marcel lıebman (1929-1986)

advertisement
MARCEL LIEBMAN (1929-1986)
Polonya Yahudisi bir ailenin çocuğu olarak Brüksel’de doğdu.
Brüksel Özgür Üniversitesi’nin Fransızca ve Felemenkçe kampüslerinde siyasal doktrinler tarihi ve siyasal sosyoloji dersleri
verdi. Sosyalizm ve komünizmin tarihine ilişkin sayısız eser
kaleme aldı. Belçika işçi hareketi içinde aktif rol oynadı. 1960
ve 1970’li yıllarda Belçika solunun La Gauche ve Mai gibi önemli
dergilerinin yazı kurulunda bulundu. Sartre’ın ünlü Les Temps
Modernes dergisinde makaleler yazdı. İsrail-Filistin diyaloğunun
mimarlarından biri oldu. En önemli eserleri arasında Rus Devrimi, Lenin Zamanında Leninizm, Belçika Sosyalistleri yer alır.
Ayrıntı: 1070
Tarih Dizisi: 23
Rus Devrimi
Bolşevik Zaferinin Kökenleri, Aşamaları ve Anlamı
Marcel Liebman
Kitabın Özgün Adı
La Révolution Russe
Origines, Étapes et Signification de la Victoire Bolchevique
© Marcel Liebman
Fransızcadan Çeviren
Samih Tiryakioğlu
Yayıma Hazırlayan
Bülent Tanatar
Son Okuma
Emre Tansu Keten
Bu kitabın Türkçe yayım hakları
Ayrıntı Yayınları’na aittir.
Kapak Fotoğrafı
Leemage / Corbis Historical / Getty Images Turkey
Kapak Tasarım
Gökçe Alper
Dizgi
Hediye Gümen
Baskı ve Cilt
Kayhan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.
Merkez Efendi Mah. Fazılpaşa Cad. No: 8/2 Topkapı/İstanbul
Tel.: (0212) 612 31 85 - 576 00 66
Sertifika No.: 12156
Birinci Basım: Mayıs, 2017
Baskı Adedi 2000
ISBN 978-605-314-181-5
Sertifika No.: 10704
AYRINTI YAYINLARI
Basım Dağıtım San. ve Tic. A.Ş.
Hobyar Mah. Cemal Nadir Sok. No:3 Cağaloğlu – İstanbul
Tel.: (0212) 512 15 00 Faks: (0212) 512 15 11
www.ayrintiyayinlari.com.tr & [email protected]
twitter.com/ayrintiyayinevi
facebook.com/ayrintiyayinevi
instagram.com/ayrintiyayinlari
Rus Devrimi
Bolşevik Zaferinin Kökenleri,
Aşamaları ve Anlamı
Marcel Liebman
Tarih Dizisi
Savaş Alanı Olarak Tarih
XX. Yüzyılın Zorbalıklarını
Yorumlamak
Enzo Traverso
Özel Görevler
İstenmedik Bir Tanığın, Bir Sovyet
İstihbarat Şefinin Anıları
Pavel Sudoplatov
İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu
Kişisel Gözlemlerden ve Otantik
Kaynaklardan
Friedrich Engels
Komün
Tarih ve Anılar
Louise Michel
Cihan Harbine Doğru Türkiye
Kişisel Gözlemlerden ve Otantik
Kaynaklardan
Parvus Efendi
Yahudi Modernitesinin Sonu
Muhafazakâr Bir Dönüm Noktasının
Tarihi
Enzo Traverso
Bir Yeniçerinin Hatıraları
Konstantin Mihailoviç
Müslüman Kardeşler
Muhalefetten İktidara
Alison Pargeter
Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyalist
Hareketler
George Haupt & Paul Dumont
Romanın Sultanları
Türklerin Dünyaya Yayılışı
Warwick Ball
Sultanlar Zamanında Hıristiyanlık ve
İslam II
F. W. Hasluck
Arabistan’dan Öteye
Warwick Ball
Bizans Dünyası Cilt 1
Cécile Morrisson
Coğrafya Her Şeyden Önce
Savaş Yapmaya Yarar
Yves Lacoste
Halk İstiyor
Gilbert Achcar
Zapata ve Meksika Devrimi
John Womack
Modern Dünyanın Doğuşu
Sir Christopher Alan Bayly
Tek Dünyaya Doğru
Warwick Ball
Ermeni Halkının Tarihi
Der: Gérard Dédéyan
Mısır’ın Uzun 19. Yüzyılı:
Modernleşme, Merkezileşme
Özge Özkoç
İçindekiler
Önsöz............................................................................................................................ 7
Başlarken.................................................................................................................... 11
I
Çarlık Rusya’sı
RUS OTOKRASİSİ..................................................................................................... 16
ÇARLARIN SONUNCUSU: II. NİKOLAY................................................................. 20
KÖYLÜLER................................................................................................................ 25
İŞÇİ SINIFI................................................................................................................ 29
İMKÂNSIZ ŞEY: LİBERALİZM................................................................................ 32
“LİBERAL ÇARLIK”.................................................................................................. 35
RUSYA’DA CEHALET ............................................................................................... 41
II
Devrimciler Rusya’sı
HALKÇILIĞIN ÇIKMAZI.......................................................................................... 48
RUS SOSYALİZMİNİN DOĞUŞU............................................................................. 56
BOLŞEVİKLER İLE MENŞEVİKLER..................................................................... 71
III
1914 -1917: Çarlığın Sonu
ÇARLIĞIN KOCAYIŞI............................................................................................... 86
MUHALEFETİN ARTMASI....................................................................................... 91
SAVAŞ SIRASINDA LENİN....................................................................................... 98
IV
Şubat Devrimi
ŞUBAT DEVRİMİ GÜNLERİ.................................................................................. 110
LİBERALLERİN ROLÜ........................................................................................... 119
İKİLİ İKTİDAR........................................................................................................ 125
V
Bahar Fırtınaları
LENİN PARTİSİNİ TEKRAR ELE GEÇİRİYOR.................................................... 140
İŞÇİ HAREKETLENMESİ...................................................................................... 148
KÖYLÜ SINIFI HAREKETE GEÇİYOR................................................................ 152
RUSYA DÖNEMEÇTE: SAVAŞ MI, BARIŞ MI?..................................................... 162
ORDUNUN ÇÖKÜŞÜ.............................................................................................. 172
VI
Bolşeviklerin Yükselişi
“HAZİRAN GÜNLERİ”............................................................................................ 183
BOLŞEVİKLERİN YÜKSELİŞİ.............................................................................. 190
TEMMUZ GÜNLERİ............................................................................................... 200
VII
Sağın Taarruzu
BOLŞEVİK KARŞITI SALDIRI............................................................................... 211
SAĞA KAYMA.......................................................................................................... 216
MOSKOVA DEVLET KONFERANSI...................................................................... 222
KORNİLOV’UN HÜKÛMET DARBESİ.................................................................. 228
VIII
Geçici Hükümet Can Çekişiyor
GEÇİCİ HÜKÜMETİN GÜÇSÜZLÜĞÜ.................................................................. 241
ÖN-PARLAMENTONUN BAŞARISIZLIĞI VE
SOVYETLERDEKİ BUNALIM................................................................................ 248
BOLŞEVİKLER: TOPARLANMADAN YÜKSELİŞE............................................. 253
SİLAHLI AYAKLANMAYA DOĞRU........................................................................ 256
SİLAH ELDE BEKLEYİŞ........................................................................................ 276
IX
İktidarın Ele Geçirilmesi
AYAKLANMA BAŞLIYOR........................................................................................ 289
SON SALDIRIDAN ÖNCE....................................................................................... 295
GEÇİCİ HÜKÜMETİN SONU................................................................................. 302
İKTİDAR SOVYET’TE............................................................................................. 307
EKİM PARADOKSU................................................................................................ 315
X
Sovyet Rejiminin İlk Demleri
BOLŞEVİK İKTİDARIN PEKİŞMESİ.................................................................... 322
BREST-LİTOVSK BARIŞI....................................................................................... 329
“SOVYET CUMHURİYETİ”.................................................................................... 342
EKİMDEN SONRA DEVRİM.................................................................................. 352
XI
Rus Devriminin Kaderi
SOVYET DEMOKRASİSİ........................................................................................ 359
İÇ SAVAŞIN ETKİLERİ........................................................................................... 370
“TEK BİR ÜLKEDE SOSYALİZM”......................................................................... 378
“ULUSLARARASI SINIF MÜCADELESİ”.............................................................. 387
SOSYALİZM VE KOMÜNİZM................................................................................ 394
Rus Devrimi’nin Kronolojisi. ............................................................................ 403
Dizin........................................................................................................................ 407
Önsöz
Rus Devrimi’nin ellinci yıldönümünü kutladığı şu sırada, en candan düşmanları ile hasımları arasında dahi onun tarihsel kapsamını
ve evrensel anlamını hâlâ inkâr ya da sadece bunlardan şüphe etmeyi
düşünecekler azdır. Şurası açıktır ki, Fransız Devrimi’nden bu yana olup
biten toplumsal hercümerçlerin en önemlisi karşısında bulunmaktayız.
Hattâ boyutları, dinamizmi, yankıları ve sonuçları bakımından Rus Devrimi, Fransız “atas”sını geride dahi bırakmıştır. Bununla birlikte genç
bir emekçi ya da öğrenci Devrimin nasıl çıktığını öğrenmek; gelişiminin
aşamalarını, sonuçlarını meydana getiren faktörleri ve onu esinleyen
insanlarla düşünceleri anlamak istediğinde, bu soruları cevaplayacak
anlaşılır ve ciddî bir kitap bulması imkânsızdır. Bu, acayip bir olaydır
ki üzerinde biraz durulmaya değer.
Devrim düşmanlarının 1917’de Rusya’yı ve dünyayı sarsan olayların
derli toplu bir anlatısını yapamayışları hiç de şaşılacak bir şey değildir.
Bunlar henüz bu korkunç sarsıntıdan kurtulmuş değillerdir. Hükümlerini çoğu zaman sınıf önyargıları, hınç ve bilgisizlik etkiler. Gerçekten
de: Kapitalist mülkiyet üzerinde kurulu sosyal düzenin, olayların tabiî
düzeni olduğu farz edilir ya da insan aklı ile tabiatının, insanlığın –ister
faşist diktatörler, “büyük ve ünlü” generaller; ister “demokratik”, monarşik veya cumhuriyetçi seçkinlerce olsun– geleneksel kurallara göre
yönetilmesini istediği düşünülürse, 1917 olaylarında iblisçe kuvvetleri
cisimlendiren aykırı yaratıklarca insan aklına ve tabiatına karşı işlenmiş
bir suçtan başka şey görülemez ortada. Soğuk savaşın boğucu havası
içinde böyle bir görüş, çok sayıda Batılı yazarlar ile propagandacıların
yazılarını sürekli olarak etkilemiştir: Bunlara göre 1917 Devrimi, dünyanın çektiği acılardan çoğunun, etkilerini hâlâ sürdüren nedenidir.
Bu propagandacılar ile yazarlar, böylece, bir bakıma Rus Devrimi’ne,
onun temsil ettiği meydan okuyuşun kudretiyle hayatiyetine, istemedikleri halde, saygı göstermektedirler. Fakat şu da var ki, onların bize
sundukları, hiçbir zaman, bu Devrimin gerçek tarihi değil, sadece umacı
kılığına sokulmuş halidir.
Öğrenmeye, anlamaya susamış genç bir okur sol kanat tarihçilerine,
yani Rus devrimcilerin dostları saydıklarına başvurduğunda da, ne
8
RUS DEVRİMİ
yazık ki, daha iyi bir durumda bulunmaz. O zaman da önüne acayip
şekilde yetersiz birtakım bilgiler çıkar. Devrim olaylarının canlılıktan,
sosyolojik derinlikten ve psikolojik anlayıştan yoksun, beylik lâflarla
dolu bir anlatılışıyla karşılaşır. Bunlar da çoğu zaman onda Bizansvari,
dolambaçlı, anlaşılmaz bir tartışma izlenimi uyandırır. Moskova’ya
yakınlığı ile ün yapmış Fransız şair ve yazarı Louis Aragon’un S.S.C.B.
Tarihi adlı kitabı, bu tür edebiyatın canlı bir örneğidir. İnsan: “Böylesine
değerli bir yazarın, kendisine ilham vermesi gereken –ve gerçekten de
vermiş görünen– bir konuyu incelemeye kalkışırken muhayyilesini, ifade
gücünü, anlayış kudretini felce uğratan nedir acaba?” diye haklı olarak
sorar kendi kendine. “Aralarında bazı büyük ozanların da bulunduğu
birçok övgü yazarının başına gelen, Aragon’un da başına gelmiştir”
diyebilsek, mesele kalmazdı. Fakat olay şudur ki, Aragon ile onun ekolünden olan yazarların, başarısızlığı, yalnız masumca bir aşırı bağlılık
ya da gayretkeşlikten ileri gelmiş değildir. Resmî komünist yazarlar
Stalin’in tarihsel sahtecilikleri ile uydurma masallarını çok uzun süre
işleyip durmuşlardır. Ancak, bütün sahtecilikler ile masalların bazılarını
pekâlâ düzeltebilecek durumda iken, Devrimin gerçek yönünü bulup
anlamak yeteneğini yine de gösterememişlerdir. Stalin’in bıraktığı izlerin sözde silindiği dönemde bile onlar o kadar çok buyruklara, o kadar
çok “tabu”lara saygı göstermeye zorlanmışlar; kesin sonuçlu o kadar
çok olayı şöyle bir atlayıp geçivermişler; önemli o kadar çok kişinin
rollerini, hattâ adlarını yazmamak zorunda kalmışlardır ki, Devrimin
tarihi onlar için bilinmez, yasak bir bölge olagelmiştir hep. Hattâ bu
jübile yılında dahi 1917’deki devrim yöneticilerinden çoğunun –Troçki
ile Buharin’in, Zinovyev’le Kamenev’in, Rıkov’la Tomski’nin ve daha
birçoklarının– adları ya hiç geçmemiştir ya da yaptıkları kötü işleri
kınamak gerekince geçmiştir. Şimdi Stalin’in kişiliğini bilmezlikten
gelmek dahi bir terbiye, hattâ nezaket kuralı halindedir. Birtakım “tarihçiler” Fransız Devrimini anlatmaya kalkışsalar, ama olup bitenler
hakkında bir şey söylemeseler; ya da örneğin Danton ile Saint-Just’ün,
Desmoulins’in, Hébert’in, Cloots’un ve başka ünlü Jakoben’lerin adlarını dahi ağızlarına almayıp yalnız Marat’dan söz etmekle yetinseler,
Robespierre’den de şöyle bir, fırsat düştükçe bahsetseler, haklarında ne
düşünülürdü acaba?
Bu tarzda yazılan tarih yalnız bazı kimselere karşı zalimce haksız davranmakla kalmaz. Bu kimselerin esinledikleri ya da yönettikleri önemli
insan gruplarını da bilmezlikten gelir. Düşüncelerini, teşebbüslerini,
faaliyetlerini ya yok eder ya da olduklarından başka gösterir. Olayları
meydana getiren birçok önemli ayrıntıya göz yumar. Sonunda ortaya
çıkan şeyler de tabiatıyla bölük pörçük, ipsiz sapsız ve anlaşılmaz olur.
Gerçekte, Stalinci ve Hruşçovcu tarih yazarlarının kitaplarında devrim
MARCEL LIEBMAN
9
partisi 1917’de olduğu gibi değil de, şimdiki Komünist Partisi’nin, geçmişi gerçeğe aykırı tarzda yansıtılan ve bugünkü bütün gülünç ve bürokratik
saygıdeğerliğiyle 1917’nin beyaz perdesi üzerinde gösterilen bir gölgesi
gibi görünür. Ve böyle bir işte kaybolup giden de 1917 devrimcilerinin
olağanüstü iradeleri, yiğitlikleri ve sıcakkanlılıkları; keskin zekâları ile
açık fikirlilikleri; düşünceleri ile evrensel ülküleri; gözü pek stratejileri
ile esnek taktikleri ve kendi kuruluşlarının içinde, özgürlüğe olan derin
bağlılıklarıdır. Bu şartlar altında da, böylesine zavallı tarzda yoksullaştırılmış bir tarihle bir tasvirin, bu kadar silik ve soluk görünmelerine; ve
çağdaş zihin çalışmalarıyla zamanımızın sorunlarına uygulanabilecek
hiçbir dersi içermeyişlerine şaşılmaz da ne yapılır?
Fakat Sovyet rejiminin köklerinden söz eden tarih edebiyatının hazin durumuna rağmen, Rus Devrimi üzerine yazılan tarih kitaplarının
tümü yine de büsbütün olumsuz değildir. Zaferlerini izleyen ilk on yıllık
dönemde Bolşevikler, çok sayıda objektif tarihsel belge yayınlamışlar;
olaylara tanık olan ya da bunlarda rol oynayan Rus ya da yabancı,
Devrimi seven sevmeyen birçok kimse, bildiklerini ve gördüklerini
anlatmışlardır. Bu eserler arasında Troçki’nin büyük Rus Devriminin
Tarihi, 1917 Rusya’sına adanmış tek ve muhteşem bir anıt olarak ortaya
çıkmaktadır. Ancak Rus Devrimi’dir ki yüksek kademedeki yöneticileri
arasında dâhi bir tarihçiye sahip olmak gibi bir imtiyaza erişmiştir. Daha
yakın günlerde, olaylara tamamen yabancı bir İngiliz tarihçisi olan E. H.
Carr da Sovyet rejiminin ilk yıllarını birkaç ciltte heyecansız, objektif,
açık ve kesin bir dille anlatmıştır. Fakat yine de eksikliği duyulan şey,
yeni kuşaklara 1917 olaylarıyla ilgili ciddî bilgiler edinme ve Bolşevik
Devrimi’nin anlamını kavrama imkânını sağlayacak daha ufak boyda
bir kitabın olmayışıydı.
Marcel Liebman’ın eseri, bu boşluğu çok iyi doldurmaktadır. Yazar,
devrimin hemen bütün yönleri ve tarihsel ortamı ile ilgili çok büyük
miktarda temel bilgileri, az bir yerde özetlemeyi başarmış; olayların
derli toplu, canlı ve meraklı bir hikâyesini ortaya koymuştur. Hâdiseleri
lâyık olduğu ciddilikle anlatmakta, fakat bunu tatlı ve hareketli bir
tarzda yapmaktadır. Gerçekten de, konuya ilişkin bilgilerin günümüzdeki durumunu, rahat ve anlaşılır bir tarzda özetleyebilmiştir. Konuyu halk için basitleştirmenin aşırılıklarına düşmeden ve ele almak
zorunda kaldığı girift sorunları fazlaca sadeleştirmeden, büyük halk
yığınlarına hitap etmektedir. Liebman bu kitabını, devrimin çağdaş
dünya için taşıdığı anlamla çok yakından ilgilenen bir Marxçı sıfatıyla
yazmıştır. Sempatilerinin nereye yöneldiği konusunda kimsede hiçbir
kuşku bırakmamakla birlikte, olayları örnek bir içtenlik ve objektiflikle
anlatıp çözümlemektedir. Şu ya da bu olayı yorumlayış tarzı üzerinde
tartışılabilir şüphesiz. Örneğin ben kendim, “Rus Devriminin Kaderi”ne
10
RUS DEVRİMİ
ayırdığı son bölümde vardığı sonuçlarla ilgili birtakım sakıncalar ileri
süreceğim. Öyle gibime geliyor ki, bu bölümde Liebman, İkinci Dünya
Savaşı’nın ertesinde Stalin’in güttüğü politikanın bazı olumsuz yönlerini
gereği gibi değerlendirmemiş ve Stalin’den sonraki Rusya’nın, geçirdiği
manevî ve politik bunalımın şiddetini yeterince oranlamamıştır. Fakat
bu tür görüşler kaçınılmaz olarak, değerlendirme farklarına yol açarlar.
Ancak yine de bu eser, tümü bakımından öylesine mükemmel, öylesine
değerlidir ki, okunmasını bütün yüreğimle öğütlemekten ve lâyık olduğu
geniş okur kitlesine ulaşarak ona tam değerinin verileceğini ummaktan
geri kalmıyorum.
Isaac Deutscher, 14 Ağustos 1967
Başlarken
Bu eserin az çok bir değeri olduğu iddia edilecekse bu, yazarının
gerçekleştirmeye çalıştığı üç amaçtan ileri gelir: Rus Devrimi’nin başlıca aşamalarını anlatmak; içinde cereyan ettiği havayı canlandırmak
ve ona önayak olanların doktrin bakımından görüşlerini –dolayısıyla
ülkülerini– özetlemek. Bu olaya adanmış çok zengin literatürde, bu
amaçların hepsine birden ulaşmaya çalışan kitaplar azdır gerçekten.
Oysa 1917 Devrimi’nin anlamı, bu çok değişik türdeki verilerden ayrılamaz. Gerçekten de, hayatın bir araya getirip hareketlendirdiği bu
verileri kesinlikle anlatmak isterken, bu kitabın yeterince derli toplu
ve yeterince açık olup olmadığı konusundaki kararı, okur verecektir.
Bununla birlikte bu kitap, en iyi ihtimalle, çağdaş tarihin en esaslı,
sonuçları bakımından en yüklü –şuna da inanalım ki, etkilerini henüz
sona erdirmemiş bulunan– olaylarından biri üzerinde daha tam ve daha
derin bir bilgi edinme çabasına ancak bir başlangıç olacaktır.
Kitabın yazarının yararlandığı birçok kaynak arasında bazıları, okurun doğrudan doğruya edinmek istediği bilgileri sağlamak bakımından,
özellikle üzerlerinde durulmaya değer. Bunlar Suhanov’un Anılar’ı,
E. H. Carr’ın Bolşevik Devrimi, Bolşeviklere yakınlık duyan Amerikalı gazeteci John Reed’in Dünyayı Sarsan On Gün’ü ve özellikle Lev
Troçki’nin Rus Devriminin Tarihi’dir. Hele bu son eser, yazarının kişisel
bağlılıklarının dışında olarak, 1917 yılının Şubat’ı ile Ekim’i arasındaki
dönemin, sayısız belgelere dayanan, çok canlı bir tablosunu çizmektedir.
Okur çok önemli bir konunun, bu kitabın çok sınırlı olan hacmi içine
sığdırıldığını kavrayabilirse, bu eseri yazmakla güdülen amaç da tam
anlamıyla gerçekleşmiş olacaktır. Öven ya da söven dogmaların zihinleri çok şaşırttığı ve çok zararlı sonuçlar yarattığı bir alanda merakları
gıcıklamak, kafalarda sorular yaratmak, sorunları ortaya sermek dahi
yeterli birer hedef sayılmak gerekir herhalde.
***
12
RUS DEVRİMİ
Bir yazarın, kitabına önsöz yazan kimseyi övmesi olağan değildir.
Isaac Deutscher’in, bu kitabı tanıtan sayfaları yazdıktan birkaç gün
sonra hiç beklenmedik tarzda ölüşü, bu övmeyi çok acı bir görev haline
getirmektedir. Her şeyden önce eserimin, kaybettiğimiz büyük tarihçiye neler borçlu olduğunu söylemeliyim. Kitabımı büyük bir dikkatle
okumak dostluğunu göstermiş ve konuyu eşsiz derecede iyi bildiğini
ispatlayan gözlemleriyle; bana, değerli yardımlarda, bulunmuştu.
Fakat kendi kuşağımdan olan çok kimselerle birlikte benim, Isaac
Deutscher’e karşı bir başka minnet borcum da var. Rus Devrimi’ne
değgin her şeyin göklere çıkarılma ya da yerin dibine batırılma şeklinde
soysuzlaştığı bir dönemde Deutscher, yakınlık duymaya imkân vermekle
birlikte taraf tutmayı imkânsızlaştıran bir çözümleme kudretiyle yaptığı çalışmalarda, herkesten çok göze çarpmıştır. Aldırmaz görünmek
gibi, hemen hemen imkânsız bir iddiası yoktu. Tersine, komünizm
olayını olağanüstü iyi anlayışı, çağımızın bu önemli sorununa kendini
derinden ilgili hissedişinden ileri geliyordu. Yetenekleri yalnız tarih
alanının çerçevesinde kalmamaktaydı üstelik. Yazılarında bugünkü
dünyanın –resmî karikatüründen bambaşka olan– gerçek Marxçılığa
uygun bir yorumlamasını yapmıştır. Tarihçilere ve sosyologlara keskin
bir zekâ, geniş bir kültür ve C. Wright Mills’in “sosyolojik muhayyele”
diye adlandırdığı şeyle zenginleşen tek bir objektiflik örneği vermiştir.
Bu “sosyolojik muhayyele” ise insanoğlunun kaderini anlamak ve onun
kurtuluşuna bu yolla yardım etmek arzusundan başka bir şey değildir.
Brüksel, 20 Ağustos 1967
Rus Devrimi
Bolşevik Zaferinin Kökenleri,
Aşamaları ve Anlamı
Marcel Liebman
I
Çarlık Rusya’sı
Yirminci yüzyıl başlamıştı. Bilim alanında birçok buluşlar yapılıyor,
sanayileşme hızla ilerliyor, ulaşım araçları değişiyor, Avrupa’nın her
yanında öğretim ile eğitim gelişiyor ve tekniğin her şeyi altüst edişiyle
yıpranan gelenekler, zayıf yanlarını açığa vuruyorlardı. Şehirlere özgü
bir uygarlık hayatın temposunu dahi hızlandırdığından, toplum ilişkilerinde derin değişiklikler yapıyordu. Her şeyin yeni, her şeyin mümkün,
olabilir görünen bir hali vardı. Bu ekonomik ve sosyal duruma paralel
olarak da, politik alanda, burjuva sınıfı ile emekçi sınıfının çatışması
ortaya çıkmaktaydı. Kapitalizmin can çekişmesine mi tanık oluyorduk,
onun yerini sosyalizm mi alacaktı? Bu sorunun ortaya atılması bile
bütün yapıların yeniden tartışma konusu olduğunu ve gelecek günlerin,
yeni imkânlar bakımından, hiçbir zaman bu kadar zengin olmadığını
gösteriyordu. Gerçi Avrupalı yeryüzünü, insanoğlu gökyüzünü fethetmek için yola çıkmıştı, ama aslında, pek seyrek bozulan bir iyimserlik
havası içinde insanlığın nihayet, yepyeni bir kaderi çatmaya kadirmiş
gibi bir hali vardı.
Yirminci yüzyıl başlamıştı, ama Avrupa’nın bir ucunda, Rusya birçok bakımlardan hâlâ Ortaçağın içine gömülmüş bulunuyordu. Orada
bir yandan sanayi zayıf olmakla beraber hızla güçleniyordu, ama her
yanda yoksulluk, her yanda cahillik hüküm sürmekteydi. Köhnemiş
bir iktidarın hükmü altındaki bu uçsuz bucaksız ülkenin kendisi zaten
uçsuz bucaksız bir köhnelik halindeydi. Öyle ki, Rusya’nın hemen her
yanında görülen eski dünyanın izleri burada, yeni bir dünyanın tomurcuklarıyla hemen her yanda çatışıyordu. Devletin başında modası
geçmiş, aciz bir monarşi vardı; içinin kofluğunu, yer yer çatlamış bir
dış yüzün göz kamaştırıcılığı ile örtmeye çabalıyordu. Rus toprağında
ortaya çıkışından beri ne idiyse hemen hemen öyle –yani itiraz götürmez,
tanrısallaşmış ve çok kudretli– kalmak iddiasındaydı. Çarlık otokrasisi
kendini ele güne böyle göstermek istiyordu. Temsilcilerinin sonuncusu
olan II. Nikolay 1886’da taç giyeceği sırada Moskova Baş Metropoliti
ona şöyle diyordu:
16
RUS DEVRİMİ
“Gözle görülen bu taç, bütün Rusya’nın başbuğu olarak sana peygamberimiz
efendimiz İsa’nın bahşettiği gözle görülmeyen tacın bir simgesidir: Kendisi
de şanlı bir hükümdar olan İsa, ulusun üzerindeki egemen ve yüce iktidarla
birlikte, hayır dualarıyla bahşetti bu tacı sana.”
Bu gibi törenler, buna benzer tumturaklı dualar Rusya’ya özgü bir
şey değildi şüphesiz. Fakat bunlar hiçbir yerde hükümdarlarca böylesine
tam bir inançla, böylesine sarsılmaz bir katiyetle karşılanmıyordu: Bu
törenler toplumsal bakımdan yararlı bir sembolizmin gerekleri değildi
ve gerçek bir yetkinin, sahici bir iktidarın alâmetleriydi sanki. Sahiden
de Çar II. Nikolay kendini devlet ile ulusun başı ve onun bağrında Tanrı
kudretinin temsilcisi, hattâ daha ileri giderek, onun cisimleşmiş hali
sayıyordu. Ünlü yazar Lev Tolstoy 1901’de: “Otokrasi, modası geçmiş
bir hükûmet tarzıdır. Afrika’nın göbeğinde, dünyadan habersiz bir ilkel
halk sürüsünün ihtiyaçlarına uygun gelir ama Rus halkının ihtiyaçlarına hiçbir zaman uymaz...” diye çırpınıyordu, ama boşuna. Rusya’da
“intelligentsiya” diye anılan aydınlar sınıfının temsilcilerinden tutun da
sanayi proletaryasının fırtınalı, çalkantılı yığınlarına kadar daha birçok Rusla birlikte o da bir sistemin vurdumduymazlığı, başta bulunan
insanın körlüğüyle karşılaşıyordu.
RUS OTOKRASİSİ
Rus devletinin kuruluşundan beri memleket, –çok seyrek birkaç istisna dışında– tam anlamıyla keyfî ve sapına kadar zorba bir otokrasiden
başka rejim görmüş, tanımış değildi. 1533-1584 arasında saltanat süren
Korkunç İvan ona hiçbir zaman sıyrılamayacağı nitelikler vermişti ki
bunlar, mutlakçılık ve tedhişti. Şu var ki, bunları kullanması sayesinde
boyar’ların, Slav ülkelerindeki bu eski derebeylerinin bencil ve düzensiz
kudretini kesin olarak zayıflatmak imkânını sağlamıştı. Bunların –ileride
anlatacağımız usullerle– ezilmesi, o zamana dek ancak Moskova prensi
olan bu adama “çar”lığını (kayserliğini, imparatorluğunu) ilan etmek ve
“bütün Rus hükümdarlarının otokrat olduklarını, kimseye hesap vermek
zorunda olmadıklarını” açıklamak imkânını sağlamıştı. Politik iktidarın
bu Bizansvari anlayışı, bunun uygulanmakta olduğu ülke – yerleşme
tarzının, Moğol etkisinin ve Batı’dan uzak kalışın kendisinde yarattığı– şarkvârî izleri muhafaza ettiği sürece az çok haklı da görülebilirdi.
Fakat aradan zaman geçmiş, Avrupa’nın kapıları açılmış, Rusya’nın
dünyada oynamak istediği büyük devlet rolü, yenileşme zorunluluğunu kaçınılmaz hale getirmişti. Bütün bunlara rağmen ülkenin başında
bulunanlar, atalarından kalma otokratik rejimi hiç bozmadan, olduğu
gibi muhafaza iddiasındaydılar. Özellikle Büyük Petro, Ortodoks Kilisesi
Download