Bir İnsanı Dindar Yapmak Kimsenin Elinde Değil

advertisement
On5yirmi5.com
"Bir İnsanı Dindar Yapmak Kimsenin Elinde Değil"
Prof. Dr. Hayrettin Karaman ile 'dindar nesil'den 28 Şubat sonuçlarına, lüks tüketim
çılgınlığından bitmeyen ikinci eş polemiğine, İslam'a dair tartışmaları içeren bir
sohbet.
Yayın Tarihi : 5 Mart 2012 Pazartesi (oluşturma : 10/31/2017)
Fatma Karaman'ın haberi
Prof. Dr. Hayrettin Karaman'ın adını duyduğumuzda pek çoğumuzun aklına saygın bir ilahiyatçı
olduğu geliyor. Marmara Üniversitesi İlahiyat bölümündeki görevinden 28 Şubat döneminde, bu
okulda da başörtüsü yasağı uygulanmak istenince istifa etti. İslam bilimleri alanında pek çok esere
imza atan ve İslam hukuku konusunda en önemli otoritelerden biri sayılan Karaman, Arapça, Farsça
ve Fransızca biliyor. Birçok kişinin dikkatle izlediği Karaman fetva konusunda da ilk akla gelen
adlardan biri. Fetva almak isteyenlerin ona ulaşamadıklarında torunlarını bile aradıklarını belirten
Karaman, şimdiye kadar iki hat değiştirdiğini söylüyor. Karaman ile buluştuk, Başbakan Erdoğan'ın
"Dindar nesil" açıklamasından muhafazakar gençliğe, İslam'da çokeşlilikten fetvalarına kadar her
şeyi konuştuk...
Başbakan Erdoğan'ın 'Dindar nesil yetiştirmek istiyoruz' sözleri hala gündemde. Bu sözleri siz nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Başbakan o sözü söylediğinde ben yurtdışındaydım. Geldiğimde yazılanları gördüm. Başbakan
sonradan açıklama yapmış: 'İkna odalarını unutmayın, bunu siz yapıyorsunuz.' Yani 'İnsanları belli bir
forma sokmak için odalara kapatan, onlara telkinde bulunan, bir boyda kesilmiş kamışlar gibi
standardize etmek isteyenler sizlersiniz' diyor. Kendisi evladını dindar yetiştirmek isteyen ailelere
imkan tanıdıklarını söylüyor aslında. Bu ülkenin büyük çoğunluğu Müslüman'dır. Amelde kusuru olur,
orucunu tutmaz, namazını kılmaz, içki içer yani İslam'ın yasakladığı bazı şeyleri yapar ama imanı,
inancı vardır. Allah'ını, peygamberini sever, dinine saygı gösterir, kusurunu bilir. Öyle ki bir vakit
namaz kılmamış bir adam bile Hz. Muhammed'e kötü bir laf ettiğinde senin üzerine yürür. Böyle bir
ülkede genellikle amellerinde kusuru olan insanlar da çocuklarının dinini öğrenmesini ister.
İmana zorlamak günah
Peki dindar nesil yetiştirmek hükümetin ya da bireyin elinde mi?
Bir insanı dindar yapmak kimsenin elinde değil. Ama o eğitimi vermek mümkün. İnsan haklarına
saygı gösteren, demokrat dediğimiz ülkelerin anayasaları ve insan haklarıyla ilgili belgeleri reşit
oluncaya kadar çocuklara anne ve babanın kendi dinine göre eğitim verme hakkını tanıyor. Şimdi de
yeni bir anayasa yapılıyor ve hükümet bize 'Dindar bir evlat yetiştirmek istiyorsan ben onu sana
sağlayacağım' diyor. Benim anladığım bu. Zaten insanın beynini yıkamak, onu değişmeye zorlamak
günah, kimsenin böyle bir şey yapmaya hakkı yok. Elime sopa alıp da 'Sen namaz kılacaksın,
kılmazsan sana vuracağım' dersem o kişiyi ikiyüzlülüğe sevk etmiş olurum çünkü Allah'ın huzurunda
'Allahım ben kılmak istemiyorum ama bu adamın yüzünden kılıyorum' gibi bir düşünce ortaya
çıkabilir. Biz tatlılıkla insanları dindarlaştırmak isteriz. Samimi bir Müslüman da 'Bu ülkede Müslüman
olmayan bir insan kalmayıncaya kadar ben de çalışayım' der.
Pek çok kişi muhafazakar gençliğin dine uygun hareket etmediğini konuşuyor. Siz dindar gençleri
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben öyle görmüyorum. 1940'lı yıllardan beri neyin ne olduğunu anlayarak yaşıyorum.
Çocukluğumda ilkokulda okul müdürleri bayrak merasimi için toplanan çocuklara 'Allah'tan şeker
isteyin' derdi, şeker isteyen çocukların dileği yerine gelmeyince 'Bakın bende şeker var. O veremez
ama ben veriyorum' derdi. Ben öğretmenimin ağzından bir kez Allah, peygamber lafı duymadım. O
zaman hiçbir şey yoktu, konuşulmuyordu ki.
Din yoktu, var oldu
Şimdi konuşuluyor olması dinin yaşandığını mı gösteriyor?
Hem anlayışta hem uygulamada farklılık vardır. 'Din yoktu, var oldu' diyorum çünkü benim baktığım
yer farklı. Bazıları Kur'an-ı Kerim'e göre bir İslam tasavvur ediyor. Sonra arızaları buluyor, ümitsizliğe
kapılıyor. Din kötüye neden gitsin? Bu ülkeye 1950'den sonra din hürriyeti girmeye başladı.
Konuşulur, tartışılır oldu. Din bu ülkenin aydınları, okumuşları, en azından önemli bir kısmının
inanarak ve saygıyla ele aldıkları bir konu haline geldi. Benim gençliğimde bürokratların namaz
kılmasını, Allah, peygamber demesini aklımızdan bile geçirmezdik. Bunlar hep gizli olurdu.
O zaman yeni iktidarla beraber dindarlarda bir özgüven oluştuğunu söyleyebilir miyiz?
28 Şubat öncesindeki o radikal görünüm yok tabii. AK Parti başa geldiğinde toplumun bir kısmı
'Şeriat gelecek, kadınlar kapatılacak, insanlara zorla namaz kıldırılacaklar' dedi. Sonra gördüler ki bu
ülke daha önceden nasıl idare ediliyorsa yine o şekilde devam etti. Bir kere söylemle eylemi
birbirinden ayırmak gerekiyor. Hz. Muhammed tarafından insanlara tebliğ edildiği zamandan beri bu
dinin karşıtları olmuştur.
Bu bağlamda Cumhuriyet'i nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cumhuriyet projesi bizim hem dinimize hem de din merkezli medeniyetimize karşı durmuştur. Bu
silah gücüyle, devletin otoritesini kullanılarak 1950'li yıllara kadar devam etti. Dünyadaki gelişmeler
ve demokrasi mecbur ettiği için Türkiye çok partili sisteme geçti. İnsanları zorla sopayla, idamla,
hapisle, telkinlerle, hocalarla sindirmişsin. Ama insanlığın var olduğundan beri Allah'a inanıldığını,
despot yönetimlerde insanların bu inançlarını gizledikleri ama hiçbir zaman inançsız olmayacaklarını
bilmeleri gerekirdi. 'Çağdaşlaşmak için batılılar gibi olmamız lazım, bunu elimizden geliyorsa zorla
yapmalıyız' diyenler, bu kesimin askeri kanatlarıyla beraber 28 Şubat'ta hortladı.
Hz. Muhammed: Ali kızımın üstüne evlenmek istiyorsa onu boşasın
En çok tartışılan konulardan biri de çokeşlilik...
Dinde herkes birden fazla kadınla evlenecek, her kadın da öteki kadına razı olacak diye bir şey yok.
İslam'ın ilk geldiği zamanı düşünün. Sonra yüzyıllar içinde yaşanan savaşlar, kimi zaman kadının kimi
zaman erkeğin yalnız kalması... Çokeşliliğe bunun gibi pek çok şey neden olmuş. Yani sırf cinsel arzu
dolayısıyla değil. Ekonomik sebeplerle, aile hayatının gereği olarak birden fazla evlilik gündeme
gelebileceği için İslam bu kapıyı kapatmamış. Ama sırf zevk ve arzu için ikinci bir kadınla evlenmenin
önünü de tıkamış.
Yani erkek eşin rızasını almadan evlenemez değil mi?
Kadının rızası olmadan asla. Türkiye'de bu durum yanlış anlaşılmış. Adam eşinin rızasını almadan
ikinci hanımı alıyor. Bunun caiz olmadığını söylemeye gerek bile yok. Hatta Hz. Fatıma'nın üzerine
Hz. Ali bir hanım almak istediğinde buna hem Fatıma hem de Hz. Muhammed razı olmuyor ve
peygamber efendimiz diyor ki: 'Eğer kızımın üzerine bir başkasıyla evlenmek istiyorsa Ali, söyleyin
kızımı boşasın, o hanımla evlensin.'
Geçenlerde başörtülü ve yaşam koçu olduğunu söyleyen bir hanım 'Eşime bir hanım gösterdim
istemedi' diye bir açıklamada bulundu.
Herhangi bir tez iddia ortaya sürüyorsak bunun dine ve insana uygun olup olmadığını sormak lazım.
Evli bir hanım kocasına kadın teklif etmez. Demek ki bu işte bir yanlışlık var. Bu hanımın iddiası ne
dine ne de insanlığa uyuyor!
Fetva almak üzere torunumu arayan var
Siz sık sık fetva alınmak başvurulan bir isimsiniz. Bu çok büyük bir sorumluluk değil mi?
Bana hep 'Cevap vermekten korkmuyor musunuz? diye soruyorlar. Ama cevaplamazsam da benim
de Allah'tan korkmam gerekmiyor mu? İnsanlar dini yaşamak için soru soruyor. Ben bana
sorduklarını cevaplayayım ki o meseleye takılıp kalmadan dinlerini yaşamaya devam etsinler. 'Buna
cevap vermeyeyim de günah olmasın' dersem olur mu? 60 yıl İslam hakkında okudum, bildiklerimi
neden paylaşmayayım?
Günde ortalama kaç kişi arıyor?
Çok fazla. Günün belirli bir saatinden sonra kayıtlı olmayan numaraları açmıyorum. Gece arayanlar
bile oluyor. Hatta numarama ulaşamayanlar eşimi, çocuklarımı, torunlarımı arıyor. Yanlış
anlaşılmasın, onlardan rahatsız olduğum ya da cevap vermek istemediğimden değil. Sağlığım el
verdiğince yardımcı olmaya çalışıyorum herkese.
Dört tane de elektronik posta adresim var, günde binin üzerinde soru geliyor. Aslında sordukları
soruların hemen hemen hepsinin cevabı sitemde var.
İnsanlar zenginlikle de imtihan edilir
Muhafazakar kesimin bir bölümünün lükse yönelmesi konusundaki eleştirilere katılıyor musunuz?
Kur'an-ı Kerim'de 'Biz sizi denemek istiyoruz, kendi iradenizle bakalım ne kadar dindar oluyorsunuz,
o kadar Allah'a kul oluyorsunuz, ne kadar nefsinize kul oluyorsunuz' diyor. İnsanlar birçok şeyle
imtihan edilir; fakirlik, zenginlik, ölüm... İhtiyaç sahibi olmanıza rağmen Allah ile olan ilişki kulluk
çizgisinde devam ediyor mu yoksa isyan mı ediyorsun? 'Eskiden fakirdin yoktu, peki artık var o
zaman ne yaptın?' diyebilmek için de Allah insanları dener. 'Müslümanlar zenginleşti kimse bu kurala
uymuyor derseniz' bu doğru değil. Çünkü bir kısmı uymuyor. Neden projektör sadece servetle
Müslüman'ın alakasını gösteriyor da diğer alanlarını görmüyor? Kul her zaman kusurlu olabilir. Kul,
kusurunu idrak edecek, önemli olan bu. Kusurlu olanın boynu eğri olacak Rabbine karşı.
Dinihaberler.com
Bu dökümanı orjinal adreste göster
"Bir İnsanı Dindar Yapmak Kimsenin Elinde Değil"
Download