1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi 1st International

advertisement
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
1
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Davet
Değerli Meslektaşlarım,
Kadın ve yenidoğan sağlığının iyileştirilmesinde ve sağlık göstergelerinin
geliştirilmesinde ebeler önemli role sahiptirler. 1. Uluslararası Doğu Akdeniz
Ebelik Kongremizi 11-14 Mayıs 2017 tarihleri arasında Adana Sheraton Grand
Otel’de gerçekleştireceğimizi duyurmaktan ve sizleri kongremize davet etmekten
büyük onur duymaktayız. Kongremizin, ülkemiz ebelerini biraraya getirerek
mesleki sorunlarımıza ortak bir dil ve çözüm önerileri üretmenin yanısıra kadın
ve yenidoğan sağlığının iyileştirilmesindeki güncel yaklaşımlarında paylaşılacağı
ve tartışılacağı, bilimsel yönden zengin bir kongre olmasını hedeflemekteyiz.
Gebeliğin başlangıcından doğum sonrası 42.günü kapsayacak şekilde, kaza ve
tesadüfi sebeplerden kaynaklanmayan, gebelik veya gebeliğin yönetimi ile ilgili
olan veya bunların ağırlaştırdığı herhangi bir sebeple kadının ölmesi anne ölümü
olarak tanımlanmaktadır. 1990 yılında yüzbinde 100 olan anne ölüm oranı 2002
yılından itibaren uygulanan sağlık politikaları ve sağlıkta dönüşüm programı
çerçevesinde hızlı bir düşüş göstermiştir. 2005 yılında yüzbinde 28,5 olarak
saptanan anne ölümü, DSÖ 2008 raporlarında hızlı düşüş sağlayan ilk 10 ülke ve
2010 yılı raporlarında da ilk 20 ülke arasında belirtilmiştir. 2014 Sağlık Bakanlığı
verilerine göre de ülkemizde anne ölüm oranı 15,4 olarak bildirilmiştir. Yine
ülkemizde TNSA-2013 verilerine bakıldığında, son beş yılda doğan her 1000
bebekten 13’ nün bir yaşına gelmeden öldüğü, aynı dönem için bir-dört yaş arası
çocuklar için hesaplanan ölüm hızı binde 2, beş yaş altı ölüm hızı ise binde 15’dir.
Tüm bu ana çocuk sağlığı göstergelerinde ki iyileşmenin temelinde birinci
basamakta emek veren ebelerin verdiği sağlık bakım ve uygulamaların etkisi
takdire şayandır. Son yıllarda ülkemizde kadın ve yenidoğan sağlığı göstergelerini
yükseltme stratejilerinin gündemde olduğu bir dönemde, kongremizin bu yılki
ana temasını “Birinci Basamak Ruhunda Ebeliğin Varoluşsal Kimliği” olarak
belirledik.
Güncel yaklaşımlar doğrultusunda, alanında uzman konuşmacıların yer alacağı
bilimsel programın yanı sıra gereksinim duyulan konulara yönelik kurslarla
zenginleştirilmiş kongremizde, ülkemizin dört bir yanında büyük bir özveri ile
çalışan tüm meslektaşlarımızı, her alanda desteğini bizden esirgemeyen kıymetli
akademisyenlerimizi,
mesleğimizin
geleceğini
şekillendirecek
ebelik
öğrencilerimizle beraber olmak en büyük dileğimizdir.
Birlikte bilgi paylaşımında bulunmak, karşılıklı iletişim ve etkileşimimizi artırmak
amacıyla 11-14 Mayıs 2017 tarihleri arasında “1.Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik
Kongresi” ne sizleri davet ediyor ve portakal çiçeklerinin eşsiz kokularıyla
Adana’da buluşmak dileğiyle saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Yrd. Doç. Dr. Filiz YARICI ATIŞ
Kongre Başkanı
2
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Kurullar
Onursal Başkan
Yrd. Doç. Dr. Nazan KARAHAN
Kongre Başkanı
Yrd. Doç. Dr. Filiz YARICI ATIŞ
Bilimsel Sekretarya
Doç. Dr. Şule GÖKYILDIZ SÜRÜCÜ
Öğr. Gör. Dr. Melike ÖZTÜRK
Ebe Halide İNCİ
Düzenleme Kurulu
Prof.Dr. Gürsel ÖZTUNÇ
Doç. Dr. Sultan ALAN
Doç. Dr. Şule GÖKYILDIZ SÜRÜCÜ
Doç. Dr. Fatma Deniz SAYINER
Yard. Doç. Dr. Meltem AKBAŞ
Yrd.Doç.Dr.Mine YURDAKUL
Yrd.Doç.Dr.Filiz YARICI ATIŞ
Öğr. Gör. Dr. Melike ÖZTÜRK
Öğr. Gör. Kemaliye DEMİRKAYA
Arş. Gör. Dr. Burcu AVCIBAY VURGEÇ
Arş. Gör. Emine AKÇA
Arş.Gör. Emine DEMİR
Arş. Gör. Aysel BÜLEZ
Arş. Gör. Cemile ONAT KÖROĞLU
Ebe Halide İNCİ
Ebe Aslıhan BOZ
Ebe Fatma BULAT
Ebe Aysel TURAN
Ebe Nesibe UZEL
Bilimsel Danışma Kurulu
Prof. Dr. Anayit COŞKUN, Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Prof. Dr. Emine EFE, Akdeniz Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi
Prof. Dr. Esin ÇEBER TURFAN, Ege Üniversitesi, İzmir Atatürk Sağlık Yüksekokulu
Prof. Dr. Gürsel ÖZTUNÇ, Çukurova Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Prof. Dr. Hediye ARSLAN ÖZKAN, Yeditepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Prof. Dr. Kamile KABUKÇUOĞLU, Akdeniz Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi
Prof. Dr. Lale TAŞKIN, Başkent Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Prof. Dr. Nevin HOTUN ŞAHİN, İstanbul Üniversitesi, Florence Nightingale Hemşirelik
Fakültesi
Prof. Dr. Nezihe KIZILKAYA BEJİ, Biruni Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Prof. Dr. Sebahat GÖZÜM, Akdeniz Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi
Prof. Dr. Rana YİĞİT, Mersin Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Prof. Dr. Zeynep ULUKANLI, Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi, Sağlık Yüksek Okulu
Doç. Dr. Ayşegül İŞLER DALGIÇ, Akdeniz Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi
Doç. Dr. Duygu VEFİKULUÇAY YILMAZ, Mersin Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Doç. Dr. Gülay RATHFISCH, İstanbul Üniversitesi, Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi
Doç. Dr. Hacer ÇETİN, Mersin Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Doç. Dr. Hafize ÖZTÜRK CAN, Ege Üniversitesi, İzmir Atatürk Sağlık Yüksekokulu
Doç. Dr. Hatice YANGIN, Akdeniz Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi
3
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Doç. Dr. Selma ÖNCEL, Akdeniz Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi
Doç. Dr. Sema DERELİ YILMAZ, Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Doç. Dr. Simge ZEYNELOĞLU, Gaziantep Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Doç. Dr. Sultan ALAN, Çukurova Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Doç. Dr. Şule GÖKYILDIZ SÜRÜCÜ, Çukurova Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Doç. Dr. Zeynep GÜNGÖRMÜŞ, Gaziantep Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Yrd. Doç. Dr. Derya ATİK, Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi, Sağlık Yüksek Okulu
Yrd. Doç. Dr. Derya ÖZBAŞ GENÇARSLAN, Gaziantep Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Yrd. Doç. Dr. Emine KIR BİÇER, Mustafa Kemal Üniversitesi, Sağlık Yüksek Okulu
Yrd. Doç. Dr. Emine ÖNCÜ, Mersin Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Yrd. Doç. Dr. Eylem TOKER, Sütçü İmam Üniversitesi, Sağlık Yüksek Okulu
Yrd. Doç. Dr. Filiz ASLANTEKİN, Balıkesir Üniversitesi, Sağlık Yüksek Okulu
Yrd. Doç. Dr. Filiz TAŞ, Sütçü İmam Üniversitesi, Sağlık Yüksek Okulu
Yrd. Doç. Dr. Gözde Gökçe İSBİR, Niğde Üniversitesi, Niğde Zübeyde Hanım Sağlık
Yüksekokulu
Yrd. Doç. Dr. Hatice TAMBAĞ, Mustafa Kemal Üniversitesi, Sağlık Yüksek Okulu
Yrd. Doç. Dr. Kevser Sevgi ÜNAL, Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi, Sağlık Yüksek Okulu
Yrd. Doç. Dr. Meltem AKBAŞ, Çukurova Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Yrd. Doç. Dr. Mine YURDAKUL, Mersin Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Yrd. Doç. Dr. Nazan KARAHAN, Karabük Üniversitesi, Sağlık Yüksekokulu
Yrd. Doç. Dr. Nazife AKAN, Toros Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Yüksekokulu
Yrd. Doç. Dr. Rabia SOHBET, Gaziantep Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Yrd. Doç. Dr. Rabiye ÇIRPAN, Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi, Sağlık Yüksek Okulu
Yrd. Doç. Dr. Rabiye ERENOĞLU, Mustafa Kemal Üniversitesi, Sağlık Yüksek Okulu
Yrd. Doç. Dr. Rana CAN, Mustafa Kemal Üniversitesi, Sağlık Yüksek Okulu
Yrd. Doç. Dr. Semra ÇELİK, Gaziantep Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Yrd. Doç. Dr. Zeliha Burcu YURTSAL, Cumhuriyet Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Öğr. Gör. Kemaliye DEMİRKAYA, Çukurova Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Öğr. Dr. Melike ÖZTÜRK, Çukurova Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Öğr. Gör. Pınar GÖV, Gaziantep Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Dr. Filiz YARICI ATIŞ, Adana Halk Sağlığı Müdürlüğü
Arş. Gör. Dr. Burcu AVCIBAY VURGEÇ, Çukurova Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Ebe Halide İNCİ, Adana Halk Sağlığı Müdürlüğü
Ebe Yasemin KAPLANCI, Gaziantep Halk Sağlığı Müdürlüğü
Uluslararası Bilimsel Danışma Kurulu
Prof. Dr. Iryna TUCHKINA, Kharkiv National Medical University, Ukrayna
Prof. Dr. Lesley PAGE, Royal College of Midwives, İngiltere
Prof. Soo Downe, The University of Central Lancashire, School of Community
Health and Midwifery, İngiltere
Öğr. Gör. Dr. Shahnaz TORK ZAHRANI, Shahid Beheshti University of Medical
Sciences, School of Nursing, Midwifery, İran
Öğr. Gör. Dr. James HARRIS, King’s College London, Florence Nightingale Faculty of
Nursing & Midwifery, İngiltere
Sheena Byrom, Royal College of Midwives, İngiltere
4
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
5
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Bilimsel Program
11 Mayıs 2017 Perşembe
Kurslar
(09.00 – 18.30)
A Salonu
(Birinci Gün / 09.00 – 17.30)
B Salonu
(09.00 – 17.30)
Doğuma Hazırlık Eğitici Eğitimi
Kadın Sağlığı ve Refleksoloji
Eğiticiler:
Doç. Dr. Fatma Deniz Sayıner
Ebe Nesibe Uzel Yar
Eğiticiler:
Öğr. Gör. Dr. Ebru Gözüyeşil
Öğr. Gör. Murat Sanrı
Arş. Gör. Pınar Yeşil Demirci
Arş. Gör. Emine Akça
12 Mayıs 2017 Cuma
09:00 – 12:00
A Salonu
Doğuma Hazırlık Eğitici Eğitimi (İkinci Gün)
Eğiticiler:
Doç. Dr. Fatma Deniz Sayıner
Ebe Nesibe Uzel Yar
C Salonu
(08.30 – 12.30)
Perinatal Dönemde Pelvik Tabanı
Güçlendirme
Eğiticiler:
Doç. Dr. Şule Gökyıldız Sürücü
Yard. Doç. Dr. Dilek Bilgiç
Arş. Gör. Dr. Burcu Avcıbay Vurgeç
Arş. Gör. Cemile Onat Köroğlu
Arş. Gör. Emine Demir
D Salonu
(13.00 -18.30)
Birinci Basamakta Gebe ve
Yenidoğan Sağlığının
Değerlendirilme
Eğiticiler:
Prof. Dr. Gürsel Öztunç
Prof. Dr. Hacer Yapıcıoğlu Yıldızdaş
Doç. Dr. Selim Büyükkurt
Doç. Dr. Sultan Alan
Yard. Doç. Dr. Meltem Akbaş
Öğr. Gör. Dr. Melike Öztürk
B Salonu
Birinci Basamakta Gebe Takibi ve Ebelik Yaklaşımları
Eğitici:
Prof. Dr. Ebru Tarım
6
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
12 Mayıs 2017 Cuma – A Salonu
09.30 – 12.30
Kayıt
11.00 – 12.30
VdGM Workshop
Genç aile hekimleri sorguluyor: Ben kimim?
Young Family Doctors are asking: Who Am I?
Dr. Süheyla Atalay, Dr. Hakan Mut, Dr. Saliha Şahin, Uz. Dr. Halil Volkan Tekayak, Uz. Dr. Tuğba Onat
12.30 – 13.30
Konferans
Oturum Başkanları:
Emre Alhan, Mine Yurdakul
Ulusal Aşı Takvimi ve Takvim Dışı Aşılar
Mehmet Ceyhan
13.30 – 14.00
Açılış Töreni
14.00 – 14.20
Müzik Dinletisi
14.20 – 14.30
Kısa Ara
14.30 – 15.30
Açılış Paneli:
Varoluşsal Kimlik
Oturum Başkanları: Prof. Dr. H. Nezih Dağdeviren, Doç. Dr. Şule Gökyıldız Sürücü, Dr. Gürsel Özer, Dr. Alper Acil
7
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Ebeliğin Varoluşsal Kimliği
Yrd. Doç. Dr. Nazan Karahan (Türk Ebeler Derneği Başkanı)
Aile Hekimliğinin Varoluşsal Kimliği
Prof. Dr. İlhami Ünlüoğlu (Türkiye Aile Hekimliği Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı)
15.30 – 16.00
16.00 – 17.00
Ara
Keynote
What do Patients need from Family Medicine in the 21st century?
21. Yüzyılda Hastaların Aile Hekimliğinden Beklentileri
Oturum Başkanları: Prof. Dr. Esra Saatçı, Dr. M. Tamer Karaarslan
Simültane çeviri
Yapılacaktır.
17.00 – 18.00
Prof. Dr. Joséphine Buchanan
EURACT Başkanı
(European Academy of Teachers in General Practice/Family Medicine President)
Konferans
Aşılar
Oturum Başkanları: Prof. Dr. Ertan Mert, Dr. Kadir Can Tuncel, Yrd. Doç. Dr. Filiz Yarıcı Atış
Risk Gruplarında Pnömokok Aşılaması
Prof. Dr. Gülden Ersöz
19.30
Gala Yemeği
8
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
13 Mayıs 2017 Cumartesi
A Salonu
08:00 –
09:00
09:00 –
10:00
Panel
Oturum Başkanı:
Doç. Dr. Engin Burak
Selçuk
Aile Hekimi açısından
infertil çiftlerin
değerlendirilmesi
Doç. Dr. İbrahim Ferhat
Ürünsak
Spermiogram
değerlendirilmesi
Embriyolog Özdem
Karaoğlan
Konferans
Oturum Başkanları:
Prof. Dr. İlhami Ünlüoğlu
Uz. Dr. Nureddin Özdener
Sigaradaki Endüstri
Stratejileri ve Oyunları
Prof. Dr. Yeltekin Demirel
B Salonu
Çalıştay
Oturum Başkanı:
Doç. Dr. Özgür Enginyurt
C Salonu
D Salonu
Sözel Bildiriler
Oturum Başkanı:
Yrd. Doç. Dr. Süheyl Asma
Sözel Bildiriler
Oturum Başkanları:
Yrd. Doç. Dr. Dilek Bilgiç
Arş. Gör. Emine Akça
Sözel Bildiriler
Oturum Başkanı:
Doç. Dr. Engin Burak
Selçuk
Sözel Bildiriler
Oturum Başkanları:
Yrd. Doç. Dr. Dilek Bilgiç
Arş. Gör. Emine Akça
E Salonu
Antimikrobiyal
kimyasallar ve
antibiyotik direnci:
Akılcı kullanım
Uz. Dr. Bilge Sönmez
Uz. Dr. Guzin Zeren Öztürk
Konferans
Oturum Başkanları:
Prof. Dr. Nazan Karaoğlu
Dr. Murtaza Baykan
Almanya’da Aile Hekimi
Olmak
Uz. Dr. Metin M. Özyurt
Panel
Oturum Başkanları:
Nezihe Kızılkaya Beji,
Meltem Akbaş
Türkiye’de Ana Çocuk
Sağlığının Durumu
Tanju Altunsu
Dezavantajlı Gruplarda
Sağlığa Erişim ve Ebenin
Rolü
Gülsah Seydaoğlu
9
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
10:00 –
10:30
10:30 –
11:30
Ara
Konferans
Oturum Başkanları:
Prof. Dr. Serpil Demirağ
Uz. Dr. Çağlar Özen
Konferans
Oturum Başkanları:
Prof. Dr. Selçuk Mıstık
Dr. Yakup Şahin
Sözel Bildiriler
Oturum Başkanı:
Doç. Dr. Hülya Parıldar
Sözel Bildiriler
Oturum Başkanları:
Arş. Gör. Dr. Burcu Avcıbay
Vurgeç
Msc. Halide İnci
Konferans
Oturum Başkanları:
Ebru Gözüyeşil, Halide İnci
Sözel Bildiriler
Oturum Başkanları:
Arş. Gör. Dr. Burcu Avcıbay
Vurgeç
Msc. Halide İnci
Panel
Aile Hekimliğinde Ebeler:
Sorunlar ve Çözüm
Önerileri
Oturum Başkanları:
Deniz Sayıner, Yaşar Ulutaş
Yenidoğan Muayenesi ve ASM’de Arrest Yönetimi
Uzamış Sarılık
Prof. Dr. Ertan Mert
Prof. Dr. Nejat Narlı
11:30 12:15
Panel
Oturum Başkanları:
Prof. Dr. Mehmet Uğurlu
Dr. Yusuf Başak
Sağlıklı Birey, Sağlıklı
Beslenme
Doç. Dr. Dilek Toprak
Beslenme ve Kolorektal
Kanserler
Prof. Dr. Gürhan Sakman
Workshop
How to Prepare For a
Pandemic
Prof. Dr. Joséphine
Buchanan
Assist. Prof. Dr. Gülsen
Ceyhun Peker
Sözel Bildiriler
Oturum Başkanı:
Doç. Dr. Tahsin Çelepkolu
Sağlıklı Süt Çocuğu
Beslenmesinde Ebelere
Düşen Görevler
Raşit Vural Yağcı
Aile Hekimliğinde Ebeler
ve Yaşanılan Sorunlar
Filiz Yarıcı Atış
Aile Hekimliğinde Çalışan
Ebeler İçin Yapılması
Gerekenler
Nesibe Uzel Yar
10
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
12:15 –
13:30
13:30 –
14:00
Öğle Yemeği
Konferans
Oturum Başkanı:
Uz. Dr. Hüseyin
Güntürkün
Sözel Bildiriler
Oturum Başkanları:
Öğr. Gör. Dr. Ebru Gözüyeşil
Arş. Gör. Cemile Onat
Köroğlu
Konferans
Oturum Başkanları:
Hediye Arslan Özkan,
Sultan Alan
Pozitif Düşünce ve Beyin
Gücünün İş Hayatındaki
Etkileri
Davut İbrahimoğlu
Sözel Bildiriler
Oturum Başkanları:
Öğr. Gör. Dr. Ebru Gözüyeşil
Arş. Gör. Cemile Onat
Köroğlu
Panel
Oturum Başkanları:
Tanju Altınsu, Gürsel
Öztunç
Rotavirus Gastroenteriti
Hastalık Yükünü Hafife
Almayın
Doç. Dr. Serdar Öztora
14:00 –
15:00
Panel
Evlensin mi, Evlenmesin
mi?:
Hemoglobinopatiler
Oturum Başkanları:
Uz. Dr. Erdem Birgül
Dr. Lütfi Tiyekli
Prenatal ve
preimplantayon tanıda
jinekolojik yaklaşım
Doç. Dr. Selim Büyükkurt
Konferans
Oturum Başkanları:
Doç. Dr. Engin Burak
Selçuk
Uz. Dr. Gürhan Poçan
D Vitamini: Gerçekler ve
Mitler
Prof. Dr. Selçuk Mıstık
Sözel Bildiriler
Oturum Başkanları:
Yrd. Doç. Dr. Cüneyt Ardıç
Dr. Akif Emre Eker
Göç ve Kadın Sağlığına
Etkileri
Behire Özek
Deneyim paylaşımı
Miyase Hüseyin
Hemoglobinopatisi olan
hastada gebelik riskleri
ve bu risklerin yönetimi
Yrd. Doç. Dr. Süheyl Asma
11
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
15:00 –
15:30
15:30 –
16:15
Ara
Panel
Hipertansiyona Bakış
Oturum Başkanları:
Doç. Dr. Dilek Toprak
Dr. Fadıl Akdeniz
Aile Hekimi Gözüyle
Prof. Dr. Nezih
Dağdeviren
Çalıştay
Oturum Başkanları:
Prof. Dr. Mustafa Çelik
Dr. Tugba Özturkmen
Özgürlüğe karşı
bağımlılık: Sosyal Medya
ve Sağlık
Uz. Dr. Volkan Tekayak
Prof. Dr. Ersin Akpınar
Sözel Bildiriler
Oturum Başkanları:
Öğr. Gör.Uz. Dr. Aydan
Aksöyek
Dr. Julide Osmanlıoğlu
Aksoy
Sözel Bildiriler
Oturum Başkanları:
Yrd. Doç. Dr. Rana Can
Arş.Gör. Emine Demir
Sözel Bildiriler
Oturum Başkanı:
Yrd. Doç. Dr. Önder Sezer
Sözel Bildiriler
Oturum Başkanları:
Yrd. Doç. Dr. Rana Can
Arş.Gör. Emine Demir
Konferans
Oturum Başkanları:
Nazan Karahan, Burcu
Avcıbay Vurgeç
Aile Ebeliği
Esin Çeber Turfan
Kardiyolog Gözüyle
Doç. Dr. Abdullah Tekin
16:15 –
17:00
Koferans
Oturum Başkanları:
Prof. Dr. Mehmet Sargın
Dr. Hacı Yusuf Eryazğan
Prediyabet: Aile
Hekimleri Nasıl Korur?
Doç. Dr. Okan Bakıner
17:00 –
18.30
Koferans
Oturum Başkanları:
Prof. Dr. Kamile
Marakoğlu
Dr. Gökmen Erendor
Aile Görüşmesinde
sistemik yaklaşım ve
soru teknikleri
Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan
Kırdök
Panel
Oturum Başkanları:
Selim Büyükkurt, Melike
Öztürk
Prekonsepsiyonel Bakım
Anahit Coşkun
Doğum Stratejileri ve
Ulusal Veriler
Sema Sanisoğlu
Forum:
12
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Oturum Başkanları:
Dr. Alper Acil
Dr. M. Tamer Karaarslan
Aile Hekimliğinde Akılcı
Laboratuvar Tetkiki
İstemi
Uz. Dr. Gülhan ŞAHİN
18:30 –
19:00
Kapanış ve Ödül Töreni
13
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
AİLE EBELİĞİ
Prof. Dr. Esin Çeber Turfan
Ege Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü
GİRİŞ
Türkiye’de sağlık politikalarındaki değişim ile sağlık emek sürecinde de
değişiklikler ve dönüşüm olmuştur. Birinci basamak sağlık hizmetlerinde Ebe
istihdamı bu süreçten etkilenmiş ve sağlık ocağı ekibinin değişmez bir üyesi olan
ebeler, Aile Hekimliği sisteminde Hemşire, Sağlık Memur ve hatta Acil Tıp
Teknisyenlerini kapsayan “Aile Sağlığı Elemanı” olarak değerlendirilmek durumunda
kalmıştır. Ebenin “Aile Sağlığı Elemanı” olarak görev tanımı, aldığı eğitimle uyumsuz
hala gelirken, Aile Hekimliği sistemi içinde ekip hizmetinin olmaması, artan iş yükü,
istihdamda sayısal yetersizlikler, sözleşmeli çalışma ve ödeme sistemindeki sorunlar
önemli hale gelmiştir. Bu sorunların çözümünde ülkemiz için yeni bir ebelik modeline
ihtiyaç vardır. Bu model aile ebeliği modeli olabilir. Aile ebeliği, ülkemiz sağlık
sistemine uygun, toplumsal beklentilere cevap verebilen, mesleki memnuniyet ve
bağlılığı yükselten, güvenli, verimli ve etkin bir sistemde uygulanacak ebelik hizmet
modeli birinci basamak sağlık hizmetlerinde ebelik istihdamına ilişkin sorunların da
çözümü olacaktır.
TÜRKİYE’DE SAĞLIK HİZMETLERİNİN DÖNÜŞÜMÜ: SAĞLIK EMEK
SÜRECİNİN DÖNÜŞÜMÜ
Cumhuriyet dönemindeki sağlık politikaları kapsamında sağlık emek sürecinde
de dönüşüm olmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan düzenlemeler ve çıkarılan
kanunlar bugünkü sağlık hizmetlerinin de temelini oluşturacak şekilde ileri
görüşlülükle hazırlanmıştır. Sağlık bir kamu hizmeti olarak nitelikli hekim ve hekim
dışı sağlık insan gücünün yetiştirme sorumluluğunu da beraberinde getirmiştir.
Ebelik ülkemizde cumhuriyet döneminin başından itibaren önemsenmiş, anneçocuk sağlığının korunması, geliştirilmesi süreçlerinde ve doğumda ebeye önemli
görevler verilmiş ve özellikle birinci basamak sağlık hizmetlerinde istihdamı
sağlanmıştır. Ebelerin görevleri ilk olarak Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı
İcrasına Dair Kanun’un (11/04/1928) üçüncü Faslında, 47 ila 57. Maddelerinde
tanımlanmıştır. Daha sonra Birinci basamak sağlık hizmetlerinde ebelerin yapacağı
görevler 224 Sayılı Kanuna kapsamında (12.01.1961) 154 Sayılı Yönerge’nin 2b, 2c,
5a,5b maddelerinde yer almıştır. Bu kanun maddelerinde ebeliğe verilen görev gebelik,
doğum ve doğum sonu dönemde anne sağlığı hizmetleri, normal doğumda görev
alması, yenidoğan ve çocuk sağlığı hizmetleri kapsamında olmuştur. Ancak Aile
Hekimliği Sistemine geçişle birlikte 06.07.2005 tarihinde yayınlanan Resmi Gazetede
Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Yönetmelikte birinci basamak sağlık
hizmetlerinde ebeler Aile Sağlığı Elemanı olarak yer almış ve bu kapsamda istihdam
edilmeye başlamıştır.
Aile Hekimliği Sistemi ile birlikte ebeler için istihdamda öncelikli sorunlar aşağıda
sıralanmıştır.
1. Mesleki Kimlik(sizleştirme)
2. Eğitim ile görev tanımı arasındaki uyum(suzluk)
3. Ekip Hizmetinin
nitelik(sizleştirme)
yürütülmemesi
nedeni
ile
iş
yükünde
artış
ve
14
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
4. Sayısal Yetersizlikler--Dengezilikler
5. Sözleşmeli çalışma ile güvencesiz istihdam
6. Ödeme sistemi ile ilgili sorunlar.
EBELİK AÇISINDAN BİRİNCİ BASAMAKTA YAŞANAN SORUNLAR
1. Mesleki Kimlik(sizleştirme)
Ülkemizde ebelerin görevleri yasal olarak Tababet Ve Şuabatı Sanatlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanun’da “Ebeler gebelerin muayenesiyle bunların
hıfzıssıhhatlerine mütaallik tedabirin ifasına ve doğumun teshiline ve bu esnada
yapılacak basit manevraların ve çocuk için lazım gelen ilk tedbirlerin ifasına
salahiyettar iseler de her nevi alet ve saire tatbik etmeleri memnu ve sureti avarızı
velade vekayiinde behemahal bir tabip davetine mecburdurlar” olarak belirtilmiştir.
Sağlık Bakanlığı ebeyi; Ana-çocuk sağlığı hizmetlerini yürüten, doğum öncesi,
doğum, sonrası hizmetleri veren, doğum yaptıran,0-6 yaş grubu çocukların aşıları
yapan, aile planlaması, kişisel temizlik kuralları, ilk yardım, bulaşıcı ve sosyal
hastalılardan korunma – savaşla ilgili konularda bireye, aileye, topluma sağlık
eğitimi veren, doğum, ölüm istatistik verileri toplayan, değerlendiren kamu
kuruluşları ile gerekli işbirliğini sağlayan insani ve ahlaki davranışları ile örnek,
Sağlık Bakanlığınca tescil edilmiş bir okuldan mezun olan meslek mensubu olarak
tanımlamaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü ebeyi, gebelik sırasında, doğumda ve doğumdan sonra
gerekli bakım ve danışmanlığı sağlamak, normal doğumları kendi sorumluluğunda
yaptırmak, yenidoğanın bakımını yapmak ve Aile planlaması danışmanlığını
yapmak üzere eğitilmiş kişi olarak tanımlamaktadır.
Uluslararası Ebeler Konfederasyonu (ICM) ebeyi; gebelik, doğum ve doğum
sonu dönemde kadının bakımını sağlayan, gerekli tavsiyelerde bulunan, kendi
sorumluluğunda doğumu gerçekleştiren, yenidoğanın bakımını sağlayan ve kadın
ile işbirliği içinde çalışan, güvenilir ve sorumluluk sahibi bir profesyoneldir
şeklinde tanımlamaktadır. Ayrıca ebe sağlık danışmanlığı ve eğitiminde, yalnız
kadın için değil toplum ve aile için de önemli görevler alan bir sağlık personeli
olarak görülmektedir ve bu görev, antenatal eğitim ve ebeveynliğe hazırlanma,
cinsellik ve üreme sağlığı ve çocuk bakımını içermektedir.
Ebeler Derneği’ne göre ise Ebelik, gebelik, doğum ve doğum sonrası ve
yenidoğan döneminde gerekli izlem, bakım, danışmanlık ve eğitim hizmetleri
yürüten, normal doğumları ve doktorun olmadığı durumlarda makat doğumları
kendi sorumluluğunda yaptıran, gerektiğinde epizyotomi uygulayan ve tamirini
yapan, acil durumlarda uygun girişimlerde bulunan, ana çocuk sağlığı ve aile
planlaması hizmetlerini yürüten, kadın, aile ve toplum sağlığının yükseltilmesi ve
korunması için ebelik uygulamaları ile karşılanabilecek girişimleri planlayan ve
uygulayan, değerlendiren, denetleyen ve yöneten yetkili sağlık personelidir. Ayrıca
ebe, temel sağlık hizmetleri kapsamında bağışıklama, 0-6 yaş çocuk bakım ve
izlemi, bulaşıcı hastalık kontrol programların da görev alır, yalnızca kadın için değil
aile ve toplum için bir sağlık danışman ve eğitimcisi olarak görev yapar.
Ebelik ile ilgili yasal, kamusal ve meslek örgütlerinin yaptığı tanımların tümünde
Ebeler meslek olarak doğum öncesi, doğum, doğum sonu bakım ve yenidoğan
15
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
sağlığına ilişkin hizmetlerden sorumludur. Mesleğin varlık nedeni anne ve çocuk
sağlığına yönelik hizmetlerdir. Oysa Aile Hekimliği sisteminde “Aile Sağlığı
Elemanı” olarak hizmet veren birinci basamak sağlık çalışanın görevleri daha farklı
ve ebeliğin gerektirdiği profesyonel kimlikten uzaktır.
Aile Hekimliği sisteminde “Aile Sağlığı Elemanı”; aile hekimi ile birlikte ekip
anlayışı içinde kişiye yönelik koruyucu, tedavi ve rehabilite edici sağlık
hizmetlerinin sunulması ile birlikte, kişilerin sağlık kayıtları ve istatistiklerinin
tutulması ile yükümlüdür şeklinde tanımlanmaktadır. Aile sağlığı elemanı; Aile
sağlığı merkezine başvuran kişilerin vital bulgularını almak ve kaydetmek, aile
hekiminin gözetiminde, talimatı verilen ilaçları uygulamak, yara bakım hizmetlerini
yürütmek, tıbbi alet, malzeme ve cihazların hizmete hazır bulundurulmasını
sağlamak, ilk yardım ve acil müdahale hizmetlerinde aile hekimine yardımcı olmak,
poliklinik hizmetlerinde bulunmak, hastaların başka bir sağlık kuruluşuna sevki
durumunda sevk işlemlerini yürütmek, tıbbi sekreter bulunmadığı hallerde sevk
edilen hastaların sevk edildiği kurumla koordinasyonunu sağlamak, Laboratuvar
tetkikleri için numune almak, basit laboratuvar tetkiklerini (eğitimini almışsa)
yapmak, aldığı numunelerin ilgili laboratuvar tarafından teslim alınmasını sağlamak,
gezici hizmetler, sağlığı geliştirici sağlık eğitimi, koruyucu hizmetler ile ana-çocuk
sağlığı ve aile planlaması hizmetlerini vermek, Bakanlıkça belirlenen hizmet içi
eğitimlere katılmak, hizmetlerin yürütülmesi ile ilgili olarak aile hekiminin verdiği
diğer görevleri yerine getirmek ile yetkili ve görevlidir.
Aile Hekimliği sisteminde “Aile Sağlığı Elemanı” olarak istihdam edilen ebeler,
mesleklerinin gerektirdiği görevler dışındaki görevleri yerine getirmek zorunda
kalmakta, böylece mesleki kimlikleri ile ilgili sorunlar yaşamaktadır.
2. Eğitim İle Görev Tanımı Arasındaki Uyum(suzluk)
Aile Hekimliği sisteminde “Aile Sağlığı Elemanı” olarak istihdam edilen ebeler,
aldığı eğitimle paralel olmayan farklı vasıflı işleri yüklenmek zorunda kalmaktadır.
Ülkemizde halen ebelik alanında 35 üniversitede lisans programı, 14 üniversitede
Yüksek Lisans programı ve yedi üniversitede doktora programı ile ebelik eğitimi
verilmektedir. Bu programların tümünde ebelik eğitimi yukarıda sayılan ebelik
tanımları doğrultusunda yapılmakta, ICM standartları kapsamında yedi yeterlilik
alanında ebelik öğrencisine anne ve yeni doğan sağlığının korunması ve
sürdürülmesi, gebelik öncesi bakım ve aile planlaması, gebelik bakımı, doğum
yönetimi ve bakımı, doğum sonrası dönem kadınların bakımı, doğum sonrası yeni
doğan bakımı ve gebelik kayıpları vb durumlarda bakım konularında eğitim
verilmektedir. Aile Sağlığı Elemanın görev tanımlarında bu yeterlilik alanlarının
olmadığı görülmektedir. Birinci basamak sağlık hizmetlerinde istihdam edilen
ebelere aldığı eğitimle paralel olmayan farklı vasıflı işler yüklenerek kapasite israfı
da yaşanmaktadır. Sınırlı insan kaynağını verimli kullanmak için doğru insan
gücünü doğru yerde istihdam etmek gerekmektedir.
3. Ekip Hizmetinin Yürütülmemesi Nedeni İle İş Yükünde Artış Ve
Nitelik(sizleştirme)
Birinci basamak sağlık hizmetlerinde ekip kavramı önemlidir. Sağlık
Ocağı ekibi Hekim, Ebe, Halk Sağlığı Hemşiresi, Sağlık Memuru, Tıbbi Sekreter,
Sıtma Sürveyans Memuru, Trahom İlaçlayıcısı, Şöför, Hizmetli gibi her alanda
kendi yetkinliğine sahip çalışanlardan oluşurken, Aile Hekimliği sisteminde sağlık
16
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ekibinin yerini Aile Sağlığı Merkezinde hizmet veren Hekim ve Aile Sağlığı
Elemanı almıştır. Böylece, meslek tanımları farklı olan sağlık çalışanları aynı tanım
(Aile Sağlığı Elemanı) içine alınarak, birinci basamak hizmetlerinde sağlık ekibi
anlayışından uzaklaşılmaktadır. Aile sağlığı elemanı olarak istihdam edilen sağlık
çalışanları, iş ve rollerin tanımının karışık olduğu, personel gelişimi ve kariyer
yönetiminin önünün kapandığı, bireysel / kurumsal verimlilik ve performansı
iyileştirme konusundaki yetersizlik yaşanan bir süreç içinde, ağır iş yüküne maruz
kalarak hizmet vermektedir.
Ayrıca, ülkemizde hemşireler kendi görev tanımları dışındaki birçok görevi
yapmak zorunda kalırken, ebeler de çoğu yerde hemşirelik görevi yürütmektedir.
Ebeler esas çalışma alanı olan I. Basamak sağlık hizmetleri yerine, yeterince kadro
açılmaması nedeni ile ikinci/üçüncü basamak sağlık hizmetlerinde hemşire olarak
istihdam edilmektedir. Böylece ekip içinde her biri ayrı ve önemli fonksiyona sahip
sağlık çalışanlarının nitelikleri ile ilgili sorunlar da yaşanmaktadır. Bu nedenlerle,
sağlık hizmet kalitesini sağlamak için süreçlerin ve bu süreçlerde görev alacak
aktörlerin görev yetki ve sorumluluklarının sağlık ekibi kapsamında iyi belirlenmiş
olması önemlidir. Tanımlanmış görevlere uygun, o görevin gerektirdiği bilgi ve
beceri yetkinlik ile donatılmış meslek mensuplarının istihdamının sağlanması
gereklidir. Ancak böylece her meslek sahibinin, kendi mesleki sınırları içindeki
görevlerini tam olarak yerine getirebilmesi ve bunun hesabını verebilmesi
sağlanabilir.
4.
Sayısal Yetersizlikler-Dengezilikler
Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesi ülkeleri ve OECD ülkeleri arasında
1000 kişiye düşen hekim ve hemşire sayısı açısından Türkiye halen son sıralarda yer
almaktadır. Özellikle değişen sağlık hizmet sunumu felsefesi ışığında personel
sayısının birbirine oranlarında ve sundukları becerilerde dengesizlikler ve
yetersizlikler vardır. Personelin coğrafi dağılımında dengesizlikler söz konusudur.
Türkiye’de diğer ülkelerle karşılaştırıldığında 100.000 kişiye düşen hemşire ve ebe
sayısı 261’dir ve OECD ülkeleri arasında en düşük düzeydedir (Grafik 1) .
Grafik 1. OECD Ülkeleri Ve Türkiye’de Nüfus Başına Düşen Hemşire Ve Ebe
Sayısı
Sağlık Bakanlığı personel sayıları incelendiğinde ülkemizde halen 53.086
ebenin istihdam edildiği görülmektedir. Sayı yıllara göre artış gösterse de bu artış
yeterli düzeyde değildir (Tablo 1).
17
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Tablo 1: Sağlık Bakanlığı Personel Sayıları- Ebe Sayısı
Halen istihdam edilen ebelerin büyük çoğunluğu Sağlık Bakanlığı’na bağlı
birimlerde çalışmaktadır (Tablo 2).
Tablo 2. İstihdam Edildiği Yere Göre Sağlık Bakanlığı Personel Sayıları- Ebe
Sayısı
Türkiye’nin kendi içinde ebe ve hemşire dağılımı da dengeli değildir. Bazı
bölgelerde sayı yeterli iken, özellikle hizmete ihtiyaç duyulan bölgelerde yeterli
sayıda ebe ve hemşire istihdam edilmemektedir (Şekil 1).
Şekil 1. İllere Göre 100.000 Kişiye Düşen Hemşire Ve Ebe Sayısı
Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerinde ebelerin istihdam alanları Temel Sağlık
Hizmetlerinin verildiği tüm kurumlar, özellikle Aile Sağlığı Merkezleri, Toplum
Sağlığı Merkezleri ve Aile Planlaması ve Ana Çocuk Sağlığı Merkezleridir. Ebelerin
halen ancak % 27’si Aile Hekimliği Birimlerinde istihdam edilmektedir (Tablo 3). Oysa
temel görevi anne ve çocuk sağlığını korumak, doğum öncesi ve doğum sonrası bakım
18
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
hizmetlerini vermek olan ebelerin birinci basamak sağlık hizmetlerinde daha yüksek
oranda görevlendirilmesi gereklidir.
Tablo 3. Sağlık Personelinin Hizmet Birimlerine Göre Dağılımı- Ebe Dağılımı
Ülkemizde yapılan Sağlıkta İnsan Kaynakları Planlama Çalışmaları kapsamında
Aile sağlığı merkezlerinin nüfus artış hızından daha hızlı biçimde artırılması
hedeflenmektedir (Tablo 4). Bu birimlerde istihdam edilecek sağlık çalışanı ve özellikle
ana-çocuk sağlığı hizmetlerinde görev alacak ebeler için ülkenin sağlık hedefleri
doğrultusunda detaylı bir plana ihtiyaç bulunmaktadır.
Tablo 4. Kamu Sağlık Sektörü Kurumlarının Projeksiyonu-2023 Yılı Hedefleri
Sağlık Bakanlığı Sağlıkta İnsan Kaynakları 2023 vizyonuna göre 2023
yılında ülkemizdeki ebe ihtiyacı yaklaşık 85.000 olarak belirlenmiştir. Bu
durumda 2023 yılında 1000 kişiye düşen ebe sayısı 1 olmaktadır. 2023 yılı için
hedeflenen 85.000 ebenin % 98’den fazlasının kamu sektöründe istihdam
edileceği, Kamu sektöründeki istihdamın yaklaşık 46.000’nin birinci basamak
sağlık hizmetlerinde, Yaklaşık 35.000’nin ise hastanelerde olacağı tahmin
edilmektedir. Bu planlama birinci basamakta verilecek ebelik hizmetleri için
sayısal anlamda sevindiricidir. Ancak, 2023 yılı için belirlenen 85.000 ebe
hedefine ulaşabilmek için halen yıllık yaklaşık 2000 öğrenci alan ebe yetiştiren
bölümlerindeki kontenjanların çok artırılması gerekmektedir; bu da sonrasında
19
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
kontenjanların tekrar azaltılmasında zorluklarla karşılaşılmasına neden
olabilecek uygun bir çözüm değildir.
5. Sözleşmeli Çalışma İle Güvencesiz İstihdam
Sözleşmeli personel istihdamı politikalarının tüm sektörlerde personel
motivasyonunu düşürdüğü bilinmektedir. Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerinde
Aile Hekimliği sistemi ile birlikte karşılaşılan önemli sorunlardan birisi de
sözleşmeli çalışma ve neden olduğu güvencesiz istihdamdır. 2016 yılında eleman
temininde güçlük çekilen yerlerde ve hizmet dallarında sağlık hizmetlerinin etkili
ve verimli bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla sözleşmeli sağlık personeli
istihdam edilmesi ile ilgili alınan Bakanlar Kurulu kararında 2017 yılı için
özellikle Sağlık Evlerinde çalışacak ebelerin tamamının sözleşmeli olarak
alınacağı belirtilmiştir (Tablo 5).
Tablo 5. 2017 yılında Sözleşmeli Personel İstihdam Edilecek Hizmet Birimleri
Kamu görevlisi olmayan Aile Sağlığı Elemanlarının İstihdamı da
güvencesiz istihdam bakımından diğer önemli konudur. Aile Sağlığı
Elemanının İşe başlamada seçimini kendi kriterlerine göre Aile Hekim
yapmakta, yine işin devamı da hekimin isteğine bağlı olmaktadır. Oysaki bütün
iş tanımlarının kademeli olarak yetkinlik, beceri ve kabiliyetler açısından
yapılması ve sağlık çalışanlarının iş tanımlarına uygun olarak, kademeli bir
şekilde kurumun amaç ve hedeflerine yaptıkları katkılar dikkate alınarak
kamusal güvencesi olan personel alımına gidilmesi uygun olan çözümdür.
6. Ödeme Sistemi İle İlgili Sorunlar.
Performansa dayalı ödeme sisteminde, negatif perfomans vb. nedenlerle
motivasyon farklılıklarını yaşanmaktadır. Performansa dayalı ödeme sisteminde
sağlık çalışanının izin kullanması bile önemli bir sorundur. Ücret farklılıkları
aşamalı bir şekilde özel sektördeki karşılaştırılabilir farklılıklara uygun olarak
artırılmalıdır ve farklılıklar iş denkliği temelinde yapılmalıdır.
20
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EBELİK AÇISINDAN BİRİNCİ BASAMAKTA SAĞLIK HİZMETLERİ
SUNUMUNDA ÇÖZÜM: TÜRKİYE İÇİN EBELİK HİZMET MODELİ VE
AİLE EBELİĞİ
Ebelik hizmetlerinin birinci basamakta sağlık hizmetleri içinde
sunumunda çözüm olabilecek istihdam modeli ülkemizin sağlık sistemine uygun,
toplumsal beklentilere cevap verebilen, mesleki memnuniyet ve bağlılığı
yükselten, güvenli, verimli ve etkin bir sistem olmalıdır. Bu kapsamda Ebeler
Derneği çalışmalarını sürdürmektedir. Ebeler Derneği tarafından Türkiye İçin
Ebelik Hizmet Modeli Önerisi hazırlanmış ve yaşam geçirilmesi için gerekli
çalışmalara başlanmıştır.
Ebeler Derneği tarafından, Uluslararası Ebelik Konfederasyonu tavsiyeleri ve
mevcut sağlık sistemimiz doğrultusunda, ebenin toplum sağlığı hizmetleri
kapsamında izlediği gebeyi hastane şartlarında doğumuna katılabilmesi, doğum
sonu bakımına devam edebilmesine olanak sağlayacak hizmet modeli üzerinde
çalışılmaktadır. Oluşturulan organizasyon şemasına (Şekil 2) göre Sağlık
Bakanlığında Ebelik Hizmetleri Koordinatörlüğü kurulması; bu Koordinatörlüğün
İller bazında Ebelik Koordinasyon Birimlerini oluşturması ve Koordinasyon
birimlerinin kendi illerindeki hizmetleri yürütecek Ebelik Uygulama Ekipleri ile
izleme, değerlendirme ve denetleme işlemlerini yürütmesi planlanmaktadır.
Şekil 2. Türkiye İçin Ebelik Hizmet Modeli (Hastane Ve Saha Bileşenli)
Türkiye için Ebelik Hizmet Model’inde Ebe Uygulama Ekipleri’ ne bağlı Aile
Sağlığı Merkezlerinde istihdam edilen Aile Ebelerinin çalışması
önerilmektedir.
AİLE EBELERİ
Modelde, Aile Ebelerinin Aile Hekimi ile işbirliğinde çalışması,
izlemini yaptığı hedef nüfus ilgili tüm sağlık sorunlarında öncelikle aile
hekimine başvurması/bilgi vermesi, Aile hekiminin yönlendirmesi ile uzman
hekime hastaların/ gebenin erişimini sağlanması önerilmektedir.
AİLE EBESİNİN GÖREVLERİ
Ebeler Derneği tarafından öngörülen modelde, Aile Ebesinin
görevlerinin eğitimini aldığı konular temelinde olması gerektiği
vurgulanmaktadır.
21
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Aile ebelerinin Kadın sağlığı izlemleri için
 Smear alma,
 Meme muayenesi,
 Gebelik öncesi dönem danışmanlığı,
 Kadın, aile ve çocuk için psikososyal ve sağlık risklerinin
tespiti/doğru yönlendirilmesi,
 Eğitim-danışmanlık yapmaları önerilmektedir.
Aile Ebeleri tarafından gebelerin takibi anne ölümlerinin önlenmesi
açısından da son derece önemli bir konudur. Bu kapsamda aile ebeleri Gebelerin
 Ulusal rehberler eşliğinde izlem-takibini yapmak,
 Gebelikte en az 8 kez izlemini yapmak (DSÖ önerisi),
 11-13. haftalarda, 16.-24. haftalarda ve 36. gebelik haftasında
kadın doğum hekimi kontrolü için yönlendirmek (duruma göre
azaltılabilir/artırılabilir),
 Riskli durumların saptanması ve sevki,
 Riskli gebenin teşhis ve taburculuk sonrası evde izlemini
yapmak, desteklemek,
 Tüm gebelerin doğuma hazırlık sınıfı eğitimleriyle eğitilmesini
sağlamak,
 Normal doğuma özendirilmek,
 Tüm kayıtların düzenli olarak tutulması ve doğum başladığında
doğum ekibine bir örneğinin teslimini sağlamak,
 Gebelikte mutlaka en az bir izlemin evde yapılması işlevlerini
yerine getirecektir.
Aile ebelerinin izledikleri gebenin doğumu konusunda da sorumluluğu
olacaktır. Bunlar;
 İzledikleri gebenin doğumunu koordineli oldukları hastanede
yaptırabilmeleri ve hastanede bulunan ebe ekipleri ile işbirliği
içinde doğumlara eşlik edebilmeleri,
 Hizmetin sürekliliği için önceden hastane personeli ile
görüşmeleri,
 Doğum öncesi gebe ile bir hastane ziyareti yapmaları,
 İlgili tarama testlerinin yapılması için ilgili hastane ile temasta
bulunmaları,
 Gebe ile ilgili tüm bilgileri hastane ile entegre veri tabanına
işlemeleri,
 Gebe dosyasının bir örneğini doğumda hastaneye ulaştırmaları
gibi önerileri içine almaktadır.
Aile Ebelerinin lohusalar için
22
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey



Hastane taburculuğundan sonra 1. gün, 3. gün ve 1. haftanın
sonunda evde izlem (artırılabilir) yapmaları,
Riskleri saptanmaları ve gerekliyse sevk etmeleri
Lohusanın desteklenmesi, eğitim, danışmanlık hizmetlerini
vermelerinin gerekliliği belirtilmektedir.
Aile ebelerinin Yenidoğan ve çocuk için;
 Çocuk izlemlerini yapmaları,
 Kadın, aile ve çocuk için psikososyal ve sağlık risklerinin
tespiti ve doğru yönlendirilmesi,
 Bağışıklama ve tarama programlarında görev alma ve eğitimdanışmanlık hizmetlerini yapmaları da Ebeler Derneğinin
ülkemiz için geliştirdiği hizmet modelinde yer almaktadır.
AİLE EBESİ EKİPLERİ
Ebeler Derneği tarafından hazırlanan modelde, ebelerin ekip olarak
çalışmasının, mesleki dayanışma sağlamanın yanı sıra, doğum yapan gebeye refakat
eden ebelerin diğer hizmetlerinin aksamasının önüne geçecek, yıllık izin, hastalık vb.
durumlarda hizmetin devamlılığını sağlayacağı vurgulanmaktadır. Ebe ekiplerinde her
bir ebenin hizmet edeceği nüfus aile hekimliği veri tabanına entegre edilmesi ve her
Aile Sağlığı Merkezinde ebe ekipleri için özel bir çalışma alanının olması, mobil
hizmetler için araç tahsisi gerekliliği belirtilmektedir. Riskli durumlarda sevk için her
ebe ekibi, bir aile hekimi ve bağlı olduğu hastanede bir kadın doğum hekimi ve bir
çocuk hekimi ile işbirliği ile çalışması önerilmektedir. Modelde Aile ebelerinin
ücretlendirilmesi ve diğer detaylar ile ilgili ayrıntılı açıklamalara yer verilmiştir.
SONUÇ:
Aile hekimliği sistemi içinde birinci basamakta diğer sağlık çalışanları gibi
ebelerin de benzer istihdam sorunlarının bulunmasının yansıra “Aile Sağlığı Elemanı”
olarak çalıştırılmaktan kaynaklanan sorunları da vardır. Çözüm var olan sistemin
tamamen değiştirilmesi olamayacağına göre, Aile Hekimliği sistemi içinde ebeler için
ana-çocuk sağlığı hizmetlerini öncelikleyken, aldıkları mesleki eğitime uyumlu,
mesleki örgütleri tarafından hazırlanan “Türkiye İçin Ebelik Hizmet Modeli”nin
uygulanabilmesi olacaktır. Birinci basamakta önerilen modelde “Aile Ebesi” olarak
tanımlanan ebelerin istihdam edilmesi ana-çocuk sağlığı hizmetleri için de olumlu
sonuçlar sağlayacaktır. Bu modelin oluşturulmasında emeği olan Ebeler Derneği’nin
programın hayata geçirilmesi konusunda da yetki ve sorumluluğunun olması
gerekmektedir.
KAYNAKLAR
Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Yönetmelik, Resmi Gazete Sayı: 25867,
Tarihi: 06.07.2005.
23
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği, Resmi Gazete Sayı: 28539, Tarihi: 25.01.2013
Aile Hekimliği Uygulaması Kapsamında Sağlık Bakanlığınca Çalıştırılan Personele Yapılacak
Ödemeler İle Sözleşme Usul Ve Esasları Hakkında Yönetmelik, Resmi Gazete Sayı: 27801,
Tarihi: 30.12.2010
Bülent Kılıç Türkiye İçin Sağlık İnsangücü Planlaması Ve İstihdam Politikaları, TSK
Koruyucu Hekimlik Bülteni, 2007: 6(6)
Ebeler Derneği, Türkiye’ de Gebelik Ve Doğum Hizmetlerini Güçlendirme Projesi:
Uygulanabilir Ebelik Hizmet Modeli Önerisi, 2012, Revizyon;2015
Güner S., Yurdakul M, Yetim N., Türkiye’de Ebelik Mesleğinin Sorunlarına Akademik
Bakışı Yansıtan Nitel Bir Çalışma, Yükseköğretim Ve Bilim Dergisi/Journal Of Higher
Education And Science 2015, 5: 1, 80-87
ICM,
ICM
Global
Standards,
Competencies
And
Tools,
Http://İnternationalmidwives.Org/What-We-Do/Global-Standards-Competencies-AndTools.Html, Erişim Tarihi: 10.02.2017
Kasapoğlu A. Sosyoloji Araştırmaları Dergisi / Journal Of Sociological Research 2016, 19: 2,
131-174.
Kurnaz M.A., Can H., Sezik H.A., Çakır Y.T., Tuna M.,Ay Z., Aile Hekimleri
Gebeleri Ne Kadar Ve Nasıl İzliyor?, Türk Aile Hek Derg 2015;19 (4): 187-195
Nur N., Özşahin S.L., Çetinkaya S., Sümer H., Sağlık Ocağı Çalışanları Açısından
Aile Hekimliği Modeli TAF Preventive Medicine Bulletin, 2009: 8(1)
Özen O., Sağlık Mesleklerinde Kesişim Ve Görev Kayması, Sağlık Düşüncesi Ve Tıp
Kültürü Dergisi, 2013, 27: 10-11
Özkal Sayan İ, Küçük A., Türkiye’de Kamu Personeli İstihdamında Dönüşüm:Sağlık
Bakanlığı Örneği Ankara Üniversitesi Sbf Dergisi 2012, 67:1, 171-203
Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirildiği Bölgelerde Hizmetin
Yönetmelik,Resmi Gazete, Sayı:11802, Tarih:09.09.1964.
Yürütülmesi
Hakkında
Sönmez M.O., Sevindik F., Sağlıkta Dönüşümün Sağlık Personeli Üzerine Etkisi: Aile
Sağlığı Elemanı Olmak, TAF Preventive Medicine Bulletin, 2013: 12(1)
T.C. Sağlık Bakanlığı, 2023 Sağlık İşgücü Hedefleri Ve Sağlık Eğitimi, SB, Pozitif
Matbaa, 2014
T.C. Sağlık Bakanlığı, Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2014, Sağlık Araştırmaları Genel
Müdürlüğü,
Sentez
Matbaacılık
Ve
Yayıncılık,
Ankara,
2015.
Http://Saglik.Gov.Tr/Eklenti/5119,Yilliktrpdf.Pdf?0
T.C. Sağlık Bakanlığı, Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2015, Sağlık Araştırmaları Genel
Müdürlüğü, Sistem Ofset Basım Yayın, Ankara, 2016. Güncellenme Tarihi :
14.12.2016 Http://Www.Sagem.Gov.Tr/Dosyalar/SIY_2015.Pdf
T.C. Sağlık Bakanlığı, Sağlıkta İnsan Kaynakları 2023 Vizyonu, Refik Saydam
Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı,
Başak Matbaacılık, Ankara, 2011.,
Http://Ekutuphane.Sagem.Gov.Tr/Kitaplar/Saglikta_İnsan_Kaynaklari_2023_Vizyon
u.Pdf, Erişim Tarihi: 10.02.2017
T.C. Sağlık Bakanlığı, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Kadın Ve Üreme Sağlığı Dairesi
Başkanlığı,
Anne
Ölümleri,
24
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Http://Www.Halksagligi.Hacettepe.Edu.Tr/Sunumlar_Ve_Seminerler/20mart_Sempo
zyum/Anne_Olumleri.Pdf, Erişim Tarihi: 10.02.2017
T.C.Yüksek Öğretim Kurumu. T.C. Sağlık Bakanlığı, T.C. Maliye Bakanlığı, T.C.
Kalkınma Bakanlığı, Türkiye’de Sağlık Eğitimi Ve Sağlık İnsangücü Durum Raporu,
Eskişehir, 2014, Http://Sbu.Saglik.Gov.Tr/Ekutuphane/Kitaplar/İnsangucu.Pdf
Tababet Ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun, Resmi Gazete Sayı: 863, Tarihi:
14.04.1928
Uğurlu M., Eğici M.T., Yıldırım O., Örnek M., Üstü Y.,, Aile Hekimliği
Uygulamasında Güncel Problemler Ve Çözüm Yolları – 2, Ankara Medical Journal,
2012; 12(1):04-10
WHO, Midwifery Education Modules Education Material For Teachers Of Midwifery,
Http://Www.Who.İnt/Maternal_Child_Adolescent/Documents/9241546662/En/,
Erişim
Tarihi: 10.02.2017
Yılmaz T. Karanisoğlu H., Türkiye’de Ebelik Eğitiminin Güncel Durumu, Sağlık
Bilimleri Ve Meslekleri Dergisi 2016; 3(1):73-77
25
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Prekonsepsiyonel Bakım ve Danışmanlık
Prof. Dr. Anayit M. Coşkun
Bezmialem Vakıf Üniversitesi
Gelişmiş ülkeler dahil dünyada gebeliklerin çoğu plansız olmaktadır. Oysa
gebelik öncesi kadın ve eşinin sağlık durumu ve sağlık alışkanlıkları, doğacak
olan bebeğin sağlığını ve kaderini belirlemektedir. Anne ve baba adaylarının
sağlıklı olması dışında organogenesis, konsepsiyondan sonraki 17-56. günlerde
gerçekleştiğinden gebelik fark edilmeden kullanılan ilaçlar, geçirilen viral
enfeksiyonlar vb. teratojenler, normal hücre oluşumunu ve farklılaşmayı
engelleyerek doğum defektlerine yol açabilmektedir. Sonuç olarak, gebelik
öncesi bir hazırlık söz konusu olmadığında anne ve yenidoğanın sağlığı olumsuz
etkilenebilmektedir.
Prekonsepsiyonel Bakım (PC) kavramı, ABD’ de yaklaşık otuz yıl önce kötü
obstetrik sonuçları önlemek üzere koruyucu bir yaklaşım olarak tanımlanmıştır.
Günümüzde gelişmiş ülkelerde pediyatri, neonatal, kadın-doğum, kadın sağlığı ve
halk sağlığı ile ilgili kurum ve kuruluşlar, bu hizmeti kadın sağlığı hizmetlerinin
vazgeçilmez bir parçası olarak kabul etmektedir. Sağlığı geliştirmeyi öngören PC
yaklaşımı, sağlıklı gebeliğe ve sağlıklı bebeğe ulaşmak için gebelik öncesi
uygulanan birtakım girişimleri ve daha da fazlası doğurgan çağı kadının sağlığını
koruyup geliştirmeye ilişkin uygulamaları kapsamaktadır.
Prekonsepsiyonel Bakım Eğitim ve Danışmanlık Kapsamında A Grubu
kanıt düzeyindeki durumlar aşağıdaki gibi özetlenebilir;

Doğuranlık bilinci kazanma; kadın ve erkek üreme organ yapı ve
fonksiyonları ile doğurganlık işlevini bilmektir.
Genel sağlığı geliştirme ve risk azaltma ile ilgili girişimlere ilişkin;

Besin desteğinin sağlanması; Doğurgan çağdaki her kadına, noral tüp
defekti riskini azalmak amacıyla zenginleştirilmiş gıdalar veya doğal besin
kullanımı yoluyla günde 0.4 mg (400μg) sentetik folik asit alınması
önerilmektedir. Demir eksikliği açısından riskli olan kadınlara, perinatal
sonuçları iyileştirmek için gebelik öncesi taranması öngörülmektedir.
26
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Doğurgan çağdaki kadınlara yeterli düzeyde kalsiyum alımına ilişkin
danışmanlık ve alımı yetersiz olanlara takviye yapılması önerilmektedir.
İyot yetersizliğinin gebeliğe olumsuz etkileri nedeniyle günlük iyot
alımının gebelik öncesi 150 μg ve gebelikte/lohusalıkta 200 μg olması
gerektiği ve yine endemik iyot yetersizliği olan coğrafyalardaki kadınlara,
tuzun iyotlanması programı halk sağlığı kapsamına alınması
öngörülmektedir.

Enfeksiyonların önlenmesi ve tedavisi; Klamidya, Sifiliz, Hepatit-B, HIV
gibi CYBE’ler açısından çiftin, gebelik öncesi taranması konusunda ikna
edilmesi, Hepatit-B aşıları yok ise aşılanmalarının sağlanması, tedavileri
mümkünse gebelik öncesi yapılması önerilmektedir.

Bağışıklama; Kızamık, kızamıkçık, kabakulak gibi enfeksiyonların
gebelikte yaşanmaması için doğurgan çağı tüm kadınların bağışıklanması,
aşılamadan sonraki 3 ay içinde gebe kalmamaları konusunda danışmanlık
verilmesi gerekmektedir. Doğurgan çağı tüm kadınların tetanoz
bağışıklamanın da tamamlanmış olması tercih edilmektedir.

Mevcut ya da olası tıbbi risklerin gebelik öncesi değerlendirilmesi ve
uygun girişimlerle gebeliğe sorunsuz başlanması önerilmektedir. Örneğin,
diyabetin kontrol altına alınarak normogliseminin sağlanması,
hipertansyonun kontrol altına alınması, hipotiroid durumunda tedavinin
başlanması, epileptik kadınların hastalığın ve kullanılan ilaçların gözden
geçirilmesi vb. uygulamalar.

Çiftin ve ailesinin, genetik ve obstetrik öyküsü; Mevcut öykünün
kusursuz alınması gerekmektedir.

Kimyasal ajanlar, solventler gibi teratojenik etkilerin belirlenmesi;
Çiftin ev ortamı, kadın ve eşinin iş yeri ve yaşadığı çevre koşullarının
teratojenik durum açısından değerlendirilmesi öngörülmektedir.

İlaç kullanımı; Tüm kadınların reçeteli, reçetesiz kullandıkları ilaçların
sorgulanması önemlidir.

Psiko-sosyal-ekonomik durum ve engellerin değerlendirilmesi;
Psikiyatrik hastalıklar, aile içi şiddet, sosyal güvence, ekonomik
yetersizliği gibi.
27
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey

İdeal kilonun korunması; Obes kadınların gebelik öncesi kilo vermeleri
önemlidir. İdeal BKİ, ≥25 kg/m² ve ≤18.5 kg/m² arasında korunması
önerilmektedir.

Tütün ve alkol tüketiminin sonlandırılması; Tüm kadınların yaşam
boyu olumlu sağlık davranışlar kazanmaları amaçlanmaktadır.

Sağlık hizmeti kullanma alışkanlığı geliştirme; Kadınların yaşam boyu
sağlık hizmet kullanım alışkanlığı kazandırılması öngörülmektedir.
Kadınlarla sürekli iletişim içinde olan sağlık personelin, sağlıklı yaşam ve
gerekleri ile sağlık kontrolünün önemi konularında açık ve net mesaj vermesi
önemlidir. Gebelik oluşmadan öncesi davranış değişikliği yaratabilmiş çiftlerin,
daha sağlıklı bebek sahibi olma şansları önemli ölçüde artmaktadır.
Kaynaklar:
1. Baysoy NG, Özkan S. Gebelik Öncesi (Prekonsepsiyonel) Bakım: Halk
Sağlığı Perspektifi, Gazi Med.J. 2012, 23: 77-90.
2. Başgöl S, Oskay Ü. Prekonsepsiyonel Dönemde ve Gebelikte Kanıt Temelli
Yaklaşımlar, International Journal of Human Sciences (JHS) 2012, 9 (2):
1521-1534.
3. Brian WJ, Atrash H, Bickmore T, Johnson K. The Future of Preconcepion
Care-A Clinical Perspective. Women’s Health Issues 2008.19-25.
4. Czeizel AE. Periconceptional folic acid and multivitamin supplementation
for the prevention of neural tube defects and other congenital
abnormalities. Birth Defects Res A Clin Mol Teratol 2009, 85(4): 260-268.
5. Reeve ME, Charafeddine L, Zhong N, Padilla CD et al. Preconception Health
Assessment in China, Lebanon and the Philippines: Applacability to Other
Countries, Matern Child Health J 2014, 18:1066-1074.
6. Robbins CL, Zapata LB, Farr SL et al. Core State Oreconception Health
Indicators-Pregnancy Risk Assessment Monitoring System and Behavioral
Risk Ractor Surveillance System 2009. MMWR April 25,2014, 63 (3): 1-63.
7. Vause TD, Jones L, Evans M ,et al. Pre-conception health awareness in
infertility patients. J Obstet Gynaecol Can 2009, Aug 31(8): 717-20.
28
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
8. Johnson K, Atrash H, Johnson A. Policy and finance for preconception care
opportunities for today and the future. Women’s Health Issues 2008, 18S:
2-9.
9. Shannon GD, Alberg C, Nacul L, Pashayan N. Preconception Healthcare
Delivery at a Population Level: Construction of Public Health Model of
Preconception Care. Matern Child Health J 2014. 18:1512-1531.
10. Brostein JM, Felix HC, Bursae Z, Stewart MK. Providing General and
Preconception Health Care to Low Income Women in Family Planning
Settings: Perception of Providers and Clients. Matern Child Health J 2012,
16:346-354.
29
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
FİZİKSEL AKTİVİTE VE REFLEKSOLOJİYE HOLİSTİK YAKLAŞIM
Öğr. Gör. Murat SANRI
Çukurova Üniversitesi
Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu
“Holistik “ tümünü kapsayan, bütünü kapsayan genel anlamında bir sözcüktür.
Genel sağlığı koruma ve sürdürme açısından bakıldığında, insan yaşantısını sağlıklı
biçimde sürdürebilmesi için, bedensel, duygusal ve zihinsel olarak iyi hal durumunda
olması gerekir.
Hastalık veya fiziksel problemler birdenbire ortaya çıkan şeyler değildir.
Mutlaka fiziksel, duygusal veya zihinsel birikimlerin bir yansıması ve hastalıkların
tetikleyicisi olabilirler.
Günümüzde düşünce ve duygularımızın bedenimizi olumlu veya olumsuz
etkilediği kabul edilebilir bir gerçektir. Zihin yasalarındaki; sebep sonuç ilişki yasası,
bedensellik yasası, beklenti yasası, bilişsel uyumsuzluk yasası, tersine dönme yasası,
eylemsizlik yasası, ısrar yasası gibi hayatımız boyunca öğrenmemiz ve yönetmemiz
gereken duygusal ve zihinsel durumlardır.
Sebep sonuç ilişkisine baktığımız zaman geçmişte verdiğimiz bir karar “ sigara
içme” gibi şu andaki sağlık durumumuzla ilişkilidir geçmişte kararı biz verdik, şu
andaki sağlık durumumuzdan biz sorumluyuz. Şimdi vereceğimiz bir karar “sigarayı
bırakmama” gelecekteki sağlık durumumuzla direk ilişkilidir. Gelecekteki sağlık
problemlerinden kararı veren sorumludur.
Bir fiziksel aktivite sonrası bedensellik yasası hemen belirgin biçimde kendini
gösterir.
Rahatlamış bir beden beyne olumlu sinyaller gönderir, endorfin salgılanır, beyin bedene
mutluluk sinyalleri gönderir. Mutlu hal tablosu gözlemlenir.
Holistik sağlık modelinde, bireysel sorumluluklar önemlidir. Her hastalığın ya
da sağlık sorununun mutlaka duygusal ya da zihinsel bir nedeni vardır. Hastalık,
kişinin kendisini dinlemesi, sorunlu alanlarını görmesi, bedensel, duygusal, zihinsel ve
ruhsal olarak kendisini yenilemesi, şifa kazanması için bir uyarıdır. İnsanlar hastalığın
zihinsel nedenlerini değiştirmedikleri sürece, yani zihin yasalarını özümseyip
uygulamaya çalışmadıkları sürece hastalıkla ilgili bir iyileşme olsa bile, yeniden bir
başka hastalığın ortaya çıkmasına engel olamazlar. Burada kastedilen tıbbi tedaviye
doğrudan kişinin kendi desteğidir.
Yoga- eft- genel masaj – craniosacral terapy reflksoloji -zihin terapileri, fiziksel aktivite- doğru beslenme, sağlığa holistik
yaklaşımların önemli unsurlarıdır.
FİZİKSEL AKTİVİTE
İnsan sağlığı, Dünya Sağlık Örgütü’ ne ( WHO: World Healty Organisation;
WGO: Welt Gesundheitsorganisation) göre; breyin kendisini bedensel, ruhsal, zihinsel
ve sosyal olarak zinde ve mutlu hissetmesi şeklinde tanımlanır.
Çağımızın hastalığı hareketsizlik, fiziksel aktivite yoksunluğu ve doğru beslenememe
ilk sırlarda yer alır. Gelişen ve hızla değişen dünyamızda ne yazık ki; teknoloji adı
verilen bu cazip ve büyülü kavram sayesinde insanların rahata olan düşkünlüklerine bir
artış görülmektedir. Oysa insanın kendi sağlığını koruması bakımından uygulanması
spor bilim adamlarınca önerilen minimal antrenman programının toplam süresi olan
haftada 3-4 saatlik bir serbest zaman her sağlıklı insan için mutlaka vardır.
30
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Bir haftada mevcut toplam zaman olarak 24x7=168 saattir. 4 saatlik bir zaman
dilimi bir haftayı kapsayan toplam zamanın yaklaşık % 3 gibi çok düşük bir yüzdelik
paydasına
eşdeğerdir. Bu değer bize primer korunmayı da beraberinde getirir. Burada biraz önce
bahsettiğimiz sebep sonuç ilişkisinden hareketle, ya sağlığımızı korumak ve iyi hali
devam ettirmek için bir karar vereceğiz, doğru beslenip fiziksl aktiviteyi yaşam
biçimimiz olarak benimsiyeceğiz ya da çağımızın hastalığı olan hareketsiz bir yaşama
ve getirdiklerine razı olacağız.
Primer korunma:
Hastalanmamak, hastalanmadan, sağlığımızın değerini bilmek bu nedenle;
Sağlığımızı
korumak için, doğru beslenme ve düzenli egzersiz prensibini benimsemek gerekir.
Sekonder korunma:
Hastalandıktan sonra tekrar sağlığımızı geri kazanmak ve devamını sağlamak
için
Doğru beslenme ve düzenli egzersiz prensibini benimsememiz gerekir.
REFLEKSOLOJİ (EFT: DUYGUSAL ÖZGÜRLEŞME TEKNİGİ –
CST : CRANİOSACRAL TERAPY )
Yaklaşık on iki bin yıllık bir geçmişi olan refleksolojinin ilk uygulama yeri geleneksel
tıbbın doğuş ve uygulama yeri olan eski Çin ve Mısır' dır. İnka ve çin medeniyetlerinde
birçok hastalığın tedavisinde kullanılan bir manuel terapi yöntemidir. Başta bel ,boyun
rahatsızlıkları, miğren, mide rahatsızlıkları, Dikkat Eksikliği, Hiperaktivite , Panik
Atak, Depresyon, Konuşma Bozukluğu, Eklem ağrıları, , Yüksek -Düşük Tansiyon,
Felç, Hormon Sorunları, Regl Ağrıları, Kabızlık, İshal olmak üzere birçok
rahatsızlıkta “Refleksoloji” yöntemini kullanmışlardır.
Antik çağda eski Yunan döneminde de Refleksolojiye çok benzeyen manuel
terapilerin yapıldığı kaynaklarda belirtilmekl birlikte günümüzde Avrupa’da
uygulamaları, Dr. William H. Fitzgerald ile başlamış ve geliştirilmiştir
"refleks“ bütün organizmanın, kafanın, boynun ve gövdenin küçük bir ekran gibi
görülen ayakta ve diğer organlarda yansıması olarak ele alınır. Refleksoloji,
ayaklarda, ellerde, yüzde ve bedenin tüm bölgelerinde , organlara karşılık gelen refleks
noktalarına, el ve parmaklarla uygulanan bir baskı tekniğidir. Bu yöntemle bedenin
kendi kendini tedavi etme mekanizması harekete geçirilir ve bedende fizyolojik bir
rahatlama sağlanır.
Vücudumuzdaki organların bağlı olduğu refleks noktalarına yapılan refleksoloji
masajı ile uyardığımız bedenimizde oluşan kan akımı; vücuttaki metabolizma
ürünlerini ve 0₂ yi dokulara ve organlara taşır. Amaç, doku ve organlara enerji
sağlamak ve aynı zamanda vücuttaki atık maddeleri uzaklaştırarak sağlıklı bedene
kavuşmaktır.
Refleksolojiyi yapmamız için 10 neden
1. Rahatlatır
2. Genel ruh halinizi geliştirir
31
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
Stresten arındırır
Gerginliğinizi alır
Kan dolaşımını hızlandırır
Bağışıklık sistemini güçlendirir
Uykunuzu düzene sokar
Beyninizi dinlendirir
Enerjinizi yükseltir
Klinik refleksolojinin uygulama alanlarından bazıları
Motor -Mental Retardasyon, Dikkat Eksikliği,
Hiperaktivite , Panik Atak,
Depresyon, Spina Bifida,
Konuşma Bozukluğu, Emes, Epilepsi, Migren,
Otizm, Gelişim Geriliği, Eklem ağrıları, Reflü, Yüksek -Düşük Tansiyon, Felç,
Astım, Bel, Boyun Fıtığı, Hormon Sorunları, Regl Ağrıları, Kabızlık, İshal
TEORİLER
Sağlığımızın sırrı kan dolaşımıdır. Bir vücutta kan dolaşımı ne kadar düzgün ise sağlık
ve sıhhat de o kadar düzgündür. Ayağımızın altında vücudumuzdaki tüm organların
temsil edildiği sinir uçları mevcuttur.
Kalbimiz, karaciğerimiz, akciğerimiz,
böbreklerimiz başta olmak üzere tüm organların ayak altında refleks noktaları
mevcuttur. Organlara ait kılcal damarlar ne kadar iyi kan sirkülasyonu yaparsa, organlar
fonksiyonlarını ve görevlerini o kadar iyi yapar.
REFLEKSOLOJİDE MERİDYENLER
Akciğer Meridyeni:
Akciğerler solunumu dengeler,
Kalınbağırsak Meridyeni: :
Kalınbağırsak meridyeninin görevleri, taşımak, değiştirmek ve arındırmaktır.
Mide Meridyeni: :
Mide hazımdan sorumludur.
Dalak/Pankreas Meridyeni:
Dalak, kanın oluşumu ve düzgün akışından sorumludur. Ayrıca, kullanılmış
kırmızı kan hücrelerini yok edip zararlı bakterileri nötralize eden yapılar oluşturur
İncebağırsak Meridyeni:
Bu meridyen arınmışı ve arınmamışı birbirinden ayırmakla görevlidir. Midede
başlayan ayırma ve emme işlevini devam ettirir.
Kalp Meridyeni:
Kalp ve incebağırsak meridyenleri eş meridyenlerdir. Kalp kanı ve damarları
idare eder, kan dolaşımını düzenler.
Mesane Meridyeni:
Mesane meridyeni böbrekleri uyarmak ve düzenlemekle sorumludur.
Böbrek Meridyeni: :
Böbreklerin iyi çalışmaması toksinlerin birikmesine, kan dolaşımının iyi
yapılmamasına sebep olur. Bu meridyendeki tıkanıklık, yüksek tansiyon vb sorunlara
yol açar.
Safrakesesi Meridyeni:
32
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Şakaklarda ağrı, boyunda ağrı ve tutukluk, göz ve kulaklarda zayıflık, omuz ve
kasıklardaki ağrılar, kalçadaki artrit ağrısı, diz sorunları, ayak dördüncü parmağında
nasır, astım ve zona bu meridyendeki tıkanıklıktan gelen sorunlar olabilir.
Karaciğer Meridyeni:
Bu meridyen sinir sistemini kontrol ettiğinden, depresyon, kızgınlık gibi
psikolojik sorunlarda önemli rol oynar
KAYNAKLAR:
1: Tetik Nokta Masajı Clair Davies- Amber Davies; çeviri, Serdar Günaydın,
Murat Aydoğdu, Özkan Matbaacılık, Ankara, 2008,23-51
2: Kendi Kendine Noktalarla Mucizevi Tedavi, Ahmet Elmas Maranki, Alioğlu
Matbaacılık, İstanbul, 2012,23-35
3:
Refleksoloji ;
Gül
Çakıroğlu,
Refleksoloji, Kasandra
Yayıncılık,İstanbul,2013,48-60
4: Kanıta Dayalı Rehberleriyle Tamamlayıcı ve Destekleyici Uygulamalar; Dr
Ebru Yaşilgöz, Akademisyen Tıp Kitap evi, Ankara, 2015 , 101 -119
5: Yaşam Boyu Spor, Rasim Kale, Atlas Yayın, Ankara,2002, 1-6
6: Fiziksel Uygunluk: M. Kamil Özer,Nobel Yayın, Ankara, 2010,11-13
7: Sağlıklı
yaşam Ve Spor,
Dr. Kürşat Karacabey, Dr. Recep
Özmerdivenli,Berday Matbası, İstanbul ,2011,396-397
8: Spor Ve Tıp: Dr. Derya Şentürk, Nobel Tıp, İstanbul, 2014 ,44
Www.safaknakajima.com/Pages/sliderdetail?Id
33
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
SÖZEL
BİLDİRİLER
34
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ORGAN TRANSPLANTASYONU SONRASI GEBELİK
*Filiz YARICI ATIŞ, **Ümran OSKAY
*Yrd.Doç.Dr., Yakın Doğu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü,
Lefkoşa/ Kıbrıs.
**Doç.Dr., İstanbul Üniversitesi, Florence Nıghtıngale Hemşirelik Fakültesi, İstanbul/
Türkiye.
Reprodüktif çağdaki bayanlarda solid organ transplantasyonu her geçen gün
artmaktadır. Organ transplantasyonunun yaygınlaşması, çocuk ve genç yaştaki
hastalara da başarılı organ transplant uygulamaları sonrasında, fertil yaştaki transplante
hasta grubunda gebelik istekleri de ön plana çıkmıştır. Organ yetmezliği nedeni ile takip
edilen birçok hastada başarılı organ transplantasyonu sonrasında iyi gebelik sonuçları
elde edilmiştir. Organ transplantasyonu sonrasında gebe kalan hastalar riskli gebelik
olarak değerlendirilmektedir. Optimal maternal ve fetal sonuçların elde edilebilmesi
için bu hastalar multidisipliner bir yaklaşımla izlenmelidir.
Anahtar Kelimeler: Organ; Organ Transplantasyonu, Gebelik, Ebelik Bakımı.
35
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
PROBİYOTİKLERİN JİNEKOLOJİ ALANINDAKİ YERİ VE ÖNEMİ
*Filiz YARICI ATIŞ, **Ümran OSKAY
*Yrd.Doç.Dr., Yakın Doğu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü,
Lefkoşa/ Kıbrıs.
**Doç.Dr., İstanbul Üniversitesi, Florence Nıghtıngale Hemşirelik Fakültesi, İstanbul/
Türkiye.
Probiyotikler, besinlerle veya destek şeklin de alındıkların da konakçnın bağırsakların
da mikroorganizmalararası dengeyi sağlayarak sağlığını olumlu etkileyen canlı
mikroorganizmalardır. Probiyotik olarak kullanılan başlıca mikroorganizmalar;
Lactobacillus sp., Bifidobacterium sp., Streptococcus thermophilus ve Saccharomyces
boulardii’ dir. Son yıllar da başta çocukluk çağı hastalıklarının tedavisi ve korunması
olmak üzere birçok klinik tablo da probiyotikler kullanılmaya başlanmıştır. Bakteri ve
mantar kökenli canlı probiyotikler tüm dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır ve
randomize klinik çalışmalarda da, rutin pratik uygulamalarda da genellikle iyi tolere
edilmektedir ve probiyotikler ile ilişkili yan etkiler nadiren ildirilmektedir. Vaginal
flora da normal de yer alan en önemli bakteri Laktobasillerdir. Probiyotikler ürogenital
enfeksiyonlardan korunmada ve tedavisinde etkili yöntemlerdendir.
Anahtar Kelimeler: Probiyotik; laktobasil; ürogenital enfeksiyonlar; vajinal
enfeksiyon
36
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
DOĞUM AĞRISI VE EBELİK BAKIMI
*Emel Tırkaz, *Meltem Akbaş
* Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
Ağrı, doğada ana öğeler olarak bulunan ateş , su gibi vücudumuzun temel öğelerinden
birisidir.Ağrıyı diğer tıbbi süreçlerden ayıran en önemli özelliği subjektif olması ,
kişiden kişiye değişim göstermektedir.Ağrıya karşı herkesin verdiği tepki
farklıdır.Uluslararası Ağrı Araştırmaları Teşkilatı, 1974 de ağrıyı , " belirgin bir nedene
bağlı olan veya olmayan , insanın geçmişindeki tüm deneyimleriyle ilgili olan hoş
olmayan bir duygudur" şeklinde ifade etmiştir.Doğum ağrısı kendine özgü olan çok
taraflı bir ağrıdır.Doğum eyleminde ifade edilen ağrı, bilinen ve tanımlanan en şiddetli
ağrı türlerinden biridir.özellikle primiparlarda kontraksiyonlar ve doğum , o güne kadar
yaşanılan en şiddetli ağrı deneyimi olmaktadır. Fizyolojik olmasına rağmen tolere
edilemeyen doğum ağrısının anne ve fetüs sağlığını olumsuz yönde etkilediği
bilinmektedir. Doğum ağrısının kontrol altına alınmasında farmakolojik ve
nonfarmakolojik yöntemler kullanılmaktadır. Doğum ağrısının kontrolünde kullanılan
bu yöntemlerde basitlik, güvenilirlik ve anne fetüs sağlığına zarar vermemesi özellikleri
aranır. Ebelik uygulamaları ile doğum ağrısının kontrolüne sağlamada
nonfarmakaolojik yöntemler tercih edilmektedir.Non-farmakolojik yöntemler
doğumda ilaç kullanılmadan tamamen kadının gevşemesini sağlayan, ağrısını en az
algılamaya yönelten yöntemlerdir. Non- farmakolojik yöntemlerle ağrı tedavisinin
temelinde Kapı kontrol teorisi
ve Endojen Endorfin Teorileri yer almaktadır. Doğum ağrısının azaltılmasında
kullanılan non-farmakolojik yöntemler ebelik uygulamalarının bir parçasıdır ve doğum
eyleminde güvenle kullanılabilir.Ağrı kontrolünde kullanılan Non farmakolojik
yöntemlerden birisi de masaj uygulamasıdır. Gebenin mutlaka bu ağrıları çekmesi
gerektiği eski bir görüş olarak kalmıştır. Doğum ağrısının yönetiminin öğretilmesi ideal
olarak antepartal dönemde başlar.Bu yöntemlerden başlıcaları;
- Gevşeme ve solunum egzersizleri
- Müzik
- İlgiyi başka yöne çekme
- Hipnoz
- Pozisyon verme
- Masaj
- TENS
- Terapotik dokunma
- Destek veren kişilerin varlığıdır.
Ebeler bu yöntemleri bilmeli ve uygulanırken hastasının yanında yer almalı ve hazırlıklı
doğumu bilmeli ve gerektiğinde hastasında bunu uygulayabilmelidir.Her zaman doğru
olan ve muhtemelen de değişmeyecek olan şey ebelerin, ağrısı olan gebelere, diğer
sağlık görevlilerine göre daha fazla zaman ayırdığıdır. Hastanın ağrısını ilk duyan,
ağrıyı hafifletme doğrultusunda duygusal, emosyonel ve kognitif girişimleri kullanan
ve etkilerini kaydeden kişi çoğu kez ebedir.
Anahtar Sözcükler: Ağrı, doğum, ebelik bakımı
37
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
DOĞUM AĞRISI VE SWEDİSH MASAJ
*Emel Tırkaz,* Meltem Akbaş
* Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
Masaj, birçok rahatsızlığın giderilmesi ve hafifletilmesi için pek çok kültürde
yüzyıllardır kullanılan geleneksel bir tedavi yöntemidir. Masajın doğal olarak vücudun
ağrı kontrol yeteneğini uyardığı bildirilmiştir. Masajın, kas spazmını çözerek
hipoksinin azalmasına, sinir sistemini uyararak endorfin, serotonin gibi ağrı eşiğinin
yükselmesine yardımcı maddelerin salınımını sağladığı, böylece ağrının giderilmesinde
etkili olduğu bildirilmektedir. Masajın aynı zaman da hem analjezik hem de
anksiyolotik etkili oksitosin salınımını uyardığı ifade edilmektedir. Masaj tedavisinin
100’ ün üzerinde farklı tipi bulunmaktadır. İpek tarafından 2014 yılında “Doğum
Eyleminde Alt Sırt Bölgesine Uygulanan Derisel Terapi Yöntemlerinin Doğum Ağrısı
Algısına ve Doğumun Süresine Etkisi” masaj ve sıcak uygulamasının doğum ağrısını
hafiflettiği ve doğum süresini kısalttığı, anne ve bebek sağlığını etkilemediği,
kullanımının kolay ve ekonomik olduğu belirlenmiştir . Chang, Wang, Chen tarafından
2002 yılında yapılan “Effects of massage on pain and anxiety during labour: a
randomized controlled trial in Taiwan” başlıklı çalışmada deney ve kontrol gruplarının
her ikisinde de doğum ilerledikçe ağrı yoğunluğu ve kaygı düzeyinde istikrarlı bir artış
olduğu, deneysel grubun latent, aktif ve geçiş fazlarında ağrı reaksiyonlarının belirgin
olarak daha düşük olduğu, kaygı düzeylerinin, latent fazdaki iki grup arasında anlamlı
farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Simkin ve Bolding tarafından 2004 yılında yapılan
“Update On Nonpharmacologic Approaches To Relieve Labor Pain And Prevent
Suffering” başlıklı çalışmada ağrı yoğunluğu doğum evrelerinin ilerlemesiyle istikrarlı
bir şekilde artsa da, masaj grubunda her kasılma döneminde ağrı yoğunluğu puanı
istatistiksel olarak anlamlı olduğu, anksiyete düzeyinin latent evrede masaj grubunda
anlamlı derecede düştüğü belirnenmiş ve masaj grubundaki kadınların %87'sinin
masajın ağrı kesici ve psikolojik destek sağlamada yardımcı olduğunu bildirilmiştir.
Bastard ve Tiran tarafından 2006 yılında yapılan “Aromatherapy And Massage For
Antenatal Anxiety: İts Effect On The Fetus” başlıklı çalışmada Antenatal kaygı, fetal
gelişimini etkileyebilecek ve çocuğun psikolojik gelişiminde kalıcı etkilere sahip
olabilen maternal hipotalamik-pitüiter-adrenal eksen değişikliklerine bağlanmıştır.
Anksiyete için yapılan tedaviler şimdiye kadar psikoterapi teknikleri veya antidepresan
ilaçlar üzerinde yoğunlaşmıştır ancak bunlar her zaman uzun vadeli iyileşme
sağlamazlar. Aromaterapi ve masaj başarıyla kaygı azaltılmasında önemli bir iyileşme
üretmek için kullanılmıştır. Ebe, bakımını yaptığı annelerin endişelerini azaltmak için
uygulamalarına aromaterapi ve masajı dahil edebilir.
Anahtar Sözcükler: Doğum, ağrı, Swedish masaj
38
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN EVLİLİK ÖNCESİ CİNSELLİĞE
İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ: SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ ÖRNEĞİ
1Meltem Akbaş, 1Ayşegül Aslan, 1Emine Demir, 2Turan Akbaş
1Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
2Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Psikolojik
Danışma ve Rehberlik Ana Bilim Dalı
Amaç: Bu çalışma, üniversite öğrencilerinin evlilik öncesi cinselliğe ilişkin
görüşlerinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı olarak yapılan araştırmanın evrenini bir sağlık bilimleri
fakültesinde 2016-2017 eğitim-öğretim yılında öğrenim gören 230 ebelik öğrencisi,
900 I. Öğretim, 400 II. öğretim hemşirelik öğrencisi olmak üzere toplam 1530 öğrenci
oluşturmuştur. Örneklemi ise çalışmanın yapıldığı tarihte fakültede bulunan ve
çalışmaya katılmayı gönüllü 739 öğrenci oluşturmuştur. Araştırma öncesi etik kurul
onayı, kurum izni ve katılımcılardan sözlü aydınlatılmış onam alınmıştır. Veriler,
araştırmacılar tarafından hazırlanan13 soruluk “Kişisel Bilgi Formu” ve 34 soruluk
“Öğrencilerin Evlilik Öncesi Cinselliğe İlişkin Görüşleri Soru Listesi” ile toplanmıştır.
Veriler, SPSS 22.0 for Windows programında sayı, yüzde, aritmetik ortalama ve kikare testleri ile analiz edilmiştir.
Bulgular: Katılımcıların yaş ortalamasının 20,47±1,963 olduğu, %75,1’inin kadın,
%26,1’inin ebelik, %73.9’unun hemşirelik öğrencisi olduğu, %77,9’unun Akdeniz
Bölgesi’nde yaşadığı, %51,2’sini yaşamlarının çoğunu büyük şehirde geçirdiği,
%75,1’inin annelerinin ilköğretim ve altı eğitim düzeyinde, %81,3’ünün çekirdek aile
tipinde olduğu, % 76,9’unun cinsel konularla ilgili bilgi aldığı, %84,2’sinin cinsel
partneri olmadığı görülmüştür. Katılımcıların %71,9’unun evlilik öncesi cinsel ilişkiye
karşı olduğu, %60,2’sinin evlenmeden önce cinsel ilişkide bulunulmasını ahlaksızlık
olarak nitelediği, %31,1’inin sevenlerin evlilik öncesicinselliği yaşamalarına olumlu
baktığı, %34,2’sinin evlilik öncesi cinselliği normal karşıladığı, %71,6’sının
evlenmeden önce insanların cinsel ilişkiye girmelerini doğru bulmadığı, %60,5’inin
evlilik öncesi cinsellik yaşayanlara kötü gözle bakmadığı, %24,1’inin evlilik öncesi
cinselliğin olması gerektiğini düşündüğü, %67’sinin daha önce cinsel ilişkisi olmuş
biriyle evlenmek istemediği, %50,5’inin çevresinde evlilik öncesi cinsel ilişkide
bulunduğunu bildiği insanlar olmasını beklemediği, %47,5’inin evlenmeden önce
kişilerin birbirlerini cinsel yönden tanımaları gerektiği, %71,6’sının evleneceği insanın
kendisinden önce cinsel ilişkiye girmiş olmasından rahatsızlık duyacağı, %74,8’inin
sonucunda evlilik olmayacaksa evlilik öncesi cinsel ilişkiye karşı olduğu,%76,6’sının
kadınların kendilerini evlenecekleri insana saklamaları gerektiğini düşündüğü,
%53,3’ünün evlilik öncesi cinsel ilişkiye girmiş kadınların ahlaki açıdan zayıf
olduklarını düşündüğü, %65,9’unun evlilik öncesi cinsel ilişkiye girmiş kızlara kızdığı,
%65,5’inin kadınların evlilik öncesi cinsel yaşamının olmaması gerektiğini düşündüğü,
%33,3’ünün kadınların evlilik öncesi cinsel ilişkide bulunmasını normal karşıladığı,
%73,3’ünün kadının evlendiğinde bakire olmasının önemli olduğu, %28,4’ünün
erkeklerin evlenmeden önce cinsel ilişkiye girebileceği, %25,2’sinin evlenmeyi
planladıkları kişi ile evlilik öncesi cinsel ilişkiye girmenin kabul edilebileceği,
%56,8’inin bir erkeğin kendisi ile evlenmeden cinsel ilişkiye giren bir kıza saygı
göstermeyebileceği, %22,6’sının kızlar evlilik öncesi cinsel ilişkiye girerse cezasını
39
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
çekmesi gerektiği, %13,3’ünün evlilik dışı cinsel ilişkinin sonuçlarına kadının yalnız
başına katlanması gerektiği, %65,4’ünün evlilik öncesi cinsel ilişkiden kaçınma ve
bakire olmanın kişinin saygınlığını arttırdığı, %75,1’inin evlilik öncesi cinsel ilişkiden
kaçınmak ve bakire olmanın sağlıklı bir yaşam biçimi olduğu, %88,1’inin evlilik dışı
cinsel ilişkide kadın ve erkeğin sorumlulukları eşit olması gerektiği, %74,3’ünün evlilik
dışı cinsel ilişkilerin ahlaki ve kültürel değerlerimizi tahrip ettiği, %89,6’sının cinsel
birliktelikte arada aşkın olması gerektiği, %80,2’sinin bekaretin kendisi için önemli
olduğu, %26,7’sinin cinsellik üremek için olduğu, %74,8’inin evlilik öncesi cinsel
birleşme yaşamanın günah olduğu, %62,5’inin vajinal birleşmenin cinsellikte kabul
edilebilir tek birleşme şekli olduğu, %66,7’sinin anal birleşmenin sapkınlık olduğu,
%66’sının cinselliğin tabu olmaktan çıkması gerektiği şeklinde düşünceler ifade
ettikleri belirlenmiştir. Öğrencilerin evlilik öncesi cinselliğe ilişkin görüşleri soru
listesindeki ifadeler ile cinsiyetleri,
bölümleri, yaşamının büyük bir bölümünü geçirdiği yer, annelerinin eğitim düzeyi,
cinsellikle ilgili bilgi alma ve cinsel partnere sahip olma durumları arasındaki fark
istatistiksel olarak anlamlıdır.
Sonuç: Üniversite öğrencilerinin sahip oldukları bireysel özelliklerinin evlilik öncesi
cinselliğe ilişkin görüşlerini etkilediği görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Cinsellik, öğrenci, üniversite.
40
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
CİNSEL MİTLER VE EBELİK
*Arş. Gör. Emine Demir, *Doç. Dr. Şule Gökyıldız Sürücü, *Arş. Gör. Cemile
Onat Köroğlu
*Çukurova Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
Nesnel olarak, neslin devamı için gerekli olan cinsellik, subjektif olarak da oldukça
önemli ve
insanoğlunun yaşantısını etkileyen bir kavramdır. Toplumdan topluma değişen
cinsellik kavramı kimi zaman bir görev, zorunluluk, ihtiyaç kimi zaman ise mutluluk
olarak tanımlanır. Cinselliğe ilişkin genel düşünce bir tabu olarak görülmesidir. Toplum
olarak cinsellik ile ilgili konuları konuşmaktan çekinir ya da hiç konuşmamayı tercih
ederiz. Cinsel mitler bilimsel değeri olmayan, kişilerin yaşantısı, kültürel ve sosyal
özellikleri ile şekillenen, doğru olmayan düşüncelerdir. Cinsellik ile ilgili oldukça fazla
mit vardır. Bu yanlış inanışlara “cinsel birlikteliği her zaman başlatan ve sonlandıran
erkek olmalıdır”, “kadının cinsel birliktelikte zevk alma hakkı yoktur”, “bütün fiziksel
temaslar cinsel birliktelik ile sonlanmalıdır”, “mastürbasyon kötü bir eylemdir, pistir
ve zararlıdır” örnek olarak verilebilir. Toplumumuz halen sağlıklı ve yeterli cinsel bilgi
kaynaklarından yoksundur. Eksik ve abartılı mesajların alındığı cinsel bilgi
kaynaklarına bağlı olarak cinsel mitler toplumumuzda halen yaygın olarak
görülmektedir. Yaygın olan cinsel mitler ile baş edebilme, cinsel bilgilerin zamanında
ve doğru kaynaklardan bireylere aktarılması ve sağlıklı, doyumlu bir cinsel yaşam ile
mümkündür. Bu nedenle, sağlıklı ve yeterli cinsel bilgilerin verildiği kaynaklara
gereksinim vardır. Cinsellikle ilgili kulaktan dolma, bilimsel olmaktan uzak, eksik
bilgiler yerine; ailede anne ve baba ile başlayan, okullarda öğretmenlerin desteği ile
devam eden, profesyoneller rehberliğinde, bilimsel kaynaklı, net ve anlaşılır cinsel
eğitim programları erken yaşlardan itibaren başlamalıdır. Kadın ve aile sağlığının
korunması, geliştirilmesi ve yükseltilmesinde önemli rolleri olan ebelerin bütüncül
yaklaşımla yaklaşması ve kadını tüm yönleriyle değerlendirerek cinsel yaşam
kalitesinin yükseltilmesine katkı sağlamalıdır.
Anahtar Kelimeler: Cinsel mit, ebelik
41
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
KÜRTAJ OLAN KADINLARDA POSTTRAVMATİK STRES
BOZUKLUĞUNUN BELİRLENMESİ
1Meltem Akbaş, 1Tülin Uçar, 1Emine Demir, 2Turan Akbaş
1Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
2Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Psikolojik
Danışma ve RehberlikAna Bilim Dalı
Amaç: Bu çalışma, kürtaj olan kadınlarda posttravmatik stres bozukluğunun
belirlenmesi amacıylayapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel olarak yapılan araştırmanın evrenini bir
kadın doğum ve çocuk hastalıkları hastanesi septik servisinde kürtaj sonrası yatan
kadınlar örneklemini ise araştırmaya gönüllü olarak katılan 150 kadın oluşturmuştur.
Araştırma öncesi etik kurul onayı, kurum izni ve katılımcılardan sözlü aydınlatılmış
onam alınmıştır. Veriler, 17 soruluk anket formu ve 17 maddeden oluşan 5’li Likert
yapıda “Post-Tavmatik Stres Bozukluğu Soru Listesi- Sivil Versiyonu” ile yüz yüze
görüşme yöntemi kullanılarak toplanmıştır. Veriler SPSS 15.0 for Windows
programında sayı, yüzde, aritmetik ortalama, İndependent t Testi ve One Way ANOVA
ile analiz edilmiştir.
Bulgular: Tamamı kadın olan katılımcıların yaş ortalamasının 30.54±7.279 olduğu,
%56.7’sinin 30 yaş ve altı yaş grubunda, %96.0’ının evli, %65.3’ünün ortaokul ve altı
eğitim düzeyinde olduğu, %84.0’ının sosyal güvencesinin bulunduğu, %80.0’nin
ekonomik durumunu orta düzeyde olduğu, %28.7’sinin sigara kullandığı, ortalama
gebelik sayısının 3.52±2.104, ortalama kürtaj sayısının 0.39±0.578 olduğu, %79.3’nün
sağlık çalışanlarından memnun olduğu belirlenmiştir. Kürtaj olan katılımcıların
%35.3’ünün pişmanlık, %26’sının öfke, %21.3’ünün kızgınlık, %18.0’inin nefret,
%24.7’sinin utanma, %54.7’sinin vicdan azabı, %5.3’ünün mutluluk, %4.7’sinin
rahatlama, %18.0’inin yalnızlık, %79.3’ünün ise üzüntü şeklinde duygular yaşadığı
görülmüştür. Katılımcıların “Post-Tavmatik Stres Bozukluğu Soru Listesi- Sivil
Versiyonu” puan ortalamasının 41.18±11.341 olduğu, %97,3’ünün 23 ve üstü ölçek
puanına, %2,7’sinin ise 22 ve altı ölçek puanına sahip oldukları görülmüştür.
Katılımcıların, medeni durum, gebe kalma sayısı ve kürtaj olma durumu ile PostTavmatik Stres Bozukluğu Soru Listesi-Sivil Versiyonu puan ortalaması arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p<0.05).
Sonuç: Veriler doğrultusunda yapılan değerlendirmeye göre kürtaj olan kadınların
tamamına
yakınında posttravmatik stress bozukluğu olduğu ve en çok olumsuz duygular
yaşadıkları sonucuna varılmıştır.
Anahtar kelimeler: Kürtaj, Kadın, Stres, Posttravmatik Stres
42
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI TIP
UYGULAMALARINA GENEL BİR BAKIŞ
Meltem Akbaş, Merve Gül, Kemaliye Demirkaya, Emine Demir
Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
Tıbbın gelişmediği çağlarda, insanların kendi özel çabalarıyla hastalıkları tedavi etme
yöntemi ''Halk Tababeti/Yerel Tıp'' olarak adlandırılır. Halk tıbbı insanlığın
varoluşundan bu tarafa, mevcut hastalıkların tedavileri sürekli kullanılmıştır. Bu
şekilde nesilden nesile aktarılan değerler, inançlar, tutum ve davranışlar, örf ve adetler
olarak kültürden kültüre aktarılarak bu güne kadar gelmiştir. Yirmi birinci yüzyıla
geldiğimizde “modern tıp”, “geleneksel tıp”, “alternatif tıp” ve “tamamlayıcı tıp”
kavramları ile çok sık karşılaşılmaya başlanmıştır. Modern tıp, kanıta dayalı,
karşılaştırmalı ve modern bilimsel metotlarla hastalar için faydalı olduğu görülen ve bu
yararı ölçümlenebilen tıp yöntemlerini kapsar. Geleneksel tıp, fiziksel ve ruhsal
hastalıklardan korunma, bunlara tanı koyma, iyileştirme veya tedavi etmenin yanında
sağlığın iyi sürdürülmesinde de kullanılan, farklı kültürlere özgü teori, inanç ve
tecrübelere dayalı, izahı yapılabilen veya yapılamayan bilgi, beceri ve uygulamaların
bütünü olarak tanımlanmaktadır. Bu yöntemler, bir ülkenin kendi geleneklerinin
parçası olmayan ve modern sağlık sistemine girmemiş sağlık uygulamalarını kapsadığı
zaman “tamamlayıcı tıp” veya “alternatif tıp” şeklinde adlandırılır. Tamamlayıcı tıp,
modern tıbbının dışında ama onun etkisini azaltmadan, onunla birlikte kullanılan
hastanın durumunu iyileştirmek için birlikte kullanılan uygulamalardır. Alternatif tıp
ise henüz bir tedavi şekli olarak kabul edilmemiş veya etkisi ispatlanmamış, modern
tıbbın yerine koyulan yöntemlerdir. Bu gün alternatif tıp yerine geleneksel tıp kavramı
daha yaygın olarak kullanılmaktadır. Günümüzde doğal ürünlerin iyi ve güvenli olduğu
gerekçesiyle geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının kullanımı dünyada olduğu
gibi ülkemizde de gittikçe artmaktadır. Bu tür uygulamalardaki artışın toplum sağlığını
korumaktan çok riske atacağına ilişkin görüşler yaygındır. Toplum sağlığının
korunması geliştirilmesi ve yükseltilmesinde sorumlu olan sağlık çalışanlarının,
geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarına ilişkin bilgi sahibi olması, bunların
zararlı yanlarını, sağlığı tehdit eden ya da tedaviyi aksatan durumları ortaya çıkarması,
sürdürülmesinde sakınca olmayan uygulamaların ise korumasında açısından önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Geleneksel uygulamalar, modern tıp, alternatif tıp
43
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
AİLE SAĞLIĞI MERKEZİNE KAYITLI BEBEĞİ OLAN ANNELERİN
BEBEK BAKIMINA İLİŞKİN ÖZYETERLİLİKLERİNİN BELİRLENMESİ
Hilal YILDIRIM1, Kevser IŞIK1, Zeliha KANDEMİR2, Çiğdem
KARAKAYALI1
1İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Arş. Grv., Malatya
2Amasya Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu, Öğr. Gör., Amasya
Amaç: Bu araştırma aile sağlığı merkezine başvuran ve bebeği olan annelerin bebek
bakımına ilişkinöz yeterliliklerinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Kesitsel tipte olan çalışmanın evrenini Malatya il merkezinde
bulunan Adafı 1,Adafı 2 ve Hanımın Çiftliği Aile Sağlığı Merkezlerine kayıtlı bebeği
olan anneler oluşturmuştur. Örneklemi ise araştırmanın yapıldığı tarihlerde (MartNisan 2017) aile sağlığı merkezlerine başvuran ve çalışmaya katılmayı kabul eden 109
anne oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak anneleri tanıtan anket formu ve Ebeveyn
Öz-yeterlik Ölçeği(EÖYÖ) kullanılmıştır. Veriler araştırmacılar tarafından hafta içi
(Ptesi-Salı) iki iş günü içerisinde yüz yüze görüşme tekniğiyle toplanmıştır.
Bulgular: Araştırmada annelerin yaş ortalaması 28.13±5.40’dır. Annelerin %45’inin
ilköğretim mezunu olduğu, %90.8’inin çalışmadığı, %99.1’inin bebeğinin büyüme ve
gelişimini takip ettiği, %66.1’inin bebeğini düzenli sağlık kontrolüne götürdüğü,
%84.4’ünün bebeğinin aşılarını düzenli olarak takip ettiği, %99.1’inin bebeğinin
düzenli olarak aile sağlığı merkezinde takip edilmesinden memnun olduğu
belirlenmiştir. Araştırmada annelerin ebeveynlik öz-yeterlik ölçeği toplam puan
ortalaması 32.04±8.16 olduğu belirlendi.
Sonuç: Araştırma sonucunda annelerin ebeveynlik öz yeterliliklerinin orta düzeyde
olduğu saptandı. Aile sağlığı merkezine gelen annelerin öz yeterliliklerini arttırmaya
yönelik bebek bakımı konusunda eğitimlere ağırlık verilmesi önerilir.
Anahtar Kelimler: Anne, bebek, Öz yeterlik
44
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
GÖÇ YOLUNDA KADIN: EBE VE HEMŞİRELERİN
ROLÜ
Kıymet YEŞİLÇİÇEK ÇALIK, Nurdan Tuğçe GÜNAL
KTÜ Sağlık Bilimleri Fakültesi Doğum ve KAdın Hastalıkları Hemşireliği Anabilim
Dalı
Amaç: Dünya genelindeki artan göç olayları; göçü yaşayan tüm bireyleri sağlık, sosyal
ve psikolojik yönden olumsuz etkilemektedir. Özellikle kadınlar; göç eden birey olarak
ve “kadın” olmanın getirdiği özellikler nedeniyle daha dezavantajlı konumdadır. Bu
derlemenin amacı, göç yaşayan kadınların sağlık sorunlarını ortaya koymak ve birinci
basamak sağlık hizmetlerinde çalışan ebe ve hemşirelerin, bu sağlık sorunlarını ortaya
koyma, çözme ve riskleri azaltmadaki rolünü açıklayabilmektir.
Yöntem: Çalışmada son on yılda yayımlanan bilimsel çalışmaların derlenmesi
amacıyla, EBSCOHOST, COCHRANE LIBRARY, SCIENCE DIRECT, PUBMED,
CINAH, MEDLINE arama motorlarında Karadeniz Teknik Üniversitesi kütüphanesi
üzerinden ulaşılabilen “uluslararası göç”, “göçmen”, “kadın”, “mülteci” “göç ve
kadın”, “göç ve kadın sağlığı”, “toplumsal cinsiyet” anahtar kelimeleri taranmış, 20072017 yılları arasında hakemli dergilerde tam metni İngilizce veya Türkçe olarak
yayımlanan makaleler incelenmiştir. Aynı zamanda Dünya Sağlık Örgütü ve
Uluslararası Göç Örgütü gibi uluslar arası organizasyonların raporları gözden
geçirilmiş ve bu kapsamda göç eden kadınların sağlığının korunmasına yönelik bazı
önerilerde bulunulmuştur.
Bulgular:Uluslararası Göç Örgütü (IOM)’ne göre göç; “Uluslararası bir sınır boyunca
veya bir devlet içinde, bir kişinin veya grubun, süresi, niteliği ve nedenlerine
bakılmaksızın her tür yer değiştirme hareketidir. Göç, yasal ve yasa dışı yollarla,
zorunlu ve gönüllü olarak, çalışma ve sığınma amaçlarıyla, geri dönüş, güvenlik,
bireysel, ailevi, ekonomik nedenlerle gerçekleşen bir süreçtir. Bu süreci yaşayan
kadınların sosyo-ekonomik durumları, etnik ve dini kimlikleri, kültürel özellikleri,
süreçten nasıl etkileneceklerini belirleyen faktörlerdir. Göç sürecinde ortaya çıkan
çeşitli sorunların en önemlilerinden biri de sağlık sorunlarıdır ki kadınlar hem kadın
oldukları hem de göçmen oldukları için bu sorunlardan en fazla etkilenenler
arasındadır. Göçmen kadınların en sık karşılaştıkları sağlık sorunları arasında; aile
planlaması ve doğum öncesi bakım hizmetlerinden yararlanamama, düzensiz adet
kanamaları, istenmeyen gebelikler, düşükler, küretaj, evde sağlık personeli olmaksızın
yapılan doğumlar ve doğum komplikasyonları gibi üreme sağlığı sorunlarıdır. Ayrıca,
beslenme bozuklukları, bulaşıcı hastalıklar/HIV, cinsel taciz, tecavüz, seks ticaretine
zorlanma, ev kazaları, şiddet ve ruhsal sağlık sorunlarına da bulundukları bölge
kadınlarına göre daha fazla maruz kalmaktadırlar.
Sonuç ve öneriler: Sağlık çalışanlarının bu grupların gereksinimleri konusunda
farkındalıklarının ve deneyimlerinin az olması, dil sorunları, kültürel farklılıklar, idari
ve yasal engeller sağlık hizmetlerinde yaşanan temel sorunlardır. Dolayısıyla göç ile
oluşan yeni topluluklar içinde özellikle kadınların sağlığının korunması ve
geliştirilmesinde sağlık personeline önemli görevler düşmektedir. Sağlık personelinin,
göç edenlerin göç etme nedeni, kültürel özellikleri, sosyal destek durumu, yaşadığı
koşulları bilmesi ve riskli grupları tanıması önemlidir. Özellikle birinci basamak
hizmetlerinde çalışan ebe ve hemşireler, göçmen kadınların doğurganlıkla ilgili
45
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
sorunlarını çözmede, kontraseptif kullanmalarında ve perinatal mortaliteyi azaltmada
önemli rolünün olduğunu bilmeli ve kadınlara yardım edebilmelidir. Bununla birlikte
bu alanlarda çalışan ebe ve hemşirelerin de sağlık sistemi tarafından desteklenmesi,
bilgilendirilmesi ve eğitim gereksinimlerinin karşılanması ve sağlık hizmetinin
sunulduğu yerlerde profesyonel tercümanlar bulundurulması gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: göç, kadın, göçün kadın sağlığına etkisi.
46
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
PİLOT ÇALIŞMA ÖRNEĞİ : TOPLUMUN BİRİNCİ BASAMAK SAĞLIK
KURULUŞLARINDAN YARARLANMA DURUMU, HEMŞİRELİK/ EBELİK
HİZMETLERİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİNİNBELİRLENMESİ
Esma DEMİREZEN1, Güler BİLİCİ2
1İstanbul Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi , Ebelik Bölümü , Yrd.Doç.Dr
2İstanbul Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü , Tezli Ebelik Yüksek Lisans
Öğrencisi
Amaç: Bu pilot çalışmada bireylerin birinci basamak sağlık hizmetlerinden(BBSH)
yararlanma, hemşire/ebelik hizmetlerine ilişkin görüşlerinin belirmesi amaçlanmıştır.
Elde edilen bulguların hizmet sunumunun organizasyonu, planlanması ve toplum
memnuniyeti açısından önemli olduğu düşünülmektedir.
Gereç ve Yöntem: Çalışma 23-26 Nisan 2017 tarihleri arasında Bakırköy ve Bağcılar
bölgelerinde kazasal örnekleme yöntemi ile toplam 150 kişiye ulaşılmıştır. Veriler
literatür verileri ışığında oluşturulan anket formu ile, yüz yüze görüşmelerle alınmıştır.
Veri toplama süreci devam etmekle birlikte burada toplam 150 kişiye ait veriler
sunulmuştur.
Bulgular : Çalışma grubunun yaş ortalaması 38.5±12.74(19-82) dır. Aile sağlığı
merkezine (ASM) başvurma nedeni ise %78 (n:117) muayene, %45.3 (n: 68) ile reçete
yazdırma, %45.3’ü (n: 68) enjeksiyon yaptırma , %20.7’si ise (n: 31) ile tahlil amacı
olarak sıralanmaktadır. Katılımcıların %30.7si (n: 46) ev ziyaretlerini faydalı
bulduğunu, %8’i (n: 2) ise faydalı bulmadığını ifade etmiştir. Grubun önemli bir
bölümü %58’i (n:87) ev ziyaretine ihtiyaç duymadığını belirtirken, %3.3’ü (n: 5)
ihtiyaç olduğunda başvurmalarına karşın ev ziyareti konusunda destek alamadığını
belirtmiştir. Deneklerin %2si (n: 3) evde muayene ihtiyacı, %0.7si (n: 1) enjeksiyon
ihtiyacı , %0.7’si (n: 1) evde bakım hizmetlerine ihtiyaç duyduğunu belirtmiştir.
Danışmanlık hizmetleri kapsamında ise çalışmaya katılanların %72sinin (n: 18) ebeden
aile planlaması konusunda danışmanlık aldığını ifade etmiştir ve bu hizmetten menün
olduğunu (%96) belirtmiştir. Hizmet yetersizlikleri değerlendirildiğinde bireylerin
%55.3’ü (n: 83) muayene, %18’i (n: 27) tedavi, %10.7’si (n:16) danışmanlık, %7.3’ü
(n: 11) reçete yazdırma, %4.7’si (n: 5) tahlil yaptırma, %3’ü (n: 3) lohusa izlem, %2’si
(n: 3) evde bakım, %2’si (n: 3) gebe muayenesi, %0,7’si (n: 1) aşılama hizmetlerinin
yetersizliğini vurgulamıştır. Ebe /hemşirelik hizmetlerinden yararlanmada bireyler
%53.3 (n:0) ile enjeksiyon, %10.7 (n: 16) çocuk izlem, %9.3’ü (n: 14) pansuman
uygulamaları ilk sırada yer almaktadır. Grubun önemli bir bölümü memnuniyetini
(%79.3) ve hemşire/ebenin bilgisini yeterli bulduklarını belirtmişlerdir (%78).
Deneklerin sadece %15.3’ü (n: 23) düzenli olarak kontrollerine giderken, %5,3’ü (n: 8)
randevu alırken sorun yaşadığını ifade etmiş, sadece %6’lık bir kesim çok sıra
beklediğini ifade etmiştir. Deneklerin yaklaşık yarısı (%46.7) ASM’de verilen hizmet
kalitesinden memnun olduğunu , %53.3 gibi önemli bir bölümü ise orta ve kötü olarak
değerlendirmiştir. Buna paralel olarak % 41.3’ü kendini güvende hissederken , %45’i
hizmet süresini yeterli bulmadığını belirtmiştir. Bunun devamı olarak deneklerin
%77.9’u (n: 116) ASM’lerde verilen hizmetin geliştirilmesine yönelik dileklerini ifade
etmiştir. Muayene hizmetleri (%50), tedavi hizmetleri (%19.3), iletişim konusunda
(%12) değişim ve düzenleme isteği ilk sıralarda yer almaktadır. Sonuç: ASM’leri
birinci basamak sağlık hizmetleri kapsamında önemli bir ihtiyaca cevap vermektedir.
47
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Muayene hizmetleri burada da ilk sırada yer alırken, çalışmaya katılanların yine bu
konudaki yetersizlikleri vurguladığı dikkat çekmektedir. Hemşire/Ebe grubun sunduğu
hizmetlerden genel bir memnuniyet söz konusu ancak hizmet kalitesi, güvensizlik ile
ilgili ifadeler dikkat çekicidir. Pilot çalışma kapsamında ulaşılan bu verilerin, hizmetin
etkinliği, hizmet sunumunun değerlendirilmesi ile ilgili daha kapsamlı verilere
gereksinim olduğunu göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: birinci basamak sağlık hizmetleri, ASM, hizmetlerden yararlanma
48
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
BİRİNCİ BASAMAK SAĞLIK HİZMETLERİNDE EBELER : TÜRKİYE VE
İRAN’A GENEL BAKIŞ
Esma DEMİREZEN, Tuba BÜYÜKKAL
İstanbul Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü , Yüksek Lisans Öğrencisi
Toplum sağlığını korunması ve geliştirilmesinde tüm Dünya’da ebeler, özellikle birinci
basamak sağlık hizmetleri kapsamında bir yere sahiptir. Bu çalışmanın amacı Türkiye
ve İran’da ebelerin birinci sağlık hizmetleri kapsamındaki durumlarını incelemektir.
Toplam nüfus özellikleri itibariyle Türkiye (78.7 milyon) ve Iran (80.8 milyon) yakın
bir yoğunluğa sahiptir. Önemli ölçütü olarak kabul edilen anne ve bebek oranı ise
Türkiye’de 15.9 ve 10.7 , Iran da ise 25 ve 15 dir. İnsani Gelişme Endeksi’ne (Human
Development Index) göre ise toplam 188 ülke arasında ise Iran 69’uncu sırada , Türkiye
ise 71’inci sırada yer almaktadır. Her iki ülkede ebelik mesleği köklü bir geçmişe
sahiptir. Ülkemizde ebelik eğitimi 1840’lı yıllara dayanmaktadır. Önceleri lise
düzeyinde iken, 1996 yılından itibaren lisans, 2000 yılında yüksek lisans, 2013’da ise
ebelikte doktora programları başlamıştır. Önemli bir farklılık İran’da ebelik doktora
programının ana çocuk sağlığı, ebelik öğretimi gibi alt bilim dallarına ayrılmış
olmasıdır. T.C. Sağlık Bakanlığı (SB) verilerine göre; Türkiye’de çalışan ebe sayısı
53.427 ebe bulunmaktadır. Bu ebelerin %49’u hastanelerde , %25’i ise aile sağlığı
merkezlerinde, %26’sının ise diğer kurumlarda çalışmaktadır. Ekonomik Kalkınma ve
İşbirliği Örgütü (OECD)’nün yayınladığı “Bir Bakışta Sağlık Raporu” na göre;
Türkiye’de 100.000 kadına 140.1 ebe (2011 yılı) düşmektedir. İran’a ilişkin istatistiksel
verilere ulaşmak zor olmakla birlikte, 50.000’den fazla ebe olduğu, ebelerin önemli bir
bölümün ise birinci basamakta sağlık merkezlerinde yer aldığı bilgisine ulaşılmıştır. Bir
diğer veriye göre İran’da 1981 yılı verilerine göre 100.00 kişiye 52 ebe düşmektedir.
Ülkemizde ebe, hemşirelerin birinci basamak kapsamındaki rolleri 1961 yılında
yayınlanan sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi yasası kapsamında özellikle
vurgulanmıştır. Aile hekimliği sistemine geçiş (2003 yılı) ile birlikte ebelerin rol ve
fonksiyonlarında değişim olmamakla birlikte, özellikle büyük şehirlerde iş yükünün
artmasına neden olmuştur. Performans sisteme dayalı istem, gebe, loğusa, çocuk, aşı
takibinde karşılaşılan bazı engeller bununla birlikte yeni sistemde ebe, hemşirelerin
“aile sağlığı elemanı” olarak tanımlanması önemli rahatsızlıklara neden olmuştur.
Benzer değişim İran’da da söz konusu, ebelerin “sağlık bakımcısı” olarak tanımlanmış
mevcut görevlerine yenileri eklenmiştir. Birinci basamak kapsamındaki görev
,sorumluluk alanları benzerlikler göstermekle birlikte İran’da nikâh öncesi çiftlerin
tahlilleri vb. prosedürleri, bazı ilaçları yazma yetkisi, bağımsız merkez açabilme gibi
noktalarda önemli farklılıklar görülmektedir. İş yükün artması, ebelik dışı görevlerin
yüklenmesi, birinci basamakta meslek üyelerinin “ebe” olarak anılmaması her iki ülke
ebelerinin ortak sorun olarak dikkat çekmektedir. Eğitim, bilgi, deneyim
paylaşımlarının geliştirilmesi ile her iki ülkeye uygun çözüm önerilerinin bulunulacağı
düşünülmektedir. Bu anlamda deneyim ve bilgi paylaşımı önemlidir. Ülkemizde son
yıllarda giderek artan İranlı ebelik öğrencilerinin bilgi paylaşım köprüsünün
güçlendirilmesinde önemli katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler : ebelik , birinci basamak , Türkiye , İran , koruyucu sağlık
hizmetleri
KAMU HASTANESİNİN ÖRNEK GEBE BİLGİLENDİRME SINIFI
VE BİR YILLIK VERİLERİ
49
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
*Döne ERTUĞRUL ABBASOĞLU *Özlem KARABULUT *Tuğba YILMAZ
ESENCAN * SedaKÜÇÜKOĞLU
*Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi
ÖZET
Giriş: Gebelik süreci; anne ve baba adaylarının ebeveynliği öğrenme, alışma, planlama
ve uyum sağlama sürecidir. Bu özel süreçte prenatal bakıma destek duyar ve arayış
içinde olurlar. Bu noktada gebeyi, eşini ve çevresini gebelik, doğum ve doğum sonuna
hazırlayan gebe bilgilendirme sınıfları devreye girmektedir. Dünyada hemen her yerde
bu eğitimlere rastlanmaktadır. Ülkemizde de bu eğitimler farklı isimlerde özel ve kamu
kurumlarında verilmektedir. Kamu kurumlarında bu sınıfların açılması ve yürütülmesi
için yaygınlaştırma çalışmaları hızla devam etmektedir. Bu gelişmelerin daha ileri
seviyelere ulaşması açısından prenatal bakım hizmetlerinde “Gebe Bilgilendirme
Sınıfları”nın önemi vurgulanmaktadır.
Amaç: Bu çalışma gebe bilgilendirme sınıfının vermiş olduğu doğuma ve bebeğe
hazırlık eğitimlerinin son bir yıllık sonuçlarının değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır.
Materyal-Metod: Tanımlayıcı ve kesitsel tipte olan araştırma, İstanbul ilinde Anadolu
yakasında bulunan bir dal hastanesinin gebe bilgilendirme sınıfında,
1.Ocak/31Aralık.2016 tarihlerinde doğuma ve bebeğe hazırlık eğitimine katılmış olup
6 haftalık eğitimi tamamlayan tüm bireylerden çalışmaya katılmayı kabul eden ve
ulaşılabilen 407 katılımcıyla gerçekleştirilmiştir. Verilerin toplanmasında literatür
doğrultusunda araştırmacı tarafından geliştirilen 12 sorudan oluşan Gebe Tanılama
Formu kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 21.0 paket programı
kullanılmıştır.
Bulgular: Araştırmaya katılanların, yaş ortalaması 29.33 olup minimum 20,
maksimum 41 yaşındadır. Gebelerin %73’ünn lisans mezunu olduğu,%87’sinin ilk
gebeliği olduğu ve %55’inin doğuma hazırlık eğitimine başlama zamanının üçüncü
trimester olduğu belirlenmiştir. 6 haftalık eğitimi tamamlayan katılımcıların doğum
sonuçları incelendiğinde; %64,6’sının normal spontan doğum ile sonuçlandığı,
%35,4’ünün sezaryen olduğu saptanmıştır Sezaryen nedenleri olarak %29’unun
ilerlemeyen travay, % 12.6’sının cpd olduğu saptanmıştır. Doğum yapmak için %73,5’i
özel hastaneleri tercih etmiş olup sadece %26,5’i kamu hastanesinde doğum yapmayı
tercihetmişlerdir.
Sonuç ve Öneriler: Doğuma hazırlık eğitimi almış olmak doğum şekli üzerine etkili
olduğu kadar, doğum için tercih edilen fiziki ortamın oluşturulmasına da etki
etmektedir. Eğitimlerin artırılması ve ulaşılabilirliğinin saplanmasının yanında doğum
ortamlarının da iyileştirilmesi vajinal doğum oranlarını artırılabilir.
Anahtar Kelimeler: Gebe Okulu, Doğuma Hazırlık Eğitimi, Ebe
EBELİK BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNİN BİREYSEL YENİLİKÇİLİK
DÜZEYLERİ VE EĞİTİMDE İNOVASYON İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ
50
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Arş. Gör. Feyza REYHAN, Arş. Gör. Esra Nur KABAKCI , Doç.Dr. F. Deniz
SAYINER | Yrd. Doç. Dr. Neşe ÇELİK | Selin GÖĞEBAKAN
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
Son yıllarda teknolojik gelişmeler ile birlikte bilimsel bilginin önemi giderek artmakta
ve eğitim modelleri de hızla değişmektedir. Ayrıca teknolojideki gelişimler ile
yükseköğrenime gelen öğrencilerin beklentilerindeki değişimler de eğitimde inovasyon
gereksinimini ortaya çıkarmıştır. Literatürde inovasyon kavramı, bilim ve teknolojinin
ekonomik ve toplumsal yarar sağlayacak şekilde yenilenmesi, buluş yaratmak, farklı
olmak şeklinde tanımlanmaktadır. Hızla ilerlemeye devam eden sosyal ve teknolojik
gelişim, her alanda olduğu gibi eğitim kurumlarını da etkilemektedir. Bu değişimlerle
artan gereksinimlere yanıt verme görevi olan eğitim kurumları bu süreçte, geçmişe
oranla daha kapsamlı ve yenilikçi uygulamalar geliştirmelidirler. Bu araştırmanın
amacı, geleceğin sağlık profesyonelleri olacak ebelik bölümü öğrencilerinin bireysel
yenilikçilik düzeylerinin belirlenmesi ve ebelik eğitimde inovasyon ile ilgili
düşüncelerini belirlemektir. Bu çalışma, 10-14 Nisan 2017 tarihleri arasında Eskişehir
Osmangazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü’nde öğrenim
görmekte olan öğrencilerin katılımı ile gerçekleştirilmiş kesitsel bir çalışmadır. Tüm
öğrencilere (toplam 298) ulaşılmaya çalışılmış ancak çalışmaya gönüllü ve veri toplama
sırasında okulda bulunan 166 öğrenci (evrenin %56’sı) araştırma grubunu
oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak literatür desteği ile geliştirilen 30
soruluk anket formu ve bireylerin genel anlamda yenilikçilik düzeyini
değerlendirebilmek amacıyla “Bireysel Yenilikçilik Ölçeği (BYÖ)” kullanılmıştır.
Türkçeye uyarlama, geçerlik ve güvenirlik çalışması Kılıçer ve Odabaşı tarafından
yapılan ölçek 5’li likert tipinde olup, ölçekten alınan toplam puan en düşük 14,en
yüksek ise 94’tür. Ayrıca alınan puanlara göre bireyler, 80’in üstünde ise “Yenilikçi”,
69- 80 arasında ise “Öncü”, 57- 68 arasında ise “Sorgulayıcı”, 46 -56 arasında ise
“Kuşkucu”, ve 46 puanın altında “Gelenekçi” olarak değerlendirilmektedir. Ölçekte
hesaplanan puana göre genel olarak bireylerin yenilikçilik düzeyleri hakkında da
değerlendirmede bulunulabilmektedir. Buna göre; 68 üstü puan alan bireyler oldukça
yenilikçi olarak değerlendirilirken, 64 altı puan alan bireyler yenilikçilikte düşük olarak
yorumlanmaktadır. Verilerin değerlendirilmesinde, SPSS 21 programı kullanılıp,
analizinde frekans dağılımı, Independent Samples t test ve One-way ANOVA testleri
kullanılmıştır. İstatistiksel olarak anlamlılık değeri p<0,05 kabul edilmiştir.
Araştırmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 20,44±1,88 idi. Çalışmada öğrencilerin
%59’unun (n=98) ayda ortalama 1 veya 2 kitap okuduğu, %80,7’sinin (n=134) düzenli
olarak bir gazete ya da dergi takip etmediği saptanmıştır. Öğrencilerin %49,4’ü (n=82)
haftada ortalama 4-5 saat internet kullandığını belirterek, interneti %67’si (n=112)
iletişim , %20,4’ü (n=34) araştırma amaçlı kullandığını ifade etmişlerdir. Öğrencilerin
%39,8’inin (n=66) meslekleri ile ilgili yayınları takip ettikleri, %38,6’sının (n=64)
mesleki gelişimlerini sağlayacak bilimsel toplantılara/kurslara katıldıkları ve
%94,6’sının (n=157) çalışmaya başladıklarında mesleğinin gelişimine katkıda
bulunacak yenilikler yapmak istedikleri saptanmıştır. Öğrencilerin %51,8’i (n=86)
inovasyonu “yenileşim” olarak tanımlamışlardır. Öğrencilerin ebelik eğitimde
inovasyon ile ilgili düşünceleri incelendiğinde; %44,6’sı (n=74) okulda verilen
derslerin akıl yürütme becerisini “kısmen” güçlendirir nitelikte olduğunu, %39,2’si
51
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
(n=65) derslerde öğrencilerin farklı fikirlerinin desteklendiğini, %56,6’sı (n=94)
eğitimlerinde meslek eğitimi ve uygulamalarını biçimlendiren inovasyon odaklı
çalışmalar yapılmadığını, % 50’si (n=83) eğitimin kanıt temelli teorik ve uygulamalı
bilgi ile desteklendiğini belirtmişlerdir. Öğrencilerin %77,1’i (n=128) okuldaki
laboratuar koşullarının ve teknik donanımların yetersiz olduğunu belirterek, %85,5’i
(n=142) teorik bilgilerin simülasyon eğitimi ile güçlendirilmesi gerektiğini ifade
etmişlerdir.
Öğrencilerin
%78,9’unun
(n=131)
inovatif
uygulamaların
yaygınlaşmasında meslek örgütlerinin (dernek vb) çalışmalarının önemli olduğunu
düşündükleri bulunmuştur. Çalışmada öğrencilerin BYÖ puan ortalaması 63,75±9,97
olup, ölçek sınıflandırmasına göre “Sorgulayıcı” sınıfında yer aldığı saptanmıştır.
Ölçek ortalamasına göre genel olarak öğrenciler bireysel yenilikçilikte düşük oldukları
görülmüştür. Çalışmada öğrencilerin sınıfları, yaşadıkları yer, yabancı dil düzeyleri ile
bireysel yenilikçilik düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki
saptanmamıştır (her biri için; p>0.05). Kitap okuma ve gazete/dergi takip etme
alışkanlığı olan öğrencilerin bireysel yenilikçilik düzeylerinin diğerlerine göre daha
yüksek olduğu bulunmuştur (her biri için; p>0.05). Araştırmanın sonucunda
öğrencilerin genel olarak inovasyonu “yenileşim” olarak tanımladıkları ve mesleğe
katkıda bulunacak yenilikler kazandırmak istedikleri görülmüş; ancak öğrencilerin
bireysel yenilikçilik düzeylerinin düşük olduğu saptanmıştır. Bu bağlamda öğrencilerin
eğitim programlarında inovatif uygulamalara daha fazla yer verilmesi, eğitim kurumları
ve mesleki örgütlerin işbirliği ile öğrencilerin kişisel ve mesleki gelişimlerini
sağlayacak yayınları takip etmeleri, bilimsel kurslara/toplantılara katılmaları için teşvik
edilmeleri ve öğrencilerin bireysel yenilikçilik düzeylerinin tekrar değerlendirilmesi
önerilebilir.
Anahtar Kelimeler: Eğitimde İnovasyon, Ebelik öğrencileri, Bireysel Yenilikçilik
Ölçeği
52
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EBE VE HEMŞİRE ADAYLARININ AĞIZ-DİŞ SAĞLIĞININ
KORUMASINDAKİ ETKİNLİĞİ: Bir Üniversite- Halk Sağlığı Müdürlüğü
İşbirliği ile Yürütülen Koruyucu Ağız-Diş Sağlığı Programı Örneği
Eylem TOKER1, Tansel BEKİROĞLU ERGÜN1, Berna GÖÇEBE 2, Sümeyye
AKSU3, Eda YILDIZ3, Elif ELMAS3, Demet Gülten DEMİRÖZ3
1.Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Kahramanmaraş Sağlık Yüksekokulu
Ebelik Bölümü
2.TC Sağlık Bakanlığı, Kahramanmaraş Halk Sağlığı Müdürlüğü Toplum Sağlığı
Hizmetleri Şubesi Ağız-Diş Sağlığı Birimi
3.Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Kahramanmaraş Sağlık Yüksekokulu
Ebelik Bölümü 4. Sınıf öğrencisi
Sağlıklı ve kaliteli bir yaşam üzerinde ağız-diş sağlığı oldukça önemli bir rol
oynamaktadır. Bu doğrultuda ağız diş sağlığı sorunlarıyla mücadelede diş hekimlerinin
yanısıra özellikle birinci basamakta çalışan ebelere de büyük görevler düşmektedir.
Özellikle ebe, gebelik öncesi döneminden başlayarak, gebelik, doğum ve doğum sonu
dönemi de kapsayan süreçte, kadınların ağız diş sağlığını genel sağlığın bir parçası
olarak görmelerini sağlayan, bu konuda daha duyarlı hale getiren ve diş hekimine
yönlendirmek için etkin rol oynayan sağlık profesyoneli olmalıdır. Bu kapsamda ilerde
koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetlerinin bir üyesi olacak olan öğrencilerin
bulundukları bölgede ağız-diş sağlığı konusundaki etkinliğini arttırmak, sosyal olarak
toplumun sağlık sorunlarına, öncelikle koruyucu sağlık hizmetlerine odaklanan bir
sağlık profesyoneli modeli oluşturmak, geleceğin anne adaylarını ağız-diş sağlığı
konusunda bilgilendirmek ve mesleki bilgi ve becerilerini arttırmak amacı ile
27.10.2014 tarihinde Türkiye Halk Sağlığı kurumunun başlatmış olduğu “Ulusal
Koruyucu Ağız-Diş Sağlığı Programı” kapsamında Kahramanmaraş il Halk Sağlığı
Müdürlüğü tarafından bir program başlatılmış ve bu program dahilinde
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinde öğrenim gören Ebelik ve Hemşirelik
Bölümü öğrencileri programa dahil edilmiştir. Bu öğrencilerin eğitimleri; okul ve
bölüm koordinatörlüğünde Diş Hekimliği Fakültesi öğretim üyeleri ve Halk Sağlığı
Müdürlüğüne bağlı diş hekimleri tarafından, ağız ve diş muayenesi yapma ve çeşitli
florür uygulama eğitimlerini kapsamıştır. Bu kapsamda Kahramanmaraş İl Halk Sağlığı
Müdürlüğü ve Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Kahramanmaraş Sağlık
Yüksekokulu işbirliği ile 2014-2016 tarihleri arasında düzenlenen ebelik ve hemşirelik
bölümü öğrencilerinin katıldığı eğitim programları aşağıda belirtilen tarihler arasında
verilmiştir; l 03.2014- 09.06.2014 teorik öğrenci eğitimi ve Milli Eğitime bağlı
okullarda uygulama 26.09.2014 teorik ve sınıf içi pratik öğrenci eğitimi, 10.201426.12.2014 okul programı öğrenci pratik eğitimi, l 3-9.08.2014 birinci yaz okulu
öğrenci eğitimi, l 5-7.11.2014 öğrenci teorik eğitimi, Aile Sağlığı Merkezi (ASM), Özel
Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezleri ve Engelli Okullarında pratik eğitim, l 12.201431.12.2014 0-6 yaş grubu florür vernik uygulamaları, l 20-22.04.2015 ASM, Özel
Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezleri ve Engelli Okullarında teorik ve pratik eğitim, l
2-8.08.2015 Halk Sağlığı Müdürlüğü tarafından düzenlenen ikinci yaz okulu öğrenci
eğitimi, l 11.2015-31.12.2015 okul uygulamaları,l 23-24.03.2015 ASM anne-bebek
oral hijyen ve beslenme eğitimleri, l 11.2016-30.12.2016 okul uygulamaları. Maraş’ta
53
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
2014 ve 2016 yılları arasında yürütülen bu pilot uygulama kapsamında yıllara göre
sırası ile; 66, 244, 470 (toplam 780 öğrenci) ebelik ve hemşirelik bölümü öğrencisi
ağız- diş muayenesi eğitimi alarak, 6 ay ara ile, toplamda altı kez 12-36 aylık bebek ve
çocuklara (toplam 1557 bebek ve çocuk) florürlü vernik uygulaması yapılmış, huzur
evinde yapılan ağız ve protez bakımı çalışmasına (90 yaşlı) ve gebelikte ağız-diş
muayenesi konusunda bilimsel araştırmalara katılmışlardır. Bununla birlikte Milli
Eğitime bağlı okullarda; 3739 öğrenciye florür vernik, 5697 öğrenciye florür jel
uygulaması yapılmıştır. Ayrıca yaz okuluna katılan öğrenciler tarafından Suriyeli
mültecilerin yaşadığı çadır kentte (2003 kişi), bazı köy okullarında ve Özel Eğitim ve
Rehabilitasyon Merkezleri ve Engelli Okullarında (326 kişi) koruyucu uygulamalar ve
ailelerin eğitiminde de görev almışlardır. Bu eğitimin yanısıra, “Ebelik ve Hemşirelik
Lisans Eğitim Müfredatlarına” “Gebelikte Ağız ve Diş Sağlığı” ve “Ağız Diş Sağlığı
Hemşireliği” dersleri eklenmiştir. Sonuç olarak, birinci basamakta çalışacak olan ebe
ve hemşirelik öğrencilerinde, lisans eğitiminden başlayarak ağız-diş sağlığı konusunda
farkındalık oluşturulması oldukça önemlidir.
Anahtar Kelimeler : ağız-diş sağlığı, ebe, ebelik ve hemşirelik öğrencisi, koruyucu
sağlık hizmeti, kurumlar arası işbirliği
54
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
TOTAL LARENJEKTOMİLİ HASTALARDA TRAKEOSTOMİ BAKIMI
Sevda FIRAT 1, Prof. Dr. Gursel ÖZTUNÇ 2
1 ÜTF Balcalı Hastanesi Hemşierelik Hizmetleri Müd.- Süpervisör Hemşire
2 ÇÜ Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
Larenks kanseri, baş boyun bölgesinde deri kanserlerinden sonra %25 ile 2. sırada
görülmektedir. Son 10 yılda larenk kanseri insidansı artmış olup, önemli oranda
morbidite ve mortalite nedenlerinden biridir. International Agency for Research on
Cancer tarafından yayınlanan Globocan 2012 verilerine göre erkeklerdeki insidansı
%1.9, mortalitesi %1.6, 5 yıllık yaygınlığı %2.5 olup, kadınlardaki insidansı,
mortalitesi ve 5 yıllık yaygınlığı %0.3’tür. İstatistiksel olarak hastalık riski 45 yaştan
sonra artar ve 60’ lı yaşlarda en fazla görülür. Larenks kanserinin tedavisinde, en sık
kullanılan yöntemler cerrahi, radyoterapi ve kemoterapidir. Cerrahi tedaviler arasında
total larenjektomi sıklıkla kullanılan bir yöntemdir. İlk larenjektomi Billroth tarafından
1873 yılında yapılmıştır. Total larenjektomide, dil kökünden trakeaya kadar tüm
larenks çıkarılır. Total larenjektomi kalıcı trakeostomi gerektiren bir cerrahi yöntem
olması nedeniyle trakeostomi bakımı oldukça önemli yer tutan bir öz bakım
uygulamasıdır. Trakeostomi uygulandığında trakea ve solunum sistemi o güne kadar
hiç alışık olmadığı nemden yoksun bir hava ile karşılaşır. Nazofarenks yolu ile alınan
bu hava yeterince su ile doyurulamaz ve vücut ısısına getirilmezse buna alışık olmayan
trakea ve bronşlardan bol miktarda su kaybı olacaktır. Sıvı kaybı nedeniyle bu
hastalarda sekresyon koyulaşacak ve mukus tıkacı oluşabilecektir. Bu nedenle ortam
havasının nemi ve ısısı uygun hale getirilmelidir. Isı 25 Cº, nem %90 civarında
olmalıdır. Nem için nebulizatörler, buhar aleti kullanılabilir. Trakeostomi açıldıktan
sonra ilk 24 saatte daha sık olmak üzere düzenli aspirasyon yapılır. Aspirasyon işlemi
trakeada biriken fazla sekresyonları temizlediği için hava yolu açıklığını sağlar.
Stomanın açıldığı ilk günlerde trakeal irritasyon nedeniyle vücudun savunma tepkisi
olarak trakeobronşial sekresyon salgılanmasında artış görülür. Aspirasyon işlemi
hemşirenin sorumluluğundadır ve cerrahi aseptik tekniğe uygun olarak
gerçekleştirilmelidir. Hemşire aspirasyonun derinliğini ve sıklığını belirlemek için
hastayı değerlendirmelidir. Hasta siyanoz ihtimaline karşı dikkatli izlenmelidir.
Solunum hızı, şekli ve oksijen saturasyonu kontrol edilmelidir. Trakeostomi yarası açık
yaradır ve bakımı çok önemlidir. Enfeksiyon gelişimini önlemek için 8 saat aralıklar ile
ya da gerekli durumlarda daha sık olarak stoma bakımı yapmalı, hasta ve yakınlarına
gerekli eğitimi vermelidir.Stoma; enfeksiyon,akıntı, hassasiyet, kızarıklık, kötü koku,
ödem, kanama ve sekresyon niteliği açısından değerlendirilmelidir. Trakeostomi
bakımında aseptik teknikler uygulanır. Total larenjektomiye bağlı olarak oluşan
görünüm bozukluğu ve fonksiyon kaybı hastayı fiziksel, psikolojik ve sosyal açıdan
değişikliklerle karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle bu grup hastalarda cerrahi
girişim sonrası, solunumun rahat ve yeterli olmasında trakeostomi bakımının rolünün
önemli olduğu düşünülmektedir. Dolayısı ile bu grup hastaların geçirdikleri cerrahi
girişim nedeniyle desteklenmesi ve trakeostomi bakımı konusunda eğitilmesi oldukça
önemlidir. Bunun için yapılacak işlerden ilki ve en önemlisi bireyin kendi sağlığını
korumaya ve sürdürmeye elverişli bilgilerle donatılmış olmasıdır.
Anahtar Sözcükler: Hemşirelik Bakımı, Larenks Kanseri, Total Larenjektomi,
Trakeostomi
55
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
DOĞAL DOĞUM ŞEKİLLERİ
Simge ZEYNELOĞLU
Gaziantep Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
Doğumda yer çekiminin de kullanıldığı pozisyonlar, bebeklerin doğum kanalında
ilerlemesine
yardımcı olur. Bu eylem süresinin kısalmasını, annenin daha az ağrı hissetmesini ve
doğumun kolaylaşmasını sağlar. Ebeler bu pozisyonları bilmeli ve uygulamalıdır.
Ayrıca bebeğin doğumuna yardımcı olmak amacıyla bu pozisyonları doğum öncesi
bakım hizmetlerinde ve özellikle gebeliğin son trimestrindaki kadınlara doğumdan
önce öğretmelidir. Bu makalede şu pozisyonlar açıklanacaktır: Yarıyatar Pozisyon,
Değiştirilmiş Yarı Uzanma Pozisyonu, Yan Pozisyon, Zıplayan Kurbağa, Destekli
Çömelme Pozisyonu, Tuvalete Oturma, Doğum Taburesi, Destekli Ayakta Durma,
Eller – Dizler Pozisyonu, Kutup Ayısı Pozisyonu
Anahtar Sözcükler :Doğum, Ebelik
56
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
KADINLARIN ANNE SÜTÜ BAĞIŞI VE ANNE SÜTÜ BANKASI
HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ
Derya KAYA ŞENOL 1, Ergül ASLAN 2
1 Çankırı Karatekin Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
2 İstanbul Üni. Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi Kadın Sağlığı ve Hast.
Hemşireliği ABD
Amaç: Kadınların anne sütü bağışı ve anne sütü bankaları konusundaki görüşlerini
belirlemektir.
Gereç ve Yöntem: Kesitsel tanımlayıcı tipte çalışmadır. Araştırma örneklemini, Ocak
- Nisan 2015 tarihleri arasında bir Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları HastanesiÇocuk Servislerinde refakatçı olarak bulunan, evli olan ve en az bir kez doğum yapmış
231 kadın oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında araştırmacılar tarafından
hazırlanmış 25 soruluk anket formu kullanılmıştır. Araştırmaya başlamadan önce ilgili
kurumdan araştırma izni, etik kurul onayı ve kadınlardan sözlü onam alınmıştır.
Bulgular: Araştırmada kadınların tamamına yakını anne sütü bağışını ve süt
bankalarını
duyduklarını, %55.8’inin anne sütü bağışını uygun bulduğu, %58’i anne sütü bankası
kurulursa sütünü bağışlayacağını, %17.7’si daha önce süt annelik yaptığını belirtmiştir.
Kadınların %45.9’u, dini kurallara aykırı olma (%23.6), –bulaşıcı hastalık riski
(%19.9), süt kardeşlik (18.9) gibi nedenlerle anne sütü bağışını sakıncalı bulduklarını
ifade etmişlerdir.
Kadınların anne sütü bağışını uygun bulma ile ilgili görüşlerinin yaş, eğitim, çalışma
durumu, sosyal güvence, gelir durumu gibi faktörlerden etkilenmediği ve aralarındaki
istatistiksel farkın anlamlı olmadığı saptanmıştır (p>0.05). Bir başka bebeğe kendi
sütünü vermeyi ve bir başka annenin sütünün bebeğine verilmesini kabul eden annelerin
anne sütü bağışını uygun bulduğu saptanmıştır (p<0.05).
Sonuç: Anne sütü bağışı ve süt bankası kurulmasına daha olumlu bakılırken, hastalık
bulaşma riski ve dini açıdan sakıncalı olduğu düşüncesi engelleyici faktörler olarak
görülmektedir.
Anahtar Sözcükler : Anne Sütü, Süt Bağışı, Süt Bankası
57
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
NORMAL DOĞUM SONRASI PERİNEAL BÖLGEYE YAPILAN SOĞUK
UYGULAMANIN AĞRIYI AZALTMADAKI ETKİSİ
Derya KAYA ŞENOL 1, Ergül ASLAN 2
1 Çankırı Karatekin Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
2 İstanbul Üni. Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi Kadın Sağlığı ve Hast.
Hemşireliği ABD
Amaç: Lohusaların normal doğumdan sonra yaşadığı perineal ağrısının giderilmesinde
ve konfor düzeyinin artırılmasında soğuk jel ped uygulamanın etkisini belirlemek.
Gereç ve Yöntem: Randomize kontrollü deneysel araştırma niteliğinde olan çalışma
Eylül 2012 – Şubat 2013 tarihleri arasında Mersin Kadın Hastalıkları ve Doğum
Hastanesi Lohusa Servisinde yatan, normal doğum yapan ve araştırma kriterlerine uyan
lohusalarla yapıldı. Örnekleme deney ve kontrol grubu için normal doğum yapan 50’şer
primipar ve 50’şer multipar olmak üzere toplam 200 lohusa alındı. Verilerin
toplanmasında tanıtıcı bilgi formu, Visüel Analog Skala (VAS), REEDA (Redness,
Edema, Ecchymosis, Discharge, Approximation) Skalası ve Doğum Sonu Konfor
Ölçeği (DSKÖ) kullanıldı. Soğuk jel ped deney grubundaki lohusalara doğum sonu 2.
ve 4. saatte 20 dakika süreyle uygulandı. VAS ve Doğum Sonu Konfor Ölçeği (DSKÖ)
soğuk jel ped uygulamalarından önce ve sonra deney ve kontrol grubuna uygulandı.
Bulgular: Araştırmada primipar kadınların yaş ortalaması 22,9±3,1, multiparların yaş
ortalaması 25,±5,1, evlilik yaşı ortalaması 20,1±3,7 idi. Lohusaların %19,5’i okur yazar
değildir, %61’i ilkokul mezunudur, %21’inin sosyal güvencesi yoktur ve %97,5’i
çalışmamaktadır. Deney ve kontrol grubu sosyo demografik özellikler açısından eşlenik
durumdadır. Deney grubunda 6,73±1,68 olan VAS puan ortalaması soğuk jel ped
uygulaması sonrası 2,59±1,20 olarak belirlendi ve hem primipar hem de multipar
lohusalarda ağrı düzeyindeki düşüş istatistiksel olarak anlamlı idi (p<0,05). Kontrol
grubunda ise ağrı düzeyinde istatistiksel anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0,05).
Deney grubunda soğuk jel ped uygulaması ile 2,58±0,14 olan doğum sonu konfor
ölçeği puanının 2. değerlendirmede
2,69±0,14 yükseldiği ve bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlendi
(p<0,05). İkinci soğuk uygulama sonrası özellikle oturma, yürüme, emzirme ve idrar
yapma gibi aktiviteleri yaparken ağrı düzeyinde anlamlı derecede azalma olduğu
görüldü (p<0,05).
Sonuç: Normal doğum sonrası perineye soğuk jel ped uygulaması lohusada istirahat ve
günlük aktiviteler sırasında yaşanan perineal ağrı düzeyini azalttı ve doğum sonu
konforu artırdı. Doğum sonu perineal ağrı lohusanın günlük aktivitelerini ve bebek
bakımını ve konfor düzeyini olumsuz yönde etkilemektedir. Soğuk jel ped uygulaması
hem pirimipar, hem de multiparlar lohusalarda kullanılabilir.
Anahtar Sözcükler: Normal doğum, perineal ağrı, doğum sonu konfor, soğuk jel ped
58
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
BİRİNCİ BASAMAK SAĞLIK HİZMETLERİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
VE BU ÖZELLİKLERİN EBELİK HİZMETLERİ AÇISINDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Ummahan YÜCEL
Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü
Giriş ve Amaç:Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerinin (BBSH) değerlendirilmesinde
izlenen temel yaklaşımlardan birincisi, basamağın kendisine özgü işlevlerini
gerçekleştirilebilme düzeyidir. Tüm dünyada BBSH ekibinin en önemli unsurlarından
olan ebeler ülkemizde de uzun yıllardır bu alanda temel bir görev üstlenmektedir.
Bugün Türkiye’de ebelerin dörtte biri (%27’si) birinci basamakta kişiye yönelik hizmet
sunulan aile sağlığı merkezlerinde (ASM) istihdam edilmektedir. Bu çalışmanın amacı
ülkemizde BBSH’nin işlevlerini gerçekleştirebilme düzeyini ebelik hizmetleri
açısından sorgulamaktır.
Gereç ve Yöntem: Derleme niteliğindeki çalışmada BBSH’nin sırasıyla dört işlevi ele
alınmıştır: ilk başvuru hizmeti; süreklilik; kapsayıcılık ve eşgüdüm. Öncelikle her bir
işlev tanımlanmış, ebelerin bu işlevin gerçekleştirilmesindeki potansiyel rolleri
açıklanmış, ardından bu rolün gerçekleştirilebilme düzeyi literatürde yer alan
çalışmalar aracılığı ile değerlendirilmiştir.
Bulgular: İlk başvuru işlevi, hizmet kullananların sosyoekonomik durumuna ve birinci
basamak kurumunun bulunduğu bölgeye göre farklılık göstermektedir. Gebe ve bebek
izlemlerinde birinci basamağın ilk başvuru işlevini tam olarak yerine getiremediği,
birinci basamaktan aile planlaması hizmet kullanımının ise sınırlı olduğu belirlenmiştir.
Kapsayıcılığını belirleyen temel alanlardan biri, koruyucu sağlık hizmetleri ve sağlık
eğitiminin ne ölçüde verilebildiğidir. Listeye kayıtlı kişiler açısından gebe ve bebek
izlemleri ve bağışıklama hizmetlerinin iyi yürütüldüğü bildirilmekle birlikte
hizmetlerin niteliği açısından sorunlar mevcuttur. Birinci basamağın toplum tabanlı
kurgulanmamış olması ve ev ziyaretlerine çıkılamaması, ebelerin listelerine kayıtlı
olmayan kadın ve çocuklara hizmet götürememe ve gebe-bebek tespiti yapamamalarına
neden olmuştur. Yapılan çalışmalar ebelerin poliklinik hizmetlerinin yoğunluğu nedeni
ile aile planlaması hizmetlerine sınırlı zaman ayırabildikleri ve malzeme temin sorunu
yaşadıklarını göstermektedir. Aile sağlığı merkezlerinin tümünde ve gereksinimi olan
tüm kadınlara rahim içi araç (RİA) uygulanamamaktadır. Birinci basamakta RİA
uygulanma oranı oldukça düşüktür. ASM’nin bulunduğu bölge, sınıfı ve çalışanların
tutumuna göre uygulamada farklılık görülmektedir. Performans kriterlerine dahil
olmayan loğusa izlemleri ve 15-49 yaş kadın izlemleri de kapsayıcılık açısından
sorunludur. Eşgüdüm, birinci basamak ekibi içinde ve birinci basamak ile diğer sağlık
kurumlarında çalışan sağlık personeli arasında hizmet alan kişinin sağlık durumu ve
aldığı hizmetler hakkında bilgi aktarımının olmasıdır. Doğum öncesi bakım hizmetinde
eşgüdüm işlevinin yerine getirilemediği bildirilmiştir. Bağışıklama, doğum sonrası
bakım ve 15-49 yaş izlemlerinde ise kapsayıcılık ve süreklilik açısından eksiklikler
yaşanmaktadır. Bakımın sürekliliği, birinci basamak sağlık çalışanının, kişinin sağlığı
ile ilgili
kapsamlı bilgiye ulaşabilmesi ve hizmet alan ile arasında nitelikli süregelen etkileşimin
varlığı olarak tanımlanabilir. 15-49 yaş kadın izlemi ve aile planlanması hizmetlerinde
sürekliliğin sağlanamadığı, doğum öncesi bakım sayısının riski gebeler dahil
59
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
performans kriterleri ile sınırlı kaldığı gösterilmiştir. Yapılan bir çalışmada doğum
öncesi bakım hizmetlerinin ağırlıklı olarak kadın uzmanlarından alındığı, birinci
basamağın sürekli hizmet kaynağı olarak önemli bir rol oynamadığı bildirmiştir.
Sonuç: Ebelik hizmetlerinde yaşanan sorunlar birinci basamağın işlevlerini
gerçekleştirme düzeyini olumsuz etkilemektedir.
Anahtar Sözcükler: Birinci Basamak, İlk Başvuru, Süreklilik, Kapsayıcılık, Eşgüdüm
60
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EBELİK ÖĞRENCİLERİNİN EVDE DOĞUM İLE İLGİLİ
DÜŞÜNCELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Aysel BÜLEZ 1, İpek YILDIZ 1, FATMA DENİZ SAYINER 2
1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Ebelik Bölümü
2 Osmangazi Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Ebelik Bölüm Başkanı
Amaç: Bu çalışma ebelik öğrencilerinin gebenin bulunduğu evde ebe eşliğinde doğum
yapmasıyla ilgili bilgi ve tutumunu belirlemek ve meslek hayatları boyunca evde
doğumlara katılmaya yönelik düşüncelerini öğrenmek amacıyla yapılmıştır
Gereç ve Yöntem: Çalışma Nisan 2017 tarihinde yapılmış olup tanımlayıcı tiptedir.
Eskişehir
Osmangazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü öğrencileri (N:298)
çalışmanın evrenini oluşturmaktadır. Örneklem seçimine gidilmemiş, çalışmanın
yapıldığı tarihte okulda bulunan ve çalışmayı kabul eden n:160 kişi çalışmanın
örneklemini oluşturmuştur. Çalışmada kullanılan veri toplama formu literatür ışığında
oluşturulmuş 33 sorudan oluşmaktadır. Verilerin değerlendirilmesinde sayı yüzde ve
ortalama testleri kullanılmıştır.
Bulgular: Öğrencilerin yaş ortalaması 20,03 ±1,7 (min: 18, max:31) yıldır.
Katılımcıların %85’i çekirdek aile tipine sahiptir ve %71’i ebelik bölümünü kedi isteği
ile tercih ederken %13,2 si aile isteği ile tercih etmiştir. “Daha önce ebe ile evde doğum
gördünüz mü?” sorusuna %96,9’sı hayır demiştir. “Meslek hayatınızda evde doğumlara
katılmak ister misiniz?” diye sorduğumuzda %78,2’si evet, %3,3’ü “serbest ebelik
yapmayı düşünüyorum bu sebeple evde doğumlara katılmak isterim” derken %15’i
evde doğumu güvenli bulmamıştır ayrıca “Evde doğum risklidir.” ifadesine %59.4’ü
katılmıyorum demiştir. Ebelik öğrencilerinin ailesinde ya da yakınındaki kişilerde evde
doğum yapmış olma oranı %53.1’dir, evde doğum yapan kişiler %25.5 oranında
büyükanneleridir. Bu kişiler ortalama 28.2 yıl önce evde doğum yapmışlardır.
Öğrencilerin %90 hangi ülkelerde evde doğumun yasal olduğunu bilmemektedir.
Katılımcıların %73,8’i “evde doğumlara katılmak için ebelere özel eğitim verilmelidir”
ifadesine katılıyorum derken %52.5‘i “evde doğumlara katılabilmesi için hekimlere
özel eğitim verilmelidir.” ifadesine katılıyorum demiştir. Öğrencilerin %68,8’i
doğumunu ebe eşliğinde evde yapabileceğini belirtmiştir. “Evde doğumlarda müdahale
daha sık kullanılır” ifadesine %62,5 katılmıyorum demiştir. Ebelik öğrencilerine
baktığımızda %91,9’u ebelere güven duyulmasının planlı evde doğumları arttırdığını
belirtmiştir. “Gebeliği takip eden ebe ile evde doğum yapmak daha iyidir” ifadesine
%80,6 katılıyorum demiş, %83,1 gebe kadının evinde kendini daha rahat ve güvende
hissettiğini ve %80,0 mahremiyetin daha iyi sağlanacağını belirtmektedir. “Aile sağlığı
elemanları evde doğum konusunda daha yetkindir.” İfadesine katılımcılar %51,9’u
katılmıyorum demiştir. Katılımcıların %58,8’i evde doğumları organize etmek için
yüksek lisans programlarının açılması gerektiğini belirtmiştir.
Sonuç: Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
öğrencilerinin Evde Doğum ile ilgili bilgi ve tutumlarının değerlendirilmesi amacıyla
gerçekleştirilen bu çalışma da Ebelik öğrencileri çoğunlukla evde doğumun riskli
olmadığını, gebeyi evinde takip eden ebe ile evde doğumun daha uygun olduğunu,
müdahalenin daha az kullanılacağını, gebe kadının kendini evinde ve gebeliğini takip
61
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
eden ebe ile daha rahat edeceğini ve ebelere duyulan güvenin evde planlanan doğumları
arttırabileceğini savunmuştur. Literatüre baktığımızda ABD ve Kanada’da sertifikalı
profesyonel ebelerle yapılan 5148 planlanmış evde doğumu içeren çalışmada ev
doğumlarında tıbbi müdahale hastanede olanlara göre %50’den daha az olarak tespit
edilmiştir ve kadınların evde doğumu tercih etme sebepleri arasında daha az müdahaleli
doğum arzusu yer almaktadır. Çalışmamıza katılan öğrencilerin yarısından fazlası evde
doğumlarda daha az müdahale kullanılır demiştir. Bir diğer örnek olan Hollanda, devam
eden yüksek evde doğum sayıları %30 ile gelişmiş ülkeler içinde başı çekmektedir.
Bunun nedenleri bu ülkede; ebelerine güçlü bir güven olması ve oldukça organize ve
kapsamlı ebelik sistemlerinin olmasıdır. Çalışmamızda öğrencilerin yarısından çok
daha fazlası; gebe kadının evinde kendini daha rahat ve güvende hissettiğini ve
mahremiyetin daha iyi sağlanacağını belirtmiştir. Kaynaklarda da kadınların evde
doğum yapma arzusuna yol açan nedenler arasında aile ve yakın arkadaşlardan oluşan
bir ortamda rahat bir doğum yapma arzusunun yer aldığını göstermektedir. Sonuçlar
doğrultusunda; Sezaryen oranlarının az olduğu gelişmiş
ülkelere baktığımızda ebeye ve kadına verilen değeri ayrıca ev ortamında desteklenen
doğumları görmekteyiz. Sezaryen oranının %53’ler de olduğu ülkemizde bu oranların
düşürülmesi profesyonel bir meslek olan ebeliğe asıl rollerinin verilmesi ve evde
doğumun teşviki için koşulların yeniden düzenlenmesi ile ilgili öneriler verilebilir.
Anahtar Kelimeler :Evde Doğum, Ebelik, Öğrenci
62
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EBELİK ÖĞRENCİLERİNİN 1. BASAMAKTA ÇALIŞMA HAKKINDAKİ
DÜŞÜNCELERİ
Aysel BÜLEZ 1, Ceren DEMİR 1, İpek YILDIZ 1, FATMA DENİZ SAYINER
2
1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Ebelik Bölümü
2 Osmangazi Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Ebelik Bölüm Başkanı
Amaç: Bu çalışmada Ebelik lisans öğrencilerinin 1.basamakta çalışma, aile sağlığı
elemanının görev , yetki ve sorumlulukları ve ebelerin 1. Basamakta aile sağlığı
elemanı unvanı ile çalıştırılması hakkındaki düşüncelerinin ve konu hakkındaki bilgi
düzeylerinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem : Çalışma Nisan 2017 tarihinde yapılmış olup tanımlayıcı tiptedir.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü öğrencileri
çalışmanın evrenini oluşturmuştur. ( N: 260 ) Örneklem seçimine gidilmemiş
çalışmanın yapıldığı tarihlerde okulda bulunan ve çalışmaya katılmayı kabul eden
N:175 kişi çalışmanın örneklemini oluşturmuştur. Çalışmada araştırmacılar tarafından
literatür ışığında hazırlanan anket formu yüz yüze uygulanmıştır. Anket formu toplam
22 Sorudan oluşmaktadır.
Bulgular: Öğrencilerin yaş ortalaması 20,44 ± 1,64 (min:18, max:25) yıldır.
Öğrencilerin %74,3’ü Anadolu Lisesi , %8 ‘ i Meslek Lisesi, %12 Sağlık Meslek Lisesi
mezunu olduklarını belirtmişlerdir. Öğrencilerin %70,9 u bölüme isteyerek geldiğini ,
%34,9’u iş imkanlarının fazla olmasından dolayı tercih ettiklerini ayrıca %43’ü
doğumhanede çalışmak istediklerini %13,7’si 1.Basamakta çalışmak istediklerini
belirtmişlerdir. Öğrencilerin %46,9‘u 1. Basamakta Aile Sağlığı Elemanı olarak çalışan
ebelerin görev yetki ve sorumluluklarını bildiklerini ifade etmişlerdir. 1. Basamakta
ebelerin görevlerini att, sağlık memuru ya da hemşire yapabilir mi sorusuna %63,4‘ü
hayır demiştir ve %72‘si Aile Sağlığı Elemanı olarak sağlık memuru, att ya da hemşire
çalıştırılmasından rahatsızlık duyduğunu belirtmişlerdir. “Kayıtlı bulunduğunuz aile
hekimi kimle çalışıyor?” sorusuna %60 ebe, %34,9 hemşire, %5,1 sağlık memuru
olduğu belirtilmiştir ve “Aile hekimiyle çalışan ebeyi tanıyor musunuz?” sorusuna
sadece %44 ebesini tanıdığını belirtmiştir. 15-49 yaş kadın izlemiyle ilgili kayıtlı
bulunduğunuz aile hekimi ya da ebeniz sizi aradı mı ya da sizinle iletişime geçti mi
sorusuna %38,9 sadece aradı , %8 Aile Sağlığı Merkezi’ne çağırdı, %52,6 muayene
sırasında bilgilerimi aldı cevabını vermiştir. Aile sağlığı ebesi aileyle evde görüşmeli
midir sorusuna öğrencilerin %78,9’u evet yanıtını vermiştir. Aile sağlığı ebesi
doğumlara katılmalı mıdır? Neden? sorusuna %91,4 evet katılmalıdır gebeyi tanıdığı
bir ebe rahatlatır, sadece %6,3’ü hayır aile sağlığı ebesinin doğum konusunda tecrübesi
yoktur yanıtını vermiştir.
Sonuç: Çalışmamıza katılan öğrencilerin yarısından fazlası 1. Basamakta ebenin
yaptığı işleri att, hemşire ve sağlık memurunun yapamayacağını, ebe yerine diğer
meslek gruplarının çalıştırılmasından rahatsızlık duyduklarını ve aile hekiminin
yanında çalışan ebeyi tanımadıklarını ifade etmişlerdir. Öğrencilerin tamamına yakını
ebenin ev ziyareti yapmasını, aile sağlığında ebe istihdamının gebelerin doğuma
katılma açısından önemli olduğunu vurgulamıştır. Ayrıca aile hekimliği sisteminin
getirmiş olduğu iş yükü nedeni ile 1. Basamakta aile sağlığı elemanı olarak çalışan
63
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ebelerin izlemler için öğrencilerin tamamının doğurgan çağ dönemde olmasına rağmen
yarısından daha azı ile iletişime geçmiş olması profesyonel meslek grubu olan ebelik
mesleğinde rol kayıplarına neden olmuştur. Bu nedenle öğrencilerin çok azı mezun
olduktan sonra 1. Basamakta çalışmak istediklerini belirtmişlerdir. Elde edilen bu
sonuçlar doğrultusunda kadına, gebeye, bebeğe, aileye dokunan ebelerin profesyonel
kimliklerinin tekrardan kazanılması ve sistem aksaklıklarının çözümüne yönelik
girişimlerde bulunulması önerilebilir.
Anahtar Kelimeler: Birinci Basamak, Aile Sağlığı Elemanı, Ebelik , Öğrenci
64
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EBELİK ÖĞRENCİLERİNİN SOSYAL ZEKA DÜZEYLERİ İLE MESLEK
ALGILARI ARASINDAKİ İLİŞKİ
1Emine Akça, , 1Şule Gökyıldız Sürücü, 1Meltem Akbaş, 1Seda Nur Eker
1Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
Amaç: Bu çalışma; ebelik öğrencilerinin sosyal zekâ düzeyleri ile meslek algıları
arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla kesitsel tipte tanımlayıcı olarak yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Araştırmanın evrenini Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Fakültesi Ebelik Bölümünde okuyan 230 öğrenci, örneklemi ise Çukurova Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümünde okuyan ve araştırmaya katılmayı gönüllü
olarak kabul eden 174 ebelik öğrencisi oluşturmuştur. Veriler, araştırmacılar tarafından
hazırlanan öğrencilerin sosyo-demografik özelliklerini belirleyen kişisel bilgi formu,
Tromso Sosyal Zeka Ölçeği (TSZÖ), Mesleğe İlişkin Algılar Ölçeği & Ebelerin
Geleceğe Yönelik Mesleki ve Bireysel Beklentileri Ölçekleri ile toplanmıştır. Veriler,
SPSS 20.0 for Windows programında sayı, yüzde, aritmetik ortalama, One-Way Anova
ile değerlendirilmiştir.
Bulgular: Çalışmaya katılan ebelik öğrencilerinin yaş ortalaması 20,99±2,385’tir
(Min=18,
Max=37). Katılımcıların %31,60’ı 1. Sınıf, %20,70’i 2. Sınıf, %22,40’ı 3. Sınıf,
%25,30’u 4. Sınıftır. Katılımcıların %91,40’ının bekâr olduğu, %63,80’inin yaşamının
büyük kısmını ilde geçirdiği, %85,10’unun çekirdek aileye sahip olduğu, %86,80’inin
sosyal güvencesinin olduğu, %74,70’inin ekonomik durumunun orta düzeyde olduğu,
%92,00’sinin herhangi bir işte çalışmadığı belirlenmiştir. Katılımcıların annelerinin
%58,60’ının ilkokul ve altı eğitim düzeyine, babalarının %63,80’inin ortaokul ve üzeri
eğitim düzeyine sahip olduğu bulunmuştur. Katılımcıların %66,10’unun ebelik
bölümünü isteyerek seçtiği ve %82,20’sinin bölümünü sevdiği belirlenmiştir.
Katılımcıların Tromso Sosyal Zeka Ölçeğinden (TSZÖ) aldıkları toplam puan
ortalaması 71,79±10,040’tür (Min=47, Max=93). Katılımcıların Tromso Sosyal Zeka
Ölçeğinin sosyal bilgi süreci alt boyutundan aldıkları puan ortalaması 28,88±4,411
(Min=18, Max=40), sosyal beceri alt boyutundan aldıkları toplam puan ortalaması
20,07±4,094 (Min=8, Max=30), sosyal farkındalık alt boyutundan aldıkları toplam
puan ortalaması 22,84±5,066 (Min=7, Max=33)’dır. Mesleğe ilişkin algıları
değerlendiren katılımcılardan sosyal zekâları yüksek olanların “daha çok ebelik
mesleğinin toplumun gelişmesine önemli katkılarının olduğunu düşündüğü, mesleki
anlamda gerekli sosyal-kültürel faaliyetlere katıldığı ve atama için yapılan sınavları
doğru bulmadığı” saptanmıştır (p˂0.05). Geleceğe yönelik mesleki beklentileri
değerlendirilen katılımcılardan sosyal zekâları yüksek olanların “mesleki anlamda
geleceğe bakış açısının olumlu olduğu ve mesleğe yeni katılacak ebelerin şimdiki
ebelerden daha bilgili olacaklarını düşündüğü” belirlenmiştir (p˂0.05). Geleceğe
yönelik bireysel beklentileri değerlendirilen katılımcılardan sosyal zekâları yüksek
olanların “meslekte ilerleme sağlayacak daha üst öğrenimler yapmayı ve meslek içi
ilerlemeyi planladığı” saptanmıştır (p˂0.05).
Sonuç: Sosyal zekanın; katılımcıların ebelik mesleğine ilişkin algıları, geleceğe
yönelik mesleki beklentileri ve geleceğe yönelik bireysel beklentileri üzerine etkisinin
olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Sosya Zeka, Mesleki Algı, Ebelik Öğrencileri
65
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
TOPLUMSAL CİNSİYET ve KADIN SAĞLIĞI
Cemile Onat Köroğlu, Sultan Alan, Burcu Avcıbay Vurgeç, Şule Gökyıldız
Sürücü
Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü, Adana
Cinsiyet, kişinin doğuştan var olan kadın ya da erkek olarak gösterdiği genetik,
fizyolojik ve biyolojik özellikleridir. Ayrıca literatürde cinsiyetin; doğal, biyolojik,
değiştirilemez, değişmez ve her yerde aynı olduğu belirtilmektedir. Toplumsal cinsiyet
ise kadının ve erkeğin sosyal olarak belirlenmiş kişilik özellikleri, sosyal olarak
yapılandırılmış rol, sorumluluk ve davranışlar olarak tanımlanmaktadır. Bu nedenle
toplumsal cinsiyet kavramının tanımında biyolojik farklılıklar değil, kadın ve erkek
olarak toplumun bizi nasıl gördüğü, nasıl algıladığı, nasıl düşündüğü ve nasıl
davranmamızı beklediği ile ilgili değerler, beklentiler, yargılar ve roller bulunmaktadır.
Toplumdaki cinsiyet rollerinin oluşmasında etkili olan faktörleri; aile ortamı,
ebeveynlerin öğrenim düzeyi ve annenin çalışma durumu, arkadaşlar, okul ve kitle
iletişim araçları olarak sıralayabiliriz. Toplumsal cinsiyet rollerinin kadın ve erkeğin
toplumsal yaşamına ilişkin yansımaları; aile yaşamında, mesleki yaşamda, evlilik
yaşamında, sosyal yaşamda, eğitim yaşamı ve meslek seçiminde farklılıklar
göstermektedir. Aile yaşamında; kadınların ev içinde çocuk bakımı, temizlik, ütü,
yemek yapma gibi işlerle ilgilenmeleri ve aile hayatında fedakâr olmaları
beklenmektedir. Mesleki yaşam da ise, statüsü ve ücreti daha düşük işlerde çalışmaları,
elde ettikleri gelirlerinin yönetimini eşlerine bırakmaları ve çalışmak için eşlerinden
izin almaları gibi roller uygun görülmektedir. Evlilik yaşamında; kadının kendi ile ilgili
alacağı kararlarda kocasına danışması, erkek çocuk doğurarak statüsünü yükseltmesi,
evlendikten hemen sonra çocuk sahibi olması gibi roller yüklenmiştir. Sosyal yaşamda;
kadınların düşüncelerini erkekler kadar özgürce ifade etmemeleri, namuslarını
korumaları, eğitimlerini tamamladıktan sonra hemen evlenmeleri, erkeklerle eşit söz
sahibi olma haklarının olmaması, evlenmeden cinsel ilişkide bulunmamaları gibi roller
uygun görülmüştür. Toplumda kadına yüklenen bu roller kadın sağlığı açısından da
oldukça önemli bir etkiye sahiptir. Çünkü kadın sağlığı, aile ve toplumdan kaynaklanan
psikososyal faktörler ve politik yapılardan etkilenmektedir. Aynı zamanda kadının
sağlık göstergeleri, yaşadığı toplumun özelliklerine ve kadının sahip oldukları statüye
göre değişebilmektedir. Ülkemizde de çeşitli alanlarda mevcut toplumsal cinsiyet
ayrımcılığı ve toplumsal baskılar sonucu kadının sağlığı doğrudan ya da dolaylı
biçimde etkilenmekte ve bu nedenle kadın yaşamını kaybedebilmektedir. Kadın
sağlığında toplumsal cinsiyet ayırımcılığının görüldüğü en önemli alan üreme sağlığı
hizmetleridir. Kadınlarımız bugün hala güvenli annelik, jinekolojik sorunlar, infertilite,
aile planlaması gibi konularında üreme sağlığı hizmetlerinden yararlanmada yetersiz
kalabilmektedirler. Kadınlar, ailedeki konumları nedeniyle sağlık hizmeti almaya
bağımsız karar vermede zorlandıkları, sağlık kuruluşuna gitmede sorun yaşadıkları,
ulaşımda engellerle karşılaştıkları ve sonuçta sağlık hizmeti almada geciktikleri
belirlenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Cinsiyet, Rol, Kadın
66
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
MATERNAL SAĞLIĞIN YÜKSELTİMESİNDE PRENATAL DÖNEM
KANITA DAYALI UYGULAMALAR
Arş. Gör. Dr. Burcu Avcıbay Vurgeç, Arş. Doç. Dr.Şule Gökyıldız Sürücü, Gör.
Cemile Onat Köroğlu, Öğr. Gör. Dr. Melike Öztürk, Doç. Dr. Sultan Alan
Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Kanıta dayalı tıp(KDT) uygulaması, var olan bilimsel literatürün sağladığı tüm bilgileri
en iyi şekilde özümseyerek sağlık hizmetlerinin bu bilgiler ışığında ve hastaya bağlı
faktörlerde göz ardı edilmeden belirlenen standartlara göre verilmesini amaçlar. KDT
tanı ve tedavi sürecinde karar verirken en iyi kanıtların dikkatli, özenli ve akıllıca
kullanılmasıdır. Toplumun temel göstergelerinden olan anne ve çocuk sağlığını
yükseltmek için gereken en iyi koşullara sahip olma hedefi kanıt temelli uygulamaların
yaygınlaşmasıyla mümkün olacaktır. Prenatal dönem, gebeliğin başlangıcından doğum
eylemine kadar geçen süreci kapsamakta olup sağlıklı bir ge- belik için dikkatle
izlenmesi gereken bir süreçtir. Bu dönemde verilen hizmetlerin kalitesi do- ğum ve
postpartum süreci oldukça yakından ilgilendirmektedir. Vitamin ve mineral desteği,
aşılama, fetal değerlendirme uygulamaları bu dönemde verilen temel değerlendirme
bakım hiz metleridir. Vitamin ve mineraller büyüme ve gelişme sürecinde gerekli
biyolojik işleyiş için temel ajanlardır. Mikronutrijen olarak tanımlanan vitamin ve
minerallerin birkaç tanesinin ya da daha azının kullanımı sonucunda yenidoğanda
düşük doğum ağırlığı, annede anemi sorun- larında anlamlı düşüş yarattıklarını
gösteren çalışmalar mevcuttur. Gebeliğin 1. Trimesteri tamamlanmadan kullanımını
araştıran çalışma sonucunda uzamış doğum eylemi, preterm eylem, neonatal fetus kaybı
ve düşüklerde anlamlı düzeyde bir azalma görüldüğü belirlen- miştir. Neonatal tetanoz,
transplansental olarak taşınan antikorların annede yeterli düzeyde olmadığı durumlarda
ortaya çıkan bir sağlık problemidir. Yenidoğanda kas spazmı, neonatal ölüm gibi
sonuçlara sebep olan bir enfeksiyondur. Düşük gelir düzeyi ve kötü çevresel koşullar
risk durumlarıdır.Neonatal tetanozun önlenmesi için gebelik sürecinde 6. aydan itibaren
en az 2 kere aşılama kanıtlanmış bir uygulamadır. Tek doz aşılamanın etkili olmadığı
gösteren çalışmalar mevcuttur. Ülkemizde Dünya Sağlık Örgütünün önerdiği şekilde 2.
gebelik haftasından sonra en az 2 doz olmak şartıyla birer ay Sağlık Bakanlığınca rutin
olarak maternal tetanoz bağışıklaması yapılmaktadır. Genel olarak günlük demir alımı
kandaki hemoglobin düzeyini yükselttiği için anemi ve düşük riskini azaltmaktadır.
Yenidoğanda düşük doğum ağırlığı riskini azalması yanı sıra sekonder çıktıları
olarakferritin ve hemoglobin konsantrasyonlarında olumlu etkileri olduğu belirtilmiştir.
Annede preterm eylem, demir eksikliğine anemisi, kandaki hemoglobin düzeyleri
üzerine olumlu etkileri olması yanı sıra sekonder olarak, prenatal ve postnatal kanama
riskini azalttığı, enfeksiyonlara maruziyete daha dirençli olmayı sağladığı ve bunlara
bağlı olarak gelişebile- cek maternal kayıpları azalttığı belirtilmektedir. Prenatal
dönemde fetal sağlığın değerlendirilmesi sırasında kullanılan ultrason ile fetal
monitorizasyonun yenidoğanda ve neonatal dönemde karşılaşılabilecek olumsuz
sonuçları belirlemek konusunda olumsuz riskleri olmadığı ve aksine olumlu sonuçlar
vermektedir. Fetal anormalliklerin değerlendirilmesin, riskli gebeliklerin tespitinde,
gebelik seyrini belirlemede, cerrahi düşüklerin yönetiminde ve daha birçok olumsuz
sonucun tespitinde oldukça etkilidir. Ancak maternal aksiyete bakımından olumsuz
67
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
etkisini belirten randomize kontrollü çalışmalarda mevcuttur. Doğum öncesi bakımın
(DÖB) ilk trimesterde başlanılarak düzenli aralıklarla gebeliğin sonuna kadar
sürdürülmesi gebelik boyunca annenin ve fetusun sağlık durumlarının
değerlendirilmesi ve sağlıkla ilgili sorunların ortadan kaldırılması ile prenatal maternal
mortalite ve morbiditeyi azaltır. 4.aydan önce 1 kez(12-16. Haftalar arası), 6.ayda (24.
Haftada), 8.ayda (32. Haftada) ve 9.ayda (36. Haftada)olmak üzere tüm gebeler için en
az 4 kez doğum öncesi bakım önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: maternal sağlık, pretanal dönem, kanıt
68
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
MATERNAL SAĞLIĞIN YÜKSELTİMESİNDE PREKONSEPSİYONEL
DÖNEM KANITA DAYALIUYGULAMALAR
Arş. Gör. Dr. Burcu AVCIBAY VURGEÇ, Arş. Gör. Cemile ONAT
KÖROĞLU, Doç. Dr.Şule GÖKYILDIZ SÜRÜCÜ, Öğr. Gör. Dr. Melike
ÖZTÜRK, Doç. Dr. Sultan ALAN
Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Prekonsepsiyonel dönem, gebe kalmadan önceki süreci kapsamakta ve sağlıklı bir
gebelik için gebe kalmadan önce kadını değerlendirmeyi hedeflemektedir. Bu dönemde
kadına gebeliğe yönelik verilen hizmetler sınırlı olmakla birlikte son derece etkili
uygulamalardır. Kanıt derecesi “A”, kanıtın kalitesi ise “iyi” olarak
değerlendirilmektedir. Nöral tüp defektlerinin önlenmesi için folik asit kullanımı,
gelişimsel anomalileri engellemek için koruyucu aşılama ve genetik danışmanlık
hizmetleri prekonsepsiyonel dönem kanıt temelli uygulamalardır. Folik asit desteğinin
nöral tüp defeklerini(NTD) azalttığı yönündeki görüş tam anlamıyla kabul görmektedir.
Folik asit desteğine başlamak için uygun zaman olarak gebelikten 12 hafta öncesine
uzanan bir süreci kapsamaktadır. Kanıta dayalı uygulamaların toplandığı Cochrane veri
tabanındaki çalışmalar demir ve folik asit üzerine odaklanmıştır. Prekonsepsiyonel
dönemdeki folik asit desteği doğumsal anomaliler üzerinde etkili olan en önemli
ajanlardan biri olması yanı sıra konsepsiyon öncesi ya da gebeliğin erken evrelerinde
kontrol edilebilir bir çevresel faktördür. Yenidoğan sağlığını olumlu etkilediği gibi
anne sağlığı açısından da önemli olup düşük, anemi, alyuvar mekanizması ve serum
folat düzeyi bakımından olumlu etkileri vardır. Prekonsepsiyonel dönemde uygulanan
kızamıkçık aşısının gebelik öncesi bakımın başarılı öncülerindendir. Konjental
rubellanın önüne geçilmesini sağlayan koruyucu bir yöntemdir. Gebeliğin erken
dönemlerinde virüse maruz kalındığında fetusa geçme oranı %90’dır. Ajana maruz
kalınması sonucunda fetal kayıp ya da konjenital defektler (göz,kalp,beyin)
görülmektedir. Gebe kalınmadan en az 1 ay önce aşının yapılması önerilmektedir.
Rubella bağıklaması dışında yine bu dönemde yapılması önerilen diğer bir uygulama
ise influenza aşısıdır. Gebe kalınması planlanıyorsa ve bu dönem influenza açısından
riskli dönemlere denk geliyorsa (Ekim – Mayıs ayları arası) gebelik öncesi EkimKasım aylarında aşılanma uygun olacaktır. IM olarak uygulanan inaktive virüs aşıları
trimesterların herhangi birinde uygulanabilir. Teroik olarak herhangi bir risk
görülmemiştir. Ancak canlı virüs içeren nazal sprey formları kesinlikle
kullanılmamalıdır. Gebelik öncesi maternal genetik testler önem taşımaktadır. Genetik
geçişli hastalıkların belirlenmesi sağlıklı fetus için en gerekli uygulamalardandır.
Hatalık sahibi anne baba varlığında fetal anomali ve mortalite riski oldukça yüksektir.
Kistik fibrozis ve sicklesel genetik tarama ile belirlenmesi gereken iki önemli
hastalıktır. Genetik geçişli bir hastalık olan kistik fibrozis, gebelik öncesi ya da
gebeliğin erken dönemlerinde ekarte edilmelidir. Aile öyküsü, anne ve babanın KF
tanısı olması fetus için belirgin risk faktörleridir. Gebelikte sicklesel anemi varlığı
hemolitik anemi ve multiorgan disfonksiyonu ile birleştiğinde maternal mortalite ve
morbidite riskinde artışa sebep olmaktadır. Sicklesel anemili gebeler için folik asit
desteği artırılmalıdır. Önerilen miktar günlük 4 mg’dır.
Anahtar Kelimeler: Maternal sağlık, kanıt, prekonsepsiyon
69
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
GEBELİKLE İLİŞKİLİ LUMBOPELVİK AĞRININ GEBELERİN
FONKSİYONEL DURUMU ÜZERİNE ETKİSİ
Hacer ERTEN YAMAN1, Tuğba YILMAZ ESENCAN2, Mahmure
AYGÜN3,Yeliz DOĞAN MERİH4
1. Yrd.Doç.Dr.,Maltepe Üniversitesi Kadın Doğum Hemşireliği A.D.,Öğretim Üyesi
2.Msc., Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Eğitim Hemşiresi
3. Yrd.Doç.Dr.,Gelişim Üniversitesi Cerrahi Hemşireliği A.D.,Öğretim Üyesi
4.Dr., Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Bakım Hizmetleri Müdürü
AMAÇ: Literatürde kadınların gebeliğe bağlı en sık yaşadığı kas iskelet sistemi
yakınmasının lumbopelvik ağrı olduğu görülmektedir.(1-11) . Gebelerin ve sağlık
sunucuların gebelikle ilişkili lumbopelvik ağrı ile ilgili tutum ve inanışları genellikle
gebeliğin önemsiz ve kaçınılmaz fizyolojik yakınması olduğu yönündedir.(2,6,7 )
Ancak bazı özellikler gebelikte görülen bu ağrıyı önemli kılmaktadır. Gebelikle ilişkili
lumbopelvik ağrı günlük fonksiyonlarda, iş yapma kapasitesinde, uyku ve normal
aktiviteler üzerindeki olumsuz etkiler yaratarak sağlıkla ilişkili yaşam kalitesinde
bozulmaya neden olur. Ayrıca anksiyete ve stres gibi duyguları arttırabilir. Doğum
sırasında hareketleri kısıtlayarak ve pozisyon alma yeteneğini azaltarak, sezaryen ya da
erken indüksiyon gibi yüksek riskli müdahaleleri arttırarak doğum sürecini de
etkileyebilir. Lohusalık döneminde devam edebilir hatta kronikleşebilir.(5,12-15).
Çalışma gebelikle ilişkili bel ağrısı yakınması sıklığını ve fiziksel aktiviteler üzerindeki
etkilerini belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak planlanmıştır.
YÖNTEM:Araştırma İstanbul’da bir kamu hastanesinde toplam 200 olgu ile
yürütülmüştür. Örneklem grubunu daha önce kas iskelet sistemi ile ilgili tanı almamış
olan ve çalışmayı kabul eden gebeler oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında sosyodemografik özellikler ve bel ağrısı yakınması bilgilerini içeren bir veri toplama formu
ile yakınmaların fiziksel aktiviteleri üzerindeki etkisini belirlemek üzere Roland Morris
Özürlülük Anketi (Roland Morris Disability Questionare) kullanılmıştır.(16)
BULGULAR:Olguların % 54,4’ü 20-29 yaş grubunda, % 28,6’sı ortaokul mezunu, %
68’i ev hanımı, %65‘I multigravidtir. Olguların % 61,2’sinde alt bel bölgesi Ağrısı
(LBP) ve % 30,1’inde posterior pelvik ağrı (PPA) olduğu, ağrı yakınması olanların
toplam oranının % 83,5 olduğu saptanmıştır. Roland Morris Özürlülük Anket puanının,
olguların %16.5’inde 0 , %11.1’inde 0-4, % 19,4’ünde 5-10 ve % 53’ünde 10 puanın
üzerinde olduğu saptanmıştır (‘‘0’’ = fonksiyonel yetersizlik yok, ‘‘24’’ = maksimum
fonksiyonel yetersizlik). Bu bulgular lumbopelvik ağrısı olan gebelerin yarıdan
fazlasında orta derecenin üstünde fonksiyonel yetersizlik olduğunu göstermiştir.
SONUÇ: Araştırmadan elde edilen bulgular literatüre uygun şekilde gebelikle ilişkili
bel ağrısı yakınmasının yaygın olduğunu ve bu durumun fonksiyonel durumu olumsuz
etkilediğini göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Gebelik, ağrı, fonksiyonel durum
AİLE DANIŞMANLIĞINDA EBELERİN YERİ VE ÖNEMİ
70
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
*Zehra EKİPMAN, CemilE ONAT KÖROĞLU, Şule GÖKYILDIZ SÜRÜCÜ,
Burcu AVCIBAY VURGEÇ
Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü, Adana
İnsanın toplumsal varlık olması, onun toplum içinde yaşamasını zorunlu kılmaktadır.
Aile de,
toplumun en küçük temel yapı taşıdır. Aile kavramı; yapısı ve işlevi zamana ve yere
bağlı olarak değişen bir kurumu ifade eder. İnsan sağlığının geliştirilmesi ve
korunmasında aile sağlığının korunması oldukça önemlidir. Ailelerin sağlıklı bir
yaşama sahip olmaları sağlıklı toplumların oluşmasında oldukça önemlidir. Aile
sağlığının geliştirilmesinde ve korunmasında aile danışmanlığı oldukça büyük öneme
sahiptir. Toplumun temel yapı taşı olan ailenin daha sağlıklı, huzurlu ve mutlu
olabilmesini sağlamak, aileyi oluşturan bireylerin problemlerini, ana kaynağına inerek,
bilimsel, kültürel ve psikolojik yönlerini araştırmak, bu problemleri ortadan kaldıracak
donanıma sahip kişilerin yetiştirilmesini sağlamak aile danışmanlığının amacını
oluşturmaktadır. Aile danışmanlığı, aileyi oluşturan bireylerin bir araya gelmesi ve
paylaştıkları sorunları birlikte çözmeye çalışmaları üzerine kurulur. Aile
danışmanlığının belirgin ve açık hedefleri vardır. Bunlar, ailenin yaşadığı sorunların
çözümünün yanı sıra yaşanan sorunların çözümünde aile bireylerine psikolojik destek
vermek, aile içi iletişimi güçlendirmek, aile bireylerini birbirlerine duyarlı olmalarını
sağlamak olarak sıralanabilir. Aileyi temel alan, aileyi oluşturan bireylerin sosyal ve
insani gelişimini arttırmaya yönelik hedefler çerçevesinde yetkilerle donatılmış olan ve
profesyonel destek sağlayacak aile sağlığının korunmasında büyük öneme sahip olan
aile danışmanlarından biri de ebelerdir. Uluslararası Ebeler Konfederasyonu’na (ICM)
göre ebe; gebelik, doğum ve doğum sonu dönemde kadının bakımını sağlayan, gerekli
tavsiyelerde bulunan, kendi sorumluluğunda doğumu gerçekleştiren, yenidoğanın
bakımını sağlayan ve kadın ile işbirliği içinde çalışan, güvenilir ve sorumluluk sahibi
bir profesyoneldir. Yine ICM ebeyi, sağlık danışmanlığı ve eğitiminde, yalnız kadın
için değil toplum ve aile için de önemli bir görev alan bir sağlık personeli olarak görür.
Bu görev, antenatal eğitim ve ebeveynliğe hazırlanma, cinsellik ve üreme sağlığı ve
çocuk bakımını içerir. Tanımından da görüldüğü gibi aile danışmanlığı görevini
yapabilecek en uygun sağlık profesyonellerinden biri de ebelerdir. Aile danışmanlığı
hizmetini sunma bilgi ve becerisine sahip ldukları halde ebelerin bu yetkisi yoktur.
Ebeler aile danışmanlığı sertifika programlarına dahil edilerek bu yetkiye sahip
olduklarında çalışan memnuniyeti de artarak daha kaliteli hizmet sunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Aile, Danışmanlık, Ebelik
TÜRKİYE’DE 2000-2016 YILLARI ARASINDA RİSKLİ GEBELİK
KONUSUNDA YAPILAN TEZLERİN İNCELENMESİ
71
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Arş. Gör. Cemile ONAT KÖROĞLU, Doç. Dr. Şule GÖKYILDIZ SÜRÜCÜ,
Arş. Gör. Dr. Burcu AVCIBAY VURGEÇ
Çukurova Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü
Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de riskli gebelik konusunda yapılmış lisansüstü tezlerin
değerlendirilmesidir. Araştırma tarama modelinde tasarlanmış bir meta-değerlendirme
çalışmasıdır. Araştırmanın örneklemini; YÖK Ulusal Tez Veri Tabanında yer alan ve
tam metin olarak ulaşılabilen 41 tez oluşturmaktadır. Araştırma, 2000-2016 yılları
arasında Türkiye’de riskli gebelik konusunda apılmış olan ve “ riskli gebelik, risky
pregnancies” anahtar sözcükleriyle taranarak tam metnine ulaşılabilen lisansüstü
tezlerle sınırlıdır. Ulaşılabilen tezler; tezin yayınlanma yılı, alanı, enstitünün bağlı
olduğu üniversite, tezin türü, yöntem, model, veri toplama teknikleri ve veri toplama
aracı değişkenlerine göre incelenmiştir. Verilerin analizinde “doküman analizi” tekniği
kullanılmıştır. Riskli gebelik ile ilgili tezlerin daha çok 2009-2016 yıllarında yapıldığı
ve bunların çoğunlukla tıpta uzmanlık ve yüksek lisans tezi olduğu tespit edilmiştir.
Ayrıca tezlerin çoğunlukla tanımlayıcı/kesitsel modelde yapıldığı ve veri toplama aracı
olarak da en fazla form kullanıldığı görülmektedir. Bu sonuçlar doğrultusunda riskli
gebelik konusunu daha kapsamlı inceleyebilecek ve bu konuda yenilikler ortaya
koyabilecek tezlerin yapılması gerektiği söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: Riskli gebelik, tez, yüksek lisans, tıpta uzmanlık, doktora
EBELİK VE HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN KLİNİK UYGULAMADA
ROL ÇATIŞMASI VE BELİRSİZLİĞİ İLE ÖZYETERLİK DURUMLARININ
DEĞERLENDİRİLMESİ
72
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Filiz ASLANTEKİN ÖZÇOBAN 1, Şeyma ASLAN 1, Rümeysa Oğuz 1,
Yasemin ERKAL ERSOY 2
1 Balıkesir Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu
2 Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Amaç: Ebelik ve hemşirelik öğrencilerinin eğitim sürecinde klinik uygulamada rol
çatışması ve rol belirsizliği ile özyeterlilik durumları arasındaki ilişkinin
değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır.
Yöntem: Tanımlayıcı olan çalışmanın evrenini Balıkesir Sağlık Yüksekokulu ebelik ve
hemşirelik lisans programı öğrencileri, örneklemini ise 1 Mart-30 Mart 2017 tarihleri
arasında araştırmayı kabul eden ve klinik uygulama deneyimi olan öğrenciler
oluşturmaktadır. Veriler, araştırmacılar tarafından geliştirilen bir anket formu ve
özyeterlilik ölçeği ile rol belirsizliği ve rol çatışması ölçekleri kullanılarak elde
edilmiştir. Verilerin değerlendirilmesinde sayı, yüzde ve korelasyon testi kullanılmıştır.
Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin (n=347) yaş ortalaması 21.10±1.86 olup
%12.7’si erkek, 87.3’ü kadındır. Öğrencilerin %61.1’i apart/yurtta kalmaktadır.
Öğrencilerin %58.5’i hemşirelik, %41.5’i ebelik bölümünde öğrenim görmektedir.
Öğrencilerin %67.4’ü okuduğu bölüme isteyerek geldiğini ifade etmiştir. Öğrencilerin
%44.1’i öğrenim gördüğü bölümü iş olanağının fazla olması nedeniyle tercih etmiştir.
Öğrencilerin %73.8’i okudukları bölümden memnun olduklarını, %70.6’sı çalışma
şartlarının zor olmasından dolayı tedirgin olduğunu, %41.2’si cerrahi servislerde staj
yaparken zorlandığını, 62.2’si uygulama yaptığı alandan memnun olduklarını, %72,6’sı
oryantasyon eğitimi aldığını ifade etmişlerdir. Öğrencilerin toplam rol çatışması ve rol
belirsizliği ölçeğinden aldıkları puan ortalaması 12.16±10.76, rol çatışması ölçeğinden
aldıkları puan ortalaması 5.19±7.42, rol belirsizliği ölçeğinden aldıkları puan
ortalaması 6.97±5.85’dir. Araştırmaya katılan öğrencilerin genel öz yeterlilik puan
ortalaması 59.35±9.56’dir. Öğrencilerin genel öz yeterlilik ile rol belirsizliği arasında
pozitif yönde, istatistiksel olarak ileri düzeyde ilişki vardır (r=0.388, p=0.00).
Öğrencilerin genel öz yeterlilik ile rol çatışması arasında anlamlı ilişki yoktur (r=0.035, p>0.05). Öğrencilerin rol çatışma ile rol belirsizliği arasında pozitif yönde,
istatistiksel olarak ileri düzeyde ilişki bulunmuştur (r=0.304, p=0.00) (Tablo 1). Genel
öz yeterlilik, rol çatışması-rol belirsizliğinin etkilendiği öngörülen öğrencilerin bazı
özellikleri arasında korelasyon bakılmıştır (Tablo 2). Öğrencilerin cinsiyetleri ile öz
yeterlilikleri arasında ilişki olduğu saptanmış, kız öğrencilerin özyeterlik puanı daha
yüksek bulunmuştur. Öğrencilerin öğrenim gördüğü bölüme isteyerek gelme durumuna
baktığımızda ise öz yeterlilikleri arasında ilişki vardır. İsteyerek gelen öğrencilerin
özyeterlilik puan ortalaması daha yüksektir. Öğrenim Gördüğü Bölümden Memnun
Olma Durumunun özyeterlilikleri ve rol belirsizliği arasında ilişki olup, memnun
olanlarda öz yeterliliğinin daha yüksek, rol belirsizliğinin daha az yaşadığını
göstermektedir.
Uygulama yapılan alandan memnun olma durumu ile rol çatışması arasında ilişki olup,
memnun olanların daha az rol çatışması yaşadıkları saptanmıştır.
Sonuç: Klinik alan öğrencilere öğrendiklerini gerçekleştirme, mesleki rol modelleri ile
bir arada olma, ekip içinde bulunarak mesleki sosyalleşmeleri, mesleğe ait olma
açısından son derce önemli kazanımlar sağlama olanağı verir. Öğrencilerin klinik
alanda eğitimciler ve çalışanlar tarafından desteklenmeleri, rol çatışmasının ve
73
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
belirsizliğinin azalması, özyeterliliğin artırılmasını sağlayacak, öğrencilerin mesleki
yeterliklerinin artmasına, kendilerini güvenli ve mesleğe hazır hissetmelerine katkı
sağlayacaktır.
Anahtar Kelimeler : klinik uygulama, özyeterlik, rol çatışması, rol belirsizliği
74
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
GEBELERİN SUDA DOĞUMA İLİŞKİN DÜŞÜNCELERİ
Şule Gökyıldız1, Emine Akça1, Meltem Akbaş1, Ayşe Şenoğlu 2
1Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
2Adana Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi
Amaç: Bu çalışma ile gebelerin suda doğuma ilişkin düşüncelerinin belirlenmesi
amaçlanmıştır.
Gereç-Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel tipte olan araştırmanın evrenini 2 Ocak-31
Mart 2017 tarihleri arasında Adana’da bir özel hastaneye başvuran gebeler
oluşturmuştur. Örnekleme ise bu tarihler arasında birime başvuran ve araştırmaya
katılmayı kabul eden 3. trimesterdeki gebeler (n=309) alınmıştır. Veriler araştırmacılar
tarafından geliştirilen katılımcıların sosyo-demografik, obstetrik özelliklerini, gebe
eğitim sınıflarına katılma durumları ve suda doğuma ilişkin düşüncelerini belirlemeye
yönelik açık ve kapalı uçlu sorulardan oluşan anket formu ile toplanmıştır.
Bulgular: Katılımcıların yaş ortalamasının 28,48±5,613 olduğu, %74,4’ünün lise ve
üzeri eğitim düzeyine sahip olduğu, % 66’sının çalışmadığı ve %76,1’inin orta gelir
düzeyine sahip
olduğu görülmüştür. Katılımcıların eşlerinin yaş ortalamasının 32,66±5,54 olduğu,
%94,8’inin
çalıştığı, %77,3’ünün lise ve üzeri eğitim düzeyine sahip olduğu görülmüştür.
Katılımcıların ortalama gebelik haftasının 36,22±1,92 olduğu, ortalama gebelik
sayısının 1,84±1,12 olduğu, ortalama doğum sayısının 0,75±1,03 olduğu, %48,5’inin
ilk gebeliği olduğu ve katılımcıların %31,4’ünün önceki doğumlarını sezaryen ile
gerçekleştirdiği görülmüştür. Katılımcıların gebelikle ilgili bilgi edinme kaynağı olarak
%52,1’inin annesinden, %48,2’sinin arkadaşlarından, %88,3’ünün sağlık
personelinden ve %68,6’sının medya araçlarından faydalandıkları görülmüştür.
Katılımcıların sadece %3,6’sının gebe eğitim sınıflarına katıldığı ve katılanların
%90,9’unun hastanede eğitim aldığı, yapılan eğitim programlarında konularının
%36,4’ünü kadın ve erkek üreme organlarının oluşturduğu, %63,6’sını gebeliğin
oluşumunun oluşturduğu, %72,7’sini gebelikte sık karşılaşılan sorunlar ve baş etme
öntemlerinin oluşturduğu, %81,8’ini doğum eyleminde ağrı ile baş etme, solunum ve
ıkınma egzersizleri, masaj oluşturduğu ve %72,7’sini doğum sonu dönemin
oluşturduğu görülmüştür. Gebelerin %53,1’i normal doğum yapmak istediklerini ve
%60,5’i doğum esnasında eşlerinin yanlarında olmasını istediklerini bildirmişlerdir.
Gebelerin %50,2’si “destek almak” istedikleri için, %5,5’i “doğum sürecinde
yaşadıkları sıkıntıları görmesi” için ve %4,5’i “doğum anına eşinin de şahit olması”
için eşlerinin doğum anında yanlarında olmasını istemişlerdir. Doğum anında eşlerinin
yanında bulunmasını istemeyen gebelerin %18,4’ü “utanacağı” için, %11,7’si “eşi
panik olacağı” için ve % 7,4’ü “eşi korkacağı” için istemediklerini bildirmişlerdir.
Gebelerin %54,7’sinin suda doğum hakkında bilgisi olduğu ve bilgi edinme kaynağı
olarak %4,2’sinin arkadaşlarından, %4,5’inin sağlık personelinden ve %50,5’inin
medya araçlarından bilgi edindikleri görülmüştür. Katılımcıların %40,5’i suda doğum
yapmak istediklerini belirtmişlerdir. Katılımcıların %49,8’inin suda doğuma ilişkin
fikri olmadığı, %22,7’sinin suda doğumu daha rahat ve ağrısız olarak nitelediği, %10’u
sağlıksız ve güvensiz bulduğu, %9,1’i doğal ve sağlıklı olarak değerlendirdiği
görülmüştür. Sonuç ve öneriler: Araştırma sonucunda; gebelerin suda doğum yapma
75
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
konusunda istekli olduğu ancak bilgilerinin yetersiz ve bilgi kaynaklarının yüksek
oranda medya olduğu görülmüştür. Sağlık profesyonellerinin bu konuda kendilerini
geliştirerek gebeye-çifte danışmanlık yapması ve kurumların teşviki önerilebilir.
Anahtar Kelimeler: Suda doğum, ebe, kadın, düşünce
76
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ÖĞRENCİ EBELERİN SAĞLIK OKURYAZARLIĞI DÜZEYLERİ ve
ETKİLEYEN FAKTÖRLERİN BELİRLENMESİ
1Meltem AKBAŞ, 2Şirin ÇELİKKANAT, 1Şule GÖKYILDIZ SÜRÜCÜ,Ayşe
ŞENOĞLU
1Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü,
2Adana Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi
Giriş ve Amaç: Bu araştırma, öğrenci ebelerin sağlık okuryazarlığı düzeyleri ve
etkileyen
faktörleri belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Yöntem: Araştırma bir
sağlık
bilimleri fakültesinin ebelik bölümünde gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya 07-11 Şubat
2017
tarihleri arasında fakültede bulunan ve araştırmaya katılmaya gönüllü öğrenciler dahil
(n:211) edilmiştir. Veriler 26 sorudan oluşan kişisel bilgi formu ve sağlık okuryazarlığı
ölçeği ile toplanmıştır. Elde edilen veriler SPSS 22 ile analiz edilmiş, yüzde, ortalama,
independent t test ve Anova testleri ile değerlendirilmiştir.
Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 20.83±2.23’dir.
Katılımcıların %95.3’ünün bekar olduğu, %85.8’inin çekirdek aileye sahip olduğu, %
63.5’ini ailesiyle yaşadığı, % 82.9’unun annesinin ilköğretim mezunu olduğu, %
86.3’ünün annesinin ev hanımı olduğu, % 60.2’sinin babasının ilköğretim mezunu
olduğu, % 77.3’ünün babasının çalıştığı, %91.5’inin sosyal güvencesinin olduğu,
%56.9’unun genel sağlık durumunu iyi olarak ifade ettiği belirlenmiştir. Öğrencilerin
büyük çoğunluğunun (% 70.1) mesleği isteyerek seçtiği ve şu anda mesleği sevdiği (%
88.2) görülmüştür. Katılımcıların sağlık okuryazarlığı ölçeği puan ortalaması
110.16±12.50 olarak bulunmuştur. Sağlık okuryazarlığı ölçeği puan ortalamalarının
katılımcıların yaş, sınıf, doğduğu yer, en uzun yaşadığı yer, annelerin ve babalarının
eğitim ve çalışma durumları, aile yapısı, şu anda yaşadığı yer, sosyal
aktivitelere katılma durumu, sigara-alkol kullanma durumu ve sağlıkla ilgili haberleri
takip etme durumuna göre farklılık göstermediği görülmüştür. Herhangi bir sağlık
sorunu olmasa bile kontrol amaçlı hekime giden katılımcıların sağlık okuryazarlığı
ölçeği puan ortalamalarının daha yüksek olduğu ve aralarında anlamlı fark olduğu
belirlenmiştir.
Sonuç ve Öneriler: Araştırmaya katılan öğrencilerin sağlık okuryazarlığı puanlarının
yüksek olduğu belirlenmiştir. Sağlık okuryazarlığı yüksek bireylerin sayılarının
artırılması önce toplumsal iyileşlemelere ardından dünyada iyi sağlık sonuçlarına
ulaşmaya sebebiyet verecektir. Bu nedenle iyileştirme çabaları ulusal ve uluslar arası
düzeyde artırılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Sağlık okuryazarlığı, ebe, öğrenci
77
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ACİL SERVİS SAĞLIK ÇALIŞANLARININ ÇALIŞAN GÜVENLİĞİ
UYGULAMALARI, GÖRÜŞLERİ VE MARUZ KALDIKLARI RİSKLER
Meltem AKBAŞ1, Ayça BOZ2, Şule GÖKYILDIZ SÜRÜCÜ1, Emine AKÇA1,
Turan AKBAŞ 3
1 Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
2 Adana Kamu Hastaneleri Birliği
3 Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü
Amaç: Bu araştırma, acil servis sağlık çalışanlarının çalışan güvenliği uygulamaları,
görüşleri ve maruz kaldıkları riskleri belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Yöntem: Tanımlayıcı olarak yapılan araştırmanın evrenini beş kamu hastanesinin acil
servislerinde çalışan 330, örneklemi ise 260 sağlık çalışanı oluşturmuştur. Etik kurul
onayı, kurumlardan izin ve katılımcılardan sözlü bilgilendirilmiş onam alınmıştır.
Veriler, anket formu ile toplanmış ve IBM SPSS Statistics Version 20 ile analiz
edilmiştir.
Bulgular: Katılımcıların yaş ortalamasının 33,02±7,293, acil serviste çalışma yılı
ortalamasının 5,03±3,993 ve günlük hasta sayısı ortalamasının161,18±84,077 olduğu,
son bir yıl içinde %42,3 ‘ünün kesici delici alet yaralanmasına, %60,0’ının kan ve
vücut sıvıları ile temasa maruz kaldığı, %54,2’unun müdahale sırasında koruyucu
ekipman kullandığı, %67,3’ünün acil serviste çalışırken şiddete maruz kaldığı,
%73,5’inin olay bildirimi yapmadığı görülmüştür. Katılımcıların %79,6’sı ulaşılabilir
alanlarda yeterli el antiseptiği bulundurulduğunu,%72,7’si sağlık taramalarının
düzenli yapıldığını, %63,8’i acil servis çalışma risklerine yönelik aşılama programına
alındığını ,%64,2’si fiziksel, sosyal ve bireysel açıdan çalışma ortamının çalışanlar
için uygun şartlarda olmadığını belirtmişlerdir Katılımcıların cinsiyetleri, meslekleri,
eğitimleri, çalışma süreleri ve hizmet içi eğitim alma durumları ile çalışan güvenliği
uygulamalarına ilişkin ekipman kullanma durumları arasındaki farklar istatistiksel
olarak anlamlıdır (p<0,05).
Sonuç ve Öneriler: Katılımcıların koruyucu ekipman kullanma oranının orta düzeyde
olduğu, önlenebilir nedenlerle ortaya çıkan risklere maruz kaldıkları ve çalışan
güvenliğini sağlamaya yönelik uygulamalara ilişkin olumsuz görüş bildirenlerin
olduğu belirlenmiştir. Araştırmanın sonuçlarından hareketle çalışanların korunmasına
yönelik kurumsal ve bireysel eğitim ve güvenlik tedbirlerinin alınarak uygulamaya
konulması önerilir.
Anahtar Kelimeler: Acil servis, Çalışan Güvenliği, Sağlık çalışanı.
78
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
112 ÇALIŞANLARININ ÇALIŞAN GÜVENLİĞİ UYGULAMALARI VE
MARUZ KALDIKLARI RİSKLİ DURUMLARIN BELİRLENMESİ
Meltem AKBAŞ , Ayça BOZ, Ayşe ŞENOĞLU
Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Amaç: Araştırma, 112 çalışanlarının çalışan güvenliği uygulamaları, maruz kaldıkları
riskli durumlar ve bunlara ilişkin davranışlarını belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Yöntem: Tanımlayıcı olarak yapılan araştırmanın evrenini bir ile bağlı 16 ilçede 112
istasyonlarındaki 640 çalışan, örneklemi ise araştırmaya katılmaya gönüllü 313 çalışan
oluşturmuştur. Veriler, ilgili literatür doğrultusunda hazırlanmış 25 sorudan oluşan
anket formu ile toplanmıştır. Etik kurul onayı, kurumlardan izin ve katılımcılardan
sözlü bilgilendirilmiş onam alınmıştır. Veriler, IBM SPSS Statistics Version 20 ile
analiz edilmiştir. Bulgular: Katılımcıların %52,4’ünün kadın, %64,3’ünün 30 yaş ve
altı, %55,9’unun evli, %34,8’inin lise mezunu, %50,2’inin Acil Tıp Teknisyeni olduğu,
%81,2’sinin Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonların’da çalıştığı, %54,0’ının 6 yıl ve üzeri
mesleki deneyime, %67,0’ının 5 yıl ve altı 112 deneyimine sahip olduğu görülmüştür.
Son bir yıl içinde, %69.3’ünun çalışan güvenliği uygulamalarına yönelik hizmet içi
eğitim aldığı, %25,9’unun ambulans içi yaralanmaya, %21,4’ünün kesici delici alet
yaralanmasına 51,1’inin kan ve vücut sıvıları ile temasa maruz kaldığı görülmüştür.
%87,5’inin 112’de çalışırken şiddete maruz kaldığı, %92,7,’inin sözel, %53.4’ünün
fiziksel,%86,3’ünün hasta yakını tarafından şiddete uğradığı, 79,2’sinin şiddet
karşısında karşılık vermeden işine devam ettiği, %8,9’unun beyaz kod bildirimi (Alo
113) yaptığı, görülmüştür. Katılımcıların %93,0’ının görev esnasında güvenliği ile ilgili
endişe yaşadığı %64,9’unun müdahale sırasında koruyucu ekipman kullandığı,
%88,2’sinin maruz kalınan olaylarla ilgili kalite yönetimi birimine bildirim yapmadığı
belirlenmiştir.
Sonuç ve Öneriler: Katılımcıların çoğunluğunun çalışan güvenliğine ilişkin hizmet içi
eğitim aldığı ve koruyucu ekipman kullandığı, önlenebilir risklere maruz kaldığı, maruz
kaldıkları riskli durumlarla ilgili bildirimde bulunmadığı ve görev esnasında
güvenlikleri ile ilgili endişe yaşadıkları belirlenmiştir. Buna göre 112 çalışanlarının
korunmasına yönelik eğitim ve güvenlik tedbirlerinin gözden geçirilerek yenilenmesi,
yasal ve politik düzenlemelerin gözden geçirilmesi, halkın bu konuda eğitilerek
bilinçlendirilmesine yönelik önlemlerin alınması önerilir.
Anahtar Kelimeler: 112 Acil , Çalışan Güvenliği, Sağlık çalışanı
79
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
KADINLARIN BEDEN İMAJI VE CİNSEL FONKSİYON DURUMLARININ
BEDEN KİTLE İNDEKSİ İLE İLİŞKİSİ
1Emine İbici, 1Meltem Akbaş, 1Şule Gökyıldız Sürücü
1Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Amaç: Araştırma, kadınların beden imajı ve cinsel fonksiyon durumlarının beden kitle
indeksi ile ilişkisinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmanın
evrenini bir Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi polikliniklerine başvuran
cinsel aktif kadınlar, örneklemi ise araştırmaya gönüllü 84 kadın oluşturmuştur.
Araştırma öncesi etik kurul onayı, kurum izni ve katılımcılardan sözlü aydınlatılmış
onam alınmıştır. Veriler, araştırmacılar tarafından hazırlanan anket formu, “Kadın
Cinsel Fonksiyon Ölçeği” ve “Beden İmajı Ölçeği” ile toplanmıştır. Veriler, IBM SPSS
Statistics version 20,0 ile analiz edilmiştir. Bulgular: Tamamı kadın olan katılımcıların
yaş ortalamasının 32,76±8,20 olduğu, %65,5’inin 35 yaş ve altı yaş grubunda olduğu,
%75’inin beden kitle indeksinin 30 ve üzeri olduğu, %96,4’ünün evli, %61,9’unun
ortaokul ve altı eğitim düzeyine sahip olduğu, %79,8’inin çalışmadığı, %91,7’sinin
sosyal güvencesinin bulunduğu, %67,9 orta düzeyde gelire ve %86,9’unun ise çekirdek
aileye sahip olduğu görülmüştür. Katılımcıların eşlerinin yaş ortalamasının 37,10±9,44
olduğu, %52,4’ünün 36 yaş ve üstü olduğu, %58,3’ünün ortaokul ve altı eğitim
düzeyine sahip olduğu ve %96,4’ünün çalıştığı görülmüştür. Katılımcıların, gebelik
ortalamasının 2,95±1,91 olduğu, doğum ortalamasının 2,18±1,25 olduğu, düşük
ortalamasının 0,37±0,708 olduğu, kürtaj ortalamasının 0,46±1,01 olduğu ve yaşayan
çocuk ortalamasının 2,17±1,24 olduğu, %8,3’ünün kronik veya metabolik herhangi bir
hastalığı olduğu görülmüştür. Katılımcıların beden imajı ölçeği ortalamasının
159,42±21,81 olduğu, Kadın Cinsel Fonksiyon Ölçeği stek alt boyutu puan
ortalamasının 3,58±1,04 olduğu, uyarılma alt boyutu puan ortalamasının 4,13±1,20
olduğu, lubrikasyon alt boyutu puan ortalamasının 4,87±1,31 olduğu, orgazm alt
boyutu puan ortalamasının 4,73± 1,30 olduğu, doyum alt boyutu puan ortalaması
4,54±1,29 olduğu, ağrı alt boyutu puan ortalamasının 4,36±1,56 olduğu, Kadın Cinsel
Fonksiyon Ölçeği toplam puan ortalamasının ise 26,23±6,07 olduğu görülmüştür.
Katılımcıların ölçeklerden aldıkları puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmamıştır (p>0,05). beden kitle indeksi ile Beden İmajı Ölçeği puan
ortalaması arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p=0,005).
Sonuç:Katılımcıların çok az düzeyde cinsel disfonksiyon yaşadığı, beden kitle indeksi
ile Kadın Cinsel Fonksiyon Ölçeği puan ortalaması arasında istatistiksel bir fark
olmadığı, beden
imajının genel olarak olumlu algılandığı, aynı zamanda beden kitle indeksi arttıkça
beden imajının olumsuz algılandığı görülmüştür. Sağlık profesyonelleri kadınların
gerek beden sağlığı gerekse ruh sağlığını geliştirmek ve korumak amacı ile kilo
vermeleri konusunda destek olmalı ve kadınları motive etmelidir.
Anahtar Kelimeler: Beden kitle indeksi, beden imajı, cinsel disfonksiyon, kadın
80
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
BEDEN KİTLE İNDEKSİ İLE KULLANILAN AİLE PLANLAMASI
YÖNTEMLERİ
ARASINDAKİ İLİŞKİ
1Emine İbici, 1Meltem Akbaş, 1Şule Gökyıldız Sürücü,
1Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
Amaç: Bu çalışma, beden kitle indeksi ile aile planlaması yöntemlerinin kullanılma
durumları arasındaki ilişkinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı olarak yapılan araştırmanın evrenini bir Kadın Doğum
ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi/Doğumevi Polikliniklerine başvuran cinsel aktif
kadınlar oluşturmuştur. Örneklemi ise araştırmaya gönüllü 107 kadın oluşturmuştur.
Araştırma öncesi etik kurul onayı ve kurum izni ve katılımcılardan sözlü aydınlatılmış
onam alınmıştır. Veriler, araştırmacılar tarafından hazırlanan anket formu ile yüz yüze
görüşme yöntemi kullanılarak toplanmıştır. Anket formu katılımcıların sosyodemografik özellikleri ve aile planlaması yöntemlerini kullanma durumlarına ilişkin 26
sorudan oluşmuştur. Veriler, SPSS 22.0 for Windows programında sayı, yüzde,
aritmetik ortalama ve ki-kare testleri ile değerlendirilmiştir.
Bulgular: Tamamı kadın olan katılımcıların yaş ortalamasının 33,22±8,566 olduğu,
%62,6’sının 35 yaş ve altı yaş grubunda, %97,2’sinin evli, %61,7’sinin ortaokul ve altı
eğitim düzeyine sahip olduğu, %82,2 sinin çalışmadığı, %91,6’sının sosyal güvencesinin
bulunduğu, %66,4’ünün orta gelir düzeyinde olduğu ve %84,1’inin çekirdek aileye sahip
olduğu, %12,1’inin kronik veya metabolik bir hastalığı olduğu ve %22,4’ünün sigara
kullandığı, %79,4’ünün 30 ve üstü beden kitle indeksine sahip olduğu görülmüştür.
Katılımcıların eşlerinin yaş ortalamasının 37,42±8,520 ve % 56,1’inin 36 yaş ve üzeri yaş
grubunda olduğu, %61,7’sinin eğitim durumunun ortaokul ve altı seviyede olduğu, %
95,3’ünün ise çalıştığı görülmüştür. Katılımcıların ortalama gebelik sayısının 3,16±2,057,
ortalama doğum sayısının 2,41±1,498, ortalama düşük sayısının 0,43±0,741, ortalama
kürtaj sayısının 0,35±0,741, ortalama yaşayan çocuk sayısının ise 2,36±1,476 olduğu
görülmüştür. Katılımcıların %61,7’sinin bir sağlık profesyonelinden aile planlaması
danışmanlığı aldığı, danışmanlık alanların %42,4’ünün bu hizmeti ebeden aldığı,
%30,8’inin genel olarak aile planlamasına ilişkin bilgi için en çok arkadaşlarına danıştığı,
%81,3’ünün şu anda herhangi bir aile planlaması yöntemi kullandığı, aile planlaması
yöntemi kullananların %48,3 ile en çok RİA kullandığı görülmüştür. Herhangi bir
gebelikten korunma yöntemi kullanmayanlar ise %40,0 ile kendileri istemediği için aile
planlaması yöntemi kullanmadıklarını ifade ettikleri görülmüştür. Katılımcıların beden
kitle indeksi ile kronik veya metabolik bir hastalığı olma, sigara kullanma, aile planlaması
danışmanlığı alma, danışmanlığı kimden aldığı, aile planlamasına ilişkin bilgi için
başvurduğu yerler, aile planlaması yöntemi kullanmama durumları arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0,05). Sonuç: Katılımcıların çoğunluğunun bir
sağlık çalışanından ve en çok ebeden danışmanlık aldığı ve çoğunluğun herhangi bir aile
planlaması yöntemi kullandığı, beden kitle indeksi ile Aile planlaması yöntemlerinin
kullanılma durumları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olmadığı belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Aile planlaması, kadınlar, beden kitle indeksi
81
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ÜÇÜNCÜ TRİMESTERDEKİ GEBELERİN BEDEN İMGELERİNİN YAŞAM
NİTELİKLERİNE ETKİSİNİN VE BU DURUMU ETKİLEYEN
FAKTÖRLERİN BELİRLENMESİ
Filiz Değirmenci 1, Duygu Vefikuluçay Yılmaz 1, Simge Zeyneloğlu 2
1 Mersin Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu
2Gaziantep Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Amaç:Bu araştırmada, gebelikte bedensel değişimlerin en çok yaşandığı üçüncü
trimesterde olan gebelerin beden imgelerinin yaşam niteliklerine etkisi ve bunu
etkileyen faktörlerin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Yöntem:Tanımlayıcı tipte yapılan araştırmanın örneklemini üçüncü trimesterde olan
(25. ve 41. gebelikhaftaları arası) 442 gebe oluşturmuştur. Veriler literatür incelemesi
sonucunda oluşturulan anket formu ile geçerliliği ve güvenirliliği Demiralp ve
arkadaşları tarafından yapılan Beden İmgesinin Yaşam Niteliğine Etkisi Ölçeği
(BİYNEÖ) kullanılarak toplanmıştır. Anket formu, üçüncü trimesterdeki gebelerin
sosyo-demografik özelliklerini, gebelik öykülerini, gebe kalmadan önceki de dahil
olmak üzere kilo ve boylarını, gebelik sürecinde alınan kilolarını, gebelik öncesi
dönemde ve gebelikte fiziksel olarak kendini beğenme, düzenli fiziksel aktivite yapma
durumlarını, eşi tarafından çekici bulunup bulunmadığı düşüncesini ve diyet yapma
durumunu değerlendirmek amacıyla toplam 17 sorudan oluşturulmuştur. Araştırmanın
verileri, normallik ve varyansların homojenliği kontrolleri yapıldıktan sonra bağımsız
iki grup t testi, Anova, çoklu karşılaştırma testlerinden Tukey HSD testi ve Pearson
Korelasyon katsayısı kullanılarak değerlendirilmiştir. Tanımlayıcı istatistikler olarak,
sayı, yüzde, ortalama ve standart sapma değerleri verilmiştir. Testlerin anlamlılık
düzeyi için p<0,05 değeri kabul edilmiştir. Ayrıca gebelerin gebelik öncesi beden kitle
indeks (BKİ) puanları ve buna göre sınıflandırılmaları ile gebelik haftalarına göre
aldıkları kiloların, alınması gerekenden az, çok ya da normal olarak sınıflandırılması
yapılmıştır.
Bulgular:Araştırmaya katılan üçüncü trimesterdeki gebelerin yaş ortalamalarının
26.84±5.63 olduğu,%54.3’nün ilköğretim mezunu, %91.9’unun çalışmadığı ve
%72.9’unun gelirin gidere eşit olduğunu ifade ettikleri belirlenmiştir. Üçüncü
trimesterdeki gebelerin %28.7’sinin ilk gebeliği olduğu ve %75.1’inin gebeliğinin
planlı olduğu saptanmıştır. Gebelerin gebelikten önceki kilo ortalamalarının
63.24±11.99, o anki kilo ortalamalarının 73.81±11.52 ve gebelik sürecinde aldıkları
kilo ortalamalarının da 10.55±5.78 olduğu ile boy ortalamalarının 161.27±6.19 olduğu
tespit edilmiştir. Üçüncü trimesterdeki gebelerin gebelik öncesi dönemdeki BKİ
ortalamalarının 24.35±4.54, BKİ’ne göre %51.4’ünün normal, %30.8’inin fazla kilolu
sınıfında olduğu ve %42,5’nin gebelik haftasına, boyuna ve gebelik öncesi BKİ
değerlerine göre alması gerektiği kadar kilo aldığı, %33.9’nun da alması gerekenden
fazla kilo aldığı belirlenmiştir. Gebelerin %84.6’sının gebelikten önce kendini fiziksel
olarak beğendiği, veri toplama araçlarının uygulandığı zamanda ise gebelerin
%51.4’nün kendini fiziksel olarak beğendiği saptanmıştır. Eşinin gebelikten önce
kendisini çekici bulduğunu düşünen gebelerin oranı %96.2, veri toplama araçlarının
uygulandığı zamanda eşinin kendisini çekici bulduğunu düşünen gebelerin oranının ise
%76 olduğu tespit edilmiştir. Araştırmanın yapıldığı zamana kadar %81.4 gebenin hiç
diyet yapmadığı, gebelerin %19.7’sinin gebelikten önce, %21.3’nün gebelik sürecinde
82
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
düzenli fiziksel aktivite yaptıkları belirlenmiştir. Üçüncü trimesterdeki gebelerin
BİYNEÖ toplam puan ortalamalarının 31.34±12.82 olduğu ve beden imgelerinin
yaşam niteliklerini olumlu yönde etkilediği belirlenmiştir. Gebelerin yaşları, gebelikten
önce ve verilerin toplandığı zamandaki kiloları, boyları, gebelikten önceki BKİ’ri,
verilerin toplandığı zamana kadar aldıkları kiloları ile BİYNEÖ toplam puan
ortalamaları arasında anlamlı bir ilişkinin olmadığı saptanmıştır (p>0.05). Gebelerin
öğrenim düzeylerine, çalışma ve ekonomik durumlarına, gebelik sayılarına, gebelikten
önce ve gebelikte kendini fiziksel beğenme, düzenli fiziksel aktivite yapma
durumlarına, eşin kendisini çekici bulup bulmama düşüncesine göre BİYNEÖ toplam
puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur (p<0.05).
Sonuç: Okuryazar olmayan, çalışmayan, gelirin giderden az olduğunu belirten, gebelik
sayısı dört ya da daha fazla olan, gebelik öncesi ve gebelikte fiziksel olarak kendini
beğenmeyen, eşlerinin kendilerini çekici bulmadığını düşünen ve düzenli fiziksel
aktivite yapmayan üçüncü trimesterdeki gebelerin beden imgelerinin yaşam niteliğine
etkisinin diğer gebelere göre daha az düzeyde olumlu olduğu belirlenmiştir. Elde edilen
sonuçlar doğrultusunda gebelik döneminde olan kadınlara yönelik fiziksel aktivite ve
kişisel gelişim programlarının oluşturulması ile gebelikte beden imgesinin yaşam
niteliğine etkisini değiştirebilecek olan toplumsal ve kültürel değerlere yönelik nitel ve
nicel araştırmaların yapılması önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Gebelik, Beden imgesi, Yaşam Niteliği
83
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
İNFERTİL KADINLARIN İNFERTİLİTEYE YÖNELİK GELENEKSEL
UYGULAMALARI BİLME VE UYGULAMA DURUMLARININ
BELİRLENMESİ
Tuba GÜNER EMÜL 1, Duygu VEFİKULUÇAY YILMAZ 1, Simge
ZEYNELOĞLU2, Filiz DEĞİRMENCİ 1
1 Mersin Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu
2 Gaziantep Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Amaç: Bu araştırmada, infertil kadınların infertiliteye yönelik geleneksel uygulamaları
bilme ve uygulama durumları ile bunları etkileyen faktörlerin belirlenmesi
amaçlanmıştır.
Yöntem: Tanımlayıcı tipte yapılan araştırmanın örneklemini 153 infertil kadın
oluşturmuştur. Veriler literatür incelemesi sonucunda oluşturulan anket formu ile
toplanmıştır. Anket formu, infertil kadınların ve eşlerinin sosyo-demografik özelliklerini,
evli oldukları ve çocuk sahibi olamadıkları süreleri, gebelik öykülerini, infertiliteye
yönelik tıbbi tedavi alma durumlarını, aile desteğini, gelecekte çocuk sahibi olmaya
yönelik duygularını ve “İnfertiliteye yönelik bildiğiniz ve uyguladığınız bir yöntem varsa
belirtiniz” sorusu ve literatür incelemesi ile belirlenen geleneksel uygulamaları bilme ve
uygulama durumlarını değerlendirmek amacıyla toplam 44 sorudan oluşturulmuştur.
Araştırmanın verileri, normallik ve varyansların homojenliği kontrolleri yapıldıktan sonra
ki kare, bağımsız iki grup t testi ve Anova testi kullanılarak değerlendirilmiştir.
Tanımlayıcı istatistikler olarak, sayı, yüzde, ortalama ve standart sapma değerleri
verilmiştir. Testlerin anlamlılık düzeyi için p<0,05 değeri kabul edilmiştir.
Bulgular: Araştırmaya katılan infertil kadınların yaş ortalamalarının 30.13±6.53 olduğu,
%45.1’nin ilköğretim mezunu ve %68.6’sının gelir getiren bir işte çalışmadığını ifade
ettikleri belirlenmiştir. İnfertil kadınların eşlerinin yaş ortalamalarının ise 33.43±6.67
olduğu, yarıya yakınının (%49,7) ilköğretim mezunu ve büyük çoğunluğunun (%94.1)
gelir getiren bir işte çalıştığı saptanmıştır. İnfertil kadınların ortalama 6.89±5.49 yıldır evli,
3.53±3.10 yıldır çocuk sahibi olamadıkları, %49’nun gebelik ve %98,7’sinin de
infertiliteye yönelik tıbbi tedavi öyküsünün olduğu belirlenmiştir. İnfertil kadınların
neredeyse tamamının (%98.7) ailelerinden destek aldıklarını ve %64.7’sinin gelecekte
çocuk sahibi olmaya yönelik umutlu olduklarını ifade ettikleri saptanmıştır. Geleneksel
yöntemlerden dua etmeyi tüm infertil kadınların bildiği ve çoğunun (%92.8) uyguladığı,
plasenta üzerine oturma yöntemini ise çoğu (%96.1) infertil kadının bilmediği ve
hiçbirinin uygulamadığı belirlenmiştir. İnfertil kadınların %86.3’nün şifalı bitkiler
yöntemini bildiği, %52.9’nun ise kullandığı, %84.3’nün soğan suyu içme yöntemini
bildiği, %47.7’sinin uyguladığı, incir kürünü bilen infertil kadınların oranının %81,
uygulayanların oranının ise %47.7 olduğu saptanmıştır. Rakı buğusuna oturma yöntemini
ise %9.2 infertil kadının bildiği ve yalnızca %1.3’nün uyguladığı tespit edilmiştir.
İnfertil kadınların dua etme yöntemini kullanma durumları ile kendi ve eşlerinin yaşları
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığın olduğu ve kendi ile eşinin yaşı daha
büyük olan kadınların dua etme yöntemini kullanmadıkları saptanmıştır. Araştırmaya
katılan infertil kadınların türbeye gitme, hocaya gitme, sıcak süt buharına oturma,
kaplıcaya gitme, sırta yakı yapma, şişe çektirme, soğan suyu kürü, şifalı bitkiler, rahim
ağzına ot koyma yöntemlerini bilme ile türbeye gitme, hocaya gitme, sıcak süt buharına
oturma, kaplıcaya gitme, sırta kayı yapma, soğan suyu kürü, rakı buğusuna oturma ve
84
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
maydanoz suyu buharına oturma yöntemlerini uygulama durumları ile çocuk sahibi
olamadıkları süreler arasındaki farklılığın istatistiksel olarak anlamlı olduğu ve bu
yöntemleri bilen ve uygulayan kadınların çocuk sahibi olamadıkları sürelerin daha
yüksek olduğu belirlenmiştir. İnfertil kadınların ve eşlerinin yaşları ile gelecekte çocuk
sahibi olmaya yönelik duyguları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığın
olduğu ve gelecekte çocuk sahibi olmaya yönelik umutlu olan infertil kadınların ve
eşlerinin yaş ortalamalarının daha yüksek olduğu saptanmıştır. İnfertil kadınların,
gebelik ve tıbbi tedavi öyküleri, aile desteği alma durumları, gelecekte çocuk sahibi
olmaya yönelik duyguları ve hem kendilerinin hem de eşlerinin öğrenim düzeyleri,
çalışma durumları ile geleneksel uygulamaları bilme ve uygulama durumları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olmadığı tespit edilmiştir.
Sonuç: Kendi ve eşi yüksek yaş ortalamasına sahip infertil kadınların çocuk sahibi
olmaya yönelik inançlarının etkilendiği ancak çocuk sahibi olmaya yönelik umutlu
oldukları ve çocuk sahibi olamadıkları süre arttıkça geleneksel yöntemleri bilme ve
uygulama durumlarının da arttığı belirlenmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgular
doğrultusunda infertil kadınlar ve kullanılan geleneksel uygulamalar ile birlikte ailesel,
toplumsal ve kültürel değerlerin de incelendiği nitel ve nicel yeni araştırmaların
yapılması önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: İnfertilite, Geleneksel Uygulamalar
85
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
İNFERTİL ÇİFTLERDE EBELİK DANIŞMANLIĞININ ÖNEMİNE
YÖNELİK BİR DEĞERLENDİRME
Ayşe Şenoğlu1, Sultan Alan2
1Yüksek Lisans Öğrencisi, Ebe, Adana Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları
Hastanesi,
2Doç. Dr. Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü, Çukurova Üniversitesi, Adana.
Giriş: İnfertilite, bireylerde biyolojik, psikososyal, ekonomik, etik ve kültürel olarak
birçok problemlere neden olan, bir yıl boyunca korunmasız cinsel ilişki sonrasında gebe
kalamama durumu olarak tanımlanır. İnfertil çiftlere sunulacak olan ebelik
yaklaşımının temel amacı; çiftlerin fiziksel ve psiko sosyal sorunlarının belirlenerek
onlara ihtiyaçları doğrultusunda uygun bakım ve danışmanlığın sağlanmasıdır.
İnfertilite danışmanlığının alanları; bilgilendirme, çıkabilecek sorunlara yönelik
danışmanlık, destek danışmanlığı ve terapötik danışmanlıktır.
Amaç: Bu çalışma, infertil çiftlerin sorunlarına yaklaşımda ebelik danışmanlığının
öneminin değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır.
Yöntem: Dünya ve ülkemiz ölçeğinde infertil çiftlere sunulması gereken ebelik
danışmanlığına yönelik literatür incelemesi yapılarak bilgiler derlenmiştir.
Bulgular: Çocuk sahibi olmak isteyen bireylerden ayrıntılı öykü alınması, tedavi
sürecinde yaşanabilecek sorunların önceden tespit edilmesine olanak sağlamaktadır.
Alınan iyi öykü sayesinde ebe infertilite tedavisinde kilit rol oynayabilir. Kadının yaşı,
düzenli cinsel ilişki, haftada yaşadıkları cinsel ilişkinin sayısı, menstrual siklus, çiftin
yaşam tarzı (düzenli beslenme, alkol, sigara, kafein tüketimi, egzersiz yapma, stres
yaşama durumu gibi) ve ailede infertilite öyküsünün olup olmadığı verilen danışmanlık
sırasında belirlenebilir. İyi bir ebelik danışmanlığı ile infertil tanısı almış çiftlerin,
yaşadıkları duruma karşı tepkileri değerlendirilir, tedavi konusunda beklentileri ve stres
kaynakları ortaya çıkarılarak bir uzmandan psikolojik destek almaları sağlanabilir.
Ebelerin tıbbi bakım rollerinin yanı sıra danışmanlık rolü, eğitici rolü, hasta hakları
savunucusu, araştırmacı, yönetici rolleri de bulunmaktadır. İnfertil çiftlere danışmanlık
vermek, destek olmak, uygulamalar aşamasında bilgilendirme yapmak sorumlulukları
arasındadır. Tüm bu uygulamalar sırasında çiftlerin mahremiyetine saygı göstermek,
korumak ve etik ilkelere bağlı kalmak durumundadır. Tedavi sürecindeki çiftlere,
tedaviye yönelik uygulamaları, anlayabileceği yalın bir dil kullanarak açıklamaları
gerekir. Fertilizasyon öncesinde sağlık eğitimi kapsamında ilaçları kadının kendi
kendine yapmasını öğretmek gibi konularda da eğitim vermeleri gerekmektedir. Ayrıca
infertil çiftin değerlendirilme aşamasında ebelerin psikolojik desteği ve bilgi vermesi
son derece önemlidir. Çünkü infertilite sürecinin uzaması, ortaya çıkan psikolojik
sorunların etki ve şiddetini arttırdığı bilinmektedir. İnfertilite çiftlerde kültürel olarak
çok sayıda problemlere neden olmaktadır. Bu nedenle infertiliteye yönelik tanı ve
tedavi süreçleri hakkında bilgi sahibi olmak ve yardımcı üreme tekniklerinin yarattığı
sorunları bilerek, ebelik yaklaşımı sunmak çok önemlidir. Çiftlere en iyi biçimde
danışmanlık yapabilmek, yeterli bilgi aktarabilmek, etik kurallarla ilgili sorularını
yanıtlayabilmek için ebeler okumalı ve araştırmalıdır. İnfertil çiftlerle olumlu iletişim
kurulması son derece önemlidir. Bu durum çiftler için çok hassas olduğundan onların
kendilerini rahat ifade edebileceği ortamlar oluşturulmalıdır. Ülkemizde yaygın olan
geleneksel uygulamaların kadına verebileceği zararlardan dolayı konuyla ilgili kadına
86
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
yönelik eğitimler verilmelidir. Özellikle cinsellikle ilgili bilgilendirme yapılmalıdır.
İnfertil çiftlere çocuksuz olmanın psikososyal ve psikoseksüel kültürel etkileri göz ardı
edilmeden eğitim verilmelidir. Stres tedavi başarısını tehlikeye atabilir. İyi bir ebelik
danışmanlığı sonucunda, çiftlere, kendileri ile ilgili özel ihtiyaçlarını belirleyebilmeleri,
buna yönelik uygun kararlar alabilmeleri ve hayatta infertillikten daha fazla yaşanacak
şeyler olduğunu fark etmeleri sağlanabilir.
Sonuç: İnfertilitenin tanı ve tedavisindeki hızlı gelişmeler sonucunda bu alanda
uzmanlaşmış ebelere ihtiyaç duyulmaktadır. Ülkemizde yardımcı üreme tekniklerine
yönelik verilmesi gereken bilgiler ve bu alanda çalışan ebelerin rollerine yönelik bir
standardizasyon oluşturulmamıştır. İnfertilite; fiziksel ve sosyal sorunlar dışında
psikolojik problemleri ortaya çıkaran bir yaşam krizidir. Ülkemizde infertilite tedavisi
alan çiftlere, medikal tedavinin yanında psikolojik destek verilmesi henüz yaygın
değildir. Ebe tarafından infertil çiftlerin yaşadıkları psikososyal problemlerin bilinmesi,
onların infertiliteye ve tedaviye uyumunu kolaylaştırabilir ve olumsuz tepkilerini
azaltabilir. Bu durum tedavinin başarısı üzerinde olumlu etki yaratacağından üzerinde
durulması gereken önemli bir konudur.
Anahtar Kelimler: İnfertilite, İnfertilite Danışmanlığı, Ebelik Danışmanlığı.
87
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
GEBELERDE YAŞAM KALİTESİNİ ETKİLEYEN RİSK FAKTÖLERİ
Selda YÖRÜK, Hülya TÜRKMEN
Balıkesir Üniversitesi Balıkesir Sağlık Yüksek Okulu Ebelik Bölümü
AMAÇ:Bu çalışmada gebelerde obstetrik risk faktörleri ve yaşam kalitesi
değerlendirilerek, buna etki eden faktörlerin incelenmesi amaçlanmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEM:Kesitsel ve analitik tipte bir araştırmadır. Katılımcılar Ekim Aralık 2014 tarihlerinde Balıkesir Atatürk Devlet Hastanesine gebe muayene
polikliniğine başvuran kadınlardan (n=327) oluşmuştur. Gönüllülerin çalışmaya dahil
edilme kriteri; gebelik haftası 28 > kadınlar, okur-yazar olan ve iletişim engeli olmayan
kadınlardır. Anket formu yüz yüze görüşme tekniği doldurulmuştur. Anket iki
bölümden oluşmaktadır; birinci bölüm Türkiye Sağlık Bakanlığı Doğum Öncesi Bakım
Yönetim Rehberinde yer alan öykü alma bilgilerine göre oluşturulmuştur. Bu anket
formu kişisel bilgileri, soy geçmişi, alışkanlıkları, tıbbi, obstetrik ve şu anki gebelik
öyküsünü içeren 49 sorudan oluşmuştur. Anketin ikinci bölümünde ise yaşam kalitesi,
DSÖ Yaşam Kalitesi Ölçeği Kısa Formu Türkçe sürümü
(WHOQOL-BREF TR) ile değerlendirilmiştir. Artan puan iyiliği göstermektedir.
İstatistiksel analiz SPSS 20.0 paket programı kullanılarak yapılmıştır. Tanımlayıcı
veriler sayı, yüzde ve ortalama değerler (standart sapma ile birlikte) şeklinde
sunulmuştur. Gruplar arası arşılaştırmalarda Student's t testi, varyans analizi, Mann
Whitney-U testi, çoklu regresyon analizi kullanılmıştır. Tip 1 Hata (Alfa Hata) düzeyi
0,05 olarak alınmıştır.
Araştırmanın yürütülmesi için Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Araştırmalar
Etik
Kurulu’ndan ve uygulamanın yapıldığı Devlet Hastanesinden resmi izinler alınmıştır.
BULGULAR: Araştırmaya 327 gebe katılmıştır, yaş ortalaması (min:16, max:44)
26.46±5.28’dir. Gebelerin %5.8'inde kronik hastalık ,%3.1'inde enfeksiyon hastalığı
saptanmıştır. Gebelerin %46.8'i primipardır. Multipar gebelerin (%63.2) önceki gebelik
öyküleri sorgulandığında, düşük öyküsü olan %15.6, ölü doğum öyküsü olan %5.2,
erken/düşük doğum ağırlığı öyküsü olan %3.2, önceki gebeliğinde sorun yaşayan
%11.3, doğumda komplikasyon yaşayan %1.9, sezaryen doğum %45.4'tür. Yaşam
kalitesi bedensel alan puan ortalamaları gebeliğinde sorun yaşamayan, gebelik öncesi
dönemde aile planlaması yöntemi kullanan, daha önce jinekolojik operasyon
geçirmeyen, düşük öyküsü olmayan gebelerde anlamlı olarak yüksek bulunmuştur.
Yaşam kalitesi çevresel alan puan ortalamaları sezaryen doğum yapan, psikiyatrik
hastalığı olmayan, kadınlarda anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Yaşam kalitesi
sosyal alan puan ortalamaları pskiyatrik hastalığı olmayan gebelerde anlamlı olarak
yüksek bulunmuştur(Tablo 1). Eğitim durumu lise ve altı olan gebelerde yaşam kalitesi
sosyal ve çevre alan puanları, eşinin eğitimi düşük olan gebelerde çevre alan puanları
anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Sigara içmeyen gebelerde çevre alan puanları
anlamlı olarak yüksek bulunmuştur(Table 2). Yaşam kalitesi bedensel alan puan
ortalamaları gebeliğinde sık idrara çıkma, baş dönmesi, varis, nefes darlığı, memelerde
hassasiyet yakınması olan kadınlarda anlamlı olarak düşük bulunmuştur. Ruhsal alan
puan ortalaması yorgunluk ve varis şikayeti olan gebelerde anlamlı olarak düşük
bulunmuştur (Table 3).
88
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
SONUÇ: Çalışmamızda gebeliğe bağlı semptomlar yaşam kalitesini olumsuz
etkilemektedir. Eğitim durumu yaşam kalitesini etkileyen en önemli sosyoekonomik
değişkendir. Psikiyatrik hastalıklar ve jinekolojik operasyon geçirme yaşam kalitesini
azaltan obstetrik değişkenlerdir.
Anahtar Kelimler : Gebelik, Yaşam Kalitesi, Risk Faktörleri
89
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EPİZYOTOMİ BAKIMINDA GÜNCEL YAKLAŞIMLAR
Şerife ÇINAR, Zeynep Dilşah KARAÇAM, Nurten KAYA
İstanbul Üniversitesi
Amaç: Epizyotomi, vajinal doğumda perineye yapılan insizyon işlemidir ve normal
vajinal doğumda en fazla uygulanan invazif girişimlerden biridir. Bu derleme doğum
sırasında yapılan epizyotominin bakımında kullanılan güncel yöntemleri incelemek
amacı ile yapıldı.
Gereç ve Yöntem: Doğum sırasında yapılan epizyotominin bakımı konusundaki
derleme, araştırma ve kitaplar incelendi.
Bulgular: Literatüre göre annenin sosyo-demografik özellikleri ve hijyen
alışkanlıkları, sigara kullanma durumu, epizyotomi insizyonuna eşlik eden
laserasyonlar, dikiş yerine ilişkin yakınmalar, ekonomik durum epizyotomi yarasının
iyileşme sürecini etkileyebilmektedir. Öte yandan epizyotomi bakımı konusunda
eğitimlerin arttırılmasının, yara iyileşmesini olumlu yönde etkileyeceği
bildirilmektedir. Bu kapsamda; epizyotomi öncesi, sırası ve sonrası bakıma ilişkin
standartların oluşturulması, gereksiz epizyotomi açılmasını önlemeye yönelik
konularda ebelerin bilgilendirilmesi önerilmektedir. Ayrıca epizyotomi bakımına
ilişkin güncel yaklaşım olarak suyun ve buz uygulamasının yaygınlaşması gerektiği
ifade edilmektedir.
Sonuç ve Öneriler: Gebelik ve doğum süreci, kadına ait normal fizyolojik
dönemlerinden biridir. Kadının bu dönemlerini müdahalesiz geçirmesi hedeflenen bir
durum olmakla birlikte epizyotomi gibi invazif girişimler kullanılabilmektedir. Böyle
bir durumda epizyotomi yarasının iyileşmesinin hızlandırılması, annenin daha rahat bir
lohusalık dönemi geçirmesine, bebeğine daha iyi bakabilmesine katkı sağlayacaktır.
Anahtar Kelimeler: Epizyotomi, epizyotomi ve bakım, doğum.
90
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
DOĞUM YAPMIŞ KADINLARDA DOĞUM TERCİHİ ve ETKİLEYEN
FAKTÖRLER
Handan ÖZCAN 1, Nezihe KIZILKAYA BEJİ 2, Rukiye HOBEK AKARSU 3
1 Gümüşhane Üniversitesi, Salğık Bilimleri Fakültesi
2 Biruni Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
3 Bozok Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu
Giriş:
Gebelik ve doğum fizyolojik bir süreç olmasının yanı sıra kadın için önemli bir stres
kaynağıdır. Günümüzde doğum, doğal bir süreç olmaktan çok, korkulan ve müdahale
gerektiren bir durum olarak algılanmaktadır. Bu dönemde kadınlar doğum şeklinin
nasıl olacağı ile ilgili de endişe yaşarlar. Çalışma, doğum yapmış olan kadınlarda
doğum öncesi ve sonrası, doğum tercihlerini, sebeplerini, etkileyen faktörleri ve
deneyimlerini belirlemek amacıyla planlanmıştır.
Materyal Metod:
Çalışma Devlet Hastanesi polikliniklerine başvuru yapan ve doğum yapmış olan
kadınlarla, kurum izni alındıktan sonra yürütüldü. Vajinal, sezaryan ve her iki yoldan
doğum yapan kadınların verileri 3 grupta ele alındı (n:280, veri toplanmasına devam
edilmektedir). Veriler SPSSpaket programı kullanılarak değerlendirildi.
Bulgular:
Kadınların yaş ortalaması 37,12±10,40, evlilik yaş ortalaması 20,33±3,67’dir.
Katılımcıların %49,1’i çalışmıyor, %44,0’ı ilde yaşamaktadır. İlk adet yaş ortalaması
13,08±1,87, gebelik sayısı ortalamaları 3,73±2,82, doğum sayısı ortalamaları
2,88±1,93, düşük sayısı ortalamaları 1,50±1,14, kürtaj sayısı ortalamaları
1,22±0,50’dir. Kadınların %60,4’ü gebelikle ilgili hiçbir eğitim almadığını, eğitim
alanların %52,2’si sağlık personelinden eğitim aldığını belirtti. Katılımcıların %67,5’i
hastanede, %12,1’i evde, %20,4’ü hem hastane hem de evde doğum yapmıştır.
%48,2’si vajinal yolla, %31,4’ü sezaryanla %20,4’ü ise hem vajinal hemde sezaryan
ile doğum yapmıştır. Kadınların %80,5’i doğum yapmadan önceki tercihinin vajinal
doğum olduğunu belirtti Vajinal yolla doğumu tercih etme sebepleri; bebeği için uygun
olması (%45,7), doğum sonrası ağrı ve kanamanın az olması (%43,9), doğal bir olay
olması (%49,6), normal hayata rahat dönülmesi (%35,7), daha erken taburcu olunması
(%20,0) belirtilmiştir. Sezaryanla doğumu tercih edenlerin %25,9’u daha az ağrıya
sebep olmasından dolayı tercih etmektedirler. %30,8’ine epizyotomi uygulanmıştır.
Doğum şeklinin %50,4’ü bebek bakımını, %38,0’ı cinsel yaşamını etkilediğini
belirtmiştir. Kadınların doğum yapma şekli ve cinsel yaşamın etkilenmesi arasında,
anlamlı bir fark bulundu (x2:12,655, p: 0,002). Sezaryanla doğum yapan kadınlar
arasında etkilenme oranları daha yüksektir. Kadınların doğum yapma şekli ve doğum
şeklinin bebeğin bakımını etkilemesi arasında ileri düzeyde
anlamlı bir fark bulundu (x2:37,46, p:0,00). Sezaryan ile doğum yapanlar, vajinal yolla
doğum yapanlara göre daha fazla etkilenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Doğum, Sezeryan Doğumu, Vajinal Doğum, Doğum Tercihi
91
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
KADINLARIN SOSYAL DESTEK VE ÖZ ETKİLİLİK ALGILARININ
MEME KANSERİ
ERKEN TANI DAVRANIŞLARINA ETKİSİ
Fadile Çidem*, Fatma Ersin**
*Harran Üniversitesi Sağlık Hizmetleri MYO
** Harran Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Amaç: Bu çalışma kadınların sosyal destek ve öz etkililik algılarının belirlenmesi ve
bu algıların meme kanseri erken tanı davranışlarına etkisini saptamak amacıyla
yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Araştırma tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Araştırmanın
verileri Ekim 2014- Nisan 2015 tarihleri arasında Şanlıurfa’da 17 nolu Bamyasuyu Aile
Sağlığı Merkezi’ne bağlı bölgede toplanmıştır. Araştırmanın örneklemini 316 kadın
oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında araştırmacı tarafından oluşturulan anket formu,
Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği, Sağlık İnanç Modeli Ölçeği KKMM ÖzEtkililik Alt Boyutu, Mamografi Öz-yeterlilik/Öz-etkililik Ölçeği kullanılmıştır.
Çalışmanın verileri SPSS 16.0 paket programıyla değerlendirilmiştir. Verilerin
analizinde tanımlayıcı istatistikler, iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi
(bağımsız gruplarda t testi), Mann Whitney U testi, Ki kare testi yapılmıştır. Çalışmanın
yapılması için etik kurul, kurum ve katılımcı izni alınmıştır.
Bulgular: Çalışmaya katılan kadınların yaş ortalaması 49.51±9.29 olup, %93.0’ı evli,
%58.5’i okuryazar değildir. Kadınların %8.2’sinin ailesinde, %16.5’inin yakın
çevresinde meme kanseri öyküsü bulunmaktadır. Çalışmaya katılan kadınların
%57.6’sı meme kanseri hakkında daha önce bilgi aldığını, %32.0’ı daha önce meme
kanseri taraması yaptırmak için sağlık kuruluşuna başvurduğunu belirtmiştir.
Çalışmada KKMM yapan, KMM yaptıranların sosyal destek algısı puan ortalamaları
daha yüksek bulunmuştur. Ayrıca mamografi çektirenlerin çektirmeyenlere göre sosyal
destek ölçeği arkadaş alt boyutundan aldığı puan ortalaması daha yüksektir. KKMM
yapan kadınların yapmayan kadınlara göre KKMM öz etkililik algısı puan ortalaması
(t=19.998, p=0.000), mamografi çektiren kadınların çektirmeyen kadınlara göre
mamografi öz etkililik ölçeği puan ortalaması istatistiksel olarak anlamlı düzeyde
yüksek çıkmıştır (t=7.067, p=0.000).
Sonuç: Bu çalışmada kadınların meme kanseri erken tanı davranışlarının düşük olduğu
ve sosyal destek algısının erken tanı davranışlarında etkili olmadığı, öz etkililik
algısının erken tanı davranışlarını etkilediği saptanmıştır. Erken tanı davranışlarının
artırılması için kadınların sosyal destek ve öz etkililik algılarının artırılmasına yönelik
kültüre uygun girişimsel hemşirelik çalışmalarının yapılması önerilmektedir.
Anahtar kelimeler: Meme kanseri erken tanısı, sosyal destek, öz etkililik, hemşirelik
92
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ABD’NDE UYGULANAN “SERTİFİKALI EBE” MODELİNİN YENİLİKÇİ
TARAFLARI
Lıaısan GILIAZOVA
Ondokuz Mayıs Üniversitesi
ABD gelişmiş ükeler arasında olmasına rağmen sezaryen oranında hızlı yükseliş
göstermiştir (1970 –2009 yıllar arasında %5’ten %33’e kadar). Yapılan araştırmalara
göre ebelerin spontan vajinal doğumlarda katkıları büyük olduğundan (sertifikalı
ebelerin katıldığı doğumlarda sezaryen oranı %6,1’e kadar düşmüştür ) ABD’nde
ebelik mesleğinin desteklenmesine yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmanın
amacı, ABD’nde uygulanan “sertifikalı ebe” modelini aktararak Türkiye’de
uygulanabilecek ebelik hizmeti modelini güçlendirmektir. Durum belirleyici bu
araştırmada literatür, istatistikler, İnternet kaynaklar, ve subjektif değerlendirmelerin
taraması ve analiz yöntemi uygulanmıştır. Çalışma esnasında aşağıdaki bulgulara
varılmıştır:
 ABD’nde 3 tip ebelik modelleri bulunmaktadır: ebe, sertifikalı ebe
(sertifikalıhemşire-ebe) ve profesyonel sertifikalı ebe. Ebeler rutin olarak klin
isyen ebe olarak çalışırken, profesyonel sertifikalı ebeler daha çok ev
doğumlarında deneyimli birileridir, bağımsız çalışırlar fakat reçete yazma
hakları yoktur ve daha çok bakım hizmetine yönelik eğtim alırlar, her 3 sene
sertifikalarını yenilerler. Sertifikalı ebeler (sertifikalı hemşire-ebe) ise kontrol
taramalar, aile planlaması, doğum öncesi izlem, doğuma hazırlık, kısıtlı USG,
normal doğum, doğum sonrası izlem ve destek, bazı durumlarda biyopsi ve
kolposkopi hizmetlerinde görevlidir ve belirli sınırlarda reçete yazmaya
yetkilidir. “Sertifikalı ebe” sertifikası eğtim programına dahil olabilmek için
adayların ebelik bölümü lisan mezunu olması ve ayrıca özel fen kurslarını
(mastera programını) tamamlamış olmaları gerekmektedir. Ve sertifika, her 5
sene sınav aracılığıyla yenilenmelidir. l ABD’nde sertifikalı ebeler tarafından
verilen hizmetlerde süreklilik izlenmektedir. Kadınlar puberte döneminden
itibaren izlenmekle beraber tüm fertilite ve postfertilite çağında sertifikalı ebe
tarafından izlenebilmektedir. Ayrıca riskli durumlar saptandığında kadınların
sevkiyle beraber sertifikalı ebeler tarafından izlem devam etmektedir.
 Sertifikalı ebeler Doğum ve Kadın Hastalıkları Eğitim Hastanelerinde yer
alırlar ve böylece kadınlarda riskli durum saptandığında doktorlarla iş birliği
yaparlar. Sonuç olarak ABD’nin gündeminde ebelik hizmeti modeli oldukça
gelişmiş ve pratik durumdadır. Ebeler kendi alanlarında yeterli hizmet
vermekte bağımsız ve güçlüdürler. Ayrıca ebelerin çalışmaları için gerekli
imkanlar sağlanmış durumdadır. Ve ebelerin kendi alanlarında özgürlüğü
kazanabilmeleri için çeşitli eğtim programları mevcut durumdadır. Ayrıca
gelecekte ABD’nde sertifikalı ebelerin daha fazla nüfusa ulaşmaları
planlanmaktadır.
Türkiye’de uygulanabilecek ebelik hizmeti modeli için öneriler:
 Uygulanabilecek yeni ebelik hizmeti Kadın Doğum Hastanelerinde yer alarak
hem ebeler hem kadınlar için daha fazla imkanlar sunacağı ve ayrıca ebelerin
başka uzmanlarla işbirliği sağlanmasına yardımcı olacağı;
93
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey

ebelik hizmetine yönelik sertifika programı düzenlenerek ebelerin kendi
alanlarında özgürlük arttırılabileceği;
 Kadınların aile planlaması, doğum öncesi izlem, doğum, doğum sonrası izlem
ve benzeri hizmetlerin aynı ebe tarafından uygulanabilmesi daha kaliteli hizmet
verilmesine yardımcı olacağı düşünülmektedir.
Anahtar Kelime : ebe, sertifika, ebelik hizmet modeli
94
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ÜÇÜNCÜ TRİMESTER GEBELERİN YAŞAM KALİTESİNİN VE
ETKİLEYEN FAKTÖRLERİN BELİRLENMESİ
Gülseren Dağlar1, Dilek Bilgiç2, Semiha Aydın Özkan3
1Cumhuriyet Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü, Sivas
2 Dokuz Eylül Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi, Doğum ve Kadın Hastalıkları
Hemşireliği, 3 Adıyaman Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Adıyaman
Amaç: Çalışmada üçüncü trimester gebelerde yaşam kalitesinin ve etkileyen
faktörlerin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Kesitsel tipte planlanan araştırmanın evrenini Sivas İl Merkezinde
yaşayan gebeler oluşturmuştur. 12 mahalle basit rastgele örnekleme yöntemiyle
seçilmiş, gebelerin tespiti için seçilen mahallelerin Aile Sağlığı Merkezlerinde bulunan
gebe kayıtları kullanılmıştır. Çalışma ev ziyareti olarak yapılmış, örneklemi 742 gebe
oluşturmuştur. Veriler “Gebe Tanılama Formu” ve “Yaşam Kalitesi Ölçeği” ile
toplanmıştır. İstatistiksel değerlendirmeler SPSS (22.0) programında yapılmıştır.
3.trimester gebelerde “düşük” yaşam kalitesine sahip olmayla ilişkili bağımsız
değişkenlere göre lojistik regresyon analizi oluşturulmuştur.
Bulgular: Gebelerin %13.1’inin fiziksel, %15.9’unun psikolojik, %10.4’ünün sosyal,
%17.4’ünün çevresel alan yaşam kalitesi alt boyutları düşük bulunmuştur. Orta ve kötü
sağlık durum algısı yaşam kalitesinin tüm alt boyutlarını (fiziksel OR=3.37; psikolojik
OR=3.12; sosyal OR=2.24; çevresel alan OR=1.77) olumsuz etkilerken; ilköğretim
mezunu olmak yaşam kalitesinin psikolojik ve çevresel alan (sırasıyla OR=1.65;
OR=1.66), bir ve üzerinde doğum yapmak psikolojik ve sosyal alan (sırasıyla OR=1.59;
OR=1.53), iki ve üzerinde doğum yapmak fiziksel alan (OR=1.42), üç ve üzerinde
gebelik yaşama ve geliri giderinden az olarak algılamak çevresel alan (sırasıyla
OR=1.94; OR=1.63) ve ebeveynlik rolüne hazır olmama psikolojik alan (OR=2.09) alt
boyutlarını olumsuz etkilemiştir.
Sonuç: Üçüncü trimester gebelerin yaşam kalitesi sağlık durum algısından, eğitim
düzeyinden, gebelik ve doğum sayısından, ekonomik durum algısından ve ebeveynlik
rolüne hazır oluşluk durumundan etkilenmektedir. Ebeler, gebenin sağlığını koruma ve
geliştirmeye yönelik eğitim ve danışmanlık rollerini uygulayarak, gebelerin yaşam
kalitesini yükseltebilir, gebelik dönemini annenin sağlıklı geçirmesine katkıda
bulunabilir.
Anahtar Kelimeler: Üçüncü trimester, gebe, yaşam kalitesi
95
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
AİLE HEKİMLERİNİN AİLE SAĞLIĞI ELEMANI KAVRAMI
HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: NİTELİKSEL
BİR ÇALIŞMA
Merve CÖMERT, Feza Seren ŞEN, Esin ÇEBER TURFAN
Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Tüm ülkeler tarafından sağlık hizmetlerinin ulaşılabilir olmasını sağlamanın yolu; 1.
basamak sağlık hizmetlerini güçlendirmektir. Bu yolla kişilerin yaşam kalitelerinin ve
sağlık standartlarının arttırılması hedeflenmektedir. Bu hedefler doğrultusunda
Türkiye’de Sağlık Sistemi, 2004 yılında çıkarılan ‘’5258 Sayılı Aile Hekimliği Pilot
Uygulaması Hakkında Kanun’’ ile değişikliğe uğramıştır4. Aile hekimliği (AH)
uygulamasında Aile Sağlığı Elemanının (ASE) önemi yadsınamaz. Uygulamada ASE,
AH ile birlikte hizmet veren hemşire, ebe, sağlık memuru, acil tıp teknisyenini ifade
etmektedir1. ASE olarak tanımlanan sağlık çalışanlarının işlevleri teknik becerilerle
sınırlı ve sadece hekimin işlerine yardımcı olma konumu ile sınırlandırılmıştır. Bu
sistem tüm sağlık çalışanlarının hekimin isteğine bağlı olarak istihdam edilmesinin
önünü açmaktadır2. Ülkemizde sağlık hizmetleri sektöründe yaşanan büyük
değişimden sağlık hizmeti sunucuları önemli ölçüde etkilenmiştir. Sağlık personelinin
net olmayan görev, yetki ve sorumlulukları sağlıkta dönüşüm ile birlikte daha da
belirsizleşmekte, her reformda olduğu gibi sağlık hizmetleri sektörü içerisinde sağlık
personelinin mesleki görev, yetki ve sorumlulukları, özlük hakları istihdam açısından
sıkıntılar yaşamaktadır3. Önceden Sağlık Ocağında ekip içinde birlikte çalışan hekim
ve ebeler, Aile Hekimliği sisteminde yalnızca AH ve ASE olarak hizmet vermeye
başlamıştır. Bu bağlamda AH’nin ASE hakkındaki düşünce ve tutumları da hizmet
verilişini etkileyen bir faktör olarak karşımıza çıkmıştır. Bu çalışma ile AH’lerin
düşüncelerinin saptanması, birinci basamak hizmetlerinde ebelik hizmetlerine
yaklaşımda önemli bir veri oluşturacaktır.
Amaç: Bu çalışmanın amacı aile hekimlerinin ASE kavramı hakkındaki düşüncelerini
saptamaktır.
Gereç ve Yöntem: Bu kalitatif araştırma, Mart 2017’de 2 farklı aile sağlığı merkezinde
çalışmaya katılmayı kabul eden 9 hekimle görüşülerek gerçekleştirilmiştir. Verilerin
toplanmasında derinlemesine görüşme tekniğiyle ASE kavramıyla ilgili 5 açık uçlu
soru ve sosyodemografik anket formu kullanılmıştır.
Bulgular: Çalışmada hekimlerin 1/3’ü ASE adından rahatsız olduğunu, 2/3’ü ASE
olarak ebe tercih ettiklerini, 2/3’ü ebeyle çalışmanın avantajlarının olduğunu, %100’ü
ekip kavramının kesinlikle çok önemli olduğunu belirtmiştir. Yine hekimlerin 2/3’ü aile
hekimliği sisteminden memnun olduklarını ancak hasta sayısının fazlalığı, ekonomik
şartların yetersizliği, eleman eksikliği gibi sorunların ortadan kaldırılmasıyla çalışma
şartlarının daha iyi olacağını belirtmişlerdir. Geri kalan 1/3’ü ise AH sisteminden
memnun olmadıklarını, 1. Basamak sağlık sisteminin daha iyi olduğunu
savunmuşlardır.
Sonuç: Bu çalışmanın sonuçlarına göre, ASE aile hekimliği sisteminde çok önemli bir
rolünün olduğu, özellikle bu alana ebelerin istihdam edilmesinin gerekliliği ve gerekli
şartların iyileştirilmesi dahilinde AH uygulamasının daha kaliteli hizmetler
verebileceği hekim gözüyle vurgulanmıştır.
Anahtar Kelimeler: #ailehekimliği #ailesağlığıelemanı #memnuniyet #niteliksel
96
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
KADINLARDA CİNSEL FONKSİYON BOZUKLUĞU VE CİNSEL YAŞAM
KALİTESİNİ
ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Doç.Dr.Şükran ÖZKAHRAMAN-KOÇ1 Ebru ERSİN2
1Süleyman Demirel Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
2Süleyman Demirel Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü Öğrencisi
Amaç: Bu çalışma evli kadınlarda cinsel fonksiyon bozukluğu ve cinsel yaşam
kalitesini etkileyen faktörleri incelemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Çalışma Ekim 2016- Ocak 2017 tarihleri arasında
gerçekleştirilmiştir.
Çalışmanın evrenini Isparta’da bulunan en çok gidilen alışveriş merkezini Ekim 2016Aralık 2016 tarihleri arasında ziyaret eden 18-49 yaş grubundaki kadınlar
oluşturmaktadır. Örneklemini ise, araştırmaya katılmayı kabul eden 197 evli kadın
oluşturmuştur. Veri toplama araçları olarak; kadınların tanıtıcı özelliklerini içeren
“Sosyo demografik Bilgi Formu, Cinsel Fonksiyon Bozukluğu Sorgulama İndeksi
(IFSF)” ve “Cinsel Yaşam Kalitesi Ölçeği-Kadın (CYKÖ-K)” formu kullanılmıştır.
Dokuz sorudan oluşan IFSF indeksi ile kadının son dört haftadaki cinsel fonksiyon
durumu sorgulanmaktadır. CYKÖ-K ölçeği Tuğut ve Gölbaşı tarafından geçerlilik ve
güvenilirlik çalışması yapılmış olup, ölçeğin Cronbach α değeri 0,83 olarak
bulunmuştur. Araştırmanın verileri SPSS 16 programında değerlendirilmiştir.
İstatistiksel analizlerde yüzdelik, t testi, varyans analizi ve Pearson korelasyon analizi
testleri kullanılmıştır.
Bulgular: Kadınların yaş ortalaması 35,7±11,2 olan kadınların, %32,5’i ilkokul
mezunu olup,
%89,7’si çekirdek ailede yaşamaktadır. Kadınlardan % 7.76’sının çok düşük, %
22.56’sının düşük, % 27.35’inin orta, % 42.33’unun ise yüksek IFSF puanlarına sahip
olduğu bulunmuş olup cinsel yaşam kalitesi toplam puanlarına ilişkin aritmetik
ortalama değeri 71.54±20.46 olarak bulunmuştur.
Sonuç: Kadınlarda görülen cinsel fonksiyon bozukluğunun kadınların cinsel yaşam
kalitesini
olumsuz yönde etkilediği bulunmuştur (p<0.05). Kadınların sosyo-demografik
özelliklerinin cinseln fonksiyon bozukluğu görülme durumunu ve cinsel yaşam
kalitesini etkilediği belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler : Cinsel Yaşam, Cinsel Fonksiyon Bozukluğu, Kadın
97
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN DOĞUM ŞEKLİNE YÖNELİK
TERCİHLERİNDE DİNİ YÖNELİMİN ETKİSİNİN İNCELENMESİ
Eliz Tektaş, Ezgi Ergin, Selma Sezgin, Gülçin Bozkurt
İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Amaç: Üniversite öğrencilerinin doğum şekline yönelik tercihlerinde dini yönelimin
etkisinin
incelenmesi amacıyla yapıldı.
Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel özellikteki araştırma verileri 1-20 Mart 2017 tarihleri
arasında elde edildi. Araştırmanın evrenini İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Fakültesinde, 2016-2017 eğitim öğretim döneminde okuyan 1684 öğrenci, örneklemi
ise araştırmaya katılmaya gönüllü olan ve anketi eksiksiz dolduran 469 öğrenci
oluşturdu.
Araştırma verileri, araştırmacılar tarafından literatür taranarak hazırlanan anket formu
ve dini
yönelim ölçeği kullanılarak toplandı. Dini Yönelim Ölçeği: Onay tarafından
geliştirilmiş, kişilerin yaşamlarında (düşünce, davranış ve duygularında) dinin ne
derecede yer aldığını, sayısal değerlerle belirlemeyi amaçlayan bir ölçme aracıdır. Elde
edilen verilerin analizinde sayı, yüzde, ortalama, kikare, anova ve t-testleri kullanıldı.
Bulgular: Araştırma katılan öğrencilerin yaş ortalaması 20,13±2,05 yıl, %81,7’si kadın
ve %38,2’si belik bölümü bölümünde okumakta idi. Öğrencilerin doğum şekline
yönelik bilgilerinin dağılımı incelendiğinde; %82,5’sinin normal doğumla doğduğu,
%87,2’sinin doğuma yönelik bilgisinin olduğu, %38’inin doğuma yönelik eğitim aldığı
ve %40,3’ünün bilgi kaynağının okul olduğu saptandı. Doğum şekline yönelik tercihleri
incelendiğinde; %40,9’unun çevredeki kişilerin doğum tercihlerinden etkilendiği,
%87,8’inin normal doğumu tercih ettiği ve %53,9’u isteğe bağlı sezaryenin olması
gerektiğini belirttiği belirlendi. Normal doğumu tercih etme nedenleri arasında sıklıkla
ilk üç sırada; %86,6’sı anne için daha sağlıklı olacağı, %83,4’ü doğal olduğu için ve
%78’i doğum sonu iyileşme kolay ve hızlı olduğu için tercih etiği görüldü. Öğrencilerin
doğum tercihleri dini yönelim ölçek puanları ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak
anlamlı fark saptanmadı. İsteğe bağlı sezaryen yapılmasını istemeyen öğrencilerin dini
yönelim ölçeği alt boyutları ve ölçek toplam puanlarının anlamlı olarak yüksek
(düşünce; -4,427;0,00, davranış; -3.899;,00, duygu; -2,044;,00 ve toplam puan;4,131;,00) olduğu saptandı.
Sonuç: Üniversite öğrencilerinin çoğunluğu normal doğumu tercih etmektedir.
Öğrencilerin dini yönelim düzeyleri doğum tercihlerini etkilememektedir. Dini
yönelimleri yüksek olan öğrenciler isteğe bağlı sezaryen yapılmasını istememektedir.
Anahtar Kelimeler: doğum şekli,din,öğrenci
98
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EBE/HEMŞİRELERİN ANNE DOSTU HASTANE MODELİNE İLİŞKİN
GÖRÜŞLERİ: KALİTATİF BİR ÇALIŞMA
Ayşe Deliktaş, Öznur Körükcü, Kamile Kabukcuoğlu
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi
Giriş: Doğum anneliğe uyum sağlamada önemli olan biyolojik, fiziksel, duygusal ve
sosyal
değişimlerin yaşandığı bir dönemdir. Günümüzde gelişen teknolojinin baskısıyla fazla
müdahalelerin yapıldığı, kadının etkin rol oynamadığı bir süreç haline gelmiştir. Ancak,
günümüzde kadına uygulanan fazla girişimlerin azaltılması ve kanıta dayalı
uygulamaların rehber alınması ile Anne Dostu Hastane Programı geliştirilmiştir
(Başgöl ve Oskay, 2014). Anne Dostu Hastane Programı' nın amacı; anne sağlığı
hizmetlerinin niteliğini ve niceliğini artırarak anne adaylarının güvenli, kaliteli doğum
hizmetine ulaşmalarını sağlamaktır. Anne, bebek ve aile dostu modelde, mahremiyete
dayalı tek kişilik “Doğum Üniteleri”nin oluşturulması esas alınmıştır. Yanında uygun
bir refakatçi ile gebeler kendilerini rahat, ev ortamında hissedebilmeli, hareket
özgürlüğü sağlanabilmelidir (Sağlık Bakanlığı, 2013).
Amaç: Çalışmanın amacı; bir üniversite hastanesinde Anne Dostu Hastane Modeli
Kriterleri'nin uygulanma durumu ve uygulanmayan kriterler üzerinde etkili olan
nedenleri belirlemektir.
Gereç ve Yöntem: Araştırma, nitel desende yapılmıştır. Çalışmada bir üniversite
hastanesi
doğumhane servisinde çalışan 5 hemşire/ebe ile görüşülmüştür. Görüşmelerde
araştırmacı
tarafından hazırlanan Anne Dostu Hastane Modeli kriterlerini içeren bir form, kişisel
bilgi formu ve Anne Dostu Hastane Modeli kriterlerinin uygulanamama nedenini
irdeleyen yarı yapılandırılmış form kullanılmıştır. Görüşmeler sonrasında
araştırmacılar tarafından kodlama ve temalandırmalar yapılmış, veriler betimsel ve
içerik analizleriyle sunulmuştur.
Bulgular: Çalışmada 3 hemşire ve 2 ebe ile görüşülmüştür. Görüşülen ebe/hemşirelerin
çoğu, Anne Dostu Hastane Modeli kriterlerini ilk defa duyduklarını ifade etmişlerdir.
Ebe/hemşireler, var olan doğum sürecine ilişkin bakım ile hastaların çok rahatsız
olduklarını (A), kadınların yatağa bağımlı hale getirilmesinin onları cezalandırmış gibi
hissettirdiğini (B), paravanlar ile ayrılmış bölümlerin hastanın mahremiyetini
sağlamadığını (B), kadınların rahatsız olmasının kendilerini de rahatsız hissettirdiğini
(B, C) belirtmişlerdir. Anne Dostu Hastane Modeli' ne ilişkin geç kalınmış bir
uygulama olunduğu (D), kesinlikle uygulanması gerektiği (A,B,C), anne konforunun
her şeyden önce gelmesi gerektiği (D) gibi destekleyici ifadeler kullanılmıştır. Anne
Dostu Hastane Modeli' ne ilişkin belirlenen kriterlerden yazılı takip protokollerin aktif
olarak kullanıldığı, kadınlara psikolojik destek sağlamak için kadınlarla konuşulduğu
ve Lamaze uygulamasının öğretildiği belirlenmiştir. Ancak, doğumhanede danışmanlık
hizmeti, mahremiyet ve konforun sağlanması ile kanıta dayalı olmayan müdahalelerin
uygulanmamasına ilişkin kriterlerin yerine getirilemediği saptanmıştır. Anne Dostu
Hastane Kriterleri' nin uygulanamama nedenleri; fiziksel ortam yetersizliği (A, B, C,
E), değişim yapmada karar verici yetkilerinin az olması (A, C, D), idare iznini
gerektirmesi (A), personel yetersizliği (A, E), sağlık ekibi ve bireyin doğallıktan
99
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
uzaklaşması, sezaryen doğumların tercih edilmesi (B), ebelerin bu süreçte görünmez
hale getirilmesi (A), ekibin bu görüşe açık olması gerektiği (C), her hastanın uyumunun
farklı düzeyde olması (C), hemşire/ebe ve gebe arasında samimiyetinin
oluşturulamaması (B, D), gebenin bilgi eksikliği (D, E) olarak ifade edilmiştir.Sonuç
ve Öneriler: Çalışma sonucunda, doğumhane servisinde hasta güvenliğine ilişkin
yeterli tedbirler alınırken doğum sürecinde verilen bakımın konfor ve mahremiyet
boyutunun yeterli olmadığı belirlenmiştir. Ebe/hemşireler, Anne Dostu Hastane
kriterlerin uygulanamama nedenleri olarak sıklıkla karar verme yetkilerinin az olması
ve fiziksel ortam yetersizliğinden bahsetmişlerdir. Çalışma sonucunda; Anne Dostu
Hastane Kriterleri' ne uygun bir bakım süreci oluşturabilmek için doğum sürecine
katkıda bulunan sağlık profesyonellerin yetki ve sorumluluklarında düzenlemelerin
yapılması, gebeleri doğuma hazır hale getirmek için gebe okullarının
yaygınlaştırılması, sağlık ekibinde (doktor, ebe, hemşire) anne dostu olma duyarlılığını
geliştirmek için eğitimlerin
düzenlenmesi önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler : Anne Dostu Hastane Modeli, kalitatif çalışma
100
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
AİLE HEKİMLİĞİ UYGULAMASI İLE İLGİLİ GÜNCEL MEVZUATIN
EBELİK MESLEĞİ AÇISINDAN İNCELENMESİ
Ummahan YÜCEL, Sevil GÜNER
Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Ebelik Bölümü
Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri, sağlık sistemi ile toplumdaki bireyler arasındaki
ilk temas noktasıdır. Ülkemizde son yıllarda sağlık alanında önemli değişikliklere yol
açan ve Sağlıkta Dönüşüm Programı olarak adlandırılan sağlık reform programı
uygulanmaktadır. Bu programın bileşenlerinden birisi de birinci basmak sağlık
hizmetlerinde Aile Hekimliği uygulamasıdır. Türkiye’de Aile Hekimliği uygulaması
2004 yılında yayınlanan 5258 sayılı Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun
ile başlamıştır. Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun’ a göre, bireye
yönelik sağlık hizmetleri Aile Sağlığı Merkezleri’nde (ASM), topluma yönelik sağlık
hizmetleri ise Toplum Sağlığı Merkezleri’nde (TSM) yürütülmektedir. Sağlık
İstatistikleri Yıllığı’na (2014) göre Türkiye’de 21.384 Aile Hekimliği Birimi (AHB),
970 Toplum Sağlığı Merkezi hizmet vermektedir. 2014 yılında Türkiye’deki 52.838
ebeden 12.647’si (%23.9) Aile Hekimliği Birimi’nde istihdam edilmektedir. 2011
yılında 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 58 inci maddesi ile kanundaki pilot
ifadesi kaldırılarak, kanunun ismi Aile Hekimliği Kanunu olarak değiştirilmiş ve Aile
Hekimliği uygulaması Türkiye geneline yaygınlaştırılmıştır. On maddeden oluşan Aile
Hekimliği Kanunu ile çerçevesi belirlenen aile hekimliği uygulamasının ayrıntıları iki
yönetmelik ile belirlenmiştir. 2005 yılında yayınlanan bu yönetmeliklerden birincisi
25867 sayılı Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Yönetmeliktir ve 2010 yılında
ismi Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği olarak değiştirilmiştir. İkinci yönetmelik
25904 sayılı Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Kapsamında Sağlık Bakanlığınca
Çalıştırılan Personele Yapılacak Ödemeler ve Sözleşme Şartları Hakkında
Yönetmeliktir. Bu yönetmeliğin ismi ise 2015 yılında Aile Hekimliği Ödeme ve
Sözleşme Yönetmeliği olarak değiştirilmiştir.
Bu çalışmada, Aile Hekimliği Uygulaması ile ilgili mevcut üç temel mevzuat ve bu
mevzuatlarda Aile Hekimliği Uygulaması başladığı tarihten günümüze kadar yapılan
toplam 18 değişiklik, birinci basamak ebelik hizmetleri ve mesleği açısından
incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler : Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri, aile hekimliği, sağlık
mevzuatı, ebelik mesleği
101
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
DOĞUM SONRASI RUHSAL DURUMLAR VE KANIT DÜZEYLİ
YAKLAŞIM
Erman YILDIZ1, İlksen ORHAN ERGİN2
1 Arş. Grv., İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü,
2 Arş. Grv., İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
Birçok kadın, doğum ve doğumdan sonraki sürece kolay ve hızlı oryante olurken,
kadınların bir bölümünde orta düzeyde de olsa psikiyatrik belirtiler görülebilir.
Bazen bu belirtiler bazı kadınlarda hastaneye yatmayı gerektirecek oranda ağır
seyredebilir (Demir, Şentürk, Çakmak, & Altay, 2016). Gebelik ve doğum sonrası
dönemde annede gelişen herhangi bir ruhsal hastalık sadece annenin sağlığını
etkilemekle kalmaz, çocuğun gelişimini, psikososyal durumunu ve anne-bebek
etkileşimini de olumsuz etkiler (Dilbaz & Aslı, 2007). Doğum sonrası annelerin
%50-80’inde huzursuzluk, uykusuzluk, yorgunluk ve ağlama krizleri doğumu
takip eden ilk haftada genellikle hafif düzeylerde görülebilir (Kara, Çakmaklı,
Nacak, & Türeci, 2001). Alan yazınında doğum sonrası psikiyatrik problemler
incelendiğinde; postpartum hüzün (blues), postpartum depresyon ve postpartum
psikoz gibi durumlarla karşılaşılır. Ancak bu psikopatalojilerin içinde en çok
üzerinde durulan durumun postpartum depresyon olduğu görülür
(Karamustafalıoğlu & Tomruk, 2000). Annelik hüznü doğumu takiben 48 saat
içinde ortaya çıkar, semptomlar (ağlama, umutsuzluk, anksiyete ve konsantrasyon
bozukluğu) yaklaşık 2 hafta sürer. Postpartum depresyon, annelik hüznünden
daha sonraki dönemde başlayarak birkaç aya kadar devam eden ve çoğunlukla
akşama doğru kötüleşme eğilimi olan bitkinlik, irritabilite, iştah kaybı, uyku
bozuklukları, libido azalması gibi belirtilerle seyreder. Doğum sonu gelişen
melankoli veya depresif psikoz ise, depresif duygudurumunun ağırlaşmış bir
şeklidir. Bu olgularda, bebeğe karşı ilgi eksikliği ya da reddetme ve bebeği öldürme
ya da zarar verme korkusu görülebilir. Semptomların oluşması çoğunlukla doğum
sonrası ilk birkaç gün sonrası gelişir ancak daha geç de oluşabilir (Karamustafalıoğlu
& Tomruk, 2000). Bu durumların yanı sıra annede gebelik öncesi psikiyatrik bozukluk
öyküsü de söz konusu ise bu postpartum dönemde alevlenebilir ya da şiddeti artabilir
(Irving & Saylan, 2007). Söz konusu bilgilerden hareketle, postpartum sonrası ruhsal
durumun kritik, kırılgan ve risk dolu bir süreç olması sebebiyle başta ebeler olmak
üzere sağlık profesyonellerine önemli rollerin düştüğü görülmektedir. Bu süreci sağlıklı
bir şekilde geçirebilmek için etkisi kanıtlanmış geçerli bilgi ve müdahalelerin devreye
girmesinin yanı sıra bu bilgi ve becerilerin profesyonel olan meslek gruplarınca tatbik
edilmesinin önemini ortaya koymaktadır. Bu noktada, mevcut durumla birlikte önleme
ve tedavi etmeye dair müdahale çalışmalarının kanıt düzeyinde hangi öğelerden
oluştuğunun bilinmesinde, postpartum sürecindeki annelere yararlı katkılar sunacağı
görülmektedir. Kanıt konusunda, sistematik incelemeler ve meta analizler en güvenilir
kaynaklardır. Sistematik incelemelerden elde edilen veriler değerlendirilir, eğer
uygunsa meta analiz yöntemleri uygulanabilir. Meta analiz çalışmasında, ilgili konuda
çok sayıda araştırmanın verileri toplanıp tekrar analiz edilerek kanıt üretecek şekilde
sonuçlar tespit edilebilir (Stuart, 2005). Bu bilgilerin ışığında bu araştırma, postpartum
sonrası ruhsal durumlar ile lgili günümüz bilgi seviyesinin durumu ve bu konuda kanıta
dayalı uygulamaların neler olduğunu belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırma kanıt
102
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
düzeyinde çalışmaların yayınlandığı Cochrane veri tabanında İngilizce olarak
yayınlanmış, “postpartum”, “postnatal” ve “mental health” anahtar kelimeleriyle; tam
metnine ulaşılabilen çalışmaların incelenmesi yoluyla gerçekleştirilmiştir. İncelenen
müdahale çalışmalarından olan; toplamda 956 anneyi içeren ve birbirinden bağımsız
dokuz çalışmayı kapsayan meta analizde, psikososyal (mesela akran desteği, direktif
dışı danışmanlık) ve psikolojik (örneğin bilişsel davranışçı terapi (BDT) ve kişiler arası
psikoterapi) müdahalelerin postpartum depresyon belirtilerini azaltmada etkili olduğu
saptanmıştır (Dennis &Hodnett, 2007). Toplamda 73 katılımcıyı içeren ve gebelik
sırasında veya doğum sonrası erken dönem antidepresan tedavisinin etkinliğini
belirlemek için yapılan derleme çalışmasında; postpartum depresyonun önlenmesinde
doğumdan sonra verilen antidepresanların etkinliği konusunda açık bir delil
bulunmamış olup postnatal depresyonun profilaksisinde önerilemeyeceği sonucuna
varılmıştır (Howard, Hoffbrand, Henshaw, Boath, & Bradley, 2005). Postpartum
depresyonunun önlenmesi için gerekli olan diyet takviyelerini belirlemek amacıyla
yapılan derleme çalışmasının sonucunda, doğum sonrası depresyonun önlenmesi için
selenyum, dokosaheksanoik asit (DHA), eikosapentaenoik asit (EPA) veya başka
herhangi bir diyet takvimi tavsiye edecek kadar yeterli kanıt bulunamamıştır (Miller,
Murray, Beckmann, Kent, & Macfarlane, 2013). Genel olarak müdahale çalışmalarının
oldukça sınırlı olduğu söylenebilir. Müdahalelerin etkinliği konusunda ise, kanıt düzeyi
yüksek çalışmaların yeterli olmadığı, nitelik ve nicelik kapsamında arttırılması
gerektiği fikri ön plana çıkmaktadır. Doğum sonrası ruhsal durumun korunması
ve tedavisinde sağlık profesyonellerinin geçerli bilgi ve becerilerden haberdar
olması ve klinik uygulamalarında kullanmalarının anne-bebek etkileşiminin
sağlığını koruyacak dolayısıyla aile sağlığının sürdürülmesine önemli katkılar
sağlayacağı açıktır.
Anahtar Kelimeler: Postpartum, postnatal, mental health.
103
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
SURİYEDEN GELEN SAVAŞ MADURU GEBE ve FETÜSÜNÜN
ÖLÜMÜNÜN KOLLOBRATİF PROBLEM TANISIYLA HEMŞİRELİK
BAKIMI- VAKA RAPORU
*Emel Teksöz, *Rabia Erenoğlu, **Onur Ateş
* Mustafa Kemal Üniversitesi, Hatay Sağlık Yüksekokulu Hatay
** Mustafa Kemal Üniversitesi, MKÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi, Hatay
AMAÇ
Suriye deki Savaş mağduru binlerce insan ülkemizde hastanelerde tedavi altına
alınmakta, hayatını kaybetmektedir. Ülkemize 2011-2016 yılına kadar gelen toplam
35411 yaralının %66’sı Hatay’da tedavi edilmiştir. 2016 yılı anne ölüm sayısı 12, bebek
ölüm sayısı 538 dir. Yaralı olarak gelen bireylerin acil müdahaleleri yapılmakta,
tedavileri multidisipliner uygulanmaktadır. Hastalar yoğun bakımda genellikle sadece
yoğun bakım hemşirelerinden bakım almaktadır. Gebelik ve fetüse yapılan
müdahalelerde, multidisipliner hemşirelik bakımı çoğu zaman gözardı edilmektedir.
Hastanın kadın doğum ve pediatriye özel alması gereken hemşirelik bakımında ve
hemşirelik tanılarında kısıtlılık yaşanmaktadır. Bu çalışmada amaç vakanın hemşirelik
bakımı açısından Kollobratif Problem Tanısıyla gebelik ve fetüsün ele alınmasıdır.
VAKA TANITIMI
Hasta 27 yaşında savaş sırasında göçük altında kalma nedeniyle ülkemize getirilmiştir.
Geldiğinde vakanın gebe olduğu ve bebeğinin ölü olduğu tespit edilmiştir. Hasta baş,
dirsek sol ve sağ bacak operasyonları geçirmiş, sağ ayak dizden amputasyon
yapılmıştır. Hayati risk altında bulunan hastanın fetüsü medikal doğum ile
gerçekleştirilmeye karar verilmiştir. Makat geliş olarak doğum eylemi
gerçekleşmeyince medikal küretaj uygulanmıştır. 1 ay tedavi altında kalan hasta ex
olmuştur.
GİRİŞİM
Yoğun bakımda takip edilen hasta tıbbi olarak multidisipliner bir ekip tarafından -beyin
cerrahi, ortopedi, kadın doğum- tedavi edilmiştir. Vaka yoğun bakım hemşireleri
tarafından takip edilmiştir. Hemşirelik bakımınında aynı şekilde multidisipliner
planlanması ve NANDAya göre kollobratif problemler hemşirelik tanısıyla bakım
uygulanmalıdır. bu vaka kollobratif hemşirelik tanısı ile kadın doğum ve pediatri
hemşireliği olarak incelenmiş, örnek bakım planı oluşturulmuştur.
BULGULAR
Hastanın pospartum döneme ait riskleri ve fetüsünün ölümüne bağlı şimdi ve gelecekte
oluşacak riskler tespit edilmiştir. Vakaya kollobratif problemler tanı başlığı altında
kadın-doğum hemşireliğinde: gebelik/postpartum/fetal fonksiyonlarda komplikasyon
riski, prenatal kanama komplikasyon riski, güven verici olmayan fetal durum,
pospartum kanama komplikasyonu riski tanıları, Pediatrik olarak: fetal ölüme bağlı aile
süreçlerinde bozulma, bebek ölümüne bağlı acı çekme, gelecekte fetal ölüm olasılığına
bağlı korku tanıları önerilmiş ve bakım planı oluşturulmuştur.
SONUÇ
Yoğun bakımda, başka kliniğe özgü problemlerle yatan gebe hastalar multidisipliner
hemşirelik bakım almalıdır. Kollobratif problem hemşirelik tanısı ile değerlendirilen
hastalar, farklı disiplinlerdeki hemşirelik alanlarından profesyonel ve etkin bakım
104
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
alabilir. Diğer taraftan kadın doğum ve pediatri hemşireleri hastalarına kliniklerine
gelmeden, yoğun bakımda, bakım vererek, yoğun bakım hemşireleri ile ortak çalışabilir
ve profesyonel bakım verebilirler. Bu örnek vaka ile hazırlanan ortak bakımlar
gelecekte diğer hasta bakımlarının planlanmasında rehber olabilir.
105
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
İNSAN MİKROBİYOTASININ OLUŞUMUNDA DOĞUM ŞEKLİNİN ETKİSİ
Fatma TEMİZ, Yeliz VARIŞOĞLU
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Giriş ve Amaç
İnsanın deri, gastrointestinal sistem, solunum sistemi, genitoüriner sistem gibi doku ve
organlarında
kolonize
olan
mikroorgonizmalar
genel
olarak
insan
mikrobiyotası/mikrobiyom olarak adlandırılır (1). Her insanın florası farklı ve kişiye
özel olmakla beraber bağırsak mikrobiyotasının ilk oluşumu ve gelişiminde, doğum
şekli, annenin doğum esnasındaki cilt, vajinal ve fekal florası, antibiyotik kullanımı,
gebelik yaşı, doğum kilosu, bakım ortamı, anne sütü ile beslenme, erişkin yaşamdaki
beslenme, annenin yaşam tarzı vb. faktörler etkilidir (2-6). Bebeğin sahip olacağı
mikrobiyota doğum şeklinden etkilenmektedir (1,2,7,8). Bu makalede, doğum şeklinin
yenidoğan mikrobiyota oluşumuna etkisi irdelenmiştir. Doğum, insan bağırsak
mikrobiyotasının gelişmesinde önemli bir süreçtir (4). Bu konuda yapılan çalışmalarda,
doğum şeklinin, bağırsak mikrobiyotasının şekillenmesinde etkili olduğu
gösterilmektedir (1-4,8). Özellikle batı ülkelerinde giderek artış gösteren sezaryen
oranının
aslında mikrobiyata oluşumu açısından da normal bir yol olmadığı belirtilmektedir.
Anne karnındaki fetusun steril olması önceden kabul görmüş bir varsayım iken; son
çalışmalar fetusun steril olmadığını ve doğmadan önce, doğum anında ve doğumdan
sonra mikrobiyatasının çeşitliliğinin arttığını göstermektedir. Ancak sezaryen
doğumların bağırsak flora çeşitliliğini azaltan en önemli risk faktörü olduğu
vurgulanmaktadır (4,9,10). Yenidoğan, vajinal doğum sırasında birçok
mikroorganizma ile karşılaşır. Bunların yenidoğanın sindirim sistemi mikrobiyotasının
oluşumunda rolü büyüktür. Nitekim gastrointestinal sistemde kalıcı floranın oluşması,
sezaryen ile doğan bebeklerde normal doğanlara oranla gecikmektedir. Bu durum,
doğumda vajinal flora ile temas olunmaması ile açıklanmaktadır (2,7,8). Sağlıklı ve
termde doğan bebeklerin mekonyumlarında bakteriyel mikrobiyatanın incelendiği bir
çalışmada; vajinal yolla doğan bebeklere kıyasla sezaryen doğan bebeklerin
mekonyumunda laktobasillus türü önemli derecede az bulunmuştur (11). Araştırmalar,
vajinal yolla doğan bebeklerin intestinal mikrobiyotasını annenin genitoüriner sistem
mikroorganizmaları oluştururken, sezaryen ile doğan bebeklerde intestinal sisteminin
anneleri ile ilişkili olmayan deri mikroorganizmalarının çoğunlukta olduğu yönündedir
(4,7-9). Bu farklılığın, sezaryen ile doğan bebeklerin pek çok hastalığa maruz
kalmasında etken olduğu belirtilmektedir (2).
Bağırsak mikrobiyotasının bileşimi ve metabolik yeteneğindeki değişikliğe bağlı
nedenlerle, obezite, kalp damar hastalıkları ve tip-2 diyabet hastalığı arasındaki ilişki,
son zamanlarda daha da belirgin olarak ifade edilmeye başlanmıştır (9). Ayrıca
sezaryen doğumun bebeklerde tip 1 diyabet, çölyak hastalığı, astım ve alerji gibi
immünolojik hastalıklar ve diyabet gibi metabolik hastalıkları gelişmesinde etkili
olduğu bildirilmektedir (12).
Sonuç ve Öneriler
İnsan mikrobiyom oluşumunun doğum şeklinden etkilendiği, sezaryen ile doğan
bebeklerde
106
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
mikrobiyata gelişiminin olumsuz etkilendiği ve bunun sonucunda da bebeklerin ileriki
yaşamlarında birçok hastalık potansiyeline sahip olabileceği belirlenmiştir. Sezaryen
doğumların azaltılması, spontan doğumun desteklenmesinde ebelik ve hemşirelik
hizmetlerinin artırılması önemli olacaktır. Ayrıca bu gerçekten yola çıkarak sezaryen ile
doğan bebeklerin mikrobiyatasının geliştirlebilmesi için çalışmalar yapılması
önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: mikrobiyota, sezaryen doğum, vajinal doğum
107
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
AİLE SAĞLIĞI ELEMANI OLARAK GÖRÜLEN EBELİK: KALİTATİF
ÇALIŞMA
Rukiye Höbek Akarsu 1, Aydan Doğan 1, Handan Özcan 2
1 Bozok Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu
2 Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu
ÖZET
Ülkemizde ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’ kapsamında ‘Aile Hekimliği’ uygulamasına
geçilmiştir. Aile hekimliği uygulamasında ebe, hemşire ve sağlık memurları ile birlikte
‘Aile Sağlığı Elemanı’ olarak tanımlanmaktadır. Bu dönüşüm programı ebelik
mesleğini ve ebelerin çalışma koşullarını olumsuz yönde etkilemiştir.
Giriş ve amaç: Bu çalışma amacı aile sağlığı elemanı olarak çalışan ebelerin mesleki
görünürlüğü hakkında görüşlerinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Araştırma,
kalitatif çalışma yöntemlerinden biri olan birebir derinlemesine görüşme yöntemi ile
gerçekleştirildi. Yozgat merkezinde aile sağlığı elemanı olarak görev yapan ebelerin
tamamı ile görüşülmesi planlandı ancak 2 ebeye ulaşılmaması nedeniyle çalışma 16 ebe
ile tamamlandı. Veriler literatür taranarak oluşturulan sosyodemografik veri formu ve
yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşme formu ile toplandı. Görüşmeler esnasında
ses kayıt cihazı kullanılarak aile sağlığı merkezlerinde uygun bir odada birebir görüşme
yapıldı. Görüşmeler 30-35 dakika sürdü ve moderatörlüğü ilgili araştırmacılar
tarafından yapıldı. Görüşmenin temalarını; ebeliğin aile sağlığı merkezinde varoluşu,
toplumun ebe algısı, ebelerin bağımsız rolleri, mesleki doyum, ebeliğin geleceği,
ebeliğin mesleki görünürlüğünü oluşturdu. Ses kaydı dökümlenerek yazılı rapor haline
dönüştürüldü. Toplanan veriler içerik analizi yöntemi ile çözümlendi. Gereç-yöntem:
Ebeler kendilerini aile sağlığının merkezinin yapı taşı olarak gördüklerini ve
varlıklarının aile sağlığı merkezi için önemli olduğunu belirtmişlerdir. Toplumun
ebeleri aile sağlığı merkezinde vazgeçilmez olarak gördükleri, toplum tarafından
güvenilir, etkili hizmet veren bireyler olarak kabul ettikleri ayrıca hekimi değil ebelerini
seçerek aile sağlığı merkezlerine kayıt yaptırdıklarını ifade etmişlerdir. Kendilerini
sağlığı koruma ve yükseltme programları içinde, danışmanlık verme, taramalar yapma,
eğitim etkinlikleri yaparak bağımısz rollerini yerine getirdiklerini ifade etmişlerdir.
Ebelerin bağışıklama gibi teknik beceri gerektiren işlemlerde daha fazla doyum
aldıkları ve ebeliğin gelecekte var olabilmesi için bazı düzenlemelerle sağlık
profesyonelleri/yöneticileri tarafından kabul edilerek, mesleki saygınlıklarının
arttırılabileceğini belirtmişlerdir. Ebeliğin görünürlüğünün sağlanması için; aile
hekimliği sisteminde çalışma koşullarının iyileştirilmesi, ebenin yetki alanlarının
arttırılması, ebelerden hizmet alan grupların beklentilerine yönelik gerekli
düzenlemelerin yapılması gerektiği ifade etmişlerdir.
Bulgular: Görüşmeler doğrultusunda ebelerin aslında aile sağlığı merkezlerinde
güçlerin farkında oldukları ancak çalışma saatlerinin çoğunu sekreterya gibi meslek dışı
uygulamalara ayırmalarından dolayı izlem gruplarına yeterli zaman ayıramadıkları,
etkili danışmanlık hizmeti veremedikleri ve bağımsız rollerini yerine getiremedikleri
için ebeliğin geri planda kaldığı belirlenmiştir.
Sonuç ve öneriler: Ebelik mesleğinin geleceği ve görünürlüğü için; lisans eğitiminde
ebeleri teknik beceri ile birlikte otonomilerini kullanabilecekleri, geliştirebilecekleri
108
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
alanlara yönelik öğretim sisteminin benimsenmesi, sekreterlik işlemlerini yürütecek
ayrı bir grubun aile sağlığı merkezlerine istihdam edilmesi, özel ebelik uygulamasının
oluşturulması ve sağlık bakanlığı tarafından sağlık politikalarıyla desteklenmesi
önerilebilir.
Anahtar kelimeler: Ebe, aile sağlığı merkezi, aile hekimliği, görünürlük
109
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ÜNİVERSİTEDE ÖĞRENİM GÖREN ERKEK ÖĞRENCİLERİN DOĞUMDA
EŞ DESTEĞİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ
Emine Nur Çalımlı1, Hüsniye Dinç2
1 İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü Öğrencisi
2 İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü Arş. Göv. Dr.
AMAÇ: Bu araştırma üniversitede öğrenim gören erkek öğrencilerin doğumda eş
desteğine ilişkin görüşlerini belirlemek amacıyla planlanmıştır.
YÖNTEM: Araştırma tanımlayıcı bir çalışma olarak planlanmış olup evrenini
İstanbul’da bir devlet üniversitesinde öğrenim gören 516 erkek öğrenci
oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini 13-16 Mart 2017 tarihleri arasında
çalışmayı katılmaya kabul eden 278 öğrenci oluşturmuştur. Çalışmanın yapılabilmesi
için kurum izni ve katılımcılardan sözlü onam alınmıştır. Araştırmanın verileri literatür
doğrultusunda hazırlanmış olan anket formu kullanılarak yüz yüze görüşme yöntemi ile
toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 21 paket istatistik programı
kullanılmıştır.
BULGULAR: Araştırmaya katılan erkek öğrencilerin yaş ortalaması 20.80±2.23 olup
tamamı bekâr ve %73,7’si çekirdek aile yapısına sahiptir. Çalışma üniversitenin sağlık
bilimleri fakültesinde gerçekleştirilmiş olup %41,7’si fizyoterapi ve rehabilitasyon,
%28,8’i sağlık yönetimi, %13,7’si sosyal hizmet, %8,6’sı gerontoloji ve %7,2’si
odyoloji bölümlerinde öğrenim görmektedir. Katılımcıların yaklaşık %40’ı normal
doğum eylemini sanal ortamda izlemiştir. Öğrencilerin %82,7 (n=230)’si doğum
sürecinde eşinin yanında olmak isterken %36,7’si eşleriyle doğuma hazırlık kursuna
gitmek istemediğini, %26,6’sı bu konuda kararsız olduğunu bildirmiştir. Doğumda eş
desteğine ilişkin görüşler sorgulandığında öğrenciler; eşini cesaretlendirmek (%82),
bebekle ten tene temas kurmak (%77,7), bebeğin ilk ağlayışını duymak (%74,1), eşinin
doğum sırasında yaşadıklarını anlamak (%60) ve bebeği ile daha kuvvetli bağ kurmak
(%45,7) için doğuma katılacağını ifade etmişlerdir. Ancak katılımcıların %60,8’i eşini
ağrı çekerken görünce üzüleceğini ve %13,3’ü doğum yaparken eşini görmenin
psikolojisini bozacağını bildirmiştir. Öğrencilerin okuduğu bölümün, medeni
durumunun,
aile tipinin ve doğum eylemi izleminin eş desteği tercihini etkilemediği görülmüştür
(p≥0.05).
SONUÇ: Araştırma sonucuna göre erkek öğrencilerin çoğu doğum sürecinde eşinin
yanında olarak ona destek olmak isterken eşleriyle doğuma hazırlık kursuna gitmek
konusunda isteksiz ve kararsız oldukları belirlenmiştir. Bu doğrultuda sağlık
profesyonellerinin doğumdaki eş desteğini arttırmak için erkekleri doğuma hazırlık
kurslarına özendirmesi ve kurslara teşvik etmesi önerilebilir.
Anahtar Kelimeler: doğum, eş desteği, erkek öğrenciler
110
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
CİNSEL SAĞLIK HAKKINDA HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN
DÜŞÜNCELERİ
Melike YAVAŞ ÇELİK* Şenay ÇETİNKAYA**
*Kilis 7 Aralık Üniversitesi Yusuf Şerefoğlu Sağlık Yüksekokulu,
**Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Giriş: Dünya Sağlık Örgütü tarafından 15-24 yaş grubu “Genç” grup olarak
tanımlanmaktadır. Çeşitli yaş gruplarına göre cinsellik duyguları gelişir; örneğin 12-13
yaşlarda cinsel ilişki hakkında merak duyar, beden imajı ön plandadır, 14-15 yaşlarında
birisiyle ilişkiye girme isteği oluşmaya başlar, 16-17 yaşlara gelindiğinde kısa süreli
ilişkiler yaşanabilir, 18-19 yaşlarında artık ciddi ilişkiler kurulur ve ilişkiler önemli hale
gelir.
Amaç: Bir üniversitede hemşirelik bölümü öğrencilerinin cinsel sağlık hakkındaki
düşünce ve bilgilerini belirlemektir.
Gereç ve Yöntem: Araştırma, gönüllü olan ve sözel onam alınan bir üniversitenin 104
hemşirelik öğrencisiyle 2016 tarihinde yapılan tanımlayıcı bir araştırmadır Araştırmada
demografik verilerin ve cinsel sağlık hakkındaki bilgilerin yer aldığı soru formu
kullanıldı ve öğrenciler tarafından gözetim altında dolduruldu. Verilerin analizinde
SPSS programı kullanıldı. İstatistiksel analiz olarak karşılaştırmalı sorularda ki-kare,
yüzdelik verilerini yorumlamada frekans analizi kullanıldı.
Bulgular: Yapılan çalışmada 19-22 yaşlarında %62.5, 23-26 yaşlarında %37.5 öğrenci
bulunmaktadır. Öğrencilerin cinsel deneyim yaşama durumlarıyla hiymene, evlilik
öncesi ilişki yaşama durumuna ve kürtaj olma durumlarına bakış açıları
karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı sonuçlar elde edildi. (p<0.05). Ayrıca
cinsel deneyimi olmayan ve hiymeni namus olarak gören %28.8 öğrenci, kürtaj
yapılmamalı diyen %42.3 öğrenci, evlilik öncesi cinsel ilişki yaşanmasına tamamen
karşı olan %36.5 öğrenci bulunmaktadır.
Sonuç: Sonuç olarak cinsel deneyim yaşamayan çoğu öğrenci hiymeni namus olarak
gördüğünü, kürtaja karşı çıktığını, evlilik öncesi ilişki yaşama durumlarına tamamen
karşı olduğunu ifade
etmektedir. Bir üniversitenin hemşirelik öğrencilerinde uygulanan araştırma
sonuçlarına göre; sağlık hakkında bilgi verilen grup olmasına rağmen, kültürel etkinin
altında oldukları sonucuna varılarak, bu konuda eğitim verilmesinin ve konuya dikkat
çekilmesinin gerekli olduğu fark edildi.
Anahtar Kelimeler: Cinsel sağlık, cinsellik, hemşirelik.
111
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
TÜRKİYE’DE BİRİNCİ BASAMAK SAĞLIK HİZMETLERİ VE EBELİK
MESLEĞİ; TARİHSEL BİR GÖZDEN GEÇİRME -1961--2003 DÖNEMİ
Ummahan YÜCEL
Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan günümüze kadar olan dönemde Türkiye sağlık
sisteminde önemli gelişme ve değişimler olmuştur. Türkiye’nin sosyal, ekonomik ve
siyasi şartları sağlık politikaları ve örgütlenmesini şekillendirmiştir. Birinci basamak
sağlık örgütlenmesi tarihsel süreçte farklı şekillerde yapılanmıştır. Örgütlenme modeli
birinci basamak sağlık kurumlarında istihdam eden ebelerin hizmet sunumunu ve ebelik
mesleğini doğrudan etkilemiştir. Sağlık politikalarındaki değişim dikkate alınarak
birinci basamak sağlık hizmetleri üç dönemde incelenebilir: 1923-1961 dönemi, sağlık
hizmetlerinin sosyalleştirilmesi (1961-2003 dönemi) ve aile hekimliği uygulaması. Bu
derleme çalışmasında, sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi dönemindeki birinci
basamak sağlık hizmetleri ve birinci basamaktaki ebelik hizmetleri incelenecektir.
Ülkemizde 1961 yılında çıkarılan Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirmesi Hakkında
Kanun ile birinci basamak sağlık hizmetleri, sağlık ocakları ve sağlık evlerinde
yürütülmeye başlanmıştır. Sağlık hizmetlerinin yatay bir örgütlenme modeliyle
sosyalleştirilmesi ve hizmetin ekip anlayışı ile sunulması amaçlanmıştır. Birinci
basamak hizmetlerinde ebeler ekibin en önemli üyelerinden olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Birinci Basamak, Ebelik, Sağlık Politikaları
112
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDE PREMENSTRUAL SENDROM İLE
KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİ
Nurdilan ŞENER1 , Sermin TİMUR TAŞHAN2
1 Fırat Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümükadın Sağlığı Ve
Hastalıkları ABD
2 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Kadın Sağlığı Ve
Hastalıkları ABD
Amaç: Araştırma üniversite öğrencilerinde premenstrual sendrom ile kişilik özellikleri
arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Araştırma tanımlayıcı ve ilişki arayıcıdır. Araştırmanın evrenini
Muş Alparslan Üniversitesi’nin fakülte ve yüksek okullarında normal öğretimde
öğrenim gören 2426 kız öğrenci oluşturmuştur. Araştırmanın örneklemini 736 öğrenci
oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında Katılımcı Tanıtım Formu, Premenstrual
Sendrom Ölçeği ve Cervantes Kişilik Ölçeği kullanılmıştır. Veriler 19 Eylül- 4 Kasım
2016 tarihleri arasında toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde Cronbach Alfa
güvenirlik analiz testi, aritmetik ortalama, standart sapma, bağımsız gruplarda t testi,
pearson kolerasyon analizi ve Ki kare testleri kullanılmıştır.
Bulgular: Araştırmada öğrencilerin %62’sinde premenstrual sendrom saptanmıştır.
Araştırmada öğrencilerin duygusal denge/nörotizm ve tutarlı/tutarsız olma kişilik
özellikleri ile premenstrual sendrom arasında anlamlı ilişki bulunmuştur (p<0.05).
Ancak öğrencilerin dışa/içe dönük olma kişilik özelliği ile premenstrual sendrom
arasında anlamlı ilişki bulunmamıştır (p>0.05). Öğrencilerin Cervantes Kişilik Ölçeği
dışa dönük olma alt grubu puan ortalaması arttıkça Premenstrual Sendrom Ölçeği’nin
iştah değişimi alt boyutu puan ortalamasının azaldığı, Cervantes Kişilik Ölçeği
nörotizm alt boyutu puan ortalaması arttığında ise paralel olarak Premenstrual Sendrom
Ölçeği tüm alt boyut puan ortalamalarının arttığı saptanmıştır (p<0.05).
Sonuç: Öğrencilerin yarısından fazlasında premenstrual sendrom olduğu, nörotik ve
tutarsız
kişilerde daha fazla premenstrual sendrom görüldüğü bulunmuştur. Premenstrual
sendrom tedavi yaklaşımında kişilik özelliğine dikkat edilmesi gerektiği
önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Üniversite öğrencileri, premenstrual sendrom, kişilik özelliği,
Premenstrual Sendrom Ölçeği, Cervantes Kişilik Ölçeği.
113
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ANNEYE UYGULANAN DİK POZİSYON DOĞUM TİPİNİ ETKİLER Mİ?:
BİR META-ANALİZ ÇALIŞMASI
Ayşe Deliktaş, Kamile Kabukcuoğlu
Akdeniz Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi
Giriş: Doğum eyleminde annenin pozisyonu anne-fetüs/bebek sağlığını doğrudan
etkileyen önemli bir faktördür. Doğumda kullanılan pozisyonlara yönelik öneriler;
doğumun birinci evresinde annenin mobilizasyon ve pozisyon değişikliliğine izin
verilip cesaretlendirilmesi gerektiğidir (NICE, 2007; RCM, 2008; Lamaze
International, 2012). Ancak, günümüzde doğum süresince hareketsiz kalma yaygın bir
müdahale olarak kullanılmaktadır. Maternal pozisyonun etkilerini inceleyen bazı
randomize kontrollü çalışmalarda dik pozisyon uygulananlarda; maternal ağrıda
azalma, uterin kontraksiyonlarının kalitesinde artma, doğum
süresinde kısalma (Akın, 2011; Mathew ve ark., 2012) müdahaleli ve sezeryan doğum
oranlarında azalma (Mathew ve ark., 2012) olduğu saptanırken bazı çalışmalarda ise
dik pozisyonun doğum süresi (Vallejo ve ark., 2001), doğum tipi (Miquelutti ve ark.,
2007) ve maternal ağrı üzerine (Farahani ve ark., 2012) herhangi bir etkisinin olmadığı
belirlenmiştir.
Amaç: Çalışma, doğumun 1. evresinde rutin epidural analjezi almayan annelere
uygulanan dik pozisyonların doğum tipi üzerine etkisini belirlemek amacıyla
yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmada sistematik sentezleme yöntemlerinden meta-analiz
kullanılmıştır. Anahtar kelimeler ve dahil edilme kriterleri doğrultusunda 1970-2015
tarihleri arasında yayınlanan makaleler, yüksek lisans ve doktora tezleri toplam 10 veri
tabanında taranmıştır. Çalışmaların yanlılık riskleri Cochrane Yanlılık Riski
Değerlendirme Aracı' na göre değerlendirilmiş, yayın yanlılığı, risk oranı etki
büyüklüğü ve rastgele etkiler modeli ile genel etki büyüklüğü, heterojenite testleri ve
duyarlılık analizleri yapılmıştır.
Bulgular: Dahil edilme kriterleri doğrultusunda toplam 13 çalışma (n=2441) analize
dahil
edilmiştir. Yayın yanlılığı analizi sonucu yanlılığın olmadığı tespit edilmiştir (Şekil 1
ve 2). Normal doğum oranı etki büyüklüğü analizinin rastgele etkiler modeline göre
risk oranı 1.035 (% 95 CI=0.961-1.115) olarak hesaplanmıştır (Şekil 3). Müdahaleli
doğum oranı etki büyüklüğü analizi sonucuna göre risk oranının 0.871 (% 95 CI=0.5911.285), sezaryen doğum oranının ise 0.625 (% 95 CI= 0.416-0.940) olduğu saptanmıştır
(Şekil 4 ve 5). Yanlılık riski yüksek çalışmalar çıkarılınca sezaryen doğum oranına ait
risk oranının 0.602 (%95 CI=0.319-1.134) olduğu, genel etki büyüklüğünün
istatistiksel olarak önemsiz düzeyde olduğu saptanmıştır. Ancak, yanlılık riski yüksek
olan çalışmalar analizden çıkarıldığında etki büyüklüğü güven aralığının daha geniş
olduğu isedikkat çekmektedir.
Sonuç ve Öneriler: Doğumun 1. evresinde rutin epidural analjezi almayan annelerde
dik
pozisyonun normal ve müdahaleli doğum üzerine etkisinin önemsiz olduğu, ancak dik
pozisyonda sezaryen doğum oranının daha az oranda olduğu saptanmıştır. Ancak, dik
pozisyonun sezaryen doğum oranını azaltmaya yönelik etki büyüklüğünün
duyarlılığında sorun saptanmıştır. Bu nedenle, araştırmacılara doğumun 1. evresinde
114
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
epidural analjezi almayan annelere uygulanan dik pozisyonların maternal sonuçlarını
inceleyen metodolojisi uygun bir biçimde planlanmış randomize kontrollü çalışmaların
yapılması önerilmektedir. Klinik uygulamaya yönelik olarak sağlık profesyonellerine
doğumun 1. evresinde rutin epidural analjezi almayan annelere uygulanan dik
pozisyonun herhangi bir zararının saptanmamış olmaması, pozisyonun bilinen
psikolojik yararları nedeni ile tercih edilebilmesi, ancak uygun doğum pozisyonuna
bireysel risk faktörleri göz önünde bulundurularak karar verilmesi önerilmektedir.
Anahtar kelimeler : doğum, pozisyon, meta-analiz
115
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
MATERNAL OBEZİTENİN DOĞUM SÜRECİNE ETKİLERİ
Firdevs SADIKHACIOĞLU*, Özlem CAN GÜRKAN**
*Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Doğum ve Kadın Hastalıkları
Hemşireliği Anabilim Dalı Tezli Yüksek Lisans Öğrencisi. İstanbul
** Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Doğum ve Kadın Hastalıkları
Hemşireliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi,İstanbul
GİRİŞ :Obezite, dünya genelinde yaygınlığı giderek artan bir sağlık sorunu olarak
görülmekte ve yaşamın her döneminde sağlığı olumsuz etkilediği bilinmektedir.
Ülkemizde 20-39 yaş grubu kadınlarda obezite görülme sıklığı %20-35’dir ve bu oran
günden güne artmaktadır. Günümüzde, %24oranında görülen maternal obesite de
özellikle birinci basamak sağlık hizmetlerinde ele alınması gereken önemli bir sağlık
sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Gebelikte beden kitle indeksi (BKİ) 30 ve
üzerinde olan kadınlar obez olarak kabul edilir. Güncel literatürde, maternal obezitenin
doğum sürecine etkilerini değerlendiren çalışmalar mevcuttur. Ancak, ülkemizde konu
ile ilgili yapılmış yeterli çalışmaya rastlanmamıştır.
AMAÇ:Çalışmanın amacı, maternal obezitenin doğum sürecine etkisini incelemektir.
YÖNTEM:Tanımlayıcı kesitsel olarak planlanan çalışma, Ağustos 2016 – Şubat 2017
tarihleri arasında,Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesinin
Doğumhane Biriminde gerçekleştirilmiştir. Doğumhaneye, doğum eylemi için yatışı
yapılan tüm kadınlar çalışmanınevrenini oluştururken, örnekleme araştırma kriterlerine
uyan 94 kadın alınmıştır. Veriler, Tanımlayıcı Bilgi Formu kullanılarak elde edilmiştir.
BULGULAR:Çalışmamızdan elde ettiğimiz bulgular sonucunda; katılımcılardaki
maternal obezite oranı %48.9 (n=46) olarak belirlendi. Maternal obezitesi olan ve
olmayan katılımcıların yaş ortalamaları (olan 29.6±5.8 yıl ; olmayan 27.7±5.3 yıl ) ve
gebelik haftaları (olan 39.1±1.2 hafta; olmayan 38.88±1.3 hafta ) benzerlik
göstermekteydi (p>0.05). Maternal obezitesi olanların doğum süreleri (10.2±5.7 saat),
travay sürecindeki ortalama diastolik kan basınçları (72.2±12.3mm/hg) ve bebeğin
doğum sonrası altıncı saat kilosu (3353±362gr ) maternal obezitesi olmayanlara göre
istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksekti (p<0.05).
Maternal obezitesi olanların ve olmayanların plasenta ayrılma süreleri, travayda
oksitosinindüksiyonu kullanma durumları ve fetal distres gelişme durumları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p>0.05).
SONUÇ VE ÖNERİLER:Elde ettiğimiz bulgular doğrultusunda, maternal obezite
oranının oldukça yüksek olduğu ve özellikle birinci basamak sağlık hizmetlerinde
maternal obeziteyi azaltmaya yönelik çalışmalar yapılması gerektiği sonucuna
varılmıştır. Ayrıca maternal obezitesi olan hastaların tansiyonlarının travay sürecinde
doğumhanede çalışan sağlık profesyonelleri tarafından daha dikkatli takip edilmeleri
önerilir.
Anahtar Kelimeler: Maternal Obezite, Doğum Eylemi
İNFERTİL KADINLARDA STİGMA ALGISI: KALİTATİF ÇALIŞMA
116
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Rukiye HÖBEK AKARSU1, Nezihe KIZILKAYABEJİ2
1 Bozok Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu
2 Biruni Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
ÖZET
Giriş ve Amaç:Çoğu kültürde üreme ve doğurganlık bireye ve aileye özgü beklenen
bir fonksiyon olarak görülmektedir. Gebelik, yaşamın önemli gelişimsel basamaklardan
birini oluşturmaktadır ve üreme konusundaki yetersizlik sıklıkla sosyal bir damga
yaratmaktadır. İnfertilite de damgalanma, her iki cinsi de etkilemekle birlikte kadınlar,
toplumda yabancılaşma, izole olma, anlaşılmama ve aşağılanma algılamaları
yaşayabilmektedirler. İnfertil kadınlardaki damgalanma kadında sosyal desteğin
azalmasına, tedavi sürecine uyumun ve evlilik ilişkilerinin bozulması gibi
olumsuzluklara neden olabilmektedir.
Gereç-Yöntem: Bu çalışmanın amacı infertil kadınların stigma deneyimleme
durumlarının
belirlenmesidir. Araştırma, kalitatif çalışmalardan birebir derinlemesine görüşme
yöntemi ile
gerçekleştirildi. Çalışma Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama
Hastanesi kadın doğum polikliniklerine infertilite teşhisiyle takip edilen 12 kadın ile
yapıldı. Görüşmeleri araştırmacılar tarafından taranarak oluşturulan yarı
yapılandırılmış soru formu yönlendirdi. Görüşmeler esnasında ses kayıt cihazı
kullanıldı ancak ses kaydını istemediklerini ifade eden kadınlarla, ses kaydı
yapılmayarak uygun fiziksel ortamda birebir görüşme yapıldı. Çalışmaya başlamadan
önce Bozok Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik kurulundan etik kurul raporu alındı.
Bireylere, araştırma ve ses kaydı hakkında bilgi verilerek sözel onamları alındı. Birebir
görüşmeler 40-45 dakika sürdü ve görüşmelerin moderatörlüğü ilgili araştırmacı
tarafından yapıldı. Görüşmenin temalarını; infertilite deneyimleme nedenleri, şu an
içinde bulundukları duygu durumları, infertiliteye bağlı olarak ailelerinden aldıkları
tepkiler, insanların kendileri hakkındaki düşünceleri, infertil olduğunu bilen bireyler ile
görüşmenin kendisi üzerinde etkileri oluşturdu. Ses kaydı kişilerin ağzından çıktığı
şekilde önce en çok söylenen ortak noktalar daha sonra farklı noktalar dökümlenerek,
deşifre edilip yazılı rapor haline dönüştürüldü. Toplanan veriler içerik analizi yöntemi
ile çözümlendi.
Bulgular: Kadınların çok yoğun stres yaşadıklarından dolayı infertil olduklarını,
infertil olmalarını takdiri ilahi olarak düşündükleri, çok üzgün ve mutsuz oldukları,
yorgun ve korkulu bir süreç yaşadıkları, insanların sürekli sizin neden çocuğunuz
olmuyor sorularına maruz kalmaktan bıktıkları, sürekli özel hayatlarının başkaları
tarafından merak edilmesinin hoşlarına gitmedikleri, aile üyelerinden kimisinin olumlu
kimisinin de olumsuz olarak kendilerini etkiledikleri ve infertil olduğunu bilen
insanlarla görüşmelerinin kendilerini rahatsız ettikleri belirttikleri saptandı. İnfertilite
nedeninin kadın kaynaklı olsun ya da olmasın, sorumluluğun büyük bir kısmının
kadınlara yüklendiği, yakın çevresi tarafından çoçuğu olmuyor diye acıma duygusuna
ve stigmaya maruz kaldıkları, insanların kendisinin infertil olma durumunu başkalarıyla
paylaşmaları nedeniyle sosyal izolasyon yaşadıkları belirlendi. Ayrıca infertilite
tedavisi sırasında sağlık personeli tarafından da stigmaya maruz kaldıkları saptandı.
117
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Sonuç ve Öneriler: Bu bulgular ışığında infertilite polikliniklerinde ve özellikle birinci
basamakta çalışan ebe/hemşirelerin infertil bireylere profesyonel sosyal destek
sağlamaları, infertil kadınları stigmaya maruz bırakmamak için mahremiyetlerine özen
göstermeleri, stigma olgusu nedeniyle karşılaştıkları psikolojik baskı ile etkin baş etme
yöntemi geliştirmelerine, psikososyal sağlık durumlarını iyileştirmelerine ve hizmet
alabilecekleri yerleri tanımalarına yardımcı olmaları önerilebilir.
Anahtar kelimeler: infertilite, stigma, kadın, ebe, hemşire,
118
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ŞANLIURFA'DA ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDE PREMENSTURAL
SENDROM SIKLIĞI, BAŞ ETME YOLLARI VE ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Tuğba ÖZMERMER, Fatma KORUK
Harran Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Giriş ve Amaç : Kadınlarda sıkça görülen premenstural sendrom (PMS), menstural
siklusun luteal fazı sırasında ortaya çıkıp, mensturasyonun başlamasıyla hızla düzelen,
üreme çağı boyunca yaygın görülen somatik, bilişsel, duygusal ve davranışsal
semptomlar topluluğudur(1).Yapılan çalışmalarda PMS’un günlük yaşamı olumsuz
etkilediği belirtilmektedir (2,3). Bu nedenle PMS'un görülme sıklığının, etkileyen
faktörlerin, baş etme yöntemlerinin ve hangi gruplarda daha fazla görüldüğünün
bilimsel olarak değerlendirilmesi ve önlemlerin bu gruplar üzerinde alınması önemlidir.
Çalışma, Şanlıurfa’ da üniversite öğrencilerinde PMS sıklığını, baş etme yöntemlerini
ve etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Araştırma tanımlayıcı tipte olup, evrenini Harran Üniversitesi
(HRÜ) Osmanbey Kampüsünde eğitim gören 4011 kız öğrenci oluşturmuştur.
Örneklemi, Türkiye'de üniversite öğrencilerinde PMS sıklığının incelendiği çalışmalar
dikkate alınarak, tahmini orantı/oran/sıklık %57.4, hata sınırı %5 ve %95 güvenle
yapılan hesaplamada 376 olarak hesaplanmıştır. Öğrenciler, çalışmanın yapılmasına
izin veren fakültelerden, HRÜ Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı'ndan elde edilen öğrenci
listeleri kullanılarak basit rastgele yöntemle seçilmiştir. Veriler, Kişisel Bilgi Formu ve
PMS’da görülen belirtilerin şiddetini ölçmek için geliştirilmiş olan “PMS Ölçeği”
kullanılarak, Eylül-Ekim 2016 tarihleri arasında yüz yüze görüşme tekniği ile
toplanmıştır. Araştırma için HRÜ Etik Kurulu’ndan ve fakültelerin dekanlıklarından
yazılı, katılımcılardan sözlü izin alınmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde, tanımlayıcı
istatistiklerden yüzde, ortalama, standart sapma; tek değişkenli analizlerden ki-kare ve
t testi kullanılmıştır.
Bulgular:Çalışmada, öğrencilerin yaş ortalamaları 20,18± 1.71 ve menarş yaş
ortalamaları 13.60±1.26 olarak belirlenmiştir. Öğrencilerin %52,1’inde PMS olduğu ve
PMS ölçeğinden aldığı toplam puan ortalamalarının 111.36± 36.11 olduğu
saptanmıştır. Çalışmada PMS'u etkileyebilecek pek çok faktör analiz edilmiştir. Yaşı
daha büyük, kilosu daha fazla, gelir düzeyi daha düşük olan öğrencilerde PMS
prevelansının daha yüksek olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Ayrıcaanemisi olan, fastfood’u sık tüken, öfkesini kontrol edemeyen, annesinde ve kız kardeşinde adet öncesi
gerginlik durumu olan, adet görmeyi vücuttan kirli kanın her ay dışarı atılması olarak
tanımlayan ve mensturasyona ilişkin aldığı bilginin yeterli olduğunu düşünen
öğrencilerde PMS'un daha fazla olduğu saptanmıştır (p<0.05). Öğrencilerin PMS
belirtileri ile baş etmek için en çok aktiviteler yaparak enerjiyi kullanma(50.8), tatlı
yiyecekler yeme (48.1), analjezik kullanma (%33.3), dinlenme (27.4), kendini mutlu
edecek şeyler yapma (25.5), yürüyüş yapma(10.4), bol ılık su ve bitki çayı içme (%9.2)
gibi yöntemlere başvurduğu, ancak özellikle su retansiyonu (%60.4), denge/ kontrol
(%50.9) ve otonamik reaksiyon (%40.3) ile ilgili semptomlarla etkin baş edemediği
belirlenmiştir.
Sonuç ve Öneriler: Çalışma sonuçlarına göre öğrencilerde PMS prevelansının yüksek
olduğu, semptomlarla baş etmekte güçlük yaşadıkları belirlenmiştir. Bu sonuçlar
doğrultusunda, PMS'u etkileyen faktörler, baş etme yolları ve tedavisine yönelik
119
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
üniversite öğrencilerine eğitim verilmesi, PMS’u olanların tedaviye yönlendirilmesi
önerilmiştir.
Anahtar Kelimeler : Premenstural sendrom , baş etme yöntemleri, üniversite
öğrencileri
120
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
İNTRAUTERİN DÖNEMDE CİNSİYETİN ANNELERİN MUTLULUK
DÜZEYİNE ETKİSİ
Yurdagül YAĞMUR, Hatice OLTULUOĞLU, İlksen ORHAN ERGİN
İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Kadın Sağlığı ve Hastalıkları
Hemşireliği ABD
Amaç: Bu araştırma intrauterin dönemde fetüs cinsiyetinin annelerin mutluluk düzeyi
üzerindeki etkisini saptamak amacıyla yapılmıştır.
Yöntem: Tanımlayıcı tipteki araştırmanın örneklemini, Malatya Devlet Hastanesi
Beydağı kampusü kadın doğum polikliniğine 2015-2016 yılları arasında başvuran
kadınlar arasından 25 haftasın tamamlamış ve araştırmaya katılmayı kabul eden 638
gebe oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında, yarı yapılandırılmış Anket Formu ve
Oxford Mutluluk Ölçeği (OMÖ) kullanılmıştır. Veriler gebe muayeneleri sırasında
polikliniklerde kadınlarla yüz yüze görüşülerek toplanmıştır. Verilerin
değerlendirilmesinde; sayı, yüzde, ortalama, standart sapma, t testi ve ANOVA testi
kullanılmıştır.
Bulgular: Araştırmada gebelerin yaş ortalamasının 27.55±5.33 (min:18 max:41),
%33.4’ünün
ilköğretim ve altında bir eğitim düzeyine sahip olduğu, %88.6’sının çalışmadığı ve
yaklaşık yarısının (%50.8) bir çocuğa sahip olduğu saptanmıştır. Kadınların %52.7’si
mevcut gebeliklerinde erkek bebek sahibi olacaktı. Kadınların %41.2’si mevcut
gebeliklerinde, istediği cinsiyette bebeğe sahip olacağını, %23.7’si istemediği
cinsiyette bebeğe sahip olacağını ve %35.1’i bebek cinsiyetinin kendisi için önemli
olmadığını belirtmiştir. Kadınların eşleri %27.9 kız, %32.1 erkek bebek istediğini
belirtirken, %40.0 cinsiyetin önemli olmadığını belirtmiştir. Katılımcıların OMÖ
toplam puan ortalaması 122.54±17.18 bulunmuştur. Gebenin yaşı, kendisi ve eşinin
eğitim düzeyi ve eşin istediği cinsiyette bebeğe sahip olma ile OMÖ puan ortalaması
arasındaki fark anlamlı bulundu (p<0.05). Gebenin çalışma durumu, yaşadığı yer,
mevcut gebelikteki bebeğin cinsiyeti ve kadının istediği cinsiyette bebeğe sahip olması
ile OMÖ puan ortalaması arasındaki fark anlamlı bulunmamıştır (p>0.05).
Sonuç ve Öneriler: Kadının eşinin istediği cinsiyette bebeğe sahip olması mutluluk
düzeyini
artırmaktadır. Eğitim düzeyi yüksek olan ebeveynlerin daha mutlu oldukları
belirlenmiştir. Sağlık çalışanları kadınları ve eşlerini cinsiyet ayırımcılığı hakkında
değerlendirebilir ve eğitim verebilir.
Anahtar Kelimeler: Bebek cinsiyeti, Gebelik, Mutluluk, Oxford Mutluluk Ölçeği
121
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
BALIKESİR SAĞLIK YÜKSEKOKULU’NDA OKUYAN EBELİK
ÖĞRENCİLERİNİN ULUSLARARASI EBELER DERNEĞİ YETERLİLİK
ALANLARI VE T.C. SAĞLIK BAKANLIĞININ GÖREV TANIMLARINA
GÖREKENDİLERİNİ DEĞERLENDİRMELERİ
Hülya TÜRKMEN1, Selda YÖRÜK1
1 Balıkesir Üniversitesi Balıkesir Sağlık Yüksekokulu
Amaç: Bu araştırmanın amacı ebelik son sınıf öğrencilerinin Uluslararası Ebeler
Derneği (ICM) Yeterlilik Alanları ve T.C. Sağlık Bakanlığının görev tanımlarına göre
kendilerini yeterli görüp görmediklerini değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya Balıkesir Üniversitesi, Balıkesir Sağlık Yüksek
Okulu’nda okuyan 2015, 2016 ve 2017 yılında ebelik son sınıf öğrencileri (n=142)
katılmıştır. Verilerin toplanmasında öğrencilerin sosyodemografik özellikleri,
akademik not ortalaması, ICM yeterlilik alanları ve T.C. Sağlık Bakanlığının görev
tanımlarını içeren anket formu kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde sayı,
yüzde, independent t testi ve mann whitney u testi kullanılmıştır.
Bulgular: Çalışmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 22.27±1.69 (Min.21,Max.36)
dir.
Tablo 1’de ICM yeterlilik alanlarına göre öğrencilerin kendini değerlendirme durumları
gösterilmiştir. Öğrencilerin kendilerini en yeterli hissettikleri alan 2015 ve 2017 yılında
“Sağlıklı kadına etik kurallar çerçevesinde bilgi ve beceriye dayalı kaliteli bakım
verebilmek”, 2016 yılında ise “Yeni doğan için etik kurallar çerçevesinde bilgi ve
beceriye dayalı kaliteli bakım verebilmek” bulunmuştur. Öğrencilerin kendilerini en
yetersiz/kararsız hissettikleri alan 2015, 2016 ve 2017 yılında “Evde doğumlarda
kadının ve yeni doğanın sağlığını korumak için kültüre dayalı, nitelikli bakım sağlayıp,
temiz ve güvenli doğum yaptırıp acil durumlarda müdahale edebilmek” bulunmuştur.
Tablo 2’de T.C. Sağlık Bakanlığı görev tanımlarına göre öğrencilerin kendini
değerlendirme durumları gösterilmiştir. Öğrencilerin kendilerini en yeterli hissettikleri
alan 2015 ve 2016 yılında “Doğan bebeklerin cinsiyetini, boyunu, baş ve göğüs
çevresini, kilosunu kaydetmek”, 2017 yılında ise “Doğum sonrası bakım ve izlemi
yapmak”, “Doğan bebeklerin birbirine karıştırılmamasına dikkat etmek” ve “Doğan
bebeklerin göbeğinin uygun kesilip bağlanması ve sarılması, gerekli tedbirleri almak”
bulunmuştur. Öğrencilerin kendilerini en yetersiz/kararsız hissettikleri alan 2015
yılında “Gerekiyorsa epizyotomi yapmak ve onarmak”, 2016 yılında “Riskli gebelikleri
erken dönemde tespit etmek ve gerekli birimlere sevk etmek”, 2017 yılında ise “Riskli
durumları değerlendirmek ve sevkine karar vermek” bulunmuştur. Öğrencilerin ICM
yeterlilik alanlarına göre kendini değerlendirme durumu ile akademik not ortalaması
arasındaki istatistiksel ilişki incelendiğinde; “Evde doğumlarda kadının ve yeni
doğanın
sağlığını korumak için kültüre dayalı, nitelikli bakım sağlayıp, temiz ve güvenli doğum
yaptırıp acil durumlarda müdahale edebilmek” konusunda kendisini yeterli hisseden
öğrencilerin not ortalaması 3.03±0.56, kendisini yetersiz/kararsız hissedenlerin ise
2.68±0.49 bulunmuştur (p=0.010). Öğrencilerin T.C. Sağlık Bakanlığı ebelerin görev
tanımlarına göre kendini değerlendirme durumu ile akademik not ortalaması arasındaki
istatistiksel ilişki incelendiğinde; “Riskli gebelikleri erken dönemde tespit etmek ve
gerekli birimlere sevk etmek” konusunda kendisini yeterli hisseden öğrencilerin not
122
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ortalaması 2.85±0.49, kendisini yetersiz/kararsız hissedenlerin ise 2.65±0.52
bulunmuştur (p=0.020).
Sonuç: Ebelik öğrencilerinin evde doğum, epizyotomi ve riskli durumlar konusunda
kendilerini yetersiz hissettikleri belirlenmiştir. Bunun sonucunda öğrencilerin
uygulama alanlarında daha fazla desteklenmesi ve beceriye dayalı uygulamalarda daha
fazla rol alması sağlanmalıdır. Lisans aşamasında beceri düzeyinin arttırılması ebelik
mesleğinin güçlenmesinde, yeni mezun olmuş ebelerin uygulamalarından kaynaklanan
malpraktislerin minimuma indirilmesine neden olacaktır.
123
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
MEVSİMLİK TARIM İŞÇİSİ KADINLARIN YAŞAM KOŞULLARI VE
GENİTAL HİJYEN UYGULAMALARI
Yurdagül YAĞMUR1, İlksen ORHAN ERGİN1
1İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Kadın Sağlığı ve Hastalıkları
Hemşireliğ ABD
Amaç: Bu araştırma mevsimlik tarım işçisi kadınların yaşam koşulları ve genital hijyen
uygulamalarının değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır.
Yöntem: Kesitsel tipteki araştırmanın örneklemini 18 yaş ve üstü 500 kadın
oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında anket formu kullanılmıştır. Veriler işçilerin
kaldığı çadırlarda kadınlarla yüz yüze görüşülerek toplanmıştır. Verilerin
değerlendirilmesinde; sayı, yüzde, ortalama, standart sapma, x² testi kullanılmıştır.
Bulgular: Araştırmada kadınların yaş ortalamasının 26.05±10.79 (min:18 Max:64),
%33.8’inin evli ve %42.6’sının ortaöğretim ve üstü düzeyde bir eğitime sahip olduğu
bulunmuştur. Kadınların %39.2’sinin temiz suya ulaşamadığı, %46.8’inin ihtiyaç
hissettiğinde banyo yapamadığı ve %56.0’sının ihtiyaç hissettiğinde tuvalete
gidemediği bulunmuştur. Kadınların hijyen alışkanlıklarına bakıldığında ise büyük
çoğunluğunun taburede (%54.4) ve leğende oturma (%24.4) şeklinde banyo yaptığı ve
kadınların %30’unun haftada bir ve üzeri gibi uzun aralıklarla banyo yapabildiği
bulunmuştur. Katılımcıların %45’i birkaç günden daha fazla sürede iç çamaşırı
değiştirdiğini belirtmiş ve %88.4’ü iç çamaşırını elde soğuk veya sıcak su ile yıkadığını
belirtmiştir. Kadınların %75.0’i adet döneminde hazır ped kullanırken kadınların
yalnızca %37.2’si günde üç ve üzerinde ped değiştirdiğini belirtmiştir. Araştırmada
mevsimlik tarım işçisi kadınların yalnızca %31.6’sı ellerini tuvaletten hem önce hem
sonra yıkadığını ifade etmiştir. Kadınların tuvalet sonrası %38.2’sinin genital bölge
temizliğini sadece su ile yaptığı, %33.4’ünün su veya taş kullandığı bulunmuştur.
Kadınların %20.6’sı daha önce genital enfeksiyon yaşadığını belirtirken, %14.2’si şu
anda genital enfeksiyon şikayetlerinin olduğunu belirtmiştir. Kadınların medeni
durumları ile vajinal enfeksiyon arasında anlamlı ilişki olduğu bulunmuştur (x²=8.800
p=0.004). Kadınların iç çamaşırı değiştirme sıklığı ile vajinal enfeksiyon arasındaki
farkın
anlamlı olduğu bulunmuştur (x²=9.235 p=0.026). Ayrıca tuvaletten önce ve sonra el
yıkama durumu (x²=13.015 p=0.005) ve genital bölge temizliği (x²=15.810 p=0.003)
ile vajinal enfeksiyon arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunurken, genital
bölgeyi temizleme şekli ve genital bölgeyi kurulama durumu ile vajinal enfeksiyon
arasındaki fark anlamlı bulunmamıştır (p>0.05). Kadınların banyo/duş yapma şekli ile
vajinal enfeksiyon arasında istatistiksel olarak önemli fark (x²=6.169 p=0.046)
bulunduğu saptanırken, genital bölgenin temizliğinde sabun kullanma, banyo yapma
sıklığı ve adetliyken banyo yapma ile vajinal enfeksiyon arasındaki farkın anlamlı
olmadığı saptanmıştır (p>0.05). Mevsimlik tarım işçisi kadınların ped/bez değiştirme
sıklığı ve daha önce genital enfeksiyon yaşama (x²=16.804 p=0.001) ile vajinal
enfeksiyon olma durumu arasında istatistiksel olarak önemli fark bulunurken, adet
döneminde kullandıkları ped ve vajinal duş yapma durumu ile vajinal enfeksiyon
arasındaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur (p>0.05).
Sonuç: Çalışma sonunda mevsimlik tarım işçisi kadınların yaşam koşullarının kadın
sağlığı ve genital hijyen açısından oldukça riskli olduğu bulunmuştur. Kadınların
124
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
genital hijyenlerinin yetersiz olduğu, bu konuda eğitim ve fiziksel olanaklar için
desteğe ihtiyaçlarının olduğu sonucuna varılmıştır.
Anahtar Kelimeler : Mevsimlik tarım işçisi, Yaşam koşulları, Genital hijyen, Vajinal
enfeksiyon ve risk faktörleri
125
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
POSTPARTUM DÖNEMDE YAPILAN EGZERSİZLERİN POSTPARTUM
DEPRESYONA ETKİSİ
Semiha AYDIN ÖZKAN1, Büşra KORKMAZ1, Gizem YILMAZ1, Merve
BOZKURT1, Didem ŞİMŞEK KÜÇÜKKELEPÇE1
1 Adıyaman Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Ebelik Bölümü
Giriş ve Amaç: Vajinal doğum yapan kadınlarda egzersiz programının doğum sonu
depresyon üzerine etkisini değerlendirmektir.
Yöntem: Araştırma, tek gruplu ön test, son test desenli yarı deneysel tipte bir
çalışmadır. Araştırmanın evrenini Adıyaman Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları
Hastanesi’nde vajinal doğum yapan kadınlar oluşturdu. Örneklemini ise Postpartum 1.
Ayda, Edınburgh Doğum Sonrası Depresyon Ölçeği’nden (EDSDÖ) 13 ve üzeri puan
alan kadınlar oluşturdu. Araştırmanın örneklemi hesaplanırken araştırmaya alım
ölçütlerine uyan ve power analizi sonucuna göre etki büyüklüğü 0.595 ve %5 hata payı,
%95 güven aralığı ve % 80 evreni temsil gücüne sahip 34 kadın oluşturdu. Postpartum
1.ayda depresyonu olan 34 kadına ulaşabilmek için 128 kadın ile görüşme yapıldı.
Araştırmaya katılmayı kabul eden Postpartum depresyonlu 34 kadın ile telefonla
görüşerek kendilerinin bağlı olduğu Aile Sağlığı Merkezi’ne (ASM) davet edildi.
ASM’de Postpartum dönemde yapılan egzersizlerin faydaları, egzersizlere ne zaman
başlanması gerektiği ve üç farklı aşamada yapılacak olan egzersizler anlatıldı, birlikte
uygulamalı olarak yaptırıldı, haftada en az üç kez ve en az yarım saat olacak şekilde
egzersizi yapmaları anlatıldı. Bu bilgileri ve egzersizlerin görsellerini içeren egzersiz
kitapçığı verildi. Verilen eğitim uygulandığını değerlendirmek için anneler ile haftada
bir kez telefon ile görüşülerek eğitimin etkinliği değerlendirildi. Dört hafta devam eden
eğitim sonunda EDSDÖ tekrar uygulandı. Verilerin analizi için sayı, yüzde, ortalama
değerlerinin yanında bağımlı gruplarda Wilcoxon Signed Ranks testi kullanıldı.
Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 26,59±4,07 (Min 19-Maks 35)’dır. Kadınların
%41,2’si lise mezunu, %61,8’i ev hanımıdır. Katılımcıların postpartum 1.ayda EDSÖ
puanı 16,41± 1,62 iken egzersiz programı sonrası EDSÖ puanı 6,68±1,45 olarak
saptandı. Öntest ve sontest arasındaki bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu
saptandı (Z=-5,116, p=0,001).
Sonuç: Dört haftalık egzersiz programının postpartum dönemde yaşanan depresif
semptom riskini azaltmada etkili bir yöntem olduğu belirlendi.
Anahtar Kelimeler: Postpartum dönem, Depresyon, Egzersiz
126
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ANNE YAŞININ İKİLİ TARAMA TESTİ ÖNCESİ KAYGI DÜZEYİNE
ETKİSİ
Zeliha ÖZŞAHİN1, Yeşim AKSOY DERYA2
1 Siirt Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu
2 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
ÖZET
Amaç: Araştırmanın amacı, anne yaşının ikili tarama testi öncesi kaygı düzeyine
etkisini saptamaktır.
Materyal Metod: İlişkisel-tanımlayıcı olarak tasarlanan bu araştırma, bir üniversite
hastanesinin Kadın Doğum Polikliniğine 14 Ağustos 2014- 13 Ocak 2017 tarihleri
arasında ikili tarama testi yaptırmak amacıyla başvuran 232 gebe ile yürütülmüştür.
Verilerin toplanmasında Durumluluk Kaygı Ölçeği ve Kişisel Tanıtım Formu
kullanılmıştır. Verilerin analizinde; Tek yönlü varyans analizi, Pearson Korelasyonu ve
Cronbach’s Alfa Güvenirlik Analiz Testi kullanılmıştır.
Bulgular: Araştırmaya katılan gebelerin yaş ortalamasının 27.35±6.42 olduğu ve
%15.9’unun 15-19 yaş, %65.9’unun 20-34 yaş ve %18.9’unun ise ≥35 yaş grubunda
yer aldığı saptanmıştır. Yaş ve Durumluluk Kaygı Ölçeği puanları arasında pozitif
yönde orta düzeyde istatistiksel olarak anlamlı ilişki olduğu (r=0.572) (p<0.001)
belirlenmiştir. Gebelerin yaş grupları ile Durumluluk Kaygı Ölçeği puan ortalamaları
arasındaki farkın anlamlı olduğu, 35 yaş ve üzeri grupta yer alan gebelerin Durumluluk
Kaygı Ölçeği puan ortalamasının, 15-19 ve 20-34 yaş grubunda yer alan gebelerdeki
Durumluluk Kaygı Ölçeği puan ortalamalarından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde
daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05).
Sonuç: İkili Tarama Testi yaptırmak amacıyla başvurangebelerde yaş arttıkça kaygı
düzeyininde arttığı belirlenmiştir. Bu bağlamda, sağlık profesyonelleri tarafından
prenatal tarama testi öncesi yapılan değerlendirme, eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin
tamamında yaş faktörünün dikkate alınarak hareket edilmesi ve oluşabilecek kaygı
düzeyini azaltmaya yönelik girişimlerin bu doğrultuda planlanması önerilir.
Anahtar Kelimeler: Anne yaşı, İkili tarama testi
127
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
POSTPARTUM DEPRESYON VE ETKİLEYEN FAKTÖRLER: 2010-2017
ARAŞTIRMA SONUÇLARI
Yrd. Doç. Dr. Fatma AY1, Eliz TEKTAŞ1,Arife MAK1,Nalan AKTAY1
İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Amaç: Bu araştırma doğum sonrası dönem depresyonu ile ilgili yapılan araştırma
sonuçlarının ve postpartum depresyonu etkileyen faktörlerin belirlenmesi amacı ile
yapıldı.
Yöntem: Araştırma belge tarama yöntemi ile yapılmış kesitsel, tanımlayıcı literatür
taramasıdır. Araştırmada “postpartum depresyon / doğum sonu depresyon / lohusalık
depresyonu” anahtar kelimeleri kullanılarak, ULAKBİM Ulusal Veri Tabanları,
Medline/PubMed, Turkish Medline, Dergipark, Scopus ve EBSCO arama
motorlarından tarama yapıldı. 2000-2017 yılları arasında yayımlanmış toplam 39
makale araştırma kapsamına alındı. Değerlendirmeye alınan makaleler yıl, örneklem
sayısı, araştırmanın tipi ve sonuçlar açısından manuel olarak incelendi ve verilerin
frekans dağılımı yapıldı.
Bulgular: Makalelerin %51’i 2010-14 yılları arasında yayınlanmıştır. Araştırmalar 1549 yaş
aralığındaki kadınlar ile yapılmıştır. Yalnızca 1 araştırmanın örneklem büyüklüğü
500’den büyüktür. Yalnızca 2 araştırma hem anne hem de baba ile yapılmıştır.
Araştırmaların yarısından çoğu doğum sonrası 0-6 ay dönemi kapsamaktadır.
Postpartum depresyonu etkileyen en önemli faktör (%56.4) ailede / kendinde depresyon
geçmişinin olmasıdır. Yalnızca 14 araştırmada gebelikte antiemetik kullanımının
postpartum depresyonla ilişkisi araştırılmış ve ilişki saptanmamıştır.
Sonuç: Annenin ailesinde / kendinde depresyon geçmişi olması, gebeliği / çocuğu
istememe (plansız gebelik), gebelik sayısı, ekonomik durum, çok çocuğa sahip olma
postpartum depresyonun ortaya çıkmasında en etkili faktörlerdir. Bu faktörlerin
bilinmesi doğum sonrası annenin hangi konularda izlem ve desteğe ihtiyacı olduğu
konusunda ebelere rehberlik edecektir.
Anahtar Kelimeler: Postpartum, depresyon, doğum sonu, loğusa
128
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
DOĞUM EYLEMİ SÜRECİNDE PSİKOLOJİK BİR MÜDAHALE:
VARLIĞIN KULLANILMASI
Saliha BOZDOĞAN YEŞİLOT1 , Ayşe İNEL MANAV2
1 Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Psikiyatri
Hemşireliği ABD
2 Çukurova Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Yaşlı Bakım
Programı
Varlık; var olmak (presence), “her şeyden önce mevcut olmak” anlamındaki Latince
“praeesse” fiilinden köken almaktadır. Varlık kavramı genellikle psikolojide, felsefede
ve spiritüel alanda yer almıştır. Kavram, felsefeci Buber (1970) tarafından “Ben-Sen ve
Ben-O ilişkisi” kapsamında açıklanmıştır. Hemşirelik literatüründe de çeşitli
kuramcılar ve yazarlar tarafından tanımlanmıştır. Var olan literatürdeki varlık
kavramının incelemeleri değerlendirildiğinde varlık, hastayla olma ve hastanın
subjektif deneyimine duyarlı olmayı kapsamaktadır. Burada hemşirenin zamanını ve
deneyimini hastayla gönüllü olarak paylaşması ve varlığını bir hemşirelik müdahalesi
olarak kullanması söz konusudur. Hemşire, bireylerin sorunlarının, yaşam ve yaşam
kalitesinde değişimlerin olduğu, deneyimlerinden anlam buldukları zamanlarda var
olmaktadır. Gebelik ve doğum kadın yaşamına özgü dönüm
noktalarından başında gelmektedir. Bu sürein sornunda gerçekleşen rol değişimi ile
kadının yaşamı ve anlamı geri dönülmez biçimde değişmektedir. Eylemin sonlanacağı
zamana kadar olan sürecin gittikçe şiddetlenen ağrılarla ve bir takım belirsizliklerle
ilerliyor olması kadının duygusal olarak oldukça kırılgan bir duruma gelmesine yol
açabilmektedir. Bu sürecin yönetilmesinde doğuma yardım eden sağlık çalışanın
tavırları anne adayının bu süreci nasıl deneyimleyeceği ve hatırlayacağı üzerinde
oldukça etkilidir. Bir hemşirelik müdahalesi olarak varlığın bu özel zamanda doğuma
yardım eden ebe tarafından kullanılması sürecin yönetilmesinde ve kadının süreci daha
olumlu yaşamasında etkili olacağı düşünülmektedir. Bu derlemenin amacı var olan
literatür ışığında doğum eylemi sürecinde yaşanan stresin azaltılmasında varlığını
sunmanın amaçlı olarak nasıl kullanılabileceğinin tartışılmasıdır.
Anahtar Kelimeler: Doğum eylemi, Varlık, Ebe, Hemşire
129
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
GEBELİK İZLEMİNDE GÖZDEN KAÇAN: RUHSAL İZLEM
Saliha BOZDOĞAN YEŞİLOT1 , Ayşe İNEL MANAV2
1 Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Psikiyatri
Hemşireliği ABD
2 Çukurova Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Yaşlı Bakım
Programı
Kadının ruhsal sağlığı, yaşamındaki hormonal döngüler ve gelişimsel dönemlerdeki
rollerinden etkilenmektedir. Gebelik önemli bir gelişimsel dönem ödevi olup ilk tespit
edildiği andan itibaren kadının yaşamında fiziksel ve ruhsal yönden değişim
yaratmaktadır. Yaşanan değişimler her ne kadar istenen ve beklenen bir durum olsa da
değişimin kendisi ve etkileri bireyde strese yol açmaktadır. Sağlıklı bir gebelik süreci
yaşanması ve sağlıklı bir bebeğin dünya gelebilmesi için yaşanan tüm bu değişimlerin
izlenmesi esastır. Ülkemizde anne ve bebeğin fiziksel sağlığına ilişkin izlemler sağlık
sistemi içinde yerleşik bir biçimde sürdürülmekle birlikte ruhsal değişimlere özgü ve
detaylı bir izlem yapılmamaktadır. Oysa ki yaşanan gebelik süreci kadının ve doğacak
bebeğin ruhsal sağlığını etkilemekte aynı zamanda kadının ruhsal sağlığı gebelik
sürecini ve bebeği etkilemektedir. Var olan literatür incelendiğinde doğum sonrası
gelişen ruhsal sorunlar ve gebelik öncesi var olan ruhsal sorunlar nedeni ile de yaşanan
sorunlu gebelikler ve sonuçları bilinmektedir. Bu durumlar düşünüldüğünde yeni
nesillerin sağlıkla dünya gelmesi ve yetiştirilmesi için anne adayının ruhsal sağlığının
korunması ve geliştirilmesi öncelikli bir sağlık hizmetidir. Bunun için gebelik
dönemindeki rutin izlemde gebenin ruhsal değişiminin izlenmesi ve var olan ruhsal
problemi ile gebe kalan kadının izleminde gebelik takibi yapan ebe ve toplum ruh
sağlığı hemşirelerinin işbirliği yapması oldukça önemlidir. Bu nedenle bu derlemede
sözü edilen gruplar özelinde yapılacak olan işbirliğine ilişkin detaylar var olan sağlık
sistemi özelinde tartışılacaktır.
Anahtar kelimeler: Gebelik, Ruhsal İzlem, Toplum Ruh Sağlığı Hemşiresi, Ebe,
İşbirliği
130
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
HEMŞİRELİK BAŞETME KİTLERİ VE HEMŞİRELİK BAŞETME
BALONUNUN
MÜLTECİ OKUL ÇAĞINDAKİ ÇOCUKLARIN TIBBİ KORKULARINA
ETKİSİ
Emel TEKSÖZ*, Ayse Ferda OCAKÇI**, İbrahim BİLGİN***
* Mustafa Kemal Üniversitesi, Hatay Sağlık Yüksekokulu, Hatay, Türkiye
** Koç Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi, İstanbul, Türkiye
*** Mustafa Kemal Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Hatay, Türkiye
AMAÇ: Tıbbi korkular çocuğun normal gelişimini ve yaşamın geri kalanında oluşacak
hastalık ve tedavilere uyum sürecini etkiler. Yaratıcı oyun tıbbi işlem süreçlerini
eğlenceli hale getirerek, çocuğun tıbbi korkularını önler. Bu çalışmanın amacı okul
çağındaki mülteci çocukların tıbbi korkularına yaratıcı oyunun etkisini araştırmaktır.
METOD: Bu çalışma Türkiyenin Hatay ilinde yaşayan Özbek çocuklar ile yapılmıştır.
Yarı deneysel tasarımdaki çalışmada, uygun örneklem metodu kullanılmıştır.
Çalışmada çocuklara yaratıcı oyun girişimi uygulanmıştır. Yaratıcı oyun girişimi
Teksöz ve arkadaşları tarafından hastanede yatan okul çocukları için geliştirilmiştir.
Yaratıcı oyun girişimi için kullanılmamış temiz tıbbi atıklar; enjektör, maske, abeslank,
oyuncak yapım malzemeleri kullanılmıştır. Kullanılmamış temiz tıbbi atıklar
katılımcılara, oyuncak yapımı için verilmiştir. Bu çalışmada kullanılmak üzere
hemşirelik baş etme parkur balonu yapılmıştır. bu balonda hemşire, doktor, enjektör,
ilaç ve meyve figürleri hacıyatmaz şeklinde tasarlanmıştır. Bu parkurda çocuklar
figürler ile zıplama, hoplama, vurma oyun aktivitelerini gerçekleştirmiştir. Deney
grubu hemşireler ile beraber, 2 saat bu parkurda oynamıştır (Resim 1). Araştırmanın
örneklemi 35 deney grubu, 35 kontrol grubu olmak üzere 70 çocuktan oluşmaktadır.
Araştırmada Sosyodemografik bilgi formu, Tıbbi işlem korku ölçeği kullanılmıştır.
Ölçek Marion
Bloom ve ark. tarafından çocukların tıbbi uygulamalar ile ilişkili korkularını ölçmek
için
geliştirilmiştir. İstatistik analizde yüzde, ortalama, standart sapma, minumum ve
maksimum
değerler, bağımsız T testi kullanılmıştır.
SONUÇLAR: Bu çalışmada tüm çocuklar en az bir tıbbi uygulama deneyimi
yaşamıştır (hastaneye gitme, hastanede yatma, enjeksiyon, kan alınması, kulak
muayenesi, boğaz muayenesi, ilaç içme). Tıbbi işlem korku ölçeği ortalaması pre-test
24.17±12.54 olarak, post-test 11.77±7.2 olarak bulunmuştur. Yaratıcı oyun girişimi
uygulanan deney grubu ölçek ortalaması, kontrol grubuna göre anlamlıdır (Tablo 1).
Ölçeğin alt boyutlarına göre, yaratıcı oyun deney grubundaki çocukların işlemsel korku
puan ortalaması, çevresel korku puan ortalamasında anlamlı düzeyde azalmaya neden
olmuştur. Araştırmamızda deney grubundaki çocukların kişisel korku puan ortalaması,
kişilerarası korku puan ortalamasında, azalma olmasına rağmen anlamlı bir fark
oluşmamıştır (Tablo 2).
TARTIŞMA: Her çocuk yaşamının çoğunda hemşirelerle ağrılı işlemler için bir araya
gelir. Her buluşma böylesi korkuların giderilmesi için bir fırsat olabilir. Hemşireler
yaratıcı oyun girişimi ile çocukları sadece tedavi sürecine uyum sağlamasını değil, aynı
zamanda onların erken dönemde tıbbi korkularının çözülmesini de yardımcı olurlar.
131
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Hemşireler bu çalışmada hastane dışında çocuklar ile yaratıcı oyun için bir araya
gelmiştir. Çocukların normal gelişim süreci gözönüne alındığında, medikal korkular
için hemşirelik araştırmalarında yaratıcı oyunun kullanımının yaygınlaştırılması
önerilebilir.
*Bu çalışma Doğu Akdeniz Kalkınma Ajansı SODES kapsamında desteklenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Yaratıcı oyun, Mülteci, Okul çağı çocuklar, Tıbbi korku
132
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
BİRİNCİ BASAMAKTA DOĞUM ÖNCESİ BAKIM HİZMETLERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Mahide DEMİRELÖZ AKYÜZ1, Yeliz KILIÇ ÖZTÜRK2, Esin ÇEBER
TURFAN1
1 Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü
2 Ege Üniversitesi İzmir Atatürk Sağlık Yüksekokulu, Ebelik Anabilimdalı Yüksek
Lisans Öğrencisi
Anne-yenidoğan sağlığını etkileyen faktörlerle ilgili bilgilere ulaşmada ve koruyucu
önlemlerin alınmasında en önemli unsur, eğitime en çok ihtiyaç duyulan gebelik
döneminde birinci basamakta ebeler tarafından ev ziyaretleri yoluyla yapılan Doğum
Öncesi Bakım (DÖB), izlem ve danışmanlık hizmetleridir. Bu hizmetler, standart
sayıda, kalitede ve devamlı olarak verilebildiği takdirde toplumdaki anne-yenidoğan
sorunlarının azalacağı belirtilmektedir. Standardın sağlanabilmesi için DÖB
hizmetlerinin değerlendirilmesine yönelik niteliksel ve niceliksel değerlendirme
ölçütlerine ihtiyaç vardır.
DÖB değerlendirmesinde “Kessner'in Yeterlilik Ölçütü (Kessner Index) veya Doğum
Öncesi Bakım Kullanımı Yeterlilik Ölçütü (Adequacy of Prenatal Care Utilization
Index, Kotelchuck Index” lerinin kullanılması önerilmektedir. Bu ölçeklerde DÖB
hizmetinin değerlendirilmesinde hizmet almaya başlama zamanı, alınan hizmetin sayısı
vb. değerlendirilmektedir. Ülkemizde Türkiye Nüfus Sağlık Araştırması (TNSA)
sonuçları ile DÖB hakkında bilgi alınabilmektedir. TNSA 2013 bulgularına göre
annelerin araştırma tarihinden önceki beş yılda yapılan son doğumlarının % 97’sinde
en az bir kez DÖB alındığı belirtilmiştir. Ancak 4 ve daha fazla DÖB alan kadınların
oranının %89 olduğu belirtilmiştir. Sağlık Bakanlığı Doğum Öncesi İzlem protokolüne
göre göre; her gebenin en az 4 kez DÖB alarak nitelikli izlenmesi, her doğumun
hastanede gerçekleştirilmesi, acil obstetrik vakaların yönetimi ve sevklerinin
gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda değerlendirildiğinde annelerin %
11’inin yeterli sayıda DÖB almadığı söylenebilir. Kessner Index’e göre DÖB’da
yeterlilik için DÖB'nin ilk trimestırda başlaması ve miadında gebelik için dokuz izlem
yapılmış olması gereklidir; ancak ülkemizde bu yeterliliğe ulaşılamadığı
görülmektedir. Doğum Öncesi Bakım Kullanımı Yeterlilik Ölçütüne göre ise, yine
ülkemizde DÖB alma durumu yeterli düzeyde değildir. Doğum öncesi dönemde izlem
ve danışmanlığın yeterli sayıda ve yeterince zaman ayrılarak yapılması durumunda
gebelik, doğum ve doğum sonu dönem anne-bebek komplikasyonlarının
azalabileceğini bilinmektedir. Bu nedenle DÖB
hizmetlerinin niteliksel olarak da “Prenatal Bakım Memnuniyet Ölçeği” vb. ölçekler de
kullanılarak ölçülmesi gerekmektedir. Bu çalışmada ülkemizdeki DÖB hizmetleri
belirtilen ölçütler ve T.C. Sağlık Bakanlığı Doğum Öncesi İzlem protokolü kapsamında
niceliksel ve niteliksel olarak incelenmiştir. DÖB hizmetlerinin verilmesinde birinci
basamak koruyucu sağlık hizmetlerinde önemli bir yeri olan ebelerin etkili DÖB
hizmetleri sunabilmeleri için öneriler getirilmiştir. Böylece ebelerin birinci basamakta
varoluşsal kimliğinin de önemi vurgulanmıştır.
Anahtar Kelimeler: birinci basamak,doğum öncesi bakım,ebelik
133
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ŞANLIURFA\'DA MEVSİMLİK TARIM İŞÇİSİ KADINLARDA ÜRİNER
İNKONTİNANS PREVELANSI, TEDAVİ ALMA DURUMLARI VE
ETKİLEYEN
FAKTÖRLER
AyşegüL KILIÇLI1, Fatma GÖZÜKARA KORUK1
1 Harran Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Giriş ve Amaç: Kadınlar arasında oldukça sık görülen üriner inkontinans (Üİ), sosyal
ve hijyenik sorunlara yol açan ve objektif olarak gösterilebilen istemsiz idrar kaçırma
olarak tanımlanmaktadır.1 Yapılan çalışmalarda dünyada Üİ prevelansının %15-%52
arasında değiştiği ve 200 milyondan fazla insanın Üİ sorunu yaşadığı belirtilmektedir2.
Üriner inkontinansa neden olan pek çok faktör bilinmektedir3. Risk faktörleri göz
önünde bulundurulduğunda mevsimlik tarım işçisi (MTİ) kadınlar Üİ açısından riskli
bir grubu oluşturmaktadır. Çünkü MTİ kadınlar sosyo-ekonomik düzeylerinin düşük
olması ve çalışma koşulları nedeniyle sağlık hizmetlerine erişmede ve kullanmada
sorunlar yaşamaktadır4. Bu nedenle çalışma, Şanlıurfa'da MTİ kadınlarda Üİ
prevelansı, tedavi alma durumları ve bunları etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla
yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Çalışma kesitsel tipte olup, evrenini 15-49 yaş arasındaki MTİ
kadınlar
oluşturmuştur. Örnek seçiminde Dünya Sağlık Örgütü’nün 30 küme örneklem tekniği
kullanılmıştır. Her kümede 10 kişi olmak üzere, toplamda 300 kişiye ulaşılmıştır.
Veriler, Tanımlayıcı Veri Toplama Formu aracılığı ile Şubat–Mart 2015 tarihleri
arasında Şanlıurfa İl Merkezi'nde, yüz yüze görüşme tekniği ile toplanmıştır. Araştırma
için Harran Üniversitesi Etik Kurul'undan yazılı, katılımcılardan sözlü izin alınmıştır.
Verilerin değerlendirilmesinde; tanımlayıcı istatistiklerden yüzde, ortalama standart
sapma, tek değişkenli analizlerden Ki-kare ve Man Whithney-U testi kullanılmıştır.
Bağımsız değişkenlerin Üİ üzerine birlikte etkisi çok değişkenli analizlerden Lojistik
Regresyon Modeli Backward Stepwise yöntemiyle ile yapılmıştır.
Bulgular: Çalışmada kadınların yaş ortalamasının 29.2 olduğu, %53.0'ünün okur-yazar
olmadığı, tarım işçiliği sürelerinin 15.3 yıl ve tarlada çalışma sürelerinin günlük 12.1
saat olduğu belirlenmiştir. Kadınların %56.0'sında Üİ (%21.7'sinde stres inkontinans,
%7.0'sinde sıkışma tip inkontinans, %27.3'ünde mikst tip inkontinans) olduğu ve
bunlardan sadece %21.4'ünün tedavi aldığı belirlenmiştir. Tedavi alan kadınların
tamamı sadece ilaç tedavisi aldığını; tedavi almayanların ise %50.0'si Üİ sorununu
normal bir durum olarak karşıladığını, %28.8'i utanma, korku, sağlık personeline
güvenmeme nedeniyle tedavi alamadığını ifade etmiştir. Çalışmada tek değişkenli
analizlerde istatistiksel olarak anlamlı fark yaratan medeni durum, eğitim, yaş, BKİ,
MTİ olarak çalışma süresi, düşük, zor doğum eylemi, iri bebek doğumu, düzenli adet
görme, menopoza girme, kronik hastalık, sürekli öksürük, konstipasyon, son bir yıl
içinde üriner enfeksiyon geçirme, uterus prolapsusu, sistosel, hemoroid değişkenleriyle
lojistik regresyon modeli oluşturulmuştur. Lojistik regresyon analizinde, MTİ
kadınlarda Üİ riskini evli olmanın 3.5 kat, öksürük şikayeti olmanın 6.7
kat ve sistoselin 2.9 kat artırdığı belirlenmiştir.
Sonuç ve Öneriler: Çalışma sonuçlarına göre MTİ kadınların yaklaşık yarısından
fazlasında Üİ olduğu, ancak kadınların Üİ nedeniyle tedavi arama çabalarının düşük
134
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
olduğu belirlenmiştir. Bu sonuçlar doğrultusunda, MTİ kadınların Üİ riskini artıran
çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi, kadınlara Üİ bulguları, risk faktörleri,
korunma ve tedavi gibi konularda eğitim verilmesi, inkontinansı olanların tedaviye
yönlendirilmeleri önerilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Mevsimlik tarım işçisi, kadın, üriner inkontinans, üriner
inkontinans risk faktörleri
135
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
GEBELERİN UYKU ÖZELLİKLERİ VE DEPRESİF SEMPTOMLAR
ARASINDAKİ
İLİŞKİNİN İNCELENMESİ
Gülçin NACAR1, Sermin TİMUR TAŞHAN1
1 İnonu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Kadın Sağlığı ve Hastalıkları
Hemşireliği ABD
Araştırma gebelerin uyku özellikleri ve depresif semptomlar arasındaki ilişkiyi
belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırma hastane temelli, tanımlayıcı ve ilişki arayıcı
bir çalışmadır. Araştırma, ülkenin doğusunda bulunan Malatya ilindeki bir devlet
hastanesi gebe polikliniklerinde gebelik haftası 28 ve üzerinde olan gebeler ile 1 Aralık
2014-30 Mart 2015 tarihleri arasında yürütülmüştür. Örneklemi araştırmaya alım
ölçütlerine uyan, yapılan güç analizine göre 0,05 etki büyüklüğünde ve %5 yanılgı
düzeyi ile belirlenen %95 güven aralığında %98 oranla evreni temsil gücüne sahip 436
gebe oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında araştırmacı tarafından literatürden
yararlanılarak geliştirilen Katılımcı
Tanıtım Formu, Kadın Sağlığı İnisiyatifi Uykusuzluk Ölçeği ve Beck Depresyon
Ölçeği kullanılmıştır. Veriler, tanımlayıcı istatistik, ki-kare testi ve Backward Stepwise
lojistik regresyon analizi kullanılmıştır. Araştırmada gebelerin %36’sında uykusuzluk,
%38.1’ inde depresif semptomların bulunduğu saptanmıştır. Araştırmada uykusuzluk
problemi olanların olmayanlara göre 1.64 kat, gebelikten önce ve gebeliğindeki uyku
arasında fark yaşayanlarda yaşamayanlara göre 2.79 kat ve sabah dinlenmiş
uyanmayanlarda uyananlara göre 2.59 kat depresif semptomların daha fazla olduğu
saptanmıştır. Araştırmada uykusuzluk ile depresif semptomlar arasında ilişki olduğu,
uykusuzluk problemi yaşayanlarda depresif semptomların daha fazla görüldüğü
saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Depresif semptomlar, uyku özellikleri, Kadın Sağlığı İnisiyatifi
Uykusu
136
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
KADINLARIN DOĞUMA YÖNELİK KULLANDIKLARI GELENEKSEL
YÖNTEMLER VE ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Sermin TİMUR TAŞHAN1, Saadet BOYBAY KOYUNCU2
1 İnönü Üniversitesi
2 Adıyaman Üniversitesi
Amaç: Araştırma kadınların doğuma yönelik kullandıkları geleneksel yöntemler ve
etkileyen
faktörlerin belirlenmesi amacıyla tanımlayıcı ve kesitsel olarak yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Araştırma, ülkenin doğusunda bulunan bir devlet hastanesinin
postpartum
servisinde vajinal doğum yapan 316 kadın ile yürütülmüştür. Veriler araştırmacı
tarafından
oluşturulan katılımcı bilgi formu ile toplanmıştır. Araştırmaya dahil edilme kriterleri
miadında vajinal doğum yapma, gebeliğinde herhangi bir sağlık problemi olmama ve
tek fetüse sahip olmadır. İstatistiksel analizlerde yüzde, ortalama, bağımsız guruplarda
t Testi ve One Way Anova testleri kullanılmıştır.
Bulgular: Araştırmada kadınların tamamı en az bir tane doğuma ilişkin geleneksel
yöntem
kullandığını belirtmiştir. Araştırmada kadınların doğuma yönelik kullandığı geleneksel
yöntemlerin ortalama 2.52±1.18 olduğu saptanmıştır. Araştırmada ileri yaşta, gebelik
sayısı fazla, çekirdek aile tipine sahip olan ve düşük deneyimi olmayan kadınların daha
fazla geleneksel yöntem kullandıkları saptanmıştır (p<0.05). Kadınların doğum ağrısını
azaltmak için kullandıkları geleneksel yöntemlerin sırasıyla kuran okumak, muska
kullanmak ve türbelere gitmek ya da gitmemek olduğu doğum eylemini hızlandırmak
için kullandıkları geleneksel yöntemlerin ise karna sabun sürmek, çeşitli sebzeler
yemek, eş ile sık ilişkiye girmek ve yumurta tozu yemek olduğu saptanmıştır.
Kadınların %84.8’inin geleneksel yöntemleri sosyal çevreden öğrendiklerini, %75.3’ü
eşinin geleneksel yöntem kullanmalarını onayladığını belirtmiştir.
Sonuç: Araştırmada kadınların doğum sürecini değiştirmek için hala yüksek oranlarda
geleneksel yöntem kullandıkları görülmektedir. Kadınların kullandıkları geleneksel
yöntemlerin bazıları sağlık için risk oluşturmazken, karna sabun sürmek ve yumurta
tozu yemek gibi uygulamaların sağlık için risk oluşturabilmektedir. Kadınların daha
çok geleneksel yöntemleri sosyal çevrelerinden öğrenmeleri ve eşlerinin büyük oranda
geleneksel yöntemleri onaylaması geleneksel yöntem kullanımının ileriki zamanlarda
da yaygınlığını koruyacağını göstermektedir.
Anahtar kelimeler: Doğum, geleneksel Yöntem, etkileyen faktörler
137
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ANNELERİN EMZİRME KONUSUNDA UYGULAMALARI VE ETKİLEYEN
FAKTÖRLER
Kıymet YEŞİLÇİÇEK ÇALIK1, Fatma COŞAR ÇETİN2, Reyhan ERKAYA3
1Yrd. Doç. Dr. Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik
Bölümü, Trabzon,Türkiye.
2 Yrd. Doç. Dr. İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi
Hemşirelik Bölümü,İstanbul, Türkiye.
3Öğr. Gör. Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik
Bölümü, Trabzon,Türkiye.
Tanımlayıcı olarak planlanan çalışma annelerin emzirmeye başlamasını, sürdürmesini,
emzirme konusundaki uygulamalarını ve bunu etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla
yapılmıştır. Çalışmanın örneklemini Trabzon Tıp Fakültesi Farabi Hastanesinde Çocuk
Polikliniğine başvuran ve araştırmaya katılmayı kabul eden 19-45 yaş arası 401 anne
oluşturmuştur. Veriler araştırmacılar tarafında literatür doğrultusunda hazırlanan anket
formu ile yüz yüze uygulanarak elde edilmiştir. Veriler SPSS 22.0 programıyla analiz
edilerek, grupların karşılaştırılmasında ki-kare testi kullanılmış ve istatistiksel anlamlılık
düzeyi p< 0,05 olarak kabul edilmiştir. Annelerin %66,1’i anne sütü ve emzirme
konusunda eğitim almış, %45,6’sının doğumdan sonra ilk yarım saat içinde emzirmeye
başlamış, %76,3’ü doğumdan sonra ilk besin olarak anne sütü, %14,0’ü ise formül mama
vermiştir. Annelerin %72,8’i bebeklerini her istediğinde, %74.3’ü her seferinde 15dk
dan fazla bir süre emzirdiğini ancak sadece % 9,0’ı ilk altı ay sadece anne sütü verdiğini
belirtmiştir. Altı aydan daha az anne sütü veren annelerin %27,5’i bebeğin emmeyi
bırakmasını, %26,0’ı ise anne sütünün yetersiz olmasını neden olarak göstermiştir.
Annelerin %52,6’sı 4-5. aylarda ek gıdalara başladığını, %58,1’i ek gıda olarak su ve
formül mama verdiğini, %45,4’ünün biberon, %44,9’unun emzik
kullandığı ve %12,2’sinin ise anne sütüne eş değer mama olduğu fikrine katıldığını
belirtmiştir.
Annelerin yaşı, öğrenim düzeyi, çalışma durumu, aile yapısı, antenatal izle sıklığı, anne
sütü ve
emzirme ile ilgili eğitim alma durumu ve yaşayan çocuk sayısı arasında anlamlı bir fark
saptanmıştır (p<0.05). Annelerin ilk altı ay sadece anne sütü verme oranlarının düşük
olduğu, erken dönemde ek gıdalara başladığı ve biberon/emzik kullanma
alışkanlıklarının yaygın olduğu görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Anne sütü, ek gıda, emzirme, Türkiye.
DOĞUM EYLEMİNDE SIK YAPILAN MÜDAHALELERİN ANNE
MEMNUNİYETİNE ETKİSİ
138
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Kıymet YEŞİLÇİÇEK ÇALIK1, Özlem KARABULUTLU2, Canan YAVUZ3
1 Karadeniz Teknik Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü
2 Kafkas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü
3 Kars Toplum Sağlığı Merkezi
Amaç: Günümüzde doğuma ilişkin temel yaklaşım; doğumun fizyolojik bir süreç
olduğu ve çok az düzeyde tıbbi girişim gerektirdiğidir. Ancak bugün bu görüşün aksine
hala doğumda tıbbi müdahalelerin yaygın olarak kullanıldığı görülmektedir. Bu
nedenle, bu çalışma hem doğum eyleminde sık yapılan müdahalelerin doğum
eyleminde anne memnuniyetine etkisinin incelenmesi hem de doğum eyleminin
yönetimine ilişkin kararlar konusunda kanıta dayalı öneriler sunmak amacıyla
planlanmıştır.
Method: Mayıs-Aralık 2015 tarihleri arasında Kars Harakani Devlet Hastanesi Kadın
Hastalıkları ve Doğum kliniğinde gerçekleştirilen bu tanımlayıcı çalışmanın
örneklemini 351 lohusa oluşturdu. Veriler amacına uygun hazırlanmış anket formu ve
Doğumda anne memnuniyeti ölçeği ile toplandı. Verilerin analizinde, ölçeğin normallik
dağılımına bakıldı (Kolmogorov - Smirnov), ölçek puanları normal dağılıma sahip
olmadığı için (p<0,05) non parametrik testler uygulandı. Tanımlayıcı istatistiksel
metotların (Frekans, Yüzde, Ortalama, Standart sapma) yanı sıra Mann Whitney U testi
kullanıldı. Sonuçlar % 95 güven aralığında değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmamızda doğum yapan annelerin memnuniyet ortalama puanı 139,59
± 29,02 olarak düşük bulundu. Kadınların %80.6’sına lavman, %70.7’sine indüksiyon,
% 95.4’üne NST, % 54.7’sine fundus üzerinden elle kontraksiyon takibi, %92.3’sine
doppler veya fetoskop ile ÇKS dinleme, %72.9’una tuşe/vaginal muayene (4 ve üzeri),
%31.9’una amniotomi, %31.3’üne ağrı kontrolü amaçlı ilaç, %74.9’una üne intravenöz
sıvı, %80.3’üne sıvı/besin kısıtlanması, %68.9’una epizyotomi, %74.6’sına kapalı
glottis tarzı ıkındırma ve %43.3’üne fundal bası uygulandı. Doğum eyleminde
indüksiyon (p=0,005<0,05), NST (p=0,021<0,05), fundus üzerinden elle kontraksiyon
takibi yapılan (p=0,024<0,05), abdomen üzerinden sıklıkla ÇKS dinlenen
(p=0,021<0,05), hareket kısıtlılığı uygulanan (p=0,000<0,05), 4 ve üzeri tuşe/vaginal
muayene (p=0,001<0,05), farmakolojik ağrı kontrolü sağlanmayan (p=0,007<0,05),
intravenöz sıvı takılan (p=0,034<0,05), epizyotomi uygulanan (p=0,004<0,05),
valsalva tipi ıkındırılan (p = 0,000 <0,05), fundal bası (p=0,007<0,05) ve sıvı/besin
alımı kısıtlanması yapılan (p=0,014<0,05) kadınların memnuniyetlerinin düşük olduğu
belirlendi.
Sonuç: Çalışmamızda doğum eyleminde tıbbi girişimlerin yüksek oranlarda
uygulandığı ve doğuma yapılan müdahalelerin, doğum deneyiminden duyulan
memnuniyeti olumsuz yönde etkilediği düşünülmektedir. Bu sonuçlara dayanarak her
doğumda rutin uygulanan birçok girişimin yeri ve önemi kanıta dayalı olarak yeniden
sorgulanmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Doğum, doğum eyleminde sık yapılan müdahaleler, doğumda
anne memnuniyeti
DOĞUM EYLEMİNDE RUTİN YAPILAN MÜDAHALELERİN DOĞUM
SONU KONFOR DÜZEYİNE ETKİSİ
139
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Kıymet YEŞİLÇİÇEK ÇALIK1, Özlem KARABULUTLU2, Canan YAVUZ3
1 Karadeniz Teknik Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü,
Trabzon, Türkiye
2 Kafkas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü, Kars, 36100,
Türkiye
3 Kars Toplum Sağlığı Merkezi, Kars, Türkiye
Amaç: Bir doğum eyleminde gerçek tıbbi bir sebep yokken istisnasız herkese yapılan
rutin müdahaleler hem doğumun gidişatını hem de doğum sonu annenin konforunu
olumsuz etkilemektedir. Bu çalışma doğum eyleminde rutin yapılan müdahalelerin
doğum sonu konfor
düzeyine etkisini belirlemek amacıyla planlandı.
Metod: Mayıs-Aralık 2015 tarihleri arasında Kars Harakani Devlet Hastanesi Kadın
Hastalıkları ve Doğum kliniğinde gerçekleştirilen bu tanımlayıcı çalışmanın
örneklemini 351 lohusa oluşturdu. Veriler amacına uygun hazırlanmış anket formuve
Doğum Sonu Konfor ölçeği ile toplandı. Verilerin analizinde, ölçeğin normallik
dağılımına bakıldı (Kolmogorov - Smirnov), ölçek puanları normal dağılıma sahip
olmadığı için (p<0,05) non parametrik testler uygulandı. Tanımlayıcı istatistiksel
metotların (Frekans, Yüzde, Ortalama, Standart sapma) yanı sıra Mann Whitney U testi
kullanıldı. Sonuçlar % 95 güven aralığında değerlendirildi. Bulgular: Çalışmamızda
kadınların doğum sonu konfor ölçeği toplam puan ortalaması 118. 52±16.62 olarak orta
düzeyde bulundu. Kadınların %80.6’sına lavman, %70.7’sine indüksiyon, % 95.4’üne
NST, % 54.7’sine fundus üzerinden elle kontraksiyon takibi, %92.3’sine doppler veya
fetoskop ile ÇKS dinleme, %72.9’unavaginaltuşe (4 ve üzeri), %31.9’una amniotomi,
%31.3’üne ağrı kontrolü amaçlı ilaç, %74.9’unaintravenöz sıvı, %80.3üne sıvı/besin
kısıtlanması, %68.9’una epizyotomi, %74.6’sına valsalva tipi ıkındırma,
%43.3’ünefundal bası uygulandı. Doğum eyleminde NST (p=0,010<0,05), vajinal tuşe
(4 ve üzeri) (p=0,031<0,05), epizyotomi (p=0,001<0,05), fundal bası uygulanan
(p=0,006<0,05), intravenöz sıvı takılan (p=0,000<0,05), sıvı/besin alımı kısıtlanması
yapılan (p=0,000<0,05), valsalva tipi ıkındırılan (p=0,004<0,05), doğum sonrası ağrı
kesici ilaç uygulanmayanlarda (p=0,002<0,05)ve doğum sonu kanama kontrolü yapılan
(p=0,011<0,05) kadınların doğum sonu konfor düzeylerinin düşük olduğu belirlendi.
Sonuç: Çalışmamızda doğum eyleminde yüksek oranlarda yapılan rutin müdahalelerin
doğum sonu konfor düzeyini olumsuz yönde etkilediği belirlendi.
Anahtar Kelimeler: Doğum, doğum eyleminde yapılan rutin müdahaleler, doğum
sonu konfor
KADINDA OVULASYON İZLEM YÖNTEMLERİNE İLİŞKİN BİLGİ VE
UYGULAMALARİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Tuba GÜNER EMÜL1, Zehra DURNA2
140
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
1 Mersin Üniversitesi
2 istanbul bilim üniversitesi
Amaç: Doğurganlık bilinci kapsamında fertil dönemlerin bilinmesi, istenmeyen
gebeliklerin
önlenmesi ya da gebe kalınması konusunda çiftlere yardımcı olur. Çiftlerin ovulasyon
izlem
yöntemlerini ne kadar ve nasıl bildikleri konusunda hemşirelerin/ ebelerin bilgi sahibi
olması onların verdikleri danışmanlık ve eğitici rollerini kullanırlarken önemli bir
kaynak olup bireylerin bu yöntemleri etkin kullanmalarını sağlayacaktır. Bu çalışma
Mersin Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Hastanesi Kadın Doğum
polikliniklerine başvuran kadınların ovülasyon izlem yöntemlerine ilişkin bilgi ve
uygulama durumlarını saptamak amacıyla yapıldı.
Yöntem: Çalışmaya katılmayı kabul eden kadınlara araştırmacı tarafından literatür
taranarak
hazırlanan anket formu yüz-yüze görüşme tekniği ile uygulandı. Veri toplama öncesi
kurum izinleri ve kadınlardan bilgilendirilmiş sözlü onam alındı. Veriler SPSS (20.0
versiyon) istatistik programı ile analiz edilmiştir.
Bulgular ve Sonuç: Çalışmamızda ki kadınların yaş ortalaması, 28,1 ± 6,0 olup, %45,1
(n=333)’ inin ilköğretim mezunu olduğu saptandı. Kadınların %60,1 (n=445)’inin
ovülasyon izlem yöntemlerine ilişkin bilgisinin olduğu belirlenmiş olup en fazla
olarakta %44,1’inin (n=414) takvim yöntemini bildikleri saptandı. Araştırmaya dahil
olan kadınların %48,2’si (n=357) ovulasyon izlem yöntemlerinden en az bir tanesini
kullandıkları yine en fazla kullandıkları yöntemin takvim yöntemi %93,2 (n=333)
olduğu belirlendi.
Anahtar Kelimeler: Ovülasyon izlem yöntemleri, Doğurganlık bilinci, Fertil günler,
Danışmanlık rolü, Hemşire
ZORUNLU GÖÇ OLGUSUNDA İHMAL EDİLEN ALANLARDAN BİRİ:
KADIN RUH SAĞLIĞI
Erman YILDIZ1, İlksen Orhan ERGİN1
141
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
1 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Göç deneyimi; istekli yada isteksiz, geçici ya da sürekli olabildiği gibi bireysel ya da
grup şeklinde de gerçekleşebilir, fakat bu durumlar ruhsal sorunlarla ilişkili olmasına
engel değildir. Göçün sorunlu ve zorunlu olduğu durumlarda göç eden pozisyonundaki
bireyler, yerel nüfusun istemediği "kirli, tehlikeli ve aşağılayıcı" işlerle alakası olan
kişiler olarak algılanabilir. Aynı zamanda göçmenler damgalanma, sağlıksız yaşam
koşullarıyla beraber sömürücü çalışma temposuyla; devlet sağlık bakımı ve diğer sosyal
hizmetlere sınırlı erişim deneyimi yaşayabilirler. Gebe veya doğum sonrası dönemde
göç eden kadınlar, bu dönemde sağlık ve psikososyal ihtiyaçlar nedeniyle savunmasız
bir grubu oluşturur. Göçmenlere verilen tıbbi ve antenatal hizmetler çoğunlukla sivil
toplum örgütleri tarafından sağlanmaktadır. Ne yazık ki göçmenlere sunulan ruh sağlığı
hizmetleri, acil bakımla sınırlıdır. Göçmen kadınların ruh sağlığını etkileyen faktörler
arasında; göç edilen yeni yerleşim yerindeki farklı yaşam biçimi, kültürel uyum
problemleri, lisan engeli, yetersiz sosyal destek, maddi zorluklar ve zor çalışma şartları
gibi unsurların olduğu görülür. Söz konusu bilgi ve deneyimlerden hareketle, göçmen
kadınların yaşamlarında, karşı karşıya kaldıkları ruhsal durumların ulusal ve
uluslararası çalışmalar nispetinde incelenmesinin sağlık profesyonellerine fayda
sağlayacağı
görülmektedir. Bu sebeple bu araştırma bugüne kadar Türkiye’de ve dünyada ‘Google
Akademik’ ve ‘Pubmed’ veri tabanlarında yayınlanan çalışmalarda ‘Kadın/woman,
göç/migration, ruh sağlığı/mental health’ anahtar kelimeleri kullanılarak incelemeler
yapılmıştır. İncelenen çalışmalar sonucunda; göçmen kadınların başta anksiyete,
depresyon, PTSB, intihar ve şizofreni gibi psikiyatrik bozukluklar açısından yüksek
risk altında oldukları ve sağlık sisteminin bel kemiğini oluşturan ebe ve hemşirelerin,
göçmen kadınların ruh sağlığı ve doğurganlıkla ilgili sorunlarını çözmede, anahtar
rolleri olduğu sonucuna varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kadın/woman, göç/migration, ruh sağlığı/mental health
142
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
DOĞUM SONRASI RUHSAL DURUMLAR VE KANIT DÜZEYLİ
YAKLAŞIM
Erman YILDIZ1, İlksen ORHAN ERGİN2
1 Arş. Grv., İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü,
2 Arş. Grv., İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü,
Birçok kadın, doğum ve doğumdan sonraki sürece kolay ve hızlı oryante olurken,
kadınların bir bölümünde orta düzeyde de olsa psikiyatrik belirtiler görülebilir. Bazen
bu belirtiler bazı kadınlarda hastaneye yatmayı gerektirecek oranda ağır seyredebilir
(Demir, Şentürk, Çakmak, & Altay, 2016). Gebelik ve doğum sonrası dönemde annede
gelişen herhangi bir ruhsal hastalık sadece annenin sağlığını etkilemekle kalmaz,
çocuğun gelişimini, psikososyal durumunu ve anne-bebek etkileşimini de olumsuz
etkiler (Dilbaz & Aslı, 2007). Doğum sonrası annelerin %50-80’inde huzursuzluk,
uykusuzluk, yorgunluk ve ağlama krizleri doğumu takip eden ilk haftada genellikle
hafif düzeylerde görülebilir (Kara, Çakmaklı, Nacak, & Türeci, 2001). Alan yazınında
doğum sonrası psikiyatrik problemler incelendiğinde; postpartum hüzün (blues),
postpartum depresyon ve postpartum psikoz gibi durumlarla karşılaşılır. Ancak bu
psikopatalojilerin içinde en çok üzerinde durulan durumun postpartum depresyon
olduğu görülür (Karamustafalıoğlu & Tomruk, 2000). Annelik hüznü doğumu takiben
48 saat içinde ortaya çıkar, semptomlar (ağlama, umutsuzluk, anksiyete ve
konsantrasyon bozukluğu) yaklaşık 2 hafta sürer. Postpartum depresyon, annelik
hüznünden daha sonraki dönemde başlayarak birkaç aya kadar devam eden ve
çoğunlukla akşama doğru kötüleşme eğilimi olan bitkinlik, irritabilite, iştah kaybı, uyku
bozuklukları, libido azalması gibi belirtilerle seyreder. Doğum sonu gelişen melankoli
veya depresif psikoz ise, depresif duygudurumunun ağırlaşmış bir şeklidir. Bu
olgularda, bebeğe karşı ilgi eksikliği ya da reddetme ve bebeği öldürme ya da zarar
verme korkusu görülebilir. Semptomların oluşması çoğunlukla doğum sonrası ilk
birkaç gün sonrası gelişir ancak daha geç de oluşabilir (Karamustafalıoğlu & Tomruk,
2000). Bu durumların yanı sıra annede gebelik öncesi psikiyatrik bozukluk öyküsü de
söz konusu ise bu postpartum dönemde alevlenebilir ya da şiddeti artabilir (Irving &
Saylan, 2007). Söz konusu bilgilerden hareketle, postpartum sonrası ruhsal durumun
kritik, kırılgan ve risk dolu bir süreç olması sebebiyle başta ebeler olmak üzere sağlık
profesyonellerine önemli rollerin düştüğü görülmektedir. Bu süreci sağlıklı bir şekilde
geçirebilmek için etkisi kanıtlanmış geçerli bilgi ve müdahalelerin devreye girmesinin
yanı sıra bu bilgi ve becerilerin profesyonel olan meslek gruplarınca tatbik edilmesinin
önemini ortaya koymaktadır. Bu noktada, mevcut durumla birlikte önleme ve tedavi
etmeye dair müdahale çalışmalarının kanıt düzeyinde hangi öğelerden oluştuğunun
bilinmesinde, postpartum sürecindeki annelere yararlı katkılar sunacağı görülmektedir.
Kanıt konusunda, sistematik incelemeler ve meta analizler en güvenilir kaynaklardır.
Sistematik incelemelerden elde edilen veriler değerlendirilir, eğer uygunsa meta analiz
yöntemleri uygulanabilir. Meta analiz çalışmasında, ilgili konuda çok sayıda
araştırmanın verileri toplanıp tekrar analiz edilerek kanıt üretecek şekilde sonuçlar
tespit edilebilir (Stuart, 2005). Bu bilgilerin ışığında bu araştırma, postpartum sonrası
ruhsal durumlar ile ilgili günümüz bilgi seviyesinin durumu ve bu konuda kanıta dayalı
uygulamaların neler olduğunu belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırma kanıt
düzeyinde çalışmaların yayınlandığı Cochrane veri tabanında İngilizce olarak
143
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
yayınlanmış, “postpartum”, “postnatal” ve “mental health” anahtar kelimeleriyle; tam
metnine ulaşılabilen çalışmaların incelenmesi yoluyla gerçekleştirilmiştir. İncelenen
müdahale çalışmalarından olan; toplamda 956 anneyi içeren ve birbirinden bağımsız
dokuz çalışmayı kapsayan meta analizde, psikososyal (mesela akran desteği, direktif
dışı danışmanlık) ve psikolojik (örneğin bilişsel davranışçı terapi (BDT) ve kişiler arası
psikoterapi) müdahalelerin postpartum depresyon belirtilerini azaltmada etkili olduğu
saptanmıştır (Dennis & Hodnett, 2007). Toplamda 73 katılımcıyı içeren ve gebelik
sırasında veya doğum sonrası erken dönem antidepresan tedavisinin etkinliğini
belirlemek için yapılan derleme çalışmasında; postpartum depresyonun önlenmesinde
doğumdan sonra verilen antidepresanların etkinliği konusunda açık bir delil
bulunmamış olup postnatal depresyonun profilaksisinde önerilemeyeceği sonucuna
varılmıştır (Howard, Hoffbrand, Henshaw, Boath, & Bradley, 2005). Postpartum
depresyonunun önlenmesi için gerekli olan diyet takviyelerini belirlemek amacıyla
yapılan derleme çalışmasının sonucunda, doğum sonrası depresyonun önlenmesi için
selenyum, dokosaheksanoik asit (DHA), ikosapentaenoik asit (EPA) veya başka
herhangi bir diyet takvimi tavsiye edecek kadar yeterli kanıt bulunamamıştır (Miller,
Murray, Beckmann, Kent, & Macfarlane, 2013). Genel olarak müdahale çalışmalarının
oldukça sınırlı olduğu söylenebilir. Müdahalelerin etkinliği konusunda ise, kanıt düzeyi
yüksek çalışmaların yeterli olmadığı, nitelik ve nicelik kapsamında arttırılması
gerektiği fikri ön plana çıkmaktadır. Doğum sonrası ruhsal durumun korunması ve
tedavisinde sağlık profesyonellerinin geçerli bilgi ve becerilerden haberdar olması ve
klinik uygulamalarında kullanmalarının anne-bebek etkileşiminin sağlığını koruyacak
dolayısıyla aile sağlığının sürdürülmesine önemli katkılar sağlayacağı açıktır.
Anahtar Kelimeler: Postpartum, postnatal, mental health.
144
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
SAĞLIK ÇALIŞANLARININ DOĞUM DENEYİMİ VE TERCİHLERİ
Kübra EVGİN* Filiz OKUMUŞ**
*Özel Adana Medline Hastanesi, Ebe
**İstanbul Medipol Üniversitesi Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Ebelik Bölümü,
Amaç: Tüm dünyada son yıllarda sezaryen kullanımı açısından gittikçe artan bir eğilim
söz konusundur. Türkiye, bu durumdan oldukça fazla etkilenmiştir. Günümüzde
Türkiye, dünyada sezaryen oranı en yüksek olan ülkeler arasında yer almaktadır.
Türkiye Kadın Sağlığı Araştırması (2014)’na göre kadınların sezaryen tercihlerinde
sağlık çalışanlarının tavsiyesinin de yer aldığı bildirilmiştir. Sezaryen gerekli
olduğunda uygulandığında hayat kurtarıcı bir operasyon olmasına rağmen isteğe bağlı
sezaryenin hem anne hem de bebek açısından bir takım olumsuz komplikasyonlara
sahip olduğu konusunda Amerikan Jinekoloji ve Obstetri Birliği ve Royal College of
Midwives fikir birliği içerisindedir. Kadınlar gebelikleri esnasında doğumun nasıl
olacağı konusunda oldukça fazla endişe yaşamaktadır ve gerek gebelik gerekse doğum
esnasında sağlık çalışanlarının yaklaşımları onların doğum deneyimlerini de etkilediği
düşünülmektedir. Bu düşünceden yola çıkılarak bu çalışmada, kadın-doğum alanında
çalışan sağlık çalışanlarının doğum deneyimi ve tercihlerini belirleme amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı tipte olan çalışma, Adana ve Siirt illerinde bulunan
kamu hastanelerinde Ocak-Aralık 2015 tarihleri arasında yapılmıştır. En az bir yıl
kadın-doğum alanında görev yapan ya da staj gören Adana’dan 170 (%52.3), Siirt’ten
155 (%47.7) olmak üzere toplam 325 sağlık çalışanı araştırmaya dâhil edilmiştir. Veri
toplama formu olarak araştırmacılar tarafından literatür taranarak hazırlanan 20 soruluk
veri toplama formu kullanılmıştır. Veriler, SPSS 20.0 programında sayı, yüzdelik, kikare testleri ile analiz edilmiştir.
Bulgular: Araştırmaya katılan sağlık çalışanlarının yaş ortalaması 25.2 6.8 (min: 16max:50) olup çoğunluğu 16-27 yaş aralığında ve %18.8’i erkek sağlık çalışanıdır.
Araştırmaya dâhil olan sağlık çalışanlarının %18.5’i doktorlardan, %33.5’i ebeler ve
kadın doğum hemşirelerinden, %48’i ise stajyer öğrencilerden oluşmaktadır.
Katılımcıların %24.3’ü sağlık meslek lisesi mezunu, %61.2’si lisans, %4.3’ü yüksek
lisans ve %10.2’si doktora mezunu olan sağlık çalışanlarından oluşmaktadır. Eğitim
durumuna göre örneklem dağılımında lisans mezunu olan sağlık çalışanları daha çok
yer almıştır. Sağlık personelinin haftalık çalışma saati 6-144 arasında değişmekte olup
ortalaması yaklaşık olarak 43 saattir. Araştırmaya dâhil olan sağlık çalışanlarının
kendilerinin ya da eşlerinin daha önce doğum yapıp yapmadıklarına ilişkin frekans
dağılımları; %30.5’i kendisi ya da eşi doğum yapan sağlık çalışanından olurken,
%69.5’i kendisi ya da eşi daha önce doğum yapmamış sağlık çalışanlarından
oluşmaktadır. Kendisi ya da eşi doğum yaptığını belirten çalışanların %60.6’sı bir kez,
%39.4’ü iki ve daha fazla doğum yapmıştır. Doğum yapanların %20.2’si müdahaleli
doğum (indüksiyon, epizyotomi, vakum, vb.), %49.5’i sezaryen ile, %30.3’ü ise
spontan doğum yaptığını belirtmiştir. Sağlık çalışanlarına “Türkiye’nin dünyada en
yüksek sezaryen oranına sahip 3 ülkeden biri olduğunu biliyor muydunuz sorusu
yöneltilmiştir ve %65.5’i bildiğini belirtirken, %27.7’si bilmediğini, %6.8’i ise kararsız
kaldığını belirtmiştir. Araştırmaya dâhil olan sağlık personeline gebelere tavsiye
ettikleri doğum türü sorulmuş buna göre, sağlık çalışanlarının %43.4’ü normal doğumu
önerirken, %47.4’ü sezaryen olmalarını önerdiğini ifade etmiştir. Geriye kalan %9.2’si
145
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ise doğum hakkında tavsiyeler konusunda çekimser kaldığını belirtmiştir. Araştırmaya
dâhil olan sağlık personeline “Sizce gebelik ve doğum, kadın hayatında neyi temsil
ediyor?” sorusu sorulmuş ve buna göre, sağlık çalışanlarının %69.5’i gebelik ve
doğumun kadın hayatındaki doğal fizyolojik bir süreç olduğunu, %24.0’ı patolojik
olarak yaklaşılması gereken bir süreç olduğunu belirtmiştir. Örneklemin %6.5’i ise
gebelik ve doğumun kadın hayatındaki temsilini diğer ifadeler ile yorumlamıştır.
Sonuç: Kadın-doğum alanında çalışan sağlık çalışanlarında yapmış olduğumuz çalışma
sonuçlarına göre; doğum yapan sağlık çalışanlarının sadece üçte biri spontan vaginal
doğum yaptığı, diğerlerinin sezaryen ya da müdahaleli doğum yaptıkları ortaya
çıkmıştır. Katılımcıların üçte biri Türkiye’nin dünyada en yüksek sezaryen oranına
sahip ülkelerden biri olduğunu bilmediği ve her iki sağlık çalışanından birinin sezaryeni
tavsiye ettiği belirlenmiştir. Buna rağmen çoğunluğu doğumun fizyolojik bir olay
olduğunu kabul ederken dörtte birinin patolojik bir olay olarak algıladığı görülmüştür.
Bu sonuçlar doğrultusunda; sağlık çalışanlarının sezaryen tercihleri hakkında daha çok
araştırmaya ihtiyaç olduğu söylenebilir. Özellikle kadın-doğum alanında çalışan sağlık
çalışanlarının doğum algıları değiştiğinde Türkiye’de sezaryen oranlarının azalması
konusunda bir değişim sağlanabileceği düşünülmektedir.
Anahtar Kelime: Doğum, Sezaryen, Sağlık çalışanı
Tablo 1. Sağlık Çalışanlarının
Tanımlayıcı Özellikleri Sayı
(n=325)
Yaşı [ort±s]
16-27 yaş arası
221
28-39 yaş arası
94
40 yaş ve üzeri
10
Kadın
Cinsiyet
Erkek
61
Eğitim durumu Sağlık Meslek
Lisesi
Lisans
199
Yüksek Lisans
14
Doktora
33
40 saate ve daha
Haftalık
az
çalışma süresi
40 saat üzeri
99
Cevapsız
22
Evet
Doğum yapma
durumu
Hayır
226
Bir kez
Doğum sayısı
İki kez
26
Üç ve daha fazla kez
13
Müdahaleli
Doğum şekli
Doğum
Sezaryen
49
Spontan Doğum
30
Yüzde
(%)
25.2 ±6.8 (min=16, max:50)
68.0
28.9
3.1
264
81.2
18.8
79
24.3
61.2
4.3
10.2
204
62.8
30.5
6.8
99
30.5
69.5
60
60.6
26.3
13.1
20
20.2
49.5
30.3
146
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ÜREME ÇAĞINDAKİ KADINLARIN VAJİNAL DUŞ YAPMA DURUMLARI
VE GENİTAL HİJYEN DAVRANIŞLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Öğr. Ebe Cansu ASLAN, Doç. Dr. Şule GÖKYILDIZ SÜRÜCÜ, Arş. Gör.
Cemile ONAT KÖROĞLU, Arş. Gör. Dr. Burcu AVCIBAY VURGEÇ
Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü, Adana
Amaç: Bu çalışma üreme çağındaki kadınların vajinal duş yapma durumlarının vajinal
infeksiyon üzerine etkilerini belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Yöntem: Çalışmanın evrenini 1 Mart – 1 Nisan 2017 tarihleri arasında Adana Kadın
Hastalıkları ve Çocuk Hastanesi jinekoloji polikliniklerine başvuran kadınlar,
örneklemini ise çalışmanın yapıldığı tarihler arasında jinekoloji polikliniğine
başvuran ve araştırmaya katılmayı kabul eden üreme çağındaki 15-49 yaş
arasındaki kadınlar (n=200 ) oluşturmuştur. Bulgular: Kadınların yaş ortalaması 31 ±
0.1’dir. Kadınların %72.5’ inin ev hanımı olduğu, % 84’ünün çekirdek aileye sahip
olduğu belirlenmiştir. Kadınların % 57’si vajinal duş yaptığını, vajinal duş yapanların
%32’si bu uygulamanın sağlığa yararlı olduğunu ve vajinal duş yapanların % 80.9’u
vajinal duş yapmayı kendi kendine uygulamaya karar verdiğini ifade etmiştir.
Katılımcılar vajinal duş yapma nedeni olarak % 45.5’i dini nedenler, %31.5’i
kaşıntılarını hafifletmek, %30.5’i kendisini iyi hissetmek ve %16.5’i eşini memnun
etmek olarak ifade ettikleri görülmüştür. Vajinal duş hakkında sağlık personellerinden
bilgi alma durumu ise %16’dır. Çalışmaya katılan kadınların Genital Hijyen
Davranışları Envanteri puanı 102 olarak belirlenmiştir.
Sonuç ve Öneriler: Araştırma sonucunda, katılımcıların genital hijyen davranışları
olumlu olmakla birlikte vajinal duş yapma sıklığı da yarıdan fazladır ve uygulayanların
üçte biri bunun yararlı olduğunu düşünmektedir. Kadınların vajinal duş hakkında
bilgi sahibi olma durumu değerlendirildiğinde, sağlık personellerinden bilgi alma
durumu düşük bulunmuştur. Bu sonuçlar ışığında kadınların vajinal duş hakkında
sağlık personelleri tarafından bilgilendirilmesi önemlidir. Bu konuda sağlık hizmeti
sağlanan her alanda ebelere oldukça önemli görevler düşmektedir. Üreme çağındaki
kadınlara üreme sağlığı konularında eğitim ve danışmanlık yapılması ileri dönemlerde
sağlık sorunlarının gelişmemesine katkı sağlayacaktır.
Anahtar Kelimeler: Kadın sağlığı, vajinal duş, hijyen
SAĞLAM ÇOCUK İZLEMİ VE EBELERİN ROLÜ
147
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
1Ebe Tuğçe Esra ÖZEL, 2Doç. Dr. Şule GÖKYILDIZ SÜRÜCÜ
1 Samiye Nadiye Erdem Aile Sağlığı Merkezi, Adana
2 Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü, Adana
Çocuk hastalıklarını sadece tedaviye yönelik sağlık hizmetleri ile önlemek
mümkün olmamaktadır. Son yıllarda dünyada çocuklara yönelik koruyucu sağlık
hizmetleri ağırlık
kazanmaktadır. Bu koruyucu sağlık hizmeti prekonsepsiyonel dönemden başlayarak
çocukluk
yaş dönemi sonu sayılan 18 yaşına kadar sürer. Prekonsepsiyonel bakım ve
danışmanlık, düzenli gebelik bakımı, genetik danışma, doğumun en uygun
koşullar altında gerçekleştirilmesi, yenidoğan bakımı, tarama testleri, anne sütüyle
beslenmenin sağlanması,
uygun ek gıdalara zamanında geçilmesi, aşılama ve çocuklarda psiko-motor
gelişimin değerlendirilmesini koruyucu hizmetleri arasında sıralamak mümkündür.
Koruyucu sağlık hizmetleri annelerin bilinçlendirilmesi ve çocukların eğitilmesini de
kapsamaktadır. Sağlam çocuk izlemi, temel sağlık hizmetlerinin en önemlisidir.
Birinci basamak sağlam çocuk poliklinikleri ve özel muayenehanelerde sağlam
çocuk izlemi, yapılmaktadır. Ebelere çocuk izlemleri konusunda önemli görevler
düşmektedir. Prekonsepsiyonel dönemde başlayan bakım ve danışmanlık
hizmetlerini, düzenli ve kaliteli gebelik ve bebek izlemleri takip etmelidir.
Doğum öncesi ve doğum sonrası çocuk izlemlerinin bebeklerin sağlıklarını
geliştirici ve koruyucu etkisi bulunmaktadır. Uygun protokollerle yasal olarak
yürütülen çocuk izlemleri sağlıklı toplumlar ve nesiller için anahtar rolündedir.
Birinci basamakta hizmet veren ebelerin çocuk izlemlerinde aktif rol oynadığı
görülmektedir. Bu konuda ebelerin kendilerini daha fazla geliştirmesine olanak
sağlanmalıdır. Ebeler hizmet içi eğitimler
ve bu konulardaki bilimsel etkinliklere katılarak bilgilerini güncellemeli ve
uygulamaya yansıtmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Sağlam çocuk, çocuk izlemi, ebenin rolü
148
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
GEBE KADINLARIN GEBELİKTE BESLENME KONUSUNDAKİ BİLGİ
DÜZEYLERİ VE BESLENME DURUMU
Öğr. Ebe Türkan Özge KATİPOĞLU, Doç. Dr. Şule GÖKYILDIZ SÜRÜCÜ,
Arş. Gör. Cemile ONAT KÖROĞLU, Arş. Gör. Dr. Burcu AVCIBAY VURGEÇ
Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü, Adana
Amaç: Bu araştırma kadınların gebelikte beslenme konusundaki bilgi
düzeylerini ve beslenme durumlarını belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Yöntem: Çalışmanın evrenini 1 Mart – 1 Nisan 2017 tarihleri arasında
Adana Kadın Hastalıkları ve Çocuk Hastanesi gebe polikliniklerine başvuran
gebeler, örneklemini ise çalışmanın yapıldığı tarihler arasında gebe polikliniğine
başvuran ve araştırmaya katılmayı kabul eden sağlıklı gebeler (n=150) oluşturmaktadır.
Bulgular: Gebelerin yaş ortalaması 25±0.49’dur. Katılımcıların %40’ının ilkokul
mezunu olduğu, %88’inin ev hanımı olduğu, %55.3’ünün gelir durumu kötü
olarak ifade ettiği görülmüştür Katılımcıların %96.7’si gebelikte hekim kontrolünden
geçtiği ve %94’ünün aynı zamanda ebe tarafından da izlemi yapıldığı
belirlenmiştir. Gebelerin %88’sinin ailesi beslenmesine destek verdiğini belirtmiştir.
Gebelerin %61.3’ü gebelikte beslenme ile ilgili bilgi almamıştır. Gebelikte beslenme
konusunda bilgi alanların; 32.7’si doktor, %11.3’ü ebe, %11.3’ü internet, %8.2’si
televizyon ve %2’si aile büyükleri ve %1.3’ü diyetisyenden bilgi almıştır.
Katılımcıların %76’sı anne beslenmesini çocuğun sağlığını etkilediğini düşündüğünü
belirtmiştir. Katılımcıların %62.7’sinin gebelik öncesi folik asit kullanmadığı
bulunmuştur. Gebelerin %61.3’ü üç ve daha fazla öğün şeklinde beslenmekte ve
öğünlerinde
et, yumurta, baklagiller, taze meyve ve sebze, ekmek ve tahıl türü besinleri büyük
oranda tüketirken en az süt ve süt ürünlerini tükettiklerini ifade etmişlerdir.
Sonuç ve Öneriler: Elde edilen çalışma sonuçlarına göre gebelerin gebelikte
beslenme konusunda yeterince bilgiye sahip olmadıkları görülmüştür.Gebelerin
düzenli takip ve izlemleri yapılırken beslenme konusunda bilgi gereksinimlerinin çok
fazla karşılanmadığı saptanmıştır. Toplum sağlığının temelini oluşturan sağlıklı
gebelikler için gebelikte beslenme durumu oldukça önemlidir. Bu konuda özellikle 1.
Basamakta çalışan ebelere oldukça önemli görevler düşmektedir. Gebelik düşünen
çiftler mutlaka gebelik öncesi dönemde değerlendirilmeli ve gebelik süresince
yapılan izlem ve bakımlarda gebelikteki beslenme durumu düzenli olarak takip
edilmeli, eğitim ve danışmanlık yapılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Gebelik, beslenme, bilgi
149
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
POSTERLER
150
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
CİNSEL TABULAR VE EBELİK
Fulya BATUHAN*, Tuba KIZILKAYA**
*İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü 3. Sınıf Öğrencisi
**İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Anabilim Dalı Araştırma
Görevlisi
ÖZET
Giriş/Amaç
Cinsel tabular cinsellikle ilgili konuların “ayıp, gizli ve yasak” gibi kavramlarla
bütünleştirilip
üzerinin örtülmesidir. Türk toplumunda cinsellik, tabu olarak görülmektedir. Cinsel
tabular bireylerde cinsellikle ilgili sorunlara yol açabilmektedir. Bu derlemede cinsel
tabular ve ebelerin cinsel tabuların önlenmesindeki yeri incelendi.
Cinsel Tabular ve Nedenleri
Türk toplumunda cinsel tabu olarak en başta “bekaret” kavramı yer almakla birlikte
“evlilik öncesi cinsel ilişki”, “eşcinsellik”, “mastürbasyon”, “gebelik-lohusalık
döneminde cinsel ilişki” ve “oral-anal seks” gibi tabulara rastlanır (CETAD, 2006;
Derya ve ark., 2017). Hayatın olağan bir parçası olan ve her bireyin temel hakkı olarak
kabul edilen çok boyutlu cinsellik kavramı, genellikle kültürel yapı ve dini inançlar
nedeniyle tabu haline gelir (Bozdemir ve Özcan, 2011). Toplumsal cinsiyet rolleri
tabularla ilişkilidir (Esencan ve Beji, 2015). Toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin eşitlikçi
olmayan tutum, cinsel tabulara zemin hazırlar. Bu tutum çerçevesinde kadınlar
çocukluk döneminden itibaren baskıya ve muhafazakar yaklaşıma maruz kalırken
erkekler ise daha çok ayrıcalığa ve serbestliğe sahiptir (Civil ve Yıldız, 2010; Dökmen,
2012). Dolayısıyla her iki cinste de cinsel tabular çocukluk döneminden itibaren
edinilmeye başlar (Bilgin ve Kömürcü, 2016). Ancak bu durum en çok kadınlar
üzerinde bir baskı oluşturur (Civil ve Yıldız, 2010). Cinsellikle ilgili konuşulmayan
konular bireylerin yanlış veya yetersiz bilgi kaynaklarına başvurmasına neden olur. Bu
durum da bireylerin cinsellikle ilgili tutumlarını olumsuz yönde etkilediği gibi
vajinismus ve disparoni gibi cinsel sorunlara da yol açabilmektedir. Ayrıca cinsel
tabular bireylerin cinsellikle ilgili sorunlarını ifade etmesine ve dolayısıyla sorunların
çözülmesine de engel olur (Farnam ve ark., 2014).
Cinsel Tabular ve Cinsel Sağlık Eğitimi
Cinsel tabuların önlenmesinde, cinsellikle ilgili verilen eğitimler önemli bir yere
sahiptir (Askew,2007). Ebeler 15-49 yaş kadın izlemi ve prekonsepsiyonel bakım
çerçevesinde cinsel sağlık eğitiminde rol alabilecek kritik öneme sahip sağlık
profesyonelleridir (Hoop-Bender ve ark., 2016).
Sonuç
Tabular cinsellikle ilgili olumsuz sonuçlara yol açar. Tabuların önlenmesinde eğitim
gereklidir. Cinsellikle ilgili verilen eğitimde ebelerin, ön yargısız olması, tüm kültürel
ve dini inanışlara saygılı olması ve hasta mahremiyeti konusunda özenli davranması
önemlidir (Kömürcü ve ark. 2014). Ebelerin cinsellikle ilgili eğitimlerde yer alması,
cinsel tabuların önlenmesinde katkı sağlayacağı öne sürülebilir.
Anahtar kelimeler: Cinsellik, cinsel tabular, ebelik
151
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ÜLKEMİZDE ANNE DOSTU HASTANE MODELİ
Öğr. Gör. Şeyma ÇATALGÖL1, Prof. Dr. Esin ÇEBER TURFAN 2
1. Balıkesir Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Ebelik Bölümü
2. Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
Amaç:Anne sağlığı hizmetlerinin niteliğini ve niceliğini artırarak, anne adaylarının
güvenli, kaliteli doğum hizmetine ulaşmalarını sağlamak için ülkemizde “Anne Dostu
Hastane” modeli tek kişilik doğum ünitelerinin oluşturulması esas alınarak, normal
doğum oranlarını arttırmak, müdahale oranlarını azaltmak hedefiyle uygulamaya
geçirilmiştir. Bu araştırma, anne dostu hastane modelinin esaslarını tartışmak amacıyla
yapılmış bir literatür çalışmasıdır.
Tartışma:Son yıllarda doğumların medikalizasyonu ve sezaryen oranlarındaki ciddi
artış sebebiyle, bu durumu engellemeye yönelik önlemler alınmasını gerekli hale
getirmiştir. Kanıta dayalı uygulamaların rehber alınması, kadınlara uygulanan gereksiz
girişimlerin azaltılarak anne çocuk sağlığının korunması ve mortalite morbidite
oranlarının düşürülmesi için Amerika’da başlatılan ve Türkiye’de uygulamaya
geçirilen anne dostu hastane modeli ülkemizde 2015 yılından itibaren uygulanmaya
devam etmektedir. İlk olarak Manisa ilinde hayata geçirilen programı takiben Bursa,
İzmir, Ankara, Aydın illerindeki bazı sağlık kuruluşları da de anne dostu hastane olma
kriterlerini sağlayarak, bu programa geçmişlerdir. Anne dostu hastane unvanı
çalışmalarını tamamlayan ve bu programa geçmeye hazırlanan hastane sayısı her geçen
gün artmaktadır. Anne dostu hastane olabilmek için sağlık kurumlarının sağlaması
beklenen kriterler öncelikle güvenli, kaliteli gebelik izlemi ve doğum hizmetini tüm
anne adaylarına sunmaktır. Verilen hizmet, gebelik dönemi, travay, doğum ve doğum
sonrası bakım ve danışmanlık hizmetlerini kapsamalıdır. Kurumlarda poliklinik,
eğitim, danışmanlık ve doğum hizmeti verilen ortamlar ulusal standartlara uygun
hazırlanmalıdır. Lavman, traş, besin alımının kesilmesi, erken amniyotomi, sık tuşe,
üretral kateter uygulaması gibi kanıta dayalı olmayan müdahaleler rutin olarak
uygulanmamalıdır. Travayda hareket özgürlüğü olmalı, kadına eş/partner desteği
sağlanmalıdır. Kadınların mahremiyetine özen gösterilmeli, hijyen ve konfor
standartları yüksek tutulmalıdır. Hizmet sunumu için gerekli olan insan kaynakları ve
lojistik destek optimum düzeyde olmalıdır. Acil obstetrik durumlarda sevk kriterlerine
uyulmalıdır. Doğum hizmeti anne ve bebek odaklı olmalıdır. Hizmet sunanların bilgi
ve beceri kapasitesini güçlendirmeye yönelik aktiviteler, eğitimler planlanmalı ve
uygulanmalıdır. Verilen hizmetlerle ilgili gerekli kayıtlar tutulmalı ve düzenli aralıklara
analizleri yapılarak hizmetlerin geliştirilmesinde kullanılmalıdır.
Sonuç:Anne Dostu Hastane Modeli, kadınlara gerekli güven ve desteği vermeyi,
doğumun normal bir süreç olduğununun vurgulanmasını, daha az tıbbi müdahale ile
doğumları gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Kadına doğumda hareket özgürlüğü
sunan, kanıta dayalı uygulamaları rehber alan bu yaklaşımların ülkemizde harekete
geçirilmesiyle anne dostu hastane uygulamaları hız kazanmaktadır.
Anahtar kelimeler : Anne dostu hastane modeli
GEBELİĞİN 20.HAFTA SONRASI KANAMALARI
152
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Azade SARI
Çukurova Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu
Obstetrik kanamalar tüm dünyada maternal mortalite ve morbiditenin önde gelen
nedenlerindendir. Gebelikte vajinal kanamalar ikinci (14- 27. hafta) ve üçüncü (28.
hafta- doğum) trimesterde daha nadirdir. Ancak antepartum kanama olarak adlandırılan
ve doğum eylemi ve doğumla ilişkili olmayan 20. gebelik haftasından sonraki uterus
kanamaları hem anne hem de fetusun yaşamını tehdit edecek şiddette olabilir. Bu
nedenle erken fark ve müdahale edilmesi büyük önem arz etmektedir. Antepartum
kanamalar tüm gebeliklerin %4- 5’ini komplike eder. Sebepleri ise plasenta previa
(%20), abruptio plasenta (%30), uterus ruptürü ve vasa previadır. Bu derlemede
gebeliğin yirminci haftasından sonra vajinal kanama ile gelen bir hastada klinik, ayırıcı
tanı ve acil müdahale uygulamalarının tartışılması amaçlanmıştır.
Anahtar kelimeler: Gebelik, Kanamalar, Hastane Öncesi Acil Bakım
153
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
YOKSULLUK VE KADIN SAĞLIĞI
Gülçin NACAR, SERMİN TİMUT TAŞHAN
İnonu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Kadın Sağlığı ve Hastalıkları
Hemşireliği ABD
Toplumda yaşayan bazı sosyal kesimler; sağlık, eğitim hizmetleri ile kültürel
olanaklardan ve bilgi iletişim teknolojilerinden yararlanmak açısından sosyal
dışlanmayla karşı karşıya kalmaktadır. Bu kesim aynı zamanda yoksulluğun etkilerini
de çok fazla hissetmektedir. Sosyal dışlanmaya maruz kalanlar; özellikle tarım sektörü
ile geçici ve iş güvencesi olmayan işlerde çalışanlar, eğitimsizler, kadınlar, çocuklar,
yaşlılar ve özürlülerdir. Yapılan araştırmalar kadınların erkeklerden çok daha fazla
yoksulluk yaşadığını göstermektedir. Yaşadıkları bu yoksulluk kadınları birçok yönden
etkilemektedir. Genel sağlık durumuna etkilerinin yanı sıra kadının üreme sağlığı,
sosyal yaşamdaki yeri, aile hayatı (özellikle çocuk yetiştirme süreci) yoksulluktan
etkilenmektedir. Bu derlemenin amacı, yoksulluğun kadın sağlığı üzerine etkilerini
açıklamaktır.
Anahtar Kelimeler: Kadın, yoksulluk, sağlık, üreme sağlığı
154
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
DOĞUMA HAZIRLIK SINIFINA KATILAN GEBELERİN YAŞADIĞI
FİZİKSEL VE EMOSYONEL YAKINMALARIN DOĞUM ALGILARI
ÜZERİNE ETKİSİ
Tuğba YILMAZ ESENCAN1, Döne ERTUĞRUL ABBASOĞLU1.Özlem
KARABULUT1, Ayça DEMİR YILDIRIM2,Seda KÜÇÜKOĞLU1,Fatma Deniz
SAYINER3
1Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi
2 İstanbul Kadıköy Toplum Sağlığı Merkezi
3Osmangazi Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Ebelik Bölüm Başkanı
ÖZET
Giriş: Gebelik ve doğum hem ailenin hem de kadının yaşamında oldukça önemli bir
süreç olup fizyolojik bir olay olmasının yanında kadın vücudu için önemli bir yük ve
stres oluşturmaktadır. Ayrıca gebelik vücut görüntüsünde, sosyal ilişkilerde ve aile
üyelerinin rollerinde de değişiklik yapmaktadır. Bu nedenle, gebelik ve doğum
sürecinde kadına sağlanan desteğin niteliği çok önemlidir. Günümüzde bu amaçla
oluşturulan doğuma hazırlık sınıflarının sayısı giderek artmaktadır.
Amaç: Bu araştırma gebe kadınların gebelik döneminde yaşadığı fiziksel ve emosyonel
yakınmaların belirlenmesi ve bunları etkileyen etmenlerin incelenmesi amacı ile
tanımlayıcı olarak planlanmıştır.
Materyal-Metod: Araştırma kesitsel ve tanımlayıcı olarak, İstanbul ili Anadolu
yakasında bulunan bir eğitim ve araştırma hastanesinin gebe bilgilendirme sınıfında
Aralık 2016-Nisan 2017 tarihleri arasında doğuma ve bebeğe hazırlık eğitimine
katılmış olup 6 haftalık eğitimi tamamlayan 3 sınıfın toplam 61 katılımcısı üzerinde
gerçekleştirilmiştir. Verilerin toplanmasında literatür doğrultusunda araştırmacı
tarafından geliştirilen 2 bölümden ve 74 sorudan oluşan anket formu
kullanılmıştır.Anket formunda 28 sorudan oluşan ilk bölüm; sosyo-demografik,
doğurganlık ve doğum algıları, 46 sorudan oluşan ikinci bölüm ise gebelerin gebelikleri
süresince algıladıkları fiziksel ve emosyonel sorunları içermektedir Verilerin
değerlendirilmesinde SPSS 21.0 paket programı kullanılmıştır.
Bulgular: Çalışmamıza 61 gebe kadın katılmıştır. Bu gebelerin yaş ortalaması 23 iken
en küçük yaş 20 en büyük yaş ise 43’dür. Kadınların %96.7’si çekirdek aile tipinde
yaşamakta olup %75.4’ü ve üzeri eğitim durumuna sahiptir. Çalışmamıza katılan
gebelerin %82’si ilk gebelil olmakla birlikte %93.4’ü planlı gebelik geçirdiklerini ifade
etmişlerdir. Çalışmamıza katılan gebelerin fiziksel ve emosyonel yakınmaları çeşitlik
göstermekle birlikte en çok yorgunluk (%60), uyku düzeninde bozukluk (%62.3), kasık
ağrısı (%70), sırt ağrısı (%70) ve reflü (%73) hafif-orta-şiddetli olarak görülmüştür.
Çalışmamıza katılmış olan gebelerin neredeyse tamamı (%96.7) eşinden destek aldığını
ifade etmiş, %70.5’i eş dışı destek (aile, kardeş, akraba, arkadaş vs.) aldığını ifade
etmiştir. Ayrıca eşinden destek alan kadınlar arasında %37.7’si aynı zamanda aile
içinden de destek aldığını söylemiştir. Çalışmamıza katılan kadınların ,%26.2’si
doğumun zor olduğunu düşünmekte, gebelerin neredeyse yarısı (%47) doğum ağrısı
korkusu yaşadığını ve %36.1’i ise doğumun korkulacak bir olay olduğunu ifade
etmiştir. Çalışmamıza katılan gebelerin (%37.7) doğum korkusu nedeniyle can sıkıntısı
yakınması istatistiksel olarak anlamlı çıkmıştır(p: 0.006). Gebelerden doğumun zor
olacağı düşünenler (%19.7) arasında yorgunluk yakınması incelendiğinde sonuç
155
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
istatistiksel olarak anlamlı çıkmıştır (p: 0.050). Ayrıca gebeler arasında doğumun
korkulacak bir olay olduğunu düşünenler (%13.1) ile kan şekeri yükselmesi
incelendiğinde sonuç istatistiksel olarak anlamlı çıkmıştır (p:0.050).
Sonuç ve Öneriler: Doğuma hazırlık sınıfına katılan gebelerin eğitim sonrası doğum
korkusu yaşamaya devam ettiği ve doğum ile ilgili algılarının bazı fizyolojik ve
emosyonel yakınmalarını da etkilediği saptanmıştır. Doğuma hazırlık sınıflarının
yanında gebelere bakım veren tüm ebelerin doğum öncesi, doğum ve doğum sonrası
dönemlerde anne sağlığını koruma ve yükseltme ile ilgili sorumluluklarının arttırılması
doğumların desteklenmesi adına önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Doğuma Hazırlık Sınıfı, Ebe, Doğum Algısı,Gebelikte Fizyolojik
Yakınmalar,Gebelikte Emosyonel Yakınmalar
156
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
DOĞUM ODALARINDA GÖRÜNMEYEN KİŞİLER; ANNEANELER VE
BÜYÜK ANNELER,GEBENİN BEDEN HAFIZASINDAKİ İZLERİNİN
DOĞUMA YANSIMALARI
Fadime Bingöl1, Tuğba Yılmaz Esencan2, Özlem Karabulut2,Döne Abbasoğlu2,
Ayça Demir Yıldırım3
1.Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü, Arş.Gör.Dr.
2.Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi
3. İstanbul Kadıköy Toplum Sağlığı Merkezi
Kuşaklararası geçiş henüz kanıta dayalı bilim dünyasında “bilinmeyenler” arasında olsa
da sosyal bilimler, biyoloji, kuantum fiziği gibi farklı disiplinlerde yeni araştırmalar
sayesinde “kuşaklararasındaki geçişlerin” nasıl olduğu anlaşılmaya çalışılmaktadır.
Hücresel biyoloji, nörobilim, epigenetik ve gelişim psikolojisi alanlarındaki en son
gelişmeler, travma modelleri ve tekrarlayan acıların arkasındaki mekanizmayı
anlatmak amacıyla aile geçmişinden en az üç neslin incelenmesini tavsiye etmektedir.
Bireyin ruhsallığının oluşumunda “kuşaklararası aktarım” aslında temel ve
yapılandırıcı bir rol oynar. Çünkü kuşaklararası iletişim kültürün ve bireyselliğin
temelini oluşturur. Ancak olumsuz deneyimlerin özellikle travmaların iyileştirilmeden
geçiştirilmesi, travmaların etkileri sonraki kuşaklara yansıyabileceğinden önemli bir
sorundur. Bunun en gözlemlenebilir formlarından birisi doğumlardır. Annenin kendi
doğum hikayesi bu anlamda oldukça belirleyicidir. Annenin doğumunda yaşadığı
travmalar, bebeğinin beden hafızasında kayıtlı olduğundan, tedavi edilmediği sürece
bebeği büyüyüp anne olacağı zaman onun doğumunda da en büyük engeller
arasındadır. Fareler üzerinde yapılan bir çalışmada stresin gebe anneler ve erken doğum
üzerindeki etkilerini incelemişlerdir. Sonuçta stres altındaki gebenin erken doğum
yaptığını ve kızlarının da gebeliklerinin kısa sürdüğünü ortaya çıkarmıştır. Kız torunlar
ise annelerinden de kısa gebelik yaşamıştır. Araştırmacıları en çok şaşırtan şey üçüncü
nesilde meydana gelmiştir. Stres altındaki büyükannelerin kız torunlarının, anneleri
stresli olmamasına rağmen daha kısa gebelikleri oluştur. Gebelik sırasında yaşanan
hafif-orta dereceli stresin nesillerarası geniş etkisinin olması şaşırtıcı bir sonuç
olmuştur. Bunun sonucu olarak, stresin etkileri, her bir nesil boyunca daha çok
genişlemiştir. Annenin ve bebeğin ilk spontan eylemi olan doğum ve hemen ardından
tem tene temasın sağlanmasında bebekle karşılaşma anı ve bu anların beden kayıtlarına
nasıl bir tonda aktarıldığı son derece önemlidir. Doğum sürecinin ilk anlarından itibaren
doğum sürecinin sonlandığı ana kadar olan tüm süreç yalnızca annenin değil, bebeğin
de beden kayıtlarına geçmektedir. Doğum travmalarının, bebeğin yaşama başlangıcında
yaşama olan güveninin sarsılabileceği söylenebilir. Doğum süresince annenin, doğuma
eşlik edenler tarafından yeterince desteklenmemesi, doğum esnasında annenin kendi iç
dünyasına dönmesinin engellenmesi, mahremiyet ihlalleri, doğumda yalnız bırakılma,
doğuma eşlik edenlerin saygısız tavırlarıyla karşılaşma, doğum süresince
karşılaşılabilecek sorunlara yönelik B planlarına hazır olmama, doğumda yapılan
müdahalelere hazır olmama, mükemmeliyetçi kişilik nedeniyle normal doğum
isteğinde ısrarcı olma ve sezaryen olmak zorunda kaldığında hayal kırıklığı ve
başarısızlık hissiyle doğumdan çıkma, annenin kendi annesinin doğumunda ve
annesiyle olan ilişkisinde travma deneyimlerinin olması ve bu travmaların
temizlenmeden yükleriyle doğuma girmiş olma nedeniyle anneliğe direnç gösterme
gibi bir sürü sorun anne tarafından ve paralelinde bebek tarafından da doğumun
157
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
travmatik olarak algılanmasına neden olmaktadır. Annenin doğum deneyimini beden
kayıtlarına olumsuz olarak geçmesi postpartum dönemde depresyona yatkınlık,
posttravmatik stres bozukluğu, emzirme sorunları, anne bebek bağlanma sorunları,
cinsel sorunlar, sonraki doğumlarda sezaryen isteği gibi pek çok soruna neden
olmaktadır. Doğan bebek kız bebek olduğunda ise, tüm doğum süreci onun da beden
kayıtlarına geçtiğinden, kız bebeğin gelecek yaşamındaki kendi doğumunda annesinin
yaşadığı tüm doğum travmaları su üstüne çıkmakta ve tüm sürece yansımaktadır. Bu
yansıma bazen yalnızca doğum korkusu gibi algılanmakta ve normal doğumu hiç
denemeden elektif sezaryen isteğine dönüşebilmekte yada gebe bilinçte normal doğum
istediği halde doğumun başlamaması, durması yada ilerlememesi gibi fizyolojik
yanıtlarla kendini gösterebilmektedir. Annelik rolü, gebelikle birlikte alınmaya
başlanan, gebelik süreci boyunca gelişmeye devam eden, doğumla birlikte somutlaşan
bir roldür. Hamilelikten başlayarak anne olacak kişi, yaşamının erken dönemlerindeki
anne figürleri üzerine daha fazla düşünmeye başlar. Anne olarak, süreç gereği, gebelik
dönemi boyunca bundan sonra sergileyeceği annelik rollerinin rotası belirlenirken
şimdiye kadar karşılaştığı annelik rollerinin gölgesinde de olsa yön gösterecek bir
rotaya ihtiyaç duyulabilir. Bu noktada özellikle kendi doğum hikayesi ve kendi annesi
ile olan ilişkisinde varsa travmatik deneyimlerin temizlenmesi ve bu travmaların
yüklerinden kurtulmak son derece önemlidir. Nitekim bebekte annenin ona hissettiği
ilgi, sevgi gibi tüm duyguları, çevresinde olup bitenleri, annesinin diğer kişilerle olan
ilişkileri, stresörleri gibi her şeyi beden hafızasına kaydettiğinden anne adayının
doğumunda, kendi annesinin, anneannesinin ve kadın kuşaklarından gelen tüm doğum
travmalarının doğum öncesinde temizlenmesi ve bu kadın kuşaklarının travma
gölgelerinin doğumda hissedilmemesi, beden hafızası kayıtlarının gözden geçirilmesi
doğuma hazırlanmasında son derece önemlidir.
Anahtar Kelimeler : Ebe,Doğum,Profilaksi,Beden Hafızası
158
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
PSİKOPROFLAKSİ OLARAK TEN TENE TEMAS
Tuğba YILMAZ ESENCAN1, Fadime BİNGÖL2, Özlem KARABULUT1, Döne
ABBASOĞLU1, Ayça DEMİR YILDIRIM3
1.Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi
2.Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü, Arş.Gör.Dr.
3. İstanbul Kadıköy Toplum Sağlığı Merkezi
Yaşam dokunmayla başlar. Ovum spermin dokunmasını kabul ettiğinde döllenme
gerçekleşir. Kabul başarılmışsa bir embriyo oluşacaktır. Sperm ve yumurta hücresi
arasındaki çok ince kabul süreci insan canlısının varoluşundan önce başlayan bir
ilişkinin varlığını gösterir. Doğumdan önce anne çocuk arasında farklılaşma yolunda
yürüyen iki beden arasında, doğum sırasında yaratılacak olan ortak bilinçdışının
oluşturulmasına doğru giden derin bir bağ kurulacaktır. Doğumdan sonra ise anne
rolünün en temel rolü dokunmadır. Doğum kadınların yaşamında en önemli mihenk
taşlarından birisi ve anne ile bebeğin birlikte gerçekleştirdikleri en yaratıcı, en spontan,
en doğal eylemdir. Doğum da spontanitenin bozulmaması için, bebekle
buluşma/karşılaşma anı ve tem tene temasın sağlanması son derece önemlidir ve bu an
birçok anne bebek çifti için yaşamlarının en eşsiz karesidir. Özellikle doğumdan hemen
sonra ten tene temasın sağlanması, ilk psikolojik aşı olarak değerlendirilebilir. İlk
bebeklik yıllarından itibaren bebeğin dokunulma ihtiyacının anne tarafından sevgiyle
giderilmesi, sağlıklı bir ruhsal gelişim açısından temeldir ve bebeğin diğer fizyolojik
ihtiyaçları kadar önemlidir. Anne, bebeğini doğurur doğurmaz kucağına almalıdır.
Genellikle göbek kordonu buna izin verecek uzunlukta, hatta daha uzundur. Eğer göbek
kordonu beklenilenden kısaysa, bebeği annesinin kucağına vermek yerine göbeğine
yatırmak yeterli olacaktır. Doğumu takiben ilk 60-90 dakikalık dönemin genelde en
duyarlı süre olduğu kabul edilmektedir. Doğumdan sonraki ilk saatleri içeren duyarlı
dönem boyunca anne ve bebeğin ayrı kalmalarının, bebeğin gelişmesini ve annenin
davranışını olumsuz etkileyebileceği bildirilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü 2003
yılından beri kilosu, gebelik haftası, doğum şekli ve klinik durumu ne olursa olsun tüm
yeni doğan bebeklerin, doğumdan hemen veya en kısa bir süre sonra ten tene temas
bakımı almalarını sağlamayı önermektedir. Doğumdan sonra bebeğin kan desteğinin
üçte biri halen plasenta ve umbilikal korddadır. Umbilikal kord kesilmeden önce
umbilikal korddaki atım durana kadar beklenmeli, bebeğin kan desteğini tam
aldığından emin olunmalıdır. Ten tene temasın sağlanmasıyla kordondan bebeğe kan
akımının devam etmesi sayesinde 60 ml kadar kan yenidoğana gitmektedir. Bu miktar
yetişkinlerde yaklaşık 1200 ml kana eşittir. Bu kan akımıyla ortalama 30-35 mg demir
transfüzyonu sağlanmış olur ki bu miktar 100 litre anne sütündeki demir miktarına
eşittir. Kordonu geç kesilen ve kordon kanını alabilen bebeklerin, fiziksel, bilişsel,
duygusal, dil, motor ve uyum sağlayabilme becerileri daha iyidir. Bebeğin demir
eksikliği gelişmesi özellikle ilk bir yılda beyin gelişimini olumsuz etkileyebilir. Ten
tene temasın sağlanması, anneye gebeliğini tamamlama duygusu vererek, postpartum
hüzne yakalanma riskini de azaltırken, bebeğin yaşam bulgularının sabitleşmesine, sinir
sisteminin gelişimine, erken dönemde beslenmesine, hızlı kilo almasına ve bunun
sonucunda da kısa sürede doğum ağırlığına ulaşması gibi birçok katkısı da
bulunmaktadır. Anne bebek arasındaki sağlıklı bağlanma süreci en güzel erken
dönemde ten tene temas ile sağlanabilir. Anne bebek arasında sağlıklı bağlanma süreci,
159
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
bebeğin yaşamının sonraki dönemlerinde fiziksel, psikolojik ve sosyal gelişimini derin
bir şekilde etkiler. Anneyle bağlanma, bebeğin yaşamının sonraki dönemlerinde diğer
tüm ilişkiler için bir rol modelidir. Bağlanma süreci; döllenmenin oluştuğu anda başlar,
hamilelik süresince gelişir, doğum sürecinde mühürlenir, yaşamın ilk üç yılında
kendine özgü niteliğini kazanır. Bağlanma, çocuk ile bakım veren kişi arasında gelişen
ilişkide, çocuğun bakım veren kişiyle yakınlık arayışı ile kendini gösteren, özellikle
stres durumlarında belirginleşen, tutarlılığı ve sürekliliği olan duygusal bir bağ olarak
tanımlanmaktadır. Bağlanma yalnızca çocukluk ile sınırlı olmayıp yaşam boyunca
sürer. Bağlanma türleri; güvenli bağlanma, güvensiz ve kaygılı bağlanma, güvensiz ve
kaçıngan bağlanma ve kaotik bağlanma olarak sınıflandırılmaktadır. Güvenli
bağlanma; özerklik/bağımsızlığın, insan ilişkilerinde, güvenin, ruhsal sağlığın
temelidir. Bütünleşmiş ve özerk bir kişilik, erken çocukluk döneminde, şefkat,
kucaklama, sevgi ve destek için duyulan bağımlı-ortak yaşam ihtiyaçları yeterli
düzeyde karşılandığında gerçekleşebilir. İlk temel ilişkide ortaya çıkan yetersizlikler ya
da meydana gelen aksamalar bağlanmayı olumsuz yönde etkileyecektir. Değişmez
değilse de güvenli ya da güvensiz olarak bir kez belirlendikten sonra çok az değişkenlik
gösterir. Bu noktada eksik ya da bozulmuş bir bağlanma sürecinin ya da bu sürece
neden olan etkenlerin devam etmesinin sonraki gelişim basamaklarına da etkisi
olumsuz olacaktır. Bowlby'nin çalışmalarından başlamak üzere güvensiz bağlanma
biçimi daha sonraki yaşam dönemlerinde psikopatolojinin belirleyicisi olarak
düşünülmüşken, güvenli bağlanma sağlıklı süreçlerle ilişkilendirilmiştir. Bu bilgiler
ışığında gelecek nesillerin sağlıklı olabilmesinde, yaşama sağlıklı bir başlangıç
yapabilmeleri ve özellikle anne-bebek arasında ruh sağlığının temelini oluşturan
sağlıklı bir bağlanmanın oluşabilmesi için doğumlarda ten tene temasın sağlanması
ebeler tarafından desteklenmelidir.
Anahtar Kelimeler: Profilaksi,Ten Tene Temas, Ebe
160
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
İNTRAPARTUM EBE DESTEĞİNİN POSTPARTUM DÖNEMDE
ANNE RUH SAĞLIĞINA ETKİSİ
Fadime Bingöl1, Tuğba Yılmaz Esencan2,Seda Küçükoğlu2, Begüm Aslan3
1.Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü, Arş.Gör.Dr.
2. Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi
3. Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü, Arş.Gör.
Doğum eylemi, doğal bir süreç olması ile birlikte annenin sağlığını fiziksel ve
emosyonel yönden etkileyen önemli bir olaydır. Doğum bir hastalık değildir ve
mümkün olduğu kadar normal fizyolojinin bozulmaması gerekmektedir. Tarih boyunca
doğum sancıları ve doğum sırasında kadınlar diğer kadınlar tarafından
desteklenmişlerdir. Doğum desteği ebe tarafından doğum eylemi süresince kadına
sağlanan destekleyici bakımı tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Doğum
desteğinin amaçları; doğum ağrısının hafifletilmesinde destek olma, doğum yapan
kadına aktif yardım etme, fiziksel ihtiyaçlarını, duygusal gereksinimlerini ve isteklerini
karşılama, rahatlığını sağlama, gerektiğinde bilgi verme, doğum sonuçlarını geliştirme,
doğum için cesaretlendirme, olumlu doğum deneyimi edinmesini sağlama ve annelik
rolüne geçişini kolaylaştırmadır. Doğum desteği normal doğum fizyolojisinin yolunda
ilerlemesinin yanı sıra kadının yeterlilik ve kontrol duygularını geliştirebilir,
dolayısıyla obstetrik müdahale ihtiyacı azaltılabilir. Destekleyici bakım vaginal doğum
şansını ve doğum memnuniyeti arttırır, doğum eyleminin süresi kısalır, ayrıca doğum
desteği alan annelerin bebeklerinin ilk beş dakikalık apgar skor puanlarının daha yüksek
olduğu bildirilmektedir. Ebelerin en önemli görevlerinden birisi doğum eyleminde
gebenin doğum ağrısıyla baş etmesine yardımcı olmaktır. Özellikle doğum eyleminde
gebenin desteklenmesinin doğum ağrısının daha az algılanmasına etkisi olduğu da
bilinmektedir. Ağrı kontrolünde ebenin rolünü diğer ekip üyelerinden ayıran ve önemli
kılan; ebenin gebe ile diğer ekip üyelerinden daha uzun süreli birlikte olması, sürekli
birebir bakım veriyor olmasıdır. Ebelerin bu rolleri onları teknolojik gelişimlerle elde
edilemeyen ve sağlık bakımında uzun süreli etkileri olan ayrıcalıklı bir yere
koymaktadır. Ebeler doğum ağrısıyla birlikteliğinin sağlanmasında gebelere destek
olabilecek en önemli kişidir. Doğum ağrıları ile birlikteliği sürdürebilen kadınların
doğum eylemiyle ilgili görüşleri daha olumludur. Annenin doğum eyleminde yaşadığı
sıkıntılar ve doğum ağrısının hafifletilmesinde başarısız olunması; annelerin
doğumlarını olumsuz algılamasına neden olmaktadır. Gebelerde ağrı sonucunda
meydana gelen fizyolojik etkiler annedeki anksiyete, moral çöküklüğü, bitkinlik, açlık
ve doğum eforu ile daha da kötüleşmektedir. Doğum, kadınların yaşamındaki en önemli
mihenk taşlarından biridir ve doğumun pozitif bir deneyim olarak gerçekleşebilmesi
için kadının doğum ağrısıyla başetme de desteklenmesi son derece önemlidir. Aksi
takdirde doğum travmatik olarak algılanabilir ve postpartum dönemde depresyona
yatkınlığı da artırabilir. Kontrol altına alınmamış şiddetli doğum ağrısı nedeniyle
olumsuz bir doğum deneyimi kadında erken veya geç postpartum depresyona zemin
hazırlayabildiği gibi, posttravmatik stres bozukluğuna da neden olabilir. Travmatik
doğum, kadının doğurganlık sürecinin herhangi bir aşamasında ortaya çıkan doğurma
eylemini, doğacak olan bebeği ve kendisi için yaralanma veya ölüm tehdidi olarak
algılamasıdır. Travmatik doğum deneyimine sahip olan kadınlar, doğum anını;
çaresizlik, kuvvetli bir korku ve dehşet anı olarak tanımlamaktadır. Travmatik doğum
161
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
algısı kadınlarda değerlendirilmez ve tedavi edilmezse; aile ilişkilerine zarar verebilir,
anne sütünü azaltabilir ve uzun vadede, bu annelerin çocuklarında, duygusal, bilişsel
ve davranışsal bozukluklara yol açabilir. Gebelikte ve doğum sırasında ruh sağlığı rutin
değerlendirilmediğinden çoğu kadında tedavi edilmemektedir. Sağlığın korunması ve
geliştirilmesinde travmatik doğum deneyimlerinin oluş- masını engellemek önemlidir.
Bununla birlikte eğer bir kadın travmatik bir doğum deneyimi yaşamışsa, doğum
sonunda nitelikli bir bakım ve tedavi ile doğum algısı olumluya dönüştürülebilir. Ayrıca
gelecek dönemlerde cinsel ilişki ile ilgili negatif düşünceler, istenmeyen gebeliklerde
kürtaj, sonraki doğumlarda sezeryan isteği, anne-bebek bağlanmasında yetersizlik,
emzirme sorunları, bebeği ihmal gibi durumlara neden olabilmektedir.
Tüm dünyada her beş kadından biri gebelik ve doğumla ilişkili bir ruhsal bozukluk
yaşamaktadır. Bu kadınların yarıdan fazlası anlaşılamayacağı, eleştirileceği
düşüncesiyle belirtilerini gizlediği yada belli etmemeye çalıştığı tahmin edilmektedir.
Postpartum depresyon doğumdan sonraki ilk bir yılda anneliğin en yaygın
komplikasyonudur. Postpartum depresyon yalnızca anneyi değil bebeğini ve ailesinide
etkilediğinden anne ruh sağlığı ile ilgili farkındalık yaratmak, ilerlemeden tedaviye
yönlendirmek son derece önemlidir. Bu bilgiler doğrultusunda doğum süresince
ebelerin, gebenin doğum ağrısıyla baş etmede destekleyici bakım sunması, kadının
doğum deneyimini olumlu olarak algılaması ve postpartum dönemde, postpartum
depresyon başta olmak üzere diğer ruhsal hastalıklardan ve etkilerinden korunmasında
son derece önemlidir.
Anahtar Kelimeler:Ebe,Postpartum Dönem,Ebe Desteği,İntapartum
162
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
AİLE SAĞLIĞINDA GÜVENLİ ANNELİK HİZMETLERİ
Simge ZEYNELOĞLU
Gaziantep Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
Güvenli annelik; kadına gebelik öncesi, doğum öncesi, doğum ve doğum sonrası bakım
ve tedavi hizmetlerinin verilmesi, istenmeyen ve yüksek riskli gebeliklerin önlenmesi,
gebelik, doğum ve doğum sonrası komplikasyonların tanımlanması, önlenmesi ve
yönetimini kapsar. Güvenli annelik hizmetleri anne ve bebek ölümlerinin ve
komplikasyonlarının azaltılmasına yönelik çalışmalardır. Dünyada yüksek olan annebebek ölüm ve hastalık oranlarını azaltmak üzere 1987 yılında Dünya Sağlık Örgütü
öncülüğünde, Nairobi’de düzenlenen konferansta, uluslararası kuruluşlar ve ülke
delegelerinin ortak kararı ve desteğiyle güvenli annelik programları başlatılmıştır.
Programın temel amacı, 2000 yılına kadar hizmet yetersizliği ve önlenebilir nedenlerle
oluşabilecek anne-bebek ölümleri ve sakatlıklarını %50 azaltmaktır. 2017 yılında
dünya genelinde, özellikle gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelerde anneliğe bağlı
hastalanma ve olum oranları, hala istenen düzeye ulaşamamıştır. Bu durum, güvenli
annelik programının daha uzun yıllar önemini koruyacağı anlamına gelmektedir.
Güvenli annelik programlarında ebeler birinci basamak sağlık kuruluşlarında anne ve
bebek sağlığı açısından önemini benimseyen bir tutumda olmalıdırlar. Aile Sağlığı
Merkezlerinde Gebeliklerin Planlanması, Doğum Öncesi Bakım, Riskli Gebelik
Yönetimi, Sağlıklı Doğum, Doğum Sonrası Bakım konularında ebeler tarafından
düzenli eğitim verilebilir. Bu hizmetlere yönelik çalışmalar yapılması sağlık
hizmetlerinde güvenli annelik eğitim ve danışmanlık bileşenini güçlendirecektir.
Bunun için birinci basamak sağlık hizmeti veren kuruluşlarda eğitim odalarının
oluşturulması ve çalışan ebe sayılarının artırılması gerekmektedir. Bu eğitimler güvenli
annelik konusunda toplumsal duyarlılığı ve bilinci yükselterek anne ve bebek
ölümlerini azaltacaktır.
Anahtar Kelimeler: Güvenli Annelik, Ebe
163
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EBELİKTE YETKİ ALANLARI
Tuğba YILMAZ ESENCAN1,Nazan KARAHAN2,Fatma Deniz SAYINER3
1.Msc. Ebe, Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, Eğitim Birimi
2.Yrd.Doç.Dr., Karabük Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Ebelik Bölüm Başkanı
3.Doç.Dr.,Osmangazi Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Ebelik Bölüm Başkanı
Dünya Sağlık Örgütüne göre EBE: Gebelik sırasında, doğumda ve doğumdan sonra
gerekli bakım ve danışmanlık sağlayan, normal doğumları kendi sorumluluğunda
yaptıran, yenidoğan bakımını yapan ve aile planlaması danışmanlığı yapmak üzere
yetiştirilmiş kişidir. Uluslararası Ebeler Örgütü(ICM) tanımına göre EBE; Gebelik,
doğum ve doğum sonu dönemde kadınla işbirliği halinde kadına gereksinim duyduğu
destek, bakım ve danışmanlığı sağlayan, kendi sorumluluğunda doğumu yaptıran,
yenidoğan ve bebeğe bakım veren sorumluluk sahibi ve güvenilir bir profesyoneldir.
ICM, Ebenin sunduğu bakımın, koruyucu önlemler, normal doğumun desteklenmesi,
anne ve çocukta risklerin belirlenmesi, acil durumlarda tıbbi bakım alınmasını
sağlamayı içermesi gerektiğini belirtmektedir. Ebenin önemli bir görevi de, yalnızca
kadın için değil, aile ve toplum için sağlık danışmanı ve eğitimcisi olmaktır. Bu görev
özellikle, antenatal eğitim, ebeveynliğe hazırlanma, kadın sağlığı, cinsellik/ üreme
sağlığı ve çocuk bakımını kapsar.
ICM YETERLİLİK ALANLARI:
YETERLİLİK 1: Ebeler; kadınların, yenidoğanların ve çocuk sahibi olan ailelerin
bakımının temelini oluşturan obstetrik, neonatoloji, sosyal bilimler, halk sağlığı ve
etikle ilgili yüksek kalitede, kültürel açıdan uygun, gerekli bilgi ve becerilere sahiptir.
YETERLİLİK 2: Ebeler; sağlıklı aile hayatı, planlı gebelikler ve olumlu ebeveynliği
teşvik etmek amacıyla tüm topluma kültüre duyarlı sağlık eğitimi ve hizmetleri sunar.
YETERLİLİK 3: Ebeler, belirlenmiş komplikasyonların sevki ya da tedavisi ve erken
teşhisini de kapsayan yüksek kalitede antenatal bakımla sağlığın yükseltilmesini
sağlarlar.
YETERLİLİK 4: Ebeler doğum sırasında yüksek kalitede, kültüre duyarlı bakım
sağlar, temiz ve güvenli bir doğumu yönetir ve kadınların- yenidoğanların sağlığını en
üst düzeye çıkarmak için ortaya çıkan acil durumları yönetir.
YETERLİLİK 5: Ebeler kadınlara kapsamlı, yüksek kalitede, kültüre duyarlı doğum
sonu bakım sağlar.
YETERLİLİK 6: Ebeler doğum sonrası sağlıklı bebek için nitelikli, kültüre dayalı
yenidoğan bakımı verebilecek gerekli bilgi ve beceriye sahip olmalıdır.
YETERLİLİK 7: Ebeler, kadınlara kürtajla ilgili ya da yürürlükte olan gebeliği
sonlandırma veya gebelik kaybıyla ilgili yürürlükteki kanun ve yönetmeliklere ya da
ulusal protokollere uygun biçimde bireyselleştirilmiş, kültürel duyarlı bakım hizmetleri
sağlar.
GÖREV TANIMLARI (ICM) :
 Kadına ve ailesine normal doğum hakkında bilgi vermek,
 Doğum yeri ve şekli hakkında seçme hakkı tanımak,
 Kadını normal doğum konusunda cesaretlendirmek,
 Kadının normal doğum süreci boyunca yanında olarak fizyolojik, spiritüel ve
kültürel yönden desteklenmesini sağlamak,
164
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey

Gebelikte riskli bir durum olduğunda anne ve bebeğin sağlığını tehlikeye
atmamak için teknolojiden faydalanmak ve girişimde bulunarak engellemek,
 Riskli durum var ise gerekli önlemleri alarak bu durumu ortadan kaldırmak,
 Gerekirse riskli durumları sevk etmek,
 Yenidoğanı resüte etmek, muayene etmek,
 Yenidoğanın genel bakımını sağlamak,
 Yenidoğanda olası komplikasyonları tespit etmek ve önlemini almak,
 Emzirme eğitimi vermek ve anne/ailesini bu konuda desteklemek,
 Aile planlaması hakkında anne ve aileye eğitim vermek ve desteklemek,
 Anne ve ailesini bulaşıcı hastalıklar ve diğer hastalıklar konusunda eğitmek ve
immünizasyonunusağlamak.
EBENİN ÇALIŞMA ALANLARI
 Temel Sağlık Hizmeti verilen tüm kurumlar
 Doğum hastaneleri
 Yataklı tedavi kurumlarında doğum ve yenidoğana ait servisler
 Gebelik ve kadın sağlığına yönelik servis ve poliklinikler
 Aile planlaması ve ana çocuk sağlığı merkezleri
 İnfertilite merkezleri (sertifika !)
 Doğum ameliyathaneleri (sertifika !)
 Ebelik hizmetlerinin yönetimi
 Ebelerin ve ebelik öğrencilerinin eğitimi
Sonuç olarak;
 Ülkemizde ebelerin görev tanımlarında bir karmaşa görülmektedir ve bunun
için yeterli bilinç oluşturulmalıdır.
 Ebelik eğitimi veren kurumların, öğrencilere olması gereken rollerini
benimsetmesi gerekir.
 Ebelik yasasının çıkarılması için çalışmaların yürütülmesi ve meslek üyelerinin
Ebeler Derneği’nin çalışmalarını desteklemesi gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Ebe, Yeterlilik,Çalışma Alanı
165
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN GENİTAL HİJYEN DAVRANIŞI BİLGİ
DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ
Kevser SEVGI UNAL1, Seval AĞAÇDİKEN ALKAN2
1Korkut Ata Üniversitesi, Sağlık Yükseokulu
2Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Giriş:Kadınların üreme sağlığı açısından doğru kişisel ve genital hijyen
alışkanlıklarının kazandırılması son derece önemlidir. Çocukluk döneminden
başlanarak hijyen alışkanlıklarının kazandırılmasında, hemşirelere önemli görevler
düşmektedir.
Amaç: Bu çalışma hemşirelik öğrencilerinin genital hijyen bilgi düzeylerini belirlemek
amacıyla planlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: 2016-2017 akademik yılında yapılan tanımlayıcı nitelikteki bu
çalışmaya kız öğrencilerden genital hijyen davranışları formunu doldurmayı kabul eden
40 kişi dahil edildi. Araştırmanın yürütülmesi için kurumdan ve öğrencilerden onam
alınmıştır. Çalışmaya katılmayı kabul eden kız öğrencilere genital hijyen davranış bilgi
düzeylerini ölçebilecek bir anket formu uygulanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde
yüzdelik, ortalama, t-testi, kullanılmıştır.
Bulgular: Öğrencilerin %41’inin yaşı 19, %28.2’si ise 18’dir. Kız öğrencilerin %61.5’i
cinsel bölge temizliğine her zaman dikkat ettiklerini belirtmişlerdir. %46.2’si iç
çamaşırlarını her gün değiştirdiklerini, % 43.6’sı ise bazen iç çamaşırlarını
ütülediklerini ifade etmişlerdir. Öğrencilerin %35.9’u iç çamaşırlarının pamuklu
olmasına her zaman dikkat ettiklerini, %28.2’si bazen dikkat ettiklerini ifade
etmişlerdir.%87.2’sinin adet zamanlarında ped kullandıkları, %41’inin ise adet
zamanında sık sık duş şeklinde banyo yaptıkları saptanmıştır. Öğrencilerin %64.1’i
taharetlendikten sonra tuvalet kağıdını her zaman kullandıklarını, %28.2’sinin sık sık,
%7.7’sinin ise bazen kullandığı belirlenmiştir. Sadece %46.2’si kötü kokulu akıntısı
olduğunda doktora gittiğini belirtmiştir.%7.7’sinin her zaman cinsel bölgede kaşıntı
olduğu zaman doktora gittiği,%53.8’inin bazen doktora gittiği belirlenmiştir. Araştırma
sonucuna göre kız öğrencilerin %7.7’si adet zamanlarında bez kullanıyor.
Öğrencilerin,%51.3’ü pedini değiştirmeden önce ellerini yıkadığı, %76.9’unun ise
pedini değiştirmeden sonra yıkadığı saptandı. Kız öğrencilerin, %51.3’ü tuvalete
girmeden önce, %89.7’si ise tuvalete gittikten sonra ellerini yıkadığı saptandı.
Araştırma sonucuna göre öğrencilerin %48.7’si “tuvalette büyük abdestini yaptığım
bölgeden idrar yaptığım bölgeye doğru yıkarım” ifadesine “hiçbir zaman” , %38.5’i ise
“her zaman” ifadesini kullanmışlardır. Sonuç: Öğrencilerin perine temizliği ve hangi
durumlarda hekime başvuracakları konusunda yetersiz oldukları saptanmıştır.
Öğrencilerin bez kullanımında oluşabilecek enfeksiyonlar, adet döneminde duş banyo,
ped değişimi esnasında el hijyenin önemi hakkında eğitim planı düzenlenerek
öğrencilere aktarılabilir.
Anahtar Kelimeler : Hemşirelik, Genital Hijyen
166
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
MÜZİĞİN FETAL VE NEONATAL DAVRANIŞLAR ÜZERİNE ETKİSİ
Öğr. Gör. Şeyma ÇATALGÖL 1, Prof. Dr. Esin ÇEBER TURFAN2
1.Balıkesir Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Ebelik Bölümü
2. Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
Amaç:Müzik tarih boyunca hastalıkların tedavisinde ve özellikle psikolojik iyilik
halinin yaratılmasında kullanılan bir yöntemdir.Müziğin gebelikte, doğumda ve doğum
sonrası dönemlerde anne ve yenidoğan sağlığına da olumlu etkileri olduğu gözlenmiştir.
Bu çalışma, gebelik döneminde dinletilen müziğin fetal ve neonatal davranışlar üzerine
etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır.
Yöntem: Araştırma,bir literaür tarama çalışması olup; Mart-Nisan 2017 tarihleri
arasında Balıkesir Üniversitesi ağı üzerinden EBSCOhost arama motoru ve Cochrane
kütüphanesi kullanılarak 2006–2017 tarihleri arasında yayınlanmış tüm makaleler
incelenerek yapılmıştır.Yapılan literatür taramasında, müziğin fetal ve neonatal
davranışlar üzerine etkisini incelemeye yönelik olarak “ Music, Fetal, Neonatal,
Behaviour” anahtar kelimeleri kullanılmıştır.12 makale incelenmiş ve içerik analizi
yapılmıştır.
Tartışma:Çalışmada incelenen makalelerde ortak bulgu, gevşetici müziğin fetüslerin
kalp atım hızı, fetal hareketlerini arttırdığını, işitsel hafızayı geliştirdiğini göstermektedir.
Gevşetici müzik, yenidoğanların oksijen saturasyonunu arttırmakta, kalp atımı, kan
basıncı, stres davranışları, hastanede kalış süresi ve ağrı algılarını azaltmakta, uykuya
dalmalarını kolaylaştırmaktadır. Ayrıca gevşetici müzik, yenidoğanda kilo artışına,
anne/baba ile bebek arasındaki bağın güçlenmesine, besin alımındaki artışa, ebeveynlerin
bebeklerinin sakinleştiklerine yönelik bildirimlerinin artmasına sebep olmaktadır.
Gebelikte müzik dinlemenin fetal davranışları ve ilerleyen dönemlerde yenidoğan
davranışlarını etkilediğine dair kanıtlar artmaktadır. Müzik, gebelik ve perinatal dönemde
anne ve fetüs üzerindeki doğrudan ve dolaylı olumlu etkileri olan, noninvaziv, kültürel
açıdan kabul gören bir uygulamadır. Antenatal dönemde uygulanan müzik
stimülasyonunun, fetal kalp atım hızı ve fetüs hareket tepkilerini arttırdığı ve böylece
fetüsün prenatal dönemde işitsel fonksiyonel gelişimini etkilediği gösterilmektedir. Araki
ve Ark. (2010) yaptıkları çalışmada;birinci gruptaki 35-36. Gebelik haftasındaki
kadınların kendilerine kulaklıkla, ikinci gruptaki kadınların fetüslerine anne karnından
kulaklıkla müzik dinletmiş, 10 dakika boyunca fetal kol hareketleri (5 dakika müzikli, 5
dakika müziksiz) kaydedilmiştir ve müzik dinletisi öncesinde kadınların ruhsal durumu bir
ölçekle (The Profile of MoodStates–Brief Form (POMS)) değerlendirilmiştir.Sonuç olarak
birinci gruptaki farklı duygu durumundaki kadınların fetüslerinin kol hareketlerinde
değişiklik olmamış, anne karnından direkt müzik dinletilen, enerjisi yüksek gebelerin
fetüslerinin kol hareketleri artmış, yorgun annelerin fetüslerinin kol hareketleri azalmıştır.
Arya ve Ark. (2012) tarafından yapılan çalışmada; primipar, herhangi bir sağlık sorunu
olmayan gebelere, prenatal dönemde dinletilen müziğin yeni doğan davranışları üzerine
etkisi değerlendirilmiş, doğumdan sonra Brazelton Yeni doğan Davranış Değerlendirme
Ölçeği (BNBAS) kullanarak, alışkanlık, oryantasyon, otonomik stabilite durumun
düzenlenmesi ve motor aktivite yetkinliklerinde kontrol grubuna göre anlamlı derecede
yüksek değerler elde edildiği bildirilmiştir.Oh ve Ark. (2016) tarafından, NST uygulaması
sırasında, 28-40. gebelik haftasında olan kadınlara müziğin maternal anksiyete ve fetal
167
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
kalp atımlarına etkisini belirlemek amacıyla yaptıkları araştırma sonuçlarına göre; çalışma
grubunda, durumluk anksiyete puan ortalaması ve bazal fetal kalp atım hızı ortalaması,
kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşük bulunmuştur.
Sonuç:Prenatal dönemde dinletilen müzik, fetüsün kalp atımını, fetal hareketlerini,
işitsel fonksiyonel gelişimini ve doğum sonu dönemde yenidoğanın davranışlarını ve
büyümesini olumlu yönde etkilemektedir. Ayrıca müziğin duygular, davranışlar ve
nörotransmitter sistemler üzerine direkt etkileri vardır ve annenin gevşemesini sağlayarak,
anksiyetesini azaltmaktadır.
168
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
PREEKLAMPSİLİ HASTADA BAKIM YÖNETİMİ; OLGU SUNUMU
Handan DEMİROĞLU 1, Suna ARDIÇ 1
1 Adana Başkent Üniversitesi Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi
Gebelik ve doğum eğlenceli ve iyi beklentiler ile dolu fizyolojik bir süreçtir. Ancak
gebelikte meydana gelen fizyolojik değişiklikler nedeniyle anne ve bebek sağlık ve
hastalık arasındaki hassa bir noktadadır. Bu nedenle her gebelik potansiyel bir risk
oluşturur. Gebelik tanısı koyulan tüm gebeler düşük riskli gebedir. Gebelikte oluşan
komplikasyonlar ve/veya gebelik öncesinde var olan sağlık durumları nedeniyle anne
ve/veya fetüsün tehlikede olduğu gebeler ise yüksek riskli gebe olarak tanımlanır.
Bunlardan bir tanesi de Preeklampsidir. Preeklampsi, maternal mortalite ve morbidite,
perinatal ölüm, erken doğum ve inrauterin gelişme geriliğinin temel nedenleri arasında
yer almakta olup anne ölüm nedenleri arasında ise ikinci sıradadır. Preeklampsinin
önlenmesinde ve tedavisinde erken tanı ,sürecin doğru bir şekilde yönetilmesi son
derece önemlidir. En erken dönemde önlemler alınarak anne ve bebeğin sağlığını
korumak hemşirelerin görev ve sorumluluğundadır. Hemşirelerin güvenli hasta bakım
yönetimini
sürdürebilmeleri
için
preeklampsi
tanılama,
değerlendirme,
komplikasyonları önlemede nasıl bir bakım planı uygulaması gerektiğini bilmeleri
gerekmektedir. Hemşirelerin gebelerde en sık karşılaştıkları hipertansif hastalıklar
arasında yer alan preeklampsi tanısı almış bu olgu sunumunda, preeklampsinin
tanılanması, değerlendirilmesi ve yönetimi ile ilgili hemşirelik bakım süreci
deneyimlerinin paylaşılarak bakım sürecine rehberlik etmesi amaçlanmıştır
Anahtar Kelime: Gebelik, Preeklampsi, Hemşirelik bakımı
169
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EBELİK ÖĞRENCİLERİNİN TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİNE
İLİŞKİN DUYARLILIKLARININ İNCELENMESİ
Nuriye KARADAĞ 1, Filiz ASLANTEKİN ÖZÇOBAN 1
1 Balıkesir Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu
Amaç: Bu araştırmanın amacı ebelik bölümünde öğrenimi gören öğrencilerin
toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin tutumlarının belirlenmesidir.
Gereç ve Yöntem: Kesitsel tipte olan çalışma 15 Şubat- 20 Mart 2017 tarihleri arasında
yapılmıştır. Araştırmanın evrenini Sağlık Bilimleri Fakültesinde birinci ve dördüncü
sınıflarda öğrenim gören toplam 210 ebelik öğrencisi oluşturmuştur. Araştırmada
örneklem seçimine gidilmeyerek evrenin tamamına ulaşılması hedeflenmiş olup, 169
öğrenci araştırma kapsamına alınmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak
araştırmacı tarafından hazırlanan sosyo-demografik özellikler soru formu ve
Zeyneloğlu tarafından geçerlilik güvenirlik çalışmaları yapılan Toplumsal Cinsiyet
Rolleri Tutum Ölçeği kullanılmıştır. Sosyo-Demografik Özellikler Soru Formu;
öğrencilerin tanıtıcı özelliklerini içeren; yaş, medeni durum, aile yapısı gibi bilgileri
içeren toplam 11 sorudan oluşmuştur, Toplumsal Cinsiyet Rolleri Tutum Ölçeği,
Zeyneloğlu ve Terzioğlu (2011) tarafından geliştirilen 38 madde ve beş alt boyut
içermektedir. Alt boyutları, “eşitlikçi cinsiyet rolü, kadın cinsiyet rolü, evlilikte cinsiyet
rolü, geleneksel cinsiyet rolü, erkek cinsiyet rolün” den oluşmaktadır. 5’li likert
tipindeki bu ölçek, öğrencilerin toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin eşitlikçi tutum
cümlelerine; ‘tamamen katılıyor’ ise 5 puan, ‘katılıyor’ ise 4 puan, ‘kararsız’ ise 3 puan,
‘katılmıyor’ ise 2 puan, ‘kesinlikle katılmıyor’ ise 1 puan alacak şekilde
puanlandırılmıştır. Bu puanlama sonucuna göre en yüksek puan 190, en düşük puan ise
38 olarak hesaplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde; sayı, yüzdelik, ortalama,
bağımsız değişkenler arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla tek yönlü varyans analizi
(ANOVA) ve bağımsız gruplarda t esti yöntemleri kullanılmıştır. Araştırmanın
yapılabilmesi için Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanlığından yazılı izin alınmıştır.
Ayrıca çalışma kapsamına alınan öğrencilerden de sözel onam alınmıştır.
Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin yaş ortalamaları 20.88±2.1 (minimum 18,
maksimum 31), %53.3’ü birinci sınıf, %46.7’si dördüncü sınıf, %29.6’sının kız ve
erkek kardeşleri mevcut, %83.4’ü çekirdek aileye sahip, öğrencilerin annelerinin
%42.0’ı, babaların %34.3’ü ilköğretim mezunu, %71.6’sının ekonomik durumları orta
düzeyde ve %58.0’ı il merkezinde yaşadığısaptanmıştır. Öğrencilerin toplumsal
cinsiyet puanlarının ortalaması 103.97±17.5 (minimum 53, maksimum 139) olarak
belirlenmiştir. Öğrencilerin toplumsal cinsiyet puan ortalamaları ile demografik
verilerinin karşılaştırılmasında; öğrencilerin ekonomik durumları, anne ve baba
eğitimleri ile toplumsal cinsiyet puan ortalamaları arasındaki fark önemli
bulunmamıştır. Ancak öğrencilerin annelerin eğitim seviyesi ve ekonomik durumları
arttıkça puan ortalamalarının yükseldiği belirlenmiştir. Öğrencilerin kaçıncı sınıfta
okudukları ve aile tipleri ile toplumsal cinsiyet puan ortalamaları arasında istatistiksel
açıdan önemli bir fark saptanmıştır (p<0.05).
Sonuç: Annenin eğitim seviyesi arttıkça cinsiyet rol ayrımcılığının azaldığı ve
üniversite eğitiminin, öğrencilerin toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin eşitlikçi
tutumlarının artmasına katkı sağladıkları saptanmıştır. Sonuçlarına dayanarak,
üniversite eğitimde öğrencilere toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik etkinliklerin
düzenlenmesi önerilebilinir.
Anahtar Kelime :Toplumsal cinsiyet, öğrenci, eşitlik, duyarlılık
170
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ANNE VE BEBEK SAĞLIĞINDA EBENİN ROLÜ
Tuğba YILMAZ ESENCAN1, Yeliz DOĞAN MERİH2
1.Msc., Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Eğitim Hemşiresi
2.Dr., Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Bakım Hizmetleri Müdürü
ÖZET
Günümüzde ebeler; anne ve bebek sağlığı üzerindeki önemli rolleri ile DSÖ VE
UNICEF’in sağlık hedefleri arasında vurguladığı ve gelişimi için çalışmalar başlattığı
bir meslek olmuştur. Uluslar arası Ebelik Konfederasyonuna göre ebe; gebelik, doğum
ve doğum sonu dönemde kadının bakımını sağlayan, gerekli tavsiyelerde bulunan,
kendi sorumluluğunda doğumu gerçekleştiren, yenidoğanın bakımını sağlayan ve kadın
ile işbirliği içinde çalışan, güvenilir ve sorumluluk sahibi bir profesyoneldir. Ebeler, ev,
toplum, hastane, klinik veya sağlık birimi de dahil olmak üzere her ortamda mesleğini
uygulayabilir. Bugün dünyada ebeler, doğum hizmetlerinde birincil bakım sağlayan
sağlık çalışanları olarak kabul edilmektedir. Avustralya, Yeni Zelanda, Hollanda,
İngiltere ve İrlanda gibi ülkelerde gebelik, doğum ve doğum sonu hizmetler, ebeler
liderliğinde kesintisiz olarak yürütülmektedir. Bakımın ebeler liderliğinde yürütüldüğü
yerlerde başlangıçtan postnatal döneme kadar bakım hizmetlerinin planlanması,
organize edilmesi ve sunulmasında ebeler liderlik etmektedir. Komplikasyon
durumunda ebeler, hekime danışarak hizmeti yürütür. Yapılan çalışmalarda, ebeler
liderliğinde yürütülen bakım hizmetlerinde daha az ağrı kesici kullanıldığı, epizyotomi
oranlarının azaldığı ve spontan doğum oranlarının arttığı, kadınların doğumda kontrol
hissinin ve memnuniyetin daha yüksek olduğu rapor edilmiştir. Ayrıca gebelik ve
doğumda ebe desteği, doğumda korku hissini azaltmakta ve kadınlar daha az sezaryen
olmaktadır.
Sonuç olarak; anne ve bebek sağlığında ebeler ekip içerisinde kilit rol
oynar.Türkiye’de gebelik, doğum ve doğum sonu bakım hizmetlerinin
iyileştirilmesinde ebeler liderliğinde yürütülen bir bakım modeline ihtiyaç vardır.
Sağlık Bakanlığı, gerek sezaryen oranları gerekse anne ve bebek ölüm hızlarının
düşürülmesinde yoğun çalışmalar gerçekleştirmekte olsa da Türkiye’de ebeler
liderliğinde bir bakım modeli hayata geçirilmeden sağlık göstergelerimizin Avrupa
ülkelerindeki oranlara ulaşması mümkün görünmemektedir.
Anahtar Kelimeler: Anne, Bebek Sağlığı, Ebe, Ebelik Bakım Modeli
171
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EBELİK ÖĞRENCİLERİ VE DOĞUM GRAFİĞİ (PARTOGRAF)
Aysel BÜLEZ 1, Gülsüm EFE 1, Öznur BODUR 1, Fatma DENİZ SAYINER 2
1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
2 Osmangazi Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Ebelik Bölüm Başkanı
Amaç :Bu çalışmada ebelik lisans öğrencilerinin doğumun ilerleyişi anne ve bebeğin
sağlık durumu ile ilgili parametrelerin yer aldığı, lisans eğitimi süresince kullandığı ve
meslek hayatında da kullanmaya devam edeceği doğum grafiği (partograf) hakkındaki
bilgi düzeylerinin belirlenmesi amaçlanmıştır .
Gereç ve yöntem: Çalışma Nisan 2017 tarihinde yapılmış olup tanımlayıcı tiptedir.
Eskişehir
Osmangazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik bölümü öğrencilerinden
Doğum III dersini alan 3. ( n:56) ve 4. (n:65) sınıf öğrencileri çalışmanın evrenini
(N:121) oluşturmuştur. Örneklem seçimine gidilmemiş çalışmanın yapıldığı tarihlerde
okulda bulunan ve çalışmaya katılmayı kabul eden n:100 kişi çalışmanın örneklemini
oluşturmuştur. Çalışmada araştırmacılar tarafından literatür ışığında hazırlanan anket
formu yüz yüze uygulanmıştır anket formu toplam 32 sorudan oluşmaktadır 12-32.
sorular partografa dair bilgi ve tutum sorularını içermektedir. Verilerin
değerlendirilmesinde;sayı yüzde ve ortalama testleri kullanılmıştır
Bulgular: Öğrencilerin yaşları ortalaması 21,5±1,1 (min:20, max:28) yıldır.
Öğrencilerin %44,0'ı Anadolu Lisesi, %11,0'ı Sağlık Meslek Lisesi Hemşirelik bölümü
mezunu olduklarını belirtmişlerdir. Partograf kullanımını nasıl öğrendiniz sorusuna
%76,0'ı okulda verilen derslerde, %18,0'ı uygulamada, %6,0'ı ise kendi imkanlarımla
cevabını vermişlerdir. Öğrencilerin %51,0'ı partograf doldurma konusunda kendisini
yeterli bulmuştur ve bunların yalnızca %36,0'ı partograf yorumlama konusunda
kendisini yeterli bulmuştur. Öğrencilerin %82,0'ı "kanıt temelli çalışmalar doğumhane
uygulamalarında partografın gerekli olduğunu savunur" ifadesine katılıyorum demiştir.
Öğrencilerin %46,0'ı "Sağlık Bakanlğının (2015-2 sayılı partograf genelgesi ile
yayınladığı) doğumhanelerde kullanılmak üzere güncellediği partograf yeterlidir"
ifadesine katılıyorum demiştir. Öğrencilerin "güncellenen partografta, fetal başın
seviyesine -5/+5 arasında değer verilir" ifadesine %27,0'ı katıldığını %18,0'ı ise fikrinin
olmadığını ve %63 ü partografı sadece ebelerin doldurması gerektiğini belirtmişlerdir.
Öğrencilerin %92,0'ı partografın maliyeti düşük bir yöntem olduğunu ve doğum
takibini kolaylaştırdığını %52 si de travay süresini kısalttığını belirtmiştir. Öğrencilerin
sadece %27,0'ı doğumhaneye geldiği andan itibaren doldurulur demiştir. Ayrıca
öğrencilerin %97,0'ı mezun olduktan sonra doğumhanede çalışacak ebelerin hizmet içi
eğitimlerle partograf konusundaki bilgilerinin güncellenmesi gerektiğini
belirtmektedirler.
Sonuç Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü 3
ve 4. sınıf öğrencilerinin doğum grafiği (partograf) hakkındaki bilgi düzeylerinin
belirlenmesi amacıyla gerçekleştirilmiş olan bu çalışmada katılımcıların tamamına
yakını (%82) kanıt temelli çalışmaların doğumhane uygulamalarında partograf
172
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
kullanımın gerekli olduğunu savunmuştur Cochrane veri tabanında sistematik bir
incelemede Latent fazda partograf kullanımı ve kullanılmaması karşılaştırıldığında,
kullanılmadığı durumda sezaryen oranlarının daha düşük olduğu bulunmuştur. Sağlık
Bakanlığımız tarafından da sezaryen oranlarının azaltılması amacıyla Doğum
eyleminin latent ve aktif fazını içerecek şekilde düzenlenmiş olan "2011/66 sayılı
Partograf Genelgesi" yeniden düzenlenmiş, 2015/02 sayılı Partograf Genelgesinde
latent faz çıkartılarak, "Partograf ve Partograf Kullanma Kılavuzu" aktif fazda doğum
izlemine yönelik olarak tekrar düzenlenmiştir. Çalışmamızda da öğrencilerin
yarısından fazlası (%67) doğumhaneye gelen her gebeye aktif fazdan önce partografın
doldurulmaması gerektiğini belirtmişlerdir çalışma ışığında partograf doğum eylemi
grafiğinde uygulanabilir kolay ve ucuz bir yöntemdir ; Sonuçlar doğrultusunda;
öğrencilerin doğum uygulamalarında partografın önemi ve kullanım konusunda daha
fazla desteklenmesi gerekmekte mezuniyet sonrasında doğumhane de çalışacak olan
ebeler için partograf konusunda bilgilerinin değerlendirilmesi ve bu kapsamda hizmet
içi eğitimlerle bilgilerinin güncellenmesi önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Öğrenci, Ebe, Partograf
173
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EBELİK ÖĞRENCİLERİNİN MOBİL İNTERNET BAĞIMLILIĞI VE
BAŞARI DÜZEYİ ARASINDAKİ İLİŞKİ
Semiha Aydın Özkan, Neslihan Atlı, Gülay Yıldırım, Sinan Aslan
Adıyaman Üniversitesi
Giriş
Büyük bir hızla gelişen bilişim teknolojileri, hayatımızın hemen her alanında olduğu
gibi eğitim ve sağlık alanında da önemli ölçüde gelişmeler kaydetmiştir. Bu
araştırmanın amacı, Ebelik Bölümü öğrencilerinin internet bağımlık düzeyleri ile
akademik başarı düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelemektir.
Yöntem
Araştırma kesitsel tipte bir araştırmadır. Araştırmanın evrenini, Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde bulunan bir Üniversitenin Sağlık yüksekokulunda 2016-2017 eğitimöğretim yılında bahar yarıyılında öğrenim gören 270 öğrenci, örneklemini ise
araştırmaya katılmayı kabul eden 164 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada veri
toplama aracı olarak öğrencilerin internet bağımlılık düzeyini belirleyecek olan Young
(1998) tarafından geliştirilen ve Türkçeye uyarlaması Bayraktar (2001) tarafından
yapılan “Internet Bağımlılık Ölçeği” ve katılımcıların kişisel özelliklerini belirlemek
amacıyla araştırmacı tarafından geliştirilen “Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır.
Verilerin istatistiksel analizi SPSS 16.0 programı ile yapılmıştır.
Bulgular
Araştırma sonuçlarına göre, öğrencilerin %29.3’ü 2. Sınıfta okumakta, %64.6’sının genel
akademik ortalaması 2.50-3.49 arasında olduğu saptandı. Öğrencileri %38,4’ü kişisel
bilgisayara sahip iken %97,6’sı akıllı telefona sahip olduğunu belirtmiştir. Internet
Bağımlılık Ölçeği sonuçlarına göre öğrencilerin %87,2’si semptom göstermeyen kullanıcı,
%11,0’ı sınırlı semptom gösteren kullanıcı, %1,8’i de patolojik internet kullanıcısı olarak
saptandı. Öğrencilerin internet kullanım durumu ile akademik başarı arasında bir ilişki
saptanmadı (p>0,05).
Sonuç
Öğrencilerin çoğunluğunun sempton göstermeyen internet kullanıcısı olduğu ve bu
internet
kullanma durumunun akademik başarıyı olumlu ya da olumsuz etkilemediği saptandı.
Anahtar Kelimeler : Ebelik öğrencileri, İnternet bağımlılığı, Akademik başarı
174
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
KIZ ÖĞRENCİLERDE, ALT ÜRİNER SİSTEM SEMPTOMLARI
Öğr. Gör. Dr. Handan ÖZCAN,
Gümüşhane Üniversitesi, Salğık Bilimleri Fakültesi
Giriş: Ortalama beş kadının birinde görülen orta şiddetteki AÜSS, günlük aktivitelerin
bozulmasına ve kadınların rahatsız olmasına sebep olmaktadır. Araştırma genç
kadınlarda alt üriner sistem semptomları belirlemek amacıyla planlanmıştır.
Materyal Metod: Çalışma tanımlayıcı ve kesitsel niteliktedir. Çalışmanın evrenini
Gümüşhane Üniversitesinde okuyan kız öğrenciler oluşturmakta olup, örneklemini her
bölümde okuyan rastgele yöntemle ulaşılan ve çalışmaya gönüllü olarak katılmayı
kabul eden toplam 500 kız öğrenci oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında; anket
formu kullanıldı ve alt üriner yol semptomları, cinsel yaşamı ve yaşam kalitesini
belirlemek amacıyla da geliştirilen çok boyutlu Bristol Kadın Alt Üriner Yol
Semptomları Ölçeği (The Bristol Female Lower Urinary Tract Symptom Questionnaire
-BFLUTS) kullanıldı.
Araştırmadan elde edilen veriler SPSS paket programı ile değerlendirilerek, hata
kontrolleri,
tabloları ve istatistiksel analizleri yapıldı.
Bulgular :Çalışmaya katılan kız öğrencilerin yaş ortalaması 19.702.29’dur.
Öğrencilerin 6’sı evli, 4’ü gebe kalmış ve doğum yapmıştır. Öğrencilerin BKI
ortalaması 21.42+8.55’tir. Öğrencilerin günlük tükettikleri su miktarı ortalama
5.24+4.19 bardak, çay 2.63+2.66 bardak, kahve 0.81+0.72 fincandır. Çocukken idrar
kaçırma durumu ile annede idrar kaçırma durumunun karşılaştırılması arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulundu (X2: 8,103, p: ,004).
Tablo 1. Öğrencilere ait bazı durumlar ile BFLUTS semptomlarının değerlendirilmesi
İdrar
Depolama
Yapma
Cinsel
İnkontinans Yaşama
İlişkin
Yaşam
Kalitesine Toplam
İlişkin
χ2:12,442
χ2:,554
χ2:1,315
χ2:,842
χ2:2,737
χ2:5,927
p: ,002
p: ,758
p: ,518
p: ,656
p: ,255
p: ,052
Gelir durumu
Sigara kullanma
durumu
U:7171,50 U:9011,00 U: 7336,50
p: ,006
p: ,478
p: ,004
U: 8575,00 U: 9170,50
p: ,125
p: ,593
U:10430,00 U:9568,00 U: 9849,50
U:10946,00 U: 9130,50
p: ,514
p: ,891
Depresyon durumu
p: ,100
p: ,129
p: ,032
U:
7376,50
p: ,025
U:
8370,50
p: ,011
175
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Nörolojik hastalık
durumu
U: 3955,00 U:2965,50 U: 3377,50
p: ,795
p: ,036
p: ,124
U:
3424,000
p: ,055
U: 3177,00
p: ,089
U:10721,50 U:9089,00 U: 8314,00
U:11022,00 U: 8104,50
P: ,730
p: ,996
p: ,001
U:
7741,500
U: 6065,00
Kabızlık şikâyeti
Sık idrar yolu
enfeksiyonu geçirme
Annede idrar
kaçırma
Aile/akrabalarınızda
idrar kaçırma
Çocukken idrar
kaçırma
Tuvalet temizliğini
yapma şekli
Tuvalet temizliğini
ne ile yaptığı
P: ,029
P: ,000
U: 5527,50 U:6160,50 U: 5742,50
p: ,000
p: ,001
p: ,000
p: ,047
p: ,001
U:
3035,00
p: ,072
U:
8123,00
p: ,003
U:
4532,50
p: ,000
U:
10610,50
U:13220,50 U:12129,50 U:9951,50
U:12658,00 U:11538,50
p: ,607
p: ,163
p: ,026
U:
14654,00
U:
13691,00
U:
12281,50
p: ,071
p: ,025
p: ,001
U:
10903,00
U: 9709,00
U:
8409,50
p: ,104
p: ,000
U:12842,00 U:14017,00 U: 12961,00
p: ,004
p: ,054
p: ,001
U:10959,00 U: 9636,50 U: 8143,00
p: ,006
p: ,479
p: ,029
p: ,000
χ2: 9,821
χ2:,834
χ2:4,581
χ2:3,400
χ2:2,739
χ2:8,345
p: ,007
p: ,659
p: ,101
p: ,183
p: ,254
p: ,015
χ2:24,145
χ2:5,827
χ2:8,200
χ2:7,018
χ2:6,389
χ2:12,035
p: ,223
p: ,035
p: ,212
p: ,085
p: ,135
p: ,172
p: ,000
Sigara kullananlarda, depresyon ve kabızlık şikayeti olanlarda, sık idrar yolu
enfeksiyonu geçirenlerde, annede, ailede ve akrabalarda idrar kaçırma şikayeti
olanlarda, tuvalet temizliğin sabun ve antiseptik solüsyonla yapan ve tuvalet
temizliğine dikkat etmeyenlerde semptomlar daha fazla görülmektedir.
p: ,002
p: 0,17
Anahtar Kelimeler: Alt Üriner Sistem Semptomları, Kadınlar,
176
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EBELİK ÖĞRENCİLERİNİN STRES YARATAN GÜNDELİK OLAYLARLA
MİZAH YOLUYLA BAŞ ETME DURUMLARININ BELİRLENMESİ
Dilek Bilgiç1, Sultan Uçuk2, Özlem Duran Aksoy 2, Gülseren Dağlar2, Handan
Güneş 3
1 Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, İzmir
2 Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü, Sivas
3 On Dokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Samsun
Amaç
Bu çalışma ebelik öğrencilerinin stres yaratan gündelik olaylarla baş etmede mizahı
kullanma
durumlarını belirlemek amacıyla tanımlayıcı ve kesitsel olarak yapılmıştır.
Gereç Ve Yöntem
Çalışmanın evrenini Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü’nde okuyan öğrenciler
oluşturmaktadır. Evreden örneklem seçilmemiş olup toplam 309 öğrenciye ulaşılmıştır.
Çalışmanın verileri Kişisel Bilgi Formu, Gündelik olaylar listesi (GOL) ve Mizah
Yoluyla Başa Çıkma Ölçeği (MYBÇÖ) kullanılarak toplanmıştır.
Bulgular
Çalışmaya katılan öğrencilerin %71.2’si stresli durumlarla baş etmede mizahı
kullandıklarını ve %84.8’i mizahın etkili olduğunu belirtmişlerdir. Öğrencilerin
%80.6’sı bir ebelik girişimi olarak mizahın kullanılması gerektiğini, %87.4’ü mizahın
iyileştirici etkisi olduğunu düşünmektedirler. Öğrencilerin GOL’den aldıkları sıklık
puan ortalamaları 32.47±16.17 puan, etkilenme puan ortalamaları ise 35.27±20.03
olarak saptanmıştır. GOL’nin min:0 maks:112 puan arasında olduğu göz önüne
alındığında son bir ay içinde öğrencilerin az sıklıkta günlük stres verici olaylarla
karşılaştıkları ve düşük düzeyde bu olaylardan etkilendikleri söylenebilir. Aynı
zamanda öğrencilerin MYBÇÖ puan ortalamalarının ise 18.27±3.52 (min;7- max:28)
yüksek olduğu ve mizahı stresli olaylar karşısında baş etme yöntemi olarak
kullandıkları ve stresli olaylardan etkilenimlerinin de bu bağlamda düşük düzeyde
olmuş olabileceği söylenebilir.
Sonuç
Öğrenciler son bir ayda karşılaştıkları stresli gündelik olaylarla baş etmede mizahı
kullanmakta ve olaylardan etkilenimleri düşük düzeydedir. Bu bağlamda olumlu mizah
kullanımı ile ilgili öğrencilerin ders müfredatlarında bu konuya yer verilmesi hem
gündelik sıkıntıları ile olumlu baş edebilmeleri hem de hasta bakımına yansıtmaları
açısından yararlı olacağı düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Ebelik, mizah, stres, baş etme
177
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
KOZMETOLOJİDE ÇEVRESEL KİMYASALLAR VE GEBELİK
AyseL BÜLEZ 1, Arzu KUL UÇTU 2
1 Osmangazi Üniversitesi Ebelik Bölümü
2 Osmangazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Ebelik Doktora Programı
Kozmetoloji; dermatoloji, plastik cerrahi yanı sıra kadın doğum ve diş hekimliği
alanlarını ilgilendiren bilim dalı olarak adlandırılmaktadır. Kozmetoloji doğru
uygulanmadığında yarar yerine zararlı ve geri dönüşümsüz etkileri olan bir alandır. İlk
olarak, fetus intrauterin yaşamda çeşitli derecelerde birçok kimyasalla tanışmaktadır.
Takip eden süre içerisinde ise, beslenme gibi oral yolla alınan besinler ya da kullanılan
ürünler ile maruziyet devam etmektedir. Gebeliğin geç dönemlerinde ve/veya laktasyon
dönemlerinde gelişen bebek beyni, çevre toksinlerine karşı özellikle hassaslaşmaktadır.
Fetus ve emen bebekler annelerine beslenmek için bağlıdırlar ve aynı zamanda anneden
plesenta yoluyla gelen metil cıva (MeHg), kurşun (Pb), arsenik (As), kadminyum (Cd)
ve selenyum (Se) gibi maddelere maruz kalmaktadırlar. Günlük yaşamın içine girmiş
olan kozmetik kimyasallar kanser, infertilite ve doğum defektlerine kadar pek çok
patolojinin etiyolojisinde suçlanmaktadır. Bu derlemede, ebelik bakış açısı ile çevresel
kimyasalların gebelik ve yenidoğana etkileri incelenmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler :Gebelik, Kozmotoloji, Ebelik
178
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
15–49 YAŞ EVLİ KADINLARIN AİLE PLANLAMASINA İLİŞKİN
TUTUMLARININ BELİRLENMESİ
Doç.Dr.Şükran ÖZKAHRAMAN-KOÇ1 Şehriban BAKIŞ2
1 Süleyman Demirel Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
2 Süleyman Demirel Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü Öğrencisi
ÖZET
Amaç: Tanımlayıcı türde olan bu araştırma, kadınların aile planlamasına ilişkin
tutumlarını ortaya koymak amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Çalışma Ağustos 2016- Şubat 2017 tarihleri arasında
gerçekleştirilmiştir.
Çalışmanın evrenini Isparta’da bulunan en çok gidilen alışveriş merkezini Ağustos
2016 - Ekim 2016 tarihleri arasında ziyaret eden 15-49 yaş grubundaki kadınlar
oluşturmaktadır. Örneklemini ise belirtilen tarihlerde olasılıksız örnek/em
yöntemlerinden olan rastlantısal örnekleme yöntemiyle alınan, evli, iletişim kurulabilen
176 kadın oluşturmuştur. Kadınların onamları alınarak gönüllü katılımları sağlanmıştır.
Araştırmanın verileri Sosyo demografik veri formu ve Aile Planlaması Tutum lçeği ile
toplanmıştır. Araştırmanın verileri SPSS 16 programında değerlendirilmiştir. Verilerin
değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistikler, varyans analizi, t testi kullanılmıştır.
İstatistiksel analizlerde önemlilik düzeyi p< 0.05 olarak alınmıştır.
Bulgular: Araştırmaya katılan kadınların yaş ortalamasının 34.48+6.79, evlilik yaşları
ortalaması 25.47±4.21, toplam gebelik sayısı ortalaması 2+0.78, canlı doğum sayısı
ortalaması 2+2.17 olduğu belirlenmiştir. Kadınların daha çok lise mezunu (%38,4)
olduğu ve %95,2’sinin sosyal güvencesinin bulunduğu belirlenmiştir. Araştırmanın
yapıldığı sırada, kadınların %74,4’ünün modern, %25,6’sının geleneksel yöntemler ile
korundukları bulunmuştur. Kadınların modern yöntemlerden RİA (%24,3), hap
(%18,4) ve kondom (%15,2); geleneksel yöntemlerden geri geleneksel yöntemlerden
geri çekme (%26,7) ile korundukları belirlenmiştir. Kadınların Aile Planlaması Tutum
Ölçeği'nin alt boyutlarından "Toplumun Aile Planlamasına İlişkin Tutumu" alt
boyutundan 52.78+0.54, "Aile Planlaması Yöntemlerine İlişkin Tutumu" alt
boyutundan 34.76+0.27 ve "Doğuma İlişkin Tutumu" alt boyutundan 25.74+0.24 puan
aldıkları bulunmuştur. Aile Planlaması Tutum Ölçeği’den alınabilecek en yüksek puan
ortalaması 152 iken, bu çalışmada kadınların Aile Planlaması Tutum Ölçeği puan
ortalamasının 121.14+0.78 olduğu belirlenmiştir. Ayrıca gebelik sayısı ve düşük sayısı
yüksek olanlarda Aile Planlaması Tutum Ölçeği puan ortalamasının düşük ve bu
farkında istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p<0.05). Eğitim düzeyi, aile
planlaması ile ilgili konuları eşi ile konuşma ve yaş düzeyinin yüksek olması ile aile
planlaması tutumu arasında anlamlı ilişki (p<0.05) saptanmıştır.
Sonuç: Bu sonuçlara göre, kadınların aile planlamasına karşı tutumlarının islendik
düzeyde olmadığı, ayrıca kadınlara verilecek danışmanlık eğitimi ile modern
yöntemlerin kullanımı geliştirilebilir. Sağlık bakım profesyonelleri aile planlaması
danışmanlığı hizmeti sundukları kadınların Aile Planlamasına yönelik tutumlarını
bilmeli tutumu olumsuz etkileyebilecek faktörlere yönelik danışmanlık yapması
gerektiği kanaatindeyiz.
Anahtar Kelimeler: Aile planlaması, tutum, kadın sağlığı
179
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EBE ÖĞRENCİLERİN BAŞARI ALGISINI ETKİLEYEN FAKTÖRLERİN
İNCELENMESİ
Gülçin Bozkurt*, Sevim Ulupınar**, Eliz Tektaş*, Ezgi Ergin*
*İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi- Ebelik Bölümü
**İstanbul Üniversitesi Florance Nightingale Hemşirelik Fakültesi
Amaç: Ebe öğrencilerin başarı algısını etkileyen faktörlerin incelenmesi amacıyla
yapıldı.
Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel özellikteki araştırma verileri Şubat-Mart 2017
tarihleri arasında elde edildi. Araştırmanın evrenini, İstanbul Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Fakültesinde 2016-2017 eğitim öğretim döneminde okuyan 427 ebe öğrenci
oluşturdu. Araştırmada örneklem seçimine gidilmemiş, anketin uygulandığı gün derste
olan, çalışmaya katılan 352 öğrenci örneklemi oluşturmuştur. Araştırma verileri, sosyodemografik özellikleri sorgulayan 7 sorudan oluşan anket formu, kendini sabotaj ölçeği
ve dini yönelim ölçeği kullanılarak toplandı. Kendini Sabotaj Ölçeği; Jones ve
Rhodewalt tarafından geliştirilmiş, Akın tarafından Türkçe’ye uyarlanmıştır. Ölçek tek
boyutlu ve 25 itemden oluşmaktadır. Ölçekte yer alan maddeler; çaba harcamama,
hastalanma, erteleme, alkol veya ilaç kullanma, uykusuzluk veya duygusal problemler
gibi bir dizi kendini sabotaj stratejisini değerlendirmektedir. Dini Yönelim Ölçeği:
Onay tarafından geliştirilmiş, kişilerin yaşamlarında (düşünce, davranış ve
duygularında) dinin ne derecede yer aldığını, sayısal değerlerle belirlemeyi amaçlayan
bir ölçme aracıdır. Veri toplama formları araştırıcılar tarafından öğrencilere ders
sonrası dağıtıldı ve tamamlandığında da toplandı. Elde edilen verilerin analizinde sayı,
yüzde, ortalama ve t-testleri kullanıldı.
Bulgular: Araştırma katılan öğrencilerin yaş ortalamasının 20,20±1,90 yıl olduğu,
%39,9’unun 2. Sınıf öğrencisi olduğu, %89,6’sının ebelik bölümünde okumaktan
memnun olduğu ve % 77,2’sinin kendini başarılı bulduğu belirlendi. Öğrenciler başarılı
olmalarında etkili en önemli üç faktör olarak çoğunlukla; % 33’ünün ders çalışmak,
%17,7’sinin azmetmek ve %12,1’nin kendine güvenin etkili olduğunu belirtiği
saptanmıştır. Ebelik bölümde okumaktan memnun olan öğrencilerin dini yönelim
ölçeği alt boyutlarından aldığı
puanların ortaları; duygu boyutu t=2,120;p=,035, davranış boyutu t=2,014;p=,045,
düşünce boyutu t=2,014;p=,045) ve dini yönelim ölçeği toplam puanları ortalamasının
t=2,52; p=,012 ebelik bölümünde okumaktan memnun olmayan öğrencilere göre
istatistiksel olarak anlamlı olarak yüksek idi. Ebelik bölümde okumaktan memnun olan
ve memnun olmayan öğrencilerin sabotaj ölçeği puanları arasında anlamlı fark yoktu.
Kendini başarılı bulan ve başarılı bulmayan öğrencilerin dini yönelim ölçeği puanları
ve kendini sabotaj ölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı
belirlendi.
Sonuç: Öğrencilerin büyük çoğunluğu ebelik bölümünde okumaktan memnundu ve
kendini başarılı bulguluyordu. Dini yönelimi yüksek olan öğrenciler ebelik bölümde
okumaktan daha memnundu. Öğrencilerin ebelik bölümünde okumaktan memnun
olmaları ve kendini başarılı bulmaları kendini sabotajını etkilemiyordu.
Anahtar Kelimeler: ebe öğrenci,başarı,algı
180
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
YENİDOĞAN AĞRI YÖNETİMİNDE TAMAMLAYICI VE ALTERNATİF
TIP UYGULAMALARI
Arş. Gör. Bahriye KAPLAN*, Arş. Gör. Yağmur Sezer EFE**, Doç. Dr. Emine
ERDEM**
*Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Semra ve Vefa Küçük Sağlık Yüksek Okulu
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, Nevşehir
**Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Hemşireliği AD,Kayseri
Myelinizasyonun tamamlanmamış olması nedeniyle sinir sisteminin yeterince
gelişmediği, ağrı belleklerinin olgunlaşmadığı ve ağrılı deneyimlerini
yorumlama/hatırlamada rol oynayan kortikal fonksiyonların yetersiz olduğu gibi
düşünceler, uzun yıllar yenidoğanlarda ağrı ve ağrının etkilerinin araştırılmasına engel
olmuştur. Yoğun bakım alanındaki önemli gelişmeler ve yenidoğan bakımındaki bilgi,
tedavi olanaklarının hızlı gelişimi preterm ve riskli yenidoğanların yaşam şanslarını
artırmış, tedavi ve bakım almak için uzun süreli hastane yatışlarınını da beraberinde
getirmiştir. Yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde yatarak uzun süreli tedavi ve bakım
almak zorunda kalan yenidoğanlar, tanı ve tedavi amaçlı çok farklı nedenlerle birçok
invaziv girişime maruz kalarak ağrı ve stres yaşamaktadırlar. Bu invaziv girişimler
arasında topuktan kan alma, venöz ve arteriyel kateter uygulaması, gavaj tüpü
takılması, IM enjeksiyon uygulaması, postüral drenaj, retinopati muayenesi, mekanik
ventilasyon, flasterlerin çıkarılması vb. girişimler sayılabilir. Yapılan ağrılı girişimler
ve stres verici klinik ortam yenidoğanların klinik seyrini etkilemektedir. İnvaziv
girişimler sırasında yaşanılan ağrı aile bebek etkileşimini, bebeklerin davranışlarını ve
dış dünyaya uyumunu etkileyebileceği gibi beyin ve duyuların gelişiminde
değişikliklere neden olabilmekte ve büyümeyi olumsuz etkileyebilmektedir. Son
yıllarda yenidoğanın ağrısının önlenmesi ya da en az düzeye indirilmesine yönelik
nonfarmakolojik uygulamaların yer aldığı çalışmalar önem kazanmıştır. Yenidoğanda
ağrıyı önlemede kullanılan nonfarmakolojik yöntemler; pozisyon verme, masaj,
terapötik dokunma, kanguru bakımı, sıcak-soğuk uygulama, müzik, bireyselleştirilmiş
gelişimsel bakım emzik verme, sukroz ve anne sütü verilmesi gibi uygulamaları
içermektedir. Özellikle son yıllarda pozisyon verme, masaj, müzik, terapötik dokunma,
emzik, tatlandırıcı maddelerin (sukroz, glikoz vs) kullanımı gibi yöntemler modern
tıbba yardımcı “tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları” olarak tanımlanmaktadır.
Yapılan çalışmalar, bu uygulamaların bebeklerin kalp atım hızı ve serum kortizol
seviyesini azaltıp oksijen satürasyonu artırarak ağrı algısını azalttığını ve ağrılı işlem
sonrası bebeklerin daha hızlı toparlanmasını sağladığını belirtmektedirler. Yenidoğan
ağrı yönetiminde amaç, doğumdan itibaren ağrılı girişimlere maruz kalan
yenidoğanların hissettiği ağrıyı en aza indirmek ve yenidoğanın ağrı ile baş etmesine
yardım etmektir. Bu amaçla sağlık profesyonelleri tarafından doğru bir ağrı
değerlendirmesi yapıldıktan sonra, etkin bakımla yenidoğanların ağrısı yönetilebilir. Bu
nedenle son yıllarda yenidoğan ağrı yönetiminde tamamlayıcı ve alternatif tıp
uygulamalarının etkinliğini değerlendiren çalışmalar önem kazanmıştır.
Anahtar kelimeler: ağrı yönetimi, tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları,
yenidoğan
İLK TEMEL İLİŞKİ: ANNE BEBEK BAĞLANMASI
181
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Arş. Gör. Yağmur SEZER EFE*, Doç. Dr. Emine ERDEM*, Arş. Gör. Bahriye
KAPLAN**
*Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Hemşireliği AD, Kayseri
**Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Semra ve Vefa Küçük Sağlık Yüksekokulu
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği AD, Nevşehir
Maternal bağlanma, çocuğun sağlıklı büyüme ve gelişimini sağlayan, zaman içinde
gelişen özel ve eşsiz bir ilişki olup, anneliğe olumlu uyum ve annelik rolü kazanma
açısından önemli bir bileşendir. Doğumla birlikte anne bebek arasında gelişen
bağlanma, bebeğin gelişimini, diğer insanlarla ilişkilerini, psikolojik uyumunu ve tüm
yaşamını etkiler. Bu güvenli bağ kişinin özgüvenine, arkadaş ilişkilerine ve problem
çözme yeteneğine önemli katkı sağlar. Maternal bağlanma, gebelik, doğum ve doğum
sonrası süresince gelişir ve anne-bebek etkileşimi sürdükçe desteklenir. Doğum sonu
dönemde aileye yeni bir üyenin katılması ile ebeveynler, kendi duygu-düşünce ve
ilişkilerinde değişiklikler yaşarlar. Bu dönem, aile bağlarının güçlendiği bir dönem
olabileceği gibi, kriz yaşanan bir dönem olarak da karşımıza çıkabilir. Doğumdan
hemen sonraki dakikalar hem anne, hem de bebek için yeni duruma uyumları ve
aralarındaki özel bağın oluşması açısından önemlidir. Doğumu izleyen ilk 60-90
dakikalık dönemde ve doğum sonu ilk günlerde başlayan anne-bebek etkileşimi daha
sonraki gün/ay ve yıllarda oluşacak anne-bebek ilişkisinin temelini oluşturur. İlk temel
ilişkide ortaya çıkan yetersizlikler ya da aksamalar bağlanmayı olumsuz yönde
etkileyebilmektedir. Anne/bebeğin sağlık sorunları nedeniyle anne-bebek etkileşim
sürecinin engellenmesi ya da başlatılamaması, bebeğin preterm doğması, hastanede
yatması ve bebeğin güvenliği için korku duyulması anne ile bebek arasında doyum
sağlayıcı ilişkinin gelişmesine engel olabilmekte ve maternal bağlanma sürecini
zorlaştırabilmektedir. Sevgiyle bağlanma, maternal rol uyumunun bir parçasıdır ve
bunun sonucunda bebekte güven duygusu gelişir. Çocuğun yaşadığı ilk bağlanma
tecrübesi daha sonra yaşayacağı bağlanma tecrübeleri için temel oluşturur. Bağlanma
örüntüsü, süt çocukluğu döneminde, güvenli ya da güvensiz olarak bir kez
belirlendikten sonra yaşam boyunca süreklilik gösterir. Anne-bebek arasında yaşamın
ilk yılında bağlanma sorunları yaşanırsa, bebek emosyonel, sosyal, fiziksel, zihinsel ve
dil gelişimi problemleri yaşayabilir, ihmal ve istismar açısından risk altında olabilir. Bu
nedenle bağlanmanın sağlıklı bir şekilde gelişmesi ve sürdürülmesinde sağlık
profesyonelleri önemli bir role sahiptir. Sağlık profesyonelleri gebelik sırasında ve
doğumdan sonraki dönemde, ebeveynleri gözlemleyerek, anne ve yenidoğana ait
bağlanma belirtilerini değerlendirir, annelerin kaygılarını giderir ve annelik davranışını
desteklerler. Böylece annenin bebeğini algılamasına ve anne-bebek bağlanmasının
gelişmesine yardımcı olabilirler.
Anahtar kelimeler: Anne-bebek bağlanması, sağlık profesyonelleri
182
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
GEBELERİN GENİTAL HİJYEN DAVRANIŞLARININ İNCELENMESİ
Tuğçe SAKAR1, Özlem KARABULUTLU2
1Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü, Erzurum
2Kafkas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü, Kars
Özet
Amaç
Bu çalışma, gebe olan kadınlarda genital hijyen davranışları ve ilişkili faktörleri
belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem
Araştırma tanımlayıcı tiptedir. Araştırmanın evrenini Erzurum Nenehatun Kadın
Doğum Hastanesi Kadın Doğum Polikliniği’nde Kasım-Aralık 2015 tarihleri arasında
başvuran tüm gebeler, örneklemini ise araştırmaya gönüllü olarak katılan 233 gebe
oluşturmuştur. İlgili polikliniklere belirtilen tarihler arasında son bir yıl içerisinde
gebeliğinin 26-40. haftalarında olup prenatal kontrol amaçlı başvuran ve çalışmaya
katılmayı kabul eden gebeler alınmıştır.
Veriler anket formu ve Genital Hijyen Davranışları Envanteri (GHDE) kullanılarak
toplandı. Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik dağılım, ortalama, Kruskal Wallis,
Mann Whitney-U testi ve bağımsız gruplarda t-testi kullanıldı.
Bulgular
Gebelerin yaş ortalaması 28.65±6.23 olduğu saptanmıştır. Gebelerin %53.2’si
ilköğretim mezunu, %59.2’si 17-21 yaş arasında evlendiği, %70.8‘i evlilik süresinin 1
yıl ve üzeri olduğu, %85.4’ü çalışmadığını ifade etmiştir. Gebelerin %57.1’inin
gelirinin giderine eşit, %63.5’inin il merkezinde yaşadığını ve %68.2’sinin çekirdek
aileye sahip olduğu bulunmuştur. Gebelerin; %68.2’sinin ilk gebelik yaşının 18-25 yaş
grubu aralığında, %75.1’inin 2 ve üstü gebelik geçirdiği, %67.0’ının yaşayan
çocuğunun olduğu, , %91.4’ünün ölü doğumunun, %72.5’inin düşüğünün ve
%93.6’sının kürtajının olmadığı bulunmuştur. Gebelerin, %84.5’inin 26-35. Gebelik
haftasında, %86.7’sinin 1-9 kez kontrole gittiği, %77.3’ünün doktor tarafından kontrol
edildiği, %44.6’sının gebelikleri süresince vajinal enfeksiyon geçirdiği, enfeksiyon
ortaya çıktığında %50.2’sinin hiçbirşey yapmadığı ve halen %14.6’sında hazne
yıkamanın varolduğu, %75.5’inin alt bölge temizliğinde herhangi bir bilgi almadığı
bulunmuştur. Gebelerin Genital Hijyen Davranışları Envanteri puan ortalaması
79.69±12.12 olduğu saptanmıştır. Yapılan analizler sonucunda; yaş, eğitim durumu,
evlenme yaşı, evlilik süresi, çalışma duurmu, gelir düzeyi, yaşanılan yer, aile tipi, ilk
gebelik yaşı, gebelik, yaşayan çocuk, ölü doğum sayısı, gebeliğinde ki kontrol sıklığı
ve genital hijyen konusunda bilgi alma durumu ile Genital Hijyen Davranışı arasında
anlamlı fark olduğu saptandı (p<0.05).
Sonuç
Araştırmaya alınan gebelerin genital hijyen davranışlarının istendik düzeye yakın
olduğu
söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: Gebe, genital hijyen, ebe
183
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ÜREME SAĞLIĞININ ÖNEMİ
Şehriban BAKIŞ1 , Doç.Dr.Şükran ÖZKAHRAMAN-KOÇ2
1Süleyman Demirel Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü Öğrencisi
2Süleyman Demirel Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
Üreme Sağlığı: Üreme sistemi, işlevleri ve süreci ile ilgili sadece hastalık ve sakatlığın
olmaması değil, tüm bunlara ilişkin fiziksel, zihinsel ve sosyal yönden tam bir iyilik
halinin olmasıdır. Dünya da ve ülkemizde üreme sağlığı kavramı çok yakın tarihlere
kadar önemsenmemiş olup bu tür sorunlar yeni çalışmalar ile gündeme gelmiştir.
Üreme sağlığı kavramı Dünya da ilk kez 1994 yılında Kahire Uluslar Arası Nüfus ve
Kalkınma Konferansında gündeme gelmiştir. Bu konferansta kadın sadece üreme
sistemi konusundaki sorunlarına değil, kadınların kendi kararlarını verebilmelerine,
ekonomik özgürlüklerini kazanabilmelerini, eğitimlerine, karar verici durumlarda
yönetici kimliği kazanabilmeler de bulunması gerektiği üzerinde de durulmuştur.
Kadınların aile planlaması konusunda karar verebilmeleri, cinsiyet eşitliği, sağlık,
kültür, eğitim gibi birçok hakka sahip olmaları konusunda da konferansta önemli
kararlar alınmıştır. Üreme sağlığı kavramı ise ilk kez 1995 yılında 4. Uluslar Arası
Kadın Konferansın da konu edinmiştir. Türkiye'de 1994 Kahire Konferansı paralelinde
birçok uygulama başlatılmıştır. Bu uygulamaların olumlu sonuçları, bu programlar
düzenli ve nitelikli olarak sürdürülebildiği takdirde mutlaka alınacaktır. Başlatılan
çalışmalar ya da Kahire Konferansı maddeleri geçici uygulama veya araştırmalar olarak
görülmemeli, dünya kamuoyuna taahhüt edilen şartlar, yükümlülükler olarak kabul
edilmeli ve hedeflerin gerçekleşmesi için hükümet programlarında ye almalıdır. Ülkeler
arasında deneyimlerin paylaşıldığı, iletişim ağı ile desteklenen bir platformda, ülke
içinde de sektörlerin potansiyelleri iyi değerlendirildiği, olumlu bir işbirliği
atmosferinde, hedef ve stratejileri belirlenmiş plan ve programların başarıya ulaşması
daha kolay ve hızlı olacaktır. Dünyanın birçok ülkesin de farklı inanışlar ve düşünceler
sebebi ile ihmal edilen üreme sağlığı bu gün dünyanın bir çok ülkesinde önemli halk
sağlığı sorunları arasında yer almaktadır. Dünya üzerinde var olan üreme sağlığı
sorunları ve üreme sağlığı kavramı sadece annelik kavramını değil tüm hayat boyunca
var olan sorunları ve dönemleri kapsamalıdır. Üreme sağlığı intrauterin hayatta başlar
ve yaşam boyu devam den bir kavramdır. Üreme sağlığı kız çocukluğu dönemi,
adölesan dönemi, doğurganlık dönemi, klimakterium ve menopoz, yaşlılık dönemi
olarak dönemlere ayrılarak incelenmelidir. Üreme Sağlığı Eğitimi
Kapsamında cinsiyet kavramı ve farklılıkları, adölesan çağa geçiş eğitimleri, cinsel
ilişki ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar, aile planlaması ve faydaları, ebeveynliğe
hazırlık eğitimi, infertilite, kendi kendine meme muayenesi, sevikal ve diğer kanser
taramalarının önemi, enfeksiyon belirti ve bulguları, gebelik, doğum, loğusalık,
laktasyon, yeni doğan eğitimi, menopoz ve getireceği sorunlar ile yaşlılık dönemi
sorunları verilmesi gereken eğitim konularındandır. Üreme sağlığının hedef ve
stratejileri mutlaka olmalıdır. Ancak, politik bir araç olarak görülmemeli ve
kullanılmamalıdır. Birçok ülkede mevcut olan bu gerçek, sadece kadın sağlığını değil,
toplum sağlığını olumsuz etkiler ve en başta mücadele edilmesi gereken sorundur.
Anahtar Kelimeler: Üreme Sağlığı, kadın
YENİDOĞAN BAKIMINDA EBENİN ROLÜ
184
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Ebru ERSİN1 Doç.Dr.Şükran ÖZKAHRAMAN-KOÇ2
1Süleyman Demirel Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü Öğrencisi
2Süleyman Demirel Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
Doğumdan sonraki ilk dört haftaya yenidoğan dönemi denir. Yaşamın ilk günlerinde,
anne karnında suyun içindeki ortamdan kuru dış dünya ortamına uyum sağlamak için
birçok organ sisteminde değişiklikler olur. Derinin bariyer fonksiyonu doğum öncesi
dönemde gelişmeye başlar ve gelişimi doğum sonrası ilk bir yılda tamamlanır. Bebek
doğar doğmaz solunum-dolaşım yeterliliği açısından değerlendirilmelidir. Başı
solunum yolunu açmak için hafif ekstansiyonda tutularak, varsa ağız içi ve burundaki
sekresyonlar temizlenir. Apgar skoru, bebeğin durumunu belirleyen objektif bir
değerlendirme yöntemidir. Yeni doğmuş bebeğin doğumdan hemen sonraki durumunu
gösterir. Uygun şekilde yapıldığında fetal-neonatal geçişin standart bir kayıt düzeneğini
oluşturur. Yenidoğanın hemorajik hastalığını önlemek amacıyla tüm bebeklere
doğumdan hemen sonra 1 miligram K vitamini intramusküler olarak yapılmalıdır.
Göbek kordonu genellikle 5-10 gün içinde düşer. Bakım uygulamaları tüm dünya
üzerinde çeşitlilik göstermektedir. Gelişmiş ülkelerde topikal antiseptik veya
antibiyotik kullanımının üstünlüğü yokken, neonatal tetanoz riskinin olduğu veya kötü
hijyenik koşulların olduğu bölgelerde etkili bulunmuştur. Doğum sonrasında anne ve
bebeğin aynı odada kalmasının sağlanması anne ile bebeği arasında duygusal bağın
oluşması ve anne sütünün artması açısından çok önemlidir. Uluslararası Ebeler
Konfederasyonu ebelik felsefesine göre ebeden; kadının sağlık gelişimine katkı
vermesi, sağlığını koruması, gizliliğini sağlaması, gerekli konularda bilgilendirme
yaparak kadınların kendi kararlarını vermesini sağlaması ve üremeyi desteklemesi,
normal doğumların savunucusu olması beklenmektedir. Bunları yerine getirirken ise,
karşılıklı saygı, güven ve sorumluluk paylaşımı
içinde kültürel, etik değerlere saygı duyarak anne-bebek sağlığını yükseltmesi gerektiği
belirtilmektedir. Ancak tedavi hizmetlerinin ağırlık kazanmaya başlaması ve istihdam
sorununun gün geçtikçe artması nedeniyle günümüz Türkiye’sinde ebeler, bağımsız
rollerinden uzaklaşarak daha çok hemşirelik işlevlerini uygular durumda
bulunmaktadırlar. Bu nedenle durumun ebelik mesleğinin profesyonel değer ve
felsefesini olumsuz yönde etkileyeceği düşünülmektedir. Oysa ana-çocuk sağlığı ve
temel sağlık hizmetlerinin yürütülmesinde Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler
Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ebelik mesleğinin önemine dikkat çekmektedir.
Yaşamın ilk yıllarında oluşturulan bağlanma örüntülerinin tüm yenidoğanların iyilik
durumunu sürdürmede etkili olduğu ve biyopsikososyal açıdan birey olarak gelişimleri
üzerinde de önemli etkiler yaptığı kabul edilmektedir. Özellikle doğum sonu dönem,
bağlanmanın iki bileşenini oluşturan anne ve bebeğin desteklenmesi, güçlendirilmesi
açısından önem taşımaktadır. Yenidoğanların yaşamda kalabilmelerinin ilk ve en
önemli belirleyicisinin, besleme, bakım verme, şefkat gösterme açısından bakım
vericilerle ilgilidir.
Anahtar Kelimeler: Yenidoğan, yenidoğan Bakımı, Ebe, Roller
BAĞIŞIKLAMA HİZMETLERİNİN TARİHÇESİ
185
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Şeyma AYDIN1 Doç.Dr.Şükran ÖZKAHRAMAN-KOÇ2
1Süleyman Demirel Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Böl. Öğrencisi
2Süleyman Demirel Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
Bağışıklama, mikroorganizmaların saldırılarına karşı insan, hayvan ve bitkilerin
direncini artırmayı amaçlayan yöntemdir. Bağışıklık doğal olarak gelişebileceği gibi,
aşı yoluyla yapay olarak da sağlanabilir. İnsanlar eski çağlarda da hastalıklardan
korunmaya çalışmışlardır. Aşıların keşfinden önce insanlar doğal yolla hastalıklardan
korunmak istemişler, bu nedenle bazı aileler suçiçeği veya kızamık hastalığı geçiren
çocuklarının yanına, diğer kardeşlerini de yatırarak, onların da küçük yaşta bu hastalığı
geçirmelerini, bir defada bu hastalıkları atlatmalarını düşünmüşlerdir.Buna hastalığı
geçirerek kazanılmış bağışıklık diyoruz. Eski Yunanda halk çocukları savaş için askere
alınırken, asilzadeler askerlikten muaf tutulurmuş. Onlara askerliğe karşı immün
denilirmiş. İmmünite, immünizasyon, bağışıklama,ve aşılama kavramı da bu şekilde tıp
literatürüne girmiştir. Hintli Budistler 7.Yüzyılda yılan zehri içerek, yılan sokmasına
karşı bağışık olmayı denemişlerdir. Çin’de 10.Yüzyılda çiçek hastalığından korunmak
için çiçek hastalığını hafif geçiren olguların püstülünden alınan materyali, hastalık
geçirmemiş kişilerin derisini çizerek enfekte etmişler ve böylece bu kişileri bağışık hale
getirmişlerdir (variolasyon). Çiçek hastalığında mortalite %25 civarında iken
variolasyondan sonra komplikasyon ölümleri %4 civarına düşmüştür. Çiçek aşısını
geliştiren ve ilk bilimsel yayını yapan Edward Jenner 1798 yılında çiçek aşısı
çalışmalarını yayınlamıştır. Bu yayından 87 yıl sonra Louis Pasteur 1885’de kuduz
aşısını keşfetmiştir. 1896’da tifo ve kolera aşıları, onlardan 1 yıl sonra da veba aşısı
keşfedilmiştir. 20.Yüzyılın ilk yarısında Difteri, Boğmaca, Tetanoz, Tüberküloz
(BCG), Sarıhumma, İnfluenza ve Riketsiya aşıları keşfedilmiştir. Çiçek aşısının yaygın
kullanımı sayesinde insanlık ilk defa bir virüs’ü dünyadan eradike etmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) “2000 Yılına Kadar Herkese Sağlık” genel hedefine
ulaşabilmek için, bütün dünya çocuklarının aşılanmasını başlıca görevleri arasına
almıştır. Bu genel hedef dahilinde 974 yılında uygulamaya konulan Genişletilmiş
Bağışıklama Programı (GBP) ile aşıyla korunabilir bulaşıcı hastalıklara bağlı morbidite
ve mortalite hızlarını düşürmek amaçlanmıştır. DSÖ raporuna göre; düşük gelirli
ülkelerde bağışıklama oranı %75 iken, Türkiye %97 bağışıklama oranı ile üst gelir
grubu ülkeler düzeyindedir. Ülkemizdeki aşılama ile ilgili son gelişmelere rağmen,
bağışıklamanın ilerleyen yaş dönemlerini kapsayacak şekilde sürdürülememesi ile
dünyada özellikle gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelere ilişkin sonuçlar, çocuklarda
bağışıklama konusunda da ihlallerin devam ettiğini göstermektedir. DSÖ’nün tüm bu
çabaları ile, 1990’lı yıllarda dünya genelinde aşılama oranları %80’lere ulaşmıştır.
Ancak bu oranlar yeterli olmayıp, amaç %90 aşılama oranlarına çıkılmasıdır. Çünkü
bir yaşın altındaki çocuklarda aşılama oranı %90’a ulaştığında bu hastalıklar toplum
için bir tehlike olmaktan çıkacaktır. En sık görülen, en fazla sakat bırakan ve en çok
öldüren hastalıklar halk sağlığı açısından önemli hastalıklar olduğu için çocuk
ölümlerinde kuşkusuz önemli bir payda yetersiz bağışıklamaya aittir. Oysa
bağışıklama, her çocuğun yaşama hakkı kadar doğal ve temel bir hakkıdır.
Anahtar Kelimeler: Bağışıklama, Bağışıklama Hizmetleri, Tarihçe
186
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
BİRİNCİ BASAMAKTA GÜVENLİ ANNELİK HİZMETLERİNDE EBENİN
ROLÜ
Esra VERİM
Gaziantep Üniv Sağlık Biimleri Fakültesi Ebelik Böümü
Güvenli annelik; kadına gebelik öncesi, doğum öncesi, doğum ve doğum sonrası bakım
ve tedavi hizmetlerinin verilmesi, istenmeyen ve yüksek riskli gebeliklerin önlenmesi,
gebelik, doğum ve doğum sonrası komplikasyonların tanımlanması, önlenmesi ve
yönetimini kapsar. Güvenli annelik hizmetleri anne ve bebek ölümlerinin ve
komplikasyonlarının azaltılmasına yönelik çalışmalardır. Dünyada yüksek olan annebebek ölüm ve hastalık oranlarını azaltmak üzere 1987 yılında Dünya Sağlık Örgütü
öncülüğünde, Nairobi’de düzenlenen konferansta, uluslararası kuruluşlar ve ülke
delegelerinin ortak kararı ve desteğiyle güvenli annelik programları başlatılmıştır.
Programın temel amacı, 2000 yılına kadar hizmet yetersizliği ve önlenebilir nedenlerle
oluşabilecek anne-bebek ölümleri ve sakatlıklarını %50 azaltmaktır. 2017 yılında
dünya genelinde, özellikle gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelerde anneliğe bağlı
hastalanma ve olum oranları, hala istenen düzeye ulaşamamıştır. Bu durum, güvenli
annelik programının daha uzun yıllar önemini koruyacağı anlamına gelmektedir.
Güvenli annelik programlarında ebeler birinci basamak sağlık kuruluşlarında anne ve
bebek sağlığı açısından önemini benimseyen bir tutumda olmalıdırlar. Aile Sağlığı
Merkezlerinde Gebeliklerin Planlanması, Doğum Öncesi Bakım, Riskli Gebelik
Yönetimi, Sağlıklı Doğum, Doğum Sonrası Bakım konularında ebeler tarafından
düzenli eğitim verilebilir. Bu hizmetlere yönelik çalışmalar yapılması sağlık
hizmetlerinde güvenli annelik eğitim ve danışmanlık
bileşenini güçlendirecektir. Bunun için birinci basamak sağlık hizmeti veren
kuruluşlarda eğitim odalarının oluşturulması ve çalışan ebe sayılarının artırılması
gerekmektedir. Bu eğitimler güvenli annelik konusunda toplumsal duyarlılığı ve bilinci
yükselterek anne ve bebek ölümlerini azaltacaktır.
Anahtar Kelimeler: Güvenli Annelik, Birinci Basamak, Ebe
DOĞUMDAKİ DOĞAL POZİSYONLAR
187
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Esra VERİM
Gaziantep Üniv Sağlık Biimleri Fakültesi Ebelik Böümü
Doğumda yer çekiminin de kullanıldığı pozisyonlar, bebeklerin doğum kanalında
ilerlemesine
yardımcı olur. Bu eylem süresinin kısalmasını, annenin daha az ağrı hissetmesini ve
doğumun
kolaylaşmasını sağlar. Ebeler bu pozisyonları bilmeli ve uygulamalıdır. Ayrıca bebeğin
doğumuna yardımcı olmak amacıyla bu pozisyonları doğum öncesi bakım
hizmetlerinde ve özellikle gebeliğin son trimestrindaki kadınlara doğumdan önce
öğretmelidir. Bu makalede şu pozisyonlar açıklanacaktır: Yarıyatar Pozisyon,
Değiştirilmiş Yarı Uzanma Pozisyonu, Yan Pozisyon, Zıplayan Kurbağa, Destekli
Çömelme Pozisyonu, Tuvalete Oturma, Doğum Taburesi, Destekli Ayakta Durma,
Eller – Dizler Pozisyonu, Kutup Ayısı Pozisyonu
188
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ÖTANAZİ
Nesibe Neşe SEDEF 1, Gülşah Tanrıverdi2
1 Adana Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi
2 Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
Ötanazi; tıbbın elinde bulundurduğu olanaklarla iyileştiremediği ve nitelikli bir yaşam
dasağlayamadığı hastaların yaşamlarının, içinde bulundukları belli koşullarda ve
biçimde sona
erdirilmesi olarak tanımlanmaktadır. Eski Yunancadan gelen ötanazi eu= güzel,
tanasium= ölüm anlamındadır. Bu makalede, ötanazinin tarihsel gelişimine kısaca
işaret edilmiştir. Daha sonra, ötanazinin türleri olan aktif ötanazi, pasif ötanazi ve
dolaylı ötanazi açıklanmıştır. Ötanazi lehinde ve aleyhinde olan görüşler
değerlendirilmiştir. Ötanazi kavramı günümüzdeki
anlamına yakın olarak ilk kez İngiliz filozof ve bilim adamı Francis Bacon tarafından
kullanılmıştır. Ötanazinin yasallaşması için çalışmalar XX. Yüzyılda başlamıştır.
1970’li yıllardan sonra birçok ülkede ötanazi cemiyetleri kurulmuştur. 1988 yılında
“Dünya Ötanazi Birliği” oluşturulmuştur.
Anahtar kelimeler: Ötanazi, Aktif ötanazi, Hak, İnsan hakları, Yaşama hakkının
vazgeçilmezliği
189
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
PATERNAL BAĞLANMA: YURTDIŞI ÖRNEKLERİNİN GÖZDEN
GEÇİRİLMESİ
Aysu KOPTUR, Tuba GÜNER EMÜL, DuyguVEFİKULUÇAY YILMAZ
Mersin Üniversitesi
Günümüzde toplumun yapıtaşı olan ailede anne kadar önemli yere sahip olan babaların
bebekleri ile etkileşimleri ve bunu etkileyen faktörler tam olarak bilinmemektedir.
Yapılan çalışmalar genellikle anne ve bebek bağlanmasına odaklanmış, babalar bu
sürecin dışında bırakılmıştır. Bu derlemenin amacı henüz az sayıda olan paternal
bağlanma (baba bebek bağlanması) çalışmalarına dikkat çekmektir. Cranley baba adayı
olan erkeklerin paternal bağlanma kavramını; benliğin farklılaşması, rol değişimi ve
kendinden ödün verme olarak tanımladıklarını bildirmiştir. Fagerskiöld, erkeklerin
babalığı düşündüklerinden daha fantastik bir olay olarak tanımladıklarını belirtmiştir.
Finnbogadottir ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada, ilk kez baba olacak bireylerin
kendilerini eksik, yetersiz ve dışlanmış hissettikleri saptanmıştır. Gage ve Kirk
erkeklerin daha iyi bir baba olmaya dair bilgilenmeye hevesli olduğunu, babalık rolüne
uyum göstererek bebek bakımında anne kadar aktif rol almak istediklerini
vurgulamıştır. Literatür incelendiğinde; paternal bağlanma düzeyinin öğrenim durumu,
yaşam kalitesi, eş uyumu ve eşlerde depresyon varlığı ile ilişkili olduğu göze
çarpmaktadır. Boyce ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada, yaşam kalitesi, sosyal
destek ve öğrenim durumu arttıkça paternal bağlanma düzeylerinin daha güçlü
olabileceği vurgusu yapılmıştır. Cranley çalışmasında erkeklerin eş uyumları ile
babalık rolünü benimseme düzeyleri arasında ilişki saptamış, eş uyumları yüksek olan
babaların paternal bağlanma düzeyleri güçlü bulmuştur. Paulson ile Ferkeitch yaptığı
çalışmada, anne ve babanın yaşadığı depresyonun paternal bağlanmayı olumsuz
etkilediğini belirtmiştir. Görüldüğü gibi paternal bağlanma birden çok faktörden
etkilenmektedir. Öte yandan paternal bağlanma üzerinde kültürün etkisi de göz ardı
edilmemelidir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, Türk babalarının paternal bağlanma
düzeylerini yansıtan çalışmalara gereksinim duyulmaktadır. Bunun yanında sağlık
çalışanlarının paternal bağlanmayı prenatal ve postnatal dönemde verdikleri eğitim ve
danışmanlık hizmetlerine entegre etmeleri son derece önemlidir.
Anahtar Kelimeler : Baba, bebek, fetüs, paternal bağlanma
190
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ADIYAMAN GÖLBAŞI BELÖREN BELDESİ’NDE YAŞAYAN 30-65 YAŞ
ARASI
BAYANLARIN PAP-SMEAR TESTİ HAKKINDA BİLGİ TUTUM VE
DAVRANIŞLARI
Esra ERSARAN1 Gülsen GÜNEŞ1
1İnönü Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
AMAÇ:
Dünyada tüm ölüm nedenleri arasında ikinci sırada bulunan kanserin, 2030 yılına kadar
hızla artarak birinci sıraya yükseleceği öngörülmektedir. Morbidite ve mortalitesinin
yüksek olması nedeniyle kanserler önemli bir halk sağlığı sorunudur. Kadın kanserleri
arasında dünyada en sık görülen ikinci kanser türü olan servikal kanser, kadın sağlığını
tehdit eden önemli bir sorundur. Servikal kanserden korunmada sağlıklı cinsel yaşam
ve erken tanı önem kazanmak- tadır. Erken tanıya yönelik pratik ve uygulanabilir testler
ile birçok vaka kanser evresine gelmeden saptanabilmekte ve kolaylıkla tedavi
edilebilmektedir. Hastalığın, henüz bulgu vermeden önceki dönemde saptanması
hastaların tedavi şansını ve beklenen yaşam sürelerini arttıracağı tahmin
edilmektedir.Bu çalışmamız Adıyaman Gölbaşı Belören Beldesi’nde yaşayan 30-65
yaş arası kadınların serviks kanseri taramalarında kullanılan pap smear testi hakkında
bilgi tutum ve davranışlarını değerlendirmek amacıyla yapılmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEM:
Araştırma evrenini Adıyaman Gölbaşı Belören Beldesi’nde 2 tane aile hekimliği
birimine kayıtlı 30-65 yaş arası kadınlar oluşturmuştur (330 kişi) . Ulaşılması gereken
minimum örneklem büyülüğü %80 güç ve %95 güven aralığı alınarak OpenEpi
programı ile yapılan power analizi sonucuna göre 178 kişi olarak bulunmuştur.
Araştırmaya katılan kadınlar basit rastgele örnekleme yöntemi ile elirlenmiştir.
Araştırma kesitsel tanımlayıcı niteliktedir. Veriler Aile Sağlığı Merkezi’ne çağırılarak
yüz yüze anket uygulaması ile toplanmıştır Veriler SPSS 22.0 programında analiz
edilmiştir. Analizlerde ki-kare testi kullanılmıştır.
BULGULAR VE SONUÇ
Araştırmaya katılan 30-65 yaş arası kadınların yaş ortalaması 44,35±10,36 yıldır. Çoğu
ilkokul mezunudur (% 52.8).Kadınların %82.6 sı evlidir.Aylık geliri asgari ücret ve altı
olanlar %70.8’dir.2-3 çocuk sahibi olanlar %47.4 ‘dür.Kadınların %64 ü menopoz
döneminde olmadıklarını belirtmişlerdir. %39.7 ‘sinin ilk evlenme yaşı 18-20 yaş
aralığındadır. Araştırmaya katılan kadınların % 83,7’si human papilloma virüsünü
(HPV) duymadığını, % 86,5’ i ise bu virüsün serviks kanserine yol açtığını
bilmediklerini dile getirmiştir. Kadınların % 87,6 sı servix kanserini duyduklarını
söylemiştir.%52,2 si ise servix kanserinden korunmanın mümkün olduğunu ifade
etmişlerdir. Kadınların % 57.3’ü Papsmear testini duymuştur, % 36.5’i daha önce Pap
smear testi yaptırmıştır. Korunma konusunda
%44,4’ü tek eşliliğin önemli olduğunu, %44,9’u aşı ile korunulabileceğini belirtmiştir.
%71,9’u hpv aşısı yaptırabileceğini, %10,7’si ise aşıyı yaptırmayacağını söylemiştir.
Katılımcıların %96,6’sı serviks kanserinin erken dönemde teşhis edilebileceğini ifade
etmiştir. “Serviks kanserinin gelişiminde rol oynayan faktörler sizce nedir?” sorusuna
kadınların %83,7’si genetik, %73’ü sigara, %75,8’i alkol, %55,1’i kadın cinsel eş
sayısı, %58,4’ü erkek cinsel eş sayısı, %36,5’i erken yaşta evlilik, %58,4’ü gebelik
191
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
sayısının çok olması serviks kanseri oluşumunda çok önemli olduğunu söylemişlerdir.
Kadınların çoğu HPV virusunu duymamıştır ve çoğu serviks kanserini duymuş
olmalarına rağmen bu virusun kansere yol açtığını bilmemektedirler. Aile sağlığı
merkezlerinde, kadınlara serviks kanseri tarama testlerinin ne amaçla ,nasıl ve ne
sıklıkla yapıldığı ve yaptırmanın önemi anlatılmalıdır.
Anahtar Kelimeler : Servikal kanser, PAP-smear, Davranış
192
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
KADINLARIN KENDİ KENDİNE MEME MUAYENESİ HAKKINDA BİLGİ
VE
GÖRÜŞLERİNİN BELİRLENMESİ
Merve Çetinkaya1, Hüsniye Dinç2
1 İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü Öğrencisi
2 İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü Arş. Göv. Dr.
AMAÇ: Bu araştırma kadınların kendi kendine meme muayenesi (KKMM) hakkındaki
bilgi, tutum ve görüşlerinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEM: Tanımlayıcı tipteki bu araştırma 8-13 Mart 2017 tarihleri arasında
gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemini rastgele örneklem yöntemi ile belirlenen
350 kadın oluşturmuştur. Katılımcılardan sözlü onam alınmıştır. Veriler, literatür
doğrultusunda hazırlanmış olan anket formu ile yüz yüze görüşme yöntemiyle
toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 20 istatistik paket programı
kullanılmıştır.
BULGULAR: Araştırmaya katılan kadınların yaş ortalaması 38,02±14,2 olarak
bulunmuştur.
Kadınların %60,3’ü lise ve üzeri eğitim seviyesinde, %64,9’u evli ve %77,4’ü çekirdek
aile yapısına sahiptir. Çalışmaya katılanların %74,3’ü KKMM hakkında bilgiye sahip
olup bu bilgiyi %34,6’sı sağlık kuruluşundan, %18’i TV/gazeteden edindiklerini
bildirmişlerdir. KKMM yapmayı bildiğini ifade eden kadınların oranı %65,1 iken
katılımcıların %38,3'ü doğru uygulama yaptığını düşünmektedir. Ayrıca kadınların
%40'ı düzenli olarak KKMM uygulaması yaptıklarını belirtmişlerdir. KKMM yapma
sıklığı sorgulandığında %12,3'ü her banyoda, %11,7 si ayda bir kez muayene yaptığını
belirtirken; KKMM yapma zamanı açısından %20'si zamanın fark etmediğini, %8,3'ü
adet sonrası dönemde yaptıklarını belirtmişlerdir. Katılımcıların %75,1'i KKMM ile
ilgili eğitim almak istediklerini belirtmiş olup %94,9’u ise KKMM'nin erken tanı için
önemli olduğunu düşünmektedirler.
SONUÇ: Araştırmanın sonucuna göre kadınların çoğunluğu bilgi sahibi iken
uygulamayı düzenli olarak yapmamaktadırlar. Bu konu ile ilgili hekim, ebe ve
hemşirelerin KKMM uygulama konusunda kadınları teşvik etmeleri önemlidir.
Anahtar Kelimeler: ebe, kadın, meme muayenesi
193
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ANNE SÜTÜ VE ERKEN DÖNEMDE EMZİRMENİN ÖNEMİ
Şenay ÇETİNKAYA* Elif DEMİR**
*Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Çocuk Sağlığı Ve Hastalıkları
Hemşireliği A.B.D (Doç.Dr.)
**Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Böl. (Yüksek Lisans
Öğrencisi)
Giriş: Yaşamın ilk iki yılı büyüme ve gelişmenin en hızlı ve beslenmenin en önemli
olduğu dönemdir. Bu dönemdeki beslenmenin ileriki yaşlara da önemli etkileri vardır.
Yaşamın ilk 6 ayı anne sütü ile beslenme doğal beslenme olarak adlandırılır. Dünya
Sağlık Örgütü ilk altı ay sadece anne sütü, iki yaşına kadar da uygun ve yeterli ek
gıdalarla birlikte anne sütüne devam edilmesini önermektedir. Anne sütü, bebeğin
sadece fiziksel değil, ruhsal ve zihinsel gelişimini de sağlar, anne-bebek arasındaki
duygusal bağı artırır. Ayrıca erken dönemde emzirmenin fizyolojik sarılığı ve demir
eksikliği anemisini önlediği belirtilmektedir. Erken dönemde emzirmenin sadece bebek
üzerinde değil anne üzerinde de faydaları vardır. Doğum sonu kanama riski azalır, over
kanseri, meme kanseri ve idrar yolu enfeksiyonu geçirme riskinin de daha az olduğu
bildirilmektedir. Bütün bunların yanında ayrıca emzirme çok ekonomiktir. Yaşamın ilk
saatlerinde anne bebek arasındaki bağı kurmak ve bebeğin kolostrumu alması için çok
önemlidir. Bunu sağlamak için prenatal dönemde annenin emzirme ve anne sütünün
önemi hakkında aldığı eğitim ve postpartum dönemde laktasyonun devamının
sağlanması için hemşire ve/veya ebenin desteği ve gözlemi önemlidir.
Amaç: Anne sütünün önemi ve erken dönemde emzirmeye başlanılmasının, anne
bebek bağının kurulmasına olan faydalarına dikkat çekmektir.
Materyal ve Metot: Literatür taraması gerçekleştirilerek derlenmiştir.
Bulgular: Emzirme doğumu takiben ilk 1 saat içinde başlamalıdır, şeklinde klasik
kitaplarda bilgiler yer alsa da bunu ilk 5 dakika içinde sağlamak son derece önemlidir.
Çünkü bu süreden sonra anne ve bebek dinlenme moduna geçeceklerinden emzirmeye
başlama süresi uzayacaktır. Tüm dünyada anneler emzirmiş ya da emzirmemiş olsalar
da bebek için beslenmenin en doğru yolunun emzirme olduğunu düşünmektedir. Tüm
dünyada annelerin ’e yakını bebeklerin en az 6 ay ve üzerinde emzirilmesi gerektiğini
düşünürken, gerçekte sadece ’si bu kadar süre emzirebilmektedir. Türkiye’de ise
emzirme süreleri birçok ülkenin oldukça üzerindedir. Türkiye’de annelerin % 82’ si
bebeklerin ideal olarak 6 ay ve üzerinde emzirilmesi gerektiğini düşünmektedir. Bunun
gerçekleştirilebilen annelerin oranı ise , 6-12 ay arasında emzirebilen annelerin oranı ,
12-24 ay arasında emzirebilen annelerin oranı , %5 ise 2 yıldan fazla bebeğini
emzirdiğini belirtmektedir. Türkiye’de annelerin ’i bebeklerini ilk altı ay ideal bir
şekilde besleyebiliyor geriye kalan grubun ise emzirmenin zamanı, sıklığı ve emzirme
teknikleri ile ilgili yanlış uygulamalar yaptığı çalışmalarla belirlenmiştir. İlk 6 ay
sadece anne sütü ile besleme oranı ise hala istendik düzeyde değildir.
Sonuç: Annelerin bebeği emzirmenin anne bebek bağını sağlama da ve sürdürmedeki
önemi, anne sağlığına olan etkileri hakkında yeterince bilgi almadıkları belirlenmiştir.
Annelerin doğum öncesi dönemden başlayarak, tüm gebelere eğitim düzeyleri ve
bireysel farklılıklar gözetilerek anne sütünün önemi ve emzirme eğitimi verilmelidir.
Anne sütü ve emzirmenin önemine ilişkin hizmet içi eğitimlerin öncelikle doğum
194
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
salonunda, doğum sonu servislerde, poliklinikte çalışan ebe ve hemşirelere verilmesi
önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Anne sütü, Bebek beslenmesi, Emzirme, Ebelik, Hemşirelik.
195
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
YENİDOĞAN YOĞUN BAKIM ÜNİTELERİ VE HEMŞİRELİK
Melike YAVAŞ ÇELİK* Şenay ÇETİNKAYA**
*Kilis 7 Aralık Üniversitesi Yusuf Şerefoğlu Sağlık Yüksekokulu, Hemşirelik
Bölümü (Arş. Grv. Uzm.)
**Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Hemşireliği A.B.D. Başkanı (Doç. Dr)
Giriş: Yenidoğan Yoğun Bakım Üniteleri (YDYBÜ), düzenli hemşirelik bakımı ve
ileri düzey tedavi gerektiren stabil olmayan bebeklerin izlendiği alanlardır. Giderek
gelişen ve değişen yenidoğan yoğun bakım üniteleri, ileri teknolojinin uygulama
alanlarından biri olmaktadır. Yenidoğanların bakım ve tedavi gereksinimlerini
karşılayan, neonatal ve perinatal bakımı içeren yenidoğan ünitelerinin düzey
çalışmaları, 1970’li yıllardan itibaren yapılmaktadır. Yenidoğan ünitelerinin düzey
tanımlamaları ülkeden ülkeye bazı değişiklikler göstermekle birlikte, her ülkenin kendi
ulusal standartlarını geliştirmesi önerilmektedir.
Yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde yatan bebeklerin dış ortama uyumunun
sağlanması, sağlıklı büyüme ve gelişmesi, anne sütü ile beslenmesi, hastalıklardan
korunması ve sağlığının en üst düzeye çıkarılmasında önemli rolleri olan, çocuk sağlığı
ve hastalıkları hemşireliği ana bilim dalının kapsamında yer alan, Yenidoğan
Hemşireliği’nin 2011 yılında hemşirelik yasasında yapılan değişiklikle görev tanımı
yapılmıştır. Buna göre, Yenidoğan Hemşireleri, hastalandığında bakımından sorumlu
olduğu bebeği kapsamlı olarak değerlendirip klinik belirti-bulguları yorumlayabilen,
bebekler ve yakınları ile iletişimi ve onlara uygun terapötik yaklaşımı kurabilen, eğitimdanışmanlık yapabilen, ekip üyeleri ile iyi iletişim ve işbirliği kurma becerisine sahip
hemşirelerdir.
Amaç: Yenidoğan Yoğun Bakım Üniteleri ve yenidoğan hemşirelerinin bakımda ki
önemini
vurgulamaktır.
Materyal ve Metot: Literatür taraması yapılarak, güncel gelişmeler ışığında bilgiler
derleme
tarzında hazırlandı.
Bulgular: Türkiye’deki çocuk sağlığına baktığımızda, Sağlık İstatistikleri Yıllığı’na
göre Bebek Ölüm Hızı ‰7.8’dir. Sağlık Bakanlığı kayıtlarına ve DSÖ’ ne göre bebek
ölüm nedenleri; perinatal sorunlar, prematürelik, düşük doğum ağırlığı, doğum
travması, enfeksiyonlar, konjenital anomaliler ve perinatal asfiksi şeklinde
sıralanmaktadır.
Sonuç: İyi bir YDYBÜ en son tedavilerin uygulandığı, hasta bakım ve tedavisinde
ailenin de yer aldığı bir yapı içinde olmalıdır. Dünyada ve ülkemizde bebek ölüm
nedenleri arasında prematürelik, perinatal sorunlar, düşük doğum ağırlığı yer
almaktadır. Bu nedenle YDYBÜ ve yenidoğan hemşireleri, yenidoğan ölümlerini
önlemede önemli bir yere sahiptir.
Anahtar kelimeler: Yenidoğan, Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi, Hemşirelik.
196
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
GEBELİKTE TEMEL VE İLERİ YAŞAM DESTEĞİ UYGULAMALARINA
GÜNCEL YAKLAŞIM
Azade Sarı
Çukurova Üniversitesi SHMYO
Anne ölümü Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre gebelik veya doğum ile ilişkili olan
veya bunların tetiklediği, gebelik sırasında veya doğumdan veya gebeliğin
sonlandırılmasından sonraki 42 gün içinde gelişen, ama kaza nedenleriyle gelişmeyen
ölümler olarak tanımlanmaktadır. WHO’nun Kasım 2016 verilerine göre gebelik ve
doğumla ilişkili olarak her gün yaklaşık 830 kadın önlenebilir nedenlerden dolayı
yaşamını kaybetmektedir. Bu nedenler incelendiğinde ağır kanamalar, enfeksiyonlar,
gebeliğe bağlı hipertansiyon ve emboliler ön sıralarda yer almaktadır. Gebeliğe bağlı
kardiyovasküler problemlerin çoğu 20. haftadan itibaren gebe uterusun aorta ve vena
kava inferiora bası yapması nedeniyledir. Yaşam desteği uygulamalarında hedef, bu
basının engellenmesiyle eş zamanlı olarak diğer müdahalelerin doğru bir şekilde
yapılmasının sağlanmasıdır. Fetusun yaşamı anne yaşamına bağlı olduğundan, ilk
yeniden canlandırma çabaları anneye yönelik olmalıdır. Bu derlemede 2015 yılında
güncellenen, dünyada birçok ülkeyle birlikte bizim ülkemizde de takip edilen yaşam
kılavuzları temel alınarak, gebelerde temel ve ileri yaşam desteği uygulamalarının
tartışılması amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Pregnancy, Life support, Guidelines
197
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN ŞİDDET EĞİLİMLERİNİN
İNCELENMESİ
İpek Köse Tosunöz1, Gürsel Öztunç1, Zehra Eskimez1, Pınar Yeşil Demirci1
1 Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü
ÖZET
Amaç: Toplumsal bir sorun olan şiddet, bir bireyin diğeri üzerine uyguladığı fiziksel,
sözel, duygusal ve cinsel saldırı olarak tanımlanmaktadır. Araştırma hemşirelik
öğrencilerinin şiddet eğilimlerinin incelenmesi amacı ile yapılmıştır.
Metod: Tanımlayıcı olarak yapılan araştırmanın evrenini Çukurova Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü’nde eğitim ve öğrenimini sürdüren 1329
hemşirelik öğrencisi oluşturmuştur. Örneklem seçimine gidilmemiş evrenin tümü
örnekleme alınmıştır. Örneklem 789 öğrenciden oluşmuştur (%59,3). Araştırma öncesi,
etik kurul onayı ve kurum izni alınmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak,
“Kişisel Bilgi Formu” ve “Şiddet Eğilim Ölçeği (ŞEÖ)” kullanılmıştır. Verilerin
analizinde, tanımlayıcı istatistiksel veriler ortalama, standart sapma, frekans ve yüzde
şeklinde verilmiştir. Değişkenlerin karşılaştırılmasında İki Bağımsız Grup ‘t’ Testi,
Varyans analizi ve Kuruskal Wallis H testi kullanılmıştır.
Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin %32,8’i 1.Sınıf , %20,7’si 2. Sınıf, %24,1’i
3.sınıf ve %22,4’ü 4.sınıf öğrencisi olup yaş ortalamaları 20,58±1,88 ve %68,9’u
kadındır. Öğrencilerin %55,6’sı gelirinin giderine denk olduğunu, % 87,3’ü sigara ve
%89,9’u alkol kullanmadığını belirtmiştir. Öğrencilerden %80,5’i kendisine, %63,1’i
başkasına şiddet içeren davranışlarda bulunmadığını, %67,9’u daha önce şiddete
uğramadığını belirtmiştir. Öğrencilerin ŞEÖ puan ortalamaları 38,79±9,32 olup
ŞEÖ’ye göre %71,1’i “Az” şiddet eğilimi göstermektedir. Öğrencilerin ŞEÖ puan
ortalamaları ile gelir durumları, halen kaldıkları yer, kardeş sayıları, anne ve babanın
birlikteliği, çalışma durumları ve eğitim düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı
bir ilişki saptanmazken (p>0.05); sınıfları, cinsiyetleri, sigara ve alkol kullanımları,
daha önce kendine ve başkasına şiddet uygulama ve şiddete uğrama durumları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır (p˂0.05).
Sonuç ve öneriler: Araştırma sonucunda hemşirelik öğrencilerinin şiddet eğilimlerinin
düşük
olduğu; daha önce kendine, başkalarına şiddet uygulama ve şiddete uğrama gibi
deneyimleri olan öğrencilerin şiddet eğilimlerinin, şiddet deneyimi yaşamayanlara göre
daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Hemşirelik öğrencilerinin toplumsal şiddetin
tanılanmasında ve mücadelesinde etkin rol alabilmeleri için kendi şiddet eğilimlerinin
farkında olmaları ve bununla başa çıkabilmeleri önemlidir. Bu bağlamda hemşirelik
öğrencilerinin şiddet eğilimlerinin belirlenmesine yönelik daha geniş çaplı çalışmaların
yapılması önerilmektedir.
Anahtar Kelime: Hemşirelik öğrencileri, Şiddet, Şiddet eğilimi.
198
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN ŞİDDET EĞİLİMLERİNİN
İNCELENMESİ
İpek Köse Tosunöz1, Gürsel Öztunç1, Zehra Eskimez1, Pınar Yeşil Demirci1
1 Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü
ÖZET
Amaç: Toplumsal bir sorun olan şiddet, bir bireyin diğeri üzerine uyguladığı fiziksel,
sözel, duygusal ve cinsel saldırı olarak tanımlanmaktadır. Araştırma hemşirelik
öğrencilerinin şiddet eğilimlerinin incelenmesi amacı ile yapılmıştır.
Metod: Tanımlayıcı olarak yapılan araştırmanın evrenini Çukurova Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü’nde eğitim ve öğrenimini sürdüren 1329
hemşirelik öğrencisi oluşturmuştur. Örneklem seçimine gidilmemiş evrenin tümü
örnekleme alınmıştır. Örneklem 789 öğrenciden oluşmuştur (%59,3). Araştırma öncesi,
etik kurul onayı ve kurum izni alınmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak,
“Kişisel Bilgi Formu” ve “Şiddet Eğilim Ölçeği (ŞEÖ)” kullanılmıştır. Verilerin
analizinde, tanımlayıcı istatistiksel veriler ortalama, standart sapma, frekans ve yüzde
şeklinde verilmiştir. Değişkenlerin karşılaştırılmasında İki Bağımsız Grup ‘t’ Testi,
Varyans analizi ve Kuruskal Wallis H testi kullanılmıştır.
Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin %32,8’i 1.Sınıf , %20,7’si 2. Sınıf, %24,1’i
3.sınıf ve %22,4’ü 4.sınıf öğrencisi olup yaş ortalamaları 20,58±1,88 ve %68,9’u
kadındır. Öğrencilerin %55,6’sı gelirinin giderine denk olduğunu, % 87,3’ü sigara ve
%89,9’u alkol kullanmadığını belirtmiştir. Öğrencilerden %80,5’i kendisine, %63,1’i
başkasına şiddet içeren davranışlarda bulunmadığını, %67,9’u daha önce şiddete
uğramadığını belirtmiştir. Öğrencilerin ŞEÖ puan ortalamaları 38,79±9,32 olup
ŞEÖ’ye göre %71,1’i “Az” şiddet eğilimi göstermektedir. Öğrencilerin ŞEÖ puan
ortalamaları ile gelir durumları, halen kaldıkları yer, kardeş sayıları, anne ve babanın
birlikteliği, çalışma durumları ve eğitim düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı
bir ilişki saptanmazken (p>0.05); sınıfları, cinsiyetleri, sigara ve alkol kullanımları,
daha önce kendine ve başkasına şiddet uygulama ve şiddete uğrama durumları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır (p<0.05).
Sonuç ve öneriler: Araştırma sonucunda hemşirelik öğrencilerinin şiddet eğilimlerinin
düşük
olduğu; daha önce kendine, başkalarına şiddet uygulama ve şiddete uğrama gibi
deneyimleri olan öğrencilerin şiddet eğilimlerinin, şiddet deneyimi yaşamayanlara göre
daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Hemşirelik öğrencilerinin toplumsal şiddetin
tanılanmasında ve mücadelesinde etkin rol alabilmeleri için kendi şiddet eğilimlerinin
farkında olmaları ve bununla başa çıkabilmeleri önemlidir. Bu bağlamda hemşirelik
öğrencilerinin şiddet eğilimlerinin belirlenmesine yönelik daha geniş çaplı çalışmaların
yapılması önerilmektedir.
Anahtar Kelime: Hemşirelik öğrencileri, Şiddet, Şiddet eğilimi.
199
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
TÜRKİYE’DE BULUNAN ÇOCUK MAMALARI VE ÖZELLİKLERİ
Şenay ÇETİNKAYA* Firdevs ALTINER**
* Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Hemşireliği A.B.D. Başkanı (Doç. Dr).
** Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Hemşireliği Doktora Programı (Sağlık Bakanlığı Uzm. Hemşire
Giriş: Bebek ve çocuk ölümlerinin çoğu yetersiz beslenmeye bağlı büyüme ve gelişme
bozuklukları ile önlenebilir hastalıklar olup enerji, protein, vitamin ve mineral
eksikliklerinin neden olduğu beslenme yetersizlikleri nedeniyledir. Bebeklerde
beslenme; doğal, yapay ve karışık beslenme olmak üzere üç şekildedir. Doğal
beslenme, anne sütü ile beslenmedir. Yapay beslenme, anne sütü olmadan diğer formül
süt ya da mamalarla yapılan beslenmedir.
Amaç: Türkiye’de kullanılan mamalar ve içerikleri hakkında güncel bilgiler dahilinde
doğru
beslenmenin önemini vurgulamaktır.
Materyal ve Metot: Literatür taraması yapılarak, güncel gelişmelerle birlikte bilgiler
derleme
tarzında hazırlandı.
Bulgular: Türkiye’de, 2008’de ilk 6 ay sadece anne sütü alan bebeklerin oranı %42
iken 2013’te %30 olmuştur. TNSA 2008’e göre altı aydan küçük ve emzirilen
çocukların %25’i hazır mama almıştır. Genel olarak, çocukların %23’ü anne sütü ile
beslenmeden önce başka bir gıda almıştır. Piyasada ilk 12 ay önerilen bebek mamaları
4 gruptur. İlk grupta 0-6 ay arası kullanılan bir numaralı mamalar olup, yaşamın ilk altı
ayında kullanılmak için üretilen bir numaralı mamalar bebek sütü, biberon maması,
formül süt gibi, 2. grup; 6. aydan sonrası için üretilen 2 ve 3 numaralı devam mamasıdır.
3. grup kaşık mamaları ve son olarak bebek yemekleri ve kavanoz mamaları mevcuttur.
Doğumdan itibaren önerilen bir bebek maması içeriği peynir altı suyu konsantresi,
kolza yağı, laktoz, soya lesitini ve kalsium D-pantotenat gibi, bir yaşına doğru önerilen
bebek maması ise Hindistan cevizi, demineralize serum proteini, biotin, L-karnitin gibi
maddeler içermektedir.
Sonuç: Anne sütüyle beslenme, bebek morbidite ve mortalite oranlarını azaltıp,
büyüme ve
gelişmeyi sağlar. Hemşireler eğitici ve danışman rolü ile emzirme ve bebek
beslenmesinde önemli paya sahiptir. Çocuk sağlığı alanında uğraşan bilim insanları
hangi özel durumlarda mamalara gereksinim olduğunu net olarak belirlemeli, mama
üreten firmalar belirlenen özel durumlara yönelik üretim yapıp, besin zincirinde yer
almayan çeşitli kimyasalların bebeklere uygulanmasından kaçınılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Beslenme, Bebek Beslenmesi, Büyüme-Gelişme, Hemşirelik,
Mama.
200
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
YENİDOĞAN ÜNİTELERİNDE HASTANE ENFEKSİYONLARININ
KONTROLÜNDE HEMŞİRELERİN ROLÜ
Şenay ÇETİNKAYA* Firdevs ALTINER**
*Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Hemşireliği A.B.D. Başkanı (Doç. Dr).
**Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Hemşireliği Doktora Programı (Sağlık Bakanlığı Uzm. Hemşire
Giriş: Dünyada ve ülkemizde önemli bir sağlık sorunu olan nozokomiyal
enfeksiyonlar, hastanın hastanede yatış süresinin uzamasına, morbidite, mortalite ve
tedavi maliyetinin artmasına neden olmaktadır.
Amaç: Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitelerinde hastane enfeksiyonlarının önlenmesinde
hemşirelerin rollerini vurgulamaktır.
Materyal ve Metot: Literatür taraması yapılarak, güncel gelişmelerle birlikte derleme
tarzında hazırlandı.
Bulgular: Gelişmiş ülkelerde hastaneye yatan hastaların % 5-10’unda hastane
infeksiyonu
görülürken, gelişmekte olan ülkelerde %25’i aşmaktadır. “Centers for Disease
Prevention and
Control” (CDC) raporuna göre sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) her yıl
1.7 milyon sağlık hizmeti ilişkili enfeksiyon ile 99 000 bu enfeksiyonlara bağlı ölüm
geliştiği ve bu enfeksiyonların %32’sinin üriner sistem enfeksiyonları, %22’sinin CAE,
%15’inin pnömoni, %14’ünün kan dolaşımı enfeksiyonları olduğu tahmin
edilmektedir.
Hastaneye yatan yenidoğanlar gebelik haftası, mukoza zarlarının ve nozokomiyal
mikroorganizmalarla kolonizasyon, antibiyotiklere maruz kalma, invaziv prosedürler
ve sağlık çalışanlarıyla sık temas, bağışıklık sistemlerinin immatür olması nedeniyle
risk altındadır. Yenidoğanda çalışan hemşirerofesyonel hemşirelik rolleri
doğrultusunda yenidoğan ve yenidoğan yoğun bakım ünitesinde yatan bebeklerin
hastane enfeksiyonlarının önlenmesine yönelik gerekli girişimleri planlar, uygular ve
değerlendirir. Bu nedenle yenidoğan hemşireleri yenidoğan ölümlerini önlemede
önemli bir yere sahiptir.
Sonuç: Yoğun bakımdaki enfeksiyon oranı hasta bakımındaki kalitenin en önemli
göstergesidir. Hastane kaynaklı enfeksiyonların önlenmesinde; tedavide ve proflakside
akılcı antibiyotik kullanımı, konakçının immun sisteminin geliştirilmesi, santral venöz
katater kaynaklı kan akımı enfeksiyonlarının önlenmesi, el hijyeni uygulamaları, cilt
bakımı ve erken anne sütü ile beslenme, periyodik gözetim kültürlerinin yapılması,
sağlık çalışanlarının taranması gibi stratejiler önemlidir.
Anahtar kelimeler: Hastane Kaynaklı Enfeksiyon, Hemşirelik, Mortalite, Prematüre,
Yenidoğan.
201
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
TÜRKİYE’DEKİ HAKEMLİ DERGİLERDE 2010-2017 YILLARI ARASINDA
YAYINLANAN VE ÖRNEKLEMİNİ EBELİK
ÖĞRENCİLERİNİNOLUŞTURDUĞU ARAŞTIRMALARIN BAZI
ÖZELLİKLERİ
Türkan KARACA, Semiha AYDIN ÖZKAN, Merve Ayşe BOZKURT, Gizem
YILMAZ, Büşra KORKMAZ
Adıyaman Üniversitesi
Amaç: Bilimsel bilgiye ulaşmada önemli bir iletişim aracı olan dergiler, bilginin
yaygınlaşmasında, paylaşılmasında, değerlendirilerek tartışılmasında önemli bir yere
sahiptir. Ayrıca, bir işin meslek olarak kabul edilebilmesi için araştırmalarla sürekli
yenilenen ve geliştirilen bilgi birikimine sahip olunması gerekmektedir. Bu nedenle
ebeliğin kendine ait bilgi birikiminin oluşturulmasında ve artırılmasında araştırmalar
önemli yer tutmaktadır. Bu doğrultuda bu çalışma ülkemizde 2010-2017 yılları arasında
hakemli ve düzenli olarak yayın yapan dergilerde örneklemini ebelik öğrencilerinin
oluşturduğu makaleleri; yayınlanan dergiler, araştırma türü, veri toplamada kullanılan
araçlar, kullanılan kaynak sayısı ve çalışmanın bildiri olarak sunulma durumu açısından
incelemek amacıyla Ocak - Mart 2017 tarihleri arasında retrospektif tanımlayıcı olarak
yapılmıştır.
Yöntem: Araştırma kapsamına sağlık alanında hakemli ve düzenli yayın yapan ulusal
dergiler dahil edilmiştir. Çalışmanın örneklemini ebelik/sağlık yüksekokulu öğrencileri
ile yapılan araştırmalar oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında araştırmacılar
tarafından literatür desteği ile hazırlanan ve altı maddeden oluşan (dergi adı, yayın yılı,
araştırma türü, veri toplamada kullanılan araçlar, kullanılan kaynak sayısı, çalışmanın
bildiri olarak sunulma durumu) veri toplama formu kullanılmıştır. Verilerin
değerlendirilmesinde sayı ve yüzdelikler kullanılmıştır.
Bulgular: Bu çalışma 2010-2017 yılları arasında ulusal sağlık dergilerinde yayınlanan
örneklemini ebelik öğrencilerinin oluşturduğu araştırmaların yıllar geçtikçe hızla arttığı
sonucunu açığa çıkarmıştır. Araştırmaların hepsi sağlık bilimleri/hemşirelik ve tıp
dergilerinde yayınlanmıştır ve herhangi bir ulusal ebelik dergisi bulunmamaktadır.
Ayrıca çalışma sonuçlarına göre ebelik öğrencileri ile yapılan tüm araştırmalar
tanımlayıcı türde ve ölçek kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmada kullanılan
kaynak sayısı 13 ila 43 arasında değişkenlik göstermektedir ve çalışmaların çok azı
herhangi bir kongre/konferansta bildiri olarak sunulmuştur.
Sonuç: Ebelik öğrencilerinin yaşadığı sorunların çözümüne ve ebelik eğitiminin
gelişimine yönelik tanımlayıcı çalışmalarla beraber yarı-deneysel çalışmaların
yapılması, ebelik araştırmalarının yayınlanmasında ulusal ebelik dergilerinin faaliyete
geçmesi ve yapılan çalışmaların daha geniş kitlelere ulaşması için kongrelerde bildiri
olarak sunulması gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Hakemli Dergi; Ebelik Öğrencileri; Araştırma
202
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
KLİNİK EĞİTİMİNDE MENTÖRLÜK
İpek Köse Tosunöz1, Gürsel Öztunç1, Zehra Eskimez1
1 Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü
Hemşirelik ve ebelik eğitimi; bilişsel, duyuşsal ve psikomotor öğrenme alanlarını
kapsayan,
öğrencilerin kendi disiplinlerine ilişkin bilgi, beceri, tutum ve etik standartları
içselleştirmelerini ve bunları davranışlarının bir parçası haline getirmelerini amaçlayan
bir süreçtir. Bu sürecin öncelikli hedeflerinden biri öğretilen kuramsal bilgileri
uygulamaya aktarabilen nitelikli öğrenciler yetiştirmektir. Bu hedefler doğrultusunda
günümüzde klinik eğitimde, öğrenciyi gelecekteki rolüne hazırlayacak, yaparak
öğrenmeyi sağlayacak yaklaşımların kullanımı yaygınlaşmaya başlamıştır. Öğrenciler
özellikle eğitimlerinin önemli bir bölümünü oluşturan klinik uygulamalarında öğretim
elemanlarından destek, rehberlik ve yardım ihtiyacı duyabilmektedir. Ancak ülkemiz
koşullarında öğretim elemanlarının eksikliği nedeniyle öğrencilerin bu ihtiyaçlarını
karşılamaya yönelik uygulama ve eğitim alanlarında yeni bir yaklaşım olarak
mentörlük uygulaması kullanılmaktadır. Mentörlük özellikle mesleki beceriler için
etkili bir öğrenme sistemi olmakla birlikte bireylerin performanslarını hedefleri
doğrultusunda geliştirebilmeleri için gereken kaynağın, kişinin kendisi olduğunun
farkına
varmasını sağlayan bir süreç ve daha olgun bir meslektaşla daha genç bir meslektaş
arasındaki çok yönlü ve karmaşık bir ilişki olarak tanımlanmaktadır. Bu süreci yürüten
mentörler “Rehber, Kılavuz, Akıl hocası” olarak tanımlanabilmektedir. Klinik
eğitiminde mentörler öğrencilere mesleki bilgi ve becerilerini geliştirmeye yönelik yol
göstererek, gerektiğinde geri bildirimlerde bulunarak ve bilgi ve deneyimlerini
paylaşarak rehberlik sağlamaktadır. Klinik eğitimde kullanımı yaygınlaşan Mentörlük
uygulaması, öğrencinin öğrenmesini kolaylaştıran, destekleyici ve aktif bir öğrenme
ortamı yaratan, öğrenciye özgü öğrenme süreci sağlayan, öğrencinin mesleki olarak
güçlenmesini, mesleki kimliğinin, tutumunun ve yeterliliğinin gelişmesini sağlayan bir
süreçtir. Bu nedenle hemşirelik ve ebelik öğrencilerinin klinik eğitiminde mentörlük
göz ardı edilmemesi gereken önemli bir yaklaşımdır.
Anahtar Kelime: Hemşirelik, Ebelik, Klinik Eğitim, Mentörlük
203
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EBELİK ÖĞRENCİLERİNİN DOĞUM AĞRISI VE YÖNETİMİ
HAKKINDAKİ BİLGİ DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ
Gamze Fışkın 1 , Esra Sarı2, Sevda Demir3
1 Amasya Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Ebelik Bölümü
2Yüzüncü Yıl Üniversitesi Van Sağlık Yüksekokulu Ebelik Bölümü
3 Haliç Üniversitesi Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Ebelik Bölümü
ÖZET
Giriş ve Amaç: Doğum ağrısı, gebedeki çeşitli faktörlere bağlı olarak değişik
seviyelerde
yaşanabilir. Kadının konforunu bozarak stres altında hissetmesine neden olan, hoş
olmayan bir duygudur. Doğum sürecini etkileyen bu durumun, kadının her ihtiyacı
olduğunda yanında olan ebeler tarafından etkin bir şekilde yönetilmesi gereklidir. Bu
çalışma; ebe adaylarının doğum ağrısı ve yönetimi konusundaki bilgi düzeylerinin
değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Araştırmanın evrenini, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Van Sağlık
Yüksekokulu Ebelik Bölümü öğrencileri (N=300) oluştururken ayrıca bir örnekleme
yöntemine gidilmemiş ve tüm öğrencilere ulaşılması hedeflenmiştir. Araştırmaya
katılmayı kabul eden toplam 250 öğrenciye ulaşılmıştır. Veriler araştırmacılar
tarafından literatür ışığında hazırlanmış 23 sorudan oluşan anketle toplanmış ve
istatistik paket programı ile bilgisayar ortamında değerlendirilmiştir.
Bulgular: Çalışmaya katılan öğrencilerin (n=250) yaş ortalamaları 20,91±1,90’dı ve
tüm sınıflardan ortalama olarak aynı sayıda öğrenciye ulaşıldı. Öğrencilerin %93,6’sı
doğum ile ilgili eğitim aldıklarını belirtirken, eğitim almayan 16 öğrenci anketi
sonlandırdı. Eğitim alan öğrencilerin %74,4’ü bu eğitimi okuldan aldıkları tespit edildi.
Çalışmaya katılanlar, gebenin doğum ağrısının kişisel özelliğine (%68), deneyimine
(%58,5), psikolojik durumuna (%82,9) ve fetal boyut/pozisyonuna (%77,8) gibi
faktörlere bağlı olduğunu söylediler. Yine çalışmaya katılanların %58,5’i doğum
ağrısına müdahale edilebileceği, %58,1’inin ise gebeliklerinde doğum ağrılarına
müdahale edilmesini istediklerini ifade ettiler. Öğrenciler doğum ağrısının maternal
taşikardi (% 65,0), kan basıncında artış (% 61,5), fetal hipoksi (% 52,6) ve fetal distrese
(% 78,6) yol açacağını düşünüyorlardı. En çok duyulan/görülen medikal müdahale
yöntem lokal anestezi (%75,6), medikal olmayan yöntem ise solunum
egzersizleriydi(%76,5). Geleneksel uygulamaları bilmeyen öğrencilerin sayısı bilenlere
oranla daha yüksek bulunmuştur (%56,8).
Sonuç: Doğum ağrısının kontrolü, doğum sürecini sağlıkla tamamlayabilmek için
oldukça önemlidir. Bu süreçte doğum ağrısı yönetimi ve uygulamaları konusunda bilgi
sahibi olan ebelerin kadına destek olmaları gereklidir. Sonuç olarak, ebe adayları da
doğum ağrısının yönetimi hususunda bilinçlendirilmelidir.
Anahtar Kelimeler: doğum ağrısı, ebelik öğrencileri, doğum ağrısının yönetimi
204
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
HUZUREVİNDE YAŞAYAN YAŞLI BİREYLERİN YALNIZLIK VE SOSYAL
DESTEK DURUMLARI
Zehra ESKİMEZ1, Pınar YEŞİL DEMİRCİ1, İpek KÖSE TOSUNÖZ1, Gürsel
ÖZTUNÇ1, Gülşah TANRIVERDİ1
1Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
ÖZET
Amaç: Yalnızlık, sosyal izolasyonun subjektif bir deneyimidir. Sosyal destek alamayan
yaşlı birey, yavaş yavaş toplumdan izole olabilmekte ve yalnızlaşmaktadır. Bu çalışma
huzurevinde yaşayan yaşlı bireylerin yalnızlık ve sosyal destek durumlarının
belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.
Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel olarak yapılan çalışmanın evrenini, Haziran-Ağustos
2014 tarihleri arasında Adana Huzurevi’nde yaşayan yaşlı bireyler, örneklemini ise,
“Standardize
Mini Mental Test” uygulanan ve test sonucunda kognitif fonksiyonları normal olduğu
tespit edilen ve çalışmaya katılmaya gönüllü 70 yaşlı birey oluşturmuştur. Araştırmanın
yapılabilmesi için etik kurul onayı ve kurum izni alınmıştır. Çalışmanın verileri
yaşlıların sosyo-demografik özelliklerinin sorgulandığı “Kişisel Bilgi Formu”,
yaşlıların sosyal destek yeterliliğini değerlendiren “Çok Boyutlu Algılanan Sosyal
Destek Ölçeği (MSPSS)” ve yalnızlık düzeylerini belirleyen “UCLA-Yalnızlık Ölçeği”
kullanılarak toplanmıştır. Verilerin analizinde; Independent-Samples T, ANOVA,
Tukey ve Pearson korelasyon katsayısı yöntemleri kullanılmıştır. İstatistik anlamlılık
p<0.05 olarak kabul edilmiştir.
Bulgular: Çalışmamıza katılan yaşlı bireylerin yaş ortalaması 72.76±8.68, %77.1’i
erkek ve
%65.7’sinin kurumda kalış nedeninin yalnızlık olduğu, UCLA yalnızlık ölçeği puan
ortalamalarının 41.74±11.52 olduğu belirlenmiştir. Çok Boyutlu Algılanan Sosyal
Destek Ölçeği puan ortalamalarının ise 47.43±20.26’dır. Çok boyutlu algılanan sosyal
destek ölçeği ile UCLA-yalnızlık ölçeği arasında negatif yönlü, zayıf bir ilişki olduğu
belirlenmiştir (p<0,05)
Sonuç: Çalışmamıza katılan ve huzurevinde kalan yaşlı bireylerin çoğunluğunun
yalnızlık nedeniyle huzurevinde kaldıkları, orta düzeyde yalnızlık hissettikleri, iyi
düzeyde sosyal esteklerinin olduğu, sosyal destekleri arttıkça, yalnızlık düzeylerinin
azaldığı belirlenmiştir. Bu sonuçlar doğrultusunda yaşlı bireylerin sosyal desteklerinin
artırılarak yalnızlaşmalarının önlenmesine yönelik kurumsal ve bireysel girişimlere
gereksinim duyulduğu söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: huzurevi, yaşlı, sosyal destek, yalnızlık
205
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
GEBELİKTE TAMAMLAYICI TIBBIN KULLANIMI
Zehra Eskimez1, Gülşah Tanrıverdi1, İpek Köse Tosunöz1
1Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), modern ve bilimsel tedaviler dışındaki tedavilerin
birçoğunu tamamlayıcı ve alternatif tıp (TAT) uygulamaları olarak ifade etmekte ve
dünya nüfusunun dörtte üçünden fazlasının sağlık bakımında TAT’ı kullandığını
belirtmektedir. Cochrane Birliği’nin tanımına göre ise TAT, “belirli bir tarihsel
dönemde, belirli bir toplumun veya kültürün politik olarak baskın sağlık sistemleri
haricindeki tüm sağlık yöntemleri ve uygulamaları ile bunlara eşlik eden teori ve
inançları içeren iyileştirici geniş kaynaklar alanı” olarak açıklanmaktadır. Tamamlayıcı
ve Alternatif Tıp Amerikan Ulusal Sağlık Merkezi (NCCAM- The US National
Institutes of Health Center for Complementary and Alternative Medicine), tamamlayıcı
ve alternatif tedavilerdeki çok sayıda alanı ve uygulama türlerini anlamak için bir
sınıflandırma sistemi geliştirmiştir. Bu sınıflamada, alternatif tedavi uygulamaları; 1.
Zihin-beden temelli tedaviler 2. Manipülatif ve beden temelli yöntemler 3.Enerji
terapileri 4. Biyolojik temelli tedaviler 5. Alternatif tıbbi sistemler olmak üzere 5
kategoride incelenmektedir. Son yıllarda sağlık bakım hizmetlerinde farklı bir seçenek
olarak görülen TAT uygulamalarının kullanımında küresel bir yaygınlaşma
gözlenmektedir. Bu uygulamalar, çoğunlukla orta yaş dönemindeki kadınlarda ve
özellikle ilaç kullanımının riskli olduğu gebelik döneminde, güvenlik, etkinlik veya
kullanım oranları hakkında yeterli bilgi olmadan artış göstermektedir. 2010 yılında
gerçekleştirilen sistematik bir inceleme sonucu, gebelikte TAT kullanımının %1’den %
87’ye artan geniş bir prevalansı gösterdiği belirtilmiştir. Gebelikte en yaygın kullanılan
TAT yöntemleri arasında masaj terapisi, bitkisel ilaçlar, gevşeme teknikleri, beslenme
takviyesi, aromaterapi, homeopati ve akupunktur bulunmaktadır. Gebe kadınların TAT
uygulamalarını daha çok bulantı/kusma, sırt ağrısı, anksiyete, anemi, stria ve
uykusuzluk gibi çeşitli problemlerle baş etmede kullandıkları bildirilmiştir. TAT
uygulama türlerinden yoga ve masaj gibi pek çok yöntemin gebelik sürecinde
kullanılması sıklıkla uygun ve güvenli olarak görülse de bitkisel ilaçların veya kürlerin
kullanımı hakkında yeterli bilgi ve kanıta dayalı uygulamaların olmaması, bunların
gebelikte kullanımının sakıncalı olabileceği düşüncesini ortaya koymaktadır. Kennedy
ve ark. tarafından yapılan bir araştırmada (2013) gebelikte en çok kullanılan bitkisel
tıbbın zencefil, kızılcık, kediotu, ahududu ve papatyayı olduğu belirtilmiştir. Bunun
yanısıra, gebe kadınlarda oluşan sırt ağrısı için TAT uygulamalarına başvuranların
sayısının diğer durumlar nedeni ile başvuranlardan daha yüksek düzeyde olduğu tespit
edilmiştir.
Sonuç olarak, TAT uygulama yöntemlerinin konvansiyonel tedaviye kıyasla gebelikte
daha az riskli olduğu düşünülerek gebe kadınlar arasında yaygın olarak kullanıldığı
vurgulanmaktadır. Bu nedenle, gebe kadınlara hizmet sunan sağlık bakım
uzmanlarının, özellikle ebe ve hemşirelerin TAT yöntemleri konusunda bilgi sahibi
olmaları ve bu yöntemler hakkında danışmanlık yapabilmeleri gerekmektedir. Aynı
zamanda ebelerin ve hemşirelerin, halkın eğitim durumunu, gelenek ve göreneklerini,
inançlarını, sosyo-ekonomik ve sağlık durumlarını bilmesi, topluma gerekli, yeterli ve
etkin hizmet götürebilmesinin ön koşuludur.
Anahtar Kelimeler: Gebelik, Tamamlayıcı Tedaviler, Alternatif Tıp
206
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
BAKIMDA SİSTEMATİK YAKLAŞIM
Zehra Eskimez1, Pınar Yeşil Demirci1, Gürsel Öztunç1
1Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
ÖZET
İnsanların yaşamlarını sağlıklı olarak sürdürebilmeleri için, karşılanması gereken temel
gereksinimleri vardır. İnsan ve insana yönelik gereksinimleri karşılamayı temel alan
sağlık
mesleklerinden hemşirelik ve ebelik, holistik ve hümanistik yaklaşımla bilimsel ve
sistematik bir süreç izleyerek bakıma odaklanan mesleklerdir. Bir insana bakım verme,
özveri, şefkat, ilgi, isteklilik, gönüllülük vb. gibi alturistik değerleri içinde barındıran,
etik ve ahlaki boyuta sahip, yardım edici ve destekleyici bir ilişki biçiminin yanısıra
sistematik bir yaklaşımı da gerektiren bir süreçtir. Bakımın, sezgi ve rastlantılardan
uzak, profesyonelliğin gerektirdiği sistematik bir yaklaşım ile sunulması önemlidir.
Bilimselliğin gerektirdiği sistematik yaklaşımın gerçekleştirilmesinde model ve
kuramlar, hemşirelik ve ebelik mesleklerinde bakım uygulamalarına yön vermiştir.
Model ve kuramlarının çoğu insanı fiziksel, duygusal ve sosyal yönleri ile bir bütün
olarak ele alan insan gereksinimlere odaklıdır. Birçok bakım kuramında olduğu gibi,
V.Henderson’ının 1960 yıllarda ortaya koyduğu 14 Temel İnsan Gereksinimleri
hiyerarşisinde, N.Roper, W.Logan, A.Tierney’in ise Hemşirelik Modeli’nde
A.Maslow’un “İnsan Gereksinimlerinin Hiyerarşisi” kuramından yararlanarak
bakımda belirli bir sistematik yaklaşım ortaya konulmuştur. Margaret Jean Watson
(1975, 1988, 2002) “Bakım Felsefesi ve Bilimi” kuramında, bakımın ve bakım
sürecinin diğer bireyleri eşsiz olarak görerek gereksinimlerini yanıtladığı ve onların
duygularını algılayabildiği, insancıl ve bütüncül bakış açısını kapsayan interaktif bir
süreç olduğuna inanır. Bu bağlamda, bakımın insancıl ve bütüncül bakış açısı ile
sunulmasında belirli bir sistematiği ve dolayısı ile bilimsel düşünmeyi ve araştırmayı
gerektiren “Hemşirelik Süreci”, bireye, aileye ve topluma kapsamlı bakım
sağlayabilmesinin yanı sıra bakıma odaklı hemşirelik ve ebelik mesleğine de bilimsel
bir kimlik kazandırmaktadır. Süreç, belirli ve istendik sonuca ulaştıran sistematik
“işlemler dizisi” anlamında kullanılan bir kavramdır. Hemşirelik süreci ise insan
gereksinimlerini temel alan bu işlemlerin, sağlıklı ya da hasta birey hakkında bilgi
toplama, bu bilgileri analiz etme, yorumlama, sorunun tür ve önemini saptama,
girişimleri planlama, uygulama, sonucu değerlendirme yolu ile senteze gitme
aşamalarından oluştuğu bilimsel problem çözme yönteminin sistematik bir biçimidir.
Türkiye’de “hemşirelik süreci” kavramı ilk kez Leman Birol’un 1989 da yazdığı
“hemşirelik süreci hemşirelik bakımında planlı yaklaşım” adlı kitabı ile gündeme
gelmiş olup hemşirelik ve ebelik eğitimi veren okullarda kullanılmaya başlanmıştır.
Hemşireler ve ebeler olarak yaptığımız uygulamalar; bilimsel temele dayalı sistematik
bir biçimde sınıflandırılmış, uluslararası kabul görmüş bir sistemin kriterlerine göre
kayıt edilmez ise; bu mesleklerin sağlık bakımı sistemi içindeki önemi ve değeri fark
edilmeyecektir. Clark ve Lang (1992), “Eğer yapılanların adını koyamazsak, onu
kontrol edemeyiz, ücretlendiremeyiz, öğretemeyiz, araştıramayız ve toplum
politikalarına katamayız” diyerek sınıflama sistemlerinin önemine işaret etmiştir.
207
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Sonuç olarak, hemşirelik ve ebelik meslekleri, uğraş alanı insan olan ve bakıma
temellenmiş mesleklerdir. Bakımda kullanılan kavramsal ve kuramsal temellere
dayandırılmış “hemşirelik süreci” ve “sınıflama sistemleri”, bilimsel temele dayalı nitel
ve nicel araştırmalar sonucu oluşturulmuş olup bakıma sistematik bir yaklaşımı
getirmiştir. Dolayısı ile bakım hizmetinin etkin bir biçimde, profesyonelce ve bilimsel
temele dayalı olarak sunulmasında, tüm bunları içinde barındıran sistematik yaklaşım,
hemşirelik ve ebelik mesleğinin ve bakımın gelişiminde yadsınamaz öneme sahiptir.
Anahtar Kelimeler: Bakım, Sistematik Yaklaşım, Hemşirelik, Ebelik
208
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
MELANOMA VE GEBELİK
Pınar YEŞİL DEMİRCİ, Gürsel ÖZTUNÇ, Dr.Gülşah TANRIVERDİ
Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
Malign melanom (MM) insidansı dünya genelinde artmakta ve tüm deri kanserlerinin
%3’ünü oluşturmaktadır. Deri kanserinden ölümlerin %65’i ise MM nedeniyle
gerçekleşmektedir. MM, gebelik sırasında en sık görülen malignitedir. Gebeliği
komplike eden MM insidansı, 1.000 gebelik başına 0.1 ile 2.8 arasında değişmekte ve
bu hastaların tedavisi karmaşık olmaktadır. Byrom ve ark’nın MM’li hamile kadınlarda
artan mortaliteye yönelik yaptıkları sistematik derleme ve metaanalizde; gebelikle
ilişkili MM’nin diğer üreme çağındaki kadınlardaki MM ile kıyaslandığında mortalite
riskinin %56 daha fazla olduğu saptanmıştır. Literatürde evre 1 melanomada 5 yıllık
sağkalım oranı %95-100, evre 2’de bu oranın %65-%92,8’e, evre 3’te %41-71’e ve evre
4’te %9- 28’lere düştüğü belirtilmektedir.Avrupa, Birleşik Devletler ve Avustralya
melanom yönetim rehberleri klinisyenlere melanom tanısı alan ve üreme yıllarında olan
kadınlar için aile planlaması konusunda tavsiyelerde bulunmaktadır. Malign melanom
tanısı almış gebede tedavinin geciktirilmesi kısa ve uzun vadede fetüsten bebeğe doğru
değişen riskler oluşturmaktadır. MM’nin ciddi bir metastaz potansiyeli bulunmakta
olup, fetüse metastaz yapan en yaygın kanser türüdür. Malign melanomlu gebelerde
fetusa ait prognoz, hastalığın maternal evresine bağlı olmaktadır. Bunun yanı sıra
literatürde MM tanısı konmuş bir gebenin fetüsü için prognozun genellikle iyi olduğu
ve belirgin metastazı olan kadınlarda transplasental yayılım riski altında olsalar da
fetüste metastazın nadir gözlendiği belirtilmektedir. Bunun yanı sıra plasenta tutulumu
olan vakaların ise sadece % 25’inde fetüsün etkileneceği tahmin edilmektedir. Malign
melanomların klinik evrelendirilmesinde çeşitli klinik yaklaşımlar bulunmaktadır;
pratikte kullanılan evrelendirmeye göre; evre I’de lezyon sadece deridedir, evre II’de
bölgesel lenf nodu tutulumu vardır ve evre III ve IV’te ise uzak metastaz
bulunmaktadır. Genel olarak malign melanomun değerlendirilmesi, gebe ve gebe
olmayan kadınlarda, hastalık aşamasına bağlı olarak tedavi açısından benzerdir.
Bununla birlikte, fetüsü korumak için hamilelik sırasında bazı önlemlerin alınması
gerekmektedir. Bu nedenle gebenin ameliyat, radyoterapi veya tıbbi tedavilerle
oluşabilecek uzun vadeli riskleri dikkate alması gerekmektedir.
Sonuç olarak MM gebelerde önemli bir hastalıktır, fetüs ya da bebek için risk
oluşturmaktadır. Gebe kadının tüm bu riskleri göz önüne alarak sürecini tamamlaması
gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: melanoma, kadın sağlığı, gebelik
209
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
KRONİK HASTALIKLARIN EKONOMİK YÜKÜ
Pınar Yeşil Demirci, Zehra Eskimez, İpek Köse Tosunöz
Ç.Ü Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
Tüm dünyada ortalama yaşam süresi uzamıştır. Bununla paralel olarak ileri yaşta artan
kronik
hastalıklar, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Birleşmiş Milletler tarafından 21. yüzyılın
en önemli sağlık sorunu olarak tanımlanmaktadır. DSÖ’nün öngörüsüne göre; 2030
yılında kronik hastalıklardan kaynaklanan ölüm sayısı 50 milyona ulaşacak olup, en
büyük artış Afrika bölgesinde (%27) ve Doğu Akdeniz Bölgesinde (%25) görülecektir.
Kronik hastalıklar yüksek oranda ölüme neden olmaları ile birlikte belirli bir bakım ve
tedavi yükünü de beraberinde getirmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2014 yılı kronik
hastalık durum raporuna göre; 2011-2015 yılları arasında düşük ve orta gelirli ülkelerde
kronik hastalıklardan kaynaklı ekonomik kaybın yaklaşık olarak 7 trilyon ABD doları
olduğu bildirilmiştir. Düşük ve orta gelirli ülkelerde kronik hastalık yükü hızla
artmaktadır. Bunun yanı sıra küreselleşme, hızlı ve plansız şehirleşme ve giderek daha
hareketsiz hale gelen yaşam biçiminin etkisiyle bu yük daha da artmaktadır. Kronik
hastalıkların en fazla gelir düzeyi düşük bireyleri ve toplumları etkilediği
düşünülmektedir. Oysa gelişmiş ülkelerde de bu hastalıklar yüksek oranda
görülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü 2005 yılı raporuna göre; kardiyovasküler
hastalıklar, inme ve diyabetin Çin’de 18 milyar dolar, Rusya’da 11 milyar dolar,
Hindistan’da 9 milyar dolar, Brezilya’da ise 3 milyar dolarlık ekonomik kayba neden
olduğu bildirilmiştir. Ayrıca Avrupa Birliği ülkelerinde solunum hastalıklarına ikincil
toplam doğrudan maliyetin toplam sağlık hizmeti bütçesinin %6’sını oluşturduğu,
KOAH’a ikincil harcamaların da bu
maliyetin %56’sını oluşturduğu (38.6 milyar euro) bildirilmiştir. Ülkemizde 2011
yılında yapılan bir çalışmada, diyabetin yaklaşık 6.5 milyon hastayı etkilediği, diyabet
ve komplikasyonlarının Sosyal Güvenlik Kurumu’na doğrudan maliyetinin yaklaşık 13
milyar TL olduğu belirtilmektedir. Kronik hastalıkların bakımında sık görülen
ekonomik sorunlara bakıldığında bunlar;
 Kronik hastalıklara yönelik sağlık hizmetinin tek bir merkezde entegre bir
biçimde sunulmaması yani parçalı hizmet sunumunun olması,
 Sağlık hizmetinde sürekliliğin sağlanamaması,
 Sağlık sisteminin hastaya ve hastanın sağlık sistemine erişim güçlüklerinin
olması,
 Sağlık sisteminin etkisiz ve verimsiz olması,
 Hasta güvenliği sorunlarının bulunması,
 Sağlık hizmetlerinin pahalı olması ve koordinasyon eksikliğinin bulunması
gibi durumlar olarakbelirtilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü, 2010 yılı küresel durum
raporunda; bu sorunlara yönelik olarak kronik hastalıklarla mücadele için bu
hastalıkların risk faktörlerinin izlenmesinin önemini vurgulamış ve bunların her ulusal
sağlık sistemine entegre edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Kronik hastalıkların
önlenmesine yönelik faaliyetlerin entegre bir şekilde risk faktörlerinin kontrolü üzerine
odaklanması gerekmektedir (4). Kronik hastalık ortaya çıktıktan sonra, hasta birden
fazla kronik hastalık ve ilgili komplikasyonlarla karşı karşıya kalabilmektedir. Bu
dönemde de kronik hastalığı olan hastaların izlemi bir sağlık ekibinin koordinasyon
210
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
içinde çalışmasını ve çok yönlü değerlendirmeler yapılmasını gerektirmektedir. Kronik
hastalık yönetimi için yaygın olarak kullanılan ana sistem, elektronik sağlık kaydı
(ESK) olarak adlandırılmaktadır. ESK sistemleri daha genel amaçlı ve gelişmiş
sistemler olmasına karşın, daha az maliyetli olan ve kronik hastalıkların yönetimi için
özelleşmiş daha etkin çözümler sunulabilmektedir. Başarı ile kullanılan ESK
sistemlerine; ABD’de “Veterans Affairs” tarafından geliştirilen Vista sistemi,
Avustralya’da ulusal ESK sistemi “Health Connect”, Estonya, Birleşik Arap
Emirlikleri, İngiltere ve Kanada’da kullanılan ESK sistemleri örnek verilebilir.
Danimarka ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde bilişim teknolojileri tıp alanında çok etkili
bir şekilde kullanılmaktadır.
Sonuç olarak; kronik hastalıklarla ilişkili küresel sorun giderek büyümekte ve tüm
dünyayı tehdit etmektedir. Kronik hastalığın ekonomik yükü daha çok, düşük ve orta
gelirli ülkeleri etkilediği düşünülse de, gelişmiş ülkelerde de ekonomik ve sosyal
kalkınmayı tehdit etmektedir. Kronik hastalıkların yönetiminde mortaliteyi ve
morbiditeyi azaltmak için küresel çapta etkin müdahalelere gereksinim bulunmaktadır.
Bütünleştirilmiş, tedavi odaklı, niteliksel bir performans sistemine temel hazırlayacak
ulusal bir elektronik sağlık veri sistemine sahip olmak ve hasta yönetim programlarının
hayata geçirilmesi, gelecekte kronik hastalıklarla mücadelede ulusal sağlık sistemlerine
ve ekonomilere ciddi katkılarda bulunabilir.
Anahtar Kelimeler: chronic diseases, economic burden
211
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EBELİK ÖĞRENCİLERİNİN ZAMAN YÖNETİMİ BECERİLERİ İLE
UMUTSUZLUK DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİ
Rukuye AYLAZ
İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Giriş ve Amaç: Zaman, hayat yolculuğunda en iyi şekilde kullanılması gereken
değerlerinden
biridir. Bireyin her alandaki başarısı zamanını akıllıca ve etkili yönetmesine bağlıdır.
Üniversite döneminde etkin zaman kullanımı bilincinin oluşması öğrencilerin
hedeflerine ulaşmasında çok önemli yer teşkil etmektedir. Ebelik öğrencilerinin
gelecekteki çalışma hayatına umutla bakmalarında zaman yönetimi son derece
önemlidir. Umutsuzluk geçmişte yaşanmış yaşam örüntüsünün genelleme yaparak
geleceğe atfedilmesidir. Kişinin sorunlarına çare bulamaması, kişiyi umutsuzluğun
içerisine itmektedir. Umutsuzluk çaresizliğin getirmiş olduğu bir sonuçtur. Yaşamsal
önem taşıyan bir kavram olmakla birlikte, umut/umutsuzluk yıllardır yalnız kuramsal
terimlerle açıklanmıştır. Ülkemizde ve yurt dışında umutsuzluğun yaygınlığını ve
umutsuzluğu etkileyen etkenleri özgül olarak inceleyen yeterince araştırma
bulunmamaktadır. Bu araştırmanın amacı, ebelik öğrencilerinin zaman yönetimi
becerileri ile umutsuzluk düzeyleri arasındaki ilişkinin belirlenmesidir.
Gereç ve Yöntem: Kesitsel tipte olan çalışma 12 Ekim- 2016 Aralık 2016 tarihleri
arasında
yapılmıştır. Araştırmanın evrenini İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesinde
öğrenim gören 338 ebelik öğrencisi oluşturmuştur. Araştırmada örneklem seçimine
gidilmeyerek evrenin tamamına ulaşılması hedeflenmiş olup, 230 öğrenci araştırma
kapsamına alınmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından
hazırlanan bilgi formu, Alay ve Koçak tarafından geçerlilik güvenirlik çalışmaları
yapılan Zaman Yönetimi Envanteri ve Durak tarafından geçerlik ve güvenirliliği
yapılan Beck Umutsuzluk Ölçeği kullanılmıştır. Zaman Yönetimi Envanteri; 5’li likert
formda hazırlanmıştır. Envanter “Zaman Planlaması”, “Zaman Tutumları” ve “Zaman
Harcattırıcılar” başlıklarından oluşan üç alt boyut ve toplam 27 ifadeden oluşmuştur.
Envanterden alınan puanın yüksek olması zaman yönetimi becerisinin iyi olduğunu
göstermektedir. Envanterden alınacak en düşük puan 27 ve en yüksek puan ise 135’dir.
Beck Umutsuzluk Ölçeği; bireyin geleceğe yönelik olumsuz beklentilerini belirlemek
amacıyla kullanılan, 20 maddeden oluşan, 0-1 arasında puanlanan
bir ölçektir. Alınan puanlar yüksek olduğunda bireydeki umutsuzluğun yüksek olduğu
varsayılır. Verilerin değerlendirilmesinde; sayı, yüzdelik, ortalama, bağımsız
değişkenler arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla varyans analizi, bağımsız gruplarda
t testleri ve korelasyon kullanılmıştır. Çalışmada önemlilik düzeyi p<0.05 olarak kabul
edilmiştir. Araştırmanın yapılabilmesi için Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanlığından
yazılı izin ve öğrencilerden sözel onam alınmıştır.
Bulgular: Araştırmada öğrencilerin ortalama yaşları 20.26±1.6, %33.2’sinin annesinin
ilkokul, %25.4’nün babasının üniversite mezunu %64.6’sının ekonomik durumunun
orta ve öğrencilerin %34.4’ünün zamanı iyi değerlendirme ile ilgili yayınları okuduğu
saptandı. Araştırmada öğrencilerin ZYE puan ortalamaları 67.08±11.9, BUÖ puan
ortalamaları 16.16±4.6 aralarında negatif yönde bir korelasyon saptanmıştır (-286,
p=0.001).
212
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Sonuç ve Öneriler: Bu araştırmada öğrencilerin ZYE puan ortalamalarının arttıkça
geleceğe dönük beklentilerinin arttığı belirlenmiştir. Öğrencilerin zaman yönetimini
daha iyi planlamaları konusuna eğitim müfredatında yer verilmesi önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Zaman yönetimi, umutsuzluk, ebe
213
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EBELİK ÖĞRENCİLERİNİN TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİNE
İLİŞKİN
TUTUMLARI
Rukuye AYLAZ1, Gizem KASAP2
1İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
2İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü Öğrencisi
Amaç: Bu araştırmanın amacı ebelik bölümünde öğrenimi gören öğrencilerin
toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin tutumlarının belirlenmesidir.
Gereç ve Yöntem: Kesitsel tipte olan çalışma 15 Şubat- 20 Mart 2017 tarihleri arasında
yapılmıştır. Araştırmanın evrenini Sağlık Bilimleri Fakültesinde birinci ve dördüncü
sınıflarda öğrenim gören toplam 210 ebelik öğrencisi oluşturmuştur. Araştırmada
örneklem seçimine gidilmeyerek evrenin tamamına ulaşılması hedeflenmiş olup, 169
öğrenci araştırma kapsamına alınmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak
araştırmacı tarafından hazırlanan sosyo-demografik özellikler soru formu ve
Zeyneloğlu tarafından geçerlilik güvenirlik çalışmaları yapılan Toplumsal Cinsiyet
Rolleri Tutum Ölçeği kullanılmıştır. Sosyo-Demografik Özellikler Soru Formu;
öğrencilerin tanıtıcı özelliklerini içeren; yaş, medeni durum, aile yapısı gibi bilgileri
içeren toplam 11 sorudan oluşmuştur, Toplumsal Cinsiyet Rolleri Tutum Ölçeği,
Zeyneloğlu ve Terzioğlu (2011) tarafından geliştirilen 38 madde ve
beş alt boyut içermektedir. Alt boyutları, “eşitlikçi cinsiyet rolü, kadın cinsiyet rolü,
evlilikte cinsiyet rolü, geleneksel cinsiyet rolü, erkek cinsiyet rolün” den oluşmaktadır.
5’li likert tipindeki bu ölçek, öğrencilerin toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin eşitlikçi
tutum cümlelerine; ‘tamamen katılıyor’ ise 5 puan, ‘katılıyor’ ise 4 puan, ‘kararsız’ ise
3 puan, ‘katılmıyor’ ise 2 puan, ‘kesinlikle katılmıyor’ ise 1 puan alacak şekilde
puanlandırılmıştır. Bu puanlama sonucuna göre en yüksek puan 190, en düşük puan ise
38 olarak hesaplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde; sayı, yüzdelik, ortalama,
bağımsız değişkenler arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla tek yönlü varyans analizi
(ANOVA) ve bağımsız gruplarda t esti yöntemleri kullanılmıştır. Araştırmanın
yapılabilmesi için Sağlık Bilimleri Fakültesi
Dekanlığından yazılı izin alınmıştır. Ayrıca çalışma kapsamına alınan öğrencilerden de
sözel onam alınmıştır.
Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin yaş ortalamaları 20.88±2.1 (minimum 18,
maksimum 1), %53.3’ü birinci sınıf, %46.7’si dördüncü sınıf, %29.6’sının kız ve erkek
kardeşleri mevcut, %83.4’ü çekirdek aileye sahip, öğrencilerin annelerinin %42.0’ı,
babaların %34.3’ü ilköğretim mezunu, %71.6’sının ekonomik durumları orta düzeyde
ve %58.0’ı il merkezinde yaşadığı saptanmıştır. Öğrencilerin toplumsal cinsiyet
puanlarının ortalaması 103.97±17.5 (minimum 53, maksimum 139) olarak
belirlenmiştir. Öğrencilerin toplumsal cinsiyet puan ortalamaları ile demografik
verilerinin karşılaştırılmasında; öğrencilerin ekonomik durumları, anne ve baba
eğitimleri ile toplumsal cinsiyet puan ortalamaları arasındaki fark önemli
bulunmamıştır. Ancak öğrencilerin annelerin eğitim seviyesi ve ekonomik durumları
arttıkça puan ortalamalarının yükseldiği belirlenmiştir. Öğrencilerin kaçıncı sınıfta
okudukları ve aile tipleri ile toplumsal cinsiyet puan ortalamaları arasında istatistiksel
açıdan önemli bir fark saptanmıştır (p<0.05).
214
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Sonuç: Annenin eğitim seviyesi arttıkça cinsiyet rol ayrımcılığının azaldığı ve
üniversite eğitiminin, öğrencilerin toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin eşitlikçi
tutumlarının artmasına katkı sağladıkları saptanmıştır. Sonuçlarına dayanarak,
üniversite eğitimde öğrencilere toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik etkinliklerin
düzenlenmesi önerilebilinir.
Anahtar kelimeler: Toplumsal cinsiyet, öğrenci, ebe
215
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
TÜRKİYE’DE KADININ EĞİTİM VE İSTİHDAM DURUMU
Ayşe İNEL MANAV1, Saliha BOZDOĞAN YEŞİLOT2, Azade SARI1
1 Çukurova Üniversitesi SHMYO
2 Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Psikiyatri
Hemşireliği ABD
Günümüzde kadına yönelik şiddet, kadınların yaşadığı sorunlar arasında ilk sıralarda
yer almaktadır. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve kadına yönelik şiddetle
mücadelede, kadınların güçlendirilmesi ve toplumdaki statülerinin yükseltilmesine
yönelik çalışmalar önemle önerilmektedir. Bu çalışmalar; kadınların doğurganlıklarının
azaltılması, eğitim düzeylerinin yükseltilmesi, istihdamlarının sağlanması, yerel ve
ülke düzeyinde politik aktivitelere katılımlarının sağlanması, basında olumlu kadın
imajının oluşturulması ve yansıtılması, eğitim, sağlık ve hukuk alanlarında kadın erkek
eşitliği anlayışının sağlanmasıdır. Türkiye’de kadının eğitim, istihdam ve yaşama
katılım durumları açısından bakıldığında, çeşitli sorunların olduğu dikkati çekmektedir.
Bu makalede Türkiye’deki kadınların eğitim ve istihdam açısından ne durumda
olduklarının tartışılması amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler : Women, education, employment, violence
216
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
TOPLUMSAL CİNSİYET AYRIMCILIĞI VE KADINA YÖNELİK ŞİDDET
Ayşe İNEL MANAV1, Saliha BOZDOĞAN YEŞİLOT2, Azade SARI1
1 Çukurova Üniversitesi SHMYO
2 Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Psikiyatri
Hemşireliği ABD
Toplumsal cinsiyet kadın ve erkeğin içinde yaşanılan toplum, zaman ve kültüre göre
rol, davranış, sorumluluk, toplumsal konum, güç ve ilişkilerini belirleyen bir
kavramdır. Toplumsal cinsiyet içinde yaşanılan toplumda model alma ve özdeşim ile
edinilir ve bireylerin bir insan olarak değil de toplumsal cinsiyet kalıbında algılanmaları
ve bu kalıba uygun davranmaları için zorlanmalarına neden olmaktadır. Dünyada ve
ülkemizde kadınların toplumsal cinsiyet ayrımcılığından en çok etkilenen ve
damgalama ve şiddete maruz kalan bireyler oldukları görülmektedir. Ülkemizde
kadınlar çocuk düşürtmek, bekaret kontrolü, fuhuşa zorlama, zorla alıkoyma, birden
fazla evlilik, töre/namus cinayetleri, cinsel taciz ve saldırı gibi psikolojik, ekonomik,
cinsel ve fiziksel şiddet türlerine sıklıkla karşılaşmaktadırlar. Bu çalışmada toplumsal
cinsiyet temelinde kadına yönelik şiddet ve bununla mücadele için Türkiye özelinde
var olan durumun tartışılması amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler : Gender discrimination, violance, women
217
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EBELİK BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNİN YAŞLILARDA CİNSELLİK İLE
İLGİLİ BİLGİ VE TUTUMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Arş. Gör. Feyza REYHAN1, Doç. Dr. Nebahat ÖZERDOĞAN1, Öğr. Gör. Elif
ARIK2
1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
2 Çankırı Karatekin Üniversitesi Eldivan Sağlık hizmetleri Meslek Yüksekokulu
Cinsel sağlık yaşam kalitesini etkileyen, benlik saygısını arttıran önemli bir faktördür. Her
iki cinsiyet içinde cinsellik, yaşlanmayla birlikte normal sağlıklı şartlarda nitelik ve nicelik
olarak azalsa bile 80’li yaşlara kadar devam edebilmektedir. Ancak yaşlı kesimde cinselliğin
ifade edilmesi utanç verici olarak nitelenebilmekte, sosyal açıdan cinsel imajları dikkate
alınmamaktadır. Bu olumsuz tutum sebebiyle yaşlı bireylerin yeterli cinsel sağlık hizmeti
almaları engellenmektedir. Yaşlılık döneminde cinsellik ile ilgili mitlerin yıkılmasında, bu
dönemde yaşam kalitesinin yükseltilmesinde sağlık profesyonellerine önemli roller
düşmektedir. Türkiye’de sağlık profesyonelleri ve adaylarının yaşlıların cinsel aktivitelerine
yönelik bilgi ve tutumları konusunda Türkiye'de çok az sayıda çalışma yapılmıştır. Bu
araştırmanın amacı, ileride sağlık danışmanlığı yapacak olan ebelik bölümü öğrencilerinin
yaşlılarda cinsellik ile ilgili bilgi ve tutumlarını belirlemektir. Kesitsel olarak, 27Şubat03Mart 2017 tarihleri arasında yapılan araştırmanın evrenini Eskişehir Osmangazi
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü’nde öğrenim görmekte olan toplam
298 öğrenci oluşturmuştur. Örneklem seçimine gidilmeyip tüm öğrenciler araştırmaya dahil
edilmiş ancak veri toplama sırasında okulda bulunan ve çalışmaya katılmayı kabul eden 193
öğrenci (evrenin %64,7’si) araştırma grubunu oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama aracı
olarak literatür desteği ile geliştirilen 23soruluk anket formu kullanılmıştır. Verilerin
değerlendirilmesinde SPSS 21 programı yardımıyla tanımlayıcı istatistikler ve ki kare teski
kullanılmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 19,91±2,07 (min-max=1737) idi. Öğrencilerin %62,2’si cinselliğin yaşam boyu devam eden bir ihtiyaç olduğunu,
%85,5’i cinsel sağlığın kişilerin yaşam kalitesini etkileyen önemli bir faktör olduğunu,
%53,9’u toplumumuzda yaşlılıkta cinselliğin pis, çirkin olduğunu içeren önyargılar
bulunduğunu belirtmiştir. Öğrencilerin %59,6’sının yaşlılıktaki cinsel aktivitenin sona
ermesinin biyolojik ve fiziksel nedenlerden ziyade sosyal ve psikolojik nedenlerden
kaynaklandığını düşündüğü saptanmıştır. Öğrenciler arasında en fazla birinci sınıflar
yaşlılarda cinsel aktivitenin onların sağlıkları için tehlikeli olduğunu ve tehlike nedeni olarak
kalp krizi riskini (%39,9) ifade etmiştir (p<0,05). Öğrencilerin %53,4’ünün yaşlıların
kendilerini cinsellikten soyutladıklarını düşündükleri ve soyutlama nedeni olarak
öğrencilerin çoğunun (n=%53,4) toplumsal baskı/önyargı cevabını verdikleri saptanmıştır.
Öğrencilerin 65 yaş ve üstü erkek ve kadınlarda görülebilen bildikleri cinsel sorunlara
bakıldığında; erkeklerde en çok orgazm olamama (n=%74.6), kadınlarda cinsel isteksizlik
(%86) cevaplarını verdikleri belirlenmiştir. Öğrencilerin %40,4’ü yaşlılıkta kadın ve erkek
cinselliği arasında fark olduğunu ve %41’i bu farkın erkeklerin cinsel isteğinin kadınlara
göre daha uzun sürmesinden kaynaklandığını ifade etmiştir. Öğrencilerin %26,9’u ağır
fiziksel ve ruhsal engellilik bulunmadığında erkek ve kadınların 80’li ve 90’lı yaşlarda cinsel
ilgi ve etkinliklerini sürdürebileceğini belirtmiştir. Öğrencilerin %65,8’inin sağlık
kuruluşlarında yaşlı hastalardan öykü alınırken cinselliğin ihmal edildiğini belirtmiştir.
Öğrencilerin %74,6’sı Cinsel Sağlık/Üreme Sağlığı eğitimlerinin yaşlılara verilmesi
gerektiğini ifade etmiştir. Araştırmanın sonucunda öğrencilerin ortalama yarısı toplumsal
218
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
baskı/önyargı sebebiyle yaşlılarda cinsel sağlığın ihmal edildiğini düşündükleri
görülmüştür. Buradan yola çıkarak öğrencilerin formal eğitim sürecinde ve mezuniyet
sonrasında yaşlıların cinsel sağlığı konusunda eğitim almalarının, yaşlı bireylere uygulanan
bakımın kalitesinin ve yaşam kalitesinin arttırılmasına katkı sağlayacağı önerilebilir.
Anahtar Kelimeler: Cinsel Sağlık, Yaşlılarda Cinsellik, Ebelik
219
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
HİPEREMEZİS GRAVİDARUM’UN TEDAVİSİNDE AKUPRESÜR
KULLANIMI
Gülşah TANRIVERDİ1, Pınar YEŞİL DEMİRCİ1, Zehra ESKİMEZ1
1Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
Bulantı-kusma, gebeliğin birinci trimesterinde yaklaşık %50-80 oranında görülen ve
gebe kadının psikososyal, ailesel ve iş yaşamını olumsuz etkileyen bir durumdur.
Genellikle toplumda gebeliğin normal bir süreci olarak görülse de kadın için önemli bir
sağlık sorunu olabilmektedir (1). Hiperemezis Gravidarum (HG) gebelerin yaklaşık
olarak %0.3-2’sini etkileyen, acilen tanılanması ve tedavi edilmesi gereken bir sorundur
(3). Gebelerde HG, ciddi problemlere yol açmaktadır. Bunlar; bulantı sayısı ve şiddetini
arttırma, gebenin ve bebeğin yeterince beslenememesi ve sıvı-elektrolit ve asit-baz
dengesizliği ile kilo kaybıdır (2). Akupresür, geleneksel Çin Tıbbı’na dayanmaktadır.
Vücutta enerji taşıyan meridyenler üzerinde akupunktur noktalarına parmak, avuç içi
veya özel stimülasyon bantlarıyla basınç uygulayarak, enerji kanallarının düzgün
çalışmasını sağlayan ve Çin tıbbında 5000 yıldan beri kullanılan bir tedavi yöntemidir
(7). Akupresür, Çinliler tarafından "iğnesiz akupunktur" olarak da adlandırılmaktadır.
Akupresür, öğrenilmesi, uygulanması kolay, iğne kullanmayı gerektirmeyen; acısız,
ağrısız, zahmetsiz, güvenli, etkili, ekonomik ve yan etkisi olmayan non-invaziv bir
tedavi yöntemidir (8). Akupresürde, enerji kanallarından oluşan görünmez bir sistemin
belli noktalarına derin parmak baskısı uygulanmaktadır. Bu noktalar doğrudan vücudun
belli organ ve bezlerine bağlı olduğundan, enerji akımında sıkıntı olduğunda rahatsızlık
duyulmaktadır. Uygulanan bası ile bu noktalar uyarılarak sıkışmaları gidermekte ve
enerji akımını artırarak stresi azaltmaktadır. Böylece vücudun uyum içinde çalışarak
sağlıklı olması ve enerji kanallarında enerjinin düzgün dolaşmasını sağlamaktadır (8,9).
Akupunktur bulantı tedavisinde kullanımı son yıllarda dikkati çekmiş ve antiemetik
ilaçlara alternatif oluşturabileceği düşünülmüştür. Perikardium 6 (P6 ya da Neiguan) ve
Mide 36 (ST36 veya Zusanli) akupunktur noktaları bulantı-kusma ile ilgilidir. Daha
çok perikardium meridyeninin iki tarafında bulunan P6 noktası kullanılmaktadır. P6
noktası, el bileğinin üzerine üç parmak koyulup 1cm aşağısında orta parmak hattı
üzerinde, flexor carpi radialis ve palmaris longus tendonları arasında, yaklaşık 6 mm
derinlikteki bölgedir (10,11) 1985 ve sonrası yıllarda çalışmalarda, perikardium
meridyeni üzerinde yer alan P6 (Neiguan) noktasının uyarılması sonucu, gebeliğin
erken döneminde, postoperatif dönemde ve kemoterapiye bağlı gelişen bulantıkusmalarda antiemetik etki değerlendirilmiştir (10,12-14). Akupunktur ve akupresürün
antiemetik etki mekanizması tam olarak açıklanamasa da, bulantı-kusmanın
önlenmesinde akupresürün etki mekanizmasını açıklayan bazı teoriler bulunmaktadır.
Bu teorilere göre; kullanılan akupunktur noktası elektromagnetik sinyal iletiminde rol
almaktadır. P6 akupunktur noktası uyarıldıktan sonra, sinir sistemi aktive olmakta ve
bu sistem aracılığı ile beyine sinyaller gitmektedir. Bu uyarıların etkisi ile
nörotransmiterler salgılanmakta (seratonin, dopamin ve endorfin), böylece bulantıya
neden olan diğer kimyasal maddeleri bloke ederek bulantı-kusmayı engellemektedir
(15,16). Bulantı-kusmanın kontrolü için el bileğinde P6 noktasına yapılan basınç,
parmak uçlarıyla yapılabildiği gibi Sea-Band, Relief Band gibi özel yapılmış bileklikler
de kullanılabilmektedir (17,18). Akupresür literaturde, post-op ağrı (19-23),
kemoterapiye (22,24) bağlı gelişen bulantı-kusma kontrolünde ve hiperemezis
220
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
gravidarum (22,25-27) başta olmak üzere pek çok durumda (28-33) kullanılmakta olup,
dünyada ve Türkiye’de bu konuya ilişkin araştırmalara devam edilmektedir.
Akupresürün etkili olduğunu ifade eden çalışmalarda akupresürün bulantı-kusma
varlığı ve şiddetini azalttığı ya da antiemetik ilaçlarla birlikte kullanılırsa faydalı
olacağı (19-33) tersini savunan çalışmalarda ise akupresürün etkisinin anlamlı olmadığı
ifade edilmektedir (34,35). Sonuç olarak gebelikte önemli bir sağlık sorunu olan bulantı
kusmaya ilişkin kadınların yaşam kalitesini artırmak, gebelik sürecini daha konforlu bir
şekilde sürdürmeleri için emezisini kontrol altına almak önemlidir. Hiperemezis
Gravidarum ile takip edilen gebelerin uygun farmakolojik tedavilerine ek olarak
nonfarmakolojik yöntemler ve akupresür hakkında da bilgilendirilmeleri sağlık
profesyonellerinin uygulama ve eğitim görevlerinin bir parçası olarak
değerlendirilebilir.
Anahtar Kelimeler : Hyperemesis Gravidarum, Acupressure, Nausea and Vomiting
221
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
GEBELİK, DOĞUM VE POSTPARTUM DÖNEMDE KULLANILAN
ÖLÇEKLER:
2010-2016 ARAŞTIRMA SONUÇLARI
Yrd. Doç. Dr. Fatma AY, Fulya BATUHAN, Aysel OĞUZ, Nurşah
TORAMAN, Zübeyde ÇETİNBAŞ
İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakütesi
Amaç: Bu araştırmada gebelik, doğum ve doğum sonrası dönem ile ilgili yapılan
araştırmalarda kullanılan ölçeklerin ve araştırma sonuçlarının belirlenmesi amacı ile
yapıldı.
Yöntem: Araştırma belge tarama yöntemi ile yapılmış kesitsel, tanımlayıcı literatür
taramasıdır. Araştırmada “gebe / gebelik / doğum / doğum öncesi/ doğum sonrası/
postpartum / lohusa” anahtar kelimeleri kullanılarak, ULAKBİM Ulusal Veri
Tabanları, Medline/PubMed, Turkish Medline, Dergipark, Scopus ve EBSCO arama
motorlarından tarama yapıldı. 2010-2016 yılları arasında yayımlanmış toplam 25
makale araştırma kapsamına alındı. Değerlendirmeye alınan makaleler yıl, örneklem
sayısı, araştırmanın tipi ve sonuçlar açısından manuel olarak incelendi ve verilerin
frekans dağılımı yapıldı.
Bulgular: Değerlendirilen makalelerin yaklaşık olarak yarısı 2010-2013 yılları
arasında, yarısı 2014- 2016 yılları arasında yayınlanmıştır. Araştırmaların tümü
tanımlayıcı ve kesitsel tipte araştırmalardır. %80’i lohusalık döneminde yapılmış
çalışmalardır. Araştırmalarda birden fazla ölçek kullanılmakla birlikte, araştırmaların
%68’inde “Edinburg Doğum Sonu Depresyon Ölçeği (EDSDÖ)” ölçeği kullanılmıştır.
Sonuç: Araştırmada çoğunlukla doğum sonrası dönem ile ilgili sorunların belirlenmesi
için ölçek kullanıldığı belirlendi. Araştırmalarda en sık kullanılan ölçek “Edinburg
Doğum Sonu Depresyon Ölçeği (EDSDÖ)” ölçeğidir ve tüm araştırmalarda Türk
toplumu için geçerli ve güvenilir olduğu sonucuna varılmıştır. Dikkat çekici bir sonuç
olarak “Anne Bebek Bağlanma Ölçeği” en az okuma yazması olan annelerin
bebeklerine bağlanma düzeylerini ölçmede geçerli ve güvenilir bir araç olduğu
belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ölçek, gebe, gebelik, doğum, doğum öncesi, doğum sonrası,
postpartum, loğusa
222
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
DAHİLİYE KLİNİKLERİNDE ÇALIŞAN HEMŞİRELERİN HASTA
BAKIMINDA
KARŞILAŞTIKLARI GÜÇLÜKLER
Gamze UZUN1, Gülşah TANRIVERDİ2
1 Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yüksak Lisans Öğrencisi,
2 Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğretim Görevlisi
ÖZET
Amaç: Bu araştırma, dahiliye kliniklerinde çalışan hemşirelerin hasta bakımında
karşılaştığı güçlüklerin belirlenmesi amacı ile yapılmıştır.
Yöntem: Araştırma, 10- 19 Ağustos 2016 tarihleri arasında tanımlayıcı ve kesitsel
olarak yapılmıştır. Araştırmanın evrenini; Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı
Hastanesi Dahiliye kliniklerinde çalışan 50 hemşire, örneklemini ise araştırmayı kabul
eden 41 hemşire oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında “ Tanıtıcı Bilgi Formu ”
kullanılmıştır. Araştırmaya başlamadan önce Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi
Balcalı Hastanesi Başhekimliği ve Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurulu’
ndan yazılı izin alınmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 22.0 istatistik programı
kullanılmıştır. Verilerin analizinde aritmetik ortalama, yüzdelik, varyans analizi ve t
testi kullanılmıştır.
Bulgular: Araştırmaya katılan hemşirelerin yaş ortalaması 31.41± 8.74 ( Min: 20 ,
Max: 48 ) , çalışma yılı ortalaması 11.49± 9.06 ’ dır. Hemşirelerin % 82.9’ unun
cinsiyetinin kadın olduğu, %56.1’ inin bekar, %46.3’ ünün lisans mezunu, %53.7’ sinin
dahiliye kliniğinde çalışmaya istekli, %53.6’ sının 0-10 yıldır dahiliye kliniğinde
çalıştığı, % 53.7’ sinin sürekli gece/gündüz çalıştığı, %58.5’ inin kadrolu olarak
çalıştığı belirlenmiştir. Hemşirelerin %70.7’ sinin hasta kabulde sorun yaşadığı,
hemşirelerin %68.3’ ünün bakım planı hazırlamada sorun yaşadığı görülmüştür. “
Hemşirelerin Hasta Bakımında Karşılaştığı Sorunlar ” bölümünün “ Hasta İle İlgili
Olanlar ” kısmında ilk sırada , %100’ ünün hastalar sorularını çoğunlukla hemşirelere
sordukları sorusuna “ katılıyorum ” cevabını verdikleri belirlenmiştir. “Hemşirelerin
Hasta Bakımında Karşılaştığı Sorunlar ” bölümünün “ Hemşire İle İlgili Olanlar ”
kısmında ilk sırada, %97.6’ sının çalışırken görevi olmayan iş yükünün bulunduğu
sorusuna “ katılıyorum ”, %92.7’ sinin empati yeteneğinin gelişmemiş olmasının sorun
yaratmadığı sorularına “ katılmıyorum ” cevabını verdikleri belirlenmiştir.
Hemşirelerin medeni durum, mezun olduğu okul, çalışma yılı, çalışma şekli, kadro
durumu ile hasta bakımında güçlük yaşama durumları arasındaki fark istatistiksel
olarak anlamsız bulunmuştur (p> 0.05). Hemşirelerin dahiliye kliniğinde çalışma isteği
ile hasta bakımında güçlük yaşama durumları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı
bulunmuştur (p <0.05 ).
Sonuç: Hemşirelerin bir kısmının hasta bakımında “ ara sıra ” güçlük yaşadıkları
görülmüştür. “Hemşirelerin Hasta Bakımında Karşılaştığı Sorunlar” bölümündeki
sorulara genellikle “katılıyorum” cevabı verdikleri, “ Hemşirelerin Tanıtıcı
Özelliklerine Göre Hasta Bakımında Güçlük Yaşama Durumları” incelendiğinde
dahiliye kliniğinde istekli olarak çalışan hemşirelerin daha az güçlük yaşadığı
görülmüştür.
Anahtar Sözcükler: Güçlük, dahiliye, hasta bakımı, hemşire.
223
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
MENOPOZAL YAKINMALARDA KULLANILAN TAMAMLAYICI VE
ALTERNATİF TERAPİLER
1Dr. Ebru GÖZÜYEŞİL , 2Prof. Dr. Mürüvvet BAŞER
1 Çukurova Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu
2 Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Doğum-Kadın Sağlığı Hastalıkları
Hemşireliği
Menopozal dönemdeki kadınlar tarafından en sık tercih edilen yöntemler arasında
akupunktur, yoga, manipülasyon teknikleri, meditasyon, egzersiz, homeopati, doğal
östrojen kaynakları ve diyet yer almaktadır.
Akupunktur: Akupunkturun menopoz döneminde sıcak basmalarının sıklığını ve
şiddetini azaltmada ve yaşam kalitesini geliştirmede etkili olduğu çalışmalarda
gösterilmiştir. Ancak akupunktur tedavisinde daha kesin sonuçların elde edilmesi için
bu konuda daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.
Yoga: Yoga egzersizlerinin denge, germe, gevşeme, kuvvetlendirme yolu ile
postmenopozal
kadınlarda, gerginlik, uykusuzluk, depresyon, postür ve kemik mineral yoğunluğu
üzerinde olumlu etkileri vardır.
Egzersiz: Menopozal dönem kadınlarında egzersiz fraktür, osteoporoz ve
kardiyovasküler hastalık riskini azaltmada, uyku düzeni sağlamada, kilo vermede,
depresyonu azaltmada ve yaşam kalitesini geliştirmede yaralı olmasına rağmen sıcak
basmalarını azaltmadaki etkisinin çelişkili olduğunu gösteren çalışmalar
bulunmaktadır.
Gevşeme Teknikleri: Sempatik aktivasyonu azaltan gevşeme tekniklerinin
kullanılması, sıcak basması gibi semptomları önlemede yararlı olabilir. Yapılan
çalışmalarda, diyafragmatik solunum teknikleri ile benzer gevşeme cevaplarının
alınabileceği, anksiyete, depresyon, kan basıncı artışı ve sıcaklık basmasının şiddetinin
ve sıklığının azaltılabileceği gösterilmiştir.
Meditasyon: Meditasyon, kişinin iç huzuru, sükûnet, değişik şuur halleri elde etmesine
ve öz
varlığına ulaşmasına olanak veren, zihnini denetleme teknikleri ve deneyimlerine
verilen ad olarak tanımlanmaktadır. Meditasyonun klimakterik dönemdeki kadınların
menopozal yakınmalarını azaltmak için kullandıkları bilinmektedir.
Homeopati: Homeopati sağlıklı bir insanda hastalığa neden olan maddelerin sağlıksız
ve hasta bir insana belirli bir oranda dilüsyona uğratılarak verilmesi sonucu yeniden
sağlığına kavuşturulması prensibine dayanmaktadır. Homeopatik ilaçların
postmenopozal semptomları azalttığı, uyku düzenini sağladığını gösteren çalışmalar
bulunmakla birlikte vazomotor sorunlarının iyileştirilmesindeki etkinliği hakkında
yeterli kanıtlar bulunmamaktadır.
Fitoterapi:
Fitoöstrojenler: İsoflavon ve lignan östrojenik aktiviteye sahip en önemli
fitoöstrojenlerdir.
İsoflavonlar; soya, nohut gibi baklagillerde ve kırmızı yoncada, Lignanlar ise yağlı
tohumlarda yüksek konsantrasyonlarda bulunurlar. Özellikle Japon ve Çin diyetlerinde
224
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
olduğu gibi yüksek isoflavon içeren diyetlerde, menopozun vazomotor belirtilerinde
gözle görülür bir azalma olduğu görülmektedir.
Black Cohosh (Karayılan Otu): Karayılan otu Avrupa’da yaygın olarak kullanılan bir
bitkidir.
Amerika’da bitkisel ilaç olarak 100 yıldan fazla menopozla ilgili şikâyetlerin
tedavisinde
kullanılmaktadır.
Menopozal dönem sorunlarını azaltmada melek otu, ginseng, çuha çiçegi, kava, kızıl
yonca , sarı kantaron gibi pek çok bitki kullanılabilmektedir.
Diyet: Menopozal dönemde yüksek posa içeren diyetin kardiovasküler hastalık riskini
azalttığı, düşük yağ içerikli diyetin ise kolesterol profilini düzelttiği bilinmektedir.
Menopozda diyet özellikle kalsiyum içeriği açısından önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Menopozal semptomlar, Tamamlayıcı tedavi, Kadın Sağlığı
225
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EBELİK BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNİN SİMÜLASYON EĞİTİMİNE
BAKIŞLARI
Feyza REYHAN, Ayşe METE, Doç. Dr. Fatma Deniz SAYINER, Yrd. Doç. Dr.
Neşe ÇELİK
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
Amaç
Ebelik eğitiminde teorik bilginin yanı sıra mesleki becerilerin geliştirilmesi de büyük
önemtaşımaktadır. Son yıllarda teknolojinin gelişmesiyle birlikte eğitim ortamlarında,
eğitimin her aşamasında farklı teknolojik yöntemler kullanılmaktadır. Mesleki
becerilerin gelişmesine olanak sağlayan teknolojik yöntemlerden birisi de simülasyon
eğitimidir. Simülasyon eğitimi, bir rehber öncülüğünde gerçek bir ortamı önceden
deneyimlemeyi sağlayan bir tekniği öğrenmedir. Ancak çoğunlukla maliyetinin yüksek
olması nedeniyle ebelik eğitiminde yer alamamaktadır. Bu çalışma, ebelik öğrencilerin
simülasyon eğitimine bakışlarının belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem
Kesitsel olarak, 6- 10 Mart 2017 tarihleri arasında yapılan araştırmanın evrenini
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü’nde
öğrenim görmekte olan toplam 298 öğrenci oluşturmuştur. Örneklem seçimine
gidilmeyip tüm öğrenciler araştırmaya dahil edilmiş ancak veri toplama sırasında
okulda bulunan ve çalışmaya katılmayı kabul eden 173 öğrenci (evrenin %58’i)
araştırma grubunu oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak literatür
desteği ile geliştirilen 24 soruluk anket formu kullanılmıştır. Verilerin
değerlendirilmesinde SPSS 21 programı kullanılıp, analizinde frekans dağılımı ve ki
kare testi kullanılmıştır. İstatistiksel olarak anlamlılık değeri p<0,05 kabul edilmiştir.
Bulgular
Araştırmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 20,32±1,88 (min-max=16-31) idi.
Çalışmada öğrencilerin %76,9’u (n=133) alanları ile ilgili bilimsel/teknolojik
gelişmeleri takip ettiğini belirtmişlerdir. Öğrencilerin öğretim yöntemi olarak
derslerinde %85’i (n=147) düz anlatım ve %50,3’ü (n=87) soru-cevap yöntemlerinin
kullanıldığını ifade etmişlerdir. Öğrencilerin %66,5’i (n=115) okuldaki laboratuvar
koşullarının eğitimleri için yetersiz olduğunu belirterek, bu yetersizliklere %54,8’i
(n=63) tıbbi malzeme ve maket yetersizliği, %45,2’si (n=52) uygulamaya tepki
vermeyen eski model maketlerin olmasını sebep olarak göstermişlerdir. Öğrencilerin
%51,2’si (n=66) simülasyon terimini “maketlerin canlı bir şekilde kullanılması” olarak
tanımlamışlardır. Öğrencilerin %62,4’ü (n=108) simülasyon ile ilgili bilgi sahibi
olduklarını ve bilgi sahibi olanların %69,4’ü (n=75) bu bilgiyi internetten edindiklerini
ifade etmişlerdir. Çalışmada öğrencilerin %95,4’ü (n=165) okulda simülasyon eğitimi
ile mesleki becerilerini geliştirmek istediklerini belirtmiş olup, sınıflar arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır (p>0,05). Öğrencilerin %82,7’si
(n=143) ilk mesleki becerilerini tepki verebilen simülatörler üzerinde gerçekleştirirse
kendilerini daha rahat ve güvende hissedeceklerini belirtmişlerdir. Öğrencilere
simülasyon eğitiminin yararları sorgulandığında; %62,4’ü (n=108) kaygı ve endişeyi
azaltabileceğini, %86,1’i (n=149) öğrenmeyi kolaylaştırabileceğini, %63’ü (n=109)
özgüveni arttırabileceğini ve %68,8’i (n=119) gerçek yaşamda hatalı uygulamaları
azaltabileceğini ifade etmişlerdir. Simülasyon eğitimi almayı isteyen öğrenciler %95,4
226
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
(n=165) ile, simülasyon eğitiminin eleştirel düşünme ve karar verme yetisini
arttıracağını, mesleki sorumluluk ve mesleki beceri düzeyini geliştireceğini, mesleği
daha çok benimsemeyi sağlayacağını, klinik uygulamalarda anksiyetenin azalacağını
düşünen öğrenciler karşılaştırıldığında aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki
olduğu saptanmıştır (her biri için; p<0,05). Buna göre simülasyon eğitiminin
kullanılmasını isteyen öğrenciler mesleki gelişimlerini de olumlu etkileyeceğini
düşünmektedir.
Sonuç
Araştırmanın sonucunda öğrencilerin çoğunluğunun eğitim süreçlerinde simülasyon
eğitimi almayı istedikleri ve mesleki eğitimlerini güçlendireceğini düşündükleri
saptanmıştır. Bu sonuçlar ışığında öğrencilerin eğitim süreçlerinde simülasyon
eğitiminin kullanılması ve öğrenciye olan katkısının tekrar değerlendirilmesi
önerilebilir.
Anahtar Kelimeler : Simülasyon eğitimi, Ebelikte simülasyon
227
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EBELİK ÖĞRENCİLERİNİN KLİNİK STAJDA MOBBİNGE MARUZ
KALMA
DURUMLARI
Özlem DOĞAN YÜKSEKOL1 , Mesude DUMAN2, Özlem KOÇ3, Büşra
KARAARSLAN1, Fulya YAKKAN1
1 Fırat Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
2 Dicle Üniversitesi Atatürk Sağlık Yüksekokulu
3 Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Amaç: Bu çalışma öğrencilerin klinik uygulamada mobbinge maruz kalma durumlarını
belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Yöntem: Çalışma tanımlayıcı tiptedir. Evreni bir üniversitenin Sağlık Bilimleri
Fakültesi Ebelik bölümü 2.,3.,4.,sınıfta okuyan 180 öğrenci oluşturmuştur. Örneklemi
ise verilerin toplandığı gün okulda olan ve çalışmaya katılmayı kabul eden 153 öğrenci
oluşturmuştur. Çalışmanın yapıldığı dönemde 1.sınıf öğrenciler henüz uygulamaya
başlamadıkları için dahil edilmemiştir.
Bulgular: Çalışmaya katılan öğrencilerin %66.7’si 21 yaş ve üzerinde, %38.6’sı 2.
sınıfta, %95.4’ü bekar ve %38.6’sı Anadolu Lisesi mezunudur. Öğrencilerin %85.6’sı
mobinge maruz kaldığını ifade etmiştir. Mobinge maruz kaldığını belirtenlerin %53.8’i
sağlık bakanlığına bağlı hastanelerde staj yapmaktadır. Araştırma kapsamındaki
öğrencilerin %72’si ikinci sınıfta iken mobinge maruz kalmıştır. Mobing uygulayan
kişinin mesleği sorulduğunda öğrencilerin %59.1’i hemşireler, cinsiyeti sorulduğunda
ise %80.3’ü mobing yapan kişilerin kadın sağlık personeli olduğunu vurgulamıştır.
Ayrıca mobinge uğrayan öğrencilerin %64.4’ü mobing nedeninin öğrenci olmaları
olduğunu belirtmiştir. Mobinge verdikleri tepki sorulduğunda ise öğrencilerin %33.3
tepki vermediğini ifade etmiştir.
Sonuç ve Öneriler: Öğrencilerin kendi meslektaşları tarafından öğrenci oldukları için
mobbinge maruz kalmaları araştırmanın en çarpıcı sonucudur. Bunun en önemli nedeni
ise literatürde geçen ancak henüz uygulamaya yeterince yerleştirilememiş bir kavram
olan “Okul-Klinik iş birliği” dir. Bununla ilgili olarak başta hastanede ki yönetici
hemşirelere, klinik çalışanlarına ve klinik stajları olan fakülte, yüksekokul ve meslek
yüksekokulunda çalışan akademik personele “Okul-Klinik işbirliği” temalı eğitim ve
toplantıların yapılması önerilebilir. Bu olumsuz sonucun eğer gerekli önlemler
alınmazsa öğrencilerin ileri ki dönemde çalışma hayatlarını olumsuz etkileyeceği
düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler : Ebelik, klinik uygulama, mobbing
228
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
HEMODİYALİZ HASTALARINDA ÖZ BAKIM GÜCÜ
DEĞERLENDİRİLMESİ
Betül Kirik * Gülşah Tanrıverdi **
*Kayseri Yahyalı Devlet Hastanesi, Hemşire
** Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, İç
Hastalıkları
A.B.D Öğretim Görevlisi
Hemodiyaliz tedavisi gören kronik böbrek yetmezliği hastalarında öz bakım gücünü
değerlendirmek amacıyla yapılan bu çalışma tanımlayıcı ve kesitsel niteliktedir.
Araştırma, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Hemodiyaliz Ünitesi
ve Özel Koç Diyaliz Merkezi’nde yürütülmüştür. Araştırmanın evrenini Mart -Mayıs
2016 tarihleri arasında bu iki merkezde tedavi gören 190 hasta oluşturmuştur. Evrenin
tamamı örnekleme alınmış olup, araştırmaya katılmayı kabul eden 151 hasta ile
araştırma tamamlanmıştır. Araştırmanın yapılabilmesi için kurumlardan gerekli izinler,
etik kurul izni ve hasta onamları alınmıştır. Verilerin toplanmasında öz bakım gücü
ölçeği ve araştırmacı tarafından literatür taranarak oluşturan kişisel bilgi formu
kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde Tukey ve Tamhane, Mann-Whitney U
Testi, Kruskal-Wallis H Testi, ANOVA testi, t testi kullanılmıştır. Araştırmada,
hastaların öz bakım gücü ölçeği puan ortalaması 89,31±24,64 olarak tespit edilmiştir.
Araştırmada elde edilen sonuçlara göre; yaş, öğrenim düzeyi, yaşanılan kişiler,
yaşanılan yer, sosyal güvencesi, ekonomik durum, hastalıkla ilgili eğitim alma durumu
gibi değişkenlerin öz bakım gücünü etkilediği belirlenirken (p<0,05); cinsiyet, medeni
durum, meslek, çalışmama sebebi, kullanılan vasıta, diyaliz sıklığı, diyalize girme
süresi, hemodiyalize giriş yolu, kronik böbrek yetmezliği tanısını alma zamanı, ek
kronik hastalığa sahip olma, günlük ihtiyaçlarını karşılama durumunun ise öz bakım
gücünü etkilemediği saptanmıştır(p>0,05). Araştırmanın sonucuna göre; hemşirelerin
bakımı planlarken yaş, öğrenim düzeyi, yaşanılan kişiler, sosyal güvencesi, ekonomik
durum gibi değişkenleri göz önünde bulundurmaları, yaşanılan yerle ilgili eşitsizlikleri
ortadan kaldırmak için hastaların ulaşımlarının kolaylaştırılması, hastalara
hastalıklarıyla ilgili eğitim verilmesi konusunda hemşirelerde farkındalık oluşturulması
önerilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Hemodiyaliz, Hemşirelik, Kronik Böbrek Yetmezliği, Öz Bakım
Gücü
229
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
KRONİK HASTALIĞI OLAN BİREYLERİN SAĞLIK EKİBİ TARAFINDAN
VERİLEN BAKIMI DEĞERLENDİRMELERİ
Selva Ezgi Aşkar * Gülşah Tanrıverdi **
* Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi
** Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, İç
Hastalıkları
A.B.D Öğretim Görevlisi
Kronik hastalığı olan bireylerin sağlık ekibi tarafından verilen bakımı
değerlendirmeleri ve kronik bakım yönetimlerini nasıl algıladıklarını belirlemek amacı
ile yapılan bu araştırma tanımlayıcı ve kesitsel tiptedir. Araştırmanın evrenini
Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Genel Dahiliye
polikliniğinde ayaktan tedavi gören tüm hastalar oluşturmuştur. Örneklem, güç analizi
kullanılarak hesaplanmış; kriterlere uyan, araştırmaya katılmayı kabul eden,
hipertansiyon, diyabet ve kolesterol hastalıklarından en az birine sahip 217 hasta dahil
edilmiştir. Araştırma verileri, Etik Kurul ve kurum izni alındıktan sonra, Kişisel Bilgi
Formu ve Kronik Hastalık Bakımını Değerlendirme Ölçeği (KHBDÖ) kullanılarak
toplanmıştır. İstatistiksel analizler SPSS (IBM SPSS Statistics 20) adlı paket program
kullanılarak yapılmıştır. Bulguların yorumlanmasında frekans tabloları ve tanımlayıcı
istatistikler kullanılmıştır.
Araştırmaya katılan hastaların yaş ortalaması 57,84±11,70 olarak bulunmuştur.
Çoğunluğunu 64 yaş ve üzeri, kadın, evli, ekonomik durumu orta, ilkokul mezunu ve
Hipertansiyonlu olan bireylerin oluşturduğu örneklem grubumuzun KHBDÖ’den
aldıkları toplam puan ortalaması 2,43±0,64 olarak tespit edilmiştir. Var olan
hastalıklarına göre memnuniyet puan ortalamaları sırasıyla; hipertansiyon hastalarının
2,45±0,65, diyabet hastalarının 2,39±0,63 ve Kolesterol hastalarının 2,43±0,60
bulunmuştur. Alt ölçeklerin puan ortalamaları; Hasta Katılımı 2.45±1.14, Karar Verme
2.97±0.95,
Amaç
Belirleme
2.34±0.77,
Problem
Çözme
2.51±0.76,
İzlem/Koordinasyon 2.14±0.77 şeklindedir. KHBDÖ puan ortalaması ile cinsiyet,
çalışma durumu, meslek, sosyal güvence, eşlik eden hastalığa ait tanı yılı, hastalıkla
ilgili sağlık eğitimi alma durumu, düzenli doktor kontrolüne gitme durumu arasında
anlamlı farklılık tespit edilmiştir (p<0,05).
Sonuç olarak, KHBDÖ toplam ve alt boyut skorları incelendiğinde, skorlar kronik
hastalık bakımının yeterli düzeyde olmadığını göstermektedir. Bu doğrultuda,
hastaların öz-yönetimlerinin desteklenmesi, kronik hastalığa yönelik eğitim ya da
sağlık programlarının düzenlenmesi, hemşirelerin eğitici rollerini daha aktif
kullanmalarının sağlanması, bakım memnuniyeti ve hasta beklentileri doğrultusunda
bakımın planlanması, ve hasta perspektifinden bakımı değerlendiren geniş çaplı
araştırmaların yapılması önerilir.
Anahtar Kelimeler: Bakım, Hemşirelik, KHBDÖ, Kronik hastalık, PACIC
230
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
PALYATİF BAKIMDA NONFARMAKOLOJİK TEDAVİ YÖNTEMLERİ
Selva Ezgi Aşkar * Gülşah Tanrıverdi **
* Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi
** Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, İç
Hastalıkları
A.B.D Öğretim Görevlisi
Palyatif bakımda ıstırabın azaltılması, tıpta öncelikli, geleneksel bir hedeftir. Kronik
hastalıklarda yaşanan acılar; fiziksel, ruhsal, duygusal, sosyal ve mali konularda
olabilir. Nonfarmakolojik yöntemler, bireylerin sağlığını kazanmak için modern tıbbın
paralelinde uygulanan yöntemlerin tümüne verilen isimdir. Amerikan Kanser Birliği ve
Ulusal Kanser Enstitüsü tamamlayıcı terapileri, tıbbi tedavi ile birlikte kullanılan
terapiler olarak tanımlamaktadır. Nonfarmakolojik yöntemlerin kullanımı; gelişmiş
ülkelerden; Amerika’da %42,1, Avustralya’da %48,2, Fransa’da %49,3, Kanada’da
%70,4 iken gelişmekte olan ülkelerden Şili’de %71, Çin’de %70, Kolombiya’da %40
ve Afrika ülkelerinde %80 oranındadır. Türkiye’de tamamlayıcı terapi kullanım verileri
için kesinlik bildirilmemiştir. Bunun nedeni; bu konuda yapılan çalışmaların az olması,
tamamlayıcı terapilerin çoğunun ülkemizde yeterince bilinmemesi, tamamlayıcı
terapilere duyulan güvenin az olması ve tamamlayıcı terapileri uygulayan profesyonel
kişi sayısının oldukça az olmasıdır.
Bu yazıda, palyatif bakım hastalarında sık karşılaşılan belirti ve bulgular ile dünya
genelindeki nonfarmakolojik uygulamalara ve ortak yaklaşımlara dikkat çekmek
amaçlanmıştır. Nonfarmakolojik yöntemler, farmakolojik tedavinin yanında ek olarak
ya da tek başına uygulanabilir. En sık ağrının giderilmesinde kullaınldığı bilinse de
diğer semptomlar (bulantı, yorgunluk, depresyon, uykusuzluk, iştahsızlık vs.) için de
kullanılabilir.
Hemşireler nonfarmakolojik yöntemler konusunda bilgilerini geliştirmeli ve
uygulamalıdır.
Literatürde yer alan çalışmalarda semptom yönetiminde kullanılan nonfarmakolojik
yöntemlerin etkinliği kanıtlanmasına rağmen iyi tasarlanmış çalışmalara ihtiyaç vardır.
Bu çalışmalar ile terapinin güvenli olup olmadığı ve kullanıldıklarında sağlıklı ya da
hasta bireylerin bakım ve tedavisini olumsuz yönde etkileyip etkilemediği
araştırılmalıdır. Hemşireler bu konuda bilimsel araştırmalar yapmalı ve bu bilgileri
uygulamaya aktarbilmelidir. Ayrıca bu tür yöntemlerin hastalar tarafından erişilebilir
hale getirilmesi de gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Nursing, Nonpharmacological methods, Palliative care
231
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
DOĞUM SONU DÖNEMDE GELENEKSEL UYGULAMALAR:
KANITLARIN SİSTEMATİK İNCELEMESİ
Gülay AKMAN1, Ebru GÖZÜYEŞİL2
1Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Samsun Sağlık Yüksek Okulu, Samsun
2Çukurova Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Adana
ÖZET
Amaç: Bu sistematik inceleme, Türkiye’de doğum sonu dönemde anne ve bebek
bakımına yönelik yapılan geleneksel uygulamaları, bu uygulamaları etkileyen faktörleri
ve bu uygulamaların anne ve bebek sağlığı üzerine olumlu ya da olumsuz etkilerini
belirlemek amacıyla planlanmıştır.
Yöntem: Bu çalışma bir doküman analizidir. Literatür taraması Kasım-Aralık 2015
tarihleri arasında, Ulakbim Tıp Veri Tabanı, Türk Medline, Scholar Google, Pubmed,
ProQuest, Ebscohost, CINAHL Plus veri tabanlarında “doğum sonu”, “anne”, “bebek”,
“bakım”, “geleneksel uygulamalar” “postpartum”, “mother”, “baby”, “care”,
“traditional practices” ve “Turkey” anahtar kelimeleri kullanılarak yapılmış, çalışmanın
amacına uyan 36 araştırma değerlendirme kapsamına alınmıştır.
Bulgular: İncelenen araştırmaların tamamının nicel ve tanımlayıcı tasarımda olduğu,
4 araştırmada anne, 10 araştırmada anne ve bebek, 22 araştırmada yalnızca bebek
bakımına ilişkin doğum sonu geleneksel uygulamaların incelendiği ve araştırmaların
24’ünde bu uygulamaları etkileyen faktörlerin değerlendirildiği saptanmıştır. İncelenen
araştırmalar arasında bulunan ortak temalar şunlardır: spirütüel uygulamalar,
aktivitelerin kısıtlanması, bakım ve hijyen uygulamaları, estetik uygulamalar, beslenme
ve emzirme, törensel uygulamalar.
Sonuç: Türkiye’de doğum sonu bakımda geleneksel uygulamaların anne ve bebek
sağlığı üzerine etkilerini kanıtlarla ortaya koyan bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu
nedenle gelecekte yapılacak araştırmalarda geleneksel uygulamaların anne ve bebek
sağlığına olan olumlu ya da olumsuz fiziksel ve psikolojik etkilerinin araştırılması
önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Doğum sonu, Anne, Bebek, Bakım, Geleneksel Uygulamalar,
Sistematik İnceleme
232
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
AİLE SAĞLIĞI MERKEZLERİNDE EBE/HEMŞİRELERİN
PREKONSEPSİYONEL BAKIMA YÖNELİK ROLLERİ
Prof.Dr.Hediye ARSLAN ÖZKAN1 , Emel TOKRAÇ2
1 Yeditepe Üniversitesi SBF Hemşirelik Bölümü
2 Yeditepe Üniversitesi SBF Yükseklisans Öğrencisi
Özet
Gebelik ve doğum, kadın yaşamını biyo-psiko-sosyal yönden etkileyen, ailesi içinde
birçok değişimin yaşandığı özel bir süreçtir. Bu sürecin istenilen doğrultuda
sürdürülebilmesinde, bakım ve izlemlerin gebelik öncesi (prekonsepsiyonel) dönemde
başlatılması gerekmektedir, prekonsepsiyonel bakım ebe/hemşirelerin uygulayacağı
koruyucu sağlık bakım hizmetlerinin önemli bir bölümünü oluşmaktadır.
Prekonsepsiyonel dönemde yeni bir kavram olan üreme check-up nın yapılması
gündeme gelmiştir. Yaş, genetik yapı, bağışıklık sisteminden kaynaklanan sorunlar,
aşırı kilo, stres, yorgunluk, sigara, alkol ve genel beslenme alışkanlıkları ile mesleki
ortamın özellikleri, psikolojik durumlar ve geçirilmiş ameliyatlar değerlendirilir. Daha
sonra ovum rezervinin ve fertilitenin değerlendirilmesi için AMH (Anti-Müllerian
Hormon) testi ile kadında yaklaşık menopoz yaşının, erkekte üreme kapasitesinin
belirlenmesi için uygulamalar yapılır. Üroloji ve jinekoloji muayeneleri, hormon
testleri, sperm analizi, enfeksiyon testleri sonuçlarına göre gebelik için uygun zaman
belirlenir, gebelik için olumsuzluk görülüyorsa biyopsi, laparoskopi, histeroskopi,
histerosalpingografi gibi daha ileri tetkikler istenebilir. Ebe/kadın sağlığı
hemşirelerinin prekonsepsiyonel dönemde fiziksel, psikolojik ve sosyal yönden
bütüncül bir bakış açısı ile çocuk sahibi olmayı isteyen çiftlere yaklaşımları şöyle
sıralanabilir,
 Çiftlerin ayrıntılı öyküsünün alınması ve üreme sağlığı ile ilgili ön tanılamaların
yapılması,
 Üreme check-up süreci kapsamında ürolojik, jinekolojik gerekli ise genetik
testlerle ilgilidanışmanlık ve yönlendirmesi,
 Prekonsepsiyonel dönemle ilgili kanıt temelli yaklaşımlar doğrultusunda, kötü
alışkanlıkların bırakılması, genel sağlık önlemleri, gerekli aşıların yapılması,
NTD (Nöral Tüp Defekti) lerinden koruyucu preparatların önerilmesi,
 Kronik ve sistemik hastalığı olan çiftlere gerekli tanılama, tedavi ve yaşam
biçimlerinin düzenlenmesi için eğitim ve danışmanlık verilmesidir.
Ebe ve hemşireler tarafından etkin bir şekilde uygulanan prekonsepsiyonel bakım,
çiftlerin
istedikleri zaman ve sayıda çocuk sahibi olmalarını, olası maternal/paternal ve fetal
risklerin erken dönemde tanılanması ve kontrol altına alınmasını, bu süreçte uygulan
tanı ve tedavi maliyetlerinin azaltılmasını, sağlıklı gebelik ve doğum sürecinin devam
ettirilmesini, çiftlerin yaşam kalitesinin yükseltilmesini destekleyecektir.
Anahtar Kelimeler: üreme check-up, prekonsepsiyonel dönem
233
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
İSTENİLEN CİNSİYETTE BEBEĞE SAHİP LMA DURUMUNUN
DOĞURGANLIK
ÖZELLİKLERİ İLE İLİŞKİSİ
Sermin TİMUR TAŞHAN1, Saadet BOYBAY KOYUNCU2
1 İnönü Üniversitesi
2 Adıyaman Üniversitesi
Amaç: Araştırma istenilen cinsiyette bebeğe sahip olma durumunun doğurganlık
özellikleri ile ilişkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem Araştırma tanımlayıcı ve kesitsel tiptedir. Araştırmaya bir
hastanenin postpartum servisinde doğum yapan 612 kadın alınmıştır. Veriler
araştırmacı tarafından hazırlanan katılımcı bilgi formu aracılığıyla toplanmıştır.
İstatistiksel analizde ki-kare testi, independent sample t testi ve Backward Stepwise
lojistik regresyon analizi kullanılmıştır.
Bulgular: Araştırmada kadınların %76’sı istenilen cinsiyette bebeğe sahip olduğunu
belirtmiştir. Araştırmada gebeliklerinde istenilen cinsiyete bebeğe sahip olma ile daha
önceki gebeliğinde cinsiyet tercihinin olması ( OR:2.13), eşinin cinsiyet tercihinin
olması (OR:2.87), ailesi için planladığı çocuk sayısı (OR:1.33) ve ultrasona girme
sayısındaki artışın (OR:1.09) ilişkili risk faktörleri olduğu saptanmıştır (p<0.05).
Sonuç: Araştırmada istenilen cinsiyette bebeğe sahip olmanın doğurganlık hızını
etkileyen önemli bir faktör olduğu saptanmıştır. Doğurganlığın düzenlenmesinde
kadınların bebeğinin cinsiyetine ilişkin bakış açılarının ele alınması gerektiği
düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Bebeğin cinsiyeti, Cinsiyet Tercihi, Doğurganlık
234
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
HEMŞİRELİK 1. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN KENDİ KENDİNE MEME
MUAYENESİ BİLGİ DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ
Kevser SEVGİ ÜNAL1, , ULVİYE ÖZCAN1, Hilal KUŞÇU KARATEPE1,
Derya ATİK1
1 Korkut Ata Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu ,
Giriş: Hemşireler, toplumdaki kadınlar ve akranları için KKMM (Kendi Kendine
Meme Muayenesi) ’ni öğrenmeleri ve uygula-maları açısından önemli bir role
sahiptirler. Hemşirelerin eğitim verecekleri topluluğa iyi bir rol model olma adına konu
ile ilgili yeterli bilgi ve beceriye de sahip olmaları gerekir.
Amaç: Bu çalışma hemşirelik 1.sınıf öğrencilerinin KKMM bilgi düzeylerini
belirlemek amacıyla planlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: 2016-2017 akademik yılında yapılan tanımlayıcı nitelikteki bu
çalışmaya
öğrencilerden anket formunu doldurmayı kabul eden 40 kişi dahil edildi. Araştırmanın
yürütülmesi için kurumdan ve öğrencilerden onam alınmıştır. Çalışmaya katılmayı
kabul eden öğrencilere araştırmacılar tarafından hazırlanan KKMM bilgi düzeylerini
ölçebilecek bir anket formu uygulanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik,
ortalama, t-testi, kullanılmıştır.
Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması %28’i 18 , %41’i 19 ,
%23.1’ 20 diğerleri ise 21 yaşındadırlar. Öğrencilerin sadece %17’si sağlık meslek
lisesi mezunudur. KKMM nedir biliyor musunuz sorusuna “% 59’u evet” biliyoruz,
“%41’ise hayır “ifadesini kullanmışlardır. KKMM uygulamasını biliyor musunuz
sorusuna %46.2’si “evet”, % 51.3’ü “hayır” ifadesini kullanmışlardır. KKMM
uygulamasını bilenlerin % 53.8’i yaşlarının küçük olduğunu düşündükleri için
uygulamayı yapmadıklarını belirtmişlerdir. KKMM uygulamasını bilmeyenlerin
%74.4’ü “eğer uygulamayı biliyor olsaydık her ay düzenli yapacaklarını” ifade
etmişlerdir. Öğrencilerin % 51.3’ü KKMM eğitimini “lisans düzeyi hemşirelik
okulunda”, %28.2’si ise bu eğitimi “hastanelerde”, % 15.4’ü “aile hekimliği”nden
almak istediklerini belirtmişlerdir. KKMM yapmayanların % 53.8’i bilgi eksikliğinden
dolayı yapamadıklarını ifade etmişlerdir. “KKMM uygulaması esnasında nelere dikkat
edersiniz” sorusuna %35.9’u ayna karşısında memeyi gözlemleme, inceleme ve meme
dokusundaki değişiklikleri gözlemlediklerini, %43.6’si ise meme başını sıkma ve
koltuk altını incelediklerini ifade etmişlerdir.
Sonuç: Hemşirelik 1.sınıf öğrencilerinin KKMM bilgi düzeylerinin oldukça düşük
olduğu ve KKMM uygulamasını bilmedikleri saptanmıştır. Öğrencilerin KKMM
eğitimini almak istediklerini ve bu eğitimi hemşirelik lisans proğramlarıyla birlikte
almak istedikleri ortaya çıkmıştır. Hemşirelik öğrencilerinin her dönemde rol model
olması amacıyla KKMM uygulamasının 1. sınıf ders müfredatına eklenmesi ya da
müfredat dışı eğitimle öğrencilere aktarılması sağlanabilir.
Anahtar kelimeler: Hemşirelik, KKMM,
235
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EBELİK ÖĞRENCİLERİNİN SUDA DOĞUM HAKKINDAKİ BİLGİ VE
DÜŞÜNCELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Zeynep Dilşah KARAÇAM, Nur Elçin BOYACIOĞLU, Hüsniye DİNÇ, Sevil
GÜNAYDIN, Neslihan KESER ÖZCAN
İstanbul Üniversitesi
Amaç: Bu araştırma, ebelik öğrencilerinin suda doğum hakkındaki bilgi ve
düşüncelerini
değerlendirmek amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı- kesitsel nitelikteki araştırmaya, İstanbul
Üniversitesi’nin ebelik bölümü üçüncü ve dördüncü sınıfında okuyan ve normal vajinal
doğum eylemini görmüş 120 üniversite öğrencisi dahil edilmiştir. Veriler araştırmacılar
tarafından literatür doğrultusunda oluşturulan suda doğum hakkındaki bilgi ve
düşünceleri değerlendirmeye yarayan sorular aracılığı ile toplanmıştır. Verilerin
değerlendirilmesinde, yüzdelik dağılımlar, ortalamalar kullanıldı.
Bulgular: Öğrencilerin büyük çoğunluğu suda doğumun gebeyi rahatlattığını; bu
sayede daha az indüksiyon, analjezi, epizyotomi uygulaması ve perineal hasar riskine
maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. Bununla birlikte öğrenciler suda doğumun, riskli
gebeler için uygun olup- olmadığı ve bebeğin zeka düzeyine etkisi olup- olmadığı
hakkında bilgileri olmadığını bildirmişlerdir. Öğrencilerin çoğunluğu suda doğum
yaptırmak istediklerini; kendi doğumlarını da bu yolla yapabileceklerini ve konu
hakkında kurs almak istediklerini ifade etmişlerdir.
Sonuç: Bu çalışma, ebelik öğrencilerinin suda doğum hakkında eğitim alarak bu alanda
daha aktif olmak istediklerini göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Doğum, ebelik, suda doğum, suya batırma.
236
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
MEDYANIN KADIN SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİSİ
Hacer ÜNVER1, Esra GÜNEY2, Zeliha ÖZŞAHİN2
1 Öğretim Görevlisi, İnönü Üniversitesi
2 Araştırma görevlisi, Inönü Universitesi
Ülkemizde kadınların çalışma yaşamına katılımları oldukça düşük olup, işgücüne
katılımı oranı %33, istihdam oranı %28.9 düzeyindedir (TÜİK;2016).Bu durum
kadınları evde ev işleri dışında vakit geçirebilecekleri arayışlara yöneltmektedir.
Kadınların bu arayışını da daha çok görsel medya ve sosyal medya oluşturmaktadır.
Görsel medyanın temelini ise televizyon oluşturmaktadır. RTÜK tarafından yapılan
‘’Kadınların Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırması- 2’’ sonucunda Kadınların
%50.19’unın günde 2-5 saat televizyon izlediği, evli kadınların bekarlardan, ilkokul
mezunu kadınların yüksek eğitimlilerden, işsiz kadınların çalışanlardan, metropolde
yaşayan kadınların taşrada yaşayanlardan, emeklilerin ve ev hanımlarının çalışan
kadınlardan daha çok televizyon izlediği de tespit edilmiştir. Televizyon yayınlarında
özellikle gündüz kuşağı programları genellikle kadınlara yöneliktir ve sağlık alanı dahil
olmak üzere kadınların ilgi alanına giren çeşitli konuları işlemektedir. İzlenen bu
programların saati çoğunlukla 09-11 saatleri arasında gündüz kuşağı olarak
nitelendirilen programlar yayımlanmaktadır. Bu programlarda işlenen ana tema;
zayıflama yöntemleri, kilo almamanın yolları ve çeşitli diyet önerileridir. Kadının
benlik algısını oluşturmasında günümüzde büyük etkiye sahip olan medya, yaydığı
birçok imajla, kadının ideal beden ve güzellik algısını şekillendirir, belli normlar ve
standartlar oluşturarak kadının referans alacağı rol-modeller sunar. Medya sunulan
kadın figürü mükemmel bedenlere ve güzelliğe sahip ikonlar, kusursuz, farklılığa yer
vermeyen, standartlaştırılmış özellikleriyle kadınlara, bedenleriyle ilgili estetik normlar
dayatmaktadır. Dayatılan bu estetik normlar; toplumdaki gerçek kadın figürü ile
örtüşmediği için kadınlarda benden imajı ile ilgili kaygılara neden olmaktadır. Kadınlar
hiçbir zaman reklamlarda gösterilen güzellikte bedenlere sahip olamayacaklarını
bilirler fakat eğer tanıtımı yapılan ürünü kullanmazlarsa bedenlerine daha iyi
bakmadıkları için sosyal anlamda bir baskı hissedeceklerini ve diğer kadınlardan geride
kalacaklarını düşünürler. Bu durum kadınların gerçek olmayan bir idealin peşinde
koşarken depresyona sürüklenmelerine ve bulimia nervosa, anoreksiya nervosa gibi
hastalıklara yakalanmalarına neden olmaktadır. Zayıf beden imajı günümüzde özellikle
genç kızların üzerinde daha çok etkili olmakta, sağlığını büyük ölçüde tehdit
etmektedir. Medyada bu konuda her ne kadar ilgili görünüp, bazı kadın programlarında
bununla ilgili bilinçlendirme yapılmaya çalışılsa da, diğer taraftan zayıflama haplarının
reklamı ve pazarlaması yine bu programlarda yapılmaktadır. Devasa büyüklükte bir
endüstrisinin pazarlamasını yapan bu programların bu anlamda inandırıcılığı
tartışılmaktadır. Medyada estetik konusunun çok yer alması kadını yaşamının her
sürecinde (gebelik, doğum, lohusalık vb) olumsuz etkilemektedir. Bazı gebe kadınlar,
ideal kilo aralığında bile olsalar; beden imgesinin bozulacağı, eşi tarafından
beğenilmeyeceği kaygısıyla gebelikte yeterli ve dengeli beslenmemekte, kendi ve
bebeğinin sağlığını riske atmaktadır. Kadının beden imajının bozulması sonucunda;
oluşturulan sosyal baskı sonucunda sağlık hizmetlerine erişimi geciktirme ya da
erteleme, kabul görememe kaygısı ile sosyal izolasyon, benlik saygısında azalma,
237
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
beden imajını düzeltebilme düşüncesi ile karşısına çıkan her türlü maddeyi kullanma,
farklı farklı diyetler yaparak beslenme bozukluğu gibi durumlara neden olmaktadır.
Sağlık çalışanları kadınların medyadan olumsuz etkilenmelerini önlemek için gerekli
eğitim ve danışmanlık hizmetlerini sağlamaları gerekmektedir. Kadınlara öncelikle
sağlık kavramının önemini anlatmak gerekmektedir. Önceliğin sağlık olduğunu
vurgulamak gerekir. Yaşamlarında kusursuz olmanın imkansız fakat sağlıklı olmanın
mümkün olabileceğini vurgulamak gerekir. Bunun için sağlıklı yaşamın ve sağlıklı
bedenin tanımı yapılmalıdır. Sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazandırılmasını
sağlamak için gerekli bilgilendirme yapılmalıdır. Kadın hayatının gelişimsel
süreçlerden oluştuğunu ve bu süreçlerin ancak sağlıklı geçirilmesi şartıyla kadının
sağlıklı olabileceğini vurgulamak gerekir. Sağlıklı nesiller için sağlıklı gebelik
sürecinin önemi anlatılmalıdır. Topluma sağlıklı bir nesil kazandırmak ancak bilinçli
anneler sayesinde gerçekleşecektir.
Anahtar Kelimeler: Kadın, kadınlarda beden imajı, medya, sağlık çalışanı, medya ve
kadın sağlığı.
238
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
HEMŞİRELİK 1.SINIF ÖĞRENCİLERİNİN EL HİJYENİ İNANÇ
DÜZEYLERİNİN İNCELENMESİ
Kevser Sevgi ÜNAL1,Derya ATİK1, Ulviye ÖZCAN1, Hilal KUŞÇU
KARATEPE1
1 Korkut Ata Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu
GİRİŞ: Hijyen, bir sağlık bilimi olup, temel ilgi alanı sağlığın korunması ve
sürdürülmesidir . Hastadan hastaya enfeksiyon geçmesinin en önemli nedeni sağlık
profesyonellerinin el temasıdır. El hijyenin sağlanması, hastane enfeksiyonlarının
önlenmesinde etkin, ucuz ve uygulaması kolay bir yöntemdir. Hemşirelik
yüksekokulunda öğrenim gören öğrencilerin bireysel hijyen ile ilgili aldığı eğitim
öncelikle öğrencinin kendi davranışlarında istendik değişiklikler oluşturmalıdır. Daha
sonra öğrenci bu bilgi ve becerileri bakım verdiği birey/aile/toplumun davranışlarını
değiştirmek ve klinikde enfeksiyon gelişimini önlemek için kullanabilmelidir.
AMAÇ: Bu çalışma Hemşirelik 1.sınıf öğrencilerinin el yıkama inanç düzeylerini
belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır.
GEREÇ ve YÖNTEM: Çalışma bir devlet üniversitesinde bulunan Sağlık
Yüksekokulu’nun hemşirelik bölümünde yürütülmüştür. Hemşirelik bölümünde
öğrenim gören 1. sınıf öğrencilerinden çalışmaya katılmaya gönüllü olan 64 öğrenci
araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. El Hijyeni İnanç formu bölümün uygun
gördüğü bir ders saatinde öğrencilere araştırma ile ilgili açıklama yapıldıktan ve sözel
olarak onamları alındıktan sonra dağıtılmış ve bireysel olarak doldurmaları
sağlanmıştır. Veriler bilgisayarda SPSS programında analiz edilmiştir.
BULGULAR : Öğrencilerin %60.9’u (n=39) kız, % 39.1’i (n=25) erkek öğrencidir.
Öğrencilerin % 18’i sağlık meslek lisesi, % 45.3’ü yabancı dil ağırlıklı lise,% 25’ise
düz lise mezunudur. Ölçekte yer alan “El hijyeni eğitimi müfredatın önemli bir parçası
olarak düşünülür” ifadesine öğrencilerin %45.3’ü “katılıyorum”, % 37.5’i “kesinlikle
katılıyorum”, %12.5’i ise “emin değilim” cevabını vermişlerdir. “Diğer sağlık
çalışanlarına rol modeli olma görevim var” ifadesine % 37.5’i “kesinlikle katılıyorum”,
% 31.3’ü “katılıyorum”, % 23.4’ü “emin değilim” yanıtını vermişlerdir. “Tuvaletten
sonra elleri temizlemek enfeksiyon hastalığı bulaşma riskini azaltır” ifadesine %57.8’i
“kesinlikle katılıyorum”, %23.4’ü “katılıyorum” cevabını vermişlerdir. “El hijyeni
sağlamak hastalıklara karşı bağışıklık kazanmayı yavaşlatır” ifadesine %32.8’i
“kesinlikle katılıyorum”, % 15.6’sı katılıyorum ifadesini kullanmışlardır. Öğrenciler
“el hijyeni konusundaki bilgimi klinik çalışmalarımda etkili bir şekilde
uygulayabileceğim konusunda kendime güveniyorum” ifadesine %59.4’ü (n=38)
kesinlikle katılıyorum,%31.3’ü (n=20) katılıyorum, %7.8’i (n=5)emin değilim ifadesini
kullanmışlardır.El hijyenine inanç cinsiyetler arasında anlamlılık göstermemiştir
(p>0.05).
SONUÇ : Çalışmanın sonucunda, hemşirelik 1.sınıf öğrencilerinin el hijyenin önemini
ve anlamlılığını kavradıklarını, hemşirelik müfredatında mutlaka olması gerektiğini
belirterek el hijyenine oldukça önem verdikleri saptanmıştır. El hijyeninin enfeksiyonu
önlemede ve bağışıklık sistemine yardımcı olmada büyük etkisinin olduğu, klinik
ortamda ise, el hijyeni konusunda diğer sağlık çalışanlarına rol model olabilecekleri
konusunda kendilerine oldukça güven duydukları belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler : Hemşirelik Eğitimi, El Hijyen İnancı
239
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
DOĞUMDA AĞRI YÖNETİMİNDE KANITA DAYALI UYGULAMALAR
Kıymet YEŞİLÇİÇEK ÇALIK1
1Assit. Prof. Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik
Bölümü, Trabzon, Türkiye
Amaç: Non-farmakolojik ağrı giderme yöntemlerinin çoğu non-invazivdir ve anne ve
bebek için güvenlidir. Ancak sınırlı yüksek kaliteli kanıtlara bağlı olarak etkinlikleri
belirsizdir. Bu derlemenin amacı, doğumda ağrı yönetiminde yapılan uygulamaları
kanıta dayalı yaklaşım doğrultusunda incelemek ve randomize kontrollü çalışmaların
meta-analiz ve sistematik derleme sonuçlarını sunmaktır.
Yöntem: Bu amaçla, Jones ve ark. (2012) tarafından yapılan Cochrane sistematik
incelemesinde, 1966-2011 yılları arasındaki MEDLİNE, 1974-2011 yılları arasındaki
EMBASE veri tabanları ve daha önce yapılmış COCHRANE sistematik incelemeleri
tekrar gözden geçirilmiştir. Ağrı yönetimindeki 255 çalışmayı içeren 15 Cochrane
sistematik derlemesi ve 55 çalışmayı içeren 3 Medline, Embase sistematik derlemesinin
sonuçları değerlendirilmiştir.
Bulgular: Sistematik incelemeler sonucunda doğumda ağrı yönetimi için veriler İŞE
YARAR, İŞE YARAYABİLİR, YETERSİZ VERİ olarak üç kategoride
sınıflandırılmıştır.
1-“İŞE YARAR” OLARAK; Epidural anestezi, kombine spinal-epidural anestezi ve
inhalasyon anestezinin doğumda ağrı yönetiminde yararlı olduğu bildirilmiştir. Ancak
yan etkilerinin de olabileceği bildirilmiştir.
2- “İŞE YARAYABİLİR” UYGULAMALAR OLARAK; Akupunktur, akupresür,
relaksasyon, masaj, suda doğum, lokal anestezikler ve non-opioid ilaçlar sinir blokajı
ele alınmıştır. Bu metotların yararlı olabileceğine dair bazı kanıtların mevcut olduğu
ancak kanıtların sınırlı olduğundan bahsedilmiştir. Bununla birlikte bu metotların yan
etkilerinin çok az olduğu standart bakım ya da plasebo ile karşılaştırıldığında ağrıyı
azalttığı ve kadınların doğum eyleminden daha fazla memnun kaldıkları bildirilmiştir.
3-“YETERSİZ VERİ” OLARAK; Hipnoz, biofeedback, steril su enjeksiyonu,
aromaterapi, TENS (Transkütan sinir stimülasyonu)veya parenteral opiodiler (dolantin
vb) yöntemlerine ilişkin kanıtlar ise yetersizdir. Diğer opiodler ile karşılaştırıldığında
pethidine’nin (dolantin) kullananlarda bulantı ve uyku halinin daha fazla görüldüğü
bildirilmiştir.
Sonuç: Farmakolojik yöntemlerin etkinliğini destekleyecek çok fazla kanıt olmasına
rağmen bu yöntemlerin yan etkileri oldukça fazladır. Dolayısıyla yan etkisi olmayan,
bebeğin durumu ve doğumun gidişatı ile ilgili her kadının isteklerini, ihtiyaçlarını
karşılayacak non-farmakolojik yöntemlerin önemi artarak devam etmektedir. Bu
nedenle farmakolojik olmayan yöntemler üzerinde daha fazla bilimsel kanıt temelli
çalışmalar yapılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Doğum eylemi, doğumda ağrı yönetimi, kanıta dayalı
uygulamalar
240
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
PREEKLAMPSİ ÖNGÖRÜSÜNDE GÜNCEL YAKLAŞIMLAR
Burcu YILMAZ*, Döndü SEBÜKTEKİN**, Nebahat ÖZERDOĞAN***
*Eskişehir Osmangazi Üniversitesi SBF, Ebelik Bölümü, Arş. Gör.
**Eskişehir Osmangazi Üniversitesi SBF, Ebelik Bölümü, Lisans Öğrencisi,
*** Eskişehir Osmangazi Üniversitesi SBF, Ebelik Bölümü, Doç. Dr.
Preeklampsi (PE), gebeliğe özgü multisistemik ve hipertansif bir hastalıktır. Tüm
gebeliklerde ~ %6-8 oranında görülür. Maternal ve neonatal mortalite ve morbidite
yüksektir ve gelişmiş ülkelerde maternal mortalitenin %15-20’sinden sorumludur. PE,
patogenezi farklı olarak erken(<34 gh) ve geç PE (>34 gh) olarak da sınıflandırılabilir.
Erken PE, plasentasyon bozukluğu sonucu oluşur. Geç PE’de ise plasentasyon
normaldir, annenin gebeliğe verdiği normalden farkı reaksiyon sonucu oluşur.
Günümüzde PE’nin engellenmesi, proflaksi ve kesin tedavisi mümkün olmasa da; risk
saptanan hastaların yakından izlemi ve erken müdahale edilmesi ile komplikasyonlar
engellenebilir veya azaltılabilir. Çeşitli çalışmalarda hipertansif komplikasyonlar ile
maternal vücut kitle indeksi (BMI) , yaş, erken gebelikteki kan basıncı, tıbbi özgeçmişi
ve gebelik ilişkili protein A (PAPP-A) , plasental büyüme faktörü ve uterin arter
Doppler’i gibi biyofizik belirteçlerle ilişki bulunmuştur. PE için etkin ilk trimester
taraması, Doppler ultrasonografi ile uterin arter pulsatilite indeksi (Ut-PI) ölçümü,
PAPP-A, gebenin özellikleri, BMI, etnik özellikleri birlikte değerlendirilerek
yapılabilir. Anormal uterin arter doppler bulguları, plasenta yatağının spiral arterlerinde
fizyolojik değişikliklerin hiç olmaması ya da yetersiz oluşu ile ilişkilidir ve gebeliğin
ilerleyen dönemindeki PE’yi öngörmede iyi bir belirteç olabileceği bildirilmiştir.
Kromozomal olarak normal olan gebeliklerde düşük anne serum PAPP-A değerlerinin,
ilerleyen dönemlerde PE gelişme riski ile ilişkili olduğuna dair kanıtlar da
bulunmaktadır. Olgaç ve arkadaşlarının (2012) 502 kadını kapsayan çalışmalarında 11.14. gebelik haftasında PAPP-A düzeylerinin azalması ile PE gelişimi arasında uyumlu
bulgular elde edilmiştir. Ayrıca geç PE grubuna göre erken PE gelişen grupta PAPP-A
değerleri daha düşük bulunmuştur. Benzer çalışma sonuçları da mevcut olmakla birlikte
diğer çalışmalarda PAPP-A ile Ut-PI arasında da anlamlı ilişki saptanmıştır ve bu iki
parametrenin birlikte kullanımının daha verimli olacağı belirtilmiştir. Tüm çalışma
sonuçlarına rağmen erken dönede biyofiziksel taramaya dayalı yüksek riskli kadınlarda
koruyucu tedaviye yönelik randomize kontrollü çalışma yoktur. Bu yüzden Amerikan
Obstetri ve Jinekologlar Cemiyeti (ACOG) tarafından en iyi ve tek tavsiye edilen
yöntem, ayrıntılı bir tıbbi öykü alınmasıdır. Kombine yöntemler maternal risk
faktörlerini de dâhil ettiğinden, düşük risk grubundaki hastaların taranmasında da
kullanılabilir gibi gözükmektedir; bu konuda yeni çalışmalara gerek vardır. PE’nin
erken tanı ve önlenmesi için düzenli antenatal takip esastır. Bu yüzden gebenin, birinci
basamak sağlık kuruluşuna olan ilk başvurusundan doğumuna kadar olan süreçte
detaylı öyküsünün sorgulanmasında ve PE riskinin belirlenmesinde ebelere anahtar rol
düşmektedir.
Anahtar kelimeler: preeklampsi, öngörülme, tarama testleri
241
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
E- POSTERLER
242
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ANNE VE BEBEK SAĞLIĞI AÇISINDAN:SUDA DOĞUM
Zeliha SUNAY1, Gül KAYA2
1 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
2 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
Giriş : Doğumda ağrıyı ve korkuyu azaltmak, anne adayının kendini rahat hissetmesini
sağlamak, doğal doğumu özendirerek sezeryan oranlarını düşürmek ve maaliyeti
düşürerek ülke ekonomisine katkı sağlamak için alternatif yöntemler aranmaya
başlanmıştır. Suda doğum da bu alternatif yöntemlerin başında gelmektedir. Hem anne
hem de bebeğin sağlığı açısından faydaları kanıtlanmış olan suda doğum, ülkemizde de
imkanların sağlanmış olduğu bazı devlet ve özel hastahanelerde uygulanmaktadır.
Anne sağlığı açısından faydalarına batığımızda suda doğum; Salgılanan endorfin
nedeni ile ağrının ve korkunun algılanmasında azalma, normal ve epidural ile vajinal
doğum yapanlar ile kıyaslandığında; doğumun 1. Ve 2. evresinin süresinde kısalma,
uterin perfüzyonda artış, servikal dilatasyon hızında artış, doğum agumentasyonu ve
epizyotomi gibi müdahalelerde azalma, epidural analjezi ve ağrı kesici ihtiyacında
azalma, majör perineal travma ve postpartum hemoraji riskinde azalma, normal doğum
ile kıyaslandığında sezeryan oranlarında azalma gibi olumlu etkileri vardır. Bebeğin
sağlığı açısından faydalarına baktığımızda ise; fetüsün flexion pozisyonuna kolay
adaptasyonunda artma, postpartum emzirme sorunlarında azalma, yenidoğanın yeni bir
dünyaya daha yumuşak ve kolay bir şekilde geçişinin sağlanması, doğum sonu ten-tene
temasın sağlanmasının daha efektif olması gibi pozitif etkileri vardır. Suda doğumun
olumlu sonuçlarının yanında, anne ve bebek sağlığını riske sokabilecek bazı olumsuz
etkileri de mevcuttur. Anne sağlığı açısından baktığımızda suda doğumun; feçes ve
kana bağlı enfeksiyon, plasenta yoluyla su embolisi, suyun sıcaklığına bağlı annede ani
hipotansiyon ve kan kaybı tahmininde zorlanma sonucu hemorajik şok geçirme gibi
riskleri mevcuttur. Bebek sağlığı açısından baktığımızda ise; yenidoğanın su
aspirasyonu ve buna bağlı boğulma, neonatal hiponatremi, neonatal, enfeksiyon,
neonatal hemoraji ve neonatal ölüm gibi riskleri mevcuttur.
Sonuç: Suda doğum anne ve bebek açısından olumlu ve olumsuz sonuçları olan
alternatif bir doğum şeklidir. Fakat seçim kriterlerini karşılayan her kadın için suda
doğumun, uygun bir seçenek olduğu ve daha az tıbbi girişimle sonuçlandığı
vurgulanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: suda doğum,anne sağlığı,bebek sağlığı
243
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
DOĞUM SONRASI DEPRESYON
Eda KALKAN, Aysel ÖZDEMİR
İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı
Doğum sonrası dönem kadının psikiyatrik hastalıklara en yatkın oldukları dönemlerden
biridir. Gebelik ve doğum sonrası dönemde annede gelişen psikiyatrik hastalık hem
çocuğun gelişimini olumsuz etkilemekte hem de annede belirgin hastalıklara yol
açmaktadır. Bu derlemenin amacı; doğum sonu dönemde oluşan duygu durum
değişiklikleri arasından depresyon rahatsızlığının ayrımına varılabilmesi ve önemine
dikkat çekilmesidir. Doğum sonrasındaki ilk günlerde %50-70 sıklıkla görülen annelik
hüznünden ayırt edilmesi güç olabilir. Bununla birlikte doğum sonrası depresyonda
aileye karşı ilgisizlik,sevgisizlik ve bebeğe karşı ilgisizlik,tahammülsüzlükle beraber
iştah azalması, yorgunluk, uyku bozuklukları,çocuğun bakım ve beslenmesinde
güçlükler,
suçluluk
hissi,ağlama
nöbetleri,
konsantrasyon
güçlüğü,ve
ajitasyon.durumları eşlik etmektedir. Doğum olayının en sık komplikasyonu olan
postpartum depresyon, yeni doğum yapan kadınların yaklaşık %10-15’inde
görülmektedir. Postpartum dönemin ilk dört haftası bu açıdan en riskli dönemdir ve bu
süre altıncı aya kadar uzayabildiği araştırılmış olup bu riskli dönemin 6 ay, bir-iki yıl
sürebildiği bildirilmektedir. Bu dönemde Kadın ve eşinin yeni rol ve sorumluluklarla
birlikte fiziksel ve psikolojik değişikliklerle karşı karşıya kalması ve bu değişikliklerin
duygusal, davranışsal ve bilişsel alanlarda stres oluşturabildiği gözlenmiştir.
Sonuç olarak;doğum sonu depresyon oluşumuna etki eden birçok etken vardır.önemli
olan erken teşhis ve tanı oluşturulabilmesi ve toplumda farkındalık yaratılmasına
öncülük etmektir. Doğumdan sonraki ilk günde ebeveynlerin ,postpartum döneme
uyum oluşmasında ailenin yanı sıra, sağlık çalışanlarından, özellikle hemşireler
tarafından ihtiyaç doğrultusunda belirlenmiş bakım,iletişim,müdahale,olası durumlar
ve çözümler gibi başlıklar halinde eğitime tabi tutulması önerilmektedir. Özellikle
birinci basamak sağlık hizmetlerinde ebeveynlerle karşılaşan sağlık personelinin iyi bir
eğitimden geçirilip,risk durumlarını tanıması,destek ve yönlendirmelerde
bulunması;psikiyatrik bozuklukların esas sebeplerini doğru tespit edilip belirtilerin
gözden kaçırılmadan aile gerekli tarama ve eğitimden geçirilip düzenli aralıklarla ev
ziyaretlerinde bulunup, takip e
Anahtar Kelime: Doğum Sonu Depresyon
244
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ANNE SÜTÜ İLE BESLEME SÜRECİNDE DESTEK: BABA
Sümeyye KANDEMİR¹ Aysel ÖZDEMİR²
1 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Anabilim Dalı,
2 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı
Anne sütü ile beslenme bebek sağlığı açısından oldukça önemlidir. Anne sütü ile
beslenmeyi
etkileyen birçok faktör vardır ve en önemli faktör, anneye destek bir kişinin varlığıdır.
Annelerin emzirme süreci boyunca desteklenmesinde ve emzirmenin başarılmasında
babaların rolü önemlidir. Bu derlemenin amacı anne sütü ile beslenmede babanın
rolünü açıklamaktır. Bebeklerin sağlıklı bir şekilde büyüyüp gelişmeleri için ilk altı ay
sadece anne sütü ile beslenmesi, altıncı aydan itibaren uygun ek gıdalara geçilerek iki
yaşına kadar emzirilmeye devam edilmesi gerekmektedir. Anne sütü ile beslenme ya
da emzirme sadece anne ve bebeği ilgilendiren bir süreç değildir. Anne sütü ile
beslenmenin korunması, özendirilmesi ve desteklenmesi aile, toplum ve sağlık ekibinin
görevidir. Destek faktörünün sağlığı yükseltme, sağlık problemlerini önleme, stresin
etkilerine karşı korunma ve baş etme çabalarının güçlendirilmesinde önemli rol
oynadığı kabul edilmektedir. Bir destek faktörü olan eş, kadının emzirme deneyiminde
pozitif bir etkiye sahiptir. Öyle ki eş desteğinin emzirme oranlarını ve başarısını
arttırdığı, anne bebek ilişkisine olumlu etkisi olduğu gösterilmiştir. abalar annelerin
emzirme kararını olumlu yönde etkileyebilir, emzirmenin devamı konusunda
motivasyonlarını artırabilir, emzirme sorunları karşısında çözümler geliştirebilir,
böylece sadece anne sütü ile beslenme oranlarının artmasını sağlayabilirler. Aynı
zamanda babaların emzirmeye olumlu bakması ve desteklemesi annelerin emzirmeye
başlama ve sürdürmede daha kararlı, sık karşılaşılan emzirme sorunlarını önleme ve
çözme konusuna daha etkili olmalarını sağlayabilir. Annelerin emzirme sürecini
başarabilmesi ve sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmesi için duygusal açıdan rahat
olmaları çok önemlidir. Anneler için rahat ve huzurlu ortamın sağlanmasında babalar
anahtar role sahiptir. Emzirme sürecinde eşi tarafından bilinçli bir şekilde desteklenen
annelerin emzirme sorunlarını daha az yaşadığı ve bu sorunlarla daha iyi baş ettiği
belirtilmektedir. Tüm bu açılardan bakıldığında, babalar emzirme sürecini eşi ile
birlikte yaşamaya cesaretlendirilmeli, eğitim ve danışmanlık programlarına dahil
edilmeli ve eşlerin birbirlerini desteklemeleri sağlanmalıdır.
Anahtar Kelimeler :Anne, anne sütü, baba, destek, emzirme
245
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EMZİRME ÜZERİNDE OLUMSUZ BİR ETKEN: POSTPARTUM
DEPRESYON
Sümeyye KANDEMİR¹ Aysel ÖZDEMİR²
1 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Anabilim Dalı,
2 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı
Doğumla birlikte kadınlarda fizyolojik, psikolojik ve sosyal değişimler ortaya
çıkmaktadır. Kadınların birçoğu bu değişimlere kolaylıkla uyum sağlarken,
diğerlerinde kalıcı ruhsal değişiklikler ortaya çıkabilmektedir. Bir bebeğin dünyaya
gelmesi olumlu bir olay olsa da, annelerin bir kısmı için bazı duygusal sorunlar ortaya
çıkmakta ve bu sorunlar emzirmeyi olumsuz etkilemektedir. Bu derlemenin amacı,
postpartum depresyonun emzirmeye olan etkisi hakkında bilgi vermektir. Anne sütü ile
beslenmenin, bebeklerin sağlıklı büyümeleri ve annenin doğum sonrası sürece uyumu
üzerine pek çok biyolojik ve psikolojik olumlu etkileri bulunmaktadır. Bu nedenle
yaşamın ilk altı ayında sadece anne sütü olmakla birlikte ilk iki yılında emzirmenin
sürdürülmesi önemlidir. Annenin bebeğine sağlıklı bir şekilde bakabilmesi ve uzun
dönem emzirebilmesi için öncelikle kendi beden ve ruh sağlığının yerinde olması
gerekir. Postpartum depresyon ile birlikte yaşanılan yoğun stres annede; anne sütünün
besleyiciliği ve yeterliliğine ilişkin olumsuz düşünceler gelişmesine neden olmakta ve
emzirme süresini olumsuz etkilemektedir. Yapılan birçok çalışma, postpartum
depresyon yaşayan annelerin emzirme konusunda başarısızlık yaşadığını ve emzirme
sürelerinin daha kısa olduğunu ortaya koymuştur. Yine bir çalışmada, pek çok kadının
doğum öncesi dönemde emzirmek istemesine karşın doğum sonrası dönemde
depresyon nedeniyle bebeklerini istendik düzeyde emziremedikleri belirlenmiştir.
Postpartum depresyonun annelerin emzirme süresi, niyeti ve beklentisi üzerine olumsuz
etkilerinin olduğu ve emzirmeyi bırakma nedenleri arasında yer aldığı belirtilmektedir.
Depresif annelerin emzirme sürecini yönetmede daha başarısız olmaları nedeniyle
postpartum depresyon, bebeğin anne sütünden yoksun olarak büyümesine, dolayısıyla
normal büyüme gelişme sürecinde sağlıktan sapmalara yol açmaktadır. Anne ve bebek
sağlığını etkileyen postpartum depresyonun tanılanması ve etkilenen anne-bebeklerin
izlenmesi sağlıklı nesillerin yetişebilmesi için önemlidir. Çocuk sağlığının
yükseltilmesi ve geliştirilmesi adına primer bakım verici olan annenin doğum sonrası
dönemde psikososyal değişimler açısından desteklenmesi ve özellikle postpartum
depresyon riskinin yüksek olduğu ilk bir yılda periyodik aralıklarla risk taramalarının
yapılması gerekmektedir. Bu anneler daha yakından izlenerek emzirmenin
desteklenmesi ve bebek büyümesinin takip edilmesi önem arz etmektedir.
Anahtar Kelimeler :Anne, anne sütü, bebek, emzirme, postpartum depresyon
246
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
GEBELİK VE GESTASYONEL DİYABET
Gül DURAL 1, Zeliha SUNAY 2
1 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
2 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
Gestasyonel diyabet (GDM), gebelik döneminde en sık görülen tıbbi komplikasyondur.
Gebe kadınların %5-8’inde GDM görülmektedir. Hem anne hem de bebek üzerinde
olumsuz etkiler bırakır. Örneğin GDMli kadınlarda preeklemsi, sezeryan doğumlar ve
doğum travması oranları yüksektir. Yeni doğanlar da erken doğumlara bağlı risk altında
olup, bu bebeklerde yeni doğan solunum sıkıntısı sendromu ve konjenital
malformasyonlar daha fazla görülmektedir. Gebeliklerinde GDM tanısı alan kadınların
sonraki hayatlarında da Tip 2 DM tanısı alma riskleri yedi kat daha fazladır. Bu
kadınların yaklaşık yarısında ilk 5-10 yıl içinde DM görülmektedir. Anne kadar
bebeklerde ileriki hayatlarında obezite, tip 2 DM ve metabolik sendrom açısından risk
altındadır. Gestasyonel diyabet tedavisinin odak noktası komplikasyonların
önlenmesidir. Anne adaylarına verilecek olan diyet danışmanlığı ve eğitim programı
faydalı olacaktır. Günümüzde bu konuda ebe ve hemşirelere önemli görevler
düşmektedir. Özellikle aile sağlık merkezlerinde çalışan ebeler tarafından yapılacak olan
izlemler, riskli durumları kontrol altında tutmayı sağlayacaktır. Ebeler GDM’nin
antepartum yönetiminde; düzenli olarak gebelerin takiplerini yaptırmalarını, evde
diyetini, insülin dozunu ve uygulama saatlerini kaydetmelerini sağlamalıdır.
Komplikasyonları önlemek için hiperglisemi, ketoasidoz, enfeksiyon, NST bulgularını
takip etmeli, diyet, egzersiz ve tedaviye uyumu konusunda eğitici ve danışmanlık
rollerini kullanarak gebeleri desteklemelidir. İntrapartum dönemde ise yaşam
bulgularını, fetal kalp atımlarını kontrol etmeli, sıvı-elektrolit dengesini sürdürmeli,
aldığı çıkardığı, vajinal akıntı, kanama, enfeksiyon ve mekonyum takibi yapmalıdır.
Postpartum dönemde ise kan glukoz seviyesi kontrol altında tutulmalı, anne-bebek
ilişkisini sağlamalı, emzirmeyi en kısa sürede başlatmalı, günlük bakım, cinsel yaşam ve
aile planlaması yöntemleri hakkında bilgilendirme yapmalıdır. Gestasyonel diyabetin
yönetiminde; bebeğin tıbbi durumu, ailenin sosyokültürel ve ekonomik özellikleri
değerlendirilerek bütüncül bir ebe veya hemşirelik bakımı verilmelidir.
Sonuç: Gebeliğinde gestasyonel diyabet geçiren ya da risk altında olan gebelere ebe veya
hemşire tarafından verilen bütüncül bakımın anne ve bebek sağlığını koruyacağı
düşünülmektedir. Bakımın kalitesi arttıkça anne ve bebeğin de prognozu iyi olacak yaşam
kaliteleri artmış olacaktır. Ebe ve hemşirelerin bu konuda üstlerine düşeni yapmaları ve
kurumlarında bu konuda personellerinin eğitim almalarını sağlamaları önerilebilir.
Anahtar kelimeler: ebe, gebelik, gestasyonel diyabet, hemşire
247
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
GEBELERDE DOĞUM ÖNCESİ ve DOĞUM SONRASI DÖNEMLERDE
KAYGI
Eda KALKAN, Abdurrezzak GÜLTEKİN, Funda BUDAK, Aysel ÖZDEMİR
İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı
Gebelik ve doğum eylemi anne ve bebeğin yaşamını tehdit edebilecek patolojik
olayların yaşanmasına ve anne adaylarının psikolojik sorunlar yaşamasına neden
olabilen bir dönemdir.
Gebeliğe özgü fizyolojik ve hormonal değişiklikler psikolojik değişikliklerin kaynağını
oluşturmaktadır.Bu derlemenin amacı gebelikte doğum öncesi ve sonrası oluşan kaygı
hakkında bilgi vermektir. Anne karnında gelişen bebeğin varlığı, gebeliğe özgü fizyolojik
ve hormonal değişiklikler psikolojik değişikliklerin kaynağını oluşturmaktadır. Bu
dönemde gelişen psikolojik değişikliklere kolaylıkla uyum sağlanırken, bazı kadınlarda
hafif, orta ve şiddetli düzeyde ruhsal sorunlar görülebilmektedir. Bu ruhsal sorunlar
gebeliğin farklı dönemlerinde kaygı,korku gibi psikolojik değişikliklerle ortaya
çıkmaktadır.Bu durum belirli bir seviyeye kadar olumlu bir değişim olarak
görülürken,belirli seviyeden sonra doğum öncesi ve sonrası kadınları birçok yönden
olumsuz etkilemektedir. Gebelik sırasında ve doğum sonrasında kadının anneliğe uyum
sağlamaya çalışması, stresin asıl kaynağı olmakla birlikte çevrenin kadından iyi bir anne
olmasını beklemesi de kaygı sebebidir. Gebe kadınların % 20'sinin doğum korkusu
yaşadığı ve bundan yola çıkarak artan kaygının nedeni gebelik seyri, gebenin kendi ve
bebeğin sağlığıyla ilgili endişeleri ve yaklaşan doğuma bağlı duyulan korku olabildiği
düşünülmüştür.,Doğum sonu dönemde ise; Bir çok kadın için kaygı sebebi gebeliğin
sonlanmasının anlamı,çocukla birliktelik duygusunun bırakılması ve eşlik eden kayıp hissi
olarak gözlenmiştir. Sonrasında ise özellikle ebeveynlerin bebek bakımı vermesi, bebekle
iletişim kurması, yeni rolleri öğrenmesi ve bebekle ilgili problemlerle baş etmesini
gerektiren, bebek bakımı vermek, bebek için güvenli bir çevre oluşturmak,yeni
sorumluluklara uyum sağlamak ve bebekle ilgili problemlerle baş etmek zorunda olmak
kaygı oluşumuna sebep olmaktadır. Doğum önce ve sonrasında kaygı durumunun
sebeplerine derinde inilmesi,araştırılması ve etkisini en aza indirmek üzere etkili
programlar yapılması önerilmektedir.Zira kaygı yalnız başına halledilebilecek bait bir
sorun değil; bireyi,ailesini,çevresini gelecek nesli (çocuklarını) etkisi altına alıp,fizikselpsikolojik temelli rahatsızlıklara sebebiyet verebilmektedir. Gebelikte doğum öncesi ve
sonrası kaygı oluşumunu tetikleyen korku,bilinmezlik,kayıp düşüncesi; ebeveynliğe
uyum,çocukla iletişim,Anne-babalığa hazırlık,sorumluluklar konusunda bilinçlendirilme
gibi konu başlıkları adı altında eğitimler, seminerler ve düzenli periyotlar halinde
görüşmeler ile kaygı sorunu ve bu durumun etkilediği fiziksel ruhsal sorunların önüne
geçilebileceği düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler : Doğum Öncesi, Doğum Sonrası, Gebelik, Kaygı
248
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
GEBELİK VE DEPRESYON
Gül DURAL 1, Zeliha SUNAY 2
1 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
2 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
Giriş: Günümüzde tüm dünyada sıklıkla görülen depresyon, bireylerin işlevselliklerini,
mutluluklarını ve hayata bakış açılarını olumsuz etkiler. Toplumun her kesiminde
görülmesine rağmen, kadınlarda erkeklere nazaran daha fazla görülmektedir. Kadınlar
için hayatlarının en özel dönemlerinden biri olan gebelik döneminde depresyon
görülme olasılığı oldukça fazladır. Çünkü gebelikte kadın rolünün ötesinde, anne rolüne
yönelik duygusal, ruhsal, davranışsal umutlar ve çatışmalar ortaya çıkar. Gebelik ve
doğum kadınlar için sevinçli anlar olmasına rağmen, vücutta olan değişiklikler ve altta
yatan başka nedenler gebelerin benlik saygılarını kaybetmelerine ve depresyona
girmelerine neden olabilmektedir. Postpartum depresyon hakkında çok fazla araştırma
olmasına rağmen gebelik dönemi ile ilgili olanlar sınırlı sayıdadır. Oysaki gebelik
depresyonu geçiren kadınların postpartum depresyon geçirme olasılığı daha fazladır ve
tedavi görürlerse bu olasılığın önüne geçilebilmektedir. Gebelikte depresif belirti
görülme birinci ve üçüncü trimestirde daha fazladır. İlk trimestirde istenmeyen
gebeliklerden, üçüncü trimestirde de doğum korkusu ve fetusun sağlığı ile ilgili
kuşkulardan dolayı depresyon görülebilmektedir. Gebelikteki bu yaşanan depresyonlar
nöroendokrin sistemde ve uterusa olan kan akımında değişiklikler yaparak hem annenin
hem de fetüsün sağlığını kötü etkiler. Bu depresyonların kadını geriye dönüşümsüz
olarak etkileyebileceği ve kalıcı ruhsal bozukluklar yapabileceği unutulmamalıdır.
Gebelikte depresyonun erken tanılanması, gebelerin bütüncül bakışla ele alınarak
değerlendirilmeleri ve uygun girişimlerin başlatılması sağlık personelinin
sorumluluğundadır. Özellikle birinci basamak sağlık kurumlarında görev yapan ebe ve
hemşireler bu konuda sorumluluk sahibidir. Riskli gruptaki gebelere ulaşıp girişimleri
başlatmaları hem anne hem de fetüsün sağlığını olumlu etkiler.
Sonuç: Gebelikte depresyonun erken dönemde tanılanmasında ebe ve hemşirelere
önemli görevler düşmektedir. Ebe ve hemşireler tarafından gebelik boyunca takip
edilmiş ve her konuda bilgilendirme yapılmış gebelerin doğum sürecini daha rahat
atlatacağı düşünülmektedir. Bu yüzden ebe ve hemşireler doğum öncesi bakım, eğitim
ve danışmanlık yapmanın yanı sıra gebelerin yaşadıkları ruhsal sorunları çözmede de
sorumluluk almalıdır. İzlemler sonucu risk taşıdığı saptanan gebelere bütüncül bir
yaklaşım sergilenerek, ruhsal yönden bilgilendirme yapılması önerilir. Bu konuda
sağlık kuruluşları da personellerinin eğitim almalarından sorumludur.
Anahtar Kelimeler : Depresyon, Ebe, Gebelik, Hemşirelik
PLANLI EVDE DOĞUMUN MATERNAL VE FETAL SAĞLIK ÜZERİNE
ETKİSİ
249
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Zeliha SUNAY 1, Gül KAYA 2
1 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
2 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
Giriş : Her aile güvenli ve memnun edici bir doğum deneyimi yaşama ve doğumunu
gerçekleştireceği yer konusunda kendi kararı ile özgürce seçim yapma hakkına sahiptir.
Anne ve bebeğin duygusal ihtiyaçlarının karşılanması açısından önemli fayda sağlayan
yerlerden biri de ev ortamıdır. Ev ortamının daha doğal, sıcak ve güvenli oluşu, anne
adaylarının evde doğumu tercih etmesinde en önemli rolü oynamaktadır. Hollanda,
ABD, İngiltere, Yeni Zelanda gibi ülkelerde evde doğum oranları giderek
yaygınlaşmaya başlamışken ülkemizde evde doğum oranları düşüktür. Günümüzde
evde doğumun planlanmış olması ve bu yönde uzmanlaşmış ebe veya diğer sağlık
personellerinin katılımıyla gerçekleşmesi ve olası komplikasyonlarda hastaneye hızlı
bir şekilde transferi içi gereken hazırlıkların yapılması gerekmektedir. Günümüzde
planlı evde doğumun hem anne hem de bebek için hastane doğumu kadar iyi sonuçları
olduğunu görülmektedir Anne sağlığı üzerindeki etkisine baktığımızda planlı evde
doğum; anneye güven duygusunu hissettirir ve diğer aile fertlerinin de katılımı
sayesinde bilindik bir ortamda doğum yapma imkanı sağlar. Bu durum annenin doğum
esnasındaki otonomisini artırır. Ev ortamının sağladığı güven duygusu nedeniyle
annenin doğum korkuları da azalmış olur. Evde doğum yapan kadınlarda daha az
epizyotomi, forseps, vakum, epidural analjezi gibi müdahaleler yapılmaktadır. Ayrıca
planlanmış evde doğumlar sezeryan oranlarını düşürmekte ve postpartum hemoraji
riskini ise en aza indirmektedir. Fetal sağlığı üzerindeki etkisine baktığımızda ise evde
doğum, yenidoğanın ailesiyle arasında oluşacak bağların oluşması için en güvenli
ortamdır. Evde doğum sonrasında emzirme daha erken başlayacağı için anne bebek
arasındaki bağ da bir o kadar erken başlamış olur. Evde doğan bebeklerin APGAR
skorları ise daha yüksektir.
Sonuç : Seçim kriterlerini karşılayan her kadın için planlı evde doğumun uygun bir
seçenek olduğu ve daha az tıbbi girişimle sonuçlandığı vurgulanmaktadır. Evde
doğumu destekleyen hizmet ve politikaların geliştirilmesi için ülkemizde de kanıt
değeri taşıyan çalışmalar yapılmalıdır. Ve bu yönde sağlık personellerinin
uzmanlaşması sağlanmalıdır.
Anahtar Kelimeler: anne sağlığı,fetüs sağlığı,evde doğum,ebelik
250
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
PRENATAL TANI TESTLERİNDE AİLEYE DANIŞMANLIK
Şenay ÇETİNKAYA* Selin SEVİNÇ**
*Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Hemşireliği A.B.D Başkanı (Doç.Dr).
**Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Hemşireliği Yüksek Lisans Öğrencisi.
Giriş: Perinatal dönem gebeliğin 20. haftasından itibaren başlayan ve doğum sonu ilk
1 haftaya kadar geçen süre olarak tanımlanmaktadır. Prenatal (Doğum öncesi) tanı;
fetus veya embriyodaki hastalıkların doğum öncesi dönemde tespit edilmesi işlemidir.
Prenatal tanı ile özellikle risk taşıyan gebeliklerde bebeğe henüz anne karnındayken
tanı konulması mümkün olmaktadır. Prenatal tanı aynı zamanda hastalığın varsa doğum
öncesi tedavisine ve doğum sonrası gerekli önlemlerin alınmasına, tedavinin
planlanmasına olanak vermektedir. Bu yöntemler ile tanısı konulan bazı hastalıklar için
yasal çerçeve dahilinde, ailenin isteği doğrultusunda, gebeliklerin sonlandırılması da
mümkün olabilmektedir. Prenatal tanının günümüzde bilinen ve kabul edilen
anlamından yüzyıllar öncesine dayanan toplumsal bir temeli de vardır. Amniosentez,
yüz yılı aşkın süreden bu yana uygulanan bir yöntemdir. Amaç: Perinatal tanı
testlerinin bilinmesi, yeniliklerin duyurulması ve hemşirenin danışmanlık rolünün
önemini vurgulamaktır. Materyal ve Metot: Literatür taraması yapılarak, güncel
gelişmeler ışığında bilgiler derleme tarzında hazırlandı.
Bulgular: Prenatal tanıda hedef popülasyon; ileri anne yaşı (≥35 yaş), önceki
gebeliklerde veya eşte kromozom anomalisi, ailede gen hastalığı, konjenital anomali,
mental retardasyon veya yineleyen düşük öyküsü varlığı ve tanı testlerinde artmış risk
olarak sıralanabilir. Prenatal tanıda amaç; nöral tüp defektleri gibi doğumsal
anomalileri, Down Sendromu ve Frajil X gibi genetik hastalıkları saptamaktır. Prenatal
genetik testler; sitogenetik testler (kromozom düzeyinde değerlendirme) ve moleküler
testleri (DNA düzeyinde mutasyon analizi) içermektedir.
Sonuç: Genetik danışmanlık ve prenatal tarama testlerinin yapılma amacı; anomalili
bebek olma olasılığını belirleyip aileler ile birlikte fetüsün durumu hakkında fikir birliği
oluşturmaktır. Böyle zor bir karar sürecinde ailelerle kurulacak etkili iletişimin ve
durum hakkında yapılacak bilgilendirmenin önemi açıktır. Hemşirelerin prenatal tanı
testleri sonrasında hastalık varlığı belirlendiğinde gerekli önlemlerin belirlenip
uygulanabilmesi için bireylere doğru danışmanlık vermesi gereklidir. Prenatal tanı
testlerinde anne-baba adaylarına verilmesi gereken danışmanlık hizmetlerinin en
önemli özelliği “yönlendirici” değil “bilgilendirici” olması gerekliliğidir.
Anahtar Kelimeler: Amniosentez, danışmanlık, hemşirelik, neonatal taramalar,
prenatal tanı, sitogenetik test.
251
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EŞITIZ BERABERIZ
Nurcan KOLAÇ 1, Seçil TAYLAN2
1 Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
2 Akdeniz Üniversitesi Kümluca Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
Tüm dünyada 1980'den sonra hızla gelişen küreselleşme sürecinde çalışma hayatında önemli
değişiklikler oluşmuştur. Bu değişikliklerin başında çalışanlara sunulması gereken bazı hak
ve
özgürlüklerde yaşanan kısıtlamalardır. Son yirmi yıl içinde özellikle, kadınların çalışma
yaşamı gelişmiş ülkelerde artmıştır. Çalışanların istihdam düzeylerindeki değişim kadınlara
göre erkeklerde iki kat daha fazladır (191 milyona karşı 382 milyon) ve bu durum kadınların
çalışma yaşamına katılmalarında ilerleme sağlanamadığını göstermektedir. Küresel
düzeyde, istihdamda cinsiyet açığı 1995 yılından bu yana ancak 0,6 puan azalmıştır.
Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) göre kadınlar hala düşük ücretle çalışan ve hakları
yeterince sağlanamayan çoğunluğu oluşturmaya devam etmektedir. 100’den fazla ülkede
istihdam
kapsamındaki erkeklerin üçte birinden fazlası %35,5 kadınların ise dörtte biri % 25,7 haftada
48 saatten daha uzun çalışmaktadır. Bu durum kadının evde ücretsiz aile işçiliği (çocuk
bakımı ,ev işleri, tarlada çalışma ve diğer bakım işlerini) sürdürmeye devam ettiğini
göstermektedir. Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporuna göre (The Global Gender Gap Report
) Türkiye ,2006 yılında çalışma oranları açısından değerlendirildiğinde 105 .sıradan iken ,
2016 yılında 130. sıralara yükselmiştir. Raporda değerlendirilen ülke sayısının 144 olduğu
düşünüldüğünde , dünyada kadınların iş gücüne katılım ve istihdam oranları artarken
Türkiye’de dünyadakine benzer bir durum söz konusu değildir. Devlet Planlama Teşkilatı
(DPT) 2007-2013 yıllarını kapsayan 9’uncu Kalkınma Planında Türkiye’ nin kadın iş
gücüne katılımı ve istihdamında ilerleme kaydedemediğinin altı çizilmektedir. İnsan hakları
bildirgesine göre, (madde : 48) ‘’Herkesin çalışma, işini özgürce seçme, adil ve elverişli
koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır.Aynı madde ‘’ Herkesin kendisi
ve ailesi için insan onuruna yaraşır ve gereğinde başka toplumsal koruma yoluyla
desteklenmiş bir yaşam sağlayacak adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır’. Avrupa
Topluluğu Antlaşmasında kadın erkek eşitliğinin sağlanması (madde: 2) cinsiyet de dahil,
her türlü ayrımcılıkla mücadele (madde:13) kadın ve erkek için eşit işe eşit ücret politikasını
onaylamaktadır (madde:41) Bu makalede, Türkiye’de kadının çalışma hayatındaki mevcut
durumunu ortaya koymak amacıyla Türkiye İstatistik Kurumundan (TÜİK) elde edilen
veriler ve İLO' nun Mart 2017 de yayımladığı raporun değerlendirilmesi, Türkiye açısından
ele alınması amaçlanmıştır. ILO’ nun 2016 Uluslararası Kadınlar Günü için belirlediği
temada tüm dünyada toplumsal cinsiyet vurgusu yapılmıştır. ILO 'un Mart’ 2017 de
yayınladığı rapora göre küresel iş gücü piyasasındaki büyük cinsiyet açığı sürmektedir.
Dünyanın kimi bölgelerinde gerçekleşen sınırlı kazanımlara rağmen kadınlar çalışma
yaşamında eşitlik arayışlarının sürdürmektedir. Rapora göre, Türkiye’deki kadınların çoğu
ücretli % 87 si ücretli bir işte çalışmak istemektedir Türkiye de hem ücretli bir işte çalışmak
hem de evde aile bakım işlerini yürütebilecekleri koşulların oluşmasını tercih eden
kadınların oranı % 53 tür. Her iki sonuçta dünya ortalamasının çok üstündedir. Kadınların
% 92’si ve erkeklerin % 84’ü ailede bulunan kadınların ev dışında ücretli bir işte çalışma
isteğini desteklemektedir. Türkiye' de ankete katılanların % 11'i ise kadınların çalışmasını
tercih etmemektedir.
252
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
Sonuç Ve Öneriler : Türkiye de kadın emeğinden yeterince yararlanılmamaktadır
.Kadınların çalışma hayatında yer almasında toplumsal rollerinin etkisi fazladır. Kadınlar
son yıllarda çalışma hayatına daha fazla katılmak istemektedir. Kadınlar toplumsal
rollerinden vazgeçmeden ev dışında ücretli çalışmayı benimsemiştir. Bu durum kadınların
çalışma yaşamında erkeklerle eşit ve beraber çalışma isteğini göstermektedir. Türkiye de
kapsamlı ve kadına duyarlı toplumsal ve kültürel etmenleri de kapsayan politikalara ihtiyaç
duyulmaktadır.
253
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
YAŞLILAR NİÇİN İHMAL VE İSTİSMARA UĞRARLAR?
Nurcan KOLAÇ 1, Seçil TAYLAN2
1 Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
2 Akdeniz Üniversitesi Kumluca Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
İnsanlık tarihi boyunca var olduğu düşünülen şiddet, sağlığı tehdit eden, bozan
durumlar içinde en önemlilerinden biri olup, içinde yaşadığımız yüz yılda üzerinde
durulan toplumsal sorunlardan biridir. Bu makalenin amacı, Türkiye de yaşlıların ihmal
ve istismara uğrama nedenleri bu konuda yapılan araştırmalar halk sağlığı açısından
değerlendirilecektir. Küresel bir konu olan istismar ve ihmal ile ilgili toplumların bilinci
artmasına rağmen, tüm dünyada belirlenmesi güç bir halk sağlığı sorunudur .İstismar
ve ihmal yaşlıları bedenen, ruhen ve sosyal yönden yaralayan önlenebilir bir toplumsal
sorundur. Uzun yıllar göz ardı edilen yaşlı istismarı gittikçe artan bir sorun olarak
görülmektedir. Türkiye de 2025 yılına gelindiğinde nüfusun 85 milyona ulaşacağı ve
yaşlı nüfusun 8.4 milyon olacağı öngörülmektedir. Bu verilere göre nüfusun %10 ‘u 65
yaş ve üzerinde olacaktır. Türkiye ‘de yapılan araştırmalarda yaşlılarda ihmal ve
istismarı etkileyen faktörlerin başında nüfusun hızla artması,ekonomik
sebepler,yoksulluk ,işsizlik ,göç evde yaşayan kişi sayısını fazlalığı gibi faktörler
gelmektedir. Yaşlı istismarında, yaşlıların sağlıklarının kötü oluşu ve yaşamak için
başkalarına muhtaç olmaları en önemli riskler arasında gösterilmektedir. Yaşlının
bakımı gönüllü olmayı gerektirmektedir. Bakım vericiler gönüllü olmadığı sürece ve
onlara da yeterli destek verilmedikçe yaşlı istismarı ve ihmali gündeme gelmektedir
Yaşlıya bakan kişinin, bilgisiz olması , çok yorulması zaman zaman tükenmişlik
yaşaması çevresinden yada toplumun destek sistemlerinden yardım alamaması gibi
durumlar bakım vericiyi birden şiddet uygulayıcı olarak karşımıza çıkarmaktadır.
Türkiye de yaşlıya yönelik şiddetin bildirimine ilişkin yeterli veriler bulunmamaktadır.
Türkiye de yaşlı istismarı tüm sosyo -ekonomik grupları, kültürleri, yaşlı erkekleri ve
kadınları etkilemektedir. En riskli yaşlı gruplar arasında kronik hastalığı olanlar,
engelliler ve yoksullar gösterilmektedir. Türkiye de yapılan bir çalışmanın sonuçlarına
göre ailedeki yaşlı istismarı, % 13 eş, %2 çocuk %21 ise akrabaları tarafından
yapılmaktadır. Bir başka çalışmada ise yaşlıların %63 ü en az bir hafta sevdiklerinden
kaba kuvvet %66 sı ise duygusal şiddet yaşamıştır. Türkiye genelini kapsayan bir başka
çalışmada ise yaşlıların %98 i onur kırıcı söz ve davranışa maruz kalmıştır.
Huzurevlerinde kalan yaşlıların %25.7 sinin ailelerinden fiziksel şiddet gördüğü
bulunmuştur. Yaşlılar daha çok yalnızlıktan ve aileleri tarafından ihmal edildiklerinden
dolayı huzurevi yaşamını seçmeye zorlandıklarını ifade etmişlerdir.
SONUÇ VE ÖNERİLER :Nüfus yaşlandıkça, yaşlının yaşam kalitesini korumak
önemli bir faktör haline gelmiştir.Yaşlıların sosyal güvenlik ve destek sistemlerinin
yetersizliği,kötüleşen ekonomik nedenlerle yük olarak görülen yaşlının örselenme ve
ihmali de artmaktadır. Türkiye de şiddet gören yaşlıların çoğu kadındır, genellikle
çocukları ile birlikte oturdukları ve şiddet gördüklerini sakladığı için kayıtlara
geçilmediğini bulmuştur. Yaşlı yakınları yaşlılardan rahatsızlık duymaktadır. Yaşlı
yakınları (suç olması, toplum tarafından dışlanma korkusu ve problemin aile içinde
tutulmak istenmesi vb.) yaşlı istismarında bulunmalarına rağmen söyleyemediklerini
bildirilmiştir. Türkiye’de yasal sistemde istismar ve ihmale ilişkin cezaların az olması,
istismarı yapan kişiler için de caydırıcı olmamasından dolayı yaşlının haklarını
254
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
gözetleyen yasal düzenlemeler ve yaptırımlar artırılmalıdır. Böylece hem istismar
yaşayan yaşlının bunu dile getirmesinin kolaylaşması, hem de istismarcılar için
caydırıcı olabilmesi sağlanabilir. Sorunların çoğu ekonomik yetersizliklerdir Bu
nedenle yaşlı ailelerinin ekonomik açıdan desteklenmesi önerilebilinir.
Anahtar Kelimeler : yaşlı ihmal istismar halk sağlığı
255
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
GEBELİKTE BAŞLAYAN PELVİK TABAN BOZUKLUĞU
Yard. Doç Dr. Seçil Taylan 1 , Öğr. Gör. Nurcan Kolaç2
1 Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
2 Akdeniz Üniversitesi Kumluca Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
Pelvik taban; kemik, bağ doku ve kas komponentlerinden meydana gelen, karın içi
organlara destek oluşturan, üriner ve anal kontinansın, cinsel fonksiyonun devamını
sağlayan dinamik bir yapıdır (Ksenia et al., 2013). Pelvik tabanı oluşturan yapılar
sadece kuyruk hareketinden sorumlu iken; evrimsel değişikliklerle birlikte fizyolojik
kronik karın içi basınç artışlarına karşı destek görevini üstlenmek zorunda kalmışlardır.
Anatomik yapılanması bu tür kronik streslere uygun olmayan kas grubu; bir süre sonra
deformasyona uğrayacak ve işlevini kaybedecektir. Pelvik taban bozukluğunun
temelini oluşturan bu durum; karın içi basıncını uzun süreli arttıracak etkenlerle (kronik
konstipasyon, kronik öksürük, gebelik, vajinal doğum vb) daha yıkıcı hale gelecektir.
Gebelik ve doğumun tetiklediği pelvik taban bozukluklarına ve pelvik taban desteğinin
anatomik yapısının değişimine bağlı olarak en sık görülen semptomlar; idrar ve/veya
gaita kaçırma, acil sıkışma, vulvada ele gelen kitle, cinsel bozukluklardır. Fekal
inkontinans genellikle vajinal doğum komplikasyonu olarak düşünülse de 3.
trimesterdeki insidansı %7 olarak bildirilmiştir (Chaliha et al., 2001). Tıpkı üriner
inkontinans gibi risk faktörleri; sigara, VKİ ve yaştır. Persiste oksiput posterior duruş,
operatif doğumlar ve anal sfinkteri etkileyen yırtıklar postpartum fekal inkontinansla
ilişkilidir (Solans-Domenech et al., 2010). Hastalığın ve tedavi/bakımının hasta
üzerindeki etkilerinin yine hasta açısından değerlendirilmesi olarak tanımlanmaktadır
(Fitzpatrick et al., 1998). Vajinal duvarların prolapsusu genellikle multipar gebelerde
ortaya çıkar. Bir çalışmada multipar kadınların %5’inde sistosel bildirilirken,
grandmultiparlarda bu oran %10’a yükselmektedir (Kisli et al.,2006). Gebelikte tanı
koyulan vajinal duvar prolapsusları sonradan oluşmuş gibi görünse de büyük kısmında
altta yatan ve gebelikle tetiklenen gizli bir prolapsus zemini olduğu öngörülmektedir
(Brown, 1997). Perineal yırtıklar sadece ciltle sınırlı olsa bile kısa dönemde perineal
ağrı ve disparoniye sebep olabilmektedir. Görüldüğü gibi pelvik taban ve gebelik
ilişkisi geniş bir spektrum oluşturmaktadır ve henüz bilinmeyen birçok nokta
bulunmaktadır.
Bu alandaki verilere yenilerini ekleyebilmek amacıyla kurduğumuz hipoteze göre;
gebelik, pelvik taban desteğinde, pelvik taban bozukluğu semptomlarında ve bu
semptomlarla ilişkili yaşam kalitesinde kötüleşmeye sebep olmaktadır. Gebeliğin
pelvik taban üstünde yarattığı hasarın ciddiyeti, kadının yapısal özellikleri ve diğer
faktörlere göre değişiklik gösterebilir.
Anahtar Kelimeler: gebelik ,pelvik taban bozukluğu
256
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ENDÜSTRİ DEVRİMİ VE KADIN HAKLARININ EVRİMİ
Yard. Doç Dr. Seçil Taylan 1, Öğr. Gör.Nurcan Kolaç2
1 Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
2 Akdeniz Üniversitesi Kumluca Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
Endüstri devrimi ile birlikte kentlere göç yaşanmış, sanayide az ücretle çalıştırılan
örgütlenmiş insan gücü ile kapital birikimi hızlanmış ve bu hızlanma büyümede
endüstrinin gelişmesine yol açmıştır (Şentürk, 1995). Bu dönemde hemşirelik devlete
bağlı olmadan, zengin kişilere para karşılığı bakan ücretli hemşirelik şeklinde
gerçekleşmiştir. Endüstri devrimi ile kadın hakları, ailenin üyesi olan kadına hukuksal
açıdan toplumun da üyesi olma hakkı, seçme ve seçilme hakkı, eğitim ve çalışma
eşitliği hakkı gündeme gelmiş, kadınların profesyonel işlerde çalışma hakkını
kazanması ile hemşirelik mesleğinin gelişmesinde önemli bir etken olmuştur. (Ulusoy,
1992) . XIII. yüzyılın başlangıcında üniversite mezunu hekimler (üniversitelere
kadınlar alınmamıştır) üst sınıfın desteği ile güçlenmiş ve hekimlerin güçlenmesi ile
kadınların hasta bakımındaki etkinlikleri azalarak, zamanla kaybolmuştur (Ehrenreich
ve English, 1992). İnsanlık tarihinde feodalite ile başlayıp reform hareketinin
yayılmasına kadar dört yüz yıldan fazla süren dönemde ve Almanya’dan başlayıp
İngiltere’ye kadar uzanan bir alanda büyücü olarak değerlendirilen yaklaşık 100.000
civarında kadın yakılarak yok edilmiştir (Ehrenreich ve English, 1992; Ulusoy ve
Görgülü, 1997). XVII. ve XVIII. yüzyıllarda hasta bakımı ile uğraşan kadınlar yoldan
çıkmış olarak görülmüş kadının yeri evi olmuştur (Ulusoy ve Görgülü, 1997).
Endüstrileşme süreci işgücü gereksinimini arttırarak, sadece erkekler tarafından
doldurulamayacak hale getirmiş ve “kadının yeri evidir” anlayışı değişerek iş
dünyasının kapıları kadına açılmıştır. Kadınlar düşük statülü işlerde çalıştırılmıştır
(Eren ve Uyer, 1991). Büyük Fransız İhtilâli kadın hakları hareketini kadın hareketi ise
tıp alanında kadının yer bulmasını sağlayan önemli birer unsur olmuştur. XIX. yüzyılda
cinsiyetler arası eşitsizlikten duyulan rahatsızlık arttıkça, reaktif olarak ortaya çıkan
kadının üstünlüğü düşüncesine dayanan fikir ve eylem hareketi giderek organize bir hal
almıştır. Bu harekete Charles Fourier tarafından 1837’de “Féminisme” adı verilmiş ve
bu ad kitlelerce kabul görmüştür. İngiltere’de Burlington Hotel adındaki hastanede az
sayıda hemşireye rastlanmış ve Florance Nightingale burada tanınmış hekimlerle kısa
bir süre çalışmıştır (Eren ve Uyer, 1991). İlk kadın hekim olan Elizabet Blackwell ve
Amerikan hemşireliğin kurucusu Dorothea Dix (1802-1887) büyük dirençle
karşılaşmıştır (Eren ve Uyer, 1991). XIX. yüzyılın başlarında sağlık alanında görev alan
kadınların üstlendiği bakım işi aslında hasta refakatçiliğinden ibarettir. Florence
Nightingale bu reformistlerden biri olarak tarihteki yerini almıştır. Hemşireliğin meslek
olma yolundaki temelleri Victoria döneminin üst düzey kadınlarının baskıları sonucu
ortaya atılmış; Nightingale hemşirelikte, rahibeleri devre dışı bırakmanın yanı sıra,
hasta bakımını üstlenen hayırsever yüksek sosyete adını figürünün yerini bir tür işçi
kadın figürününalmasına yol açmıştır.
Anahtar Kelimeler: Endüstri devrimi ,kadın hakları ,hemşirelik
257
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
PREKONSEPSİYONEL BAKIMIN ÖNEMİ
Ahu AKSOY
Mersin Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Doğum-Kadın Sağlığı ve Hastalıkları
Hemşireliği ABD
Ana-çocuk sağlığının tamamlayıcı bir bileşeni olan prekonsepsiyonel bakım çocuk
sahibi olmadan önce bireylerin sağlığını yükseltmeyi ve doğum sonuçlarını geliştirmeyi
amaçlayan ülke çapında koruyucu bir sağlık hizmetidir ve gebelik öncesi 100 günü
içermektedir. Centers for Disease Control And Prevention (CDC) prekonsepsiyonel
bakımı, sağlıklı bir bebek dünyaya getirmek için hekim ya da diğer sağlık
profesyonellerinden alınan gebelik öncesi bakım olarak tanımlamaktadır. 1980’li
yıllarda Amerika’da ortaya atılan infant morbidite ve mortalitesini azaltmayı
amaçlayan bir düşünce olan prekonsepsiyonel bakım bireylerde doğurganlık bilinci ve
gebeliği planlama kültürünün gelişmesine yarar sağlayarak toplum sağlığının
yükseltilmesine katkıda bulunmaktadır. Ayrıca bu bakım erken tanı ve tedavi şansı
vererek anne, bebek ölümleri ve hastalıkları azaltmayı hedeflemektedir. Ana-çocuk
sağlığının geliştirilmesini sağlayan bir araç olarak kabul edilen prekonsepsiyonel
bakımı ilk benimseyen profesyonel kuruluşlar The American Congress of Obstetricians
And Gynecologists, The American Academy of Pediatrics, The American College of
Nurse Midwives, ve March of Dimes’dir. Ayrıca bu kuruluşlar prekonsepsiyonel bakım
ve tarama ölçütleri geliştirmiştir. CDC’de 2006 yılında bu önerilere benzer olarak bir
takım öneriler sunulmuştur. Bunlar; cinsel yolla bulaşan hastalıkların taranması, hepatit
B, rubella, varisella, tetanoz, human papillomavirus aşıları için bağışıklama, genetik
bozukluk ya da kromozomal anomaliler için hastanın değerlendirilmesi, hastanın
antropometrik (BKİ), biyokimyasal (anemi vb.), klinik ve diyeti ile ilgili risklerinin
değerlendirilmesi, depresyon, anksiyete, aile içi şiddet ve majör psikososyal stresörlerin
taranması, olası toksinler ve teratojen ajanlara maruziyet hakkında hastaya danışmanlık
verilmesi ve laboratuar testlerinin incelenmesidir. Prekonsepsiyonel dönemde belirtilen
öneriler dikkate alınarak danışmanlık verilmeli ve bireyler, sağlığı koruyan ve geliştiren
davranışların kazandırılması yönünde desteklenmelidir. Prekonsepsiyonel eğitim ve
danışmanlık kapsamında; bütünsel yaklaşımla yaşam boyu üreme sağlığı, güvenli ve
sorumlu cinsel yaşam, doğurganlık bilinci geliştirme, sağlık sorunlarını tanılama,
genetik danışmanlık, fiziksel ve mental sorunların giderilmesi ve ilaçların yönetimi,
ebeveynliğe hazırlık gibi konular yer almaktadır. Bu hizmetlerden sadece belirli bir
grubun değil, tüm kadınların ve erkeklerin yaşam boyu yararlanması uygun
görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Gebelik, prekonsepsiyonel bakım, danışmanlık
258
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
GÖÇ VE KADIN ÜREME SAĞLIĞI
Aslıhan AKSU
Mersin Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Doğum-Kadın Sağlığı ve Hastalıkları
Hemşireliği ABD
Göç, insanlık tarihinin bütün dönemlerinde görülen, varlığını sürdüren bir olgudur.
Göç; toplumsal, ekonomik ve siyasal değişim süreçlerinin hem bir sonucu hem de bir
nedenidir. Bütün göçler birbirinden farklı özelliklere sahip toplulukların birlikte
yaşamasına, dolayısıyla etkileşime girmesine neden olduğundan toplulukların
sosyoekonomik ve kültürel yapısı üzerinde büyük değişikliklere yol açmaktadır.
Toplumu sosyal, ekonomik ve kültürel yönden şekillendiren göçün sağlık üzerine de
önemli ölçüde etkisi vardır. Göç edilen yerleşim yerinde var olan sağlıkla ilgili politika
ve programlardan yararlanma konusunda ev sahibi ve göçmen popülasyon arasında
eşitsizlikler olmaktadır. Göçmenlerin aleyhine olan eşitsizlikler sonucu sağlık olumsuz
yönde etkilenmekte ve hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Göç süreci tüm bireyler için
travmatik olsa da göç, kadını toplumda diğer göçmenlere kıyasla daha fazla
etkilemektedir. Kadınlar göç sürecinden en çok etkilenen ve en savunmasız grupları
oluşturmaktadır. Bu durum kadın üzerinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin etkilerine
bağlanmaktadır. Kadınları sağlık açısından birçok yönden etkileyen bir süreç olan göç,
kadınların üreme sağlığı üzerinde de olumsuz etkilere sahiptir. Göçmen kadınlar hem
sadece cinsiyetleri hem de toplumsal cinsiyet temelli sorunlar nedeniyle üreme sağlığı
sorunlarıyla sık karşılaşırlar. Literatürde göçmen kadınların sıklıkla cinsel şiddet ve
bunun sonucunda HIV de dahil olmak üzere cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar
açısından risk altında olduğu vurgulanmaktadır. Buna ek olarak göçmen kadınların
doğum öncesi bakım hizmeti, aile planlaması gibi birinci basamak sağlık
hizmetlerinden de yararlanmada zorluklar yaşadığı ve
sonucunda üreme sağlığı sorunlarını sık yaşadıkları bildirilmiştir. Bu nedenle sağlık
sisteminin her basamağında aktif olarak yer alan hemşire ve ebeler, göçmen kadınları
öncelikli grup olarak kabul etmeli, üreme sağlıklarının korunması ve geliştirilmesinde
destek olmalıdır. Hemşire ve ebeler öncelikle göçmen kadınların sağlığının
geliştirilmesine yönelik gereksinim duyulan alanları belirlemeli, ardından bu alanlara
yönelik girişimleri başlatmada öncü olmalıdır.
Anahtar kelimeler: Göçmen kadınlar, üreme sağlığı, hemşire, ebe
259
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EBELİK BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNİN MESLEKİ SAHİPLENME
DUYGUSUNUN
BELİRLENMESİ
Feyza Reyhan1, Yasemin Hamlacı2, Fatma Deniz Sayıner 1
1 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
2 Sakarya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
Maslow’un insan ihtiyaçları hiyerarşisinde yer alan ait olma basamağında mesleki
sahiplenme
duygusunu da değerlendirebiliriz. Mesleki sahiplenme bireyin mesleğine ilişkin ilgisini
ve kendisini bu mesleğin neresinde gördüğünü ifade eder. Mesleki sahiplenme
duygusunu yeterince hisseden bir ebe, tükenmişlik duygusunu daha az yaşayarak,
sorumluluklarının bilincinde olacak, haklarını savunacak, ana-çocuk sağlığının ve
dolayısıyla toplum sağlığının gelişmesine katkı sağlayacaktır. Bu yüzden ebelik
eğitiminden mezun olmadan önce sahiplenme duygusunun geliştirilmesi büyük önem
taşımaktadır. Bu çalışma, ebelik öğrencilerin mesleki sahiplenme duygularının
belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Kesitsel olarak, 6- 17 Mart 2017 tarihleri arasında
yapılan araştırmanın evrenini Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Fakültesi Ebelik Bölümü’nde öğrenim görmekte olan toplam 298 öğrenci
oluşturmuştur. Örneklem seçimine gidilmeyip tüm öğrenciler araştırmaya dahil edilmiş
ancak veri toplama sırasında okulda bulunan ve çalışmaya katılmayı kabul eden 185
öğrenci (evrenin %62’si) araştırma grubunu oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama
aracı olarak literatür desteği ile geliştirilen 20 soruluk anket formu kullanılmıştır.
Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 21 programı kullanılıp, analizinde frekans
dağılımı ve ki kare testi kullanılmıştır. İstatistiksel olarak anlamlılık değeri p<0,05
kabul edilmiştir. Araştırmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 20,45±2,19 (minmax=18-37) idi. Çalışmada 1.ve 2.Sınıf öğrencilerin %77,1’i bölüme isteyerek gelmiş
ve %75’i ebelik bölümünü tercih etmeden önce
ebelik mesleği ve çalışma alanları ile ilgili araştırma yaptığını belirtmiştir, 3.ve son sınıf
öğrencilerinin ise %63,7’si isteyerek gelmiş ama %52,5’i araştırma yaptığını
belirtmiştir (p<0,05). Öğrencilerin %36,2’si sevdiği için, %35,7’si iş garantisi olduğu
için,%21,1’i ise puanı yettiği için ebelik bölümü tercih etmiştir. Öğrencilerin %88,1’i
okuduğu bölümden memnun olduğunu belirtirken, birinci sınıf öğrencilerinin %30,8’i,
ikinci sınıf öğrencilerinin %50’si, üçüncü sınıf öğrencilerinin %41,9’u, son sınıf
öğrencilerinin ise %40,5’i imkanı olsa başka bir bölüme geçmek istediğini belirtmiştir.
Okuduğu bölüm sorulduğunda ne cevap verdiği sorulan öğrencilerin %88,1
çekinmeden ebelik okuduğunu söylediğini belirtmiştir. Ebelik okuduğunu söyleyen
öğrencilerin en fazla karşılaştıkları tepkiler sırasıyla %81,1’i ‘iki yıllık bir bölüm mü?’,
%78,9’u ‘ilerde arkandan çok küfür yersin’, %61,1’i ‘işsiz kalmazsın’, %62,2’si ‘çok
kutsal bir meslek, ne güzel’ şeklindedir. Öğrencilerin %54,6’sı mezuniyet sonrası ebe
olarak hastanede çalışmak istediğini, %20’si akademik kariyer düşündüğünü
söylemiştir. %85,9’u ebeliği kardeş/arkadaşlarına tavsiye edebileceklerini söylemiştir.
Öğrenciler toplumun ebelik mesleğine bakışını değerlendirdiklerinde %57,3’ü olumsuz
olarak gördüğünü belirtmiştir. Öğrencilerin %69,2’si ebelik mesleğinin geleceğini
olumlu/hak ettiği değerin anlaşılacak şeklinde düşündüğünü belirtmiştir. Ebelik
260
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
mesleğinin güçlenmesi gerekenler konusunda öğrencilerin fikri sorulduğunda %86,5’i
ebeler bağımsız rollerine sahip çıkmalı, %72,4’ü ebelerin güncel bir yasası olmalı,
%79,5’i Ebelerin görev tanımlarının netleşmesi gerektiğini söylemiştir. Öğrencilerin
%96,8’i ebelik okumalarının kişisel yaşamlarına olumlu katkı sağladığını, okudukları
üniversitede verilen eğitim ile ebeliği daha çok sahiplenmeye/sevmeye başladığını
(%64,3) ve mesleki yeterliliğini güçlendirdiğini (%21,1) belirtmiştir. Araştırmanın
sonucunda üniversite eğitimine başlayan birinci sınıf öğrencileriyle mezuniyete yakın
durumda olan son sınıf öğrencileri arasında bölüm değiştirme, mesleği araştırarak
gelme, genel anlamda mesleğinde başarılı olacağını düşünme gibi konularda aralarında
farklar olduğu görülmüştür. Öğrencilerin çoğunluğunun meslek olarak ebeliği
sahiplendikleri, mesleki geleceği olumlu gördüğü ve mesleğin güçlendirilmesine
yönelik fikirlerinin olduğu saptanmıştır. Bu sonuçlar ışığında öğrencilerin eğitim
süreçlerinde, sahiplenme duygusunun önemini kavramaları, haklarını savunmaları ve
örgütlenmenin önemi konusunda eğitim ve bilgilendirmenin yapılması gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Mesleki sahiplenme, Ebelik öğrencileri
261
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ EBELİK VE
HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİ
HAKKINDA DÜŞÜNCELERİ
Duygu ÇELİK SEYİTOĞLU 1, Gulsen GUNES 1, Rukuye AYLAZ 2
1İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
2 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
AMAÇ:
Pek çok toplumda kadın ve erkek farklı bireyler olarak görülmekte ve her birinin
kendine ait
imkânları, rolleri ve sorumlulukları olduğu kabul edilmektedir.Toplumsal cinsiyet
kadının ve erkeğin sosyal olarak belirlenmiş kişilik özelliklerini, rol ve
sorumluluklarını ifade eder. Bu çalışmada toplumun büyük kesiminden daha yüksek
eğitime sahip olan ve toplumla sağlık konusunda birebir iletişimi olan ebelik ve
hemşirelik öğrencilerinin toplumsal cinsiyet rolleri ile ilgili düşüncelerinin ne olduğunu
belirlemek amaçlanmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEM:
Tanımlayıcı tipte planladığımız bu çalışmada 2016-2017 eğitim döneminde Sağlık
Bilimleri Fakültesi Ebelik ve Hemşirelik Bölümü üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencisi
olan 170 öğrenci çalışmamızın evrenini oluşturdu. Gözlem altında anket tekniği
kullanılarak yapılmıştır. Öğrencilerin bir kısmı anket doldurmayı reddetmiş bir kısmı
ise anketi doldururken hata yapmıştır. Böylelikle 108 anket değerlendirilmeye
alınmıştır. Veri toplama aracı olarak kullanılan anket formu iki kısımdan oluşmaktadır.
Birinci kısmı katılımcıların sosyo-demografik özelliklerden ikinci kısmı ise John
Hopkins üniversitesi, Center for Communication Programs Family Planning &
HIV/AIDS CommunicationSurvey, 2002 anketinin “Gender Role Attitudes” (Cinsiyet
rolü tutumları) bölümünden faydalanılarak hazırlanan yedi ifadeden oluşmaktadır.
Veriler SPSS paket programında değerlendirilmiş, tanımlayıcı istatistikler sayı ve
yüzdelerle ifade edilmiş ve ki-kare testi kullanılmıştır.
BULGULAR VE SONUÇ:
Araştırmamıza katılan öğrencilerin yaş ortalaması 22,25±1,19’dur.Erkek katılımcıların
%30,8’i“Kadınlar, önemli konularda erkeklerin verebildiği kadar iyi karar
veremezler”ifedesine
katılırken
kız
öğrencilerin
%6,2’sikatılmıştır
(p=0,003).“Kadınlar erkeklerle eşit haklara sahiptir” ifadesine katılma durumu
çalışmamızdaki öğrencilerin annelerinin eğitim düzeyi arttıkça (p=0,020), öğrencilerin
sahip oldukları kardeş sayısı azaldıkça (p=0,018) artmaktadır. Ayrıca sahip olunan
kardeş sayısı dört veya daha fazla olduğunda “Kaynaklar kısıtlı olduğundan, yalnızca
erkekler okula gönderilmelidir” ifadesine katılma oranı artmaktadır (p=0,030). rkek
öğrenciler kız öğrencilerden daha az oranda kadına yönelik olumlu tutumlara
sahiptirler. Evde yaşayan çocuk sayısının dört ve üzerinde olması kadına yönelik
tutumları olumsuz yönde etkilemektedir. Toplumların gelişiminde çok önemi yeri olan
anne eğitiminin arttırılması kadının erkekle eşit olduğu bilincini yaygınlaştırmaktadır.
Sağlık personeline yönelik lisans eğitimlerinde “Toplumsal Cinsiyet” sorunlarının
konuşulduğu, tartışıldığı ortamlar yaratılmalıdır.Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda
olumlu tutumları geliştirici projeler yapılabilir. Toplumun kadınlara bakış açısını
262
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
değiştirmesinde etkili olacak sosyal etkinlikler üniversite içinde düzenlenebilir.
Fakültelerde toplumsal cinsiyetle ilgili derslerin müfredata eklenebilir, özellikle erkek
öğrencilerin katılımıyla akran eğitimleri düzenlenebilir. Anne eğitim düzeyi daha
sağlam nesiller için arttırılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: toplumsal cinsiyet, ebelik öğrencileri, cinsiyet rolleri, tutum
263
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
EBELİK VE HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN ACİL KONTRASEPSİYON
KONUSUNDA BİLGİ, TUTUM VE UYGULAMALARI
Çigdem TEKİN1 , Gulsen GUNES1, Rukuye AYLAZ2
1İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
2 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Amaç:Dünyada pek çok kadın, çeşitli nedenlerden dolayı etkin bir gebelikten korunma
yöntemi kullanmamakta ya da kullandığı yöntemi etkili olarak kullanamamaktadır.Acil
kontraseptif yöntemler (AKY) oral kontraseptif hapların unutulması, korunmasız cinsel
ilişki, kontraseptif yöntem kullanımındaki hata (kondomyırtılması, diafram veya
servikal başlığın yerleşmemesi, RİA düşmesi) veya tecavüz gibi durumlarda tercih
edilir. Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmaları 2013 yılı verilerine göre, ülkemizde 1549 yaş grubu tüm kadınların %74’ü halen kontraseptif yöntem kullanılırken, 15-49 yaş
grubu tüm kadınların sadece %3.7’si ve evli kadınların ise %4.8’i daha önce AKY’ni
kullandığını bildirmektedir.Dünya ve ülkemiz için önemli bir halk sağlığı sorunu olan,
istenmeyen gebeliklerin kadın sağlığı üzerinde olumsuz etkileri vardır. Biz bu çalışma
ile aile planlaması sunumunda önemli rolleri olanebelik ve hemşirelik öğrencilerinin
acil kontrasepsiyon konusunda bilgi, tutum ve uygulamaları ve bunları etkileyen
faktörleri öğrenmeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntem:Araştırmanın evrenini 2016-2017 Eğitim Öğretim yıllarında, İnönü
Üniversitesi Ebelik ve Hemşirelik Bölümü üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencisi olan 170
öğrenci oluşturmaktadır. Tanımlayıcı tipte olan çalışmada evrenin tamamına ulaşılmak
hedeflenmiştir. Anket formları, uygulama yapıldığı anda derste bulunan ve çalışmaya
katılmayı kabul eden 108 öğrenci tarafından doldurulmuştur. Veri toplama aracı olarak
“Demografik Bilgi Formu”, ve öğrencilerin AKY hakkındaki bilgi, tutum ve
uygulamalarını öğrenmek amacıyla literatür bilgisi doğrultusunda oluşturulan sorular
kullanılmıştır. İstatistiksel analizlerde, tanımlayıcı istatistik olarak sayı ve yüzdeler
kullanılmıştır.
Bulgular:Çalışmaya katılan öğrencilerin %48.1’i üçüncü, %51.9’u ise dördüncü sınıf
öğrencisi olup, %25.0’sı erkek, %75.0’ı kadındır. Öğrencilerin yaş ortalaması
22.25±1.98 olarak bulunmuştur. En yüksek yüzdeler ile öğrencilerin %42.6’ının annesi
ve %30.6’sının babası ilkokul mezunudur.Öğrencilerin %72.2’siAKY’yi duyduğunu
belirtirken,ilaçların alınma süresini bildiğini ifade edenlerin%.40’ının yanlış bilgi
sahibi olduğu görülmüştür. İlaçların içeriği ile ilgili bilgi sahibi olduğunu belirtenlerin
%48.7’sinin yanlış bilgiye sahip olduğu bulunmuştur.‘AKY’ler Türkiye’de
uygulanmalıdır’
ifadesine
öğrencilerin
%52.8’i,
‘AKY’ler
sakıncalı
olabilir’ifadesine%30.6’sı, ‘bu yöntemle korunmasız ilişki artar’ ifadesine %53.7’si,
‘yöntemin kullanılması yasal olmalıdır’ ifadesine ise %10.2’si katıldığını belirtmiştir.
Sonuç:Bu bulgular bize incelediğimiz öğrenci grubunun Sağlık Bilimleri öğrencileri
olmasına rağmen AKY’yi bildiklerini fakat yöntem hakkında yeterli bilgi sahibi
olmadıklarını göstermektedir. Konu ile ilgili olarak toplumların bilgilendirilmesinde
kilit rol üstlenen ebe ve hemşirelerin eğitimi bu anlamda büyük önem arz etmektedir.
Bu açıdan ebelik ve hemşirelik öğrencilerinin lisans eğitimleri sırasında genellikle
ihmal edilmiş olan acil kontrasepsiyon konusuna gereken özenin gösterilmesi ve
öğrencilerin AKY hakkında bilgilendirilmesi önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Acil kontrasepsiyon, ebelik öğrencileri, bilgi tutum, üreme sağlığı
264
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
GEBE EŞLERİNİNİN BİLGİ VE DESTEK KAYNAKLARI
1Fatma Coşar Çetin, 2Ayşe Sezer Balcı
1. Medeniyet Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, İstanbul.
2. Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, İstanbul.
Giriş: Anne adayları gebelik, doğum ve doğum sonrası dönemde hem fiziksel hem de
psikososyal değişim yaşarlar. Bu dönemde kendisine ve doğacak bebeğine önem veren
anne ve baba adayları prenatal bakım ve yardım alma çabası içinde olurlar. Anne baba
adayları bu amaçla sağlık kuruluşlarından danışmanlık almak, kitap okumak, yazılı
basını takip etmek, doğuma hazırlık sınıflarına katılmak gibi çeşitli girişimlerde
bulunur.
Amaç: Çalışmanın amacı gebe eşlerinin bilgi ve destek kaynaklarının belirlenmesidir.
Gereç-Yöntem: Araştırmanın evrenini Haziran-Aralık 2016 tarihleri arasında Zeynep
Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin gebe eğitim
okulu birimine eğitim için başvuran gebelerin eşleri oluşturmuş olup, örneklem seçimi
yapılmayıp tüm evrene ulaşmak hedeflenmiştir (N=150). Veri Toplama Aracı olarak
araştırmacılar tarafından literatür doğrultusunda oluşturulan Sosyo-demografik Form
kullanılmıştır. Çalışmanın yapıldığı Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim
ve Araştırma Hastanesi’nden kurum izni ve etik kurul onayı alınmıştır. Ayrıca gebe
eşleri çalışma hakkında bilgilendirilerek sözel onamları alınmıştır. Verilerin analizinde
sayı, yüzde gibi tanımlayıcı istatistikler kullanılmıştır.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen baba adaylarının %46’sı üniversite, %32.7’si ise lise
mezunudur. Baba adaylarının eşlerinin gebelik dönemlerine bakıldığında %60.7’si
üçüncü tremestır, %31.3’ü ise ikinci tremestırdadır. Baba adaylarının %74’ünün başka
çocuğu yoktur. Çalışmaya katılan baba adaylarına eşlerinin gebeliği sürecinde aldıkları
destek kaynakları sorulmuştur. Buna göre babaların %75.3’ü eşinden destek aldığını,
%48’i ailesinden, %22.7’si doktorundan, %29.3’ü ise doğuma hazırlık eğitmeninden
destek aldığını belirtmiştir. Baba adaylarının bilgi kaynakları sorulmuştur. Buna göre;
%50.7’si eşinden, %20.7’si ailesinden, %18.3’ü doktordan, %20.7’si internetten,
%18.7’si ise doğuma hazırlık eğitmeninden bilgi aldığını belirtmiştir.
Sonuç: Çalışma sonucunda baba adaylarının bilgi ve destek kaynağı olarak ilk sırada
eşlerinin yer aldığı görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: baba adayı, bilgi, destek
265
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
POSTPARTUM DÖNEMDE UYKUNUN ÖNEMİ
1Fatma Coşar Çetin, 2Ayşe Sezer Balcı
1. Medeniyet Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, İstanbul.
2. Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, İstanbul.
Uyku, bireyin yaşam kalitesini ve iyilik durumunu önemli ölçüde etkileyen fizyolojik
bir
gereksinimdir. Normal yetişkinler günde ortalama 7-9 saat uyumaktadırlar. Ayrıca 90
dakikalık non-REM uykunun bölünmeden tamamlanması uykunun kalitesi açısından
önemlidir. Üreme döngüsü sırasında oluşan ani hormonal dalgalanmalar kadınların
uyku kalitesini etkilemektedir. Üreme hormonları, özellikle östrojen ve progesteron
aracılı nörotransmitter seviyeleri, beyinde uyku kalitesinin sürdürülmesinden
sorumludur. Doğumdan hemen sonra, östrojen ve progesteron seviyesindeki ani düşüş
birçok kadında uykuyu başlatma ve sürdürme güçlüğü dahil olmak üzere birçok uyku
bozukluğunu hızlandırmaktadır. Toplam uyku süresi azalmaktadır. Kadınlar, normal
gün içinde uyanık kalma süresinden %20 daha fazla uyanık kalmaktadırlar. Bunun
sonucu olarak aynı transmitterler doğum sonu uyku kalitesini etkilemenin yanı sıra ruh
halini etkilemekte ve postpartum blues ve postpartum depresyona neden olmaktadır.
Postpartum dönemde annelerin gece uyku ihtiyaçları %20 oranında artmaktadır.
Hormonal değişiklerin yanı sıra kadınlarda uykusuzluğa neden olan sebepler arasında
annenin doğum şekli, doğum sonu depresyon durumu, fiziksel yeterlilik durumu,
beslenmesi, bebeğinin uyuma- uyanma zamanları, diğer çocuğun varlığı gibi nedenler
sayılabilir. Bebeğin beslenme şekli de uyku durumunu etkiler. Sadece anne sütü veren
anneler, hormonların ve mama hazırlamak için geçirilen sürede uyanık kalması
sebebiyle daha az uyku uyurlar. Özellikle ilk aylarda annenin uyku düzeni değiştiği için
sıklıkla uykusuzluk sorunu yaşanmaktadır ve bu da yorgunluğa neden olmaktadır.
Yorgunluk; fiziksel iyileşmede gecikme, öz bakımda azalma ve sağlık sorunlarında
artma riskinin yanı sıra, yenidoğanın bakımını da olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Uyku düzeni iyi olan annelerin bebeklerinin gelişimi de iyi olmaktadır. Bebeğin uykusu
ortalama 12-18. ayada düzene girmektedir. Bu durum annenin uyku düzenini de
etkilemektedir. Annenin uyuması ve dinlenmesi için planlanan ebelik ve hemşirelik
girişimleri, annenin bireysel gereksinimlerini karşılamaya yönelik olmalıdır. İlk birkaç
gece mevcut rahatsızlıkların giderilmesi yönünde bakım verilmelidir. Gerekli
durumlarda ilaç tedavisi ihtiyacı da olabilir. Yorucu bir süreçten çıkmış olan annenin
bebek bakımına ilişkin sosyal desteği de bu süreçte oldukça önemlidir. Bebek bakımı
konusunda anneye destek olunması, uyuması için ortam oluşturulması, ziyaretçilerin
kısıtlanması yapılacak girişimlerden bazılarıdır. Anneye destek olma ve yapacağı
işlerde onu cesaretlendirme aynı zamanda anksiyetesini de azaltacaktır.
Anahtar Kelimeler: Postpartum, uyku, bakım
266
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
DOĞUM AĞRISININ NON-FARMAKOLOJİK YÖNTEMLERLE
YÖNETİLMESİ VE BU YÖNTEMLERİNİN ÖNEMİNİN VURGULANMASI
Sevim Elif URGAN
Bezmialem Vakıf Üniversitesi
GİRİŞ-AMAÇ: Bu posterde doğum ağrısı, doğum ağrısının yönetimi ve doğumda
anneyi
rahatlatacak non-farmakolojik yöntemlerin hemşire ve ebelerde farkındalık oluşturmak
ve
uygulamaları konusunda cesaretlendirmek amaçlanmıştır.
GENEL BİLGİ: Doğum anne için özel bir süreçtir. Bu sürecin fizyolojik bir parçası
da doğum ağrısıdır. Doğum ağrısının doğal olduğunu, her annenin bu ağrıyı çekmesi
gerektiği inancı yanlıştır ve bu durum isteğe bağlı sezaryen oranlarını arttırmaktadır.
Doğum ağrısı kontrol edilebilen bir ağrıdır. Bunu yönetemeyen anneler, korktukları için
sezaryene yönelmektedir. Ağrının kontrol altına alınması anneye fiziksel ve duygusal
yararlar getirir. Alınmadığı taktirde anne ve fetüste; maternal hipotansiyona bağlı
fetüsün oksijenasyonunda bozulma, oksijen saturasyonunun ani olarak düşmesi, kan
basıncının yükselmesi, erken doğum olasılığı, annede aşırı yorgunluk ve bitkinlik
görülebilmektedir. Nonfarmakolojik ağrı kontrol yöntemleri oldukça ekonomik,
konforlu, güvenilir ve kullanımı kolay uygulamalardır. Analjezik etkisi kapı kontrol
teorisi ve endofrin teorisi ile açıklanan bu yöntemlerin doğumda anksiyete ve korkuyu
azalttığı, ağrı kontrolünü arttırdığı ve konforu desteklediği bilinmektedir. Doğumda
kullanılan nonfarmakolojik ağrı kontrol yöntemleri; masaj, hareket etme ve pozisyon
değiştirme, sıcak-soğuk uygulamalar, duş, solunum egzersizleri, müzik, aromaterapi,
gevşeme ve acupressure’dır.
SONUÇ-ÖNERİLER: Bu posterde; günümüzde doğum ağrısının bilgisizlik, korku,
endişe ve destek yoksunluğu nedeniyle daha da şiddetlendiği netlik kazanmıştır. Bu
nedenle temel amacı annenin ağrısını yönetmek olan bu yöntemlerin biz hemşire ve
ebeler olarak doğumhanelerimizde de uygulanması gerektiğine dikkat çekmek için
hazırlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: doğum ağrısı, nonfarmakolojik,ağrı yönetimi
267
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
ADÖLESAN GEBELERDE RUHSAL SORUNLAR
Abdurrezzak GÜLTEKİN1, Aysel ÖZDEMİR1, Funda BUDAK1
1 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı
Dünya çapında adölesan yaşta gebe kalan adölesan gebelik sayısı hiç de
azımsanmayacak bir
orandadır. Adölesan yaşta gebelik hem anne hem de doğacak çocuk için çeşitli riskler
oluşturmaktadır. Bu derlemenin amacı adölesan gebeliklerde annenin ruhsal sorunlarını
literatür çerçevesinde tartışmaktır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre 20002006 yılları arasında adölesanlarda yaklaşık olarak 14 milyon doğum olayı meydana
gelmiştir. Ülkemizde Diyarbakır ilinde yapılan bir incelemede kızların % 20'sinin
adölesan yaşta evlendiği tespit edilmiştir. Adölesan gebelik annenin yoğun stres
yaşamasına, depresyona girmesine ve çeşitli ruhsal sorunları beraberinde getirmektedir.
Brezilya'da adölesan annelerde yapılmış bir çalışmaya göre, annelerin % 13'ünde
depresyon görüldüğü saptanmıştır. DSÖ 2012 verilerine göre intiharda tam veri
verilmediği ancak intihar oranındaki yüzdeliğin artışta olduğu belirtilmiştir. Adölesan
yaşta evlenme ve gebe kalma hem beden hem de ruh sağlığını olumsuz etkilemektedir.
Adölesan çağda evlenme ve gebe kalmanın önlenmesi için topluma eğitim verilebilir.
Anahtar Kelimeler :Adölesan, Adolesan Gebelikler, Gebelik, Ruhsal Sorunlar
268
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
GEBELERDE DOĞUM KORKUSUNUE TKİLEYEN FAKTÖRLER
Abdurrezzak GÜLTEKİN1, Aysel ÖZDEMİR1, Funda BUDAK1
1 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Psikiyatri Hemşireliği Anabilim
Dalı
Gebelerde doğum korkusu kadınlarda sık görülen ve bu korkuyla baş edilmesi güç
olduğu düşünülen bir problemdir. Bu derlemenin amacı, gebelik döneminde korku
yaratan etkenleri literatür doğrultusunda tartışmaktır. Gebelerde doğum korkusunu
etkileyen faktörler önceki olumsuz deneyimler,doğumu yaptıran sağlık görevlilerinin
tutumları, çevredeki insanlardan duyulan olumsuz düşünceler olarak belirlenmiştir. Bu
faktörler gebeler üzerinde olumsuz etki yaratmaktadır. Yanıkkerem ve arkadaşlarının
(2008)'de yaptıkları çalışmaya göre gebelik döneminde korku yaşayan kadın oranı %20
olarak tespit edilmiştir.Gebelik döneminde doğum korkusu yaşayan gebe oranı
yüksektir. Doğum korkusunu azaltmak için, doğum öncesi gebe eğitim sınıfları
oluşturulup, gebelerde doğum korkusunu gidermek için eğitimler verilebilir. Bu
eğitimlerden gün geçtikçe dünya çapında yaygınlaşan Hipno-Birthing metodunun da
faydalı olduğu söylenebilir.
Anahtar Kelimeler :Doğum,Doğum Korkusu, Gebelik
269
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞI OLAN HASTALARIN
UYKU KALİTESİ
Betül Kirik * Gülşah Tanrıverdi **
*Kayseri Yahyalı Devlet Hastanesi, Hemşire
** Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, İç
Hastalıkları
A.B.D Öğretim Görevlisi
Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH); zararlı gaz ve partiküllere karşı gelişen
havayolları ve akciğerin artmış kronik inflamatuvar yanıtı ile ilişkili ve genellikle
ilerleyici özellikteki kalıcı hava akımı kısıtlanması ile karakterize, yaygın, tedavi
edilebilir ve önlenebilir bir hastalıktır. Alevlenme sıklığı ve komorbiditelerin varlığı
hastalığın şiddetine katkıda bulunur. Uyku ile ilişkisi en cok araştırılan akciğer
hastalığı, kronik obstruktif akciğer hastalığıdır. Amerikan Uyku Akademisi yeni uluslar
arası uyku bozuklukları sınıflamasında kronik obstruktif akciğer hastalığı Alt Solunum
Yolları Obstrüksiyonuna Bağlı Uyku ile İlişkili Hipoventilasyon/ Hipoksemi başlığı
altında tanımlanmaktadır. Nokturnal oksijen desaturasyonu, KOAH hastalarında
morbidite ve mortaliteyi artıran en onemli uyku sorunudur. KOAH’ın en belirgin
semptomu olan nefes darlığını, KOAH hastaları nefes almak için daha çok çaba
harcama, bunalma, hava açlığı olarak adlandırırlar ve bu hastalarda nefes darlığı,
günlük aktivitelerinde kısıtlanma, yaşam kalitesinde kötüleşme ve anksiyetedepresyonun en belirgin nedenidir. Hastalarda; nefes darlığı, öksürük, balgam,
ventilasyon/perfüzyon (V/Q) dengesinde bozulma, artan solunum çabası, eşlik eden
hastalıklar ve tedavide kullanılan ilaçlar uyku kalitesinde bozulmalara neden
olabilmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre; 2030 yılında %8.6’lık payla üçüncü sırada
yer alması beklenen KOAH, günümüzde tüm ölümlerin %5.5’inden sorumlu olarak
beklenenden önce üçüncü sıraya yerleşmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu 2012
verilerine göre, Türkiye’de toplam 320 967 ölümden 31026’sı solunum sistemi
hastalıkları nedeniyle gerçekleşmiştir ve bu ölümlerin de 19 087’sinin (%61.5) nedeni
KOAH’tır. KOAH’lı hastalarda; uyku parçalanır, sık arousallar izlenir, gece hava yolu
direnci ve obstruksiyonu artar, oksijen desaturasyonu artar, hipoksi ve hiperkapni
gelişir, yardımcı solunum kaslarının kullanımı artar. Hasta uykuyu başlatmakta ve
sürdürmekte zorluk çeker. KOAH hastalarında kronik
bronşit ya da amfizem komponenti olan kişilerde nefes darlığı ve halsizlik dışında
üçüncü sırada görülen semptom %43 oranında olan uyku problemleri olmuştur.
KOAH’ta solunum kontrolü, uyku ve uyanıklıkta sağlıklı bireylerle aynı temel
özelliklere sahip olmasına karşın, solunum ve gaz değişimi olumsuz etkilenmekte ve
hızlı göz hareketleri (REM) sırasında solunum kaslarında görülen atoni hiperkapni ve
hipoksiyi derinleştirmektedir. Yapılan çalışmalarda KOAH hastalarının sağlıklı
bireylere oranla uyku kalitelerinin düşük olduğu
saptanmıştır. Hastalık yılının artmasıyla birlikte uyku problemlerinin arttığı
görülmüştür. Yalnız yaşayan KOAH hastalarının uyku kalitesi kötü bulunmuştur.
KOAH'ta ailenin sosyal desteğin en önemli parçası olduğu belirtilmekte ve yeterli aile
desteğine sahip hastaların tedavi, bakım ve rehabilitasyonunun olumlu yönde
270
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
etkilendiği, hastalığa uyumlarının arttığı ve hastalık semptomları ile daha iyi baş
edebildiği gösterilmiştir. Hastaneye yatan KOAHlı bireylerin yatmayan bireylere göre
uyku kalitelerinin daha kötü olduğu saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: KOAH, Uyku Kalitesi,Hemşirelik,Semptomlar
271
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
GEBELİKTE MADDE KULLANIMI ve PRENATAL BAĞIMLILIK
Aysel ÖZDEMİR1, Abdurrezzak GÜLTEKİN1, Funda BUDAK1
1 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı
Kadınlarda madde kullanımı, annelik ve doğurganlık özellikleri dikkate alındığında,
önemle üzerinde durulması gereken bir konudur. İntrauterin hayattayken anneleri
opioid madde kullanan bebeklerde, nörogelişimsel ve fiziksel olarak görülen çeşitli
bozuklukların yanında uterin hayatta prenatal bağımlılık; doğum sonu dönemde ise
neonatal yoksunluk görülmektedir. Bu derlemenin amacı gebelikte madde kullanımı ve
prenatal bağımlılık hakkında bilgi vermektir. Kadınlarda madde kullanımı giderek
erkeklerle aynı seviyeye yaklaşmaktadır. Lamy ve Thibaut’a göre tüm dünyada gebe
kadınların sigara kullanımı %20-30; alkol kullanımı % 15, kannabis kullanımı % 3-10,
kokain kullanımı % 0.5-3 arasında değişmektedir. Ülkemizde EMCDDA 2014 ulusal
raporuna göre, 15-64 yaş aralığındaki kadınların yaşamları boyunca en az bir kez
bağımlılık yapıcı maddeyi deneme oranı % 2.7 olarak tespit edilmiştir. Annenin madde
kullanım süresi ve dozuna bağlı olarak tahribat değişmekle birlikte, gebelikte madde
kullanımı bebekte büyüme, öğrenme, motor gelişim bozukluklarına, dil, dikkat, hafıza
gibi bilişsel bozukluklara neden olmaktadır. İskoçya’da 925 gebe ile yapılan bir
çalışmada gebelerin % 55.4’ ünün opioid kullandığı tespit edilmiştir. Opioid kullanan
gebelerde doğumsal komplikasyonlar 6 kat fazla bulunmuştur. Opioid kullanan
annelerin yenidoğanları intrauterin hayatta bu maddeye maruz kalarak fiziksel bağımlı
olmaktadır ve doğum sonu dönemde neonatal yoksunluk sendromu çekmektedirler.
Opioid bağımlısı annelerin bebekleri irritabilite, gastrointestinal disfonksiyon, solunum
sıkıntısı, esneme, hapşırma, ateş gibi opiat çekilme belirtileri göstermekte ve hastanede
uzun süre farmakolojik tedavi görmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde gebelerin madde
kullanımı giderek artmaktadır. Bu nedenle sağlık çalışanlarının madde bağımlılığı
konusunda temkinli yaklaşmaları, gebelerin bağımlılık özelliklerini sorgulamaları,
olguların erken dönemde tespitinin ve yönlendirilmesinin sağlanması gebe ve
yenidoğan sağlığı açısından önem arz etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Gebelik, Madde Bağımlılığı, Prematür Bağımlılık
272
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
GEBELİKTE İNTİHAR
Aysel ÖZDEMİR1, Abdurrezzak GÜLTEKİN1, Funda BUDAK1
1 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Psikiyatri Hemşireliği Anabilim Dalı
Gebelik, kadın yaşamının doğal bir sürecidir ve kadınlar bu süreç boyunca bedensel,
ruhsal ve sosyal açıdan birçok değişiklik yaşamaktadırlar. Gebenin bu değişikliklere
olumlu uyum gösterememesi ve çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilen stresle baş
edememesi durumunda anne ve çocuk için kriz dönemi başlamaktadır. Bu derlemenin
amacı gebelikte yaşanan ruhsal krizlerin yol açtığı intihar eylemleri hakkında bilgi
vermektir. Gebelikte ruhsal bozukluklar daha çok ikinci trimesterda gözlenmektedir.
Fark edilmeyen ve ya tedaviyi red eden ruhsal bozukluklar, annede madde kullanımına,
yetersiz beslenmeye, işlevsellik kaybına, yaşam kalitesinin azalmasına, majör
depresyona hatta intihara varan sonuçlar doğurabilmektedir. Her ne kadar gebelikte
intihar girişimleri düşük olsa da hem annenin hem de bebeğin yaşamını tehdit etmesi
bakımından önemli sonuçları vardır. Dünya genelinde yapılan çalışmalarda gebelikte
intihar oranları % 0.4 ve % 6.7 arasında iken yüksek riskli gebelerde bu oran % 5
civarındadır. Ülkemizde gebelik döneminde görülen intihar girişimleri ile ilgili yeterli
çalışma bulunmamaktadır. Yapılan bir çalışmada oran % 4.4 olarak bulunmuştur.
Gebelikte intihar vakaları daha çok, majör depresyon vakalarında, yüksek riskli
gebeliklerde, daha önceden psikiyatrik hastalık öyküsü olanlarda, istenmeyen
evliliklerde, istenmeyen gebeliklerde, çocuk gebeliklerde ve sosyal destek
yoksunluğunda görülmektedir. Zengin ve ark, 56 gebe ile yaptığı çalışmada, gebelerin
15’i can sıkıntısı nedeniyle, 12’si istenmeyen gebelik nedeniyle, 11’i duygusal
nedenlerle, 9’u aile içi şiddet nedeniyle acil servise intihar girişimi ile başvurmuştur.
Gebelikte intihar, anne ve bebeğin hayatını tehdit etmesi açısından önemlidir. Özellikle,
birinci basamakta hizmet veren sağlık personellerinin gebelikte ruh sağlığı hakkında
yeterli bilgiye sahip olması erken dönemde intihar girişimlerini nleyeceğinden eğitim
programları uygulanması önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Gebelik, İntihar, Gebelikte İntihar
273
1. Uluslararası Doğu Akdeniz Ebelik Kongresi
1st International Eastern Mediterranean Midwifery Congress
11-14 Mayıs / May 2017
Adana - Turkey
BAKTERİYEL VAJİNOZİS OLGULARINDA KENDİ KENDİNE VAJİNAL
ÖRNEK TOPLAMANIN ÖNEMİ
Burcu YILMAZ*, Nebahat ÖZERDOĞAN**
*Eskişehir Osmangazi Üniversitesi SBF, Ebelik Bölümü, Arş. Gör.
** Eskişehir Osmangazi Üniversitesi SBF, Ebelik Bölümü, Doç. Dr.
Bakteriyel vaginozis (BV), gebe ve gebe olmayan kadınlarda vajinitin ve anormal
vaginal akıntının en sık nedeni olup bugünkü çalışmalar gebe kadınların % 10-50'sinde
BV’i pozitif olarak bildirmektedir. BV, vaginal florada aerobik laktobasillerin azalması
ve anaerop Bacteroides, Peptostreptococcus, Gardnerella ve Mycoplasma türlerinin
artması ile karakterize bir tablodur. Bu organizmalardan gardnerella vaginalisin
postpartum bakteriyemi, endometrit, pelvik inflamatuvar hastalık, erken membran
rüptürü, erken doğum eylemi, koriyoamniyonitis, postoperatif enfeksiyonlar ve vaginal
abselerle ilişkili olduğu bulunmuştur. BV’in tanılamada kullanılan yöntemlerden birisi
Amsel kriterleridir ve BV’i şu dört kriterden üçünün bulunmasıyla tanımlar; 1. İncehomojen, kötü kokulu, vajinal duvarlara yapışan ancak silinebilen bir akıntı, 2.Vajinal
pH’ın 4,5’in üstünde olması, 3. Pozitif whiff testi. (Vajinal akıntı örneği %10 KOH ile
karıştırıldığında bayat balık kokusuna benzer bir koku yayılması). 4. İpucu hücrelerinin
(clue cell) görülmesidir. Diğer yandan Nugent ve arkadaşları, yaptıkları çalışmalarda
en sık rastlanan bakteri olarak, Laktobasillus, Gardnerella /Bakterioides ve
Mobilincus’u bildirmişlerdir. Bu üç morfotipi kullanılarak BV tanısında
kullanılabilecek ve 0-10 arasında değişen bir skorlama sistemi (Nugent puanlama
sistemi) oluşturulmuştur. Yapılan çalışmalarda Nugent puanlama sistemi güvenilir
olarak bildirilmektedir. Vajinal akıntıdan sürüntü alma işlemi genellikle pelvik
muayene sırasında sağlık personeli tarafından yapılmaktadır. Bununla birlikte, kendi
kendine toplanan vajinal sürüntülerin BV tanılanmasında kullanılması, epidemiyolojik
çalışmalar için verimli olabilir. Bunun için kullanılan kitlerde vajinadan sürüntü alınan
kartlar, özel geliştirilmiş renk skalasına göre değerlendirilmektedir. Nelson ve
arkadaşlarının gebelerle yaptıkları çalışmada kendi kendine sürüntü toplama ile yapılan
testlerin pozitif veya negatif BV sonuçları ile spekulum muayenesi ile elde edilen test
sonuçlarının güçlü bir uyumluluk gösterdiği belirtilmiştir. Ayrıca kendi kendine
sürüntü toplama yönteminin kadınlar tarafından daha kabul edilebilir olduğu ve cinsel
yolla bulaşan hastalıklar da dâhil birçok vajinal durumu tanılamada kullanışlı olduğunu
bildirilmektedir. Kültürel açıdan da bakıldığında, kadınlar üreme sistemi
enfeksiyonlarının taranması için spekulum muayenesi konusunda daha isteksiz
olabilmektedirler. Vajinal kitlerin kullanımı hem kadınlar için uygulaması kolay hem
de sağlık kuruluşu için zaman, iş gücü ve maliyeti açısından daha verimli olabilir. Bu
yöntemle kısa sürede daha çok BV tanılaması yapılarak kadınların üreme sağlığı
kalitesinin arttırılmasına katkı sağlanmış olur. Vajinal kitlerin kullanımının
yaygınlaştırılması için bu alanda yapılacak yeni çalışmalara, ebe ve diğer sağlık
personelinin konu ile ilgili farkındalıklarının artırılmasına ihtiyaç vardır.
274
Download