Ulaşılamayan Atalarımız By: Apr 21, 2011 BİYOLOG VE ANTROPOLOGLAR, insanın atasını bulmak için yıllardır yoğun bir gayretin içerisindedirler. "Ne kadar yol alındı?" denirse, belki bir arpa boyu da değil. Hatta bazen bir adım ileri, iki adım geri atılıyor. Bu başarısızlığın sebebi, büyük oranda kaynağa ulaşmak için tatbik edilen metodun yanlışlığından kaynaklanmaktadır. Yapılan iş, samanlıkta yüzüğünü kaybeden Nasreddin Hoca'nın, aydınlık diye, onu sokakta aramasına benzemektedir. BİYOLOG VE ANTROPOLOGLAR, insanın atasını bulmak için yıllardır yoğun bir gayretin içerisindedirler. "Ne kadar yol alındı?" denirse, belki bir arpa boyu da değil. Hatta bazen bir adım ileri, iki adım geri atılıyor. Bu başarısızlığın sebebi, büyük oranda kaynağa ulaşmak için tatbik edilen metodun yanlışlığından kaynaklanmaktadır. Yapılan iş, samanlıkta yüzüğünü kaybeden Nasreddin Hoca'nın, aydınlık diye, onu sokakta aramasına benzemektedir. Zira daha işin başlangıcında, şu peşin kabullerle yola çıkılır: 1— İnsan, anatomik yapısı itibariyle kendisine benzeyen, fakat daha basit karakterlere sahip bir canlıdan hasıl olmuştur. 2— Bu geliş veya ortaya çıkışta, bir Yaratıcı işe karışmayacaktır. Yani, insan da dahil olmak üzere bütün canlılar, tesadüfen teşekkül etmiştir. 3—Canlıların hepsi, silsile halinde birbirinden meydana gelmiştir. Bundan sonra yapılacak tek şey, yaşayan veya soyu tükenmiş canlıların anatomik yapı itibariyle insana ne kadar benzediğini bulmaya kalmıştır. Böyle bir benzerlik, en çok maymunlar arasında kurulabilmektedir. Kurulan veya kurulacak olan bu akrabalık bağının ne kadar geriye gideceği de, daha işin başında bellidir. Bu, yer yüzünde ilk defa ortaya çıktığı kabul edilen tek hücreli canlıya kadar geri götürülecektir. Birbirini takip ettiği kabul edilen gruplarda benzerlik sağlanamıyorsa, bunlar arasında başka grupların yaşayıp zamanla ortadan kalktığı var sayılacaktır. Bu durumda, canlıların genetik yapısını tayin eden genlerin komple nasıl değişebileceğini sormamanız gerekir. Çünkü Genetik ve Moleküler Biyoloji bilimleri, bu noktada vize vermeyecektir. Şu tip yasak soruları sormayı da asla düşünmeyin: — Şeftali çekirdeği ile şeftali ağacı arasında, — Gözümüz önünde yumurtadan çıkan civcivle yumurta arasında — Döllenmiş insan yumurtası olan zigotla dokuz ay sonraki bebek arasında anatomik yönden bir bağ kurmak mümkün müdür ki, insanın ceddinde böyle bir bağ aranıyor? — Tavuk yumurtası da, insan yumurtası da tek hücre değil midir? Niçin yer yüzünde ilk teşekkül ettiğini var sayılan tek hücreye ulaşmak için zorlanılmaktadır? Gerçi bunları sorsanız da bir cevap alamayacaksınız. Çünkü yüzük kaybolduğu yerde değil, başka tarafta aranmaktadır. Böyle bir kabulle ile yola çıkanların sıkıntısı veya karşılaşacağı problem bir değil, belki binlerdir. Bugün yaşayan ve aynı tür içinde toplanan hayvanlar arasında bile pek büyük farklılıklar vardır. Numune olarak birkaçını verelim: 1- Kalıtım farkları: Göz rengi, boy ve belli bazı fizyolojik kabiliyetlerin farklılığı, 2- Yaş farkı: Böceklerde larva, pupa ve imago vs. dönemleri. Bu farklar bilinmezse, meselâ sivrisinek larvası Annelida (solucan) fîlumuna, ergin sivrisinek ise insecta (böcekler) sınıfina dahil edilebilir. 3- Erkek ve dişi arasındaki farklar: Yapı farklarından dolayı işçi arı bir cinse, erkek arı bir başka cinse dahil edilelebilir.1 4- Canlıların içinde yaşadığı ortamın tesiriyle husule gelen farklar: Meselâ beslenme bozuklukları, bazı kuşlarda yaz ve ilkbahar tüy renkleri gibi farkların bilinmemesi, canlıları sınıflandırmada büyük hatalara sebep olur. Eski devirlerde yaşamış canlılar arasında da benzer durumların varlığı, ele geçen bir fosili sıhhatli değerlendirmenin ne kadar zor olduğunu ortaya koyar. Uzun yıllar evrim dersini okutan Sayın Prof. Dr. Atıf Şengün'ün, fosiller hakkında değerlendirmesi şöyledir: 1— Fosilin genellikle yumuşak kısımları zamanla yok olmuştur veya kullanılamayacak haldedir. Onun için sitolojik, histolojik, fizyolojik ve çok defa embriyolojik bir karşılaştırma yapılamaz. 2— Tam olarak bir omurgalı hayvan iskeleti çok az bulunmuştur. 3— Bulunan iskeletin yaşını kesinlikle tayin etmek, bir çok hallerde kabil olmamaktadır. 4— Bulunan iskelet parçaları, ekseriya birbirinden çok uzak yerlerden toplanmıştır. 5— Bir fosili bulmuş olan araştırıcı, ona özel bir ad vermiştir. Öyleki, başka başka yerlerde bulunmuş iki fosilin birbirinin aynı olup olmadığını bulmak için, onları teker teker incelemek gerekmektedir. 6— Fosil materyaller, başka başka müzelerde saklanmaktadır. 7— Fosillerin değerlendirilmesinde değişmez ölçüler, metodlar geliştirilememiştir. İnsanın soyu ile alâkalı paleontolojik araştırmalar, fosil materyalin yetersizliği sebebiyle çok zorlaşmaktadır. Meselâ Orta ve Güney Afrika'da Üst Plaistosen'e ait çeneleri olmayan 5 tane kafatası vardır. Bir başka yerde, Kuzey Afrika'da, aynı devire ait 4 çene bulunmuştur.1 Ancak bu kafatasları ile çenelerin aynı canlı türüne ait olup olmadıkları kesinlikle söylenemez. Araştırıcılar, bu parçalara dayanarak vücudun diğer kısımlarının ne şekilde olması lâzım geldiğini karşılaştırmalı anatomi bilgisine dayanarak düşünmekte, meselâ 14 milyon yıl önce yaşamış insanın soyu ve insan maymunlarının soylarının resmini çizmekledirler. Böyle bir araştırmada, ne olursa olsun, araştırıcının özel düşüncesi ağır basmaktadır. Eskiden toplanmış materyalin yeni metodlar ile, meselâ radyoaktif karbon ile incelenmesi, bazı hallerde müze materyalinin söylenen yaşta olmadığını ortaya çıkarmaktadır. Gerek jeolojik ve gerekse paleontolojik yaş tayini, kesin sonuçlar vermemektedir. Meselâ C-14 metodu ile 50 bin yıldan öncesi, sağlıklı olarak tayin edilememektedir. Materyal noksanlığı, istatistik bir çalışmaya mâni olmakta ve görülen bir farkın tür farkı mı, yoksa aynı türün fertleri arasındaki bir varyasyon mu olduğu tespit edilememektedir.2 Bütün bu olumsuzluklara rağmen, bir de eldeki materyale peşin bir hükümle her hangi bir canlının atasını veya torununu bulmak kastı ile yaklaşıldığını farz ederseniz, nasıl bir sonuç çıkacağı daha işin başında bellidir. Fakat burada esas üzerinde durulması gereken ise, elde edilen sonuçların tamamen bilimsel olduğu ve bunun alternatifi görüşlerin dahi tartışılamayacağı yaklaşımıdır. Mağara adamı, insan ile maymun arasında bir canlı mı? MAĞARA ADAMI olarak adlandırılan Neanderthal'lerin insanla maymunun ortak atası olduğu ve en azından bir milyon yıl önce yaşamış bulunduğu, evrimcilerin genel kabulüdür. Neandertahal ismi, 1856 yılında duyulmaya başlandı. Almanya'nın Neanderthal vadisinde bir mağarada 1856 yılında bulunan bir iskelete Mağara Adamı (Neanderthal Adamı) dendi ve günümüz insanın maymunla ortak atası olarak takdim edildi. Ne gariptir ki, evrimle ilgili fosiller, hep 1856 yılından sonra ve birden bire ortaya çıkıvermiştir. Bu tesadüfi bir olay değildir. Zira 1856 yılı, Darwin'in İnsanın Kökeni adlı eserini yayınladığı yıldır. Neanderthal Adamı'nın Batı Asya ve Avrupa'da yaşadığı, iri kemikli, geniş alınlı büyük fertler oldukları belirtilir. Neanderthallerin oturdukları yerlerdeki el eşyaları, bunların kültürünü yansıtmaktadır. Mağarada yaşayan ve avcılıkla geçinen Neanderthallerin, mezarlarından elde edilen deliller, onların belirli bir kültüre sahip olduklarını göstermektedir. Meselâ, cenazelerini çiçekle gömmeleri, bunların yas tuttuklarının, flütlerin varlığı da, müzikle uğraştıklarının delilleri olarak alınır.1-2 Ayrıca, Neanderthal Adamı'nın bitki yetiştirdiği, zarif, güzel aletler ve boyanmış resimler yaptığı ve bir yazı çeşidini kullandığı bilinir.3-4 Münih Üniversitesi'nden Dr. Svante Paabo ile ABD Pensilvanya Devlet Üniversitesi'nden Dr. Matthias Krings'in içinde bulunduğu bir grup bilim adamı tarafından, Hominid Neanderthallerin kemiklerinden elde edilen mitokondri DNA'ları üzerinde geniş araştırmalar yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar, bu varlıkların maymun-insan soy ağacı üzerinde bulunmadığı gibi, onların yan kolları olamayacağını, dolayısıyla bunların, insanın maymun benzeri atası şeklinde değerlendirilemeyeceğini göstermiştir. 5-6 Neanderthal Adamı İskeleti Mitokondrial DNA, çekirdekteki bir çift DNA'ya karşılık, her hücrede en az 500-1000 kopyasının yer almasından dolayı fosil kemiklerde bulunabilen DNA tipidir.7 Mitokondri, spermin yumurtaya aktarılan kısmında değil, yumurtada mevcut olduğu için dişi ile nakledilir. Bu bakımdan normalde kromozomlardaki genler her nesilde çevresiyle karışım ve kombinasyon yaptığı halde, Mitokondrial DNA'da bu görülmez. Mitokondrial DNA'lar, sadece mutasyonla, kopyalama hatalarıyla, radyasyonla veya diğer anormalliklerle değişmektedir. Mitokondrial DNA'da meydana gelen bir değişiklik torunlara kadın soyuyla nakledilir. Bu metod, aile soy ağacını oluşturmada çok geçerli bir metodtur.8 Polimeraz Reaksiyon Zinciri (Pcr) Analizleri İNSAN ve Neanderthallerin genetik zaman çizgisi ölçüsünde Pcr analizleri moleküler saat olarak kullanılmıştır. 2 Bu çalışma, 59 şempanze ve 205 insan dizini sonuçlan ile, Neanderthal fosillerinden elde edilen dizinler ile insan dizinlerinden elde edilen sonuçlar karşılaştırılmışlar. Araştırmalar, Neanderthal DNA dizilişlerinin, insan ve şempanzedeki diziliş farklarına benzer tarzda olduğunu göstermiştir. İnsanla Neanderthal dizini arasındaki fark 27±2.2'dir. İnsan Mitokondrial DNA dizini ile Neanderthal Mitokondrial DNA dizini arasındaki fark normal ortalama insan Mitokondrial DNA'larının arasındaki farktan 3 defa farklılık gösterirken, insanla şempanze sadece yarı farklılık göstermektedir.7 Böylece Neanderthal ile modern Avrupalı arasındaki genetik akrabalık, Neanderthal ile Homo sapiens'te olduğundan daha yakın görünmemektedir.9 İnsanın atasıyla ilgili en ciddi bilimsel kitaplarda bile, bu tür çizimlere sık sık rastlarsınız. Oysa, bu çizimlerin hiç biri, hiç bir bilimsel temele dayanmaz. Evrimci bilim adamlarının peşin hükümleri ve sanatkârların hayal güçlerinin ürünü olan bu çizimler, Evrimcilerin en gerçek(!) delilleridir. Pensilvanya Devlet kolejinden Evrimci Biyolog Blair Hedgen bu testle ilgili olarak şöyle demektedir: "Ben gerçekten izlenen bu metodtaki boşluklara baktım, fakat hiç bir şey bulamadım. Bu, güvenilir bir dizin görünmekte ve tabii olarak söyleyebirim ki, çalışılan eskiye ait DNA'lar gördüğüm en güvenilir olanıdır.10 Pensilvanya Üniversitesinden antropolog Dr. Mark Stoneking'e göre, Mitokondrial DNA sonuçları, Neanderthallerin insanın atası olmadığını ortaya koymaktadır.11 İnsanın soy ağacı üzerinde yer aldığı ileri sürülen Neanderthalle ilgili farklı değerlendirmeler vardır. Sözü edilen iskeletlerin kambur oluşu, raşitizm hastalığına bağlanmaktadır. Fakat D vitamini noksanlığına bağlı olarak geçirdiği bir kemik hastalığından dolayı beli kamburlaşmış ve eğilmiştir. Bu beli eğiklik, yanlış olarak dört ayaklı maymunla özdeşleştirilmiş ve insanı maymuna bağlayan ortak bir ata olarak alınmıştır.7 Nitekim Ivanhoe da bu görüşü dile getirir ve şöyle der: "Neanderthal Adamı eğik iskelet yapısına sahiptir. Bu yapı, kuyruksuz maymunlara akrabalığından dolayı değil, D vitamini noksanlığının sebep olduğu eklem ve kemik hastalığındandır."12 Neticede, Neanderthallerin, evrimcilerin ileri sürdüğü gibi, maymun-insan arası bir yaratık olmadığı, belli bir ırka mensup bulunduğu, belli bir devre yaşayıp ortadan kalktığı anlaşılmaktadır. Brakiator, Prebrakiator ve Protokatarian hipotezleri MAĞARA ADAMLARI, pek çok kimse için genel evrim fikriyle eş mânâdadır. Yani evrim deyince, hemen mağara adamı hatırlanır. Çocuklara daha ilk sınıflarda geçmiş atalarıyla alâkalı şu telkinat yapılır: "İnsanın ilk ataları, çok eski zamanlarda mağaralarda yaşıyordu. Maymundan kalma tüylü postuna bırakarak mağaralardan çıktı. Bu basit topluluklar zamanla ateşi buldular ve tekerleği keşfettiler." Bu şekildeki düşünceler evrim fikri altında verilmemiş bile olsa, genç dimağlarda müspet bir netice hasıl etmeyecektir. Kaldı ki, bu şekilde telkin edilen görüşlerin de ilmî bir temele oturduğu söylenemez. Bunlar, birbiriyle çelişen ve çoğu zan veya tahmine dayanan ifadelerdir. Şimdiye kadar, insanın uzak geçmişiyle alâkalı ataları; hakkında pek çok görüş ve teori ileriye sürülmüştür. Bunlardan Brakiator hipotezi insanın ceddi hakkında görüş ileri sürer ve insanın geçmişini uzun kollu maymunlara bağlar. Bu hipotezi Prof. Dr. Atıf Şengün şöyle özetler: "Brakiator hipotezi, insan ceddinin; oldukça uzun kollar, kısa bacaklar ve çengel şeklindeki eller ile karakterize edilen ve diğer organizasyonları da tırmanmaya ve sallanarak ağaçtan ağaca atlamaya müsait bir hayvan grubundan geldiğini kabul eder."13 Bu gruba Ramapithecus ve Australopithecus'lar dahil edilir. Geçmiş devirlerde yaşamış bu fosil formların, insanla maymunun ortak ataları olduğu ileri sürülür. Bu fosillere eski eserlerde Proconsul adı ile de rastlamak mümkündür. Ramapithecus'taki pithecus ekinin mânâsı, kuyruksuz maymundur. Bunlar Ape grubu maymunlar olarak da adlandırılır. Bunların soyu tükenmiş olduğundan pithecine ekleriyle de ifade edilirler. Bu gruba girenlerin bazıları şunlardır: Dryopithecus, Oreopithecus, Limnopithecus, Kenyapithecus. Bunların takriben 14 milyon yıl önce yaşamış olduğu ileri sürülür. Morris, Ramapithecus'un, birkaç diş parçasıyla temsil edildiğini belirtir: "Ramapithecus fosili 1932 yılında Hindistan'da bulunmuş olup birkaç diş ve çene parçasından ibarettir." 14 Ramapithecus fosiline ait bulgular birkaç diş ve çene kemiğinden ibarettir. Resimde insan, şempanze ve ramapithecus'a ait çene yapıları gösterilmektedir. Australopithecus kelimesi ise, güneyin kuyruksuz maymunu mânâsına gelir. Bu isim, Doğu Afrika'da bulunmuş, değişik fosillere verilmiş bir addır. Australopithecine'ye ilâveten Zinjanthropus, Paranthropus, Plesianthropus, Telanthropus ve Homo habilis'ler de bu gruba dahil edilir. Bunların tariben 2-3 milyon yıl önce yaşadığı belirtilir. Brakiator hipotezine göre insanın ceddi, bu Australopithecus'un africanus türüdür ve Pliyosen başlarında, yani günümüzden yaklaşık 15 milyon yıl önce ortaya çıkmıştır. Prebrakiator Hipotezi BU HİPOTEZE GÖRE ise, insanın ceddi, Brakiator hipotezinin kabul ettiği farklılaşmayı yapmamıştır. O varlık, günümüzdeki orangutan ve şempanzeye bile benzememektedir. Buna göre insanın ceddi, Miyosen ortalarında, yani günümüzden yaklaşık 25 milyon yıl önce teşekkül etmiş olmalıdır. Protokatarian Hipotezi BU GÖRÜŞE GÖRE insanın maymunla ortak atası daha geriye, hatta Oligosen'e kadar, yani günümüzden takriben 35 milyon yıl öncesine uzanmaktadır. Bu halkanın başlangıcını bir bakıma Ramapithecus'lar teşkil eder. İnsanın atası hakkında bu üç farklı görüş, birbirini destekAustralopithecus africanus lememektedir. Aslında birbirini çürüten sadece bu üç görüş değildir. Bir bakıma bu sahada ne kadar araştırıcı varsa, o kadar farklı kanaatin olduğunu söylemek mübalağa olmaz. Bazı peşin hükümlü yazarlara göre insanın atası tartışmasız, Brakiator hipotezinde ileri sürülen Australopithecus africanus (Afrika maymunu)'dur. Nitekim Karol ve arkadaşlarının hazırladığı kitapta şöyle bir ifade yer alır: "Australopithecus africanus, zamanla değişmeye devam etmiş ve sonunda insansı olmuştur. Böylece en eski büyük babamızdır." 15 Bir araştırıcı heyetiyle 15 yıl Afrika maymunu (Australopithecus africanus) üzerinde çalışmış olan L. Zuckerman ise, tam bunun aksini ileri sürmektedir: "Bu çalışmalardan elde ettiğimiz netice bizi şaşırttı. Australopithecus africanus'un anatomisi üzerinde yaptığımız hemen her mukayeseli çalışma, başarısızlıkla sonuçlandı. Afrika adamının insanın atası olması imkânsızdır." 16 İnsanın ceddi olarak ileri sürülen bu Ramapithecus ve Australopithecus'lar hakkında American Scientist'te bu konu ile ilgili olarak bir makalede şu görüşe yer verilir: "Bir hominid olarak Ramapithecus pek doyurucu değildir. Fosil olarak elde yetersiz ve parçalanmış materyal, pek çok soruyu cevapsız bırakıyor." 17 Karol ve arkadaşları insanın atasının Ramapithecus olduğu yönünde ısrarlıdırlar: "İnsanın bilinen en eski atası, Afrika'da bulunmuş olan çene ve diş fosillerinden tanınan Ramapithecus'tur." 18 Alpagot da Bilim ve Teknik dergisi'ndeki değerlendirmesinde, Ramapithecus'un orangutan maymunu çizgisinde yer aldığını nazara verir: "İnsanın evrim çizgisinde şimdilik bilinen en eski fosil, Ramapithecus'tur. Evrim tarihinde, insana giden çizgide bulunan bu fosil, moleküler antropolojiye dayalı sonuçlara göre, insanın değil, orangutanın evrim çizgisinde yer almaktadır." 19 Australopithecus'ların diş yapıları da, bunların hominid olmadığını göstermiştir: "Diş yapılarında insanla ortak karakterlerinin bulunmaması, soy ağacında onları insanın doğrudan atası olmadığını gösterir." 19 Prof. Dr. Ali Demirsoy, İnsanın ata formu hakkında zannını şöyle bildirir: "İlk Australopithecus'ların Doğu Afrika'da, Pliyosen yaşlı Ramapithecus'lardan türediği zannedilmektedir." 20 Oxnard, fosil karşılaştırmalarının Australopithecus, Homo foabilis ve Homo africanus serilerinin insanın atası olmadığını ortaya koyduğunu belirtir ve şöyle der: "Çoğu çalışmalar Australopithecus'ların günümüz insanına benzerliğini ileri sürmesine ve bu sebeple Australopithecus africanus, Homo habilis, Homo africanus gibi yaratıkların, insanın doğrudan atası olan iki ayaklı, âlet yapan yaratıklar diye belirtilmesine rağmen, kafatası dışındaki çeşitli parçaların çok değişkenli ve karşılaştırmalı olarak incelenmesi, çok farklı sonuçlar vermiştir. Kabul etmemiz gerekir ki, Homo habilis ve Homo africanus da dahil, her hangi bir Australopithecus'un Homo cinsi ile direkt filogenetik (tarihi) bir bağ olabileceği, büyük ölçüde ihtimal dışıdır." 21 Montagu, Australopithecus'ların kafa yapılarının ileri yapılı maymunlara, yani Apelere benzediğini belirtir; "Bütün Australopithecus türlerinin kafa yapıları, tamamen ileri yapılı maymunlar (ape)'ınkine benzemektedir." 22 Waechter, son zamanlarda Rudolf Gölü'nde bulunan 1470 insanının, Australopithecus'ların insanın ceddi olduğu iddiasını yıktığını belirtir: "1470 insanın hem beyin kapasitesi, hem de genel şekil yönünden iskeleti, aynı, yerde ve iki milyon yıllık bir zaman şeridinde bulunan diğer Australopithecus türlerinden üstündür." 23 J. L. Angel de insan atasının Australopithecus'larla ortak bir geçmişinin olmadığını belirtir ve şöyle der: "Atalanmız, 2.5 milyon yıl önce, kültür yönünden, yani taş âletler yapma v.s. bakımından Australopithecus'lardan yeterli derecede farklı hale gelmiş ve bu iki grup aynı bölgede bir milyon yıldan fazla bir arada yaşamıştır." 24 Australopithecus'ların yaşı 2-3 milyon arasındadır. Halbuki son elde edilen fosiller, bu tarihten önce günümüz insanının yaşadığını göstermektedir: "İnsanın en eski temsilcilerine ait ilk defa tam bir el iskeleti bulundu. Demek ki, 3.5 milyon yıl önce bile insanlar dik yürüyebiliyordu ve elleri bizimkilerden farksızdı... Sonuç olarak diyebiliriz ki; yaklaşık 3-3.5 milyon yıl önce Hazar ve çevresinde elleri bizimkilerden farksız, dişleri günümüz insanınkine benzeyen ve dik yürüyen, taş âletler yapmasını bilen insanlar yaşamaktaydı." 25 Prof. Dr. Atıf Şengün de insanın geçmişi için ileri sürülen delillerin kesin olmadığına dikkati çeker: "İnsanın soyu ile alâkalı ispat materyali kesin değildir. Morfolojik araştırmalar, biyoşimik, moleküler ve genetik araştırmalar arasında şimdilik fark olduğu gibi, paleontolojik materyal de, muntazam bir sıra tertiplemesi için yeterli değildir. Buraya kadar adı geçenler arasında, insana en çok benzeyenleri Ramapithecus'tur. Ancak, bununla insan arasında bir bağlantı yoktur." 26 Bütün bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi, Ramapithecus ve Australopithecus'lar, soyu tükenmiş kuyruksuz maymunlardır. Bunlarla insanın uzak geçmişi arasında doğrudan veya dolaylı bir bağ kurmak ilmen mümkün gözükmemektedir. Prof. Dr. Adem Tatlı Dipnotlar: 1- Şengün, A. Evrim. Sermet Matbaası, 1984, s. 154. 1- Wade, N. Neanderthal DNA sheds new light on human origins. New York Times, July 11, 1997. 2- DNA from an extinct human. Science, 1997, 277:176-178. 3- Morris, H. Scientific Creationism. Tere. Tatlı, ., Keha, E., Marangoz, C., Solak, K ve Hasenekoğlu, I. Yaratılış Modeli. Milli E. Bakanlığı yayını, 1985. 4- Use of symbols anteclates Neanderthal Man. Science Digest, vol.1,73, 1973,p.22. 5- Krings, M. And Paabo, S. Celi. July 11, 1997. 6- Roberge, J. Q. Mitochondrial DNA analysis of Neanderthal remains sheds light on human family tree. Biotech lab. International vol. 2. no. 5, 11-12, 1997. 7- 2. DNA from an extinct human. Science, 1997, 277:176-178. 8- Wade, N. Neanderthal DNA sheds New light on human origins. New York Times, July 11, 1997. 9- Ward, R. And Stringer, C. A moleculer handle on the Neanderthal. Nature 1997, 388: 225226. 10- 6. Roberge, J. Q. Mitochondrial DNA analysis of Neanderthal remains sheds light on human family tree. Biotech lab. International vol. 2. no. 5,11-12,1997. 11- Krings, M. And Paabo, S. Cell. July 11,1997. 12- Ivanhoe, F. Neanderthals had rickets. Nature, 8 Aug., 1970. 13- Şengün, A. Evrim. Sermet Matbaası, 1984, s. 170. 14- Morris, H. Scientific Creationism. Terc. dem Tatlı ve ark. Yaratılış Modeli. M.E. Basımevi, Ankara, 1985, s. 158. 15- Karol, S. ve ark. Modern Biyoloji. M.E. Basımevi, Ankara, 1979, s, 427. 16- Zuckerman, L. Beyond the Ivory Tower. Taplinger Pub. Co. New York, 1970, s.11-12. 17- American Scientist, Vol.64, 1974 s.174. 18- Karol, S. ve ark. a.g.e., s. 422. 19- Alpagot, B. Bilim ve Teknik, s. 13, 182. 20- Demirsoy, A. Kalıtım ve Evrim, 1985. 21- Oxnard, C. The Place of the Australopithecines in human evolution. Nature, Vol. 258, 1975, s.389-395. 22- Montagu, A. Man. His first million years world. Publishers, Yonkers, New York, 1957, s. 51-52. 23- Waechter, J. Prehistoric man. Octopus Books Limt., London, 1977, s.34. 24- Angel, L. Science News, Vol. 102, 1972, s.324. 25- Özbek, M. İnsan ve Irk. R. Kitabevi. 1979, s. 30-31. 26- Şengün, A. a.g.e., s. 178-180.