Danışına Meclisi B : 111 ri ödeme sorumluluğundan, ancak sözkonusu kirlen­ meyi önlemek için almaları gereken bertürlü önlemi aldıklarını kanıtlayarak kurtulabilirler. BAŞKAN — Madde üzerinde söz isteyen sayın üye?.. MUHSİN ZEKÂ'Î BAYER — Söz istiyorum Sa­ yın Başkan. (BAŞKAN — Sayın Bayer, buyurun efendim. MUHSİN ZEKÂ! BAYER — ıSayın Başkan, de­ ğerli üyeler; Çevre Kanununun prensibini teşkil eden ana mad­ de budur. Burada üç esası Hükümete görev vermek­ teyiz. Kirlenme ve kirletme olaylarının hangi şart­ lar altında ve nasıl kontrol edileceği ilkeleri ve pren­ sipleri getirilmekte. ikinci olarak; kirlenmeden sonra iyileştirme prob­ lemlerinin nasıl ve ne şekilde yapılacağı, Üçüncü olarak; doğal kaynakların rasyonel kul­ lanma ilke ve prensipleri getiriliyor. Ancak, bugüne kadar bu üç prensip beraberce çevre müsteşarlığı­ nın yetki alanlarında kullanılıyordu. Burada konuşmama esas teşkil edecek prensip (e) fıkrasıdır. (e) fıkrası, genel konuşmada da arz etti­ ğim üzere, 1972 Stocholm Konferansından sonra muhtelif uluslararası teşekküllerin ortaya çıkardığı •anlaşmalarla yeni bir çevre politikası ortaya çıktı. Bu çevre politikasının esası «Kirleten öder» politi­ kası; yani herhangi bir yerde kirlenme ve kirletme olayına sebep olduğunuz anda, bu olaydan dolayı biı tazminat, bir zarar - ziyan meselesi ortaya çıkmakta­ dır. işte Hükümetin getirdiği Tasarının çok önemli noktası buradadır. Bu kaynakta çevre sorunlarının probleminin doğmasından sonra ortaya çıkacak zarar ve ziyanın nasıl ve ne şekilde önleneceği ve üçüncü şahıslar tarafından bunun telafisi konusunda ne gi­ bi önlemlerin alınacağı (e) fıkrası ile bellidir. Burada­ ki prensip kirlenme olayı olduğu anda tazminat ola­ yının da aynı anda ortaya çıkması; yani müessiriyet hususunun, prensibinin bir anda bu kirletme olayı ile birlikte ortaya çıkmasıdır. Şöyle ki, bu sistem Türkiye'de kamu idaresinde mahalli kuruluşlardan olan belediye cezaları ile karşılaştırılabilir. Belediye cezalarında veya trafik ceza­ larında nasıl suç işlendiği anda bu cezanın karşılı­ ğını ödüyor, sonra itiraz ediyorsanız; burada da işte bu prensip gelmiştir. Düşünün bir Ankara'yı- Ankara havasının kir­ lenme olayı hepimizin sağlığı bakımından mühim ve bir zatı muhterem, bir apartman yöneticisi ve­ 1 . 6 . 1983 O : 1 yahut br kaloriferci; hava kirlenme olaylarına Ba­ kanlık, Hükümet, teşekküller bu kadar önem verir­ ken birden bire Hükümetin istemediği ve Ankara'ya getirilmesini yasak ettiği kalorisi az bir linyit made nini getiriyor yaktırıyor ve muazzam bir duman çı­ kartıyor. İşte bu anda buna bir ceza verilmezse bu işin artık müessiriyeti olmaz. Hava kirlendikten son­ ra eğer o zat, o müessese cezayı yemezse olmaz. işte ı(e) fıkrasının ana prensibi budur. Bu Tür­ kiye'de yeni bir hukuk düzeni getirmektedir. Yerin­ dedir; arz ederim. Teşekkür ederim. BAŞKAN — Teşekkür ederim Sayın Bayer. 'Madde ile ilgili bir önerge var; okutuyorum. Sayın Başkanlığa Görüşülmekte olan Tasarının 4 (d) maddesinde yer alan «Belirli durumlarda ilgili istisnalar saklı olmak üzere...» ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim. Tülây ÖNEY BAŞKAN — Sayın öney, buyurun efendim. TÜLÂY ÖNEY — Sayın Başkan, değerli üyeler; Benden önce söz alan arkadaşım Sayın Bayer'in bahsettikleri gibi, bu Kanuna aslında işlerlik kazan­ dırabilecek, etkinlik kazandırabilecek bir maddedir bu 4 üncü madde. Biz çevrenin korunmasından ne anlıyoruz, çevre sorunlarının önlenmesi ve sınırlandırılması için ne­ leri öngörüyoruz, ekonomik faaliyetlerde ve sosyal yaşantıda ne gibi esasları getirmek istiyoruz bunları burada sıralıyoruz. Şimdi bunları yaparken bir (d) fıkrası getirip bu raya koyuyoruz; ve diyoruz ki, « Belirli durumlarda ilgili istisnalar saklı olmak üzere kirlenmenin önlen­ mesi, sınırlandırılması ve kirlenme ile mücadele için yapılan harcamaların kirlenmeye yol açan ger­ çek ve tüzel kişiler tarafından karşılanması esastır.» Şimdi, bir gerçek veya tüzelkişi düşünün ki, ger­ çekten ciddî boyutlar içinde kirlenmeye yol açıyor ve bu kişi Kanunun ruhunda yatan «Kirleten öder» prensibine bağlı olarak, yaptığı kirlenmeyi gider­ mek, telafi etmek durumundadır. Biz bu yükümlü­ lüğü ona vermekten başka bir çare içinde değiliz. Za­ ten Anayasamızın ilgili maddesi de çevrenin korun­ masını ve kirlilikten arındırılmasını Devlete ve vatan­ daşa ortaklaşa bir görev olarak vermiştir. Devletin burada görevi ve sorumluluğu açıktır, bunları her şe­ kilde yerine getirmek durumundadır, kaynaklarını bu yönde kullanacaktır, organlarını bu yönde kullana- — 349 —