Dr. Yusuf İLERİ Haliç Üniversitesi Öğretim

advertisement
YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK
VE DENETİM TİC. LTD. ŞTİ.
Dr. Yusuf İLERİ
Haliç Üniversitesi Öğretim Görevlisi
Dünya Gazetesi - 21.03.2003
TÜRKİYE'DE ENFLASYON VE VERGİSEL POLİTİKALAR (3)
Türkiye'de enflasyonun baş nedeni olarak sadece kamu açıkları gösterilmeye
çalışılmaktadır. Bu aslında hikâyenin üçte birini izah ettiği halde, devleti suçlama ve küçük
düşürme ideolojisi ile bağdaştığı için gündeme sadece kamu açıkları getirilmektedir. Böylece
iç tasarruf yetersizliği ve ekonominin dışa bağımlılığı göz ardı edilmektedir. Bu anlayışın
sahibi olan IMF yönetimi altında yürütülen ekonomi, sürekli gerilemiş; kamu küçültülmek
istenirken, ekonomi küçülmüştür. Nitekim yakın izleme antlaşmasının yapıldığı 1998 yılı
dahil edildiğinde, son 4 yılın, ekonomik büyüme ortalaması sıfırdır. Özellikle sermaye
hareketlerinin serbestleşmesiyle başlayan "sıcak para" dönemi, yurtiçi tasarruf oranlarının
düşmesine yol açmış; yatırımları değil, tüketim artışlarını desteklemiştir. Türkiye'de iç
tasarruf yetersizliği ve yatırımların verimsizliği sonucu, hem iç kaynak açığı artarak büyümüş
hem de daralan üretim sonucu ithalata bağımlılık dolayısıyla enflasyon artmıştır. Bu
yazımızın konusunu, iç tasarruf yetersizliği ve yatırımların verimsizliğinden kaynaklanan
enflasyon, enflasyon muhasebesi ve vergisel etkiler oluşturacaktır.
Türkiye de ailelerin/şirketlerin tasarrufunda iç tasarruf kalemine girmeyen mali
plasman kalemlerinin serbestleşmeyi izleyerek gittikçe önemli bir pay aldığı görülüyor. Bir
kere konvertibilite öncesi, 1980'li yılların ikinci yarısında yılda 100 milyon dolara dahi
varmayan altın ithalatı 1990'lı yıllarda sıçramış, dönemim ikinci yarısında yılda ortalama 1,5
milyar dolara ulaşmıştır. Benzer konumda ikinci bir kalem dövizdir. Döviz, tevdiat hesapları
1980-85 arasında önemsizken konvertibiliteyle birlikte sıçramış, neredeyse tasarruf
mevduatının yarısını aşmıştır. Devlet kâğıtları da bu bağlamda yani enflasyonu körüklemede
miktarı en süratle artan mali plasman araçlarıdır. Özel sanayi kuruluşları 1999'dan bu yana
üretimden kâr etmediklerini, faiz ve benzeri rant gelirleriyle ayakta kaldıklarını açıkladılar.
Konsolide bütçe personel harcamalarının da enflasyon habercisi olarak oldukça yüksek
öngörü gücü vardır. Nominal faiz hadleri bir kere reel faiz beklentisi ve riziko marjları
üstünde, geleceğe dönük enflasyon beklentisini yansıtır. Bundaki artış geleceğe dönük
mukaveleli fiyatların, yani kiralar, ücretler, döviz fiyatları ve benzer fiyatların nominal
faizlerden yansıyan enflasyon beklentisine uyumlu olmasına yol açar. Aileler için diğer bir
"tasarruf öğesi" olan konut inşaatı ise iç tasarruf ve sabit sermaye yatırımları arasında yer alır.
Bunlara yatırım harcaması yapılmakta, ancak karşılığında mal hizmet üretilmediğinden, fiilen
gelire hiçbir katkıları olmamaktadır.
Ekonomi politikalarının kısıtlandığı; dış ticaret ve para politikalarının hükümetlerin
denetiminde çıktığı bir ortamda, maliye politikası da ne yazık ki özel kesimin rizikolarını
düşürme ve faiz ödemeleri yoluyla bu kesime kaynak aktarmayı, vergi almaya tercih etti.
Darülaceze Caddesi No:33 Bilaş İş Merkezi B Blok K.3 No:43 Okmeydanı - İstanbul Tel:(0212) 210 55 88–210 00 33
(pbx) Fax:(0212) 210 60 30 E-Mail: [email protected] Web site: www.ileriymm.com
YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK
VE DENETİM TİC. LTD. ŞTİ.
Türkiye'de vergi yükü, 1980'lerin başındaki düzenleme ve uygulamalarla %20'lere kadar
indirildi, vergi yerine iç borçlanmaya ağırlık verilerek bugünkü borç çıkmazına ilk adımlar
atıldı. Sonraki yıllarda vergi yükü arttırılmak istense de, bu ancak adaletsiz dolaylı vergiler ve
ücretlinin sırtındaki gelir vergisi artışı ile mümkün oldu. Toplam vergiler içinde dolaylı
vergilerin oranı %69'a ulaşmıştır. Gelir ve kurumlar vergilerinin toplam vergi gelirleri
içindeki payı düşüktür, ancak gelir vergisinin yükü ücret1iler üzerindedir. Bu durumda dolaylı
ve dolaysız vergiler, çoğunluğunu ücretli, emekli kesimin oluşturduğu düşük gelirli "tüketici"
kesimin sırtında. İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası tarafından hazırlanan
2002 yılı vergi raporuna göre; vergi sistemi ve diğer hukuki ve idari yüklerin ağırlığı,
mükellefi kayıt dışına itmektedir. Gerçekten de bu politikalar, yurt içi üretimi gerek talep
gerekse arz yönlerinden baltalamaya yönelik sonuçlar yaratmıştır.
Vergi sistemimizde, birbirinden bağımsız olarak var olan bazı müesseseler, mükelleflerin
farklı ölçülerde enflasyondan korunmalarını sağlamaktadır. Söz konusu müesseseler şunlardır:
İktisadi kıymet yenileme fonu (VUK md. 328), azalan bakiyeler usulüyle amortisman (VUK.
md. 315), alacak ve borç senetlerinin reeskontu (VUK. md. 281, 285), yeniden değerleme
(VUK mükerrer 298), lifo/son giren ilk çıkar (VUK. 274), maliyet artış fonu (GVK md. 38).
Ayrıca bazı muafiyet, istisna ve indirimlerin beher yıl yeniden değerleme oranında artışını
sağlayarak vergi matrahının hesaplanmasından dikkate alınmasına imkân sağlayan yasa
hükümlerinde mükelleflerin enflasyondan korunmasını amaçlamaktadır. Buna karşılık vergi
yasalarımızda yer alan bazı vergilerin beher yıl yeniden değerleme oranında arttırılmasına
ilişkin hükümler, enflasyonun vergiler üzerindeki etkilerini bu kez hazine yararına korumaya
yöneliktir.
Hal böyle iken sürekli olarak yine gelir ve kurumlar vergilerine yönelik enflasyon
muhasebesinden söz edilmektedir. Ancak vergi gelirlerini azaltacağı için, Maliye
Bakanlığının bu isteme sıcak bakmadığı biliniyor. Bizim görüşümüz enflasyon muhasebesi
olarak söz edilen ve gerçekleştirilmesi istenen düzenlemelerle öz kaynakla çalışan firmalara
vergisel avantaj getireceği yönündedir. Türkiye kapitalizminin son 55 yılının en büyük krizi,
toplumsal sınıfların gelir ve servetlerinde bir altüst oluşu beraberinde getirdi. Çeşitli
büyüklüklerde ve sektörlerde 2500'e yakın şirket kapandı. IMF ve arkasındaki global sermaye
bu krizle daha başat hale gelmesine karşılık, ulusal sermaye daralan ve küçülen ekonomi ile
birlikte daha silik ve zayıf bir duruma düştü. Yani borçlu bir ülkeyiz ve kurumlarımız da
büyük oranda aynı durumdadır. Böyle olunca yabancı kaynakla çalışan yerli firmalara karşı,
öz kaynakla çalışan çoğunlukla yabancı sermayeli şirketlerin korunması hatta bunlara bir
vergi istisnası yaratılması zaten zor şartlarda çalışan borçlu mükellefler aleyhine bir kez daha
rekabet eşitsizliğine yol açacağı için ulusal ekonominin yararına olmayacaktır. Gelir Vergisi
Kanunumuzun 41/8. maddesinde "gider kısıtlaması" olarak bilinen ve yabancı kaynakla
çalışan firmaların finansman giderlerinin bir bölümünü kabul etmeyen bir düzenleme zaten
vardır. Öncelikle rekabet eşitsizliğine yol açan GVK’nun bu 41/8. maddesinin kaldırılması
gerekmektedir. Çünkü şirket faaliyeti için gerekli ve zorunlu olarak yapılan finansman
giderlerinin yergi matrahının tespitinde gider olarak nazara alınmamasını haklı kılacak bir
izahat ve dayanağın varlığı mümkün değildir.
Darülaceze Caddesi No:33 Bilaş İş Merkezi B Blok K.3 No:43 Okmeydanı - İstanbul Tel:(0212) 210 55 88–210 00 33
(pbx) Fax:(0212) 210 60 30 E-Mail: [email protected] Web site: www.ileriymm.com
YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK
VE DENETİM TİC. LTD. ŞTİ.
Vergi sistemimizde üretim ve istihdam üzerindeki ağır vergiler kaldırılmalı; bu
vergilerin arz ve talep üzerindeki olumsuz etkileri yok edilmeli; yatırım indirimi sistemi
güncelleştirilip güçlendirilerek yatırımlar teşvik edilmeli ve korunmalıdır. Bunun en önemli
unsurunu ise başta akaryakıt, enerji, tohum, gübre, ilaç vb. üretimin temel girdileri üzerindeki
dolaylı vergiler teşkil etmektedir. Esasen tekel niteliğindeki çokuluslu şirketlerin
kontrolündeki, üretimin bu temel girdilerin fiyatlandırılması bir çeşit "iç gümrük" işlevi
görmektedir. Vergi sistemimiz de, uygulanan bu makro ekonomik politikalara paralel olarak
yurt içi üretimi değil, yatırım harcaması karşılığı bir mal/hizmet arz etmediği için enflasyona
neden olan "ölü alanları" desteklemiştir. Örneğin; KDV Kanunu, ilk yürürlük tarihi olan
1.1.1985 tarihinden bugüne kadar "Net alanı 150 m2 ye kadar konutların teslimi ile konut yapı
kooperatiflerine yapılan inşaat taahhüt işlerini KDV’den istisna etmiş, 1.1.1998 tarihinde bu
yana ve halen yalnızca %1 nispetinde KDV’ye tabii tutmuştur. Hemen belirtelim ki, bu istisna
iş yeri teslimleri ve iş yeri yapı kooperatiflerine yapılan inşaat işlerini kapsamadığı için genel
KDV oranıyla vergilendirilmiş olup, bu oran halen %18’dir.
Batı için serbestleşme kendi üretimini geliştirdiği, tüketicisinin refahına katkı yaptığı
ölçüde varlığını sürdürür; söylemi sürse de, üretimi tahrip ettiği noktada korumacılığın her
biçimi "mubah" olur. Oysa Türkiye’deki "serbest piyasa" uygulaması, vergisel boyutu dahil
enflasyonu arttırma ve üretimi tahrip etmek yoluyla, işsizliği arttırma pahasına
gerçekleştirildi.
Darülaceze Caddesi No:33 Bilaş İş Merkezi B Blok K.3 No:43 Okmeydanı - İstanbul Tel:(0212) 210 55 88–210 00 33
(pbx) Fax:(0212) 210 60 30 E-Mail: [email protected] Web site: www.ileriymm.com
Download