Tütsü ve Kanser Tütsü Nedir ve Bileşenleri Nelerdir? Eski inanışlara göre kokusuyla kötülükleri uzaklaştırdığına inanılan tütsü geleneksel bir alışkanlık olarak özellikle batı kültüründe yer almıştır. Tütsünün kullanımı eski yıllara dayanmakta olup, özellikle Hristiyanlıkta, Budizm ve Taoizm’de dini öneme sahiptir. Taywan popülasyonunun 23 milyonluk bir kısmı Taizme veya Budizme inanmakta, bu kişilerin de çoğu evlerinde inanışları gereği her gün tütsü yakmaktadır. Bunun dışında tapınaklarda da tütsü yakılmakta, buralarda kişiler dizni ritüellerini gerçekleştirmektedir. Tayvan’daki tapınaklarda yıllık tüketilen tütsü miktarının en az 3.580 ton olduğu tahmin edilmektedir. Evlerdeki tütsü tüketimi eklendiğinde bu miktarın 2 veya 3 katına çıkmakta olduğu ise diğer bir tahmin edilen gerçektir ki bu da oldukça önemli bir maruziyet anlamına gelmektedir. Çok çeşitli formlarda bulunabilen tütsünün en yaygın kullanım ve piyasada bulunma şekli çubuk formudur. Çubuk şeklindeki tütsünün bileşenleri ağırlık bazında değerlendirildiğinde şu şekilde özetlenebilir; %21 bitki ve odun tozu kaynaklı, %35 hoş koku veren materyal, %11 yapışkan toz, %33 bambu çubuğu. 1 Tütsü yapımı için bambu çubuğunun bir ucu yapıştırıcı materyalde bekletildikten sonra aromatik, bitkisel ve odun tozları ile kaplanır. Kaplama işlemi iki kez daha gerçekleştirildikten sonra tütsü güneşte kurumaya bırakılır. Geleneksel olarak tütsü yakma işlememi esnasında 2 veya 3 tütsü eş zamanlı yakılır ve bu işlem yaklaşık 50-90 dakika sürer. Tütsünün yanması esnasında havaya duman çıkar ki bu duman bir takım gaz kısım ve tanecikli kısım olmak üzere organik bileşenler içermektedir. Bu esnada çıkan kimyasallar arasında CO,CO2, NO2, SO2 ve diğer gazlar ile benzene, toluene, xylen gibi uçucu organik bileşenler, aldehitler, dietilfitalat ve polisiklik aromatik hidrokarbonlar yer almaktadır. 2 Tütsü ve Sağlık Etkileri Tütsü, odun, sigara ve mumların evde yakılması sonucu oluşan 2.5 mikrogram ve altındaki partiküller önemli bir ev-içi maruziyet kaynağı oluşturmaktadırlar. Mannix ve arkadaşları tarafından yapılarak 1996 yılında yayınlanan çalışmada sigara ile açığa çıkan 10mg/g’lık tanecikli materyale kıyasla tütsü yakılması sonucu yaklaşık 45 mg/g’lık tanecikli materyalin açığa çıktığı gösterilmiştir. Kapalı bir ortamda tütsü yakılması ile açığa çıkan tanecikli materyaller ile, birtakım uçucu organik bileşenlerin, miski ketonların, xylenlerin,aldehit, dietilfitalat ve polisiklik aromatik hidrokarbonların akciğer için toksik özellik gösterdiği, ayrıca cilt ve gözlerde de allerjik reaksiyona yol açtığı bu güne kadar yapılmış bir takım bilimsel çalışmalarda gösterilmiştir. Tütsünün yakılması sonucu açığa çıkan kimyasal miktarlarının sağlık üzerine olumsuz etkisini doğrudan göstermek rölatif olarak zordur; ancak yine de bu konuda bir takım çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmaların bir kısmının sonucunda da tütsü yakılmasının havayollarında hasara ve buna bağlı olarak da öksürük, kronik solunumsal belirtiler, akut solunum yolu iritasyonu (burun ve boğazda iritasyon gibi) gibi belirti ve bulgulara yol açtığı gösterilmiştir. Ancak yapılan bir takım çalışmalarda da tütsü yakılması ile havayolu hasarı belirti ve bulguları arasında ilişki bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Tütsü ve Kanser Sturton ve ark. tarafından yapılarak 1966 yılında yayınlanan çalışmada Hong Kong’da yaşayan ve tütsü yakan erkeklerde nasofaringeal kanserin diğer kanserlere kıyasla daha fazla geliştiği sonucuna ulaşılmıştır. Yaptıkları bu çalışmada nasofaringeal kanser vakalarının %74.5’inin, diğer kanserleri olanların ise %52’sinin tütsü maruziyeti olduğu sonucunu elde 3 etmiş, bu nedenle de tütsünün nasofaringeal kanser gelişim etyolojisinde rol oynuyor olabileceğini belirtmişlerdir. Lowegart ve ark. tarafından yapılarak1987 yılında yayınlanan çalışmaya Los Angeles’da yaşayan 10 yaş ve altındaki lösemi vakaları ile kontrolleri (123 adet vaka ve kontrolü) alınmıştır. Bu çalışmada anne ve babalara lösemi ile ilişkili olabilecek ev ve iş ortamı maruziyetleri sorulmuş ve ebeveynleri tütsü yakan çocuklarda lösemi riskinin arttığı, tütsü yakma sıklığı arttıkça bu riskin daha da yükseldiği sonucuna ulaşılmıştır. Löfroth ve ark. tarafından yapılarak 1991 yılında yayınlanan çalışmada invitro analiz sonucunda tütsü dumanının mutajenik etkiye yol açtığı gösterilmiş ve bu nedenle de tütsünün insanlarda karsinojenik etki gösterebileceği belirtilmiştir. Preston-Martin ve ark. tarafından yapılarak 1986 yılında yayınlanan çalışmada 209 adet beyin tümörü vakası ve kontrolleri incelemeye alınmış ve tütsü dumanında ve sigarada yer aldığı bilinen N-Nitroso bileşiklerine maruziyetin beyin tümörü gelişim riskini arttırdığı sonucuna ulaşılmıştır. Ancak yine bu çalışmanın sonucunda tütsü dumanının neoplastik etkisine dair çelişkili sonuçlar bulunmuş olduğu da belirtilmiştir. Jeppe T. Ve ark. tarafından yapılarak 2008 yılında yayınlanan prospektif kohort çalışması bu konu ile ilgili günümüze kadar yapılmış en geniş çalışma niteliği taşımaktadır. Çalışmaya 1993-1998 yılları arasında 45-74 yaşları arasında kanseri olmayan 61.320 kişi alınmış (Singapur) ve bu kişilere beslenme alışkanlıkları ve yaşam stillerini analiz eden kapsamlı bir anket uygulanmıştır. Kanser kayıtları kullanılarak bu kişiler 2005 yılına kadar takibe alınmış ve bu süreçte solunum yolu kanseri gelişenler belirlenmiştir. 4 Bu çalışmada elde edilen sonuçlar şu şekilde özetlenebilir; o Tütsü kullanımı (uzun süreli ve yoğun) ile üst solunum yolu kanseri(nasofaringeal kanser hariç) gelişimi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur, o Tütsü kullanımı ile akciğer kanser gelişimi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamıştır, o Tütsünün kullanım süresi ve yoğunluğu ile solunum sistemi squamoz kanseri gelişimi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunurken, nonsquamoz kanser gelişimi ile tütsü kullanımı arasında benzer ilişki gösterilmemiştir. Buna göre uzun süreli ve yoğun tütsü kullananlarda solunum yollarında squamoz kanseri gelişimi için rölatif risk değeri 1.8 olarak bulunmuştur(CI%95, 1.2-2.6,p:0.004). Lap Ah Tse ve ark. tarafından yapılarak 2011 yılında yayınlanan çalışmada tütsü dumanına maruziyet ile akciğer kanseri gelişimi arasındaki ilişki incelenmiştir. Bu çalışmada 35-79 yaş arası akciğer kanseri tanısı olan 1.203 Çinli erkek hasta ve 1.069 adet toplumdan randomize seçilen erkek incelemeye alınmıştır. Çalışmada elde edilen sonuçlar şu şekilde özetlenebilir; o Tütsü dumanına yüksek kümülatif dozda veya sık maruziyet ile akciğer kanseri gelişim riski arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur, o Düşük dozda tütsü dumanı maruziyeti ile akciğer kanseri gelişimi rsiki arasında ilişki bulunmamış veya çok zayıf bir ilişki bulunmuştur, o Akciğer kanseri gelişimi ile arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunan grubun sigara içenlerle sınırlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır 5 ki bu da tütsü dumanı ile sigara kullanımının kanser gelişiminde sinerjistik rol oynadıkları şeklinde yorumlanmıştır. Tütsü ile Kanser Arasında İlişki Bulunmamış olan Çalışmalar Günümüze kadar yapılmış az sayıda çalışmada tütsü dumanının kanserojen etki gösterebileceğine dair veriler elde edilmiş olsa da bunun aksi yönünde sonuçlar elde etmiş bir takım çalışmalar da bulunmaktadır; Chan Yeung ve ark. tarafından yapılarak 2003 yılında yayınlanan çalışmada akciğer kanseri için en önemli risk faktörünün sigara olduğu sonucuna ulaşılırken, tütsü dumanı maruziyeti ile akciğer kanseri gelişim riski, arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmadığı belirtilmiştir. Mc Credie ve ark. tarafından yapılarak 1994 yılında yayınlanan toplum bazlı vaka-kontrol çalışmasında çocukluk çağı malign beyin tümörleri için perinatal ve erken postnatal risk faktörleri değerlendirilmiştir. Bu çalışmada çocukluk çağı beyin tümörlerinin gelişimi ile tütsü dumanı maruziyeti arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Bunin ve ark. tarafından yapılan çalışmada çocuklarda beyin tümörlerinin en sık görülen iki tipi olan astrositik gliom ve primitif nöroektodermal tümör gelişimi ile N-nitroso bileşikleri içeren tütsü, bira gibi birtakım kaynaklara maruziyet arasındaki ilişki incelenmiştir. Bu çalışmada da tütsü dumanına maruziyet ile çocukluk çağı beyin tümörü gelişim riski arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. 6 Ger ve ark. tarafından yapılarak 1993 yılında yayınlanan çalışmada akciğer kanseri gelişimi ile çeşitli risk faktörleri arasındaki ilişki incelenmiştir. Bu çalışmada; o Akciğer adenokanseri ile asbest maruziyeti gibi birtakım risk faktörleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunduğu, o Tütsü dumanı maruziyeti ile akciğer kanseri gelişim riskinde artış bulunmadığı, hatta akciğer adenokanseri gelişimi ile tütsü dumanına maruziyet arasında istatistiksel olarak anlamlı bir negatif korelasyon bulunduğu sonuçlarına ulaşılmıştır. Chen ve ark. tarafından yapılarak 1990 yılında yayınlanan çalışmada tütsü dumanı maruziyeti ile akciğer kanseri gelişimi arasında istatistiksel olarak bir ilişki bulunmamıştır. Tang ve ark. tarafından 2005 ve 2008 yıllarında yapılmış olan iki adet hastane bazlı vaka-kontrol çalışması değerlendirmeye alınmış ve şu sonuçlara ulaşılmıştır; o Sigara içen Çinli kadınlarda tütsü dumanına maruziyet ile akciğer kanseri gelişim riski arasında kuvvetli bir ilişki bulunmaktadır, o Sigara içmeyen Çinli kadınlarda ise tütsü dumanına maruziyet ile akciğer kanseri gelişimi arasında bir ilişki gösterilmemiştir. SONUÇ Tütsünün yakılması ile açığa çıkan duman bir takım partiküller, gazlar ve organik bileşikler içermekte ve iç ortam hava kirliliğine yol açmaktadır. Günümüze kadar yapılmış çalışmalarda; Tütsü dumanı maruziyetinin havayolları disfonksiyonuna yol açarak buna bağlı bir takım akut ve kronik solunmsal semptomlara neden olduğu ve 7 Kandaki IgE seviyelerinde yükselmeye neden olarak allerjik kontakt dermatite yol açtığı gösterilmiştir. Tütsü dumanına maruziyet ile kanser gelişim riski arasındaki ilişkiyi değerlendiren çalışmalarda ise çok çelişkili sonuçlar elde edilmiş bu nedenle net bir sonuca ulaşılamamıştır. Ayrıca bu konu ile ilgili yeterli sayıda, geniş çaplı ve metodolojik olarak uygun çalışma da bulunmamaktadır. Bu nedenle elde edilen veriler dahilinde tütsü dumanı maruziyetinin kansere yol açtığını söylemek mümkün olmasa da bu konuda daha fazla ve kapsamlı çalışmaların yapılması gerekliliği de göz ardı edilmemelidir. Yeterli veriye ulaşana kadar da tütsü dumanına maruziyeti azaltmak amacıyla işlem esnasında odayı havalandırmak gibi önlemler almak uygun olacaktır. Kokulu Mumlar ve Kanser Kokulu mumların son yıllarda giderek artan tüketimi beraberinde bu mumların yakılmaları esnasında açığa çıkan kimyasallar ve bunların olası sağlık etkilerine dair toplumsal endişe ve merakın artışını getirmiştir. Amerika Çevre Koruma Ajansı(EPA) tarafından 2001 yılında yayınlanan raporda; Kurşun içeren mumların yakılmasına bağlı olarak kapalı ortamlarda EPA tarafından önerilmiş eşik değerlerin üstünde kurşun oluşab,leçeği, 8 Kapalı ortamlarda yakılan mumların bu ortamlarda çinko ve kalay miktarında belirgin bir yükselmeye yol açmayacağı ve meydana gelebilecek olası yükselmelerin de sağlık yönünden endişe oluşturmayacak düzeyde olduğu, Günümüze kadar yapılmış çalışmaların sadece birinde mum yakılmasına bağlı iç ortam acrolein, formaldehit ve asetaldehit konsantrasyonlarının EPA tarafından önerilen sınır değerlerin üzerine çıktığının gösterildiği belirtilmiştir. Tüketicilere sunulan çok çeşitli mumlar piyasada yer almaktadır. Bal mumundan yapılmış olanlar olabildiği gibi mineral yağları veya hidrokarbon bazlı jel mumlar da bulunabilmektedir. Yanmayı sağlayan fitillerin etrafına dik durmalarını sağlamak amacıyla bazı mumlarda metal kaplama yapılabilmektedir. Bu açıdan 1974’lü yıllara kadar ABD’de en sık kullanılan metal kurşun iken bu tarihten sonra üreticiler tarafından kurşun kullanımı bırakılmaya başlanmıştır. Kullanılan diğer metal çinko olup çinko kullanımı sağlık açısından da daha güvenli görülmektedir. Mumların yakılması ile ortaya çıkan kimyasallara dair yapılan birtakım çalışmalar mevcuttur; Lau ve ark. tarafından yapılarak 1997 yılında yayınlanan çalışmada mumların yakılması ile birtakım organik kimyasalların(asetaldehit, formaldehit, akrolein ve naftalin gibi) açığa çıktığı gösterilmiştir. Sobel ve ark. tarafından yapılarak 2000 yılında yayınlanan çalışmada fitilin dik durması için kurşun kullanılan mumların yanmaları esnasında iç ortam kurşun konsantrasyonunda artış olduğu sonucuna ulaşılmıştır. 9 Nriagu ve ark. tarafından yapılarak 2000 yılında yayınlanan çalışmada çinko ve kurşun içeren mumların yanmaları sonrasındaki ortam metal konsantrasyonları incelenmiş ve şu sonuçlar elde edilmiştir; o Ortam kurşun seviyesinin 0.02-13.1 mikrogram/m3 olduğu (ki bu değerler OSHA tarafından önerilen sınır değerin yani 50 mikrogram/m3’ün altında ancak EPA tarafından dış ortam için önerilen 1.5 mikrogram/m3’ün üstündedir. Burada EPA için iç ortam standardının olmadığı ve OSHA standartlarının ise çalışanlar için belirlenmiş olduğunu belirtmek ve bu limit değerlerin iç ortam için kesin belirleyici olmadığını vurgulamak gerekmektedir.) Van Alphen ve ark. tarafından yapılarak 1999 yılında yayınlanan çalışmada kötü havalandırması olan bir odada yaklaşık üç saat yakılan bir mumun neden olduğu iç ortamdaki ölçülen en yüksek kurşun düzeyinin 42.1 Mikrogram/m3 olduğu gösterilmiştir. Fitilin dik durması ve erimeye dayanıklı olması için kurşun kullanımı bırakıldıktan sonra sağlık için daha az zararlı olduğu gerekçesiyle çinkoya geçilmiştir. Çinko normalde insan vücudu için gerekli bir metal olup ancak çok yüksek dozlarda solunması zararlı etkilere yol açabilmektedir. Yüksek çinko solunumuna bağlı ortaya çıkan akut duruma “Metal Dumanı Ateşi” denilmektedir. Çinkonun solunumuna bağlı ortaya çıkabilecek uzun dönem sağlık etkileri hakkında ise çok az şey bilinmektedir. Günümüze kadar yapılan çalışmalarda mumların yanması ile açığa çıkan çinkonun sağlık için endişe oluşturmayacak kadar düşük düzeyde olduğu gösterilmiştir. Fitil için kalayın kullanıldığı durumlarda da mumun yakılması ile açığa çıkan kalay düzeyinin çok düşük olduğu bir takım çalışmalarda gösterilmiştir. 10 Günümüze kadar yapılmış çalışmalarda iç ortamda ölçülen kimyasalların düzeyleri ve bunların EPA ve OHSA standartlarına göre durumları aşağıdaki tabloda özetlenilmeye çalışılmıştır. 11 RfC: EPA tarafından belirlenen Inhalation Reference Concentration değeri PEL: OSHA tarafından belirlenen Permission Exposure Limit Değeri SONUÇ Mumların özellikle de kokulu ve renkli olanların karsinojenik veya olası sağlık etkilerine dair yapılmış yeterli çalışma bulunmayıp mevcut araştırmaların çoğu yaydıkları ve ortamda meydana getirdikleri kimyasal konsantrasyon ve değişiklerine dairdir. Bu çalışmalarda da kurşun içerikli olanlarda sağlığa zararlı bir kurşun inhalasyonunun söz konusu olabileceği sonucuna ulaşılmıştır. Yapılan diğer çalışmaların bir kısmında ortamda akrolein, formaldehit ve asetaldehit seviyelerinin EPA tarafından belirlenen sınır değerlerin üzerine çıktığı sonucuna ulaşılmış olsa da bu değerlerin iç ortam için değil dış ortam için belirlenmiş olduğunu bu noktada unutmamak gerekmektedir. 12