öss`ye hazırlanan öğrencilerin deneme sınavları ortalamaları ile

advertisement
T.C.
ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
FİZYOLOJİ ANA BİLİM DALI
ÖSS’YE HAZIRLANAN ÖĞRENCİLERİN DENEME SINAVLARI
ORTALAMALARI İLE SOLUNUM PARAMETRELERİ
ARASINDAKİ İLİŞKİ
Gülsüm BACAK
Tez Yöneticisi
Doç. Dr. Kenan GÜMÜŞTEKİN
Yüksek Lisans Tezi
ERZURUM – 2007
I
İÇİNDEKİLER
SAYFA
İÇİNDEKİLER…………………………………………………………………….
TEŞEKKÜR...……………………………………………………………………..
ÖZET...…………………………………………………………………………….
SUMMARY...……………………………………………………………………..
1. GİRİŞ ve AMAÇ...……………………………………………………………...
2. GENEL BİLGİLER...…………………………………………………………...
2.1. Solunum Fizyolojisi
2.1.1. Solunum Mekaniği
2.1.1.1. Solunum Kasları
2.1.1.2. Havanın Akciğerlere Giriş Çıkışını Sağlayan Basınçlar
2.1.1.3. Alveollerin Yüzey Geriliminin Azaltılması-Surfaktan
2.1.1.4. Solunum Yolları
2.1.2. Gazların Solunum Membranından Difüzyonu
2.1.2.1. Solunum Membranından Gaz Difüzyon Hızını Etkileyen Faktörler
2.1.3. Oksijen ve Karbondioksitin Taşınması
2.1.3.1. Oksijenin Taşınması
2.1.3.2. Karbondioksitin Taşınması
2.1.4. Solunumun Düzenlenmesi
2.1.4.1. Solunumun Sinirsel Kontrolü
2.1.4.2. Solunumun Kimyasal Kontrolü
2.1.5. Solunum Mekanizması
2.1.6. Akciğer Kan Akımını Düzenlenmesi
2.1.7. Solunum Fonksiyon Testleri
2.1.7.1. Statik Ölçüm Değerleri
2.1.7.2. Dinamik Ölçüm Parametreleri
2.2. Spirometre
2.3. Sigara
2.4. Düşünce, Bilinç ve Bellek
2.4.1. Belleklerin Sınıflandırılması
2.4.2. Bellek ve Öğrenmeyi Geliştirmek
2.4.3. Hafıza
3. MATERYAL ve METOD...…………………………………………………….
4. BULGULAR...…………………………………………………………….……
4.1. Erkek ve Kızlarda Boy, Kilo, Sınav Ortalaması ile Solunum Parametreleri
Arasındaki İlişki
4.2. Sigara İçen ile İçmeyen Deneklerin Solunum Parametreleri Arasındaki Fark
5. TARTIŞMA...…………………………………………………………………..
6. KAYNAKLAR...………………………………………………………………..
I
II
III
IV
1
3
3
3
4
4
7
7
9
9
10
10
11
12
12
12
14
15
16
17
18
21
22
23
24
27
28
30
32
32
33
38
45
II
TEŞEKKÜR
Yüksek lisans eğitimim süresince, gerek ders ve gerekse tez çalışmamın
planlanması, yürütülmesi ve değerlendirilmesi aşamalarında beni yönlendiren tez
danışmanım, değerli hocam Doç. Dr. Kenan GÜMÜŞTEKİN’e ve bölüm başkanımız
değerli hocam Prof. Dr. Şenol DANE’e, sabır ve hoşgörülerinden dolayı teşekkür
ederim.
Çalışmamda bana destek ve katkılarından dolayı, Anabilim Dalı öğretim
üyelerimizden Prof. Dr. Sedat Akar’a, Doç. Dr. Mustafa Gül’e ve arkadaşım doktora
öğrencisi Serpil Can’a, Sağlık Bilimleri Enstitüsü müdürümüz Sayın Prof. Dr. Adnan
TEZEL’e ve tüm personeline teşekkür ederim. Ayrıca çalışmama gönüllü katılan
öğrencilere ve benden hiçbir zaman desteklerini esirgemeyen çalışma arkadaşlarıma
teşekkürü borç bilirim.
III
ÖZET
Bu çalışma, 17- 18 yaşlarında aynı özel dershanede ÖSS’ye hazırlanan 54’i
erkek 31’si kız olmak üzere 85 öğrenci üzerinde gerçekleştirildi. Çalışmamızın amacı,
öğrencilerin solunum fonksiyonları ile deneme sınav ortalamaları arasında bir ilişki
olup olmadığını araştırmaktı.
Biz çalışmamızda öğrencilerin başarılarını ÖSS deneme sınavları ortalamaları
ile değerlendirdik. Okul başarısı zihinsel olmayan birçok faktör tarafından da önemli
düzeyde etkilenmektedir. Bunlar arasında, başarı güdüsü, kaygı, ailenin nitelikleri,
sosyo-ekonomik özellikler, okul ve eğitim koşulları, genel çevre özellikleri, beslenme,
sağlık koşulları, ilaçlar ve bazı maddeler yer almaktadır.
Sonuçlarımıza göre sigara içen öğrencilerin içmeyenlere göre sınav başarılarının
daha yüksek olduğunu gördük. Bu, nikotinin bilinen birçok zararlı etkileri yanında
MSS’ni uyarıcı etkisine bağlıdır. Ayrıca, solunum parametrelerinin boy ve kilo ile
doğru orantılı olarak arttığı görülmüştür. Öğrencilerin sınav ortalamaları da solunum
parametreleri ile zayıf da olsa ilişkili bulunmuştur. Bu da akciğer kapasitesinin kavrama
kapasitesi ile ilişkili olabileceğini gösterir.
Sonuç olarak solunum parametrelerinin yükselmesi ve sigara içimi ile başarı
artıyor gözükmektedir. Ancak başarı tek bir kritere bağlanamaz ve birçok faktörden
etkilenir. Beyin vücudun %2 sini oluşturduğu halde vücut oksijeninin %20 sini
kullanması bizim bu çalışmayı yapmamızda temel nedeni oluşturmuştur.
Anahtar Kelimeler: Başarı, solunum fonksiyon testleri, sigara
IV
SUMMARY
THE RELEATIONSHIP BETWEEN EXAMINATION AVERAGE AND THE
RESPIRATION FUNCTION TESTS ON THE STUDENTS WHO PREPARE
FOR STUDENT SELECTION EXAM (OSS)
This study was realized on 85 students consisting of 54 boys and 31 girls, who
were attending to a private course. They were 17-18 years old. The aim of this sudy
was to investigate the relationship between the average grades of the preparatory exams
and respiratory functions in these students.
We evaluated the success of the students by the average grades of the
preparatory OSS (Student Selection Exam) exams. The success at school is influenced
by both mental and non-mental factors. Among these factors, motivation, anxiety, the
family
characteristics,
socio-economic
characteristics,
conditions
at
school,
environmental conditions, nutrition, conditions of the health care, drugs and some
substances can be listed.
In this study, we found that students who smoke were more successful than the
students, who do not smoke. This may be explained by the stimulating effect of
nicotine in central nervous system however, the harmful effects of the nicotine should
not be neglected. In addition, respiratory parameters positively correlated with the
heights and body weights of the students in this study. The average grades of the exams
were also weakly positively correlated with respiratory parameters. This shows that the
lung capacity may be related with the cognitive capacity.
In conclusion, it seems that the success in the exams increases with the increase
in respiratory parameters and also with smoking. However, the success cannot be
explained by only one factor, it is influenced by many factors. Although the weight of
V
the brain is 2% of the body weight, it consumes 20% of the oxygen consumption of the
body. This was the main reason motivating us to do this study.
Key Words: Success, respiratory function tests, smoke
1
GİRİŞ ve AMAÇ
Başarı, okul ortamında belirli bir ders ya da akademik programlardan bireyin ne
derece yararlandığının bir ölçüsü ya da göstergesidir. Okuldaki başarı ise bir akademik
programdaki derslerden öğrencinin aldığı notların veya puanlarının ortalaması olarak
düşünülebilir 1.
Eğitimde başarının ne olduğuna dair farklı tanımlar vardır. Bunlardan biri,
gençlerin gelecekte yetişkin olduklarında, başarıya ulaşabilmeleri için gereken beceri ve
yetenekleri de içeren bir tanımdır2.
Başarı kavramı Wolman’a göre (1973), “istenilen bir sonuca ulaşma yönünde bir
ilerlemedir”. Başarı bu kadar geniş kapsamlı tanımlanmakla birlikte eğitimde başarı
denildiğinde genellikle okulda okutulan derslerde geliştirilen ve öğretmenlerce takdir
edilen notlarla, test puanlarıyla ya da her ikisi ile belirlenen beceriler veya kazanılan
bilgilerin ifadesi olan “Akademik Başarı” kastedilmektedir2 .
Öğrencinin ders başarısı üzerinde etkili olan pek çok değişken bulunmaktadır.
“Öğrenme değişkeni” olarak da adlandırılan bu değişkenler hemen tümüyle fizyolojik,
psikolojik ve toplumsal durum ve koşullarla ilgilidirler. Öğrenme değişkenleri,
öğrencinin öğrenme durumunu, dolayısıyla da başarı düzeyini olumlu ya da olumsuz
olarak etkilemektedirler 3.
Okul başarısı zihinsel olmayan birçok faktör tarafından da önemli düzeyde
etkilenmektedir. Bunlar arasında, başarı güdüsü, kaygı, ailenin nitelikleri, sosyoekonomik özellikler, okul ve eğitim koşulları, genel çevre özellikleri, beslenme, sağlık
koşulları, ilaçlar ve bazı maddeler yer almaktadır 1.
Bu maddelerden bir tanesi de sigaradır. Sigaranın zararlı etkisi herkes tarafından
bilinen bir gerçektir. Sigaranın içeriğinde bulunan nikotinin ise bu olumsuz etkilerinin
yanı sıra öğrenme üzerine olumlu etkileri, Alzheimer hastalığı, Şizofreni ve Dikkat
Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) gibi bozukluklarda yarar gösterebildiği
çeşitli çalışmalarla gösterilmiştir4,5.
2
Levin ve arkadaşlarının yaptığı çalışma sonucunda yetişkin insanlarda nikotinin
öğrenme ve hafızayı arttırdığını göstermişlerdir 6.
Strough ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada nikotinin bilgi oluşum süreci
içinde reaksiyon zamanını ve potansiyel dalga biçimlerini ve entelektüel olaylarda
performansı arttırdığını rapor etmişlerdir 7.
Öğrenme, beyinde bilginin depolanmasıyla gerçekleşir. Öğrenmeyi geliştirmek
için belleğin de geliştirilmesi gerekir. Bu yeteneklerimizi geliştirmenin ilk yolu,
beynimizi korumaktır. Beynimizi etkileyen en önemli olumsuz etkenler, beyin hasarı ve
strestir.
Bilindiği
üzere
ÖSS
tarzındaki
sınavlar
öğrenciler
üzerinde
stres
oluşturmaktadır. Yorgunluk ve uykusuzluk, beyni olumsuz etkileyen diğer faktörlerdir.
Günde 7 saatten az uyumak beynin öğrenme, bellek, dikkat gibi işlevlerini yavaşlatıyor.
Oluşan stres öğrencilerin başarısını etkilediği bilinmektedir 8.
Beynin, vücut oksijeninin % 20’sini kullandığı bilinir. Bu da akciğer
kapasitesinin kavrama kapasitesi ile ilişkili olduğunu düşündürmektedir. Bazı kavrama
fonksiyonları, beyne uygun oksijeni sağlamak için iyi gelişmiş akciğerlerle, iyi gelişmiş
vücuda ihtiyaç olduğunu gösterir. Solunum parametrelerinin yaş, boy ve kilo ile ilişkili
olduğu bilinmektedir. Ağırlıkları ve boy uzunluğu fazla olan bireylerin beklenildiği gibi
akciğer hacimleri anlamlı olarak daha geniştir 9.
Bizde bu çalışmamızda, öğrenci başarısını ölçmek için ÖSS deneme sınav
ortalamalarıyla akciğer hacim ve kapasiteleri arasında bir ilişki olup olmadığını,
başarılarının solunum fonksiyonlarından etkilenip etkilenmediğini, akciğer hacim ve
kapasiteleri ne kadar iyiyse beyin oksijenlenmesinin de iyi olabileceğini düşünerek,
bunun da başarıda etkisi olup olmadığını araştırmayı amaçladık.
3
2. GENEL BİLGİLER
2.1. SOLUNUM FİZYOLOJİSİ
2.1.1. Solunum Mekaniği:
Solunum canlı varlığın hayatını sürdürebilmesi için, iç ortam ve dış ortam
arasında yapmış olduğu bir gaz alış-verişidir. Bu döngüde temel olan, organizmanın iç
dengesini sürdürmesini sağlamaktır
10
. Homeostasizin sağlanması için vücuttaki çeşitli
sistemler görev alır. Bunlardan biri olan solunum sisteminin en önemli organı da
akciğerlerdir. Akciğerler iki yoldan genişleyip daralırlar:
(1) Diyafragmanın aşağı ve yukarı hareket ederek göğüs boşluğunu uzatıp kısaltması
(2) Kostaların yukarı ve aşağı hareketi ile göğüs boşluğu ön-arka çapının büyütülüp
küçültülmesi 11.
Normal sakin solunum hemen hemen sadece diyafragma hareketiyle
gerçekleştirilir. İnspirasyon (soluk alma) sırasında bu kas kasılarak akciğerlerin alt
yüzlerini aşağıya çeker. Alveoller genişlediği için içlerinde negatif basınç oluşur ve
atmosfer havası içeriye dolar. Ekspirasyonda (soluk verme) ise hem diyafragmanın
gevşemesi hem de esnek yapılarından dolayı akciğerler eski durumlarına dönerler.
Alveol boşlukları daralır ve inspirasyon sırasında giren havayı çıkarırlar 11.
Derin inspirasyon sırasında diyafragmanın kasılmasına ek olarak inspirasyon
kasları devreye girer. Bu kaslar kostaları ve sternumu yukarıya kaldırmak suretiyle,
göğüs kafesini genişletirler. Bu sayede akciğerler sadece aşağıya değil her tarafa
çekilerek alveoller içinde daha büyük bir negatif basınç oluşturulur ve daha fazla hava
girmesi sağlanır 12.
Derin ekspirasyon içinde ekspirasyon kaslarının kostaları aşağıya çekip göğüs
boşluğunu daraltması ve bu arada karın içi organlarının yukarıya itilmesi gerekir 12.
4
2.1.1.1. Solunum Kasları:
A. İnspirasyon kasları:
1. Eksternal interkostal kaslar: Tüm kostaları yukarıya kaldırırlar.
2. Sternokleidomastoid kaslar: Sternumu kaldırırlar.
3. Anterior serratus kasları: Kostaların birçoğunu kaldırırlar.
4. Skalen kaslar: İlk iki kostayı kaldırırlar.
B. Ekspirasyon kasları:
1. Rektus abdominus kasları: Alt kostaları aşağıya çekerler ve diğer karın
kaslarıyla beraber karın içi organları yukarıya iterek diyafragmaya baskı yaparlar.
2. İnternal interkostal kaslar: Kostaları aşağıya çekerler 13.
2.1.1.2. Havanın Akciğerlere Giriş Çıkışını Sağlayan Basınçlar:
1. İntraplevral Basınç: Akciğerlerin etrafını iki yapraklı bir zar olan plevra sarar.
Plevranın paryetal yaprağı göğüs kafesine (toraks), visseral yaprağı akciğerlere
yapışıktır. İki yaprak arasında plevra sıvısı bulunur. Bu sıvı sürekli olarak lenfatik
kanallara pompalandığı için, plevra içinde oluşan negatif basınç akciğerlerin göğüs
kafesine bitişik durmalarını sağlar. Eğer bu negatif basınç olmasaydı, akciğerler elastik
bir yapıda olduklarından büzüşeceklerdi ve solunum çok zor hatta imkânsız olabilecekti.
Nitekim göğüs duvarının delinmesi veya alveollerin yırtılması sonucu göğüs kafesi
içine (plevra yaprakları arasına) hava dolduğu durumlarda (pnömotoraks), bu negatif
basınç ortadan kalktı mı tam aksine büyük bir pozitif basınç oluştuğu için, akciğerler
büzülür ve solunum güçlüğüne ve tedavi edilmezse ölüme yol açar. Diğer taraftan az
miktardaki plevra sıvısı, solunum sırasında akciğerler genişleyip daralırken plevral
yaprakların birbiri üstünde kaymasını sağlayarak sürtünmelerini önler 11.
5
İnspirasyon sırasında göğüs duvarı genişleyip plevral yapraklar birbirinden
ayrıldığı için, plevra içindeki basınç daha fazla negatifleşir. Bu durumda akciğerler
toraksa doğru çekilerek genişlerler ve alveol boşluklarının hacmi artarak içlerine daha
fazla hava girer.
Derin inspirasyonda negatifleşme, derin ekspirasyonda da negatifliği kaybetme
çok daha fazla olduğundan alınan ve verilen hava miktarı da artar.
Ekspirasyon sırasında ise göğüs duvarı normal haline döndüğü için, intraplevral
basıncın negatifliği azalır. Akciğerler ve dolayısıyla alveoller büzüşerek normal
hacimlerine dönerler ve alınan hava dışarıya çıkarılır 11.
Şekil 2.1: Normal bir kişide kompliyans diyagramı. Bu diyagram sadece akciğerlerin
kompliyansını göstermektedir (Guyton & Hall Tıbbi Fizyoloji 10. Baskı).
6
2. Alveoler Basınç: Glottisin açık olduğu ve herhangi bir solunum faaliyetinin
olmadığı durumda tüm solunum yollarında ve alveollerin içindeki basınç tam olarak
atmosfer basıncına eşittir, yani 0 cmH2O’dur.
Sakin inspirasyon sırasında yukarıda anlatılan nedenlerle alveoller genişler ve
alveol içi basınç negatifleşerek -1 cmH2O’ya düşer. Bu durumda normal soluk hacmi
olan 500 ml hava akciğerlere alınır. Sakin ekspirasyonda alveol içi basınç +1 cmH2O’ya
yükselir ve alınan havanın çıkarılmasını sağlar 14.
3. Transpulmoner Basınç; Alveoller ve akciğerlerin plevral basınçları arasındaki
farktır. Her bölgede akciğerleri kollapsa yönlendiren elastik kuvvetlerin bir ölçüsüdür .
Transpulmoner basınçtaki birim artışa karşılık, akciğer hacim artışına kompliyans adı
verilir. Her iki akciğerin ortalama kompliyansı yaklaşık 200 ml/cmH2O’dur. Yani
transpulmoner basınçta 1 cmH2O’luk bir artış, akciğer hacminde 200 ml’lik bir
genişleme meydana getirir. Kompliyans akciğerlerin elastik kuvvetleri tarafından
belirlenir 14.
Şekil 2. 2: Normal solunum sırasında akciğer hacmi, alveolar basıç, plevral basınç ve
transpulmoner basınçtaki değişiklikler (Guyton & Hall Tıbbi Fizyoloji 10. Baskı).
7
2.1.1.3. Alveollerin Yüzey Geriliminin Azaltılması-Surfaktan:
Su, hava ile bir yüzey oluşturduğu zaman, su yüzeyinde bulunan su molekülleri
birbirlerini çekmek için artı bir güç kazanırlar (yüzey gerilimi). Bu yüzden, su yüzeyi
kasılarak küçülür. Alveollerin iç yüzeyini kaplayan sıvı tabakası (alveol sıvısı, alveol
epitel hücrelerinden salgılanır) da havayla temas ettiği için, küçülerek alveollerin
büzüşmesine neden olur (kollaps). Akciğerlerin kendi elastik yapılarını da göz önünde
tutarsak bu büzüşmenin çok güçlü olduğu anlaşılır. Ancak normal olarak, surfaktan
sayesinde alveollerin yüzey gerilimi azaltılarak alveollerin büzüşmeleri önlenmektedir.
Aksi takdirde, havanın akciğerler içine girmesi çok zorlaşacaktı. Nitekim vaktinden çok
erken doğan bebeklerde surfaktan salgısı başlamadığı için alveoller genişleyemez ve
solunum güçlüğü ortaya çıkar. Bu duruma yeni doğanın solunum distresi (sıkıntısı)
sendromu veya hiyalen membran hastalığı denir .
Surfaktan; alveol epitelinden alveol sıvısı içine salgılanan ve çeşitli fosfolipidler
(en önemlisi dipalmitoyil lesitindir), apoproteinler ve kalsiyum iyonlarından oluşmuş
bir karışımdır. Fosfolipidler sıvı yüzeyine yayılırlar; fosfat kökü suda çözünür, lipid
kısmı ise havaya doğru çıkıntı yapar. Böylece su-hava yüzeyi yerine, lipid-hava yüzeyi
oluşur. Havayla temas eden lipid tabakasının yüzey gerilimi suyunkinden çok düşüktür
11
.
2.1.1.4. Solunum Yolları:
Trakea, bronşlar ve bronşiyoller solunum yollarını oluştururlar. Trakea ve
bronşların kıkırdak kısımları dışındaki bölümleri ve bronşiyol duvarlarının tümü (birkaç
lif içeren respiratuvar bronşiyoller dışında) düz kaslardan oluşmuştur. Obstrüktif akciğer
hastalıklarında küçük bronşlar ve bronşiyollerin etrafındaki bu düz kaslar kasılarak hava
yollarını daraltırlar ve hava giriş çıkışını engellerler 12.
8
Sempatik uyarı veya dolaşımdaki adrenalin ve noradrenalin bu düz kasların
gevşemesine, parasempatik uyarı ise kasılmasına neden olur. Solunum yolları epitelyal
membranının zehirli gazlar, havadaki kirler, sigara dumanı ve bronş enfeksiyonu ile
irritasyonu, refleks yoldan parasempatik sinirleri uyararak solunum yollarında
daralmaya neden olur.
Terminal bronşiyollere kadar olan tüm solunum yollarının yüzeyi bir mukus
tabakasıyla kaplıdır. Bu mukus, solunum yolları epiteli içinde bulunan özel hücreler
(goblet -kadeh- hücreler) ve mukoza altındaki bezler tarafından salgılanır. Mukusun
görevi solunum yollarını nemlendirmek ve inspirasyon havasında bulunan küçük
parçacıkları yakalayarak alveollere ulaşmasını önlemektir. Alt solunum yollarını
döşeyen epitel hücrelerinin yüzeyinde çok sayıda silyalar bulunur. Bu silyalar yukarıya
doğru çarpma hareketi yaparak mukus ve içindeki parçacıkları farenkse doğru iterler.
Daha sonra bu mukus ve parçacıklar ya yutulur veya öksürükle dışarı atılır.
Öksürük refleksi: Solunum yollarına fazla miktarda irritan madde girdiğinde
epitelde bulunan dokunma reseptörleri uyarılarak N. Vagus yoluyla bulbustaki
merkezine sinyaller gönderirler. Buradan çıkan uyarılar bir seri olayı tetikleyerek
öksürük oluşmasına neden olur.
1. Derin inspirasyonla akciğerlere 2,5 litre kadar hava alınır.
2. Epiglot ve ses telleri kapanarak havanın akciğerlerde tutulmasını sağlar.
3. Abdominal kaslar kuvvetlice kasılarak diyafragmayı yukarı iterken, diğer
ekspirasyon kasları da kasılarak göğüs kafesini daraltırlar. Böylece akciğerlerdeki
basınç çok artar.
4. Epiglot ve ses telleri aniden açılıp, akciğerlerdeki hava patlar tarzda dışarı
atılır 13.
9
Havada bulunan zararlı parçacıkların ve mikroorganizmaların akciğerlerden
atılması yönünden öksürük refleksi önemli bir savunma mekanizmasıdır.
Aksırık refleksi: Bir iki fark dışında öksürük refleksiyle aynıdır. Bu refleks burun
epitelinin irritasyonu sonucu gelişir. Afferent sinyaller V. kafa siniri ile (N. trigeminus)
bulbustaki merkeze ulaşır. Öksürük refleksinde oluşan olaylara ek olarak uvula aşağıya
bastırılır. Bu yüzden, havanın büyük bir kısmı burundan dışarıya atılır. Böylece irritan
etken burundan uzaklaştırılır 11.
2.1.2. Gazların Solunum Membranından Difüzyonu:
Solunum ünitesi: Kanla alveol havası arasında gaz alış-verişinin olduğu bölgeye
solunum ünitesi denir ve respiratuvar bronşiyoller, alveoler kanallar, atriumlar ve
alveollerden oluşur.
Solunum membranı: Alveolü kaplayan ve surfaktan içeren sıvı tabakası, alveol
epiteli, epitel bazal membranı, interstisyel alan, kapiller bazal membran, kapiller
endotelden oluşur.
Solunum membranının kalınlığı ortalama 0.6 mikrometre ve normal yetişkinde
solunum membranının total yüzeyi yaklaşık 50-100 m2'dir. Akciğer kapillerlerinde belli
bir anda bulunan kan miktarı 60-140 ml'dir. Bu kadar geniş yüzeye bu kadar az miktarda
kan yayılınca gaz değişimi çok hızlı gerçekleşir 15.
2.1.2.1. Solunum Membranından Gaz Difüzyon Hızını Etkileyen Faktörler:
1- Membranın kalınlığı ile difüzyon hızı ters orantılıdır, interstisyel alanda ve
alveollerde sıvı birikmesi (akciğer ödemi) gazların geçmesi gerekli mesafeyi artırır.
Akciğerlerde fibrozise yol açan hastalıklar solunum membranının bazı bölgelerinde
kalınlığı artırır. Bu durumlarda solunum zorluğu ortaya çıkar.
10
2- Membranın yüzey alanı: Yüzey alanı ne kadar geniş ise difüzyon o kadar hızlı
gerçekleşir. Akciğer loblarının çıkarılması yüzey alanını azaltır. Amfizemde alveol
duvarları haraplanarak alveoller birbiriyle birleşir; duvarların kaybı yüzey alanını
azaltır.
3- Gazın difüzyon katsayısı: Belli bir basınç altında, karbondioksit oksijene göre
20 kat daha hızlı difüzyona uğrar.
4- Membranın her iki yanındaki basınç farkı: Bir gazın alveoldeki parsiyel
basıncıyla kandaki parsiyel basıncı arasındaki fark gazın hangi yönde difüzyona
uğrayacağını belirlediği gibi difüzyon hızını da doğru orantılı olarak etkiler 16.
2.1.3. Oksijen ve Karbondioksitin Taşınması:
2.1.3.1. Oksijenin Taşınması:
l- Oksijenin alveollerden pulmoner kapillerlere alınması: Parsiyel oksijen
basıncı (PO2), alveollerde 104 mmHg, pulmoner kapillerin arteriyal ucunda ise 40
mmHg'dır. Bu basınç farkından dolayı oksijen alveollerden kana difüzyona uğrar.
Böylece pulmoner kapillerlerin venöz ucunda PO2 104 mmHg'ya ulaşır. Ancak
pulmoner venöz kanda ve dolayısıyla sistemik arteryel kanda PO2 95 mmHg'dır. Bunun
nedeni akciğerlerin kendi dokusunu besleyen ve alveollerden geçmeyen kapillerlerdeki
kanın oksijenlenememesidir (fizyolojik şant).
2. Oksijenin kanda taşınması: Oksijen kanda % 97 oranında eritrositlerdeki
hemoglobine bağlı olarak taşınır. Geri kalan az kısmı da plazma ve eritrosit içi sıvıda
çözünmüş halde bulunur.
Oksijen hemoglobinin hem kısmındaki demire dönüşümlü olarak bağlanır.
Parsiyel oksijen basıncı ne kadar yüksekse bu bağlanma o kadar fazla olur. Pulmoner
kapillerlerde PO2 en yüksek düzeyde (104 mmHg) olduğu için oksijen hemoglobine
11
bağlanır. Sistemik kapillerlerde ise düşüktür (40 mmHg), bu yüzden oksijen
hemoglobinden ayrılarak dokulara geçer.
3. Oksijenin kandan dokulara geçmesi: Sistemik kapillerlerin arteriyal ucunda
PO2 95 mmHg, inlerstisyel sıvıda ise 40 mmHg'dır. Aradaki basınç farkı oksijenin
kandan interstisyel sıvıya difüzyonunu sağlar. Hücreler içindeki 23 mmHg'lık PO2 de
oksijenin interstisyel alandan hücre içine girmesine neden olur. Kapillerler dokuları terk
ederken (venöz uçta) kandaki PO2 40 mmHg' dır 17.
2.1.3.2.Karbondioksitin Taşınması:
1. Karbondioksitin dokulardan kana difüzyonu: Parsiyel karbondioksit basıncı
(PCO2), hücre içi sıvısı, interstisyel sıvı ve kapillerlerin arteriyal ucunda sırasıyla 46, 45
ve 40 mmHg'dır. Bu nedenle CO2 hücrelerden interstisyel alana oradan da kana geçer.
Dokulardan ayrılan kanda PCO2 45 mmHg' dır.
2. Karbondioksitin kanda taşınması: Karbondioksitin % 70'i bikarbonat şeklinde
çözünmüş olarak (eritrositler içerdikleri karbonik anhidraz (CA) enzimi aracılığıyla CO2
ve suyu birleştirerek karbonik asit oluştururlar; bu da bikarbonat ve hidrojene ayrışır),
% 23' ü hemoglobine ve diğer plazma proteinlerine bağlı olarak, % 7' si de serbest halde
çözünmüş olarak taşınır.
3. Karbondioksitin kandan alveollere geçmesi: Pulmoner kapillerlerin arteriyal
ucunda PCO2 45 mmHg alveollerde ise 40 mmHg olduğu için kandan alveollere
difüzyona uğrar. Böylece pulmoner kapillerlerin venöz ucunda PCO2 40 mmHg'ya düşer
18
.
12
2.1.4.Solunumun Düzenlenmesi:
2.1.4.1. Solunumun Sinirsel Kontrolü:
Solunum merkezi medulla oblangatada bulunur, ancak tek bir bölgeden oluşmaz.
Her iki yanda bulbusun arka kısmında iki ve ön kısmında da iki olmak üzere solunumu
düzenleyen 4 nöron gurubu vardır. Dorsal solunum grubunu oluşturan nöronlar,
herhangi bir uyarı almadan, sürekli olarak diyafragmayı kastırıcı ritmik uyarılar
çıkararak sakin inspirasyonu sağlarlar. Ventral solunum grubunda ise nöronların bir
kısmı derin inspirasyon diğerleri derin ekspirasyon gerektiği zaman ilgili kaslara
uyarılar gönderirler. Bu nöronların uyarılması kimyasal olarak sağlanır. Ayrıca ponsta
bulunan pnömotaksik merkezden solunum merkezine normal olarak sürekli inhibe edici
impulslar gönderilir. Bu impulslar inspirasyon süresini kısaltarak akciğerlerin fazla
havalanmasını engeller. Aksi takdirde alveoller yırtılacak ve pnömotoraks gelişecektir.
Benzer koruma mekanizması Hering-Breuer refleksiyle de gerçekleştirilir. Akciğerler
1,5 litre kadar hava aldıklarında, akciğerlerin yüzeyinde bulunan ve genişlemeyle
uyarılan gerim reseptörleri, N. Vagus yolu ile solunum merkezine inspirasyon süresini
azaltıcı uyarılar gönderirler 19.
2.1.4.2. Solunumun Kimyasal Kontrolü:
Bulbusta ayrıca bir kimosensitif alan bulunur. Bu alan hidrojen iyonları
tarafından uyarılır. Buradan çıkan sinirsel uyarılar da solunum merkezini uyararak
solunum derinliğini ve frekansını artırırlar. Ancak kan-beyin bariyeri ve kan-BOS
bariyerinden dolayı hidrojen iyonları bulbusa geçemezler. Bunun yerine karbondioksit
iyonları lipitte eriyen bir madde oldukları için kapiller endotel hücrelerinin zarlarından
kolaylıkla interstisyel alana geçerler. Burada suyla birleşerek karbonik asit oluştururlar.
13
Bu da hidrojen ve bikarbonat iyonlarına ayrışır. Hidrojen iyonu kimosensitif alanı
uyarır. Bu yüzden karbondioksit de solunum merkezinin güçlü bir uyaranıdır20.
Kanda karbondioksit veya hidrojen konsantrasyonu arttığı zaman solunum
merkezi uyarılır. Asidozda yani kanda karbondioksit veya hidrojen arttığında, solunum
hızlanır ve derinleşir. Örneğin diyabetik ketoasidozda hızlı ve derin solunum ile
karbondioksit atılarak asidoz düzeltilmeye çalışılır19.
Anatomik ve fizyolojik ölü boşluk: Solunum faaliyetinin en büyük önemi, alveol
havası ile pulmoner kan arasında gaz alış verişinin gerçekleştiği akciğer alanlarındaki
havanın sürekli olarak yenilenmesidir. Yeni havanın bu alanlara ulaşma hızına alveoler
ventilasyon denir. Solunum havasının bir kısmı bu bölgelere hiçbir zaman ulaşmaz;
bunun yerine gaz alış verişinin olmadığı solunum yollarını doldurur. Bu yüzden,
solunum yollarının oluşturduğu boşluğa anatomik ölü boşluk denir. Normal ölü boşluk
havası genç yetişkin bir şahısta 150 ml'dir 12.
Diğer taraftan, gaz alış verişi için ventilasyon tek başına yeterli olmayıp,
perfüzyonun da iyi olması gerekir. Havanın pulmoner kanla en yakın temasta bulunduğu
bölge solunum ünitesini oluşturan kısımlar, özellikle de alveollerdir. Bu yüzden gaz alış
veriş hızını alveoler ventilasyon / alveoler perfüzyon oranı belirler.
Kanlanmanın olmayışı veya yetersiz kanlanmadan dolayı bir kısmı alveoller
tamamen veya kısmen fonksiyon görmez durumda olurlarsa, bu kısımlardaki hava da
ölü boşluk havasına dâhil olur. Anatomik ölü boşluk ve görev yapamayan alveollerdeki
boşlukların tümüne fizyolojik ölü boşluk denir. Normal bir kişide, anatomik ve fizyolojik
ölü boşluklar hemen hemen birbirine eşittir, çünkü tüm alveoller fonksiyon
görmektedir12 .
14
2.1.5. Solunum Mekanizması:
Solunum sırasında gaz değişimi üç aşamada gerçekleşir.
1) Ventilasyon
2) Difüzyon
3) Perfüzyon
Ventilasyon; soluk alma sırasında solunum kaslarının kasılması intratorasik
volümü arttırır; bu ise solunum yollarının basıncını atmosfer basıncının altına düşürür
ve havanın akciğerlere girmesine neden olur 14. Alveollerde yer alan kan gaz bariyerine
havanın ulaştırılmasına ventilasyon denir. Ventilasyon, soluk alma ve soluk verme
olmak üzere iki aşamada gerçekleşir. Dakikada ventilasyon sayısı 16-20 kadardır.
Soluk alma normal ve zorlu olmak üzere iki tipi vardır. Soluk alma aktif bir
olaydır.
Difüzyon; kan gaz bariyerinden gazın değişimine difüzyon denir. Alveollerden
kapiller kanına, kapiller kandan alveollere gaz taşınmasıdır. Oksijen, alveoller içindeki
gazdan kana sürekli difüze olurken; karbondioksit, sürekli kandan alveollere difüze olur.
Alveollerdeki gaz birleşimi sabittir. Soluk alma havası alveollerdeki gaz ile karışır.
Kana geçmiş olan oksijenin bıraktığı boşluğu tamamlar ve alveollere gelen
karbondioksiti seyreltir. Bu karışımın bir kısmı soluk verme ile dışarı atılır.
Perfüzyon; kanın akciğer kapiller yatağına akmasıdır. Akciğer damar yatağındaki
akciğer kapillerleri geniştir ve çok sayıda ağızlaşma yaptıklarından, her alveol
kapillerinde yapılmış bir sepet içine oturtulmuştur. Perfüzyon, diğer vücut sistemlerinde
olduğu gibi hemodinamik prensiplere uyarak çalışan bir mekanizmadır14.
15
Solunumda İş; Solunumda soluk almanın yapılabilmesi için iş yapılır. Üç
bölüme ayrılır.
1)Kompliyans işi
2)Doku direnci işi
3)Hava yolu direnci işi
Kompliyans işi (elastik); akciğerler ve göğüs kafesinin elastik kuvvetlerine karşı
yapılan iştir.
Akciğer dokusunun elastik kuvvetleri:
Alveol yüzeyini örten sıvının yüzey gerilimi kuvvetinden ibarettir.
Elastik lifler elastin ve kollajen lifleridir. Yüzey gerilimi kuvveti, elastik
kuvvetlerin 2/3’den sorumludur. Ayrıca akciğerlerin yüzey gerim elastik kuvvetleri
“surfaktan” denilen bir maddenin alveoler sıvıda bulunmaması durumunda büyük
ölçüde değişir. Tüm akciğer hacim ve kapasiteleri yaklaşık %20-25 erkeklerde kadınlara
göre daha yüksektir. İri ve atletik kişilerde küçük, zayıf kişilerde daha yüksektir 21.
Doku direnci işi; akciğer ve göğüs çeperi vizkositesini yenmek için yapılan iştir.
Hava yolu direnci işi; akciğerlerin içine havanın akışı sırasında hava yolu
direncini yenmek için gerekli iştir 22.
2.1.6. Akciğer Kan Akımını Düzenlenmesi
Akciğerlerden kan akımı, esas olarak kardiyak debiye eşittir. Bu nedenle
kardiyak debiyi kontrol eden periferik faktörler, pulmoner kan akımını da kontrol
ederler. Birçok şartlar altında, pulmoner damarlar, azalmış basınçla daralan, artmış
basınçla genişleyen esnek tüpler gibi pasif olarak çalışırlar. Kanın yeterli havalanması
için, kanın alveollerin en iyi havalandığı, akciğer segmentlerine dağıtılması önemlidir18.
16
Alveollerdeki oksijen konsantrasyonu normalin altına düştüğü zaman, özellikle
normalin %70 altına düştüğünde (73mmHg PO2 den aşağı) komşu kan damarları,
sonraki 3- 10 dakika içinde yavaşça kasılır. Aşırı derecede düşük oksijen düzeylerinde
damar direnci beş kattan fazla artar. Bu durum düşük oksijene cevap olarak oluşan
kasılma yerine, gevşeme yanıtı veren sistemik damarlardaki etkiye terstir. Düşük
oksijen konsantrasyonunun, akciğerlerden henüz keşfedilmemiş bazı vazokonstriktör
maddelerin serbestlenmesine neden olduğuna inanılır. Bu madde küçük arterlerin
kasılmasına yardım eder. Bu vazokonstriktörün, alveoler epitelyum hücreleri tarafından
hipoksik koşullarda salgılanabileceği ileri sürülmektedir. Pulmoner vasküler direnç
üzerine düşük oksijen seviyesinin bu etkisi, önemli bir görev görür. En fazla etkili
olduğu yöne kan akımını yönlendirmek. Alveollerin bazıları az havalandığı zaman, bu
alveollerde oksijen konsantrasyonunun düşmesiyle, lokal damarlar kasılır. Bu daha iyi
havalanan akciğerlerin diğer kısımlarına daha çok kanın akmasına neden olur, böylece
havalanma derecesiyle oranlı bir şekilde farklı pulmoner alanlara kan akımını dağıtmak
için otomatik bir kontrol sistemi oluşturulur23. Akciğer damarları, sempatik
vazokonstriktör sinir lifleriyle inerve edilir ve servikal sempatik gangliyonların
uyarılmaları, akciğer kan akımını % 30 azaltır.
2.1.7. Solunum Fonksiyon Testleri
Solunum fonksiyon testleri, solunum sistemi fonksiyonlarındaki bozukluk ve
anormallikleri anlamak ve derecelendirmek için yaygın olarak kullanılan testlerdir 10.
Solunum fonksiyon testlerinin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi için uygun
çevre, eğitilmiş personel ve uygun solunumsal manevraların kavratıldığı hasta
üçlüsünün sağlanması gerekir24. Solunum fonksiyon testleri statik ve dinamik olmak
üzere iki şekilde yapılır. Statik testlerde zaman göz önüne alınmadan sadece hacim
17
olarak değerlendirme yapılır. Dinamik testler de belli bir zaman göz önüne alınarak
yapılır 25.
2.1.7.1. Statik Ölçüm Değerleri
Akciğer hacimleri:
1) Soluk Hacmi: İnspirasyon veya ekspirasyon sırasında alınan veya verilen
hava miktarıdır ve 500 ml’dir.
2) İnspirasyon Yedek Hacim: Normal inspirasyon yaptıktan sonra, derin soluk
alma ile akciğerlere giren hava miktarıdır. 3000 ml kadardır.
3 Ekspirasyon Yedek Hacim: Normal soluk vermeden sonra derin bir
ekspirasyon ile akciğerlerden çıkarılabilen hava miktarıdır. 1100 ml kadardır.
4) Rezidüel Volüm: En zorlu bir ekspirasyonla bile çıkarılamayıp akciğerlerde
kalan hava miktarıdır. 1200 ml kadardır. Rezidüel hacim kan ve alveoller arasında
sürekli devamlılığı sağlar 26-29.
Akciğer kapasiteleri;
1. İnspirasyon kapasitesi: Normal bir ekspirasyondan sonra maksimum
inspirasyonla akciğerlere alınabilen maksimum hava miktarını gösterir. Soluk hacmi ile
inspirasyon yedek hacminin toplamına eşittir (3500 ml).
2. Fonksiyonel rezidüel kapasite: Normal bir ekspirasyondan sonra
akciğerlerde kalan hava hacmidir. Ekspirasyon yedek hacmi ve tortu hacminin
toplamına eşittir (2300 ml).
3.
Vital
kapasite:
Maksimum
bir
inspirasyondan
sonra
maksimum
ekspirasyonla çıkarılabilen hava hacmi olup, reziduel hacim dışındaki üç hacmin veya
inspirasyon kapasitesi ile ekspirasyon yedek hacminin toplamına eşittir (4600 ml).
18
4. Total akciğer kapasitesi: Maksimum inspirasyondan sonra akciğerlerde
bulunan total hava hacmidir. Dört hacmin veya vital kapasite ile tortu hacminin
toplamına eşittir (5800- 6000 ml) (Şekil 2. 3) 26-29.
2.1.7.2. Dinamik Ölçüm Parametreleri
Akciğerlere giren ve çıkan havanın yeteri kadar hızlı hareket edebilmesi
önemlidir ve kişinin fiziksel kapasitesinin üzerinde belirleyici role sahiptir. Havanın
seyir hızı, hava yolunun direncine göre değişir. Bu yol üzerindeki tıkanıklıklar, göğüs ve
akciğer dokularının direnci, dinamik ölçümleri etkiler.
1) Zorlu Vital Kapasite (FVC): Maksimum inspirasyonun ardından,
maksimum ekspirasyon yapıldığında akciğerlerden çıkan toplam hava miktarıdır.
2) FEV1: İlk birinci saniyede çıkarılabilen zorlu hacimdir. Akciğer
fonksiyonlarının ölçülmesinde en sık kullanılan değerdir.
3) FEV1/FVC%: 1. saniyede yapılan ekspirasyonun yüzdesidir. Normalde %8090 kadardır. Düşük oluşu obstrüktif bozukluğu gösterir (Şekil 2. 4).
4) Zorlu Soluk Verme Akım Hızı (FEF) %25, %50, %75, Değerleri: FVC nin
%25 inin, %50 sinin ve %75 inin çıkarıldığı anlardaki akım hızı değerleridir. (FEF%25,
FEF%50, FEF%75)
5) FEF
25- 75:
FVC ‘nin orta yarısı sırasında oluşan ortalama zorlu ekspirasyon
akımıdır. Zorlu ekspirasyonun ilk ve son 1/4 lük kısımları arasında kalan akım hızıdır.
Diğer bir deyişle zorlu ekspirasyonda, havanın ilk %25 i atıldıktan sonraki %50 lik
volüm atılırken saptanan akım hızıdır.
6) Ekspirasyon Tepe Akım Hızı (PEF ): FVC manevrası sırasında çıkarılabilen
en yüksek akımı gösterir 26-29.
19
7) En Yüksek İstemli Ventilasyon (MVV): Birim zamanda atmosfer ve
akciğerler arasında değiştirilebilen maksimum hava miktarının ölçülmesidir. Bu
genellikle 15 sn içinde ölçülür.
Solunum dakika hacmi: Bir dakikada solunum yollarından akciğerlere girip
çıkan havanın total miktarıdır. Soluk hacmi (500 ml) ise solunum dakika frekansının
(10) çarpımına eşittir 26-29.
Şekil 2. 3 Zorlu vital kapasite kayıtları: A. Normal Şahısta ve B. Hava yolu tıkanması olan
şahısta ( Hacim grafiğindeki “sıfır”tortu havanın hacmine eşittir) (Guyton & Hall Tıbbi Fizyoloji 10.
Baskı).
20
Şekil 2. 4 : Normal solunum, maksimum inspirasyon ve ekspirasyon sırasında solunum
hareketlerini gösteren diyagram (Guyton & Hall Tıbbi Fizyoloji 10. Baskı).
.
21
2.2. Spirometre
Akciğer hacim ve kapasiteleri spirometre denen bir cihazla ölçülür. Ölçüm
işlemine spirometri denir. Ancak bu yöntemle rezidüel volüm ve dolayısıyla fonksiyonel
rezidüel kapasite ve toplam akciğer kapasitesi ölçülemez. Fonksiyonel reziduel kapasite,
özel bir yöntemle (helyum dilüsyon metodu) ölçülür.
Spirometrik testler için farklı ölçüm yöntemlerine sahip çok değişik cihazlar
geliştirilmiştir. Bu cihazlar;
Volüm Cihazlar; bu cihazlarda, kişinin içine soluduğu boşluktaki değişiklikler
kaydedilerek spirometrik değerler ölçülmektedir. Volüm cihazları, kullanılan boşluklara
veya bölmelere göre başlıca üç alt gruba ayrılır.
— Sulu spirometre
— Kuru spirometre
— Körüklü spirometre
— Spirobank
Günümüzde
spirobank
olarak
adlandırılan
bilgisayarlı
spirometreler
kullanılmaktadır. Spirometrenin bir bilgisayara bağlanması ve bilgisayar programları
kullanılarak değerlendirme yapılmaktadır.
Akım Cihazları (Pnömotakograflar): Bu cihazlar esas olarak hava akımını
ölçebilmektedirler. Ayrıca, akımdan dolayı solunum hacimleri de ölçülebilir. Dört çeşit
pnömotakografi bulunmaktadır.
-Ayırıcı basınç pnömotakograflar
-Sıcak tel pnömotakograflar
-Ultrasonik pnömotakoraflar
-Türbin pnömotakograflar 24, 29
22
2.3. Sigara
Sigara kullanımının sağlık üzerindeki olumsuz etkileri son 50 yıl içinde çok
incelenmiş ve bu konuda bilgiler net bir şekilde ortaya konmuştur. Başta akciğer ve
larinks kanseri olmak üzere çeşitli kanserlerin oluşumunda sigaranın çok önemli rolü
vardır. Sigara kullanımı koroner kalp hastalığı, felç ve kronik obstrüktif akciğer
hastalığının meydana gelmesi bakımından da başlıca etmenlerdendir. Sigara kullanan
kişilerin başlıca ölüm nedenleri olan bu sağlık sorunlarının dışında daha pek çok
hastalığın meydana gelmesinde sigara kullanımının etkisi vardır. Bu nedenle bütün
dünyada sigara kullanımının kontrolü bakımından çeşitli çabalar gösterilmektedir30 .
Nöronal nikotinik reseptörler (nAch) insan beyninde yaygın olarak bulunur.
Nöronal nikotinik reseptörlerin aktivasyonu asetilkolin (Ach), dopamin, gama-amino
bütirik asit (GABA) ve glutamatı da içeren çeşitli nörotransmitterlerin salınımını
düzenler
4, 31, 32
. Nöronal nikotinik reseptörler özellikle dikkat, öğrenme ve bellek gibi
işlevlerde kritik öneme sahiptir. Çeşitli davranışsal ve psikiyatrik belirtilerin oluşumu bu
Nöronal nikotinik reseptörler değişimleri ile açıklanmaktadır. Ayrıca Nöronal nikotinik
reseptörlerin Alzheimer Hastalığı, Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB),
parkinson hastalığı, şizofreni, epilepsi, anksiyete, depresyon ve nikotin bağımlılığı gibi
çeşitli merkezi sinir sistemi (MSS) patolojileri ile ilişkilidir 4, 33, 34.
Nikotin sinir uçlarından dopamin salınımına (ör, nukleus akumbensteki) ana
kaynak olan ventral tegmental bölgedeki dopamin nöronlarını harekete geçirir
33
.
Nikotin yoksunluğunda gözlenen disforik, hatta depresif duygu durumunun ana nedeni
akumbal dopamin azalmasıdır
33
. Nikotin yoksunluğu belirtileri; kaygı, huzursuzluk,
hayal kırıklığı (frusturasyon), öfkelilik, konsantrasyon güçlüğü, depresyon, iştah artışı,
yerinde duramama, sabırsızlık, baş ağrısı ve uykusuzluk olarak tanımlanabilir 5.
23
Nikotin, Alzheimer hastalarında kognitif performansı arttırdığı vurgulanmıştır.
Nikotin bağımlısı olan kişide kan nikotin düzeyinin azalması dikkat ve algı üzerinde
olumsuz etki yapar 30.
Sarandöl yaptığı çalışmada nikotinin emildikten sonra hızla beyni etkilediğini
vurgulanmıştır. Sigarayla alınan nikotin arteriyel dolaşımdan hemen emilmekte ve
MSS’ne 15 sn’de ulaşmaktadır. Davranışsal ve kardiyolojik etkiler birkaç dakikada
açığa çıkar. Nikotin locus sereloustaki norepinefrin düzeylerinde yaptığı değişiklik
sempatik tonusun ayarlanmasını sağlamakta ve böylece seçici dikkat ve konsantrasyon
üzerinde etkili olmaktadır. Nikotin MSS de asetilkolin salınmasını arttırarak bellek ve
işlevsel performansı etkilemekte, ayrıca santral dopamin kullanımını arttırma yoluyla
haz almayı arttırmaktadır. Norepinefrin ve beta endorfinlerdeki artışın da bu etkinin
oluşmasında rol oynayabileceği düşünülmektedir. Beta endorfinler vagal refleksleri
potansiyalize ederek solunum hızında, kan basıncında ve anksiyetede azalmaya yol
açarlar35.
2.4. Düşünce, Bilinç ve Bellek
Düşünme fizyolojik olarak, sinir sisteminin başta serebral korteks olmak üzere
talamus, limbik sistem ve beyin sapındaki, yukarı retiküler formasyonu da içine alan
birçok bölümün aynı anda ve belirli bir sıra içinde uyarılması şeklinde tanımlanabilir.
Buna düşünmenin bütüncü kuramı (Holistik Teori) denir.
Limbik sistemin, talamusun, ve beyin sapındaki retiküler formasyonun, uyarılan
alanları düşünceye haz, hoşnutsuzluk, acı, rahatlık, vücutta lokalizasyon ve başka genel
özellikler katarak düşüncenin genel niteliklerini belirler.
Serebral korteksin bir kısmının harap olması insan düşüncesini engellemez,
ancak bu durum kişinin çevresinde olan olaylara karşı algı ve tepkisini olumsuz etkiler.
24
Yani düşünce dinçliğini azaltır. Her düşünce serebral korteksin birçok bölümünde
(talamusta, limbik sistemde ve beyin sapının retiküler formasyonunda) eş zamanlı
sinyaller oluşmasına yol açar.
Bilinç, çevrenin ve ardışık düşüncelerinin sürekli olarak farkında olma hali
şeklinde tanımlanabilir.
Zihnimiz bilgilerimizin tümünü hatırlamaya kalksaydı, beyin bellek kapasitesi
dakikalar içinde aşılırdı. Ancak, beyin önemi olmayan bilgileri ihmal etme (öğrenme)
gibi ilginç bir yeteneğe sahiptir. Bunun kaynağı, bu tip bilgilerin sinaptik yollarının
inhibisyonudur ve bu etkiye bellek denir. Ancak bu bir tür negatif bellektir. Acı veya haz
gibi önemli sonuçlar doğuran bilgiler için beyin, bellek izlerini otomatik olarak
güçlendirme ve depolama kapasitesine sahiptir. Bu da pozitif bellektir. Bazal limbik
bölgelerdeki özel alanlar aldıkları bilgilerin önemli olup olmadığını saptayarak
bilgilerin güçlendirilerek depolanması mı yoksa baskılanması mı gerektiğine dair
bilinçaltı karar verirler.
2.4.1. Belleklerin Sınıflandırılması
Bilginin hafızada tutulma süresine göre bellek 3 grupta sınıflandırılabilir.
1) Kısa Süreli Bellek;
2) Orta Süreli Bellek;
3) Uzun Süreli Bellek;
Bellekler bilgi tipine göre de sınıflandırılırlar.
1) Bilgi Verici Bellek;
2) Beceri ile ilgili Bellek;
Kısa Süreli Bellek; saniyeler veya en çok dakikalar sürer. Örneğin birkaç saniye
veya birkaç dakika boyunca bir telefon numarasındaki 7 ile 10 rakamını hatırda tutmak
25
gibi kişinin bu rakamları veya olayları sürekli düşünerek hatırlayabilmesini sağlayan
bellektir. Kısa süreli bellek, presinaptik fasilitasyon (kolaylaştırma) veya inhibisyondur.
Bu olaylar bir sonraki nöron üzerinden değil, presinaptik uçlar üzerinde yer alan
sinapslar üzerinde gerçekleşir. Kısa süreli belleği, sinaptik iletide artış meydana getiren
sinaptik potansiyasyonu şeklinde de açıklanabilir.
Çok kısa süren görsel belleğe ikona belleği denir. Bir yazıyı gördüğümüzde bu
önce ikona belleğine kaydedilir. Bu bilgiler uzun süreli belleğe aktarılmazsa silinir.
Orta Süreli Bellek; günler veya haftalar sürer, sonra silinir. Bu bellekte saklanan
anılar, bellekteki izleri daha uzun süreli hale getirilmezse, kaybolurlar 36.
Biraz daha uzun süreli olan görsel belleğe çalışma belleği denilir. Telefon
numaraları ve isimleri hatırlamamız bu sayede olur 37.
Uzun Süreli Bellek; bir anı bir kez saklandıktan sonra aylar, yıllar ve hatta ömür
boyu hatırlanabilir. Uzun süreli bellekte, sinapslardaki sinyal iletimindeki baskılanmaya
veya artmaya yol açan kimyasal değişikliklerin yerini yapısal değişiklikler alır. Yani
kısa süreli bellekte sinapslardaki sinyal iletiminin baskılanması veya artırılması söz
konusudur. Uzun süreli bellekte ise sinapslarda yapısal değişiklikler olur. Uzun süreli
belleğin değişmesi doğrudan doğruya, sinapsların sinyal iletimindeki duyarlılıklarını
arttıran fiziksel yeniden yapılanmaya bağlıdır. Bu fiziksel değişiklikler arasında iletici
salgılanmasında vezikül boşaltma bölgelerinin sayısındaki artış, transmitter taşıyan
veziküllerin sayısında artış, presinaptik uç sayısındaki artış ve dendritlerde yapısal
değişiklikler sayılabilir.
26
Bellekler bilgi tipine göre de sınıflandırılırlar.
1) Bilgi Verici Bellek; önemli bir deneyim gibi entegre bir düşüncenin çeşitli
detaylarını içerir. Bunlar; çevre ile ilgili bellek, zaman bağlantıları ile ilgili bellek,
deneyimin nedenleri ile ilgili bellek ve deneyimin anlamı ile ilgili bellek şeklindedir.
2) Beceri ile ilgili Bellek; kişinin vücudu ile ilgili motor aktivitelerle ilgilidir.
Örneğin; tenis topuna vurma becerisi gibi.
Bazı araştırmacılar, belleği olay belleği, sınıflandırıcı bellek, ve işlemsel bellek
olarak ayırıyor.
Olay belleği olayların tüm ayrıntıları ile hatırlanmasına yarar. İzlenen bir filmin
hatırlanması gibi.
Sınıflandırıcı bellek, bilgileri sınıflandırarak hatırlanmasını sağlar. Hangi
sözcüğün ne anlam ifade ettiği gibi.
Bir aygıtı kullanmak ya da araba sürmek, işlemsel belleğin görevidir.
Bellek Sürecinde Beynin Özgül Bölümlerinin Rolü; hipokampus, bilginin
hafızada pekiştirilmesini sağlar. Hipokampus, limbik ödüllenme ve cezalanma
sisteminden çıkan yolların en önemlilerinden biridir. Ağrı ve rahatsızlığa neden olan
uyaranlar ve düşünceler, limbik cezalandırma merkezlerini uyarırken; haz, mutluluk ve
ödüllenme duygusu, limbik ödüllenme merkezlerini uyarır. Bütün bunlar, kişinin
eğilimlerini ve duygusal durumunu etkiler. Hipokampus, refleksif öğrenmede etkili
değildir 37.
Epilepsi hastalarında ya da kaza sonucunda beynin bazı kısımlarında hasar
meydana gelen kişiler incelenerek, öğrenme ve hafıza gibi işlevler hakkında bilgi
edinmek için araştırılmıştır. Bu araştırmalar sırasında, hipokampus ve çevresindeki
hücrelerin hafızada çok önemli rolü olduğu gösterilmiştir. Bilgiler belirli bir süre
27
hipokampusta kaldıktan sonra daha uzun süreli bir depolanma için dış kabuktaki
bölgelere aktarılır. Hipokampus, beynin öğrenme, konuşma ve düşünce merkezleri ile
yakın ilişki içerisindedir. Bu bölge ameliyatla alındığında kişiler uzak hafızalarını
kaybediyor ve yalnızca 1-2 dakika önce olan olayları hatırlayabiliyorlardı 38.
2.4.2. Bellek ve Öğrenmeyi Geliştirmek
Öğrenme beyinde bilginin depolanmasıyla gerçekleşiyor. Bilgi kabaca ikiye
ayrılır. Bunlardan ilki dekleratif bilgidir. Örneğin, Türkiyenin başkenti Ankara’dır, gibi
bilgilerdir. Dekleratif bilgi orta temporal bölge ve talamusta depolanıp değerlendirilir.
Dekleratif olmayan bilgi ise, farkında olmadığımız bilgiyi içerir. Becerilerimiz
ve alışkanlıklarımız, bu bilgilerin sonucudur. Günlük hayatımızda kullandığımız
bilginin
%
90’ı
dekleratif
olmayan
türdendir.
Dekleratif
olmayan
bilginin
değerlendirilmesi bazal ganglionlarda yapılır.
Yaşamın erken dönemindeki öğrenmede, nöron sayısı ve nöronların bağlantıları
çarpıcı biçimde değişir. Bir bebeğin doğumundan kısa bir süre sonra, beynin çeşitli
bölgelerindeki nöronların nihai sayısı ve bağlantıları “ya kullan, ya kaybet” ilkesine
göre belirlenmektedir. Serebral korteksin pek çok alanında, başlangıçta var olan
nöronların % 50’si veya daha fazlası kullanılmama nedeniyle yok olur 37.
Öğrenmeyi geliştirmek için belleğin de geliştirilmesi gerekir. Kısa süreli belleğin
uzun süreli belleğe dönüştürülebilmesi için pekiştirilmesi gerekir. Yani bellek,
sinapslarda uzun süreli bir bellek için gerekli kimyasal, fiziksel ve anatomik
değişikliklerin gerçekleşmesini bir şekilde başlatmalıdır. Psikolojik çalışmalarda alınan
sonuçlara göre, aynı bilgilerin zihinde defalarca prova edilmesi, kısa süreli belleğin
uzun süreli belleğe aktarılmasını ve dolayısıyla pekiştirmeyi hızlandırır ve güçlendirir
38
.
28
Belleği geliştirmenin diğer bir yolu ise beyni korumaktır. Beyni etkileyen en
önemli olumsuz etkenler arasında beyin hasarı, stres, uyuşturucu maddeler ile yorgunluk
ve uykusuzluk sayılabilir.
Çarpma sonucu bellek merkezlerinde hasar oluşabilir. Kafa travmalarından sonra
bellek kaybı oldukça sık görülebilir.
Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda, uzun süreli stres sonucunda ortaya
çıkan bazı zehirli moleküllerin, nöronların ölümüne yol açtığı gösterilmiştir38.
California üniversitesinde yapılan bir çalışmada, kokain kullananların beyin kan
akımının, kullanmayanlara göre % 23 daha az olduğu; esrar kullananlardaysa, beynin
temporal bölgesindeki kan akımı, diğer insanlara göre % 85 daha düşük çıkmıştır38.
Yorgunluk ve uykusuzluk, beyni olumsuz etkileyen diğer faktörler arasıda
sayılabilir. Günde 7 saatten az uyumak beynin öğrenme, bellek, dikkat gibi işlevlerini
yavaşlatır38.
Başka bir insanın bakışlarını yorumlayarak beynini okumaya çalışma, gelecekle
ilgili sürekli olumsuz tahminlerde bulunma, kendini aşırı suçlama gibi olumsuz
düşünceler, beyin işlevlerini yavaşlatıp azaltır. Beyni olumsuz düşüncelerden arındırıp
rahatlamak için müzik dinlemek, spor yapmak önerilen yöntemlerden bazılarıdır 38.
2.4.3. Hafıza
Araştırmacılar yıllar boyu hafızanın tamamıyla elektriksel bir olay olduğunu,
hatırlamanın eski hafıza kanallarını harekete geçiren aksettirici devrelerden ileri
geldiğini sanmışlardır. Bugün ise yapılan incelemelerde, kısa vadeli hafızanın
elektriksel; uzun vadeli hafızanın da, kimyasal oluşumlar olduğunu göstermektedir.
Michigan Üniversitesinden psikolog James V. McCannel, araştırmalarında
planariaları kullanarak deneylerde bu konuya kısmen ışık tutmaktadır. Bu canlıların
29
üzerine büzülmelerine sebep olan elektrik şoku verdi. Biraz sonra gördü ki, kurtlar ne
zaman ışık görseler hemen büzülüyorlardı. McCannel bu kurtları ezerek püre haline
getirdi ve diğer kurtlara yedirdi. Onları elektrik şokuna maruz tutmadığı halde
beklemediği kadar çabuk bir reaksiyon gösterdiler. Başka bir araştırmacı da aynı
sonuçları mercan balıkları üzerinde yaptığı deneylerde elde etti. Bütün bu deneyler
öğrenimin, kimyasal bir transfer esasına dayandığını ispatlamaktadır38
İsveçte Göteborg Üniversitesinde nörolog Holder Hyden, yaptığı yoğun
çalışmalarda, bu işte RNA’nın sorumlu olduğunu iddia etmektedir38.
Hyden sağ elini kullanan fareleri solak yapmayı başarmıştır. Hyden’ın yaptığı
elektron mikroskobik ve kimyasal inceleme sonucunda RNA’nın ürettiği protein
miktarının çoğaldığı, şekil ve faaliyetinin de değiştiği görülmektedir. Böylece bugün
için özel proteinlerin, hafızada önemli bir rol oynadığı anlaşılmaktadır 38.
Hafıza kaybı, ihtiyarlamanın en başta gelen bir kaygısını ve üzüntüsünü teşkil
etmektedir. Bu kayıp neden ileri gelmektedir. Belki bunun bir nedeni, 35 yaşından sonra
beynin her gün yüz bin kadar sinir hücresini kaybetmesi ve bunların bir daha yerine
gelmemesidir. Ayrıca beyin atardamarları sertleşmekte ve bu yüzden beynin beslenmesi
zayıflamaktadır 38.
30
3. MATERYAL ve METOD
Bu çalışma, 17- 18 yaşlarında, üniversiteye hazırlanan 54 erkek; 31 kız öğrenci
üzerinde gerçekleştirildi.
Ölçümlere başlamadan önce çalışmaya katılan her öğrencinin anamnezi alındı.
Bu anket ile öğrencilerin doğum tarihi, boyu, kilosu, sigara içip içmediği, içiyorsa ne
kadar süredir içtiği bilgileri alındı.
Solunum fonksiyon testleri:
Çalışmaya katılanlara, çalışmanın amacı anlatılarak yapılacak testler ile ilgili
bilgi verildi. Çalışmaya katılanlarda testler spirometre (MIR Spirobank)ile yapıldı.
Şekil 3.1: Spirometre (spirobank)
Testler sırasında neler yapmaları gerektiği detaylı bir şekilde anlatıldı.
Ölçümlerin tamamı oturur pozisyonda ve burnu bir kıskaçla kapalı olan bireyin, ağızlık
yardımı ile spirometreye bağlı olarak solunum hacminde birkaç soluma yaparak, zorlu
inspirasyona ve zorlu ekspirasyona alışması sağlanmıştır. Sonra maksimum inspirasyon
yapması ve daha sonra maksimum bir hızla ekspirasyon yapması istenmiştir.
31
Öğrencilere en fazla 8 tekrar yaptırılmıştır. Spirobankın belirlediği en iyi değer
alınmıştır.
Çalışmaya katılan öğrencilerin FVC, FEV1, PEF, FEF25, FEF50, FEF75
değerleri ölçülmüştür. Her bir parametre için cihazın belirlediği en iyi test sonuçları
alınmıştır.
Ayrıca öğrencilerin öğrenim yılı başlangıcından bu yana girmiş oldukları beş
tane deneme sınav sonuçlarının aritmetik ortalaması alınarak, başarı ortalamaları
hesaplanmıştır.
İstatistiksel Analiz
SPSS 10.00 programında Pearson Korelasyon Testi kullanılarak SFT (Solunum
Fonksiyon Testleri) ile bağımsız değişkenler arasındaki ilişkilere bakıldı. Gruplar
arasındaki farklar Student t testi kullanılarak değerlendirildi.
32
4.BULGULAR
4.1. Erkek ve Kız Deneklerde Boy, Kilo, Sınav Ortalaması ile Solunum
Parametreleri Arasındaki İlişki
Tablo 1 de erkek ve kız deneklerde boy, kilo, sınav ortalaması ve solunum
parametrelerinin ortalamaları ve standart sapmaları gösterilmiştir. Tablo 2 de tüm
deneklerde, erkeklerde ve kızlarda sınav ortalamaları ile FVC, FEV1, PEF, FEF25,
FEF50, FEF75 değerleri arasındaki korelasyonlar gösterilmiştir.
Tüm denekler için, toplamda sınav ortalaması ile FVC, FEV1, FEF75 değerleri
arasında anlamlı korelasyonlar vardı (sırasıyla, r=0.216, p=0.047; r= 0.247, p=0.023; r=
0.289, p=0.007). Tüm denekler için, sigara içenlerde sınav ortalaması ile FVC, FEV1,
PEF, FEF25, FEF50, FEF75 değerleri arasında herhangi bir korelasyon yoktu. Tüm
denekler için, sigara içmeyenlerde sınav ortalaması ile FVC, FEV1, PEF, FEF25,
FEF50, FEF75 değerleri arasında da herhangi bir korelasyon yoktu.
Erkekler için, toplamda sınav ortalaması ile FVC, FEV1, FEF75 değerleri
arasında anlamlı korelasyonlar vardı. (sırasıyla, r=0.326, p=0.016; r= 0.329, p=0.015; r=
0.315, p= 0.021). Erkekler için, sigara içenlerde sınav ortalaması ile FVC, FEV1, PEF,
FEF25, FEF50, FEF75, değerleri arasında herhangi bir korelasyon yoktu. Sigara
içmeyen erkeklerde sınav ortalamaları ile FVC ve FEV1 değerleri arasında anlamlı
korelasyonlar vardı (sırasıyla, r= 0.506, p=0.002; r=0.458, p= 0.006). Kızlar için, sigara
içenler 1 kişi olduğundan korelasyon bakılamadı. Kızlarda, sigara içmeyenlerde ise
sınav ortalaması ile FVC, FEV1, PEF, FEF25, FEF50, FEF75 değerleri arasında
herhangi bir korelasyon bulunamadı.
33
4.2. Sigara İçen ile İçmeyen Deneklerin Solunum Parametreleri Arasındaki
Farklar
Tablo 3 de toplam denekte sigara içen ve içmeyen bireylerin yaş, boy, kilo
solunum fonksiyon değerleri ve sınav ortalamaları gösterilmiştir. Sigara içenlerde
içmeyenlere göre boy, FVC, FEV1, PEF, FEF25, FEF75 değerleri ve sınav ortalamaları
daha yüksekti (sırasıyla, t=3.03, p=0.003; t=3.69, p=0.001; t=3.78, p=0.001; t=4.17,
p=0.001; t=3.68, p=0.001; t=2.46, p=0.02; t=2.8, p=0.006).
Tablo 4 de tüm erkeklerde sigara içen ve içmeyen bireylerin yaş, boy, kilo
solunum fonksiyon değerleri ve sınav ortalamaları gösterilmiştir. Sigara içenlerde
içmeyenlere göre sınav ortalaması anlamlı daha yüksekti (t=2.74, p=0.008).
34
Tablo 1: Boy, kilo, sınav ortalaması ve solumun parametrelerinin cinslere göre ortalamaları ve standart sapmaları
BOY
(cm)
KİLO
(kg)
Erkek 173.96±5,88 65.00±6,11
(n=54)
Kız
160,78±6,13 51,81±5,25
(n=31)
SINAV
ORTALAMALARI
FVC
(L)
FEV1
(L)
PEF
(L/sn)
FEF25
(L/sn)
FEF50
(L/sn)
FEF75
(L/sn)
187,00±24,73
5,24±0,57 4,65±0,48 9,35±1,22 8,10±1,20 6,01±1,17 3,01±0,82
181,46±24,76
3,91±0,54 3,50±0,44 7,23±0,89 6,24±0,83 4,72±0,75 2,32±0,59
K
I
Z
E
R
K
E
K
D
E
N
E
K
T
Ü
M
-0.038
0.506
Sigara İçmeyen
(n=33 )
Sigara İçmeyen
(n=30 )
-0.103
0.326
Toplam
(n=54 )
Sigara İçen
(n=21 )
0.179
-0.115
Sigara İçen
(n=22 )
Sigara İçmeyen
(n= 63)
0.216
Toplam
(n=85 )
r
FVC
0.842
0.002
0.667
0.016
0.158
0.619
0.047
p
0.087
0.458
0.041
0.329
0.190
0.022
0.247
r
FEV1
0.649
0.006
0.863
0.015
0.132
0.923
0.023
p
0.109
-0.142
0.121
0.39
-0.016
0.109
0,123
r
PEF
0.566
0.424
0.610
0.78
0.899
0.639
0.260
p
Tablo 2: Tüm gruplarda sınav ortalamaları ile solunum fonksiyon testleri arasındaki ilişkiler
-0.194
0.005
-0.156
-0.016
-0.049
-0.163
0.031
r
p
0.305
0.978
0.507
0.909
0.703
0.480
0.780
FEF25
-0.167
0.108
0.313
0.152
0.008
0.309
0.119
r
p
0.379
0.543
0.179
0.272
0.952
0.173
0.279
FEF50
0.15
0.30
0.26
0.31
0.22
0.25
0.28
r
0.405
0.081
0.264
0.021
0.078
0.268
0.007
p
FEF75
35
36
Tablo 3: Toplam denekte sigara içen ve içmeyen bireylerin yaş, boy, kilo solunum
fonksiyon değerleri ve sınav ortalamaları (M±SD).
SİGARA
İÇENLER
(n=22)
SİGARA
İÇMEYENLER
(n=63)
YAŞ
17.77±0.42
BOY (cm)
t
p
17.41±0.49
3.03
0.003
175.31±4.46
166.96±8.69
4.30
0.001
KİLO (kg)
63.77±6.35
58.88±8.71
2.41
0.018
FVC (L)
5.29±0.55
4.54±0.86
3.83
0.001
FEV1 (L/sn)
4.70±0.50
4.09±0.66
3.89
0.001
PEF (L/sn)
9.64±1.40
8.17±1.37
4.28
0.001
FEF25 (L/sn)
8.46±1.44
7.16±1.34
3.81
0.001
FEF50 (L/sn)
5.92±1.27
5.47±1.13
1.52
0.131
FEF75 (L/sn)
3.17±0.96
2.70±0.75
2.33
0.022
SINAV ORT.
197.22±22.44
181.09±22.77
2.87
0.005
37
Tablo 4: Tüm erkeklerde sigara içen ve içmeyen bireylerin solunum fonksiyon değerleri
(M±SD).
SİGARA
İÇENLER
(n=21)
SİGARA
İÇMEYENLER
(n=33)
t
p
YAŞ
17.76±0.43
17.51±0.50
1.83
0.072
BOY (cm)
175.57±4.41
172.75±6.47
1.74
0.086
KİLO (kg)
63.95±6.45
65.36±5.74
-0.83
0.405
FVC (L)
5.34±0.52
5.14±0.60
1.24
0.220
FEV1 (L/sn)
4.73±0.48
4.57±0.46
1.17
0.247
PEF (L/sn)
9.70±1.42
9.10±1.05
1.76
0.084
FEF25 (L/sn)
8.51±1.45
8.02±1.12
1.36
0.178
FEF50 (L/sn)
5.94±1.30
6.08±1.07
-0.44
0.662
FEF75 (L/sn)
3.20±0.98
2.99±0.75
0.86
0.394
SINAV ORT.
197±23
179.39±23
2.74
0.008
38
5. TARTIŞMA
5.1. Erkek ve Kız Deneklerde Boy, Kilo, Sınav Ortalaması ile Solunum
Parametreleri Arasındaki İlişki
Biz çalışmamızda ÖSS’ye hazırlanan (17-18 yaşlarında) öğrencilerin devam
ettikleri dershanedeki sınav ortalamaları ile solunum parametrelerinin ilişkisini
araştırdık.
Eğitimde başarının ne olduğuna ilişkin farklı tanımlar vardır. Bunlardan biri
gençlerin gelecekte yetişkin olduklarında, başarıya ulaşabilmeleri için gereken beceri ve
yetenekleri de içeren bir tanımdır. Eğitim, sosyoloji, çocuk gelişimi, psikoloji ve sosyal
hizmetler konularının ortak bakış açısıyla yapılmış bir araştırmaya göre, başarılı olma
için beş temel etken söz konusu. Aile, toplum ve okul bileşeninde yer alan gençlerin
başarısında; ilişkiler, beklentiler, katılım, katkıda bulunma ve süreklilik kavramları
belirleyici olarak kabul edilir 39.
Başarı özellikle aileleri ve eğitimcileri ilgilendiren ve üzerinde çok düşünülen
bir konudur. Peki öğrenci başarısını neler etkiler? Çocuğun fizyolojik yapısı, sağlık
durumu, ailenin ilgisi, öğretmenin yeterliliği, öğrencilerin becerileri, dengeli beslenme,
genetik yapı, özel okul, devlet okulu, sosyoekonomik düzey, sınıf mevcudu, çalışma
ortamı vb. Bu konuda pek çok etken akla gelir40.
Okul dışı etkenler (öğrencilerin televizyon seyretme alışkanlıkları, evdeki
bilgisayar kullanımı, ailenin sosyoekonomik durumu, temel demografik özellikler,
çocuğun akran grubunun değer normları vs.) ve okul içi etkenler (eğitim programlarının
niteliği, okul yöneticilerinin ve eğitim uzmanlarının yeterliliği, sınıf düzeyi, dersin türü
ve niteliği, eğitim araçlarının niceliği ve niteliği vs.) başarıyı etkileyen çok sayıda
değişkeni içinde barındırır41.
39
Bizim çalışmamızda, başarı düzeylerini belirlemek için öğrencilerin sınav
ortalamaları alındı.
Tüm denekler için, toplamda sınav ortalaması ile FVC, FEV1, FEF75 değerleri
arasında zayıf bir korelasyonlar vardı.
Erkekler için, toplamda sınav ortalaması ile FVC, FEV1, FEF75 değerleri
arasında zayıf da olsa korelasyon vardı.
Sigara içmeyen erkeklerde sınav ortalamaları ile FVC ve FEV1 değerleri
arasında korelasyon vardı. Kızlarda, sigara içenler 1 kişi olduğundan korelasyon
bakılamadı.
Richards ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada, akciğer fonksiyonları ve
kavrama yeteneği arasındaki ilişki araştırılmış ve solunum fonksiyonları ile mental
fonksiyonlar arasında ilişki bulunmuştur 42.
Tan ve arkadaşları yaptıkları çalışmada erkekler, kızlardan, daha ağır ve uzun
oldukları için erkeklerde beklenildiği gibi, akciğer hacimlerini anlamlı olarak daha
yüksek bulmuşlardır. Vücut ağırlığı, akciğerlerin tidal volumü ve vital kapasite ile direkt
olarak ilişkili bulunmuştur. Ayrıca bu çalışmada boy, ağırlık, akciğer kapasitesi gibi
vücut ölçülerini gösteren mental yeteneğin ilişkisini vurgulamıştır. Özellikle mental
rotasyon testi sonuçları, bu değişkenlerle yüksekçe ilişkili bulunmuştur. Bundan dolayı,
mental rotasyon yeteneğinde olduğu gibi, erkeklerde kızlardan daha büyük olan vücut
ölçülerinin akciğer hacmine bağlı olduğu söylenebilir9.
Yine Tan ve arkadaşları, beyne uygun oksijeni sağlamak için, iyi gelişmiş
akciğerlerle, iyi gelişmiş vücuda ihtiyaç olduğu, beynin, vücut oksijeninin % 20’sini
kullandığı yorumuyla, akciğer kapasitesinin kavrama kapasitesi ile ilişkili olabileceğini
40
belirtmişlerdir. Sonuçlarında, mental rotasyon yeteneğinin, akciğer kapasitesi ve vücut
boyutlarıyla ilişkili olabileceğini belirtmişlerdir9.
Yapılan çalışmalarda beynin entelektüel fonksiyonları, bilinç ve bellek üzerine
vücut fonksiyonlarının ve cinsiyetin etkileri araştırılmıştır. Herlitz ve Yonker olaysal
hafızada cinsiyet farkı ve zekanın etkisini araştırmışlardır. Yüz tanımada kadınlar sözel
episodik hafıza testlerinde erkeklerden daha yüksek performans göstermişlerdir; fakat
sözel olmayan episodik hafıza ölçümlerinde cinsiyet farkı ortaya çıkmamıştır 43.
Şenel
ve
arkadaşlarının
yaptığı
bir
araştırmada
öğrencilerin
kognitif
fonksiyonları ile başarı durumları arasında pozitif ilişki bulundu. Kız öğrenciler
erkeklere göre daha iyiydiler. Erkek öğrencilerin beyin gelişim ve maturasyonunun
kızlara göre daha geç olmasının buna neden olabileceği öne sürüldü. Kısa süreli bellek
ve hatırlama yeteneğinin kız ve erkek öğrencilerde farklı olmadığı saptandı44.
Bizim çalışmamızda sigara içmeyen erkeklerin FVC ve FEV1 değerleriyle sınav
ortalamaları koreleyken
sigara içmeyen kızlarda bu korelasyon yoktu. Bu durum
çalışmayı yürüttüğümüz bölgenin sosyal, kültürel ve ekonomik yapısı ile ilişkili olabilir.
Bölgede kız çocuklarının okutulması önündeki engeller ve kız çocuklarının günlük
yaşamda büyük sorumluluklar taşıyor olmalarına bağlanabilir.
İnsanlarda solunum sisteminde bireysel farklılıklar olabilir. Bireysel farklılıklar
göz önünde bulundurularak mental stres altında yapılan solunum sonucu ekspirayon
zamanında ve solunum sıklığında değişiklikler gözlenmiştir45.
Biz ÖSS sınavı öncesi ve sonrasında SFT yapamadığımızdan bu konuda bir
değerlendirme yapamadık.
5.2. Sigara İçen ve İçmeyen Bireylerin Boy, Solunum Parametreleri ve
Sınav Ortalamaları Arasındaki Fark
41
Spirometrik ölçümlerle boyun uzunluğunun ilişkisi bilinen bir durumdur. Keza
kilo da kısmen boyla ilişkilidir. Yaptığımız çalışmada da boy arttıkça kilo da
artmaktaydı. Dolayısıyle SFT değerleri de daha yüksekti.
Karabıyık ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada FEV, FVC dışındaki akciğer
kapasiteleri boy, yaş ve ağırlıkla ilişkili olduğu bulundu46.
Birçok çalışmada sigaranın zararlı etkileri araştırılmıştır. Yapılan çalışmalarda
sigaranın erken ölüm ve önlenebilir hastalıkların nedenlerinden birisi olduğu
kanıtlanmıştır. Merkezi sinir sisteminde sigaranın ana maddesi olan nikotinin etkileri,
sigara içmeyle bireyleri bağımlılığa götürür. Sigara sadece dişlerin ve ağzın kötü
görünmesinin dışında, aynı zamanda farengeal, larengeal, özafageal kanser risklerini
arttırır. Cerrahi ve travmatik yaraların iyileşmesini geciktirir. Bireysel ve sosyal
ekonomiyi etkileyen zararları bilinmektedir47.
Neal ve arkadaşları çalışmalarında hastalık ve ölümle sigara içimi arasındaki
ilişkinin defalarca belgelenmiş olduğunu; fakat nikotin toksisitesinin anlaşılandan daha
karmaşık olduğunu belirtmişlerdir48.
Gold ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada, adolesan kız ve erkeklerde sigara
içiminin akciğer fonksiyonlarına etkisi araştırılmıştır. FEV1/FVC ve FEF25-75/FVC
oranları sigara içenlerde daha düşük bulunmuştur. Her gün içilen bir paket sigaranın
FEF25 değerini kızlarda % 32 oranında azalttığı; % 35’de erkeklerde azalttığı
görülmüştür49.
Langhammer ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada tütün içimiyle akciğer
fonksiyonlarının düşmüş olduğu görülmüştür50.
Tonnesen yaptığı çalışmada sigara içenlerin akciğer fonksiyon seviyelerini,
içmeyenlere göre daha düşük bulunmuştur. Sigara kullanımının akciğer gelişim hızını
42
azalttığı, insanların fiziksel formlarına ve performanslarının zaman içinde azalmasına ve
dayanma güçlerine zarar verdiği gösterilmiştir51.
Bizim çalışmamızda, toplam denekte sigara içenlerin SFT değerleri içmeyenlere
göre daha yüksek bulundu. Ancak kız deneklerden sadece 1’inin sigara içiyor olması ve
boylarının daha kısa olmasından dolayı, sadece erkek deneklerde sigara içen içmeyen
farkına baktığımızda boy farkı ortadan kalktı. Böylece solunum parametreleri arasındaki
farkta ortadan kalkmış oldu. Çalışmamızda deneklerin yaş ortalamasının düşük olması
ve sigara kullanımına yeni başlamış olmaları SFT değerlerinin sigara içenlerde düşük
olmamasının nedeni olabilir.
Sigara içme gençler arasında çok yaygındır. 13- 18 yaş arası % 10’u günlük
içicidir. Kısa bir periyot sonrasında sigara içimi sonrası nikotin bağımlılığı meydana
gelebilir 52.
James ve arkadaşlarının yaptığı aynı çalışmada nikotinin güçlü şekilde
bağımlılık yapan bir madde olduğu, bir kez sigaraya başlandığında, davranışlar üzerinde
hızlı bir şekilde otonom özerklik kaybedildiği ve sigarada sağlık için pek çok risk
faktörü olduğu belirtilmiştir. Yine olumsuz düşünme, problem çözme yeteneğinde
zayıflık, sevgisizlik, okul performansında düşüklük artan tütün kullanımıyla bağlantılı
bulunmuştur52.
Paul ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada sigara kullanımının çok sağlıklı
bireylerde bile algı güçlüğüne neden olduğu bulunmuştur 53.
Ancak nikotinin bu olumsuz etkilerinin yanı sıra öğrenme üzerine olumlu
etkilerinin olduğunu iddia eden çalışmalarda vardır.
43
Nikotinik reseptör sistemi çok sayıda davranışsal ve bilişsel işlevlerde rol
almaktadır. Nikotinik ilaçlar Alzheimer hastalığı, şizofreni ve DEHB gibi bozukluklarda
yarar gösterebilir 5.
Levin ve arkadaşlarının yaptığı çalışma sonucunda yetişkin insanlarda nikotinin
öğrenme ve hafızayı arttırdığını göstermişlerdir6.
Strough ve arkadaşları yaptıkları çalışmada nikotinin, bilgi oluşum süreci içinde
karar zamanını da içeren reaksiyon zamanını ve potansiyel dalga biçimlerini arttırdığı,
zeka ile temel bilgilerin oluşumunda nikotinin etkili olduğunu, yine nikotinin fizyolojik
oluşumda, entellektüel olaylarda performansı arttırarak etkili olduğunu göstermişlerdir7.
Sarandöl yaptığı çalışmada nikotinin emildikten sonra hızla beyni etkilediğini ve
uzun, yorucu, sıkıcı işlevlerde performansı arttırdığını, öfkeyi azalttığını, duygu
durumunu dengelediğini ve açlık hissini azaltıp metabolik hızı arttırdığını
göstermiştir35.
Thorsten ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada, sigara içenlerde dikkat artması
gözlemlenmiştir54.
Goddnas ve arkadaşlarının yaptığı bir diğer çalışmada da, farelerin motor
aktivitelerini arttırmak için, dopamin salınımında daha fazla nikotin tükettikleri ortaya
çıkmıştır. Bulunanlar limbik sistem ve dopamin üzerindeki nikotinin uyarıcı etkilerini
doğrulamaktadır 55.
Paul ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada; dikkat, tepki zamanı, kavrama
esnekliği, psikomotor hız ve hafıza gibi kavrama ölçümlerinin analizleri yapılmıştır.
Sigaraya yeni başlayanlarda dikkat, tepki zamanı, kavrama esnekliği ve algılama
güçlüğü yaşanmamıştır. Ancak uzun süre sigara kullanımının algılama güçlüğüne neden
olduğu görülmüştür 53.
44
Yılmaz ve arkadaşlarının sıçanlarla yapmış oldukları çalışmada öğrenme
sürecinden sonra alınan nikotin, öğrenme performansı üzerine hiç bir etki
göstermemiştir. Ancak aktif öğrenme sırasında nikotin kullanımı erkeklerde performansı
arttırmış; fakat dişi farelerde azaltmıştır 56.
Arendash ve arkadaşlarının yaşlı farelerde yaptıkları çalışmada nikotin verilmesi
sonucu öğrenme ve hafıza durumlarının arttığı gözlenmiştir 57.
Bizim çalışmamızda da bahsedilen çalışmalara paralel olarak erkek öğrencilerin
sınavlarda gösterdikleri başarı ile sigara içme durumları anlamlı bulunmuştur. Yani
sigara kullanımı ile dikkat yoğunluğunun artması öğrencilerin başarısını artırmıştır
diyebiliriz.
Sonuç olarak çalışmamızda elde ettiğimiz bulgular ışığında solunum
parametrelerindeki artış ile başarı artıyor gözükmektedir. Ancak başarı önceden de
bahsedildiği gibi birkaç faktörle açıklanamayacak kadar komplike bir durumdur. Bu
çalışmamızla dikkatleri solunum parametrelerine yönlendirmeyi amaçladık. Başarı ile
ilgili bugüne kadar yapılanlara ilaveten daha birçok fizyolojik, sosyolojik ve psikolojik
çalışmaya ihtiyaç vardır.
45
6. KAYNAKÇA
1. Özgüven İE. Bireyi Tanıma Teknikleri. Ankara, Pdrem Yayınları: 1998.
2. Özer Z. Başarıya Doğru Elele. Bilim ve Teknik, Mayıs 2001: 402. Sayı: 53.
3. Uluğ F. Okulda Başarı. 3. Basım, İstanbul, Remzi Kitapevi: 1990.
4. Powledge TM. Nicotine as therapy. PLoS Biol.2004 November; 2(11); e404
5. Karabekiroğlu K. Nikotinik Reseptörler, Nükleus Akumbens ve Dikkat Eksikliği
Hiperaktivite Bozukluğu. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni 2006:16:1-9.
6. Levin ED., Simon BB. Nicothinic Acetylcholine Involvement in Cognitive Function
in Animals. Psychopharmacology (Berl) 1998; 138(3- 4): 217-230.
7. Strough C., Mangan G., Bates T., Pellett O. Smoking and Raven IQ.
Psychopharmacology (Berl), Novamber 1994: 116(3): 382-384.
8. Ayhan İ. Zeka ve Algılama Geliştirilebilir mi? Bilim ve Teknik, Eylül 2006: 466.
Sayı, 98.
9. Tan Ü., Okuyan M., Albayrak T, Akgün A. Sex Differeces in Verbal and Spatial
Ability Recosidered in Relation to Body Size, Lung Volume, and Sex Hormones.
Perceptual and Motor Skills 2003: 96: 1347-1360.
10. Arseven O. Akciğer Hastalıkları. Nobel Tıp Kitapevleri, İstanbul: 2002: 1-19.
11. Guyton AC, Hall JE. Textbook of Medical Physiology. 11th Ed. Philadelphia,
Pennsylvania, Elsevier Saunders Company, 2006, 471-482.
12. Vander AJ., Sherman JH, Luciano DS. Human Physiology. Tercüme: Kaymak K.,
Solunum, 15. Bölüm, İnsan Fizyolojisi, 6. Baskı, İstanbul, Bilimsel ve Teknik Yayınları,
1997: 471-513.
13. Guyton AC, Hall JE. Textbook of Medical Physiology. 10th Ed. Çeviren: Çavuşoğlu
H., Nobel Tıp Kitapevleri, 2001: 432-492.
46
14. Pocock G., Richards CD. Human Physiology. The Basis of the Medicine, Oxford
Univecity Pres, 1999.
15. Guyton AC., Hall JE. Textbook of Medical Physiology. 10th Ed. Çeviren:
Çavuşoğlu H., Nobel Tıp Kitapevleri, 2001, 501-511.
16. Ganong WF. Pulmonary function In: Review of Medical Physiology. 19 th edition
United States of America A Simon & Schust 2002;34:617-634.
17. Guyton AC., Hall JE. Textbook of Medical Physiology. 11th Ed. Philadelphia,
Pennsylvania, Elsevier Saunders Company, 2006, 491-501.
18. Guyton AC, Hall JE. Textbook of Medical Physiology. 10th Ed. Çeviren: Çavuşoğlu
H., Nobel Tıp Kitapevleri, 2001, 470-472.
19. Guyton AC, Hall JE. Textbook of Medical Physiology. 11th Ed. Philadelphia,
Pennsylvania, Elsevier Saunders Company, 2006, 512-523.
20. Guyton AC., Hall JE. Textbook of Medical Physiology. 10th Ed. Çeviren:
Çavuşoğlu H., Nobel Tıp Kitapevleri, 2001, 525-535.
21. Andaç SO. Fizyoloji. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları; 1997: 724-726.
22. Hole JW. Human Anatomy Physiology. 6th Ed. England WM. C. Brown, 2001: 580589.
23. Noyan A. Yaşamda ve Hekimlikte Fizyoloji. Ankara, Meteksan, 1996:499-510.
24. Uysal H. Solunum Fonksiyon Laboratuarlarının Standardizasyonu. Genel Tıp
Dergisi, 2000:10, 37-42.
25. Yavuzer S. Fizyoloji Pratik Kılavuzu. 2. Baskı, Ankara, Ankara Üniversitesi Tıp
Fakültesi Yayınları, 1999: 81-87.
26. Guyton AC., Hall JE. Textbook of Medical Physiology. 10th Ed. Çeviren:
Çavuşoğlu H., Nobel Tıp Kitapevleri, 2001: 477-489.
47
27. West JB. Solunum Fizyolojisi Temelleri. Çeviren: ÇELİKOĞLU, S. İstanbul,
İstanbul Üniversitesi Yayınları: 4. Baskı, 1993; 1-157.
28. MIR Spirobank User’s Manual Kullanım Kitapçığı: 1-45.
29. Dane Ş. Fizyoloji Laboratuvar Kitabı. Aktif Yayınevi, İstanbul, 2002, 60-72.
30. Bilir N. Aslan D. İşyerleri ve İşveren Açısından Sigara Kullanımının Ekonomik
Boyutu. Sted 2007: 16: 4-6.
31. Paterson D. Nordberg A. Neuronal Nicotinic Receptors in the Human Brain. Prog
Neurobiol 2000: 61(1): 75-111.
32. Gotti C., Clementi F. Neuronal Nicotinic Receptors: from Structure to Pathology.
Prog Neurobiol 2004: 74: 363-396.
33. Stvenson TH. Effects of Nicotine on the Mesolimbic Dopaminergic Reward System
in Brain. Eur Neuropsychopharm 2002: 12: 86.
34. Salin- Pascual RJ, Alcocer- Castillejos NV, Alejo- Galarza G. Nicotine depence and
psychiatric disorders. Rev Invest Clin. 2003 November- December; 55(6): 677- 93
35. Sarandöl A. Nikotin Bağımlılığı ve Tedavi Yaklaşımı. Uludağ Üniversitesi Tıp
Fakültesi Akciğer Arşivi 2002: 3: 129-139.
36. Guyton AC., Hall JE. Textbook of Medical Physiology. 10th Ed. Çeviren:
Çavuşoğlu H., Nobel Tıp Kitapevleri, 2001: 663-665.
37. Ayhan İ. Öğrenme ve Bellek. Bilim ve Teknik Ek:1 , Temmuz 2007.
38. Ratcliff JD. Hafızanın Mucizesi. Bilim ve Teknik, Ağustos 1973: 69. Sayı, 16.
39. Özer Z. Küçük Sınıflardaki Öğrenciler Daha mı Başarılı? Bilim ve Teknik, Kasım
2002: 420. Sayı, 74.
40. Burgaz B. Kalabalık Sınıf Nitelikli Öğretmen. Bilim ve Teknik, Kasım 2002: 420.
Sayı, 76.
48
41. Güleç S., Alkış S. Relations among Primary School Students’ Course Performances,
İlköğretim-Online 2 (2), 2003: 19-27.
42. Richards M., Stranhan D., Hardy R., Kuh D., Wadsworth M. Lung Function Anal
Congnitive Ability a Longitudinal Birth Cohort Study. Psychosomatic Medicine 2005:
67 (4): 602-608.
43. Herlitz A., Yonker JE. Sex Differences in Episodic Memory. J Clin Exp
Neuropsychol. 2002, 24 (1); 107-114.
44. Şenel ÖŞ., Gölgeli A., Küçük A., Süer C., Özesmi Ç. İlköğretim Öğrencilerinde
Elektrofizyolojik Ölçümler ve Nöropsikolojik Testlerle Bellek-Öğrenme-Başarı
İlişkisinin Araştırılması. Sağlık Bilimleri Dergisi 2004: 13(3): 39-45.
45. Masaoka Y., Homma I. The Effect of Anticipatory Anxiety on Breathing and
Metabolism in Humans. Respir Physiol. 2001: 1;128(2): 171-177.
46. Karabıyık N., Sıdal M., Cimşit M., Oğuz F., Ünüvar E. 7-12 Yaş Arası Çocuklarda
Akciğer Kapasiteleri. Çocuk Dergisi 2003: 3 (1): 33- 38.
47. Yıldız L., Kılıç H. Sigaranın Klinik ve Biyokimyasal Etkileri. Turkiye Klinikleri J
Med Sci 2000, 20:306-312.
48. Neal LB. Nicotine Toxicity and Safety. New York, Oxford University Press, 1998.
5-220.
49. Gold DR., Wang X., Wypij D, Speizer FE., Ware JH., Dockery DW. Effects of
Cigarette Smoking on Lung Function in Adolescent Boys and Girls. N Engl J Med.
1996 26; 335 (13): 931-937.
50. Langhammer A., Johnsen R., Gulsvik A., Holmen TL., Bjermer L. Sex Differences
in Lung Vulner Ability to Tobacco Smoking. Eur Respir J 2003; 21:1017-1023
49
51. Tonnesen P. How to Reduce Smoking Among Teenagers. European Respıratory
Journal 2002, Vol 19:1-3
52. James D., Sargent MD., Joseph R., DiFranza MD. Tobacco Control for Clinicians
Who Treat Adolescents. CA Cancer J Clin 2003; 53:102-123
53. Paul RH., Bricman AM., Cohen RA, Williams RM., Niaura R., Pogun S., Clark CR.,
Gunstad J., Gordon E. Cognitive Status of Young and Older Cigarettes Smokers. J Clin
Neurosci. 2006 May;13(4):457-65.
54. Thorsten F., Wiedenmann P., Herrmann M. Nicotine Stroop and Addiction Memory
on ERP Study. International Journal of Psychophysiology Volume 62, Issue 2,
November 2006, 224-232.
55. Goddnas H., Pietila K., Piepponen TP., Ahtee L. Enhanced motor activity and brain
dopamine turnover in mice during long-term nicotine administration in the drinking
water. Pharmacol Biocem Behav, 2001 Dec;70(4):497-503.
56. Yılmaz Ö., Kanıt L., Okur B., Pöğün Ş. Effects of Pre and Post Treatment Nicotine
on Active Avoidance Learning. Medical Journal of Ege Univercity. 1998 8(1-2): 1-4
57. Arendash GW., Sanberg PR, Sengstock GJ. Nicotine enhances the learning and
memory of old rats. Pharmacology Biochemistry and Behavior 1995; 52(3): 517-527.
Download