Danışma Meclisi B : 94 ediyorum. Hatta çok yakın gelecekte Danışma Mec­ lisimizin yükünün de ağırlaşacağı ortada. Ancak, yetki istemeyi bu gerekçeye dayandırmak doğru değildir. Bir kere, Danışma Meclisimizin çalışma temposu, em­ salleriyle kıyaslanmayacak kadar hızlıdır ve duruma göre Meclisimiz, sizlerin gayet yakından bildiği gibi, bir günde dahi kanun çıkarabilmektedir. Eğer, bazı tasarılar geç kalıyorsa, bunun vebalini Mecliste değil, bu tasarıları eksik ve yetersiz biçimde hazırlayan Hü­ kümette aramak gere'kir. Çün'kü, her gün komisyon­ larda yeter derecere olgunlaşmamış tasarılarla boğuş­ maktayız. O halde Meçisin çalışma temposu ile ilgili bir handikap sözkonusu değildir. Çalışma takviminin ağırlığına gelince : Bu doğru­ dur. Ancak, Danışma Meclisinin kuruluş nedeni, Ku­ rucu Meclis hakkındaki Kanunun başlangıç kısmında açııkca belirtildiği gibi, hukuk devletinin kurulması için gerekli hukukî düzenlemeleri yapmalktır. Kaldı ki, takvimlin böylesine önemli bir konunun ele alınma­ sına imkân vermeyeceği yolundaki iddiada samimiyet derecesi göremiyorum. Çün'kü, yine Sayın Özal'ın bir konuşmasına dayanarak şunu söyleyeceğim. Sayın Özal diyorlar ki, «idarî reform, Türkiye'de uzun se­ nelerdir üzerinde çalışılmış bir konudur. Ciltler do­ lusu etüt yapılmıştır. Ancak, ıbütün bu çalışmalar fii­ liyata intikâl etmemiştir. Yapılacak iş, bugüne kadar yapılmış çalışmaları kanun hükmünde kararname (haline getirmekten ibarettir.)» («Şimdi, Sayın Özal'ın bu tespiti doğru ise şu so­ ruyu sormaya hak 'kazanmaz mıyız : Bunlar hazırsa, neden Hükümet bunları şimdiye kadar Meclîsimize in­ tikal ettirmemiş de bizleri aylardır ikinci nitelikte ya­ sa tasarılarıyla boğuşturmaktadır?.. Hükümetçe ileri sürülen ikinci gerekçe, idarî re­ formun konusunun niteliği itibariyle yanılma ve sına­ ma yöntemini pekâlâ gerektirdiği ve ancak 'bu yolla idarî reformu gerçekleştirebileceği iddiasıdır. Bu iddiadalki gerçek, hiçbir zaman kanun hükmünde karar : name çıkarma yetkisine dayanarak yapılamaz. Kaldı ki, bu iddianın bilimsellik derecesi de çok kuşkuludur. Çünkü, teşkilat ve personel konuları, ileri derecede is­ tikrar ve güven isteyen konulardır. Başka bir deyişle, yaz-bbza en az elverişli konular bu konulardır. Yer­ leşik düzenin bir tuğlasını oynattığınızda, o sistemin yerine getirmesini yıllar alır. Gördük 657 saydı Dev­ let Memurları Kanununun Barem Kanununda yaptığı tahribatı. Bu konuda yanılma-sınama yönteminin uy­ gulanması bence son derece tehlikelidir. 13 s 5 . 1982 O : 2 idarî reform konusunun da inceden inceye hesap­ lanmış , plan ve programlara dayandırılması gerekir. Aksi takdirde sonuç hüsran olur. Üçüncü iddiaya gelince : Saygıdeğer Başkanım ve değerli üyeler: (Bu iddianın Hükümete mal edilmesinin doğru ol­ mayacağını düşünüyorum, bir saıygıdeğer Hükümet temsilcisinin kişisel fikri olarak kabul ediyorum. O da, ancak bu Tasarı vesilesiyle ileri sürüldüğü için ben de değinmek gereğini duydum, o da şudur : İdarî reformun normal koşullarda gerçekleştirilemeyeceği iddiası. Yani, normal demokratik koşullara avdet edil­ diğinde Türkiye'de, idarî reformun gerçekleştirilmesi güçleşir ve belki de bir daha hayal olur. Aslında, bunun yansıttığı bir düşünce var. Büsbü­ tün yadsınacak, kolaylıkla inkar edilecek bir görüş gibi gözükmüyor; ama buradaki yanılgı şudur : Geç­ miş tecrübelerin olumsuz sonuçlarının bence abartıl­ masından ibarettir. Demokrasilerde idarî reform pe­ kâlâ yapılabilmektedir ve yapılabilir. Eğer böyle ol­ saydı, Amerika'da Hoover oommissiion'lar veya ingil­ tere'de Fulton komisyonları herhalde açıklanamazdL, Aksi takdirde, demokrasiyle idarî reformun birbiriyle çeliştiği gibi, son derece yanıltıcı bir mantığa düşmüş oluruz. Aslında, gelişmekte olan ülkelerde idarî re­ form son derece güçtür, bunu kabul ediyoruz; ama bunun nedeni, demokrasi rejimi değildir. Bence, Batı­ da siyasî müesseseleşme olgusunun tamamlanması ıslürecidir îbunu gerçekleştirebilen. ıBu eksiktir Türkiye'­ de. Ama demokratik rejimde herhalde sorumlu ikti­ darlar pekâlâ idarî reforma teşebbüs edebilirler. Bu açıklamalar, Hükümetin normal kanun çıkarma yeri­ ne, kanun hükmünde kararname islteme yetkisinin da­ yandırdığı gerekçelerin sanıldığı kadar doyurucu ol­ madığını göstermektedir kanımca. .Şimdi, vermek istediğimiz yetkinin niteliğine ba­ kalım. Kanun hükmünde kararname nedir?.. Aslın­ da, bu yola neden başvurulur?. Ülkemizdeki uygula­ maları nedir?.. Kıisaca derim ki, kanun hükmünde kararname, önce Anayasamıza ve hukuk sistemimize misafir ola­ ra'k gelmiş, daha sonra ve fevkalade hızlı bir ge­ lişmeyle ev sahibi durumuna geçmiştir. Öylesine garip bir hukuk kategorisidir ki, yasama yetkisinin devre­ dilmezliği ilkesinin ilginç bir istisnasını oluş'tunmaktadır. Ama, «ilginç» demekteki kastım, yasama yet­ kisinin kesinkes devri anlamına gelmeyen bir mües­ sese. Bu yetkinin niteliği, karmaşıklığı şurada : Önce adı karışıktır. «Kararname;» sözcüğü, bunun yürütme — 433 —