından yaptırılmış olduğu
186
S. Demirdal, a.g.e., s. 257. Taş Medrese fotoğrafı için bkz.Ek-16.
187
Alaaddin Medresesi fotoğrafı için bkz. Ek-17.
188
Böcüzade, a.g.e., s. 97.
189
S. Demirdal, a.g.e., s. 257.
57
anlaşılmaktadır. Hamama adı verilen Baltabey, buranın fethi sırasında bulunmuş ve
fetih sırasında fayda gösterdiği için bu hamam verilmiştir. Bu hamamın H. 575 M.
1179 tarihlerinde yaptırıldığı, Uluğbey Tekke menakıbında yazılmıştır. Hamamın
mimari yönden çok iyi bir düzenlemesi olduğu görülmektedir. Geniş bir odunluğu,
odaları, şadırvanı dış kısmını oluşturur. Đç kısmında da soğukluğu ve tuvalet yeri, üçü
kapalı üçü açık olmak üzere altı kurnası bulunmaktadır. Kurnaların üçü kubbeli,
diğer üçü de kemer altındadır. Hamamda bir kitabe yeri olmasına rağmen kitabe
görülmemektedir. Kitabenin hamamın gördüğü tamirler sırasında kaybolduğu veya
üzerinin kapatıldığı sanılmaktadır. Bu hamam bugün büyük ölçüde yıkılmıştır190.
G. Uluborlu Karabey Hamamı
Bu hamam, Büyükçeşme Mahallesi’nde şehrin kuzeye bakan yamacındadır.
Yeri çukur ve kuytu olduğundan havanın etkisinden uzaktır. Halkın, bu sıcaklığından
ötürü hamama şifalı ve dualı bir hamam nazarıyla baktığı belirtilmektedir. Hamamın
H. 637/ M. 1259 yılında yapıldığı bilinmektedir. Sahibi ise Uluborlu’nun fethi
sırasında büyük fedakârlığı görülmüş olan Selçuklu kumandanlarından “Karabey”dir.
Karabey Hamamı, Baltabey Hamamı’ndan küçüktür. Dış kısmında külhan, odunluk,
soyunma yerleri, şadırvan ve soğukluğu bulunmaktaydı. Đç kısmında ikisi açık, ikisi
kapalı dört kurnası ve göbek taşı olup, kurnanın ikisi kubbeli diğer ikisi ise genel
kubbe altında ve göbek taşının karşısındaydı191. Bu hamamla ilgili halk arasında bir
de efsane dolaşmaktadır. Efsane şu şekildedir;
“Hamamın ilk sahibi Karabey, bir gün Hicaz’a gidiyormuş. Oğullarından
birisine:
“Ben gelinceye kadar külhanın kapısını açma, başkasına da açtırma, ben
külhanı güzelce çattım, gelinceye kadar idare eder. Eğer külhanı açarsanız gözünüz
körolsun” demiş ve gitmiş. Hamamı idare eden oğlu, haftalarca hamamı işletmiş, bir
yandan da meraklanmış, acaba bu hamam çatılmadan nasıl yanıyor diye
düşünüyormuş. Merakına yenilip de külhanı açınca bir mumun hemen söndüğünü
görmüş ve o anda gözlerine bir hastalık belirmiş.”
190
S. Demirdal, a.g.e., s.134. Baltabey Hamamı Fotoğrafı için bkz. Ek-18.
191
S. Demirdal, a.g.e., s.134-135.
58
Đşte o dönemde Büyükçeşme mahallesinde bulunan Karabeyler sülalesinin
gözlerinde hafif bir arızanın olması, bu efsanenin doğmasına ve yaşamasına sebep
olmuştur192. En fazla 50 yıl öncesine kadar kullanılabilir halde olan bu hamam bugün
harap bir hale gelmiştir.
H. Uluborlu Saraçbaşı Hamamı
Bu hamamın Alaca mahallesinde olup tam teşkilatlı ve ferah bir tesis olduğu
belirtilmektedir. Bu hamamın yerinde şimdi Hüsnü Damgacının evi bulunmaktadır.
Evin altında ve yanlarında hala su haznesi, yan kemerler görülmektedir. O dönemde
yaşayanların ifadelerinden, hamamın yapılış tarihi belli olmasa da Selçuklu dönemi
eseri olduğu ve yapısının, iç ve dış teşkilatının Baltabey Hamamı tipinde olduğu
anlaşılmıştır. Bu hamam savaşlarda yararlık gösteren bir kişi olan Saraçbaşı
Abdullah Efendi’ye tımar olarak verilmiş, ölünceye kadar tarafından işletilmiştir.
Daha sonraları ise bakımsızlıktan yıkılmıştır. Hamamın yeri bugün belli değildir193.
I. Emrem Mahallesi Hamamı
Bu hamam, Gargılılala Medresesi civarında bulunduğundan binanın
Selçuklular döneminde yapıldığı kabul edilmektedir. Ne zaman yapıldığı belli
değildir. Medrese fetih esnasında kumandan olan Gargılılala adına yapıldığına göre,
medrese ve mahallenin kalabalık olmasından dolayı bu hamam buraya yapılmış
olmalıdır. Hamamın ne zaman harabe olduğu da belli değildir. Hamamın Saatçi
Şükrü evi içerisinde kalıntıları görülmüştür. Bugün hamamın yeri kaybolmuştur194.
J. Küçük ve Büyük köprüler
Uluborlu’da Osmanlı Dönemi eserlerinden olan Cirimbolu Köprüsü’nün,
biraz ilerisinde, çayın üstünde olan Küçük Köprü, Emrem ve Salih Efendi
Mahallelerini birbirine bağlar. Bu köprünün az yukarısında da Büyük Köprü vardır.
Bu köprüler de tek kemerli olup, yıkılmaya yüz tutsa da bugün hala sağlamdır195.
192
S. Demirdal, a.g.e., s.137. Karabey Hamamı fotoğrafı için bkz. Ek-19.
193
S. Demirdal, a.g.e., s.135.
194
S. Demirdal, a.g.e., s.136.
195
Küçük köprü fotoğrafı için bkz. Ek-20.
59
Selçuklular Döneminden kalan bütün bu eserler, Uluborlu’nun o dönemdeki
önemini ve Selçuklu sosyal hayatının mükemmelliğini, bir kere daha gözler önüne
sermektedir. Bütün bunların yanında Selçukluların o dönemde kurmuş oldukları
toprak borulardan oluşan kanalizasyon teşkilatından, halk sağlığına da ayrı bir önem
verdiklerini görebiliriz. Ne yazık ki, bugün, Selçuklu Dönemi eserlerinden, Alâeddin
Camii dışında hiçbir yapı ayakta değildir. Çeşmeler sağlam görülse de bugün işlevini
yitirmiştir.
60
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
I. ANADOLU BEYLĐKLERĐ DÖNEMĐNDE ULUBORLU
Anadolu Selçukluları ve Đlhanlı Moğolları arasında yapılan 1243 Kösedağ
Savaşı’nın ardından, Anadolu Đlhanlı Moğolları hâkimiyetine girmiş, Selçuklu
hâkimiyetinin zayıflamasıyla beraber Türkiye’nin değişik bölgelerinde yirmi
civarında Türk Beyliği kurulmuştur. Böylece daha Selçuklu Devleti resmen sona
ermeden Anadolu’da Beylikler dönemi başlamıştır. Đşte bu beyliklerden biri de
Uluborlu merkez olarak kurulmuş olan Hamidoğulları Beyliğidir.
A. Hamidoğulları Döneminde Uluborlu
Anadolu Selçukluları’nın Moğol baskısı altına girerek zayıflamasıyla,
Anadolu’da bulunan Türkmen beyleri, birer birer bağımsızlıklarını ilan etmeye
başladıkları sırada, Hamid Bey de merkez Uluborlu olmak üzere bağımsızlığını ilan
etmiştir.
Hamidoğulları’nın kurulduğu tarih, kesin olarak belli olmamakla beraber
1297 yılı olduğu düşünülmektedir. Beyliğin adı Hamid Bey’den gelir196. Bazı
kaynaklarda Hamidoğulları aşiretinin “Yomutlar” olduğu belirtilmektedir. Nitekim
Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi adlı kitabında bu husus üzerinde durmuş,
Yomutlar ile Hamidoğulları’nın aynı aşiret olduğunu belirtmiştir197. Hamid Bey,
Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubad’ın hizmetine girmek için aşiretiyle
birlikte Kuzey Suriye’den Anadolu’ya gelmiş, uzun süre sultanın çocuk ve
askerlerine silah talimi yaptırmıştır. Sultan Alâeddin’in vefatıyla yerine geçen oğlu
II. Gıyaseddin Keyhüsrev, başarılı hizmetlerinden dolayı O’nu 1240 senesinde
Isparta ve Burdur yöresine uç kumandanı olarak göndermiştir198. Hamid Bey’in,
196
M. Çetin Varlık, “Anadolu Beylikleri”, Doğuştan Günümüze Büyük Đslam Tarihi, Çağ Yay.,
Đstanbul 1992, c. 8, s. 562.
197
Fehmi Aksu, “Hamidoğulları’nın Anadolu’ya Gelişi:Yomutlar”, Ün Dergisi, c. II, S.15, Isparta
1935, s. 210.
198
M. Mesud Koman, “Hamid Bey’in Adı Geçen Mühim Bir Vakfiye”, Ün Dergisi, c. IX, S. 97-98,
Nisan –Mayıs 1942, s.1340. C. E. Bosworth, Đslam Devletleri Tarihi, (trc. Erdoğan Merçil- M. Đşpirli),
Đst.1980, s.305.
61
Uluborlu Tekke menakıbında verilen bilgiye göre de, H. 638/ M. 1240’da
Uluborlu’yu malikâne kabul ettiği anlaşılmaktadır199.
1291 yılında Moğol zulmüne karşı başlayan Türkmen ayaklanmaları sırasında
Hamid Bey de, Moğollara ve Selçuklulara karşı isyan etmiş, Karamanlıların başı
çektiği bu ayaklanmalar iyice büyüyünce II. Mesud, Geyhatu Han’dan yardım
istemiştir. Đlhanlı hükümdarı Geyhatu Han bunun üzerine Anadolu’ya girerek
Karamanoğulları, Eşrefoğulları bölgesinde, ardından da Beyşehir, Eğridir, Isparta ve
Burdur’da tahribat ve katliamda bulunmuş idi. Hamid Bey ise bu Moğol
saldırısından korunmak için Davras Dağları’nın sarp kısımlarına çekilmek zorunda
kalmıştır. Daha sonra başa geçen Gazan Han’ın Selçuklu Sultanı II. Mesud’u 1296
yılında azletmesiyle, Anadolu’daki otorite boşluğundan faydalanan Hamid Bey,
1297’de Uluborlu’yu kendine merkez yaparak Isparta, Burdur, Eğridir, Ağros,
Gönen, Barla, Keçiborlu yöresinde Hamidoğulları Beyliği’ni kurarak bağımsızlığını
ilan etmiştir200. Uzunçarşılı’ya göre, beyliğin asıl kuruluşu, Hamid Bey’in torunu
olan Dündar Bey zamanına rastlar. Feleküddin Dündar Bey, merkezleri önce Borlu
sonra Eğirdir olmak üzere Isparta ve çevresinde, dedesinin adıyla bu beyliği
kurmuştur201. Bölge daha sonra Hamid ili veya Hamidabad olarak anılmıştır202.
Hamid Bey’in, ailenin en yaşlı üyesi olarak eski Türk geleneğine uygun
şekilde, hükümet merkezi Uluborlu’da “Ulu Bey” ünvanıyla hüküm sürdüğü,
beyliğinin sınırlarını Yalvaç, Şarkîkaraağaç, Avşar, Sütçüler, Đncirli ve Ağlasun gibi
yerleşim merkezlerini içine alacak şekilde genişlettiği bilinmektedir. Hamid Bey’in
1302–1303 yıllarında hayatta olduğu kalan eserlerden anlaşılmaktadır, ancak kesin
ölüm yılı bilinmemektedir.
Hamid Bey’in ölümünden sonra oğlu Đlyas Bey’in idareyi ele aldığı
görülmektedir. Đlyas Bey, daha babasının sağlığında da eski Türk Devlet geleneğine
uygun olarak Gönen merkez olmak üzere Keçiborlu, Avşar, Atabey ve Şarkîkaraağaç
199
S. Demirdal, a.g.e., s. 46.
200
Said Kofoğlu, “Hamidoğulları Maddesi”, Diyanet Đslam Ansiklopedisi, c. XV, TDV Yay., Đst.
1997, s. 471.
201
Đ. H. Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, TTK Yay., Ank. 1969,
s. 62.
202
S. Kofoğlu, a.g.m., s. 471. Böcüzade, a.g.e., s.18. Nuri Katırcıoğlu, Bütün Isparta, Bereket
Matbaası, Ank. 1958, s. 14.
62
bölgesinde hüküm sürmüştür. Đlyas Bey’in babasının ölümüyle beyliğin başına
geçerek, merkez Uluborlu’da hüküm sürdüğü görülür. Đlyas Bey’den sonra Beyliğin
idaresi büyük oğlu Feleküddin Dündar Bey’e geçecektir203.
Dündar Bey’in, dedesi Hamid Bey’in sağlığında geniş yetkilerle EğirdirBurdur hattının emiri olarak atandığı, Burdur’da hüküm sürdüğü, şehrin civarında
yaptırmış olduğu Ulu Cami’nin 1300–1301 tarihli kitabesinden de anlaşılmaktadır204.
Dündar Bey’in bu tarihlerde Beyliğin başına geçtiğini görüyoruz. Bu dönemde
Uluborlu bir süre daha Beyliğin merkezi olarak kalmış, daha sonra Dündar Bey
tarafından merkez Eğirdir’e taşınmıştır205. Beyliğin merkezinin taşındığı tarih 1307
veya biraz öncesi olarak düşünülmektedir. Bu tarihe kadar kestirilen sikkelerde
şehrin adı Eğridir olarak geçerken, bu tarihte sonra Đlhanlı hükümdarı Olcaytu Han
adına kestirilen sikkelerde ilk defa Felekabad olarak geçmektedir. Dündar Bey daha
önce Selçuklu Sultanları’nın dinlenme yeri olarak kullandıkları Eğirdir’e kendi
isminden dolayı Felekabad adını vermiştir206.
Görüyoruz ki, Dündar Bey dönemine kadar Uluborlu merkez olmaya devam
etmiş, sağlam surları, müstahkem kalesi, temiz havası ve suyu, Đç Anadolu ile Ege ve
Akdeniz’i birbirine bağlayan önemli yollar üzerinde bulunması gibi nedenlerle
beyliğin uzun süre merkezi olmuştur. Hamidoğulları’nın burada 45 seneden aşağı
kalmadıkları
anlaşılmaktadır207.
Merkezin
Eğirdir’e
taşınmasının
ardından,
Uluborlu’nun önemini korumaya devam ettiği, Dündar Bey’in kardeşlerinden
bazılarının burada hüküm sürmesinden anlaşılmaktadır.
Dündar Bey kısa sürede Gölhisar, Korkuteli ve Antalya’yı fethederek
sınırlarını genişletmiş, Antalya’nın idaresini kardeşi Yunus Bey’e vermiştir. Böylece
Tekeoğulları Beyliği’nin de temelleri atılmıştır. Bu sırada diğer kardeşi Ferhat
Bey’in de Uluborlu’da hüküm sürdüğü görülmektedir. Antalya’nın ele geçmesiyle
iyice güçlenen Dündar Bey Đlhanlı otoritesi’ni tanımayarak istiklalini ilan etmiş,
sultan unvanını almaya başlamıştır. 1321’de Felekabad’da kestirdiği sikkelere Đlhanlı
203
Đ. H. Uzunçarşılı, Anadolu Kitabeleri, Đst. 1929, s. 241.
204
S. Kofoğlu, a.g.m., s. 472.
205
S. Demirdal, a.g.e., s. 47. N. Katırcıoğlu, a.g.e., s. 15.
206
Đ. H. Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, s. 62.
207
S. Demirdal, a.g.e., s. 46.
63
hükümdarı Ebu Said Bahadır Han’ın adını koydurmamış, Anadolu Valisi Timurtaş
Noyan’ın baskısı karşısında Eğridir’den Antalya’ya kaçmıştır. Ancak burada da
kardeşi Yunus Bey’in oğlu Mahmud Bey tarafından Timurtaş’a teslim edilerek 1326
yılında öldürülmüştür208. Bazı kaynaklarda Dündar Bey’in öldürülme tarihi 13231324 olarak geçmektedir209. Ancak Uluborlu’nun Salih Efendi Mahallesi’ndeki
Muhiddin Çeşmesi kitabesinden Feleküddin Dündar Bey’in 1323’de sağ bulunduğu
ve bu çeşmenin kendi adına yapıldığı anlaşılmaktadır210.
Hamidoğulları’nın en kuvvetli dönemi Dündar Bey zamanıdır. Đlhanlıların
Anadolu valisi Timurtaş’ın Dündar Bey’i öldürtüp, isyan ederek, Mısır’a
kaçmasından sonra ortaya çıkan, Dündar Bey’in torunu olduğu bilinen Bedreddin
Hızır Bey, beyliğin başına geçerek yönetimi devralmıştır. Hızır Bey, bu sırada
Mısır’da olduğu bilinen babası Mübarizüddin Đshak Bey adına beyliğin idaresini
eline almış, beyliğin sınırlarını Beyşehir, Seydişehir’i alarak genişletmiştir211. Daha
sonra Đshak Bey başa geçecektir. Đshak Bey’in, Đbn Batuta’yı da uzun müddet misafir
ettiği, Đbn Batuta’nın seyahatnamesinde belirtilmektedir. Yine seyyahın belirttiğine
göre kendisi “Ulu Bey” olarak Eğridir’de bulunurken, kardeşi Mehmed Bey’in
Gölhisar’da, Hızır Bey’in de Uluborlu’da hüküm sürdüğü anlaşılmaktadır212. Đshak
Bey’in 1335 yılından önce ölümü üzerine yerine oğlu Hızır Bey ikinci defa ulu bey
olarak geçecektir. Bazı kaynaklarda yerine kardeşi Mehmed Bey’in oğlu Mustafa
Bey’in geçtiği şeklinde bilgiler olsa da, Mustafa Bey’in 1344–1345 yılında
Burdur’da yaptırdığı Muzafferiyye Medresesinin kitabesinden anlaşıldığına göre
Mustafa Bey Burdur’un emiri idi. Hızır Bey bundan sonra ömrünü ilmi, mimari ve
208
S. Kofoğlu, a.g.m., s. 472. Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 63. Nuri Yavuz, Anadolu’da Beylikler
Dönemi, Cantekin Yay., Ank. 1998, s. 47. Đ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. I, TTK, Ank. 1947, s.
50.
209
Đ. H. Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, s. 63. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 295.
210
S. Demirdal, a.g.e., s. 47. Tahir Erdem, “Hamidoğulları Tarihi”, Ün Dergisi, c. 4, S. 48, Isparta
1938, s. 692.
211
M. Esad Coşan, “VI. Asır Türk Yazarlarından Muslihiddin, Hamidoğulları ve Hızır Bey”, Vakıflar
Dergisi, S. 13, Ankara 1981, s. 109-110.
212
Ebu Abdullah Muhammed Đbn Battuta Tanci, Đbn Battuta Seyehatnamesi, ( Çev. A. Sait Aykut),
YKY-2000, s. 406-408.
64
dini faaliyetlere ayırmış, 1358’de yerini Mustafa Bey’in oğlu Đlyas Bey’e
bırakmıştır213.
Antalya’nın, 1361’de Kıbrıs kralı tarafından alınması üzerine, Đlyas Bey, Teke
Beyi Mehmed Bey’e yardımda bulunmuş, ancak burası alınamamış; 1367 yılına
kadar
Antalya’nın
kuşatmasını
Karamanoğlu
Alâeddin
Bey
ile
birlikte
sürdürmüşlerdir. Bu kuşatmanın başarısız olmasından sonra Karamanoğulları ile
mücadeleye başlayan Đlyas Bey, savunmasız kalınca Germiyanoğlu Süleyman Şah’a
sığınmıştır. Đki yıllık bir süreden sonra Osmanlı Sultanı I. Murad ve Germiyanoğlu
Bey’inden aldığı yardımla Felekabad başta olmak üzere bütün Hamid ülkesini ele
geçirmiştir. Bu süre içerisinde Uluborlu’nun da diğer Hamid toprakları gibi
Karamanoğulları’nın eline geçtiği görülmektedir214.
Hüsameddin Đlyas Bey’in ölümünden sonra yerine oğlu Kemaleddin Hüseyin
Bey geçmiş, Karamanlı saldırılarına karşı Osmanlılar’dan yardım istemiştir. Bu
dönemdeki olaylar Hüseyin Bey ve I. Murad arasındaki mektuplaşmalardan
anlaşılmaktadır. Hüseyin Bey bu sırada I. Murad’ın oğlu Beyazıd’ın düğününe elçiler
ve hediyeler gönderdiği, I. Murad’ın bu elçiyle görüşerek Karaman saldırılarının
önlenmesi için Karaman sınırındaki bazı kalelerin kendisine satılmasını söylediği
bilinmektedir. Bunun üzerine aynı zamanda I. Murad’dan da çekinen Hüseyin Bey
bu teklifi kabul etmiş, 1381 yılında, Akşehir, Beyşehir, Seydişehir, Yalvaç ve
Karaağaç beldelerini 80 bin altın karşılığında Osmanlılara satmıştır. Ancak
Karamanoğulları ve Osmanlılar arasında da bu topraklar için uzun süre çatışmalar
devam etmiştir. I. Murad 1386’da Karamanoğulları üzerine düzenlediği bir seferden
sonra Eğridir’i de ele geçirmiş, Hamidoğulları Beyliği Osmanlı himayesine girmiştir.
Hüseyin Bey’e, Isparta merkez olmak üzere Uluborlu, Keçiborlu, Burdur ve Gölhisar
yöresi bırakılmıştır215.
Osmanlılar’ın 1381 yılında, Haçlılarla yaptığı Kosova Savaşı’na Hamidoğlu
Hüseyin Bey de oğlu Mustafa Çelebi idaresinde iki bin kişilik bir okçu birliği
213
S. Kofoğlu, a,g,m, s. 473. Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 64. C. E. Bosworth, a.g.e., s. 305-306.
214
S. Kofoğlu, a.g.m., s. 473. Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 64. Đ. H. Uzunçarşılı, Anadolu Kitabeleri, s.
245.
215
H.Turhan Dağlıoğlu, “Hamideli Mutasarrıf ve Mütesellimleri”, Ün Dergisi, c. 3, S. 34, 1937, s.
482. S. Kofoğlu, a.g.m., s. 473-474.
65
göndermiştir216. Yıldırım Beyazıd Döneminde Osmanlıların Anadolu Türk birliğini
sağlama
çalışmaları
esnasında
bu
bölgeye
yapılan
seferle
Hamidoğulları
topraklarının tamamı da ele geçirilmiş, Hüseyin Bey muhtemelen bu sefer sırasında,
1391 yılında ölmüş, oğlu Mustafa Bey ise Yıldırım Beyazıd’ın hizmetine girmiştir217.
Kaynaklar, Hamidoğullarının 1426 yılında tamamen yıkıldığını kaydetmiştir.
Böylece XV. yy’ın ikinci yarısında Osmanlılar’a bağlı Hamid Sancağı adıyla anılan
bir bölge haline gelmiş, Anadolu Beylerbeyliğine bağlanmıştır218.
B. Karamanoğulları Beyliği ve Uluborlu
Oğuz boylarının çeşitli tarihlerde Anadolu’ya yerleştirildikleri sıralarda,
Oğuzlar’ın Afşar boyuna mensup Karamanoğulları da Anadolu Selçuklu Sultanı I.
Alâeddin Keykubad zamanında, 1228’de Ermenilerden alınan Ermenek taraflarına
yerleştirilmişlerdir219. 1228 yılında Karaman Aşireti’nin reisi Sadeddin oğlu Nure
veya meşhur adıyla Nure Sofi olup bunun oğlu da Kerimüddin Karaman idi.
Karamanoğulları’nın adlarını mensubu oldukları Karaman oymağından almış
oldukları bilinmektedir220.
Kerimüddin Karaman, 1256 yılında, babasının ölümünden sonra topraklarını
genişletmeye devam etmiş, Selçuklu Sultanı IV. Rükneddin Kılıçarslan, Karaman
Bey’in bir olay çıkarmasından çekinerek kendisine elinde bulunan yerleri ikta yani
dirlik olarak vermiş ve rehin olarak kardeşi Bunsuz’u Konya’ya getirmiştir. Daha
sonra bunların faaliyetleri, diğer uç beyleri üzerine de yürünerek, Muineddin
Süleyman Pervane tarafından bastırılmaya çalışılmış, Bunsuz ve Zeynelhac
öldürülmüştür221. Karaman Bey’in 1261 yılını müteakiben ölmesi üzerine yerine
büyük oğlu Şemsedin Mehmed Bey geçmiş, babası gibi topraklarını genişletmeye
216
Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 247. Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, s. 65.
217
S. Kofoğlu, a.g.m., s. 474.
218
Kemal Göde, “Hamidoğulları”, Tarihte Türk Devletleri –II, Ankara Üniv. Rektörlüğü Yay., Ank.
1987, s. 516. Hamidoğulları’nın soy şeması için bkz. Ek-21.
219
Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 1. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 310-338. Şihabeddin Tekindağ,
“Karamanoğulları md”., ĐA, MEB, Đst. 1952, c. VI., s. 316.
220
221
Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 1. N. Yavuz, a.g.e., s.10.
Đbn Bibi, a.g.e., s. 202-203. Erdoğan Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Đst. 1985, s. 303. K.
Yaşar Kopraman, “Karamanoğulları”, Tarihte Türk Devletleri_II., Ankara Üniv. Rektörlüğü, Yay.,
Ankara 1987, s. 507.
66
çalışmış, Moğollara karşı isyan edenlerin başında yer almıştır. Karamanoğlu
Mehmed Bey her sene Selçuklu hazinesine göndermekte olduğu vergiyi kesmiştir222.
Memluk Sultanı Baybars’ın Anadolu’ya gelmek üzere olduğunu öğrenen
Karamanoğlu Mehmed Bey buna memnun olmuş, Sultan Baybars’ın Elbistan
Ovasında Moğol kuvvetlerini yenmesi, Mehmed Bey’i iyice cesaretlendirmiş, bunu
fırsat bilerek Konya’yı kuşatmıştır223.
Karamanoğlu Mehmed Bey, 1277 yılında Konya’ya girmiş, şehri işgal
ettikten bir gün sonra, II. Đzzeddin’in oğlu olduğunu söylediği “Cimri” adıyla bilinen
Gıyaseddin Siyavuş’u hükümdar ilan ederek O’nun adına hutbe okutup sikke
kestirmiş, Konya halkı da biat etmiştir224. Aynı yıl Mehmed Bey, her yerde Türkçe
konuşulması, Türkçeden başka dil kullanılmamasıyla ilgili bir de ferman
yayınlamıştır225.
Uluborlu’nun bu dönemde, Karamanoğulları’nın idaresine geçtiğine dair
kayıtlar vardır. Şikari tarihinde de yer alan:
“Selçuklu padişahı Sultan Alaaddin ile Karamanoğlu Mehmed Bey arasında
yapılan düelloda Sultan mağlup olup atından düşmüş, Karamanoğlu galip gelince
Konya
tahtına oturmuştur.
Sultan
Alaaddin’in
ülkesini
kendi adamlarına
paylaştırmış, bu suretle de Uluborlu’yu Çıralı dağına kadar Hamid Bey’e vermiştir.
Gökez Bey, Mehmed Bey’in kapucu başısı idi. O’na da nahiyelerden birisi
verilmiştir.” şeklindeki kayıt, Uluborlu’nun da bu dönemde, Karamanoğulları’na
geçtiğine şüphe bırakmamaktadır. Buna göre Karamanoğlu Mehmed Bey, Uluborlu
ve civarını Hamid Bey’e verdiği gibi Gökez Bey de burada Karamanlı bir şahsiyet
olarak bulundurulmuştur. Bunu Uluborlu’nun Alaca Mahallesindeki Gökez Çeşmesi
adındaki çeşmenin varlığından da anlıyoruz. Yakın döneme kadar kullanılır halde
olan bu çeşme buranın Karamanoğulları’nın da hâkimiyeti altına girdiğini bize
222
Aksarayi, a.g.e., s. 85-89. Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 3. A. Sevim-Y. Yücel, a.g.e., s. 314.
223
Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 4-5. Ş. Tekindağ, a.g.m., s. 318.
224
Aksarayi, a.g.e., s. 96- 104. Đbn Bibi, a.g.e., s. 209. Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 5. O. Turan,
Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 560-562. E. Merçil, a.g.e., s. 302-308.
225
Y. Öztuna, Türkiye Tarihi, c. II., s.186.
67
gösteren tek belgedir. Dolayısıyla Uluborlu bir dönem Karamanoğulları sınırları
içerisine de dâhil olmuştur226.
Mehmed Bey’in 1278’de, Moğollarla mücadelesi sırasında ölümü üzerine
1278–1300 yılları arasında yerine kardeşi Güneri Bey geçmiş 227, Güneri Bey’den
sonra Karaman Beyliği’ne kardeşlerinden Mahmud Bey geçmiştir. Mahmud Bey’in
de 1307 yılında ölümü üzerine, iki oğlu Burhaneddin Musa ve Bedreddin Beyler
arasında ihtilaf çıkmış ve bundan dolayı, Karaman Beyliği üzerinde Memluk
sultanlarının etkisi görülmüştür. Bedreddin Bey’den sonra yerine oğlu Halil Bey
geçmiştir228. Karamanoğulları, Đlhanlılar’ın Anadolu valilerine karşı cephe alarak
1314 yılında Konya’yı tekrar almışlardır. Ancak, Đlhanlılar’ın Anadolu valisi
Timurtaş, 1320’de Konya’yı alarak bölgede ağır hasar vermiştir. Timurtaş’ın Mısır’a
kaçmasıyla Karamanoğulları tekrar serbest kalmışlardır229.
Alaaddin Ali Bey, 1361 yılında, Karamanlılar’ın hükümdarı olmuş,
Osmanlılarla münasebetleri bu dönemde başlamıştır. Osmanlılarla Karamanlılar
arasındaki ilk savaş, 1386 yılında, I. Murad’ın, Hamidoğlu Hüseyin Bey’den satın
almış olduğu şehirlerden Akşehir, Yalvaç, Beyşehir, Karaağaç, Seydişehir’in
paylaşılamamasından dolayı çıkmıştır. Bu tarihlerde Karamanoğulları’nın Osmanlı
topraklarına saldırarak Hamid ilini ele geçirmesiyle, bu topraklar içinde olan
Uluborlu Karamanoğulları’na bir kez daha geçmiş; daha sonra Osmanlı sultanı I.
Murad buraları tekrar geri almıştır230.
Yıldırım Bayezıd’ın Anadolu Türk birliğini kurma çalışmaları sırasında bu
beyliği de ele geçirdiğini görüyoruz. Ancak, 1402 yılında yapılan Ankara Savaşı’nda
Yıldırım Bayezıd yenilince, diğer Türk Beylikleri gibi Karamanoğulları da tekrar
bağımsız
olmuşlardır.
Karamanoğulları’nın
Yıldırım
Bayezıd’ı
başına Alaaddin
Bey’in
yenilgiye
uğratan
Timur
büyük oğlu Mehmed Bey’i
226
Şikari, Şikari’nin Karamanoğulları Tarihi, (Terc. Mesud Koman), Yeni Kitap Basımevi, Konya
1946, s. 42-46. S. Demirdal, a.g.e., s. 51.
227
Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 7. Ş. Tekindağ, a.g.m., s. 320.
228
Đ.H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 8-10. Y. Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, s. 59-67.
229
Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 12. E. Merçil, a.g.e., s. 302-308. K. Y. Kopraman, a.g.m., s. 508.
230
S. Demirdal, a.g.e., s. 55.
68
geçirmiştir231. 1423’de ölümü üzerine oğlu Đbrahim Bey idareyi ele geçirmiş,
Osmanlılara karşı çeşitli ittifaklara girmiştir. Bu dönem Karamanoğulları’nın en
parlak dönemi olmuş, ancak Osmanlılara karşı Haçlılarla bile ittifak kurması Đslam
dünyasının tepkilerine sebep olmuştur. Her fırsatta Osmanlılara baş kaldıran
Karamanoğulları Fatih döneminde Osmanlıların hâkimiyetini tanımış, bu dönemde
Karaman tahtına Osmanlı şehzadeleri geçmeye başlamışlardır. Fatih’in oğlu II.
Bayezıd döneminde ise tamamen Osmanlılara bağlanmışlardır232.
C. Osmanlılar Döneminde Uluborlu
Hamidoğulları’nın, 1391 yılında, Osmanlılara bağlanmasıyla, tamamen
Osmanlılar eline geçen Uluborlu’da, bundan sonra Osmanlılar dönemi başlayacaktır.
Bu dönemde, sadece Uluborlu’daki kayda değer olaylara yer vereceğiz. Bu
olaylardan ilki, yukarıda da bahsedildiği gibi, Karamanoğlu Alâeddin Ali Bey,
Sultan I. Murad’ın Rumeli’de fetihlerde bulunduğu sırada, Osmanlı topraklarına
saldırarak Hamid Đli’nin topraklarını ele geçirmiş, bölgeye hâkim olmuş, ancak
Sultan I. Murad Rumeli’deki savaşlarını bırakarak Karamanoğulları üzerine
yürüyerek topraklarını tekrar geri almıştır. Bu dönemde Uluborlu’da bulunan
Osmanlı paşası Timurtaş Paşa’nın emrinde 7 bin asker görevlendirilmiş idi. Bu
olayın 1402 yılı Timur’un Anadolu’ya girişi öncesinde olduğu anlaşılmaktadır233.
Bu dönemde Uluborlu’daki kayda değer olaylardan ikincisi de Timur’un
Ankara Savaşı sonrasında, Uluborlu’ya girişi ve kaleyi fethidir. Timur’un
Uluborlu’ya gelişini haber veren kaynak, S. Demirdal’ın bildirdiğine göre Şerafeddin
Yezdi’nin, Zafername adlı eseridir. Bu kitabın bildirdiğine göre; “Timur, Ankara
zaferini kazandıktan hemen sonra, Đzmir yoluyla Sultanhisar’a ve buradan da
Uluborlu’ya gelmiş, askerlerine kalenin alınması emrini vermiş, kalenin alınması
esnasında Đclalülislam adlı komutan’ın göğsünden bir ok darbesiyle vurulup ölmesi
üzerine Timur kaledeki bütün erkekleri katlettirmiş, çocuk ve kadınların da esir
alınmasını emretmiştir. Bu olayın ardından Timur ordusuyla 1402 yılı recebinin 15
ve 16. günü Uluborlu’dan Eğirdir’e yönelmiştir. Uluborlu dış kalesinin de bu
231
Đ. H. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 16-17.
232
N. Yavuz, a.g.e., s. 19-21.
233
S. Demirdal, a.g.e., s. 55.
69
kuşatmada yıkıldığı anlaşılmıştır. Bu kayıtlara göre Yıldırım Bayezıd’ın esir sıfatıyla
ordunun ağırlıklarıyla beraber Uluborlu’ya geldiği ve Akşehir’e yollandığı, Timur’un
da Uluborlu kalesinin fethinden sonra Eğirdir’e hareket ettiği anlaşılmaktadır. Timur
Eğridir’de iken Akşehir’de bulunan Yıldırım Bayezıd bir müddet sonra hastalanarak
8 Mart 1403’de vefat etmiştir. Buna üzülen Timur Eğridir muhasarasını kaldırarak
ülkesine geri dönmüştür”234.
Bu dönemde Uluborlu’daki kayda değer üçüncü olay ise, 1647 tarihinde
eşkiyadan olan Karahaydaroğlu Mehmed Bey ile yine dönemin soyguncusu
Katırcıoğlu Mehmed’in birleşerek adamlarıyla beraber Ulubey köyündeki Velibaba
dergâhını basıp buradaki dervişleri öldürmeleridir. Daha sonra bunlar da tutularak
idam edilmişlerdir235.
II. ANADOLU BEYLĐKLERĐ DÖNEMĐNDE ULUBORLU’DAKĐ
ĐKTĐSADĐ VE MĐMARĐ FAALĐYETLER
Uluborlu, Eğirdir, Yalvaç, Karaağaç, Keçiborlu, Isparta ve Burdur’da, 1297
yılında kurulan Hamidoğulları Beyliği’nin merkezi olan Uluborlu, en az 45 sene
kadar Hamidoğlulları’nın merkezi olarak kalmış, merkez Eğirdir’e nakledildikten
sonra da önemini korumaya devam etmiştir. O dönemde 15 bin piyade ve 15 bin
süvari kuvvetine sahip olan Hamid Beyliği’nin kuvvetlerinin büyük kısmının
kışladığı ve yayladığı askeri garnizonu görevini yaptığı da anlaşılmaktadır.
Bu dönemde zaten mükemmel bir kaleye sahip olan şehirde han, hamam,
cami, çeşme gibi önemli eserler de yapılmaya devam edilmiştir. Bu dönemde iç ve
dış kale olmak üzere iki kısımdan oluşan kalenin, Timur’un Uluborlu’ya gelişiyle,
dış surlarının yıkıldığı görülmektedir. Günümüzde de iç surların bir kısmı ayaktadır.
Hamidoğulları Beyliği’nin kurucusu olan Hamid Bey’in Uluborlu’da “Ulu
Bey” unvanıyla hüküm sürdüğü, 1302–1303 yıllarında hayatta olduğu, günümüzde
Senirkent ilçesi sınırlarındaki Gencali köyündeki -ki Senirkent o dönemde
Uluborlu’nun köyüdür- Koyungözü Baba Zaviyesi’ne ait H. 702 (1302–1303) tarihli
bir vakfiyeden anlaşılmaktadır. Bu vakfiyede kendisinden “es-Sultanü’l-azam ve
234
235
S. Demirdal, a.g.e., s. 56.
S. Demirdal, a.g.e., s. 53. H. T. Dağlıoğlu, N. Katırcıoğlu, Tahir Erdem, “ Katırcıoğlu ve
Karahaydaroğlu Hakkında”, Ün Dergisi, c. 3, S. 25, 1936, s. 356-358.
70
padişahü’l-muazzam sultan-ı selatinü’l-Arab ve’l-Acem es-Sultan Hamid” şekline ve
Anadolu Selçuklu Sultanlarına mahsus unvanlarla bahsedildiği görülmektedir. Yine
bu zaviyeye vakfedilen arazinin satışıyla ilgili olarak, hükümet merkezi Uluborlu’da
düzenlenen vakfiyenin sahih ve şer’i olduğu, Uluborlu kadısı Seyyid Muhammed
Umur ve yardımcıları Seyyid Osman, Seyyid Mustafa ve Seyyid Ebubekir
Efendiler’in mühürleriyle tasdik edilmiştir236. Bu da o dönemde Uluborlu’nun
merkez olduğunu bize açıkça göstermektedir.
Anadolu’da Đlhanlı baskısının ve hâkimiyeti’nin, yoğun olarak yaşandığı bu
dönemde Hamid Bey de bağımsızlığı’nı ilan etmiş olmasına rağmen, 1300 yılında
hükümet merkezi Uluborlu başta olmak üzere Eğirdir ve Burdur’da Gazan Han adına
sikke kestirmek zorunda kalmıştır237. Hamid Bey’in, ayrıca aynı tarihte ve aynı
merkezlerde, hiçbir Anadolu beyinin cesaret edemediği bir davranışla Selçuklu
Devleti’nin hâkimiyetini tanıdığını gösterecek şekilde III. Alâeddin Keykubad adına
sikke kestirdiği de dikkati çekmektedir238. Bu sikkelerin önemli bir özelliği de o
zamana kadar Đslami sikkelerde görülmeyen “humiyet ani’l-afat” ( Allah afattan
korusun) ibaresinin bulunmasıdır. Bu ibarenin o dönemde Anadolu’da büyük
zulümler yapan Moğollar için kullanıldığı düşünülebilir. Hamid Bey yine 1300–1301
yılında, Hemedan’da sürgünde iken Gazan Han tarafından ikinci defa Selçuklu
sultanlığına getirilen II. Mesud adına da Uluborlu’da sikke kestirmiştir239.
Uluborlu’nun, 1475-1481 tarihli tapu-tahrir defterlerinde verilen bilgiye göre,
20 mahalleden oluştuğu, nüfusunun da 608 olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu nüfus
sadece vergiye tabi nüfustur, yani kadınlar, çocuklar, vergi vermeyenler
sayılmamıştır. XV. yy’ın sonlarına doğru 584 hanesi bulunan Uluborlu’nun, 1522
tarihli tapu-tahrir defterine göre 387 haneye düştüğü görülmektedir. Buna rağmen
XVI. yy’ın ikinci yarısında Hamid sancağının en kalabalık şehrinin Uluborlu olduğu
anlaşılmaktadır. Nitekim Uluborlu hem Eğirdir’i, hem de Isparta’yı geride bırakacak
236
S. Kofoğlu, a.g.m., s. 474.
237
Gazan Mahmud Han adına basılan gümüş sikke için bkz. Ek-22.
238
III. Alaaddin Keykubad adına basılan gümüş sikke için bkz. Ek-23.
239
S. Kofoğlu,a.g.m.,s. 471-472.
71
bir duruma gelmiştir240. 1522 senesindeki tahrir defterlerindeki resmi kayıtlara göre;
Uluborlu merkezinde pazar, meyhane, bozahane, mezbaha, tahunhane, sabunhane,
boyahane bulunduğu; devletin askeri, idari taksimatı bakımından Zeamet topraklara
dâhil olduğu; şehirde kadı ve subaşı gibi görevlilerin bulunduğu belirtilmektedir.
Uluborlu’nun yalnız ceviz, zerdali, armut mahsullerinin geliri o dönemde 7400 akça
olarak geçer241.
Hamid sancağıyla ilgi tapu tahrir defterlerinde, beyliğin sınırları içerisinde
kalan veya Hamid beyleri tarafından kurulmuş olan yerleşim merkezlerinin hemen
hepsinde birer cami veya mescidin varlığına işaret edilmiştir. Uluborlu’da da,
günümüzde çoğu yıkılmış olsa da, bu dönemden kalan eserler dikkat çekmektedir.
A. Efendi Sultan Mescidi, Türbesi ve Kitabesi
Efendi Sultan Mahallesindeki Efendi Sultan mescidi ve türbesi Hamidoğulları
dönemine ait önemli bir eserdir. Bu cami bugün sağlam değildir. Kitabenin nerede
olduğu bilinmemektedir. Sadece yanındaki türbe sağlamdır242. Kitabenin boyutları şu
şekildedir:243
Kitabenin genişliği : 0.25
Satırların uzunluğu : 0.80
Kitabenin uzunluğu : 0.90
Satırların genişliği : 0.08
Çerçeve kalınlığı
: 0.03
Bu caminin batı duvarındaki iki satırlık yazının aslı şu şekildedir:
240
Zeki Arıkan, XV.- XVI. Yüzyıllarda Hamid Sancağı, Ege Üniv. Edebiyat Fakültesi Yay., Đzmir
1988, s. 53-54
241
S. Demirdal, a.g.e., s. 50-51. Z. Arıkan, a.g.e., s. 119.
242
Efendi sultan türbesi içi bkz. Ek-24.
243
Neşet Köse, “Hamidelinde Eski Eserler: Uluborlu Kitabeleri”, Ün Dergisi, c. 2, S.13, Nisan 1935,
s. 76.
72
Sülüs yazı çeşidiyle yazılan kitabenin manası “Bu mescidi mübareki Allah’ın
zayıf kulu (Đlyas’ın oğlu Ferhad) ki Allah kendini affetsin 699’da tamir etmiştir.”
Şeklindedir. Bu kitabe de önemli bir değer taşımaktadır. Kitabede geçen hicri 699
yılında
gerçekleşen
Hamidoğulları’nın
ve
Osmanlılar’ın
bağımsız
olması,
Selçuklular’ın beyliklere ayrılması gibi olaylar önemlidir. Bu seneler Dündar Bey’in
yaşadığı senelerdir. Kitabede geçen Đlyas Bey, Hamid Bey’in oğlu, Dündar Bey’in
babası olduğuna göre, Ferhat adlı şahsın da Dündar Bey’in kardeşi olması lazım
gelir. Ancak Hamidoğulları sülalesinde böyle bir isme rastlanmadığından mesele tam
olarak çözülememiştir244.
Kale içindeki mahallede bulunan bu mescit ve tekke bitişiktir. Ancak
günümüzde sadece tekke sağlamdır. Tekkenin içinde de bir türbe olduğu görülür.
Türbenin başucunda miğfer şeklinde bir taç bulunmaktadır. Tacın üzerinde bazı
ayetler yazılıdır. Burada yatan kişinin bir tarikat şeyhi olduğu anlaşılmaktadır245.
Bugün burası, halkın ziyaret ettiği önemli türbelerden biridir.
B. Muhiddin Çeşmesi ve Kitabesi
Salih Efendi Mahallesi’nde bulunan Muhiddin Çeşmesi Hamidoğulları
döneminden kalma bir eserdir. Bunu çeşmenin kitabesinden anlıyoruz. Halkın bu
çeşmeye “Miyedin” çeşmesi dediği bilinmektedir246.
Mermer taş üstüne sülüs yazısıyla yazılmış olan kitabenin ölçüleri aşağıdaki
şekildedir247:
Kitabenin genişliği : 0.80
Kitabenin uzunluğu : 1.00
Satırların uzunluğu : 0.50
Satırların genişliği : 0.16
Harflerin kalınlığı : 0.02
Hicri 724/ M. 1323 yılında yapıldığı yazılı olan kitabenin aslı şu şekildedir:
244
S. Demirdal, a.g.e., s. 91-93.
245
S. Demirdal, a.g.e., s. 245.
246
Muhiddin çeşmesi ve kitabesi için bkz. Ek-25-26.
247
Neşet Köse, a.g.m., s. 76.
73
Uluborlu bu dönemde Hamidoğulları Beyliği’nin merkezi olduğundan ve yine
kitabenin yazıldığı tarih Dündar Bey’in öldürüldüğü tarihe rastlamasından dolayı,
Dündar Bey’in ölüm tarihi üzerindeki ihtilafları kaldıracak öneme sahiptir.
Kitabenin Türkçe anlamı ise şu şekildedir :
“Biz gökten temiz yağmurları yağdırdık ki suya ihtiyacı olan bir çok arazi ve
yarattığımız hayvanlar ve insanlardan birçokları sulansın.” Ayeti ve;
“Şeyh Muhiddin Bin Yakup ki Allah kendisini aziz etsin. Bu çeşmeyi hicri
724 tarihinde din ve dünyaya sahip Melikülümera Dündar Bey zamanında
yaptırmıştır. Allah kendisini aziz etsin” denilmektedir. Kitabedeki “Azze Nasruhu”
ve “Melikülümera” tabirleri kitabenin yazıldığı tarihin, Dündar Bey’in, en parlak
devirleri olduğunu da bize bildirmektedir248. Bu çeşmenin arkasında Dündar Bey’in
sarayının olduğu da söylenmektedir.
C. Ahi Şemseddin Türbesi Kitabesi
Uluborlu’da şimdi yıkılmış olan Ahi Bahaddin Camisi kitabesidir. Bu camiye
halk Ahbadın demektedir. Cami yıkılınca kitabe buradan alınarak caminin
yakınındaki “Yedi Kardeşler” adı verilen türbenin duvarına konmuştur.
H. 714/ M. 1314 tarihli olan Ahi Şemseddin Türbesi kitabesinin biri 1909’da
çıkan yangında zarar görmüş, fakat fazla hasara uğramamıştır. Kitabe mermer
üzerine Selçuklu sülüsü ile yazılmış olup ilmi ve tarihi değeri büyüktür.
Kitabenin boyutları şu şekildedir :
Kitabenin genişliği : 0.25
248
S. Demirdal, a.g.e., s. 92-93.
Harflerin kalınlığı
: 0.01
74
Kitabenin uzunluğu : 0.45
Kitabenin çerçeveleri kırıktır249.
Kitabenin aslı ve transkripsiyonu aşağıdaki şekildedir:
Kitabenin Transkripsiyonu :
1. Bismillahirrahmanirrahim
2. Heze’t-türbetü’l –ahi şemse’-din
3. Rahmetullahi fi sene Erbaa ve aşera ve seb’a mie250.
Kitabenin çevirisi : “Bismillahirrahmanirrahim. Bu türbe Ahi Şemseddin’e Allah O’na rahmet etsin- aittir. H. 714 yılında vefat etmiştir.” şeklindedir251.
Bu kitabe ahilerden bahsettiği için önemlidir. Selçuklular döneminde büyük
bir esnaf ve zanaatkâr zümresi olan ahilerin. Uluborlu’da da etkin olduklarını bize
göstermektedir. Bu devirde ahi tekkeleri, bölgede önemli çoğunluktaydı. Bölgede
seyahat eden Đbni Batuta, Burdur ve Antalya’daki ahilerden ve bu teşkilattan
bahsetmiş, ancak Uluborlu’ya uğramamıştır. Đşte Uluborlu’daki bu cami de Ahi
Şemseddin ölünce O’nun adına inşa edilmiştir252. Bugün camiden bir eser
kalmamıştır.
D. Salih Efendi Mescit ve Minaresi
Salih Efendi mahallesinde bulunan mescit günümüzde ayakta olmasa da
minaresi sağlamdır. Aynı mahallede bulunan Muhiddin çeşmesi bu mahallenin
Hamidoğulları döneminde düzenlendiğini gösterirken, bu cami ve minarenin de o
249
N. Köse, a.g.m., s. 177.
250
Ü. Erdinç, a.g.m., s. 6.
251
S. Demirdal, a.g.e., s. 93.
252
Ahi Şemseddin Türbesi ve Kitabesi için bkz. Ek-27.
75
dönemde
yapıldığını
bize
gösterir.
Minarede
herhangi
bir
kitabeye
rastlanmamıştır253.
Uluborlu’nun bu dönemde bir ara Karamanoğullarına da geçtiğinden
bahsetmiştik. Bu dönemde de Alaca Mahallesi’nde adı geçen Gökez Çeşmesi’nin
Karamanoğulları komutanı Gökez Bey’den dolayı bu adı aldığı, çeşmenin bu döneme
ait olduğu belirtilmektedir254. Ancak bugün bu çeşme de yıkılmıştır.
Uluborlu’nun Osmanlıların eline geçmesiyle yeni bir dönem başlamış, gerek
imar faaliyetleri, gerekse kültürel faaliyetler devam etmiştir. Ancak Uluborlu bu
dönemde, Selçuklular Dönemindeki kadar ön plana çıkmamıştır. Yine de ilçede
Osmanlı dönemine ait yapılar da hala kendisini göstermektedir. Uluborlu’da Osmanlı
dönemine ait başlıca dokuz kitabe bulunmakta olup, bunlardan sadece üçü kendi
yerinde işlevini sürdürür haldedir. Kitabelerin çoğunun Halk Eğitim Merkezi olarak
hizmet veren binada olduğunu görüyoruz. Osmanlı dönemine ait bu eserler ve
kitabelerinin önemlilerini şu şekilde sıralayalım.
Arapçık çeşmesi ve kitabesi, Büyükköprü Mahallesi’ndeki Köprübaşı çeşmesi
ve kitabesi, Oruç Çeşmesi ve kitabesi, Bülbül (Alemdar ) camii ve minare kitabesi,
Cirimbolu Köprüsü255 ve kitabesi, Homar köprüsü, bunların dışında 12 medrese, 74
çeşme, 224 sarnıç, 75 kuyu bu dönemden kalan başlıca yapılardır.
253
Salih Efendi minaresi için bkz. Ek-28.
254
S. Demirdal, a.g.e., s. 51.
255
Cirimbolu Köprüsü için bkz. Ek-29.
76
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
SONUÇ
Anadolu binlerce yıl birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, Türklerin
Anadolu’ya girmesi ve bu toprakları yurt edinmesiyle, çehresi daha da
güzelleşmiştir. 11. yy’dan itibaren yabancı kaynaklarda bu topraklar “Türkia” olarak
yerini almış, Türkler için anavatan hüviyetine girerek, kutsal bir anlam kazanmıştır.
Anadolu’nun güzel köşelerinden biri olan Isparta ilinin görülmeye değer
yerlerinden biri de şirin ilçesi Uluborlu’dur. Uluborlu, çalışmamızda da bahsedildiği
üzere tarihte birçok medeniyete beşiklik yapmıştır. Etiler’den Türkiye Cumhuriyeti
dönemine kadar pek çok medeniyetin izlerini taşıyan bir belde olmasının yanı sıra;
verimli toprakları, bağ ve bahçeleri, meyve ağaçları, kısaca yeşilin her tonuyla da
tarih boyunca göz doldurmaya devam etmiştir. Roma ve Bizans dönemlerinin en
önemli şehirlerinden biri olduğunu, Bizans döneminde “Mordiaum” yani “Ayvalar
Memleketi” denmesi, Selçuklularla ilgili kaynaklarda ise “bağlık, bahçelik, büyük
şehir” anlamlarında kullanılan “Borlu, Borgulu” olarak geçmesi bu tezimizi
ispatlamaktadır.
Uluborlu’nun tarih boyunca bu kadar önemli roller üstlenmesinin en önemli
sebebi, verimli topraklara sahip olması, önemli ticaret yolları üzerinde oluşu ve
müstahkem kalesidir. Uluborlu Kalesi hangi tarihte yapıldığı tam olarak
bilinmemekle birlikte, Kale kapısında asılı bulunan tabelaya göre Roma döneminde
inşa edilmiştir. Bu kale, Bizans ve Selçukluların da en gözde mevkilerinden biri
olmuştur.
Selçukluların Anadolu’yu yurt edinmeye başlamalarıyla ilk ele geçirilen
yerlerden birisi de Uluborlu’dur. 1071 Malazgirt Zaferi’nin ardından, Uluborlu’nun
ilk kez, 1074 yılında Türklerin eline geçtiğini görmekteyiz. Uluborlu’nun ilk ele
geçirilen yerlerden biri olması önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Uluborlu bu
tarihten sonra paylaşılamaz bölge haline gelmiş, birçok savaşlara sahne olmuştur.
Bizanslılar ile ve Selçuklular arasında pek çok savaşlara sahne olan ve sürekli el
77
değiştiren Uluborlu, 1176 Miryokefalon Zaferi’nden sonra yapılan fetihlerle 1182’de
yeniden Türk hâkimiyetine girmiştir.
1182’den sonra II. Kılıç Arslan en küçük oğlu I. Gıyaseddin Keyhüsrev’i
Uluborlu’ya melik olarak atamıştır. Uluborlu’ya melik olarak atanmak tahtında varisi
olarak algılandığı, dolayısıyla, diğer kardeşlerin başa geçme ümitlerinin kalmadığı
anlaşılmaktadır. Bu olay Uluborlu’nun o dönemde oldukça önemli bir konumda
olduğunu, uc olarak tabir edilen bölgelerin başında geldiğini de göstermektedir.
Nitekim I. Gıyaseddin Keyhüsrev bölgeyi ihya etmekle kalmamış, sınırlarını
genişletmiş ve gücünü pekiştirmiştir.
Uluborlu bu dönemde Haçlı Savaşlarına da sahne olmuş, III. Haçlı Savaşı’nın
başlamasıyla Uluborlu yolunu seçen Haçlılar, buradaki Türkmenlerin savunmasıyla
1190’lı yıllarda ağır kayıplar vermişlerdir.
Uluborlu’nun Anadolu Selçukluları döneminde bir şehzadeler şehri olduğunu
anlıyoruz. Bazı şehzadeler buradaki kaleye zorunlu olarak gönderilmiştir. II.
Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında, kardeşleri Đzzeddin Kılıçarslan ile Rükneddin
Süleymanşah’ın Uluborlu’ya gönderilerek buradaki kalede boğdurulması, II.
Đzzeddin Keykavus’un yine kardeşi IV. Rükneddin Kılıçarslan’ı burada hapsettirmesi
bunun örnekleridir.
Uluborlu, bütün bu olayların geçtiği şehir olmasının yanı sıra, Selçuklu kültür
ve
medeniyetinin
izlerini
günümüze
taşıyan
önemli
şehirlerden
birisidir.
Selçuklular’ın burada yaptırmış oldukları pek çok han, hamam, cami, çeşme,
medrese, tekke ve köprülerin çoğu bu gün yıkılmış olsa da hala ayakta kalan ve
faaliyette olanları da mevcuttur. I.Alaeddin Keykubad döneminde yapılan kendi
adıyla yaşayan cami, minare ve kütüphanesi buna en güzel örnektir.
Selçuklular’ın 1243 Kösedağ Savaşı’nı müteakip, Moğol hâkimiyeti altına
girmesiyle Anadolu Türk birliği bozulmuş, Anadolu’da özelikle uç bölgelerde, çeşitli
adlar altında Türkmen Beylikleri kurulmaya başlamıştır. Uluborlu’da bu dönemde
kurulan Hamidoğulları Beyliği’nin merkezi olmuştur. Hamidoğulları Beyliği’nin en
az 45 yıl başkentlik yapan Uluborlu, daha sonra da önemini korumuş, şehzadelerin
ikamet ettiği yerlerin başında gelmiştir.
78
Hamidoğulları Beyliği’nin izleri bu dönemden kalan mimari eserlerde kendisini
göstermektedir. Ne var ki bu dönemde yapılan mimari eserlerden, Muhiddin Çeşmesi
dışındakiler hep yıkılmış haldedir. Ancak bu eserlerdeki kitabelerin hala okunabilir
olması tarihi aydınlatmaları açısından önemlidir. Hamidoğulları’nın Osmanlı
hakimiyetini tanımasından sonra Uluborlu’da Osmanlı izleri görülmeye başlamıştır.
Uluborlu, Selçuklu’dan Osmanlı’ya ve Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kadar, Türk
kültür ve medeniyet unsurlarıyla donatılmıştır. Đlçe, Cumhuriyet döneminde, eski
yerleşim yeri olan Kapı Dağı’nın eteğinden, ovaya doğru kaymış, eski yerleşim
yerinin terk edilmesiyle buradaki evler zamanla yıkılmış, ilçe bugünkü şeklini
almıştır.
Anadolu Selçukluları ve Beylikler dönemi ağırlıklı olmak üzere, kuruluşundan
Osmanlı dönemine kadar, Uluborlu’nun tarihi ve bu dönemlerden kalan eserler
üzerinde durmaya çalıştık. Araştırmamız sırasında, Uluborlu’da araştırmamıza konu
olan dönemlerden kalan eserlerin, bakımsızlıktan yıkıldığını ve tarihin izlerinin
silindiğini müşahede ettik. Dileriz ki, tüm tarihi eserler daha fazla yıpranıp, tabiat
şartlarına yenik düşmeden, daha iyi bir şekilde korunup gelecek nesillere
aktarılabilir.
79
KAYNAKÇA
Kitaplar:
AHMED b. MAHMUD, Selçuk-Name, (Haz. Erdoğan Merçil), c.2, Tercüman
Gazetesi Yay., Đstanbul 1977.
AKDAĞ, Mustafa, Türkiye’nin Đktisadi ve Đçtimai Tarihi, Tekin Basımevi, c.1,
Đstanbul 1979.
AKSARAYĐ, Kerimüddin Mahmud, Müsameretü’l Ahbar, (Çev. Mürsel Öztürk),
TTK Yay., Ankara 2000.
ANNA KOMMENA, Malazgirt’in Sonrası, (Çev. Bilge Umar), Đnkılap Kitabevi,
Đstanbul 1996.
ARIKAN, Zeki, XV.-XVI. Yüzyıllarda Hamit Sancağı, Ege Üniv. Edebiyat Fak.
Yay., Đzmir 1988.
AVCIOĞLU, Doğan, Türklerin Tarihi, c.V, Đstanbul 2001.
AZĐMĐ TARĐHĐ, Selçuklularla Đlgili Bölümler, (Neşr.Ali Sevim), TTK Yay.,
Ankara 1988.
BATUR, Enis, Asya’dan Anadolu’ya Đnen Rüzgâr, Beylikler Dönemi Sikkeleri,
YKY, 1994.
BAYKARA, Tuncer, I. Gıyaseddin Keyhüsrev Gazi-Şehit, TTK Yay., Ankara
1997.
BAYRAK, M. Orhan, Türk Đmparatorlukları Tarihi, Bilge Karınca Yay., Đstanbul
2002.
BEDĐRHAN, Yaşar, Ortaçağ Tarihi, Çizgi Yay., Konya 2004.
BERKTAY, Halil, HASSAN, Ümit ve ÖDEKAN, Ayla, Türkiye Tarihi, c. 1, Cem
Yay., Đstanbul 2000.
BĐNGÖL, Đrfan ,Türkiye’de Yaşayan Toplumlar, Devletler ve Beylikler, Ankara
2002.
Bizim Uluborlu, Ülkü Basımevi, Isparta 1951.
BOSWORTH, C.E., Đslam Devletleri Tarihi, (Trc. Erdoğan Merçil- M. Đşpirli),
Đstanbul 1980.
BÖCÜZADE Süleyman Sami, Kuruluşundan Bugüne Kadar Isparta Tarihi,
(Çev. Suat SEREN), Serenler Yay., 1983.
CAHEN, Claude, Osmanlılar’dan Önce Anadolu’da Türkler, (Trc.Yıldız Moran),
E Yay.,Đst., 1979.
CAN, Hasan H., Uluborlu’nun Dünü Bugünü, Isparta 1998.
ÇADIRCIOĞLU, Ahmet Mahir, Tarihte Uluborlu, Cemal Azmi Mt., Đstanbul,
1950.
80
ÇAY, Abdülhaluk, II.Kılıçarslan, Kültür ve Turizm B.Yay., Ankara 1987.
______, Sultan II. Kılıç Arslan ve Karamıkbeli (Myriokefalon) Zaferi, Đstanbul
1984.
ÇETĐN, Osman, Selçuklu Müesseseleri ve Anadolu’da Đslamiyetin Yayılışı,
Marifet Yay., Đstanbul 1981.
DEMĐRDAL, Said, “Bütünüyle Uluborlu –Monografi”, Acar Mtb, Đstanbul 1968.
DEMĐRKENT, Işın, Sultan I.Kılıç Arslan, TTK Yay., Ankara 1996.
EFE, Ahmet,Tarih-i Al-i Selçuk Anadolu Selçuklu Sultanları ve Payitaht Konya,
KTOE Yay., Konya 1998.
GÖDE, Kemal, Türk Đslam Kültür ve Medeniyet Tarihi, Isparta 1997.
GÜNGÖR, Erol, Tarihte Türkler, Ötüken Yay., Đstanbul 1997.
ĐBN BATTUTA, Đbn Battuta Seyahatnamesi, (Çev. A. Sait Aykut), YKY, 2000.
ĐBN BĐBĐ, El Evamiru’l Alaiyye Fi’l Umuri’l Alaiyye (Selçuk-name), (Çev.
Mürsel Öztürk), C. I-II, Ankara 1996.
ĐBNÜ’L ADĐM, Selçuklular Tarihi (Bugyetü’l Haleb fi Tarihi Haleb), (Çev. Ali
Sevim), TTK Yay., Ankara 1982.
KAFESOĞLU, Đbrahim, Anadolu Selçuklu Devleti Hangi Tarihte Kuruldu, TED
Yay., Đstanbul 1981.
______, Selçuklular Tarihi, MEB Yay., Đstanbul 1972.
KATIRCIOĞLU, Nuri, Bütün Isparta, Bereket Matbaası, Ankara 1958.
KÖYMEN, Mehmet Altay, Süleyman Şah ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin
Kuruluşu, Belleten’den ayrı basım,TTK yay., Ankara 1993.
MERÇĐL, Erdoğan, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Đstanbul 1985.
MERÇĐL, Erdoğan-SEVĐM, Ali, Selçuklu Devletleri Tarihi, Ankara 1995.
NĐCETAS KHONĐATES, Hıstoria, (Çev. Fikret Işıltan), Ankara 1995.
OKAN, Kenan, Isparta’daki Tarihi Eserler, Isparta Öğretmenler Derneği Yay.,
Altıntuğ Mtb., 1962.
OSTROGORSKY, Georg, Bizans Devleti Tarihi, ( Çev. Fikret Işıltan), TTK Yay.,
Ankara 1999.
ÖZTUNA, Yılmaz, “Türkiye Tarihi”, C.1-2, Hayat Yay., 1964.
, Devletler ve Hanedanlar, C.II, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1969.
RAMSAY, W. M., Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, (Çev. Mihri Pektaş), Đstanbul
1960.
RUNCĐMAN, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan), c. II, Ankara
1992.
SEVĐM, Ali , Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleyman Şah, TTK Yay., Ankara
1990.
81
SEVĐM, Ali – YÜCEL, Yaşar, Türkiye Tarihi, Ankara 1989.
, Türkiye Tarihi, Fetih, Selçuklu ve Beylikler Dönemi, TTK Yay., Ankara
1984.
SÜMER, Faruk, Oğuzlar, Tarihleri, Boy Teşkilatı, Destanları, Ana Yay., Đstanbul
1965.
ŞĐKARĐ, Şikari’nin Karamanoğulları Tarihi, (Terc. Mesud Koman), Yeni Kitap
Basımevi, Konya 1946.
Tarih-i Al-i Selçuk, (Neşr. F. Nafiz Uzluk), Ankara 1952.
TAŞLIKLIOĞLU, Zeki, Anadolu’da Apollon Kültü, Đstanbul 1963.
TEXĐER, Charles ,“Küçük Asya”, (Çev. Ali Suat), Ankara 2002.
TOGAN, Zeki V. ,Umumi Türk Tarihine Giriş, c.I, Enderun Yay., Đstanbul 1981.
TURAN, Osman, Selçuklular Medeniyeti ve Türk Đslam Tarihi, Turan Yay.,
Đstanbul 1969.
, Selçuklular ve Đslamiyet, Boğaziçi Yay.,Đstanbul 1993.
, Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yay., Đstanbul 1998.
, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, TTK Yay., Ankara
1988.
UZUNÇARŞILI, Đsmail Hakkı, Anadolu Kitabeleri, c. II, Đstanbul 1929.
, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, T.T.K.,
Ankara-1984.
, Osmanlı Tarihi, c. I, TTK, Ankara 1947.
YAVUZ, Nuri, Anadolu’da Beylikler Dönemi, Cantekin Yay., Ankara 1998.
YINANÇ, M. Halil, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri, Đstanbul 1944.
Makaleler:
AKSU, Fehmi, “Hamidoğulları’nın Anadolu’ya Gelişi: Yomutlar”, Ün Dergisi, c.
II, S. 15, Isparta 1935.
ALPTEKĐN, Coşkun, “Türkiye Selçukluları”,Doğuştan Günümüze Büyük Đslam
Tarihi , c.8, Çağ Yay., Đstanbul 1992.
ARTUK, Đbrahim, “II.Keyhüsrev’in Üç Oğlu Adına Kesilen Sikkeler”, Malazgirt
Armağanı, Ankara 1972.
COŞAN, M. Esad, “VI. Asır Türk Yazarlarından Muslihiddin, Hamidoğulları ve
Hızır Bey”, Vakıflar Dergisi, S. 13, Ankara 1981.
DAĞLIOĞLU, H.Turhan. Günlemeç Araştırmaları: “Isparta ve Çevresi
Hakkında Yabancı Kaynaklardaki Coğrafi ve Tarihsel Bilgiler”, Ün
Dergisi, c. 2, S. 14, 1935.
, “Hamideli Mutasarrıf ve Mütesellimleri”, Ün Dergisi, c. 3, S. 34, 1937.
82
______, “Uluborlu”, Ün Dergisi, c. 7, S. 82-83, 1941, s. 1121-1124.
DAĞLIOĞLU, Hikmet Turhan, KATIRCIOĞLU, Nuri ve ERDEM, Tahir,
“Katırcıoğlu ve Karahaydaroğlu Hakkında”, Ün Dergisi, c. 3, S. 25, 1936.
ERDEM, Tahir, “Isparta Çevresi Tarihiyle Đlgili Notlar”, Ün Dergisi, c. II, S. 20,
Temmuz 1935.
______, “Hamidoğulları Tarihi”, Ün Dergisi, c. 4, S. 48, 1938.
ERDĐNÇ, Ünal, “Uluborlu Türk Kitabelerinin Tarihsel, Kültürel Açıdan
Đncelenmesi ve 2000’li Yıllara Taşınması”, SDÜY, Isparta 2000.
GÖDE, Kemal, “Selçuklular Devrinde Yalvaç”, I.Uluslararası Pisidia Antiocheia
Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Kocaeli Yayıncılık, Đzmit 1999.
______, “Anadolu’da Cengizli ve Đlhanlı Hakimiyeti Dönemine Genel Bir Bakış
(1239-1327)”, SDÜFEFSBD, S. 1, Isparta 1995.
______, “Mısır Türk Sultanı Baybars’ın Anadolu Seferi ve Kayseri’ye Gelişi”,
Erciyes Üniv. SBD, S. 5, Kayseri 1984.
______, “Türkiye Selçuklu Devleti’nin Kuruluş ve Yükseliş Dönemlerine Genel
Bir Bakış (1075-1243)”, SDÜFEFSBD, S. 2, Isparta 1996.
______, “Hamidoğulları”, Tarihte Türk Devletleri-II, Ankara Üniv. Rektörlüğü
Yay., Ankara 1987.
KAFESOĞLU, Đbrahim, “Selçuklular”, ĐA, c.X, MEB Yay., Đstanbul 1966.
KESĐK, Muharrem, “Sultan Melikşah ve Sultan I. Mesud Dönemleri”, Türkler
Ansiklopedisi, c. 6, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002.
KOFOĞLU, Said, “Hamidoğulları Md.”, Diyanet Đslam Ansiklopedisi, c. 15, TDV
Yay., Đstanbul 1997.
KOMAN, M. Mesud, “Hamid Bey’in Adı Geçen Mühim Bir Vakfiye”, Ün
Dergisi, c. 9, S. 97-98, Nisan –Mayıs 1942.
KÖSE, Neşet, “Hamidelinde Eski Eserler: Uluborlu Kitabeleri”, Ün Dergisi, c.
1-2, Nisan 1935.
TEKĐNDAĞ, Şihabeddin, “Karamanoğulları md.”, Đslam Ansiklopedisi, c. 6,
MEB, Đstanbul 1952
TURAN, Osman, “Gıyaseddin I”, Đslam Ansiklopedisi, c. 6, MEB Yay., Đstanbul
1988.
______, “Kılıç Arslan II”, Đslam Ansiklopedisi, c. 6, MEB Yay., Đstanbul 1955.
VARLIK, M.Ç., “Anadolu Beylikleri-Hamidoğulları”,Doğuştan Günümüze Büyük
Đslam Tarihi, c. 8, Çağ Yay., Đstanbul 1992.
YUVALI, Abdülkadir, “Đlhanlı Devleti”, Tarihte Türk Devletleri, c. 1, Ankara Üniv.
Rektörlüğü Yay., Ankara 1987.
83
Diğer:
Đnternet Kaynakları:
http://uluborlu.bel.tr/uluborlutarihi.htm
Tezler:
AYÖNÜ, Yusuf, Türkiye Selçukluları-Bizans Münasebetleri (1075–1116),
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Đzmir 2001.
EKĐCĐ, Kansu, Anadolu Selçuklu Devleti’nde Üç Kardeş Devri(1246–1266),
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Isparta 2005.
GÖRGÜLÜ, Ferah, Göller Bölgesi’nin Selçuklular Zamanındaki Siyasi, Sosyal,
Đktisadi, Dini ve Kültürel Durumu (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi),
Isparta 2000.
KALELĐ, Emrullah, Anadolu Selçuklu Devri Türk-Haçlı Münasebetleri,
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Isparta 2004.
ÖNGÜL, Ali, Müneccimbaşı Ahmed Dede Efendi’nin Camiü’d Düveli’nin
Tenkitli Metin Neşri ve Tercümesi (Selçuklular ve Anadolu Beylikleri),
(Basılmış Doktora Tezi), Đstanbul 1986.
UYUMAZ, Emine, Sultan I. Alaeddin Keykubad Devri Selçuklu Tarihi (1220–
1237), (Basılmamış Doktora Tezi), Đstanbul 1997.
YILDIZ, Filiz, Anadolu Selçukluları’nın Uluborlu Denizli Uç Beyliği,
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 2000.
84
EKLER
85
EK 1 - Isparta Haritası
86
EK 2- Uluborlu Haritası
87
EK 3- Eski Yerleşim Yeri
EK 4- Yeni Yerleşim Yeri
88
EK 5-Roma Dönemi Kalesi
89
EK 6- Roma Dönemi Paraları
EK 7- Arslanlı Çeşme (Roma Dönemi)
EK 7- Arslanlı Çeşme (Roma Dönemi)
90
EK 8- Đki Lüleli Çeşme (Roma Dönemi)
EK 9- Güneş Saati
EK 9- Güneş Saati
91
EK 10- Selçuklu Dönemi Türkiye Haritası
EK 11-Alaaddin Camii (Selçuklu Dönemi)
92
EK 12-Alaaddin Camii Minare Kitabesi (Selçuklu Dönemi)
EK 13-Alaaddin Camii (Selçuklu Dönemi)
93
EK 14- Büyük Çeşme Kitabesi
EK 15- Büyük Çeşme
94
EK 16- Taş Medrese
EK 17- Alaaddin Camii Medresesi ve Kütüphanesi
95
EK 18- Baltabey Hamamı
EK 19- Karabey Hamamı
96
EK 20- Küçük Köprü
EK 21- Hamidoğulları Şeması
97
“En büyük han Sultan Mahmud, Allah
Saltanatını devamlı kılsın, devleti
kuvvetli olsun”
Kare içinde “Borgulu şehrinde darp
edildi, afetlerden korunsun”
EK 22- Đlhanlı Hükümdarı Gazan Mahmud Han Adına Uluborlu’da Basılan Sikke
(Hamidoğulları Dönemi)
24 mm / 2.04 gr, H.694-703 / M.1295-1304
“En büyük sultan Alaeddünya veddin Keykubat b. Feramuz”
Sol alt köşede güneş motifi damgası.
Kare içinde “Eğirdir’de darp edildi, afetlerden korunsun, yıl altıyüz”
EK 23- Anadolu Selçuklu Hükümdarı III Alaaddin Keykubat Adına Basılan Sikke
(Hamidoğulları Dönemi)256
23 mm / 2.24 gr, H.698-701 / M.1298-1301
256
Enis Batur, Asya’dan Anadolu’ya inen Rüzgar, Beylikler Dönemi Sikkeleri, Yapı Kredi Yayınları,
1994, s.50-51
98
EK 24- Efendi Sultan Türbesi
EK 25- Muhittin Çeşmesi
99
EK 26- Muhittin Çeşmesi Kitabesi
EK 27- Ahi Şemseddin Türbesi Kitabesi
100
EK 28- Salih Efendi Mescidi Minaresi
EK 29- Cirimbolu Köprüsü
101
ÖZGEÇMĐŞ
Kişisel Bilgiler:
Adı ve Soyadı
: F.Hilal UZAL (Süngü)…….
Doğum Yeri
: Burdur……………………...
Doğum Yılı
:1977………………………...
Medeni Hali
: Evli…………………………
Eğitim Durumu:
Lise
: 1991-1994…………………
Lisans
: 1994-1998………………….
Yüksek Lisans
:……………………………...
Yabancı Diller:
1. Đngilizce (orta)……………………………………
2…………………………………………………....
Đş Deneyimi:
1998-Devam
Tarih Öğretmeni……………………
Bilimsel Yayınlar ve Çalışmalar:
1……………………………………………………..
2……………………………………………………..
3……………………………………………………..
4……………………………………………………..
Diğer:
Download