T. B. M. M. B : 44 •tesisleriyle ve nükleer santral ile yok edilmek isten­ mektedir. tçel sahilinin en güzel turistik yerleşim 'bölgesi olan ve 1975'lere kadar hızla kalkınan Taşucu'na, SEKA'nın temelinin atıldığı 10 yıllık süre İçinde ancak iki pansiyon yapıldığı gerçeği acıdır. Tesis, şimdi, çıkardığı koku ile sadece bu yöreyi de­ ğil, daha uzak yöreleri de ciddî biçimde tehdit et­ mektedir. Nitekim, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsü ve TÜBİTAK, yapmış ol­ dukları araştırmalarla İskenderun körfezinden baş­ layarak Antaîya*ya kadar uzanan sahil bandının, kü­ çümsenmeyecek bir kirlilikle karşı karşıya bulundu­ ğunu açıklamıştır. Böylesine değerli bir kaynağın ku­ rutulmasının hesabını kimler verecek, bu sorumsuz­ luğun faturasını kimler ödeyecektir? Türkiye, sorun­ lara devlet adamı ciddiyetiyle eğilen ve kalkınmada en önemli unsurun insan olduğuna içtenlikle inanan objektif bir yaklaşımı ne zaman görecektir? Çevre sorunlarına rasyonel yaklaşım, öncelikle Türkiye'nin geniş potansiyelinin daha iyi, daha ve­ rimli kulanıllmasının savaşını vermektir. Sanayileşme sürecinde insanların sağlıklı bir çevrede yaşamala-* rını sağlamak ve sorunun yol açtığı ekonomik za­ rarları gidermek amacına yönelik çok çeşitli seçe­ nekler vardır, önemli olan, çevre sorunlarını kalkın­ manın bir alternatifi olarak görmek değil, kalkınma-, nın olumsuz çevresel etkilerini önleyici, alternatif endüstri ve teknoloji unsurlarını devreye sokucu he­ def olarak almaktır. Bu yalnız çevre sorunlarının kalkınma ile birlikte düşünülmesinin zorunlu olma­ sından .başka, aynı zamanda, ülkemizin sanayileşme dışında, tarım ve turizm alanındaki büyük potansi­ yelden de optimal düzeyde yararlanması için ge­ reklidir. Oysa, çevre kirliliğinin tehlikeli sinyaller ver­ meye başladığı ülkemizde, ekonomik platformda in­ san faktörünün sürekli göz ardı edildiği politikalarla, soruna işletme .mantığı ile çözüm aramaya kalkışmak olası değildir. Anayasamızın 56 ncı maddesi, «Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çev­ reyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların öde­ vidir» derken, 63 üncü madde ile, «Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korun­ masını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır» hükmünü getirmiştir. Bu nedenle, her şeyden önce devletin, çevre bilincine varması ve ör­ nek teşkil ederek yaptırım gücünü kullanması gere­ kir. Ne var ki, izmit Körfezini kirleten tesislerin ço­ 14 , 12 , 1985 0: 1 ğunun kamu yatırımı olduğuna dikkat edilirse, ilgili makamların çevre sorunlarını yeterince önemseme­ diği görülebilir. Nitekim, 1983 Ağustos'unda yürür­ lüğe girmesine karşın, hâlâ uygulanamayan Çevre Kanunu ile 1978 yılında kurulmuş olan, ancak bu­ güne kadar ne yaptığı henüz anlaşılamayan Çevre Genel Müdürlüğü, çevre sorunları konusunda, «adı var, kendi yok» türü biçimsel uygulamaların yalnız iki örneğini oluşturmaktadır. Anava'tan'ın, çevre sorunlarına bakış açısı yanlış ve çağdıişıdır. (SHP sıralarından «Bravo» sesleri) Anavatan iktidarı, çevrenin korunması ve iyileştiril­ mesi kaygılarını, sınaîleşme ve gelişme hedef ve ça­ balarıyla çelişen bu çabaları zorlaştıran ve engelle­ yen bir fantezi ve b'ir lüks görmektedir. Bu konuda­ ki tüm kararları ve tutumu, bu genel tavrın yansı­ masıdır. Hükümetin çevreye ilişkin kararları, çeşitli açılardan, tutarsızlık, çelişki, yüzeysellik örnekleri­ dir. GÖkova Termik Santralı bu açıdan güzel b'ir örnek olarak incelemeye değerdir. GÖkova Termik Santralı kuruluş yeri seçimi, tek­ nolojik ve ekolojik verilerin birlikte ve doğru değerlendirilmeyişinin tipik bir örneğidir; çünkü, projeye esas alınan verilerle bile hesaplama, yılda tüketile­ cek 3 milyon 70 bin ton linyit kömüründen -ki, An­ kara'nın yaklaşık 3 katı- havaya yılda 90 bin ton kükürfcdiöks'it atılacaktır; yine, Ankara'nın yaklaşık 3 katıdır. 'Bunun sonucu, Gökova Körfezi iklim koşulla­ rında, nem ve tuzun olduğu yerde ve çok yakındaki Yeniköy ve Yatağan Termik San'trallarının emisyonlarıyla birlikte, yörenin doğal özümleme gücü, bu miktar gaz artığını taşıyamayacak, asit yağmurları­ na dönüşebilecek; hiç kuşkusuz, tüm doğal örtüyü yok edebilecek 'bir hava kirliliği oluşacaktır. «Bu kıaraır, faizden önoekli Jköidaırın kararı» dene­ mez, çünkü, kesinleşmesi, liıhalenin yapılması, müteahblite yer ıtesimii, hep Anavatan ilkti darı zarroanındıa olmuştur. Gökova Termik Sıanıfcralli olayı, «Her şe­ yin doğrusunu 'ben bilirim, bendem başkası bilmez» biçimindeki, «Dediğlim dedik, linadım inait» tavrın 'bir örmeğidir. Bu karara tüm 'basın ve kamuoyu, kamııtlarım da göstererek, karşı çıkmış; ama Anavatan, yanlışlıktan dönmemekte, onılaımsızca ısrar etmiştiır. Gökova, dfotıMarın en ciddî konularda bile ne d'enJli hafîif 'bir tartışma üslubu kullanıldığının gös­ tergesi olmuştur : «Hamala kravat ıtakımak; santra­ llin bacasını yenile boyamak; turistik samıtrıal yap­ mak; aksi düşünenlerlin tümünü, okumuş cahil» dli- — 415 —