Borçlar Hukuku Genel Hükümler Bütünleme Sınavı Cevap Anahtarı

advertisement
Borçlar Hukuku Genel Hükümler
Bütünleme Sınavı Cevap Anahtarı, 2015
(İkinci Öğretim Öğrencileri İçin)
Olay I
1. Taraflar arasında sözleşme 03.05.2015 tarihinde yapılmış, bundan bir gün önce ise
kurulun aldığı karar ile sözleşmenin konusu imkansız hale gelmiş, ve taraflar bu
durumu bilmiyor. Sözleşme öncesi imkansızlık söz konusudur ve TBK m.27 gereği
sözleşme kesin hükümsüzdür. Burada söz konusu olan imkansızlık sözleşme öncesi
objektif imkansızlıktır.
2. Bu durumda teslim borcunun şarta bağlı olması kararlaştırılmıştır. Bu şart geciktirici
şarttır. Zira borcun doğumu şarta bağlanmıştır, sona ermesi değil. Ayrıca kurul onay
vermeyince borç doğmayacağından bunun karşılığı olan bedel ödeme borcu da sona
erecektir.
3. Burada B ile C arasında yapılan işlem bir alacağın devri işlemidir. Ancak alacağın
devrinin adi yazılı şekilde yapılması geçerlilik şartıdır. Bu nedenle telefonla yapılan
alacağın devri işlemi geçersizdir. Borçlu A, taraflar arasındaki ilişkinin bu nedenle
geçersizliğini ileri sürebilir.
Borçlu A’nın ileri sürebileceği ikinci husus ise taraflar arasında yapılan sözleşme
öncesi imkansızlık nedeniyle geçersiz bir sözleşmeden devre konu alacağın
doğamayacağı savunmasıdır.
4. a) D’nin E ile yaptığı sözleşmenin hukuki niteliği borca katılmadır. Zira mevcut
borçlu borç ilişkisinden çıkarılmaksızın, bu borçlunun yanında bir diğer borçlu yer
almak istemekte ve bu amacı gerçekleştirmek için alacaklı ile sözleşme yapmaktadır.
Bu sözleşme borca katılma sözleşmesidir. Dış üstlenme sözleşmesinden farkı, mevcut
borçlunun borç ilişkisinden çıkmamasıdır.
Borca katılma işlemi yapan borca katılan borçlu ile mevcut borçlu artık alacaklıya
karşı müteselsilen sorumlu olacaklardır.
b) Burada D’nin E’den olan alacağı ve borca katılma işlemi nedeniyle E’ye karşı
kullanabileceği bir takas hakkı vardır. Soruda, müteselsil borçlu olan diğer borçlunun
(B’nin) E’ye ait takas hakkını kullanıp kullanılamayacağı sorulmaktadır. Müteselsil
borçlular şahsi defileri kural olarak ancak kendileri ileri sürebilirler. Olayda B’nin
takas hakkını kullanmaya yönelik E’den herhangi bir temsil yetkisi aldığı da
belirtilmediğinden B, D’ye ait takas hakkını E’ye karşı ileri süremez.
Şayet D takas hakkını kullanmış olsaydı ve borç o oranda sona ermiş olsaydı B bu
durumda borç sona erdiğinden ortak defi olarak borcun sona erdiğini ve artık geriye
kalan kısım miktarınca sorumlu olduğunu ileri sürebilirdi. D’nin daha önce takas
hakkını kullandığına ilişkin bilgi de verilmemiştir.
Olay II
1. (A), sözleşmeyle borçlandığı edimden (olayda 10.000 lt zeytinyağı) başka bir şeyle
(olayda Audi marka araç) borcunu ifa etmek istemektedir. Kural olarak, borçlu ancak
borcun konusu olan edimi ifa etmekle borcundan kurtulur. Ancak tarafların anlaşması
halinde ifa yerine edimle veya ifa uğruna edimle de borç ifa edilebilir. İfa yerine
edimle borç sona erer; ancak, ifa uğruna edim halinde söz konusu edim paraya çevrilir
ve alacaklı tatmin edildiği oranda sona erer. Tarafların ifa uğruna edim hususunda mı,
yoksa ifa yerine edim hususunda mı anlaştıkları açıkça anlaşılamıyorsa doktrinde ifa
uğruna edimin varlığı kabul edilmektedir. Olayda da bu konuda bir açıklık
olmadığından doktrindeki bu görüş uyarınca ifa uğruna edimin varlığı kabul edilebilir.
Bununla birlikte, edimin para dışında bir şey olması halinde ifa yerine edimin
varlığının kabul edilmesinin uygun olacağı da doktrinde savunulmaktadır.
2. (A)’nın 150.000 TL’lik borcundan 75.000 TL ödeme yapmayı teklif etmesi bir kısmi
ifa teklifidir. Kısmi ifa ancak bölünebilen edimler açısından mümkün olup, para da bir
bölünebilen edimdir. Kural olarak, alacaklı kısmi ifa teklifini kabul etmek zorunda
değildir; kabul etmemesi alacaklı temerrüdüne sebebiyet vermez (TBK m.84/I).
Olayda alacaklının kısmi ifayı kabul etmek zorunda olduğu hallerden herhangi biri de
bulunmamaktadır. Alacaklının kısmi ifayı kabul etmemesi halinde borçlu borcun
tamamı bakımından borçlu temerrüdüne düşer. Kısmi ifanın kabul olunduğu hallerde
ise borcun kalan kısmı bakımından kısmi temerrüde düşmüş olur.
3. A’nın zeytinyağını önceden haber vermeksizin 05.06.2015’te teslim etmek istemesi
erken ifa olarak nitelendirilmektedir. TBK. m. 96 uyarınca; sözleşmenin
hükümlerinden veya özelliğinden ya da durumun gereğinden tarafların aksini
kastettikleri anlaşılmadıkça borçlu, edimini sürenin sona ermesinden önce ifa edebilir.
Buna göre kural olarak borçlu vadeden önce borcu ifa yetkisine sahiptir ve alacaklı
böyle bir ifa teklifini reddederse alacaklı temerrüdüne düşer. Ancak borçlu, erken ifa
sebebiyle borçtan indirim yapılmasını talep edemez. Erken ifanın kural olarak
mümkün olması, vadenin borçlu lehine olması fikrinden kaynaklanmaktadır. Ancak
vadenin yalnız borçlu değil alacaklı lehine de olması durumunda tarafların vadeden
önce borcun ifa edilmemesini kararlaştırdıkları kabul edilir. Satın alınan malı
alacaklının vadeden önce koyacak yerinin olmaması gibi durumlarda vadeden önce
borcun ifasının taraflarca bertaraf edildiğini kabul etmek gerekir. Buna göre
alacaklının vadeden önce yapılan ifayı kabul etmemekte haklı bir sebebi varsa ifayı
kabul etmemesi alacaklı temerrüdüne yol açmaz. Haklı sebep olmaksızın ifayı kabul
etmemesi halinde ise alacaklı temerrüdü oluşur ve somut olayda borçlu TBK. m. 107
uyarınca teslim edeceği şeyi tevdi ederek borcundan kurtulabilir.
4. Ş yönetimindeki traktör, tarlada yürüyen C’ye çarparak C’nin ağır yaralanmasına
sebep olmuştur. İşletilen motorlu bir aracın sebep olduğu bir zarar söz konusu olduğu
için ilk etapta Karayolları Tarfik Kanunu’ndan doğan bir sorumluluk olup olmadığı
tespit edilmelidir. KTK. m. 85’te düzenlenen motorlu bir aracın işletilmesi sonucu
doğan zarardan sorumluluğun uygulanma alanı karayollarında sebep olunan zararlarla
sınırlıdır (KTK. m. 1, 2). Buna göre özel mülkiyete tabi arazinin içinde bulunan ve
kamuya açık olmayan yollar ile tarla, bahçe gibi yol dışında kalan arazide motorlu
araç işletilmesinin sebep olduğu zararlar açısından KTK. m. 85’te düzenlenen
sorumluluk uygulama alanı bulmaz. Bu nedenle somut olayda bu sorumluluk gündeme
gelmez. Ş, TBK. m. 49’daki haksız fiil sorumluluğu çerçevesinde hukuka aykırı fiili
ve kusuruyla sebep olduğu zarardan dolayı sorumlu olur. A ise TBK. m. 66’da
düzenlenen adam çalıştıranın kusursuz sorumluluğu çerçevesinde, çalışanı olan Ş’nin
kendisine verilen işi yapması esnasında sebep olduğu zarardan sorumlu olur. Adam
çalıştıranın sorumluluğu için çalışan ile çalıştıran arasında emir talimat ilişkisi olmalı
ve zarar, adam çalıştıranın işi görülürken verilmiş olmalıdır. Olayda bu şartlar
sağlanmıştır. Bu durumda A, ancak çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat verirken,
gözetim ve denetimde bulunurken, zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni
gösterdiğini veya gerekli özeni göstermiş olsa dahi zararın meydana geleceğini ispat
ederek sorumluluktan kurtulabilir. A, ödediği tazminat için, Ş’ye, kusuru oranında
rücu edebilir. Haksız fiilin zarar görenin ölümüne sebep olması halinde ölenin
mirasçılarının tazminini talep edebileceği zararlar TBK. m. 53’te düzenlenmiştir.
C’nin ölümü hemen gerçekleşmediği için ölüme yol açan haksız fiilin vücut
bütünlüğünün ihlali sebebiyle doğurduğu zararlar olan tedavi masrafları ile ölüme
kadar geçen sürede çalışamama yüzünden uğranılan kazanç kaybının tazminini talep
hakkı, zarar görenin ölmesi üzerine mirasçılarına geçer. Ölüm üzerine, cenaze
giderlerini yapan kişi bu masrafın tazminini isteyebilir. Ölen kişinin desteğinden
yoksun kalanlar da destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilirler. Destekten
yoksun kalma tazminatı doğrudan doğruya destekten yoksun kalanın şahsında doğar
ve yansıma zararın tazmini niteliğindedir.
5. Olayda bir yapma borcu bulunmaktadır. Yapma borcunun ifa edilmemesi söz
konusudur. Ancak, yapma borçlarının ifa edilmemesinin sonuçları açısından doktrinde
tartışmalar bulunmaktadır. Buna bağlı olarak, (A)’nın başvurabileceği imkanların
değerlendirilebilmesi için öncelikle bu tartışmalara yer verilmelidir.
TBK m. 113’te yer alan, “Yapma borcu, borçlu tarafından ifa edilmediği takdirde
alacaklı, masrafı borçluya ait olmak üzere edimin kendisi veya başkası tarafından
ifasına izin verilmesini isteyebilir,” ifadesi, ifa edilmeyen yapma borcunun cebri icra
yoluyla aynen ifasına ilişkindir. Diğer bir görüşe göre ise yapma borçlarının cebri
icrası mümkün değildir, TBK m. 113 ile alacaklının zararının özel bir şekilde tazmini
yöntemi öngörülmüştür. Bu görüşe göre, yapma borçlarının ifa edilmemesi halinde ifa
imkansızlığı ortaya çıkar; TBK m. 113 ile öngörülen de ifa imkansızlığı neticesinde
alacaklının ortaya çıkan zararının özel bir şekilde giderilmesinden başka bir şey
değildir.
İki görüş arasındaki fark kusur değerlendirmesi açısından ortaya çıkacaktır. TBK m.
113’ün cebri icra yoluyla aynen ifa anlamı taşıdığı kabul edilirse, uygulanması da
borçlunun kusuruna bağlı olmayacaktır. Hükümde sözü geçen ifa masraflarının
borçludan alınabilmesi için onun kusurlu olması aranmayacaktır. Diğer görüşe göre
ise, yapma borcu başkası tarafından yerine getirilebilecek olsa dahi, borçlunun ifa
etmeyeceği anlaşılınca ortaya ifa imkansızlığı çıkacaktır.
Şu halde, (A)’nın ifa imkansızlığına başvurabileceği kabul edildiği takdirde, borçlunun
kusurundan bağımsız olarak iki tarafın da borcu sona erecektir. Alacaklı ise yalnızca
bundan dolayı uğradığı zararı talep edebilecektir. Bu zarar, işin başkasına yaptırılması
nedeniyle ortaya çıkan masraf ile alacaklının kendi edimi arasındaki fark olacaktır.
Yapma borcu tek taraflı olarak yüklenilmişse, borçlu başkasına işin gördürülmesi
neticesinde ortaya çıkan masrafları tazmin edecektir. İfa imkansızlığında tarafların
karşılıklı edimleri kusurdan bağımsız olarak sona erecek olmakla birlikte borçludan
tazmin talebinde bulunulması, borçlunun kusursuzluğunu ispat edememesi şartına
bağlıdır. Borçlunun ifa imkansızlığının oluşmasında kusursuz olduğunu ispat etmesi
halinde zararı tazmin etmek durumunda da kalmayacaktır.
(A)’nın borçlu temerrüdüne başvurabileceği kabul edildiğinde ise bunun bütün
şartlarını aramak gerekecektir. Borcun muaccel olmasına rağmen ifa edilmemiş
olması, istisnai hallerden biri mevcut olmadıkça alacaklının ihtarı, borcun ifasının
mümkün olması ve alacaklının ifayı kabule hazır olması borçlu temerrüdünün
şartlarını oluşturur. (Belirli vade mevcut ise, vade tayin edilmemiş olup taraflardan
birine muacceliyet ihbarı ile vadenin tayini imkanı verilmiş ise veya ihtar yapılmasının
dürüstlük kuralına göre beklenemeyeceği hallerde, ihtara gerek olmaksızın borçlu
temerrüde düşecektir.) Bununla birlikte, (İ)’nin (borçlunun) kusuru, onun temerrüde
düşmesinde önem taşımaz. Kusur, gecikme tazminatının veya ifadan vazgeçerek
olumlu zararın tazmini talebinde ve sözleşmeden dönme halinde olumsuz zararın
tazmininin tayini açısından önem taşımaktadır. Borçlu, temerrüde düştüğü takdirde
genel olarak gecikme tazminatı ile birlikte kazara meydana gelecek zarardan sorumlu
olacaktır. (İ)’nin borcu, bir para borcu oluşturmadığından temerrüt faizinden söz
edilemez. Yukarıda ifade edilen ilk görüş kabul edildiği takdirde, bir yapma borcu
bulunduğundan, aynen ifa ve gecikme tazminatının TBK m. 113 ile düzenlendiğini
kabul etmek gerekecektir. Diğer bir ifade ile (A), işi kendisi görebileceği gibi
başkasına da gördürebilir ve bunun masrafı (İ) tarafından tazmin edilecektir. Bundan
başka ifade edilmelidir ki (A) ve (İ) arasında karşılıklı iki tarafa borç yükleyen bir
sözleşme bulunmaktadır. Bu durumda (A), (İ)’ye süre vererek, aynen ifa ve gecikme
tazminatından başka ifadan vazgeçerek olumlu zararının tazmini veya sözleşmeden
dönerek olumsuz zararının tazminini talep edebilecektir. ((i) Borçlunun içinde
bulunduğu durumdan veya tutumundan süre verilmesinin etkisiz olacağı anlaşılıyorsa;
(ii) borçlunun temerrüdü sonucunda borcun ifası alacaklı için yararsız kalmışsa, (iii)
kesin vade var ise, seçimlik imkanların kullanılabilmesi için borçluya süre verilmesine
gerek yoktur.)
Download