BORÇLAR GENEL 2 Borç neden doğar? - sözleşmeden - haksız fiilden - sebepsiz zenginleşmeden - vekaletsiz iş görme (kanunda ele alınmayan) DOĞRUDAN DOĞRUYA KANUNDAN DOĞAN BORÇ İLİŞKİLERİ borç ve alacak daha kapsamlı bir tabirle borç ilişkisi tarafların arzu ettiği şekilde değil doğrudan kanunla doğar. Tarafların açık veya zımni iradesinin bu noktada önemi yoktur. Haksız fiilden doğan borç ilişkileri bu anlamda doğrudan doğruya kanundan doğan borç ilişkileri kapsamında yer almaktadır. Sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkileri ve fiili sözleşmeden doğan borç ilişkileri de bu kapsamda değerlendirilmektedir. (fiili sözleşmeden kasıt “vekaletsiz iş görme”dir.) !!! Haksız fiilden doğan borç ilişkileri doğrudan doğruya kanundan doğan borç ilişkilerinin en önemlisidir. Haksız fiiller TBK 1. KISIM GENEL HÜKÜMLER başlığı altında düzenlenmiştir. (ikinci ayrım) Haksız fiili düzenleyen kurallar “Sorumluluk hukuku”nu oluşturur. Dar anlamda haksız fiil sorumluluğu: kusur sorumluluğu. Kusurlu davranışta bulunan kimsenin bu kapsamda tazminat sorumluluğu ortaya çıkmaktadır. Tazminat sorumluluğu sonucu zarar faile ödetilir. Geniş anlamda haksız fiil sorumluluğu: kusursuz sorumluluk. Sebep sorumluluğu halleri ÖRN: Ev başkanının sorumluluğu geniş anlamda haksız fiil sorumluluğu çerçevesinde değerlendirilir. Ev başkanı fiilinden dolayı değil, denetim ve gözetim sorumluluğunu tam olarak yerine getirmediğinden sorumlu tutulur. ÖRN: Hayvan bulunduranın, işçi çalıştıranın sorumluluğu da bu kapsamda değerlendirilmektedir. Kişi her ne kadar sorumlu olmasa da tazminat yükümlülüğü doğacaktır. ... ile sorumluluk: borcunu tam veya gereği gibi yerine getirmeyen borçlunun marvarlığına alacaklının yetkili devlet organlarınca el koyması. (icra daireleri) ... den sorumluluk: bir kişinin hukuk düzeninin koymuş olduğu genel bir hukuki ödevine ya da hukuki bir ilişkiden doğan özel bir yükümlülüğe aykırı davranışından doğan sorumluluğu ifade eder. (sözleşme içi sorumluluk – sözleşme dışı sorumluluk) Doktrine göre dar ve teknik anlamda sorumluluktan anlaşılması geren sözleşme dışı sorumluluktur. Sözleşme içi sorumluluk bu kapsamda değerlendirilmez. ÖRN: hakaret, mala zarar verme vs. sözleşme dışı sorumluluk örneğidir. !!! Sorumluluk hukukunun konusu zarar verenin (failin) zarar görenin (mağdurun) uğradığı zararı gidermesidir. Bu kapsamda sorumluluk hukukuna tazminat hukuku da demek mümkündür. - geniş anlamda sorumluluk hukuku - dar anlamda sorumluluk hukuku - en dar anlamda sorumluluk hukuku - Geniş anlamda sorumluluk hukuku akdi (sözleşmesel) ve sözleşme dışı sorumluluğu kapsamaktadır. Fransız hukukçuları sorumluluk hukuku kavramını geniş anlamda kullanmaktadır. - Dar anlamda sorumluluk hukuku ise yalnızca sözleşme dışı sorumluluğu konu eder. Alman, Avusturya, İsviçre hukukçuları ve dolayısıyla TBK, sorumluluk hukukunu dar anlamda ele almaktadır. Sorumluluk hukuku sözleşme dışı zararlardan doğan tazmin yükümlülüğünü düzenleyen objektif kurallar bütünüdür. - En dar anlamda sorumluluk hukuku yalnız özel kanunlarda düzenlenmiş olan kusursuz sorumluluk yani “SEBEP VE TEHLİKE SORUMLULUĞU” halleridir. İsviçre federal mah. Bir kararında bu hale örnek oluşturmuştur. SORUMLULUK İLKELERİ (SEBEPLERİ) Herkes mal ve şahıs varlığında meydana gelen zarara bizzat katlanmak zorundadır. Casum Sentit Dominus: Zarara bizzat o zararın meydana geldiği kişi katlanır. ÖRN: Yüzmek için nehre giren kimsnein nehirde boğularak yaşamını yitirmesi, araba kullanan kimsenin virajı alamayıp uçurumdan yuvarlanması suretiyle yaşamını yitirmesi... Bu gibi durumlarda zarara ölen kişinin yakınları katlanmaktadır. !!! Ancak bazı durumlarda bu ilkenin katı ve mutlak bir biçimde uygulanması haksızlıklara, zarara yol açabilmektedir. ÖRN: Havuzda yüzerken işletme içerisinde kurtarma ekibi bulunmaması suretiyle boğularak yaşaımını yitiren kimse, şehirlerarası bir otobüs ile yolculuk eden kimsenin trafik kazası sonucu hayatını kaybetmesi hali... Bu gibi durumlarda ise casum sentit dominus ilkesinin mutlak bir biçimde uygulanması haksızlık yaratacaktır. Söz konusu ilkeye istisnalar getirilmiştir. Bazı sebeplerin bulunması halinde zarar görenin uğradığı zararı başka kişilere zarar görenin yükletme (aktarma) imkanı kabul edilmiştir. Başka kimselerden kasıt yakınşarı dışında kalan kimselerdir. Zararın başka kişilere yükletilmesini haklı bulduran sebepler sorumluluk sebepleridir. Sorumluluk sebeplerinden birinin mevcut olması halinde zarar gören, uğramış olduğu zararın tazminini başka bir kimseden isteyebilir. SORUMLULUK SEBEPLERİ 1- KUSUR 2- SÖZLEŞME 3- KANUN Kusur, sorumluluk sebeplerinin başında gelen bir kavramdır. TBK MADDE 43: Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici, fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile ahlaka aykırı bir fiille başkasına zarar veren de bu zararı gidermekle yükümlüdür. ----Kusur sorumluluğu: dar anlamda haksız fiil sorumluluğu Bir kimse sözleşmeyle bir başkasının uğrayacağı zararı gidermeyi (tazmin yükümlülüğünü üstlenebilir. Bu kavram ile bahsedilmez. İstenen sözleşmesel sorumluluk değil, bir kimsenin karşı tarafla yapacağı bir sözleşme ile karşı tarafın zararını gidermeyi (tazmin yükümlülüğünü) üzerine almasıdır. Zararı yüklenen kişinin zararın doğmasında kusurlu bir davranışı söz konusu değildir. Sorumluluğunu ve dolayısıyla zarar giderme yükümlülüğnü doğuran sözleşmelerin başında sigorta sözleşmeleri akla gelmektedir. Sigortacı ödenecek belli bir prim karşılığında sigorta ettirene karşı sigortalı yönünden tehlikenin gerçekleşmesi halinde doğacak zararı gidermeyi taahhüt etmektedir. Kefalet ve garanti sözleşmeleri de bu kapsamda değerlendirilmektedir. Bir kanun hükmü de sorumluluk sebebi olabilir. Kanunun sorumluluk sebebi olduğu hallerde zararın başka bir kişiye yükletilebilmesi için kusur veya sözleşmeden doğması gerekmez. Gerçekleşen zarar, kusur ve sözleşmeden bağımsız olarak kanun gereği bir başka kimseye yükletilir. Sorumluluk sebebinin bir kanun veya kanun hükmü olduğu örnekler: 1 – Kusursuz sorumluluk halleri (adam çalıştıran, evcil hayvan bulunduran, yapı maliki, TMK ev başkanı...) 2- Tehlike sorumluluğu 3- Vekaletsiz iş görme 4- Kanundan doğan zorunlu sigorta hali HUKUKİ SORUMLULUĞUN TÜRLERİ: 1- KUSUR SORUMLULUĞU 2- KUSURSUZ SORUMLULUK 3- HUKUKA UYGUN MÜDAHALEDEN DOĞAN SORUMLULUK Sorumluluk türlerinden en yaygın ve en geniş kullanılanı kusur sorumluluğudur. Sorumluluk, zarar veren kişinin kusurlu davranışına dayanmaktadır. Zarar verici davranış belli bir kimseye bağlandığı için doktrinde kusur sorumluluğu yerine “subjektif sorumluluk” kavramı da kullanılmaktadır. Tehlike sorumluluğu: havai fişek fabrikası işletenin sorumluluğu Kusur sorumluluğunda, sorumluluğun en önemli unsuru kusurdur. Sorumluluğun kurucu unsurudur. **KUSUR OLMADAN SORUMLULUK OLMAZ** Aynı zamanda sorumluluğun doğması için zarar, uygun illiyet bağı ve hukuka aykırılık unsurları var olmalıdır. Unsurlar kümülatif olarak gerçekleşmiş olmalıdır. Zararı doğuran sebepler açısından kusurlu davarnış dışında bazı sebepler de olabilir: beklenmedik hal, fans majör, zorlayıcı sebep... Kusur sorumluluğunda kusur olumlu ve olumsuz bazı etkilere sahiptir. Kusurun olumlu etkisi sorumluluğun kurucu unsuru olmasıdır. Buna göre zara veren ancak kusurlu olması halinde zararı gidermekle yükümlü olacaktır. Kusurun olumsuz etkisi ise kusurun mevcut olmadığı yerde sorumluluğun da bulunmayacağı anlamına gelmektedir. Adalet felsefesi açısından bakıldığında kusur sorumluluğu adalet olgularına uygundur. Bunun gerekçesi kusurun zarar verenin ahlaki verya hukuki yandan kınanabilir bir davranışı olarak nitelendirilmesidir. Kınanan davranış tazminat sorumluluğu dolayısıyla tazmin edilir, böylece adaletsizlik duygusu törpülenir. HAKSIZ FİİL SORUMLULUĞU Bir kimsenin aralarında bir ilişki mevcut olmaksızın hukuka aykırı bir fiiliyle başka bir kimseye vermiş olduğu zararları gidermekle (tazmin etmekle) yükümlü olması haksız fiil sorumluluğunu ifade eder. Haksız fiil sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için failin kusurunun bulunması da gerekli olduğundan bu aynı zamanda kusura dayanan sorumluluktur. Ancak bunun yanında kusurululuğun aranmadığı bazı istisnai durumlar da vardır ki bunlara da kusursuz sorumluluk (sebep sorumluluğu) denir. Haksız fiil TBK 49-76 maddeleri arasında düzenlenmiştir. Kanun koyucu belirtilen maddelerde bu müessesenin tanımını yapmamıştır. Doktrinde ise haksız fiil hukuk düzeninin izin vermediği ve hoş karşılamadığı zarar verici eylem ve davranışlar olarak tanımlanmıştır. Haksız fiilin işlenmesiyle birlikte fail ile mağdur arasında borç ilişkisi kurulmuş olur. Haksız fiillerin borç ilişkisinin kaynağı olması da bundan kaynaklanmaktadır. Bu borç ilişkisi sözleşmesel bir ilişki olmamakla, faiilin işlenmesiyle hemen kurulur. HAKSIZ FİİLİN UNSURLARI 1- Dar anlamda haksız fiilin unsurları: fiil, zarar, uygun illiyet bağı, kusur, hukuka aykıırılık (kurucu unsurlar) Bu unsurlar somut olayda kümülatif olarak bulunmaktadır. Fiil: insan davranışı olup hem bir şey yapma anlamındaki olumlu davranışı hem de bir şey yapmama anlamındaki olumsuz davranışı ifade eder. Zarar: sorumluluğun ve dolayısıyla tazminat borcunun ve haksız fiilin en önemli unsuru olmakta, sorumluluk hukukunda tazminat borcunun doğabilmesi için hukuka aykırı bir davranışın sonucunda zararın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Zararın olmadığı yerde hukuki sorumluluk doğmaz. Ceza hukukunun aksine sorumluluk hukukunda salt tehlike halinin söz konusu olması bir sorumluluk doğurmaz. Ceza hukukunda suça teşebbüs halinde failin cezalandırılabilmesi mümkünken sorumluluk hukukunda zarar vermeye teşebbüs tazminat halini doğurmaz. Zira sorumluluk hukukunun başlıca amacı cezalandırmak değil, gerçekleşen zararı tazmin ettirmektir. Tazmin borcunun doğması için zarar da doğmuş olmalıdır. Doktrin ve uygulamada zarar, geniş ve dar anlamda tanımlanmakta, kanun koyucu herhangi bir tanım yapmamıştır. Dar anlamdaki zarar teknik anlamdaki maddi zararı ifade eder. Maddi zarar: bir kimsenin iradesi dışında meydana gelen malvarlığında eksilmeye yol açan zarardır. Maddi zarara bu sebeple “malvarlığı zararı” da denmektedir. Geniş anlamda zara ise kişinin malvarlığında uğradığı zararla birlikte şahıs varlığında uğradığı manevi zararı da kapsamaktadır. Manevi zarar bir kişinin kişilik değerlerinde (kişi varlığı, manevi değerler) iradesi dışında meydana gelen eksilmeleri ifade eder. (objektif eksilme) Türk ve İsviçre hukukunda zarar kavramından daha çok maddi zarar anlaşılmaktadır. Avusturya, alman ve fransız hukukları ise geniş anlamda zarar anlaşılmaktadır. Uygun illiyet bağı: aslında bu bir teori olmakta, Türk hukukunda şart teorisi kabul edilmemekte. Uygun illiyet bağı teorisi kabul edilmektedir. İlliyet bağı sorumluluğun asli şartı ve tazminat hukukunun temel ilkesidir. İlliyet ortaya çıkan zararla söz konusu davranış veya olay arasında bir sebep sonuç bağı bulunmasıdır. A, B’yi silahla vurmak suretiyle öldürmüştür. Bu noktada bir haksız fiil sorumluluğu meydana gelmekte, taraflar arasında bir borç ilişkisi doğmaktadır. Öldürme sebep unsuru iken ölümden doğan zararlar sonuç unsurunu oluşturur. Sebep ile sonuç arasındaki bağ ise illiyet bağıdır. Bugün Türk, Alman, İsviçre hukukuna hakim olan teori uygun illiyet bağı teorisidir. Bu teoriye göre olayların normal akışına ve genel hayat tecrübelerine göre ortaya çıkan sonucu meydana getirmeye elverişli olan sebep sorumluluğunu doğuran sebeptir. Faile yüklenen davranışın her şeyden önce zararlı sonucun zorunlu şarkı olması gerekmektedir. -Uygun İlliyet Bağının Yokluğu Halleri: İlliyet bağını kesen sebepler illiyet bağı olmazsa zarar veren sorumluluktan kurtulur. İlliyet bağını kesen sebepler 1- mücbir sebep (fors majör) 2- zarar görenin kusuru 3- üçüncü kişinin kusuru mücbir sebep (zorlayıcı sebep): kanunda bir tanımı olmamakta, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen genel bir davranış normunun ya da borcunun ihlaline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan (kaçınılmazlık unsuru) öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan (öngörülemezlik ilkesi) olağanüstü olaya mücbir sebep denir. Mücbir sebep: haricilik unsuru + kaçılınmazlık unsuru + öngörülemezlik unsuru !!kümülatif olmalı mücbir sebep doğal, sosyal veya hukuki bir olay olabileceği gibi insandan kaynaklı (beşeri) bir davranış da olabilir. Yıldırım düşmesi, deprem, yer çökmesi vs. doğal savaş, darbe, ihtilal beşeri siyasi amaç (grev vs.) sosyal ithalat ve ihracak kısıtlamaları vs. hukuki mücbir sebep halleridir. Zarar veren (borçlu, fail) mücbir sebebi ispat ettiği takdirde doğan zararlardan sorumlu olmayabilir. İspat külfeti failin üzerindedir. Zarar görenin kusuru: illiyet bağını kesmiş ise zarar veren sorumluluktan kurtulur. Bu noktada zarar görenin tam kusurundan bahsedilmelidir. Zara görenin kusuru illiyet bağını kesmemiş, sadece zararın doğumuna diğer sebeplerle birlikte katkıda bulunmuşsa bu durumda sorumluluktan kurtulmadan değil, tazminatta indirim halinden söz edilmelidir. Zarar, zarar görenin kusuru sonucu doğmuş olmalıdır. Motosiklet sürücüsünün kamyona çarpmak suretiyle yaralanması: zarar görenin kusuru. Bu durumda kamyon sürücüsü sorumlu olmayacaktır. Tren gelirken kendini demir yoluna atmak suretiyle intihar eden kişi: zarar görenin kusuru. İlliyet bağı makiniste bağlanamayacaktır. Üçüncü kişinin kusuru: üçüncü kişinin davranışı kusurulu olabileceği gibi kusursuz bir davranış da olabilir. Üçüncü kişinin kusurlu davranışı illliyet bağını kesecek yoğunlukta ise fail sorumluluktan kurtulacaktır. Üçüncü kişinin kusuru ile zarar görenin kusurunun illiyet bağının kesilebilmesi için gereken yoğunluğu karşılaştırmasında 3. kişinin daha yoğun kusuru bulunması gerketiği ifade edilir. A, evinin kapısının önüne yağ dökmüştür. Apartman görevlisi olan B de yağ lekesi bulunan yeri temizlemeyi ihmal etmiş ve burada düşerek bacağını kırmıştır. B’nin A’ya tazminat davası açması halinde A, B’nin kusurlu davranışını öne sürerek kendirinin gerçekleştirdiği ilk sebeple zararlı sonuç arasındaki illiyet bağının B’nin kusurlu davranışı sonucu kesildiğini ve bu nedenle sorumluluktan kurtulması gerektiğini ileri sürebilir (zarar görenin kusuru) Bu örneği A’nin yağ dökmesi, B’nin temizlemeyi ihmal etmesi ve C’nin yağ dolayısıyla düşüp bacağını kırması şeklinde değerlendirirsek A, B’nin ihmalini ispatlamak suretiyle sorumluluktan kurtulabilir. Bir yaya, otomobilin çarpması suretiyle yaralanmıştır. Bu yaralanma pek tehlikeli olmamakla birlikte ağır kan kaybına neden olmuştur. Kaldırıldığı hastane personelinin kusurlu davranışı neticesinde yaya hayatını kaybetmiştir. Ölüm ile trafik kazası arasındaki illiyet bağı hastane personelinin kusurlu davranışı sonucu kesilmiştir ve dolayısıyla sürücü yalnızca vücut bütünlüğünün ihlalinden sorumlu olacaktır. Hastane personeli ise ölümden sorumlu tutulacaktır. Hastane personelinin kusuru illiyet bağını kesecek yoğunlukta değilse bu noktada ortak illiyet hali söz konusu olacaktır. Hukuka uygunluk sebeplerinin bulunduğu hallerde davranış başından itibaren hukuka uygun kabul edilir. Kanunun verdiği yetkinin kullanılması, özel hukuktan doğan bir hakkın kullanılması, zarar görenin zarara razı olması (bu rıza zımni de olabilir.) buna örnektir. Zarar görenin zarara sonradan razı olması halinde (icazet, onama) fiilin hukuka aykırılığı ortadan kalkmaz. Yalnızca tazminat talebi ortadan kalkar. Vekaletsiz iş görme: vekaletsiz iş gören kişinin fiili hukuka uygunluk sebebir. Bunun için vekaletsiz iş görmenin “gerçek” bir vekaletsiz iş görme olması gerekmektedir. Vekaletsiz iş görenin başkasının işini görme iradesiyle hareket etmesi, o kişinin çıkarına ve muhtemel menfaatine uygun davranması vekaletsiz iş görmedir. ...bilincini kaybetmiş şekilde hastaneye kaldırılan hastanın ameliyat edilmesi gerçek vekaletsiz iş görmedir. Gerçek olmayan vekaletsiz iş görme: işin görülmesi iş sahibinin muhtemel iradesi ve çıkarına uygun değilse iş gören kişinin fiili hukuka aykırı olmakla birlikte haksız fiil oluşturmaz. Bu durumda vekaletsiz iş görme tesis eden hukuki ilişkinin ihlali söz konusu olur. Vekaletsiz iş görmeden kaynaklı bir zarar doğmuşsa haksız fiil hükümlerine göre tazmini sağlanamaz. Vekaletsiz iş görme hükümleri çerçevesince tazmin sorumluluğu yerine getirilir. ...ünlü bir kişinin fotoğrafını kendisinin haberi olmaksızın bir derginin kapağına basmak suretiyle kazanç elde edilmesi gerçek olmayan bir vekaletsiz iş görmedir. Haklı savunma: bir kimsenin kendisinin veya bir başkasının hukuki varlığını bir kişinin mevcut vveya çok yakın hukuki saldırısından kurtarmak için zorunlu bir savunma fiilidir. Haklı savunmanın olabilmesi için gerekli bazı şartlar vardır ve bu şartlar kümülatif olarak var olmalıdır. Haklı savunmada bulunan kişinin kendisinin veya 3. kişinin şahıs ya da malvarlığına karşı yönelmiş bir saldırı olmalıdır. Saldırı devam ediyor olmalıdır. Saldırı hukuka aykırı olmalıdır. Savunmayla saldırı arasında uygun bir oran (denge) bulunmalıdır. Savunma fiili saldırgana karşı yapılmalıdır. Saldırının hukuka aykırı olması: polise, icra memuruna vs. kamu görevinden dolayı kullandığı yetki çerçevesinde hareketi dolayısıyla haklı savunmada bulunmasından söz edilemez. Saldırıda bulunan kişi zorunluluk (iztırar) hali veya haklı güç kullanmak durumunda ise işlenen fiil saldırı sayılmamakla haklı savunma kabul edilmez. Aşkın savuna fiilleri hukuka aykırılık teşkil edecektir. Savunma ile saldırı arasında denge bulunmalıdır. Şartların gerçekleşmesi halinde haklı savunma hukuka uygun olacaktır. Zorunluluk hali: (sadece malvarlığına zarar verilebilir.) bir kimsenin kendisine ya da diğer bir kişinin şahıs veya malvarlığına açık ya da yakın bir zarar tehlikesinden korumak için başkasının malvarlığına zarar vermesi zorunluluk halidir. Zorunluluk halinde işlenen fiil üstün yarar ilkesinin bir uygulama türü olarak karşımıza çıktığından hukuka aykırılık teşkil etmez. ...Köpek saldırması sonucu kişinin evin bahçesinde bulunan sandalyeyi kırmak suretiyle korunmak için tahtayı kullanması. Bu durumda zorunluluk hali söz konusu olduğundan tazmin sorumluluğu doğmaz. Zorunluluk halinin şartları: - şahsa ya da mala yönelmiş açık ya da yakın bir zarar tehlikesi - zarar tehlikesinin kaynağı malına zarar verilecek kişi olmamalıdır - haklı savunma olur - zarar tehlikesinden korunmak için yalnızca mala zarar verilmiş olmalıdır. Denge olmalıdır. - zarar tehlikesinden korunma, mala zarar vermeden mümkün olmayacak nitelikte olmalıdır. Tazminat hakimin takdirine bırakılır kişinin hakkını kendi gücüyle koruması: kural ihkak-ı hak yasağı olsa da istisnalar vardır. Bir hakkın kamu makamlarının müdahalesi ile korunmasının mümkün olmadığı hallerde gü kullanma yoluyla hakkın korunmasına izin verilmektedir. Hakkaniyet sorumluluğunun doğması için gerekli bazı şartlar vardır. 1 – zarar veren ayırt etme gücünden yoksun olmalı. Geçici ve sürekli yoksunluk bu hususta fark etmese de ayırt etme gücünden geçici yoksun olan kimse bu yoksunlukta kendi kusuru olmadığını ispat ederse TBK madde 59’a göre sorumluluktan kurtulabilme imkanına da sahiptir. Ayırt etme gücünden yoksun olan kimsenin hakaret etmek suretiyle verdiği manevi zarar karşılanmaz. Kendi kusuruyla ayırt etme gücünden yoksun kalmışsa TBK 49 çerçevesinde (kusur sorumluluğu) verilen zararın tazmini sağlanır. 2 – hakkaniyet tazminat verilmesini gerektirmelidir. Bu noktada zarar verenin ekonomik durumu önem arz etmektedir. Hakim gerekli takdir yetkisini kullanır. Zarar veren ekonomik açıdan güçlü, zarar gören de güçsüz olmalıdır. ÖZEN SORUMLULUĞU: 1 – Adam çalıştıranın sorumluluğu 2 – hayvan bulunduranın sorumluluğu 3 – yapı malikinin sorumluluğu 4 – ev başkanının sorumluluğu (TMK) 5 – taşınmaz malikinin sorumluluğu (TMK) TBK 66: Adam çalıştıran, çalışanın kendisine verilen işin yapılması sırasında başkalarına verdiği zararı gidermekle yükümlüdür. Adam çalıştıran; çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat verirken, gözetim ve denetimde bulunurken zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse sorumlu olmaz (KURTULUŞ KANITI) bir işletmede adam çalıştıran, işletmenin çalışma düzeninin zararın doğmasını önlemeye elverişli olduğunu ispat etmedikçe o işletmenin faaliyetleri dolayısıyla sebep olunan zararı gidermekle yükümlüdür. Adam çalıştıran, ödediği tazminat için zarar veren çalışana ancak onun bizzat sorumlu olduğu ölçüde rücu hakkına sahiptir. Adam çalıştıranın kusursuz sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için çalışıtırılan kişinin fiilinin haksız fiilin unsurlarını bulundurması gerekir. İş sırasında olması gerekir (fonksiyonel bağlılık) zamanaşımı hususu: haksız fiil sorumluluğu kapsamında olduğunda 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüş, madde 116 ise sözleşmesel sorumluluk olduğundan 10 yıllık zamanaşımı süresini öngörmüştür. Sorumluluktan kurtulabilme imkanı: kurtuluş kanıtı SORUMLULUĞUN YARIŞMASI: Aynı olayda her iki sorumluluğun şartları gerçekleşince taleplerin yarışması hali söz konusu olabilir. Böyle bir durumda sözleşmeden doğan bir borcun ihlali aynı zamanda genel bir davranış normunu ihlal ediyorsa (haksız fiil) zarar gören isterse madde 66’ya göre zararını tazmin edebileceği gibi isterse sözleşmesel sorumluluk kapsamında 116’ya başvurarak oluşan zararı talep edebilir. TBK, hayvan bulunduranı bu hayvanın verdiği zararlardan sorumlu tutmaktadır. Fiili hakimiyet = zilyetlik = elde bulundurma zilyetlik hakka dayanmayabilir. (örn. Hırsızlık) hayvan bulunduran kurtuluş kanıtı ile sorumluluktan kurtulabilir. Hayvan başka birinin hayvanı tarafından ürkütülmüş olursa rücu hakkı saklıdır. Bir kişinin hayvanı, başkasının taşınması üzerinde bir zarar verdiği takdirde taşınmazın zilyedi o hayvanı yakalayabilir, zararı giderilinceye kadar alıkoyabilir, hatta durum ve koşullar haklı gösteriyorsa hayvanı diğer yollarla etkisiz hale getirebilir. (öldürme) bu durumda taşınmazın zilyedi derhal hayvan sahibine bilgi vermek ve sahibini bilmiyorsa onun bulunması için gerekli girişimleri yapmak zorundadır. Yapı malikinin sorumluluğu: bina yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. İntifa ve oturma hakkı sahipleri de binanın bakımındaki eksikliklerden doğan zararlardan malikle birlikte müteselsilen sorumludurlar. Sorumluların bu sebeplerde kendilerine karşı sorumlu olan diğer kişilere rücu hakları saklıdır tehlike sorumluluğu ya da özen sorumluluğu olarak da nitelendiren iki farklı görüş vardır. Taşınmaz malikinin sorumluluğu TBK’da değil, TMK’da düzenlenmiştir. Kusursuz sorumluluk halidir. TEHLİKE SORUMLULUĞU ve DENKLEŞTİRME MADDE 71: önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmenin faaliyetinden zarar doğduğu takdirde bu zararın işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumludur. Müspet zenginleşme: bir malın veya hakkın malvarlığına katılması belirli bir tehlike hali için öngörülen özel sorumluluk hükümleri saklıdır. Önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmenin bu tür faaliyetine hukuk düzenince izin verilmiş olsa bile zarar görenler bu işletmenin faaliyetinin sebep olduğu zararların uygun bir şekilde denkleştirilmesini isteyebilirler. SEBEPSİZ ZENGİNLEŞMEDEN DOĞAN BORÇ İLİŞKİLERİ Kanunen borç neden doğar? - sözleşme - haksız fiil - sebepsiz zenginleşme sebepsiz zenginleşme tbk 77-82 arasında düzenlenmiştir. Sebepsiz zenginleşme dolayısıyla zenginleşen taraf ile fakirleşen taraf arasında kanundan dolayı hemen bir borç ilişkisi doğar. Bağışlama sözleşmesi tbk 295 halinde sebepsiz zenginleşme olur Sebepsiz Zengileşmenin Şartları (borç ilişkisinin doğması için) 1 – zenginleşmenin olması (bir başkasının malvarlığından veya emeğinden) 2 – fakirmleşmenin olması 3 - zenginleşme ve fakirleşme arasında illiyet bağının olması 4 – haklı bir sebebin bulunmaması malvarlığı artışı şart değil. Eksilmesi gerekirken eksilmeme durumu da olur işçi maaşlarının ödenmemesi sebepsiz zengileşme olmaz. Sözleşmesel ilişkidir zenginleşme malvarlığı veya emek kaynaklı olabilir. İlliyet bağı olmalıdır. Eğer mutlak butlan sonucu sözleşme geçersiz hale gelmişse taraflar edimlerini sebepsiz zenginleşme davası ile talep edebilirler bazı edimler geri istenemez - hukuka ahlaka aykırılık - zamanaşımı - ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi borçlanmadığı edimi kendi isteğiyle yerine getiren kimse ancak kendisini borçlu sanarak yerine getirdiğini ispat ederse geri isteyebilir. Aynen geri verme mümkün değilse nakden geri verme gerekir. MASRAFLARIN ÖDENMESİ sebepsiz zenginleşen söz konusu şey üzerinde birtakım masraflar yapmış olabilir. Geri isteme hakkı doğar (iyiniyetli ve zorunlu giderler) yararlı giderler iyiniyetli değilse zorunlu ve yararlı giderlerinden sadece geri verme zamanında mevcut olan değer artışını isteyebilir zenginleşen, iyiniyetli olup olmadığına bakılmaksızın diğer giderlerin ödenmesini isteyemez. Ancak kendisine karşılık önerilmişse o şey ile birleştirildiği ve zararsızca ayrılması mümkün olan eklemeleri geri vermeden önce ayırıp alabilir. Zenginleşenin iyiniyetli olmaması halinde: 1 – sadece yaptığı zorunlu masrafları talep edebilir 2 – geri verme zamanında o şeyde meydana gelen fazlalık oranında faydalı masraflarını isteyebilir. Geri verme talebi fakirleşen tarafın zenginleşen tarafa karşı açacağı sebepsiz zenginleşme davası ile sağlanır. Sebepsiz zenginleşme tek taraflı hukuki işlemle, yenilik doğurucu hakla değil, muhabbak surette davayla gözetilmelidir. İFA Borcun İfası İfa, edime uygun fiili davranıştır. Borç ilişkisinin konusunu oluşturan edimin borçlu tarafından alacaklıya karşı yerine getirilmesi ve böylelikle de borç ilişkisinin sona erdirilmesidir. !!! İFA BORCU SONA ERDİRİR, ANCAK; bir borç ilişkisinin sona ermiş olması için o ilişkiden doğmuş olan ayni ve fer’i bütün borçların ifa edilmiş olması şarttır. Her borç ilişkisinin bir amacı vardır: ifa. İfanın konusu ile borcun konusu aynı olmalıdır. Alacaklı üçüncü kişinin ifa teklifini kabul etmek zorunda değildir. Alacağın icrası söz konusuysa borçlu, icra dairesine ödeme yapar. Alacaklı iflas etmişse borçlu, iflas masasına ödeme yapar. Borçlu mahkeme kararıyla üçüncü bir kişiye ödeme yapabilir. İfa yeri: sözleşme serbestisi çerçevesinde taraflarca belirlenir. Bunun yanında ifa yeri özel kanun hükümlerince yapılacak işin özelliklerine göre de belirlenmiş olabilir (satış sözleşmesi vs.) para borçları tbk 99 gereğince esas olarak nakit olarak ve memleket parasıyla ödenir. Para borcunun çek, bono, polişe veya alacaklının bankadaki hesabına para yatırılması suretiyle ödenmesi ancak alacaklının bunu kabul etmesi şartıyla geçerli bir ifa olarak kabul edilir. Para borçlarının posta havalesi suretiyle ifa edilmiş sayılabilmesi için konutta veya başka bir tabirle ikametgahta ödenmesi havale yoluysa gönderilmiş olması gerekmektedir. Para borçlarının ifa yeri ile ilgili bir istisna da vardır: kıymetli evrat kimi yazarlara göre borçlar doğumları sırasında borçlunun yerleşim yerinde ifa edilir. Alacaklı veya temsilci borçlunun yerleşim yerine gelerek orada ifa isteminde bulunacaktır. Bu tür borca aranacak borç denir. İfa zamanı: muacceliyet denir. Bu anın gelmesiyle borç muaccel borç, alacak da muaccel alacak adını alır. Her borç doğduğu anda muaccel olur ve hemen ifası istenebilir. (kural olarak) bazen bir borç kanun tarafından süreye bağlanmış olabilir. Borç muaccel olmadan (müeccel iken) borcun ifası alacaklı tarafından istenemeyecektir. Bu sürenin sonunda borçlunun ileride ifayı gerçekleştirmekle yükümlü olduğu ana “vade” denir. Bu anın gelmesiyle müeccel borç muaccel borç halini alır ve hemen ifası istenebilir. Vadenin taraflarca kararlaştırılma şekillerince vade olarak bir ayın başı veya sonu belirtilmişse bundan ayın 1. ve sonuncu günü anlaşılır. Ayın ortasından anlaşılması gereken ise ayın 15. günüdür. Borcun ifasi için gün belirtilmemişse, sadece ay belirtilmişse bundan o ayın son günü anlaşılır. Borcun bağlandığı süre gün, ay, yıl olarak ifade edilmişse m. 92. vadenin kanunda tatil olarak kabul edilen bir güne rastlaması halinde kendiliğinden bu günü izleyen ve taitl olmayan ilk güne geçer borç, alışılmış iş vaatlerinde ifa ve kabul edilir. İfanın konusu: borçlunun neyi ifa etmekle yükümlü olduğu taraflar arasındaki borç ilişkisi gözetilmek suretiyle tespit edilir. Buna göre borçlu taraf bu ilişkide ne vereceğini ne yapacağını ya da yapmayacağını yüklenmişse onu ifa etmekle yükümlü olacaktır. Verme borcu, yapma borcu, yapmama borcu, yapmama borcu borçlu taraf yüklendiği edimden başka bir edimi ifa ederse kural olarak ifa yükümlülüğünü yerine getirmiş olmayacağı gibi bu davranışı bir tür borca aykırılık hali oluşturacaktır. Aliud: yanlış edimle ifa Alacaklı taraf aliud’u kabul etmek zorunda değildir. Aliud borçluyu ifa yükümlülüğünden kurtarmaz. Maddi edimlerin konusunu oluşturan borçlar parça borcu ve cins borcu olmak üzere iki türden ibarettir. “cins telef olmaz.” fakat sınırlı cinste de parçadaki gibi edimin imkansızlaşması söz konusu olabilir. Cins = çeşit kural olarak memleket parasıyla ifa edilir ancak aynen ifa sözleşmede belirlenmişse uygulanır. (örn yabancı para birimi) İfa ikameleri: ifa ikamesi borcun borçlanılan edim dışında başka bir edimle ifa edilmesidir. Borçlunun kararlaştırılan edim dışındaki başka bir edime ifa talebinde bulunması durumunda borcundan kurtulabilmektedir. Bu durum alacaklı tarafından kabul edilmesi şartına bağlıdır. Bu anlamda borçlu eğer kararlaştırılıan edimin dışındaki başka bir edimle ifa talebinde buılunuyorsa borcundan kurtulabilmesi alacaklı tarafından kabul edilmesi gerekir. Alacaklının muvafakat ettiği edim asıl edimin yerine geçmekte ve bu edimin ifası ile borç sona ermektedir. İfa ikamesi kanundan veya tarafların iradesinden kaynaklanabilir. Tarafların yapmış olduğu bir kararlaştırma hali sözz konusuysa bu kararlaştırma borç ilişkisi kurulurken yapılabileceği gibi daha sonra da yapılabilir. İfa ikamesi noktasında ikili bir ayrım yapılır 1- ifa amacıyla edim 2- ifa yerine edim 3- seçimlik yetki ifa amacıyla edim: bazen borçlu alacaklıya borcunun yerine başka bir şey vermek suretiyle bunu bir değer olarak kabul etmesini isteyebilir. İfa yerine edim: edimlerin miktar ya da değer bakımından eşit olması gerekmez. Seçimlik yetki: bunun söz konusu olduğu durumlarda alacaklı ve borçlu arasında edim kararlaştırırken asıl edimin yanında bir de yedek edim kararlaştırılır. Seçimlik yetkinin kaynağı kanun olabileceği gibi sözleşme de olabilir. İfa ikamesinin mahiyetinde tereddüt: ifa amacıyla ve ifa yerine edim konusunda düzenlenmemiş ikame türleridir. Her ikisi de borcun ifası esnasında alacaklının kabulüne bağlı olarak kararlaştırılmalıdır. Bu ifa ikamelerinin sayılan 3 tür ikame çeşidinden hangisi olduğu noktasında tereddütün oluşması halinde somut olayda ifa amacıyla edim türünün olduğu kabul edilir. Buna ifa ikamesinin tespiti adı verilir. Kısmi ifa: eğer borcun tamamı muaccel olmuşsa kural olarak tamamının borçlu tarafından ifa edilmesi gerekir. Alacaklı taraf kısmi ifayı kural olarak kabul etmek zorunda değildir. Ancak dilerse kabul edebilir. Kısmi ifaya imkan veren istisnai haller de söz konusu olabilir. Cinsiyle tayin edilmiş edimler: cins borcu kısım kısım ifa edilebilen edimlerdendir kısmi ifaya söz konusu olabilir. Zira bu tür edimlerin bölünerek ifası onların niteliklerini etkilemeyecektir. Borçlunun iflas etmesi veya hakkında icra talebinin başlatılması hallerinde dekısmi ifa söz konusu olabilir. Edimin niteliği gereği bir anda ifasının mümkün olmadığı hallerde de kısmi ifa geçerli olacaktır. Alacaklı kısmi ifayı kabul ederse borçlu, borcun kendisi tarafından ikrar olunan kısmını ifadan kaçınamaz. Kısmi ifanın söz konusu olabilmesi için borçlanılmış olan edimin bölünebilen edim olması şarttır. Bölünemez edimlerde edimin kısmen ifasına imkan yoktur. İki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde ifa (karşılıklı ifa) satış, kira, hizmet gibi sözleşmeler aynı anda ifa zorunluluğunun söz konusu olduğu durumlarda alacaklı kendi edimini ifa etmemiş veya ifa önerisinde bulunmamış olduğu halde borçludan edimini ifa etmesini isterse borçlu ona karşı ödemezlik def’i öne sürebilir. Ancak borçlu bu defi yi öne sürmekle borcundan kurtulmuş olmaz. Zira ödemezlik defi yalnızca ifayı geciktiren bir defidir. İtirazı ortadan kaldıran bir defi değildir. Önceden ifa ile yükümlü olan borçlu alacaklının borcunu ifada güçsüzlüğe düşmesi ve özellikle iflas etmesi ya da hakkındaki haciz işleminin sonuçsuz kalması sebebiyle diğer tarafın haklı tehlikeye girmesi durumunda kendi edimini ifadan kaçınma hakkına sahiptir. Uygun bir sürede istediği güvence verilmezse sözleşmeden dönebilir. (ifa güçsüzlüğü) Para borcu: para bir kıymetli evraktır taşınır bir eşyadır kendine özgü sınırlı bir cins borcudur (sınırlı cins borcu telef olabilir.) para borcunda da kendine özgü bir telefleşme, imkansızlaşma hali söz konusu olabilir. Dar anlamda para: türk lirası geniş anlamda enflasyon durumunda ahde vefa ilkesinden ayrılabilme söz konusu olabilir. Sözleşmenin uyarlanması, aşırı ifa güçlüğü ilkesi denir. Çek poliçe bono kambiyo senedi ile ödeme ifa amacıyla edime örnektir. İfa ikamesi sayılır. Faiz borcu: faiz asıl borcun yanında fer’i borçtur. Faiz borcu asıl borçtan ayrı şekilde tek başına dava konusu olabilir. Faiz borcu kanundan veya sözleşmeden doğabilir. Faiz karinesi: adi işlerde taraflarca kararlaştırılmadıysa faiz yok kabul edilir, ticari işlerde faizin olduğu varsayılır. Ticari iş için akdedilen cari hesap sözleşmesi ve ticari tüketim ödüncü sözleşmesi istisnadır (bunlarda bileşik faiz uygulanmaz) Faiz oranları: faiz oranları tarafların iradeleri veya kanun hükmü ile belirlenebilir. Belirtmek gerekir ki taraflar oranın belirlenmesinde tam bir serbesti içinde değillerdir. Zira kanuni faiz ve temerrüd faizine ilişkin kanun hükmü tarafların kararlaştırabileceği faiz oranına sınır getirmiştir. Ticari işler hususunda belirli bir serbesti alanından bahsedilmekle beraber sınırsız bir serbesti alanı bulunmamaktadır. Zira burada da belirlenecek olan borçlunun kişilik hakkını ortadan kaldıracak düzeyde olamaz. Kanunun öngördüğü %12 olmakla beraber kanunun bakanlar kuruluna tanıdığı yetkiyle %10’a kadar indirilebilir veya iki katına kadar çıkarılabilir. Kanuni faiz oranı %9’dur iradi faiz oranı adi işler için geçerli olan sınırlayıcı hükümler: 1.5 katından fazla olamaz. Yıllık Yüzde elli fazlasını aşamaz (9un yarısı 4.5 sonra 4.5+9=13,5 bunu aşamaz.) bunu aşan durumlardaki geçersizlik kısmi geçersizliktir %20 belirlenmişse 6.5 geçersiz olur ticari işlerde faizde üst sınır yok temerrüd faiz oranı adi işler için yüzde yüz fazlasını aşamaz. Temerrüd faizi zorunludur. Sözleşmede belirtilmemişse kanuni olan aynen işlenir. Taraflar belirlemişse bu oran yüzde yüz fazlasını aşamaz (max %18 min %9) kapital faiz adi işler için taraflarca kararlaştırılabilir. Kapital faiz yani ana para faizi kararlaştırılmış ise bu kararlaştırılan oran temerrüd faizi yerine geçer. Temerrüd faizinden vazgeçilemez. (max 13.5) ticari işler bakımından: faiz konusuna değinilmemişse temerrüde düşen borçlu kanuni faizi (%9) ödemekle yükümlü olur. Adi işlerden farkı temerrüd faizine ilişkin farklı bir oranın daha kanunda belirtilmiş olmasıdır. Bu oran avans faizidir. Buna göre temerrüd faizi tespit edilir. Yabancı para borçlarında faiz oranı: bu durumda kararlaştırılmamış ise, devlet bankalarından en yüksek faizi veren bankanın oranı baz alınır. Faiz borcunun ifası ve sona ermesi: kısmi ifa söz konusu olduğunda, borcun konusu olan ana para miktarı da düşeceği için yani faizin işleyeceği ana para miktarı azalacağı için daha az bir faiz borcunun ödenmesi söz konusu olacaktır. Alacaklının ana para alacağını ödediğine dair bir makbuz vermesi halinde faiz borcunun ödenmiş olduğu karine olarak kabul edilir. Asıl borç ödenirken alacaklı tarafından faiz alacağı saklı tutulmamış ise faiz işlese de sona erdiği kabul edilir. Asıl alacak zamanaşımına uğrarsa ona bağlı olarak faiz borcu da zamanaşımına uğrar. (fer’i lik sonucu) İFANIN İSPATI: FAİZ BORÇLARI TANIM: Faiz, alacaklının alacak olarak istemeye yetkili olduğu bir miktar parayı kullanmaktan belirli bir süre mahrum kalması sebebiyle kendisine ödenen bir karşılıktır. Hukuki Niteliği: 1. Faiz yan edimdir, asıl alacağı genişleten bir yan haktır. Faiz borcunun varlığı ve devamı, asıl alacağın varlık ve devamına bağlıdır. 2. Asıl alacak sona ererse faiz de sona erer. Alacaklı, işlemiş faiz alacaklarını isteyebilmek için. Bu hakkını saklı tutmak zorundadır. 157 3. Asıl alacak zamanaşımına uğrarsa işlemiş faiz de zamanaşımına uğrar. 4. Alacaklı, asıl alacağı devrettiği zaman faiz alacaklarını da devretmiş olur. 5. Faiz asıl alacağın bir parçası değildir, sadece ona bağlı bir yan haktır. Doğmuş faiz alacağı asıl alacaktan bağımsız bir nitelik taşır. 6. Alacaklı, faiz alacağını asıl alacaktan bağımsız olarak talep ve dava edebilir, takip konusu yapabilir. 7. Alacaklı, doğmuş faiz alacağını tek başına üçüncü bir kişiye devredebilir. 8. Faiz alacağı, bağımsız olarak haczedilebilir, rehin edilebilir. 9. Asıl alacak yönünden zamanaşımının kesilmesi, faiz alacağı yönünden zamanaşımının kesilmesi sonucunu doğurmaz. Faiz alacağı 5 yıllık zamanaşımına bağlıdır. Faiz borcunun kaynakları: Hukuki işlemden veya kanundan doğar. Taraflar sözleşmede faiz borcunu kararlaştırabilirler. Hukuki işlemden doğan faiz borcu, tüketim ödüncü sözleşmelerinde önem arz eder. Adi tüketim ödüncü sözleşmesinde faiz istenebilmesi, tarafların bunu kararlaştırmalarına bağlıdır, aksi halde faiz istenemez. Ticari tüketim ödüncü sözleşmesinde kararlaştırılmasa bile faiz istenebilir. Faiz oranı: Taraflar sözleşmede faiz oranını kararlaştırabilirler, buna akdi faiz oranı denir. Belirlememişlerse kanunda öngörülen faiz oranı uygulanır, kanuni faiz oranı denir. a. Anaparada faiz oranı 1) Ticari olmayan işlerde kanuni faiz oranı TBK mad. 88/1’e göre, faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, kararlaştırılmamışsa, mevzuata göre belirlenir. Başlıca mevzuat 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanundur. Bakanlar Kurulu, ticari olmayan işlerde yıllık kanuni faiz oranını % 9 olarak belirlemiştir. 2) Ticari işlerde kanuni faiz oranı Bakanlar Kurulu, ticari işlerde yıllık kanuni faiz oranını % 9 olarak belirlemiştir. 3) Ticari olmayan işlerde akdi faiz oranı Taraflar ticari olmayan işlerde akdi faiz oranını serbestçe belirleyebilirler. Ancak kanuni faiz oranının % 50’sini aşamaz, yani % 13.5’i geçemez. 4) Ticari işlerde akdi faiz oranı Taraflar ticari işlerde akdi faiz oranını serbestçe belirleyebilirler. Yasaklayıcı, sınırlayıcı bir hüküm yoktur. Ancak ekonomik özgürlük ve kişilik hakları ile ahlaka, dürüstlük kuralına aykırı veya aşırı yararlanma ya da yanılma hükümlerinin uygulanmasını gerektirecek derecede yüksek faiz oranı kararlaştırılmışsa, borçlu bunun kanuni sınıra indirilmesini dava edebilir. b. Temerrüt faizi 1) Ticari olmayan işlerde temerrüt faiz oranı TBK mad. 120/1’e göre, temerrüt faiz oranı, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuata göre belirlenir. Bugün ticari olmayan işlerde kanuni temerrüt faiz oranı % 9, akdi temerrüt faiz oranı % 18 olarak belirlenmiştir. TBK mad. 120/2’ye göre, sözleşme ile belirlenecek yıllık temerrüt faiz oranı, birinci fıkrada belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz. TBK mad. 120/3’e göre, sözleşmede akdi faiz oranı var ancak akdi temerrüt faiz oranı yoksa ve akdi faiz oranı ilk fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faiz oranı hakkında akdi faiz oranı geçerli olur. 2) Ticari işlerde temerrüt faiz oranı Temerrüde düşen borçlu için geçerli temerrüt faiz oranı % 9’dur. Ancak şartların gerçekleşmesi halinde % 9 yerine başka oran uygulanır ve bu oran % 10,5’tir. Merkez bankasının önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranı % 9’dan fazla ise, sözleşme olmasa bile ticari işlerde temerrüt faizi bu oran üzerinden istenebilir. Bu oran % 10,5 olarak tespit edilmiştir. Avans faiz oranı 30 Haziran günü 31 Aralık’taki orandan 5 puan farklı ise, yılın ikinci yarısında bu oran geçerli olur. 158 Akdi temerrüt faiz oranı yoksa bu oran akdi faiz oranından az olamaz. Taraflar akdi temerrüt faiz oranını serbestçe belirleyebilirler. Ancak sözleşmede temerrüt faizine temerrüt faizi kararlaştıramazlar, böyle bir sözleşme geçersizdir. Tarafların faiz ve temerrüt alacağını sözleşme ile anapara alacağına dönüştürmeleri mümkündür. Bu takdirde anapara alacağına dönüşen eski faiz ve temerrüt faizi alacağının ödenmemesi halinde temerrüt faizine tabi tutulacağını öngören sözleşmeler geçerli olur. c. Yabancı para borçlarında faiz Sözleşmede daha yüksek akdi veya temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa, yabancı para borcunda faizinde devlet bankalarının ödediği en yüksek faiz oranı uygulanır. Bileşik faiz Faize faiz yürütülmesine bileşik (mürekkep) faiz denir. Ticari olmayan işlerde bileşik faiz Ticari olmayan işlerde bileşik faiz yasaktır. Ticari işlerde bileşik faiz Ticari işlerde bileşik faiz ilke olarak yasaktır. Ancak iki istisnai halde bileşik faize izin verilmiştir. Bunlar cari hesap ve ticari tüketim ödüncüdür